10 minute read

Avrupa Konseyi ve Eşkıyaseverlik

Her iki makam da Erbakan 'ı yalanladı.

Anlaşılan Şırnak'a onbir aydan beri elektrik verilmediği iddiası nasıl gerçekdışı ise, zulüm masalı da öylesine bir palavradan ibarettir.

AVRUPA KONSEYİ VE EŞKIY ASEVERLİK

1 Temmuz 1 994

B ir milletvekilimiz, Türkiye B üyük Millet Meclisi Başkanlığı 'na bir kanun tasarısı sunarak, ayağı şalvarlı, başı poşulu, ense tıraşından veya perçeminden eşkıya olduğu izlenimi edinilen siyah-beyaz ekose şalını omuzlarından kuyruk sokumuna kadar sarkıtıp, saçını mandaya yalatmış herhangi bir kimsenin derhal tutuklanmasını teklif etse ne olur dersiniz?

Türk B ayrağı' na hakaret edildiğinde alçakça sükOtu tercih eden basın, televizyon, radyo veya demokratik kitle örgütü, kamuflaj ıyla icra-ı faaliyet gösteren terörizmin loj istik destek merkezleriyle birlikte vatanseverliğinden asla şüphe etmediğimiz aydınlar bile bütün tamtamlarını gümbürdetmeye başlarlar.

Hatta ellerine sopayı alıp üstlerine bile yürürler adamcağızın. Bir kuytuda kıstırıp demokrasi adına dayak bile atarlar. Ben bir yazımda, onlarca bölücü gazete ve dergiden herhangi birini elinde taşıyanların derhal yakalanıp, eşkıya muamelesine tabi tutulmasını istersem de aynı akıbete uğrarım.

Halbuki benzeri hükümleri ihtiva eden kanunlar, demokrasinin beşiği olarak bilinen İngitere'de yıllardan beri yürürlüktedir! Mesela 1 974, 1 976 ve 1 984 yıllarında çıkarılan kanunları tadil eden 1 989 tarihli Terörle Mücadele Yasası'nın 3 . bölümünün 1 . fıkrası aynen şöyledir:

"Halka açık yerlerde bulunan herhangi birisinin kanun dışı bir örgütün üyesi olduğu veya taraftarı olduğu imajını verecek şekilde veya şüphe uyandıracak tarzda herhangi bir giysi taşıması veya üzerinde böyle bir madde taşıyıp bulundurması ve sergilemesi halinde kanunu ihlal etmekten 5 ayı geçmeyen hapis ve para cezası veya her ikisi birden verilebil ir."

Aynı maddeye göre polis İskoçya'da "tutuklama emri olmadan" bölücülük suçu işlediğinden şüphelendiği kişileri de tutuklayabilir. İngilizler' in Terörle Mücadele Kanunu 'na, göre, bölücü yayın organlarının açık büfelerde satılması veya okunabilir ambalaj larda abonelere postalanması da kesinlikle yasaktu. Halbuki bizde her nevi bölücü gazete ve dergiyi her köşe başında çoluk çocuğun dahi elinde bulabilirsiniz. Aynı şekilde geçen dönem milletvekili seçilen İRA yanlısı Gerry Adams, Avam Kamarası'nda kraliçeye bağhhk yemini etmediği için B irleşik Krallık Parlamentosuna sokulmamıştır. Oysa bizde Türk Devleti 'ne bağlılık yemini etmeyenlerin paldır küldür Meclis' e girip kös kös oturmalarını parlamento başkanımız demokratik bir hak olarak kabul etmiştir. B u Gerry Adams' ın televizyon ve rodyolardan konuşmasına da izin verilmemiştir. Oysa bizde eşkıyanın kravat takmışı televizyonların bir numaralı konuğu olmuş, hatta Apo ile özel olarak röportaj bile yapmıştır. Bütün bunlara rağmen, Avrupa Konseyi, İngiltere' yi değil, Türkiye'yi acil gündem maddesine almışsa, insan hakları konusunda hassas olduğuna hiç kimseyi inandıramaz.

Avrupa'nın üzerine titrediği şey, insan değil, eşkıyanın ta kendisidir.

İKİ İNGİLİZ BELGESİ

30 Temmuz 1 994 İngiltere' n in Ankara B ü y ük e l ç i s i L indsay, 1 6 Ekim 1 925'te İngiliz Dışişleri B akanı Chamberlain'a şu raporu göndermişti: " ... Türkler Musul meselesinin, Türk İ ngiliz dostluğu önündeki tek engel olduğunu sık sık söylüyorlar. Ben bu sözde önemli bir gerçek payı buluyorum.( ... ) Majestelerinin h ü kumetinin, Türkiye ' n i n güney sınırı yakınında kürtlere bir çeşit anayurt kurma girişimi, Türk hükumeti tarafından doğrudan doğruya kendi politikasına yönelmiş bir tehd i t olarak görülüyor.

Son birkaç ay içinde ortaya çıkan ajitasyonlardan sonra (yani Şeyh Sait isyanından sonra) majestelerinin hükumeti bütün kozları ele geçirmiştir ve istediği kartı oynayabilecek durumdadır. Ancak sorun u n yalnızca bir sınır düzeltmesinden öte bir önem taşıdığı gözden uzak tutulmamalıdır. Majestelerinin hükumeti Kuzey Irak'ta, milliyetçiliği ge11ştirmek yolunda, geri dönülmez bir biçimde bağlantıda bulunmuş olabilir." Aynı büyükelçinin, aynı Dışişleri B akanına, bundan dört gün sonra 20 Ekim l 925 'te yolladığı raporda da şu ifadeler dikkati çekmektedir. " ... Eğer (Türkiye'de) her şeyi kökünden değiştirecek bir olay çıkmaz ve cumhuriyet rej i m i sürerse hükumet, bastırma hareketlerini de beraberinde getiren bir dizi ayaklanma ile karşı karşıya kalacaktır. Ya da hükumetin gücü ayaklanmaları bastırmaya yetmeyecek ve eski günlerde Arnavutluk'ta uygulandığı gibi, bölge, şeyhlerin ve beylerin mahalli yönetimine terkedilecektir." Yukarıdaki belgelelerden de anlaşılacağı gibi, Ankara ne

zaman Ortadoğu 'daki menfaatleriyle ilgilenmeye başlasa, Doğu' da bir ayaklanma tezgahlanmakta, böylece Türkiye petrol bölgesinden mümkün olduğunca uzakta tutulmaya çalışılmaktadır. İngiltere, sunduğumuz ilk belge "aj i tasyon" kelimesiyle, kumandasında olduğunu resmen itiraf ettiği Şeyh Sait isyanıyla Musul' u Türkiye'den koparmıştır ama, Seyit Rıza ayaklanmasına rağmen, Atatürk ' ün dirayeti sayesinde Hatay'ın da aynı akıbete uğraması önlenmiştir. Türkiye'nin Musul ve Hatay meselesinden sonra Ortadoğu' yla ciddi şekilde ilgilenmesi Kıbrıs sorununun benimsenmesiyle başlar. Türkiye ' nin Kıbrıs çıkarmasıyla Devrimci Doğu Kültür Ocak.ları'nın yaygınlaşması hemen hemen aynı tarihlere rastlamaktadır. B ölücü terörün ilk ideolojik zeminini hazırlayan bu dernekler, daha sonra PKK adıyla örgütlenerek, sisteme rağmen, Kıbrı s ' a çıkan Türkiye, bölünme tehditi altında bulundurulacak, Azerbaycan-Ennenistan ihtilafından sonra da teşkilata bir ikinci görev verilecektir:

Türkiye ile Türk devletleri arasındaki yegane sınırın güvenliğini felç etmek! Dikkat edilirse, PKK terörünün Kuzeydoğu Anadolu 'ya kaydırılması S ovyetler B irliği ' nin çöküşünü müteakip, Türk devletlerinin istiklallerini ilan ettikleri tarihlere rastlar.

Şimdi sormak istiyoruz: Mehmetçiğin bütün başarılarına rağmen bir takım devşirme torunlarıyla satılık genel başkanların çözüm diye dayattıkları federasyon, Lindsay'ın 2. raporunda öngördüğü, bölgeyi şeyhlerin ve beylerin yönetimine terketmenin güncel yorumundan başka nedir? O halde uşak deyince niye kızıyorsunuz? Yaptığınız iş düpedüz uşaklık değilse ne?

MİLLETİN HUKUKU, YİNE MİLLET TARAFINDAN KORUNMALIDIR!

5 Ağustos 1 994 Cinayetle suçlanan Alman gencinin mahkemede kendini nasıl savunduğunu daha önce yazmıştık.

Hükumet etmenin, Türk Milleti'ne yapılan hakaretleri onursuzca sineye çekip, çöktükleri koltuklarda çalım satmaktan ibaret olduğunu zannedenler için bu manyağın müdaafasını bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Katil, hakime diyor ki:

- Efendim ben öldürdüğüm adamı Türk sandım, meğer Almanmış! Demek ki Alman neslinin kafasında oluşan hukuk, ahlak ve insanlık telakkisine göre, bir kimseyi sırf Türk olarak yaratıldığı için öldürmenin herhangi bir cezai müeyyidesinin olmaması gerekir! Almanya' nın şerefsiz mazisi, Alman ırkına mensup olmayanları kitleler halinde öldürenlerin birer madalya ile ödüllendirildiği modem vahşiler tarihinden pek de farklı olmadığı için bu cani ruhun milyonlarca Alman tarafından benimsendiğini söylersek, mübalağa etmiş sayılmayız. Dün böyle bir vahşet olayıyla sarsıldığımız Solingen cinayetinin duruşması vardı.

Hitler'e özenenlerin sırf Türk oldukları için diri diri yaktıkları üçü çocuk, ikisi kadın beş Türk'le ilgili duruşmaya Türkiy e ' d e n bir tek hukukçu, bir tek parlamenter, bir tek gözlemci katılmadı. Yeşiller partisinden, kızıllar partisinden, sınır tanımazlardan, insan hakları örgütü vesaire gibi, sadece Türk yetkililerin adam yerine koyduğu herhangi bir ipsiz sapsız da katılmadı!

B i z i m A z i m e t Efe n d i , İ n s a n H a k l a r ı n d a n S o r u m l u Devlet B akam olarak, v a t a n hainlerinin Devlet Güvenlik Mahkemesi' ndeki duruşmasını bir müfettişe takip ettirecek kadar devlet fikrinin ırzına geçtiği halde, Solingen canilerini izlemek ihtiyacını dahi duymadı. Oysa aynı gün, Türk toprakları üzerinde başka bir devlet kurmak isteyenlerin duruşmasına Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden 30 küsur müfettiş gelmişti. Kendi başkentimizde baskına uğramış gibiydik.

İte, köpeğe hesap verir gibiydik kendi başkentimizde. Kudurmuş bir Alman milletvekili Ankara'ya kadar gelip, ağır şekilde hakaret etti Türk Milleti 'ne . . . Türk Milleti 'ni tehdit etti!

İstiklal ve bağımsızlık kavramıyla asla telif edemeyeceğimiz bütün bu kepazelikler karşısında Ankara suskun! Türklüğün istiklal ateşinin tutuşturulduğu Türk başkenti düştü sanki . . . Tıpkı işgal İstanbul'unda olduğu gibi devletin hiç bir kurumu ve hiç bir sorumlusu Türk Milleti'nin hukukunu korumadı.

O halde milletin çiğnenen onuru, tıpkı İstiklal Savaşı yıllarında olduğu gibi bizzat milletin kendisi tarafından korunmalıdır. Buna hazırlıklı olmalıyız!

SAVAŞ SEBEBİ

4 Ekim 1 994

Avrupa Parlamentosu, demokratik değerler, insan hakları ve düşünce özgürlüğü adına, DEP milletvekilleri hakkında açılan dava sonuçlanıncaya kadar, Türkiye'nin üyeliğini askıya almış bulunuyor.

Kararın, Karma Parlamento Komisyonu 'nun oturumuna katılan 258 parlamenterden 254'ünün oy birliği ile alındığı, geri kalan 4 üyenin de çekimser kaldığı yani bir tek kişinin dahi, Türkiye lehinde oy kullanmadığı düşünülürse, Avrupa'mn Ankara ile münasebetlerini "Kürtlere özgürlük" şartına bağladığını söyleyebiliriz. Yani Avrupa, vatana ihanet iddiasıyla yargılanan DEP milletvekillerinin beraat ettirilmemesi halinde, Türkiye' yi Avrupa Parlamentosu 'ndan dışlayacak, fakat bu siyasi baskılarla sanıkların aklanmasını sağlarsa, son derece önemli bir kozu eline geçirmiş olacaktır. O zaman sık sık tehditler yükselecektir. B atı 'dan: • Eğer Kürtçe'yi eğitim dili olarak benimsemezseniz, demokratik bir ülke olarak kabul edilemezsiniz.

• Eğer siyasi çözümü kabul etmezseniz. Avrupa B irliği'ne gıremezsınız. • Eğer federasyonu kabul etmezseniz, muhtelif Avrupa platformlarında temsil edilemezsiniz. • Eğer Doğu ve Güneydoğu'da bağımsız bir Kürdistan' ın kurulmasına karşı çıkarsanız, Türkiye ile ilişkileri keseriz. Özellikle milli birliğimizi ilgilendiren konularda Batı' dan gelecek bir tek müdahaleyi kabul etmek ve hatta basit bir telkini tartışmak dahi, Avrupa başkentlerini şantaj poltikasınm geçerliliğine inandıracak ve Türkiye parçalanıncaya kadar Batı ' nın baskıları devam edecektir.

Türkiye, başını bir türlü dik tutamayan yöneticiler yüzünden dönüp, dolaşıp yüzyıl öncesine gelmiştir. Yüzyıl önce Ermeniler için istenen ve maalesef Osmanlı aydınları tarafından da makOI kabul edilen kültürel hakları, daha sonra nasıl siyasi çözüm talepleri takip etti ve nihayet silahlandırılan teröristler, Türkler 'in üzerine saldırtılarak, B atı 'nın çı-

karları u ğruna nasıl kullanıldılarsa, bugün de Türkiye aynı oyunla karşı karşıyadır. Dolayısıyla eski DEP milletvekilleri beraat etseler veya ettirilseler bile B atı müdahalesinin ardı arkası kesilmeyecektir. O halde Ankara, Batı dünyasına Türkiye ile oynamak zevkini tattırmadan, Avrupa ile olan bütün münasebetlerini asgari düzeye indirmeli ve bütün B atı başkentlerine bir ültimatom göndererek, eşkıyaya sahip çıkmanın savaş sebebi olarak kabul edileceğini ihtar etmelidir.

ÇOCUK HAKLARI SÖZLEŞMESİ TUZAKTIR.

1 4 Ekim 1 994

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi 20 Kasım 1 98 9 ' da B irleşmiş Milletler Genel Kurulu 'nda kabul edilmişti. Turgut Özal, bu sözleşmeyi bir yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti adına imzaladı. Yaklaşık 5 yıldır beri çeşitli komisyonlarda bekletilen Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin onaylanmasına dair kanun tasarısı, hiç hesapta kitapta yokken, dün birdenbire Meclis gündemine alınıverdi.

Sebep şu: Demirel' i Çankaya Köşkü'nde ziyaret eden UNİCEF Genel Direktörü James Grant, Türk Cumhurbaşkanından Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce onaylanmasını istemiş, bu talepten sonra da Dem irel 'nereye gittiyse, bir numaralı çocuk hakları savunucusu kesiln\işti. Kamuoyu böylece hazırlandıktan sonra da gündemin 22. sırasında bulunan tasarı bir çığ gibi Meclis'e düşüverdi. Bizim, çocuk hakları gibi pek masumane bir isim taşıyan bu sözleşmeyi "tuzak" olarak niteleyişimizin sebebine gelince . . .

Sözleşme çocuk haklarının yasal teminat altına alınmasını ön görmesine rağmen azınlık ırkçılığım tahrik eden ve bölücülüğe hukuki mesnetler getiren maddeleri ihtiva etmektedir.

Mesela sözleşmenin 1 7 . maddesinin d bendinde şu bağlayıcı hüküm vardır:

"- Akit devletler, bir yerli ahali veya azınlık gurubuna mensup çocukların dil ihtiyaçlarının karşılanması için özel önlem göstererek, haber organlarını teşvik eder." 30. maddenin çok daha tehlikeli hükmü ise şöyledir: "- Soya, dine ya da dile dayanan azınlıkların ya da yerli h alkların bulunduğu devletlerde bu azınlık veya halka mensup bir çocuk, ait olduğu topluluğun, diğer üyeleri ile ortak olarak, kendi kültürel hayatını kendi dilini öğrenme ve uygulamak ya da kendi d ilini kullanmak hakkına sahip olmaktan muhrum bırakılamaz."

E ğe r Türkiye B ü y ü k M il l e t M e c li s i b u s ö z l e ş m e y i onaylarsa Türkiye'deki bütün azınlık ve metinde h a l k diye tarif edilen gruplar sayıları ne olursa olsun kendi dilleriyle eğitim yapmak için, harek;ete geçirileceklerdir. T ürkçe' den b a ş k a b i r d il i n , Türk v a t a n d aş l a r ı n a a n a d i l l e r o l a r a k o k u t u l u p öğretilemeyeceği n e d a i r A n ayasa' n ı n 42. m a d d e s i i s e , y u ka r ı d a k i h ü k üm lerin u y g u l a nm a s ı n ı e n gelleyemeyecekt i r. Çünkü 42. madde milletlerarası antlaşma hükümlerini kapsam d ı ş ı b ı r a k m ı ş tı r. Kaldı ki Türkiye Cumhuriyeti adına, yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak antlaşmaları onaylamak yetkisini pariamentonun iradesine bırakan anayasanın 90. maddesine göre " M i l letlerarası a n tl a ş m a l a r k a n u n h ü k m ü nd e dir. Ve b u n l a r h a k k ı n d a a nayasaya a y k ı r ı l ı k i d diasıyla, A n a yasa M a h kemesi' ne başvurulamaz." Meclis'in bu sözleşmeyi onaylaması, hiç kimsenin hesabını ve-

This article is from: