4 minute read

Ana/91 Ana Ninnisi, Çocuk Dünyası

Ana Ninn isi, Çocuk Dünyası

Biz hepimiz ninnilerle büyümüş, ninnilerdeki dilek ve hayallerle kanat çırpmışız. Bizim süslü bezekli beşiklerimizi ninniler sallamış ... Analarımızın dilinden kopan yanık ninniler elvan çiçekler gibi beşiğimize saçılmış: Laylay• dedim yatasan, Kızıl güle batasan. Kızıl gülün içinde, Şirin yuhu" tapasan.

Ne kadar güzel, ne kadar şairanedir! Analarımız kızıl gül dediği zaman ninnileri nazarda tutuyordu. Her ninni renkli bir çiçek, renkli bir güldür. Biz bu elvan çiçeklerin içinde şirin uykular bulmuş, uyumuş ve büyümüşüz. Bu ninniler sıradan şiir parçaları değil, bunlar öz vatanımlZln bağrından kopan, dilimizin güzelliğinden ve inceliğinden meydana gelen vatan sözleri, vatan arzularıdır.

Bu sözlerin şirinliğinden dolayı kendimiz de farkında olmadan vatanımız, bizim varlığımıza, maneviyatımıza ışık gibi süzülmüştür. Bu şirin, bu tabii sesler, sözler hafızamıza sihirli nağıllar (masallar] gibi kazınmış, bizi güzel bir dünyaya çağırmış ve biz bu mucizeli nağme ile boy atmışız. Zaten her halkın dili o halkın düşüncesinden, maneviyatından, ruhundan doğuyor. Ne için biz suya su, toprağa toprak demişiz? Bu sözler ilk defa nasıl doğmuş?

Kim diyebilir ki, su yahut toprak şu özelliğine göre böyle adlandırılmıştır?

Rengine, sesine, şekline göre mi? Bu kelimeler hem sesine, hem rengine, hem şekline, hem de manasına göre o dilde konuşan halkın ruh ve zevkinin ifadesidir. Çocuk iken biz henüz manasını anlamadığımız bu kelimelerdeki tabiiliği ve sıcaklığı hissediyor, onlardaki seslerin musikisi ile gıdalanıyorduk. Bu nağme, bu musiki ve sonralan onlarla ifade edilen mana, bizi vatanımıza, onun tabiatına, sakinlerine ince tellerle bağlıyor.

Ana, beşik başında ninni söylüyor ve ninnideki tabii nağmenin ahengiyle daha da güzelleşiyor. Henüz dünyayı idrak edemeyen yavru, sözlerle ahengin birleşmesinden oluşan güzellik alemine kanatlanıyor, uçuyor ve uykunun içinde gülümsüyor. Bu pak, bu temiz tebessüm nedir? Yavru, nağmenin kudretinden doğan efsanevi güzellik dünyasını içgüdüyle, şuuraltıyla hissediyor. Belki de rüya görüyor. Rüyasında masallar, efsaneler dünyasına kanat açıyor ... Ana kalbinden süzülen sevgi dolu sözler ve sevimli nakışlar, yavruyu beşiğindeyken vatanla, onun havası suyu ve ruhuyla tanıştırıyor.

İşte ninnilerdeki kudret ve güzellik! Kim diyebilir ki, cephelerde büyük kahramanlıklar gösteren atalarımızın, dedelerimizin fedakarlığında, azimkarlığında, tek kelimeyle vatanseverliğinde bu şefkatli sözlerin, şirin ninnilerin rolü olmamıştır? Bizim atalarımız dedelerimiz yabancılara karşı savaşırken, yani düşmandan yalnız köylerimizi, şehirlerimizi, tek kelimeyle taşımızı toprağımızı mı koruyorlardı? Hayır! Onlar aynı zamanda mensup oldukları halkın maneviyatını, ruhunu, bu ruhun ifadesi olan masal ve destanlarımızı, bayatı [mani] ve ninnilerimizi de koruyorlardı:

Nergizi üzüm• laylay, Yakana düzüm laylay, Sen böyü, men kocalım, Toyunda• süzüm laylay.

