Christine Bell Çapkın Düşler Kitabın Özgün Adı: Dirty Trick Nemesis Kitap / Roman Yayın No: 294 Yazan: Christine Bell Çeviren: Pınar Polat Yayına Hazırlayan: Hasret Parlak Düzelti: Ceylan Türk Kapak Tasarım ve Uygulama: Başak Yaman Eroğlu ISBN: 978-605-9609-35-1 © Christine Bell © Nemesis Kitap Bu kitabın yayın hakları Nurcihan Kesim Telif Hakları Ajansı aracılığıyla alınmıştır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz. Sertifika No: 26707 1. Baskı / Kasım 2015 Baskı ve Cilt: Kitap Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti Davutpaşa Cad. No: 123 Kat:1 Topkapı / İstanbul Tel: 0212 482 99 10 (pbx) Sertifika No: 16053 Yayımlayan: NEMESİS KİTAP Gürsel Mah. Alaybey Sk. No:10/2 Kağıthane / İstanbul Tel: 0212 222 10 66 - Faks: 0212 222 46 16 info@nemesiskitap.com / www.nemesiskitap.com
Christine Bell
Çeviren: Pınar Polat
Yazar Hakkında Christine Bell dünyanın en mutlu çiftin bir parçası. O ve yakışıklı eşi şu an dört, genç oğlu ve Gimli ile Pug isimli iki köpekleriyle Pennsylvania’da yaşıyorlar. Ona -eğer hizmetçilik, aşçılık, şoförlük ya da terapistlik görevlerinden geriye boş zamanı kalırsa- genç yetişkin romanlarından poker teorisiyle ilgili kitaplara kadar eline ne geçerse okurken rastlayabilirsiniz. Kök birasını, palyaçoları ya da böcekleri (tatlı kıyafetleri olan uğur böcekleri hariç) sevmez ama çikolataya, sinemaya gitmeye, New York Giants’a ve Texas Hold’Em oynamaya bayılır. Yazı yazmak onun tutkusudur ama eğer başka bir meslek seçmesi gerekseydi korsan ya da ninja gibi bir şey olmayı seçerdi. Eğlenceli, macera dolu, romantik hikâyeler yazmayı çok sever ama bir gün babasında gözlerini paslı kaşıklarla oyma hissi uyandırmayacak bir kitap yazmayı umuyor. Christine okurlarının düşüncelerini duymaktan çok hoşlanıyor ve ona www.christine-bell.com ya da Twitter’da@_ChristineBell adreslerinden ulaşabilirsiniz.
Okuyucularıma… Bana bir şans verip uzun süre yanımda kaldığınız için sizi çılgınlarca seviyorum.
Teşekkürler Her zaman olduğu gibi Kerri-Leigh Grady’ye kocaman teşekkürler... Sana ne kadar teşekkür etsem az. Lütfen; her fikrini, e-postanı, aramanı ve bana sunduğun akşamdan kalma desteğini çok takdir ettiğimi bil. Ben Patrick’sem sen de benim Sünger Bob’umsun. Sandviçimin iç malzemesisin. Seni seviyorum. Ayrıca yazarlık ve spor eşim Alli Sullivan’a da çok teşekkürler. Sen yanımdayken her şey çok daha kolay, tatlım.
