’nin iş dünyasına yönelik süreli yayınıdır, parayla satılmaz.
hayat sayı 18
www.tchayat.org
ISSN 1304-8147
Yitik Kentin Yolcusu Monument Valley
Sagalassos
Barış
değişmeyen tek şey
ilk günkü heyecanımız!
şubat 2004
ağustos 2013
9 yıl 18 sayı
İMTİYAZ SAHİBİ TECE DEKOR A.Ş.
ebru arslan ebru@tece.com.tr
editörden
EDİTÖR EBRU ARSLAN SANAT YÖNETMENİ EKREM KUTLU YAYIN YÖNETMENİ ALPER YILMAZ YAYIN KURULU TAYFUR COŞKUNÜZER EKREM KUTLU PROF.DR.BEKİR PARLAK EBRU ARSLAN TOLGA TUNALIGİL GRAFİK TASARIM YERYÜZÜ TANITIM İLETİŞİM DİDAR YAMAN DIŞ İLİŞKİLER ABDULLAH COŞKUNÜZER KAPAK FOTOĞRAFI TAYFUR COŞKUNÜZER DAĞITIM SORUMLUSU MURAT SADIR BASKI BİLNET İLETİŞİM ADRESİ ORGANİZE SANAYİ BÖL. 75.YIL BULVARI NO:12 NİLÜFER / BURSA Tel: +90 224 242 21 00 Fax: +90 224 243 85 25 www.tchayat.org
M
erhaba değerli tchayat okurları,
“Değişmeyen tek şey değişim” anlayışıyla ele aldığımız 18.sayımızda tchayat’ın yenilenen yüzü ve içeriğiyle tekrar sizlerle buluşmanın heyecanını yaşıyoruz. Güncel ve birbirinden sürükleyici konular, daha fazla fotoğraf ve görselle, uzman yazarlarımız bilgilerini genişleyen okuyucu kitlesiyle paylaşmaya devam ediyor. Dergimizin ebatı artık alışılmışın dışında daha kısa ve sayfa sayısı eskiye nazaran daha fazla. tchayat ekibi olarak yenilikçi fikirlerle sizlerle birlikte olmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. “tchayat” isminde de yer verdiği gibi hayatın her alanından farklı konulara değiniyor. Gelecek nesillere bırakılacak en önemli miras olan bilgi paylaşımını arttırmayı amaçlıyor. Sizin de dergimizi incelerken mutlaka faydalanacağınız ve ilginizi çekecek bölümler bulacağınızı düşünüyorum. Dergimizin hazırlanması, yayınlanması ve dağıtımında emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyorum. Keyifli vakit geçirmeniz dileğiyle.
Dergimizdeki yazılar kaynak gösterilmek şartıyla alıntı yapılabilir. Makalelerin sorumluluğu yazarına aittir. 5.000 ADET BASILMIŞTIR.
ağustos2013tchayat 03
içindekiler
Yitik Kentin Yolcusu editörden
03
değişmeyen tek şey değişim...
merhaba
05
tayfur coşkunüzer’in amaçlanmamış bir hayat insanı ne derece başarıya ulaştırabilir? konulu yazısı.
16
keşifname
06
fotoğraflarını tayfur coşkunüzer’in çektiği didar yaman’ın kaleme aldığı sagalassos gezisi...
Sagalassos
14
yaşamın kıyısında
dr.murat baş’ın kemoterapi konulu yazısının devamı...
16
yitik kentin yolcusu
tayfur coşkunüzer’in objektif ve yorumlarıyla dünyanın değişik bölgelerini keşfetmeye devam ediyoruz...
37
hayatın içinden
yılmaz ekinci’nin türkiye’de şehirleşme konulu yazısı.
40 06
prof.dr.bekir parlak’ın barış konulu yazısı.
Bonn Belediye Başkanı
Sanatın Büyüsü
akademik köşe
bir sektör
44
ekrem kutlu’dan reklamcılığın tarihine kısa bir bakış
48
sanatın büyüsü
canan temizelli’den hiperrealizm konulu yazı.
48
54
kanunname
51
av.naci özdamar’dan konut kredisi ile ilgili yazı.
Bizden Haberler
söyleşi
54
bonn belediye başkanı ile söyleşi.
57
bizden haberler
tece dünya fuarlarında...
65
serbest kürsü
erdal çatalkaya’dan arap baharı konulu yazı.
57 04 tchayatağustos2013
tayfur coşkunüzer tcoskunuzer@tece.com.tr
merhaba
“Amaçlanmamış bir hayat
insanı ne derece başarıya ulaştırabilir ?”
A
macı olan insan bu yolda yapılması gereken- “Avrupalı toplumlar yaşamlarını ve şehirlerini oluştururken yaşama mekanlarını ve hayatlarını leri bir kural gibi kabullenmelidir. dünyevi bir gaye için estetik ve konfor ayağı Müslüman ülkelerde yaşanan sorunların kay- üzerine tasarlamışlardır”. nağı bu olsa gerek. Durumu analiz ederek diğer toplumlarla karşılaştırarak baktığımızda Neticede estetik anlayışı sanatı geliştirdiği gibi bir dünyevi amacı olmayan İslam toplumunun sanatta bilime önayak olmuştur. içinde bulunduğu çıkmaz bugün bunun en Bir şey üretilirken veya inşa edilirken mutbüyük göstergesidir. laka gelecek hesaplanarak tasarımlar ortaya Toplum olarak gayemiz yaşadığımız medeniye- çıkartılıyor,bu kurgu ve amaç ne acıdır ki bizde tin içerisinde kaybolmak mı, yoksa bu medeni- hala yapılamıyor çünkü yenilik ve estetik sanatyetin bir kulpundan tutarak daha yükseğe la iç içe kabul ediliyor. taşımak mı? Şu an yaşanan ve amacı olmayan bu yaşam Çek yazar Milan Kundera’nın dediği gibi maalesef bizi uçuruma sürüklediği gibi batı top- “Avrupalılar şehirleri tasarlarken estetik bir helumlarıyla aramızdaki mesafeyi kapatılamayacak def ve uzun vadeli bir kaygı taşırlar”. derecede açmıştır. Yaşadığımız bu çağda Müslüman toplumu Oysaki İslam, indirildiği çağda reform diniydi. olarak bu estetik anlayıştan ve bakış açısından İlerleyen yüzyıllarda bilim adına Biruni, Farabi epeyce uzaktayız. gibi bilim adamları düşünce ve ilim dünyasına ve bulundukları çağa yön çizmişken,bugün taas- Eğer müslümanlar olarak kendimizi sorgulayıp suba düşmüş bir görüntü içerisinde.Buna muka- kendi içimizde anlaşamamızın nedenlerini orbil Hristiyan yazar Amin Maalouf’un”Arapların taya çıkartamazsak ve birbirimizi mezhepler adı gözüyle Haçlı Seferleri”adlı kitabında vurguladı- altında yok saymaya devam edersek maalesef ğı gibi 11-12. inci yüzyıllarda İslami düşünceye yaşadığımız medeniyeti oluşturan batıdan gitmensup toplumlar bilimle iştigal ettikleri için tikçe uzaklaşacağız ve “onların medeniyeti’“ Hristiyan Avrupa tarafından sapkın toplum ola- dediğimiz medeniyeti ısrarla yaşamaya çalıştığımız halde başarılı olamayışımız korkarım ki rak görülüyor. devam edecek... Çünkü Hristiyanlara göre “din ile bilim bir arada olamaz” inanışı hakim o dönemde... Dönelim yaşadığımız çağa... “yenilik dini” İslam toplumları batının çok gerisinde. Sebep ise bir kaç yüzyıldır bilimden, estetikten ve yenilikten ayrı kalınması... ağustos2013tchayat 05
didar yaman didar@tece.com.tr
keşifname
fotoğraflar tayfur coşkunüzer
masal kent
sagalassos
G
eçmişten günümüze eşsiz bir tarih yolculuğuna hazır mısınız? Tarih, kültür, uygarlık aradığımız bu izlerden birine, Burdur’un dibinde yemyeşil Ağlasun’a bakan, Akdağ’ın sırtında bizi yüzlerce yıl bekleyen bir sürprize doğru ilerliyoruz. Ağlasun’a ayak bastığınızda sizi adeta kucağını açmış yeşilin binbir tonuna sahip ressamların aşık olduğu bir ova karşılayacaktır. Pisidya bölgesinin Roma İmparatorluk döneminde kuşkusuz en önemli şehri olan Sagalassos, Ağlasun ilçesinin 7 km. kuzeyinde bulunmaktadır.
SAGALASSOS Aşkların, ihtirasların, imparatorların gözde şehri
06 tchayatağustos2013
Sonunda daha önce belgeselini izleyip mutlaka gitmeliyim dediğim yerdeyim. Aşkların, ihtirasların, imparatorların gözde şehri Sagalassos. Burası Türkiye’nin yüz akı. Milattan sonra 6.yy. da yaşanan büyük depremle bilikte hasar gören ve suyu kesilen Antoninler çeşmesi arkeologların, mühendislerin ve mimarların titizlikle çalışmaları sonucu 13 yüzyıl sonra yeniden suyla buluştu.
Sonunda daha önce belgeselini izleyip mutlaka gitmeliyim dediğim yerdeyim. Aşkların, ihtirasların, imparatorların gözde şehri Sagalassos. Burası Türkiye’nin yüz akı... Bu gezimizde bize eşlik eden Osman Taştan Bey’e de bu vesile ile teşekkür ederiz. ağustos2013tchayat 07
Ve o büyük ihtişamlı çeşme benim tam karşımdaydı. Tadını çıkartarak keyifle bir süre izle dim, suyun şarıldamasını dinledim, heybetli mermer blogları ve sütünlarına hayran hayran baktım. Bu gizemli buluşmadan sonra 1400 yıl önce imparatorların su içtiği çeşmeden buz gibi su içtim, ellerimi yıkadım. Sizler için bu güzelliği fotoğrafladım. Henüz çeşmeden hevesimi alamadım fakat burada gezilecek görülmeye değer öyle eserler var ki. Herbiri için ayrı ayrı sabırsızlanıyorum. Güzellikleri keşfetmek, nefes nefese metrelerce yukarıya tırmanmak ve bu keyfi sizinle paylaşmak ayrıca mutluluk verecek bana.
08 tchayatağustos2013
Meydanda sizleri et ve balık borsası karşılayacaktır. 2000 yıl öncesine giderek oradaki insanlarla bulunmanın hazzını yaşadım. Bugün ülkemizin ve Doğu Akde niz’in en kapsamlı arkeolojik araştırma ve kazı çalışmaları başarıyla yürütülmektedir. Yüzeyde görülen kalıntılar Helenistlik ve Roma dönemine aittir.
Sagalassos’ta gezilmesi gereken yerler; * Bouleuterion ( Şehir Meclis Binası ) * Apollo Klarios Tapınağı * Antonin Pius Tapınağı * Odeion * Sütunlu Cadde * Agora Kapısı ağustos2013tchayat 09
10 tchayataÄ&#x;ustos2013
* İmparator Tiberius * Makellon ( Kamu Yönetim Binası ) * Dorik Tapınak * Aşağı ve Yukarı Agora ( Pazar Yeri ) Roma Hamamı Hamamlar antik dönemin en önemli kamusal yapılarıydı. Kent halkı bu şaşalı mekanlarda bir araya gelerek yıkanırdı. Ama aynı zamanda da burası imparatorun ideallerinin yansıtıldığı, zenginliğin ve yüksek kültürün sunulduğu politik yapılar olarak kamuya hizmet verirdi. Antik Tiyatro Tiyatro binası, kentin en görkemli yapıları arasında. 9000 kişilik, dünyanın en yüksek tiyatrosu ve büyük depremler görmüş olmasına rağmen restorasyon yapılmadan sergileniyor çünkü tiyatronun yaklaşık %80’ine zarar gelmemiş durumda. Bu tiyatronun bulunduğu yerde herhangi bir kurtarma kazısı yapılmamış. Neon Kütüphane Helenistik çeşmenin ilerisindeki caddenin kuzey kenarındadır. Üç ayrı girişi vardır. Giriş duvarlarına nişler açılmıştır. M.S. 4.yüzyıla tarihlendiriliyor. Kütüphanede en çok dikkatimi çeken, tam ortasında Aşil’in Truva Savaşına gidişi tasvir edilmiş olmasıdır.
Antoninler Çeşme Antik kentin en görkemli yapılarındandır. Roma İmparatoru Marcus Aurelius zamanında yapılmıştır. 28 metre uzunluğunda, 9 metre yüksekliğinde olan bu yapı- nın tümü, Tanrı Dionysos’a ithaf edilmiş sembolle bezenmiştir. Çeşmenin nişlerinde bulunan heykellerden ikisi Dionysos’a aittir. Heykeller sanki çeşmenin bekçileri gibi dimdik ayakta ve oldukça etkileyici ama heyecanınızı biraz yatıştıracak bilgiyi de vermeliyim orijinalleri onlar değil, gördüklerimiz sadece kopyaları. Orjinallerini görmek isterseniz Burdur Müzesi’nde sizleri bekliyor olacaklar. Heroon ( Tanrılaştırılarak bir kahraman olarak kabul edilmiş kişilerin öldüklerinde onurlarına inşa edilen yapılara verilen ad. ) Büyük olasılıkla: yabancı bir hükümdar ya da önemli bir kahraman için yapılmış bir anıttır. Bina kentin tarihinde önemli yeri olan ve tanrısallaştırılan bir insana, muhtemelen de Büyük İskender’e ithaf edilmiştir. Anıt üzerindeki kabartmalarda 15 adet birbirlerinin eldiven ve pelerinlerini tutarak müzik aletleriyle birlikte kendilerinden geçerek muhteşem dans eden kızlar figürleri görülmektedir. ağustos2013tchayat 11
Onun üstünde de yaklaşık 4 metre boyunda bir mermer heykel bulunuyor. Gerçekten çok etkileyici... Yöreye özgü yemekler; Göce sarması, cevizli çökelekli kömbe, fesleğenli ergen hoşafı, tuluk peyniri, otlu çökelek, haşgeş unutulmaya yüz tutmuş yöresel tatlar arasında. Sagalassostan Ağlasun’a alabalık yemeden, kirazın tadına bakmadan geçmeyiniz. Eğerki tarihe olan merakınız varsa bu büyülü kente
12 tchayatağustos2013
geç
kalmayın derim. Çünkü geçmişin görkemini damarlarınızda hissedeceksiniz. Kısacası Sagalassos u görmek gerek, Neon kütüphanesini koklamak, antik tiyatro sahnesinde seyirciye selam vermek, Antoninler çeşmesinin suyundan içmek, hamamlarında gezmek, tapınaklarında hayallere dalıp gitmek gerek, Agora’da biraz soluklanıp en tepeden dağ manzarasını izlemek havasını ciğerlere çekmek gerek... Seyahatle kalın...
ağustos2013tchayat 13
dr.murat baş drmuratbas@gmail.com
yaşamın kıyısında
amansız dertle amansız mücadele
kemoterapi 2 İ
lk bölümünü geçen sayıda paylaştığım bu bekler. Böyle olunca da anı yaşamayıp elinden konunun devamını siz değerli tchayat okurları kaçırır genellikle insan. Oysa kemo alan kişi de ile paylaşmaya devam ediyorum. zaman artık böyle değildi. Saat saat, gün be gün, fazla beklenti ve fazla plan olmaksızın şimdinin Kemo alan kişinin öğrenmesi gereken zihni tadı çıkarılır artık. sakinleştirmek veya bu çalkantılara direnmek değil, onların farkına vararak onları kabul etme- Kemo alan kişi, minyatüre dönüşerek hafifleyen ktir. Onları kovmaktansa kendi kendilerine çekip varlığının tadına varır. Her sabah gazeteyi bir kagitmelerini beklemek daha kolaydır. Kemo alan rıncanın umursamazlığıyla okur, TV’yi bir kişinin rüyaları başlangıçta korkunç kabuslarla arının gözüyle seyreder. Herkesin telaş içinde dolu iken, sonraları hafif, sıkıntısız ve rahat bir koşuşturduğu, kavga ettiği, kan döktüğü dünya hal alırlar. Önceleri sık sık ve ani uyanmalarla kemo alandan çok çok uzaktadır. kesilen ve sabahları depresyonun pusu kurduğu uykunun bu hali çabucak dağılan bir dumanı Kemo alanları bekleyen en ciddi tehlike, kemo andırır. aldıktan sonra “normalden uzaklaşmaları” yani “anormalleşmeleridir”. Hayatın normalinden Dünyayı oldukça önemsiz hissettiren bir uzaklık (gerçekliğinden) uzaklaşmak gerçekten büyük duygusu kaplar kemo alan insanın içini. Dünya bir tehlikedir. Bu durumdaki kişi kendini salar, içinde yaşamaya değecek ilginçlikte bir yer ol- dişlerini fırçalamaktan saçlarını taramaktan maktan çıkar. Böyle olunca da kanser artık “dram” vazgeçer. Sanki artık hiçbir şeyin önemi yokmuş gibi görünmez. Ölüme karşı duyguları da değişir ya da bütün kötülüklerin nedeni olan bu beden kemo alanın. Şu cümledeki gibi; “Öleceğimi bili- artık sevilemez ve sadece nefret edilen bir nesne yordum, bilmediğim bunun ne zaman olacağı olarak görülmekteymiş gibi davranır. ve işte insanı öldüren de bu. ” Ölüm geldiğinde Woody Allen’in dediği gibi “Ölmek mi? Beni hiç NE YAPMALI? ilgilendirmiyor. Sadece geldiğinde ben burada olmak istemem” diyebilir mi insan? Bence kemo alan biri bunlardan olmamaya gayret etmelidir. Sanki hayat “normal” seyrinde devam Kemo alanın yeni ruh halinin ilginç bir yüzü de ediyormuş gibi sabah uyandığında yüzümüzü “zaman” ile kurduğu farklı ilişkidir. Geçmişin ke- yıkamalı, kahvaltımızı yaparak koşmaya gitmesinlik içeren yükünü bayılarak taşıyan, geleceğin li, gazetemizi okumalı, düşük şiddette de olsa pek çok olasılık dolu belirsizliği karşısında kafası işimize devam etmeli, akşam TV’mizi seyretmehep karışmış biri olarak şimdiden geçmesini li, haberleri dinlemeli ve yorumda bulunmalı,
14 tchayatağustos2013
azalsa da cinselliğimizden vazgeçmemeli ve yat- hizmeti tamamlamak, yemeği pişirmek ve bazı madan önce dişlerimizi fırçalamalıyız. alışkanlık ya da gelenekleri yerine getirmek zorunda değildir. İşte bütün bu “zorunluluklardan” Kimi zaman kendinizi inandırmakta güçlük çek- kurtulmak için kanser bir fırsattır. Sanki bunseniz de eninde sonunda sahip olduğunuz tek lardan kurtulmak için kanserin peşine düşmüş beden budur ve onu “normal” ve dinç tutmak ve onu arayıp bulmuş gibidir. yapabileceğimiz en iyi şeydir. Elbette normal ve sevdiklerinizi önemseyerek bu dönemi tek Kemo olan kişi, kendisine merhamet göstermek başımıza geçirme kararı son derece doğru olabi- ve anlamsız avutma sözcüklerini sıralayanlara lir. Böylece başkalarının kaygılarıyla kaygılanma- bu fırsatı vermemek için harika görünmelidir. mıza gerek kalmaz. Böylece bütün enerjinizi ve dikkatinizi sadece kendinize yönlendirebilirsiniz. Kemo alan kişi, hastalığını sıçramayı öğrenmek Bir fırtınanın ortasında çaresiz kalmamak için için yoluna konulmuş bir engel olarak görmelibütün ağırlıklarını denize döken denizci misali, dir. Sorun olan, atlayarak üzerinden mi, kemo alan kişi de normal insani ilişkilerini az ve kenarından mı, yoksa daha kötüsü, altından geöze indirgemeli, alışkanlık ve nezaket yönünden çerek mi aşacağınızdır. Her hastalığın gizli bir korunan gereksiz bağlar koparılıp atılabilir. mesajı olduğunu, bir şeyleri anlamak için başına geldiğini bilmelidir. Sonuçta hastalığı kişinin Kemo alan kişinin, sessizlikten, boş saatlerden, bedeni üzerinde yaptığı saygısızca tasarruf ve küçük ve lüzumsuz eylemlerden, yararsız ve tahribat çağırır. Yıllardan beri rutinden kurtulsıkıcı ilişkilerden uzakta, huzurdan oluşan bir mak, günün-hayatın ritmini yavaşlatmak, olaydünya yaratmasında sakınca yoktur. Tek bir söz lara farklı bir bakış açısını yakalamak için bir etmeden ya da duymadan geçirdiği günler ola- fırsat. bilir. Bazen kapıcıyla karşılaştığında “günaydın” veya “iyi akşamlar” demekte zorlanabilir. Yani her şeyin yerli yerine oturduğu bambaşka bir hayat. Ruhunuz, bedeniniz, her şeyinizin Kemo alan kişi, normalde sapmadan boş bir ak- değiştiği bambaşka bir kişilik. Belki de insanın lın, giderek daha az çatışmalı bir yüreğin ve her doğasına, öze bir dönüş. Koreli bir Zen rahibinin zamankinden daha hızlı akan zamanın tadını dediği gibi; çıkarmalıdır. Geçmişteki gibi, kendi kendini sorunların çokluğu ve yararsızlık ya da sorumlu“Mükemmel bir sağlığının luk duygularıyla bitirmemelidir. olmasını dileme, bu aç gözlülük olurdu. Sadece olduğu yerde ve sessizce kalmalıdır. Istırabını şifa yap, Ömrü boyunca sadece “çene çalma” denilebileve engelsiz bir yol bekleme. cek çok sayıda konuşmalarından, biriyle öğle O ateş olmasaydı, ya da akşam yemeğe gitmekten, oraya buraya ışığın sönerdi. koşuşturmaktan, randevuya yetişmekten vazgeçebilir. Sonuçta bunların hepsi bitmiştir. Eski “o” Özgürlüğe kavuşmak için, artık “o” değildir. Kemonun fosforlu ve rengarenk fırtınayı kullan.” sıvıları “o”nu yakıp, kül etmiştir. Artık bir yere telefon açmak, bir iş yemeğine gitmek, çok sayıda insanı tanımak, bir ürünü ya da
Sağlıkla kalın...
ağustos2013tchayat 15
tayfur coşkunüzer tcoskunuzer@tece.com.tr
yitik kentin yolcusu
Monument Valley ( Anıtlar Vadisi ) Kızılderili bölgesi olan Anıtlar Vadisi, inanılmaz bir doğa harikası olarak önümüzde sonsuzluğa uzanır gibiydi.
16 tchayatağustos2013
F
otoğraflar kendi başlarına bir gezi yazısını anlatabilir mi? Ya da sadece fotoğrafa bakarak tüm yaşanmışlığı iliklerimize kadar hissedebilir miyiz? Kimine göre hayır! Bana göre ise evet!
Fotoğraflar kendi başlarına bir gezi yazısını anlatabilir mi? Ya da sadece fotoğrafa bakarak tüm yaşanmışlığı iliklerimize kadar hissedebilir miyiz? Kimine göre hayır! Bana göre ise evet! Gezdiğim yerler hakkında uzun uzadıya detaylar anlatmak yerine, bu kez detayları fotoğrafın kendisi, kadrajı içerisinde anlatsın istiyorum… Zira fotoğrafın diliyle o ortamı tek kareye sığdırıp anlatmak mümkün. Bir gezi yazısında olması gere-
kenler arasında ‘görmek’, ‘duymak’, ‘yazmak’ ve ‘yerel lezzetlerin tadına bakmak…’ vardır. Zaten bütün mesele de bu değil mi? Bahsettiklerim fotoğrafın büyüsü içerisinde saklıdır aslında. Kim nasıl isterse onu kurgulayabilir o kadrajdan. Birçok hikâye çıkarabilir. Arzulanandan ziyade, elinde olmadan bir hayal kurgulayabilir. Öyle ki, her şehir için nasıl ‘Yazılmamış bir kitaptır’ diyorsak onu anlatmak için çekilen her fotoğraf da adeta sayfaları bakir bir kitaptır. Her fotoğraf
Grand Canyon ( Büyük Kanyon )
ağustos2013tchayat 17
18 tchayataÄ&#x;ustos2013
Grand Canyon ( Büyük Kanyon ) Amerika Birleşik Devletlerinde her yıl milyonlarca turist çeken bir doğa harikası...
ağustos2013tchayat 19
Amerika Birleşik Devletleri nde, Arizona ve Utah’taki Monument Valley’i ( Anıtlar Vadisi ) gördüğümde de bu duygular sarmalamıştı beni. Yaptığım seyahatte heyecanlanmamak imkânsızdı. Dehşetengiz bir vadi içinde, her biri sanat eseri niteliğinde onlarca anıt ve bu anıtlarla özellikle dikilmiş gibi devasa taş kütleleri büyülemeye yetti.
20 tchayatağustos2013
Monument Valley gibi yerleri gezerken kaleme sarılmak ve fotoğraf çekmek bir gezginin vazgeçilmezlerinden biridir. Kimileri için kalp atışının hızlanması bazen bir insana duyulan saygıdır, bazen bir kitaba duyulan aşktır, bazen bir kente duyulan özlemdir ya da bir sevgiliye adanan hayattır. Fotoğrafçı için de gördüğü kompozisyondur. Bu onun için yeni bir keşiftir.
ağustos2013tchayat 21
LAS VEGAS aynı zamanda yazılmamış bir romanın ta kendisidir. Romanlar nasıl kategorize edilmişse fotoğraflar için de bu sonuna kadar geçerlidir. Yazarları duymuşuzdur… “Yazarken heyecan duyarak, duygusallıktan öte hayal gücünü hissetmek gereklidir” derler. İşte fotoğrafçının da aynı duyguları hissetmesi önemlidir. Bu, bir fotoğrafı iyi anlatabilmesi için kaçınılmazdır. Hayal
22 tchayatağustos2013
gücünü kullanarak geleceği ve geçmişi hayal edebilmek, bakış yönünü seçerek ‘ışık ile aşk’ı birleştirmek ve anlatımı güzelleştirmek tek gaye değil midir fotoğrafçının zihninde? O kadar çok unsur vardır ki hedefi bulmak için… Elindeki donelerin bolluğu kafasını karıştırır gezginin… “Yazsam mı yoksa fotoğraf mı çeksem” diye düşünür durur. Bu ikilemi yaşarken elinde eski bir tapınak, ağustos2013tchayat 23
24 tchayataÄ&#x;ustos2013
Bir fotoğrafçı için “kalbi heyecanla dolmak” işte böyle bir ortamın yansımasını ölümsüzleştirmektir. ”Kalbin heyecanla dolması” için yeni bir kompozisyon ve az bilinen bir doğa harikası yakalamak yeterli olur fotoğrafçı için…
ağustos2013tchayat 25
bir doğa har ik ası
Yo s e m i te N ational Par k
26 tchayatağustos2013
uzun bir köprü, derinliği olan bir yüz ya da kim bilir eski bir şehir vardır kurguladığı. Esasında her fotoğrafçı yitik bir kentin yolcusudur.
seyahatte heyecanlanmamak imkânsızdı. Dehşetengiz bir vadi içinde, her biri sanat eseri niteliğinde onlarca anıt ve bu anıtlarla özellikle dikilmiş gibi devasa taş kütleleri büyülemeAmerika Birleşik Devletleri’nde, ye yetti. Arizona ve Utah’taki Monument Valley’i (Anıtlar Vadisi) Las Vegas’tan 8 saatlik bir otogördüğümde de bu duygular mobil yolculuğundan sonra sarmalamıştı beni. Yaptığım ulaştığım Kızılderili bölgesi ağustos2013tchayat 27
ü ze r i n d e b u l u t l a r ı n d o l a ş t ı ğı ş e h i r
R io de Jenairo
olan Anıtlar Vadisi, inanılmaz bir doğa harikası olarak önümüzde sonsuzluğa uzanır gibiydi. Hiç bozulmamış olması gerçekten şaşırtıcıydı. İşte insan elinin çok az değdiği bu bölge, Kızılderili bir kabile tarafından yönetiliyor. 6 milyon yıl öncesinden oluşumunu tamamlayan monolitik taştan kuleler, meraklı ziyaretçilerini bekliyor. Bölgeyi gördüğümde yolculuk sırasında yaşadığım sorunları
28 tchayatağustos2013
Hz.İsa Heykeli
bir anda hafızamdan sildim. Sonrasında fotoğraf makinemi alarak sabahın ilk ışıklarıyla birlikte çekim gezisine başladım. Çektiğim fotoğraflar hem heyecanımı hem de meramımı anlatacaktır. Buna eminim… Bir fotoğrafçı için “kalbi heyecanla dolmak” işte böyle bir ortamın yansımasını ölümsüzleştirmektir. ”Kalbin heyecanla dolması” için yeni bir kompozisyon ve az bilinen bir doğa harikası yakalamak yeterli olur ağustos2013tchayat 29
30 tchayataÄ&#x;ustos2013
Güney Amerika gezimden değişik kareler.
ağustos2013tchayat 31
fotoğrafçı için… Monument Valley gibi yerleri gezerken kaleme sarılmak ve fotoğraf çekmek bir gezginin vazgeçilmezlerinden biridir. Kimileri için kalp atışının hızlanması bazen bir insana duyulan saygıdır, bazen bir kitaba duyulan aşktır, bazen bir kente duyulan özlem-
32 tchayatağustos2013
dir ya da bir sevgiliye adanan hayattır. Fotoğrafçı için de gördüğü kompozisyondur. Bu onun için yeni bir keşiftir. Bu keşiflerden 2013’teki Güney Amerika seyahatim sırasında, Brezilya’da Rio de Jenairo’da İsa heykelinin bulunduğu yerden
TAC MAHAL
ağustos2013tchayat 33
fotoğrafladığım muhteşem Rio manzarası ve Arjantin’de Buenos Aires’te 150 metreyle dünyanın en genişi rekoruna sahip 9 Temmuz Caddesi’nde çektiğim fotoğrafları bulabilirsiniz. Bu gezilerim arasında fazla beklenti içinde olmadığım ama “Ziyaretten bir şey kaybetmem en azından göreyim” diye gittiğim Yosemite National Park beni derinden etkiledi. Buraya mümkün olursa yine
34 tchayatağustos2013
Ve Hindistan’ın Agra kentinde gördüğüm Tac Mahal… Bu eşsiz yapıt; 17’nci yüzyılda büyük bir bölgeye hâkim olup mimaride zirve dönemini yaşayan, bizim ‘Babür İmparatorluğu’ dediğimiz, Hintlerin ve İngiliz UNESCO Dünya Mirası Listesi‘nde lerin ise ‘Mughal Empire’ dedikyer alan bu doğa harikası be nim leri Orta Asya orijinli, Türk ve hala belleğimde. Buranın, bir Pers karışımı olan bu imparatorfotoğrafçının mutlaka görmesi luğun en ünlü hükümdarı olan gereken en önemli yerlerden Şah Cihan tarafından eşi Mümtaz biri olduğunu düşünüyorum. Mahal için yaptırılmış. gitmek isterim. Çünkü devasa bir alana yayılmış olan bu bölge 3 bin kilometre kare… Geniş alanının yanı sıra birçok şelale ve harika manzaraları da barındırıyor.
San Fransisco’da Altın K apı Köprüsü’nde ( Golden Gate Bridge) çektiğim fotoğraflar, Büyük Pasifik’teki dalgaların içinde kızıl bir köprünün haşmetli görüntüsünü yansıtıyordu...
Yeni Delhi’de birçok ünlü eser arasındaki Cuma Mescidi, Red Fort ve Hindistan’dan çektiğim portreler umarım sizleri de kendi hikayelerine çeker...
ABD’de Grand Kanyon, Las Vegas, Anıtlar Vadisi, Yosemite Park ve San Fransisco fotoğrafları yeni keşiflerimin birer belgeleri oldu.
ağustos2013tchayat 35
36 tchayataÄ&#x;ustos2013
hayatın içinden
yılmaz ekinci yekinci07@hotmail.com
Türkiye’de şehirleşme,
beton ve devlet “Bir zamanlar, Babil şehrinde insanlar göklere erişecek bir kule (Ziggurat) inşa etmek istediler. Bu durumu gören Rab, aşağıya indi ve birbirlerini anlamasınlar diye her birinin dilini farklı kıldı... Ve böylece insanoğlu yeryüzüne dağıldı.” ( Mezopotamya Halkları ve Tevrat)
B
abil’deki kuleyi inşa edenler gibi aynı lisana sahip olduğumuz halde, birbirimizin meramını anlamayacak kadar birbirimizden kopuk ve şizofren haldeyiz. Bunun sebebini; yaşadığımız “mekan” larda aramalıyız diye düşünüyorum. Çünkü bireyi, kainatı, toplumu ve belli bir perspektifi öncelemeyen her tür mimari özellik, bizi kendimize yabancılaştırır. Kendi doğasına yabancılaşan bir varlık, başka bir mahlukata dönüşür. Değerleri olmayan fakat “sahiplik” ve “haz egosunun’’ geliştiği bir bünyede, sağlıklı bir beşeri ilişki ve şehirleşme de olmaz. Bugün yaşadığımız şehirler, ne geçmiş tarihimize ve ne de bugünkü hallenin mimari özelliği ile modern Batı şehirlerine ait gayrimüslim mahallenin mimari özeliği birbirinden farklı unsurları taşımaktadırlar. kılan özellikler vardı. Eskiden Anadolu’yu gezdiğinizde her bölgenin kendisine ait bir mimari dokusu vardı. Hatta etnik olarak bir Rum’un, Ermeni’nin, Laz’ın, Kürt’ün ve Türk’ün kendisine has bir mimari stili vardı. Müslüman ma-
Günümüz dünyasında hacimsel ve sanayileşme verilerine dayanan bir şehirleşme anlayışından vazgeçip; toplumsal, demokratik, ekolojik ve yaşanabilir yeni bir medeniye-
tin inşasını kapsayacak şekilde yeni bir şehirleşme anlayışına ihtiyacımız vardır. Artık bu ülkede betona ve binaya yatırım ciddi olarak sorgulanması gereken iki temel konudur. Beton uygarlık açısından önemli bir buluştur, ama biz Türklerin elinde korkunç bir silaha dönüşmüştür. Vadilerimizi, nehirlerimizi, bahçelerimizi, kaldırımlaağustos2013tchayat 37
rımızı, oturma banklarımızı ve’l-hasılı her şeyimizi betonla hemhal etmişiz. Dünyada bu kadar betonu seven başka bir kavim yoktur sanırım. Bina bakımından bu kadar zengin olmamıza rağmen estetikten yoksun mekanları inşa etme bize münhasır bir durum olsa gerek!
yaşam hakkını tanımıyoruz! Artık yaşlanmaktan korkmuyoruz ve çocuklarımızı sanal fanuslarda ve rezidanslarda büyütmekten çekinmiyoruz. Şehrin yoksullarını veya toprağın kovduğu insanları ( göç zadeleri ) şehirlerin periferisine atmaktan yüksünmüyoruz.
ırkın evladıyız. Bununla yetinmi yoruz, bir asra yakındır yeni bir insan tipini üretiyoruz, modern eğitim tapınaklarımızdan; pısırık, düşünmeyen ve sonsuz her şeye biat eden bir nesil. İbrahim (as) gibi düşünmeyen, üretmeyen ve sorgulanmaya bir protip ! A. Müftüoğlu’nun deyişiyle dindarlığı sefil bir Kentsel dönüşüm adı altında teslimiyetçiliğe, sefil bir statürant mekanizmasına dayalı koculuğa, sefil bir muhafazaMekansal yerleşimin; topografik ruhsuz yapılar inşa ediyoruz. karlığa, hiçbir gücü olmayapıya, iklime, güneşe ve rüz- Geçmişi, sadece hayal aleminde yan bir maneviyatçılığa indirgeyen bir nesil yetiştirmekle gara göre konumlanması yüceltip reel hayatta izleri meşgulüz ve bundan hoşnutuz. gerekirken, ülkemizde bunun kalmasın diye ( Türkiye’de inşaat yapılmadığını görüyoruz. Böyle sektörü ve TOKİ’nin marifetleriBilinmelidir ki, kendi tercihleri olmuş olsaydı şehirlerimiz ne bakmak yeterli ) yüksek olmayan hiçbir birey veya milyazın sıcaklardan kışın da kuleler dikiyoruz. Bakmayın, let özgür olamaz, karar alamaz soğuklardan o kadar etkilen- ağlayıp vahladığımıza (!) her sorgulayamaz, başkaldıramaz şeyimizi sahicilikten uzak bir mezdi ve bugün sera etkisinden ve bağımsız bir tavra sahip olaşekilde örmekteyiz. Bilinmeşikayet etmiş olmazdık. Yapılan maz. Bütün bu saydıklarımızın lidir ki bizim sağ ve muhaaraştırmalara göre, insan “şehirleşme ile ne ilgisi var ?” fazakar kesimin geçmişe olan psikolojisini pozitif anlamda etdiyorsanız, ileriye sürülecek sevgisi platoniktir. Somuta ilmi argümanlarımız hazırdır. kileyen iki renk vardır: birincisi indirgendiğinde yüzeysel bir Şöyle ki; insan kainatın mütemgökyüzünün maviliği, diğeri de ilişkinin kurulduğu görülür. min bir cüzüdür, ama kainat yeryüzünün yeşilliğidir. Bugün yaşadığımız mekanlarda ne Sosyal alanda, bize ben- onun mütemmin bir cüzü deyeryüzünün yeşilliğini ne de zeyenlerle aynı mekanı ğildir. İnsanoğlu, kainata meyhoşlanıyoruz; dan okuyarak gelişemez! Topgökyüzünün maviliğini göre- paylaşmaktan rağa yaklaştıkça mutluluk horbiliyoruz. Yeryüzünü betonla fakirle aynı camide saf tutmonları artmakta, yukarıya ve gökyüzünü de Babil kuleleri ma artık out oluyor. Beşeri ilişkinin ölçütü, günümüzde doğru çıkıldıkça negatif iyonile kuşatmış durumundayız! maddi nesnelere sahip olmak larla yüklenmektedir. Bu bir ile ölçülüyor. Siyasi temsil, her realitedir. Beş kattan fazla kat Kapitalist mabetler bugün bizi şeye “evet” diyen dalkavuk- sayısına müsaade edilmemesi oldukça cezbediyor. Estetiklara dağıtılıyor. Bilgelik, asalet, gerekirken, tüketim kültürünün ten mahrum cam ve betondan onur ve cesaret artık birey baştan çıkarıcı etkisi en çok müteşekkil yapılar inşa etmek- için handikap sayılıyor. Kutsal bizim muhafazakarları büyülü ten hoşlanıyoruz. İnşa ettiğimiz mabetlerinin altını dünyada yor. İnşaat sektörünün getirmiş yerlerde yaşlılara ve çocuklara ticarethaneye dönüştüren son olduğu tapınak ( plaza ) sa-
38 tchayatağustos2013
hipliği, değerler dünyasında yeni metaforlara sebep oluyor. Nesneleştiğinin farkına varmayan bir insan, nasıl fravunlaştığının da farkında olamaz. Yeni bir dünyaya, yeni bir anlayışa ve yeni bir mahalleye ihtiyacımız vardır. Yeşilliğin, toprağın, maviliğin ve diğer canlıların da yaşadığı mekanlara ihtiyacımız vardır. Belediyeciliği sadece konut ve altyapıya indirgeyen verili bir düşünceden kurtarıp, çevreyi, imarı ve demokrasiyi önceleyen bir yapıya dönüştürmeliyiz. Şehri, alt üst geçitlere indirgeyen, yeşili belli bir alana hapseden, kainatı, kendi dışında tüm varlıkları dışlayan, güneşe, toprağa, rüzgara betonla set çekmeye çalışan imar uygulamalarından acilen vazgeçmemiz gerekir.
yan bir şehirleşme anlayışına Günümüz Türkiye’sinde devihtiyacımız vardır. let, benim eğitim, sağlık imkanlarımı sağlayamıyor ve Şehirleşme Türkiye’nin en başımı koyabileceğim yaşanaönemli ve acil sorunudur. bilir konut üretmiyor. Kiraya, İmar düzeninde, parsel bazlı eğitime ve sağlığa ciddi mikimar anlayışından acilen tarda para ödüyoruz. Devlet vazgeçilmeli ve topografik dediğimiz aygıt, bize rahat bir yapıya uygun, sosyal donatılarla hayat sunması gerekirken, akbirlikte, bütüncül imar uygu- sine yeni sorumluluklar yüklamalara geçmemiz gerekir. lüyor. Bizim için var olan bir İyi bilinmelidir ki; şehirlerini şey (devlet), bizim hayatımızı yaşanabilir kılmayan hiçbir zorlaştırıyor. ülke, hayat standartlarını yükseltemez. Uzun zamanlardan beri devlet idaresi ve yerel yönetimleriBugün Türkiye’nin en önemli nin bizde olmalarına rağmen sorunu “gelişme veya kalkınma” kendi medeniyet anlayışımıza değildir, şehirleri yaşanmaz uygun bir mahalle bile inşa kılan estetik yapıdan uzak edemediğimizi burada ifade mimarı anlayıştır. Bu anlayış etmek isterim. Şehirleşme; ranrantı, rant düzensizliği, düzen- ta ve rezidanslara kurban edilsizlik de kaosu tetiklemektedir. meyecek kadar önemlidir. Türkiye, değişim ve dönüşüme kentlerden başlamalıdır. Düzgün ve yaşanılır şehirler inşa edemeyen milletler diğer Burada yapılması gereken milletlere örnek olamazlar! de bellidir. Osmanlı devleti gibi toprakta mülkiyet olgusunu “kullanım hakkı” ile sınırlamalıdır. Mülkiyet sahipliği ile kullanım hakkı iyi düzenlendiği takdirde mülk sahipliği önemsizleşecek ve sistem de otomatik olarak düzgün işleyecektir. Böylece kamulaştırma işlemleri ortadan kalkacak ve ranta dayalı olmayan istikrarlı bir gelişme ortaya çıkacaktır.
Yerde ve gökte, fiziksel, kimyasal, biyolojik ve ekolojik dengenin bozulması, insanın kendi elleri ile yaptıkları kötü işler yüzündendir. Kur’an’da bu durum Rum Suresi 41. Ayette teyit edilmektedir. Topografik yapıyla uyumlu, tarihi ve kültürel değerleri kapsayan, ulaşımı kolay, kat yüksekliği belli bir seviyede (ağaçların seviyesini geçmeyecek şekilde) olan, caddeleri simetrik, yeşilliği, sadece parklara ve orta refüjlere hapsetmeyen ve nüfus yoğunluğunu belli bir Son söz; bizde “devlet” dediğin alandan ziyade mekana ya- şey, varlığını milletten almıyor.
ağustos2013tchayat 39
akademik köşe
prof.dr.bekir parlak bparlak21@gmail.com
“BARIŞ”la
barışmak, “SAVAŞ”la savaşmak!
Y
eryüzünde insanoğlu için çok değerli şeyler vardır. Sevdikleri, sağlığı, inancı, onuru, ekmeği, özgürlüğü bu değerlerdendir. İnsanın hava ve su gibi gereksinim duyduğu bu kıymetlere bir de çok değerli bir şeyi eklemeden geçemeyiz: “Barış”. Barış, yeri gelir ekmekten değerli olur, yeri gelir hava ve su gibi aranır durulur. Barış, ancak savaşı iliklerine kadar yaşayanların hakiki manada kıymetini bildikleri büyük bir nimettir. Özgürlüğün değerini, esareti yaşayanların bilmesi gibi, barışın değerini de en çok onsuz kalanların bilmesi doğaldır. Barış varken değeri bilinmesi lazım olan bir mücevherdir. Bir kez kaybedildi mi bulmak ve yerine koymak o denli zordur ki... Dünya kuruldu kurulalı, insanlık kadim zamanlardan bu yana barış ve savaş arasında metronom tiktakları gibi bir ileri bir geri gidip gelmiştir. Barışın muhafazası maalesef uzun sürelerde sağlanamamış, savaş dönemleri ve çatışmalar insanların yıllarını, hatta çağlarını alıp götürmüştür. Din savaşları, mezhep çatışmaları, ulus kavgaları, çıkar mücadeleleri ve benzerleri, insanlığa, nice canlara, katar katar mallara mal olmuştur.
zulümlerden ve baskılardan bunalanların barışa ve özgürlüğe daha bir sahip çıktıkları görülür. Amerika’ya göç eden Avrupalı göçmenlerin hikayesinde olduğu gibi... Yüzyılların karanlık çağlarının kasvetinden kendilerini kurtarıp yeni topraklara atanların canları gibi sarıldıkları bir şey vardı: Özgürlükleri. Ve özgürlüklerini ancak “barış” ortamında koruyabilecekleri gerçeği. Onlar, savaşlar, kıtlıklar, salgın hastalıklar, açlık ve yoksulluktan, sömürü ve zulümden kaçmışlardı. Bir daha asla bunları yaşamak istemiyorlardı. Çocuklarının ve gelecek nesillerinin özgürlüğün tadına vara vara yaşayacakları bir vatan kurmak peşindeydiler. Anayasalarının başına da bunu yazdılar, aslında çağlara meydan okuyarak beyinlere kazıdılar: “Biz, ne pahasına olursa olsun asla özgürlüğümüzden vazgeçmeyeceğiz!”
Barış, savaşın zıddıdır, ama aynı zamanda savaşla değeri bilinen, yitirilenlerle kıymeti anlaşılan bir değer olduğundan, savaşlardan ve çatışmalardan, Son zamanlarda insanlık yine zor zamanlar yaşıyor.
40 tchayatağustos2013
Biri çıkıyor özgürlüğün topraklarından, aslını inkar
uğrayanlar ya da sömürenler ve sömürülenler.
edercesine ”Medeniyetler Çatışması” diyor. Öbürü, barışa susamış insanlığın beşiği olan Ortadoğu topraklarında barış adına savaşın acılarını insanlara yaşatmaktan geri kalmıyor. Bir tarafta demokrasi adına gaspedilen haklar ve hukuk, diğer yanda hak arama adına girişilen haksızlıklar. Yeryüzünün bir başka yerinde başka türlü bir zulüm, bir diğerinde daha farklı bir ölüm... Bunları, hem geçmişte ve hem de görüntüde de olsa halen barış söylemini dillerinden düşürmeyenlerin yapması da ayrı bir handikap. Nereden bakılırsa bakılsın, barışa en fazla kaynakları zengin kendisi fakir, gelişmemiş, kendi idaresini eline alamamış ve ülkesinde birliğini kuramamış toplumların ihtiyaç içinde olduğunu, yani bu gibi ülkelerin adının savaşla anılır olduğunu görmemek, ya safdillik ya da iki yüzlülük olur. Suriye, Filistin, Myanmar, Doğu Türkistan,Çeçenistan, Keşmir, Kuzey Irak, Mısır ve diğerleri... Bütün bunlar Müslüman beldeleri... Gel gelelim, savaş ve kaos bu topraklardan soğuk ve acımasız elini bir türlü çekmiyor. Bir bakıyorsunuz savaş akbabaları bir topraktan pençesini çekse diğerinin ciğerine saplıyor kanlı tırnaklarını. Yine bir bakıyorsunuz ki bu topraklar aynı değerlere inananların yaşadıkları yerler. Sanki insanlık iki kısma ayrılmış: zulmedenler ve zulme
Tarihte savaş ve mücadelelerin en fazla sahnelendiği toprakların başında da “Anadolu” gelir. Anadolu öyle dolu ki… acılarla, sancılarla, matemlerle, sitemlerle… Anadolu bir yanda zaman zaman kıtlıkların, diğer yanda kimi zaman ayyuka çıkan zıtlıkların diyarı. Bunca acıya rağmen Anadolu ona gönül vermiş herkesin yari. Yirmi birinci yüzyıl kavgaların ve savaşların da suret değiştirdiği, niyetlerin sanal alemle maskelendiği kaotik bir asır olarak çaldı kapımızı. Savaş baronları, barış kılıfı içinde yıktı nice yapımızı. Suriye’de bir baron bir tarafa, diğer baron öbür tarafa silah satma yarışında. İster füze, ister bomba, isterse heron, sen keseni doldurmaya bakarsın değil mi Ey Baron? Dünya öyle keşmekeş bir hal aldı ki, bir bakıyorsun barış şarkılarda kalmasın diyenler, toplumsal barış adına birbirlerini yiyenler olmuyorlar mı? Çizgi yok, ilke yok, omurga yok. Yok… Yok… Yok… Köşesiz, cıvık, ilkesiz ve kemiksiz siyasetler, merak ederim akl-ı selim böylelerinden ne bekler? İleri gidene çelme, yanında kalana tekme, sakın ola yanlarında sekme, akbabalar gibi iliğinden kemiğine bitirirler seni. İçte olsun, dışta olsun, barış demek ve barışı gerçekleştirmek o kadar zor ki. Çünkü içi dışına karışmış her şeyin. Kavramlar ve kuramlar, kurallar ve kurumlar, olgular ve durumlar karmakarışık olmuş. Sanal alem varken, internet başında istediğini tıklarken, dilediğinle şerli ittifaklar yaparken, masa başında hükümetler devirmek kolay geliyor. Oysa kolay gelen o şey, toplum gemisine öyle zarar veriyor ki. Bir anlasalar! Barış, iç içe halkalardan oluşmuş bir dizeme sahiptir. Halkalardan ilki olan ve merkezde yer alan “insanın kendisiyle olan barışı” ise en büyük gizeme sahip. ağustos2013tchayat 41
Kendisiyle barışık olmayan, kendini tanımayan, kendi içinde sükuneti yaşayamayan birinin “barış insanı” olması ne kadar mümkündür? Ralp Waldo Emerson’un şu sözleri bu hakikati ne güzel ifade ediyor: “Kendinizden başka hiç kimse size barışı getiremez”. Sonraki halka insanın en yakınındakilerle olan barışıklığıdır. Ailesi, iş arkadaşları, yakınları, komşuları ve dostlarıyla olan alakası, münasebetleri ve onların gözündeki algısıdır. Ardından üçüncü halka gelir; belli bir yerel düzeyde, bir mahallede, bir köyde, beldede, şehirde barış ortamı. Ülke barışı bir sonraki halkadır. En son halka ise dünya barışıdır. Her halka bir diğerini etkiler ve ondan etkilenir. Kendisiyle barışık olmayan insanlardan meydana gelen bir beldede barış hangi seviyede ve nitelikte olabilir? Küresel barış, yöresel barışlara bağlı değil mi? Dünyada barış yok ise, ülkelerde de barışın tesisi ve korunması o kadar zor olurken, bir yerlerde kanayan yaralar varken ve masum insanların kanı akarken kim dünya barışından, yeni dünya düzeninden ve küresel başarısından bahsedebilir.
tutsak oldu. O berrak mektupları, o zeytin dallarını kimler taşıyacaklar? Barış güvercinlerini artık kimler karşılayacaklar? Barış şarkılarını savaşlardan, kandan ve candan beslenenler mi söyleyecekler? Güvercinin barışı mıdır barış? Leopar mı sürdürür savaşı? Niçin öğretir öğretmen ölümün coğrafyasını? Okula geç gelen kırlangıçlara ne olur acaba? Doğru mudur gökyüzü boyunca berrak mektuplar taşıdıkları?
Dünya insanoğluna dar geliyor alabildiğine geniş olsa da. Kaynaklar sanki insanlara yetmiyor, aslında adil dağıtıldığında artsa da. Geçmişten dersle alınmıyor, geçmişin derslerine biteviye muhtaç olsak da. 1 Eylül gününü Dünya Barış Günü olarak kutlasak da, barışa her gün ihtiyacımız olduğunu Barış denince akla önce huzur gelir. Ardından unutmamak daha güzel değil mi? Bir de hiçbir sükunet, esenlik, mutluluk, birlik ve beraberlik, ses- günü barış içinde geçmeyen, aylar, yıllar boyunca sizlik ve dinginlik, düzen ve uyum, tatmin, dostluk savaşlar içinde kıvrananlar için ne demeli? ve kardeşlik, refah ve dayanışma gelir. Bunların karşıtında ise, kargaşa, savaş, zulüm, kaos, huzur- İnsanoğlunun neredeyse takati bitti ama savaşlar suzluk, adaletsizlik, çarpışma, kavga, kötülük ve bitmiyor. Almanya’da son yapılan bir araştırma, terör gelir. Gelir gelmesine de şu da bir hakikat- dünyadaki savaşların sayısının 2010’dan 2011’e iki tir ki, “insanın başına ne gelirse kendi elleriyle kattan fazla artış gösterdiğini ortaya koydu. 2012 yaptığından gelir”. İnsanoğlu olumsuzluk adına de böyle geçti. Heidelberg Uluslararası Çatışma ne ile karşılaşmışsa, ya yaptığı bir kötülüğün ya Araştırmaları Enstitüsü’nden (HIIK) Natalie Hoffda yapmadığı bir iyiliğin sonucudur. Barışın karşıtı mann, barışçıl bir dünyaya doğru bir gidiş eğiliminin olan savaş da böyledir. Savaş dışındaki diğer hu- söz konusu olmadığını açıkladı. Hoffmann, 1945 zursuzluklar ve mutsuzluklar da böyledir. Barış yılından bu yana tüm dünyada savaşların sayısının güvercini bir kaybolursa onu bulmak ve eskiyi yeri- 2011 yılında zirve yaptığını sözlerine ekledi. Enstitü ne koymak öylesine zordur ki… tarafından yapılan araştırmada, 2011 yılında 20 Pablo Neruda’nın şiirinde olduğu gibi barışın simgesi olan güvercinlere ne oldu? Onlar da mı savaşa
42 tchayatağustos2013
savaş ve 166 şiddetli çatışma yaşandığı kaydedildi. 2010 yılında ise 6 savaş ve 161 şiddetli çatışma tespit edilmişti. 2013’te bu sayıların daha da arttığı
görülüyor. Enstitü, 1991 yılından beri bir “çatışma barometresi” adı altında araştırma yaparak dünyadaki krizler, çatışmalar ve savaşlar üzerine genel bir bakış sunmayı hedefliyor. İç çatışmalar da fazla.
uçmasını, balıklar gibi yüzmesini öğrendik.” Ancak bu arada çok basit bir sanatı unuttuk; kardeş olarak yaşamayı. Savaşın iyisi, barışın kötüsü olmaz demiş Benjamin Franklin. Barışı aramak, bulmak ve korumak doğa kanunlarının da birinci ilkesidir. Son yapılan araştırmada önceki yıl Yemen, Lib- İnsanoğluna barışın yakıştığı kadar ne yakışmıştır ya ve Suriye’de yaşa- nan anlaşmazlıklar, çatışmadan acaba? savaşa dönüşen olaylar olarak tanımlandı. Bir Savaş ve kavga hali, küçük in- sanların gölgelerönceki yıl olduğu gibi Pakistan ordusunun Taliinin büyüdüğü zamanlardır. İşte o onlar insanlığın ban güçlerine yönelik saldırıları, Afgan hükümeti ufkunda güneşin de battığı zamanlardır. Böyle ile Taliban güçleri arasındaki çatışmalar ve Irak’ta kimselere cehenneme giden yolda sürünmek, censüren şiddet, kuruluşun raporunda savaş olarak nete giden yolda yürümekten daha meşakkatlidir sınıflandırıldı. Her üç ülkede de binlerce insan sanki. Savaşta, barışta olduğu gibi bir ikinci kahayatını kaybediyor. zanan yoktur. Barıştan herkes kazanır. Barış her şeyi Araştırmacılar Meksika’da uyuştu- rucu kartelleriyle hükümet ara- sındaki çatışmaları da savaş ola- rak niteledi. İncelenen vakaların birçoğunda ülke içi çatışmalar söz konusu. Bu vakaların Ortadoğu ve Afrika’da yoğunlaştığını belirten Enstitü başkanı Christoph Trinn “Burada gerginliğin artması yönünde büyük bir potansiyel görüyoruz” dedi. “Arap Baharı” na bağlı olarak Yemen, Suriye ve Libya’nın yanı sıra Nijerya’da ve Sudan’daki çatışmalarda da artış söz konusu. Suriye’de devlet eliyle süren katliamlar insan olmaktan utanılacak dereceye ulaştı.
hazmeden mutluluktur. Barış yarınlar için duyulan umuttur. Barış hiç savaş olmaması, hiçbir mücadelenin yaşanmaması anlamına da gelmez. O bir erdem, bir ruh hali, güvenilirlik, iyilikseverlik, huzur ve asalettir. Savaşın barışını beklemektense, barışın savaşçısı olmak gerekir. Bir de barışı ve onun erdemlerini yalnızca anayasalara ve kanunlara değil, zihinlere ve gönüllere yazmak gerekir.
Diğer yandan Mısır’da yaşanan ve iç savaş boyutlarına ulaşan çatışmalar da oldukça kaygı verici. Bu arada Çin’in sınırları dahilindeki Türkler üzerinde arttırdığı baskı ve şiddeti unutmamak lazım. Sürekli olarak savaş modunda bulunan İsrail’in kendince gösterdiği gerçek dışı ve gayrı adil gerekçelere dayanarak zaman zaman şiddetini artıran baskıları ve Filistin topraklarına aniden gelen ölümcül saldırılar bitecek gibi görünmüyor. Eveeett… görünen bu maalesef; savaş, savaş, yine savaş ve hep savaş… barışa o kadar uzağız ki… Martin Luther King ne güzel söylemiş: “Kuşlar gibi ağustos2013tchayat 43
bir sektör
ekrem kutlu ekutlu@yeryuzu.com.tr
reklam cılık
‘ Reklamcılık insanlara işte elimizde bu var, işte size ne yapacağı, işte onu almanın yolları der ‘ Leo Burnett
Kimilerine göre tabelacı, kimilerine göre logocu, kimilerine göre kartvizitçi olsa da ‘reklamcılık’ tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ticarete yön veren meslek olarak yıllık 6.5 milyarlık dev bir sektör.
Hakkında herkesin fikir sahibi olduğu ama bilgi sahibi olmadığı bu gizemli sektöre birlikte bir göz atalım istedik.
44 tchayatağustos2013
R
eklamın, pazar ekonomisinin ve serbest rekabet sisteminin bir yan ürünü olduğu düşünülürse, kimi bilim adamlarının yaklaşık 3000 yıl önce Mısır’da bir papirüs üstüne yazılan ve sahibinin, kaçan kölesine geri dönmesini bildiren duyurusunu ilk yazılı reklam saymalarını kabul etmek güçtür. Bununla birlikte, günümüzdeki anlamıyla olmasa bile, bu duyuru kamuyu bilgilendirme amacına yönelmesi bakımından ilk ilan sayılabilir. Yine kaynaklardan öğrenildiğine göre, Eski Yunan’daki kasaba tellallarının esir, sığır vb satışın da sokaklarda dolaşarak, malları uyaklı duyuru şiirleriyle övmeleri, ilk sözlü reklama örnek gösterilebilir. Ticari reklamcılık ise, gerçek anlamda gazetelerin yaygınlaşması ile ortaya çıktı. Bir reklam tarihçisi olan F. Presbrey’e göre, ilk gazete reklamı, bir kitabın yayınlanmasıyla ilgili olarak 1625 de yapıldı. Günümüzde de kullanılan gazete reklamı ilkeleri Amerikan reklamcılığının kurucusu sayılan Benjamin Franklin tarafından, kendi yayımladığı gazetesinde 1730 ‘lu yıllarda geliştirildi. Bugünkü anlamda gazete reklamları, 19. yüzyıl ve 20. yüzyılın başlarında ortaya çıktı. Reklamcılık 1920 yılı civarlarında radyonun, 1950 yılı civarlarında da televizyonun yaygınlaşmasıyla
canlanmıştır. Peki ya ülkemizdeki reklamcılık diyenleri duyar gibiyim. Türkiye de reklamcılık tarihinin en önemli isimlerinden Eli Acıman, 2004 de Mediacat’teki söyleşisinde şu anısını paylaşıyordu; “Ülkemizde reklamcılığı başlatan benim” diye bir iddiam yok. Ancak, ilk ajansım Faal’in tescili için 1943 yılı sonlarında İstanbul Ticaret Odası’na gittiğimde, görevli memurun pek çok sorudan sonra yönelttiği “Mesleğiniz” sorusunu “Reklamcı” diyerek yanıtladığımda yüzünün aldığı ifadeyi hala unutamıyorum. “Bir bu eksikti” dercesine bakışı, beni küçümseyerek süzüşü ve meslek hanesine “KOMİSYONCU” yazışı... Dün olmuş gibi gözlerimin önünde. Sektörümüz açısından bu olay, belki tarihi bir gösterge olabilir.” Evet sektörün şu an geldiği yeri düşünecek olursak ilginç bir başlangıç olmuş diyebiliriz. Biz biraz daha gerilere gidip Osmanlı’dan başlayan reklam serüvenimize bir göz atalım dedik. Türkiye’de reklamcılık Balkan Savaşı’ndan önce İstanbul’da David Samanon tarafından başlatılmıştır. O dönemde işletmelerden alınan reklamlar, bir altın lira karşılığı bir aya yakın süre ile devamlı yayınlanırdı. Reklamların ölçü kısıtlaması ağustos2013tchayat 45
rüşlü girişimcilerden biri de 1919’da İstanbul’da doğan, 1936’da Saint Joseph Lisesi’ni bitiren ve 1939’da Paris’e giderek gazetecilik okuyan Eli Acıman’dı. Acıman, Mario Began ve Şen Şapka ( bugünkü adıyla Vakko ) firmasının sahibi Vitali Hakko 500’er lira sermaye koyarak ortak oldular ve 1944 yılında Faal Reklam Acentesi’ni kurdular. Ancak ilerleyen dönemde Hakko, Şen Şapka’daki işlerinin yoğunluğunu gerekçe göstererek, Mario Began da Amerika’ya gideceği için ortaklıktan ayrıldılar.
yoktu. Tabi ki bu bahsettiğimiz gazete reklamlarıdır. Zira gazete tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de reklamcılığın ilk mecralarından biridir. Balkan Savaşı’ndan sonra, Kahire’deki ünlü Ajans Havas’ın yöneticiliğini yapan Emest Hoffer, İstanbul’a gelir ve David Samanon ile işbirliğine girer. Bu işbirliğine 1914 yılı l. Dünya Savaşı nedeniyle bir süre ara verilir, 1919’da Jak Hulli’nin katılmasıyla Ankara Caddesi Kahramanzade Hanı’nda Hoffer Samanon ve Hulli İlanat Acentesi adını alarak faaliyetine devam eder. Türkiye’nin ilk telefonlarından 94 ve 95 numaralarına sahip olan bu ajans, şirketin reklam sloganını da bu telefonlara bağlı olarak türetmişti. Ajans reklam verenlere, “94 veya 95 no’ya telefon ediniz, rek lamlarınız istediğiniz gazeteler de neşredilsin” şeklinde sesleniyordu. 1938’den sonra gazete satışlarının artması ve gazetenin iyice yerleşmesi, reklamcılığın canlanmasına yol açtı. 1940’lı yıllar Türk reklamcılığı için yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Bu gelişmede 2. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru ülke ekonomisinin, göreceli de olsa kendini toparlaması önemli rol oynadı. Bu ortamı değerlendiren ileri gö-
46 tchayatağustos2013
Eli Acıman 1919 - 2011
Eli Acıman 1946’da Vehbi Koç’la tanıştı ve Koç-Ankara, KoçFermeneciler, Koç-Beyoğlu, Koç-Lastik şubeleriyle faaliyette bulunan Koç Şirketinin reklam işlerini almayı başardı. Böylece umduğundan da geniş bir iş olanağına kavuştu. Dönemin en büyük reklam verenlerinden Necip Akar’da (Gripin, Puro) Faal Acentesi’nin müşterileri arasına girdi. O günlerin en dikkat çekici ilanlarından biri Puro Sabunları için hazırlanan ilandı. Puro’nun, “Yüzünüz çamaşır değildir” sloganı uzun yıllar dillerde dolaştı. Günden güne gelişen firma, 1957’de Eli Acıman, Afif Erdemir ve grafiker Nesim Natan’ın 50’şer bin lira sermaye koyarak,
eşit koşullarla ortak olduğu bir şirkete dönüştürüldü. Ajansın adı artık Faal Ajans’tı. Sloganı ise “Gayemiz, satışlarınızı artırmaktır!” Türkiye’ye reklamın gelmesi ve gelişmesinde şüphesiz reklam verenlerin payı çok büyüktür.
gelişmesini hızlandırdı. Türkiye de ilk radyo reklamları 1951’de başladı. 1962 yılında çıkarılan bir kararnameyle devlet radyolarında şirketlerin hazırladığı reklam programlarının yayını için özel reklam kuşakları ayrıldı. 1969’da da radyo reklamlarında “cıngıl” adı verilen reklam müzikleri kullanılmaya başlandı. İlk televizyon reklamlarıysa 1972 de başladı. Günümüzde reklamcılık artık hemen hemen her alan değerlendirilerek icra ediliyor. Gazete, radyo, televizyon, billboardlar vs. ile birlikte özellikle internetin de yaygınlaşmasıyla reklamlar artık hayatımızın bir parçası haline geldi. ‘Her reklam, markanın kimliğine yapılan uzun vadeli bir yatırımdır.’ der David Ogilvy.
Reklamın yararına inanmış ve bu alanda yatırım yapmış Merhum Necip Akar ( Gripinci Necip ) ve Merhum Vitali Hakko bunların başında gelmekteydi. Reklam Ajanslarıyla çalışarak ve onların yön verdikleri mecraları kullanarak dönemlerinin en önemli markaları oldular.
Bizde son söz olarak ‘reklamsız sadece ürün satarsınız ama reklamla marka satarsınız’ diyelim ve bitirelim.
Reklamın, iktisadi yaşamın vazgeçilmez bir parçası durumuna gelişi, çok partili yönetimle başlayan (1950) iktisatta liberal siyasetin etkilerinin yaygınlaşmasından sonra oldu. Yeni yönelinen tüketim ekonomisinin desteklediği gereksinim yaratma olgusu, reklamcılığın ağustos2013tchayat 47
canan temizelli cnntemizelli@hotmail.com
sanatın büyüsü
‘Her şey sanatın işine yarayabilir; her şey sanata konu olabilir’
Y
fotoğraf değil resim!
hiperrealizm
aratıcılığın ve özgünlüğün tartışıldığı ve modern sanatın temellerinin atıldığı 1960’lı yıllarda, bir kısım sanatçı, özgün olarak nitelendirilen eserlerin aslında birbirlerine benzediği ve hatta sanatçının çoğu zaman kendi kendini tekrar ettiği düşüncesiyle, sanatı kendi özgün duygu ve düşüncelerinden arınmış olarak üretmeyi seçmişlerdir. Fotoğraf özelliklerinin ve kalitesinin resmedilmesi olarak açıklanabilecek bu akım hiperrealizmdir. Bu akımın sanatçılarının yapmaya çalıştıkları, aslında, prensip olarak klasik realist sanatçıların amaçladıklarına çok benzemektedir. Ancak bu kez üretile cek olan temsiller, fotoğrafla tanışık sanatçı ve izleyicilerle buluşacağından hedeflenen benzerlik düzeyi oldukça yükselmiştir. Hiperrealist yağlı boya ve ak- rilik tabloların üretim sürecinde çoğunlukla fotoğraf kullanılmıştır. Sanatçılar, bir fotoğrafı projeksiyon makinesiyle tuval üzerine yansıtarak üzerinden boyama tekniğini, tuvali grid-
48 tchayatağustos2013
lere ayırarak çalışmaya tercih etmişlerdir. Klasik realist sanatçıların yaptığı gibi tuvallerini konunun önüne taşımak yerine, konuyu fotoğraflayarak çalışma mekanlarına taşımışlardır. Hedefledikleri, ger çekliği değil fotografik gerçekliği resmetmektir. Hiperrealist sanatçıların seçtikleri konularda bir benzerlik gözlemlenmektedir. Pop-Art akımının bir uzantısı olarak değerlendirilebilecek hiperrealizm akımının ürünleri, genellikle, dönemin popüler kültürünün içinden seçilmiş nesne ve mekanları konu almaktadır. Amerikan yaşam tarzının izlerini taşıyan hiperrealist resimlerde, dönemin popüler kültürünün ikonaları sayılabilecek Amerikan yol üstü restoranları, otomobiller, motosikletler, renkli şekerlemeler, neon ışıklı tabelalar, gece kulüplerinin girişleri ve o dönemin insanları işlenmiştir. Sanat çevreleri tarafından hafif olarak nitelendirilen bu nesne ve
mekanların seçiminden çok, onların bulundukları yerdeymiş gibi resmedilmeleri ilginçtir. Seçilen konu olabildiğince gün deliktir ve bir fotoğrafçının gündelik yaşamı içerisinde karşılaşıp fotoğraflayacağı haliyle resmedilmiştir. Fotoğrafın kolay üretilir ve kolay tüketilir olmasından dolayı alışılagelen önemsiz / değersiz fotoğraf karelerinin benzerleri, çok fazla uğraş gerektiren hiperrealist resimler de karşımıza çıkmaktadır. İnsan gözü farklı uzaklıktaki nesnelere çok hızlı odaklanabilen ve netlik sağlayabilen yapıdadır. Bu nedenle; insan, gündelik yaşamında görüş alanında bulunan fakat net olmayan alanların varlığını çok fazla algılayamamaktadır. Alan derinliği fotoğrafın ortaya çıkmasıyla görülebilir olmuştur; fiziksel göz kusurları dışında net olmayan bir görüntü o haliyle ancak bir fotoğrafta uzun süre izlenebilir. Hiperrealist resimlerde, konu klasik realist resimlerdekine benzer ağustos2013tchayat 49
bir portre bile olsa, çoğunlukla alan derinliği kavramının tuvale aynen yansıtıldığı görülmektedir. Klasik realist sanatçılar, resimlerinde yer alan her detayı en net haliyle resmetmişlerdir, çünkü o anda üzerinde çalıştıkları alanı tuvale aktarırken gözlerini o alana odaklamak durumunda kalmışlardır. Hiperrealist sanatçılar ise çoğunlukla doğrudan bir fotoğrafın üzerinden çalıştıklarından, netliği gerçekte olduğu biçimiyle değil fotoğrafta yakalandığı biçimiyle aktarmışlardır. Hiperrealizmin örnekleri ilk kez 1969 yılında galerilerde görülmeye başlanmış, 1970’te New York, Whitney Museum of Art önemli bir sergi düzenleyerek “22 Gerçekçi” sanatçıyı tanıtmıştır. ABD’de Sidney Janis galerisinin düzenlediği “Realism Sharp Focus” sergisinde ve Avrupa’da Kassel Dokumenta’da önemli örnekleri
50 tchayatağustos2013
tanıtılan akım 1970 sonrasında yaygınlaşmıştır. Londra doğumlu olan ama New York’ta yaşayan Malcolm Morley (1931- ) hiperrealizmin kurucularındandır. 1965’ten başlayarak kart postal ve afişlerin aynılarını kopya etmiştir. 1969 da bir hipodromu betimleyen “Race-track” adını verdiği bir afiş yapmış ve bu gerçekçi görüntüyü üzerine çizdiği çapraz iki kırmızı çizgi ile iptal etmiştir. Morley’in turistik reklam imgelerini kartpostal, afiş konu almasına karşın Richard Estes (1936- ) gibi bazı hiperrealist sanatçılar resimlerinin konusunu kent görünümlerinden seçmişlerdir. New Yok’lu bir sanatçı olan Estes, tablolarında vitrinlerin parlak yüzeylerini ve bu yüzeylerde yansıyan sayısız nesneyi betimlemiştir.
av.naci özdamar naci.ozdamar@gmail.com
kanunname
konut alırken dikkat edilmesi gerekenler...
S
evgili tchayat okurları bir önceki yazımda 4077 sayılı Yasa kapsamında tüketicilerin bankalarla yaptığı sözleşme ve faiz oranlarının aşağıya çekilmesi nedeniyle kredi sözleşmelerinde yeniden yapılanmaya gidilmesi halinde tüketicilerden haksız alınan ücretlerden bahsetmiştim. Bu yazımda ise tüketicinin satıcılardan veya sağlayıcılardan konut alması halinde satıcı ile yapılan sözleşmelerin 4077 Sayılı Yasa kapsamında neleri içermesi gerektiğini anlatacağım. 4077 sayılı Yasanın 10/B maddesine göre; Konut finansmanı kuruluşları tüketicilere sözleşme öncesinde kredi veya finansal kiralama işlemleri ile ilgili genel bilgiler vermek ve tüketiciye teklif ettikleri kredi veya finansal kiralama sözleşmesinin koşullarını içeren Sözleşme Öncesi Bilgi Formu vermek zorundadır. Tüketici teklifi kabul edip etmemekte serbesttir. Konut finansmanı kuruluşları tarafından verilecek genel bilgilerin kapsamı ve Sözleşme Öncesi Bilgi Formunun standartları ilgili birliklerin görüşü alınmak suretiyle Bakanlık tarafından belirlenir. Sözleşme Öncesi Bilgi Formunun tüketiciye verilmesini takip eden bir iş günü geçmeden imzalanan sözleşme geçersizdir. Konut finansmanı sözleşmelerinin yazılı olarak yapılması ve bu sözleşmenin bir nüshasının tüketiciye verilmesi zorunludur. Taraflar arasında akdedilen sözleşmede öngörülen şartlar, sözleşme süresi içerisinde tüketici aleyhine değiştirilemez.
finansmanı kuruluşu borçluya temerrüt tarihinden itibaren beş iş günü içerisinde iadeli taahhütlü posta yoluyla bildirimde bulunmakla yükümlüdür. Konut finansmanı kuruluşu, geri ödemelerin yapılmaması halinde kalan borcun tümünün ifasını talep etme hakkını saklı tutmuşsa, bu hak ancak tüketicinin birbirini izleyen en az iki ödemede temerrüde düşmesi halinde kullanılabilir. Konut finansmanı kuruluşunun bu hakkını kullanabilmesi için en az bir ay süre vererek muacceliyet uyarısında bulunması gerekir. Finansal kiralama işlemlerinde, tüketicinin muacceliyet uyarısında verilen sürenin sona ermesini takiben, konut finansmanı kuruluşu kalan borcun tamamını ifa etme hakkını kullanmak üzere finansal kiralama sözleşmesini feshettiği takdirde, konutu derhal satışa çıkarmakla yükümlüdür. Konut finansmanı kuruluşu satış öncesinde konut için 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 22. maddesinin birinci fıkrasının (r) bendi uyarınca yetki verilmiş kişi veya kurumlara kıymet takdiri yaptırtır. Takdir edilen kıymet, satıştan en az on iş günü önce tüketiciye bildirilir. Konut finansmanı kuruluşu takdir edilen kıymeti dikkate alarak basiretli bir tacir gibi davranmak suretiyle konutun satışını gerçekleştirir. Tüketici, konut finansmanı kuruluşunun zararının konutun satışından elde edilen bedeli aşan kısmından sorumludur.
Borçlunun temerrüde düşmesi halinde konut Konutun satışından elde edilen bedelin kalan ağustos2013tchayat 51
borcu aşması halinde aşan kısım tüketiciye ödenir. Konut finansmanına yönelik finansal kiralama işlemlerinde 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanununun 7, 25 ve 31 inci maddeleri uygulanmaz.
bir kıymetli evraka bağlaması ya da kıymetli evrak kabul etmek suretiyle teminat altına alması yasaktır. Bu yasağa rağmen tüketiciden bir kıymetli evrak alınacak olursa, tüketici bu kıymetli evrakı konut finansmanı kuruluşundan geri isteme hakkına sahiptir. Ayrıca, konut Konutun satışının gerçekleştirilmesi ve elde edi- finansmanı kuruluşu kıymetli evrakın başkasına len bedelin kalan borcu aşan kısmının tüketici- devri sebebiyle tüketicinin uğradığı zararı tazye ödenmesini takiben tüketici veya zilyedliğin min etmekle yükümlüdür. devredilmiş olması halinde zilyedliği elinde bulunduran üçüncü şahıslar konutu tahliye etme Kredilerde geri ödeme tutarlarının, finansal yükümlülüğü altındadır. kiralama işlemlerinde ise kira bedellerinin anaparayı aşan kısmı bu madde kapsamında faiz Konutun tahliye edilmemesi halinde konut olarak kabul edilir. sahibi 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanununun 26 ncı ve 27 nci maddeleri uyarınca tüketici veya Sözleşmede belirtilmek suretiyle konut zilyedliğin devredilmiş olması halinde zilyedliği finansmanına yönelik kredilerde ve finansal kielinde bulunduran üçüncü şahıslar aleyhine icra ralama işlemlerinde faiz oranı sabit, değişken yoluna başvurabilir. veya aynı kredi için her iki yöntem esas alınmak suretiyle belirlenebilir. Oranın sabit olarak beKullanılan finansmanın teminatı olarak şahsi lirlenmesi halinde sözleşmede başlangıçta beteminat verildiği hallerde, konut finansmanı lirlenen oran her iki tarafın ortak rızası dışında kuruluşu asıl borçluya ve diğer teminatlara değiştirilemez. Oranın değişken olarak bebaşvurmadan, kefilden borcun ifasını isteyemez. lirlenmesi halinde ise, başlangıçta sözleşmede belirlenen oran, dönemsel geri ödeme tutarı 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 38/A yine başlangıçta sözleşmede belirlenecek olan maddesinin birinci fıkrasında tanımlı konut azami dönemsel geri ödeme tutarını aşmamak finansmanından kaynaklanan işlemlerde kredi koşuluyla ve yine sözleşmede belirlenecek yurt veren konut finansmanı kuruluşu, krediyi belirli içinde veya yurt dışında genel kabul görmüş ve bir konutun satın alınması ya da belirli bir satıcı yaygın olarak kullanılan bir endeks baz alınarak ile yapılacak satış sözleşmesi şartı ile vermesi du- değiştirilebilir. Oranların değişken olarak berumunda, konutun hiç ya da zamanında teslim lirlenmesi halinde bu yöntemin muhtemel etedilmemesi halinde kredi veren satıcı ile birlikte, kileri konusunda tüketicilerin bilgilendirilmesi tüketiciye karşı, kullandırılan kredi miktarı kadar şarttır. Bu amaçlarla kullanılabilecek referans müteselsilen sorumlu olur. faizler ve endeksler Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, tüketicilerin bilgilendirilme yöntemleriKonut finansmanı kuruluşları tarafından verilen ne ilişkin usûl ve esaslar ise Bakanlık tarafından kredilerin ipotek finansmanı kuruluşlarına, ko- belirlenir. nut finansmanı fonlarına veya ipotek teminatlı menkul kıymet teminat havuzlarına devrolması Tüketici, konut finansmanı kuruluşuna borçhalinde dahi, kredi veren konut finansmanı landığı toplam miktarı önceden ödeyebileceği kuruluşunun sorumluluğu devam eder. Krediyi gibi aynı zamanda bir ya da birden çok ödemeyi devralan kuruluş bu madde kapsamında sorum- vadesinden önce yapabilir. Her iki durumda da lu olmaz. konut finansmanı kuruluşu, vadesinden önce ödenen taksitler için gerekli faiz indirimini yapKonut finansmanı kuruluşunun ödemeleri makla yükümlüdür. Ödenen miktara göre gerek-
52 tchayatağustos2013
li faiz indiriminin ve kredinin tüketiciye yıllık maliyet oranının hesaplanmasında Bakanlık tarafından çıkartılan ilgili yönetmelik hükümleri uygulanır. Faiz oranının sabit olarak belirlenmesi halinde, sözleşmede yer verilmek suretiyle, bir ya da birden fazla ödemenin vadesinden önce yapılması durumunda konut finansmanı kuruluşu tarafından tüketiciden erken ödeme ücreti talep edilebilir. Erken ödeme ücreti gerekli faiz indirimi yapılarak hesaplanan ve tüketici tarafından konut finansmanı kuruluşuna erken ödenen tutarın yüzde ikisini geçemez. Oranların değişken olarak belirlenmesi halinde tüketiciden erken ödeme ücreti talep edilemez. Konut finansmanı sözleşmelerinde asgari olarak aşağıdaki unsurlara yer verilmesi zorunludur: a) Konut kredisi sözleşmeleri için kredi tutarı, finansal kiralama sözleşmeleri için toplam kira bedeli, b) Kredi sözleşmeleri için üzerine ipotek tesis edilen konuta, finansal kiralama sözleşmeleri için finansal kiralamaya konu olan konuta ilişkin bilgiler, c) Yıllık faiz oranı ve yıllık maliyet oranı (değişken faizli sözleşmelerde yıllık faiz oranı ve yıllık maliyet oranı başlangıç ve azami faiz oranı için ayrı ayrı hesaplanır), d) Toplam borç tutarının anapara, faiz ve diğer giderler itibarıyla dağılımı (değişken faizli sözleşmelerde başlangıç faiz oranı veya kira bedeli ve azami faiz oranı veya kira bedeli esas alınarak hesaplanacak toplam borç tutarları), e) Değişken faizli sözleşmelerde baz alınan endeks ve faiz oranındaki veya kira bedellerindeki değişmenin hesaplanma yöntemi, f ) İlk yıl için dönemsel olarak, kalan yıllar için yıllık olarak hazırlanan, ödenen anapara, ödenen faiz, diğer giderler, kalan anapara, ilgili dönemler için geri ödeme veya kira bedellerinin yer aldığı ödeme planı (Değişken faizli sözleşmelerde, başlangıç ve azami faiz oranları kullanılarak iki ayrı ödeme planı oluşturulur.),
g) Geri ödeme veya kira ödeme sayısı, ödeme tarihleri, belirlenen ödeme tarihinin resmi tatile gelmesi durumunda ödemelerin ne zaman yapılacağı, ilk ve son ödeme tarihleri, h) İstenecek teminatlar, i) Ödemelerde temerrüde düşülmesi halinde, kredi sözleşmeleri için akdi faiz oranının (değişken faizli sözleşmelerde cari faiz oranının) yüzde otuz fazlasını geçmemek üzere gecikme faizi oranı, finansal kiralama sözleşmeleri için uygulanacak gecikme faiz oranı, j) Borçlunun temerrüde düşmesinin hukuki sonuçları, k) Kredi geri ödemelerinin veya kira ödemelerinin vadesinden önce yapılmasına ilişkin şartlar ve sabit faizli sözleşmelerde erken ödeme ücreti öngörülmekte ise hesaplanmasına ilişkin esaslar, l) Kredinin veya kira bedellerinin yabancı para birimi cinsinden belirlenmesi durumunda, kira ve geri ödeme tutarları ile toplam borç tutarının hesaplanmasında, hangi tarihteki kurun dikkate alınacağına ilişkin şartlar, m) Sözleşmeye konu olan konutta kıymet takdiri yapılmasını gerektirebilecek haller ve kıymet takdirinin kimler tarafından yapılabileceği, n) Varsa sözleşmeye konu olan konuta ilişkin sigorta bilgileri. Tüketiciye gönderilecek dönemsel ödeme dekontlarında ödemelerin on beşinci fıkranın (d) bendinde yer aldığı şekliyle dağılımına ve kalan borç miktarına yer verilir. Bu maddenin uygulanmasında konut yapı kooperatiflerinin gerçek kişi ortakları tüketici kabul edilir. Değerli okurlar oturmak amacıyla yükleniciden ya da satıcıdan satın alacağımız konutlar için yapılacak sözleşmelerde yukarıda belirtilen hususlara riayet edilmelidir. Sağlık ve esenlikler dilerim.
ağustos2013tchayat 53
söyleşi
abdullah coşkunüzer acoşkunuzer@tece.com.tr
tchayat Almanya’nın en önemli şehirlerinden Bonn’un Belediye Başkanını makamında ziyaret etti
BONN BELEDİYE BAŞKANI
Sayın Jürgen Nimptsch ve TCHAYAT DIŞ İLİŞKİLER SORUMLUMUZ Abdullah Coşkunüzer
tchayat: Sayın Jürgen Nimptsch bize kendinizden bahseder misiniz? J.Nimptsch :1954 yılında Rhein land’ta doğdum ve tam bir Rheinland’lı mantığa sahibim. Hayatımın büyük kısmını öğretmen olarak, daha sonrasında da Bonn’da geçmişte birçok ödüller almış kapsamlı bir okulda okul müdürü olarak geçirdim. Ekim 2009’da Bonn Belediye Başkanı olarak göreve başladım. tchayat: Bize Bonn ve tarihinden söz eder misiniz? J.Nimptsch: Bonn Romalılar tarafından kurulmuştur ve tarihi 2000 yıl öncesine dayanır. Şehir Köln seçmenlerinin ikamet yeri olarak seçilmiş, 17. Ve 18. yüzyıllarda birçok deneyim kazanmıştır. Bu güzel şehir görüntüsünü tamamen 1818’de üniversitenin kurulmasıyla Bonn’a gelen varlıklı akademisyenlere ve zengin emeklilere borçluyuz. Bonn 1949 yılında Federal Almanya Cumhuriyeti’nin başkenti oldu ve Alman Anayasası burada geliştirildi. Alman Parlamentosu en son 1999 yılında Bonn’da bir araya geldiğinde, şehir Alman Parlemantosunun 10’ar yıllık 5 periyoduna ev sahipliği yapmış ve Alman topraklarındaki en barışçıl demokrasisinden kararlı bir şekilde etkilenmiştir. tchayat: Birleşme öncesi Batı
54 tchayatağustos2013
Almanya’nın başkenti olan Bonn hala önceki kadar önemli konumda mı? J.Nimptsch: Federal Almanya Cumhuriyeti’nin tek başkenti olarak Bonn’un önemi ve rolü elbette değişti. Ancak Almanya’nın Birleşmiş Milletler şehri olan ve Birleşmiş Milletlere bağlı 18 organizasyonun Bonn’da faaliyet göstermesi bu şehri hala ulusal anlamda önemli kılıyor. Bununla birlikte 6 adet Federal Bakanlık ve bunlara bağlı federal bürokratlar burada faaliyet gösteriyor. tchayat: Bonn Belediye Başkanı olmanın en zor yanı nedir ve üstesinden nasıl geliyorsunuz? Göreve başladığınızda karşılaştığınız en önemli sorun neydi? J.Nimptsch: Federal hükümetin Bonn’dan çekilmesiyle birlikte şehir diğer Alman şehirleriyle daha fazla rekabet halinde olmuştur. Bu rekabette tutunmak için güçlü noktalarımızı ön
plana çıkarmalı ve kusursuz iç yönetim mekanizmamızı geliştirmeliydik. Bunu başarmak için kaynaklarımızı bir havuzda toplamamız gerekiyordu. Biz bunu başarmak için yerel ekonomimizle, bilimsel topluluklar ve Mile Müzesi gibi tanınmış büyük kültür kurumları ile işbirliği içine girdik. Çabalarımız birkaç yerel halk tarafından olumlu sonuç verdi. Ayrıca diğer Alman şehirlerine göre hala Bonn’un doğum oranı ölüm oranından daha yüksektir. Alman şehirlerinin güçlü noktalarına odaklanılan şehir sıralamalarında Bonn’un sık sık ilk on arasında yer almasıyla gurur duyuyorum. Bonn’un kendine özgü özelliklerini ve uluslar arası oluşunu koruduğumuz için mutluyum. tchayat: Bonn kentini yönetirken yardım ya da görüş aldığınız sivil toplum örgütleri ve danışmanlarınız var mı? J.Nimptsch: Her türlü sivil top-
lum örgütleriyle yakın temas halindeyim. Bonn’u nasıl görmek isterler, neleri değiştirmek isterler ve şehir olarak nasıl daha cazip hale gelebiliriz gibi konularda vatandaşlarımızdan bilgi almanın önemli olduğunu düşünüyorum. Karşılıklı değişime olanak veren ve her konunun ele alındığı yuvarlak masa toplantıları düzenlenmektedir. Bonn’un sivil toplumu çok aktiftir ve farklı konularda görüşlerini ifade ettikleri kendi platformlarını organize ederler. Bonn sivil toplumu canlı ve başarılıdır. tchayat: 20 yıl içinde Bonn’u nerede görüyorsunuz? J.Nimptsch: Bonn’un büyümeye devam ettiğini biliyoruz. 2030 yılında Bonn’da tahminen 360 binden fazla insan yaşayacak. ( bugün 320 bin civarında ) Konutlar sağlanmasını kapsayan, ayrıca çocuk yardımları ve okullar inşa eden gerekli düzenlemeleri yapmalıyız. ağustos2013tchayat 55
konularda yılda bir bilgi günü düzenledik ve vatandaşlara yararlı tavsiyeler veren bir enerji ajansı oluşturduk. Çabalarımızın görülmesiyle son yıllarda bir k aç kez Av r u p a Enerji Ödülü aldık.
İnsanlar 20 yıl sonra, araba, tren ya da uçakla dünyanın her yerine bağlantılar sağlayan mükemmel bir altyapı sunan bir şehirde yaşamanın keyfine varacaklar. Dünyanın her yerinden insanlar kendilerini burada rahat hissediyorlar ve bunu gelecekte de yapacağız. Yüksek nitelikli personel için yeterli iş olanakları var. Son olarak da, Ren karnavalımızı yaşatacağız ve kutlamaya devam edeceğiz. tchayat: Sizce Bonn’un karşı karşıya olduğu ya da karşılaşacağı en büyük zorluk ya da sorun nedir? J.Nimptsch: Bonn bir üst düzey konumu sağlamak için büyük bir meydan okuma gerçekleştirecek. Giderek daha sıkı bir bütçe göz önüne alın-
56 tchayatağustos2013
tchayat: Türkiye’deki meslektaşlarınıza göndermek istediğiniz öneri ve mesajlarınız nelerdir? J.Nimptsch: İklimin küresel korunmasında dünyanın tüm şehirleri önemli bir rol oynamaktadırlar. İklim Değişikliği Dünya Belediye Başkanları Konseyi (WMCCC) Başkan Yardımcısı olarak, küçük bile olsa uygun önlemlerle, dünyadaki diğer tüm belediye başkanları ve kent liderlerini şehirlerde iklim korumayı desteklemeye ve güçlü bir savunucu olmaya dığında bunu aşmak daha çağırıyorum. zor olacaktır. Fakat Bonn vatandaşları ile birlikte bunu tchayat: Türk halkı için iletmek yapabileceğimize eminim. istediğiniz mesajınız var mı? J.Nimptsch: Ünlü besteci Ludwig tchayat: Yeşil enerji için herhangi Van Beethoven’ın doğum yeri bir özel projeniz var mı? olan şehirde, onun 9. SenJ.Nimptsch: Sürdürülebilirlik öfoni’sinde belirttiği düşüncezellikle Birleşmiş Milletler İklim sine bağlı hissediyoruz: Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ‘ Kardeş olun tüm insanlar’. Sekreterliği’ne ( UNFCCC ) ev Bonn vatandaşlarının Türkiye sahibi şehir olduktan sonra de ve dünyanın her yerinde inBonn da çok önemli bir konusanlarla dayanışma kültürünü dur. Hedefimiz 2020 yılına kabesleme nedeni budur. dar CO2 emisyonlarını yüzde 40 kesmektir. Eneri tasarruftchayat: Bu güzel söyleşi için size lu binalar için yönetmelikteşekkür ederiz. lerde düzenleme yapılarak yeJ.Nimptsch: Bende size ve tchayat rel işletmelere profesyonel danışmanlığın yanı sıra, ısı ve okurlarına teşekkür ederim. enerji terminallerinden gaz ve buhar tesislerinin nasıl hayata geçirilebileceğine dair tavsiyeler verildi. Enerji ile ilgili
bizden haberler
tolga tunalıgil tolga@tece.com.tr
tece dünya fuarlarında
ZOW ISTANBUL 2013
H
er yıl ortalama 14 uluslar arası mobilya aksesuarları fuarına katılan TECE, 2013 yılında bu hedefini 20 uluslar arası fuara çıkardı. Bu fuarlardan ilki 17-20 Ocak 2013 tarihleri arasında Istanbul’da düzenlendi. Sektörün önde gelen ve dünyaca en önemli fuarlarından biri olan ZOW İstanbul fuarında TECE sıradışı bir standla yerini aldı. Dalga stili ile tasarlanan standımızı ziyaret eden tüm ziyaretçilerimize varlığımızı ve yeni ürünlerimizi tanıtmış olduk.
Dalga sistemi ile tasarlanan ve high gloss kenar bantlarımızın tanıtımını yapan modülümüz fuarın en çok dikkat çeken objesi ve ilgi odağı oldu. Yeni ürünlerimizden biri olan dijital baskılı kenar bantlarımız da ziyaretçilerimiz tarafından büyük ilgi gördü. Değişen ve gelişen dünyaya ayak uydurabilmenin en büyük tutkumuz olduğunu TECE olarak bu fuarda yeniden göstermiş olduk.
siyel müşterilerin bizlerden haberdar olmaları amacıyla TECE markamızı vurguluyarak ön plana çıkardık. Önceden hazırlanmış aktivitelerimiz ile fuarda güzel işler yaptık. Türkiye’nin etrafındaki ülkelerden bir çok potansiyel müşteri tarafından ziyaret edildik. Ziyaretçilerimizi en iyi şekilde ağırlamak bizler için çok büyük bir zevkti. Kuşkusuz fuarın parlayan yıldızı sıradışı standı ve tüm görsel reklam Buna ilave olarak, fuar alanında alanlarındaki tanıtım ile TECE ki tüm ilan panoları, diji- idi. tal ekranlar ve tüm görsel reklam alanlarında potanağustos2013tchayat 57
MEDEX 2013, TAHRAN, İRAN Sektörün en büyük pazarlarından biri olan İran’ın başkenti Tahran’ın ev sahipliğini yaptığı Medex fuarı TECE’nin vazgeçilmez fuarlarından biri. Her yıl olduğu gibi 2013 yılında da TECE bu fuardaki yerini aldı. 27-30 Ocak tarihlerinde düzenlenen fuarda TECE mevcut müşterilerinin ziyaretlerini kabul ederken, bölgedeki distribütörleri tarafından TECE ürünleri ile tanışan küçük işletme sahipleri ile de yakından tanışma şansına vakıf oldu. %75’i bulan devalüasyon nedeni ile dolar fiyatlarının arttığı ülkede alım gücü azalmış durumda. Tüm bu olumsuzluklara rağmen fuar özellikle 2.günden sonra ziyaretçi çekmeyi başardı. İran lılar gelecek adına umutlu. Bizde İran’lı müşterilerimiz ile yarınlara umutla bakıyoruz.
58 tchayatağustos2013
DELHIWOOD 2013, YENİ DELHİ, HİNDİSTAN
Avrupa ve dünyada yaşanan tüm finansal olumsuzluk lara rağmen parlak bir geleceğe sahip olan Hindistan dünyanın en hızlı gelişen pazarlarından biri. TECE 2009 yılındaki fuardan sonra ikinci kez Delhiwood fuarına katıldı. 31 Ocak – 3 Şubat tarihleri arasında düzenlenen Delhiwood fuarı süresince TECE standı Hindistanlı ve çevre ülkelerden gelen ziyaretçiler tarafından ziyaret edildi. PVC ve melamin kenar bantları oldukça yoğun bir ilgi ile karşılandı.Delhiwood Fuarı, Indiawood ve Mumbaiwood seri fuarlarından birisi. TECE önümüzdeki aylarda diğer serilerde de yerini almış olacak. Eylül 2013 ayında yine Hindistan’da düzenlenecek olan ve serinin ikincisi olan Mumbaiwood fuarında yeniden görüşmek üzere.
ZOW BAD SALZUFLEN 2013 ALMANYA Sektörün önde gelen ve dünyaca en önemli fuarlarından biri olan ZOW ikinci etkinliğini Istanbul’dan sonra Almanya’nın Bad Salzuflen kentinde düzenledi. Dünyada her yıl 3 etap olarak düzenlenen fuarın 3. etabı ise Rusya, Moskova. TECE bu fuara da katılım sağladı. 1821 Şubat tarihleri arasında düzenlenen bu fuar 3 ay sonrasında yine Almanya’nın Köln kentinde düzenlenecek olan Interzum fuarının da olumsuz anlamda biraz etkisi altında kalmış gibiydi. Katılımın geçen senelere nazaran %25 az olmasına rağmen ilgi çekmeyi başardı. Kaliteli ürünleri, kusursuz servisi ve rekabetçi fiyatları ile TECE, Polonya, Batı Avrupa ve Almanya’dan bir çok ziyaretçinin ilgi odağı oldu. Bir sonraki ZOW Bad Salzufen organizasyonunda müşterilerimizle yeniden buluşmayı umut ediyoruz.
WOODEX 2013, JOHANNESBURG, GÜNEY AFRİKA
2013 yılında hedefini 20 uluslar arası fuara çıkaran TECE’nin bu hedef doğrultusunda ilk farklı adımı, ilk kez bir fuara katıldığı Güney Afrika’ydı. Bu adımla markasını ve ürünlerini güney yarım küreye taşıyan TECE bölgedeki bir çok farklı ülkelerdeki firmalar tarafından ziyaret edildi. 2123 Mart tarihleri arasında düzenlenen fuarda TECE başta Güney Afrika olmak üzere, Namibya, Botswana, Benin Cumhuriyeti, Zimbabwe ve Kenya gibi ülkelerden gelen ziyaretçilerini standında ağırlama imkanına sahip oldu.
ağustos2013tchayat 59
FIMMA 2013, BENTO GONCALVES, BREZİLYA FIMMA 18-24 Mart tarihleri arasında mobilya üretiminin Güney Amerika’daki kalbi olan Brezilya’nın Bento Goncalves kentinde düzenlendi. Tece 2. kez FIMMA fuarına katılmış oldu. Brezilya pazarına PVC kenar bandı sunduğumuz ilk fuar olan FIMMA, başta Brezilya olmak üzere Guetamela, Venezuela, Meksika, Bolivya, Paraguay, Şili gibi ülkelerden ziyaretçileri merkeze çekmeyi başardı. Fuar Tece için güzel geçti.
INTERZUM GUANGZHOU 2013, GUANGZHOU, ÇİN ZOW gibi sektörün en önemli fuarlarından biri olan Interzum’un ilk ayağı Çin’in Guangzhou kentinde düzenlendi. 28 Mart – 1 Nisan tarihleri arasında Pazhou Complex gibi çok geniş bir alanda düzenlenen ve TECE’nin üst üste 8. kez katıldığı fuar sektörün önde gelen firmalarına ve çevre ülkelerden gelen bir çok ziyaretçiye ev sahipliği yaptı. Özellikle Tece’nin yeni ürünü alüminyum kenar bandı birçok kişinin dikkatini çekti. Çin’den ve Çin dışından çok sayıda ziyaretçi standımızı ziyaret etti . TECE 2014 yılında 9.kez bu fuarda olacak.
60 tchayatağustos2013
FURNICA 2013, POZNAN, POLONYA Tece Polonya’nın 5.büyük kenti olan ve 12.yüzyıldan kalma tarihi esintileriyle ön plana çıkan Poznan kentinde düzenlenen Furnica 2013 fuarındaydı. Bu tarihi kentte ülkenin en önemli mobilya üretimi ve aksesuarları fuarı 16-19 Nisan tarihleri arasında düzenlendi. 2008 yılından sonra TECE bu fuara ikinci kez katılmış oldu. Fuarda TECE olarak çok etkili görüşmeler yaptık. Mütavezi standımızda genel olarak Polonyalı firmaları en iyi şekilde ağırlamaya çalıştık. Yeniden katılmayı düşündüğümüz bu fuar gelecek sezon 9-14 Eylül 2014 tarihleri arasında düzenlenecek.
TECHNOMEBEL 2013, SOFYA, BULGARİSTAN TECE önceki yıllarda Bulgaristan distribütörü aracılığıyla bu fuarda bir çok kez tanıtıldı. Geçen yıl olduğu gibi TECE bu fuara ikinci kez kendi standında, distribütörü ile birlikte katıldı. 23-27 Nisan tarihleri arasında düzenlenen fuara iç piyasadan ilgi daha fazlaydı. Önceki yıllara göre katılım daha azdı. Avrupa’daki ekonomik durgunluk Bulgaristan pazarını da olumsuz etkilemiş durumda.
ağustos2013tchayat 61
INTERZUM COLOGNE 2013, KÖLN, ALMANYA Mobilya üretimi ve mobilya aksesuarları konusunda dünyanın en büyük ve en etkili fuarlarından biri olan Interzum, 13-16 Mayıs tarihleri arasında Almanya’nın Köln kentinde düzenlendi. Koelnmesse tarafından her iki yılda bir organize edilen bu fuar, dünyanın her ülkesinden katılımcı firmaların ve ziyaretçilerin akınına uğradı. Sektörün devlerinin adeta gövde gösterisi yaptığı fuarda, hazır mobilyaların yanısıra mobilya aksesuar üreticileri, yan sanayi firmaları, ahşap panel üreticileri de ciddi bir katılımla boy gösterdi. Sektörde son 2 yılda gerçekleşen yenilik ve gelişmeleri takip etme ve öğrenme imkanı bulan on binlerce ziyaretçi, 11 adet salondan oluşan ve oldukça geniş bir alana sahip olan fuar merkezini dört gün boyunca doldurdu. Mobilya kenar bandı üretimi konusunda sektörün en iyi ve en büyüklerinden biri olarak bilinen TECE DEKOR’un eşsiz stand tasarımı ziyaretçiler tarafından büyük bir ilgi ile karşılandı. PVC, melamin, ahşap ve alüminyum kenar bantlarının tek bir çatı altında üretildiği dünyadaki tek firma olan TECE DEKOR’un standına konuk
62 tchayatağustos2013
olan ziyaretçilere, firmanın bu özelliğinin avantajları sunuldu. Başta Güney Afrika, Kuzey Afrika, Orta Doğu, Arap ve Avrupa ülkelerinden olmak üzere, Avustralya, Kuzey, Orta ve Güney Amerika’dan da bir çok firmanın temsilcisi standımızı ziyaret ederek ürünlerimiz hakkında detaylı bilgiye sahip oldular. TECE DEKOR açısından son derece verimli ve hedeflenen kitlelere ulaşma konusunda başarı ile tamamlanan fuarın ardından, 2 yıl sonra düzenlenecek organizasyon için şimdiden yer rezervasyonu yapıldı. TECE DEKOR açısından oldukça verimli geçen Interzum Fuarı’na en çok katılım sağlayan ülke olan İtalya’nın ardından, son yıllarda ve özellikle 2013 yılında katılımcı firma sayısını arttırarak ikinci konuma gelen Türkiye’den yaklaşık 80 firma dünya mobilya sektöründe söz sahibi olma konusunda ciddi adımlar atmayı başardı.
ROOMS MOSCOW 2013, MOSKOVA, RUSYA Tece Dekor olarak Rusya, Moskova’da, Rooms Moscow fuarında yerimizi aldık. 21-25 Mayıs tarihleri arasında Koelnmesse’nin organizatörlüğünü yaptığı fuar yeni bir fuar olmasına rağmen ilgi gördü diyebiliriz. İlerki yıllar için umut verici bir fuar olabilir. Birçok yerel Rusya firması standımızı ziyaret etti. Türkiye’den katılan tek firma olarak ülkemizi ve markamızı başarı ile temsil ettik. Türkiye ekonomisinin büyümesine paralel olarak bizler de Rusya pazarında büyümeyi ve yaygınlaşmayı ümit ediyor ve bunun için var gücümüzle çalışıyoruz.
FITECMA 2013, BUENOS AIRES, ARJANTİN Bölgenin önemli fuarlarından biri olan Fitecma 2013, Arjantin’in Bueros Aires şehrinde, çok sayıda katılımcı firmanın eşliğinde düzenlendi. Hükumetin, devlet rezervlerindeki dövizi kontrol altına alma amacıyla ithalat konusunda ciddi kısıtlama kararları aldığı ülkede, herşeye rağmen fuara oldukça büyük bir ilgi vardı. Arjantin dışında, Uruguay, Şili, Paraguay ve Brezilya’dan da ziyaretçiler fuara ilgi gösterdiler...
ağustos2013tchayat 63
AWFS 2013, LAS VEGAS, ABD 24-27 Temmuz tarihleri arasında Amerika Birleşik Devletleri, Las Vegas’ta düzenlenen AWFS 2013 fuarı tamamlandı. Bu TECE’nin A.B.D.’nin batı yakasında katıldığı ilk fuardı. Havanın son derece sıcak olmasına rağmen fuar A.B.D.’den ve çevre ülkelerden çok sayıda ziyaretçi tarafından ilgi gördü. AWFS 2013’ te standımıza zaman ayıran ve bizleri ziyaret eden tüm ziyaretçilerimize teşekkürlerimizi sunuyoruz...
SIRADAKİ FUARLARIMIZ; 01 – 03 Ekim 2013, Mumbaiwood 2013, Mumbai, Hindistan 17 – 20 Ekim 2013, Sicam 2013, Pordenone, İtalya 22 – 25 Ekim 2013, Woodtec 2013, Brno, Çek Cumhuriyeti 11 – 17 Kasım 2013, Sajam Namestaja 2013, Belgrade, Sırbistan
64 tchayatağustos2013
serbest kürsü
erdal çatalkaya erdalcatalkaya@hotmail.com
Arap Baharı ve
Tersine Esen Rüzgâr…
3
büyük din… Sayısız medeniyet… Kimine göre fetihler, kimine göre işgallerle dolu kanlı bir geçmiş… Katliamlar… Zulümler… Göğe doğru yükselen kafatasından kuleler… Daha çok kan ve gözyaşının topraklarını her defasında iştahla suladığı Ortadoğu… Bu toprakların ürkek bakışlı insanları, her bin yılda aynı filmleri izleyip durdu. Tıpkı bugün olduğu gibi… Konumu, enerji kaynakları bakımından zenginliği ve dinler arası/ mezhepler arası savaşların merkezi olması Ortadoğu’yu
hep aynı kan deryasında bir o yana bir bu yana sürükleyip durdu. Son birkaç yıldır uluslararası gündemi meşgul eden ‘Arap Baharı’ ya da kimilerine göre ‘Arap Uyanışı’nı, birkaç cümleye sığdırmaya çalıştığımız tarihi arka planı dikkate almadan çözmek yanlış olur.
likten bıkıp kendini yakmasıyla fitili ateşlenen Arap Baharı’nın kıyısını en çok dövdüğü ülkeler Tunus, Libya, Suriye ve Mısır oldu. Tunus ve Libya’daki kanlı geçiş sürecinin sancılarını bugün hala görmek mümkün. Suriye ve Mısır ise konumları ve bölge dengelerindeki ağırlıkları nedeniyle farklı bir noktada. Lübnan’ı da bu keşmekeşin Binlerce yıllık Ortadoğu tari- içinde apayrı bir yerde görmek hini tek bir fotoğraf karesine gerekir. sığdırmaya çalıştığımızda, estiği yön kısa sürede değişen ‘Arap Ancak özellikle Suriye ve Baharı’nın geldiği nokta çok Mısır’da yaşananlara damgasını daha net şekilde anlaşılacaktır. vuran ‘inançta yol ayrımı’ Tunus’ta bir seyyar satıcının ha- bölgeselden ziyade küresel bir yat pahalılığından ve adaletsiz- etki yarattı. Bu iki ülkedeki dini ağustos2013tchayat 65
cepheleşmelerin bölge genelindeki yansımaları arasına Irak’ı da katabiliriz. Sadece Temmuz 2013’te binin üzerinde kişinin ölmesi, komşumuzun barış ve huzura ne kadar ‘ırak’ olduğunu özetlemeye yetiyor. Bugüne kadar medet umulan hiçbir dış müdahale huzur getirmemiştir. İçinde bulunduğumuz bölgede bunu kanıtlayacak sayısız örnek var. Irak’ta bugün yaşananlar küresel güç odaklarının bilek güreşinin sonucu olsa da arka planda Şii-Sünni çatışmasının kanlı bilançosudur olup bitenin yansıması… Benzer çatışma Suriye’de de aylarca kan dökülmesine yol açtı. Mısır’da da Müslüman Kardeşler ve laik kesim arasındaki çekişmenin ne gibi sonuçlar doğurduğunu gördük. Son yapılan askeri darbeye yönelik tepkiler arasında Mısır’daki Hıristiyanların da önemli bir denge unsuru olduğunu net olarak gördük. ‘Küçük Ortadoğu’ diyebileceğimiz Lübnan’da da Şii-Sünni gerilimi halen huzuru tehdit ediyor. Lübnan dışı faktörlerin etkisi de ülkeyi yeni bir kaosa her an sürükleyebilir. Keza Suriye’deki kamplaşma burayı da kısa sürede etkisi altına aldı. Dini motiflerin ağır bastığı Ortadoğu ülkeleri, hoşgörü ve uzlaşı platformundan uzak kaldıkça patlamaya hazır bomba olmaya devam edecek. Bazı güç odakları için ‘son kul-
66 tchayatağustos2013
lanma tarihi geçen rejimlere tepki olarak ortaya çıkan Arap Baharı’nda rüzgârın ters yönde esmeye başlaması da yine aynı faktörle ilgili: son kullanma tarihinin geçmesi! İnançların uzlaşamamasından nemalanan iç ve dış güç odakları, adı geçen ülkelerin metabolizmalarını her defasında bozmaya devam edecek. Ateş gömleğinin hiç sırtından çıkarılmadığı bu bölgede yaşayanlar, inançta farklılığı zenginliğe dönüştürmek yerine çatışmanın kanlı cazibesine kapıldıkça kazanan her zaman zalim, kaybeden de her zaman mazlum olacaktır.