Türk Kültürü - Sayı 308

Page 1



TÜRK KÜLTÜRÜ Yayın Ta.: Kasım;l962 Yayınlayan : TÜRK KÜLTÜRÜNÜ ARAŞTIRMA

ENSTİTÜSÜ Kurulu§ Ta.: Ekim 196 1

*

İmtiyaz Sahibi Prot. Dr. Ştlkrtl ELÇİN

İÇİNDEKİLER

lstiklii.l S ava.§ ların ın Tarihi ve

Osmanlı

*

*

Dergiye gönderilen yazı

basılsın, basılmasın ilde edilmez. Dergideki yazılar kaynak gösteri­ lerek alınabilir. Makale­ lerdeki fikirler tmza. sa­ hiplerine Aittir.

Doç,

*

06490 ANKARA

Tel : 213 41 35 Tel : 213 31 00

Y erala.n

Dini

Hakkı

Dr.

'156

Önkal

Sabnn Sonu Gelmiş Olmalı

Fikret

H.

Alasya

.

.

.

.

'169

.

.

'1'18

.

.

'JSS

Muhammed Hüseyin Şehriyar

Ahmet

Bican

Ercilasun

Elimin Çırağı Söndü

Arasoğlu

.

.

.

.

Bülbül ve Leyla

Doç Dr. Bilge Ercilasun

784

Fethi Tevetoğlu

792

Türkçü Dergiler IX

Bir Kitab ın Anlattık la rı

Mehmet Çavuş

.

.

.

.

.

.

800

BİBLİYOGRAFYA : Yard. Doç. Dr. Yavuz Akpınar, Ko­ (Temsilii.t), İzmir Ege Üni­

mediler

versit eSi Basımevi, 1988, II + 322 s.

Prof. Dr.

lar

İdare ve yazı§ma adresi : BAHÇELİEVLER SONDURAK, 17. SOKAK NU. 38

Türbelerinde

İbareler Hakkında Bazı Mülahazalar

EBCİLASUN

Fiyatı : 600.- TL. Yıllık Aboneal ( 1988 yılı için) - İndirimsiz 7200.- TL - lndirtmll 5400.- TL. Abone bedeli, 171 . 379 numaralı posta çeki hesabına yatınlablllr. Ödemeli gönd erilmez .

'151

Prof. Dr. BayramKodaman

*

Yazı İşleri MüdürU Prot. Dr. Ahmet B.

sos­

y al Temelleri

Hüseyin Ayan

.

.

.

808

Gülgün Serdar, 1571'den 1964'e Kıbrıs Türk

Ed ebi yatında

Gazavatname,

Desta.n, Efs a.ne, Kahramanlık Şiiri

Nesrin Karaca

.

.

.

.

.

.

809

Kaygusuz Abdal, Dilgüşa (Yay: Prof. Dr. Abdurrahman Güzel,

V

+

Bak .

Ank . 1987,

149 Sayfa, Kültür ve Turizm Yayını)

Mehmet Kara

.

.

.

.

.

.

.

810

1988 Yılı (297, - 308. sayılar) fihristi

813

*

Dlzllip Basıldığı yer Ayyıldız Matbaası A.Ş. Ankara

Tel : 213 19 62 222 69 40 - 222 69 41

Sayın Okuyucularımızın Enstitümüze gön­

derdlklerl istek yazılarında adresleri Ue birlikte posta kod nwnaralarmı da bUdlr­ melerl rica olunur.


TÜRK K"OLTÜRtlNü ARAŞTIRMA ENS'.ftTUStl

TÜRK

KÜLTÜRÜ

SAYI 308

YIL XXVI

ARALIK 1988

-,--

İSTİKLAL SAVAŞLARININ TARİHi VE SOSYAL TEMELLERİ Prof, Dr. Bayram KODAMAN

İnsanlık ve medeniyet birbirine bağlı iki ayrı

bütündür.

Her iki

bütün de başlangıcı ve sonu olmayan zamanın içinde, fakat belli bir me­ kanda sürekli değişim ve evrime uğramaktadır. Bu evrimin ve değişi­ min başlangıcını, sebebini, sonucunu, yani gayesini de bilmiyoruz. Bu konularla zaten felsefe ilgilenmektedir. İnsanlık denen bütünün parça­ ları ferttir, ailedir, aşirettir, boydur, toplumdur, halktır, kavimdir, mil­ letlerdir. Bu parçaların hem kendi içinde, hem de kendi aralarında çe­ şitlilik ve zıtlıklar vardır. Fakat esas orijinal yönü çeşitlilikte ahengin, zıtlıklarda dengenin kurulmuş olmasıdır. Aynı şekilde medeniyet dedi­ ğimiz bütünün parçaları olan kültürler arasında da çeşitlilik içinde ahenk, zıtlıklar

arasında

denge

söz konusudur. Bilindiği üzere

sayısız diller,

adetler, örfler, dinler, teknikler, davranışlar mevcut olagelmiştir. Bu çeşitlilik, zıtlık, bu ahenk ve denge içinde insanlığın ve mede­ niyetlerin parçaları olan toplumlar ve kültürler birbirleriyle daima mü­ nasebette bulunmuş ve birbirlerini daima etkilemişlerdir. Bu etkileşim yeni çeşitlilikleri, zıtlıkları doğurmuş ve bu şekilde evrim dev am etmek­

.tedir ve edecektir de. Demek ki evrim, değişim, oluşum, çeşitlilik, çokluk, zıtlık, karma­

şıklık, ahenk ve denge gibi hususlar insanlığın ve medeniyetin orijinali­ tesidir, tabii yapısının gereğidir. Bunların olmaması gayr-i tabiidir; çe­ şitliliği, zıtlıkları yok etmek anormallikt ir. Ahenk çeşitlilikte, denge zıt­ lıkta olur. Tek düzelik tabiata aykırıdır, insan yapısına terstir.

O halde her millet ve kültürün insanlık ve medeniyet bütünü içinde ayrı ve orijinal bir yeri vardır. Her millet ve kültür bu özel yerini ve orijinalliğini muhafaza ederek kendini geliştirir ve böylece kendiliğinden

medeniyete ve insanlığa katkıda bulunur. Fakat bu durum pek az mil­ olmuştur. Güçlü milletler kültürleri daha zayıf olanlara bu im.kam tanımak istememişler veya tanımamışlardır. Güçlü-

lete ve kültüre nasip (1)

761


TÜRK

��AYI 308

KÜLTtJRÜ

Yil.. XXVI

lerin bu davranışım. karşı örtaya çıkan tepkilere çağımızda İstiklM sa­

vaşları denmektedir.

İstiklal savaşlarını ikiye ayırmak mümkündür.

1

-

Mevcut ;stiklali, milli şahsiyeti her türlü istila .ve saldınlar. a

karşı müdafaa ve muhafaza etmektir. Bunun adı Milli Mücade!edir. Kı­ saca milli istiklal vt: şahsiyet vardır, bunların yok edilmesi _spz kon:usu­ dur. Buna l<ar9ı duyulan tepkiye ve verilen mücadeleye milli mücadele denir.

2

-

Olmayan veya olup da kaybedilen istiklali kazanmak ve ye­

niden milli şahsiyet olmak için verilen mücadeleye de kurtuluş savaşı denilebilir.

Burada

bağımsızlıktan,

sömürgelikten, iesaretten

kurtulma

söz konusudt<r. Bu ikinci tür istiklal savaşlarının da iki safhası vardır.

Birinci safha : Siyasi istiklal, yani bağımlılıktan-bağımsızlığa ge çiş safhasıdır.

ndnci safha : Kültürel istiklaldir, yani kaybedilen milli kültür şahsi­ yetini yeniden bulma ve yükselme safhasıdır. Bu safhada sömürgeci. veya emperyalist devletin empoze ettiği sosyal-ekonomik-kültürel yapı ve şe­ ma reddedilir. Milli kültür yeniden değerlendirilir ve yeni bir sentezle, ye­ ni bir şahsiyete ula5ılır. Esas itibariyle güç olan safha budur. özellikle millet olan toplum­ lar için bu safha, hem zarurettir hem de çok engebelidir. Millet olmayan henüz· halk seviyesinde olan toplumlar için bu safha fazla önemli değil­ dir. Bu durumu örnekle şu şekilde açıklamak mümkündür: Bilindiği üzere Afrika'da devlet kurınuş, istiklal elde etmiş pek çok toplum henü:c. millet değildir. Bunları halk olarak nitelemek doğrudur. Bu halkların "milli hafızası ve hatırası" pek . yoktur. Milli coğrafya, mil­

li tarih ve ideolojileri yoktur. Bütün bunları avrupalı yazıvermiş ve öğ­

retmiştir. Tarihleri avrupalı ile başlar, coğrafyaları avrupalı ile başlar,

düşünceleri avrupalı ile başlar. Kendilerine has milli şahsiyet. geliştire­ memiş1erd.ir. �iyasi istiklal de onlara avrupalılarca verilmiştir. Kültürel istiklal diye bir endişeleri mevcut değildir. Afrikalı halklar için mazi-is­ tikbal değil, hal ve kalkınma modelleri önemlidir. Millet olan toplumlar için durum tamamen farklıdır. Millet evvela sömürgeciliğin tesirini yok edecek, temizleyecek, mazide kendiıii�şahsi­ yetini arayacak-bulacak, sonra mazi ile halin sentezini yaparak istik­ balini yeniden tesis edecektir. Kısaca kaybolan milli şahsiyetini bula-

752

(2)


SAYI 308

B. KODAMAN

YIL XXVI

cak, toparlayacak, çağın icaplarına göre yeniden teşekkül ettirecektir. Bunu milli kültür zemini üzerinde bizzat kendisi yapacaktır. Bu bakım­ dan millet olanın işi daha zordur. Bizim milli mücadelemize gelince; Milli mücadelede gerek şekil, ge­ muhteva bakımından Amerika'da.ki Afrika'daki, Asya'da.ki kurtu­ luş hareketlerine, mücadelelere benzemez . Amerika'da zaten Avrupalı­ lar vardı. Bunların hareketi metropolden-anavatandan ayrılmadır. Af­ rikalılar kelimenin tam anlamıyla sömürge ve köle durumunda idiler, bunlara istiklalleri dahi sömürgeciler tarafından verilmiştir. Asya'daki toplumlar da bir dereceye kadar (Çin hariç) sömürge idiler. Bu top­ lumların büyük bir kısmı millet değildir. Bu bakımdan Türk milli mü­ cadelesini onlara benzetmek mümkün değildir. rekse

Türk milleti 1 919-1922 arasında var olan istiklalini, var olan mil­ li şahsiyetini var olan vatanını dış saldırıdan, istiladan , parçalanmaktan korumuştur. Bu yapılan işin adına da bizzat yapanlar tarafından milli mücadele denmiştir. Dolayısiyle milli mücadeleye, kurtuluş hareketi, halk hareketi gibi isimler verilmesi mümkün değilidr. Milli Mücadelelerin İdeolojik Temeli : Hiş ş üphe siz milli mücadelelerin ideolojik temellerinin başında mil­ liyetçilik fikri, duygusu ve hareketi gelmektedir. Milliyetçilik duygusu­ nun ise iki kaynağı vardır.

Birinci kaynağın kökü maziye uzanır. Maziye dönük milliyetçili k, milletlerin aynlıkları, farklılıkları üzerinde ısrar eder. Milli olan her ş eyi canlandırmaya ve onlara itibar kazandırmaya gayret eder. Bu bakımdan inançlar, adetler, kıyafetler, diller üzerinde durur. Yabancı olan her şeye sırt çevi rmeye çalışır. İkinci kaynağı ise modernizmdir. Bunun yüzü istikbale çevrilidir. İstikballe meşgul olmayı tercih eder. Türk milli mücadelesinde her iki anlayış da mevcuttur. Mustafa Kemal her iki anlayışı gayet iyi bir şe­ kilde terkip etmeye çalışmıştır. Başarının sırrı da burada olsa geerktir. Milli mücadelelerde milli düşünce ve duygu, kendi kendine tamamen yeterli değildir. Bu yüzde n dir ki, genellikle günün şartlan içinde hakim i deoloji ile birleşmek zorundadır. Bu ittifakında görüş ayırt etmez, ga­ yesine vasıta olacak her fikirle birleşebilir. Bu liberalizm, demokrasi, sosyalizm düşüncesi, hürriyet, eşitlik fikri de olabilir. :XX . Yüzyılın Türk milliyetçiliği sadece siyasi istiklfille yetinen bir milliyetçilik olmamıştır. (3)

753


SAYI 308

TÜRK

K ÜLT ÜR Ü

YIL XXVI

Bilindiği üzere her toplumun kendine has bir gerç eği ve hakikati vardır. Batılı devletler sömürgecilik veya emperyalizm yoluyla kendi kül­ türlerini ve modellerini empoze ederek diğer toplumların bu gerçeğini bozmuşlar, değerden düşürmüşler veya parçalamışlardır. Bunun neticesi, top l11mun aydınlarında şahsiyet bozulması ve yabancılaşma başl amıştır. Aydının küçUk ve şuurlu bir grubu bunun dışında kalabilmiştir. Köyde­ kasabada ya:;,ayan halk, kendi kabuğu içine çekilmiş, milli kültürün içinde yaşamıştır. S aflığı n ı , hamlığını, şahsiyetini koruyabilmiştir. Özellikle Gençlik, karlın, dindar çevreler, köylüler ve kasabalılar sömürgeciliğin te­ siri dışında kalmışlardır. İstiklal hareketlerinde bunlar sosyal temeli oluşturmuştur. Gizli enerji, milli potansiyel din yoluyla, aile yoluyla, ahlak ve Metler yoluyla b u çevrelerde yaşamıştır.

Bunların ortaya çıkarılması ve· harekete geçirilmesinin ise, istiklil hareketlerini{I başlatılmasında ve başarılmasında büyük rolü olmuştur.

Gençliğin rolü : Yaşın ve gençlik ruhunun icabı genç kendini bir şeylere adamaya hazırdır. Üstelik gençlik, yabancılaşacak kadar yaban­ cı larla senli-benli olmamıştır. Gençlik baskıya boyun eğmez, isyank:ıardır. Gençlik, mücadeleci bir ruh taşır ve muhaliftir. Gençlik, kendi arasında Jiderler yaratır. Bu b akımdan istiklal ·hareketlerinde en öndedir ve en aktif görevi yüklenmeye hazırdır. Din a dam larının ve inananların rolü : İmanlı ve inançlı kimseler (özel­ likle müslü m anlıkta ) dünyevi olanı geçici kabul etmişlerdir. tslam ko­ loniyalizme, s ömürgeci ye iyi gözle bakmaz. Kadercilik yoktur, boyun eğme yoktur, Allaha inanç, güven tamdır ve ebe didir. Bu bakımdan sö­ mürgeciliğe karşi silaha s arı lm akta tereddüt etmez. Ailenin, vatanın, kül­ türün savunması onlar için kutsal bir görevdi r. Cihada her zaman ha­ zırdır. Zira din ebedidir , geçici değildir.

Müslüman her şeye rağmen kendini herkesten üstün görür. Bunun için istiklalin ilk habercileri yine bu çevreler olmuştur. Aile ve kadının rolü : Aile ve kadın sosyal ve moral alanda milli­ liğin, kültürün saklandığı yer olmuştur. Türk ailesi ve kadım k.oloniya­ lizmden uzak kalmıştır.

Bu potansiyel ve bozulmamış güçler bir avuç şuurlu aydın t arafın­ dan yönlendirildiği ve harekete getirildiği takdirde milli istiklal hareket­ leri başarıya götürülür. Bu bir avuç şuurlu aydın, .hem sömürgeci güçleri, 754

(4)


SAYli 308

B.

KODAMAN

YIL XXVI

yani Avrupalı'yı tanır, hem kendi imkanlarını tanır. Bu bakımdan ön­ cülük ondadır. Bizim milli mücadelemizde de durum böyle olmuştur. Şüphesiz Fransız ihtilali ve Rus ihtilalinden sonra, Yakınçağın en önemli hadiselerinden biri milliyetçilik ve istiklal hareketleridir. İkinci Dünya savaı;.ından sonra bu hareketler hız kazandı, neticede pek çok toplum istikltlini elde etti. Fakat bu istiklali gerçek kurtuluş olarak ka­ bul etmemek lazımdır. Henüz yukarıda işaret ettiğimiz birinci safha ka­ zanılmıştır. Bugün ikinci safhanın mücadelesi, yani milli şahsiyet, milli · varhk mücadelesi yani hakiki kurtuluş mücadelesi veriliyo r. Aynca : Günümüzde sömürgecilik anlayışı değişmiştir. İstiklal n kurtuluş anlayışları ve metodları değişmişti r . - Sömürgeci güçler değişmiştir, - Dün Avrupa iken, bugün Rusya ve A.B.D. vardır. Bunların metodlan başkadır. _..:.

Türk milleti mazisi olan, tarihte yerini almış ve tarihe damgasını wrmuş, fakat sömürgeciler devrinde, ya ni XIX. yy. da Avrupalı güçlerin her türlü saldırısı altında kalmış, buna rağmen verdiği milli mücadele ile kendi siyasi, tarihi ve milli şahsiyetini korumuş bir mil­ lettir. Ancak, bilhassa 1945'lerden itibaren saldırı şekli değiştiğine göre, bizim de müdafaa şeklini değiştirmemiz gerekir. Bu ise, ilim yoluyla, milli kültür ve çağdaş medeniyet arasında iyi bir senteze ulaşmakla müm­ kündür.

(5)

755


QSMANLI TÜRBELERİNDE YERALAN DlNt İBARELER HAKKINDA BAZI MÜLı\HAZALAR Doç. Dr. Hakkı ÖNKAL

Anadolu Selçuklu türbeleri gibi Osmanlı türbelerinin de yapının kimliğini veren kitabelerinin yanısıra büyük ekseriyeti dini içerikli yazılar ihtiva ettikleri malumdur. dur. SOre, ayet, hadis, e.sına-i hüsna,

kelime-i

tevhid,

Lılfza-i

Celal,ı iıım-i Nebi ,

esma-i çihar yar-ı güzin , Besmele, kelam-ı kibar ve dualar şeklinde tasnif edilebilecek bu yazılar yapılarda hem bir telkin, tenbih, hatırlatma hem de dekoratif bir unsur olarak rol oynamaktadırlar. Gerçekten de taş, mermer, çini alçı, ahşap ve maden gibi deği�ik malzeme üzerinde uygulanan bu ibareler başlıbaşına birer sanat eseri

ola­

rak türbelerin zengince süslenmesinde en önemli yeri işgal ederler. İ şte, türbelerde yeralan bu ibareleri, nevileri, kalem çeşitleri ve mahalleri gibi

çeşitli zaviyelerden

ele alarak bir değerlendirmeye tabi tutmak ve türbede medfun şahısla o türbede yeralan ibare arasında bir ilgi bulunup bulunmadığını

ve ibarenin seçiliş sebebini

araştırmak bu çalışmanın konusunu teşkil edecektir.

l-Yazıların

Muhtevaları :

Türbelerdeki yazıların yukarıda

zikrettiğimiz tarzda nevilere

ayrılabileceğine

işaret etmiştik. Bunlal'ın bir kısmı tek bir kelimeden ibaret olup Tanrının, Peygam­ berin ve yakınlarının isimleridir, bir kısmı ise ayet, hadis, kelam-ı kibar gibi daha ge­ niş ve çeşitlilik arzeden muhtevalara sahiptir. Bu bakımdan her nev'i kendi içinde ele alarak değerl:>ndirmek uygun olacaktır.

A - 80.reler : Osmanlı türbelerinden bazıları, metin itibariyle çok uzun olma­ yan sOreler ihtiva etmektedirler. Bunlar arasında Fatiha, Mülk ve İhlas suresi gibi sQreler bulunmaktadır. Bunları Kur'an-ı Kerim'deki sQre sıralarına göre ele alalım

ı - Fatiha SOresi / 1-7 (III. Murad T. 1599-1600 ) (* ) Kur'an-ı Kerim'in

ilk

sOresini teşkil eden

Fatiha

sQresi,

bilindiği

gibi, ölen

kimsenin ruhuna en çok okunan bir sOre olmakla beraber türbelere ender olarak yazıl­ mış olup ibadetin yalnızca Allah'a yapılacağını, Allalı'ın alemlerin

Rabb'ı olduğunu

ifade etmekte ve bizi doğru yola sevketmesi duasıyla son bulmaktadır. Mezar taşla­ rındaki kitabelerin son kelimelerini teşkil eden "Ruhuna

Fatiha"

niyazı son iki

yüzyıldan beri çok yaygınlaşmıştır. Daha evvelki yüzyıllara ait mezar taşlarında bu

('*) SQre ismi yanı ndaki rakamlar ayet numarasını, parantez içindekiler ise ibarenin yeraldığı türbeler ve inşa tarihlerini ihtiva etmektedir.

756

(6)


YIL XXVI

H . ÖNKAL

SAYI 308

niyaz ifadesine rastıanm:amaktadır. ( I) Fatiha'nın bütün Kur'an•ın bir özü olduğu şek­ lindeki yorumlar (2) aynca Allah'ın din gününün ( ahiret gününün) sahibi olduğu ifadesinin yeralması gibi hususlar,. ölünün ardından okunan ve istimdad edilen bir sure olarak Fatih.a'nın Sultan III. Murad Türbesinde yeralınamnm başlıca amili gibi görünmektedir. Bununla birlikte, yukarıda da ifade edildiği gibi, türbelerde çok az yazılan bir süre olup sadece zikredilen türbeye münhasır kalmıştır. 2 - Cuma Suresi / 1-11 ( III. Mehmed T. 1608-1609)

'Cuma· suresi de bütün bir sure olarak Sultan III. Mehmed'in türbesinde yeralan bir suredir� 11 ayet olan bu sürenin 8. ayeti ölüm ve ahiretle ilgili olup gizliyi de aşikarı da bilen Allah'a dönüleceği ifade edilmektedir ki bu surenin türbeye bu ayet vesilesiyle yazılmış olması muhtemel görünmektedir.

3 - Mülk Süresi / 1 - 30

(III. Murad T. 1599-1600, I. Ahmed T. 1619, Hatice Turan Valide Sul . 16'33,

I. Abdülhamid T. 1780,

Mihrişah Valide Sul . 1796) Otuz ayet olan Mülk süresi oldukça uzun ayetlerden müteşekkil olmasına

rağ­

men beş türbede tam sure olarak yazılmıştır. Bunda Hz . Peygamber'in, Mülk sure­ sinin şefaat edici ve kabir azabından kurtarıcı olduğunu ifade etmesi p) başlıca amil olmak icabeder.

4 - Fecr Suresi / 1-30 (Sultan Reşad T. 1914) Yine sure olarak tek bir türbede rastlanan Fecr süresi 30 ayettir ve uzunca ol­ masına rağmen tamanu yazılmıştır. Bu sure, Ad, İrem ve

Semud gibi azgınlıkları sonucu helak edilen kavimleri hatırlattıktan sonra, aza;Jı çok şiddetli olacak kıyamet

günü itmi'nane ermiş ruhlar için bir endişe bulunmadığını ifade etmektedir. Özel­ likle son ayetlerin kıyamet günü ile ilgili olması ve salih ameller işleyenlere müjde vermesi sebebiyle, Sultan Reşad'ın yapımıyla bizzat ilgilendiği türbesinde, bu süreye yer verilmiş olmalıdır.

5 -- Tekasür Süresi/ 1 - 8

(Şehzade Mehmed T. 15471

Dünyada böbürleniş ve öğünmenin öbür dünyada cezalandırılacağını ifade eden Tekasür süresi sekiz ayeti ile tam olarak Şehzade Mehmed'in türbesinde dışta, pen. cereler arasındaki kuşağa yazılmıştır. Bu surenin de kıyamet günü ve ( günahkarla­ rın mutlaka cezalandırılacağı ifadesiyle)

azapla ilgili olduğu görülmektedir. Ayrı.

ca, Tekasür suresinin Kur'an'ın bin ayetine bedel bulunduğuna dair hadislerin mev­ cudiyeti ( 1) de seçilmesinde amil olabilir.

6 - İhlas Süresi / 1 - 4 (Şehzade Mehmed T. 154 7 ) Yine Şehzade Mehmed'in türbesinde yeralan İhlas suresi, bilindiği gibi, gunu­ müzde, Fatiha ile birlikte ölülerin ardından en çok okunan sureyi teşkil eder. Bu

( 1 ) Selçuklu ve Beylikler Devri yapılarındaki hadisler yanısıra mezar kitabeleri üzerinde de araştırmalar yapan ve bizi bu konuda tenvir eden Sayın Doç. Dr. Ali Yardım'a teşekkürü borç bilirim. (2) Mehmed Vehbi, Hülasat'ül Beyan Fi Tefsir'il Kur'an, İstanbul, 1976, s . 30. (3) Abdullah Aydemir, Hz. Peygamber ve Sahabenin Dilinden Kur'an-ı Kerim'in

Faziletleri, İzmir, 1981, s. 170. ( 4) Abdullah Aydemir, a.e., s. 178,

(7 )

757


SAYI 308

YIL XXVI

TÜRK KÜLTÜRÜ

surenin Kur'ii.n'ın üçte birine denk olduğuna ve günahların affına vesile olacağına dair hadisler bulunmaktadır ( :;). Kur'an'ın en faziletli suresi kabul edilen İhlas suresi, esasen tevhid inancını da en özlü bir şekilde ifade etmektedir. B Ayetler : Araştırdığımız elli kadar Osmanlı türbesinin hemen hemen ta­ mamı Kur'An'dan ayetler ihtiva etmekte olup bunlar değişik surelerden alınmıştır. Tesbitlerimize göre 47 türbede 26 değişik süreden ayet seçilmiş olup türbelerin bü­ yük ekseriyetinde birden fazla süreden ayetlere yer verildiği görülmektedir. Şehzade Mehmed, I. Selim ve I. Abdülhamid türbelerinde beş değişik sureden ayetler seçil­ mişken sayılı birkaç türbede tek bir süre tercih edilmiştir . Belirli ayetlerin pekçok türbede tekrarlandığı dikkati çekmektedir . Bunların başında Ayete'l-Kürsi gelmek­ tedir ki Selçuklu türbelerinde de en çok yazılan ayet bu ayettir. Bahse konu tür­ belerde en sık rastlanan ayetlerden başlayarak bunların hangi ayetler olduğu V6 muhtevaları hakkında kısaca durmak istiyoruz. -

ı - Ayete'l-Kürsi,

Bakara / 255 (Devlet Hat . T. 1414, Yeşil T. 1424, :Mustafa-i Atik T. 1479, Mükrime Mat. T. 1501, Gülbahar Hat T.-Trz.1506, Şirin Hat . T. 1507, Şehzade Ahmed T. 1514, Şehzade­ ler T. 1523, Gülruh Hat. T. 1527, Şehzade Mehmed T. 1547, Hurrem Sultan T. 1559, Kanuni T. 1568 , Mustafa-1 Cedid T. 1573, II. Selim T. 1577, Gülnuş Val. S.T. 1710 )

Yukarıda d a işaret edildiği gibi Selçuklulardan itibaren türbelerde e n çok yer verilen ayet, Ayete•l-Kürstdir. Araştırdığımız elli t ürbeden onbeşi Ayete•l-Kürstyı ih­ tiva etmektedir ki bu belli bir döneme inhisar etmeyip XV. yüzyılın başından XVIII. yüzyıl başlarına kadar devam eden uzun bir zaman fasılası teşkil etmektedir. Al­ lah'tan başka ilah bulunmadığını, göklerin ve yerin hakiminin Allah olduğunu, Allah'ın izni olmaksızın şefaat edilemeyeceğini, Allah'ın yarattıkları hakkında her­ şeyi bildiğini, O'nun kürsüsünün gökleri ve yeri kucakladığını, O'nun çok yüce ve büyük olduğımu ifade eden ( 6) bu ayete, h em Allah'ın yüceliğini beyan buyurduğu hem de şefaatin yalnız O'nun izniyle edilebileceğini açıklaması sebebi yle türbelerde bu ölçüde yaygın olarak yer verilmiştir, diyebiliriz. Ayrıca, bu ayetin Kur'iin•m dörtte birine bedel olduğu ve bir mümin Ayete'l-Kürst okurs a Cenab-ı Hakk'm müminlerin kabirlerini nurlandıracağı şeklinde ifadesini bulan hadislerin mevcudiyeti ( 7) de ter­ cih e dilmesinin başlıca amillerinden sayılabilir. 2

-

Rahman / 26-27

( Yeşil T. 1 424, Mükrime Hat . T. 1500, Şirin Hat. T. 1507, Fatma Sultan II. Bayezıd T. 1513, I. Selim T. 19ll2, T. 1588, I. Abdülhamid T. 1780, Gülbahar Hat. T.-lst.-1782, II. Mahmud T. 1840, Abdülmecid Han T. 1855 )

Rahman suresinin 26 ve 27. ayetleri Ayete'l-Kürst'den sonra türbelerde en çok karşılaştığımız ayetleri teşkil eder . On değişik türbede yer verilen b u ıi.yetıerde mea.Ien şöyle buyrulmaktadır: (Yer) yüzünde bulunan her canlı fıi.nidir (Anc ak) ( 5 ) Abdullah Aydemir , a.e . , s. 184. (6) Hasan Basri Çantay, Kur'an-ı Hakim ve Meal-i Kerim, I.

C., tstanl ul 1965, 71, d.n. 213. ( 7 ) H. Arif Pamuk, Resülüllah'ın Dilinden Surelerin Esrarı Hikmeti ve Fazlleti, Istanbul, 1972, s. 31. ,

,

s.

758

"(8)


H. ÖNKAL

SAYI 308

YIL xxv�.

aza.met ve ikram sahibi olan Rabbinin zatı baki kalacaktır(B�. A yeti n mealinden de kolayca anlaşılacağı gibi her insanın ölümlü Allah'ın ise ölümsüz tek varlık olduğu ifade edilmektedir ki, ölümlülere medfen olan bir yerde bu ayetin hatırlatılmaSı ka: dar tabii bir şey olamaz. 3 - Ankebut / 57 (Ye§il T. 1424, I. I . Selim T. 1522, III. Murad T. 1 600, III. Mehmed T. 1609, III. Mustafa T. 1763, I. Abdülhamid T. 1780. Fatih T. 1785, Şah Sultan T. 1801 ) ·

·

..

Türbelerde Rahman suresinin bu ayetleri kadar sık rastlanan bir diğer ayet Ankebut süresinin 57. ayetidir. Bu ayetde de ölümle alakalı olup "Her can ölümü tadıcıdır. Sonra bize döndürüleceksiniz" buyrulmaktadır ki türbelerde okunan bu ayet hem insanın akıbetini hatırlatmakta hem de öleni rahmetle anmayı düşündür­ mektedir. 4 -- Al-i İmran

37

( Y eşil

T. 1424, Hatuniye T. 1449, Şehzade Mahmud T. -Bursa-1508, Şehzade Ahmed T. 1514 )

Yukarıda zikredilenler dışında türbelerde okunan ayetler sayılı birkaç türbede ve hatta ç oğ u yalnızca tek bir türbeye inhisar etmektedir. Al-i İmran suresinin 37. ayeti dört değişi k türbede yer almaktadır. Bu ayet bilindiği gipi ül­ ke mi zde daha çok m ih r ablara yazılan bir ayettir ve bu dört türbede de mihrab üze­ rinde veya mihrabın yerleştirildiği kenarda bulunmaktadır. Bu cari ge leneğ e türbe­ lerde de uyulduğu müşahede edi lmektedir. Bu ayette zikredilen mihrabın camile ­ . bulunmadığı rimizdeki veya diğer dini yapılarımızdaki mihrablarla bir ilgisinin m alum dur . görülmekte

5 - Kasas / 88

(Kanuni T. 1568, II. Selim T. 1577, Gülbahar Hatun T. 1782, Mihrişah Valide Sul. T. 1796)

"Allah ile b irli k te diğer bir Tanrı daha (edinip) t apma . O'ndan başka hiçbir Tanrı yok. O'nun zatından başka her şey helılk olucudur. Hüküm O'nundur ve siz ancak O"mı döndürülecelcsiniz" mealindeki Kasas suresinin 88. ayeti de dört ayrı türbede yazılmıştır. Bu ayetin Allah'ın baki, başka her şey in füni olduğunu ifade eden bölümleri Rahman süresinin 26 . ve 27. ayetleri ile aynı mana ve muhtevaya ·sahip bulunmaktadır.

6 - Zümen73-75

(•Şehzadeler

T. 1801)

T. 1523, Şehzade Mehmed T. 1547, Şah Sultan

Zümer suresinin son üç ayeti, 73-75. ayetleri; Rablerinden korkanların ebedi olarak Cennet'te kalacaklarını tebşir etmektedir. Medfun şahsa Cennet bahçelerin­ den bir bahçe olması niyazıyla yapılan türbelerde Cennetle ilgili ayetlere yer veril­ mesi bu temenni ile hem-ahenk olmak lazımdır. 7 - Al-i İmran / 18

(Devlet Hat. T. 1414, Mükrime

Hat. T. 1500, Hurrem

Sultan T. 1559)

Allah'ın tek Tanrı olduğunu, buna melekler ve ilim sahiplerinin inandığını ve bulunduğunu beyan eden A l-i İmran sü res ini n

O'nun mutlak hüküm ve hikmet sahibi

( 8 ) Ayetlerin meallerinde, Hasan Basri Çantay'ın Kur'an-ı Hakim ve Meal-i Keıim

adlı eseri esa s alınmıştır.

(9)

759


TÜRK

SAYI 308

KÜLT.ÜRÜ

Y1L XXVI·

is. ayeti üç türbede tekrarlanmıştır. Allah'ın varlığı ve birliğini esasen çe�tli vesi-· lelerle zikretmek ve bunu hatırlatmak yaygın bir uygulamadır. Kelime.! tevhidin. ve Allah'ın yegane hakim oldu­ yanısıra bu neviden ayetlere ·de yer verilmekte ğu zihinlerde canlı tutulmak istenmektedir. ·

Yine Al-i İmran süresinin iki ayeti üç türbede yazılmıştır ki bunlardan ilki Allah i ndinde hak dinin İslam olduğunu beyanla başlamakta ikincisi ise Allah•m . her şeye kadir tek varlık olduğunu ifade etmektedir. Bu ayetleri okuyan ziyaretçi Talin katında makbul ve muteber bir dine mensup olmanın inşirahmı. . duyar ve Kadir-i mutlak olan Allah'ın varlığı karşısında kendi aczini hissederek kulluk gayreti artar. 9

-

Bakara fi 256-258 (Mustafa-i Atik T. 1479, Kanuni T. 1568, II. Selim T. 1577)

. Bakara süresinin. arılarda üç ayeti 256, 257 ve 258. ayetleri yine üç türbede zikredilmişti/. Bunların, dinde zorlama olmadığını Allah'ın iman edenlerin yardımcısı olduğunu ve Allah'ın zalimler güruhunu muvaffak etmeyeceğini beyan eden ayetler oİduğu anlaşılmaktadır. Ö'zellikle ilk a.yet İsıam•ın diğer dinlere g6sterdiği müsama­ hayı açıkça ifade etmektedir ki bu serbesti müminlerin kendi inançlanna güvenlerin! bir kat daha arttınyor olmalıdır, 10

-

YuBUf / 92 (Şehzadeler T. 1523, Abdülmecid Han T. 1855)

Hz. Yusuf'un kendine kötülük eden kardeşlerini bağışladığını ve Allah'm kendi­ le·rini yarlıagamasını dilediğini ifade eden bu ayet, yukarıda da gösterildiği gibi, Şehzadeler Türbesi i le aynı haziredeki Sultan Abdülmecid Han Türbesinde yazıl­ mıştır. Bu ayetin özellikle Şehzadeler Türbesinde zikredilmesi, Yusuf Peygamber'in kardeşleriyle aralarında geçen maceranın şehzadelerin aralarındaki mücadelelerine bir telmih midir? Bilemiyoruz. 11

-

Şuara / 87-89 II. Seli m T. 1522, II. Selim T. 1571 ı

Şuara süresinin birbirini takip eden üç ayeti, Hz. İbra.liimin, kabirlerden kal­ kıldığı haşır gününde Allah'ın kendisini mahcup etmemesi dileğini ve o günde mal ve oğullann fayda vermeyeceğini ifade etmektedir. Ahiretle i lgili bu ayetlerin de türbe­ lerde yeralması tabii bir alaka gibi görünmektedir. 12

---

Sad / 50

(Abdülmecid Han T. 1855. Sultan Reşad T. 1914)

Yine iki değişik türbede yer verilen Sad süresinin 50. ayeti Adin Cennetlerinden ve Allah'ın seçkin kullarına bütün bu Cennet kapılannın açık olduğundan bahset­ mektedi r. Bu cennet bahçelerinin türbede medfun şahıslar için de açık olması dileği bıı 4yetin seçilmesinde amil olabilir. Yukanda i şaret edildiği gibi türbesinin yapı­ mıyla bizzat ilgilenen Sultan Reşad'ın ayet seçimi ile de ilgilenebileceği düşünülebtllr. 13

-

Zümer / 53 (Şah Sultan T. 1801, Nakşıdil .Valide Sultan T. 1818)

Bu iki türbede yer verilen Zümer süresinin 53. ayeti mealen şöyledir : ·"De ki: Ey kendilerinin aleyhinde ( günahta) haddi aşanlar, Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin, Çünkü Allah bütün günahları yargılar. Şüphesiz ki O, çok yargılayıcıdır, çok esirgeyicidir." Yaratılışı icabı günah işlemeye mütemayil insanın gönlünü ferah­ latıcı bu ayet türbede istimdadda bulunan kimseler için bir müjde vaadidi r.

760

(10)


SAYI 308

14

-

H. ÖNKAL

YIL·XXVI,

Haşr / 2 (111. Mustafa T. 1763, Mihri§ah Valide Sultan T. 1796)

Haıır sQresinin 2. ayeti Allah'ın ehl�i kitaptan olduğu halde sapanları cezalan. dırdığını belirtmekte ve bundan ibret alınmasını tavsiye etmektedir. İnsanın l;>u. neviden hadiseleri hatırlayarak imanına zarar verici davranışlardan kaçqıması ge� rektiği hatırlatılmak istenir gibidir. 15

-

Haşr / 23-24 ( Mustafa-i Cedid T. 1573 , Hatice Turhan Va. S. T. 1663)

Zikredilen bu iki türbe, Haşr suresinin son iki ayetini ihtiva eder. Allah'ın isimlerini havi bu ayetler umumiyetle esma-i hüsnanın tamamının veya büyük bir bölümünün yazılacağı hallerde esma-i hüsnanm baş kısmında yeralmaktadırlar. İbn-i Abbas, Allah'ın ism-i a'zanunın Haşr süresindeki son altı ayette bulunduğunµ ifade etmektedir (o). Türbelerde sıkça uygulanan esma-i hüsna ile bu ayetlerin ilgisi açıktır. Bundan sonra zikredeceğimiz ayetlere yalnızca bir türbede yer verilmiş olup tekrar edilmemişlerdir. Bunları türbelerin kronolojik sırası içinde ele almak istiyoruz.· 16 - A'raf / 29 (Mustafa-i Atik T.. 1479)

Şehzade Mustafa ve Cem Sultan Türbesi diye de tanınan bu tütbe yazıları itibariyle zengin bir yapı olup A'raf suresinin 29. ayetinin bir bölümü yazılmıştır ki ayetin sonu "ilkin sizi yarattığı gibi yine (Ona) döneceksiniz" ifadesiyle son bu­ niaktadır. Bütün ffınilcrin Allah'a döneceğini beyan eden diğer ayetlerle bu ayet aynı muhtevaya sahip bulunmaktadır. 17 İsra/ 84 (Gülbahar Hatun T.-Trz.1506) Herkesin kendi tabiatına göre hareket edeceği ve kimin daha doğru yolda bu­ lunduğunu Allah'ın bildiğini ifade eden bu ayet zikredilen türbenin hem kubbe göbeğinde hem de dışta tekrarlanmıştır. Ayet samimi bir inanca sahip insanların mutmain bir lcalple tevekküllerinin inikası gibi görünmektedir. -

18 Yusuf/ 101 (1. Selim T. 1522 ) "Ya Rab, Sen bana mülk ü saltanat verdin ve sözlerin tev'ilini öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan, Sen dünyada da ahirette de benim yarimsin. Benim canımı müslüman olarak al. Beni salihler zümresine kat" mealindeki Yusuf sQresin'rn 101. ayeti, Hasan Can'ın "Ey Sultanım dua et, Allah'la beraber olmak zamanıdır" sö­ züne "Ey Hasan Can, ya sen bizi kiminle bilirdin" diyen Yavuz Sultan Selim'in türbesine pek uygun düşen bir ayet değil midir? -

19 Ra'd .ı 3 (1. Selim T. 1522) Ra'd süresinin 3. ayeti tabiat hadiselerini dikkatle inceleyip düşünenler için ibretlerin bulunduğunu beyan etmektedir. Bu ayet ile, belki de -türbelerin de birer ibret mahalli olduğu hatırlatılmak istenmiştir. -

20 Ra'd / 24 (Şehzade Mehmed T. 1547 ) "Sabrettiğiniz şeylere mukabil sizlere selam v e selamet. Dar-ı dünyanın e n gü­ zel sonucudur bu" mealindeki bu ayet Şehzade Mehmed'in türbesine yazılmıştır. Ç'ok genç yaşta vefat edm bu şehzadesi için derin bir üzüntü duyan Kanuni, belki bu ayeti okuyarak teselli buluyordu. -

( 9 ) Abdullah Aydemir, a.e., s. 167.

(11)

761


. SAYI. 30S

YIL XXVl.

21 - Ra'd /(il. Sel im T. 1577)

U:tunca olan ve Allah'ın kainatın yegane hakim ve . sahibi . olduğunu beyan ederek ·son bulan bu ayet ·sultan il. Selim Türbesini süsler. .Maddeden ziyade mA.n · a.ya önem veren Doğu dünyasında ferdlerin bu iman prensibini hayatlarının temel un·suru olarak benim sem el eri daima ön planda t utu lmuş tur denilse reva.dır. 22 - Fat ır/ .U (Sultan Ahmed T. 1619)

Yapının kubbe göbeğine yazılan bu ayet, göklerin ve yerin zevalini .önleyenin Allah olduğunu ve O'nun merhamet sahibi bulunduğunu beyan etmektedir. Bu .aye. tin seçimin de muhtevası kadar u fki ve şakuli hatlarının dairevi .bir madalyonda istif için uygun görülmüş olması da muhtemel .görünmektedir. 23 "-- Ahkaf/ 15-16 (Nuruosn1aniye T. 1755 l

Ahkaf süresinin 15. ve onu takip eden ayetinde, İslam'ı kabul nimetine nasıl �ükredileceğini Allah'ıh kendisine ilham etmesini dileyenin, isteğinin kabul ·edile­ ceği ve . günahlarının bağışlanacağı bildirilmektedir. Bu iki ayetin Hz: Ebu Bekir hakkında nazil oldu�u ıivA.yeti vardır(IO). Belki de Nuruosmaniye .Türbesine bu ayetler hakkolunurken blr Hz. Ebu Bekir sadakat ve vefakarlığı arzu ediliyordu. 24 - Zümer/ 49 (Ill. Mustafa T. 1763 ) Zikredilen .ayet ve devamında, insanın muhtac olduğunda Allah'a yalvardığı diğer zamanlarda ise mağrur olduğu ifade edilmekte ve Allah'ın rahmetinden ümi­ din kesilmemesi hatırlatılmaktadır. Günah işlemekte had aşılsa bile AIİah'ın rah­ me t ve mağfiretinin geniş olduğu düşünülerek ümitsizliğe düşülmemelidir. E sase n bu güven samimi bir inancın tezahürü değil midir: 25 --- Fecr / 27-28 <I. Abdülhamid T. 1780)

"Ey emin ve mutmain olan ruh, dön Rabbine, sen O'ndan O senden razı olarak" ifadesiyle Fecr süresinin 27 ve 28. ayeti ne bir korku ne de bir tasa ile ızdıraba düşmeyen mutlu insanın Allah'ından, Allah'ın da kendisinden memnun ve razı ola­ cağını ·beyan etmektedir ki bu ayetleri okuyup da bu insanları gıpta ·etmemeye imkan var mıdır? 26 - Fetih ı 1-5 (Fatih T. 1785) Fetih süresinin ilk beş ayeti, !stanbul'un fethi ile Hz. Peygamber'in tebşirine mazhar olmuş Fatih'in türbesine yazılmıştır. Bu ayetlerle. Allah'ın Hz. Peygamber'e bahııettiği zafer ve müjdenin Fatih'e de nasib edildiğine adeta işaret edilmek istenir gibidir. 27 - Müminun / 61 (Nakşıdil Valide Sultan T. 1818)

Değişik sürelerden ayetlerin yazıldığı Nakşıdil Valide Sultan Türbesinde zik­ redilen sürenin 61. ayeti de yeralır. Ayet, rakik kalple Allah'a inananların hayırda yarışttklannı ve bu hususta önde olmak arzusunda bulunduklarını ifade etmektedir ki N akşı dl l Valide Sultanın da cömertlik ve etrafındakileri himaye etmekte tema­ yüz etmiş ..bir şahsiyete sahip bulunduğu r ivayet edilir .

(10) Abdulfettah El-Kildi, Sahabe ve Müfessirlere Göre Esbiib-ı Nüzül, Çev.: Salih Akdemir, Ankara, 1986, s. 346.

762

(12)


YU.ı xxvı

H. ÖNKAL

SAYI 308 .._ _________ ___

-----------�-

----- - --------- ----

--

------

28 - Fussılet ı 30 (Nakşı dil Valide Sultan T. 1818)

·

Yine Na k şıdil Valide Sultan Türbesinde Allah'a samimi bir inançla bağlı bu­ Cennet'i müjdeleyeceklerini ifade eden Fussılet sO.r esinin 30. ayetin� Ye r ve·niniiştir. Bı:İ A:Yette va8fedilen . güzellikler Valide Sultan'ın şa h­

lunan kimselere meleklerin

sında da te zahür etmiş ol mal ıd ır .

29 - tsra / 79 ( Abdülme cid Han T. 1855)

. ·Sultan Abdülrnecid Han Türbesine l ev halar halinde ·yazılıp asılnuş ayetl erden biri yukarıda zikredilendir ki bu ayette, Cenab.ı Hak Pe ygamberimize gece namazı kı lriıasln ı tavsiy e etmekte ve kendisini bir makam.ı riıahmu da göndereceğini vadet­

mektedir . Müfessirler bu makamın kıyamet günü Hz. Peygamber'ln şefaat makamı olduğunu ifade· etmektedirler. ( 11)

30 - Rahman / 46-47 ( Abdül mecid Han T. 1855 )

'ayette , ltıy,unet :günü Allah'ın huz uruna -çıkacağını. düşünerek kötül ük­ iki Cennet bulundu ğu belirtilmekte ve Allah 'ın hangi nimet­ lerin in yalan sayıla bi le c eği sorulmaktadır. Bu

lerden sakınanlar için

31 - Yunus / 62 ( Abdü l mecid Han T. 1855)

"Haberiniz olsun. ki. Allah'ın veli kulları için hiç bir. korku yoktur. Onlar mah­ zun da olmayac·ıklardır" m ealindeki Yunus suresinin 62 . aye ti gönüllere. in§irah veren bir müjde ayetidir. İnsan bi zzat velilik mertebesine ul aşamamı ş olsı;ı. bile

bu aziz insanların şefaatlerine nail olabileceğini umabilir. .

32 - .Hud/ 73 ( Abdülmecid Han T. 1855 ) Hİıd · sO.resiıiin · fa. ayeti, Allah'ın aziz kulları için rıi.hmet ve bere ketin eksik

ı;ılmayacağı mealinde olup Allah'ın hamde iayık bulunduğunu belirtmektedir. Sul­ tan Abdülmecid'in türbesindeki bu değişik ayetlerin Cennet , şefaat ve müjde ayet. !eri olduğu görülür ki bir türbe i çin seÇilebilecek ayetlerdir. 33 - Nem!/ 30 (S ultan Re şad T. 1914 ) Sultan Reş ad Türbesinde

yeralan bu ayet Besmeleyi h av i bulunmakt adır.

C - Hadisler : Osmanlı hanedanına ait türbelerde hadise oldukça az yer ve­ rilmiş olup bu türb eleri n adedi yediyi geç memektedir . Anadolu Selçuklu türbelerin- ' de de benzer bir durum· gôzlen miştir . Bu yedi türbeden özellikle Yeşil Türbe çok ha­ dis ihtiva etmekle henien dikkati çekmektedir. Türbelerde yera.Jan hadislerin tama­ mının sahih oldukları söylenemez . Bunların bir kısmı mev zudur, bir kısmı da muh­ temelen Hz. Ali, Ömer gibi sahabtlerin büyüklerine aittir. Ancak biz türbelerde ."Kale'n-Nebiyyü AleyhisselAm" veya " Kale Resulullah S.A.V." şeklinde ifadelerle başlayan ibareleri hadis olarak ele alıyor ve bunun kritiğinden kaçınıyoruz. Hadis­ lerden b a zılarının birkaç türbede tekrarlandığını ve hat ta bir hadisin tek bir türbe­ de birkaç defa yazıldığını görmekteyiz . Türb ele rde yeralan hadi·slerin . he­ men hemen tamamı ölüm , ahiret, Cennet, dünyanın hiçliği ve iyi amel ile ilgili bulunmaktadır . Sadece bunlardan.. ikisi, !stanbul'un fethini gerçekleş1il'.ecek emir ve askerlerin övgüsü ve Cennetin anaların ayağı . altında bulunduğunu ifı;ı.de �en h adisler, farklı- muh tevaya sahiptirler. (11 ) Hasan Basri Çantay, a.e., II. c.,

(13)

s . . o.23,

d.n. 74.

'763


SAYI 3o8

T Ü R K

K Ü L T Ü R Ü

YIL XXVI

Tekararlanan hadislerden baıılayarak türbelerde yeralan hadisleıin anlamlarını vermek isti yoruz.

1 - Ölümden önce n amaza acele ediniz. ( Yeşil T. 1424, Gülbahar Hatun T.-Trz.1506 ) 2 - Dünya a h ireti n tarlasıdır. ( II . Bayezıd T. 1 513, Mustafa.i Cedid T. 1 573 ) 3 - Dünyanın izzeti mal, ahiretinki amelledir. ( Yeşil T. 1 424, II. Bayez ıd T. 1 513 ) 4 - Dünya .bir saattir ( geçicidir), onu taatle geçi r . ( Yeşil T. 1424, II. Bayezıd T. . 1 513)

5 - Müminler ölmez, fena aleminden beka alemine intikal ede rl er.

.14�4., Mu stafa- i Ce�d T. �573 ) .

( Ye§il T.

.

6 - Hayra delalet eden onu yapmış gi bidi r . ( Yeşil T. 142 4 -iki defa- ) 7

-

Cennet cö me rtle rin evidir. ( Yeşil T. 1424 -iki defa- )

8 - Dünya mümine hapis, kafire e en n ett ir. ( Yeşil T. 1424 -iki defa.-- ) 9 - Zikrin efdali La i l ah e illallah, duanın efdali ise ElhamdWillahdır. (II. Ba­ yezıd T.1513)

10 - Kimin son kelamı La ilahe ilallah olursa Cenne te girer . (Abdülmecid Han T. 18 55 ) 11 - Cennet anaların ayağının altındadır. ( Şah S ul ta n T. 180 1 ) 12 __:_ Dünya bir köprüdür, ondan geçiniz fakat onu imar etmeyiniz. (Yeşil T. 1424)

13 - Cennet'in şifası Kur'an okumaktır. ( Yeııil T. 1424 ) 14 - Dünya bir ci fed ir , onun talibi kilabdır. ( Yeşil T. 1424 ) 1 5 - İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır. ( Yeşi l T. 1424) 16 -:- İşlerinizde şaştığınız zaman kabir ehlinden yardım dileyiniz. ( Yeşil T, 1424) 17 - Mümin her iki dünyada da di ri di r . ( Yeşil T. 1424 ) 18 - Ben size kabi r ziyaretini yasakl<ı.mıştım . Bana ann emin kabrini ziyar et için tZı.n verildi. Siz de kabirleri zi ya re t ediniz. ( Yeşl T. 1424 ) 19 - İstanbul elbet bir gün fet holunacaktır. Onu fetheden emir ne güzel emir­ dir ve onu fetheden aske r ne g ü z el askerdir. ( Fatih T. 1785 ) Bu sonuncu hadis ile Cennet' in anaların ayağı altında olduğunu ifade eden 11. hadis t ürb ed e medfun ş a hı s lar la bağ kurularak türb el erin e yazılmıştır. Bunlardan ilki , Hz. Peygamber'in müjdesine mazhar olmuş Fatih'in türbesidı�, ikincisi ise, Sultan III. Mustafa'nın kızı ve III . Selim'in lozkardeşi Şah Sultan'a ait bulunmaktadır. Di ğerl eri nin . ise türbelerde zikredilebilecek mana ve muhtevaya sa­ hip hadi s le r olduğu görülmektedir. sı radaki

D - Kelii.m-ı Ki b arl ar : Büyült sözü anlamına gelen kelam-ı kibar büyük şah­ siyetlerin söyledikleri ve bir bakıma atasözü edeğeri kazanmııt hizmetli ve yaygın sözl erdi r. Türbelerde az da olsa bu neviden i ba r el ere rastlanmaktadır. n. Bayezı�, TUrbesinde ahşap pencere kapakları üzerine yazılmııı "Dün ben senin gi b i idim, yarın sen de benim gibi olacaksın" . Şehzade Must afa- i Cedid Türb esinde ayet ku­ şağının sonuna ·eklenmiş "Ölüm b ir kasedir herkes ondan iç ecekti r, kabir bir kapıdır herkes ondan geçe cekti r ' ' veya Yeşil Türbedeki. "Marifetten koklamak çok iş yapmaktan iyidir" · ş eklin deki bu ibareler bazen söyleyenin ismi de zikredi lme k su­ retiyle türbelerde yeralmaktadır. Nitekim Yeşil Türbesindeki " Selli.m et t en daha gü­ z el elbise yoktu r " sözünün Hz. Ali 'ye ait olduğu kaydedilmiştir, Ancak yu kanda da belirtildiği gibi bu tarz i ba r eler oldukça a zdır ve bi rka ç türbeye inhisar etmektedir. ·

764

(14)


SAYI 308

H.

ÖNKAL

YU. XXVI

------- - -- ----- - - -----

E" - Esma-i Hüsna : Anl a mı i ti bari yle en güzel isimler diye i f a de edebileceğimiz

esma-i hüsna, bi lin diği gibi , Allah'ın 99 ismine verilen bir ıstılahtır. Türbelerde olduk­ ça yaygın bir şekilde uygulanan esma-i hüsna bazen bütünü ile zikredilmekte bazen de bir bölümü ile verilmektedir . Yukarıda. da kı s aca temıı.s edi ldi ği gibi, Haşr s u re si ­ nin son ayetleri Allah'ın . ism-i a'zamını. ihtiva etmektedir. ( ı� ı Bu bakı m dan esma-i hüsnanın tamamı veya büyük bi r bölümü zikredilirken · çok kere Haşr sureSinin 23 ve

24 . ayetleriyle başlanılmaktadır. Değişik zamanlarda inşa edilmiş Osmanlı türbele­ rinde estn a -i hüsnaya r a stlay ış ımı z bunun yaygınlığını ortaya koyduğu kaclat top­ lumdaki benimseyişin sü re kli li ği ni de göste rm ekted ir. Eğer t am am ı · · ve� · b�k bi r bölümü verilmemişse esma-i h ü sn a d an seçilen isimlerin çoğu Allah'ın · cemal sı. fatlarıyla ( t?. ) ilgilidir ve bir · i n Şi.ra h vesilesi de teşkil etme ktedir. Bunlardan çok acıyicl anlamüıdaki "Hannan" ile yine ihsanı çok · bol anlamındaki "Mennan"

eıı

çok

tekrarl an an Allah · isimleridir. Bu · konuda e s m a -i hüsna ihtiva e d en türbelerin isim­ lerini vermekle yetiniyoruz . 1 - Mustafa-! Atik Tür. 1479, 2 - Mükrime Hatun Tür. 1500, 3 -'- Şirin Hatun Tür: 1507, 4 - II. Beyazıd Tür. 15 13 , 5 - I. Selim Tür. 1522, 6 - Şehza de Mehmed Tür . 1547, 7 - Kanuni Tür. 1568, 8 - fil. Murad Tür. 1600, 9 - Sultan Ahm ed Tür. 1 61 9 , ıo - Hatice · Turhan Valide Sultan Tllr. 1663 F - KeUme-i Tevhid : Kelime-i şehadet, Allah'ı birleyici ve Hz. Peygamber'in O'nun Resulü olduğunu ifade eden kelime-i tevhid ile bunun varyasyonları dıi. tür­ birini teşkil · · eden belerde sıkça k ar ş ı laşıl an terkiplerdir. lslam'ın beş şartından kelinıe-i şehadet ile İslall1 i nan c ıni.n temel prensi bini formüle eden kelime-i tevhidin türbelerde yeralıp zikrediİmesi k ad ar t a bii bir şey olainaz. Onun içiiı daha türbeye girmeden, dikkati en çok çekecek y e rle re , kapı k an atları nın üst t a bl al a rın a, portal niııinin alınllklar ın a , revak dip cephe kemer alınlıklanna en gi.l.Zel tarzda kelime-i tevhidler yazılmı şt ı r . Kelime-i. tevhid ve kelime-i ııehadet ihtiva eden türbeler §un­ lardır : 1 - Mustafa-i Atik Tür. 1479, 2 - Gülbahar Hatun Tür. ( Trz. ) i506, 3 Hurrem Sultan Tü r. 1559, 4 - Kanuni Tür, 15 68 , 5 - II. S eli m Tür. 1577, 6 - Fatma S ult an Tür. 1588, 7 - I. A bdülJ:ıam.i d Tür. 1780, 8 - Mihrişah Valide Sul t an Tllr. 1796 . ·

. G . - Lafza-i Celal, lsm-i Nebi ve Çihar Yar-ı Güzin İsimleri : Lafza-i Celil yaııi Allah kelimesi asl ın d a esma- i hü sn a a ra s ınd a yeralan bir ismi a'zam ise de türbeler-

de · esma-i hüsnadan ayn ve müstakil olarak yer verilmi§ ve ç ok kere ism-i Nebi ile, si m etrik . bir düzende te rt iplenmişti r. Çoğu ca milerde görüldüğü tarzda Lafza-1 Celal ve i s m - i Nebi türbeler de de pandantiflerin ortasına yazılmakta ve hemen he­ men t am am ın d a Çih a r yar-ı güzin yani E b u Bekir, Ömer, Osman ve Ali ile sonuncunun o ğulları , Hz. Peyga m be r' in torunları Hasan ve Hüseyin i sim leri ile birlikte verilm ekte di r . Bu i si mle ri n , genellikle, hepsinin zikredilmesine uygun bir düzenle­ meye sahip I. ve n. Selim, Kanuni, Sultan III . M eh m ed türbeleri gibi sekizgen veya tçt.e. seki �gen bir tertibe sahip t ü rbelerde uygulandıkları dikkati çekmektedir. Allah ve Muhamme d isimlerinden başka diğer i'aimlerin zikredilmesi, bu şahısların hem P e yga m be r' e yakınlıkları hEm de İslam'a hizmetleriyle alıikalıdır. llk dört halife, İslii.rn' ın yayılmasında büyük hizmetler i fa e tm ekten b a şka Hz. Peygamber'itı ha-

( 12) . Abdullah Aydemir, �.e. , s. 167. ( 1 3 ) H. İbr ahi m Şener, Türk E de bi y at ın dl'l Man z um E sm aü' l -Hüsnala r, Basi lmamııı Dok�ora Tezi, İzmir, 1985, s. 171.

( 15 )


SAYI 308

T Ü R K

YIL XXVI

K Ü L T Ü R Ü · ---- - - - - -- -

------ - - -- - ----

yatta iken daima yanında yeralmış ve onun en büyük destekçisi olmuşlardır. Ha­

san ve

.

Hüseyin ise Hz. Peygaber'in çok sevdiği aziz torunlarıdır. İç plan şeması i tib ari yl e 12 k ena rl ı bir düzenlemeye sahip Eyüp'teki Şah S ul tan Türbesi yukarı­ da Zi �redilenle rde n ayrı olarak Zübeyr, Sa'd, Said ve Talha isimlerini de muhtevi­ dir ki, ı>ıan şeması, bütünlüğ:iin bozulmaması için dört ismin daha zikrini gerektir­ mişt ir . Bunlar da aşere-i mübeşşire denilen ve Hz. Peygamber tarafından dünyada Cenn e tle müjdelene n on kişi den dördüdür. Yukarıda zikredilenlerden ayrı olarak çihar yar-ı güzinin isimlerini ihtiva eden türbeler şunlardır : Selçuk Hatun Tür. 1513, .

Sultan III. Murad Tür. 1600, Abdülm eci d Han Tür. 1855. H - Dualar

Türbelerde, §imdiye kadar zikredilen ibarelerden ayn birtakım

·dualarla da karşılaşılmaktadır. Bunların çoğu, dua kitaplarında görülen duaların bir

tekTandır. S ult an . I. A b d ülhamid Türbesinde bulunan kadem-i saadetle ilgili man­

zum · ibare gi-bi daha farklı muhtevay a sahip olanlar varsa da bunları da dua nev'ine dahil etmek müm kündür. Bu manzumenin son beytini buraya aktarmak istiyoruz.

Sür. yüzün acz ü niyaz ile edip istişfa' Oiayıai-ı dersen e ğe r mazhar-ı afv ü gufrı1n. Aynı şekil<j.e bir kadem-i saade t ihtiva eden

S ul tan III . Mu s tafa

kadem-1 saadeti örten kuma§taki dua ise "Şefaat Ya Nebiyyallah

-

Türbesinde

LQ ilA.he Wallab

Muhanuned Resulullah" şeklindedir. Dua ihtiva eden türbeler de şunlardır : Şehzade

Mehmed Tür. 1547, Hurrem Su l t an Tür. 1559, F atm a Sultan Tür. 1588, Sultan 111 . Murad Tür. 1600, H at ic e Turhan Valide Sultan Tür. 1663. fi - D e k o r a t i f

U n s u r

O l a r a k

Y a z ı l a r :

Yapılarda yeralan yazıların muhteval arının yanısıra büyük bir dekoratif rolü haiz buli.ındukları malumdur. nk İslam yapılarından itibaren yazı , süaleme arasında

öne m li

yer işgal etmiş z am a nl a bazı üslQplarda süslemenin başlıca unsuru malzemeye ta t bi k edilen yazının Sel çuklular döneminde olduğu gibi Osmanlılar zamanında da ölçülü ve dengeli bir şeld.lde süsleme arasın­ bir

haline ge l mi §tir . Değiijik

da yeraldıkları görülür. Ama Konya İnce Minareli Medrese portalinde olduğu gi bi ön plAna . çıkarıldığt örnek le r de mevcuttur. Osmanlı türbelerinin, özellikle klAsik dönem türbelerinin içten, çini kalem i§i, ah şap, vitray ve yazı gibi unsurlarla zen.:

gince. süslendiği . mü§ahede edilir. Erken dönemin daha az ehemmiyetli türbeleri ile son dönem türbe l erinin Ç oğ u bu özelliğe sahi p değillerdir. Buna rağmen bu türbele­ rin dahi yazılar ihtiva ettiklerini ve hatta yazının tek süs unsuru olduğunu söyle ­ yebiliriz . Yazılar mermer, taş, çini, ah§ap, sıva, maden ve kumaş gibi çok değişik malzemeye tatbik edilmi§tir. Yazılar, giriş açıklıklarının üstü , kubbe göbek ve etek­ leri, kapı ve pencere kapak tablaları, revaklar, alt sıra pencere üstleri, ild.nci ve

üçüncü sıra pencere araları, pandantüler, kasnaklar, kemer almlıklan, kemer Jdlle­ likleri ve sütun ba§lıkları gibi çok deği§ik yerlerde uygulanmışlardır. Er'ken devire

ait türbelerde daha çok sıva üzerine, klasik dönemde çini, xvın. yüzyıldan itibaren

ise daha çok mermere tatbik edilen yazılar, nevi leri bakımından da farklılık gös­ terirler. Aklam-ı sitte veya şeş kalem olarak bilinen hat nevilerinden en çok sülü­

sün tercih edildiği , bu kalemle yazılmış birçok örnekten anlaşılmaktadir. Bunun · yanısıra, talık , kOfi, makili ve muhakkak kalemi ile yazılmış örnekler de az değjl­

dir. Çok kere yüksekte bir yere yazıldıkları için bu kalem nevileriııln hemen dllm a

'(16)


H . ÖNKAL

SAYI 308

YIL XXVI

celi olarak yazıldıklarını söyleyebiliriz. Ayrıca, özellikle erken dönem türbelerinde ibarelerin müsenna denilen aynalı tar zda uygulanmaları o devirde çok ilgi çektiğinin bir işareti sayılabilir. Çinileriyle ünlü Bursa daki Yeşil Türbe, yazılarının bolluğu ile de dikkati çe­ ker. Mihrap, sandukalar iç ve dışta, alt sıra pencerelerin alınlıkları, ahşap kapı ka­ paklan yazılarla zengince süslü bulunmaktadır. Mihrabda sülüs hattın yanısıra kufi de görülür . Çelebi Mehmed'in sandukasında nefi s bir örneğine şahi t old uğu m uz sülü sün, daha sonraki yüzyıllarda ulaşacağı nisbet ve a h enkten henüz mahrum bulun­ duğunu alınlıktaki yazılardan anlıyoruz. Bunlarda Selçuklu sülüsü dediğimiz özel­ '

,

­

likler hakimdir. XVI. yüzy ılın başlarına tarihlenen, Bursa Muradiye türbeler grubuna dahil Gülr uh Hatun ve Mükrime Hatun türbelerinde, tromp altında başlayan yazı kuşağı, yapıyı dört yönde kateder. Sıva üzerine uygulanmış yazılar celi sülüsün ahenkli bir örneğini teşkil ederler. Kuşakta dikey hatıann husule getirdiği boşluklar çiçek ve yapraklarla doldurulmuştur. Ayrıca bu kuşaklara asılı gi bi tu tturulmuş ma dalyon­ ların da zarif istiflerle doldu ru l ması çok ilgi çekicidir .

Şehzade Mustafa-i Atik Türbesinde yine sıva üzerine uygulanmış yazıların ç o ğu müsenna tarzında ve iki değişik renktedirler. Ayrıca üstleri daha küçük boyutta kQfi hatlarla doldurulmugtur.

Sultan I. Selim ve Şehzade Mehmed türbelerinde giriş açıklığının iki yanındald çini panolar yazılarla zenginleştirilmiştir. özellikle sonuncu, içte ve dışta, yazılarl a donatılmıştır . Pencere alınlıkları içte çini, dışta taşa işlenmiş zarif muhakkaklar ihtiva ederler . Aynı karakterde yazılar yukanda kartuşlar içinde de uygulanmıştır .

XVI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı türbelerinin içlerinde en dik­ kAti çeken süs unsuru alt sıra pencerelerin hemen üzerinde bütün mekanı kateden yazı kuşaklarıdır. İlk yüzelli yıllık sürede bu kuşaklar çinidir ve yazılar nefis celi sülüsle yazılmışlardır. Daha sonraki dönemde de bu uygulama d ev a m etmişse de yazılar mermer kuşaklar üzerine hakkolunmuştur. Pandantiflerin daha çok Çihar yar-ı güzin isimlerine ta hsis edildiği Osmanlı türbelerinde kubbe göbeklerinin veya duvarların değişik satıhlarının merkezde düğü m yapan dairevi yazı madalyonları

ile süslendiği görülür . Bunlar nefis isti fl e riyle de i l gi çekicidirler. Bu madalyonla­ rın iki zarif ö rne ğini Sultan m . Murad Türbesi ile Sultan Ahmed Türbesinde bul­ maktayız.

XVIII . yüzyılın sonlarından itibaren türbelerde sülüsün yanısıra talık kaleıtıtyle

yazılnuş hatlar ile de kar şılaş ırız . Esasen bu ve müteakip yıllarda ananevi sanat­ larımızda gerileme sözkonusu iken tersine bir gelişme sadece hat sanatımızda ger­ çekleşmiştir. Bu arada Türk talıkı diyebileceğimiz bir hat tarzı da ortaya çıkmıştır. Bu hattın türbelerde ki güzel örneklerini Fatih, I . Abdülham id ve Mihrişah tü rb ele ­ rinde bulabtlmekte;vtz.

Sultan Reşad Türbesinin giriş alınlığındaki müsenna sülüs istif, hat sanatımı­ zın en müstesna ö rn eklerinden biridir. Hattatı kadar hakkakının da bu mükemme­ liyette rolü bulunmaktadır. Yukarıda belirtildiği üzere yazılar ahşap malzemeye de uygulanmıştır. Türbe­ lerde bunun daha çok kapı ve pencere kapaklarının üst tablalarına tatbik edildiği

(17)

767


SAYI 308

T Ü R K

K Ü L T Ü R Ü

YIL XXVI

------ - ---- --- ·

malumdur. Çoğu kere k elim e i tevhide y e r verilen bu tablalarda sedef kakmaların yazıların zerafetini arttırdıkları görülür. Sultan I. Seli m Türbesinin kapı kana tla­ rındaki m akili hatla ve alte rn ati f olarak çerçeve tarzında hazırlanmış Ya Hannan ve Ya Mennan nefis bir u ygulam a olup bu çerçevenin içine aynca sülUsle ayetler yazılmıştır. Kanuni Türbesindekini de hatırlatmak uygun olacaktır. -

Çok daha ' az olarak yazılar kumaş üzerine de işlenmiştir.

Mesela Sul t an fil ..

Mustafa Türbesinde bulunan kadem-i s a adetin örtüsü bu neviden yazılar ihtiva ede_r . Tabii ki sandukaları kaplayan p uşidele re siİnle işlenmiş yazıları da hatırlamak ge­ rekecektir. Sultan Abdülaziz ve II . Abdülhamid Han'ın sand uka örtülerini buna birer örnek olarak zikredebiliriz.

Malzeme olarak madenin kullanıldığı bir örnek olarak ise Sultan Il. Mahmud Türbesinde medfun b ulunan II. Abdülhamid Han•ın san dukasını çevreleyen madeni şeb ek eyi zikredebiliriz ki buna esma-i hüsnadan isimler yazılmıştı r.

· Ve nihay�t Ye şil Türbedeki Çelebi Mepmed'in kızı Selçuk Hatun•a ait san­ duka alçıdan olup bu sanduka da alçı üzerine işlenmiş yazılara bir örnek olarak zikredilebilecektir . Görüldüğü gibi yaygın olmamakla birlikte ana malze mel erin cıi­ şındfı, bazı malz em ele re de yazılar yazılmış, böylece hem bu y azıl arın muhtevaları ile ziyaretçilere bazı hatırlatmalar yapılmak istenmiş hem de ya pı bunlarla içte ve dışta daha d e ko r ati f bir görünüşe sahip kıl ın mıştı r . Türbelerde y er al an yazıların büyük bi r ekseriyeti yüksek sanat değeri olan hatlardır ve büyük hattat ların eseridir. Bu hattatların bir kısmı es e rl e rine imzala­ rını at mışla rdı ı itibaren türbelerde mimarların imzalarından . XVIII . y ü zyıld an ziyade hatt a tl arın imzalarının yaygınlaştığı gö rülü r. Bunlar arasında, Hat­ tat Mehmed (l • ) , Hattat D ivan- ı Hümayun hocası Mehmed -Emin , Hattat Mahmud Celaleddi n Mehmed Esad El-Yesaıi, Yesarizade Mustafa İzzet, Rakım Efendi, Şevki E fendi Hattat İsmail Zühdü, Hulusi Efendi ve Abdülfettah Efendiyi sayabiliriz. Bu ünlü h atta t l arın arasında bir de Osmanlı Hükümdarının ismini görmekteyiz ki l. A bd ülh a mi d Han Türbesindeki bir levha II. Mahmud'un imzasını ta§ır. ,

,

Görüldüğü gibi, Osmanlı tü rb el e rin d e en dikkat çekici mahaller dini muhtevalı nefis hat eserleriyle doldurulmaktadır. Böylece türbeler hem diğer de ko ras y on un ­ s url arı arasında yeralan bu yazı unsurları ile süslenmekte hem de g eni ş m u h tevala­ rı ile ziyaretçinin duygu ve düşüncelerine tercüman olmaktadı rlar. Bu sebeble, yazının, dini mimarımızın vazgeçilmez bir unsuru ol duğu nu katiyyetle �öyleyebiİiriz .

(14 ) S ultan III . Mehmed Türbesinde m ekanı çepeçevre dolan an

çini kuşağın sonuna "Bunu faki r Mehmed yazdı' ' şeklinde imzasını koyan bu hattat muhtemelen Mehmed b. Mahm ud olmalıdır. Hattatın Ayasofya Camii. mihrabı yukarısına çini ü z e ıi ne bir ayet-i kerime yazması ve ketebe koyması ve yazının tarihinin H. 1010 olması, m. Mehmed'in tü rbesin deki çini üzerine yazılmış ayetin so­ nundaki Mehmed imzasına sahip hattatla aynı şa hıs . olma i htim alini arttır­ . maktadır. Türbenin Ayasofya haziresinde bulunuşu ve ta rlhfüi n 1017/l 60 S -1609 olu ş u bu kanaatimizi teyid eder m ahiy e tt ed i r ( Müstakim Zade Süleyman Sadeddin Efendi . Tuhfe-i Hattattn, İstanbul, 1"028, s. 452-453) ;

768

.( 18)


SABRIN SONU GELMİŞ OLMALI !

H.

FİKRET ALASYA*

Tarihin hiçbir devrinde Yunanistan idaresinde bulunmayan Kıbrıs ' ı 1907 yılında ziyaret etmiş bul·unan Winston Churchill'in, Ada'nın Yuna­ nistan'a ilhak edilmesini isteyen Rumlara "Kıbrıs'ın Yunanistan ile uzak­ tan yakından bir ba�lantısı yoktur. Kıbrıs Rum halkı da Yunan olmayıp melez bir ırktır" demesi tarihi bir gerçeğin ifadesidir. Ancak Rum-Yunan ikilisi, Megali-İdea programına soktukları Kıb­ rıs'ı, Yunanicıtan'a ilhak etmek için, zaman seyri içinde değişen slogan­ ları kullanarak, İLHAK gayelerine ulaşmaya çalışmışlardır. 1931 yılın­ da "İLHAK" talebi ile isyan çıkarmışlar, başarılı olmamışlardır. Çünkü Kıbrıs Türk toplumu buna karşı cephe almış, mahalli ingiliz yönetimini desteklemiş ve "Ada'nın şayet el değiştirecek olıursa, eski sahibi olan Türkiye'ye verilmesini istemiştir. Rum-Yunan ikilisi taktik değiştirerek, zamanın modasına uymuş ve 1 5 Ocak 1950 tarihinde, kiliselerle papazların gözleri önünde ; - Kıbrıs'ın Yunanistan'a İLHAKI'nı isterim. - Kıbrıs'ın Yunanistan'a İLHAKI'na karşıyım. yazılı oy pusulalarından birini seçtirerek plebisit yaptırmıştır. Böyle bir plebisit, dünyanın hiçbir yerinde görülmüş değildir. Netice'de % 90'ların üzerinde "kabul" oyu çıkmıştır. Bu plebisiti ne İngiltere ne de Türkiye kabul etmiştir.

Rum-Yunan ikilisi, yine zamanın modasına uyarak, Kıbrİs halkına, tabiatıyle, Rumlara, " self-determinasyon" hakkı verilmesi talebi i le 1952 yılında Birleşmiş Milletlere müracaat etmiştir. Ancak karar "her iki topluma da self-determinasyon hakkı verilmesi şeklinde çıkmıştır." Rum-Y.man ikilisi, 1LHAK'ı barışçı yollardan sağlayamayacağını an­ layınca, meseleyi si lah zoru ile halletme yolunu uygun bulmuş ve 1953 (* ) Kuzey Kıbrıs Türk Cumhurtyeti Cumhurbaşkanı Danışmanı .

( 19)

769


SAYI 308

T Ü TI K

K Ü L T Ü R Ü

YIL XXVI

Albay Grivas idaresinde, EOKA adlı tedhiş t e ş k il atını Yunanistan eğitmiş, en modern silah ve

yı l ı n d a Yunanlı

kurmuştur. EO K A teröristlerini,

te çhiz atla donatmıştır.

EOKA terör teşkilatı harekete geçi­ rilm iş ti r. , 1 N is an 1985 günü , EOKA komutanı Grivas, bir beyanname yayınlayarak, te dh i ş harekatı'nın hedefini açıklamıştır. Beyannamede ; Hazırlıldar

tamamlandığında

Karş ı ımz da

İngilizlerdir. İkincisi ise kovacağız, bundan Kıbrıs'tan onları savaşarak ile sonra Türkleri imha edeceğiz. Gayemiz ENOSİS'tir. Her ne pahasına olur­ sa olsun bu g a ye ye ıulaşmak bizim görevimizdir", demiştir. Bugün de durum a ynı dı r "

iki d ü ş man vardır. Birincisi

Türklerdir. İngilizler

EOKA h are k a tı n ın sürekli olarak T ürklere kar şı gelişme si k arşı­ yılında "Türk Mukavemet Teşkilatı"nı yani "TMT"yi kurmuştur. TMT'ye mensup "Mücahit"ler en ağır şartlar al­ tında direni9e geçmiştir. sında, Türk halkı d a 1958

İn gi lizler 1960 yılında , Ada'nın idaresinden çekilmek istedikleri için, kedi-fare oyu­ nu oynamışlardır.

EOKA t e r ö rist leri n e karşı, ciddi bir harekat yapmamışlar,

1959 yılına kadar geçen süre içinde , Türk halkının imha edilmesinin m ümk ün o lm ad ığı ve Ada ' nı n taksimine yol açılacağı anlaşılınca, 1959 yı lı Şubat ayında Zürich ve Lo n d ra Andlaşmalan imza edilmiştir. Söz konu su andlaşmalar, "Kıbrıs Clmhuriyeti"nin kurulmasını ve Oumhuri­ garantörlüğünde olmasını yetin Türkiye , Yunanistan ve İngiltere'nin öngörüyordu. M aka rios , Züri ch ve Londra Andlaşmalarını baskı altında, kerhen imzaladığını söylemi ş ve mücadelenin gayesinin bir Cumhuriyet kurul­ ması ol madığın ı açıklamıştır. Çünkü 1960 yılı 15/16 Ağustos günü ilan edilmi9 olan Kıbrıs Cumhuriyetinde, Türk halkı, eşit statülü kurucu or­ t a ktı . 10 b akanın 3'ü T ür k, milletvekillerinin ve kamıu görevlilerinin % 30'u da Türk olacaktı. Böyl e bir ya pı, elbette ENOSİS'e i m kan vermezdi. İşte bundan do­ layı Makarios, Anayasa'nın takbik kabiliyeti olmadığı tezini ortaya at­ mış ve Türk t a rafına tanınan hakları vermemiş, bloksuz, üçüncü dünya ül keleri ne seyahata çıkarak, kamuoyunu lehine çevirmeye çalışmıştır. Ni­ hayet, Kıbrıs İngiliz Yüksek Komiseri'nin yardımı ile , Anayasa'ya 13 m a ddelik "tadil teklifleri" hazırlanmış ve 30 Kasım 1963 tarihinde ta770

(20)


SAYI 308

H . F . ALASYA

YIL XXVI

raflara verilmiştir. Kıbrıs Türk liderliği derhal , Türkiye ise 6 Aralık 1963 günü teklifleri reddetmiştir. Bunun böyle olacağını bilen Rum-Yunan ikilisi, EOKA ile ilgili ha­ zırlıklarını tamamlamış olduğundan, 21 Aralık 1963 günü, EOKA'yı sa­ vunmasız Türklere karşı AKRİTAS planına göre saldırıya geçirmiş ve bu saldırılar 23-25 Aralık 1963 günderinde "Kanlı-Noel" olaylarına dö­ nü�müştür. 1 963 feci olayları öncesinde Yunanlı subay Ioannides, Makarios'un elini öpmüş ve " . . . . . . . . . projem şöyledir. Ada'nın her tarafında bul'Unan Türklere ani bir saldırı yapmak ve tek bir Türk kalmayacak şe­ kilde onları imha etmektir" diyerek pliinını teklif etmiştir. Kanlı-Noel olaylarında, Kıbrıs Türk halkı , Rum-Yunan askerlerinin en modern si­ lahlarına k�rşı, en iptidai silahlarla iman dolu göğüslerini siper etmiş, 72 şehit, 475 yaralı ve pek çok kayıp vermiş , Ama Anavatan'a güve­ nerek, Yunan'a teslim olmamıştır. Bu katliam karşısında , Garantör devlet olan Türkiye 25 Aralık 1963 günü Lefkoşa üzerinde jetlerle bir ihtar uçuşu yaptırarak ateşkesi sağ­ lamıştır. Ancak çok ibret vericidir ki Makarios, 26 Aralık 1963 günü, Ayvalık'da bulunan savunmasız Türk halkım toptan katlettirerek , ken­ dilerine kazdırdıkları çukura attırmıştır. Bu feci olaylar karşısında, Dr. Fazıl Küçük ile Makarios'un müşte­ rek talebi üzerine. 29 Aralık 1963 günü İngiliz askerleri, Lefkoşe'de "Ye­ şil hatta" gL.mişler , böylece Türk halkının can güvenliğini sağlamaya ça­ lışmışlardır. t�te bu tarihte Kıbrıs fiilen ikiye bölünmüştür. 4 Mart 1964 tarihli BM kararı ile Kıbrıs'a Birleşmiş Millettler Barış Gücü gönderilmiş , bu Barış Gücü İngiliz askerlerinin görevini devralmıştır. Bugün de B arış Gücü görev karşısındadır. Tarihi gerçek bu olmasına rağmen, R'Um-Yunan ikilisi, Kıbrıs'ın 1974 Kıbrıs Türk Barış Harekatı ile "taksim" edilmiş oldu­ ğunu ileri sürmcktp, ve Türkiye'yi suçlu durumda göstermektedir. Rum ­ Yunan iddiaları tamamen gerçek dışıdır. Birleşmiş Milletler Belgeleri ve fiili durum bunun en açık isbatıdır. Nitekim, Kıbrıs Anayasa Mahkemesi Başkanı Alman Prof. Dr. E. Forsthoff, 30 Aralık 1963 günü UPI mu­ habirine vt:rdiği demeçte ; " . . . . . . bu derece vahşi bir saldırı olacağını tahmin edemezdim. Ma­ karios bütün bunları, Türklere , Anayasa'da tanınan hakların hepsini ellerinden almak için yapmıştır" demekle bu tarihi gerçeği vurgulamıştır. 3 bebeği ile banyo küvetine sığınmış bulunan bir Türk anasını kinle kurşunlarla delik deşik ettirerek katlettiren ve bütün basın ve yayın organlarını elinde bulunduran Makarios, bu feci olayları dünya kamu( 21 )

771


SAYI 308

T Ü R K

K Ü L T Ü R Ü

YIL xxvı

oyuna, "Türkler isyan etmiştir ve isyan bastırılmaktadır" şeklinde yan­ sıtırken yüzü kızarmamıştır. Makarios, 1 Ocak 1964 günü, Zürich ve Londra Andlaşmalannı fes­ hettiğini ilan etmiş, Türk milletvekillerini temsilciler meclisine sokma­ mış , Türk pakanları kabineden atmış, bürokratları ya dairelerinden top­ latıp öldürtmüş veya kayıplara karıştırmıştır. Bundan dolayı Kıbrıs Cumhuriyeti gayri meşru bir Rum Hükümeti şekline dönmüştür. Eşit statülü kurucu ortak olan Türklerin hakları gaspedilmiştir. Rum yöne­ timi bugün de gayri meşrudur. Fakat prosedüral olarak, meşru devlet muamelesi görmektedir. İşte bunun içindir ki, devlet olmanın avantaj­ larını yitirmemek amacıyla Türk tarafı ile anlaşma yoluna girmemek­ tedir ve arkasında diğer devletler old'll k ça da girmeyecektir. Makarios, Kanlı-Noel olaylarından ötürü, dünya kamuoyundan hiç­ bir tepki görmediğinden ve jenosit suçundan dolayı yargılanmadığından ; Türklere karşı saldırılarını devam ettirmiştir. 1964 yılında Erenköy'de ; Limasol'da, Baf'ta ve Gaziverende bulunan Türklere taarruz edilmiştir. Garantör devlet olan Türkiye, Kıbrıs'lı Türkleri imhadan kurtarmak için, müdahale etmeye karar vermiştir. Fakat ABD B aşkanı Johnson, tnö­ nü'ye yolladığı 5 Haziran 1964 tarihli mektubu ile buna mani olmuştur. Bu tutumdan cesaret almış bulunan Rum-Yunan ikilisi, Ada'nın her ta­ rafındaki Türklere saldırılar tertiplemiş, nihayet 15 Kasım 1967 tari­ hinde, Geçitkale ve Boğaziçi'ndeki savunmasız Türkleri imha etmek Ü?.e ­ re , Grivas komutasındaki Yunan tümeni, EOKA çeteleri ve Rum Milli Muhafız Ordusu harekete geçmiş ve BM Barış Gücü Askerlerinin göz­ leri önünde, Barış Gücü Askerlerinin telsizlerini bile kırarak, Türkleri vahşice katletmişler, hatta 80 yaşındaki köy imamının üzerine gazyağı dökerek yakacak kadar barbarlıklarını sergilemişlerdir. Garantör Devlet olan Türkiye Hükümeti silahlı kuvvetleri kullanmak için TBMM'den yetki almış ve askeri birlikleri güneye intikal ettirmiştir. Ancak bu defa da ABD Cumhurbaşkanı, Cyrus Vance'ı "Özel Temsilcisi" olarak arabuluculukla görevlendirmiştir. Cyrus Vance, Ankara - Atina ­ Lefkoşe arasında mekik diplomasisi yaparak, Türkiye'nin şartlarını ka­ bul ettirmiş , böylece Türk çıkarmasını önlemiş, meseleye barışçı yoldan bir çözüm bulunması için, ikili görüşmelerin yapılmasına karar verilmiş­ tir. İlk görüşme 19C8 yılı Haziran ayında Beyrut'ta başlamış olup, de­ ğişik t arihlerde ve değişik kompozisyondaki heyetler arasında değişik yerlerde görüşmeler yapılmıştır. İkili görüşmelere hala devam edilmek­ tedir. 772

(22)


H . 1" . ALASYA

SAYI 308

YIL XXVI

Türk Hükümeti'nin ciddi bir şekilde müdahale teşebbüsünde bulun­ ması, Makarios'a bir ders olmuş ve "uzun vadeli mücadele" strajisi tatbik ederek, ekonomik baskı , sıkı kontrol ve barikatlarda en mahrem yerlere kadar arama, hayat hakkı tanınmama gibi yollarla Türkleri Kıbrıs'tan uzaklaştırmaya çalışmıştır. Türkleri bir bakıma "ya valiz, ya tabut" ara­ sında tercihe zorlamıştır. 1974 yılı Temmuz ayı başında diplomatik pla­ kalı arabalar içinde Maraş'ı dolaşırken büyük lokantaların ve kafeter­ yaların kapısında "Köpekler ve Türkler giremez'' yazılarına şahit ol­ muş ve adeta şoka girmiştik. İşte 1963-1974 arasındaki Makarios İda­ resinde , Türk'e layık görülen yer köpeklerden de aşağı idi. Durumun böyle olmasına rağmen Yunan cuntası, iç politikada güç­ lenmek için, Kıbrıs'ı bir önce "İLHAK' ' etmek isteyince, Makarios ile Atina'nın arası açılmıştı. Bunun bir neticesi olarak 15 Temmuz 1974 ta­ rihinde Kıbrıs'taki Yunanlı subaylar, Makarios'a karşı darbe yapmışlar, pek çok Makarios taraftarını öldürmüşler, bir iç harbe sebebiyet ver­ mişlerdir. Hatta Rum radyo ve TV'sinde Makarios'un öldürüldüğünü ilan etmişlerdir. nalbuki Makarios'u İngilizler kaçırmışlar ve uçakla Ada'dan çıkarmışlardır. Nitekim Makarios 19 Temmuz 1974'de BM'de yaptığı ko­ nuşmada "Yunan Cuntası'nın yaptığı darbe bir işgaldir, neticede bütün Kıbrıs halkı, hem Rumlar hem de Türkler ızdırap çekmektedir. Türk halkı da tehlikededir" demiştir. Makarios'un bu açıklaması ve Cumhurbaşkanlığı kolt·u ğuna oturtu­ larak "Kıbrıs Helen Cumhuriyeti" ilan ettirilen Nikos Sampson'nun "Tür­ kiye müdahale etmeseydi, yalnız İLHAK etmekle kalmayacaktık, aynı zamanda Türkleri de İMHA edecektik' ' yolundaki itirafı bilindiğinden, garantör Devlet olan Türkiye, Kıbrıs Türk halkını mutlak bir imhadan kurtarmak için harekete geçmiş ve Kıbrıs'ı işga l gayesi gütmediğinden dolayı, zamanın Başbakanı Bülent Ecevit'i Londra'ya göndererek "Müş­ terek Müdahale" teklif etmis ve reddedilince de Garanti andlasmasının IV. maddesine dayanarak, 20 Temmuz 1974 tarihinde, tek taraflı müda­ hale hakkını kullanmıştır. Kazanılmış bulunan zafer neticesinde 13 Şubat 1975 tarihinde Kıbrıs Türk Federe Devleti ilan edilmiştir. ,

,

Bu müdahalenin kanuni olduğunu, Atina yüksek mahkemesi 21 Mart 1979 tarihli ve 2658/79 sayılı kararı ile tescil etmiştir. , Makarios'un BM'de Yunanistan'ın Kıbrıs'ı işgal ettiğini beyan et­ mesine ve Atina Yüksek Mahkemesi'nin 2658/79 sayılı kararına reğmen, Rum-Yunan ikilisi , dünya kamuoyunu hala yanıltmaya çalışmakta, Kıb­ rıs'ta bulunan Türk askerinin işgalci göstermekte ve Kıbns'ın, Türkİ� (23)

773


SAYI 30S

T Ü R K

K Ü L T Ü R Ü

YIL xxvı

ye'nin müdahalesi ile ikiye bölündüğünü iddia etmektedir. Bunları iddia ederken 19515-1974 döneminde. Kıbrıs Türk halkına karşı girişilmiş bu­ lunan ve tarihe kara sayfalar olarak geçmiş olan katliamları es geç­ mekte, yıkılan 103 köyden, göçmen durumuna sokulmuş bulunan 25 bin Türk'ten söz edilmemektedir. "Onlar mazide kalmıştır. Biz ileri bakalım" denilmektedir. Rumlar işlerine geldiği için feci olayları unutabilirler ama Türk halkı o günleri unutmamıştır ve kısa bir süre içinde unutmasına da imkan yoktur. Pek çok devlet ve kuruluş ise, Kıbrıs meselesinin geçirmiş olduğu safhaları incelemeye ve gerçeği öğrenmeye gerek duymadan, Rum-Yu­ nan propagandası tesiri altında kalarak, Türk tarafı aleyhine ve Kıbrıs Türk Federe Devleti'ni ortadan kaldıracak şekil de 1437/1 sayılı kararı almak için oy kullanmaktan çekinmemiştir. Bu tek yanlı kararlardan so­ nuç çıkmayacağını anlayan Türk tarafı , 15 Kasım 1983 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini ilan etmiştir. Arkasında BM'yi bulan Rum tarafı, Kıbrıs Hükümeti olmanın avan­ tajlarından mahrum kalmamak için, 1977 Denktaş-Makarios ve 1979 Denktaş- Kyprianu zirve toplantılarında varılmış bulunan mutabakatlara riayet etmemiştir. BM Genel Sekreteri Perez de Cuellar'ın 1984 yılında başlattığı "odalararası görüşmeler" neticesinde, tarafların mutabakatına dayalı olarak sunduğu "Taslak Anlaşma Metni", Cumhurbaşkam Denk­ taş tarafından hemen kabul edilmiş, fakat 10 gün mehil alıp Atina-Lef­ koşe temasları yapan ve A. Papandreu'dan talimat alarak New-York'a dönmüş olan Kyprianou tarafından reddedilmiştir. Cuellar, yine göreve de­ vam etmiş ve hazırladığı, "Çerçeve Anlaşma Metni'ni taraflara " Evet" veya "Hayır" şeklinde cevap verilmesi şartı ile 29 Mart 1986 tarihinde vermiştir. Denktaş "Evet" demiş, fakat Kyprianou Türk tarafının kati­ yen kabul edemiyeceği ; 1. Türk askeri Ada'dan çekilmelidir. 2. Türk göçmenler geri gönderilmelidir. 3. Üç temel hak yani dolaşım, yerleşim ve mülk edinme hakkı her­ kese tanınmalıdır. 4. Milletlerarası bir garantörlü k sistemi getirilmeli ve Türkiye'nin tek taraflı müdahale hakkı ortadan kaldırılmalıdır".

teklifleri vererek, dolaylı bir şekilde "Hayır" demiştir. BM Genel Sek­ reterinin tekliflerini, Türk tarafı olarak biz , 2 defa reddetseydik, Rum­ Yunan propagandası tesiri altında kalan dünya kamuoyu bizi aforoz eder ve üzerimizden silindirle geçmeye kalkardı. 774

:<24)


SAYI 308

H. F. ALASYA

YIL XXVI

Kyprianou'nun bu menfi tutumu , Rum Temsilciler Meclisi tarafın­ dan kınanmış ve açılmış olan Genel Görüşme neticesinde de "Ya kabul et, veya istifa et" şeklinde karar alınmıştır. Kıbrıs'ta "Helenizm Savaşı verdiklerini ve Helenizmin gerilemesine yani ilhakın önlenmesine izin vermeyeceğini, defalarca açıklamış bulunan A. Papandreu'yu arkasında bulan Kyprianou, bu karan tanımamıştır. Bu gerçek karşısında, Milletlerarası camianın Kyprianou'ya "Hizaya gel" demesi icap ederdi. Fakat maalesef tam aksi bir tutuma girerek, desteklenmiş ve Ti.irk tarafından başka tavizler istenmiştir. Ne acıdır ki, Kıbrıs gerçeğini en iyi bilen Cuellar bile böyle bir temayüle girmek du­ rumunda kalmıştır. Bu olay çok ibret vericidir. Bu durumu çok iyi de­ ğerlendirmek icap eder. Neticede arkasında K. Rumlarının desteğini bulamayan Kyprianou, genel seçimleri kaybetmiş yerine1 Kıbrıs Rum Komünist Partisi (AKEL) nin desteklediği solcu Yorğo Vasiliu Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanı seçil­ miştir. Bu bence kurnazca bir taktiktir. Rum- Yunan ikilisi zaman kazan­ mak için, dereyi geçtrken at değiştirmiştir. Nitekim, Vasiliu seçimi ka­ zanınca, Denktaş'ın ikili görüşüp tanışma teklifini reddetmiş, zafer sar­ hoşluğu içinde "muhatabım Başbakan Turgut Özal"dır diyecek kadar ileri gitmiştir. Ancak zaman seyri içinde, Perez de Cuellar'ın teşebbüsleri neticesinde 25 Ağustos 1988 günü Cenevre'de Perez de Cuellar'ın göz­ lemciliğinde Denktaş .Vasiliu görüşmesi gerçekleşmiş ve müzakereler so­ nunda, ikili görüşmelerin Lefkoşa'da devam ettirilmesine karar veril­ miştir. Ancak Vasiliu'nun ileri sürdüğü şartlar Kyprianou'nun söyledikle­ rinin bir tekrarıdır. Buna şaşmamak gerekir, çünkü bu şartlar, belirli hedef olan " İLHAK"ın gerçekleştirilmesine imkan sağlayacak olan ve Atina tarafından formüle edilen şartlardır. Yalnız Vasiliu, zamanın de­ mokratiklik modasına uyan, ancak hiçbir zaman gerçekleşmesine imkan olmayan bir fikir ileri sürüyor : "Cumhurbaşkanı'nın her zaman Rum olması gerekmez, bir Türk'te seçilebilir' ' diyor. Bu çok kurnazca ileri sürülmüş bir görüştür. Kıbrıs gerçeğini bilmiyen Avrupa halkı bunu çok olumlu bir davranış olarak değerlendirebilir ve Vasiliu demokrasi hılva­ risi olarak puan kazanabilir. Ama neticede tatbik kabiliyeti katiyen ola­ maz. Sırılsıklam Türk düşmanı olan 400 bin Rum, bir Türk'ü Cumhur­ başkanı olarak asla seçmez. Vasilu'da Türkiye'nin "garantörlük" hakkının kabul edilmeyeceğini, bunun yerine "uluslararası garanti" verilmesini teklif etmektedir. Bu-

(25)

775


•.r Ü R K

SAYI 308

: K· Ü L T Ü- R Ü

YIL.. XXYI.

nun Türk tarafınca kabulüne imkan yoktur. Çünkü 1964 Erenköy olay­ ları BM Bans Gücü Komutanının gözleri önünde meydana gelmiş ve ' Türk tarafının defalarca komutam ikaz etmesine r ağmen, komutan, Rum-. ların tesiri altında kalarak, hiçbir harekete geçmemiştir. Türkiye jetlerle müdahale etmemiş olsaydı, bir avuç Türk köylüsü ve üniversite öğrencisi mücahft, denize dökülerek imha edilecekti. 1967 yılında Geçitkale ve Boğaziçi köylerindeki Türklere karşı girişilen saldırılar da BM Barış Gücü Askerlerinin gözleri önünde olmuş , fakat hiçbir müdahale yapıl­ mamıştır. Durum bu olunca "Barış Gücüne ve Milletlerarası Garantiye Türk tarafı nasıl güvensin, canını nasıl emanet etsin ve hangi mantı­ ğa dayanarak, evet desin ?" "Evet" demek idam fermanını peşinen imza­ lamak demektir. ,

3 temel hakkın yani dolaşım, yerleşim ve mülk . edinme haklarının Rumlara tanınması ise, asla mümkün değildir. Çünkü bir birine can düşmanı olan iki grubun bir araya gelmesi, en az yakın bir gelecekte, düşünülemez. Kabul edilmesi, Kıbrıs'ın 1974 öncesine dönmesi ve Türk halkının ilk fırsatta yok edilmesi demektir.

Vasiliu, Bizans kurnazlığı ile "Rus askerleri Afganistan'dan çeki ­ lirken, Türk askerleri Kıbmı'tan neden çekilmesin ? " diye kulağa hoşge­ len bir görüş ortaya atıyor. Ancak Rus askerlerinin Afganistan'ı işgal ettiğini, Afgan mücahitleri ile yıllar boyunca savaştıklarını ve nihayet mücahitlerin kahramanca direnişleri karşısında ağır zayiat vererek çe ­ kilmek zorunda kaldıklarını bilmezlikten geliyor. Halbuki Türk askeri Kıbrıs'a Anayasa'nın bi r parçası olan Garanti Andlaşmasının IV. mad­ desine göre, yukarıda açıklanmış olduğu gibi, - Türk halkını mutlak bir imhadan kurtarmak için müdahale hakkını kullanarak gitmiştir. Türk askeri, Kıbrıs Türk halkı tarafından sevinçle. coşku ile "kurtarıcı" ola­ rak karşılanmış . Rum-Yunan askerlerine karşı Mehmetçik-Mücahit omuz omuza vererek savaşmış, savaş sonrasında Mehmetçik'e tepki göster­ memiş, tam aksine onu bağrına basmıştır. Türk askeri, Rum kesimi da­ hil, bütün Ada'ya barışı, huzuru ve sukfınu getirmiştir. Ve bu müdaha­ lenin kanuni olduğunu da Atina Yüksek Mahkemesi 2658/79 sayılı ka­ rarı ile tescii etmiştir. Ancak Vasiliu, bütün bu tarihi gerçekleri gözardı etmekte, Kıbrıs meselesinde. yeterli bilgi sahibi olmayan dünya kamuoyunu aldatmaya çalışmaktadır. Diğer taraftan da Rum Milli Muhafız Ordusunu en mo­ dern MX-30 tankları ve son model helikopterlerle techiz etmekte ve bun­ lar yetmiyormuş gibi, Fransa'dan Mirage tipi savaş uçakları almak için 776

(26)


SAYI 308

H. F. ALASYA

YIL xxvı

temaslar yapmaktııdır. Bunlara mali kaynak sağlamak için de savunma vergisini �,; 3'den �ı; 5'e çıkarmış bulunmaktadır. Vasiliu, Ada'mn asker­ den arındırılmasını talep ederken, her halde Türk tarafının savunmasız kalarak, Rum-Yunan ikilisinin insaf ve merhametine terk edilmesini arzu etmektedir. Ama Türk tarafı zannettiği kadar saf değildir. Vasiliu bu tutumuna devam ettiği takdirde, yeni başlamış bulunan ikili görüşmelerden olumlu bir neticeye varılmasını beklemek, fazla iyim­ serlikten öteye geçemez. Hele BM Genel Sekreteri'nin Kıbrıs Özel Tem­ silcisi Oscar Camillion gözlemciliğinde devam edem ikili sondaj görüş­ melerinin 17 Ekim 1988 günü yapıl acak olan toplantı öncesinde, yani 16 Ekim 1988 günü ; Güzelyurt yakınında, Rum kesimindeki Astromerit köyünde, sözde Güzelyurt göçmeni olan Rumlara miting ve yürüyüş yap­ tırtan ve Başpiskopos Hrisostomos ile politikacıların ve yöneticilerin ka­ tıldığı bu tJplantıda, mücadelelerinin bitmeyeceğini tahrik edici bir şe­ kilde açıklayan Vasiliu'nun konuşmasını müteakip, kadınlı erkekli Rum­ ların, Barış gücü askerlerinin mani olmaya ç alışmalarına rağmen ara bölgeye girmeye çal ışmaları, ara bölgede itişip kakışmaya girişmeleri ve tartaklama meydana getirmelerinden sonra "bir gün mutlaka kuzeye, evlerimize döneriz" diye bağırarak tampon bölgeden ayrılmaları , Rum Yönetimi'nin gayesinin anlaşma olmadığını açıkça ortaya koymuştur. 1958 yılından beri süregelen ikili görüşmelerin, bu randevunun artık son olmasını istemek , her halde yerinde olsa gerektir. 20 yılda bir çö­ züm bulunmasına, Türkiye'nin zayıf zamanının geleceği ümidi i1 e, engel olan Rum-Yunan ikilisinin keyfini beklemeye, her halde Türk halkı mec­ bur olmasa gerek. Sabrın da bir sonu vardır. Bana göre bu son gelmiştir. Bizans oyununa artık yeter ! demek hakkımızdır. Kıbrıs meselesine barışçı, adilane ve kalıcı bir çozum ıçın bizim te­ zimiz "iki bölgeli, iki milli toplumlu, Türkiye'nin fiili ve etkili garantör­ lüğünde, merkezi zayıf hükümetli, Federal Kıbrıs Cumhuriyeti'dir. Mev­ cut gerçekler karşısında Konfederasyon şekli en uygun bir sistemdir. üni­ ter bir federasyon kabul edilemez. Bu tezimiz kabul edilmediği takdirde, tarihi gerçekleri dünyaya ve bilhassa İslam alemine anlatarak# gerekli girişimlerin yapılması , bence artık kaçınılmazdır. Kesin tavır ortaya kon­ duğu takdirde, İslam ülkelerinden gerekli desteğin alınacağına ve Kuzey Kıbrıs Türk Oumhuriyeti'ne eşit statü tanınacağına kaani bulunmak­ tayım.

( 2 7)

777


MUHAMMED HOSEYİN ŞEHRİYAR

Türk Düny a sı En Büyük Şairlerinden Birini Kaybetti

� ·.

Ahmet B .

ERClLASUN

Türk edebiyatı uçsuz bucaksız bir hazine. Biz bu hazinenin ancak çok küçük bir köşesindeki cevherlerin farkındayız. Sibirya ve Moğolistan içlerinden Cezayir'e kadar uzanan geniş topraklarda , tarihin derinliklerine inen yüzlere� hatta binlerce yıl içinde meydana getirdiğimiz edebi eser­ lerin listesini yapmak dahi bugün bizim için imkansız görünüyor. Sadece Anadolu'da yarattığımız eserlerin bile tam bir envanterini çıkarabilmiş değiliz. Hergün yeni bir yazma, yeni bir cönk, yeni bir türkü gün yü­ züne çıkabiliyor. Sözlü edebiyatın el değmedik incileri, hazan derleyici­ sini bulamadan yok olup gidiyor. Nice destanlar, nice ağıtlar belki de sadece gök kubbenin firuze boşluğunda yankılanıp duracak. Atila'mn tira­ jik ölümünden sonra, kopuzlannın tellerinde ozanların yaktığı ağıt belki de hiç elimize geçmeyecek. Jordanes'in tesbit ettiği el dilindeki birkaç satırla yetineceğiz. Alp Er Tonga'nın Kafkasları birkaç defa aşan ve ön Asya'yı sarsan atının nallarından çıkan ses , kim bilir kaç ozanın Türk sesinde ve nağmesinde hayat buldu ! Ama biz onu hep Şehname'deki İran kahramanlarının hasmı olarak okuyoruz . Ölümünden 1700 yıl sonra Kaş­ garlı Mahmud, ona yakılan ağıttan 8-10 dörtlüğü her nasılsa yakalamış . . . Bttinemezleri, yitirdiklerimizi bir yana koyalım. Bulundukları yerde pı­ nl pırıl parlayan nice mücevherler var ki Türkiye'de onları bilmiyoruz, tanımıyoruz. Türkistan ellerinin, Kırım ellerinin hala canlı olarak yaşa­ yan Alpamış, Er Tö�tük , Bayan Suluv, Edige, Çora Batır destanları . . . Hala ana toprağımız , ana yurdumuz olan, hala Türk olan b u toprak­ lardan çıkmış binlerce şair, binlerce yazar : Mahdumkulu , Molla Penah Vakıf, Mukimi, .A.gehi, Abay , Mirza Fethali, Ahundzade, Mağcan Cuma­ bayoğlu, Ahmet Baytursun, Mir Yakup Dulat, Firkat, Çolpan , Abdullah Tukay, Bekir Çobanzade, Muhammed Sabir, Muhtar Avezov, Aybek, Mustafa Gökkaya, Samed Vurgun . . . Bazılarının seslerini uzaktan, çok uzaktan duyar gibiyiz. Almaata'dan Olcas Süleymanoğlu, Taşkent'ten Cemal Kemal, Muhammed Salih ve Taşkent'ten bir Kırımlı ses Ayder 778

(28 )


A. B. ERCİLASUN

SAYI 308 .

YIL xxvı

Osman. Kırgızistan'dan, sanki iki bin yıllık bozkırın içinden bir s es bü­ tün hudutları aştı, gürül gürül bize ulaştı : Çengiz Aytmatov. Bir başka C e ngiz, Cengiz D a ğ c ı , yüzyılımızın belki de e n tirajik destanını Lond­ ra'dan yüreklerimize işledi . Az erba y c a n' la ne kadar yakımz ! Şimdi el düzenini bozup sarılıyoruz, kucaklaşıyoruz. Bahtiyar'la, Anar'la, Tebrizli Ali ile, Nutki i le , Heyet'le, S av al an ' la . . . "Uca" bir destan şairi, Sehend, Dedem Korkut'u mısra mısra işledi ; Güney Azerbayc an semalarından Baku ve An k a r a semalarına "ucalttı". Türkiye'den gür bir ses Niyazi Yıldırım Gcncosmanoğhı Salur K a z a n ile ona cevap verdi. Eller buluşa­ masa da, gözler birbirini "tapmasa" da mısralar birbirlerine kavu ştul ar . İşte bu uçsuz bucaksız hazine i ç in de , 1954 yılından bu yana öyle bir m ü cev h e r vardı k 1 , o n u yüzlerce sandık içine saklasanız da parıltısı nı yok edemezdiniz. Onun ışıltısını İst an bul' dan , Bakii'dan gözleri­ miz kam a ş a r a k seyrettik. T a hr a n ' d a , Te b ri z'de , Selçuklu atalanmızın ço ­ cuklarının yu rdund a bir som altındı Muhammed Hüseyin Şehriyar. Heyder E aba ildırımlar şahanda SeJler sular şaggıldıyup ahanda Gızlar ona sef

bağlıyup babanda

Selam olsun

ş ev ke tü ze elüze Menim de bir adım gelsin di lüze . 1954 yılında bu m ıs ra l arl a , bu ate şten mısralarla kavrulmuş ve ço­ cukluğunu , çocuklu�yla beraber kimliğini bulmu ştu Şehriyar. Farsça'nın zen gin ve musikili sesinde tı p kı bir Sadi gibi meşhur olmuştu. Büyük de demiz Ali Şir Nev2.i'nin dediği gibi, Farsçayı farslar kadar güzel kul­ lanan nice Türk vardı . Şehriyar da işte onlardan biriydi. 1904'te Teb­ riz'-de doğmuştu. Çocukluğunu doğma diyarında geçirdi, Heyder Baba dağının eteklerinde oynadı, bu d a ğ ı n eteklerindeki Hoşgenab köyünde ma s al dinledi , toy meclislerinde bulundu, bin yıllık köy hayatının örfünü, adetini, töresini ya ş a dı . İlk tahsilini, orta tahsilinin önemli bir kı smını Tebriz ' d e gördü. 1920 ' 1erde Tahran' a gitti. Lise tahsilinden sonra °Tıp Fakültesine girmişti . Bu f ak ült cyi

bi ti rm esine az kal mış tı ki onun şair

başı derde salındı. Bir a şk macerası onu Tahran'dan uzaklara,

Nişabur'a

attı. Horasan'da noter id are sin de çalıştı. Ancak 1937'de dönebildiği Tah­ ra n ' d a

Ziraat B an k ası nd a memur oldu. 1953'te Tebriz'e döndü ve ora­

d an emekli oldu . 1929 yı l ınd a n e ş redi le n

fa rsç a ilk ş iir kitabından iti­

baren meşhur İran şairleri arasına girer. Ancak, onun bizim için yeni(29)

779


T Ü R K

5..\ YI 305

K Ü L T Ü R Ü

YIL xxvı

den doğuşu 1953'tür Bu tarihte Türkçe şiirler yazmağa başlar ve öm­ r ünün sonlna kadar Türkçe şiirler yazmağa devam eder. 18 Eylül 1988 Pazar günü Tahran'daki Mihr hastanesinde vefat eder ( * ) . Şehriyar'ın "He:yder Baba'ya Selam I-II, Mehmed Rahim Hazretle­ r�ne Cevap, Sehendim, Behçetabad Hatırası , Döğünme- Sevinme, Azan Sesi" gibi Türkçe 5iirleri, 198l'de Yahya Şeyda tarafından "Şehriyar ve Azerbaycan Dilinde Eserleri" adıyla Tebriz'de basılmıştır. Bakft'da ve Türkiye' de de Şehriyar'ın şiirleri neşredilmiştir. Şehriyar'ı Türkiye'de ilk defa neşreden Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü'dür : Ahmet Ateş, Haydar Baba'ya Selam , Ankara, 1964. İkinci Haydar Baba'ya Sel8.m da Prof. Dr. Muharrem Ergin tarafından Türk Kültürü ( Nisan 1965) der­ gisinde neşredildi. Yavuz Akpınar da "Şehriyar'ın Türkiye'de Neşredil­ memiş Bazı Türkçe Şiirleri"ni Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Araştırma Dergisi Ahmet Caferoğlu özel sayısında yayımladı. Şimdi Şehriyar'ın bütün Türkçe şiirlerini içine alacak bir yayın a ihtiyacımız var. Şiirlerinden bazı mısralarla şairi hatırlamak ve onun mücevher ha­ zinesinden bir kaç ımrça sunmak istiyoruz. Nur içinde yatsın , mekanı cennet olsun !

Heyder Baba'ya Selam'dan : Heyder Baba kehli klerün uçanda , Kôl dibinnen dovşan galhup gaçanda, Bahçalarun çiçeklenüp açanda Bizden de bir mümkin olsa yad ele , Açılmıyan ürekleri şad ele . Bayram Y.eli çardahları yıhanda, Novruz güli , gar çiçeği çıha;nda , Ağ bulutlar köyneklerin sıhanda Bizden de bir yad eleyen sağ olsun , Derdlerimiz goy dikkelsün dağ olsun. Heyder Baba gün daluvı dağlasın , Üzün gülsün, bulahlarun ağlasın, Uşahlarun bir deste gül bağlasın, ( "' ) "Turk ..Edebiyatı"

dergisinin

Kasım

1988 sayı·sında

Şehriyar' m · hayatı h a kkın d a etraflı bilgi vermektedir.

780

Yusuf Gedikli'nin yazısı

( 30 )


SAYI 308

·

A. B. ERCİLA SUN

YIL XX.VI

Yel gelende ver getirsin bu yana Belki menim yatmış bahtım oyana. Heyder B aba senün üzün ağ olsun , Dört bir yanun bulağ olsun bağ olsun, Bizden sora senün başun sağ olsun, D ünya gazov gader · ölüm itimdi, Dünya boyu oğulsuzdu yetimdi.

Burda hiyal meydanları genişledi D�ğlar daşlar bütün mennen tanışdı Gö rcek meni Heyder Baba, danışdı : Bu ne sesdi sen aleme salup san , Gel bir görek, özün harda galupsan ?

Uöğünme - Sevinme'deıı : Bır garında gardaşdan· uzahlaşmağ olurmuş ? Gardaş deye bir ömür sorağlaşmağ olurmuş ? Birden de bu gardaşla gucahlaşmağ olurmuş ? Bunlar ele ki arz eledim geldi ve oldu, Men her ne muhal farz eledim geldi ve oldu.

Yatsın yava gözler , helelik bahtı oyatdım, El arhama çatdıhda gamı gussanı atdım, Gardaş seni tapdıhda derin arzıma çatdım, Sanki Bakı'nı, G ence ' ni verdin mene gardaş ! Tapdım elimi, arhamı gurban sene gardaş !

Eşginle könül göz yola tikmiş yarı gözler, Könlüm yar itirmişse arar, ahtan gözler, Dil sabr eleyip dinmese de yalvarı gözler, Aşılı gözüdür çeşme - i zemzem de deyerler , Hicran odudur nar-ı cehennem de deyerler. (ll )

781


T Ü R K

SAYI 308

K Ü L T Ü R Ü

YIL XXVI

- ---- --- --------- ------

El Bülbülü'nden :

Yazıp ölse m ne halgı zar isterem, Ne gabri m üste gülzar i sterem , Araz gırağında mezar isterem. Açılı goyun gözüm o yarı görsün,

O sazlı sözlü Şehriyar'ı görsün !

Deyne : Şair sen kö rp ünü keç ip sen , Edebi yat ga raltı sın seçipsen, Hizr'e çatup ab-ı heyat içipsen, Sen}n teb'ün Hizr ahtaran çeşmedir,

Derya kimi mövcü eşme eşmedir. Sen ölümün yazısını pozupsan, Üs tü nd e bir edebiyat yazıpsan,

Mezarını üreklerde gazıpsan.

Sen kimin bir d e dahi ölmek yoh, Adamları batlam kimi bölmek yoh.

782

(3.2)


ELİMİN ÇffiAGI SöNDtJ -Şebriyar•m Ardında.D.A.RASOGLU

Gasipkar dün yamı tutdu Men tığl adım o öyündü. Ş ehriy ar ki, bir umutdu Umut sustu , can döyündü ! .

Goçgar meyus, Kepez ağlar, Göy Göl naçar gara b ağl ar , Bizden sonra gelen çağlar,

Elimin çırağı söndü !

Silsileler tenha dağlar, Şehli gümrah duran tağlar, Ay yetim galan bulağlar, Haray ç ekin ağır gündü !

Hara üz tu tum men, hara ? ! . Kalemin çekildi dara, Güneşim geyindi gara ,

Heyder Baba galdı çende, Duman dırmaıı dı Sehend'e Ağ papağlı Ağrı sen de

Aras bedbaht Savalan tek,

Döyiin , dövran terse döndü

Gasipk8.r

Çiy. Bostan bitkilerinin göv de ve yaprakları. .. .

1

Sehend Goçgar, Kepez Hara Dar Savalan

Uz ( 33 )

İntizardı suya ürek, Feleği y an dıram gerek, Üzün mende n yaman döndü ! .

Gaspedici. Dertten ölmek.

Tığlamak Şeh

Tağ Bulağ Haray çekmek . Çen

Bir çıhılmaz ecep yöndü ! .

Pınar . Yüksek sesle ağıt yakmak. Sis. 1 ) Güney Azerbaycan'da bir dağ. 2) 1979'da ölen ünlü Azerbayc an şairi. Kuzey Azerbaycan'da dağ isimleri. Nereye Darağac ı , idam sehpası. · 1 ) Güney Azerbaycan'da bir dağ, 2 ) Güney Azer­ baycan şairlerinden Hasan Mecidzade'nin mahlası. .

t

Yüz.

783


BÖLBVL VE LEYLA Doç,

Dr. Bilge ERCİLASUN

İkinci Meı;rutiyet devri ş ai rlerinin en önemli vasıflanndan biri, muhtevacı bir edebiyat yaratmalarıdır. Devrin siyasi sosya l şartları o k acar şiddetli ve ıstırap vericidir ki Ahmet Haşim gibi bir iki şairin dışında hiç bir a ydın bu meselelere kayıtsız kalamaz. Bu devrin problemleri eserlere çok değişik şekille rde akseder. Ziya Gökalp, Mehmet Akif, Tevfik Fikret gibi sosyal meseleleri çok açık olarak işleyenlerin yanında, Yahya Kemal gibi sosyal ıstırabı ahenk ve estetiğin arkasına gizleyenler de yer alır. Cemiyet için "Saİıat gö r üşün ü benimseyen şairler, lirik ve ferdi şiirler de kaleme almışlardır . Bu şürlerin s ayıları, onlann diğer eserlerine nisbetıe , olduk ç a azdır. Sosyal konuları işleyı:n şa i rler bu şiirlerinde asıl ideolojilerini ferdi bir ıstırap gibi ,

termnüm ederler; .lhengi ve hissiliği sağlayan şiir unsurlarından faydalanırlar. Dikkat e değer bir nokta da bu· şii rl erin , o şairlerin unutulmaz eserleri arasında sayılmalarıdır Bu şiirler hem sosvıU, hem ferdi açıdan değerlidirler. Mehmet Akif'in Bülbül ve Leyla adlı şii rl e ri edebiyatımızda k ana a tim c e bir­ bakımdan dikkati çekiyor. Bu şi ir ler hem şairin hayat görüşü ile olan sıkı münasebetleri, hem de ihtiva ettikleri sanat unsurları yönünden incelenebilirler. Bunları da dış ve iç unsurlar olmak üzere iki bölümde ele almak istiyorum : ,

kaç

1 Bülbül ve Lı> yl.a'nın, yazıldıkları devrin siyasi ve .. osyal şartları ile ya­ kından münasebeti vardır. Bu şiirler, her ş e yd en önce kendi devirleri içinde de­ ğerlidirl er. Şüphesiz bunlar "saf şiir" değildirler. "Fakat sadece e stetik güzelliğe dayanan "·saf şii r in yanında, bir de yaşadığımız hayat gibi · kusurlu, noksan, fa­ -

"

k a t hayatla dolu oldı.ğu için sevilen ve tesir eden bir "hayat" şiiri " de vardw. "Bu cins de öteki l er kadar nadirdir" . Saf şiir yazmak "dil üzerinde sabırlı bir çalışma" ister . "Hayat şiiri ise onu yazanın bütün hayatı, dehası ve cemiyetin h aya tı ile yakından ilgilidir" ( ı ) . Akif'in bu şiirlerinde de, Mehmet Kaplan'ın söylediği gibi hayat şiirinin sı r rını ve bü tün unsurlannı yakalamak mümkUndür. Mehmet Akif, Bülbül"ü 9 Mayıs 1337 (1921 ) de, Leyrn: iı Nisan 1338 (1922 ) de ,Ankara' da Tacettin Dergahında kaleme almı şt ır. Yıkılış devrinin ıstıraplarını terennüm eden bu şiirler, devirlerini aksettiren, devirle bir li k te ele al ınması ge­ reken eserl e rdir Gerçi bu şiirler, şii ri ye tı eriyle de değer t aşırl a r ve yalnız içle ­ rindeki bu un surlarla değerlendirildikleri zaman da kıymetli eserler oldukfa.rı hükmü­ ne kolaylıkla vanlabilir. Fakat bu iki şiirin, kendi devri ile ve Akif•in hayat gö­ rüşü il e de münasebet kurularak incelenmesi gerekir. O zaman zengin ve derin muptevalar ı daha iyi ortaya çıkar. . .

"

.

( 1 ) Kaplan, Me hm et ; Şiir Tahlilleri - 1,

1978, ·s . 44.

184

(Tanzinıa.ttan Cumhuriyete ) , 6. baskı, lst.

(34)


YIL XXVI

B. ER CİLASUN

SAYl 308

Kendi devri içinde önemli tir yeri olan bu şii rler, diğer şairlerin eserleriyle de yakından ilgilidir. Bütün Meşrutiyet devri şairleri yıkılışın ıstırabını paylaşmış ve bazı şiirlerinde oldukça kuvvetli, hissi ve liıilc bir şekilde bu ıstırabı terennüm etmişlerdir . Sosyal bir ıstırabı, ferdi ve hissi bir hale koyarak anlatmak, II. Meş­ rutiyet devri şairlerinin ortak vasfıdır. Ziya Gökalp'ın Çobanla Bülbül' ü Te Altın Destan•ı, Meh met Akif'in Bülbül'ü ve Leyla'sı, Süleyman Nazif'in Daüssıla'sı , hatta edebiyatımıza saf şiiri ve şiirde estetik dikkati kazandıran Yahya Kemal'in Açık Deniz'i, bunlar arasında sayılabilir . Memleketin işgali, devrin aydınlarına aynı ıstırabı duyurmuş ve aynı imajların çağrışımını yaptırmıştır. Akif'in Billbül•ü ile Gökalp'ın Çobanla Bülbill'ü gibi. Her iki şiirdeki bülbilliln yanıklığı, çilesi ve ıstıra­ bının tasviri ile, o günlerin Türkiyesi anlatılır. Akif de Gökalp gibi, bu şiirlerde meseleleri akli değil hissi bir Ş ekilde ede almaktadır. Bu şiirlerin lirik ve hissi olmaları, mersiye edası taşımaları, ideolojik bi r karakter arzetmeleri ve şairlerin kuvvetli eserleri arasında yer almaları . .ortak vasıflarıdır. Bülbül ve Leyla, iç yapı bakımından da üzerinde durulması gereken eser­ 2 lerdir. Bu şiirler muhteva bakımından üç bölümde incelenebilirler : Bülbül ; a) şair ve tabiat ( 7 beyit ) , b ) bülbülün tasviri ( 6 beyit ) , c ) şair ve mazi ( 10 beyit ) ; Leyla ise ; a) tabiat ( 5 beyit ) , b ) İ slam Alemi (9 beyit ) , c ) Leyla ( 10 beyit) ol­ mak üzere ele alınabilirler. a) Her i ki şiirde de şair müthiş ve mutlak bir yalnızlık içindedir . Bu yal­ nızlık ,mu tabiata açılmaya iter. İ çinde bulunduğu küskünlüğü ve ıstırabı Akif, bu şiirlerin ilk bölümlerinde tabiata da izafe ederek anlatır. Billbül'de şöyle diyor : -

Bütün dünyaya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım ;

Nihayet, bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım. Şehirdt:n kac;ımak isterken sular zaten kararmıştı,

Pek ıssız bir karanlık sonradan vAdiyi sarmıştı, ses

Işık yok, yolcu yok,

yok, bütün hilkat kesilmiş IAI . .

Bu istiğrakı tek bir nefha olsun etmiyor ihlAI.

Burada Hamid'in, Ekrem'in ve Fikret'in geniş tabiat tasvirleıini andıran bir man­ zara ile karşıla Y)ıyoruz. Fakat A kif'in ele aldığı tabiat, Tanzima t ve Servetifü­ nuncularınkinden farklıdır. Servetifilnuncular tabiatı anlatırken tabiattan duyguya , yani dıştan içe gitmekte ve suni bir ifade tarzı yaratmaktadırlar. Akif ise bu­ rada Yahya Kemal gibi içten dışa, yani duygudan tabiata gidiyor . Bu daha mo­ dem, tabii ve gelişmi!3 bir bakış tarzıdır. Akif duyguları ile tabiat arasında mü­ nasebet kuruyor. Tabiat da onun gibi yalnızdır. Tabiat onun duygularına iştirak ediyor : Ayrıca bu yalnızlığı tabiatın çeşitli varlıkların a da izafe ediyor ve bu varlıklara şahsiyet kazandırıyor. Burada başlangıç noktası tabiat olmakla bera­ ber, şiire hakim olan unsur, şairin duygusu ve ruhudur. Bu, gelişmiş şilrim1zin özelliklerinden biridir. Tabiat beşeri bir plana sokulmuştur . Bu bir istiğrak halidir. Akif bunu, "insaniyetin timsali" olarak görür ve şiirdeki ifadesiyle ma 3iye tırmanır. Bütün hicranlarını hatırlar. Zihninden bir yı­ ğın hatıra haşrolup taşar. O esnada bülbülün sesi duyulur . Şair bu sesi şöyle tasvir ediyor : Zalamm sineııinden fışkıran memdfid bir feryAd,

(�)

O

müstağrak,

Ki

vadiden

o

bütün,

durgun

vecdi

nı\gi.b

yer yer, eninler

öyle coşturdu

çağlayıp durdu.

785


T Ü R K

S AYI 301'

Ne muhrik

YIL XXVI

K Ü L T Ü R Ü

nağ·meler, Yıi rah, ne mevcA.mevc demlerdi : MahşerıU !

Ağaçlar, taşlar ürpermi şti, güyii Stir-ı

Burada yine tabiat varlıklarına şahsiyet veıilmiştir. Bülbülün yanık sesinin vadide yankılanması, şairane bir ta·svirle anlatılıyor . Bülbül ıstıraplıdır. Ağaçlar, taşlar, sular gibi bütün tabiat varlıkları da onun derdine katılmakta, onun ıstırabını pay­ laşmaktadırlar. b)

İ kinci bölümde A kif bülbülün ıstırabını tasvir eder : Eşin var,

i'i.!i!iyiinın var,

baharın var ki beklerdin ;

Kıyametler k oparm a k neydi, ey bülbül, nedir derdin ?

O zümrüt tahta kondun, bir semiivi saltanat kurdun ; Cihanın yurdu hep c:iğnense, çiğnenmt>z senin yurdun. Bugün bir yemye�I vadi, yarın bir lupkızıl gülşen, Gezersin,

hanumiinın şen, için şen, kiiinatın şen.

Hazansın

bir zemin isterse, şıiyet rtih-ı serbil.zm,

Ufukla r, bfid -ı mutlaklar bütün mahktim-ı pervAzm.

Şair bülbülün kudretini ve sahip olduğu ııeyleri, şairane tasvirlerle anlatıyor. Bül­ bül yeşillikler ülke.sinin hükümdarıdır, bütün tabiatın sahibidir. "Bugiin bir yem­ yeşil vadi, yarın bir kıpkızıl gülşen" gezer durur. Bülbülün hayatı, hürriyeti seven insanların idealidir. Burada bülbül, hürriyet ve istiklalin sembolüdür. Onun züm­ rüt tahta konması ve semavi bir saltanat kurması ile, Osmanlı Devletinin muhte­ şem devirleri arasında da bir münasebet kurulabilir . Şair, bülbülle s embolize ettiği bu hürriyetin sınırsızlığını Değil bir kayda, sığmazsın -kanatlandın mı- eb'Ada ;

Hayatın ı>n muhayyel ga ye d i r ahrilra dünyada.

beytinde mükemmel bir şeki lde ifade ediyor. Bu kadar hür ve bağımsız bülbül niçin kederli ve perişandır ? Onun bir dam­ lacık göğsünde bir umman çağıldamaktadır . Bülbülün derin ıstırabını ve sınırsız hürriyetini anlatan bu mısralar, şiirin en kuvvetli kısmıdır ve kanaatimce Akif'in ahenk ve lirizm bakımından en gü­ zel ve mükemmel €.serleri arasındadır. Şiirin bu bölümünde Akif kısmen müphem ve mecazı: bir söyleyi ş tarzına da ulaşıyor. c) Ü çüncü bölümde şair, kendisi ilf.' bülbül arasında münasebet kurar. Bül­ bülün ıstı rabı ona keneli derdini hatırlatır. Hayır, matem senin hakkın değil, matem benim hakkım ; Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bi lmem AIAkım ?

Şairin burada ferdi bir dert olarak tasvir ettiği şey sosyal ıstıraptır. Şiirin bundan kısmında İslam A lemi ve Osmanlı Devleti, şairin "Ben"inde temsil edilir.

sonraki

Teselliden nasibim yok, hazan ağlar baharımda ; Bogiin bir hiinümansız ser'!leriyim öz diyarımda !

Ne husrandır ki : Şarkın ben vefllsız SerApft

Garba çlğ nettım de çıktım

Psikolojik ifadesiyle bu bir

786

" i dentifica tion"dur.

kansız evJAdı

bfl.k-1 ecdAdı?

Ziya

'

Gökalp•uı Turan şiirinde

(·3 6)


SAYI 308

B.

YIL XXVI

ERCİLASUN

N abızlarımda vuran duygular ki, tarihin

Birer derin sesidir, ben sahifelerde değil, Güzide, şanlı, necip ırkunın uzak ,.e yakın Bütün zaferlerini kalbimin taninde, Nazızlarımda okur, anlar, eylerim tebcil.

ş eklin d e ifadesini bul ur ( 2 ) .

Ş ai rin ıstırabının kaynağı Garbın Şarka üstünlüğü, Müslümanların Hıristiyan dünyası karşısındaki aczi ve perişanlığıdır. Bu kötü neticeye sebep olan, Şarkı G a rba çi ğn e ten , kendisidir. Bu görüş, Akif'in a s l i temlerinden birini t e şkil eder, İslam Al emi, başına gelen gerilikten ve çöküşten yine kendisi sorumludur. Kendi hataları bu sona yol açmıştır. Akif bu fikrini, şiirlerinde sık sık ve bütün tefer­ ruatıyla ele alır ve işler. Fatih Kürsüsünde O ihtişamı elinden niçin bıraktın da, Bugün yatıp duruyorsun ayaklar altında ?

"Kader"miş ? Öyle mi '? Hi.58 , bu söz değil doğru : BeUi.nı istedin , Allah da

verdi ... Doğrusu bu. (3)

diye net ve şiddetli bir şe ki lde ortaya koyar. Burada onun kader anlayışına da işa­

ret etmek lazımdır. O, kaderi, akılla ve insan i rad e si yle izah eden Namık Kemal'le aynı görüştedir. Akif şiirin son bölümünde maziyi hayalinden geçirir. Selahattin Eyyübi, Fa­ tih, Osman ve Orhan Gaziler, Yıl dırı m gibi TUrk hükümdarlarını ve onların y ap­ tıklarını hatırlar. Şiir, mazinin ihtişamı ile hiı.l ih azı r ın çöküntüsü ara sındaki te­ zatlı durumu, canlı ta blol a rl a ortaya koyar.

Şiirin bütününe hakim olan mersiye veya ağıt edası, son mısralarda en de­ rin ifadesine ulaşır. Burada mazi-halihazır tez ad ın ı çarpıcı bir şekilde veren ha­ reketli , canlı ve mu h te şe m bi r tablo gö rülm e kt ed i r. N'-' hicrandır ki : en şevketli bir mazi serap o ls un ; O kudretler , o satvetler Iıar&b olsun, türi.b olsun !

Çökük bir kubbe kalsın mabedinden Yıldırım Han'ın ; Şenaatlerle çiğnensin muazzam kabri Orhan' ın ! Ne baybettir ki; vahcletg&Iıı dinin devrilip, taş taş, Sürünsün

şimdi milyonlarca mev&sız kalan dindaş,

YıkılmL, h&nümanlar yerde işkenceyle kıvransın ; Serilmiş gövdeler, binlerce, yüzbinlerce doğransın !

Akif'in Çanakkale Şehitlerinde çizdiği muhteşem tabloların benzerleri, bu mıs­ ralarda da görülüyor. Onun, açık bir üslüpla yaptığı bu müşahhas tasvirler, zen g in ve derin muhayyilesinin bir sonucudur . a) Leyla şii rin i de yukarıda b eli rttiğimiz plana göre ele alabi l i ri z . Şiir , Bül­ bül'de olduğu gibi bir tabiat tasviri ile başlıyor. Şair aynı şekilde burada da tabi-

( 2 ) Kaplan, Mehme t ; Türk E d eb iy at ı Üzerinde Araştırmalar ( 3 ) Mehmet Akif ; Safahat, 4. baskı, i st. 1955, s. 267.

( 37 )

1,

ist. 1976, s . 499.

787


SAYI 308

T Ü R K

YIL XXVI

K Ü L T Ü R Ü

atla kendi ruhu arasında bir münasebet kuruyor. Leyla'da bı.. açık, geniş ve son­ suz, aynı zamanda beşeri ve hissi tabiata. bir de mücerret unsurların eklenmesi dikkati çekiyor. "Banndırmaz mısın koynunda ey toprak '? " derim,

"yer pek''

Döner, imdadı gökten beklerim, heyhii.t, "gök yüksek". Bunaldım kendi kendimden, zaman ıssız, mekan ıssız ; Ne vahşetlerde bi r yoldaş, ne zulnıetlerde tek yıldız ! Cihet yok : sermedi bir seddi var karşında yeldanm ;

Düşer busrana, kalkar, ye•se çarpar serseri alnın ! Ocaksız vahalar, çöller ; sağır vadiler, enginler,

Aran : beynin döner boşlukta, haykır : ses veren cinler ! Şu viran kubbe, yıllardır, sedadan dur, ışıktan dur ; İlahi, yok mu afakında bir ferdil.ya benzer nur ?

Şair, içinde bulunduğu mutlak ve kesif yalnızlığı Bülbüldekinden daha teferruatlı olarak anlatıyor. Burada ıstırabının derinliğini tasvir ederken zamanın ıssızlığı, alnının hüsrana ve yei se çarpması gibi mücerret bazı ifadeler kullanması dikkat çekicidir. Her zaman müşahhasa ve reele dayanan Akif, bu şiirinde ümitsizli ğini ve çaresizliğini anlatmak için mücerret ifadeler seçiyor. Ayrıca Aran : beynin döner boı,lukta , haykır : ses veren cinler !

mısraıyla da Hamid'in üslübunu hatırlatıyor Hamid ' in ölüm karşısında duyduğu aciz kadar derin bir duygu, Akif'i sonsuz bir kedere ve bedbinliğe sürüınüyor. Burada zamana , mekana ait bütün unsurlar, şairin ıstırabı gibi d erin ve devam­ sızdır. Bu sınırsız tabiat, Yahya Kemal'in Açık Deniz şiirinde de şairin üzüntüsünü ifade etmek için kullanılmıştır. Akif, içindeki kederi. "yer pek, gök yüksek" atasözü ile ifade ediyor. Bu ke­ der göğiin, yani İlahi kudretin ve yerin. yani ölümün yardım edemeyeceği kadar derindir. Burada üzüntüsünü, şair, bize ferdi bir ıstırap olarak takdim ediyor. b ) Şiirin ikinci bölümünde de derdin. sosyal kaynaklı olduğunu belirtiyor. Aynı mersiye edası burada da devam ediyor. Onun kederinin sebebi , İslam .Alemi­ nin inkırazıdır. Bülbül'ün ikinci bölümünde bülbülle sembolize ettiği duygu ve dü­ şüncelerini , Leylii'nın ikinci bölümünde dah a açık bir şekilde ortaya koyuyor. Onun burada, şiir unsurlarından uzaklaşması , ıstırabının kaynağını, nesre has bir net­ likle ifade etmesi ayrıca dikkate değer . Bu mısralarda İslam Alemini tasvir edi­ yor ve bu çöküşe isyan ediyor : Bu ne bitmez gecedir, asırlardır Şarkı istila etti. Canlar değil cihanlar bu yolda telef oldu . Hala bu gecenin kabusu 350-400 milyon Müslümanı ezmektedir. Asırlardır İslam Alemi "ferda-yı mev'ud"u beklemekte . . . Şair ümitsizdir. Bu ferda, bir "ferda-yı mahşer" de olabilir, diyor. Akif ümitsizliğini : Bu kat kat pe rde l e r,

bil mem , neden sıyrılmasın artık '?

Niçin s erp ilme si n, balii ufuklardan bir aydın l ı k

beytiyle kuvvetli bir şekilde ifade ediyor. "Vücudundan peşiman, ölmek ister" sa­ nılan Şark, asırlardan beri o aydınlığın peşindedir. O aydınlığa kavuşmak ümidiyle şeyda olmuş, "o sevdadan bu sevdaya" sürüklenmektedir. Aslında Şark kendi kur­ tuluşunun nerede olduyunun farkında değildir . Şair şarkın bir tek sevdası olduğunu

788

(38)


SAYI 308

YIL xxvı

B. ERCİLASUN

söyler. Bunu da Leyla ile sem b o lize eder. Bu ise, tslıim'ın kurtulması ve eski ihti­

şamın a kavuş ma s ı dı r .

Akif'in ümitsiz ve perişan edası , şiir b o y unc a d ev am ed e r . c)

Üçüncü bölümde şai r idealini bir varlık etrafında topluyor : Bu, Leyla'dır.

ı.eyla, İ sla m ' ın yükselişi , Mecnun•un sevgilisidir. Kavuşulamayan ve Mecnun•u ıs­

tırapl ara boğan bir sevgilidir. Şair, Leyla ile Mec nun imajlarıyla, ide alin erişilmez­ liğini ve İslam Aleminin ıstırabını ta·svir eder : Gel ey Leyla , gel ey candan yakın canan, uzaklaşma ! Senin dercUnle canlardan geçen Meenun'la uğraşma !

Ş air burada Leyla ile Mecnun hikayesinin tasavvufi muhtevasından da faydalanıyor.

Leylii.'da da yine m azi - h a l ih azır arasındaki tezatlı durum tasvir ediliyor. Fa­ kat şair, halihazırın perişan durumunu tasvire daha çok yer veriyor. Şiirin bu bölümündeki canlı ve müşahhas tablolar ilgi ç e ki cidi r . Bunlar, şairin hem ıstı ra ­ bının derinliğini, h e m de sanatının kuvvetini ortaya koyan, Çanakkale Şehitlerin­ de mükemmel ifad e sini bulan tasvirlerdir. Düşün :

biçarenin en kahraman , en gürbüz evJSdı,

Kimin uğrunda kurbandır ki doğrandıkça doğrandı ? Şu yüzbinlerce sönmfü; yurda yangınlar veren kimcli ?

Şu milyonlarca öksüz; dul kimin boynundadır şimdi ? Kimin boynundadır serden ge�iı> berdar olan canlar ?

Kimin uğrundadır, Leylıi,

o

makt.eller, o zindanlar ?

HelAI olsun o kurbanlar, o kanlar, tek sen ey Leyl:ıi , Görün bir kerreclk, ye's etmeden Mecnun'u istilA.

Bütün s ı k ın t ı la r Leyla:ya ka v u şm ak içindir. Fakat Leyla hala erişilemeye<:ek ka­ dar yükseklerdedir. Onun bu t op ra k l ar a inme y e c eğin d en endi§e d u y a n şair, sev­ gilinin sahip olduğu şeyleri şu muhteşem tablo ile tasvir eder : Niçin hilk�t zemininden henüz yüksekte pervazın, Şu topraklarda şayet yoksa hiç imk:ıin-ı i'zA.zın, Şafaklar ferş-i ri.bın, fecr-i s&dıklar çerağındır ; Hilalim, göklerin kalbinde yer tutmuş, otağındır ; Ezanlar nevbetindir : inletir eb'ıi.dı haşyett.en

Cihazındır alemler, kubbeler, inmiş meşiyyetten. Cemaatler kölendir, Kiooler haclen ..

Burada tabiat, muazza m bir malikane, bir ülke olarak tasvir ediliyor. LeylA, bu üll«-nin hükümdarıdır. Ayrıca Leyla bir gelindir . Alemler, kubbeler, Allah'ın is­ t e ği ve iradesi ile gökten ona v e rt lmiş ç e yi zle rdi r. Tamamiyle ideolojik ve islami ka r akt e rde olan bu şiirlerde Akif, diğer aydın­ lar gibi içinde bulunduğu

devrin

şartlarını beğenmez

v e değiştirmek ister.

Bül­

bül'de maziye, Leyla ' d a ise bir sevgili i l e , bir güzel kadın ile sembolize ettiği müp ­ hem bir istikbale

sığ·ınıı', Her iki şiirin

de fonunu t eş kil eden geni ş ve son s uz ta­

bi at , onun halihazırdan kaçmasını sağlay8Jl bir vasıtadır.

( 39)

789


SAYI 308

YIL XXV1

T Ü RK K Ü L T Ü RÜ

İçinde bulunduğu durumdan memnun olmama ve kaçma arzusu, bütün sanat­ karlarda görülen ortak bir özelliktir. Bu duygu, şikayet (içinde bulunduğu du­ rumdan ve yaşanılan devh.ıden ) , hasret ( maziye, hayale, istikbale v.s. ) şeklinde çok çeşitli olarak eserlerde tezahür eder. Bu varlığı aşma temi, Türk edebiyatında da, sık sık ve derin bir şekilde işlenir . Yunus ve Fiızuli'de tasavvufi unsurlarla ifa­ desini bulan bu hasret, Haşim'de bir hayal ülkesine, Yahya Kemal'de hudutıan aşma, tarih, hatıra ve hayalden örülü müphem bir dünyaya doğru yönelme şek­ linde görülür. Akif ve Gökalp ise, bu arzularını daha açık bir şekilde beilrtirler. Gökalp'ın Tü rkçülük ve Turancılık mefkuresi gibi, Akif'in de İslam Birliği. ideali, bu hasretin en nihai şekilleridir. Akif, bu şürlerde sosyal bir ıstırabı, ferdi ve hissi bir hale koymuştur. Bu . şiirlerin bir başka özelliği de, Yahya Kemal'in Açık Deniz'de yaptığının aksine şairin malzemesini gizlememesi , olduğu gibi belirtmesidir Bu, bü tün muhtevacı şairin eserlerinde görülen bir husustur. Ziya Gökalp, Çobanla Bülbül ve Altın Destan'da; Akif, Bülbül ve Leyla'da müphemiyet yerine açık ve net bir şekilde, ıstıraplarının kaynağım ortaya koyarlar. Bu şiirler bu özellikleriyle, şiiriyetlerin­ den kısmen uzaklaşmış gibi görünürler ise de güzelliklerini ve tesirlerini olduğu gibi muhafaza ederler. Bülbül, islami olduğu kadar milli bir karaktere de sahiptir. Şair, Bursa•nın Yunanlılar tarafından işgali üzerine duyduğu derin kederi dile getiriyor. Maziyi hatırlarken Osmanlı hükümdarlarının adlannı zikretmesi, onun Osmanlıya ve Tiirk'e verdiği önemi gösteriyor. Akif'in şiirlerinde içinde yaşadığı devirden kaçmak istemesi kollektif gaynşuur­ la izah edilebilir. Şair bunlarda maşeri bir duyguyu hikaye ediyor. Maziye veya bir sevgiliye sığınarak kurtuluşu bu varlıklarda bularak ortak bir ıstırabı teren­ nüm ediyor. Bu ortak ıstırabı. Gökalp'ın Turan'da, Yahya Kemal•in Açık Deniz'de yaptığı gibi, kendi "Ben"inde yaşıyor. Aynca ikinci şiirde kurtancmın bir sevgili , bir kadın şeklinde tahayyül edilmesi dikkate değer. Şiiri mizde va t anın , idealin bir kadın veya sevgili olarak sembolize edilmesi çok yaygındır. Namık Kemal ve . Tevfik Fikret eserlerinde, vatanı bir sevgili olarak tasavvur ederler . Gökalp da mefkOre.sini bir sevgili , güzel bir kadın olarak düşünüyor. Bu düşünüş tarzının kaynağı çok eskidir, eski dinlere ve mitolojiye bağlanabilir. "Eski dinlere ve mi­ tolojilere göre ilaheler, şehir ve m edeni yet kurucusu ve koruyucusudurlar . ' ' Kadın "ideal bir şehir ve medeniyet " sembolüdür. (4) Bu şiirlerin en bariz vasıflarından b iri de sağlam bir kompozi'Syona sahip ol­ malarıdır. Ak\f'e göre eski edebiyatımızın en zayıf taraflarından biri "plılruıızlık"­ tır. ( 5 ) B u hüküm, onu , kompozisyon üzerinde hassasiyetle durmaya sevketmiştir. Ese rlerinin kompozisyon bakımından mükemmel o!masına büyük bir di kkat ve ti­

tizlik göstermiştir. Bu şiirlerde her unsur, bu bütünlüğün talJlamlayıcısıdır. Seçilen kelimeler ve ifade tarzı da bunlardan biridir. üslup muhtevaya uygundur ve i slami bir karak­ ter taşır. Türk ve İslam tarihinden alınmış şahıs adlan ; sonsuzluğu "asırlar•' ke·

( 4 ) Mehm et Kaplan ; Türk Edebiyatı Üz erin de Araştırmalar, ı, tst. 1976, s. 513 . (5) Ab dullah Tüylü ; Mehme t Akif Ersoy'un Şii rl e rind e Sosyal Meseleler, Ankara, 1986, s. 186. ( b as ılmamı ş ma st er t ezi ) .

790

'(40)


B.

SAYI 308

ERClLASUN

YIL XXVI

limesiyle ve çokluk ekini kullanarak ifade etmesi ; derin, geniş ve sonsuz bir tabiat tasviri , bu üslübun en bariz vasıflarıdır . Kelimeleri hislerinin derinliğini ve şidde­ tini gösterecek ş ekilde seçmesini de buna ilave edebiliriz. Ayrıca, doğranmak, kıv­ ranmak gibi

şiiriyeti

olmayan ve

daha önce şiirimizde kullanılmayan kelimelere

sık sık yer verilmesi , şiirimizde Akif'e has olan ilgi çekici bir husustur. Şiir boyunca tek bi r fikri işlemesi ve zenginleştirerek tekrarlaması, ondaki düzen fikrini gösteren bir başka özellikir. Akif fikri genişletiyor ve teferruatlı bir şekilde işliyor. Bu kompozisyon fikri, sosyal konuları işleyen diğer şairlerde ( mese­ la Namık Kemal'de,

Ziya

özelliği olan bu unsura,

Gökalp'ta )

görülmez.

gelişmiş

Yeni ve

edebiyatın

bir

Akif'te oldukça sağlam şekilde rastlanır. Akif'in şiirinde

teferruat son derece zengin ve çeşitlidir. O devrinin ve modern Türk edebiyatının diğer şairlerinden bu özelliği ile ayrılır. Diğer şairlerin pek çoğunda Akif' teki te­ ferruat zenginliği görülmez . Bu f)iirlerde tasvir ve tablo da önemli bir yer tutuyor. Yukarıda bir iki örne­ ğini verdiğimiz bu canlı ve muhteşem tablolar. onun sağlam müşahede, zengin ha­ yal gücünün ürünüdür. Akif'in üslubunun bir czelliği de hitabe t tonunda olmasıdır. Akif'i bir yandan Namık Kemal ' e bağlayan bu söyleyiş tarzı, bir yandan da onun fikirlerini vaazlar vererek yaymasının bir neticesi olarak düşünülebilir . Akif'in

şiirinde

modern edebiyatın

bütün

unsurları

görülüyor.

Varlıkla

sıkı

münasebet kurmak, sağlam bir kompozisyon fikri gibi. . Ayrıca ahımk unsuru da bunlara

eklenebilir.

Bu şiirler ahenk bakımından

sağlayacak her unsurdan faydalanıyor :

oldukça zengindir.

Şair,

ahengi

Ses ve kelime tekrarları, tam ve dolgun

kafiyeler, kusursuz bir aruz, gibi.. n, 1, gi bi müzikalitesi olan seslerin tekrarı ile, aynı mısrada kelime tekrarları ile şiirde, müziğe yakın bir ahenk sağlıyor : Eşin

var, aşlyli.nın ''ar, bahann var ki beklerdin

Uezersin, hanümanm ı;en, içi n şen, kainatın şen

gi bi . .

Şair tezatları da çok kullanıyor : hazanın baharda ağlaması , bülbülün bi r damla­ cık göğsünde bir umman çağıldaması, bugün bir yemyeşil vadi , yarın bir kıpkızıl gülşen gibi . . . Bu tezat ve tekrarlarla şair yalnız ahengi sağlamakla kalmıyor, şiir­ leri lirizm bakımından da zenginleştiriyor. Akif'in şiirinde yoğunluk görülmez.

O, bir şeyi oldukça uzun ve teferruatlı

söyler. Bu, şiiriyeti az altan bir husustur. Akif bu bakımdan Yahya Kemal'in zıd­ dıdır. Fakat

o,

şiirdeki akıcılığı ve canlılığı, diğer şairlerden çok farklı unsurlarla

sağlıyor : muhteva

derinliği,

teferruat

zenginliği,

canlı,

muhteşem

ve

müşahhas

tablolar, sağlam kompozisyonu . . . Şiirlerinde heyecan . ihtişam, heybet, ıstırap, aza ­ met . . . gibi

çok zengin

Akif'in şiiri,

genel

duygulara rastlanır. olarak aktüel ve objektiftir.

Bu

şiirler ise,

şairin

kısmen

aktüel ve objektiften uzaklaştığı, hayali ve ideale yaklaştığı eserlerdir. Aynca bu şiirler, ahenkli , ferdi ve lirik oldukları için de Akif'in diğer şiirlerinden farklıdırlar.

Sanat eseri bir iç yapıdır, estetik bir bütünlüktür. Bazı eserler ihtiva ettikleri sosyal muhteva ile de

değer taşırlar.

Muhtevacı

şairler,

her ilci va:.sfı birleştiren

eserler meydana getirmişlerdir. Bunlar estetik yapı itibariyle kusurlu olsalar bile, sanat değeri yüksek olan mükemmel eserler kadar kıymetlidirler ve cemiyete te­ sirli olurlar . Akif,

bu tip eserlerin en mükemmellerini yaratan ve

edebiyatımıza

muhteva ve üslüp bakımından çok zengin eserler kazandıran bir sanatkardır.

( 41)

791


TÜ R KÇ Ü

DERGİLE R IX

Dr. l•'ethi TEVETOGLU

Fırtınalı birer tarihçesi olan ATSIZ MECMUA ve ORHUN dergilerinin çileli sonuçlarından altı yılı aşkın bir aradan sonra Atsız, 6 Ekim 1950 Cuma gününden i'tibaren ( Haf ­ talık Türkçü Dergi ) ORKUN'u yayınlamaya başlamıştır. Derginin Baş­ yazarı, Sahibi ve Neşriyat Müdürü : İsmet Tümtürk'tür. 20 x 27.5 cm. eb'adındaki ORKUN, 16 sahifedir. Kapağında (Aylı Kurt) amblemi al­ tında ( ORKUN ) adı ve ( R iitün Türkler Bir Ordu) sloganı bulunmaktadır. O R KU N

Y ay ııı ı nı 18 O c ak 1952 Cuma gününe k adar 68 hafta düzenle sürdü­ ren ORKUN'un birinci sayısında (ORKUN) imzasıyla Atsız'ın kaleme aldığı derginin tarihçesi ve 68. sa yı s ında da Atsız'ın (Veda' ) ve İsmet Tümtürk'ün ( ORKUN Kapamyor) başlıklı yazılarıyla da derginin kapa­ nış mecburiyeti belirtilmiştir.

On yı l sonra aynı adla yeniden yayınlanacak bu de rg i ile Atsız, 193l'den bu yana dalgalandırdığı Türkçülük bayrağını, milliyetçilik bur­ cunda şerefle tutmaya çaba harcamıştır. ORKUN'un bu dönemindeki 68 sayının toplam sah'.fe tutan : 1104'dür. Atsız'ın yönetiminde, Tümtürk'ün teknik güçlüklerini büyük bir titizlikle göğüslediği, omuzladığı haftalık ORKUN, birç;ok genç Türkçünün yetişmesini ve teşkilatlanmasını sağ­ lamıştır. (Türkçüler Yardımlaşma Derneği ) , (Zonguldak Komünizmle Mücadele Derneği ) , ( Türk Milliyetçiler Derneği) ve ( Türk Gençlik Tes.­ kilatı) ( 1 ) bu dönemin Türkçü Kuruluşlar'ıdır.

16 sahifeden oluşan bu haftalık dergide Atsız'ın ve diğer genç ve yaşlı Türkçülerin birçok değerli fikir yazıları ve şiirleri yer almış ; fakat sahifelerin yetersizliği yüzünden -ATSIZ MECMUA ve ORHUN'da ol­ duğu gibi-, ilmi etüd ve araştırmalara yeterince imkan bulunamamıştır. ( 1 ) İlhan

Egemen Darendelioğlu

: Türkiye' de

Milliyetçilik

Hareketleri,

İstanbul

1968, ss. 161 -62 .

792

(42)


SAYI 308

F. TEVETOGLU

YIL XXVI

Yalnız ilk kez , ( 1944 - 1945 IRKÇILIK - TURANCILIK DAVASi ) başlık­ lı son derece değerli , ger�ekleri yansıtan, Türkçülük

Tarihi bakımından

büyük önem taşıyan bir tefrika, 2. sayıdan 61. sayıya kadar sürmüştür. Henüz tamamlanamadığı i çin yarıda bırakılan bu eser, 1944 yılında tu­ tuklu bulunduğumuz, mahkeme huzurunda sorguya çekildiğimiz günler­ den başlayan büyük çalışmasıyla rahmetli Nejdet Sançar tarafından ka­ leme alın mı ştır . Sarı yapraklı 10 defterde Sançar ' ın son derece güzel Arab harfli el-yazısı ile kaleme alınmış , tesbit edilmiş, toplanmış davamıza iliş­ kin bütün ifade, tutanak , belge ve bilgiler, bu konunun en sağlam, güve­ nilir kaynağını oluşturmaktadır. O zam an ki solcu iktidar makamlarının ve düşmanlarımızın yayınladıkları eserleri kaynak kull an an yerli ve ya­ bancı araştırıcılar, İnönü Devri, Tek Parti Dönemi üzerindeki eserlerinde t a rafl ı tahrif edilmiş tek yönlü yazılara yer ve değer vermişlerdir. Bu bakımdan adı geçen ve rahmetli Nejdet Sançar 'a aid olan bu tarihi belge, bir kitab halinde y a yın l an ırs a Türkçülük Tarihi'ne ışık tu tac ak büyük ,

,

bir hizmet olacaktır. ( 2 ) Landau eserinrlc, Demokrat Parti iktidarının ilk iki yılı içinde çıkan ORKUN'da 1941 olaylarının sert bir dille eleştirildiğini belirterek ilgili ya ­ zılardan örnekler vermektedir. Ayrıca Atsız, Sançar, Togan v.b. 'larının Esir Türkler üzerindeki g ö rü şleri n e, Bulgaristan'daki Türk azınlığa Bul­ garların yaptığı baskılara : yurt için dek i ve dü nyadaki komünizmle mü­ cadele faaliyetlerine önem veren makalelere dikkati çekmektedir. c: )

ORKUN'un yazı k adrosunda

alfabetik sıra ile şu imzalar bulunmak­

tadır :

ABDÜSSELAMOGLU, Fahreddin ; AÇIKEL, Turan ; AKCAN, Os­ man Rıza ; AKDAG, M. Zeki ; AKDEMİR, Ali Rıza ; AKIN, 1. Behçet ; AK­ KAYA, Hikmet ; AKKOYUNLU, Hüseyin A. ; AKSOY, Fehmi ; ALBAY­ RAKTAROGLU, İsmail Durmuş ; ALFAN, Necib ; ALt iHSAN PAŞA ( SABiS ) ; ALPAY, Bedri ; ALPSÜ, Namık Zafer ; ALPSÜ, Namık Zeki ; ALPTEKİN, Turan ; ANAFARTA, Hüseyin ; ARIK OZAN ; ARSAVI, Ahmet Cezar ; A SYA , Arif Nihad ; AŞIK REMZİ ; A TASE VE R, T. Turan ; ( 2 ) Osman F. Sertkaya'nm

Kültür ve Turizm B a ka nl ı ğ ı yayınları arasında Türk Büyükleri Dizisi : 69 'da çıkan ( HüSEYİN NİHAL ATSIZ) adlı eserinde (İm ­

zasız ) diye belirtilen bu yazı serisi . yanlışlıkla Atsız'a iiidmiş gibi gösterilmiştir ( a.g.e., s . 155 ) . Oysa ki, bu eserin yazarı Atsız'ın ana-baba bir kardeşi rahmetli Nejdet Sançar'dır. Eserin orijinali halen 10 defter halinde sayın Reşide Sançar Hanımefendi t a r afın d an bana emanet edilmiştir ve yedimde bulunmaktadır.

(3) Ja c ob M. Landau : a.g. e . . ss . 126-28.

( 43 )

F.T.

793


SAYI 308 t------ ---

T Ü R K --

------

K Ü L T Ü R Ü

YIL XXVI .

------ ----- -·---- - --

ATAY, Oğuz Sadıl{ ; ATEŞOGLU ; ATEŞOGLU, M . Mustafa ; ATEŞOG­ LU, M. Ra.gıpYal!Jııı ; ATSIZ ( Hüseyin Nihal ) ; AY, Bumin ; AYDIN, Elbeyioğlu Mahmud ; AYDOGAN, Cahid (.Kamberoğlu) ; AYHAN, Mus­ tafa ; AZGUR, Ali li'uad ; BAOLAR, C3fer Tayyar ; BAORI-YANIK, Behram ; BAŞEGMEZ, Hayreddin ; BAYBURTLU OSMAN ; BAYRAK , H. Asım ; BAYRAKÇI , Refik ; BAYRAKTAR, Fazıl ; BERKSOY, Münir ; BERKSÜ, Kemi.leddin ; BEYZADEOGLU, Yusuf Zi ya ; BiÇtCi, Reisoğlu ihsan ; BlNGöl,, N i h a d ; BiR OZAN ; BiTiRGEN, Cevad ; BOLOGLU, Mustafa Namık ; BOYACIOGLU, Namık ; BOZKURT, Hasan Salah ; BOZKURT, Mehmed ; CANPOLAT, Müşür Kaya ; CEMALİ-İhsan ; CE­ RtDOGLU, Tali.t ; CiHAN, H. ; CiHANOGLU, Hüseyin ; CUMALIOOLU, Dr. Fehmi ; ÇAIU, Yen e r ; ÇAKIRTAŞ, Mehmed ; ÇAKMAK , M. ; ÇALIŞ­ KAN, Mehmed Rıza ; ÇALOGLU, Baki ; ÇETtNÇELiK, Mes'ud ; ÇINAR, Ş. ; ÇİVİCİOGLU, .\rif ; ÇORANOGLU, D. ; ÇOBANOGLr, K.P. ; DALAY, Nihad ; DANİŞMEND, İsmail Hami ; DEDEOGLt:", Osman Ersoy , DEF­ NE, Zeki ; DEMİRBiLEK, Muzaffer ( Amasyalı ) ; DEMiRCiOGLU, Ke­ nıfil ; DEMiRTAŞ. Dr. Faruk K. ; DE...�iZCİOGLU ; DENLi, M. ; DERDLi BÜLBÜL, Aşık ; DİNÇER, Ahmed Neş ' et ; Dİ ZD AR O GLU , Hikmet ; DO­ GAN, Cahid ; D OKSATLIOGLL", Ne c det Uçku ; DURMUŞ, A. ismet ; DÜMEl'iCi, Bektaş ; EMEKLİ KURMAY ; ERBİI..., Necat ; ERDEM, U.H. Ali ; EROL, Ahmed ; ERSAN, Ulvi ; ERSAVAŞ, Fahri ; ERTÜRK, Cebbar ; ERTÜRK, Kazım ; ESEl\'IENLi, B ilgeay ; EŞREF-i ZAMAN ; EVRENSEL, li'eridun ; EYfT HOGI... U , ismet Zeki ; GALiPOGLU, Mehıned ; GEDiKOG­ LU, M. Kamuran ; GEMUHLUOGLU, Fethi ; GENÇAYDIN, Yıldınnı Ni­ :rfızi ; GOCUI., Basri ; GöKAJ,P, Ziya ; GöKÇEOGLU, Sai d ; GÖKSEL, Ali Nüzhet ; GöRGiTN, Bedreddin ; GÖZLER, H. Fethi ; GöZüBtlYOK, Fai k ; GfJLAHMEOOGLU, Azmi ; GüNDÜZ, Eyüp ; GÜZEL, s. Ş ükr ü ; HACIALiOGLU ; HACiöMEROGLU (Mustafa Ersöz) ; HAZNEDAROG­ LU - �lustafa Bayhan ; HIZALoGLU, Mustafa; HOCAoGLU, Selahaddin Ertürk ; HUNUTLUOGLU ; HÜDAVERDİ, Fuad ; IŞIK, Mu stafa ; iNAL, Ay han ; İSLAMTÜRK, Sabri Baki ; KABACALIOOLU, Dr. ; KADioGLU, Süleym an ; KALABA, Hüseyin ; KALAYCIOGLU, Mehmed ; KARACA, Ahm ed M. ; KARACA, Me lımed ; KARAMAGRALI, Halftk ; KARTALKA­ YA, li... / İnci ; KAYA BEK, Mustafa ; KAZGANOGLU, A. ; KILIÇ, Ali ; KILIÇöZLÜ, ilhan ; KIRZIOGLU, M. Fahreddin ; KIZILTAN, Hikmet ; KiRTiŞOGLU, Bekir ; KiTAPÇI, Nuran ; KOLOGLU, M. Namık ; KON­ ÇUY, B. Cangür ; KORKUT, D r. M. Şe rif ; KORKUT OZAN ; KUTLAR,

Mısırlıoj?;lu Vedad ; KUTLUK, Akın ; KÖRÜKLÜ, Re'fet ; KURAL, Kap­ lan ; 794

KÜLÜG-TEGİN ;

l{ÜR ŞAD ;

KÜTÜKHAYTAOGLU - Ahmed (44)


YIL .XXVI

F. 'IEVETOGLU

S A Y I 308

------- --- - -

--·--- -- ------

LE VE N D OGLU , Vasfi ; LÖKER, Erhan ; MENEVŞEROG­ LU, O sman ; METEOOLU, M. Hacı ; MUGLUKOÇ, Şahin Nuri ; MVF­ Tü'O GLU AHMED Hİl;ı\IET ; NECATİ, K.A. ; NE ŞTER ; NUR, Dr. Rıza ; OKÇUOGLU ; OKKALIOGLU, A. Darcan ; ORKUN ; OR­ KUN, H ü s eyin Namık ; ÖLMEZ, Ümid ; ÖN S OY, Lütfi ; O'LATA, Mustafa ; öZD EMiR , il. N ureddi n ; öZDEMiR, T. Süreyya; öZDEMİR­ OGLU, Kaya ; ÖZDEN, Dündar ; ÖZEN, Peyman ; ÖZEN, Yusuf İzzeddin ; Hikmet ;

ÖZER, Ali Rıza ; öZHAN, Kurt Tarik ; öZKANOGLU, özkan (Hatunoğlu) ;

öZKUL, HuJUsi ; öZSOY, Ahmed Rasim ;

öZVILDffiIM,

Bekir Sıddık ;

PETEKÇi, A hm ed ; POYRAZ, Ç. Kazım ; SELiM PU SAT {Atsız'ın tak­ m a adların dan ) ; PiiSKÜLLÜOGLU, Turan Ali ; SA FiOGLU ; SAGLIK , Enver ; SANÇAR, Nej det ( Çiftçioğlu). ; SANÇAR, Reşide ; SARAN, Mu'tena ; SATOGLU, ismet Abdullah ; SAVAŞ, Ali Hikmet ; SAVAŞÇI, Abdullah ; SEFERCiOGLU, Necmeddin ; SEPETÇioGLU, M. Necati ; SERDAROGLU, Emin Bülend ; SOFUO GLU, M'.. Zeki ; SOYUER, Halil ; SÜLEYMAN NAZİi<' ; SÜ N N ETÇİO GLU, Ş.G. ; ŞADAN, Dr. tu.ettin ; ŞiŞMAN Hayd ar ; TANYU, Hikmet ; TARHAN, Nuri ; TARTANOOLU, Naci ; TERZİBAŞIOGLU, Hakkı Süha ; TEVFiK SEDAD { Zi ya Gökalp'ın takma adı ) ; TOGAN , Prof. Zeki V eli di ; TOKLUCUOGLU, Tuğrul ; TON ­ GUÇ , Yaşar ; TOPLU, Abdülhadi ; TRABZONLU Avare Ruhi ; TUFAN, Ekrem Şeref ; TU RAN İBAŞER, Celal ; TÜMER, Ali Vehib ; TÜMTÜRK, ismet ; T.M.D.

{ Türk Milliyet�iler Derneği ) ;

TÜRKDOOAN,

Orhan ;

TÜ RKME NOGLU, A.R. özer ; UGURALP, Ahmed ; UGURALP, Mehnıed ; UGUREL, M. Veysi ; UMAU, Bilg e ; UYTUN, G. Nurettin ; ÜLSEVER , A. Hayri ; ÜNAL, Tahsin ; ÜNALAN, Nadire ; YALÇIN, M. Ragıp ; YAL­ ÇINTAŞ, Nevzat ; YALIM, M. Ragıp ; YASAKÇI, Orhan ; YAVAŞ, Bayili Hasan ; YAZICI, Gnl. Tahsin ; YENER, Ahmed ; YILANLIOOLU , İsmail Hakkı ; YILDIRIM, Elmas ; YILMAZ, Sezai (Gökdereli) ; YURDAKUL, Muharrem ; YURDSEVER, G. ilhan ; YüKSEL, Avni ; ZEYBEKOGLU. ORKUN'un bu ilk serisinde ç ı k an Atsız'ın

(Türk Tarihinde Yabancı

Kanlılann ihaneti Serisi ) başlıklı sekiz yazısı ile, dört (Türkçülere Teklif) i

ve 25 kad a r Türkçülük mefkuresi ve Türk Tarihi üzerindeki

makaleleri,

Atsız'dan bugünkü ve yarınki T ürk nesillerine arma ğ an p ar çal ardır Türkç ü dergiler daha önce Hükumet tarafından, Kararı ile

kapatılmışken,

bu

defa

kendiliğinden

Bakanlar Kurulu

yayımını

ORKUN'un kapanışını Atsız şöyle belirtmektedir : ( < )

.

"Bir çok

nün maddi, manevi yardımıyla çıkmakta olan ORKUN ,

durduran

Türkçü­

onu idi.re eden-

( 4 ) AT S IZ : Veda', Orkun, 18 Ocak 1952 Cuma , S ayı : 68, s. 2 .

(45 )

795


T Ü R K

S AYI 308

K Ü L T Ü R Ü

Yll.. XXVI

lerin yorgunluğu y üzünden kapanıyo r. Bu kararı verenlerin ıztırabı bü­ yüktür. Uzun konuşm a, tartışma ve danışmalardan sonra yapılacak bir şey olmadığı için bu neticeye varılmıştır." 4 Mayıs 1952 Pazar günü Ankara Atatürk Lisesi'nde verdiği "Türki­ ye'nin Ktırtuluşu" konulu konferans üzerine Cumhuriyet gazetesi Atsız aleyhine gerçek dışı bir

kampanya

maalesef bu propagandaya

açmış ; Milli

Eğitim Bakanlığı da

uymuştu. 13 Mayıs 1952 Salı günü Haydar­

paşa Lisesi Edebiyat öğ·retmenliğinden "muvakkat ' ' kaydıyla alınarak Sü­ lcymaniye Kütüphanesi'nde görevlendirilen kaldığı bu

Atsız.

emekliliğine kadar

son resmi makamında ilmi çalışmalarına ağırlık vererek 10

yıl ülkücü yayınına ara vermiştir. Fakat mücadeleden yılmayan ve Türk­

çülük yolundaki ç aba ve hizmetini yaşı h ayli

ilerlediyse de, ölene kadar

Ü rd ü r m e ğe kararlı olan Atsız, ORKUN'u on yıl kadar sonra Ankara'da­ ki a r kad aşlarının teknik yük ümlüğünde aylık olarak yeniden çıkarmaya

b

başlayacaktır.

0RK U N 2 Serı. •

ORKUN ' un bu ikinci serisi Şubat 1962 tarihinde Ankara'da, daha büyük boyda ve 32 sahife olarak çıkmaya başlamış ve Ocak 1964'e kadar 24 sayı çıkmıştır. 24. sayıdan

sonra Atsız, İstanbul'da öTÜKEN'i yayınlamaya başla d ığ ın d an ORKUN arlıklarla 1 Ağustos 196'4'e kadar beş sayı daha ( Sayı : 29) Yılanlıoğlu İs­ m ail Hakkı, Uytun Göktürk Mehmed, A. Saffet Malatacık ve Yavuz Bü­ lent Bakiler tarafından A nka r a ' d a y ayımını sürdürmüştür. ORKUN'un Ankara Serisi'nde başlangıçta, Kurucusu : Atsız ; Sahibi : Yılanlıoğlu İsmail Hakkı ve Yazı işleri Müdürü : Işıksal Baltacı'dır. Daha sonra ( Sayı : 5 ) , Yazı İşleri Müdürü : Yalçın Oker olmuştur. Bu dönemde bir süre Nejdet Sançar, M. Zekeriya Kürşad ve Mehmed özdemir de derginin yazı işlerini yönetmişlerdir. ( A yl ık Fikir, Ülkü ve San'at Der­ gisi) diye yayınını sürdüren ORKUN'un bu ikinci Kadrosu ) , şu yazarlardan olu ş makta d ır :

se risin d e ki

(Daimi

ATSIZ ; Ari f Nihad Asya ; Halide Nusret Zorlutuna ; TEVETOGLU Dr. Feth i ; M. Zeki Sofuoğlu ; Dr. Hikmet Tanyu ; HalUk Karamağaralı ; Hocaoğlu S. Ertürk ; K ı rzıoğlu Fahreddin ; Galip Erdem ; A. Okçuoğlu ; Nejdet Saıu;ar ; Re'fet Körüklü ; Sefer Nevşehirli ; Yavuz Bülend Bi.kiler ve Yılanlıoğlu İsmail Hakkı. Dergide bunlardan başka şu yazarların da yazıları bulunmaktadır :

Ziya AYDINOGLU ; Cahi d AYDOGAN ; Reşad CANTAŞ ; Kemal A. ÇtFTÇtOOLU ; Kaya

Fedai COŞKUNER ; İsmail S. COŞKUNER ; 796

(46)


SAYI 308

YIL xxvI

F. TEVETOGLU

GÖK ALP ; M. Zihn i HIZAL ; M. Zekeriya Kt:JRŞAD ; Kemal OGUZ ; Ali RIZA öZER ; Beria R. öZORAN ; Mus ta fa SAGLAM ; Necmeddin SEFER­ CiOGLU ; Fevziye Abdullah TANSEL ; Ahmet TUGCU ; Göktürk Mehmet

UYTUN ; Fahriye YILANLIOGLU.

ORKUN'un bu s eri s i n de k i bazı yazı örnekleri şunlardır

ATSIZ :

(Atsız'ın

Çe§itli

Konular

lS-17) ; ( 3 Mayıs 1944 )

Üzerindeki

Fik irleri )

: ( Sayı : 2 ,

( Sayı : 3 / 4 , s. 1 ) ; ( Rıza Nur'un ·Türk ­ ç ü lüğe En Büyük Hizmeti ) ( Sayı : 8, s. 2 ) ; ( Çağrı Bey) ( Sayı : 9 , ss.

ss. 1-4) .

Nejdet SANÇAR : ( Türk Milliyetçiliğinin Mühim Meseleleri ) ( Sayı : 1 , ss. 2·-

3 ) ; ( Türk Tarihi Meselesi ) ( Sayı : 2 , ss. 2 ve 2 3 ) ; ( Tü rkl ük Sevg i si ) ( S ayı : 5, s. 2 ) ; (Vatan Anlayışımız) ( Sayı : 6, ss. 2-3 ) ; ( İstiklal

( Sayı : 8, ss. 3-4 ) ; ( Tü r k ve Kahramanlık ) ( Sayı : 9, ss. 5-7) ; ( Türk Folkloru­ Kitabları, Makaleleri, nun Büyük Uzmanı Mehmed Halid Bayrı, Şiirleri ve Hakkında Yazılanlar) ( İmzasız, Nejdet Sançar tarafın­ dan yazılmıştır) ( Sa yı : 18, ss. 28-30) ; ( Mehmet Halid Bayrı) (Sayı : 19, s s . 25-27 ) ; ( Hüseyin Namı k Orkun'un Kitabları, Makaleleri ve Hakkında Yazılanlar ) ( Sayı : 23, ss. 18-21 ve 30) . S avaşı Sırasında Dr. Rıza N u r' u n Siyasi Hizmetleri )

Dr. TEVETOGLU Fethi ( Milli Tarih ve Trikopis'i Esir Eden Dadaylı Halid

Bey) (Sayı : 1, ss. 4-7) ; ( Su - Şiir) ( Sa yı : 1, s. 11) ; ( Kültür Bolşe­ ( Sayı : 2, s. 5 ) ; ( Dr. Te ­

vi zmi ) ( Sayı : 2, ss. 3-5 ) ; ( Perhiz - Şiir )

vetoğlu'nun Konferansı ) ( S ayı : 2, s. 32 ) ; ( D o stlara Sesleniş - Şiir) ( Sayı : 3/4, s, 44 ) ; ( Komünizmin Baş Silahı : Yalan ) ( S ayı : 3/4, ss. '4 5-46) ; ( Kızını Fili z Hatun'a Yazdıklarım I - IV - Şiir) ( S ayı :

3/4, s. '16 l ; ( Türk-Japon Dostluğu ) ( S ayı : 5, ss. 8-10) ; ( Hapishane Geceleri Türküsü - Şiir ) ( Sayı : 5, s. 10 ) ; ( D r. Rıza Nuri Bey'in Dr.

Tevetoğhı'na gönderdiği 9 Me ktu p ) ( Sayı : 8, ss. 17 - 19 ) ; ( Enis Be­ hiç Koryürek ) ( Tevetoğlu ' nu n " H asan Değirmenci" takma adı ile ) ( Sayı : 11, ss. 12-13 ) ; ( D oğu -Batı Münasebetleri ve Türkiye ) (Sayı :

12, ss. 2-3 ) ; ( Yağmur-Şiir) ( S ayı : 12, s. 5 ) ; ( Orkun .Abideleri'ni

iik Okuyan Bilgin : Prof. Wilhelm Thomsen ) ( Sayı : 16, s. 9 ) ; (tn­

kılabcı Dr. Rıza Nur ) si )

( S ayı : 26, ss. 6-7) .

( Sayı : 2 1 , s s . 7-8 ) ; ( K omü nistlerin Maske­

Dt. Hikmet TANYU : ( İs lam iyet ve Askerlik) ( Say ı : 2 , ss. 10-11) ; (Za­ manın Tüketemediği Rıza Nur ) ( Sayı : 8, ss. 5-8 ve 30) . M. Ze ki SOFUOGLU : ( Gerçek Tehlikeyi Görelim ) ( Sayı : 2, s. 9 ) ; ( 18 Yıl Sonra) ( S a yı : 3/4, ss. 2-3 ve 13 ) ; (Kolhoz mu Tavsiye Edi li (47 )

797


T Ü R K

SAYI 308

YIL XXVI

K Ü L T Ü R Ü

( S ayı : 6, ss. 8-9 ) ; ( Bu Kayıdsızlığın Sonu

yor ? )

Nereye Varır ? )

( Sayı : 7, ss. 5-6 ) ; ( Milliyet Prensibi ve Milletimizin istiklal Aşkı ) ( Sayı : 9-11 ) .

F ahreddin : ( Türk Destan Kahramanı Köroğlu'yu Sov­ yet Rusya ve Pertev Nai li Boratav Nasıl Tanıtmaya Çall§ıyorlar ? )

KIRZIOGLU M.

( Sayı : 5, ss. 2 - 4 ) ; ( Sütü Çekmiş) ( Sa yı : 7, s. 25 ) ; ( R ahm etli Dr.

R ıza Nur Be y' in Tarihe aid Basılmış tki Eseri ) (Sayı : 9, ss. 1 7-19 ) ;

( Selçuklu Sultanı Alparslan'ın Kars lli'ni Fethi'nin 990. Yıldönü ­

mü )

( S a yı : 20, ss. 2-3 ) .

Yılmaz Nevruz KARAÇAYLI : (Bütün Varını tstikl ii.l

Uğruna Tüketen

Bir Türk Kabilesi : KARAÇAY) (Sayı : 15, s. 9 ) ; ( Kuzey Kafkasya

istiklal Mü c ade lel erin de Karaçaylılar) ( S ayı : 16 : ss. 25-26) ; (Ko­ münist İstilacılar K arşıs ında Karaçay) ( Sayı : 22, ss. 23-24) . Ahmed TUOCU : ( Mehmed Emin Yurdakul ) F evzi ye Abdullah TANSEL :

( Sayı : 9, ss. 14-15) .

( Akdeniz Adalarının Elimizden Çıkmaması

lçin Hususi Mektublarına Göre Namık Kemal'in Müc adele ve İkaz­

ları) ( S ayı : 26 , ss. 9-13 ) . ORKUN'un ( 3 Mayıs özel Sayısı, Sayı :

3}4) ile (Dr. Rıza. Nur özel

Sayısı, S ayı : 8) 'de Türkçülük Tarihi için önemli yazılar

bulunmaktadır.

Ayrıca, o tarihte yaşayan Tiirkçülerden bazıları hak k ınd a da şu biyografi

ya z ıl arı yayınla nm ışt ı r ki, araştırıcılar için değerli kaynaklardır. Dr. Ha­

san F e ri d Cansever ( Sayı : 1 ) ; Prof. Zeki Velidi Togan ( Sayı : 2 ) ;

Atsız

( S ayı : 3/4 ) ; Hüseyin Namık Orkun ( Sayı : 5) ; M. Zeki Sofuo ğlu (Sayı :

1 0 ) , Dr. Hikmet Ta n yu ( Sayı : 1 1 ) .

Böylece ORKUN, ha ftal ık olarak 68 ve aylık olarak 29, toplam 97

sayı çıkm ı ş bulunmaktadır.

ü T t)' K E N

Türkçiilük yolundaki ilmi ve fikri yayınını kit ap ve broşür­ !eri d ış ın da 193l'den ölümüne

kadar yayınladığı aylık ve

ha ft alık dergilerde sürdüren Atsız'ın,

(ATSIZ MECMUA,

ORHUN ve OR KUN ) ' da n sonra çıkardığı son dergi öTOKEN olmuştur. Atsız, 15 Ocak 1964 'den başlayarak vefatından kısa b i r zaman önce­ sine , Kasım 1975 ta ri hine kadar 143 sayı öTüKEN'i çıkarmış ve hayatı­ nı bununla noktalamıştır.

Adı altında : (Her ayın onbeşinde ç ık ar, fikir ve ülkü dergisi ) olduğu Müdürü : Mus-

bel irti len öTÜKEN'in Sahibi : ATSIZ ; Mes 'u l Yazı işleri

798

'(48)


SAYI 308

F. TEVETOGLU

YIL XXVI

tafa Kayabek'tir. 1 8 x 26.5 Cm. eb'adındaki dergi, sahife sayısı bakımın­ dan da öncekilerden çok daha az, 8 sahife olarak çıkmaya başlamıştır. '4 . sayıda sahife sayısı 12'ye çıkm,ış�da, 5. sayıda yeniden 8'e düşmüş ; 6. ve 7. sayılarda tekrar 12'ye yükselmiş ; 8. ' de tekrar 8 sahife olmuş ; 9.' da yine 12'ye çıkmıştır. Asla kazanç gayesiyle çıkmayan bu dergisini de Atsız, malt gücünün yettiği ölçüde zaman zaman 8, 12, .16, 20, 24 ve 32 sahife olarak çıkarmıştır. 143 sayıdan oluşan öTÜKEN'in toplam sahife sayısı -kapaklar ve fihristlerle birlikte- 2334\für. Dergi idarehanesi : A.tsız'ın Kartal-Maltepe'deki Feyzullah· Caddesi .9 Numarali evidir. Dergileri çevresinde toplanan genç Türkçüleri bir ku­ ruhı.şa da kavuŞturmak isteyen Atsız'ın (Tt.JRKÇÜLÜK ) başlıklı makale­ si ile yayına geçen öTtiKEN'in ilk sayısinda, 50 madde halindeki (Tiirk­ �üler Derneği 'lliz üğü ) de yer a.lmaktadır ( ss. 4- 7 ) . Atsız ve Nejdet Sançar'ın kitap halinde toplanmamış birçok değerli fikir yazılarının bulunduğu öTÜKEN dergisi, Atsız'ın, günümüzdeki bir­ çok genç Türkçüyii yetiştirdiği son Türkçülük Kürsüsü vazifesini gör ­

müştür.

Türk . Milliyetçiliği, TürkÇülük Tarihi ve Türkçülerin biyografileri üze­ rinde çalışan, inceleme yapan yerli ve yabancı bilginlerin başvuracakları, yararlanacakları en değerli kaynak lardan biri, hiç şüphesiz bu 143 sayılık öTÜKEN kolleksiyonu olacaktır.

(49)

799


sm K.İTABIN

ANLAT'ftKLABl

Mehmet

ÇAVUŞ

önümde, günümüz için büyük değer taşıyan 15�20 kitap var . Her birinde, BKP'­ nin Tlirklü nıerde ı;alışmalan anlatılıyor. Biraz öv güle rle. de olsa, Bulgartstan Türkleri'nin bu çalışmalara k a tıl mal a rı, Bulgar ve diğer azınlıklarla sağlanan iliş.­ kiler, Parti Merkez Komitesi 'nin direktifleri, Dimitır Blagoev, Yanlco Sakızov, Vasll Kolarov, Georgi Dimitır, Vılko Çervenkov gibi BKP liderleriyle yapıl an toplan­ t ı lar sergileniyor her birinde. En önemlisi, BKP'nin Bulgari·atan Türkleri arasın­ da ç al ış malan , "kardeşlik ve eşitlik" ilkelerine dayanarak bu Türkleri "kazanabil­ mek" i çin 1905 yıllarından sonra sürdürülen yoğun faaliyetler, Türklü bütün şe­ hi rle rde "Türk Seksiyonlari"nın kurulması ve bir merkezden i d are edilmeleridir.

Y üzy ılı mızda , Şumnu, sadece Kuzeydoğu Bulgaristan'ın değil, bütün B ul ga ris. tan Türklerinin kültür merkezi b ilinmişti r. Bu yüzd en de, bütün partilerin ilgi mer­ kezi olmuş tur. Şumnu ilinde yetişen Türk aydınlan Milletvekili, öğre tm en; . . gaze� leci , top l umc u sıfatiyle Bulgaristan Türklerini savunma savaşı vermişlerdir. Müf­ tülüklerde görev alanlann da eks e riyetini Şumnu'li.ı din ha di ml e ri oluşturmuştur. Diğer deyimle, partilerin "atardaman" bilinen Şumnu Türkleri ''manivela" vazifesi görmfü�ler, ikti�arların si yasetl erini yönlendirmede "dengeyi değiştirebilecek güç" bi linmi şlerdir. Müftülüklerin, yüzyılımızın ba§la1'Jlda kurulan Vakıflar ve Türk Öğ­ _ re tm enle r Birliği'nin, Turan teşkilatının kongrelerinde ve g en el toplantılarında, Türk­ ler arasındaki çalışmalan yönlendirenler hep Şumnu'lu aydınlar olmu ş l ardır . Bütün Parti li derle ri , iktidara gelince, veya seçi ml er arifesinde il k marşrütlerine Şumnu'­ dan başlamışlardır. Aleksandır Stamboliyski, Alt>ksandır Tsankov, Andrey Lyap­ çev, Kimon Gi!orgiev ve diğerlerin sık sık ziyaret ettikleri şehirlerden birisi de Şumnu olm u § tu r . BKP 'nin kurucularından Dimitır Blagoev, Şumnulu Yanko Sakı­ zov, Vasil Kolarov, Enü Markovski, Vasi l Kaldınmov, Hilmi Çakalov ve di ğerleri Şumnulu'durlar. Şumnu, Kuzeydoğu Bu lgaris tan • ın Türklü en büyük merkezlerindendir. Osm an­ lı ordt:sun un güçlü k o mut anlarınd an değerli devl et adamı Çandarlı Ali Paşa (- 1406 ) ta rafın dan fethedilmiştir. Şumnu, uzun yıllar Osmanlı İmparatorluğunun Kuzey­ doğu Bulgaristan'da askeri merkezi bilinmiştir. Kuzey'den Rus saldırılarının tümü Şumnu'da hezimete uğramıştır. örneğin, 1829 yıl ında Rus kuvvetleri Şumnu • yu ku­ şa tmışlarsa da başarılı olamamışlar, mal ve can k ayb ın a uğramışlardır. İmpara­ torluğun daha ilk yüzyılında, Şumnu•ya Anadolu'dan çok sayıda Türk ye rle şti ril ­ miştir. 16. yüzyılından s onra Şumnu büsbütün bir Osmanlı şehri o lmu ştur. 1869 yı,. lında Rusçuk'da basılan bir resmi Salnam e • ye ( Yıllık istatistik bülteni ) göre o tarihte 5 . 152 ev, 40 ca mi, 1523 dkkii.n, 38 han, 5 hamam, 46 tabakhane , 32 Türk okulu, 14 t abya ve tophane, 6 medreae, pek çok çeşme varmış. ( ı ) ( 1 ) Hakkı Abdullah Meçik, Şumnu, Hepileri Matbaası, lzmir, 1977.

�00

(50)


YIL XXVI

M. ÇAVUŞ

SAYI 308

�umnu Türkleri , Rus-Türk Savaııı

ve

Bal kan S avaşı gibi en ağır döneml e rd e

de milli b en li kl erini korumasını bilmişlerdir . Şumnu, okullan ve Türk basıniyle, te­

Türk

miz

köyleriyle,

Türklerin Müslümanlığa,

Osmanlı-İslam

ge l enek l e ri n e içten

bağlılığı i l e Bulgaristan Türklerinin KABE' si bilinmiştir. Şumnu•da çıkan belli­ başlı gazete ve dergiler şunlardır : "Yoldaş" , dergi, 192 1, Bulgaristan Türk Mual­ limleri Mec m u a sı , 1923 , Genç Mektepli, gazete, 1924 , Yeni Söz, gazete, 1925, Savaş,

gazete , 1929, İntibah, gazete, 1930, Sa da-i İslam, gazete, 193 1 , Yann, gazete, 1934, Havadis, ga z e t e 1926 v.s. (2)

Sosyalizm d ön emind e de "Savaş" ve

"Ziya" gazeteleri

ç ı km ış tı r.

Bu gerçekleri ·değ'erlendirerek, Şumnu ile ilgili bir kitabın tanıtımını yapmayı d aha yararlı gördük. Kitabın Bulgarca adı : "Po zemyata drevna bunotvna pesen" ( E ski top ra kl a ra isyan şarkısiyle ı dir. Bulgaristan Komünist Partisi'nin en faal 104 temsilcisi tarafından ayrı ayn böl ümle r halinde yazılan ki t a p 550 sayfalık tı r . Bulgaristan Komünist Partisi tarafından mesele, BKP liderlerinin

1970 yı l ında yayınlanmıştır. İşlenen temel

Şwnn u İlinde faaliyetlerini sürdüren Bulgar v e Türk ko­

m üni s tl e rinin çalışmaları, köy köy gezip dolaşmalandır. Y ü z y ıl ımızdan 1944 yılı son­ la rına kadar 45 yıl lık bir dönemin "aynası" olarak takdim edilmiştir. Yoğun çalış­ malar sırasında, Parti Merkez Komitesi'nden, hususen Dimitır Blagoev, Vasi! Ko­

larov, Georgi Dimitrov ve diğ'erlerinin talirnatiyle çalışan vilayet komünistleri , ko­ münist mefkuresini benimsetme amaciyle Türklü Deliorman, Gerlova ve Tozluk böl­ gelerindeki Türk köylerini gezip dolaşırlar ve "hakları istismar edilen" Türklerin savunuculuğunu yaparlar. Bu çalışmalara bizzat Vasil Kolarov da katılır. Aydın­ latma konusu ııöyledi r : Bcigarlstan Türkleri "isti s m a r b oyund u r uğun dan " ve "ce­ haletin pençesinden" kurtulamamışla.rdır. Seçimler sırasında büyük vaatlerle gelen iktidarlar, seçimlerden sonra bu 'l.'ürkleri unutmuşlardır. İktid a rl a r , Türk okulları­ nın kap atılmasına, Türk çiftçilerinin perperişanlığın a seyirci kalmııılardır. Oysa Bul­ garistan Tü rk l eri , hususen Şumnu vilayeti Türkleri büyük bir güç potansiyeline sa� hipti rler . Onların bu gücü, Komünist Parti'since takdir edilmiııtir. Türkler, Komü­ nist partisine inanmalı, onun her girişimini de s te k lemeli dirl er. B u l garist an Türkle­ rini ·sefaletten kurtaracak,

onlara m e den i

hayat şartları yaratacak tek parti, Ko­

münist partisidir. Azınlıklar arasında hiç bir ayının yapılmıyaca.ktır. Azınlıkların

din, dil, soy, e·ğitim gibi meseleleri garantiye bağlanacaktır. Türk çocuklan da dev­

let okullarında ve devletin maddi desteğiyle öğrenimlerini sürdüreceklerdir. Lenin tarafınaan işl enen milli m es el e Bulgaristan Türklerine refah sağhyacaktır. Hiç bir yerde

Bulgar-Türk

ayırım ı

yapılmıyacak,

en ücra

köylerden Partinin en

yüksek

kademelerine kadar Türkler göreve getirileceklerdir. Türkler, kendi dillerinde ya­ zıp okuyacaklar, kendi edebiyatlarına Sahip olac aklardır . Türklere her türlü imti­ yazlar sağlanacaktır v.s.

Kitapta, günümüz

Şumnu v e Eskicuma

( Tırgovişte ) vilayetlerinde çalışmalar

ele alınmıştır. Eskicuma, 1957 yılına kadar Şumnu vilayeti sınırları içinde bulunu­ yordu. Ancak

1957

yılında ayrı bir vi l a y e t merkezi haline

getirilmiştir. Okurları­

mızı ayd ınl atm a y ı yararlı görüyoruz.

Yukanda değindiğimiz mesele ler kitabın GİRİŞ yaz ıs ında da sergilenmiştir. "Par­ ti Bizi Enternasyonal Ruhta Eğitiyordu ' ' konulu yazıyı, uzun yıllar Parti Merkez ( 2 ) İsmail Hakkı Okday, Bulgaristan ' d a Türk Basını, sayfa : 25

( 51 )

801


S AYI 308

T Ü R K

------- ---- ------

K "Ô L T Ü R Ü

YIL XXVI

Komitesinin "Türk Azınlığı" Şu be sind e çalışmış olan Va si l Kaldırımov yazmıştır. Yazıda, Bulgarlarla Türkler arasındaki i li şkil e r gerç ekten d e obj ektif bir mantı kl a işlenmiştir. Yazıdan bazı alıntılan aktarmada yarar var : " . . . 1921 y ılında Volga t araflarınd a dehşet verici açlık başladı. Parti, "Osvoboj­ denie" ( Kurtuluş ) kooperatifi vasıtasiyle yardım toplama kamp anya sına başladı . Yardım amaciyle v ilayetimizd e özel merkezler ol uş tu ru l du . Köylü l e r bu me rkezl e r e çuvallarla, arabalarla buğday taşımaya başl adıl a r . Şeytancık (Hitrino ) Türkleri me ­ s ele yi anlayışla d e ğ erl endi rdi le r . Deliorman Türkleri arabalar dolusu buğday t a ş ı d ı l ar . . .

Partinin e tk i si Türk ahsli!ıi arasında da s e zd i ıi l m e y e ba,ıı landı. Paıti, azınlık­ lar a ras ı nda ki çalışmalara gi tti k çe yakın ilgiler gösterdi . Bu am aç la r dğrultusunda , 1920 yılında, BKP Merkez Komitesinde özel bir "'l'ürk Seklllyonu" kuruldu. O za­ malıla rda , Parti Merkez K omi te si nde Vasi ! Kolarov sekreterdi.. Şumnu ' d.an bu sek ­ siyona E nü Ma rkovski , ben, Hilmi Çakalov ve H üs e yi n Hasanov d ahil edilmiştir. Sofya' dan da Türk H uk u ku Profesörü Gacalov ve hukuk öğTeniı;ni gö ren bir Po­ mak genci S"ek si yon a alınmışlardı. Görev yapabilmek i çin m em l eketi kazalara ayır­ dık. Ben, Kü çük İstanbulluğu ( Preslav ) , şumnu, Yeni Pazar ( Novi Pazar ) , Kemal­ lar ( İsperih ) kazalarını t e rci h ettim . Hüseyin Hasanov ·la sık sık kaza 1\ö y le rini g&­

zip dolaşıyorduk. Arap harfleri sağlanarak, Bulgariııtan 'fiirklerl için "Ziya" ga­ "Sosyalizm Ned i r ve Bu l garist an• d a Sosyalizm İçin Zemin Var mı dı r " broşürü tercüme edilerek Türkçe olar ak yayın­ landı. "Ziya" ga ze t esin e abone kaydı i çin H asanov 'l a beraber sık sık Tiirkler ara­ sında g ezi p dolaşıyorduk. Gaz e t ey e , ekseriyetle, Hasanov•un dostları ve okul arka­ daşları ho calar abone oluyordu. Tü rk Ahalisi arasındaki çalışmalara, Türkç e yi çok iyi k on uş an ve iyi bir hatip olan Eskicuma•Iı Dimitır Dobrev de. katılıyordu . , . " (3) zetPS'inin n e ş rin e başl andı . Dimitır Bla goev ' in

y

Devamla, Georgi Angel ov ' un "Nuvasel Köyü Par ti Grubu", (4 ) Ni kola Drumev•in "1923 Yılı Haziran ve Eylül Olayları" (S ) yazılarında bütün o la l ar Şumnu•ya bağlı Nuvasel'le beraber Eskicuma'nın Duvancıl, Işıkköy ( Dılgaç ) Yörükler ( Ruets ) , Bol­

y

( D raganovets ) , Tu m aov a s ı ( Tırnovtsa ) , Çerkovn, Saltık la r · ( P re siy an ) , Buğ­ lar ( B uhovtsi ) , Yav a şkö y ( Lev ski ) , Buyn ovo ( Muratlar ) gibi Türklü �kicum a , bOs­ bütün Türklü Osmanpa.ıarı köy l erin d e geçmektedir. . Komünist partisinin amacı, Türkleri Parti safların a celbetmek, yerel seçimleri diğer parti temsilcilerine kaptır­ luk su

mamaktır. Jeko Yordanov'un " Şumnu Komünü" ( 0 ) yazı:sında bu mesel e le r iş l enmiş ­ tir. 7 A ral ık 1919 yılınd a yapılan belediye, şehir ve köy müşavirleri ve ok ul encü­ menlikltri için yapı l an yerel seçimlerde tekrar gezip dolaşmalar Türk köyler�de ve h u su sen Türkler .arasında o l u r. Seçi mlerd e Şumnu . ntn den Enü Markovsk ile beraber Hü se yin Hasan Fuat, Salih Hacı Şehmeddinov önı�r Mehmedov Hilmi Çakal oğlu gibi on larca Türk be ledi ye lerde göreve getırtİtr. Şu� u vilay etln de 46 Türk köy muhtarı s eçi li r .

u

( 3 ) Koll ek tiv , Po z em y ata drevna s b n t ovna pesen, İzdatelstvo na Bılgarska ta Ko m ünisti ç esko Partiya (Eski Topraklarda İsyan Şarkısiyle ) BKP Yayın e vi , Sofya, 1970, s. 13-14.

(4 ) Aynı eser, s . 41, (5 ) Aynı eser, s . 56. ( 6 ) Aynı eser . s. 65-69 .

800

( 52 )


SAYI 308

M. ÇAVU Ş

YIL XXVl

a­ 9 Eyl ü l 1923 ;Yıliııd a askeri ihti la l den sonra Türkler arasında illegal çalışm Küçük Pazar, Yeni ğl a b a y ' u ı lara gidilir. Partinin ill e ga l fa a li yet çi l eri yin e Ş u mn faali­ İstanbull uk , Eskicuma•ya bağlı Osmanpaza rı, Popköy ( Popovo ) Türk köyl erinde yetle rini sürdüri,irler. S tefan Arabaciev'in "Faşi zm e Karşı S avaşlar" yazısı bu ça­ lışmaları yankılar. (7 ) Hususen Rusi Rafailov'un "Osmanpazarı Bölgesinde Komü­ nistlerin ve Çiftçilerin Mü şt e rek Savaşl an" (8) yazısı Türk ahalisine verilen değe ­ rin önemini canlandırır . Osmanpazan yöresinde Türkler daha fazla Çiftçi Partisi yanlısı oldukları için , Çi ftçi Türklerle işbirli�ne gidilir. Osmanpazan'nın bü tün

köylerinde belediyelere ve köy muhtarlıklarına Türkler Seçilir . Kitabın 109-128, 134. 138, 152 , 157, 163-166, 171. 1 79-189. 191 . 218, 288, 389, 424-427, 437, 443 , 454 , 506 v.s. sayfaları Türk · köy l erin d e ve Türkler a r asınd a ça­ lışmaları anlat an yazılarla doludur. Yüzlerce Tll rk'ün faaliyeti d estanlaş t ırılır. Ko­ münist ve Çiftçi . faaliyetçileri, Türkler arasında ihbara meydan verilmediği gibi ge ­ nelli kl e Türk · evl e rin d e geceler, ilgili kii şlerl e gö� m el erini Türklü mah all erd e sür­ ·

dürürler.

Tasev'in "Os m anp az a rı Partizan Otredinin Te m e ll e rini nasıl at tık" ya­ 194.2-1944 yıllarında geri ll a savaşına ( Partizan l ı k ) katılanların "feda­ karlıkları" hikaye e dil i r. Güç bir dön e md e , otrct. "Tozluk Çetesi" ve B alkan Çe ­ t e.;ı i " olarak f aali y e tini sürdürm eye başlar. Tozluk Çetesi'ne Tellalköy'den ( Glaşa­ tay ) Embiya Mustafov ile M eh m e t Habilov• u da c elbederler. Partizanlara yataklık edenler Türkler olup Ordu bölükleri bütün partizanları k urşun d an ge çi ri r . Mutlu günler, hak ve eşitlik h ü l yasi yl e Yenipazar'dan Ziya Mollov, Popköy• e bağlı Aşağı Kab d ağ ( Dolna Kabd:ığ) köyünden Mehmet Tilki ve diğerleri de k atılır . Tümü, hül­ yaların ku rbanı olur, kurşuna dizi lir, hapi sanelerd e öldürülür. 1 94 4 • ten sonra bu Türk k a h raman l a rına d air ki t ap l a r y az ıl m ış tı r . Boris

zısında( 9)

Kit ap t a da anlatıldığı gibi, parti z anlara yiyecek-giyecek Türkler tarafından sağ­ lanmıştır. Daha faz l a Türklerle ilişkilerini sürdürmüşlerdir. Mesela, 9. Şumnu Par­

tizan Bö lü ğü komutan ya rdımc ıs ı Penço Kubadinski, 1944 yılı İlkbaharında Eski­ cum a'n ın Muratlar ( Buynovo ) köyünde bulunur. Köy, o r du bölükleri ve polisle r ta­ r afın d an çembere alınır S al i h aga adında bir Türk. halen BKP Merkez Komitesi Pol i tb üro üyesi ve Vatan C eph e si Milli Şllrası Başkan ı Pen ço Kubadinski'yi usta c a ölümden kurtarır. önce , Peıiço Ku b adinski ' yi kanatlar arasina uzatır. üs tüne bir­ kaç mısır sapı demeti atar. Arabayı gübre yığınından gü breyl e dol d urm aya başlar. Bu arada ordu ve polis birlikleri eVini basıp aramaya başlar. Silahlı kişileri gören Salih Aga , alçakgönüllülük gösterir ve "davetsiz misafirleri" evine ''Hoş geldiniz"le karşılar . Arabayı doldurduktan sonra öküzleri koşarak, orman tarafına yönelir ve k uşk uya meydan vermeden Penço Kubadinski'yi ku rtarm ı ş olur . Gerlova, Tozluk ve D eli o rman Türkleri, partizanları sevdikleri için değil, insan­ lık açısından böyle fedakarlıklar gö s te rirl e r. G e r çi , 1944 y ılın dan sonra yüzlerce ( 6 ) Aynı eser, s . 65- 69 ( 7 ) Aynı eser, s. 100-106, ( 8 ) Ayn ı eser, S, 107-110. ( 9 ) Ayn ı eser, S, 446- 448. ( 1 0 ) Aynı eser, S , 458- 4.6 3

(53)

803


T Ü R K

SAYI 308

YIL XXVI

K Ü L T Ü R Ü

Türk, bu tü r fedakarlıkların ö<lüli.I olarak m a aşa b a ğlandı . Öğ re ni m göre n çocuk­

la rı n a imtiyazlar sa ğlandı .

Partizanları e l e verenler, genellikle B ul gar� ar o ld u . Kitap t a b u konu da l�len­ mi ş tir . Radka Uzunova•nın " Vatan Haini" y az ı sında bu konu i ş l enmişti r . Bir grup part iz an Posabino ormanında sığınak hazırlarlar. Bu arada avcı k ıya fetind e Kolü Azman adlı biri durumu öğrenir. Partizanları ele verir . Yine Popköy'ün bir başka köyünde tvan Georgiev ad ında bir Bulgar, çok s ayıd a p a r tizanın ölümüne s eb ep olur. Ki tap ta önemle belirtildiği gibi, Tü rkl e r, hatta Çingeneler böyle "vatan hain­ liği" yapmamış, sır tutmasını bilmiş, hem de iyi bilmişlerdir. Yeni

Pazar·a ba ğlı köyle rd en bi rço k Türk gen ci

oyun a g el e r ek,

p artiz anla rı

himaye e tmi ş , hatta yeni oluşturulan RMS ( Rabotniçeski Mladejki Sıüz-İşçi Genç­

ler Teşki l atı ) saflarına katılmışlardır. Bu konu, Yeni Pazarlı olup, Şumnu Parti yıllar görev yapan, "Aktiven Borets" ( Aktif Savaşçı )

Vi laye t Komitesi'nde uzun

unvariyle beraber Devlet ödülleri verilen Hüseyin Kurdov tarafından işl en miştir . Yazısına "Yeni Pazar Türk Genç le rinin Savaşa Katılmala rı " başlığı verilmiştir ( ll ) . Savaşa katılanlar arasında, partinin aktif faaliyetçilerinden ve partizanlanndan Ziya Molov'u, Sadık Çavuşev 'i, Hüseyin Kurdov, Niyazi Aliev, Cevdet Aliev, Hamdi Isla­ mov, Mehmet Ahmedov, Me hm et Mustafov, Ahmet Ahmedov, Şerif Hasanov ve daha onlarcasının adı sayılmaktadır. Yazı sahibinin değindiği gibi , Yeni Pazar Tü r k­ leri de "m u tlul u k ümitlerini" yitirmemiş, "hak ve ö zgürlü k savaııında" "mutlu ya­ rınlara" bel bağlamışl ardır. Ancak bu b ekl eyişle r, onların p e şind e koşan faşistler tarafından değil de, onl ar a "mutluluk ve eşi tli k " , "dil, din, eğitim hürriyeti" va­ deden, Türkler tarafından ölmekten kurtarılan komünistler tarafından kalbur kal­ bur edilmiştir. 1985 yılından sonra Bulgaristan Türklerinin varlığı inkar edildi . Partinin, 1905' güven b ağladığı Şumnu Türklerinin müş te r e k savaşı , 1970 yılınd a yazılan b u kitaptaki ol a yl a r . kitalıı neşreden Komünist Partisi t ara fın dan redde­ dilmiş oldu. Tarih, tarihi inkar etmiştir. İnkar edenler de, bu tarihi yarat anl ar, ya­ zanlar, Bulgaristan Türklerine bol bol "komünistçe vaatlerde bul unanlar " d ır . lerden sonra

Yer ve z a m an yetersizliği nedeniyle ö te ki kitaplardan örnekler s e rgi leye medik . Takdim ettiğimiz kitaptan da ancak birkaç b ölüm d e anlatılanları aktarmakla, sa­ vunulanların yorumunu yapmakl a yetindik. Kömüni·st P ar ti si yüzyılımızın başların­ dan 1944 yılı Eylül'üne kadar Bulgaristan Türklerinin savunuculuğunu yap mış tı r . Ki t ap t aki 104 yazıda hep bu gerç ek ler anlatılmıştır. 1 944 ' ten 1985 yılın a kadar da Bulgaristan Türkleri bir güç bilinmiştir. Diğer yazılarımızda değindiğimiz gibi, aynı pa rti Bulgari Jtan Türklerine iyi -k ötü hayat şartlan sağlam�ır. Siyasi litera­ türde "Bu lg a ri st an Tü rkl eri " , "Türk Ah ali si " , "Türk Azınlığı", "Tü rk Menşeli Bul­ ga ri st an Türkleri ' ' . "Bulgaristan vatandaşı Türkler" gibi t eri ml er sık s ık kulla­ n ı l m ı ştı r . Bu deyimleri s akız gibi çiğneyen parti 1985'ten sonra, ırkçı felsefesinin de ·sindiremiyeceği bir tezle çıkmış, B u lga ris tan Türklerinin Bulgar kökenli oluş­ la rın a dair ve t a ri hi n hiç bir zaman b eni m se mi y e c eği hezeyanlara sürüklenmiştir. Bulgaristan 'da Bulgaristan vatanda ş la rın ın mil li b en li ği kütükl erd e kay ıt lıdı r . Kütüklerdeki ka yı tla ra göre her Bulgar vatandaşına NÜFUS COZDANI veri lir . Nü( 11 ) Aynı e s e r, s. 506-1>08.

S04

(54:)


M.

SAYI· 308

YIL XXVI

ÇAVUŞ

fus cüzdanları üç adlıclır. önce kişinin , sonra baba sının , d ev amla dedesinin adı, ya­

da lakapları yazıhl'. Lakaplar babadan oğula geçer. Binaenaleyh, lakaplar yüzyıl öncelerin izlerini taşır. Lakapları soy v e meslek adları oluşturur. Günümüzde, ırkçı komünist rejim, Bulgaristan Türkleıiyle ilgili olarak geçersiz tezler savunmaktadır. Oysa Türklerin ne adlarında, ne de baba, dede adlannda ve 13.ka.plarında Bulgar adlariyle bir karışıklık gö rü lme mi ş ti r . Ama bulgar adlan, hu­ susen ili.kaplar, kimlerin Türk, kimlerin Bulgar kökenli olabilecekleri konusunda kuşku vericidir. Şumnu ili, partinin Türkler arasındaki · çalışmalariyle ilgili olarak kitabın takdimini yaptık. Kuşku verici olan Türk adlan, Türk lakapları değil, Bulgar adları, Bulgar lakaplarıdır. Alfabe sırasına gö re değil de, kitabın ilk sayfasından son sayfasına kadar Bulgar adlarını da oku rların takdirine sunmayı yararlı gördük. önemli olan , bunların hepsi şumnu vilayetinde faaliyetlerini sür­ dürmüş komünistler ve çiftçilerdir. Aşağıda gelişigüzel sunulan Bulgar adlan siz okurlarıma da bazı gerçekleri hissetti recek, geçmiş yüzyılları hatırlatacaktır. Kuşkuya meydan vermeme amaciyle Bulgar adlarının alfabetik tasnifi yapılmamıştır. Kitaptan gelişigüzel c:ıkardığımız Bulgar adları şunlardır :

1. 2. 3. 4 5.

6. 7.

8. 9. 10. 11. 12. 13. 14 .

Al. Katranclev

31 .

Haralampl Kerpiçev Stefan �lev Georgi Se.rcev Todorka Anavudova Vasi! Kırcıev Petır Çengelov

32.

İliya Pastınnaclev

33.

Vasil Cambazov

34. 35.

St. Altıpannakov Lüben Kazçiev

36 .

Vasil Çabkov

37.

Yordan Güzelev Va.sil Karşıev Genço Semerciev Avram Topalov

Kuli Keloğlu Metodi Keremit.gl.ev Sava Karagözo't M itü Külev�llev İvan Çolakov Petır Kara.bakalo"

43 .

Stefan Çeşmeclev

44.

15

Vasi! Papazov

45.

16.

Stefan

Kabe.kçiev

46

17.

Lüben Dökmeclev

47.

tvan Beşevllev Vasil Ka.ra.ivano\" Penço Kube.dlnsld İvan Onnanov Dimi tır Kamburov Nayden Kuzov

18. 19. 20 .

Yanko Sakuov

48 .

İvan Karabacakov

Nedelço Çobanov

49 .

Krum Çolakov

Petır Kılı�v Mihail Mengl§ev Rangel Kalayslyski Georgl Bakalov tvan Kantanılev

50. 51.

Viço Papar.ov

21.

22. 23 .

24. 25. Georgi Pehllvanov 26. Krum Amavudov

(55)

38. 39 . 40 . 41.

V asi l Kaldırımov

27.

Yardan

28. 29. 30 .

Kmev vasıl Topalov

Ttttlbıctıev

Stefan Arabaclev

Petır

42 .

Marko Sultanov

54 . 55 .

Yordan Hacıev tvan tzmlrliev Kina Topalova Atanas Yaycıoğlu Krum Kurtev

56, 57.

Hristo Boyacıev

52 .

53.

58. 59.

60,

Petır Çakırov

M:arin Zabuııov

Nenko Zabuııov Dimitır Çamurllyski

805


SAYI 308

T Ü R K

61. 62. 63 . 64. 65. 66. 67. 68. 69 70. 71.

Mihail Terzlyski Rusi Topçlev Nikola Çorbaclev Demir Boraçev Petır Çavotev Dimo Bozaclev Dimitır Uzonov 1van Topçl.ev Hristo Göakov Tagko Bozov Angel Abadev

72

Stefan Karaca

.

73.

Milan Dtlngerov

74 . 75 . 76. 77. 78.

Damyan SerbMov

YIL XXV1

K Ü L T Ü R Ü

79. 80. 81,

Elena Armut.ova

a2.

83. 84..

Boris Dtttmeclev tvan Kuag&vurov Tsonü Karakaşev

85.

Georgi Karıunftlov

86. 87. 88.

89. 90. 91. 92. 93 . 94. 95. 96.

·

S tefan Kuşçuev

Georgi Çolakov

Dimitır Ktlpçlev Zahariya BekArova.

Yordan Zeblrov ·

Mişo Davulcuev

Petır D. Kabdağlı Stanço Kaleya Kolü Azman Velü Dözt.abaoov Nedyalko Şekerciev Sava P. Askerov

Stoyan Yanıkov

Petka Çavdarov Mihail

Uzunov

Nedyal ko Yüzkeseliev Serafim

Doğramaciev

v.s.

Yukarıda adlarını sıraladıklarımız, yüzyılımızın başlarından 1944 yılına kadar Şumnu ilinde faaliyetlerini sürdüren Bulgarlardır. Geçmiş yüzyıllarda dedelerinin kullandık l a rı lakaplariyle meşhur olmuşlardır . Durum böyle olunca, za manl a ta­ rihin yanıtlıyacağı Çir sorunun cevabını günümüzde a ydınlatmada yarar var : Türk­ lerin kökeni mi Bulgardır, yoksa Deliorman Bulgarları mı . Türk soyludur ? Kitapla ilgili olarak ikinci bir meselede birçok ka ranlık meseleyi aydınlığa çı­ . karıyor. Bu da yer adlariyle, köy adlariyle ilgilidir . Şumnu ili kö yleri, birkaçı hariç, tümü 1934 yıllarına kadar Türk adı taşımıştır. Köylerden bir kısmına 1934 Askeri ihtilalinde, diğerlerine de sosyalizm döneminde Bulgar adı verilmiştir. Ancak d aha yüzlerce köy. ova, tepe, orman , ırmak, çeşme, pınar, mahalle günümüzde de Tü rk Biz sadec e kitaptan çıkardıklarımızı sergilemekle yetinece�z : adı ta ş ı m a ktad ı r .

1 . Köşkler 2. Boğaz 3. Islahane 4. Eskicuma 5. Durankulak 6. Gerlova 7 . Çen gel 8. Koçova 9. Dobruca 1 0. Deliorman 1 1 . Beştepe 12. Vardun 13. Çoban Mahalle 14. Kasaplar 15. Karag8zlü 16. Kılla.k 17. Hamarat ·

806

1 8 . Şeytancık

19 . Kasım çeşme 20. O smanpazar 21. Tozluk 22 . Killevçi 23. Tekke dere 24. Kasapla r tabyası 25. İnce bayır 26. Kocabalkan 21. Kaykılar 28. Duvancıl 29. Ükke (Üğül:) 30. Alvanköy 31. Fıçıcılar 3! . Dttzbayır 33. Araplar 34. Kabdağı

35. Çatalbalkan 36. Deli kamçı

37. Salmanlar

38. Ayladın ( Alılhattin) 39. Halvacılar 40. Kuvanlık 4 1 . Sarımeşe

42 . Kaçamak balkan 43. Vardun dere 44.. Susurluk 45. Kerçan 46. UZUD alaa

47. Düzlük 48. Kavaklık

·

49. Kayınlık

50. Kuzbayır 51 . Bağlar başı

'(56)


M. ÇAVUŞ

SAYI 308

·

60. Y ağmurluk

YIL XXVI

68. Tav ş ante p e

52. Yurtluk altı 5 3 . Mezarlık sırtı

6 1 . Yarkese

69. K ızb ayı r

54 . nço bayır

62. Kavlak

70. Ye şi lova

55. Kala.koç dere

63. Külevçe

7 1 . Sakarbalkan

56. Armutluk

64. Dervigtepe

72. K a ynarc a

57. Karşı yaka

65. Kortalık

73. Kızıldere

58 . Köseler

6 6 . Domuzluk

74 . Çayırd ere

59. Ereviş

67. Saltıklar

75. K ay ab aş ı v.s .

Bunlar,

ki t a p t an

çıkardığımız

ö rn e kl e r dir .

Diğer

v i l ay e t l e r l e

beraber

Şumnu

vilayetinin de toponimik haritası elimizde. Köylerini çok iyi tanıyan kimseler ta­ rafından h az ı rl an m ı ş tı r . Diğer vilayetler gibi Şurnnu ' n un da her şeyi Türk. Kıral­ lık

dön e m i n de ,

yabancı

tarihçilerle

beraber

Bulga r

tarihçileri

de

es e rl e rind e bu

gerçekleri anl at m ı ş la rd ı r . Osman Nuri P e re m e c i ( 12 ) , Hafız A bd ull a h Me çik , ( 13 ) Os­ man

Keskioğlu ( l4 ) ,

Pars TUğlacı { ' S )

gi bi

ze kala rın ya zdı kl arın ı okuyo ruz

ve

gö­

rüyoruz ki, 15 . yüz yı l ın dan sonra Şumnu•nun her karışı Türk kokuyor. :'?umnu 'nun lere

e ski

manzarası,

toponimisi

scsyalizm

d öneminde

bazı

değişikli!{­

u ğ r a d ı . Ama, BKP Me rk ez Komitesi Politbüro üyesi Yordan Y o t ov • un savu­

nuculuğunu yap m a k i s t e diği ırkçılık Şu mn u i çin geçersizdir. Bi r ö rn e k l e ye ti n e li m : Daha 15-06 yılın d a ve b unda n sonra Eski Cami , Saat Camii gibi 4 0 • tan faz la i b ad e t yerin e kavuş an , 19. yüzyılın ikinc i yarısında, bundan sonraki yıllarda Hafız Ab­

dullah Meçik , O sm an Nuri , Süleyman Sırrı, A hm et Cevdet, Ahmet İhsan, Ahmet Kemal, Besim Hilmi Çakaloğlu, Arif Alkanlı, G alip Yener, Fikriye Okyay, Hüsnü Fua t, İsmail Öz k u l , İlyas To k söz , Mustafa Reşit, Rahm i Yoğurtçuoğlu , Hulusi M e ­ çikoğlu, Ömer Fevzi , Hafız N a fi z Konuk , İsmail Mehmet Ezberli , Ahmet Davudoğlu , İsmail A k de re , Halil Aydoğdu, Emrullah F e yz u l l ah. Hüseyin Hüsnü , Mehmet To­ kalıoğlu, Sultan G i r ay ' la r gibi z ekalar yetiştiren Şumnu , t akdimini yap tığımız ki­ tap ta da belirtildiği gibi , Türk lüğün beşiği bilinmiştir. Bunu inMr etmek mümkün olmamıştır, ol m ı y a c a k t ı r !

( 12 ) .0sman Nuri Peremeci , Tuna Boyu Tarihi, Resimli Ay Matb aa sı İs tanbul, 1945 .

(18) Hakkı Abdullah Meçik, Şumnu, IDpileri Matbaası, İzmir, 1977,

( 1 4 ) O s man Keskioğlu , Bulgaristan•da Müslümanlar ve İslam eserleri, Hi l a l Ya­

y ınl arı , İst anbu l , 1986, ( 15 ) Pars Tuğlacı, Os m an l ı Ş eh i rle ri , Milliyet Yayınları, İstanbul, 1985.

( 51)

807


BİBLİYOGRAFYA

Yard,

Yavuz AKPINAR,

Dr,

Doç,

mediler

( TemsilAt)

il +

1988,

Abunzade, kurucusu

ilk

bu

büyük

Türkiye ile türel

Azeri

Edebiyatının

önemli

temsilcisidir.

Azerbaycan• ın yetiştir­ şahsiyet,

faal

aynı

zamanda

Azerbaycan arasındaki kül­

müna:sebetlerin

lelerinden en

ıı.

ve İ slam aleminde ilk büyük ti­

Türk

yatro yazandır. . . diği

322

yeni

ve

Ko­

Fethall

Ege tJnlversitesi Ba­

Ahnndzade, İzmir sımevi,

- Mirza

birinin de

en

önemli

doğrudan

temsilcilerindendir.

merha­

Temsilat

münasebetiyle

hazırlanmıştır.

( Komediler ) ,

Üniversitelerimizin

Türk

Dili ve Edebiyatı Bölümlerinde okutulan Çağdaıı Türk Şiveleri ve Azeri Türkçesi

Edebiyatı

derslerinde

bir

müracaat

kitabı olmaya değer niteliktedir. Bu ko­ mediler, yerli eser bulmada güçlük çe­ ken

Devlet

larını

'Iiyatrolanmızın

da zenginleııtirebili r.

program­

Lakin

biz

bildik bileli , Devlet Tiyatrolarının ne yö­ neticileri ne de eser sahneleyenleri Tüı·k müelliflerin , olsun, ler.

rım.

drama önem

ister

komedi

vermemektedir­

Yıllar içinde akıp giden Devlet Ti ­

yatrolarının

bu

ister

eserlerine

repertuvarlarına

görüşümüzü

teyit

Araştırmalarla

bir

bakmak

edecektir,

sanı­

bilinmektedir

( 1965 sonraları )

Ahundzade'nin

bir

ki

eserlerle

teyit için

tiyatro

eserlerinden yüzlercesi

da

XIX.

basılmışlarCır. Böylelikle Rus Di li,

bu

eserlere, Türk Dili 'nden altı y ıl önce sa- ·. hip olmuştur. göre ,

Ne

garip deği l mi ?

AKPINAR'ın

Yavuz

Temsilat,

Dr.

araştırmalarına

Farsça, Fransızca,

Al­

manc.a da yayınlanmıştır. Komediler'de : Hikayet-i Molla İbrahim Halil Kimya­

( 34.-58 J , Hikayet-i Mösyö Jordan. . . ( 5S-88 ) , S ergüzeşt-i Vezir-i Lenkeran ( 89 - 1 1 5 ) Hikayet-i Hırs-ı Guldurbasan Merd- i ( 1 16-149 ) , Sergüzeı; t-i Hasis -Hacı Kara ( 150- 193 ı . Mürafaa Vekil­ lerinin Hikaye ti ( 194-226 ) olmak üzere ger

altı temsil vardır. Dr. Y avuz Akpınar, bu komedileıi , Azeri lehçesinin özellik­ lerini taşımaları için, çeviri yazıyla bas­

tırmı�tıı·.

Aynca, gerek olmadığı

a�. bir de sözlük e klemiştir

hal­

( 228-322 ) . Temsila t

Ahundzade'nin

günümüzde de zevkle o ­

kunup seyredilebilecek özellikler ve gü­ taşımaktadır.

Ya\'UZ AKPINAR'ı, dolayı,

basılmasını

Yartf.

bu

Doç.

Dr.

çalışmasından

sağlayan

Ege

Vnl­

\'ersiteııi Rektörlüğünü de böyle eserle­ re verdiği değerden dolayı, kutlarız.

hatıramı nakletmek isterim : Erzurum Atatürk üniversitesi Sey.

feddln ÖZEGE KUtüphaneslnde,

Temsilat ' ı

yüzyılın ikinci ya nsında ( 1850-1858 ) ya­

:.:elli kler

bu

üzerinden

ceği haberini duyamadık.

250 kadar oyun vardır . Ama Eski Türk Harflerini bilmeyen ve Türk gelenek ve göreneklerine sırt çeviren Devlet Ti­ Bunu

gönderdik.

yıldan fazla bir zaman geçmesi­ ne rağmen , bir tanesinin bile sahnel en e­

Fethali

yöneticileri

bu

yirmi

( Komediler ) ' ı ,

istemezler.

dev­

çerçevesinde,

rın Devlet Tiyatroları Genel Müdürüne

zarların kaleme aldığı, telif ve adapte,

yatrolarımızın

asistanlığımız

eserleri Türk Harflerine aktarmayı de­ n e dik . Tamamlananları da o zamanla­

XIX. yüzyılın ikinci yarısında Türk ya ­

uğraşmayı

ve

program

doğruya zılmış komedilerdendir. 1859'da Türkçe neşrinden önce, 1853'te Rusça olarak

Eser, Ahundzade'nin ı 75. doğum yılı

ve

Ö ğrenciliğimiz resinde,

Tilrk vardır.

Türk Edebiyatı ve tiya t rosuyla il­ gilenenlere,

Ahundzade•nin

Temsilat'ını

i çtenlikle salık veririz. Prof.

Dr. Hüıreyi n A YAN

(58)


SAYI 308

Eser. konu olarak Kıbrıs Türk E­

Gül&iin Serdar,

düıiyatı•nı

l 5'7 l'den 1964'e

G A:Z'AYATNAl.\'IE, DESTAN, EFSANE,

KAHRAl\IANLIK ŞllRt,

Yer UJ119 Ofset,

Set

I•iatı : 1500 TL. birisi

önemli

gelen

konulanndan

"Kıbns

Meselesi"

çeşitli kitaplar ve etütler ya­

yınlanmı ş, ada ; değişik yönleri ile tanı­ tıl ma y a

Kuzey

1983

yılma,

yani

Kuzey

Türk Cumhuriyeti•ntn kuruluşu­

edilmektedir. Kıbrıs

Türk

Cumhuriyeti

devlet başkanı Rauf Denktu.ş'ın da gö­ beyan

ettiği

eser

bir

yönüyle

tindedir.

Aynca

es€rin

giriş bölümün­ ha­

de Kıbrıs tarihine, sanatına, sosyal yatına

kısaca

bölümden

değinilmektedir.

Kıbrıs'm

Osmanlı

nin gerçek anlamda bir vatan olma ve

( 1 878- 1 925 )

vatan tutma destanı yaşadığını, kahra­

lizlere kiralandığı dönem.

manlığın olağan

ve

ada

Türkleri­

bir vasıf haline geldi­

ğini, burada yaşayan Türklerin

benliği­

ni korumad a ve haklarını savunmada bu duygu

ve vasıflarından o"nemli

ölçüde

araştırma-inceleme

sindirdiği me

kahramanlık taşımakta,

metinleri

konusu

duygusunun

efsane,

derleme

gazavatna­

olmakla birlikte

i çinde yer alan şiirler bir kahramanlık destanın

adeta

kronolojik

bir

terennü­

mü şeklinde ele alınmak.tadır. Eser bu haliyle de adanın Türk oluşuna önemli bir delil

teşkil etmektedir.

Kıbns'lı

öğretmen-ya.zar

Glllgön

Serdar tarafından yoğun bir çalışma ve çok

geniş

toplanmış

bir

zaman

bulunan bu

dilimi

içerisinde

eser;

-vesika

demek daha doğ'ru olacak- uzun ve yo­ rucu

bir

arşiv

Adanın

geçici olarak İngi ­

m. Dönem : ( 1925-1955)

İngiliz

sömürge idaresinin

ilk dönemi .

iV. Dönem :

lan bu ese r ; Kıbnı:ı Türk' ünün benliğine kislerini

İmpara­

il. Dönem :

kt•vvet aldıkl a rını görürüz. Bir

6

ı. Dönem : ( 1571- 1 878 )

torluğun a bağlı olduğu dönem.

üzerinde, adanın

Eser

meydana gelmiştir :

na kadar uzanan a mansız mücadele çiz­ gisi

de

Kıbrıs tarihinin kısa bir özeti mahiye­

ana

çalışılmıştır.

157l'den Kıb rıs

ifade

rüş

yılların

haline

üzerinde

yal ve siyasi yönüyle de ihtiva etmek­

tedir. 1964• den günümüze uzanan tari­ c eği

(1),

Yay. Ltd. Lefkoşe, Kastm-1986, 126 sy.

Son

167 1 · den

birlikte,

hi sürecin ise ikinci bir ciltte incelene­

ARAŞTIRMA-L�CELEME Basıldığı

se<:ınekle

1964'e uzanan zaman dilimini tariht , sos­

KIBRIS TVRK EDEBİYATINDA

Dizilip

YIL XXV l

BİBLİYOGRAFYA

çalışmasının sonucunda

meydana getirilmiş olan geniş bibliyog­

( 1955- 1964 )

İngiliz

somurge idaresinin

ikinci dönemi ile Rum yeraltı tethiş ör­ gütü EOKA'nm harekete geçtiği

1 Ni­

san 1955'ten, adayı Yunanistan•a bağ'la­ mak amacıyla hazırlanan Akritas Pla­ nının

uygulamaya

1 963

( Arada 19i>0-63 Kıbrıs CUmhuriye­

ti dönemi var)

başladığı

21

Aralık

de dahil 1964 yılı sonu­

na kadar olan dönem. Bu 4 dönem, eserin elimizde bulu­ nan 1 . cildine toplanmış, bundan sonra­

ki dönem ise : V. Dönem : ( 1964-1974 )

Erenköy

c;arpı§malanndan

20 Temmuz 1974 Türk Barış Hareka­ tı•na kadar olan dönem ;

VI. Dönem :

rafyası ile de önemli bir başvuru ktta.­

( 1974-1983 )

bıdJr.

15 Kasım 1983 Kuzey Kıbrıs T!lrk Cum-

(59 )

Türk

Barış

Harekatından

809


T Ü R· K

SAYI 308

hıiriyeti'nin ku rulu ş una kadar olan dö­ nem olarak ilerde yayınlanması düşü­

n ül en . n.

cilde bırakılmış tır.

Çalışmanın seyri içinde 450 şii r, 9 eser ( metin )

derlenmiş, yıl ve dönem­ cetveli

bin iki yüz

Sene

çıkarılmış ;

aynca zengin bir bibliyografyaya

da

yer verilmiştir. Kıbrıs Türk e debiyat ı ta­

ri hin d e önemli bir kaynak o l an eseri ta­ nıtırke n ; .örnek olarak 19 . asrın. sonla­ rında Kıbns'ın yetiştirdiği ünlü bir şair olan .Aşık Kenzi'nin "Kıbns Destanı"n­

kırkdokuz içre,

Nakledf'm, dinleyin, bir hoş hidayet

bir meşhur yer Akdeniz l�e lmılnm;tur şöhret

Kıbrıs

d estan , 4 efs ane olmak üzere toplam 46 3

lere göre dağıtım

YIL xxvı

K Ü L T Ü R Ü

SöyleİıUr dille rde

Bunlar dört adadır Alemde niimdar

Girit,

Mora,

Kırıni, Kıbrıs Aşikar

i kisin zaptettl ·hilellr küfgar İ kisi İSlam'da bu dem bu · saat

Mevla esirgesiin sagır ikibarı Cihan d urduk�� duru r Kıbrıs diyarı Kenziye hatmeyle gayri gülfAn,

Arife· yetmeznıi bunca

dan birkaç dörtlüğü sıralayabiliriz :

KAYGUSUZ ABDAL, Dtı..GU ŞA

ahlaki

( Yayınlayan : Prof. Dr. Abdurrahman Güz el , Ank. 1987, V + 149 sayfa, Kiiltür ve TUrizm Bk. Yayınları) . va

tan ıyabilmemiz, · un u t u lm a y a.

yüz tutmuş dini kültür ve fo l kl oru muzu

ortaya çıkarabilmemiz için mutasavvıf� I arı m ı z ın

eserlerine müracaat etmemiz y e te rli olacaktır . Zira onl ar milli ruhu yansıtırlar. Bunun yanında, halkın dili­ ni ku l lan a r ak geniş kitlelere

hitab e t..

m işl er , yol göstermişlerdir . Horasan'da ye tişip bütün Türk-İs­

lam m e rke zle ıi ne dağılan mutasavvıflar ( Horasan Er enleri ) , göçebe Türkler . a­ r a s ı nda gezerek, tslii. m akidelerini top­ lumun gelenek ve görenekleriyle bi r sen­

teze varfürarak telkinlerde b ulu.nmu şl ar­ dır. Bu sentezin oluşma:sınd a Türk Tek­ ke-Tasavvuf Edebiyatı'nın yeri ve öne­ mi büyüktür. Bu dönemlerde yazılan e­

s erlerin çoğu, devrin fikir yapısını yan­ sıtan, d!nt ve tasavvufi konuları "Tel ­

kin" edici eserlerdir. Bu sebepledir · ki,

810

Nesrin

KARA.CA

anlatıma

en uygun

şiir türü olan "Mesnevi" tarzı çoğun l u k ­

la. kullanılmıştır.

Bu kadar önemli bir sahada yapı­

Türk-İslam tarihini, ed ebiy a t ını kültürünü

ve öğretici

işaret.

lacak çalışmalar, akademik hüviyet ta­

ş ı m alıdı r . Bunun yapıl abil m e si için

en

azından m evc u t Türk Dili ve Edebiyatı

bö lüm l erin d e ve llahiyat Fakültelerinde,

Türk Tekke-Tasavvuf Edebiyatı Kürsü1,.ri açıl.malıdır. Bu ana bili m dallarında yapıl acak

ciddi

çalışm a l ar

neticesinde

- -yukarda da bahsettiğimiz gibi- hem tarih. kültür v e edebiyatımız daha ya­

kından tanınmış olacak hem de millt ııtıürumuz daha da güçlenecektir. Bu

sahAda

yapılan

çalışmalardan

bi ri·si olan "Kaygusuz Abda.J•ın "Dilgü­ şa" · adlı

eseri, Kültü r ve Tu ri z m

k an l ı ğı n c a

"Kültür

Eserleri

Ba­

Dizi si"nln

186. eseri olarak neşredildi. Ka ygusuz

A b da l

çalışmalarla tanınan

üzerine

Prof. Dr.

rahman · ffÜZEL'in bu çalışması ,

yaptığı Abdur­

''Kay­

Abda.l'ın Eserleri" serisinin dör­ düncü ki ta b ı dı r . Dah a önceleri sırayla : gusuz

(60)


BİBLİYOGRAFYA

S AY I 308 ı.;aygu suz Abdal,

1)

2)

Ank .

Kaygusuz Abdal'ın

1981.

Mensur

eda ettikten sonra Anadolu'ya, şey­

smı

hinin yanına dönmüştür .

!'lerleri, Ank . 1983 .

3)

Kaygnsıız

Onun, Bibliyograf­

Abdal

y as ı , Ank. 1986 . isimli e:;erleıi neııredilmişti.

"Diigtişii " ,

Anadolu'ya.

hayatını,

raki

bazı

yoruz.

Kaygu suz

kesin

olarak

son­

döndükten

şürlerinden

öğreni­

Abdal'm ölüm tıırihi XV.

belli değildir.

asrın

ilk ·yansında vefllt ettiği kuvvetle muh­

manzum-mansur karışık

temeldir. Mezarının yeri de ihtil aflıdır. "

ola rak yazılmış bir eserdir. Telkin edi­

ci, di dakti k nitelikte olduğu için "Mes­ nevi"

YIL XXVI

tarzı ·şiir türü ve mensur olarak

yazılmıı;tır.

Eser üzerinde y apıl an ça­

lışma için

24 n ü sh a arasından sadece

dördünden

faydalanılmış ;

esas

o la rak

Eserin giriş kısmında

K. Ab dal'ın

eserlerinden de bahsedilir.

Bu kısımda

Kaygusuz Abdal'ın

men:;ur ve

escerlert

mıın.zuın,

manzum-mensur karışık

larak üç grupta tasnif edilmi!ltir.

da. eserin "Marburg Nüshası" üzerinde

a)

çalıııılmıştır .

ı - Divan : Mü ret te b d e ği ldi r, 130

.

Eserin i çindekiler kısmından s o nra , "Sözbaşı''nda

Prof

.

Dr.

giriş

kısmında,

Kaygusuz

Abdal'ın hayatından kısa olarak sözedil­ mcktedir.

Buna görE ;

Vandet-i

"Kaygusuz, iyi bir ö ğrenim görmüş, ( Teke ili AIAiye

Sancağı

3

-- ·

Mesnev -i Baba Ka.ygusuz

4 - Gevhername : NOr-ı Muharn­ medi'nin yaratılmasından ba h seder.

Minbername

6

Dolap name

ne takılmış ve so nun da Abdal MO.sa der­

b)

Men sur Eserleri :

gfilıma ulaşarak orada bir ta.kmi haki­

ı - Budalaname

oğludur. )

Bir av

sırasında kendisbıe "geyik•' sO.­

adı

"Gaybi''dir.

retinde görünen "Abdal MO.sa"nm peşi ­

( 1,

a§k gi bi konuları ihtiva eder,

!)

b eğin in

Asıl

VücQd,

11, 111 ) : Vahdet görü!lil, nefsin hakik a­ ti.

maddi ve manevi i l im leri öğrenmi ş bir

İ.ıeğ o ğludu r .

2 - Giilistan :

p eygamber kıssaları ve Tasavvufi ko­ nulardan b ahsede r .

lardan bahsetmektedir. Eserin

şiirden müt e ş ekki ldir.

Abdurrahman

GÜZEL, eser üzerinde yapılan çalışma­

Manzum Eserleri :

AHI.iye

2 - Kltab-ı Miglate 3 - VücO.dname : Eserde kozmolo­

beyi , Teke beyinin de yardımını alarak

jik özellikler ile insan vücudu arasında

katleri

öğrenmiş

ve

onun müridi

muştu r . 'Bunu kabullenemeyen Abdal

Mftsa

üzerine yürUınüştür.

ol­

Ab­

dal MO.sıı da Teke Beyi 'ne ıiıüridleriy­ le karşı çıkarak bazı kerametler netice­ sinde Teke Beyi'ni öldü rmüştür . HWA.sa, Alwye

Beyi,

müridiiğini

oğlunun

Abdal

kabııllenmlştır.

Môsa'nın

Gaybi•ye

benzerlikler kurulur. .ı - Risılle.i K aygusuz Abd Al c)

Manzum - Mensur

1 - SarayııA.me 2 - Dilgtiş&

Eserler :

şeyhi tarafından "Kaygusuz" IA.kabı ve­

Dilgüşa, hakikati talep eden kişiler

ri lmiş ve 40 yıl şeyhine hizmet etmiştir.

için kaleme alınmış tasavvufi bir eser­

40 yılda n sonra icAzet olarak 40 abdal

dir. Kaygusuz Abdal hemen h er cüm­ le sini bir A y e t - i Kerime veya bi r Ha­

ile

Mı sır 'a

Alp-Erenlik için

gitmiştir.

O rad an , Hicaz'a geçmiş ve Baec fariza..

(tJ1 )

dis-i Şerif ile p ekiştirmiştir.

811


SAYJ 308

T Ü R K

K Ü L T Ü R Ü

Prof. Dr. Abdurrahman GÜZEL-in göre K.aygusuz Abdal, Sinan Paşa•daıı önce seci türünün bilinen ör­ neklerine yeni sini ekl emişti r . tesbitine

"Oglaklık yil gibi, yigitli k sel gibi,

s ı m da

Y1L XXVI

insanların

sıfa tlarından

c;Pşitli

bahsedilir. "Hakk gencdür, adem sQret-i defteridür.

kainatun

Adem

hazinedür . .

Adem v ar k i hazinedür, genelle ma'mur­

pirlik, üstleri eskimiş dama benzer, ma­

dur.

nisüz dana eylem�k. kirişi üzilmiş yaya

ki özini bildi cümle varlığı kendü şeh­

benzer."

rinde buldı, kendüze geldi, emin oldu . . . .

ç eşitli

Dilgüşa,

bilgi ve tasavvufi

mefhumları benzetme ve mecaz unsur­ larıyla. anla.tnuııtır.

vardur . . .

ki

var ki fi'li dive benzer. Adem var

süre t -i adem

Adem

var

sıfatı

nur-ı

matlahdur.

ki hasiyyeti h ayvandır. Adem

ki özüni bildi sult a nd ı r . . . .

( s. 5-50> .

Daha

bir

·sonraki

kısımlarda,

şür­

den sonra Vahdet-i Vücud anlatılır. Kay­ gusuz Abdal•ın Vahdet-i Vücüd telAkki si

şudur :

Dilgüşıi'nın nazım krsmı aruzun,

Me ra i lün / Me fa i lün / Fa i lün.

Fa i .lıl tün I Fa i ıa tün I Fa i !ün, ka­

hp l arıyla yazılnuştır. Dilgüşıi, Bunlardan

650 b e yit t en müteşekkildir.

576'sı

konu suna

Türkçe,

kalanı Fars-

gelince,

Arapça

ve

Faı sça•yı iyi bildiği halde, Kaygusuz şiir ve yazılarında öz ellik le Türkçe kelime­ leri seçer. Hatta, Gülistan' ında Ceb rUi l ' i Adem ile Türkçe konuşturması ayn bir

husustur.

nür'dur, Aslı

"Hakk'ı

cümle

alem o•nun

sı fa t

Hakk' tır. Cümle

( Giriş s. 21 ) .

bilmek için dört nesne 14-

zımdır . Mürşid-i KAmil

1) 2)

lkrılr-ı SU

3)

Kabiliyyet-i Lakin

4)

İnayet-i

Eserin

(Giriş

Hakk

sonunda

Kaygusuz

21) .

s.

Abdal,

mütevazi bir eda ile eserinin vUcQda ge­

Tann buyurdı Cebrail Türk D i lin ce söylegil dur git digil"

"Türk Dilin

( sy. 16-17 ) İlk kısım,

"Haklc tec elli si dir.

O'nun şubesidir . "

ça'dır.

Dil

Adem

var

· "Ademün vüc üd ı bir şehrdür, her ne kim cümle alemde var ise ol şehirde

ôzin bi l mez yogsuldur. Adam var

mesnevi

tarzında uzunca

lişini k ıs ac a anlatarak eserini bitirir. Hacmi küçük muhtev8:Bı

( VIII 23

çok geniş

ve

o

151 ) , fakat kadar da ö­

nemli olan bu eseri yayınlayan Prof.

Dr.

Abdurrahman Güzel'i tebrik ediyor, bu bi r §lirle başlar ve bu kısımda Vahdet-i eser gibi nice eserlerin incelenip ilim Vücud anla tılı r. İnsanlara nasihatl er verilir . Bundan sonraki nesir kısmında "ne­ fis" üzerin.de durulur .

Daha sonraki kı-

il.lemine kazandırılmasını diliyoruz.

Melamet KARA

( 6.2 )


TÜRK KÜLTÜRÜNÜ ARAŞTIRMA ENSTİTÜSU

TÜ R K

K Ü LT Ü R Ü

SAYI 297-808

YIL XXVI

1988

İ Ç İ N D E K İ L E R

MAKALELER Sayı Yahya

Kemal'in

Fransızca

B i r Mektubu.

Sayfa

( Yayınlayan :

M . TEV FİKO GLU ) Mehmed Akif ve Muhammed İkb al M. ÖNDER . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Polonya Krakovi Müzesinde Osmanlı Ki tabeleri . O . ASLANAPA Ka n Yaddaşı" / Şiir Can Ya ddaşı . D . YILDIRIM . . . . . . . . . . . Şair, .

297 297 297 297

12

Tarihin Akışı - Zaman Köprüsü .

A. AKIŞ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

297

26

Hazan Türküsü. E. NAİB . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Bazı Hika ye l e rin E rmeni Kaynaklarında Uğradıkları Değişiklikler .

297

29

297 297

30 37

297

43

298

65

298 298

67

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

"

Z . MAKAS Nilüfer . C. KURN A7

............................................................ ..................... .......... . . . . . . . . . ................... . Bulgari'Stan'da Gelişen Türk Halk E debiyatı. M . ÇAVUŞ . . . . . .

İşte Belene Sü r günl e ri . ( Tercüman 6 O cak 1988 ) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . I. Dünya Sava!;ında Türk Donanması ve Çanakkale Deniz OperasA . HALAÇoGLU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . yonları. . .

Türkçü Dergiler . II. F. TEVEToGLU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Doğu Tü rki stan d a ( '3incan Uygur Öz e rk Bölgesinde ) Halk Ede.

1 5 11

84

'

, yatı Ç al ış m ala rı .

K.

Kanlı-Noel'in G e ti rdi kl e ri

TOYGAR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . F.

H.

ALA SYA

. . . .

Aka Gündüz'ün R omanl arın da Sosyal Meseleler . Akıncılar Yarışması.

P. KAYA

A. DOGAN . . .

...........................................

Türkiye-İngiltere Münasebetleri ve Musul M es e l e si A.

. .

F.

TEVE TOOLU

. . . . .

....... ........................

92

298 298

102

298

106

298

112

299

1aı

299

146

( 1924-1930) .

. ............................................................

ÖZGİRAY

Türkçü D ergiler . III .

.

.......................

Türkler Hakkında Yapılan M en fi Propaganda ve İfti ral ar . s.

ÖZÇELİK

K a ş kaylar .

Ali R ız a Köseoğlu ve Şiirleri.

. . . . . . .

M.

( 63 )

156

299

164

............

299

173

F. YÖNTEMLİ

299

1 77

299

180

. ....................................

Ş , ELÇİN

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Yılan Motifi : ,Hekimli�in Milletlerarası . Sembolü . Milli Kültür .ve

299

............................................................

B . K . Yll: ŞİLBURS A .

Ka lkınmada Öğretm enin Ye ri. ve önemi .

ÖZBALCI

813


Sayı

Sayfa

A. ÖZGİRAY . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

300

196

Karabağ'da Talan Var . IGDIRLIOÖLU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Fuad Köprülü'nün Yetiştiği Çevre, Tarihçiliği ve Siyası Ha-

300

207

Türk-Yunan nişkileri 1923-1930.

yata Girişi . O. F. KÖPRÜLÜ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..ı\ dres . M. TEVFİKOGLU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . A . B. ERC İLASUN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . İran Türkleri . .

Türkçü Dergiler . iV. F TEVETOGLU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Bulgaristanda Türk Gazeteleri : Deliorman . ÇELENEKLİOGLU

Bulgaristan Sosyalist Memleket mi dir_ ? M. ÇAVUŞ . . . . . . . . . . . . . . . . . . B . ERCİLASUN . . . . . . . . . . . . Edebiyatta Milıilik v e Milliyetçilik . Billur Köşk üzerine . Ş . ELÇİN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Kl:ly Kalkınmasında İlpri Sürebileceğimiz Bazı Teklifler . O. TÜRKD OO AN . . . . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Davos•un Düşündürdükleri . H . F. ALASYA . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

300

218

300 soo 300 300

218

300

241

228 233 240

300

244

300

255

301

259

301

2 68

Yakın Tarihim.ize Işık Tutacak İngilizce Bi r Kitap .

O . F. KÖPRÜLÜ ...................................................... Ana Dilim . N . H AZR t . . . . ; ; , ; ·; . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Çanakkale MuharebelPrlnin Basındaki Akisleri . Ş, KARAKAŞ . . .

30 1

276

301

801

382 283

Türkçü Dergiler V. F TEVETOOLU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Çin'deki Türk Dilleri ve Üzerinde Yapılmış Çalışmalar .

301

291

G . SHİMİN ............................................................ Sadri Maksudi'nin Milliyetçiliği. A . B . ERCİL.ASUN . . . . . . . . . . . . Tarihi H eınidi ( Hamidi ) ve Musa Sayramt ( 1 836 - 1 917 ) .

301

298

301

3M

801

311

301

314

302

328

302

329

• . . .

İ. KURBA N

· · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · ·· · · · ·

' · · · ··········· ·············

Tü rk Kültürü Açısından Hacı Bektaş-ı Ve lt Ar!Ujtırma :Merkezi. · .· A . GÜzEL ............................................................ Osmanlı Döneminde Türk Toplumunun Gayr -ı Müslim ReayA.'ya. Sunduğu · Hizmetler.

B . YEDİYlLDIZ

Tür;ıdstan Kültürünü ö�renmede

Türkistan

.............................. Leh çelerinin önemi.

T. KOCAOGLU ...................................................... " 'İ'il rkistan Türkleri•niıı Tarihind f! Değişen İmla- Yazıları" ve Bu. na Tesir E den Esas G er ç ek l e r . G. PAHTA . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .......................................... L�kli k ve Din . İ . A . ÇUBUKÇU Selimiye ile İfşil. EdilPn Milli Kimlik . M . t. SUBAŞI . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Türki·stan'da Son Yıllardaki önemli Bazı Problemler. İ. YARKIN Eğitimin Kültür Naklindeki Rolü . H . DURUKAN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Vatan. N . KEMAL · · · · · · · · · · · · · · · · · ·· · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · · ······

Nı\rnık K em al ' in Ölümünün 100. Yılı Dolayısıyla Barika-i Zafer'de Geçen tkt�basla r ve İbareler . z. BİLGEGİL . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. Bulgaristan'da Sosyalizm'de Türkçe Eğitim :Meselesi . M . ÇAVUŞ Dil Yare si . O .F. K ÖPRÜ LÜ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Y . ASLAN . . . . . . . . . . . . Azerbaycan'da Rusça Öğretiminin Teşviği, Oriıun Kitabelerinin Dili üzerine . L . K ARAHAN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Mehmet Celal ve Şiirleri . M. öNAL . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............ Aras Boyu Şairlerimiz : Aşık Alhas. N . ONK . . . . . . . . ................... Türkçü Dergiler . VI. F. TEVETOGLU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . , . . . . Dedemin Adı . H . AYAN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....� . ·

�14

soz

885

302

346

302

86'

302

370

302

376

303

887

303

391

303

397

303

409

303

412

303

411

803

421.

803

ü8

308

436

803

440

'(64)


E. R. FIGLALI . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Atatürk ve Din .

Sayı

Sayfa

304

453

304

465

304

476

3-04

480 487

Türkiye'nin Komşulan ve Yabancı Atlaslarda Türkiye.

H. !)()(}AN AY Bulgaristan ve Yunanistan'la ngili Birer Belge . A . ABDULKADİROOLU ................................................... Osmanlı İmp a rato rlu ğu nun Arap Topraklarında Yaptığı Maarif .............................. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

'

Hizmetleri.

( 1813-19 1 8 ) .

H. AYTEKİN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

304

K. A tatürk ' ün Türk'e Verdiği Parola . T. GÖK-ALP . . . . . . . . . . . . . . . . . . Almanca'daki Türkçe Kelimeler Üz e rin e . z. KAYMAZ . . . . . . . . . . . .

Çardaklı' dan Yüksek Sovyet Pre zidyu muna .

491

304 3 04

F. TEVETOOLU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Türkçü Dergiler. VII.

499

E. KONUKÇU . . . . . .

305

Azerbaycan . S . VURGUN ................................. ..................... Kuzey Azerbaycan'da Türk Eserleri. O. ASLANAPA . . . . . . . . . . . . . . . Azerbaycan'da Neler Oluyor ? M. SARA Y . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ·

305

.................................... leplerine Reaksiyonu. Y . ASLAN Tarihte Azeri-Ermeni Münasebetleri üzerine . IGDiı"1.LIOGLU . .

305

552

.

305

B. VAHABIZADE

............................. ....

305

559 566

A.B . ERCİLA SUN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Dr . Osman F. S0rtkaya'nın Dede Korkut Kcllokyumunu Açış K0.

305

568

............................................... ............

405

576

........................................

305 "

578

Koll okyumun IJonuç Bildirgesi . T. MELİKOV - 0.F. SERTKA YA

305

58i

....................�.

3!}5

582

V. 1. ASLAN OV ............................................................ Bazı Damga ve İşaretlerin Etimolojik İzahı. Ç. 1. CEFEROV . . .

305

583

305

588

Karabağ Mani leri. IGDIRLIOOLU .......................................... Ka.şgaylar'da Gc:le:nek, Gö r en ek ve Kültür Unsurları .

305

596

Aze�baycan Ayd ınl a rının Dağlık Karabağ üzerindelti Ermeni Ta-

Azerbaycan Oğlu yam .

Türk Alimleri Azerbaycan'da .

305 305

. .

517 523 525 547

.

nuş m ası .

.

Birinci S ovye t- Türk Ko!.Iokyumu, 1- 8 Temmuz 1988, B aktı , Azer­

baycan ( SSSR ) Prog ramı

Kültür Anıtı Olarak Dede Korkut .

..... . .... . .

Dedem Gorkud G e zen Yerler.

.

.

.....

M . ASLAN

.

.

. . . . .

.

. ..

Kitabı

İshak'a İthaf Olunmu ş İki Gazelin Lengüistik Çözümü .

B. K. YEŞİLBURSA

Vatan Yahut Silistre.

.................................................. ..

. ,.

·�

598

. . ..

305

M. KAPLAN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

306

615 .

S06

624

,

Türk Kültüründe Sürekliliği Sağlayacak Eserler Konu :ıun da Düşünceler.

U.

G{}NAY . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Mehmet Akif, Mehmet Emin ve Tevfik Fikret Arasında Bi r Mu-

kayese .

E . ERCİLASUN

.. ................................................ .

306

628

Berke Han ın İsllm'a G i ri şi ve Al tın ord u Hanlığında İsl amiye tin . . Yayılışı. J. RICHARD ( Tercüme : A . Yuvalı )

306

Serhat Garip l c ıi .

306

634 643

306 306

6 48

306

654

306

660

'

. .

...... .

. . . . . . . . ..

M . U. YILM AZ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Türkistanlı Ccdi dçi ( Yenilikçi ) !. YARKIN

Türkçü Dergiler. VIL.

Şair Avez

Otaroğlu

.

( 1884-1919) .

F. TEVETOGLU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Göktürk Bengütaşları'nda Sosyal Analiz ve Milli Oto-Kritik . H. ÖZBAY ............................................................ Dede Kqrkut Lı::i tat-ı ve Türk Dünyası. F. TAMİR . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

(65)

644

815


Sayı Yunus Emre'nin Erzurumlu Emrah üzertndeki Etkileri . M . KARADA(:;. . . .......................................................... . Atatürkçülükte Tariht Gerçek . İ . KAFESOC.LU . . Ey Türk GenGliği. G. M. K . ATATÜRK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Atatürk Diyor ki ..

. . . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..

Atatürk lnkılapıarında Laiklik . N. TO'ZüN .......................... Mağ'can Cumabayoğlu Hakkında. T . KÜLTÜRÜ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Mağcan CUmabayoğlu. H. ALTAY . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Bugün Olmasa da Yarın . Y . AKENGlN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Eski Türklerde Bahçe San•atı ve Türk Bahçeleri . M. Ş. üLKüTAŞIR ......................................................... Mitolojik Unsurlar Bakımından Y. Kemal Beyatlı•nın Mehlika. Sultan Adlı Şiirinin Tahlili. B. SEYlDOOLU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

.

.

SaJfa

306

663

307

681

307 307

686

685

307

6 87

307 307

695

307

701

307

702

697

307

712

Oğuzname veya "Mecma'Ul Ems3.l-i Mehmed Ali" . C. HE Y' ET . Kültür kavramı açısmdan : Prof. Dr. Erol Güngör. ö. GÖÇGüN Yahya Kemal'in Namık Kemaı Hakkındaki Görüşleri . M . ÖZBALCI Türk Türbe Mimarisinde Cenazelik Katının Gelişmesi. H. ÖNKAL İstiklal Savaşlarının Tarihi ve Sosyal Temelleri. B. KODAMAN . . . Osmanlı TürbelerindE'! Yeralan Dini İbareler Hakkında Bazı M:ü-

307

716

307

307

. 722 729

307

732

308

751

lfı.'.1azalar. H . ÖNKAL . . . . . . . . . . . . . . .. . . .. . . . . . .. . . . . . . . . . ... . . . ........... . Sabrın 8-0nu Gelmiş Olmalı. H. F. ALASYA . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Muhammed Hüseyin Şehriyar, Türk Dünyası En Büyük Şairleıinden Birini Kaybetti . A. B . ERClLAsUN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

308

756

308

769

308

77 8

Elimin Çırağı Söndü. ARAS0C.LU . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . , . . , ........................................ Bülbül ve Leyla . B. ERclLASUN Türkçü Dergiler. IX. F, TEVE·'IOL O U .................................. Bir Kitabın Anlattıkları. M. ÇAV1JŞ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

308

788 784

.

. .

.

.

..

308

. .

308

792

..

308

800

304

506

305

61 0

KAYIPLAR Prof. Dr . Alexandre A. Bennigsen ( 20 Mart 1913-3 H aziran 1988) .

N . DEVLET Fevziye Abdullah Tan<ıel { 1 0 Şubat 1337/23 Şubat 1912 - 4 Ağustos 1988 ) İ. BİNARK . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . .

.

..

.

.

. . . . . . .

. .

.........

. .

HABERLER Ramazanoğlu Kütüphanesi'ndeki Yazma Eserler. Ş. H . AKALIN Kazak Türk Genci Rıskulbck Affedilsin . TÜR.KELİ KOMİTE'S,İ

299

188

301

319

.

302

379

x'"E'I'İ İDARE HEYETİ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

303

444

Selçuk Üniversitesi II Aşıklar Şöleni . 1. Ü . NASRATTINOÖLU Türkoloji, Türk Dili Kongreleri ve Şehriyar'ın Ölümü. T. KÜLTÜRÜ . . . . . . . .............. . . . ....................................

303

444

307

742

I. Milletlerarası Türkistan Kültür ve Tarih Semineri

(6-8 Nisan

İstanbul) . C. ERASLAN . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . S ürgünün 44. Yılında Kırım Türkleri Hala Vatan Kınm'a Döndü­ rülmüyorlar. BATI ALMANYA'DAKİ KIRIM TARA CEMİ1988,

816

(66)


BİBLİYOGRAFYA

KİTAPLAR

HayAU

Bey ve Divanl'ndan

Sayı

Sayfa

297

60

. . . . . . . . . .. . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . ........ .

298

1 17

.

2 98

119

ö rnekle r

Haz . : Prof. Dr, Mebmed . ( C. Kurn az ) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

ÇAVUŞOOLU Ankara 1987 .

Mehmet Akif Frs oy• un Makaleleri ( S ırat ı Mfrstakim ve Sebilü'r Reııad Me<>mua.lar.mda Çıkan ) . Haz. : Yrd . Doç, Dr. Abdulke-

rlm ABDÜLKADtROOLU - Nuran ABDOLKADİROÖLU . Ankara 198 7.

( M.

Tatçı )

Geçmi!fimize Ai t Çok Değerli İki Eser . (F. Nuza) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Gezenfer PAŞAYEV, K c rkül;: Folkloru Antologiyası, Bakı 1987. ( İ . Özkan ) Leonard Ramsden HARTILL, İnsanlar Böyledir, Ankara 1978. ( R. Temir ) ........................................................... ... . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . .. . . .. . ... .. .. .... . . . . . .

298

120

.

298

124

Irak Tll rkle.ri'nde Deyimler ve Atasözleri . ( A . Yakıcı )

...............

299

190

3 03

448

305

605

305

608

307

739

308

808

(N. Karaca) -

308

809

..........................................

308

810

............ ............... .....................

298

116

Akıncılar yanııması hedefi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . , . . . . . . • . . . . . . . . Akıncılar yarışması uzaklık katsayısı grafiği, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

298

116

298 298

116

Prof . Rıfkı Salim BURÇAK, Türkiye'de Askert Müdahelelerin Düııündürdükleri. Ankara 1988. ( E . K uran ) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . , . . . Azt.rbaycan Masalları . Aktaran : Ramiz ASKER . Bakü 1982 .

( R.

öztü rk )

............................................................

Ali KAFKASYALI, Koca Kartal Az aplı , Ankara 1988 . ( B . A . Gökdağ)

............................................................

Niğimet l\IİNCANULI (Nimet Bincanoğlu ) , Kazn!ttm Kıskqa Ta­ rihi, Şincan Halık Baspası . Orimci 1987. ( A . B . Ercilasun ) . . . Yard . Doç . Dr . Yavu z AKPINAR, Kom e dil e r ( TemsilAt ) - Mirza

Fethali

Ahundzade,

(H. Ayan )

İzmir

Ege

On�versitesi

Basımevi,

1988,

............................................................

G ülgün Serdar. 1571 ' dPn 196i'c, Kıbrı·s Türk Edebiyatın d a Gaza­ vatna.me, Destan, Flfsanc, Kahramanlık Şiiri,

Kaygusuz Abdal, Dilgüşa.. Yay . : Prof . Dr. Abdurrahman Güzel, Ankara, 1987 .

( Mehmet Kara)

RESİM, KROKİ VE FOTOKOPİLER Akınc ılar yarııı ma s ı o:::un alanı

Akıncılar yarışması hız kats ayı s ı grafiği ts�anbul Tıp Fakülte sinin amblemi.

Selçuk

Tıp

Fakültesinin

ııim diki

..

.................................

.... .. ....

.

..... ...

. .. . ..... ..... . ... . ..

am blemi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

299 299

116 179 179

Dahiliye Nezaretinden Makam-ı Vila.yete varid olan fi 17 Eylül, Sene 329 ( 191 1 ) tarihli t elgratna.m e sureti, . . . . . . . . , . . . . . . . . . . . . . . . Osmanlı Aj ans Telgrafı . . .. . . . .. . ......... ............................. .......... Halep Vila.y etl'nde Mektep bulunan köyl e rin haritası. . . . . . . . . . . . . . . .

Zor Sancağı'nda Mektep bulunan köylerin h ari tası . Azerbaycan Cumhuriyeti haritası

· (67)

............. ............................................. .. ......

304:

477

304

479

304

485

304

486

305

526

817


J3aku Mescid-i Muhammed minaresi. . Baku, Şirvanş ahlar Saray Külliyesi vaziyet planı. Bakfi, Şirvanşahlar Saray Külliyesi genel görünüııü. .

......••............ ....................• .. . . . . .....

. ..

.......... . . . . . . . . . . .

, . BakO, Şirvaiışahlar S:laray Camil. . .. . Şirvanşahlar Saray Külliyesinden Divanhan e . . Baku, Şi rv anş al, l a r Sa?'ayında III . Sultan Murad'm Tak kapısı . . . Baku, Şirvanşahlar S arayın da III . Sultan Murad'm Tak kapısının kitabesi. . . . .. . . . . . . .................

.. ..

...... .

............... .

. . .

.............. ..

..

.

..

.....

...... .

.......

....................

...

........

Bakfi Kalesinin p!anı ve figürl ü kitabelerin yerleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . , . . . Bakfi Kalesi figürlü ki tabeden dört parça . . . . . , . Apşeron-Mardakyan Tuba Şah Mescidi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Nahcivan, Yusufbin Ku s eyr kümbedi arkadan görünüş ve kapı

. . . . .. . . . . . .

.

. . .

. . . . . . .

. . .

..........

. . . . . . . . . . . . . . .

. . .

.

. .

......

..

.........

..

..

. .

...... .

530 531

532

533

536

. . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . .

305

539

. . . . . . .............. .

305

. . . . .

....

529

535

. . . . . . . .

..

....

305

528

305 305 305

.............

. . .

. . Nahcivan , Mümine Hatun kümbcdi. . Nahcivan, Mümime Hatun kümb edi ,. Çüte minareli portal yıkılmadan önce. . . . . . . ,. . . .. . . . . . , Cuga, Gullstan Kümbedi . . . . . Karabağlar Kümbeti . . . .. B erde Kümb e ti . . . . . .

527

305 305 305 305 305

305

. . . . .

.

..... .......

805

534

.

. . .

Sayfa

S05

. . . . .

.

Sayı

...... . . . .

. . .

. . . .

. . . . . . . . .

. . . .

. .

..

............................. . . . . . . . . .

Pcrbcnd, Cuma Camii .......................................................... Prof. Dr. Süleyman Alyarov, P ro f Dr . Tevfik Hacıyev, Prof. Dr. . . . Şami l Ccmşidov , Cabir Rü stemhan!İ . . . . ... .. . Anar Resulzade tebliğini okurken. . .

. .

305 305 305

537 53 8

540 542 543 M4

.

. . . . .

.......

.

. . . . . . .

305

591

.. . . . . . . . . . .

.......

305

..

591

3()5 305 305 307 307

.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

..

.. . Büyük Azerbaycan şairi Sabir'in mezarı . . . . . Elyazma fotokopi si. Bazı damga ve işaretlerin etimolojik izahı şekil 1. . . Bazı damga v e i şa re tlerin etiomlojik izahı şekil 2 . . . Bazı damga ve i�arctlerin eti m oloji k izahı şekil 3. ...

. . . . . .

. . . . . . . . . . .

.

. . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

. ......... . . . ..

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . .

. . ..

. . . .

..

. . .

.... .

. . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

Bazı damga ve i�areeerin etimolojik izahı şekil 4. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Bazı d am ga ve i ş a re tl e rin eimolojik izahı ç eki l 5 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Atatürk

( 1881 -

1938 )

Mağcan Cumabayoğlu

. . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . . . .

( 1894.- 1937 ) .

5 70

305 305 305 3 05

...

.. . . . . . . . . . . . .

. . . . .

...... ... ........... ... .... . . ..... ..... . . .

572

574

5 87

591 5!>1

592 679 696

(68 )



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.