Bebek beşikte iken anasından yalnız süt emmiyor. Sütle beraber ninnilerden sızan ruhu, manevi şerbeti de içiyor. Süt, çocuğu cismen büyütüyorsa, ninniler ve nağmeler de onu ruhen büyütüyor. Onun için ninniler, yavrularımız için ana sütü kadar gereklidir. Yine de halkımızın dediği gibi nesil arttırmak hayvan işidir, asil arttırmak insan işi! Biz vatanımız için asil, maneviyatlı yavrular büyütmeliyiz. Bu maksada ulaşmak için ninnilerimizi, masallarımızı sevmeli, yavrularımıza da sevdirmeliyiz.

Ben bir aile tanıyorum. Ana ve babanın her ikisi de çalıştığından dol::ı.yı üç yaşındaki yavrularının hatırına köyde yaşayan analarını yanlarına getirmişler. Bir gün gelin işten geldiğinde görüyor ki, nene torununa masal anlatıyor. Meğer nene nasip kısmetini arayan kahramanın tılsımlı bir kaleye varıp çıkmasını anlatıyormuş. Kahraman, kale kapısına ne kadar hücum ediyorsa da onu. açamıyormuş. Bu esnada ağaçtaki bir kuş kahkaha atarak gülüyor ve kahramana diyormuş ki: "Sen o kapıyı kol gücüyle açamazsın. Çünkü o kapı sihirlidir. Bunun için sen tılsımı bozmanın sırlarını öğrenmelisin. İçeri girdikten sonra kalenin girişinde bir at göreceksin, bir de it! Atın önünde et, itin önünde ot olacak. Sen eti itin önüne, otu atın önüne koymalı, yani herkesin yiyeceğini kendine vermeli, sonra da üst katlara çıkmalısın."

Bu masalı işiten gelin asabileşiyor ve kocasına çocuğun terbiyesinin neneye bırakılamayacağını bildiriyor. Çünkü nene çocuğa saçma sapan masallar anlatıyormuş. Bu devirde sihir, tılsım ne gezermiş?! .

Böylece neneyi yeniden köye gönderiyorlar.

Lakin bu genç ana ve baba ne kadar hatalı davrandıklarını bilmiyorlar. Onlar bilmelidirler ki, nenenin anlattığı hayal dolu masallar, çocuğun tahayyülünün gelişmesi için hava kadar, su kadar lüzumludur. Aynı şekilde ninniler de!

ÖMÜRDEN SAYFALAR/ 101

Ninnileri çocukları uyutan nağme olarak görmek doğru değildir. Ninniler çocuk dünyasının zenginleşmesinde, çocuk tahayyülünün uyanmasında ve genişlemesinde çok büyük ehemmiyete maliktir. Zira ninniler büyük arzu ve hayallerle doludur:

Bürünüp dona• bülbül Göç eder sona bülbül. Balam• dil açan günü, Mat• kaldı ana bülbül.

Ananın aleminde sözleri yarım yamalak söyleyen yavrunun konuşmasından daha şirin bir nağme olabilir mi? Anaya öyle geliyor ki, yavrusunun yarım yamalak dediği kelimeler o kadar şirin ve o kadar ıaılıdır ki o, bülbülü dahi hayret içinde bırakır. Dünyada bülbül nağmesinden şirin nağme yoktur. Lakin o da çocuk konuşmasının önünde sönük kalır:

Okşasın dilim seni, Böyütsün elim seni. Meydanda at oynadan, Bir igid bilim seni.

Bu ninnilerde ana kalbinin büyük arzuları dile gelip konuşuyor. Ana, yavrusunu yiğit, kahraman görmek isliyor. Çocuk zaten büyüyecek. Lakin hiç bir ana öz evladını cemiyete, halka faydasız bir insan görmek istemiyor. Ana istiyor ki, evladı ile yalnız kendisi değil, el oba ifıihar etsin, övünsün. Bu büyük arzu ve hayallerle dolu ninnileri beşikte iken yavrularımızın kulağına fısıldamalıyız.

1973, Smrnıktin' Znmım, llakü 1976, 208·211. s.

VATAN

This article is from: