1. “Ne kadar marjinal bir çocuksun sen!”
Marjinal, apartmanýn önüne çýkmýþ, okul servisini beklerken son okuduðu Harry Potter kitabýndaki olaylarý düþünüyordu. Serinin en son kitabýydý bu, on birinci kitap... Daha filmi çekilmemiþti. Yazarý J. K. Rowling’in artýk film hakkýný vermeyi düþünmediðini okumuþtu, Potter fanatiklerinin internet sayfasýnda. Marjinal, kendisini hayatýn sýkýcýlýðýndan kurtaran fantastik kitaplarý oldum olasý severdi. Gerçek hayatta bu türden maceralar yaþamak isterdi, ama yaþam böylesi serüvenleri karþýsýna çýkarmazdý bir türlü. En baþta, adýyla kaybediyordu bir maceranýn kahramaný olmayý. Aslýnda adý Marjinal deðildi, sýnýf arkadaþlarý böyle söylemeye baþlayýnca onun da hoþuna gitmiþ, hemen benimsemiþti. Aykýrý davranýþlarýndan ve çoðu zaman bambaþka bir düþün-
2
ceyi savunmasýndan dolayý yakýþtýrmýþlardý bunu. Hem anlamýný beðeniyor hem de kulaða hoþ geldiðini düþünüyordu. Kýsa sürede Marjinal tanýmlamasý yaygýnlaþtý, öðretmenler bile onu böyle çaðýrýr oldular. Asýl adý Hayri’ydi. Harry Potter kitaplarýnýn ününden dolayý Hayri’nin Harry’ye benzer ses çaðrýþýmlarý onu bir parça heyecanlandýrmýþ olsa da arkadaþlarýnýn bu benzerliði umursamayýp ya da fark etmeyip, “Hayri ya, ne komik adýn var senin...” demeleri, “Harry’ye benzemiyor mu?” sorusunun boðazýna takýlýp kalmasýna neden olmuþtu. Eðer büyükbabasýnýn babasýnýn adý Hayri olmasaydý, þimdi o da belki Barýþ, Ege, Oytun, Önder, Çaðan gibi daha modern bir ada sahip olabilirdi. Büyükbabasý ýsrarla torununa bu adýn konmasýný istemiþti, annesi de kýramamýþtý onu. Karý koca bu yüzden bir iki hafta tartýþmýþlar, ama sonunda büyükbaba galip gelmiþ ve resmî kayýtlara “Hayri” olarak yazýlmýþtý. Hep sýkýlýrdý yeni insanlara kendisini tanýtýrken. Arkadaþlarý da çok acýmasýzdý. Bu liseye kaydýný yaptýrýp okula baþladýðý ilk haftalarda adý yüzünden epeyce alay konusu olmuþtu. Sonra nasýl olduysa sýnýftaki kýz arkadaþlarýndan Mehtap, onu bu çileli süreçten “Marjinal” lakabýyla kurtarmýþtý.
3
Mehtap “Ne kadar marjinal bir çocuksun sen!” dediðinde, bütün sýnýf bir anda benimsemiþti yeni tanýmlamayý. Bu kitabýn yazarý olan bana da, ‘Lütfen Hayri’yi az kullanýn, bana Marjinal denmesini istiyorum,’ diye o kadar ýsrar etti ki onu kýrmamak için bazý ilkelerimden vazgeçmek zorunda kaldým. Bu sýra dýþý genci kitabýmda çoðu zaman “Marjinal” adýyla andým, arada bir de “Hayri” demeyi yeðledim. Hayri, annesine resmî kayýtlarý deðiþtirmesi için bir dönem epeyce yalvarmýþtý. Annesi, büyükbabasýnýn bu konuda ýsrarlý olduðunu, deðiþiklik yaptýklarýný öðrendiðinde çok güceneceðini söylemiþti. O zaman Hayri, büyükbabasýnýn bir an önce ölmesini bile geçirdi içinden. Ama büyükbabasý saðlýðýna o kadar dikkat ediyordu ki ayda bir doktor muayenesine gidiyor, televizyondaki saðlýk programlarýný kaçýrmýyor, uzun yaþamayla ilgili kitaplarý daha kitabevlerinin raflarýna konduðu ilk günden satýn alýp okuyor, oradaki öðütleri bir bir uyguluyordu. Marjinal, büyükbabasýnýn evine gittiðinde asla yemek yiyemezdi. Ona göre büyükbabasýnýn tenceresinde kaynayan þeyler yemek deðil, ilaç gibi kokan ot çorbalarýydý. Hiçbir yemek kitabýnda yer almayan çorbalar... Pazarda bile görmediði tuhaf
4
tuhaf yapraklardan yemekler yapardý yaþlý adam. Kazayaðý, hindikulaðý, çebelek gibi tuhaf adlarý olan otlardý bunlar. Marjinal, büyükbabasýnýn da aslýnda marjinal, yani sýra dýþý biri olduðunu düþünürdü çoðu zaman. Kendisi yalnýzca semizotunu, ebegümecini ve ýsýrganý gördüðünde tanýyabilirdi; diðerleri genel olarak ottu onun için. Büyükbaba bu otlarýn bazýlarýný bahçesinde yetiþtirirdi. Yalnýz yaþýyordu, bahçede otlarýyla uðraþýrken beþ yýl önce ölmüþ olan karýsýný arada bir sitemle anar, “Benim çorbalarýmdan içseydi þimdi birbirimize can yoldaþý olmaya devam edecektik,” derdi içini çekerek. Yaþý, Türkiye’nin yaþ ortalamasýný çoktan geçmiþti. Marjinal, onun hiç ölmeyeceðini, kendisi öldüðünde bile büyükbabasýnýn hâlâ yaþýyor olacaðýný fantastik bir hayal olarak kurgulardý arada sýrada. O sabah da Marjinal, “Okul çýkýþý büyükbabama uðrasam mý acaba?” diye düþünürken servisin þiddetli kornasýyla daldýðý düþüncelerden sýyrýldý. Aracýn sürgülü kapýsýný güçlü bir kol çekiþiyle, neredeyse çarparak, gürültüyle açtý. Arka koltuktaki gençler bir aðýzdan “Yuh!” diyerek kapý açýþýný kýnadýklarýný belli ettiler. Marjinal aldýrmadý, sürücü-
5
nün tam arkasýna denk gelen, her zaman oturduðu koltuða geçti. Servis sürücüsünün adý Satýlmýþ’tý. Marjinal, ona bu nedenle acýrdý. Kendini Satýlmýþ’ýn yerine kolayca koyabiliyordu. Bir yandan da kendi durumunun onunki kadar vahim olmayýþýna sevinmiyor deðildi. Servisteki öðrenciler sürücüye “Sati” demeyi yeðlerdi çoðu zaman, küçükler ise Sati Aðabey... Satýlmýþ’ýn ensesindeki et benine bakmaya baþladý Marjinal. Okula gidinceye kadar hep bu siyah bene bakardý zaten. O gün bir farklýlýk vardý bende, biraz daha büyümüþ, nohut tanesi gibi olmuþtu sanki, oysa cuma günü býraktýðýnda mercimek kadardý. Haberi var mýydý acaba Sati’nin bundan. Söylese mi? Sati, kendisinden yedi sekiz yaþ büyüktü. Marjinal dayanamadý. Sati’nin omzuna iki kez vurup dikkatini çekti. Sati, aynadan ne var der gibi baktý ona. – Ensendeki ben... – Ne olmuþ ensemdeki bene? – Büyüyor galiba. Bu konuþma Marjinal’in yanýndakileri de, arkasýnda oturanlarý da kahkahaya boðdu. Daha arkadakiler konuþmayý duymadýklarý için birbirlerini dirsekleyip ne oldu, ne var, niye gülüyorlar diye sordular.
6
Marjinal’in yanýndaki öðrenci, bütün servise duyurdu olayý: – Marjinal, Sati’nin ensesindeki benin büyüdüðünü söylüyor! Kahkahaya arka sýralar da katýldý. Hemen espriler üretmeye baþladýlar. Söylenen bir gerçekliði saçmalýða dönüþtürüp herkesi güldürmeye çalýþmak her zamanki alýþkanlýklarýydý zaten. – Senin de kulaklarýn büyüyor Marjinal! – Aaa, serçe parmaðým da büyümüþ bakýn, orta parmak kadar olmuþ! Ama Sati onlar gibi yapmadý. Suratý kaygýlý bir hal aldý ve aracýn hýzýný kesip bir eliyle direksiyonu tutarken diðeriyle ensesini yokladý. Doðru söylüyor diye düþündü. Büyüme, son zamanlarda iyice belirginleþmiþti. Marjinal’in hemen arkasýnda oturan sýnýf arkadaþý Yiðit de alay etme fýrsatýný kaçýrmadý: – Senin de ensende tüyler çoðalmýþ oðlum, yakýnda kurt adam mý olacaksýn ne? Marjinal içten içe bozuldu, ama belli etmedi; zayýf yanýný belli ettiðinde bu çocuklarýn kendisine daha çok yükleneceklerini deneyimlerinden biliyordu. Bu nedenle bir kurt gibi hýrlayarak arakasýna döndü:
7
– Bana fazla sokulmasan iyi olur kuzucuk, karným acýkýrsa arkadaþ markadaþ dinlemem yutarým, ona göre! Servistekiler bu sözleri gülünç bulmasalar da itiþip kakýþmaya, baðýrýp çaðýrmaya fýrsat sayarak gürültüyle güldüler. Araçta her zaman on beþ kiþi oluyordu. Bunlardan dördü sýnýf arkadaþýydý, diðerleri baþka sýnýflardandý. Serviste bir de ikizler vardý. Birbirinden güçlükle ayýrt edilebilen iki kardeþ, lisenin bitiþiðindeki ilköðretim okulunda okuyorlardý. Üçüncü sýnýfta olduklarýný biliyordu Hayri. Çoðu zaman sessizdiler; liselilerin esprilerini anlamadýklarý, ama herkes gülünce onlarýn da anlamadan güldükleri belli oluyordu. Neden güldükleri sorulduðunda bir þey diyecek durumda deðillerdi. Yiðit, kendine doðru kurt gibi hýrlayarak hamle yapan Marjinal’in üstüne daha fazla gitmedi. Þakalaþmaktan her zaman hoþlanýrdý, ama o gün caný biraz sýkkýndý. Birkaç gün önce okul önünde býçaklanan yakýn arkadaþý Semih’i düþündü. Hastanede daha birkaç hafta kalacak deniyordu. Býçaklayan öðrenci de cezaevindeydi. O kadar önemsiz bir nedenle çýkmýþ ki kavga. Semih, farkýnda olmadan o öðrenciye çarpmýþ, o da bilerek yaptýn diyerek bý-
8
çaðýný çekmiþ. Arkadaþýnýn böyle saçma sapan bir nedenle ölecek duruma gelmesini aklý almýyordu. Neyse ki okulun önündeki taksici onu hemen hastaneye yetiþtirmiþ, bu sayede Semih fazla kan kaybetmemiþti. Marjinal, Sati’nin ensesindeki bene gözlerini dikmiþti yine. Birkaç gün önce bu beni rüyasýnda görmüþtü. Uyandýðýnda ayrýntýlarý anýmsamamýþtý, ama gördüðünün þimdi nohut kadar olan bu ben olduðundan emindi. – Doktora gitsene Sati, belki daha fazla büyümeden ameliyatla alýrlar. Sati, Marjinal’in bu sözü üzerine yine elini ensesine götürdü. Bu oðlan da takmýþtý benine. Zaten kendisi günlerdir kafa yorup duruyordu, bu et parçasýnýn neden durup dururken büyümeye baþladýðýna. Sevgilisi de fark etmiþti benin büyüdüðünü; doktordan o da söz etmiþti; ama hastanelerin ne kadar baþtan savma çalýþtýklarýný biliyordu Sati. Saatlerce kuyruk bekleyecek, doktor ensesine bakmadan bir ilaç yazacak, “Geçmezse üç ay sonra bir daha gel.” diyecekti. Aynadan Marjinal’e baktý:
– Sen liseyi baþarýyla bitir, týp fakültesini kazan, ondan sonra bakarsýn bir çaresine.
9
Marjinal bunun iyi bir dilek mi, yoksa karýþma iþime, sen kendi yoluna ben kendi yoluma anlamýnda mý söylendiðini anlayamadý. Anlayamadýðý için de susmak zorunda kaldý. Sati, aynadan delikanlýya bakýnca gücendirdiðini anladý. – Þaka yaptým be, alýnma hemen. Camdan dýþarý bakarak konuþtu Marjinal: – Bana ne, ben yalnýzca bir öneride bulundum. Hem boþuna bekleme doktor olmamý, genetik mühendisi olacaðým ben.
2. “Sayýn basketbol potasý, deðerli okul duvarý, biricik kantin binasý...”
Servis aracý lisenin önünde durur durmaz kapýdan ilk fýrlayan Marjinal oldu. O sabah yeterince tatsýzlýk yaþadýðýný düþündüðü için, aracýn içindeki havayý daha fazla solumak istememiþti. Yiðit’in esprisi, kahkahalar, Sati’nin alaylý sözleri, arka sýrada oturan gençlerin hayvan gibi baðýrýþlarý... Koþarak öðrencilerin arasýna girdi ve bu kalabalýkta kendini silikleþmiþ hissettiði için rahatladý. Ýþte, onlardan biriydi; adýnýn önemi yoktu, her sabah irileþtiðini milim milim gözlediði siyah ben yoktu. Gözleri, baþka bir mahallede oturan ve oradan kendisi gibi servisle gelen Mehtap’ý aradý. Mehtap sýra arkadaþýydý, iyi dost olmuþlardý. Kalabalýðýn içinde göremeyince bir köþede zilin çalmasýný bekledi.
11
Öðretmenler de yavaþ yavaþ giriyordu okulun aðaçsýz bahçesine. Ýþte yüzüne gereksiz bir ciddiyet maskesi yerleþtirmiþ biyoloji öðretmeni. Elinde siyah evrak çantasý, biraz sallanarak, sanki çok önemli þeyler düþünüyormuþ gibi dalgýn, öðrencileri görmüyormuþ gibi yürüyor. Marjinal, o siyah evrak çantasýnýn içinde hiç de önemli þeyler bulunmadýðýný, hatta derslerle ilgili tek kâðýdýn bile olmadýðýný biliyor. Bunu nasýl bildiðinin Marjinal de farkýnda deðil. Ama kapalý þeylerin içinde ne olduðunu, arada bir yanýlsa da görebiliyor. O gün de bu çantada bol resimli bir gazete, yatýrýlmýþ loto kuponu, su faturasý, bankadan gönderilen kredi kartý hesap dökümü olduðunu, küçük bir paket de bisküvinin bulunduðunu görüyor. Bisküvi kendi paketi içinde parçalanmýþ biraz, ama paket henüz açýlmadýðý için çantanýn içine dökülmemiþ. Marjinal, keþke hazýrladýðý biyoloji sorularýný da koysaymýþ, diye düþündü; ama kâðýt üzerine yazýlý küçücük harfleri bu uzaklýktan okuyabileceðinden emin deðildi. Büyükbabasý ona Hayri’nin uðurlu ve kutlu anlamýna geldiðini, eðer adýný deðiþtirirse bu özelliklerinin de yok olacaðýný, bu anlamlý sözcüðün ona
12
olaðanüstü özellikler verdiðini, kendi babasýnýn da adý Hayri olduðu için, kimsede olmayan olaðanüstü niteliklere sahip olduðunu söylemiþti. Hayri bunlarýn neler olduðunu sorduðunda, büyükbabasý cam kavanozlara yerleþtirdiði tohumlardan, kurutulmuþ çiçeklerden, yapraklardan baþýný kaldýrýp þöyle demiþti: “Babam bitkilerin dilini bilirdi.” “Ya sen?” diye sormuþtu Hayri, “Adýn Nuri, ama sen de biliyorsun bitkilerin, çiçeklerin dilini.” “Benimki dil bilmek deðil,” demiþti yaþlý adam, “bilsem þimdi çok daha farklý þeyler yapýyor olurdum. O, hangi çiçek hangi çiçekle akraba, bilirdi; özünü bilirdi, anlýyor musun? Yani kan grubunu bilir gibi. Bu bilgiyle de pek çok kiþinin hastalýðýna çare bulurdu. Ben herkesin bildiði kadar biliyorum.” O zaman, “Belki de...” diye düþünmüþtü Hayri, “bunun için kapalý eþyalarýn içini görebiliyorum; büyükbabamýn babasý bitkilerin dýþarýya yansýtmadýðý özelliklerini nasýl biliyorsa ben de kapalý bir maddenin dilini anlayabiliyor ve ardýnda neler olduðunu görebiliyorum.” Yine de ‘Hayri’ adýný benimsemesine yetmemiþti dinledikleri. Kapalý nesnelerin içini görebilme özelliðini kimseye söyleyememiþti daha. Ne büyükbabasýna, ne
13
annesine, ne babasýna... Yalnýzca bir bayram ziyaretinde büyükbabasýnýn kapalý þeker kutusunun içinde fýndýklý çikolatalar olduðunu bilmiþ, “Büyükbaba bize fýndýklý çikolata ikram etmeyecek misin?” deyince büyükbabasý þaþýrmýþ, kutunun içine bakýp bakmadýðýný sormuþtu. “Ýçime doðdu.” demiþti Hayri, sonra da kendisiyle alay etmiþti: “Aptala malum olurmuþ.” Annesi gülmüþ, büyükbabasý ise bir þeyler mýrýldanarak þeker kutusunu raftan indirip onlara fýndýklý çikolata ikram etmiþti. Bu özelliði en çok gazoz alýrken iþine yarýyordu. Markette ya da okul kantininde þiþe kasalarýna þöyle bir bakýyor, hangi kapaðýn altýnda “bedava” yazýyorsa o þiþeyi seçip alýyordu. Bu sayede arkadaþlarýna da bol bol gazoz ýsmarladýðý için arada bir ona “Gazozcu Hayri” diyenler de oluyordu. Ýþte o gün biyoloji öðretmeninin çantasýnda sýnav sorularý olsaydý ve Marjinal Hayri, öðretmene çok yakýn durup çantaya epeyce baksaydý, birkaç soru okuyabilirdi. Bu da geçer not almasýna yeterdi. Ama bir öðretmenin çantasýna dikkatle ve uzun süre bakan biri hakkýnda kimse iyi þeyler düþünmezdi herhalde. Son yýllarda sayýlarý hýzla artan kapkaççýlardan olduðu bile düþünülebilirdi. Dalgýn ve ciddi bir havayla ilerliyordu biyoloji
14
öðretmeni, çirkin bir sarýya boyanmýþ okul binasýna. Kimi öðrenciler selam veriyordu. Ama Ekrem Bey çok önemli þeyler düþünüyor olmalý ki almýyordu bu selamlarý. Ýþte Sevda Haným da girdi okul kapýsýndan. Saçlarýný taramayý unutmuþ görünüyordu, evden aceleyle fýrladýðý belliydi. Tam Hayri’nin önünden geçerken üst dudaðýnýn kýyýsýna yapýþmýþ bir domates çekirdeði olduðunu gördü Hayri, gülümsedi. Telaþlý edebiyat öðretmenini seviyordu, onun bu pasaklý görünüþü hoþuna gidiyordu. – Günaydýn hocam, diye seslendi. Sevda Haným sese döndü, gülümsedi: – Günaydýn Hasan! Ýþte yine öðrenci adlarýný karýþtýrmýþtý. Sevda Haným böyleydi. Çocuklar, baþlangýçta doðrusunu söyleyip düzeltmek istemiþlerse de Sevda Haným her seferinde yine yanlýþ söyleyince, onlar da bu çabadan vazgeçmiþ ve alýþmýþlardý onun bu özelliðine. Hatta arada bir rastlantýyla doðru adý tutturduðunda, bu bütün sýnýf için çok þaþýrtýcý bir durum olurdu. Marjinal, Sevda Haným’ýn neredeyse valiz büyüklüðünde olan çantasýnda neler olduðunu görüyordu þimdi arkasýndan bakarken. Kalýn bir kitap,
15
arasýnda kâðýt mendil var, ayraç olarak kullanýlmýþ olmalý. Sýnýfta giydiði beyaz önlüðü de düzgünce katlanýp yerleþtirilmiþ. Büyük bir elma, birkaç kalem, telefon defteri, cep telefonu, bol miktarda kâðýt, bir süpermarketin reklam broþürü, kapaðý çantanýn içine düþmüþ ve ucu kirlenmiþ bir ruj... Marjinal, kendi kendine bunlara bakýp eðlenirken bir el dokundu omzuna. – Ne bu hal Marji, dalmýþsýn yine baþka âlemlere. Arkadaþý Mehtap’tý bu. Hadi, herkes sýraya geçti, zili duymadýn mý? Zili gerçekten de duymamýþtý. Kapalý eþyalarýn içinde ne olduðunu anlamaya çalýþtýðýnda, baþka hiçbir þeyi duymaz ve görmezdi Marjinal. Mehtap’la sýraya geçtiler. Okul müdürü her sabah konuþma yapmadan içeri almazdý öðrencileri. O gün de ayný biçimde mikrofonu alýp kabloyu çekiþtire çekiþtire kürsüye gelmesine kimse þaþýrmadý. – Uzun bir söylev çekmez umarým, diye mýrýldandý Marjinal. Mehtap da katýldý bu dileðe, ama umudu yoktu. Okul Müdürü Çetin Bey konuþmayý, kalabalýða hitap etmeyi çok severdi. Her zaman anlatacak bir þey bulurdu. Çevre temizliði, trafik kurallarýna uymak, arkadaþ seçimine dikkat etmek, sigaranýn za-
16
rarlarý, okula kesici aletler ve pornografik dergiler getirmemek, arkadaþlarla iyi geçinmek ve daha bir yýðýn konu... O gün Çetin Bey’in konuþmasý, öðrencilerin tahminlerine hiç de uymayan, bambaþka bir konudaydý. Sýraya dizilmiþ öðrenciler neredeyse nefes almadan dinlemeye baþladýlar ki bu görülmemiþ bir þeydi. Genelde duya duya ezberlemiþ olduklarý uzun söylevleri hiç dinlemez, kendi aralarýnda konuþup þakalaþýrlardý. Öðretmenler bile öyle yapardý; ama bu kez öðretmenler de dikkat kesilmiþ dinliyorlardý konuþmayý. – Deðerli öðretmen arkadaþlarým, sevgili öðrenciler... Arkalardan bir ses geldi, sesi duyanlar elleriyle aðýzlarýný kapatýp gülme þiddetini azalttýlar. Þöyle demiþti þakacý öðrenci: – Sayýn basketbol potasý, deðerli okul duvarý, biricik kantin binasý. Tabii müdür, kendini konuþmasýna öyle bir iþtahla vermiþti ki duymadý bu cümleyi ve konuþmasýný sürdürdü: