THE HALL NEWS (E-GAZETE DERGISI) - OCAK 2020 SAYISI

Page 1

THE HALL NEWS

Nº1 1 OCAK 2020

Brexit Ve Ingiltere Londra... Bosaniyor

Nº1 JANUARY 2020

Casuslarla Uyutulan Doğu Turkistan

Two Elizabeths and Three Films

Loopholes Are A Hunters Bestfriend

Soykırım inkarı böyle

Ödüllendirildi

The 10 Year Head Start Machines Vs Humans

YENİ BiR SES

BiR NEFES


6

SUMMARY

11 16

3

Hoşgeldiniz

4

Tanıtım: Yeni Bir Nefes

6

Tarih: Three Elizabeth’s and Three Films

8

Activisim: Loopholes Are A Hunters Bestfriend

9

Sosyal: Din ve Kültür Tanımı

11

Brexit Haberi: Londra Boşanıyor

12

Haber: Casuslarla uyutulan Doğu Turkistan

13

Haber: Soykırım inkarı böyle ödulendirildi

15

Yasam: Saygı

16

Seyahat: Yanlız Kurt Romanya

18

Yemek Tarifi: Alman Pastası

19

The Ten Year Head Start: Machine Vs. Human

20

One Indeed Needs Very Little

21

Kitap Yorumu: Ince Memed

22

Tiyatro Yorumu: 9’dan 5’e

23

Şiirler The Hall E-News Magazine Editor In Chief Esra Kanbur

18

Editor Dr. Osman Komurcu Website www.thehallnews.com Instagram @the_hall_news Facebook /thehallnews

NEWS MAGAZINE

Twitter @the_hall_news

2

YouTube /CorridorTV


EDITORIAL

Hoşgeldiniz! Welcome!

Esra Kanbur Editor-In-Chief Baş Editör

P

EK KIYMETLI, SAYGIDEĞER OKUYUCULARIMIZ. ILK SAYIMIZA HOŞGELDINIZ. THE HALL NEWS AYLIK HABER DERGISINI ÖNCELIKLE KENDI YAZI VE ARAŞTIRMA SEVGIMIZI TATMIN ETMEK ADINA, IKINCI OLARAK EVRENSEL BIR BAKIŞ ACISINA SAHIP OLUP OBJEKTIF YORUMLARIMIZIN OKUR SEVERLERE ULAŞMASI IÇIN BU PLATFORMU EL BIRLIĞI ILE OLUŞTURDUK. BAĞIMSIZ E-GAZETEMIZ LONDRA TOPLUMUNA HITABEN VE DAHA SONRASINDA TÜRKÇE VE INGILIZCE BILEN BÜTÜN DIĞER TOPLULUKLARI KAPSAMASI DILEĞI ILE KOLLARIMIZI SIVADIK. INGILIZCE VE TÜRKÇE’DEN OLUŞAN BU HABER DERGISININ ILK SAYISI 2020’YE GIRIŞ YAPMAKLA BIRLIKTE YENILIK ILE ALÂKALI KONULARA DEĞINMEYE DOĞRU YOLA ÇIKTIK. AKTÜEL BÖLÜMÜMÜZDE OKUYACAĞINIZ GIBI HERKESIN ŞU AN ÜZÜLEREK DEĞINDIĞI DOGU TÜRKISTAN MESELESINI MANŞETIMIZ OLARAK KALEME ALDIK. TÜRK ASILLI BIR FUTBOLCUNUN INSANI DUYARLILIĞI SAYESINE DÜNYADA KI SÜPER GÜCÜN TEPKISINI ÇEKTIĞINI (11. SAYFADA) BULABILIRSINIZ. İNSANI SEVGIDEN, HAYVANI SEVGIYE GEÇIŞ YAPARAK AVCILIK YASASI ILE ALAKALI BIR MAKALEMIZI SOSYAL BÖLÜMÜMÜZDE DIĞER BILGI IÇERIKLI VE DETAYLI YAZILARLA BIRLIKTE OKUYABILIRSINIZ. YAŞAM BÖLÜMÜMÜZDE NEFIS BIR ALMAN PASTASI TARIFINI KEYIFLE UYGULARKEN , ROMANYA SEYAHAT YAZIMIZDA BIZIMLE BIRLIKTE BIR GEZIYE ÇIKABILIRSINIZ. EĞER DUYGU DOLU SATIRLAR OKUMAK ISTIYORSANIZ SANAT BÖLÜMÜMÜZÜ HABER DERGIMIZIN SON SAYFALARINDA KEŞFEDERKEN BURADAN LONDRA’DAKI ETKINLIKLERI DE TAKIP ETME IMKANINIZ OLACAK. HER SENE SONU YENI YILDA ELDE ETMEK ISTEDIĞIM HEDEFLERIN BIR LISTESINI YAPIYORUM, GEÇEN SENE DAHA ÇOK ÜLKE GÖRME, PARA BIRIKTIRIP KENDI IŞIMI KURMAK ISTEDIĞIMI YAZMIŞTIM. 2020’YE GIRIŞ YAPIYORKEN YINE YENI HEDEFLERIM VAR. ÜMITLERIMDEN BIRI THE HALL NEWS HABER DERGISININ SEVEREK OKUNDUĞUNU GÖRMEK OLACAK. BU SENE SIZIN HEDEFLERINIZ NEDIR? OKUYUCULARIMIZLA BAĞLANTI KURMAK ÇOK ISTERIZ, LÜTFEN BIZE BU SENEKI HEDEFLERINIZ VE HAYALLERINIZI YAZIN, GELECEK AY DERGIMIZDE YAYINLAMAKTAN MUTLULUK DUYARIZ. HABER DERGIMIZI TANITAN, BU PLATFORMUN BIR DIĞER KURUCUSUNUN ELINDEN OLAN YENI BIR NEFES YAZISINI (4. SAYFADA) OKUMANIZ TAVSIYESI ILE, GELECEK AY BULUŞMA ÜMIDIYLE TEKRARDAN HOŞGELDINIZ!

---------------------------------------------------

D

EAR READERS, WELCOME TO THE HALL NEWS! WE HAVE FIRST AND FOREMOST CREATED THIS PLATFORM AS A CREATIVE OUTLET AND A FORM OF EXPRESSION AND RESPONSE TO WORLD NEWS, SPECIALLY TO THE SOCIAL AND POLITICAL EVENTS IN LONDON. SECONDLY, IN HOPES TO BE ABLE TO TRANSLATE OUR UNIVERSALLY OBJECTIVE PERSPECTIVE TO A WIDER AUDIENCE AND PUBLISH STORIES WITHOUT A FILTER. OUR INDEPENDENT MONTHLY E-NEWSPAPER MAGAZINE HAS A STRUCTURE OF ENGLISH AND TURKISH FEATURES AS A RELEVANCE TO OUR TARGET AUDIENCE OF THE TURKISH BRITISH POPULATION IN LONDON, HOWEVER AS TIME GOES ON WE WISH TO EXPAND OUR AUDIENCE TO ALL BILINGUALS WHO ARE LOOKING TO CONSUME NEWS AND LIFESTYLE PIECES ON SUBJECTS THAT MATTER TO YOU MOST. AS WE ARE LEAVING AN ERA BEHIND, THIS EDITION IS FOCUSED ON THE THEME OF NEW. IN OUR NEWS SECTION WE HAVE FEATURED THE STORY OF EAST TURKESTAN (PAGE 11.), READ ABOUT HOW A TURKISH HERITAGE ARSENAL PLAYER STOOD UP TO ONE OF THE WORLDS ECONOMICALLY STRONGEST GOVERNMENT. WE MAKE A SMOOTH TRANSITION FROM HUMAN RIGHTS TO ANIMAL RIGHTS IN OUR ACTIVIST FEATURE, WHERE YOU CAN FIND OUT THE LATEST ON THE HUNTING ACT AND ITS DARK TRUTHS. NEXT IN OUR LIFESTYLE SECTION GO ON A HOLIDAY WITH US TO ROMANIA WHERE WE EXPLORE THE DEEP ROOTS OF THIS EASTERN EUROPEAN COUNTRY, AND WHILE BROWSING THIS SECTION WHY NOT HAVE A GO AT THE DELICIOUS RECIPE OF THE ‘GERMAN CAKE.’ OUR LAST SECTION IN THE ARTS, YOU CAN FIND YOURSELF LOST IN THE BEAUTIFUL AND EMOTIONALLY RAW WORDS OF OUR POETS AND CATCH UP ON THE UP COMING SOCIAL EVENTS IN THE CITY. EVERY YEAR I WRITE UP A LIST OF RESOLUTIONS FOR MYSELF, LAST YEAR I HAD LISTED TO TRAVEL MORE, SAVE MORE MONEY AND TO START-UP MY OWN BUSINESS. AS WE ENTERED 2020, I HAVE A LIST AT HAND YET AGAIN. MY TOP PRIORITY BEING TO SEE THE HALL NEWS REACH READERS WITH A SIMILAR GOAL AND AMBITION AS US. WE WOULD LOVE TO HEAR WHAT YOUR NEW YEAR RESOLUTIONS ARE, PLEASE CONTACT US VIA OUR SOCIAL MEDIAS IF YOU WOULD LIKE FOR YOUR MOST INTERESTING RESOLUTION TO FEATURE IN OUR NEXT ISSUE. AS I ONCE AGAIN WELCOME YOU TO OUR REVOLUTION, I ALSO URGE YOU TO PLEASE READ THE INTRODUCTION PIECE FOR OUR NEWS MAGAZINE WRITTEN BY ANOTHER ONE OF OUR FOUNDERS, TITLED ‘A NEW BREATH.’ (PAGE 4.)

NEWS MAGAZINE

3


TANITIM

YENi BiR SES “Eski hâl muhal; ya yeni hâl veya izmihlâl…

DR. OSMAN KÖMURCU - E D I T ÖR

Z

aman, mekan, insan ve hayat. Nasıl bir ahenk nasıl bir bağ ki hep beraber akıyorlar bir film şeridinde. Film derken kastettiğim herkesin içinde rol aldığı bir senaryo. Kim yazmış, neden yazmış, gibi bir sürü sorular gelir aklımıza. İşte tam burda başlar farkındalığımız. Etrafımıza bakarken akan giden zamanın ve mekanın önemini anlamaya çalışırız. Ve zor sorular hücuma başlar birdenbire beyin denen hapis ama özgür olan baş tacımızda. Hissetmeye başlarız var olan mücadeleyi. Hayat birden rolümüzü hatırlatır bize. Belki en başta aynı soruları sordurur bize ama herkesin rolü bambaşka olduğundan savurur bizi farklı seylablara. O zaman tutunmak için kuru bir dalın önemini anlatır bize . İşte kuru bir dal dediğimiz şey hayattır bizim için. Bazen hayallerimizdir belki yada sevdiklerimiz olabilir, bazen ise ulaşmak istediklerimizdir. Insan işte …Ümitleniriz. Hep bir şeyler bekleriz hayattan Daha doğar doğmaz istemeye başlarız . Zaten ağlarken açmıyorumuyuz gözlerimizi bu dünyaya? Bunlar hayat filminin bir parçası. Rol gibi görmek gerek belki. İyi bir oyuncu rolünü yansıtabildiği kadar kıymetlidir. İyi bir insan da öyle Şimdilik filmimizi burda durdurup gerçek hayata dönelim. Yeni bir nefes alıp Bediûzzaman’ın şu veciz sözüyle devam etmek istiyorum; “İşte eski hâl muhal, ya yeni hâl veya izmihlal.” Diyor Bediuzzaman Said Nursi. Belki bir çoğumuz okumuşuzdur eserlerini. Tanıyanımız var tanımayanımız var. Bir dönemin tartışılan isimlerinden,

mücadeleci bir kimlikle yaşadığı dönemde Ortadoğu coğrafyasında dini düşünce tarzında yeni bir hareket yeni bir nefes oldu. Bediûzzaman (zamanın kutbu, garibi) isminden anlayacağımız üzre zamanı iyi okuyan anlamında kendisine sonradan takılan bir ünvan. Farklı gören farklı düşünen yada farkı anlatan biri de diyebiliriz. Kimilerine göre doğu toplumunun baş Rönesansçıların’dan kimilerine göre ise laik ve seküler düzen düşmanı. Kendisinden esinlendiğimiz Bediuzzaman’ın da anlattigi gibi farklı bir nida ile yeniliklere açık modern zamanı iyi okumuş bir yayın anlayışıyla yeniden bir köşe açalım hayat penceremizde diyoruz. Ademoğlu var olduğu günden buyana hep kendini ifade etme arzusuna sahib olmuştur. Kayıtlı kültürlere bakıldığında bunun çok değişik araç gereçlerle ilkel koşullarda dahi olsa büyük bir özenle var oldugunu görmekteyiz .Yaşamakta olduğumuz modern zamanın getirmiş olduğu teknoloji nimetleri ile artık haber alma ve yapma alışkanlıkları çok değişmiştir. ‘The Hall’ olarak bizler de doğamız gereği var olan bu ifade etme edilme arzusunu en evrensel ve objektif yorumlarımızla hayat ve neşve bulmasını umduğumuz bu platformda elimizden geldiğince önce kendimizin istifadesi sonra da okurlarımız NEWS MAGAZINE

4

için bütün gayretlerimizle güzel bir seda bırakmak icin çabalayacağız. Bu ismi seçmemize vesile olan günümüzün mevcut habercilik anlayışıdır. Insan onurunu zedeleyen, taraflı, hakikate uzak var olan ahlaki problemlerin çözümü için her insana ve varlığa hakkettiği değeri veren birleştirici olmaya çalışacağız. En büyük umudumuz şu dünya koridorunda her renk ve sesin kendinden membaını bulup şehbal açabilmesine vesile olmaktır. Bu sebepten ötürü Ingilizce’de buluşma ve toplanma yeri için kullanılan koridor, salon manasına gelen ‘The Hall’ kelimesini seçtik. Manşet haberciliğinden daha ziyade okuyucularımızla ağırlıklı olarak eğitim, bilim, kültür, sanat ve edebiyat ile alakalı alanlarda buluşmak istiyoruz. Aynı zamanda bu platform için düşündüğümüz bir Youtube kanalı ( Corridor TV) olarak açıldı. Bu kanalla yapmak istediğimiz alanında uzman hayatın içinden keyifli söyleşi programlardır. Sizlere gelecek ay görüşme ümidiyle veda ederken şu niyetimizi ifade ederek bitirmek isterim. Insanlık onuru için, var olan özgür iradesiyle kendisini ifade edebileceği yapıcı eleştiriye açık bir ortamda bütün bir mahlukatın faydasına hak bildiğimiz gerçekleri savunma ümidiyle...


BY THE HEAD STYLIST DANNY

TEL: 017085544441

A

S KO

US VERS

Instagram: @Versus_Kosa Website: versuskosa.versum.com

NEWS MAGAZINE

5


ILHAN GOKALPFEATURE WRITER

TARIH

TWO ELIZABETH’S AND THREE FILMS

O

ne of the most crucial elements keeping civilisations going is historical consciousness. History indicates the shared characters and values of a nation. Societies must be reminded of their history to be able to maintain their existence as a nation. This sentiment keeps the sense of belonging alive as a “consciousness” in a society or a person, making this feeling more profound. Individuals and societies can only have a feeling that they exist and will carry on existing as it marches through time, from the furthest past, providing us with a historical consciousness, into the future. When this consciousness reveals itself in a person and society, historicity comes to light as well. The continuous coming from the past to the present time opens in sheets with every age. Whatever the stage a piece of history holds, it gets the spotlight of itself. Thoughts head towards the new horizons via the passageway of new views and interpretations by getting out of the parochial of the present. This is provided by historical consciousness. There is no access to historical consciousness without historical knowledge. Yet, having knowledge about history does not mean having historical consciousness. Historical consciousness does not reveal itself; it emerges from overseeing the time, space and conditions with a good historical knowledge to interpret what is seen with current values. A true envision of future is formed by historical consciousness. Whatever the history stores up; the entire civilisation; way of living; material and moral values support this notion. As a person who was born in one country and is living in another, I call myself a witness of how historical consciousness improves civilisations. The most important element sustaining the historical consciousness in the society we live in is surely the British Monarchy which survives by carrying on the tradition. As a government model and a democracy in place, history and tradition is kept alive in the 21st century, bringing together modernity and tradition. The most entertaining and easiest way for the historical knowledge to meet with the society and to transform into consciousness is cinema. Cinemas ideally use the source of history and laid the first stones of a long path. If we launch forth on cinema, we see that cinema focuses mostly on The Virgin Queen Elizabethan Era in. To sum up, the Tudor family was thematised in most films. The first story which I derived from the two films I watched begins within an inch of the danger only to be dragged by sectarian tension right after an unstable and pessimist period that lasted 11 years, after the famous king of the Tudor Monarchy, Henry VIII. According to Ramazan Hakkı Öztan’s article which is called Çağa İsmini Veren Kadın: I. Elizabeth Under the threat of a new civil war, England was facing two

equally strong and giant catholic countries within the European Continent, Spain and France. When Queen Mary I died in November 1558, the only consolation for the men in the street became the end of this period which was “crowned” by the fiascos of harvest, epidemics and the military failures according to Susan Doran, British historian. History is full of failing kings most of whom do not even occupy a full page in the history books. Some of them are the victims of their own failures while some suffer from bad luck. But, there are also such kings that acquire a grand reputation due to their reformist or revolutionist characters. Elizabeth I, despite her feminine identity, was perhaps the most beloved, respected and admired monarch of England. She became the most effective name for Great Britain to reach its shiniest days. In the following periods of the British reform, there was a chaotic situation due to the developments in religious and political areas, as the populace questioned the catholic dogmas, opening new topics of discussion such as national sovereignty and the dominance of the European Continent on England. This was perhaps a milestone for England and Elizabeth I was steering the country. There were two scenarios that they had to face: either the country was going to be a newly flourishing kingdom - unlike its neighbouring country, France, which was a nation where fear and destruction reign because of the bursting wars of religion lasting 40 years - or Elizabeth was going to step forward to procure peace and recovery for her country.

NEWS MAGAZINE

6


On the streets of London in November 1558, people let out a shouted “God save the Queen,” right after the decision of the Parliament. Nobody argued against the legality or femininity of Elizabeth I. The public welcomed the Queen with open arms. A new person on the throne meant a new hope which might also bring freedom from poverty, hunger and death for her people. Elizabeth I never fell into the mistakes her sister Mary did in terms of her crucial decisions involving Catholicism and Protestantism. For instance, when she ascended the throne, she was quite cautious in appointing the counsellors, which was so important for the catholic side; she did not relieve the eleven advisors of her sister of duty and in order to provide a non-denominational structure in religion, she appointed another eight counsellors who had tendencies towards Protestantism. However; it was quite obvious that Elizabeth was closer to Protestantism and supporting the British reform because she had been educated that way since childhood. But, it was more logical to move forward to her goals, step by step without making anybody suspicious. Elizabeth took another important decision for her country. She set all the exiled and imprisoned people free because of the previous religious clashes. Elizabeth was only concerned with inside the borders of her country at the beginning. She never intervened with Scotland. The important matter for her was the war caused by religious differences. She stepped up, despite turning a blind eye on her sect. She also published a notice to prevent the clerks from provoking the public by blazing away in their sermons. Elizabeth carried on straightening things out in her own territories. But then there was the male dominant bureaucracy against her. If she were to comprimise, it was obvious that the Queen could have only been used as a pawn. But she wasn’t slow off the mark to reveal her intention. Her concern was to ensure everyone knew their limitations, just like all the other Tudors. There was a notable prevailing order and she didn’t have her divine authority snatched by anybody. She foresaw a sound public order, which was based upon the classes, the levels and the ranks. Elizabeth was a queen and a lady. Even though the proposals to marry were incessant, she degraded even marriage as a means of politics, for she was married to England. One of the proposers was the renowned Philip II, King of Spain. The King, once having been married to her sister Mary, was in demand of reassuming the control over England. However, Elizabeth was a sapient lady. As soon as she ascended her throne, he sent his delegates to the palace, but in vain -- as Elizabeth’s goal was clear. The private relationship between Elizabeth and Philip turned into a gradually rising conflict of interests until the trim of sails from the Spanish Armada was heralded. According to his assumption, England was like a nibble. In fact, Elizabeth herself was well aware of the power disequilibrium. Nevertheless, what surprised Philip was the fact that even the poorest of London wished to sacrifice everything in order to defend their country, and as Dr Jerry Brotton expressed “Walsingham’s plan was ultimately successful. Ottoman fleet movements in the eastern Mediterranean fatally split Philip II’s armada.” Although, he immediately qualifies this by saying that “alongside all the stories we’re told at school about why the Spanish Armada failed to conquer Britain and destroy Protestantism, we should add another reason: the Anglo-Ottoman alliance brokered by Elizabeth, Walsingham.” There was a coalesced nation against Philip. Therefore, the legendary Armada was defeated by the English. There was also a domestic political issue which had eaten away her power to some extent: The Catholic Scottish Queen Mary. Elizabeth was surrounded by endless conspiracies, speculations, alleged assassinations and the intrigues actuated a secret agency unit being under the loyal minister Walshingham’s conduct. Elizabeth’s hand was able to reach everywhere from that time on, as she had a spy army against the menace of assassination coming from the Catholics (Briscoe, Elizabeth’s Spy Network). As Kishlansky uttered, her appearance with the eye and ear patterned dresses in the pictures became more meaningful. In such a historical cruising film, Shekhar Kapur closes up the far away history and lays out the film as an inner voyage of a lady during a difficult period, rather than falling in the stream of historical details and political speech.

“A new person on the throne meant a new hope which might also bring freedom from poverty, hunger and death for her people.” She passed through a gripping painful phase in the face of the obstacles she had and by watching them, history gets a different taste. Seeing her portray all the emotions that made her a humanbeing allows us to look beyond a distinguished image. Furthermore, Kapur was so successful in describing the lady behind the throne, I assume women, in particular, will be impressed with the film. Struggling for making a balance between her senses and sensibility will seem familiar for the women of this age, as well. Shekhar Kapur charactarised this legendary personality as a temperamental and dramatical lady that called upon astrological prophecies and who was the perfect personification of a great Queen. Elizabeth: The Virgin Queen (1998), Elizabeth: The Golden Age(2007) are good examples of historical, biographical, dramatical work of art. The Queen, being featured six years ago, is another history reading film which was directed by Stephen Frears and plotted by Peter Morgan through a flawless script comparing traditional and contemporary realities and accomplishing to perpetuate this with the structural atmosphere. In this film, the director was swiveling the camera from Buckingham Palace, preserving the glorious history with the conservative structure, to the simple and modern house of Blair. By uttering “I prefer to keep my feelings to myself” and “duty first, self second” it was significant to exhibit the unbearable difficulty of being a monarch. However the English Royal Family, dating back from mighty and magnificient Elizabeth I to Elizabeth II that has given the authority of governing their countries to 12 Prime Ministers, has never been jolted as much as it was jolted with the death of Princess Diana 22 years ago. Prince William has finally reunited with his companion, 14 years late at which time Queen Elizabeth said to her husband Prince Philip in a fictional sentence: “I think we should find some company for them” so as to make her grandsons less affected with the death of their mum. I wish an immense bliss for Prince William and Princess Kate’s baby Prınce George and I also wish my very best for the Queen to render her service to her country for many years.

NEWS MAGAZINE

The Golden Age- (2006)

7


AKTIVIZM ESRA KANBUR E D I TO R -I N -C H I E F

LOOPHOLES ARE A HUNTERS BEST-FRIEND

There is a thin line between grand tradition and animal cruelty. Fox hunting has been banned in England and Wales since 2005, but the hunt is still on with its smart as a fox loopholes within the Hunting Act 2004.

A

nimal welfare supporters were outraged when Theresa May had a pledge to hold free vote on making fox hunting legal again. However they were able to take a sigh of relief when the now Tory leader Boris Johnson had made clear in their manifesto that he did not seek to abolish the hunting ban. The Hunting Act 2004 was introduced to ban the hunting of wild mammals such as foxes, deers and hares which involves the flushing out and death by shot. However the loopholes mentioned do not cover certain aspects such as the use of dogs and trained hounds to track down scent and flush out unidentified wild animals. The countryside Alliance is a registered hunting club house that promotes the rural lifestyle which allows membership to hunting and shooting by excising the major loophole to its full extent and is in support of the reversal of the ban. It is noted that 378 people were convicted of the Hunting Act offence with only 16% of which were a registered member. RSPCA is an animal welfare group that monitor hunts which they suss might be breaking this law. The first act of hunting can be dated back to 1534 where farmers would chase foxes with their shepherd dogs in order to restore pest control. This later on traditionalised during the medieval period when foxes became known as the beasts of the chase. Supporters of fox hunting consider foxes to be vermin, spreading disease and breaking into farms and killing their sheep and chickens.This is a great contradiction as sites such as artificial earths are designed for a purpose to breed and feed foxes to keep up their population count

in order to later hunt and kill them as the goes back to his old ways of outlaw activities as he is unable to resist his animalishunting sport of enjoyment is fulfilled. tic nature, however he finds himself stuck Foxes are solitary animals hunting on when farmers decide to kill him and his their own rather than in packs, their great species. This is an introduction to younnight vision and hearing are their most ger audiences on harsh realities of today; tactical survival skills. The male fox is re- researchers trying to domesticate foxes to ferred to as a dog while the female is cal- the illegal breeding and the government led a vixen; perhaps where the term ‘sexy being protested to allow these awful acts as a fox’ comes from. They dig undergrou- to continue. nd dens to hide from predators but their Fortunately there is hope at change.org strong musky scent is their deadliest gia website that allows passionate indiviveaway. The smart foxes’ cunningness has paved their way into many popular duals to start petitions on subjects such as culture and folklore. Their tactful ways this one. If you are looking for a way to be of finding food, shelter in harsh wea- a part of a project that can facilitate chanthers, outwitting predators and protecting ge then sign the Enforce the Fox hunting their kits have been subject to the widely ban and fix the “Hunting Act (2004)” looknown 2009 animation Fantastic Mr. Fox pholes! petition. 50,000 signatures are rewhere the portrayal of a family fox-man quired to have a fair say at the parliament.

NEWS MAGAZINE

8


S O S YA L

D R . O S M A N K ÖM Ü R C Ü - E D I T ÖR

DiN VE KÜLTÜR

TANIMI

Din ve kültür etkileşimine inanç temelli bakış açısı

İ

nanç insana mahsus basit bir fenomen ve aynı zamanda karmaşık

Din, antropolojik bir yaklaşım gerektiren kültür bilimlerinin bir

bir tanıma sahiptir. Bir toplumu oluşturan en mukaddes bir unsurdur.

parçası olarak incelendiğinde var olan etkileşiminin yanında zaman zaman

Hayatımızdaki en önemli şeydir aslında. İnancı, sadece özünde merakı

bir mücadelenin de olduğunu görmekteyiz. Din ve antropolojinin birçok sosyal

barındıran bir kavram olarak dini açıdan ele almak yeterli olmayacaktır.

ve kültürel teoride paylaşılması nedeniyle din ve kültür arasındaki sınırları

İnanç bir dine karşı olabileceği gibi aynı zamanda bir ideolojiye de olabilir.

belirtmenin zorluğunu teyit etmektedir. En büyük etkenlerden bahsederken

Genel manada inanç umut edilen şeylere olan sarsılmaz bir güven ve gözle

dünya üzerinde ki göçler ve savaşları ele alabiliriz. Tarihsel süreçte göçlerin

görülmeyene güçlü bir bağlılıktır. Yine her şeyden önce, inanç her geçen gün

ve savaşların kültürler ve dinlerin şekillenmesinde en önemli faktörlerden

ölçülebilir şeylerle kendini gösteren yeni bir yaşam tarzı üretir.

olduğunu görmekteyiz.

Dini inancın ilk kanıtı ise yaratıcıya olan sevgi ve güvendir.

Din-kültür ilişkisinden bahsedecek olursak şehirlerdeki mimari

Yüceliğine, şanına ve kudretine olan hayranlıktır. Sevgili gibi hissettiren

yapıların yanında nişan, evlilik, cenaze törenleri gibi uygulamalar, o bölgenin

bir his de denebilir. Bu bağlamda inanç yaratıcıya olan bağlılığın en önemli

dini ve kültürel yapısı ile ilgili bize bazı bilgiler sunmaktadır. Aynı zamanda

tezahürüdür.

bir bölgenin ibadethanelerinin mimarisiyle, insanların isimlerine, mezar

taşlarına bakarak, o bölgede yaşayanların dini kimliği ve kültürleri hakkında

Din ise aynı manevi ve ahlaki toplulukta, bu sisteme bağlı olanları

birleştiren ilahilik hissine ilişkin inançlar ve uygulamalar sistemine denir.

fikir sahibi olabiliriz.

Dinler , ritüel uygulamalar, dogmalar ve kurumlardan oluşmaktadır .

Bu kültürel yapı ve kalıntılar toplumların gelenek ve göreneklerini yansıtarak

Insanlık tarihine baktığımızda din her zaman var olagelmiştir. Nerede

o toplumların inanç ve değerlerinin anlaşılmasında en büyük izleri barındırır.

yaşayan bir insan varsa orada din varolmuştur. Bu bağlamda insan var

oldukça din de var olacaktır diyebiliriz. Dinler aynı zamanda bilimsel olarak

halklarının kültürel yapısını her yönüyle incelediğimizde islam dininden

ortak kabul görmüş bir fikir birliğine sahip değildir.

izlere çokça rastlamak mümkündür. Tarihte birçok devlet ve kültürlere sahip

olan bu coğrafyada sayısız eserler ve kalıntılar sıkça görülebilmektedir.

Kültür insanlık tarafından zaman içersinde birikilen maddi ve

Mesela nüfusunun yüzde 99’unun müslüman olduğu bilenen Türkiye

manevi değerlerin toplamına denir.

Kültür, toplumlarda bulunan sosyal davranış ve normların yanı sıra bu

çok hurafe inançlar oluşmasına sebep olabilmektedir. Bu hemen hemen her

gruplardaki bireylerin bilgi, inanç, sanat, yaşam, gelenek, yetenek ve

coğrafyada gözlemlenir. Batıl inanç olarak tanımlanan ve çoğunlukla gelenek

alışkanlıklarını kapsayan bir şemsiye terimdir. Insan topluluğunun maddi

olarak var olmuş ve dinin asli kaidelerinden uzak bir çok obje ve sembol

ve manevi olmak üzere var olan bütün birikimlerini tanımlamada kültür çok

görebiliriz. Bu obje ve semboller günümüz din adamlarının dini anlatmada

önemli bir role sahiptir.

sıkça başvurduğu tebliğ metodları arasındadır.

Kültürler toplumların yapı taşlarını oluşturduğundan dolayı

Dini inançlar kültürler üzerinde ki faideli katkılarının yanında bir

Din ve gelenek ayrımına vakıf olmayan inançlı insanlarda dine karşı

dinlerle olan ilişkilerindeki etkileşimden bahsederken belirli bir kalıp

var olan bu saygı ve güven duygusunu siyasi ve ekonomik eğilimlerle daha

uygulamamız mümkün değildir. Birçok dini inancın özünü oluşturan ilahi

verimli bir yönlendirme yapmayı başaramayan toplumlar modern eğitim ve

(mistik) beklentiler olsa da kimi zaman coğrafi, ekonomik ve siyasi faktörlerin

ahlak kriterlerinin çok gerisinde kalabilirler. Toplumlar bireylerini oluşturan

bu inanç biçimleriyle olan etkileşimi bu dinlerin zaman içerisinde varlığını

herkesi din kültürü ve geleneklerine duyarlı bir şekilde yetiştirdiği takdirde bu

yitirmesi ya da inanç biçimlerinin başkalaşmasına neden olabilmektedir.

gibi negatif oluşumların önüne geçilebilir. Bu şekilde sosyal dokuyu oluşturan

Özellikle bu etkinin sadece bir dine mahsus olmadığını görmekteyiz. Dinler

bireylerin kendinden emin ve neye inandığını iyi bilen kimselerden oluşması

her zaman içinde yaşadıkları toplumların kültürleriyle direk ya da dolaylı

mümkün olur.

bir şekilde sıkı bir bağ kurmuştur. Büyük dinleri ele alacak olursak en

başta monoteist düşünceye sahip olanlarda bunun en belirgin özelliklerini

bulundukları toplumların kültürlerinden etkilendikleri yada o kültürleri

görebiliriz.

etkilediklerini görmek çok doğal karşılanmalı. Önemli olan evrensel ilke ve

Dini inanç ekseninde ele alacak olursak insanların içinde

ahlaki değerlere sahip çıkabilen bireylerin kendi inanç kaidelerini özgürce yaşarken diğer farkı anlayışlara sahip kişilere karşı hoşgörü ve tolerans sahibi olabilmesidir.

NEWS MAGAZINE

9


NEWS MAGAZINE

10


Ingiltere boşanıyor!

Ingiltere’nin başbakanı Boris Johnson Ekim 2019’da Brüksel’e Brexit anlaşmasını kabul ettirdi. Bu anlaşmanın gerçekleşmesi için Ingiliz hukuk sistemine göre parlemento onayı gerekiyor. Yasa parlamentoda ki yolculuğunu geçen hafta sonuçlandırdı ve 31 Ocak 2020’de Ingiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılacağı tarih olarak açıklandı. Ingiltere Avrupa Birliğinden ayrılsın mı? Bu soru Ingiltere’nin kaderinde bir dönüm noktası oldu. Büyük referandum 2016’da 66 milyonluk ülkede tam olarak %52 oranın üzerinde bir oy alarak Brexit kararı çıktı. Bu şaşırtıcı ve beklenmedik sonuç Ingiltere gündemini son 4 yıldır içinden çıkamadığı bir kördüğüm haline getirmiştir. David Cameron’nun beyin çocuğu olan bu referandum vaadi onu ‘Conservative’ partisine ve iktidara getirmişti fakat bu kararın ardından kayıplara karışarak son dönemlerde yazmış olduğu “Kayıt için” otobiyografisi ile karşımıza çıkmıştır. Avrupa Birliği yirmisekiz ülke arasındaki ekonomik, siyasi, serbest pazar ve sınırları kontrol altında tutmakla birlikte bu birliğe bağlı ülke vatandaşlarına serbest dolaşım hakkı vermiş bir topluluktur. Ingiltere ilk olarak 1961’de bu birliğe katılma başvurusunu sunmasına rağmen 1973’de o dönemin Başbakanı Margaret Thatcher’in istekleri doğrultusunda tekrar başvuruda bulunup aynı durumda bulunan Irlanda ve Danimarka ile birliğe kabul edilmişti. Bu birleşmeye rağmen Ingiltere bir ayağını her zaman kapı aralığında bırakarak Euro para birimini kendi kriterlerine uygun bulmadığı için Ingiliz Sterlin’i kullanmaya devam etmiştir. Ingiltere Avrupa Birliği’ne ekonomik katkıları olduğu halde bu pastadan ülkesine kâr payı getiremiyordu. Avrupa ülkelerinin hatırı sayılır derecede kaliteli mal üretimi ve aralarındaki gümrük birliği antlaşması sayesinde zamanında uygun fiyatlandırma ile mamul teslimi yapılıyorken Ingiltere ülke içerisinde mevcut olan her eksiğini oluşturulan bu marketten kolayca alabilmiş olması iç pazarda ticaret işlevini yükseltiyor.

Avrupa Birliği ülkelerinin güvenirlilik konusunda birlikte hareket etmeleri yararlıdır. Avrupa kıtasındaki ülke sayısının bölünerek artış göstermesi ise topluluğa katılmayı ihtiyaç duyma halinde üyeliğe dahil etmektedir. Birliğin uyum içinde çalışmasına engel olan hantallaşma, masraf artısı, amacını aşmış vaziyette negatif duraksama kültürleri ve yönetim biçimlerini etkilemiş olabileceğinden ötürü sakıncalı gözükmektedir. Tarihe göre bu büyük ayrılık ilk değil. Avrupa Birliğin’den ayrılan bir diğer ülke ise 1985’de Grönland olmuştur. O tarihlerde Grönland’ın AB’den çekilmesiyle ilgilenen müzakerelerden sorumlu Lars Vesterbirk şöyle bir yorum yaptı; “AB’nin temel ideolojisi, üyeliğin avantajları dışarda kalanlar için değil sadece üyeler içindir.” İki bölge karşılaştırılmanın ötesinde olacak kadar farklı olmasından Grönland’ın deneyimlerinden çıkarılacak dersler sınırlı kalmaktadır. Brexit sonucu ardından kazanan koalisyonunun kutlamaları ve kaybeden tarafın yas’ı aynı günde yaşandı. Popüler teoriye göre özellikle son on yılda göçle birlikte ayrılma oylarına Birleşik Krallık’daki sosyal değişimlerden rahatsız olanlar tarafından bir protesto desteği olarak yapıldığı öne sürülüyor. Bazı kişilere göre bu kesimin genel olarak çok kültürlülük, sosyal yaşam tarzı, çevrecilik ve feminizm gibi kavramlara karşı düşmanca bakışlara sahip olmalarıdır. Ingiltere’nin sağ kolu ‘Conservative’ partisinin kuruluş maksadı rekabet ve girişimcilik ruhu yaratmak ve serbest pazarın genişlemesidir. Bazılarına göre güçlü ve sert görüşlere sahip olan bu partinin asıl siyasi duruşu Birleşik Krallığın Iskoçya, Galler ve Kuzey Irlanda’dan oluşmasının devamı, vergi sistemi aracılığıyla evliliklerin teşvik edilmesi, monarşinin korunumu ve nükleer silahlara sahip çıkma gibi siyasi maddelerden oluşmaktadır. Labour olarak biNEWS MAGAZINE

11

“AB’nin temel ideolojisi, üyeliğin avantajları dışarda kalanlar için değil sadece üyeler içindir.” linen İşçi Parti’si ise parlamentoda emekçileri temsil etmek üzere sendika ve sosyalist hareketlerden doğdu. Politikası kamu hizmetlerinin yeniden inşa edilmesi, yeni bir enternasyonalizm, yoksulluk ve eşitsizlikle mücadeleyi oluşturmaktadır. Bu sempatik yaklaşımlara rağmen Aralık 2019’da, Başbakanlık seçimlerinde Conservative partisi, mecliste 365 sandalyeyi oy çoğunluğu ile kazandı. Conservative Parti’si elinde bayrak ile zafere ilerlerken muhalefette olan Labour Partisi’nin 2015’den beri başkanlığını yürüten Corbyn, yıkıcı bir sonuçtan sorumlu olarak istifa edeceği haberini verdi. Ocak 31’den sonra Ingiltere geri dönüşü olmayan yeni bir okyanusa yelken açarken artık bir AB üyesi olarak tanınmıyor olacak. Ingiltere dalgalı günler geçirirken 2020’de Başbakan Boris Johnson’ın renkli sima ve pratik zekası parlementodaki temsil ettiği heyeti, kuracağı kabine ile nasıl bir armoniye sahip olacağı merak ediliyor. Ingiltere ve AB yeni ilişkilerini nasıl yürütebileceklerini öğrenmeye çalışırken senenin 11 ayı bu geçiş sürecinde AB’de Ingiliz temsilsici olmaması dışında bir fark sezdirmeyecek. Kuzey Irlanda sınır ve yasa konusu sene sonlarına kadar muallakta kalmaya devam edecek. Eğer bu geçiş süreci uzatma istemeden tamamlanırsa Ingiltere’nin ilk görevi en önemli dört maddeye çözüm getirmek olacak; yeni göçmen yasası ile hareket özgürlüğü , en büyük yerli gıda tüketim ihtiyaclarını gideren yeni tarım yasası, son olarak da yeni çevre ve ticaret yasaları. Tek celsede boşanmak mümkün görülmediği üzere Brexit, Birleşik Krallığa geçiş süresinden sonra bile gerçek anlamını yıllarca elde edemeyebileceği görünüyor.


Casuslarla uyutulan Doğu Türkistanlılar

1933’te kısa bir süre için ilk bağımsızlığını yaşayan İslam Cumhuriyeti Doğu Türkistan şu anda ise Çin’e bağımlı bir bölge olarak geçiyor. Doğu Türkistan Cumhuriyet haraketi öncelikle burada yaşayan Uygur nüfusunun bağımsızlık hareketinin ve daha geniş olarak Kırgız nüfusuna ait etnik grubların ürünüdür. Daha sonra 1940’larda ikinci bir kez bağımsız olma hareketi denenmiş fakat tekrarlanan bu kalkışma etkisizleştirilerek Çin’e bağlı kalmışlar ve kendi fili özerkliğini koruyarak devam etmişlerdir. Çin Cumhuriyeti’nin Sincan Eyaleti olarak adlandırılmasına rağmen Asya’da en bilindik sıfatı Doğu Türkistandır. Dini islam olan bu halk İslamı yaşamaya yönelik ciddi kısıtlamalara maruz kalırken cami ve dini okullar üzerinde sıkı kontrol yönetimi uygulamalarına maruz kalmıştır. 2014’de Sincan hükümeti tarafından kutsal Ramazan ayında Müslüman memurların oruç tutması yasaklandığı haber edilmişti. Son birkaç senedir Doğu Türkistan’da trajik haberler giderek daha korkunç bir şekil almaya başladı. Durumun detaylarını araştırınca hak ihlalleri büyük ölçüde ortaya çıkmaya başlıyor. 2009’da halk isyanı denemesi oldukça pahalıya patladı ve bu isyanların bastırılmasından hemen sonra eyalet genelinde cep telefonu ile haberleşememe ve sıkça internet kesintileri başgösterdi. Çin’in geri kalanında “Uygur” ve “Xinjiang” gibi terimlere sosyal medya sitelerinde aranabilme yasağı getirildi. Bu olay şimdiye kadar uygulanan en yaygın internet kesintilerinden biri olarak tarihe geçti. 22 milyonluk bir nüfusa sahip olan bu bölgenin vatandaşlarından, sanatçı , sporcu ve akademisyenlerin hapsedildiği gözlemleniyor. Uygur İnsan Hakları projesi müdürü Ömer Kanat 2018 de bu konu ile ilgi bir tanım yaptı; “Yeniden-Eğitim kamplarında bir milyondan fazla Uygur tutuluyor ve bu kamplarda yapmak zorunda oldukları ilk şey İslam’dan vazgeçmek.”

Çin’in iddia ettiği terörizme bir son verme çabası olarak başlayan bu yöntem gün geçtikçe artarak ırk ve dinlerini ortadan kaldırma girişimi olarak zihinlere kazınıyor. En son duyulan ve çokça eleştiri alan uygulamalardan biri olan “etnik birlik” adına söylenenlere göre ‘Aile Ol’ programı, yargısızca hapiste tutulan kocaların eşleri bir casus tarafından göz hapsinde tutularak aynı yatağı paylaşmak zorunda bırakılabiliniyor. Ingiltere’nin Arsenal futbol kulubünde Almanya doğumlu Türk asıllı orta saha oyuncusu Mesut Özil, Çin’in Uygur müslümanlarına karşı olan muamelesi hakkında sosyal medya hesabından bir paylaşım yaptı. Bu paylaşımda Uygurlar’a ‘zulme direnen savaşçılar’ adını verdi. Hem Çin’in bu yaptıklarına karşılık hem de dünyadaki diğer müslümanların sessizliğini eleştirdi. Bu paylaşıma karşın Çin Futbol Federasyonu, Özil’in yorumlarının “kabul edilemez” olduğunu ve Çinli futbol taraftarlarının “duygularını incittiğini” söyleyerek Arsenal’in maçlarını kendi yayınlarından kaldırarak Çinli firmaların sponsorluk ve televizyon yayını anlaşmalarını askıya aldı.

Kendi savunmalarına göre şiddet içeren dini aşırıcılıkla mücadele etmek için “mesleki eğitim merkezlerinde” Uygurlar’ın eğitildiklerini ifade ediyorlar. Bu tehdidi ve olabilecekleri öngören Arsenal takım yetkilileri açıklamalarında “her zaman bir organize olarak apolitik” olduklarını iddia ederek Özil’in görüşlerinden kendilerini soyutlamış oldular. Bu olanlara rağmen futbolcu paylaşımını hesabından silmedi. Ses çıkaran diğer tanınan kişilerin arasında Amerikan atlet Sonny Bill Williams var. Sosyal medya hesabından kişileri ‘insanlık yerine ekonomik faydalar’ seçtiği için eleştirdi. Kritikler Çin’de olan bu olayları “etnik temizlik” ve “kültürel soykırım”diye adlandırıyor. Çin’in kısasa kısas tavırları kendi gücünden emin çabuk adımlarla ilerleyen ceza verme hükmü yakın dönemdeki ekonomik ilişkilerinde de görülebiliyor. Geçtiğimiz sene dünyanın en büyük ikinci ekonomisine sahip olan dev Çin’e baş kaldıran bir diğer super güç Amerika olmuştu. Ticari Savaşları birbirlerinin mallarına yüz milyarlarca dolar değerinde tarife uygulamalarıyla gündem yaratmıştı. Aralık 2019’da her iki tarafın bir ön anlaşma yaptığını açıklamasına rağmen en karmaşık sorunların bazılarının haala çözülemediğini görebilmekteyiz.

Gittikçe artan bu işkence iddiaları insanlığa karşı yapılan zulümlere duyarlı bireyleri ayaklandırdı. Geçtiğimiz haftalarda Türkiye’de binin üzerinde protestocu İstanbul’daki Çinli Uygurlara destek için yürüdü. Göstericiler Türkiye’nin İnsani Yardım Vakfı tarafından düzenlenen protesto kapsamında İstanbul’un Avrupa yakasındaki Fatih Camii’nden Beyazıt meydanında yürüdü. Son zamanlarda Çin ile ciddi sorunlar yaşayan ve doğal olarak bu durumu da protesto etmek isteyen bir diğer yer ise Hong Kong oldu. Yine binlerce insan barışçıl bir katılımda bayrak sallayarak ve pankartlar açarak Uyghur halkına desteklerini gösterdiler. Londra’ki duyarlı insanlar kendi seslerini duyurma adına 5 Ocak’ta Londra’daki Çin Büyükelçiliği’nin karşısında Uygur Dayanışma grubu tarafından düzenlenen Freedom For The Uyghur! China - End The Persecution! protestosu yer alacak. NEWS MAGAZINE

12


SOYKIRIM INKÂRI NOBEL ILE

Ödüllendirildi Her yıl 10 Aralık’ta düzenlenen Nobel ödülleri töreni bu sene de sahiplerini buldu. Akademi edebiyat ödülü “Dilbilimsel yaratıcılıkla, çevreyi ve insan deneyiminin özgünlüğünü araştıran etkili bir çalışma” olarak Peter Handke’e taktim edildi.

E

debiyat bize hayatı nasıl gözlemleyebileceğimizi öğretiyor. Okuyucunun hiç gitmediği mekanları ziyaret etmesini, belki de hiç yaşamayacağı olayları tecrübe edinmesini, yazarın kaleminden diğer insanlarla tanışmasını ve onları hayali seslerle dinlemenin zevkini tatmayı sağlar. Yazıldığı zamana ve durumlara göre de edebiyat toplumu ve tarzlarını yansıtır. Bunu yansıtabilmek yazarın elindedir ve bir uçurtma gibi okuyucunun perspektifini değiştirme gücüne sahip olan geniş hayal gücü hem faydalı hemde tehlikeli olabilir. Asil, anlamında ifade edilen Nobel ödülü, Isviçre’de yaşamış dinamit ateşleyicisi bulucusu Alfred Nobel isimli bir kimyagerin vasiyeti üzerine bizlere hediye edilmiş olması ve bu ödül gelenekselleştirilerek günümüzde insanlığa faydalı işler yapmış bilim ve sanat dallarında eser vermiş, seçilmiş kişilere onur belgesi ile birlikte madalya olarak veriliyor. Bu madalya günümüzde on bin dolar değerinde olmakta ve ödül verilecek olan kişiler Isviçre akademisi tarafından seçilmektedir. 2019 Nobel Edebiyat ödülünün sahibi belirlenen Peter Handke’e verildi. 6 Aralık 1942’de Avusturya’da doğmuş Peter Handke; Yazar, şair , tercüman, film yapımcısı ve görsel altyazı yazarıdır. Nobel ödülü kazanma sebebi iyi bir edebiyat yazarı oluşudur. Fakat bu başarısı kendisinin daha önceki yazılarında yapmış olduğu bir soykırım inkarından dolayı gölgede kaldı. Din, dil, ırk ayrımı yaparak sizden olmayanların hayat haklarına saldırıda bulunulmak insanlık adına büyük bir utançtır.

Boşnak soykırımı, 1995 yılında tarihe geçmişti. 8,372 kişi kurban edilmiş ve hayatta kalanlar ise göç etmek zorunda bırakılmıştı. Tarih de yazıldığı üzere Boşnak’lar arasında Sırplar tarafından sayısı belirsiz binlerce müslüman çocuk ve gençler esir alındı. Aynı zamanda birçokları vahşice katledilerek toplu halde açılmış olan mezarlara gömülmüşlerdir. Genç kızlara ve kadınlara da tecavüz edilmiş. İkiyüz bin insanın yer değiştirmesine, ölüm ve göçlere sebebiyet vermesinden dolayı o zamanın Sırp başbakanı olan Slobon Milosevic tutuklanmış ve hapis cezasına çarptırılmıştır. 1989’ da devlet başkanı olarak seçilmiş koyu bir kominist olan Slobon Milosevic isimli bu adam ‘Sırp kasabı’ diye biliniyor. Ancak 2006 yılında hapishanede suçluluk kararından sonra kalp krizi geçirmiş ve vefat ettiği bildirilmiş.

“Ben edebiyatı seviyorum, düşünceleri değil” Bu tarihsel ve trajik gerçeğin üzerine kalemi ile çizgi atan Handke’e tepki gösteren kişilerin arasında akademiden ödül almışlar da bulunuyor. Ülke olarak tepki gösterenlerin arasında olan Türkiye açıklama yayınlayarak bazı itirazlarda bulundu. Arnavutluk, Kosova ve Boşnak başbakanları ise bu olaya karşı tepkilerini Twitter’dan duyurmayı tercih etti. 77 yaşındaki Handke, doksanlı yıllarda oldukça tartışmalı bir isimdi.Yazar, ona bu ödülü vermiş akademi için bir soruya karşılık verdiği cevapta, “çok cesur bir seçim yapmışlar” ifadesi oldu. Bununla birlikte Akademi’ye halk tarafından tepkiler yağdı. Akademi bu tepkilere karşın yazarın 2006’da yayınladığı bir makalesinde Sırp katliamını ‘’İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’da insanlığa karşı işlenmiş en kötü suç’’ olarak gördüğünün altını çizdi. Kendisine yöneltilen sorgulamalara karşın, “Ben edebiyatı seviyorum, düşünceleri değil” diye kaçamak yanıt verdi ve bu durumu sorgulayanların çoğu kendisinin bir kitabını bile okumamış olabileceklerini one sürüyor. NEWS MAGAZINE

13

Bu tarihsel ve trajik gerçeğin üzerine kalemi ile çizgi atan Handke’e tepki gösteren kişilerin arasında akademiden ödül almışlar da bulunuyor. Ülke olarak tepki gösterenlerin arasında olan Türkiye açıklama yayınlayarak bazı itirazlarda bulundu. Arnavutluk, Kosova ve Boşnak başbakanları ise bu olaya karşı tepkilerini Twitter’dan duyurmayı tercih etti. 77 yaşındaki Handke, doksanlı yıllarda oldukça tartışmalı bir isimdi.Yazar, ona bu ödülü vermiş akademi için bir soruya karşılık verdiği cevapta, “çok cesur bir seçim yapmışlar” ifadesi oldu. Bununla birlikte Akademi’ye halk tarafından tepkiler yağdı. Akademi bu tepkilere karşın yazarın 2006’da yayınladığı bir makalesinde Sırp katliamını ‘’İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’da insanlığa karşı işlenmiş en kötü suç’’ olarak gördüğünün altını çizdi. Kendisine yöneltilen sorgulamalara karşın, “Ben edebiyatı seviyorum, düşünceleri değil” diye kaçamak yanıt verdi ve bu durumu sorgulayanların çoğu kendisinin bir kitabını bile okumamış olabileceklerini one sürüyor. Alfred Nobel vasiyetinde belirtmiş olduğu üzere, adaylardan biri ödüle laik olabilmesi için sahip olması gereken eserin ileri derecede edebi olmasıyla birlikte ideal bir yönde çalışma hayatına sahip olmasını da önemsiyor. Bu ödülü saygın insanların verildiği, emekçi, yaratıcı, kucaklayıcı, ve kalıcı sanat kriterleri baz alınarak kazanmışlar hak ediyordur.


NEWS MAGAZINE

14


LIFESTYLE

Kevin Peace Columnist

SAYGI

Kulağa ne kadar hoş geliyor degil mi? Saygı hayatın yaşanabilmesi için gerekli olan ana erkler’den biri olarak kabul edilebilir. Peki yaşadığımız hayata bakalım saygı konusunda ne düşünüyoruz. Gözlerimizi kapatıp kendimizi hayatın origin noktasına koyarak değerlendirelim. Geçenlerde dünya Insan Hakları Günü olarak belirlenen günde dünya dengelerine yön veren çeşitli dimağlar saygının ne kadar önemli olduğuna dair açıklamalar yaptı. Yüzde kaçı samimiydi söylediği bu sözlerde? Dünyanın çeşitli coğrafyalarında insanlar yaşamlarını birilerinin iki dudağı arasında emanet sürmekte. Zulüm, işkence, açlık, kıtlık ve hastalık içinde. Onlar için de bu saygı ifadesi geçerli mi? O gün bile kendi haklarını yaşayamayan, kimsenin farkında olmadığı mikroorganizma olarak yaşamaya çalışan bu insanlar hiç aklımıza geldi mi? Gerçek manada kendine ve bütün insanlığa saygı duyan insanlar dışında çoğu insanın dudaklarından çıkan nağmeler kalplerine inmiyor. Bunun için kimi suçlamak gerekir? ğitim ailede başlar okulda devam eder diye bir tabir vardır. Peki insanın kendisinde hiç mi suç yok? Hayatta kendine değer katmak için hep birilerinin iteklemesi ve ya yön göstermesi mi lazım. Insan düşünebilen ve olayları analiz edebilen bir varlık olarak haksızlık veya yanlış olan durumlarda olaylara reaksiyon verebilmeli degil mi? Okuma oranının TV izleme veya sosyal media kullanma oranının üzerine çıkamadığı sürece düşünebilen bir birey olarak toplumsal hayata değer katan bir ışık hüznesinde bizler olamayacağız. Peki saygı deyince aklımıza başka ne geliyor? Doğaya ve hayvanlara saygı konusunda ne düşünüyoruz mesela? Bu soğuk kış aylarında bir nebze olsun hayvanların yaşadıklarının farkındamıyız? Veya günlük hayatta gözümüze dahi çarpsa ne kadar zihnimizde yer alabiliyorlar. Donarak yada açlıktan ölen işkence ve saldırılara maruz kalan hatta eğlence adı altında zincirlenmiş kafeslerde tutulan o masum hayatları hiç aklımıza getirebildik mi? Daha birçok örneğini çoğaltabileceğimiz bu hayatlara karşı da saygıyı göz önünde bulundurabilecek miyiz? Diğer bir canlı türü olan doğaya saygı konusunda ne kadar samimiyiz? Onlarca kesilen ağaçlar, yok olan ekolojik denge ve buna bağlı olarak çeşitli hayvanların yok olan yaşam alanları. Yaşam kaynağımız olan oksijeni üreten bu canlılara karşı ne kadar saygılıyız? Hani bir tabir vardır ya sözlüğümüze yerleşen ‘dürüst olmak gerekirse` ben de bunu şu şekilde değiştirsem `insan olmak gerekirse` evet insan gibi yaşarsak hayatın her anının nasıl daha güzel olabileceğini görebiliriz. Amacım sadece düşünmeye sevk etmek. Her insan üzerine düşeni yerine getirse yani kendine olan saygısını ve sevgisini çevresine yansıtırsa o pozitif enerji bambaşka bir mutluluk ve huzur kaynağı olarak bize geri dönecek bunu bilelim isterim. NEWS MAGAZINE

15


SEYAHAT

Yalnız kurt Romanya Romanya kelimesi ‘Roma imparatoru vatandaşı’ anlamına gelmektedir. Doğu Avrupa’da bulunan bu ülke altı bölgeden oluşmaktadadır. Üç büyük bölgesinden biri olan ve Macar kültür esintileri olan Transilvanya, yine ağırlıkla Osmanlı imparatorluğunun izlerinin sıkça rastlandığı Köstence ve başkent olan Bükreş bölgesidir. Genelde bazı kişilerin Romanya hakkında ön yargıları olabiliyor; fakirlik ve hırsızlığın çok ileri seviyede bir yer olduğu dillendirilir. Ayrıca en büyük yanlış anlaşılmalardan biri Roman ‘çingâne’ topluluğunun buradan göçtüğüdür. Fakat gerçekte bunun Avrupalılar tarafından takılan bir lakap olduğu anlaşılıyor. Romen halkı bu topluluğu kendi ırklarından ayırt etmek için onlara ‘Rrom’ diye hitap etselerde çingânelerin ülkeye daha fazla renk kattığı madalyanın bir diğer yüzü. Romanyalılar ırk olarak daha çok Italyanlara yakın ve bunu kullandıkları dil’ den simalarına kadar örnek olarak taşıyorlar. Romanyanın bazı yerlerinde kurt heykeli bulunmaktadır. Bu heykeller hayvan sevgisinden daha ziyade tarihsel bir simgedir. Roma imparatorluğunun kalıntı efsanesi olan kurtlar, o dönemin başlangıcını anlatan bir görüntüdür. Efsaneye göre kurt Romen çocuklarını emzirerek onlara imparatorluğu kurmak icin güç vermiştir.

NEWS MAGAZINE

16


Bükreş Romanya bu bölgede bulunan beş tane ülkeyle sınır komşusudur. Ülke toprakları Avrupa’nın en dağlık bölgelerinden olup aynı zamanda en fakir ikinci ülkesi olarak bilinir. Bu ülkenin sistem ve düzeninin yansıması değildir. Romanya çok kültürlü bir yapıya sahiptir. Coğrafi olarak orta ve doğu Avrupada yer almasından dolayı her iki kültürün belirgin özelliklerini barındırır. Ülkenin güneyinde bulunan başkent Bükreş aynı zamanda en büyük sehirdir. Bükreş’te ilk bakışta tramvay araçlarının kullanışı için tellerle kaplı, güvercinlerin konakladığı bir gökyüzüyle karsılaşabilirsiniz. Yer altı sıcak su borularıyla döşenmiş olduğundan dolayı sokakların bir çok yerinden buhar şeklinde dumanlar çıkar. Kış sezonunda ülkenin eksi yirmileri görmesinden dolayı bu dumanların çıkış yerleri yoldan geçen evsizlerin ısınmak için toplandıkları meskenler olabiliyor. Avrupa’nın kominizimden çıkan en son ülkesi olmakla birlikte mimarisinde bu örnekleri sıkça görebilirsiniz. Sehrin ve ülkenin dört bir köşesinde boş, kullanılmayan fabrika ve iş yerleri hala dururken hayaletlerin rahatça gezebilecekleri derecede bir terk edilmiş hissine katılabilirsiniz . Yirmibirinci yüzyılda tarihin kokusunu burada duyabiliyorsunuz. Kominizim kişiye özel mal varlığının olmadığı, malların ortakça ihtiyaç ve emeğe göre bölüşüldüğü bir siyasi sistem olmak üzere, ülkedeki bu dönem Marxist-Leninist parti tarafından yönetilen Nicolae Çavuşesku’nun ve eşinin katledilmesinin ardından sona ermiştir. Yakın tarihden itibaren modern mimarisinde Alman ve Fransız ilhamları çokça bulunmakta. Başkent küçük Paris olarak tanınarak havalimanından şehire giriş yaptığınız noktada bir kemerli özgürlük anıtı olan ‘Arcul de Triumf’ bulunuyor. Kemerli anıtın ilk versiyonu 1878 de özgürlük yürüyüşüne yetişmesi için tahtadan yapılmış ve bu olaydan elli sene sonra şimdiki modern Paris’i hatırlatan modeli bizleri selamlıyor. Dünyanın en ağır mimarisi olarak bilinen parlamento binası görenleri adeta büyüleyip, gözünüzün bir ucundan diğer bir ucunu dolduran bu şaşalı görüntü Çavuşesku’nun gösterişe düşkünlüğünün bir yansıması. Duyarlı Romenler her zaman gösterişden ziyade toplumun var olan en önemli ihtiyaçlarına yatırım yapılması gerekliliğinin taraftarlığını bir tek parlamentonun yapılışında değil ülkenin bir çok yerinde ki gösterişe eğilimli mimarilerinde de bunu öne sürüyorlar. Bunun bir örneğini halkın Ortadoks Hristiyan inancına olan sevgi ve saygısında görebiliriz. Mesela insanlar bir kilisenin önünden geçerken inancı gereği haç işareti yapıp yoluna devam ederler. Ülkenin dini otoritesi Avrupa’nın en büyük Ortadoks kilisesini parlementonunda bulunduğu sarayın bahçesinde hemen yanı başına şu an inşa etmekte, fakat halk bu kadar büyük bir ekonomik kaynağın bu yönde kullanılmasına yine çokça karşı gelmekte.Göz dolduran mimarilerden ilerleyerek opera evinde soluğu alıyoruz.Yerli halkın severek zaman ayırdığı klasik müzik eserleri burda gösteri almakta. Gençlerin rahatça gezdiği ‘Old Town’ yani eski merkez olarak bilinen sokaklarda sıkça barlar, kafeler ve restaurantlar dolup taşıyor, buradayken

Avrupa’nın en güzel kitap dükkanı olarak bilinen hemen hemen her yeri beyazımsı içerikli Cartureşt’i gezip bir kitabı okurken kahvenizi yudumlamayı unutmayın. Braşov Braşov şehiri Romanya’nın orta kesimine yakın bulunmakta ve bu şehir ülkenin bilindik en eski yerleşim yerlerinden birisidir. Diğer bölgelere göre farklı bir mimariye sahiptir. Genel olarak eski Alman-Macar kültürüne ait bir mimari esintisi görülmekte. Sehrin yaşayan halkının büyük bir kesimi Romen ırkından farklı olarak çok eskiye dayanan Almanlardır. Her ne kadar kültürel dokuya baktığımızda diğer bölgelerle benzer birçok esinti olsada bu şehirde baskın bir Alman renkleri görmekteyiz. Sehirde en önemli etkenlerden biri, ülke bazında yaşayan halkın gelir seviyesine nazaran çok iyi bir seviyededir. Bunu anlayabilmek için şehir merkezinde küçük bir tur atmak yeterli olur sanırım. Braşov aynı zamanda coğrafik olarak da çok etkili bir pozisyona sahiptir. Ülkenin kuşbakışı tam ortasında yer alması hasebiyle diğer şehirler icin bir çok alanda bir köprü görevi görebildiğini söyleyebiliriz. Ülkenin en önemli turistik beldelerinin merkezinde bulunan Braşov aynı zamanda Avrupanın dar gelirli insanlarının ucuz kış sporları yapması acısından da çokça tercih edilir. Birçok Avrupa ülkesine var olan direk uçuşlar sayesinde yılın her döneminde ziyaretçisi eksik kalmaz. Tabi bunda var olan doğal güzellikler ve meşhur termal kaplıcalarının önemi büyüktür. Buradayken hangi şehirde olduğunuzu asla unutamazsınız.Başınızı yukarıya kaldırıp gözlerinizi dağların tepesine değdirmeniz halinde ‘BRASOV’ yazan beyaz harfleri kaçıramazsınız. Hollywood yazısını aratmayan bu yer

NEWS MAGAZINE

17

şehirin en turistik özçekim noktalarından biri olarak rekor kırıyor. Bükreş’te bulunduğu gibi Braşov’da da bir Old Town var. Birbirlerini ayna gibi yansıtan iki sokak bulundukları konumlara hayat katıyor. Transilvanya bölgesinin muhtemelen en çok akılda kalıcı özelliği saraylarıdır, birincisi Peleş sarayı bir diğeri de Dracula olarak anılan Bran sarayıdır. Dracula maalesef sadece bir efsane değil, gerçeği ‘’Vlad The Impaler’’ dan ilham alınarak yazılmıştır. Bu kral yaşadığı dönemde olduğu gibi şimdide kâbus dolusu sarayında sizleri ağırlamak için bekliyor. Yemek Para birimi Lei olarak geçiyor ve paralarının arkalarında sanat, din, yazı ve bilim ile alakalı resimler mevcut. Bu devletin ne kadar çok kültüre önem vermek istediğini gösteriyor bizlere. Bin Lei gibi bir miktarla çok rahatça bir haftalık tatil geçirebilirsiniz, 3 yıldızlı otellerin konforu, geleneksel yemekleri ile tokluğu bulabilirsiniz. Romanya’nın en çok sevdiğimiz yiyecek olan çeşitli tatlıları, en bilindik çeşidi Transilvanya’ya özel olan kürtős, yapımı kömürün üzerinde kavrulurken, yüzeyi altın- kahverengi bir renge gelene kadar eritilmiş tereyağı ile bastırılır. Fırınlama işlemi sırasında kürtős üzerine karamelleşmiş şeker, parlak, gevrek bir kabuk oluşturur. Kekin yüzeyi daha sonra öğütülmüş ceviz veya toz tarçın gibi ilave malzemelerle doldurulabilir. Romence Romen dili Latince’ye yakın olduğundan eril ve dişil ekleri olmasıyla birlikte romantik bir dil olarak bilinir.


YEMEK TARIFI

FEATURE WRITER- KUBRA KANBUR

ALMAN PASTASI

Hayatımızda tatlıların ayrı bir önemi vardır; kutlamalarda, mezuniyetlerde, doğum günlerde ve düğünlerde hep tercih edilmişlerdir. Bazen sebebsiz yere kendinizi bir pastanenin önünde bulabilirsiniz, özelikle yumuşak hamurlu yabancı isimli bu tatlının adını duymak diyetinizi bozmak için yeterli olabilir. Almanya’da ıslak kek anlamına gelen Berliner, pudra şekeri ile donanmış iki katın arasında bol miktarda kreması olan bir tatlıdır. Berliner, Alman pastasına en yakın tattır, Türkiye’de ailelerin mutfağında pişen bir nefis lezzettir. Alman pastasının tarihi 1800’e dayanır. Amerika’da şeflik yapan Samuel German isimli ingiliz vatandaşının bir icadı olan bu kek’e kendi soyadını vermiştir. Mazemeler 3 Yumurta 200gr şeker 1 paket vanilya 250 gr un 100 ml süt 40 gr yoğurt Kreması: 600 lt soğuk süt 60 gr un 30 gr nişasta 1 yumurta 1 paket vanilya 30 gr tereyağı

Üzeri İçin Pudra şekeri Yapılışı İlk krema ile başlanmalıdır 60 lt soğuk süte nişasta un şeker ve yumurta eklenerek pürüzsüzleşene kadar çırpılır. Çırpılan krema iyice kıvamı gelir, çırpıldıktan sonra ocaktan alınır. Ocaktan alınan kremanın içine tereyağ ve vanilya karıştırılır. (Tereyağ pürüzsüzleşmesini önler ve kremanın parlaklığını arttırır. Vanilya kremanın tadını keskinleştirir aroma ve koku verir). Dinlenmesi için üstü kapalı sönük ateş ocakta dinlenmesi sağlanır. Ara ara karıştırılır. Kek İçi̇ 3 adet oda ısısındaki yumurta tek başına köpürene kadar çırpılır sonra içerisine şeker ilave edilir tekrar çırpılır.. Daha sonra ayrı kapta 250 gr un elenir ve çırpılan karışıma kabartma tozu ile birlikte ilave edilir. Çırpılır ve iyice yedirilir. Kek için kap yağlanır.(yuvarlak borcam veya düz kek kalıbı) Önceden ısıtılmış 190 derecelik fırında kontrollü 25 dk üstü hafif kızaracak şekilde pişirilir. Piştikten sonra kürdanla kontrol edilir. Pişen kek ortadan ikiye ayrılır soğuduktan sonra.. iyice çırpılıp pürüzsüzleşen krema arasına sürülür kekin kapağı üzerine yerleştirilir ve üstü için pudra şekeri serpilir.. 3-4 saat buz dolabında dinlendikten sonra afiyetle yiyebilirsiniz. NEWS MAGAZINE

18


THE 10 YEAR HEAD START: MACHINE VS. HUMAN CRISTINA EKSIOGLU FEATURE WRITER

If the machine can do better, you need to think about it.” This quote from Alibaba Groups founder Jack Ma has really captured the essence of technological intelligence, waking us up to the reality that perhaps machines can be a threat to human’s capabilities. The latest statistics published by the World Economic Forum predicts that robots are likely to replace 800 million jobs by year 2030; giving us a 10 years head start. Following Jack Ma’s argument of mans need to be different from his creation paves way to sociological structures clearing the path for its masters and introducing development within society values and teamwork factors that cannot be coded into a machine. In order to restore this vision into motion, the birthplace of all creation must be unraveled; faith, is the root of all imagination and creation. Faith and religion is a natural marriage, and with most sacred texts highlighting the importance of interpretation there may be more to Jack Ma’s argument than meets the eye. According to the monotheistic religion of Islam we could define the ultimate vision as “Faith, worship and social responsibility: the perfect person in the Quran” The ideal person is a Muttaqi - a true believer. Describing the ideal person, the first five verses of chapter Cow shows best the entire contents of the scripture. The first five verses are: Alif, lam, mim. “There is no doubt in this. This is a guide for the muttaqin. Whoever believes in the Unseen, is firm in prayer and offers from what I have given him. And whoever believes in what has been revealed to you and in what has been revealed before you, and are consistent from now on, these are the directions of their Lord, and these are the ones who will succeed.”

Faith, worship and social responsibilities. Another noteworthy word is Taqwa which means the pretty idea of ideal and refers to the man who can excel in both religious and human matters. Specifically, the following aspects of taqwa is inclusive of themes such as faith, piety, obedience, abstaining from evil deeds and sincerity. The terms Al-Ihan is a critical term which can be defined as ‘to be good’. According to the Hadith Jibril; the angel of Gabriel had taken the appearance of a man and joined the gathering amongst the Prophet’s companions that asked him a question of what it means to be Al- Ihsan. The answer he received was “To worship before God as if to see Him; and though you do not see Him, He sees you”. According to Hadith, the Prophet said that taqwa and good character are the most common reasons for eligibility to enter the common goal of Paradise. Three different attributes can be easily observed in the third verse: believe in the unseen, perform the prayer and offer from what was offered to him. In short, the verse emphasises the most perfect forms of the three categories; faith, worship and social responsibilities. The final verse details the blessing received from giving, known as Rizq. This is not limited to the mandatory and voluntary charity but includes everything that is given to the people in this world such as health, wealth, knowledge and power. It reminds Muslims of their social responsibilities that extend beyond their personal relationship with the Creator. NEWS MAGAZINE

19

The verses mentioned draws an image of an ideal member of the Muslim society. Following through with the factors that simultaneously fall into all aspects of the scripture is important to distinguish personal responsibilities before God (worship) and social responsibilities within a society. The former is between God and a person and affects the afterlife of each individual, while the latter makes a responsible person in front of society. It is imperative that we distinguish a godly person and as explored in the aspect of Islam that is whom can reach all the main factors mentions at the highest level possible. To reach the aims of developmental structures of society values, team work and faith by making a cross reference of Islam’s faith, worship and social responsibility can open up a way to win the race between the machines and the humans. The relationship between God and His creation and humans and their creations provide a basis for reconstruction and a receipt of distraction. Our faith and defaults may have been manufactured in this infinite universe just as man has invented and manufactured the infinite webs of the internet. As man in an endless loop tries to defeat their own nature, en-route in trying to bring out our best practices of being a good human when only being human and existing may not be enough to prevent these intelligible machines from overtaking the small faction of the galaxy we call home. And alas robots may well in the future be out to take our jobs.


NADIA LAZA -

LIFESTYLE

COLUMNIST

I

ONE, INDEED, NEEDS VERY LITTLE

n the vastness of the Universe, a spark awaits to be ignited, to come into life, into fruition. It dreams of taking shape into a family tree, a robust family tree or, perhaps, a newly sprouted one. One aspires to be transformed into a heavy branch. A shy little stick wishes to bravely arise from the trunk. Life may plant one wherever it deems suitable. It may soon afterwards dig out one’s roots and force one to flower someplace else. One’s roots, an organic sense of blending into a nucleus, a binding force that wraps up tight around one and makes one feel secure cannot ever be taken away. In one’s quest of enveloping a world with meaning, they must always remember that whilst paving a way and forging a vision with utmost passion, wherever that leads, there must always be that one place where one must come back to. But one is forgetful… One must always stay true to their nature. Human beings must stay human. People need to be around people. It is by means of this soft pendulation between the sense of belonging and the idea of a home that Robert Rozhdestvensky’s lines acquire meaning. One, indeed, needs very little… And little will it all amount to if one becomes rootless. We all bear within us an atom of the universal soul and we live through a shared pain. We flee universal truth, unknowingly gravitating around it, feeling misunderstood, helpless, abandoned. It is within the lines of this poem that the author carves out, empowered by the impulse of the force of creation, authentically, the statement that while man is a social being, man is to be perceived as an ethereal soul first, majestically shaped into a body. Aren’t we all prodigal sons, waiting to be welcomed back home? Held hostage by denial, released by faith, stuck in between the good and the bad, between the ambivalence of it all, obsessed by the quest. Tortured by silence and mistaken in angst, leaping from innocence to faith, struggling to reach profoundness, whilst battling the superficial layers of existence. One can own many homes, but it takes more than just a home to feel… at home. One does not need much, if only… he’d be waited for at home. Whilst waging a war with ourselves and struggling on the verge of functionality, in the age of speed, at this moment in time, I think one must, in fact, simply sit and ponder. Breathe. Smile and just exist. From here to there, one indeed, needs very little… little things that mean so much! It is there, somewhere in between that empty space that separates a thought from the other, somewhere within the movement between a second to the next, where the ungraspable, the enormity of littleness explodes into vastness and richness. Perhaps, this time around, we should aspire to do a little less, but make it mean a lot more. NEWS MAGAZINE

20


KITAP YO RUMU

GÜL SÜM BÖLÜK WRIT ER & P O ET

İnce Memed - Yaşar Kemal 2015’de 92 yaşında vefat eden Kürt asıllı Yaşar Kemal, Turkiye’nin önde giden yazarlarından olmakla birlikte ömrü boyunca 38 ödül almış ve Nobel Edebiyat Ödülü’ne Ince Memed ile aday olmuş. Küçükken bir kaza sonucu bir gözünü yitiren yazar trajik geçen çocukluğundaki en büyük darbe babasının gözleri önünde katledildiğine şahit olmasıdır. Ilk kitabını Istanbul’a geldiğinde çalısmaya başladığı Cumhuriyet gazetesinde bulunduğu dönemde yazdı.

Yaşar Kemal’in cümleleri gökyüzünde dans ettirişine, ilk cümleden son cümleye kadar hayran kaldım. Olayları o kadar betimleyerek anlatıyorki, olayı gözünüzde canlandırmadan ilerleyemiyorsunuz. Ben kitapları okuduğum süre boyunca, aklımın bir köşesinde Çukurova’da yaşıyor gibiydim. Okudukça, insanoğlunun ne kadar acımasız ve zalim olduğunu tekrar görmüş oldum. Bu arada kitaptaki bazı karakterleri (Arif Saim Bey gibi) araştırdım. Bazıları gerçek, bazıları ise sadece roman kahramanıydı. Bizim insanımız, özellikle eğitim görmemiş bölgelerdeki insanımız, en iyi şekilde cahilliği yaşamış. Bazı insanlar cahilliğe mecbur edilir, bazıları ise cahilliğiyle kendini yüceltir ve ilerisini istemez. İşte tam olarak da bunu yaşıyoruz. Neyse kitabın konusuna gelecek olursak; İnce Memed’in bir başkaldırma duygusuyla dolu olduğunu gördüm. Ne yazıkki karakteri en çok bu yüzden sevdim. Ben de içimde başkaldırma içgüdüsüyle yaşayan biriyim ve en büyük tahammülsüzlüğüm haksızlıktır. İnce Memed, yapılan haksızlıklara göz yummak yerine, dünyayı değiştirmek adına, zalimin zulmüne karşı gelip, ağaların sistemini çökertmeye çalıştı. Zenginden alıp fakire verdi. Zulmedeni ibretlik şekillerde öldürdü. Namı tüm Çukurova’ya yayılınca, herkesten aldığı maddi ve manevi güçle İnce Memed oldu. Kendisi ne olduğundan bihaber yaptı tüm planlarını. Gün yüzü görmedi... NEWS MAGAZINE

21


9D A

5

TIYATRO YO RUMU ESRA KANBUR - E D I T O R - I N - C H I E F Beş yıldızlı sahnede beş yıldızlı tiyatro - The Hall News * * * * *

Tiyatro’nun ismini duyunca aklınıza ilk gelen çalışma saatleri oluyorsa yanılmıyorsunuz. Zekice uygulanmış olan bu Londra’nın West End müzikal komedisi sizi eski New York’un ofiste geçen bir hikayesine davet ediyor.

N

B E ş E

Jolene şarkısı ile tanınan 73 yaşındaki Amerikan folk müzik sanatçısı Dolly Parton 9’dan 5’e müzikalin bütün şarkı söz ve müziklerini uyarlayıp söyledi. Kendi plak şirketine sahip olan dev ismin müzikleri 1970’ lerde gençlere ulaştığı gibi şimdi de milenyumlulara hitap ediyor. Klasik art- deco armonisi ile restore edilmiş Savoy tiyatrosu ilk 1881’de inşa edilmiş. Hemen ardından ünlülerin ve zengin kesimin ilk göz ağrısı adını aldığı The Savoy Hotel yanına açılmış. Lüks tiyatro salonu Şubat 2019’dan beri 9’dan 5’e müzikalini ağırlıyor. Baş rollerde Amber Davies, Louise Redkanpp ve Brian Conley oynuyor. Patricia Resnick’in 1980’de yazmış olduğu bir kitaptan esinlenerek filme çevrilmiş bu hikaye, en son sahnede sevenleri ve yeni meraklıları ile buluştu. Eğer Dolly Parton’u görmeyi bekliyorsanız, ne yazık ki onu sadece bir ekranın ardından 1,158 kapasiteli tiyatro salonundaki diğer hayranları ile izleyeceksiniz. Canlı oyunlarda alışılagelmişin dışında olan bu metot ilk olarak iğreti dursada müzikalin gelişiminde Dolly’nin ekranın ardından katkılarını

NEWS MAGAZINE

22

Tiyatro’nun ana konusu işyerinde cinsiyet ayrımcılığı, eşitsizlik ve kayırmacılığa hitap eden bu komedi cinsel taciz ve zorbalık ile ilgili öyküsü üç farklı durumda olan fakat aynı muameleye tabii tutulan kadınların güç dengeleriyle cesurca mücadele etmeye çalışmalarını anlatıyor. Senaryoya göre zorbacı ve cinsiyet ayrımı yapan patrondan öc almaya çalışan üç kadın işci komik yanlış anlaşılmalar ile birlikte planları tersine teper ve iş yerinde kontrolü ellerine almak zorunda kalırlar. “Ben bu şirketin patronu olsaydım…” diye hayale daldıktan sonra hayalleri gerçek olur ve çoğunluğu erkeklerden oluşan işyerini kendi başlarına işletmeye başlayıp olumlu değişiklikler yaparlar. Eleştirmenlere göre senaryoda bazı yapılan şakalar döneminin dışında olmasına rağmen Donal Trump’a yöneltilmiş olduğundan aslında belki de bu ayrımcılık konularında ileriye değil adeta geriye gittiğimize inanıyorlar. Günümüz 2020’de kadınların ve erkeklerin aynı işi yapmasına rağmen hala aynı maaşı almamaları ayrıca düşündürücü.Ve bazı eleştirmenlere göre de bu Dolly Parton’ın reklam paketi gözükmesinden dolayı verdiği mesajin çok da duyulmuyor olması. Kadınların kalıplaşmış kıskançlık ve dedikoducu karakterlerinden ilk perdede arındıktan sonra ikinci perdede el birliği ile sorunlara göğüs germe savaşını hafif yüreklilikle yaklaşan, izlemesi ve anlaması kolay senaryosu ile kaliteli vakit geçirmenizi sağlayan eğitici ve eğlendirici bu eser mutlaka izlenmeli. 9 to 5 müzikali West End Savoy Tiyatrosu’nda Mayıs 2020’e kadar sahnede. En yakın tren istasyonu Charing Cross.


şIIR

OYA K A N B U R -

GÜLSÜM BÖLÜK WRITER & POET

WRITER & POET

Ben Yi ne Ben

Serzenişin Tükenmiş Yorgunluğu

Benimle ben, içim dışıma iyi iki dost gibiyim. Gűlűşűm bana, içime akıyor kana kana. Yağmur damlaları, yűzűme dűşse incinmem.

Sesinde sarhoş olduğum yumuşak bir hardı yanan kıyısında siyahı aradığım büyük bir denizdi liman. Mavilikler içinde sandığım renksiz bir suydu deniz dalgalarında kaybolduğum ıssız bir adaydı yuvan. Ulaşmak için çırpındığım bitmeyen yoldu sonun hep görmeni beklediğim buğulu camdı gözüm. Derdimi tarihe gizlediğim kalın bir defterdi evim sırtımı hiç dayamadığım soğuk bir duvardı tenin. Bağırdıkça duyulmayan sessiz bir çığlıktı sesim rüyalarımda hatırlamadığım boş bir hafızaydı yerin. Peşinden koşmaya çalıştığım yorgun bir göktü ayağım bulutların bile duyamadığı sağır bir kuştu kulağım. Hasretine kumaş bağladığım kuru bir dilek ağacıydın Umudumu hiçe saydığım acı bir başsağlığıydın ... şimdi bakma bana öyle yoruldum koşmaktan usandım bağırmaktan kurudum düşünmekten ağaç oldum beklemekten döküldü tüm yapraklarım kurudu bütün dallarım seninle herkese kapattığım yüreğim tükendi sevdiğim şimdi bakma bana öyle bu bir beden yorgunluğu değil bu, ölüme yaklaşmış ruh yorgunluğu hayatı kalmamış yaşam doygunluğu bu, bir mektup değil serzenişin tükenmiş solgunluğu...

NEWS MAGAZINE

Ben ile Beni seviyorum. Ben var ya ben, Kendime inanıyor, kendi sőzűme gűveniyorum. Beklemek istesem de, başkalarında ben gibi ben bulamıyorum. Aynadaki ben, Őzűmde sőzűmde ben. Karşılığı yok. Her yerde ben var. İçime işlenmiş oya, bedenimi sarmış elbise. Duyuşum, sesimde ben. Ben ile ben doğdum, hayatım, hayatla içiçe. Ben varım, ben kendimde her yerde ben varım. Ben yine ben.

23


THE HALL NEWS JANUARY 2020 CREDITS EDITOR IN CHEIF ESRA KANBUR EDITOR DR. OSMAN KOMURCU WRITER AND POET OYA KANBUR FEATURES WRITER ILHAN GOKALP FEATURES WRITER CRISTINA EKSIOGLU WRITERS FEATURE KUBRA KANBUR WRITER AND POET GULSUM BOLUK COLUMNIST KEVIN PEACE COLUMNIST NADIA LAZA The Hall E-News Magazine has made a constant care to make sure that content is accurate on the date of publication. The views expressed in the articles reflect the author(s) opinions and do not necessarily are the views of the publisher and editor. The published material, adverts, editorials and all other content is published in a good faith. The Hall E-News Magazine cannot guarantee and accepts no liability for any loss or damage of any kind caused by this website and errors and for the accuracy of claims made by the advertisers. All rights reserved and nothing can be partially or in whole be reprinted or reproduced without a written consent.

NEWS MAGAZINE

24


NEWS MAGAZINE

25


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.