2 minute read
AFC depremzedeler için seferber oldu
Advertisement
Türkiye’yi ve Suriye’yi derinden sarsan depremlerden sonra Avustralya’dan ana vatana destek ve yardımlar devam ediyor. Bunlardan biri de Sydney’de Türk toplumunu başarıyla temsil eden Auburn Futbol Kulübü’nün yardım organizasyonu oldu. AFC futbolcuları, antrenörleri, hakemleri, yöneticileri ve sporcuların aileleriyle yüreği Türkiye için atan herkes kermes havasında geçen bu güzel yardım kampanyası için seferber oldu. Etkinliğe pek çok kurum ve kuruluş da açtığı stant ve yaptığı bağışlarla katkı sağladı.
7’DEN 70’E HERKES ORADAYDI
Auburn Gelibolu Camii İmam Hatibi Abdülhalim Erkoç’un duası ve saygı duruşuyla başlayan etkinlikte spor karşılaşmaları da yapıldı. 7’den 70’e herkes Türkiye için elinden geleni yapmaya çalıştı. Başta AFC Başkanı Vahit Orker ve ekibi olmak üzere stantlarda bulunan tüm çalışanlara, organize ekibine, destek için gelen tüm kurum ve kuruluşlara, organizasyona teşrif eden misafirlere canı gönülden teşekkür ediyoruz. Bugünkü iyilikleriniz asla unutulmayacak. Elde edilen 68 bin 638 dolarlık gelir, Türkiye’de 6 Şubat depreminden etkilenen kardeşlerimize AFAD aracılığıyla gönderilecektir.
Yaşı elli ve üzerinde olan neslin, değişik geleneklerle iç içe bir gençliği olmuştur. Geceleri dışarı sofra örtüsü silkmenin ve kirli su dökmenin sakıncalı olduğunu söyleyen annesinin, gece ıslık çalınmaz, şeytanlar gelir diyen anneannesinin otoritesine karşı çıkmış babayiğit bulunur mu... Gece sakız çiğnemek ölü eti çiğner, gece aynaya bakmak, tırnak kesmek uğursuzluk sayılırdı. İçten gelen törensellikleri cahillik olarak değil, kaybedilmemesi gereken bir tradisyon aktarımı olarak görürlerdi. Kafama bir örtü koyup, üzerinde tutulan su dolu çanağa kurşun döktüklerinde, duyduğum cazırtılar bitip de gün ışığına ulaştığımda, merakla bakmıştım tasın içerisine. “Çatlamış bu oğlan nazardan, gözleri çıksın inşallah!” Hepimizin bir nazar boncuğu vardı bir tarafımıza iliştirdikleri. Kafasının üzerine tuz çevrilip üzerine atılmayan kişi kalmamıştır o çağlarda. Karnı ağrıdığında, beline atkı sarılıp üzerinde ütü gezdirilirken bilmem ne duası okunmayanların sayısı bir elin parmaklarını geçmez sanırım. Hangi muskaların omuz başlarına çengelli iğneyle tutuşturulduğunu, komşu teyzelerle gidilen yatırlarda ağaçlara bağlanan çaputlara, gözlerini kırpıştırarak baktığı günleri hatırlamayanlar var mıdır? İncir ağacına tırmanılmayacağını, makası açık bırakırsan kavga çıkacağını, namaz kılan babaannenin sırtına atlanılmayacağını, pilav yerken tabağında bıraktığın pirinç taneleri kadar çocuğun olacağını, yemediğin lokmalarının ardından ağlayacağını, gidenin peşinden su dökmenin kısa zamanda döneceği umutlarını beslediğini, ciklet çiğnersen sakallarının çıkmayacağını, yaramazlık yaparsan polislerin gelip babanı hapse götüreceğini, unutan yoktur sanırım yaşıtlarımızın arasında. Okul ve iş kapısına sağ ayakla girmenin, tahtaya vurup kulak çekmenin, çekerken dudaklarımızın arasından ‘cucuukk’ diye ses çıkarmanın pratik faydalarını nasıl inkar edebiliriz mutlu bir jenerasyon olarak. Bir arkadaşım su içerken çömelir, elini başının arkasına koyarak aklının kaçmasını önlerdi. Ona öyle demişti anacığı, çaresiz çömelirdi çocuk. Köpek uluduğunda kalkıp terliklerin ters çevrilmesini istediklerini anlayamazdım ama korkar yapardım hemen. Üstelik eve girince çıkardığın ayakkabın ya da terliğin ters durursa, hemen düze çevirme gerekliliği varken. Köpeklerin gece serenatları tersine işletiyordu tradisyonları. Öyle yetiştirilmişlerdi ve öyle de korumaya çalışıyorlardı kendi çocuklarını türlü kötülüklerden. Bacaklarımın arasından geriye bakma oyunu oynadığımda, bakma öyle misafir getirirsin, hazırlığımız yok şimdi derdi annem. Dikeceği kumaşı keserken, yan odadan koştururdu beni ‘kolay gelsin’ diye bağırtarak. Kaybolan şeylerin hemen bulunmasını sağlayan duaları ezbere bilirdi eski kadınlar. Olmasını istedikleri ivedi dilekleri gerçekleştiren bir ‘aceleci bacı’ vardı. Duasını gönderdin mi bizzat meşgul oluyordu. Cenaze geçerken çoluk çocuk geceleri kestirmedikleri tırnaklarımızı saklardık nedense. Sabahları yüzümüzü yıkamanın nedeni açılmak değil, gece boyunca suratlarımız yalayan şeytanların salyasından arınmak içindi. Daha neler neler... Hepsi zararsız güzelliklerdi.