Bu çöpçatan kendi eşini bulmaya çoktan hazır…
Grace Love az önce kapattığı telefona bakarak iç geçirdi. Cuma günleri genelde haftanın en sevdiği günüydü ama bugün her geçen dakika daha kötüye gidiyordu. Chaz Stanhope’un her yıl düzenlediği Cadılar Bayramı partisinin ikincisi yarındı ve Grace’in resmen kavalyesi yoktu. Cadılar Bayramı, Salem’de yılın en önemli gecesi olurdu ve parti düşkünü çapkın Chaz, neredeyse şehirdeki her genç ve evli olmayan insanı çağırmıştı. Bu yıl rekor bir katılım bekliyordu. Aşk Yolunu Bulur çöpçatanlık şirketinin sahibi bir partiye yine yalnız başına katılırsa o kadar insan ne düşünürdü? Bu berbat bir reklam olurdu. Özellikle de ortağı Serena’yla birlikte Chaz’i elit erkek müşterilerinden oluşan listeye dâhil etmeyi umarlarken. Öne doğru eğildi. Alnını ceviz masasının pürüzsüz yüzeyine koyup limon yağının rahatlatıcı kokusunu içine çekti. Masa ona anneannesinden kalmıştı ve her zaman böyle kokardı. Aslında anneannesi de böyle kokardı. Hem acı hem tatlı anıları aklına gelince gözleri doldu. Bir kez daha derin bir nefes aldı. Kendine gelmesi gerekiyordu. Bir partiye kavalyesiz gitmek dünyanın sonu değil. Anne15
Christine Bell annem burada olsaydı ne derdi? Muhtemelen “Herkesi boş ver, eğlenmene bak kızım!” derdi. Grace bunu düşünürken hafifçe gülümsedi. Anneannesi kanser onu aldığı güne kadar fişek gibiydi. Grace’e belli belirsiz fısıldadığı son sözcükleri şunlardı: “Yanında biraz viski getirmeyeceksen yarın beni ziyaret etmeyi düşünme bile.” “Selam! Ne haber?” Grace kafasını kaldırdı. En yakın arkadaşı ve ortağı Serena Elliot, baştan ayağa Lanvin marka kıyafetler ve üstünde de şu an ona dikkatlice bakmak için çıkarttığı kocaman bir güneş gözlüğüyle aynen şımarık bir zengin çocuğu gibi -ki öyleydi de zaten- kapının eşiğinde duruyordu. “Eyvah! Cuma günü masa kokluyorsan kötü bir şey olmuş demektir. Ne oldu?” Serena toplantıdan sonra geri döneceğini söyleyip de bunu gerçekten yapmak için bula bula bugünü bulmuştu. Tam da Grace’in kendi içinden düşündüğü Sıradan İnsanlar Zamanı’ndan bir saat sonra gelen Serena Zamanı’na denk gelmişti. Grace ses tonunu neşeli tutmaya ve gülümsemeye çalıştı. “Yok bir şey. Yoğun ve stresliyim. Hepsi bu. Rafferty’yle görüşme nasıl geçti?” Serena stilettolarıyla ağır ağır yürüyerek Grace’in kocaman masasının önündeki krem rengi, deri koltuğa oturdu. Öne doğru eğilip kırmızı ojeli parmağını suçlarcasına ona uzattı. “Bana hiç palavra anlatma, hanımefendi. Gördüğümde anladım. Neler oluyor?” 16
Çapkın Düşler Grace homurdanmamak için kendini zor tutarak kafasını kaldırdı. Serena dominant, şımarık, sürekli geç kalan, çok uğraştırıcı bir insan ve daha birçok şey olabilirdi ama hisleri çok kuvvetliydi ve en az Grace kadar insan sarrafıydı ki onu ortak olarak seçmesinin nedenlerinden biri de buydu. Bu onun en iyi özelliklerinden biriydi ama bazen kötü olabiliyordu. Mesela şimdi… Serena’nın yanında sır tutmaya imkân yoktu. Mutsuzluğu sezip meselenin en derinine inene kadar da durmazdı. “Seth iptal etti.” Arkadaşı onu asla yargılamayacak olsa da Grace’in yanakları utancından kızardı. Eski nişanlısı Victor’ın ona yıllar boyunca onu başka kimsenin istemeyeceğine dair daimi hatırlatmaları hâlâ aklından çıkmıyordu ve iki yıldan uzun bir süre sonra Seth’in reddi, o eski hislerin tekrar su yüzüne çıkmasına neden olmuştu. “Adi herif.” Grace’in dudakları titredi. Serena prenses soyundan gelmiş gibi olsa da ağzı bir kamyoncu kadar bozuktu. Bu da onun sevdiği yanlarından biriydi. Grace, Seth’in evine girip şampuanını tüy dökücü kremle değiştirmeyi önerirse Serena’nın tam üç saniye içinde arabasını binanın önüne getirmiş olacağından bahsetmiyordu bile. Ceset saklamayı falan boş verin! Serena bizzat kolları sıvayıp pis işi kendisi yapardı. Kendime not: Mafya filmleri izleyip durmaya bir son ver! Ayrıca bütün bunlara gerek yoktu. Bugün kimseyi temizlemek falan yoktu. O ve Seth sadece birkaç haftadır çıkıyorlardı ve şehrin en gözde partisinde ona eşlik 17
