30. Sayı | Serbest MİMAR

Page 12

yaka resmi

1933-2018

ÇOK YÖNLÜLÜĞÜ İLE MESLEK ORTAMINDA İZ BIRAKAN ÖZGÜN BİR KİŞİ DAHA ARAMIZDAN AYRILDI

MUSTAFA ARSLAN ASLANER’E Suzan Esirgen

Henüz okulun yeni öğrencilerindendim. Atölyelerden birinin kapısında, doğru sınıfta olup olmadığımı kavramak için kapı koluna kadar eğilip sessizce içeri bakıyordum. O esnada Mustafa Aslaner Hocam arkasında bir grup öğrenci ile rüzgar gibi beni geçip o atölyeye girdi. Yollarımızın kesiştiği o ilk anda onu o kapı aralığında ve kapı kolu seviyesinden ve çok yakından görmüş oldum. O beni görmeden geçip gitmişti ama kafamı kaldırıp baktığım o birkaç saniyede çatık kaşlarını yüzüne düşen simsiyah asi kahkülünü başı yukarda dik yürüyüşünü görüp çok korkmuştum. Kim böyle sert bakışlı bir adamın dersini kendi rızasıyla seçer ki.. Bu çocuklar nasıl koca bir dönemi bu kızgın bakışlı dağınık saçlı adamla geçirmek isteyebilir ki demiştim içimden. Sonra zaman geçip onun dersini alma seviyesine gelince bende onun peşine düşen proje dersini muhakkak ondan almak isteyenler arasına katıldım. Perşembe sohbetleri olurdu okulda. Mimarlar, projeler, akımlar ya da güncel konular hakkında bazen konukların da yer aldığı söyleşiler. Bu sunumların önünde arkasında ya da beraberinde Leyla Baydar, Umur Erkman ve Mustafa Aslaner tartışmalara katılırdı. 10 ▲ yaka resmi

Benim için en tatlısı en kıymetlisi bu üçlünün mimarlık üzerine atışmalarıydı. Bu, mimarlık sohbetlerinin en eğlenceli hali idi. Konu kadar birbirlerinin sözlerinin altından kalkışları, oluşturdukları farklı kutupları savunmak ya da kritik etmekteki ustalıklarını izlemek çok hoştu. Zeka oyunları izlemek gibi gelirdi bana. Hem mimarlık hem takılmalar çok eğlenceli idi. Derslerinde de bizi zorlardı. “Sizin yaptığınız kadar mimarlığı karıncalar da yapar” diyordu. Makinaların, mühendisliğin nasıl hızla ilerlediğini mimarlığın ise yerinde saydığını anlatırdı. İlk günlerden biriydi. Atölyede, çevresinde toplanmıştık. O gün öyle çok üzerimize geldi ki bu konuda her söylediği içimi acıtıyor. Yapamadıklarım için üzülüyor, başım her cümlesinde giderek yere düşüyordu. Fakat artık bir noktada isyan ettim. “Tamam henüz güzel bir şeyler yapamıyoruz. Mükemmel mühendisler mimarlar değiliz, belki karıncaların mimarlığı da bizden daha iyi ama bizde yolun daha başında minik öğrencileriz” diyebilmek için tüm cesaretimi toplayıp, üzüntüyü bırakıp, kaşlarımı ben de çatıp sitemle başımı yukarı kaldırdım. Ama sitem edemedim, isyan edemedim. Çünkü yukarda bambaşka bir hava vardı. Hoca her cümlede sözlerini ağırlaştırdıkça cümle aralarında kıs kıs gülüyormuş. Nasıl olsa hepimizin başı yerde. Kimse onu görmüyor. Kendisi eğleniyormuş :) Benim de isyan edip başımı kaldırışıma sevindi. “Sus” diye işaret etti. Sessizce, kimseye sezdirmeden gülüştük. Ve her isyan edip başını yukarı kaldıranla keyif yaptık. Umur Hoca’ya, Leyla Hoca’ya takıldığı kadar bize de, her birimize de ayrı ayrı takılırdı. Toplantılarda sert geçen kolokyumlarda bir özel fıkrayla taşı tam gediğine koyar havayı yumuşatır, yine birilerine takılmayı ihmal etmezdi. Dönem sonu bitmiş, projemi teslim etmek üzereydim. “Suzan’cığım sen şimdi bunu bir de siyah beyaz çiz” dediğinde oturup tüm projeyi rapido ile siyah beyaz çizmiştim:) Bana bu pek de gerekli olmayan işi yaptırıp arkamdan muzip muzip Umur Hoca’yla gülüştüklerini sonradan anlattılar. Yine de bu tatlı oyunların içinde olmak, onun güzel övgülerini almak muhteşemdi. Benim için özel anlardan biri de dönem bittiğinde notları açıklarken, çok iyi bir proje hazırlayan arkadaşıma sevgiyle yaklaşıp “evladım senin proje notunun 100 olması gerekiyordu bunu hak ettin. Çok iyi hazırlandın ama Suzan’a verecek daha iyi bir not, yıldızlı pekiyi falan olmadığı için senin notunu biraz düşürmek zorunda kaldım” derken arkadaşıma gösterdiği şefkat, bana verdiği onur unutulmazdı. Bir süre bürosunda da çalışmamı istemişti. Leyla Hoca, Umur Hoca ve Aslaner Hoca’nın büroları aynı bölgede dar bir üçgenin içinde yer aldığı için o çalışma döneminde onları okul dışında da tartışmalarını, şakalaşmalarını, dostluklarını görme sürem uzamıştı. Eşini anlatırken, onunla ilgili örnekler verirken -ki proje de ergonomiye yaşama dair sık sık örneklemeler yapar- ve her fırsatta sözü Gönül Hanım’a getirir, böylece yüzüne gülümseme dolardı. Kızı ile ilgili her öyküsünde yüzündeki her çizginin nasıl sevgiye dönüştüğünü görürdüm ve her karşılaşmamızda yüzüme şefkatle bakışını “hiç değişmedin be evladım” deyişini unutamam. Işıklar içinde olsunlar… * Okul Gazi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, 1982-83 yılları


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.