Eze meze… Yýllar geçti geze geze. Neler gördüm neler! Daðlar gördüm yerden biter, gökte yiter. Daðlar gördüm kayalý, kayalarý oyalý. Aðaçlar gördüm yeryüzü yaþýnda; Gölgesinde yaz uyur, kýþ uðuldar baþýnda. Yollar gördüm, kuþ uçmaz kervan geçmez, Yollar gördüm kalabalýk. Denizler gördüm çakýla muhtaç, Denizler gördüm silme balýk… Bulutlarý at, yeli kanat eyledim; Çöller geçip çaylar aþtým, Yer komadým dolaþtým. Der iken eze meze, Yorulmuþum geze geze. Býrakýp bu gezmeleri Girelim gayrý söze…
5
Yüzyýllar, belki binyýllar önceydi… Þimdi adý saný bile kalmamýþ kimselerin yurdunda; ulaþýlmaz, ulaþýlsa aþýlmaz koca koca daðlarýn ardýnda bir kaya vardý. Karlý doruklarla yarýþan, baþý bulutlara karýþan bir yüce kayaydý bu. Kimi yerde burgaçlanarak, kimi yerde çaðlayanlardan dökülerek bir çay akardý dibinden. Suyu köpüklü, çaðýltýsý koyaklarý tutan vahþi bir çay. Yüce kayanýn her yaný kovuk kovuktu. Kovuklar, yazýn yakýcý sýcaðýnda serin; kýþýn dað taþ buz kesilmiþken ýlýk olurdu. Kartal yuvalarýydý bu kovuklar. Her birinde analý babalý, yavrulu bir aile kalýrdý. Kayada herkes yerini ve haddini bilirdi. Kimse kimsenin çöpünü bile kýmýldatmaz, avýna el atmazdý. Yavrular üstlerine titrenerek büyütülür, gençler korunup gözetilirdi. Yetiþkinler zor avlara doðru kanat açardý sabahlarý. Daha gün uyanmadan… Barýnaðý bol bu kayanýn adý, “Kartal Yurdu”ydu. Bu yurttaki kartallarýn baþý da Þah Kartal… Onun yuvasý, doruða yakýn bir yerde ve neredeyse bir maðara büyüklüðündeydi. Þah Kartal gençliði geride býrakalý çok olmuþtu; ama pençeleriyle kavradý mý bir danayý bile kaldýracak güçteydi hâlâ. Yaþlýlar ona karþý saygýlýydýlar. Gençlerse hem çekinirlerdi ondan, hem hayrandýlar ona. O da gençleri severdi.
7
Genç kartallar içinde biri vardý ki, kayanýn gözdesi oydu: Alakanat. Gövdesi kapkara, kanatlarý boz benekli, kanat uçlarý aktý. O yüzden adýna Alakanat derlerdi. Alakanat en yiðidi, en gösteriþlisi, en hýzlýsýydý yaþýtlarýnýn. Gençler ava seyrek çýkardý. Ýþleri güçleri oyundu onlarýn. “Düz yarýþ”, “ters uçuþ”, “deðer deðmez”... Hiçbir oyunda Alakanat geçilmez, yenilmezdi. Günler, mevsimler heyecanlý, eðlenceli akýp giderdi. Bir bahar kayaya, uzaklardan üç kuþ geldi. Tek yavrulu bir kartal ailesi… Ana ile baba, Þah Kartal’a çýktýlar. Barýnacak yer dilediler. Onlara, aþaðýlarda, çaya yakýn, boþ kovuklardan biri gösterildi. Pek güneþ görmeyen; nemli, karanlýkça, soðuk bir yer. Konuk kartal ailesi çaresiz oraya yerleþti. Yavru, kayanýn gençleri arasýna katýldý. Ona Kýlkanat adýný taktýlar. Ýncecik ve uzundu Kýlkanat. Güçlüydü, çevikti. Kavgacý deðildi, geçimsiz deðildi. Taktýklarý alaylý adý bile sorun etmedi. Herkese kendini sevdirdi kýsa zamanda. Bir tek Alakanat ona ýsýnamadý. Kartal Yurdu'nda önceleri yalnýz kendisine duyulan hayranlýk biraz da ona yönelmiþti çünkü. Bundan olsa gerek; Kýlkanat'ý güç durumlara, gülünç durumlara düþürmek için fýrsat kollar oldu.
8
Bu arada yabancý kartal ailesinin iki yumurtalarý oldu. Ýki yavru çýktý yumurtalardan. Kendileri küçücük, gagalarý kocaman. Tüylenmemiþ. Ana kartal yeniden vardý Þah Kartal'ýn huzuruna. Boyun büküp kanat kavuþturarak dileðini söyledi: – Ey yüce Þah Kartal! Üç yabancý olarak buraya geldiðimizde büyüklük gösterdiniz. Bize kucak açtýnýz, yurtsuz yuvasýz komadýnýz bizi. Kendim için olsa fark etmezdi; fakat biliyorsunuz artýk iki küçük yavrumuz var. Kaldýðýmýz kovuk ýþýða uzak, tehlikeye yakýn. Yavrulara göre bir yer deðil. Yüksekçe, az da olsa güneþ alan bir yuvaya taþýnalým izniniz olursa. Þah Kartal, bu haklý isteðe hayýr demedi. Onlara, konuk yuvalarýndan birini verdi. Kayadaki yuvalardan ikisi konuklar içindi. Biri aþaðý ovaya, biri doruklarýndan kar eksilmeyen daðlara bakardý. Önü açýk, rahat yerlerdi ikisi de. Alakanat, gizlenmece oynarlarken bunlardan birine saklanmak istemiþti de Kýrýkkanat býrakmamýþtý. Arkadaþlarýnýn kýsaca “Huysuz” dedikleri yaþlý bir kartaldý Kýrýkkanat. Gençliðinde yaman bir avcý ve dövüþçüymüþ. Bir avda kanadýna ok deðmiþ, zor uçar olmuþ. O yüzden ava çýkmazdý. Çocuklarýnýn getirdikleriyle yaþamayý onur kýrýcý bulmuþ, kayanýn genel gözetim ve temizlik iþini üstlenmiþti. Buna karþýlýk her
9
gün bir parça av eti alýrdý. Aslýnda temizlik, yaþlý diþilerin iþiydi. Gençlerin çoðu çekinirdi ondan, hem de pek sevmezdi onu. Oyun oynarlarken her yere girip çýkmalarýna izin vermezdi çünkü. Alakanat'sa ona saygý duyardý. Hazýr yiyici olmaktansa küçültücü sayýlan bir iþi seçmiþti o. Varsýn, kendilerine engel olsundu. Doðrusu oyunlarý da bazen çok gürültülü, rahatsýz edici oluyordu. Hatta tehlikeli… “Deðer deðmez” dedikleri oyun gibi. Bu oyunda, yüksek bir aðacýn tam tepesine bir tüy konur; oyuncu iyice yükseldikten sonra hýzla iner, onu alýp tekrar yükselirdi. Ustalýk, aðaca dokunmadan alabilmekteydi tüyü. Bir keresinde Alakanat, bunu kaya baþýnda oynamayý önermiþ, istemeyerek kabul etmiþti ötekiler de. Birkaçý yaralanmýþtý. Þah Kartal duymuþ, Alakanat'ý çok sert sözlerle uyarmýþ, oyunun böyle oynanmasýný da kesinlikle yasaklamýþtý. En tehlikeli oyunlarý ise “dalkýran” dedikleriydi. Aþaðýda, çayýn kýyýsýnda, yaþlý, kurumuþ bir çýnar vardý. Bu aðaçtý oyun yeri. Uzaktan hýzla gelir, kanatlarýný kapatýp kuru dallar arasýndan geçerlerdi. Bir küçük yanlýþ hareket, ince ise dalý, kalýnsa kolu kýrar; yani kanadý götürürdü.
10
Gençlerin arasýnda oyun sevmeyen olmazdý. Fakat biri vardý ki onun için hayat, oyun demekti. Sarýpençe'ydi bu. Oyunlarýn çoðunu o örgütler, her oyuna katýlýrdý. Kimi zaman da olmadýk oyunlar icat ederdi. Sarýpençe bir gün, nerden bulmuþsa büyük bir demir halka bulup getirdi. Sordular: – Ne olacak bu? – Deðiþik bir oyun. Bakýn arkadaþlar… Sonraki günlerde bu demir halka en çok kullandýklarý oyun aracý oldu. Adýna “çekiþmece” dediler bu oyunun. Halkayý ikisi pençeleriyle karþýlýklý kavrýyor; havada, birbirlerini kendilerinden yana çekmeye çalýþýyorlardý. Bu yeni oyun pençe gücü, kanat gücü istiyordu. Zordu. Kýrýkkanat'tan duymuþlardý. Benzer bir dövüþ oyunu çok eskiden oynanýrmýþ. Kayada uzun zamandýr barýþ ve adalet hüküm sürdüðünden böyle oyunlar bilinmez, oynanmazdý. Kýlkanat'ýn aralarýna yeni katýldýðý günlerdeydi. – Haydi, dalkýran oynayalým! Bunu öneren elbette ki Sarýpençe'ydi. Geniþ aralýklarý seçti pek çoðu. Rahat rahat geçtiler. Alakanat, “Bu oyun böyle oynanýr!” dercesine iki yakýn dal arasýna dalýp hýzla öte yanýndan çýktý aðacýn.
11
Sýra Kýlkanat'taydý. O yeniydi, yabancýydý; belki de bu oyunun acemisiydi. Belki izlememiþti bile… Ama hiç kaygýlý görünmüyordu. Uzaklaþtý. Dönüp hýzlandý. Kanatlarýný toplayýp daldý dallar içine. Birbirine en yakýn, o zamana deðin hiçbirinin geçmeyi göze alamadýðý iki dalýn arasýndan þimþek gibi geçip çýktý öbür yana. – Biz bu oyunu çok oynardýk, dedi. Aðýzlarý açýk kaldý. En çok þaþan da Alakanat oldu. Hayranca bakýþlar yeni genç kartala döndü. Övücü, güzel sözler söylendi. Kanatlar alkýþ için þakýrdadý. Alakanat’ýn çok zoruna gitti bu. Bugüne deðin hiçbir oyunda ondan iyisi çýkmamýþtý. Kendine geldiðinde bir öneri attý ortaya: – Þimdi de deðer deðmez oynayalým. Ama ben derim ki... Aramýzda uçuþta usta bir arkadaþ da var madem, tüyü aðaca deðil, kaya baþýna koyalým. Sonra yeni rakibine döndü: – Sen ne dersin Kýlkanat? Çekiniyorsan aþaðýdaki çayýrda oynarýz… Ya da sen katýlma istersen, ha. Apaçýk bir meydan okumaydý bu. Kýlkanat, hayýr, diyemedi. Bu oyunu hiç bilmiyordu. Nasýl oynanýr, diye soramadý. Ötekiler mýrýn kýrýn ettiler. Alakanat kestirip attý:
12