Christine Bell edecek kimse olmaması büyük bir şok olsa da bu konu hakkında kırılan gururundan başka bir şey hissetmediğini fark etti. Seth fena değildi. Düzgün biriydi. İdare ederdi. Ama bunlar, bir kızın erkek arkadaşını tanımlarken kullanmayı umduğu sıfatlar değildi. “Gerçekten. İdare edeceğim. Sadece insanlar konuşacaklar. Üstelik işlerimiz daha yeni iyiye gitmeye başlamıştı. Chaz’le yüz yüze konuşup onu da aramıza katmayı umuyordum. Orada olacak bütün o güzel, genç kızlardan bahsetmiyorum bile. İşler açısından oldukça verimli bir ortam olacaktı. Reklam açısından bakarsak da ikimizin de bu etkinliğe yalnız gitmesi oldukça kötü görünecek. Anlatabildim mi? Çöpçatanız ya! Hayatımızda bir erkek olmaması çok utanç verici...” Serena, “Kendi adına konuş,” deyip güldü. “Benim hayatımda neredeyse her hafta sonu bir erkek var.” Grace dudaklarını büzdü ve kafa salladı. “Onu kastetmiyorum. Yani özel bir erkek.” “Özel derken ne kastediyorsun? Derek’in yirmi iki santimlik özel bir...” “Bu cümlenin devamını duymak istemediğime eminim.” Ofiste tok bir erkek sesi yankılandı ve Grace’in bozuk morali hemen düzeldi. “En sevdiğim iki hanımefendi nasıllar bakalım?” Komşusu ve arkadaşı Patrick Mathews ofise girdi ve alanı daraltarak olduğundan çok daha küçük gösterdi. Bazen kırmak zorunda kaldığı kapılar kadar taş gibi bir vücudu vardı ve boyu rahat bir 1.85 santim vardı. Gerçek ve kahraman bir polisten beklenecek bir vücut 18
Çapkın Düşler tam da böyle olurdu. Üstünde tamamı siyah özel tim üniforması vardı. Grace bedeninde hissettiği karıncalanma hissini üstünden atmaya çalıştı. Neredeyse bir yıldır her gün bu adamla karşılaşmasına rağmen vücudu tepki veriyordu. Aşırı güvendiği altıncı hislerini altüst eden tek erkek neden onun için tamamen yanlış bir erkek olmak zorundaydı ki? İşte tam da hissettiği bu karıncalanmalara dayanarak -sırf bu yıl yüz on iki çifti bir araya getirmeyi başarmış olmasaydı- elektrik almasında bir sorun olup olmadığını merak etmeye başlardı. Anlaması biraz zaman almıştı ama sonunda sorunun nerede olduğunu anladı. Bu hisleri sadece diğer insanlarda işe yarıyordu. Bu afallatıcı bir durum değildi de neydi? Kendisinden başka herkese gerçek aşkını bulabilen bir çöpçatan... Harika! “Selam Trick!” Serena iç geçirişini hiç gizleme zahmetine girmeden cilveli bir sesle dediklerini uzatarak, “Şu haline bir bak, yakışıklı! Bu sert erkek kıyafetlerinle, koca copunla gelip her şeyin icabına bakmaya hazır gibi duruyorsun,” dedi. Elini platin sarısı saçlarında gezdirdi ve eteği ince üst bacaklarının büyük bir kısmını gözler önüne serecek şekilde yukarı sıyrılana kadar kıvrıldığında ortaya çıktığına inandığı iyi profilini döndü. Trick her zaman olduğu gibi onun bu hareketini umursamayıp dişlerini göstererek kocaman gülümsedi. “Selam Serena. Nasıl gidiyor?” “Her şey yolunda. Yani Seth, Grace’ten ayrılana kadar 19
Christine Bell öyleydi. Şimdi yarınki partiye birlikte gideceği bir kavalyesi yok.” Serena onunla iyice yüz yüze gelecek şekilde sandalyesini döndürdü. “Lafı açılmışken… Yarın sen ne yapıyorsun? Belki Grace’e biraz destek olup onun kavalyesi olabilirsin.” Serena sırf alışkanlıktan Trick’le flört ederken Grace arkadaşının nihai amacının ikisinin arasını yapmak olduğunu biliyordu. Sanki böyle bir şey mümkündü de… Trick onun dünyada güvenebileceği iki insandan biriydi ve bunun nedeni de kesinlikle bir çift olmamalarıydı. O harika bir arkadaştı ama erkek arkadaş olarak tam da onun uzak durması gereken çapkın tiplerden biriydi. Grace kötü ilişkilerden payını almıştı ve eski nişanlısı kalbini kırmamıştı, onu yok etmişti; mahvetmişti; ateşe atıp küle dönüştürmüştü. Grace onun ne tarz bir insan olduğunu görememişti. Hiç nefes almadan konuşarak onu yatak odasında eleştirip sonra da cinsellik konusundaki merakını aşağılardı. Bütün bunları da onu striptizci bir kızla aldatırken yapmıştı. Hem de tıp fakültesini bitirmek için bunu yapmak zorunda olan türden bir striptizciyle bile değil. Söz konusu kadın; paranın yarısını önde, yarısını arkada kazanıyordu. Gerçekten. Grace, striptizci Amber’ı öğrenmeden önce, nişanlısının aşağılayıcı yorumları yüzünden fazla seks düşkünü olduğunu düşünerek kaç kez kendi kendini suçlamıştı? Tiksinerek ürperdi ve kendi kendine en azından nadiren birlikte oldukları zamanlarda da korunduklarını hatırlattı. Öyle olmasaydı kendini ispirtoya boğmayı ciddi ciddi gözden geçirirdi. 20
Çapkın Düşler Bunları hatırlayınca yanakları ısınarak kızardı. Sonra Trick’in mavi gözleriyle kendisine sevecen bir şekilde baktığını hissettiğinde daha da kızardı. “Gelmek istemiyor, Serena. Sana onlarca kez söyledi zaten. Bu yüzden kendini kötü hissetmesine neden olma. Ayrıca ben Seth meselesini terk edilmek olarak adlandıramam. Resmen çıkmıyorduk bile. Ayrıca sen…” deyip ayağa kalktı ve kafasıyla Trick’in elindeki yemek kutularını işaret etti. “Bana yiyecek bir şeyler getirmiş olman yeter de artar. Onun sana vicdan azabı çektirmesine izin verme. Neden gelmek istemediğini çok iyi anlıyorum.” Hem de nasıl anlıyordu. Trick, Hemsworthlerin daha seksi üçüncü erkek kardeşleri gibi görünüyordu. Liam gibi kaslı bir vücudu, Chris’inkilerden daha erkeksi yüz hatlarıyla günümüz Massachusetts’inde eğreti duruyordu. Sanki Vikingler döneminden bir zaman makinesiyle günümüze ışınlanmıştı. Keskin hatlı çenesinde her zaman kirli sakalı vardı. Gözleri, üstünde sadece mavi yazan Crayola marka bir boya kalemi gibi masmaviydi. Bakışlarında nükteli ve biraz da muzip bir ışıltı vardı. Chaz, Grace’le Serena’yı partiye geleceklerinden emin olmak için köşeye sıkıştırdığında -sırf orada olduğu için istemeye istemeye olsa da- Trick’i de partiye çağırmıştı. Chaz partilerle dolu bir hayattan oldukça keyif alıyordu ve genelde bir grup erkek arkadaşıyla seyahat ederdi ama her şeyin ötesinde bulunduğu ortamdaki en yakışıklı erkek olmayı çok severdi. Eğer Trick’in bu partiye geleceği Salem’deki kadınların kulağına bir giderse Chaz onun gölgesinde kalırdı. 21
Christine Bell Grace geri püskürtme ifadesini duymuştu ama Serena ve Trick’le birlikte ilk kez iş çıkışında bir şeyler içmeye gidene kadar buna bizzat şahit olmamıştı. Daha kadınlar tuvaletine adımını bile atmadan otuzlu yaşlarındaki bir grup kadın, onu Trick’le ilişkileri hakkında sorguya çekmişler ve Trick’e âdeta yiyecekmiş gibi bakmışlardı. Grace onlara sadece arkadaş olduklarını ve Trick’in aslında bekâr olduğunu anlattıktan sonra ortalık karışmıştı ve sahte kimlikli olanlardan elli yaşlarda olanlara kadar bardaki her kadın, Trick’e o geceliğine ona yakın arkadaşlık etmekten büyük keyif alacaklarını öyle ya da böyle söylemişlerdi. Trick bütün bunları doğal karşıladı. Bazen konuşmayı tam anlamıyla kısa kesse de o kadınları, “Hayır, teşekkürler,” derken kırıcı olmayacak kadar etkilemeyi bir şekilde başarmıştı. Ama Grace ve Serena oradaki müşterilerin çoğunu, birileriyle tanıştırmak umuduyla Cadılar Bayramı partisine gelmeye teşvik ettikleri için Trick o partiden uzak durmuştu. Bara gitmek başka, kendilerine çaresizce birilerini arayan bekâr insanlarla dolu bir partide olmak bambaşka bir şeydi. Trick elindeki yemek kutularını onun masasına koymak için yaklaşınca Kung Pao’nun baharatlı kokusu burnunu gıdıkladı. Grace âdeta tıslayarak, “Evet,” derken karnı da aynı anda guruldadı. Belki biraz öğle yemeği, ona kendini daha iyi hissettirip farklı bir bakış açısı kazanmasına yardımcı olurdu. Serena yüzünü kırıştırıp ayağa kalktı. “Siz ikinize bu 22
Çapkın Düşler berbat şeyle iyi eğlenceler. Sanırım sırf onu koklayarak bile yarım kilo aldım.” Serena’nın manken gibi fiziğinin bir bedeli vardı. Grace onu, geçen yıl yemek konusunda biraz gevşetmeyi başarsa da, Çin yemekleri kesinlikle söz konusu değildi. “West Gate Caddesi’ndeki ofisi görmek için emlakçıyla görüşmeye gidiyorum. Bir saate kadar geri gelirim.” Gittikçe daha iyiye giden işleri için yeni ve daha büyük bir yer arıyorlardı ve Serena şimdiye kadar bölgedeki bütün elverişli yerleri bulup gezmek konusunda inisiyatif almıştı. Ayrıca son üç yeri de yalnız gezmişti ve Grace biraz suçluluk duymaya başlamıştı. İstemeye istemeye gözlerini yemek dolu kutulardan ayırdı. “Seninle gelmemi ister misin?” Yolda giderken karışık kuruyemişinden yiyebilirdi. Sorun olmazdı. Serena hararetli bir şekilde kafa salladı. “Hayır. Gözden geçirmek isteyebileceğimiz bir şey olursa seni ararım.” Grace ona yan yan baktı. “Cevabın hemen hazırmış.” “Çünkü sen bu konuda berbatsın. Burayı aldığımızda emlakçı sana kiranın aylık iki bin iki yüz olduğunu söylemişti ve sen daha adam sözünü bitirmeden, “Tutuyoruz,” demiştin.” Grace sinirlenerek, “Ama en düşük fiyatın bu olduğunu söylemişti,” diye çıkıştı. Bu sözcükler daha ağzından çıkar çıkmaz ne kadar saçma olduklarını fark etti. Serena, “Onun işi bu,” deyip kendini desteklesin diye 23
Christine Bell Trick’e baktı. Trick de kafa salladı. “Ne diyeceğini sanıyordun ki? ‘Burası altı aydır kiralık, o yüzden bana bir fiyat teklif ederseniz daha ucuza alabilirsiniz mi?’ Ben olduğum için çok şanslısın, yemin ederim.” Serena bu konuda haklıydı. Ortaya ne kadar büyük ticari bir zekâ koyduğunu tam anlamıyla ifade etmenin imkânı yoktu. Grace’in pazarlık etmekten mümkün olduğunca uzak durması muhtemelen daha iyi olurdu. Victor’ın kendisine söylediği onca yalandan sonra bile huyu değişmemişti. Grace, insanları içi dışı bir sanırdı ve eğer emlakçı verebileceği en iyi fiyatın bu olduğunu söylediyse ona inanırdı. Serena’ysa herkesin düzenbaz olduğunu düşünürdü. O gidip kiralık yere bakar, sonra dişini tırnağını geçirerek en iyi fiyat belirlenene kadar peşini bırakmazdı. Grace’in karnı yine guruldadı. İşte o an karar verilmişti. “Tamam. Eğer görmemi istersen beni ararsın. Ben de gelip İngilizce konuşamıyormuş gibi falan yapar, böylece sana ayak bağı olmamış olurum.” “Peki.” Serena süzülerek ve Grace’e göre kalçalarını biraz fazla sallayarak odanın diğer ucuna doğru gitti ve parmağını Trick’e doğru uzattı. “Silahının temiz ve ateşlenmeye hazır olduğundan emin ol. Hazırlıksız yakalanmak istemezsin,” deyip kapıyı arkasından kapattı. Trick, “Peki,” dedi ve Grace’e döndü. “Söyleyecekleri asla bitmiyor.” Grace de, “Asla,” deyip kafasını salladı. “Ne diyebilirim ki? Kendini benim için ateşe atar. Ben de onun için. Tek önemli olan şey de bu.” 24