Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý. Üstüne, günlerin yorgunluðu çökmüþtü. Bunu ancak oyunla atabilirdi. Caný oyundan baþka bir þey istemiyordu. Herkesin sevdiði bir oyun vardý. Onunki de yakan toptu. Sabahtan akþama deðin oynasalar doymazdý. O cumartesi kursu yoktu, ödevler azdý, oyuna gidecekti. Arkadaþlarý arasýna katýlýp günün tadýný çýkaracaktý. Babasý izin iþlerine pek karýþmazdý. Annesinden koparmaksa pek kolay olmazdý. Onun gönlünü yapmak için epey uðraþmýþtý. Annesi o denli anlayýþsýz biri deðildi. Olur derdi de, bütün gün için deðil, iki üç saatliðine... Ona göre her þey tadýnda býrakýlmalýydý. Bu süre göz açýp kapayýncaya dek biterdi. Bir an önce çýkmak istiyordu. Bütün ivecenliðine karþýn kahvaltý masasýna geç oturdular. Babasýnýn, “Arkandan atlý gelmiyor. Biraz yavaþ ol.” demesine aldýrmadan kahvaltýsýný telaþla yapýp kalktý, üstünü deðiþtirmek için odasýna geçti. Giyecekleri çoktu. Dolabý, çekmeceleri giyeceklerle doluydu. Bir yere çýkacaðý zaman hangisini giyeceðini 5
þaþýrýrdý. Oyuna giderken, spor çalýþmalarý yaparken miki desenli pembe eþofmanýný giymeyi daha çok severdi. Onu çýkarýp giydi, pembe spor ayakkabýlarýný da ayaðýna geçirdi, kendini dýþarý attý. Saat on biri geçiyordu. Kýpýr kýpýr bir ilkyaz günüydü. Gökyüzü açýktý. Uçuk bir maviye boyanmýþtý. Yükseklerde saç buklesini andýran incecik bir bulut kümesi, bir demet ak zambak gibi kýpýrtýsýz duruyordu. Sabahýn serinliði daha geçmemiþti. Eliflerin oturduðu apartmanýn yanýndaki boþ arsa mahalle çocuklarýnýn oyun yeriydi. Daha çok orada oynarlardý. Oraya ne zaman varmýþ, ayrýmýnda bile olmamýþtý. Kimseyi göremedi. O saatlerde Çetin, Murat, Oya gibilerin dýþýnda kimse bulunmazdý. Onlar da görünmüyordu. Oysa geleceklerini söylemiþlerdi. Saat on dörtte eve dönmek zorundaydý. Annesine söz vermiþti. Bir dakikanýn bile boþ geçmesini istemiyordu. Caný sýkýldý, bir iki bakýndý. Aklýna çocuk parký geldi. Orada belki bir arkadaþýný bulurdu. Yürüdü ivedi adýmlarla. Salýncaklarda sallanan üç çocukla yanlarýndaki annelerinden baþka kimseyi göremedi, içine bir sýkýntý çöktü. Þöyle bir dolandýktan sonra boþ salýncaklardan birine oturdu, aðýr aðýr sallandý, tat alamadý. Salýncaðý býraktý, kaydýraða gitti; kaydýraðý býraktý, zincirli merdivene týrmandý. Yalnýz olunca hiçbir þeyin tadý olmuyordu. Döndü, bahçenin kenarýnda dizili duran aðaçlarý, fidanlarý salladý, çiçeklerin dibini karýþtýrdý. Bir arkadaþý gelir umuduyla bir süre daha oyalandý. Boþunaydý. Gelen giden yoktu. Eve dönmek istemiyordu. Eliflere gitse, nasýl karþý6
larlardý? Elif'in annesi yüzünü eðer mi, eðmez mi? “Nereden çýktý bu?” der miydi, demez miydi? Papatya falý açar gibi, “git gitme” sayýmý yaparken sayým gitmekte kaldý, parktan çýktý. Eliflerin oturduðu Gökkuþaðý Sitesi'ne birkaç dakikada vardý. C Blok’un asansörüne binip beþinci kata çýktý. On bir numaranýn ziline bastý. Kýsa bir bekleyiþten sonra Elif'in annesi açtý kapýyý. Orta boylu, güleç yüzlü, tombulca bir kadýndý. Üstünde topuklarýna deðin uzanan bordo iþ giysisi vardý. Kestane saçlarýný arkaya toplamýþtý. Geniþ alnýnda ter damlacýklarý ýþýldýyordu. Özlem'i karþýsýnda görünce ela gözleri ilgiyle açýldý. – Ooo Özlem... Bu ne güzel geliþ böyle? Hangi rüzgâr attý seni buraya? Sesinde bir sitem, bir iðneleme vardý. Ona kalsa hiç uzatýr mýydý? Elif ile arkadaþlýðý okulla, oyunla sýnýrlýydý. Özlem'in annesi öyle istiyordu. Sýk gidip geldiði bir yer deðildi. Çekingen bir gülümsemeyle: – Bilmem... Attý bir rüzgâr iþte Canan Teyze, dedi. Elif evde mi? – Evde. Evde olmayýp da nereye gidecek? Bekleme kapýnýn önünde. Geç içeri. Özlem, girmekle girmemek arasýnda kalýnca kolundan tutup çekti: – Yabancý biri gibi bakma. Geç kýzým, geç. Kapýyý çekti. Özlem ayakkabýsýný çýkarýrken içeri seslendi. – Elif... Bak kim geldi. 7
Elif, odasýný düzenliyordu. Ýþ yaparken kulaðýný boþ tutmaz, müzik dinlerdi. Volkmen açýk olduðu için zili duymamýþtý. Annesinin sesine koþup geldi. Özlem'i görünce sevindi. – Aaa Özlem!.. Benim aklýmdan da sen geçiyordun. Ne iyi ettin de geldin? Güler yüzle karþýlanmak Özlem'i rahatlatmýþtý. Elif'in odasýna geçtiler. Aydýnlýk, kutu gibi... Pencereden aþaðý dökülen kar gibi ak tül perde... Pencere önünde üstü papatya desenli, pembe örtüyle örtülü karyola... Yanýnda müzik seti... Sað yanda çalýþma masasý, dolap, raflarý, kitaplarla dolu kitaplýk... Kenarlara köþelere yerleþtirilmiþ biblolar, duvarlarda posterler... Yerde serili gül renginde halý... Her þey ne denli güzel, ne denli uyumlu. Usta bir ressamýn fýrçasýndan çýkmýþ tablo gibi. Yalnýz orasý mý? Tüm ev... Daha kapýdan girerken insanýn burnuna vuran yasemin kokularý, gözlerine vuran gökkuþaðý renginde ýþýklar... O denli güzel miydi, yoksa az gördüðü, bakmaya pek alýþýk olmadýðý için mi gözüne güzel görünmüþtü? Kim bilir?.. Bakýp kalmýþtý. Elif, “Hadi otur.” demese oturmayacaktý. Kýsa bir sessizliðin ardýndan Elif, Özlem'in omzuna dokundu. – Eee Özlem!.. Anlat bakalým. Özlem'in duru yüzünde bir durgunluk vardý. O, gözlerini boþluða dikti. – Ne anlatayým? Kýrk yýlýn baþý, evden oyun için bir izin aldým, kimseyi bulamadým, caným sýkýldý. Sonra buraya geldim. Sen niye çýkmadýn? 8
– Caným her þeyin bir zamaný var. Öðle geçmeden sokaða mý çýkýlýr? – Çýkanlar nasýl çýkýyor? – Onlarla biz bir miyiz? Aylaklarla yarýþacak deðiliz. – Bugün onlar da yoktu. Olsalar aralarýna katýlacaktým. Nasýl özledim oyunlarý, biliyor musun? – Çok istiyorsan çýkalým. Elif'in annesi konuklarý sever, büyük küçük demeden elinden geldiðince aðýrlardý. Özlem gelince iþini býrakýp hemen mutfaða koþtu. Dolaptan iki tabak çýkardý. Sabah kýzý seviyor diye yaptýðý kekten, kurabiyeden biraz koydu. Bardaklara da meyve suyu koyup Elif'in odasýna geldi. – Size bir þeyler hazýrladým. Hadi gelin bakalým çocuklar, dedi. Tepsiyi masanýn üzerine býraktý. Onca iþin arasýnda bir de bunlarý hazýrlama. Ne gereði vardý? Özlem tedirgin olmuþtu. Bir tepsiye baktý, bir Elif'in annesine. – Niye zahmet ettin Canan Teyze? Evden çýkarken kahvaltý yaptým ben. – Ne zahmeti caným. Senin için yapmadým ki. Zaten vardý. Çocuklar çabuk acýkýr. Bir daha yap. Biliyordu Elif'in annesinin huyunu. Yedirmeden býrakmazdý. Keki çok severdi; ama caný istemiyordu. Onu kýrmamak için aðýz ucuyla yemeye baþladý. Canan Haným da oturmuþtu Elif'in karyolasýnýn bir kenarýna. Gözü Özlem'in üzerindeydi. Ýsteksiz davrandýðýný görünce uyardý. 9
– Bitirmeden kalkmak yok. Annen ne yapýyor, iyi mi? – Ýyi, temizlik yapacaktý. – Temizlik... Ne yapsýn kadýn? Bizim gibi deðil ki. Hafta sonu bile boþ durmak yok. – Doðru Canan Teyze. Annem dinlence günlerinde daha çok yoruluyor. Ben de bir ucundan tutayým, diyorum; tutturmuyor. Ona kalsa kendi odamý bile temizlememi istemez. Düzenli tut yeter, diyor. Daðýnýk gördü mü kýzýyor. – Bilirim kýzým, bilirim annenin temizlik delisi olduðunu. – Senin ondan kalýr yanýn mý var Canan Teyze? Eviniz pýrýl pýrýl. Yað dökülse yalanýr. Özlem'in sesi, bakýþlarý öyle tatlý, öyle içtenlikli gelmiþti ki Elif'in annesine. Biçimli kaþlarýnýn altýndan kýpýrtýsýz bir sevgiyle baktý. Ýnce yüz, ince burun, gamzeli yanaklar, yavru kuþ aðzý gibi aðýz, dýþa dönük kývrýk dudaklar, omzuna dökülen püskül püskül kumral saçlar... Ne sevimli, ne þeker bir kýzdý. Kendi kýzýna duyduðu sevgi gibi bir sevgi kabarmýþtý içinde. Yanaklarýný okþamadan duramadý. – Ah canýýmm!.. Týpký annen gibi konuþtun. Elif, annesine takýlmadan duramaz, hep bunun fýrsatýný kollardý. Ses çýkarmadan onlarý dinliyordu. Tam sýrasýydý þimdi. Hince bir gülümseyiþle: – Ee... bundan doðal ne olabilir anneciðim, dedi. Sen deðil miydin kýr atýn yanýnda duran ya huyundan ya suyundan diyen? Ýþte öyle. Hemen de taþý gediðine koyardý. Annesi, Elif'i, “Seni hýnzýr, seni!” dercesine süzdü. Çocuklarý kendi haline 10
býrakmak gerekirdi. Yoksa sýkýlýrlardý. Kalktý eðilip doðrulmaktan sýzlayan dizlerini tutarak. – Siz söyleþinize bakýn çocuklar, dedi. Önünüzdekileri bitirmeden kalkmak yok. Ne tatlý, ne hoþ bir kadýndý Canan Haným. Onca iþinin arasýnda yüz eðmemiþti. “Nereden geldi bu çocuk? Ne zaman gidecek?” anlamýna gelecek bakýþlarý yoktu gözünde. Elif, onlara gelse Özlem'in annesi öyle mi davranýrdý? Bir þey söylemese bile kaþ çatmalarý yeterdi. Ýç geçirerek Canan Haným’ýn ardýndan baktýktan sonra Elif'e döndü. – Çok hoþ bir annen var. Benim annem de senin annen gibi olsa, diyecekti; diyemedi. Derse Elif baþka anlamlar çýkarýrdý. Sözcükler dilinin altýnda takýlýp kaldý. Özlem imrenmiþti; ama bir de Elif'e sormalýydý. Her þeyin bir içten görünüþü vardý, bir de dýþtan. Dýþtan bakýldýðýnda çoðu þey görülmezdi. Görülmeyen, bilinmeyen kimi durumlar anlatýlmazdý. Herkesin kendine göre bir yakýnmasý vardý. Anneler birbirine çok benzerdi. Ona kalsa neler anlatmazdý ki. – Neyse... Geçelim bunlarý, dedi. Ne yapýyoruz þimdi? Ne yapýlacaðý var mýydý? Ýçeride kukumav kuþlarý gibi duracak deðillerdi ya. Gün güneþ vardý. Oyun, eðlence vardý. Ona kalsa bir dakika bile içeride durmayacak, kendini dýþarý atacaktý. Saatine baktý, on ikiyi geçiyordu. Annesinin verdiði iznin dolmasýna iki saatten az bir zaman kalmýþtý. Kararsýzlýk içinde omzunu oynattý. – Bilmem... Eðer annen izin verirse dýþarý çýkalým. 11
– Verir. Hafta sonlarý pek ses çýkarmaz. Hele sen yanýmda olunca, hiç çýkarmaz. Özlem ivecenleþti. – Kalk öyleyse. Hemen çýkalým. Sitenin önüne çýktýlar. Çocuklar dýþarý dökülmüþtü. Birdirbir oynayanlar, yakan top oynayanlar, seksek oynayanlar, saklambaç oynayanlar... Ses sese karýþýyordu. Az önce bomboþtu. Ne zaman gelmiþlerdi? Durdular, bir süre onlarý izlediler. Hangilerinin arasýna katýlacaklarýný düþündüler. Herkes kendi oyun grubunu kurmuþtu. Yakýn arkadaþlarýný ayrý ayrý yerlerde gördüler. Birdir bir oynayanlarýn arasýna giremezlerdi, hepsi de erkekti. Saklambaç oynayanlara katýlmak istediler, olmadý. Yakan top oynayanlara katýlmak istediler, çýkan olmadýðý için giremediler. Bir süre kenarda bekledikten sonra can sýkýntýsý içinde döndüler. Ýki kiþilik bir oyundan baþka oynayacaklarý oyun yoktu. En iyisi seksekti. Ayakkabýlarý çabuk eskitiyor diye anneleri istemiyordu; ama olsundu. Nasýl olsa görmeyeceklerdi. Bir tuðla parçasý bulup beton yol üzerinde kocaman bir çerçeve çizdiler, çerçeveyi ikiye bölüp dilimlere ayýrdýlar. Önce hangisinin baþlayacaðýný belirlemek için yazý tura attýlar. Elif'e çýktý. Sakatlanan sað bacaðý daha iyileþmediði için sol ayaðý üzerinde sekerek baþladý. Ýstedikleri bu deðildi ya olsundu. Kalabalýk içinde olmalarý yeterdi! Oyuna öyle vermiþlerdi ki kendilerini, zamaný unutmuþlardý. Neden sonra Özlem ayrýmýna vardý bunun. Saatine baktý, annesinin verdiði zaman çoktan geçmiþti. Birden paçalarý tutuþtu. Hemen oyunu býraktý. 12