Tarih Aynası Birinci Kitap
taş duvarların sesi Hitit Genel Yayın Yönetmeni Yunus Bekir Yurdakul Yazan Çiğdem Özelsancak Ataş Resimleyen Anıl Tortop Sanat Yönetmeni Ozan Tortop
ISBN: 978-605-5742-50-8 Sertifika No: 12172 Birinci Baskı: İzmir, 15.04.2010 İkinci Baskı: İzmir, 24.04.2013 Baskı: Özden Ofset Matbaacılık ve Ambalaj San. Koll. Şti. Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesi Atatürk Mahallesi Gazi Bulvarı No: 148 -B Kemalpaşa / İZMİR Sertifika No: 15666 © Her hakkı saklıdır ve Top Yayıncılık Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketine aittir. Yazıları ve resimleri aynen veya değiştirilerek alınamaz ve yayımlanamaz.
Top Yayıncılık Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi 850. Sokak Nu. : 38/Z-1 Konak İZMİR - www.top.com.tr Telefon: 90.232.4257963 Belgegeçer: 90.232.4459112
Çiğdem Ataş, yazar 1975’te, Adana’da doğdu. Çocukluğunda en büyük eğlencesi, annesi Cici'yle birlikte tarihsel öyküler kurgulamaktı. Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nü bitirdi. Aynı üniversitede yüksek lisans yaptı. 1997'de öğretmenliğe başladı. Öğrencilerinin de tarihe en az kendisi kadar ilgi duyması için elinden geleni yapmayı ilke edindi. 2003’te Ata doğdu. Kapkara gözleri ve dinmek bilmez merakıyla; kitaplar, çocuklar ve tarihle dolu yaşamına yepyeni bir yön verdi. Eşi, oğlu, ailesi ve öğrencilerinden oluşan kocaman bir dünyası var. Eskişehir’de yaşıyor.
Anıl Tortop, çizer 1983’te, Ankara’da doğdu. Ankara Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’nde resim, Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde çizgi film ile yeniden tanıştı. Oyun tasarımcısı, çizgi filmci ve çizer olarak tasarladığı eğlenme hayatını Top Yayıncılık’ta sürdürüyor. Bisiklete binmek, kitap okumak ve akordiyon çalmak için eline geçen her fırsatı değerlendiriyor. Çizgi filmleri, çikolatadan bile çok seviyor. Arada çalıştığına tanık olanlar da var. anilmation.com
Düşlerimde hâlâ tarçınlı kek kokan o mutfaktayım. Çocukluğumu ve dudaklarımdaki gülümsemeyi anlatan bir tablo sanki… Yaşama, doğaya, bana olan inancını ve içindeki müziği hiç kaybetmeyen annem Feyhan’a… Sensiz ne yapardım?
6
7
8
Ata anneannesiyle Sultanahmet’te dolaşırken İstanbul’un gerçekten büyülü bir şehir olduğunu düşünüyordu. Sokaklar, attıkları her adımı izliyordu sanki. Her dükkânın, her duvarın, her ağacın hatta toprağın bile ruhu var gibiydi… Birden Ata’nın gözü bir dükkâna takıldı. Çok çok eski, ötekilerin arasına sıkışmış, küçücük bir dükkân… Öylesine sıkışmış bir haldeydi ki burayı fark edebildiğine şaşırdı Ata. Bakışlarını başka bir tarafa çevirmeyi denedi. Ama sanki görünmeyen bir el başını tutmuş, zorla o tarafa bakmasını sağlıyordu. Neredeyse dükkânın kendisine seslendiğine inanacaktı. Beyninin içinde bir fısıltı durmadan “Buraya gel!” diyordu ona. Anneannesine döndü: “Cici, şuradaki eskiciye girelim mi?” 9
“Neden yavrum? Terk edilmiş bir hali var. Hem bu kadar küçük mekânlarda ruhum daralır benim.” “Ne olur Cici! Çok merak ettim. Sanki mutlaka girmem gerekiyor.” “Yapma ya! Yoksa seni mi çağırdı?” Birden anneannenin de zihninde, “Evet, sizi çağırdım!” dercesine bir ses yankılandı. Yok canım! Yaşlı kadın gözlerini o eskici dükkânından alamıyordu artık. İkisi, engel olamadıkları bir merak ve heyecanla dükkâna yöneldiler. “İstersen aynı anda girmeyelim oğlum. Bana daracık bir yer gibi geldi burası.” Cici, kaldırıma oturarak Ata’yı beklemeye koyuldu. Ata, biraz sonra dışarı fırladı. Oldukça heyecanlı görünüyordu. “İçeri gel Cici! Çok şaşıracaksın!”
10
Gerçekten şaşırtıcı bir manzaraydı. İçerisi o kadar genişti ki başka bir kente gelmiş gibiydiler. Sokak sokak ayrılmış kocaman bir mağazaydı burası. Sokak adlarını gösteren tabelalar da ilginçti: “Uçan Halılar Sokağı, Durmuş Saatler Sokağı, Kırık Oyuncaklar Sokağı…” 11
12
“Nasıl yardımcı olabilirim?” Fısıltı halinde gelen bu ses ikisinin de kanını dondurdu. Aniden arkalarında beliren kadına döndüler. Başında yemeni vardı. Üstünde kırmızı gömlek, mor çiçekli şalvar. Cici, kadının Sulukule’den gelme bir çingene olduğuna karar verdi. “Torunumla öylesine geziniyorduk. Birden burayı gördük. Dışardan bakınca küçücük, tozlu, terk edilmiş gibi duruyor. Doğrusu nasıl şaşırdığımızı anlatamam… Ata, halıların güzelliğine bak, muhteşem! Kaça satıyorsunuz bunları?” “Buradaki hiçbir şey parayla satılmaz hanımefendi.” “Nasıl olur? Burası turistlerin ilgisini çekiyordur eminim. Ama sizde de hata var. Tanıtımınızı doğru düzgün yapmamışsınız. İnsan dışarıya tabelalar koyar, dükkânın temizliğine, vitrine özen gösterir. Böyle bir yer Avrupa’da olsaydı çok etkileyici pazarlama teknikleri kullanırlardı.” “Burayı sadece, taş duvarların istediği kişiler görür. Kapı, seçtiklerini içeri alır.” “Nasıl yani? Bu binadan mı söz ediyorsunuz? Sanki insanmış, ruhu varmış gibi konuştunuz.” 13
Ata, Cici'yi dirseğiyle dürttü: “Biraz önce beynimizde yankılanan, taş duvarların sesi miydi?” Yaşlı kadın ve torunu gülüşerek birbirlerine göz kırptı. Ancak çingenenin şaka yapar gibi bir hali yoktu: “Dışarıda, insan görünümlü, ruhsuz birçok kişi var. Oysa şu anda sizi ağırlayan bu mekânda duvarların, eşyaların, düşüncelerin, bakışların bile ruhu vardır.” “Cici, şuna bak!”
14
Cici, çingene kadınla sohbeti bırakıp Ata’nın sesine yöneldi. Tabelasında “Tarih Aynası” yazan sokağa girdi. Ata, gözlerini ayırmadan, duvarda asılı duran aynaya bakıyordu. Kenarları yeşil taşlarla süslü, oval bir ayna… “Şuna bak Cici, ne kadar harika değil mi? Alabilir miyiz?” “Hay Allah! Nereden çıktı şimdi antika merakı?” “Lütfen, lütfen alalım Cici! Neden bilmiyorum, çok istiyorum.” “Kaç lira bu?” “Size buradaki hiçbir şeyin parayla satılmadığını söylemiştim. Ata aynayı çok istiyorsa sevdiği bir şeyini aynayla takas etmek zorunda.” “Nasıl yani? Ne verebilirim ki ben size?” “Bugün anneannene zorla aldırdığın bilgisayar oyunlarını verebilirsin örneğin. Önemli olan, vazgeçeceğin senin için çok değerli bir şey olması.” Çingene kadın bunu nasıl bilebilirdi? Üstelik bilgisayar oyunlarını aldıkları alışveriş merkezi buraya yakın bile değildi. 15
Aynalar, neredeyse geride bıraktığımız her şeyi kucaklayıp getiriverir önümüze. Dinlemeye hazır olduğumuzda konuşur aynadaki adam. Tarih Aynası mı? O da Anadolu’nun dününden açar sözü. Gizemli aynamız ilkin Hitit ülkesine götürüyor bizi… Mısır ve Hitit ülkelerini karşı karşıya getiren Kadeş Savaşı, bilinen ilk yazılı antlaşmayla sona ermiştir. Antlaşmanın koşullarının tabletlere işlenişine, Hattuşaş’ın gündelik yaşamına tanık olmayı, o zaman diliminde kısa süreli de olsa soluk alıp vermeyi kim istemez? Bu yapıt sizi, o yolculuğa çıkmaya çağırıyor.
top.com.tr