65.YIL
1
Birlikte güçlüyüz
1952’den beri...
2
İÇİNDEKİLER
Merhaba
Y “Eşitsizlik, sömürü artıyor, sendikalara olan ihtiyaç da”
‘Yıl olmuş 2017 sendika da neymiş?’ diyenler hala var. 80’lerde başlayan bu aldanmanın aksine Türkiye’de sendikalı çalışan sayısında son yıllarda artışta. Eşitsizlik, sömürü artıyor, sendikalara olan ihtiyaç da... Üstelik bir de basın alanında çalışıyorsanız... İşte bizim güvencemiz, koca çınarımız Türkiye Gazeteciler Sendikası 65 yılı geride bıraktı. Mücadeleyle geçen 65 yıl... 10 Temmuz 1952’de Babıali’de üç kişiyle kurulan TGS’nin sesi şimdi plazalarda yankılanıyor. Her işyerinde üyesi bulunan, her gazetecinin bildiği, uluslararası düzeyde bir sendika... Elinizdeki dergiyi işte bu vesileyle hazırladık. Sendikamızın uzun yürüyüşünü bir de burdan okuyun istedik. Sendikanın kurucuları o günleri nasıl anlatttı? Gazeteciler TGS için neler söyledi? Kilometrelerce ötedeki kardeş sendikalarımız hangi mesajları verdi? Hepsi bu özel sayıda. İyi okumalar. İlkay Kaya gsek@tgs.org.tr
gazetecilersendikasi
tgs_org_tr
3
Genel Başkan’dan
4
Gazetecilerin gözünden TGS
8
Hıfzı Topuz kuruluş yıllarını anlattı
14
Kardeş sendikalardan mesajlar
18
TGS ve Şükran Soner
19
TGS ve Orhan Erinç
20
Uzun Yürüyüş
28
Amerikalının gözünden F Klavye
TGS65
TÜRKİYE GAZETECİLER SENDİKASI ADINA SAHİBİ VE SORUMLU YAZIİŞLERİ MÜDÜRÜ: GÖKHAN DURMUŞ YAYIN YÖNETMENİ: İLKAY KAYA YAYIN DANIŞMANI: MUSTAFA KULELİ TASARIM UYGULAMA: TURGAY OĞUZ DÜZELTİ: SEZİM ÖZADALI/DENİZ BİLİCİ ADRES: BASIN SARAYI KAT:2 CAĞALOĞLU/İSTANBUL TEL: +90 212 514 06 94 BASKI: EZGİ MATBAACILIK SANAYİ CAD. ALTAY SOK. NO:14 YENİBOSNA/İSTANBUL BASIN GAZETESİNİN ÜCRETSİZ EKİDİR. BU KİTAPÇIK, AVRUPA KOMİSYONU TARAFINDAN YÜRÜTÜLEN AVRUPA DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI ARACI (DİHAA) PROGRAMININ FİNANSAL DESTEĞİYLE BASILMIŞTIR. YAYININ İÇERİĞİNE İLİŞKİN SORUMLULUK TAMAMEN TÜRKİYE GAZETECİLER SENDİKASINA AİTTİR.
3
Umudu büyütme zamanı
T
GÖKHAN DURMUŞ Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı
ürkiye Gazeteciler Sendikası geride bıraktığı 65 yıl boyunca gazetecilerin umudu olmuş tek örgüttür. Basın İş Kanunu’nun çıkartılmasından tutun da imzaladığı toplu iş sözleşmelerine, yaptığı grevlere, eylemlere ve yürüttüğü basın özgürlüğü mücadelesine kadar 65 yıl boyunca hiç durmamış hep ileriyi hedeflemiştir. Tarihi boyunca çok parlak dönemlerinin yanında, sıkıntılı hatta var olma mücadelesi verdiği zamanlar hala olsa da bu ulu çınar yıkılmamış, bugün gazetecilerin tek umudu olarak ayaktadır. Cemal Fehmi Başkut’lardan, Abdi İpekçi’lerden, Hıfzı Topuz’lardan, Şükran Soner’lerden alınan bu gelenek, bu mücadele daha nice yaşlar kutlayacaktır. 1990’lardan başlayıp 2010 yılı itibarıyla zirve yapan medya sektöründe sendikasızlaştırma operasyonları karşısında büyük oranda gücünü kaybeden, iktidarların hedef alarak zayıflattığı Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın yeniden eski gücüne kavuşma ve gazetecilerin sorunlarını çözme konusunda büyük adımlar attığı günlerden geçiyoruz. İş güvencesinin, editöryal bağımsızlığın olmadığı, gazetecilerin sendika fikrinden uzaklaştırıldığı, tutuklandığı bugünlerden yeniden örgütlenmek, sendikayı büyütmek elbette kolay değil. Ancak sendika kadrolarımız bütün bu sorunları
tespit ederek bu iklimi değiştirmek için mücadele kararlılığına sahip kişilerdir. Yerel medyasından merkez medyasına kadar ayrım yapmadan tüm gazetecilerin Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın çatısı altında toplanması için çalışmaktadırlar. Yeniden bütün gazete ve televizyonlarda toplu iş sözleşmeleri yaparak gazetecileri güvenceye alacak bir düzene geçmemiz çok uzak değildir. Şimdi bu mücadeleyi yürütürken dostlarımızın ve eski yöneticilerimizin deneyimlerinden yararlanarak bu umudu büyütme zamanıdır. Türkiye Gazeteciler Sendikasını büyütmek hepimizin bu mesleğe olan borcudur. Türkiye Gazeteciler Sendikasına omuz vermemek iktidarın yoğun baskısı altında olan mesleğimizin bitmesi anlamına gelecektir. Cezaevlerinin gazeteciler ile doldurulduğu, haberlerin suç sayıldığı, iddianamelerin haberlerle doldurulduğu, işsizliğin ve güvencesiz çalışmanın hat safhaya ulaştığı bugünlerde SENDİKA’dan başka bir çıkar yol yoktur. Birlikte güçlü olduğumuzu unutmadan gücümüzün farkına vararak bu düzeni değiştirelim. Geleceğimiz, basın özgürlüğü, hukukun bağımsızlığı, demokrasi ve özgürlükler için Türkiye Gazeteciler Sendikasını büyütelim. Zaman izleme değil umudu büyütme zamanı..
4
Benim için Sendika... Sendika, sayfalar dolusu kendini anlatacağına bırakalım gazeteciler anlatsın dedik.
Fatih Portakal: Benim için sendika; gücünü sadece çalışanından alıp güç odaklarının emrine girmeyi reddeden, siyasi partilerin arka bahçeliğine olanak tanımayan, çalışanın hakkını cesaretle koruyup emeğine sahip çıkan, koltuğunda oturanın da güç zehirlenmesine uğramadığı bir örgütlenme. Melis Alphan: Benim için sendika; dayanışma, emek savunusu demek.
Can Ertuna: Benim için Sendika; bir ahlaki sorumluluk; gücü ve etki alanı erozyona uğratılmış olsa da tutunacak dal, bir güzel ihtimal.
Ela Sezen: Benim için sendika; anayasal haktır, çalışırken yarın işsiz kalır mıyım diye düşünmemektir…
Fehim Taştekin: Benim için Sendika; üyesi olmadığım halde üyeymiş gibi davranabildiğim ve her zaman kapısını çalabildiğim bir yer.
Ayşenur Arslan: Benim için Sendika; sadece ‘benim’ haklarımı korumanın aracı değil. Gazeteciliğin, haber alma özgürlüğünün de güvencesi.
İsmail Saymaz: Benim için Sendika; gazetecilere ait oldukları yeri hatırlatmaktır. Gazetecinin, bir kaynak işçisininkinden farklı bir kurtuluş ihtimali olmadığını ve ancak onunla omuz omuza durabilirse kurtulabileceğini ona belletmektir.
Işıl Cinmen: Benim için sendika; bir umut.
Ali Sirmen: Benim için sendika; iş güvencesinin, güvenliğinin, ücret adaletinin, çalışanın onuruna saygılı işyerinde düzenin işverenin keyfine bağlı olmaktan çıkarılıp, nesnel garantilere bağlanmasıdır. Ne yazık ki, sendika konusunda sürekli ahkam kesen basın işkolunda sendikasızlaştırma hareketi alıp başını yürümüştür. Bu durum gazetecilerin çalışma koşullarını ve güvencelerini olduğu kadar, mesleki haysiyetlerini de zedelemektedir.
5
Barış Pehlivan: Benim için Sendika; sesimi kıstırmak için atıldığım Silivri’deki nefes borumdu.
Mehveş Evin: Benim için Sendika; dayanışma ve hak mücadelesinin hayata geçtiği yer. Bunun ötesinde, meslekte karşılaştığım zorluklarda yalnız kalmayacağımı bilmek, dostluk ve ‘Journo’ demek.
Barış İnce : Benim için Sendika; emeğin haklarını özgürlük mücadelesi ile birleştiren ve tüm çalışanlar olarak aidiyet hissetmemiz gereken en önemli kurum. Tüm meslektaşlarımızı sendikalı olmaya davet ediyorum.
Rıdvan Akar: Benim için sendika; iş güvenliği, çalışanların hak ve çıkarlarının örgütlü gücü, söz ve ifade özgürlüğünün teminatı. Gazeteciler için sendika yaşadığım bir düş ve güçtü. Özlemim hiç dinmedi.
Barış Terkoğlu: Benim için Sendika; biz hapisteki gazetecilerin hücrelerine bir pencereydi. O pencereden seslenince dünyanın öbür ucundan duyuluyordu ve biz uzanan elleri görebiliyorduk. Nice 65 yıllara...
Tuluhan Tekelioğlu: Benim için Sendika; yaşamsaldır! Bir gün bu ülkenin bütün gazetecileri sendikalı olursa, bu ülke başka bir ülke olacak. O ülkenin insanları işte o zaman gazetecilere ve gazetelere güvenmeye başlayacak. Toplum başka bir toplum olacak. Etik, değerler ve ‘gerçek’ kazanacak. Bu mümkün mü? Bence mümkün. Yeter ki sendikalı olmak için o adımı atalım. Cesaret, korkuya rağmen atılan adımdır. Biraz cesaret gerek o kadar. Geleceğimiz için!
Zafer Arapkirli: Benim için Sendika; kapitalist soyguna, emek ve alın teri sömürüsüne karşı bir kask, bir emniyet kemeri bir nefes borusudur. Bir yaşam odasıdır, madendeki misal. Sendika, emekçinin bindiği otomobilin farları, cam silecekleri, sis lambası, alarm sistemi, hattâ ve hattâ park sensörüdür. Bu saydıklarımın bir tanesi bile olmadan madene iner misin? Kontağı çevirip yola çıkar mısın?
Nevin Sungur: Benim için Sendika; baskı gördüğümde, polis kapıma dayandığında, hakkımda dava açıldığında, saldırıya uğradığımda; bağımsız çalışan bir gazeteci olsam da yalnız olmadığımı hissetmek, çalacak bir kapım olduğunu bilmektir.
Sadık Güleç: Benim için Sendika; yeniden birlikte olmak yeniden gazeteciliği hatırlamak oldu.
Sevim Gözay: Benim için Sendika; birlik, dayanışma, arkadaşlık, mücadele ve “yalnız değilsin” güvencesi demek. Güçlü basının yolu güçlü sendikadan geçiyor, geç de olsa bunu öğrendik bu süreçte. Bağış Erten: Benim için Sendika; gazetecilerin yalnızlığının ilacı. Her konuda kendini ‘tek tabanca’ zannedip sonra da yerle bir olmanın önüne koyulacak takoz. İyi örgütlenirse, hayatta en son gailesi gazetecilik olan patron sınıfının önündeki en sağlam hız kesici. Yaygın ve etkili olduğunda siyasi baskıyı bumeranga çeviren bir ‘uygulama’. Neticede bir mesleki ve vicdanı zorunluluk.
6
Halil Nebiler: Benim için sendika; örgütlü namustur. Bin kaynaktan çek edilmiş namuslu haberdir. Emperyalist yalanlara baş kaldırmak. Benim için sendika vatan, emek ve namustur. Belma Akçura: Benim için Sendika; gazetecinin meslek onuru ve dik durmasının yaşam güvencesi.
Deniz Yıldırım: Benim için Sendika; gazeteciliğin karşısına kumpasların çıkarıldığı bir dönemden alnının akıyla çıkmış bir dayanışma sembolüdür. Gerçek basın faaliyetine yönelen her türlü baskı ve engellemeye karşı ortak sesimizdir. Tuğçe Tatari: Benim için Sendika; omuz omuza mücadele.
Fatih Polat: Benim için sendikasızlık; haberin ve habercinin öksüz ve yetim kalması demek.
Uğur Vardan: Malum, her şeyin başı örgütlenmektir… Direnişin, başkaldırının, hakkını aramanın, sınıfsal bilincin, ayakta durmanın ve şairin dediği gibi aşkın da… Benim için sendika bütün bu reflekslerin belki de tek sözcükle ifadesidir. Tanım, kâğıt üzerinde böyledir ama işin zor kısmı hayat üzerinde olanıdır elbet… TGS, hayat üzerinde olan kısmını üstlenir… Mesleğin, mesleğimizin destek, hak arama, haksızlıklara, adaletsizliklere karşı sesini çıkarma, daha güçlü bir tonda karşı koyabilme, mücadele yürütme alanı ve birlikteliğidir. Ve en önemlisi vicdanı da devreye sokma çabasıdır. 65 yıldır bu yola baş koymaktadır…
Faruk Bildirici: Benim için Sendika; tanıştığım ilk meslek örgütüdür. Gazeteci dayanışmasının gücünü gördüğüm, örgütlü çabanın nasıl sonuçlar verdiğine tanıklık ettiğim, kendimi yalnız hissetmemi önleyen sihirli bir organizasyon…
Tuğba Tekerek: Benim için Sendika; gözaltına alındığımda bana sahip çıkan kurum demek. Keşke daha güçlü olsa, keşke daha güçlü olsak…
Hilmi Hacaloğlu: Benim için Sendika; her şeyden önce dayanışmadır. Günümüz dünyasında hepimiz tonla saldırıya karşı korunaksızız. Sendikalı olmak örgütlü olmak demek; örgütlü olmak demek, daha özgüvenli ve daha umutlu olmak demek! Haluk Kalafat: Benim için Sendika; kendimi gazeteci hissetmemi sağlayan bir çatı. Benim için sendika dayanışmanın her türlü baskıya rağmen sürdüğünün kanıtı…
Aykut Küçükkaya: Benim için Sendika; eşit işe eşit ücret demek... Bizim mesleğimizin zirve noktası muhabirliktir... Muhabirlik, muhabirliğin baştacı edildiği takdirde daima sendikal mücadelenin büyüyeceğini, kazanacağını düşünmüşümdür... Çeyrek asırlık gazetecilik hayatımın bana öğrettiği en önemli olgu emektir... Emeğimizi değerli kılan ise sendikamız TGS, sendikal mücadeledir... Özgürlüklerimizin askıya alındığı şu dönemde sendikal mücadelenin ne kadar önemli olduğu basın dünyamızın yüzüne bir tokat gibi çarptı... Demokrasi ve özgürlük işçi sınıfının yarattığı halk hareketleriyle gelmiştir... Bizler de basın emekçisi, basın işçisi olarak önümüzdeki günlerde, yıllarda daha aydınlık günleri emeğimizin büyük gücüyle görebiliriz…
7
GAZETECİLİĞİN GELECEĞİ BURADA.
Gazetecilerin bağõmsõz platformu Journo dijital yayõncõlõğõna odaklanõyor, medya için çšzŸmler šneriyor. @JournoComTr
8
SENDİKA DA LAZIM DİRENMEK DE
OLCAY BÜYÜKTAŞ AKÇA
S
ol korkuttuğu için adına ‘sendika’ denilmesinden imtina edilen, kuruluşuna dönemin tüm gazetelerinin temsilci verdiği, açılış konferansına tüm gazete sahiplerinin eksiksiz katılırken çok değil beş yıl içinde kapatılan, sonra yeniden açılan sonra ilginin azaldığı ve nihayetinde bazı gazete sahiplerinin noter getirerek çalışanları gazete binalarında üyelikten çıkardığı inişli çıkışlı bir öykü bu.
Kendisiyle yaşıt üye sayısının bile bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda olan 65 yaşındaki Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS) fitilini ateşleyen; görüşmeye saatler öncesinden hazırlanmış, masasına çıkardığı sararmış gazete kupürleri, siyah-beyaz fotoğraflar, elle yazılmış kurucu listeleri, onlara bakarken zaman zaman yüzü gölgelenen zaman zaman muzip bir gülümsemeyle aydınlanan duayen gazeteci, yazar, eğitimci Hıfzı Topuz’dan öğreniyoruz ki üç kişi... BİRAZ ÇEKİNGEN Sakin sakin anlatıyor Topuz; ‘umutlu bir hava’da başlıyor sendika
“
“
TGS Kurucusu Hıfzı Topuz
çalışmaları...Üç kişiler, hepsi cemiyet üyesi... Gazeteciler Cemiyeti... Cemiyet de sıcak bakıyor, ne de olsa onların işi değil sendikacılık. Hem sıcak bakıyorlar hem de destekliyorlar. Ayrı bir şey kurmak gerek düşüncesi ile yola çıkılıyor, tam o sıralar basın mesleğinde çalışanlara dair kanun çıkıyor. Haziran 1952’de. Bu kanun sendika kurma hakkı da tanıyor. Böylece İhsan Ada, Burhan Arpat ve Hıfzı Topuz toplantılara başlıyor. Sendika kurulacak ama nasıl... Bu üç kişilik ekip, kuruluş aşaması için dönemin tüm gazetelerinden üye almak
FOTO: VEDAT ARIK
9
Görkemi zarafetinde, asaleti mütevazılığında saklı, 95 yaşında bir devrimci...
gerektiğine karar veriyor. Kapı kapı dolaşılıyor. Gazeteciler çekiniyor bir miktar. SENDİKA SOL KOKUYOR Bazı arkadaşlar “sendika sol kokuyor, solculuk kokuyor ona sendika demeyelim de Tehavül Cemiyeti diyelim” diyorlar. Hatta bunu ciddi ciddi öneriyorlar. ‘Yok’ diyorlar. ‘Alışacağız sendikaya’... Evvela bu üç kişi hazırlıkları yapıyor. Kurcular heyeti toplanıyor. Her gazeteyi temsilen 20 kişi... Cumhuriyet’ten Cevat Fehmi Başkurt ile Nazım Ulusoy, Vatan’dan Melih Yener ve Ecvet... Hürriyet’ten Ahmet İsham, Milliyet’ten Faruk
Demirtaş, Anadolu Ajansı’ndan Cevat Rıza, Akşam’dan Mustafa Ali Hezlatı, Hıfzı Topuz ve diğerleri... Bu kurucu heyet çalışmalara başlıyor ve gayet olumlu karşılanıyor çalışmalar. Bab-ı Ali’de sendika girmeyen gazete kalmıyor. Bir ara liste çıkarıyor Topuz, tam 253 gazeteci sendikaya üye olmuş. Bu sayı neredeyse o dönem fiili olarak gazetecilik yapan herkes demek. Ancak bu üye olunan sendika şimdi bildiğiniz TGS (Türkiye Gazeteciler Sendikası) değil. İstanbul Gazeteciler Sendikası... Eğilim diye bir şey yok. Sağcısı da solcusu da yer alıyor sendikada. Yalnız atlamadan
Kurucular Cevat Fehmi Başkut, Nazım Ulusay, Melih Yener, Ecvet Güresin, Sami Teziş, İhsan Tayşılı, Ali İhsan Göğüş, Ahmet İhsan, Sema Ayoğdu, Cevat İstek, M. Ragıp Esatlı, Hıfzı Topuz, Hayri Engin, Ali Karakurt, İzzet Akyol ve Sezai Soleli tarafından 10 Temmuz 1952 yılında kurulan Türkiye Gazeteciler Sendikası 65 yaşında.
10
geçmiyor Topuz, bu 20 kişilik heyette İhsan da Burhan da yok. Yani üç kişilik çekirdek ekibin ikisi yer almıyor 20 kişilik heyette. Çünkü gazeteleri onları seçmiyor... “Yani biz üçümüz beraber uğraştık. Benim Akşam’da otoritem vardı. Otorite de demeyeyim de.. sevilen bir insandım. Her gazeteden iki kişi istedik. Her gazeteden iki kişi seçtiler. Burhan’ı ve İhsan’ı seçmediler. Buna mukabil Melih Yener ile Necdet’i seçtiler. İkisinin de sendikacılıkla alakası yoktu. Burhan bilhassa çok dürüst konuşan, açık açık söyleyen ve düşman kazanan bir arkadaştı. Çok yakın dostumdu. İhsan daha çekingendi. O Vatan’da Yazı İşleri Müdürü Yardımcısıydı. Ama çok kapalı bir çocuktu sonra milletvekili filan oldu. Ama onu da Vatan’dan seçmediler nedense” diye anlatıyor Topuz, kurucuların öyküsünü... TEMMUZDA İLK TOPLANTI Böylece bir Topuz giriyor kurucular arasına. Gayet iyi gidiyor çalışmalar. Temmuz’da biz ilk toplantı yapılıyor. Sendika kuruluyor. Sonra Topuz ayrılıyor, Paris’e gidiyor bir yıl kalıyor ama ilgiyi kesmiyor. Oradaki sendikaları izliyor, yurda sürekli sendika haberleri gönderiyor. Bir yıl sonda geldiğinde de yeniden
yönetim kuruluna giriyor. Genel Sekreter oluyor. Sendika kapanana kadar kalıyor. Sendika kurulduğunda Cemiyet, bir oda veriyor sendikaya. Hep dostane ilişkiler oluyor, hem sendikada hem sendika-cemiyet arasında. BÜYÜK KONFERANS 1955’te Türkiye çapında bir Gazeteciler Konferansı toplayalım deniyor. Çünkü İstanbul Gazeteciler Sendikası’ndan sonra Ankara Sendikası, Bursa Sendikası kuruluyor. Ondan sonra zaten DP’nin basın üzerindeki baskıları başlıyor. Menderes gittikçe sert davranıyor ve sendika üyeleri, yöneticileri güç durumda kalıyor. Gazetecilerden çekinenler oluyor. Ancak yine de konferans toplanıyor. Her ilden sendikacılar çağırılıyor. Mesleğin tüm sorunları dile getirilmek üzere büyük bir toplantı tertip ediliyor. Bu konferans 1955 Nisan’ında toplanıyor. O konferansın da bütün kararları var Topuz’da, diğer bütün belgeler gibi... VALİ KATILIYOR O konferansın açılışı gayet şaşaalı oluyor. Menderes’ten tebrik telgrafları geliyor. Fahrettin Kerim
geliyor dönemin valisi. Ve bütün gazete patronları. Konuşmalar ilk gün gazetelerin manşetlerinden veriliyor. Ankara’dan Bekir Sait bile katılıyor. Üç komisyon kuruluyor; Sosyal İşler, Gazetecilerin Siyasal Sorunları ve Mesleki sorunlar. Siyasal İşleri İhsan’la Hıfzı Topuz yönetiyor. Mehmet Kemal Kurşunluoğlu da geliyor o toplantıya. İzmir’den gelenler arasında sonradan milletvekili olanlar yer alıyor. Türkiye çapında bir konferanstı... “Başladık biz siyasal haklarımızı kaleme almaya. Biz kaleme aldıkça gerilimler, korku başladı. Birinci gün vali büyük bir yemek verdi bize. Bütün bu patronlar geldi, herkes vardı. Ertesi gün bu raporlar görüşülmeye başlayınca bir panik havası oldu. üçüncü gün panik artık azaldı. Herkes korkmaya başladı. Aman bunları yazmayalım, bunları istemeyelim” yollu konuşmalar çoğalıyor. Oysa diyor Hıfzı Topuz, “Biz gazetecilerin özgürlüğünü, tutuklanmamalarını, yönetime katılmalarını ve basın özgürlüğünün esaslarını istiyorduk.” Onlar bunları istedikçe, “Aman çocuklar biraz daha dikkatli olun, sendika kapatılabilir” telkinleri artıyor.
Üye olmayanlar da desteklemeli Peki bütün bu olanlara karşı neler yapılması gerektiğini, bu durumdan nasıl çıkılabileceğini soruyoruz Topuz’a, yanıt umut aşılıyor: Her şeye rağmen direnmek lazım. Üye olmayanların bile sendikayı desteklemesi lazım. Korkudan üye olmasalar bile desteklemeleri lazım. Çünkü o sendika gazeteci hakları içi çalışıyor. Üye olmayanların bile toplantılara katılmaları lazım. İKTİDAR BASKISI Gazetecilerin niye birlikte hareket etmekte zorlandığı sorusunu, “Birleşilememesini iktidarın baskına bağlıyorum. Her şeyin altından o çıkıyor. Meslekte dayanmak, çalışmak kolay değil, herkes dayanamıyor. İşsiz kalmak kolay, iş bulmak ise hergeçen gün zorlaşıyor. Üstelik de bütün baskıyı dünya biliyor. Yüz kızartıcı bir durum aslında” sözleriyle yanıtlıyor.
YILMAMAK LAZIM Örgütlenmeyi artırmak için önerileri de özetle şöyle Topuz’un: Sosyal medyayla haberleşmeye devam etmek lazım. Televizyonda imkân yok. Sosyal medyada çok faal olmak lazım galiba. Gazetecilerle teması sürdürmek lazım; üye olmayanlarla da. Girmeyenleri kazanmak için bir şeyler yapmak lazım. Somut çıkarlarının nerede olduğunu göstermek lazım; havadan laflarla değil “Sendika şunun mücadelesini veriyor” diye anlatmak lazım. Direnmek lazım, yılmamak lazım. Bu dönemin geçici olduğunu bilmek lazım. Bu böyle devam etmeyecek, bitecek. Burada ayakta duranlar, yarın kahraman olacaklar.
11
O bir asra yakın yaşı, kuruluşunu anlattığı sendikanın ilk toplantısındaki sevinç ve heyecanı da ‘direnmek lazım, bugünler geçici, bunu bilmek lazım’ derken karşısındaki insana umut ve direnme gücü veren kararlığı da gözlerinde gördüğünüz bir çınar...
12
Hıfzı Topuz kimdir?
Belki 100 kişinin katılımıyla açılan konferans 20 kişiye kadar düşüyor. Herkes kaçıyor adeta konferanstan. Bu dönemi “Hedef haline geldik benle İhsan” sözleriyle aktarıyor Topuz. Buna rağmen bildiri hazırlanıyor. Yayınlanınca da Fahrettin Kerim çağırıyor, “Arkadaşlar sendika kapatılacak Beyefendi sinirlendi. Ben kurtaramam sizi” diyor. Sendika kapanmasın diye bir mektup yazılıyor Başbakan’a, o sıralar sendikanın genel sekreteri olarak muhalif kalıyor mektup yazılmasına. Ama mektup yazılıp gönderiliyor. Sendika önce kurtuluyor ama bildiriyi yazanlar istifaya zorlanıyor. Çok tanıdık gelen anıları var Topuz’un, mesela bildiriyi imzalayan sendikacılara sorulduğunda biz okumadan imzaladık gerekçesi en çok kullanılan gerekçe oluyor. Kısa bir süreliğine kurtulan sendikaya iktidarın bakışı çok değişiyor, birkaç ay sonra da yayınlanan bildiriyle, “siyaset yapılıyor” gerekçesiyle sendika kapatılıyor. MUAZZAM BİR BASKI Aradan yıllar geçiyor, sendika yeniden kuruluyor, arada Paris ve diğer yurtdışı eğitim ile seyahatleri
inişli çıkışlı bir seyir var sendika için ama en çok ağrına giden sendikanın gereksiz olduğunu dair söylemleri ile Aydın Doğan’ı destekleyen Ertuğrul Özkök ve ardından noter çağrılarak Doğan Grubu’ndan sendika üyesi çalışanların istifa ettirilmesi oluyor. Bir Anadolu Ajansı’nda (AA) bir Anka bir de Cumhuriyet’te kalıyor sendika. “Muazzam bir baskı kurdular. Sendika gereksizdir diye demeçler var. Ben çalışırken patronların hiçbir baskısı yoktu” Oralardan buralara geldi ama sendika yine toparlandı tabiiki... OLMAZSA OLMAZ “Toparlanması da lazım zaten sendikanın” diyor Topuz, “sendika lazım” Onun örneği Fransa’daki sendikalar. Dört gazeteci sendika faaliyet gösteriyor. İyice inceliyor onları, toplantılarına katılıyor. Bütün mesleki sorunları da tüm sendikaların birlikte hareket etmesini hep örnek gösteriyor. Bir sorun olduğunda hep beraber harekete geçiyorlar. Baş kaldırıyorlar, bildiriler yayınlıyorlar. Sendika olmadan olmaz nihayet. Tabii oralarda bizdeki gibi baskı da sendikadan çıkacaksın dayatması da yok.
1923 yılında İstanbul’da doğdu. Galatasaray Lisesi’ni (1942), İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni (1948) yılında bitirdi. Strasbourg Üniversitesi’nde devletler hukuku ve gazetecilik alanlarında yüksek lisans (1957-59) ve yine Strasbourg Hukuk Fakültesi’nde gazetecilik alanında doktorasını yaptı (1960). 1947-58 yılları arasında Akşam gazetesinde önce istihbarat şefi, sonra yazı işleri müdürü olarak çalıştı. İstanbul Gazeteciler Sendikası’nın kurucuları arasında yer aldı ve başkanlığını yaptı. Paris’te UNESCO Genel Merkezi’nde Özgür Haber Dolaşımı Şefi olarak çalıştı (1959-1983). Uluslararası gazetecilik örgütleri arasında mesleksel işbirliği, basın ahlâkı, gazetecilik eğitimi ve gazetecilerin korunması projelerini yönetti. Afrika ülkelerinde, Hindistan’da, Filipinler’de gazetecilik eğitimi seminerleri düzenledi. Kara Afrika’da kırsal basın projesini oluşturdu. 1962 yılında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin, o zamanki adıyla Basın-Yayın Yüksek Okulu’nun kuruluşu için, Paris’te UNESCO’nun merkezinde ilk projeleri hazırladı. 1974-75 yılları arasında TRT’de Radyolardan Sorumlu Genel Müdür Yardımcılığı yaptı. 1986’da halen başkanlığını sürdürdüğü İletişim Araştırmaları Derneği’ni (İLAD) kurdu. Vatan, Milliyet ve Cumhuriyet gazeteleriyle çeşitli dergilerde diziler ve inceleme yazıları yazdı. Anadolu Üniversitesi, Galatasaray ve İstanbul Üniversiteleri iletişim fakültelerinde basın, radyotelevizyon tarihi, uluslararası iletişim ve siyasal iletişim dersleri verdi.
ULUSLARARASI BASIN KARTI
Kapıları açar. Tüm dünyada. Birlikte güçlüyüz!
Gazeteciler haber kaynağına ulaşmak, farklı mekân ve bölgelere girebilmek için tanınmaya ihtiyaç duyuyor. Medya çalışanları Uluslararası Basın Kartı (IPC) 134 daha iyi bir hayatı ülkede işte bu ihtiyacı karşılıyor. hak ediyor. Yeni yaklaşımlara, çözümlere, değişime, birlik olmaya ihtiyaç var. Sana ihtiyaç var. Çünkü sendikan güçlüyse sen de güçlüsün.
Çalışan gazeteciler için en eski Üye isen aidatını öde veOtomatik en saygıdeğer kimlik belgesi olan ödeme talimatıyla her ay aidatını yatırabilirsin. IPC 80 aidatı yıldırbrüt medya çalışanlarının hayatını Üyelik maaşının %2’sinden ibarettir. kolaylaştırıyor. Üye değilsen bağış yap İstediğin sıklıkta ve
Gazeteciler Sendikası’nın vermeye yetkili olduğu miktarda bağış yapabilirsin. Desteğinle güçlenecek ve Uluslararası Basın Kartı’na tüm TGS üyeleri ve değiştireceğiz. serbest gazeteciler başvurabilir. TR39 0006 4000 0011 0950 8111 55 destek@tgs.org.tr
tgs.org.tr/presscard
TÜRKİYE GAZETECİLER SENDİKASI
ww w . tgs. or g . tr
14
Sınırlar, sınırlı düşünenleri sınırlar Belki eksiğimiz çok ama kısıtlı imkânlarla başardıklarımız pek çok ülkede örnek gösteriliyor. Kardeş sendikalarımız dayanışma mesajlarıyla bize güç veriyor.
PHILIPPE LERUTH IFJ Uluslararası Gazeteciler Federasyonu Başkanı Uzun yıllar boyunca TGS ile yakın temas kurdum ve hem basın özgürlüğü hem ekonomik-sosyal haklar alanında çalışmaktan vazgeçmeyen yöneticilerinin mücadeleci ruhunu hayranlıkla izledim. Her dönem görevlerini layığıyla yapmaya çalıştılar ve bugün yaşadığımız en zor şartlarda bile asla pes etmiyorlar. Üstelik kendilerini hiçbir zaman ulusal düzeyde sınırlamayıp Avrupa ve dünya liginde de aktif oyuncular oldular. TGS yöneticilerinin bu adanmışlığı, Türkiye’de mücadele içindeki ve benim de naçizane takdirlerimi sunmak istediğim gazetecilere hürmetendir. IFJ’nin TGS aktivistlerine ve Türkiye’deki gazetecilere daima destek vereceğine emin olun. JOACHIM KREIBICH IFJ Uluslararası Gazeteciler Federasyonu Başkanvekili TGS üye ve yöneticileri ile 2010’da İstanbul’daki EFJ Genel Kurulu’nda bir araya geldim ve şaşırdım: Kendilerini en iyi şekilde gazetecilik yapmaya adamışlardı. Tüm engel ve tehditlere rağmen! Üstelik o dönemde 40 civarı meslektaşımız hapisteyken… Onlarla birlikte olmaktan gurur duydum ve aynı basın özgürlüğü ve demokrasi vizyonunu paylaştım. Takip eden yıllarda da asla vazgeçmediklerini gördüm. TGS’nin büyük çabası ve uluslararası dayanışmanın Türkiye’yi tam bir medya özgürlüğüne taşıyacağına eminim.
YANNIS KOTSIFOS EFJ Avrupa Gazeteciler Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi Sendika deyince insanlar meselenin zamlar, çalışma koşulları ve toplusözleşme ile ilgili olduğunu düşünür ancak sendikal örgütlülükle basın özgürlüğü arasındaki bağı pek görmezler. Türkiye’de yaşananlar sendikalaşmanın sadece ekonomik haklar için gerekli olmadığını maalesef çok acı bir şekilde kanıtladı. Türkiye’de gazeteciler işlerini düzgün yaparak herkesin hakkını savunmaya çalışırken kendi özgürlüklerini kaybeden insanlar oldu. Onların sendikası da görevini yapıyor ve bu nedenle gazetecilerin yanı başında. TGS faaliyetiyle sadece basın özgürlüğünün değil sendika fikrinin de savunucusu olduğunu her gün kanıtlıyor. RICARDO GUTIERREZ EFJ Avrupa Gazeteciler Federasyonu Genel Sekreteri 25 yılı aşkın süredir Belçika’da gazeteci ve sendikacıyım. Ancak ilk kez 2013’te, TGS’ye ilk ziyaretim sırasında gazetecilikte gerçek cesareti keşfettiğimi gördüm. Ve Türkiye’deki üyemizle gurur duydum. Size yönelik baskı büyürken bu gurur da büyümüştür. Brüksel’de hemen her gün, sizi desteklemek için daha fazlasını yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Eski Avrupa’nın gazeteci örgütleri sosyal haklarımızın geriletilmesini sadece yavaşlatabilirken TGS’nin yeni kazanımlar elde etmesi tüm kıta için bir örnek. Avrupa Gazeteciler Federasyonu, TGS’yi bağlı kuruluşları arasında saymaktan gurur duyuyor.
15
ANTHONY BELLANGER IFJ Uluslararası Gazeteciler Federasyonu Genel Sekreteri TGS’yi, üyelerini ve yaşadıklarını biliyorum. 15 Temmuz’dan bu yana Türkiye’de gazetecilik yapmak artık daha zor. Dünyadaki birçok meslektaşım, Türkiye’de özgür medya ortamı ve ifade özgürlüğünün tesis edilmesi için savaşmaya devam ediyor. Biz de IFJ olarak sonuna kadar yanınızdayız. OLIVER MONEY-KYRLE IFJ Uluslararası Gazeteciler Federasyonu Genel Sekreter Yardımcısı 65 çoğu insan için emekli olmayı umduğu yaş ancak TGS’ye bakınca bu akla gelen son şey. Tüm dünyada yaşlanan ve güçten düşen sendikal hareketin tersine, sizin genç ve dinamik kadrolarınız geleceğimiz ve mesleğin geleceği için savaşta en ön safta. Cesaretiniz, inatçı kararlılığınız ve sahip olduğunuz mizah duygusu, bu mücadeleyi kazanmanıza yardımcı olmaya devam edecektir. Yolculuğunuzun bir bölümünü paylaşabilmek bile bir ayrıcalık. Gelecek sizin.
NADEZDA AZHGIKHINA EFJ Avrupa Gazeteciler Federasyonu Başkan Yardımcısı Avrupa’daki medya çalışanları ve meslek örgütleri, gazetecilerin özgürlüğü ve hakları için mücadelenizde sizinle birlikte. Cesaretiniz birçok meslektaş için meslek onuru mücadelesine bağlılık sembolü haline geldi. Sizinleyiz. Lütfen pes etmeyin. Sizi desteklemek için elimizden gelenin en iyisini yapacağımıza inanın. Gazetecilere yönelik baskı ve tutuklamaların üstesinden gelmenin yegâne yolu dayanışmadır. PETER FREITAG DJU in ver.di Almanya Gazeteciler Sendikası Başkan Yardımcısı Gazeteciler Almanya’da da basın özgürlüğü ile demokrasiyi savunmak için mücadele ediyor ve meslektaşlarının çalışma koşullarını iyileştirmeye çalışıyor. Bu nedenle, TGS ve üyelerinin bu göreve son derece zor şartlar altında ısrarla devam etmesini büyük bir saygı ve hayranlıkla izliyoruz. Türkiye’deki dostlarımız ve meslektaşlarımızla dayanışma içinde olmaya ve değerli çalışmalarını desteklemeye devam edeceğiz.
MOGENS BLICHER BJERREGÅRD EFJ Avrupa Gazeteciler Federasyonu Başkanı TGS, sadece işlerini yaptıkları için cezaevine gönderilen gazetecilere sahip çıkarak, örgütlenmesini güçlendirerek, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitliği ve gençleşmeyi sağlayarak, kendisini yenileyerek, her zaman üyelerine odaklanarak çok zor bir dönemde olağanüstü başarılar elde ediyor. Tüm iyi dileklerimiz sizinle. ANDREAS BITTNER EFJ Avrupa Gazeteciler Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi TGS, sadece Türkiye medyasının en eski ve en büyük sendikal örgütü değil aynı zamanda hem EFJ’nin güvenilir bir ortağı hem de yetenekli ve neşeli meslektaşların çatısı. Almanya Gazeteciler Cemiyeti açısından ise, Türkiye’deki çalışma koşulları ve cezaevindeki gazetecilerin durumu hakkında değerli, güvenilir bir bilgi kaynağı. Son yıllarda TGS’yi yeniden ayağa kaldıran yeni kuşak gazetecilere ve genç aktivistlere şahsen hayran olduğumu itiraf etmeliyim. Gerçekten hepimizin desteğini hak ediyorlar. RENATE SCHRÖDER EFJ Avrupa Gazeteciler Federasyonu Direktörü Sizi tanımlayan kelime mücadele. TGS’nin daha da güçleneceğine ve harika işlerine devam edeceğine eminim. Siz bizim herkese gösterdiğimiz biricik örneğimizsiniz.
TIMUR SHAFIR RUJ Rusya Gazeteciler Sendikası Genel Sekreteri Türkiye’deki gazeteciler insan haklarının gerçek savaşçılarının ve hakları için mücadele eden meslektaşlarının saygısını tam olarak hak ediyor. Ortak mesleğimize ve ortak değerlerimize olan bağlılığınızı defalarca kanıtladınız. Tüm dünyada gazetecilik zor zamanlardan geçiyor. Türkiye ve Rusya da bundan âzâde değil. Ancak, Türkiye’deki dostlarımız haklarını ve haysiyetlerini savunan örgüt olan TGS’ye her zaman güvenebilir.
16
SEAMUS DOOLEY Birleşik Krallık & İrlanda NUJ/Ulusal Gazeteciler Sendikası Genel Sekreteri Türkiye’de gazetecilerin ve sendikal hareketin karşılaştığı muazzam güçlüklerin farkındayız. Türk hükümeti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından medyaya yapılan baskıya karşı TGS’nin adalet ve basın özgürlüğü için verdiği mücadeleyi destekliyoruz. Güçbirliği içinde büyümeye devam edeceğiz.
MARTINE SIMONIS AJP/Belçika Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri TGS son yıllarda karşılaştığım en cesur sendika. Bu erkek ve kadınlar hedef gösterilme, işten atılma ve hapsedilme gibi tehlikeler yanı başlarında olduğu hâlde, ülkeleri günden güne otoriterleştiği hâlde özgür gazetecilik için mücadele ediyor. Türkiye’deki gazetecilerin böyle aktif, çağdaş ve mücadeleci bir sendikası olduğu için çok şanslıyız. TGS’ye ve üyelerine cesaretleri için çok teşekkürler.
JONAS NORDLING SJF/İsveç Gazeteciler Sendikası Başkanı TGS, yalnızca Türkiye’de değil tüm dünyada ifade özgürlüğü mücadelesinde önemli bir ses. Üstelik sendikanız Türkiye’deki gazetecilerin bireysel durumuna dikkat çekerken daha büyük resmi göstermeyi de başarıyor. TGS ‘Gazetecilik suç değildir’ sloganıyla Türkiye’nin gelecek kuşaklardaki bağımsız gazetecilerine bir yol açacağını her gün tekrar tekrar ispatlıyor. DRAGANA ČABARKAPA JUS - SINOS Sırbistan Gazeteciler Sendikası Başkanı Gazetecilik mesleğinin haysiyeti için mücadele eden Türkiye Gazeteciler Sendikası’na samimi desteklerimizi sunuyoruz. Bütün dünya, Türkiye’de gazeteci olmanın tehlikeli olduğunu bilir. Hapishanede bulunan 160 gazeteci ile dayanışma göstermek de eşit derecede tehlikeli çünkü bu insanlar adaletsizlik, yolsuzluk ve ülkenin çözülmesi gereken sorunları hakkında konuştukları, yazdıkları için cezalandırılıyorlar. Sendikanız Avrupa’daki en aktif örgütlerden biri ve son yıllarda üye sayınızda görülen artış hayranlık uyandırıcı.Yaşasın sendikal mücadelemiz!
BARRY WHITE Birleşik Krallık & İrlanda NUJ/Ulusal Gazeteciler Sendikası İşyerinde sendikal hakları savunma ve özgür gazetecilik için mücadeleyle geçen TGS tarihiyle gurur duyuyoruz. Geçmiş 65 yıl kolay değildi ve Sendika hâlâ mücadelenin en ön safında olduğu için takdiri hak ediyor. Temel insan haklarının ve sendikal hakların saldırı altında olduğu, hatta Sendika’nın kendisinin tehdit altında olduğu bir dönemde karşılaştığınız zorluklar muazzam. Üyeleriniz büyük bir cesaret gösteriyor ve kişisel olarak fedakârlıklar yapıyor. Tam da bu sayede Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın gelecekte daha güçlü olacağından eminim. JOHN TONER Birleşik Krallık & İrlanda NUJ /Ulusal Gazeteciler Sendikası Böylesine muazzam bir düşmanlık karşısında bile mücadeleyi sürdürmenize, cesaretinize ve sabrınıza hayranız. Mücadeleniz mücadelemizdir.
HEGE IREN FRANTZEN NJ/Norveç Gazeteciler Sendikası Başkanı Medya ve ifade özgürlüğü uğruna verdiğiniz cesur mücadeleyle gurur duyuyoruz. İş birliği ve dostluğumuzun gelecek yıllarda da devam etmesini diliyoruz.
MARIJANA CAMOVIĆ Karadağ Medya Sendikası Başkanı Gerçek bir gazeteci ve sendikacı olmak hiçbir ülkede kolay değil. Ancak bu son zamanlarda Türkiye’de çok daha zor. Kovuşturmalar ve tutuklamalar sürerken meslektaşlarımız ne gazetecilikten ne de sendikalarından vazgeçiyor. Bu genç ve özverili insanlar, ifade özgürlüğü mücadelesinin Türkiye için nafile bir çaba olmadığını ve gazetecilerin eninde sonunda normal koşullar altında çalışacağını kanıtlıyor.
17
MUSHFIG ALASGARLI JuHİ Azerbaycan Gazeteciler Sendikası Başkanı Basın özgürlüğü ve medya çalışanlarının işçi haklarının korunması gibi sorunlar küresel öneme sahip. Böylesine zor bir dönemde bu alanda önemli bir tecrübeye sahip Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın kuruluş gününü tebrik ediyoruz. Kardeş ülke Türkiye’nin medya alanındaki durumunu, aynı zamanda sizin bu konudaki kapsamlı çalışmalarınızı sürekli takip ediyoruz. Başarılarınızın devamını diliyoruz.
CHRISTOS CHRISTOFIDES UCJ /Kıbrıs Gazeteciler Sendikası Genel Sekreteri Türkiye’deki basın sektörünün en büyük ve en köklü sendikası olan TGS’ye sıcak selamlarımızı gönderiyoruz. Hükümetin, medya çalışanlarına yönelik acımasız saldırılarına karşı verdiğiniz zorlu mücadeleyi takip ediyoruz. Kıbrıslı gazeteciler olarak dayanışmamızı ilan ediyor, her zaman yanınızda olmaya söz veriyoruz.
DRAGAN SEKULOVSKI AJM Makedonya Gazeteciler Cemiyeti Yöneticisi Türkiye’de gazeteciler, güvenliklerinin tehdit altında olduğu, eleştirel haberciliğin sistem tarafından hapsedilerek cezalandırıldığı bir dönemi yaşıyor. Gazeteciler haberlerinden dolayı hapis yattığı sürece demokrasiden bahsedemeyiz. Çünkü gazetecilere yönelik saldırı aslında herkesin ifade özgürlüğüne ve kamuoyunun bilgi edinme hakkına yöneliktir. Türkiye’deki meslektaşlarımızın serbest bırakılmasını diliyoruz. Saygı, destek ve dayanışma duygularımızı iletiyoruz. ALİ KİŞMİR KKTC Basın Emekçileri Sendikası Başkanı Günden güne gericileşen ülkelerde sendikaların güç birliği yapması, emekçilerin beraber hareket etmesi bir lüks değil, mecburiyettir. Türkiye’deki emekçilerin sorunlarına çözümler getirmek, Kıbrıs’taki emekçilerin de sorunlarını aşmamızda bizlere ışık olacaktır. Sorununuz sorunumuz, üzüntünüz üzüntümüzdür! Önümüzdeki yıllarda basın emekçileri özelinde tüm emekçilerin daha refah bir toplum içinde yaşamasında oynayacağınız role olan inancımızla nice 65 yıllara TGS!
18
TGS VE BEN
ŞÜKRAN SONER TGS Eski Genel Başkanı
Gazeteci olmaya nasıl karar verdiniz? Ne sizi bu mesleği seçmeye itti? Aslında fen mezunu iken gazeteciliği seçmemde toplumsal sosyal sorunlara ilgi duymamın payı kadar, göçmen çocuğu olarak aileme ekonomik yük getirmeden iki yıl sonra mezun olabileceğim, çalışarak kendimi, eğitimimi geliştirebileceğim fikri de belirleyiciydi. Gazetecilik kökenli öğretim üyelerimiz nerede ise ortak koro halinde, iyi bir gazeteci olabileceğim konusunda beni yönlendirdiler. Başka bir meslek yapmayı düşündünüz veya yaptınız mı? Kestirmeden Gazetecilik Enstitüsü’nün kapısından içeri girmemle, gazeteci olmayı benimsemem bir olmuştu. Ne zaman sendikalı oldunuz? Sendika ile gönül bağım haberci olarak sendikal alanı da, toplumsal olaylar, eylemlerin bütünü içinde izlemem nedeniyle otomatik kurulmuştu. Kariyerinizdeki en güzel an? Her dönemde yaşanmış önemli toplumsal olaylara tanıklık yapabildiğim anların tümünün
içinde de yer almayı seçtim. Peki ya sendikadaki? Kaçınılmaz 12 Mart sürecinde uluslararası gazeteciler örgütlenmelerinin Türkiye’ye yönelik destekleri sürecinin içinde, sendikamızın çatısı altında gazeteciler ile matbaa çalışanları buluşmasında vardım. İki sendikayı birleştiren toplantıda kürsüde konuşurken, Cumhuriyet’ten atılmış kadro içinde çocuğum karnımdaydı. O gece doğum yapınca seçimde oyumu kullanamadım. 12 Eylül sürecine geçişte TGS genel eğitim sekreteriydim. Türk-İş’in yapamadığı
12 Eylül anayasası sendikal yasaklar eleştirilerini, Nail Gürelli Başkanlığında TGS yaptı. Evren’e gönderilen beyaz kitap, yasaklı düzene uyarılar, TGS’nin ürünüydü. En verimli çalıştığınız işyeri? 50 yılım Cumhuriyet Gazetesi içinde geçti. Hala, yaşatabileceğimiz süreçlerin sonuna kadar orada olmaya çalışacağım. Meslekte bir idolünüz var mı? O kadar çok ki.. Hıfzı Topuz, Cevat Fehmi Başkurt, Nadir Nadi, Selçuk kardeşler, TGS’de çalışmalarıyla damgalarını vurmuş yöneticilerimiz içinde, etik değerlerde ödünsüz, dik duran köşe yazarlarımız.. Gazeteciliğe yeni başlayan birine ne önerirsiniz? Kirli medyanın içinde var olabilmenin koşulları içinde dahi, kirli görevlerde rol Almadan, gerçekleri kamu oyuna yansıtabilmenin yolunu her zaman, her koşulda yaratmak olanaksız değildir. En olumsuz koşullarda en yaygın kitleye doğru bilgileri ulaştırabilen, sağlıklı uyarılara katkıda bulunan gazetecilerin bireysel katkıları her dönem için daha kutsal, saygıya değerdir..
19
TGS VE BEN
ORHAN ERİNÇ TGS Eski Genel Başkanı
Gazeteci olmaya nasıl karar verdiniz? Ne sizi bu mesleği seçmeye itti? 1950’de Fikret Otyamla tanıştığımda aklıma düşmüştü. Başka bir meslek yapmayı düşündünüz veya yaptınız mı? Yapmadım Ne zaman sendikalı oldunuz? 1960 yılında Neden sendikalı oldunuz? O dönemin ünlü gazetecileri çalışan olduklarının bilincindeydiler. Kariyerinizdeki en güzel an? Cevat Fehmi Başkut ve Nail Güreli’nin ardından TGS Genel Başkanı ve TGC Başkanı olan üçüncü gazeteci olmak. Peki ya sendikadaki? Genel başkanlık yapmak onuruna ulaşmak. Meslekte bir idolünüz var mı? Mesleğe başladığımda Dünya Gazetesi Belediye Muhbiri Nejat German’ın (1929-1991) toplama ve arşivleme başarısını örnek almaya çalışmıştım.
En verimli çalıştığınız işyeri? Cumhuriyet Sendika’da görmek istediğiniz biri var mı? Sahada olmadığım için meslektaşlarımı yakından tanıma olanağından yoksunum Medyanın gelecekteki beş yılı için umutlarınız? 60 yıllık deneyimim yozlaşmanın uzun sürmeyeceği düşüncemi güçlendiriyor. Korkularınız? Gazeteciliği kurallarına göre yaparsanız korkmak için bir neden kalmaz. Geldiğimiz süreçte gazetecilik her geçen gün biraz daha zorlanıyor. Önemli olan direnebilmek. Gazeteciliğe yeni başlayan birine ne önerirsiniz? Gazeteciliği zenginleştiren bir meslek olmadığını bilmelerini yaşam standartlarını gelirlerine göre ayarlamalarını öneririm. Bir kere yoldan çıkıldı mı artık yapılanın gazetecilik olmayacağını bilmelerini istedim.
20
Türkiye Gazeteciler Sendikası
65 yaşında
21
Uzun yürüyüş 1
946 yılında mavi yakalı kol işçileri, 1936 yılında çıkarılmış olan 3008 sayılı İş Yasası’na göre çalışıyorlardı. Kısmen de olsa yasal hakları vardı. Fikir işçileri(gazeteciler) ise 3008 sayılı İş Yasası kapsamı dışındalardı. Gazeteciler için Borçlar Kanunu’nun hizmet akdine ilişkin genel hükümleri uygulanıyordu. 1947 yılına gelindiğinde 1938 tarihli Cemiyetler Kanunu’ndaki, “sınıf esasına dayalı cemiyet” kurma yasağı kaldırıldı. 5018 sayılı İşçi İşveren Sendikaları ve Sendika Birlikleri Hakkında Kanun çıkarıldı. Değişik iş kollarında çalışan işçiler sendikalaşmaya başlarken, basın işkolunda ilk örgütlenenler matbaa işçileri oldu. Ankara’da Matbuat Teknisyenleri Sendikası, İstanbul’da Basın Teknisyenleri Sendikası kuruldu. Gazeteciler, hükümete gazete kapatma yetkisi veren Basın Kanunu’nun ünlü 50. maddesinin kaldırılmasının da yarattığı özgürlük ortamında öncelikle hükümetten bağımsız Gazeteciler Cemiyetleri kurdular. Bir adım sonrası Gazeteciler Sendikasının kurulmasıydı. Ama bunun için 5 yıl daha beklemek gerekecekti...
22
GAZETECİLİK ARTIK BİR MESLEK Demokrat Parti iktidarının ikinci yılında, Henüz başbakan ile basın arasındaki iyi ilişkiler sürerken, gazetecilere sendika kurma hakkı tanıyan 5953 sayılı “Basında Çalışanlarla Çalıştıranlar Arasındaki Münasebetlerin Tanzimi Hakkında Kanun” 13 Haziran 1952’de TBMM’de kabul edildi, 20 Haziran 1952’de de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Böylece gazetecilerin de haklarını düzenleyen bir İş Yasası olduğu gibi, gazetecilik bir meslek olarak da ilk kez tanımlandı. Gazeteciler sendikalarını kurmakta zaman kaybetmedi. Ankara Gazeteciler Sendikası’nın kurulmasının ardından 10 Temmuz 1952’de İstanbul Gazeteciler Sendikası kuruldu. Cumhuriyet Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Cevat Fehmi Başkut’un ilk başkanlığını yaptığı sendikanın
yönetim kurulu Melih Yener, Ecvet Güresin, Ali İhsan Göğüş, Hıfzı Topuz, İzzet Akyol ve Sami Teziş gibi basın tarihimize isimlerini yazdıran gazetecilerden oluştu. Sendika kısa zamanda Babıali’de büyük bir güç kazandı. Ardından Ankara ve İzmir’de sendika kuruldu. İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa Gazeteciler Sendikası bir araya gelerek Türkiye Gazeteciler Sendikaları Federasyonu’nu (TGF) kurdu.
9 AYLIK ARA Takvimler 1955 yılını gösterdiğinde İstanbul Gazeteciler Sendikası, 18-20 Nisan tarihlerinde Türkiye Gazeteciler Konferansını topladı. Konferansta İstanbullu sendikacıların savunduğu görüşler “hükümeti fena halde kızdırdı” vali,
sendika yönetimiyle görüşerek, “sendikanızı kapatacaklar” uyarısında bulundu. Sendika yönetiminde ayrılmalara yol açan bir telgraf Başbakana gönderilerek kapatma kararı kaldırıldı; ancak 2 yıl sonra bir başka bahane ile hükümet İstanbul Gazeteciler Sendikası’nı 9 ay kapattı. Gazeteciler arasında iyice yer edinen İstanbul Gazeteciler Sendikası 1957 yılında Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (Türk-İş) üye oldu. ‘ANKARA HİLTON’ DÖNEMİ’ Zaman ilerlerken iktidar ile basın arasındaki iyi günlerin de sonuna gelinmişti. 1954 seçimleri öncesinde başlayan gerginlik dönemi büyüyerek sürüyordu. Hükümet ve gazete sahipleri arasındaki iyi ilişkilerle kendilerini bağlı saymayan gazetecilerin hükümeti ve iktidar partisini eleştiren yazı ve haberleri Başbakanı çileden çıkarıyordu. Zira, gazete sahipleri patronları ile
23
iyi ilişkilerine rağmen, hükümet, başarısızlığı her geçen gün daha da belirginleşen ekonomi politikası ve bazı parti yetkililerinin karıştığı yolsuzluk olaylarının yazılması engellenemiyordu. İşe basın özgürlüğünü genişleterek başlayan hükümet, işler tersine gitmeye başlayınca yine öncelikler özgürlükleri rafa kaldırmayı ve gazetecileri kıskaca almaya çalıştı. Dava sayıları katlanarak arttı. Bir gazetecinin çıkıp, diğerinin girdiği Ankara Kapalı Cezaevi’nin adı gazeteciler arasında “Ankara Hilton” olarak anılmaya başladı. Hükümet, kağıt ithalini ve ilan dağıtımını da tek elde toplayarak, besleme basın yarattı. 27 Mayıs 1960 İhtilalı’ndan sonra Milli Birlik Komitesi tarafından basınla ilgili bazı düzenlemeler yapıldı. Resmi ilan ve reklamların gazetelere adil bir biçimde dağıtılmasını düzenlemek amacıyla Basın İlan Kurumu oluşturulmasına ilişkin 195 sayılı yasa 2 Ocak’ta kabul edildi, 9 Ocak 1961’de yürürlüğe girdi. Basın çalışanlarının temel haklarını iyileştiren, gazetecilere yeni ekonomik ve sosyal haklar ile güvenceler getiren 22 sayılı yasa 4 Ocak’ta kabul edildi, 10 Ocak 1961’de yürürlüğe girdi.
‘BABIALİ AĞALIĞINA PAYDOS’ Gazete patronları 212 sayılı yasaya büyük tepki gösterdi. İstanbul’da yayımlanan Akşam, Cumhuriyet, Dünya, Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Vatan, Yeni İstanbul ve Yeni Sabah gazetelerinin patronları, gazetelerini 1 Ocak’tan itibaren 3 gün kapatma kararı aldılar. Bu gazeteler 10 Ocak tarihinde iri puntolarla “gazetelerimizi 3 gün kapatıyoruz” başlıklı bir bildiri yayımladılar. Gazete patronlarının eylemi; yazı işleri müdüründen, muhabirine kadar tüm gazetecilerin
yer aldığı basın tarihimizin en büyük gazeteci direnişine yol açtı. 10 Ocak günü İstanbul Gazeteciler Sendikası’nın önünde toplanan yüzlerce gazeteci, “Menderes’e boyun eğenler, Hürriyet’e başkaldırıyorlar”, “Simidimiz ve Hürriyetimiz için”, “Babıali ağalığına paydos” yazılı pankartlar taşıyarak vilayet binasına kadar yürüdüler; yürüyüşle birlikte çok daha önemli bir başka eylem kararı aldılar.Kendileri bir gazete çıkaracak, patronların boykotu süresince halkı habersiz bırakmayacaklardı... BAYRAMI GETİREN DİRENİŞ İstanbul Gazeteciler Sendikası Yönetim Kurulu, gazete sahiplerinin 3 günlük boykotunda fikir işçilerinin hazırlayacağı “Basın” adlı bir gazetenin yayımlanmasını kararlaştırdı. Gazeteciler, ilk sayısını 11 Ocak 1961 tarihinde çıkardıkları Basın gazetesinde patronlara tepkilerini de şu bildiriyle duyurdular; “Temel hak ve hürriyetlerimizin gerçekten kısıldığı, yalnız basının değil bütün memleketin gerçekten eşi görülmemiş bir tehlikenin içine sokulduğu günlerde bile gazetelerini kapatmak ve protesto yoluna gitmeyen gazete sahiplerinin, şimdi
24
ilan kurumu için yaptıkları bu hareket basın tarihimizde herhalde şerefli yerler kaplamayacaktır. Gazete çıkarmak çorap fabrikası işletmeye benzemez. Basın kamu hizmetidir.” Üç gün sonra gazeteler yeniden yayımlanmaya başladı. 10 Ocak günü de Çalışan Gazetecilerin Bayramı ilan edildi. BÜYÜK AİLE 1961 Anayasası’nın getirdiği özgürlükçü ortamda, işçi hakları da hızla gelişti. 15 Temmuz 1963’te yürürlüğe giren 274 sayılı Sendikalar Yasası ile 275 sayılı toplusözleşme, Grev ve Lokavt Yasası işçilere ilk kez toplu sözleşme ve grev hakkı tanıdı. Yeni Sendikalar Yasası, “ulusal düzeyde sendikal örgütlenmeyi” ön görüyordu. Bu gelişme üzerine İstanbul Gazeteciler Sendikası 30 Eylül 1963’te toplanan Olağan Genel Kurulu’nda Türkiye Gazeteciler
Sendikası adını aldı. Bunun ardından, önce Bursa Gazeteciler Sendikası genel kurulu toplandı ve şube olarak TGS’ye katılma kararı aldı. Eskişehir’de çalışan gazeteciler de TGS’nin Eskişehir Şubesi’ni kurdular. Ankara, Adana İzmir Gazeteciler Sendikaları, kongrelerini toplayarak Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın çatısı altında bütünleşmeye karar verdiler. İstanbul Şubesi’nin de göreve başlamasıyla TGS, 6 şubeli bir meslek örgütü haline geldi. TGS, 6 şubeden gelen delegelerin katılımıyla 1. Olağan Genel Kurulu’nu 24-25 Aralık 1965 tarihinde topladı. İlk Genel Kurul’da TGS’nin Uluslararası Gazeteciler Federasyonu’na (FIJ) üye olması kabul edildi. İLK TOPLU SÖZLEŞME TGS ilk toplu sözleşmesini 1964 yılında Milliyet ve Cumhuriyet gazetelerinde yaptı. İLK GREV Ve ilk grev 10 Mart 1969 tarihinde, toplu sözleşme görüşmelerinin anlaşmazlıkla sonuçlandığı Anadolu Ajansı’nda uygulandı... Bir hafta süren grev sonunda anlaşmaya varıldı ve Ajansın 49 yıllık tarihinde ilk kez susan teleksler yeniden çalışmaya başladı.
KAFA VE KASA BİRLİĞİ Başlangıçta sadece 212 sayılı Yasa’ya tabi olarak çalışan fikir işçilerinin üye olduğu TGS, bütün basın emekçilerini kapsayacak biçimde çalışmalarına 1969 yılında başladı.17 Ekim 1971’ye yayımlanan İşkolları Yönetmeliği’yle “basın işkolu”nun “gazetecilik, her türlü basımevi, yayın ve klişe işleri, kağıt ve medeni para basım işleri” olarak tanımlanması, Türkiye Gazeteciler Sendikası ile Türkiye Teknisyen Gazeteciler Sendikası (TTGS) arasındaki birleşme çalışmalarını hızlandırdı. Türkiye Gazeteciler Sendikası İstanbul Şubesi’nin 17 Kasım 1971 günü toplanan Genel Kurulu’nda gazete, dergi ve ajans çalışanlarının tümünün tek sendika çatısı altında toplanması ilkesi kabul edildi. Bu karardan sonra Türkiye Gazeteciler Sendikası yöneticileri ile temasa geçildi ve yapılan görüşmeler sonunda 22 Aralık 1971 tarihinde “kafa ve kasa birliği” ilkesini yaşama geçirecek protokol imzalandı. TTGS yönetimi, imzalanan protokolü 26 Aralık 1971 günü toplanan Genel Kurulu’nda büyük bir çoğunlukla onayladı ve TGS’ye katıldı. 1971 İŞÇİ SINIFINI ENGELLEYEMEDİ 12 Mart 1971’de ordunun hükümete muhtıra vermesiyle başlayan olağanüstü dönem, çalışanların sendikal haklarını geriye götürücü yasal düzenlemelerin yapıldığı yıllar oldu. Anayasa’nın temel hak ve özgürlükleriyle ilgili maddelerinde, Basın Yasası’nda, Sendikalar Yasası’nda önemli değişiklikler yapıldı. Yine de bu değişiklikler; işçi hareketinin büyümesini, gerek gazetecilik işkolunda gerekse diğer işkollarında çok sayıda işyerinde yeni haklar sağlayan toplusözleşmeler yapılmasını, hak almak için sık sık grev uygulamalarına başvurulmasını engelleyemedi. DÜNYA GREVİ Teknisyenleri ve matbaa çalışanlarını bünyesine katarak büyüyen TGS’nin Dünya Gazetesi’nde 17 Şubat 1971 başlattığı grev, 9 saat sonra
25
anlaşmayla sona erdi. Ancak bundan altı ay sonra Dünya Gazetesi’nin sahibi aynı zamanda Türkiye Gazete Sahipleri Sendikası Başkanı Bedii Faik, 6 sendika üyesini işten çıkardı, 5 çalışanı da sendika üyeliğinden istifa ettirdi. TGS, 1970’li yıllarda, Anadolu Ajansı, ANKA Ajansı, Cumhuriyet, Hürriyet, Hürriyet Haber Ajansı, Milliyet, Tercüman, Ak Ajans, Yeni Asır, Ekspress, Vatan, Hakimiyet, Hergün, Ülkü Matbaası, Belediye Matbaası, Tifdruk, Tifset, Doğan Kardeş, Binbirdirek Matbaası, Ofset İşletmecilik, Güneş Matbaacılık, Zafer Matbaası, Kara Yolları Matbaası, Milliyet Yayın, Milliyet Dağıtım, Hayat Yayınları, Apoyevmatini Gazetesi, Milli Gazete, Kervan Kitapçılık, Banknot Matbaası, Maden Tetkik Arama Enstitüsü Teknik Direktörlüğü, İstanbul Ticaret Postası, Sabah Gazetesi, Bursa’nın Sesi, Doğru Hakimiyet Gazetesi, Haber Gazetesi, Milletindir Hakimiyet Gazetesi, Çukurova Gazetesi ile toplusözleşmeler imzalandı. 10 OCAK BAYRAM OLMAKTAN ÇIKTI Yıl 1973’ü gösterdiğinde özellikle basın özgürlüğü ortana kaldırmaya yönelik çalışmalar nedeniyle TGS, 10 Ocak Gününü “bayram” olarak kutlama kararını kaldırdı. TERÖRE KARŞI ORTAK TAVIR O sancılı yıllarda toplumsal olayların gazetecilerin can güvenliğini yok edecek düzeye gelmesi nedeniyle,
Türkiye Gazeteciler Sendikası, Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Gazete Sahipleri Sendikası’nın ortak girişimiyle toplanan gazete yöneticileri 25 Ocak 1977’de bir bildiri yayımladı. GAZETECİLERE İTİBAR HİZMET HAKKI İlerleyen yıllarda gazetecilerin sigortalılık sürelerine her yıl için 90 gün eklenmesini öneren, böylece 25 yıl yerine 20 yıl fiili çalışma sonunda emekli olabilmelerine olanak sağlayan 2098 sayılı Yasa, TGS’nin 1972 yılından itibaren sürdürdüğü gelişmeler sonunda 1 Eylül 1977 tarihinde yürürlüğe girdi. Anadolu Ajansı’nda 12 Ocak 1977’de başlayan grev, 6 gün sonra 17 Ocak’ta saat 22.00’de anlaşmayla bitirildi...8 Temmuz 1977’de Akajans’ta, 3 Temmuz 1978’de ise Hayat, Resimli Roman Ses ve Hayat Spor haftalık dergileri basan Doğan Kardeş Matbaacılıkta başlayan grevler 1.5 yıldan fazla sürdü...
GAZETECİ CİNAYETLERİ İstanbul Gazeteciler Sendikası’nın eski başkanlarından gazeteci Abdi İpekçi, 1 Şubat 1979 tarihinde akşam evine giderken öldürüldü.
İŞÇİ SINIFINA DARBE 12 Eylül askeri müdahalesi emekçi kesimlerin üzerinden silindir gibi geçti. 1970’lerdeki terör olaylarının faturası işçilere kesildi. Askeri yönetim döneminde çıkarılan yasalarla işçi hakları yok edildi. Tüm işlerin kıdem tazminatlarına tavan getirildi. Gazeteciler, tavan sınırlamasından muaf tutuldu. Sendikalar Yasası, Toplu İş Sözleşmesi ve Grev Yasası değiştirildi. Sendika üyeliklerine noter şartı konuşuldu. Toplu iş sözleşmesi yapabilmek için işkolu düzeyinde yüzde 10 örgütlenme barajı getirildi. Grev yapabilme koşulları zorlaştırıldı. Hak grevi ve dayanışma grevi yasaklandı. Lokavt anayasal hak haline getirildi. Basın özgürlükleri kısıtlandı gazeteler kapatıldı. ANAYASA PANELİ TOPLANDI Darbe süreci TGS’yi durduramadı. TGS, Anayasa değişikliği tartışmalarının yapıldığı askeri yönetim döneminde 18-19 Ağustos 1982 tarihlerinde Anayasa Paneli düzenlendi. TGS’nin Anayasa tasarısı üzerindeki eleştiri ve görüşleri Milli Güvenlik Konseyi’ne gönderildi. Çalışma Yasalarında değişiklik TGS, 74 Sayılı Sendikalar Yasası ve 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi ve Grev Yasası’nın yerine çıkarılacak yasalara ilişkin olarak, bilim adamlarının görüşlerine dayanılarak kamuoyu oluşturmak ve adı geçen yasalar konusunda görüş saptamak üzere, “Yeni Anayasa’nın ve Uluslararası Antlaşmaların ışığında İş Yasaları Paneli” düzenlendi. Panelde ortaya konan görüşlerin değerlendirilmesi yapılara, TGS’nin önerileri Milli Güvenlik Kurulu’na bildirildi. TGS de, Basının Kanunu’ndaki yapılan antidemokratik düzenlemelerle ilgili görüşlerini de Danışma Meclisi Adalet Komisyonu’na sundu. İŞKOLLARI DEĞİŞTİRİLDİ 7 Mayıs 1983’te yürürlüğe giren 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile işkolları yeniden değiştirildi. Matbaa işyerleri gazetecilik işkolu dışına
26
çıkarıldı. Yeni düzenleme, TGS’nin yalnızca gazete, dergi ve ajanslarda örgütlenmesine yetki verdi. Bu işyerlerine bağlı basımevlerinde çalışan işçilerin de TGS çatısı altında örgütlenmesi olanağı sağladı. YENİDEN TOPLUSÖZLEŞMELİ DÜZENE GEÇİŞ 12 Eylül 1980 askeri müdahalesinden 1984 yılı başına kadar serbest toplu pazarlık yapılamadı. Bu dönemde, Milliyet Yayın, ANKA Ajansı, Akdeniz Haber Ajansı, Daily News gazetesi, Çağdaş Yayın, Hergün, İdeal Yayıncılık, Gazete gazetesi, Ulusal Basın Ajansı işyerlerinde toplu sözleşme imzalandı. EK ZAM EYLEMLERİ Enflasyon oranının hükümetçe açıklanan hedefin çok üzerinde gerçekleşmesi nedeniyle Ek Zam eylemleri gündeme geldi. Türk-İş’in kamu işyerlerinde başlattığı eylemler sonucunda ek zam alınması üzerine, TGS’de bu kampanyaya katıldı. Bazı işyerlerinde ek zam protokolleri imzalanırken, örgütlü olduğumuz işyerlerinde ek zam talepleri toplu sözleşme görüşmeleriyle birlikte sonuca bağlandı. BAHAR EYLEMLERİNE KATKI 12 Eylül 1980’den bu yana reel ücretlerde meydana gelen gerileme ve hükümetin işçi düşmanlığı içeren kararları, 1989 yılında toplusözleşme görüşmelerinin uyuşmazlıkla ve grevlerle sonuçlanmasına yol açtı. İşçi tabanından yükselen bahar eylemleri, Türkiye’nin her tarafını sardı. Sendikal örgütlülük içinde olan gazeteler, bahar eylemlerine geniş yer ayırdı; çalışma yaşamına ilişkin haberler için tam sayfa ayrıldı. Bahar eylemlerinin estirdiği rüzgar, gazetecilerin toplusözleşmelerindeki hakların da geliştirilmesi üzerinde etkili oldu. CAN GÜVENLİĞİ YÜRÜYÜŞÜ ANAP iktidarı yöneticilerinin, açıkça hedef göstermeleri ile gazetecilere yönelik saldırıları ve cinayetleri protesto etmek amacıyla 15 Kasım 1989’da TGS’nin çağrısı
üzerine diğer basın kuruluşlarının yöneticileri ve gazetecilerin katılımıyla İstanbul Valiliği’ne yürüyüş yapıldı. DEMOKRASİYE SAYGI ÇAĞRISI Gazeteci Çetin Emeç ve şoförü Sinan Ercan’ın öldürülmesi üzerine basın kuruluşlarının ve gazetelerin temsilcileri, 7 Mart 1990 tarihinde, Gazeteciler Cemiyeti, Türkiye Gazeteciler Sendikası ve Türkiye Gazete Sahipleri Sendikası’nın ortak çağrısıyla bir araya gelerek “Teröre Lanet, Demokrasiye Saygı” bildirisi yayımladı. GREV’DEN BAŞARIYA 1990 yılında Hürriyet, Cumhuriyet, Milliyet ve Tercüman gazetelerinde, 1995 de ise Anadolu Ajansı ve Anka Ajansı’nda alınan grev kararları da son anda anlaşmaya varılmasıyla kaldırıldı. SENDIKASIZLAŞTIRMA SÜRECİ Bahar eylemlerinin başarılı toplu sözleşmelerle sonuçlanmasının yarattığı tedirginlik, genelde tüm kamu işyerlerindeki özelleştirmeler, zorunlu emeklilik, taşeronlaşma ve işten çıkarmalarla sendikaların gücünün kırılması girişimlerini hızlandırdı. Gazetelerde taşeronlaştırma başladı. Öncelikler gazetelerin teknik ve idari birimleri ile matbaalarında çalışanların kadroları taşeron şirketlere kaydırılarak, TGS bünyesinde örgütlenmelerinin önü kesildi. Gazeteler, işçi hak ve taleplerini daha az haberleştirmeye başladı, çalışma yaşamı sayfaları önce azaltıldı, sonra tümüyle kaldırıldı. Gazetelerin sahipliğinde yaşanan değişiklikler, basın dışı sermayenin sektöre girmesi yolunu açtı. VEZNE ÖNÜNDE KUYRUK 1991 yılında Güneş Gazetesi Güneş gazetesi çalışanlarına ekonomik kriz bahanesiyle ücretleri, ikramiyeleri
toplu sözleşme farkları ödenmedi. 27 Mayıs’ta Güneş çalışanları vezne önünde kuyruk oluşturma eylemi yaptı. İzleyen günlerde, çalışanlar tazminatsız olarak işten atıldı ve gazeteciler için uzun yıllar süren bir dava ve icra takibi süreci başladı. Güneş Gazetesi’ni Takvim gazetesi takip etti. Aynı süreç Tercümanda da işledi. MİLLİYET’TE SENDİKASIZLAŞTIRMA VE BOYKOT ÇAĞRISI Basında sendikasızlaştırma operasyonu 1992’de Aydın Doğan’ın sahip olduğu Milliyet Gazetesi’nde başladı. Milliyet’te 1991’de başlayan taşeronlaştırma uygulaması, aslında sendikasızlaştırmanın ön hazırlığıydı. Nitekim bit yıl sonra çalışanlar işverenin yoğun baskısıyla sendikadan istifa ettirildi. TGS Milliyet’teki sendikasızlaştırma operasyonuna gazeteyi boykot çağrısı ve Türk-İş’e bağlı sendika başkanlarıyla birlikte gazetenin kapısına siyah çelenk bırakmak gibi etkinliklerle tepki gösterdi. Ayrıca üyesi olduğu Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (FIJ) nezdinde girişimde bulundu. FIJ, bir bildiriyle Milliyet işverenini kınadı. HÜRRIYET’TE SENDİKASIZLAŞTIRMA Sendikasızlaştırma, Doğan Grubu’na geçen Hürriyet gazetesinde de sürdü. Hürriyet çalışanları 1994 yaz aylarında sendikadan istifa ettirildi. İstifaların işveren baskısıyla gerçekleştirdiği, TGS’nin başvurusu üzerine Bölge Çalışma Müdürlüğü’nün müfettişlerince de tespit edildi. Ancak, 12 Eylül yasaları işverenden yanaydı, sendikasızlaştırmanın önü alınamadı. RADYO VE TELEVİZYON ÇALIŞANLARI 1994 yılında TBMM’de kabul edilen 3984 sayılı Kanun’a Sendika yöneticilerinin girişimleri sonucunda bir madde eklenerek, radyo ve televizyonların haber birimlerinde çalışan gazetecilerinde 212 sayılı Basın İş Yasası’na tabi olmaları
27
sağlandı. 1 Nisan 1995 tarihinde toplanan TGS Olağanüstü Genel Kurulu’nda, radyo ve televizyonların haber birimlerinde çalışanların TGS üyesi olabilmeleri için Ana tüzük’e değişiklik yapıldı. TGS’nin girişimleri sonucunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından işkolları Tüzüğü’nde aynı doğrultuda değişiklik yapıldı. Cumhuriyet’in yaşadığı ekonomik kriz ise sendikalı gazete çalışanlarının uzun süren fedakarlıklarıyla aşıldı. BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ GÜNÜ TGS, Dünya Basın Özgürlüğü Günü dolayısıyla Türkiye’de ilk kez 3 Mayıs 2000 tarihinde Ankara’da bir panel düzenledi. Panelde, “gazetecilerin, hükümetlerden ve medya sahiplerinden bağımsızlığı konusu tartışıldı.
YIL 2001:İŞSİZLİK 2001 yılının başları, Türk basını açısından işsizliğin en yoğunlaştığı dönem oldu. Bazı gazeteler, dergiler ve elektronik medya şirketleri kapanırken, kadrolu ve kadrosuz binlerce gazeteci, gazete matbaası çalışanı medya kuruluşlarının teknik ve idari personeli işten atıldı.TGS yöneticileri, işten atılan meslektaşların düzenlediği toplantılara karılarak, her türlü hukuki desteği vermeye hazır olduğunu bildirdi.
BİR KESKİN KALEM BİR KIRIK GÖZLÜK
ASGARİ KANUN TEKLİFİ TGS’nin 196 yılında başlattığı “gazeteler ile radyo ve televizyonların haber birimlerinde asgari ve zorunlu çalışma kadrolarının belirlenmesine” ilişkin yasa önerisi, 2001 yılında TBMM Genel Kurulu gündemine geldi. Teklif oybirliği ile TBMM Genel Kurulu gündemine alındı.
TGS üyesi, gazeteci Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993 günü bombalı bir saldırı sonucu hayatını kaybetti. Uğur Mumcu’nun kişiliğinde demokrasiye, Laik Türkiye Cumhuriyeti’ne ve basın özgürlüğüne yönelik bu saldırı, büyük tepkilere yol açtı.
212’DEN NEFRET TESCİL EDİLDİ Merkezi Brüksel’de bulunan Uluslararası Gazeteciler Federasyonu ve Avrupa Gazeteciler Federasyonu’nun oluşturduğu heyet, Türkiye Gazeteciler Sendikasının organizasyonuyla 26-3 Nisan 2002 tarihlerinde Türkiye’de gazetecilerin çalışma koşulları, sosyal, ekonomik ve sendikal haklarındaki eksiklikler konusunda incelemelerde bulundu.
Heyetin hazırladığı raporda, Türkiye’nin basın ve ifade özgürlüğü ile temel hak ve özgürlüklerin kullanımındaki eksikliklerinin yanı sıra medya çalışanlarının sendikal haklardan yoksunluğuna dikkat çekildi. Raporda şu ifadelere yer aldı: Delegasyon Doğan Grubunun Genel Yayın Yönetmeni olan ve medya sahibinin ilgisi sorulduğu zaman, ‘Onun nefesini daima ensemizde hissederiz’ diyen Ertuğrul Özkök ile de görüştü. Özkök, şirketinin sor ekonomik koşullar altında rekabetçi olması gerektiğini anlattı ve gazetecilerin kovulmasından esef duyduğunu ifade etti. Bay Özkök şunu belirtti: 212 sayılı Yasa’dan nefret ediyoruz ve sendikadan hoşlanmıyoruz. SENDİKASIZLAŞTIRMA RAPORLARA GİRDİ Aynı yıl Avrupa Birliği tarafından yayımlanan Türkiye hakkındaki İlerleme Raporu’nda “Örgütlü bir basın sendikasının yokluğu, basının bağımsızlığını zayıflatmaktadır” ifadesine yer verildi. İŞ GÜVENCESİ HAKKI 2003 yılında TGS’nin TBMM’deki yoğun girişimleri sonucunda, gazeteciler 4857 sayılı yeni İş Yasa’ındaki iş güvencesi hükümlerinden yararlanma hakkını elde etti.
28
Türkçe klavyeye bakarak öğrendiklerim F klavyenin geliştiricisi İhsan Sıtkı Yener’in anısına saygıyla…
MARCIN WICHARY
D
aktiloları seviyorum. Aksini iddia edenlere kanmayın. Öyle ki Medium’daki her konferans salonuna bir daktilo şirketinin adı verilmiştir. Neyse… Bir gün İngilizce yerine Türkçe düzene sahip bir daktilomuz olması gerektiğini düşündüm ve bir tane elde ettim. Ben Türkçe konuşamıyorum. Hatta okuyamıyorum da. Daha önce hiç Türkiye’de bulunmadım. Dürüst olmak gerekirse Türkiye hakkında pek bir şey de bilmiyorum. O halde neden Türkçe daktilo istediğimi öğrenmek istiyorsunuzdur tabii. Söyleyeyim: Bence dünyada var olan daktilolar arasında en büyüleyici tuş düzenlerinden birine sahip! Bu etkileyici daktiloyu inceleyerek ve hakkında araştırma yaparak öğrendiğim 5 bilgiyi tüm okurlarla paylaşmak istiyorum. 1. Q·W·E·R·T·Y’ye mahkûm değiliz Q·W·E·R·T·Y düzeni, kâtipler çok hızlı yazabildiklerinde şeride vuran harfler üst üste binerek makineyi tıkadığından, onları yavaşlatmak
amacıyla tasarlanmıştı. Çok sık birlikte kullanılan harfler klavyenin etrafına dağıtılmış, öğrenme ve zihin ergonomisi açısından uygunsuz olan bu çözüm en azından malûm teknolojik zorluğu aşmaya yetmişti. Pek çok Avrupa ülkesi küçük değişikliklerle de olsa QWERTY’nin izinden gitti. Almanlar ve Polonyalılar Q·W·E·R·T·Z kullanırken Fransızlar A·Z·E·R·T·Y’e çevirdi. Kalanlardan pek çoğu harfi harfine Q·W·E·R·T·Y düzenini kabul ederken dillerinde bulunan diğer özel harfleri Q·W·E·R·T·Y düzeninin kenarlarına tıkıştırdı. Farklı bir dil konuşup başka bir klavye düzenini kullanmanın aslında ne kadar korkunç olduğunu hayal
etmek mümkün. Bir düşünün: İki farklı dil aynı alfabeyle yazılıyor olsa bile dillerin kelime yapıları, popüler harf kombinasyonları ve harflerin kullanım sıklıkları birbirinden çok farklı. Bu farkı anlamak için her bir harfe farklı puan değerlerinin atandığı Scrabble oyununa bakmak yeterli. Avrupa’nın
büyük çoğunluğunun hâlâ İngilizceye dayanan daktilo düzeni kullanmasıyla Rumence Scrabble’da İngiliz puanları kullanmak arasında bir fark yok: İkisi de aynı derecede anlamsız aslında. Ne var ki Türkiye, zamanında farklı bir yol tutmaya karar verdi ve 1955’te parmak kası röntgenlerinden de faydalanılan on yıllık bir çalışma sonucunda F klavye düzenini ortaya çıkardı ve geçtiğimiz yüzyıl bitmeden kısa bir süre önce F klavyeyi binbir zorluk ve maliyete karşın ulusal bir standart haline getirmeye çalıştı. Bu yeni düzenin Q·W·E·R·T·Y ile uzaktan yakından alakası yoktu. Ergonomik açıdan muazzamdı ve yapılan ölçümler F klavyeyle yazmanın diğerine göre iki kat hızlı olduğunu ortaya koyuyordu. (Nitekim geçtiğimiz yüzyılda gerçekleştirilen daktilo şampiyonalarında Türkiye rekor üstüne rekor kırarak bunu ispat etmişti.) Şimdi sağdaki İngilizce Q·W·E·R·T·Y düzenine bakın. Gözünüze harfler tamamen rasgele dağılmış gibi gelecek. Fakat sayfanın üstündeki daktiloya bakarsanız Türkçe hakkında çok şey öğrenebilirsiniz. Mesela ben şimdi bu makaleyi yazarken sağ elimin işaret parmağı İngilizcede nadiren kullanılan j harfi
29
üzerinde duruyor (Tüm İngilizce kelimelerin sadece % 0,5’i ‘j’ harfi içerir) ama Türkçe klavyede böyle bir müsriflik yapılmış değil ve j’nin yerinde sıklıkla kullanılan harfler bulunuyor. 2. Noktalı harfler her zaman ikinci sınıf vatandaş yerine konmaz Türkçe’nin az çok nasıl bir dil olduğunu anlamak için aşağıdaki popüler pangram yeterince iyidir: Pijamalı hasta, yağız şoföre çabucak güvendi. (Pangram’lar bir dildeki tüm harfleri içeren, kısa, gerçekçi olmayan cümlelerdir. En bilinen İngilizce pangram The quick brown fox jumps over the lazy dog cümlesidir ve İngilizcedeki 26 harfin tamamını içerir.) Yuncanca ve Rusça gibi bazı istisnalar hariç Avrupa alfabeleri Roman/Latin alfabesinden türemiştir. Genelde İngilizce’den noktalı harfleriyle ayrılırlar. Bu harflerin karşılık geldiği sesler İngilizce’de yer alıyor olsa da orijinal dillerinde ‘süslü‘ gösterime sahiptirler. Sayıları çeşitlilik gösterebilir: Mesela İspanyolcada sadece ñ vardır ama Çekçede bu sesleri ifade edebilmek için bir dolu yeni harf — á č ď é ě í ň ó ř š ť ú ů ž — türetilmiştir. Bu ekstra harfleri önemsiz addetmek ve onları ikinci plana atmak kolay ve mümkündür. Daktilo ve bilgisayar klavyelerinde bu geri plana itme işi bu harfleri bir takım yardımcı tuşlara (Mesela bilgisayarda Alt + A ile å yapmak) ya da ölü tuşlara
(önce ` sonra da a’ya basarak à elde etmek) mahkûm ederek yapılır. Sık kullanılan bir harf olup ortalamanın üstünde bir öneme haiz olsalar bile genelde yapılan budur. Ancak Türkçede durum farklı. Mesela ü ve ş harfleri c, v ve p harflerinden daha yaygındır. Bu klavye düzenini mucitleri bunu dikkate aldıklarından bu harfler yaygın Latin harflerinin hemen yanı başında yer alırlar. Zaten Q·W·E·R·T·Y’yi reddetmeleri ve özgün harfleri ön plana çıkarmaları Türkçe düzenin en kuvvetli yanını oluşturuyor. Bana göre bu klavyenin bağıra bağıra verdiği mesaj şu: “Dilimizle gurur duyuyoruz ve ona hak ettiği saygıyı göstermeliyiz.” 3. Her dilin çılgın bir sırrı vardır İngilizce ve benzer pek çok dilde i harfi büyüdüğü zaman I’ya dönüşür. Ancak Türkçede i harfi büyüdüğü zaman yine İ olur; bu arada I diye bir harf de kendi varlığını sürdürür. Ve onun küçük harfi ne dersiniz? Evet tahmin ettiğiniz gibi: ı. Noktalı
i ve noktasız ı bir ahenk içerisinde aynı anda var olur ve bu iki harfe klavyede iki ayrı tuş tahsis edilmiştir. Çılgınca değil mi? Bana karşı şeritte araba sürmek ya da sıcaklığı ölçmenin farklı bir yolunu kullanmak kadar çılgınca geliyor bu durum — muhtemelen bugüne dek alışık olduğumuzdan çok çok farklı olduğu için. Çılgınca olsa da Türkçedeki bu yaklaşım diğer Latin dillerininkinden daha mantıklı görünüyor. Ancak diğer dillerde de küçük tuhaf noktalara rastlayabiliyoruz elbet. Mesela Flemenkçe’de ij kombinasyonu ayrı bir harf gibi muamele görüyor. İngilizler kesme işareti ile daraltmalar yapıyor ki bu ain’t’e gelinceye kadar mantıklı. Almanlar kısa bir süre önce, büyütüldüğü zaman SS’e dönüşen küçük ß harfiyle bir yüzyıl yaşadıktan sonra, matbaacıların henüz tam olarak ne yapacaklarını bilmedikleri bir büyük ß harfine kavuştular. 4. Bazen başka dillerin de düzene uydurulması gerekir Ezilen taraf olmak her zaman zordur ama o kadar da kötü değil. İngiliz klavyesi sadece İngilizceye dayanıyor olabilir, ama diğer dillere ait daktilolar İngilizceyi ya da kendi dillerini etkisi altına alan popüler dilleri es geçemezler. Türk daktilosuna tekrar bakalım: Pek alışık olmadığımız bir yerde, üst sırada ve rakamların sağında bir mevkiide w, x, and q mevcut. Türk alfabesinde bu harfler yok ancak gerek İngilizce yazmak için
30
gerekse de İngilizce’den Türkçe’ye doğrudan geçmiş kelimeleri yazabilmek için bu tuşlara ihtiyaç var. Bu harfler uzak ve erişilmesi zor bir köşeye atılmış olsalar da yine de varlar. ` ve ^ simgelerini veren ölü tuşları da görmüşsünüzdür (Farsça ve Arapça’dan Türkçeye geçmiş kelimelerin telaffuzdaki farkları için kullanılıyor) ve 2‘nin üzerinde yalnız bırakılmış bir é bulunuyor (Osmanlı İmparatorluğu’nun son, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk zamanlarında Türkçeyi etkisi altına alan batı dili Fransızca idi). Görüldüğü üzere, eğer doğru bakmayı becerirseniz, tuşlar ve klavyeler size büyüleyici tarih dersleri verebilir. 5. İlk önce şişmanlar ve ‘noktalamalar’ ölür Türk daktilosunun ebatları İngilizce daktiloyla aynı. İlave bir satır veya sütun yok. Bu da demek oluyor ki alfabedeki fazladan karakterleri koyabilmek için bazılarını iptal etmek zorunda kalmışlar. Görünen o ki iptal edilenler daha çok noktalama işaretleri olmuş. Soldaki İngiliz daktilosuyla sağdaki Türk daktilosunu mukayese edin. Ampersand (&), pound (£) ve dolar ($) tuşları yok. keys. = ve + işareti de görünürlerde değil. Ayrıca noktalı virgülün yerinde de yeller esiyor (;). Tamam; bazısı Türkiye’de o kadar da popüler değil ve yerlerine harfler konabilir; fakat dikkatle bakarsanız ünlem işaretinin de orada olmadığını görürsünüz. Hatta ve hatta “1” sayısının sırra kadem bastığını da! Bu nasıl olabilir? Tarnıya şükür daktiloların bilgisayarların sahip olmadığı bir Yazar Marcin Wichary’nin “What I learned about languages just by looking at a Turkish typewriter” başlıklı yazısı Tevfik Uyar tarafından İngilizceden Türkçe’ye çevrildi.
Çevrenizde kolaylıkla erişebileceğiniz daktilolar bulunmayabilir ama her bilgisayar bir sanal daktilo müzesi ve seyahat danışmanıdır. Telefonunuzda veya bilgisayarınızda klavye ayarlarına gidip bu müze içerisinde gezintiye çıkabilirsiniz. Bu sırada ilginç bir şey bulursanız mutlaka paylaşın! Ve şimdi, müsaadeniz olursa daktilonun üstüne yatıp, San Francisco’nun bu sıcak günleri için son derece manidar olan, en sevdiğim Türk atasözünü yazmaya özelliği bulunuyor: Bir sütun geriye gidip ‘eskisinin üstüne yazmak.’ Yani noktali virgülü yapmak önce bir : yapıp, sonra geri dönüp üzerine bir de , basmak kadar basit. Peki ya ünlem? Bir noktanın üzerine basılacak bir kesme işaretinden ibaret değil mi? Biraz kaba ama olsun; işe yarıyor. 1 sayısı nasıl yapılıyor dersiniz? Elbette iki işareti birbirine ulayarak değil ama küçük l harfi ne güne duruyor? İşte size l… (Şaka değil. Eskiden 0 (sıfır) olmayan daktilolar vardı. 0 yerine büyük O harfi basınca tüm dertler bitiyordu. Tamam; bu bir tipografik katliam ama şartlar bunu gerektiriyorsa yine de bu bir çözümdür.) Geri tuşuyla bir sütun geriye gitmeyi zahmetli bulan daktilocular makineyi kandırmanın yolunu bulmuşlardı: Boşluk tuşuna basılı tut, basabildiğin kadar tuşa bas, sonra boşluk tuşunu bırak ve işleme devam et. Mekanik olarak bir tuşu bırakmadan sıradaki sütuna ilerlenemeyeceğinden bu
çalışacağım. Aaa… Bu arada, İngilizce olduğunu söylediğim şu diğer yeşil daktilo aslında ‘İngiliz’ değil. Hangi dile ait olduğunu bulabilecek misiniz bakalım? Yazdıklarım arasında gerekli tüm ipuçları mevcut. Türk dili ve kültürü hakkında bir ton bilgi sağlayan Ahmet Özkale’ye, çeşitli daktilolardan güzel kareler çekmek için birlikte uğraş verdiğimiz Joy Chen ve Madeline Bermes’e teşekkür ederim (Evet bildiniz; ufukta daha başka daktilo öyküleri görünüyor). yöntem kesinlikle işe yarar. Konami şifresini biliyorum diye kibirlenmeyin; Türk daktilocular on yıllardır bunu yapıyor. Tabii ki her şeyin beteri var: Tamil dili gibi alfabesinde yüzlerce harf barındıran dilleri ya da Çince gibi alfabetik olmayan dilleri daktiloyla yazmaya çalışanların çektiği azabı hayal bile edemiyorum. Eminim bu daktiloda daha farkında varmadığım pek çok şey vardır; üstelik burada sadece bir dilden bahsediyoruz. Her daktilo düzeni ayrı bir yazı konusu olabilir: Rus daktilocuları üst satırdaki rakamları neden ‘shift’e bağladılar, Almanlar için Z neden bu kadar önemliydi de Q·W·E·R·T·Y ‘i tutup Q·W·E·R·T·Z’e dönüştürdüler, Flemenk daktilolarında görülen fonksiyon benzeri ƒ’nin ardındaki gizem nedir? Latin olmayan dillerden ya da alfabetik olmayanlardan daha bahsetmedim bile (ki Çinli daktilocular ve geliştirdikleri yazma yöntemlerinden değil makale, kitaplar çıkar).
31
Birlikte güçlüyüz! Medya çalışanları daha iyi bir hayatı hak ediyor. Yeni yaklaşımlara, çözümlere, değişime, birlik olmaya ihtiyaç var. Sana ihtiyaç var. Çünkü sendikan güçlüyse sen de güçlüsün.
Üye isen aidatını öde
Otomatik ödeme talimatıyla her ay aidatını yatırabilirsin. Üyelik aidatı brüt maaşının %2’sinden ibarettir.
Üye değilsen bağış yap İstediğin sıklıkta ve miktarda bağış yapabilirsin. Desteğinle güçlenecek ve değiştireceğiz. TR39 0006 4000 0011 0950 8111 55 destek@tgs.org.tr
TÜRKİYE GAZETECİLER SENDİKASI
www.tgs.org .tr
Sendikalı olmak için
5 neden ÜCRET
Sendikalı çalışanlar daha yüksek maaş alır. İzin ve ikramiyeler de cabası.
HAYSİYET
Sendikalı işyerinde insanca çalışma düzeni vardır. Patron ya da yönetici çalışanı ezemez.
DESTEK Sendika hakkını korur. Hukuki destek sağlar. Her yıl yüzlerce gazeteci TGS’den hukuki danışmanlık almaktadır.
EĞİTİM TGS üyesi aldığı eğitimler sayesinde hep sektörün gözdesi kalır.
ÖZGÜRLÜK Sendika kalemin üzerindeki patron ve hükümet baskılarına karşı mücadele eder.
BURCU KARAKAŞ / journo.com.tr
32
tgs.org.tr/sendikali-ol