Ali bektan amerika`nın uzay sırları

Page 1


AMERİKA'NIN

UZAY SIRLARI ALİBEKTAN

BİLGE KARINCA


Bilge Karınca İstanbul - 201 1

Genel Yayın Nu- 117 ISBN - 978-975-8715-65-7

©Bu eserin tüm yayın hakları Bilge Karınca Yayınları ve Yazara aittir. Yayıncıdan yazılı izin alınmadan bu kitap; sesli, görüntülü, çizim vb. yolla kısmen ya da tamamen çoğaltılamaz, kullanılamaz. ön ve arka kapak tasarımı, iç tasarımı, Yayınlarına aittir. Kopya edilemez.

© Bu Karınca

kitabın

yazıları

Bilge


AMERİKA'NIN

UZAY SIRLARI ALİBEKTAN

BİLGE KARINCA Alemdar Mah. Salkım Söğüt Sk. Yerebatan Cad. Ağa Apt. Nu: 20 Kat: 1 Daire : 3 Sultanahmet/ İSTANBUL Tel: (0.212) 528 64 70 - Belge Geçer: (0.212) 528 64 70


Kitabın Adı

- Amerik:a'nın Uzay

Sırlan

&

Yazan-Ali Bektan &

Bilge Karınca da İlk Yayın Tarihi - 2006 İlaveli İkinci Baskı - 2011 & Yayıncı

Latif Uğurdıkan &

Dizi Editörü Soner Ongun & Yayın Hazırlık

Ebru Güçlü & Basın ve

Halkla İlişkiler

Alper Arısan &

Kapak Tasanın ve İç Dizayn Sevda Uğurdıkan &

Tashih Türker İnanç &

Montaj Barış

Matbaa Montaj Servisi &

Bu kitap

Barış

Matbaa ve Ciltevinde basılıp,

Barış Matbaası Davutpaşa

ciltlenmiştir.

Cad. Güven San. Sit. C. Blok No: 291

Topkapı - İSTANBUL Tel: (0212) 674 85 28

Bilge Karınca Yayınları yayınlamış olduğu kitaplarda yer alan görüşlerden hukuki müdahalelerden sorumlu değildir. Görüşlerle ilgili doğabilecek tüm sorumluluklar eser sahiplerine aittir. dolayı


İÇİNDEKİLER

Amerikan Ufa Olaylarını İnceleme Kurumları .......... 13 Alman Uçandaireleri

Amerikalıların

Eline Geçti ........ 16

Ağrı Dağı'nda

Bulunan Ufa Almanya'ya Götürüldü ..... 17

Ufaları

Vril'ler. ............................ 19

Alman

Alman Ufa'su Mars Gezegenine Gitti mi? ............. 21 FBI Dosyalarında Alman

Ufa'ları.

................... 24

Almanlar 1930'larda Bilgiye Nasıl Sahip Oldular ....... 28 Amerika'nın Dünyanın

Güneş

Uzay

Kuzeni

Sırları

.......................... 31

Keşfedildi

........................ 33

Sisteminde lO'ncu Gezegen Bulundu ........... 34

Üç Güneşli Gezegen .............................. 35 Amerika Uzaylılarla Anlaşmalar Yaptı mı? 51 'nci Bölgedeki

Sırları

Amerikanın

..

........................... 37

ABD'nin Elindeki Ufa'lar .......................... 39 Amerika Uzaylılarla Anlaşma Yaptı

mı?

.............. 40

Üç Ayrı Uzaylı Daha Geldi. ........................ 41 Uzaylılarla

Gizli

Anlaşmalar Açıklanıyor ..............

42


400

Yıl Yaşıyorlar

................................ 42

Amerika'daki Ufo Tarihi ........................... 45 Uçan Daireler İçin Görüş Bildiren Ünlü İsimler. ........ 47 1952 New Mexico'ya 17

Düşen

Uzaylıyı Amerikalılar

Ufo'lardan

Buldu ..................... 53

Amerikalılar' dan 5 Yıllık Araştırma İçin 3 Milyar Dolar .. 56

Uzayda Hayat Nasıl Dünyanın

Aranır

ve Esrarengiz Uydu ......... 57

Esrarengiz Uydusu ....................... 58

Mars'taki Yüzün

Sırrını

Nasa

Saklıyor ................

60

Amerika İslam Ülkeleri İle Neden İlgileniyor .......... 64 · İbni Abbas: "Başka Dünyalarda İnsanlar ve Canlılar Var". 65 Uzay Ancak Güç

Vasıtasıyla Aşılır ...................

69

İslam Alimleri "Göklerde İnsan Gibi Canlılar Var ....... 72

7 Kat Gökyüzü Tabiri Nereden Geliyor ............... 73 Allah 18 Bin Alemin Rabbidir ...................... 74 Hazreti

Süleyman'ın

Uzay

Aracı.

.................... 74

Sümer Uygarlığını Dünya-Dışı İnsanlar Kurdular ....... 76 Kur'an-ı

Kerim' de Bahsedilen Alemler Olayı .......... 78

Sahra Başka Bir Gezegen mi? ....................... 78 Astronomlar, İslam Alimlerini Doğruluyorlar. .......... 79 Efsanelerdeki Uzaylı İnsanlar ....................... 81 Türk Mitolojilerine Göre Uzaydan Gelenler ............ 83 Sırlarla

Dolu Gezegen: Mars ........................ 85


Mars 'ta Kaybolan Gemiler ......................... 91 Mars'ta Su Bulundu ............................... 91 Mars'taki Esrarengiz Kubbeler ...................... 92 Nasa Ne

Saklıyor?

Rusların

Uçan Daire Araştırmaları ................... 94

................................ 92

Rus Astronotlar Ufo Gördüler ....................... 96 Amerikan

Başkanı

Eisenhover Uzaylılarla Görüştü ...... 97

Uzayda Hayat Olabilecek Yeni Gezegenler ........... 100 Dünya 25 Yıl İçinde Uzaylılarla Tanışacak ........... 102 Dünyanın Diğer

Ruslar'ın

Ufo

Devletleri Birleşmek Zorundalar ...... 103

Çalışmaları-!- .......................

104

Özbekistan'da Düşen Ufo ......................... 111 Sovyetler'deki Uzay Dünyanın

Uydusu

Çalışmaları

-II- ................ 112

Ay'ın Olmadığı

Zamanlar ......... 114

Tarih Boyunca Ay'daki Gizemli Olaylar ............. 116 Ay'ın

Gariplikleri ............................... 121

Ay'ın

Arka Yüzündeki Esrarengiz

Ay Kraterleri

Esrarını

Çıkıntı

............ 121

Koruyor ..................... 122

Gizemli Ölü Deniz Tabanları ...................... 122 Ay'ın

Bilinmeyen KökenL ........................ 123

Apollo

Uçuşları

ve Ay'daki Gizemler ............... 127

Ay'a İnişte Yaşanan Gizemli Olaylar ................ 131 Garip Olaylar Artıyor ............................ 133


Ay'a Bırakılan Rosetta Taşı ....................... 137 Apollo-12'nin Gizemli

Başına

Gelen Gizemli Olaylar ......... 138

Refakatçılar ............................. Macerasına Uzaylılar

Apollo 13'ün Ay

139

Müdahele Etti .. 140

Ay'a Uzaylılar İçin Bırakılan İncil. ................. 144 Apollo-16'nın Karşılaştığı

Ufo'lar .................. 150

Yapıların Sırrı

Ay'daki Kubbeli

.................... 154

Ay'daki Garip Bloklar ........................... 157 Garip Kubbelerin

Sırrı

Ay'daki Depremlerin Ay'daki

Makinaların

Kraterlerden

Çıkan

........................... 158

Sırrı

........................ 161

Sahipleri Kimler? .............. 164

Püskürmeler ................... 165

Ay'daki Madenler ve

Çalışan

Makineler ............. 166

Yuvarlanan Gizemli Kayalar ....................... 167 Sırlar

Kraterlerde Gizli ........................... 168

Ay'daki Gaz

Kaçakları

Ay'daki Gizemli Ay'daki Garip

........................... 170

Işıklar

Şekiller

.......................... 173

ve Binalar .................. 177

Ay Yapay Bir Uydu mu? ......................... 181 Ay Kayaları Neden Isıyı Zayıf Olarak İletiyorlar. ...... 184 ABD Ay'ı Neden Bombalamak İstiyor? .............. 187 Ay'daki Depremler

Sırrını

Koruyor ................. 189

Ay'ın Kalın Dış Kabuğu ..........................

191


Ay' da Su Var mı? ............................... 191 Ay'ın

Manyetik Gücü ............................ 192

Ay'la İlgili Cevaplanması Gereken Sorular ........... 194 Amerikalıların

Ay

Ay ve Alemlerin

Merakı

........................ 195

Sırları Kur'an-ı

Kerim' de Var ........ 198

Güneş ve Ay'ın Dünya İle Yolculuğu ................ 200 Uzaylılar Arasında Müslüman Olanlar Var İse,

Neden Gelip Bizi

Kurtarmıyorlar?

.................. 202

Güneş Sisteminin Öteki Ayları'ndaki Sırlar. .......... 202 Mars'ın

Garip

Uyduları

.......................... 204

Kaybolan Gezegen .............................. 205 Ay'da Su Bulundu .............................. 205 Amerika'lılar Uzaylılardan

Bilgiyi Aldı. ............. 206

Mars'tan Gelenler ............................... 210 Mars'tan Ufo'mu Geçti ........................... 211 İpuçları Araştırılıyor ............................. 212 Güneşin İkizinde Hayat Umutu .................... 214

Gelen

Uzaylılar

Dünya Atmosferinde

Nefes Alabiliyorlar .............................. 215 Uzaylıların

Tipleri. .............................. 216

Uzun Boylu

Uzaylılar ............................

217

Kısa

Boylu Uzaylılar ............................ 218

Kısa

Boylu ve

Yaşlı

Tipli

Uzaylılar

................. 219


Uzun Boylu ve

Başlık

Takan

Uzaylılar

Türklere Benzeyen Uzun Boylu Tepegözlü

Uzaylılar

Phonix Ufo Modem

1901 Yaz

............ 221

................ 225 .............. 236

.......................... 239

Ellerindeki Ufo'yu Hala Çözemediler. .... 241

Olayları

Çağ

Uzaylılar

Uzaylı Temasları.

Ufo'ların Yorumlanması Amerikalılar

Uzaylılar

............................. 222

Brezilya'daki Uzun Boylu Amerika' da Görülen

.............. 220

Ufo

Ayları

............................. 244

Olayları

(Ohio

Olayı)

.............. 245

ABD ............................ 248

Küçük Frank'ın Gözlemi ......................... 248 Diğer

Ufo Ziyaretleri ............................ 257

Kecksburg'a

Düşen

Ufo .......................... 267

Olayı

1967 ......................... 273

Shaq Harbour

On İlginç Kaçırılma Olayı ........................ 276 Ay'daki Uzaylı Üsleri ve Yapılar ................... 284 Ay'daki İnşaatlar ................................ 285 Ay'daki Uzay Üsleri ............................. 285 Ay'da Eski Uzak

Uygarlıklar Kalıntısı

Geçmişten

Einstein ve

Bulundu ... ,,, ....... 288

Kalan Çöpler ..................... 289

Uzaylılar .............................

Gizlenen Ufo

Dosyaları

304

Halka Açıklansın ............ 306


Başkan

Clinton'un Beyaz Saray Eski Personel

John Podesta Ufo

Şefi

Dosyalarının Açıklanması

Girişimlerine Öncülük Ediyor. ..................... 306

Gizli Belgeler .................................. 308 Nasa'nın Müthiş Keşfi Açıklanıyor

................. 317

İngiltere Üzerinde Görülen Ufo'lar ................. 320

9 Dakika Boyunca Gökte Asılı

Kaldı ................

320

Japonlar Ufo Var ................................ 322 Kutuplardaki Ufolar ............................. 322 CIA ve NICAP ................................. 324 Yeni

Soruşturma

Tanıklar Binbaşı

................................ 333

....................................... 334 Jesse

Marcel-Oğlu

ve

Diğer Tanıklar

......... 334

Belgeler ....................................... 337 Sturrock Paneli ................................. 342 Modem

Çağda

Ufolar Kronoloji ................... 345

Ufo Olaylarının Fiziki Yönden İncelenmesi ........... 357 Ufo'ları

Gören

Tanıklar Saklanılıyor

Dört Kitaba Göre Ufolar ve Geçmiş

USO

ve Gelecek

Olayları

................ 360

Uzaylılar,

Uygarlıklar

.................... 363

.................................. 377

USO Nedir .................................... 377 Uzaylılar

Elli

Yıldır

Buradalar ..................... 393


Kızılderililer Uzaylı

Neyi

Açıkladılar?

Teknolojisi mi

.................... 400

Kullanıyoruz?

................ 402

51. Bölge ...................................... 404 Groom Lake Basein Fonksiyonu Nedir? ............. 405 51. Bölge ve Ufo'larla İlgisi ....................... 405 Ziyaretçiler Nereye Gidiyor? ...................... 406 Gamına

Bu

Dudes Nedir? ........................... 407

Alanı

Ziyaret Etmedeki Tehlikeler Nelerdir? ....... 407

Yararlanılan

Kaynaklar ........................... 415


ALİBEKTAN

13

AMERİKAN UFO OLAYLARINI İNCELEME KURUMLARI

Birleşmiş

Milletler' deki anlaşmaya göre Uzay ile ilgili olarak tüm insanlık adına yapılmış olarak kabul edilmiştir. Dünyanın bir çok devleti bu anlaşmaya imza koymuştur, en geç imza koyan ise ABD'dir. Bu imzayı hiçbir zaman önemsemeyen Amerika yaptığı tüm uzay çalışmalarında masrafları kendi karşıladığı için elde ettiği tüm bilgilerin büyük çoğunluğu­ nu kendine saklamakta, dünya insanları ile pek azını paylaşmak­ tadır. Bu yüzden Amerikan Hükümeti kendi bünyesinde Uzaylı­ larla araştınna yapmak ve onlarla temasa geçmek üzere çalışma­ lar yapan bir çok istihbarat kurumu kurmuştur. İşte dikkat çekici ve bütçeleri yüzlerce milyon dolar olarak bilinen kurumlar şunlar; her türlü

araştınna

National Security Council (Milli Güvenlik. Konseyi) Askeri ve İstihbarat politikalarını belirler. Milli ve Uluslararası güvenlik kontrol gurubudur. Doğrudan Başkan'a rapor verir. Milli Güvenlik Konseyi'nin 5412 Komitesi (Kara Operasyonları­ nı yürütür) ve PI-40 Alt Komitesi (MJ-12 olarak da bilinir) UFO olaylarını örtbas etme ve kontrol politikalarım yürütür.

National Reconnaissance Office NRO Ulusal Keşif Ofisi: Nro, global casus uydularından bilgi toplar ve kontrol eder. Dünya atmosferine giren ve çıkan UFO trafiğini gözlemler. Dünyanın yörüngesindeki "Star Wars" (Yıldız Savaşları) uyduların­ dan, seçilmiş hedeflere ve özellikle dünya dışı araçlara müdahale etmeyi amaçlar. Merkezi Pentagon ve Dulles Havalimanı bölgesi vardır.


14

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

National Reconnaissance Organization NRO IBusal Keşif örgütü: NRO PI-40 Alt komitesinin askeri-istihbarat operasyonları koludur. UFO'lann ve dünyadışı mürettebatlarının, istihbarat ve Ulusal Güvenlik amaçlan için yakalama ve gözlemleme işlemle­ rini yürütür. UFO'larla yakın temas kuran kişileri gözetler ve gerekirse müdahale eder. Merkezi bilinmemektedir.

Central Intelligence Agency CIA Merkezi Haber

Alma Ajansı: CIA, casusları tarafından denizaşırı ülkelerden toplanan bilgileri ve elektronik gözetim bilgilerini, komuta, kontrol ve koordine eder. (CIA hakkında uzun uzadıya bilgi vermek gereksizdir. Neler yaptığı herkes tarafından biliniyor.) En önemli olay da gizli UFO operasyonlarına katılmasıdır. Kısacası UFO işinde CIA' da vardır.

. Federal Bureau of Investigation (FBI) Counter İııtelligence Division (Federal Soruşturma Bürosu Karşı İstihbarat Bölümü: Bu bölüm ABD içinde faaliyet gösteren yabancı istihbarat ajanlarını gözetler ve onları etkisiz hale getirir. UFO'lar ve Dünya dışı varlıklarla yakın temasa geçenlerin gözetimi için NRO ile işbirliği yapar.

U.S N~vy Office of Naval lntelligence ONI Donanma İstihbarat: Donanma operasyonları ile ilgili istihbarat toplar. UFO ve USO (Teşhis edilemeyen denizaltı cisimleri. Unidentified Submerged Objects) ile ilgili istihbarat toplayan gizli bir birimdir.


ALİBEKTAN

15

U.S Air Force Office of Special Investigations AFOSI Hava Kuvvetleri Özel Soruşturmalar Ofisi : AFOSL uzay havacılık operasyonları için istihbarat toplar. UFO gözlemleri ve dünyadışı varlıklarla temas raporları ile ilgilenen gizli bir birimi vardır. Merkezi Bolling Air Force Base MD NASA hıtelligence (NASA İstihbarat): Uzay uçuşları, sabotaj tehditleri, keşif uydularının ve astronotların UFO ve dünyadışı hayat formları ile karşılaşmaları hakkın­ da bilgi toplar. ABD ve müttefiklerine uzaylı teknolojisinin transferini koordine eder. "Uzayda bizim dünyamızdan başka dünyalar yoktur. Sadece bizim dünyamızda hayat vardır," diyen bilim adamlarına ve din adamlarına şunu sormak gerekiyor; Amerikalılar hayallerle mi uğraşıyorlar, yoksa gerçeklerin peşinde mi koşuyorlar. Bizce gerçeklerin peşinde koştuklarına hiç şüphe yok, çünkü bir çok kurum ve kuruluş UFO ve Dünya Dışı canlılar üzerine çalışmalar yapı­ yorlar. Bizim ülkemizde ki bazı hoca diye geçinenler ise UFO'lar Cin'dir deyip işin içinden çıkıyorlar, benim de onlara tavsiyem önce Ku'ran-ı Kerim'in tefsirini iyice okusunlar ve "Gök Halkı" tabirini araştırsınlar. Hatta Kuran'daki ayette anlatılan "Ey İnsan ve Cin toplulukları Uzayda bir yerlere gitmek ve aşmak için gerekli araçlara sahip olmalısınız," denilirken, ancak bir vasıtayla Uzayın aşılabileceği bildirilmektedir. Bu konuyu en iyi şekilde İslam Dünyasının yerine Amerika yapmaktadır. İlim öğrenmeyi emretmiş bir dine sahip insanlar, ilimden ve bilimden sırt çevirdikleri için Amerika güçlü ve istediği gibi araştırmalar yapıyor. 21 'nci Yüzyılda daha ne gibi olaylarla karşılaşacağımızı ben de merak ediyorum ...


16

AMERİKA'NIN

UZAY SIRLARI

ALMAN UÇANDAİRELERİ AMERİKALILARIN ELİNE GEÇfi.

1930'lu yılların ortalarında Almanya teknoloji alanında dünen gelişmiş ülkesi idi. Almanya, dönemin en süratli otomobillerine, en uzun menzilli uçaklarına ve ilk televizyona sahipti. Bu televizyon 1936 Olimpiyat oyunlarını yayınlamıştı. O yıllarda ilk sesli film denemeleri yapılıyor ve ilk jet uçağı deneme uçuşla­ rını gerçekleştiriyordu. Peki biranda Almanlar bu teknolojik bilgiye nasıl sahip oldular. Çünkü devrin en ileri teknolojik keşifleri yanın

gerçekleştiriliyordu.

Uzun menzilli roketler ve konvansiyonel teknikle işleyen ilk Uçan Daire turbo motorlu olarak uçuşunu başarmıştı. Gelişim V7 Projesi olarak geliştirilmişti. Temmuz 1941 'den itibaren Schriver-Habermol ve Miethe Beluzzo geliştirme gurubu bir çok konvansiyonel UFO geliştir­ di.Bunlar jet motorlarıyla çalışıyordu. 17 Nisan 1945 tarihinde Dr. Richard Miethe bu uçağın başarısı ile ilgili olarak Hitler'e ayrıntılı bir rapor sundu. V-7'ler sesten hızlı uçabiliyorlar ve 24 bin metreye kadar çıkabiliyordu. Bu UFO'lar kısa zamanda efsane haline geldi ama varlıklarını gizli tutmak münıkün olmadı. Haunebu uçandaireleri de İngiliz İstihbaratı tarafından biliniyordu. Konvansiyonel V-7'ler Prag yakınlarında gizli bir üste imal ediliyordu. Eski bir KGB Ajanı ajanı olan Rus Yazan Vladimir Terziski 'nin "CJose Encounters of the Foo Fighter Kind" adlı kitabındaki iddialara göre "Naziler bu yüksek teknolojiyi Peenemünde ve Bavyere Alp '!erine düşen dünyadışı varlıklara ait araç-


ALİ

BEKTAN

17

lan geliştirerek elde etmişlerdi." Yazara göre, Almanlar daha o zamanlarda yeraltında üsler kurarak, dünyadışı varlıklarla beraber araştırmalar yapmışlardır. Tıpkı bugün Amerikalıların yaptıkları gibi ... Mayıs 1950 tarihli Alman ''Wochen-Echo" dergisinin iddigöre,1944 yılında Schweinfurt semalarında V-7'ler, Amerikan dört motorlu uçan kale tipi bombardıman uçaklarından 145 tanesini yok etmişlerdi. Gerçekten de Almanya savaşı iki yıl daha geç başlatmış olsaydı, herhalde bugün Avrupa ve dünyanın bir çok yerinde Alman 3 'ncü Reich Devleti süper güç olarak kalacak-

21

asına

tı.

Almanların gizemli olaylara ve efsanelere olan ilgisi çok büyüktü. Hitler'i ve onun Nazi Partisi'ni iktidara getiren gizli Thule örgütü üyeleri de bunları iyi biliyordu. Hitler Başbakan olur olmaz bir çok Alman Ajanını Hindistan, Ortadoğu ülkeleri, İran ve Mısır'a göndererek bu efsanelerde anlatılan silah, araç ve gereçleri, doğaüstü, bilimsel ve dinsel objeleri bulma emri verdi. Bu ajanlardan birkaç tanesi de Türkiye'ye geldiler ve Doğu'yu gezmeye başladılar.

AÖRI DAÖI'NDA BULUNAN UFO ALMANYA'YA GÖTÜRÜLDÜ Alman ajanların hedefi Ağrı dağında olduğuna inanılan Nuh'un gemisini araştırmaktı. Bu ajan timi İran ve Türkiye arasındaki dağlarda araştırma yaparken, Dicle Nehri kenarındaki bir köyün yaşlılarından ilginç bir hikaye duydu. Bu hikayeye göre, 200 nesil evvel yaklaşık 1000 yıldan fazla bir süre önce esrarengiz parlak bir "EV'' gökten çok gürültü çıkararak, yere düşmüştü. Bir zaman sonrn köyden köye yolculuk yapan bir şahıs bu esrarengiz cisim ile karşılaşmıştı. Şahsın ifadesine göre, cisim ıslık gibi bir ses çıkarmakta ve dokunulmayacak kadar sıcaktı. Ayrıca pis bir koku da yaymakta idi.


AMERİKA 'NIN UZAY SIRLARI

18

(Bir çok UFO olaylarında tanıklar aynı şekilde ses ve ağır bir koku duyduklarını söylemişlerdir.)

ıslık şeklinde

Araştırmaya yürüten tim bunu derhal Almanya'ya bildirdi. Bir ay sonra bölgeye iki araştırma timi daha gönderildi. Bölgeye gelen bir gurup bilim adamı, Hitler'in savaş makinesinin "Özel Silahlar" bölümünün öncüleri idiler. Bu grup "evi" aramaya koyuldu ve onu sağlam bir vaziyette buldular. Bu, "Dünya Dışı" bir geminin ilk ele geçirilişi oldu.

UFO 25 metre çapında ve 8 metre yüksekliğinde idi. Gemi giolmayan metalik bir görünümde idi. Gemi dış güçlere karşı duyarlı idi ve toprağın birkaç metre üstünde havada yüzer gibi duruyordu. Aynca en ufak bir dokunuşta hareket edebiliyordu. rişi

1938

Aralık ayında

UFO

Almanya'nın

en önde gelen bilim adamlarının toplandığı, Münih'in kuzeyinde bir yere getirildi. Etraftaki dağların çevrelediği bir tuz madeni, diski araştırma ve gerekirse üretmek için gerekli tesisler haline dönüştürüldü. Yapılan incelemeler sonucunda geminin, dünyadaki herhangi bir devletin çok gizli silahı olamayacağı hükmüne varıldı. Nazi bilim adanıla­ n kısa zamanda geminin çalışma sistemlerini anlamakta başarılı oldular. 1941 Temmuz 'unda Almanya bilim adamlarından biri ABD'ye kaçıp, bildiklerin anlatmasaydı, kimse Hitler'in neye sahip olduğunu ve onunla ne yapmayı tasarladığını bilemeyecekti. 2'nci Dünya Savaşının sonunda Amerika Askeri İstihbaratı "Oz" kod adı altında Nazi Tesislerini ve yukarıda adı geçen diski ele geçirdi. Disk derhal Amerika'ya yollandı. Fakat diğer yandan Sovyetler de altı ay sonra esir aldıkları Alman bilim adanılan vasıtasıyla; Almanların ele geçirdiği dünya dışı diskten haberdar oldular. Amerika böylece bedavadan bir UFO sahibi olurken,bugün onu geliştirmesi mantıken akla yatkın geliyor. Ama Uçan Daire tipindeki uçakları müttefikler Almanya üzerinde uçarken sık sık görüyorlardı. Karşılarına Küre biçiminde çıkan bu uçaklar savaşın son zamanlarında görülmeye başlanmıştı.


ALİBEKTAN

19

Amerikan 8 Hava Filosu İstihbarat bölümünde görevli bir subay New Y ork basınına şöyle bir açıklama yapmıştı: "Uçan Dairelerin Almanların kullandığı psikolojik bir uçaksavar silah olması D)Ümkündür. Batı Almanya üzerindeki gece uçuşları esnasında uçaklarımızı izleyen parlak küreleri ve diskleri görme fırsa­ tım oldu." Amerikalılar 2'nci Dünya Savaşının son günlerinde Alsas-Loren'deki Hagenau ve Ren Bölgesindeki Neustadt semalarında sık sık uçan daireler gördüklerini rapor ediyorlardı. Savaş bitiminde Amerikan Ordusunun ilk hedefi Almanların gizli üsleri ve buralarda çalışan bilim adamlarıydı. Sonuçta bugünkü başarılarını ise Almanya üstünde kurdukları hava bombardımanı üstünlüğü sayesinde savaşı kazanmalarına borçluydu. Bir Generalin ifadesine göre ABD 12'ye beş kala savaşı kazanmıştı.

ALMAN UFOLARI VRİL'LER

Daire veya disk şeklindeki uçaklar eğik manevralar yapamaiçin hava savaşlarında kullanışlı değildiler. Vril örgütünün belirgin bir şekilde Thule örgütünden ayrılmasından sonra devletten destek alamayan örgüt üyeleri çalışmalarını kendi imkanlarıy­ la sürdürmek zorunda kaldılar. En sonunda Brandenburg'a bir UFO'yu indirdikten sonra devletten destek almaya başladı. dıkları

Bu

çalışmalarda

9 model üzerinde duruldu. Fakat Vril'lerin avantajı dezavantajları vardı. Vril gücü ile çalışan ve çok yer kaplayan bir motora sahip olmasıydı. Avantajı ise imalatının ucuza mal edilmesi ve güvenirliliği idi. Avusturyalı

bilim adamı Viktor Schauberger (1885-1958) Naziler için 193 8-1945 arası bir seri uçan diskler icat etmişti. Schauberger, likit vortex ile (girdap) işleyen bir çok UFO yapmıştı. Kayıtlara göre bunların bir çoğu uçmuştu. Burada yalnız tarihe dikkat etmek gerekiyor. Ağrı Dağı'nda bulunan UFO'dan sonra


20

AMERİKA 'NIN UZAY SIRLARI

bu çalışmalara başlaması dikkat çekicidir. Ona göre, eğer su veya hava, "Kollodial" diye bilinen bir osilasyon (titreşim, salınım) şeklinde döndürülürse, açığa çıkan enerji müthiş bir güçle yerçekimini yok ederek yükselme doğuruyordu. Bu şekilde yükselen disk, önce mavi-yeşil sonra da parlak gümüş renkli ışıklar saçmaya başlıyordu. Gemiler başarılıydı ve uçuşları da beğeniliyordu. Almanya'nın 1945'ten itibaren işgal edilmesiyle birlikte İngi­ lizler ve Amerikalılar, SS'lerin gizli arşivlerinde iki adet Haunebu- 2 prototipi ve bir adet Vril-1 prototipine ait fotoğrafların yanında bu uçandairelerin detaylı versiyon planlarını ele geçirdiler. Bunlar ancak Mayıs 1945'te olmuştu.Ancak 1990'lı yıllardan itibaren İngilizlerin ve Amerikalıların daha önceleri yasaklattıkları fotoğraflar ve eskizler, Orta Avrupa ülkelerinde yeniden ortaya çıkmaya başladılar. Haunebu 1-2-3 uzay gemileri ve Vril-1 UFO'ları hiçbir iz bırakmadan ortadan kayboldular. Bunlar Almanların ellerinde kalan gemilerdi.

1946 yılında İskandinav göklerinde, 1947 yılında ABD'de ortaya çıktılar. Halk bunları bazen disk, bazen puro şeklinde görmekteydi. Bu durumda Alman UFO'larının savaş sonrasında dünya üzerindeki gizli üslerinden kalkarak Amerika'yı kontrol etmeleri doğru olabilir. Çünkü ne de olsa savaş onlar için hala bitmemiştir. Almanya teslim olduğunda savaş sonrasında 250 bin kadın ve erkekten oluşan gurup esrarengiz biçimde ortadan kayboldular. Bu nüfusun büyük bölümü gençtir ve çoğunluğunu bilgili insanlar oluşturmaktadır. Bu insanların savaş sonrasında Antartika ve Güney Amerika'daki gizli Alman üslerine gitmiş olduğu kabul edildi.


ALİ

BEKTAN

21

ALMAN UFO'SU MARS GEZEGENİNE GİTTİ Mİ?

Almanya'nın geleceği tehlikeye düşünce Haunebu-3 modeli Uçan Daire'yi ürettiler. Bu gemi Mars yolculuğuna çıktı. Bu yolculuk 20 Nisan 1945 tarihinde başladığına dair deliller vardır. Bu uçandaire Vril Projesi kapsamında Almanların 68 ışık yılı uzaktaki Aldebaranlı'lar ile ortaklık kurdukları ve bunun için de Mars gezegeninde üs kurmak üzere yola çıktığı SS kayıtlan Amerikan askerlerinin eline geçince bu gemiyi ve yolculuğu öğrendiler.

Andromeda Geraet denilen 139 metre uzunluğunda ve silindir şeklindeki "Ana UzayGemisi"Aralık 1944'ekadarplan ve eskizler halinde idi. Geraet, bir Haunebu, iki Vril ve iki tane de Vril-2 uçandairesi taşıyacak şekilde planlanmıştı. Bu silindir veya puro şeklindeki uzay gemileri SS'lerin sorumluluğu altında geliştirili­ yordu. İşgalde bunlar ele geçirildi ve varlıkları ortaya çıktı. Aradan yıllar geçti. ABD Viking-1 uydusunu Mars'a gönderdi. 24 Temmuz 1976'da Mars'a inmesi ile dünyaya ilginç resimler göndermeye başladı. Bunlar arasında Cydonia Bölgesinde bulunan ünlü "İnsan Yüzü" Mısır'daki Sfenks'in başına benzetilmektedir. Ve bunun 15 km uzağında bulunan piramitler, devasa şehir yıkıntıları çok dikkati çekmişti. Aynca Mars'ın güney kutbunda esrarengiz dikdörtgen ve kare şeklinde duvara benzer buluntular görülmüştü ki, NASA bunlara İNKA ŞEHRİ adını vermişti.

Haunebu -3 uzay gemisi 19 test uçuşundan sonra Nisan 1945'in sonunda kutuptaki üs'den Neuschwabenland'dan havalanarak Mars' a doğru yola çıkmıştı. Geminin 70 kişilik bir mürettebatı vardı. Bunlar arasında kadınlar da bulunuyordu. Mars yüzeyinde bulunan Mars medeniyetine ait anıtlar, bu mürettebatın iş­ lerinden mi acaba? Yalnız Mars' da değil Ay üzerinde de ''R" ve "S" harflerine rastlanıldı. Örneğin kare gibi geometrik şekillere rastlanmaktadır.


AMERİKA 'NIN UZAY SIRLARI

22

İlginçtir ki

Viking-1 'in Mars' dan gönderdiği resimler arasında üzerine işlenmiş "B"-"G" veya "8" şeklinde yorumlanabılecek yapay şekiller görülmektedir.Bu suni yapılar, Sovyetlerin ve ABD'nin insanlı ve insansız uzay sonda ve kapsülleri tarafın­ dan çekilen bütün fotoğraflarda görülmektedir. kayaların

Büyük bir çan'a benzeyen uzay gemisi Haunebu-3 Mars'a yola çıkmış ve problemsiz bir şekilde gezegene inmişti. Mürettebatı milyonlarca yıldır orada bulunan Mars yüzeyinin altındaki tesislere gitmişlerdi. doğru

1950'li yılların başlarında Ay üzerinde bir çok UFO görülme1952 yılında çekilen Ay yüzeyinin teleskopik bir fotoğrafında, dış görünümü ile Haunebu-3'e benzeyen bir UFO tespit edilmişti. Bu UFO muhtemelen, Mars, Ay ve Güney Kutbundaki Neuschwabenland-Alman Üssü arasında mekik seferi yapan bir araçtı. 1951 yılında çekilen başka bir fotoğrafta ise Dünya ile Ay arasında Puro şeklinde uzay gemisi görülmüştü. 1945 ten sonra kutuptaki gizli üste bu puro biçimli geminin aynısı yapılmış olabilir. ye

başlanmıştı.

Bu UFO'ların Mars yolculuğu ve Haunebu-2, Vril-1 ve Andromeda -Geraet ana gemisinin 2'nci Dünya Savaşı'nın bitimine az bir zaman kala Ay'da konuşlandırılmalarının sebebi, Reich-Almanyası'nın yönetiminin umduğu gibi, her iki gezegenirı Ay ve Mars'ın yüzeyinin altında bulunan sağlam tesisleri yeniden harekete geçirmek ve 68 ışık yılı uzaklıktaki güneş sisteminden yani Aldebaran'dan gelecek olan dünya-dışı insanların oluşturduğu "Kurtancı Uzay Filosu'hun gelişi için üsleri hazır vaziyette tutmaktı.

ABD'nin 1972 yılında sürdürdüğü NASA insanlı Apollo Ay'a inişten sonra aniden kesmesi ve oraya bir daha hiç astronot göndermemesi, ayrıca Viking Mars projesinin başarı­ sızlığa uğraması tesadüf değildir. Sovyetlerin 1989 yılında Mars' a gönderdiği "Phobos-2" adlı uydusu da Mars'ın yörüngesinde iken dünya ile bağlantısı kesilmişti. programını


ALİ BEKTAN

Aynı şekilde

24

Ağustos

23

1993'de Amerikan Mars uydusu

"Observer'' da Mars üstünde iken dünya ile bütün bağlantıları kesilmişti.

Ay ve Mars'da meskun 'Ze.kalar"Reich Almanyası uzay ve Amerikalıların Ay'da ve Mars'da karşılaş­ tıkları Aldebaranlılar, hem Amerikalıları hem de Sovyetleri bu iki gezegende de istemiyorlardı. gemisi

mürettebatı

Mars ve Ay'daki birleşik Reich-Almanyası ve Aldebaranlılar gücü, ABD ve Sovyetlere, gayet açık ve net olarak buralarda istenmedikleri mesajını vermişlerdi. Daha sonra iki müttefik, insansız Mars denemelerinden sonra, insanlı Apollo uçuşları gibi, Mars'a da insanlı bir keşif gezisi düzenlemek istemişlerse de Aldebaranlı "Marslılar" ve Reich-Almanları, Amerikan-Viking teşebbüsünü ve Rusların Mars uydusunu tamamen etkisiz duruma getirmişlerdir.

Yorumlamaya gelelim: Benim uzun zamandır iddia ettiğim Amerika'nın korkudan Ay'a neden gidemediği ve orada Üs kurma projesinden neden vazgeçtiğini düşünüyorum, sonuçta oradaki üslerde yaşayan uzaylıların Amerikalıları burada istemedikleri ortaya çıkıyor. 1972 yılından beri Ay'a gidemeyen ABD'nin Apollo uçuşları sonunda düşüncesi 2000'li yıllarda Ay'a üs kurmaktı. Oradan yola çıkacak olan uzay gemileri, güneş sistemini keşfe çıkacaklardı. Bu gerçekleşmedi. Şimdi ne yapılıyor: Dünyanın çevresinde büyük bir uzay istasyonu yapılıyor. Oraya durmadan malzeme taşınıyor. Gelecekte O büyük istasyondan Mars' a veya başka bir gezgene yola çıkacak uzay gemisi yapılacaktır.

Bir diğer ilginç konu da şudur. Amerika dünya milletlerine düHollywood sinemasıyla sunar. Hollywood'un yaptığı filmlerde dünyaya uzaylılar saldırır ve Amerika da ortaya çıkardı­ ğı gizli silahlarıyla bu savaşı kazanır. Uzaylıları yener ve dünyayı kurtarır. Acaba bu mesaj Güney Kutbunda, Ay'da ve Mars'da bulunan Reich-Almanyası ve Aldebaranlı müttefiklere gönderilen şüncesini


AMERİKA 'NIN UZAY SIRLARI

24

bir mesaj mıdır. Bir yandan uzaylılar ile temasa geçmek için 3 milyar dolar para ayıran Amerikan Devleti, diğer yandan da uzay çalışmaları için milyarlarca dolar harcamaktadır. Amerika Mars'a gidebilecek mi? Bunu zaman gösterecek ama bu konuda Başkan Bush kararlı ve 600 milyar ile 1 trilyon dolar tutan projeye start verdi. Süre ise 2025 olarak belirlendi. Yaşarsak göreceğiz. Şurası gerçek ki Amerika 2'nci Dünya Savaşı bittiğin­ den beri tüm gücünü uzay çalışmalarına verdi. Ve bu çalışmalar gizi olarak yapılmaktadır. Reich-Almanlarının kutuplarda yaşayan müttefikleri olan Arianniler'in veya Aldebaran Yıldız Sisteminden gelenlerin Amerikan Başkanı Eisenhower ile görüştükleri iddiası da vardır. UFO'ları ile ABD'ye 20 Şubat 1954 Edward AFB Amerikan Hava Kuvvetleri üssünde iken, 5 UFO inmiş ve uzaylıların aynı bizim gibi insan oldukları ve bizim atmosferde nefes alabildikleri görülmüştü. Uzaylılar Amerikan Başkanından Nükleer silahlanmaya son vermesini istemişlerdi. Uzaylılar Eisenhower ve yanın­ daki yetkililerin gözleri önünde hem kendilerini, hem de gemilerini görünmez bir duruma getirmeyi başararak onlara teknolojik üstünlüklerini göstermişlerdi. Eisenhower'ın bu konuşmayı pek önemsemediği sonraki yıl­ larda Amerikan Ordusunun nükleer füzeleri geliştirmesi bunun somut örneğidir. 1980'lere gelindiğinde ABD ve Rusya nükleer silahları sınırlandırmışlardı. Bugün de iki tarafın elinde önemli derecede nükleer silah bulunmaktadır.

FBI DOSYALARINDA ALMAN UFO'LARI

Almanya'yı işgal eden Amerikan

ordusunun ilk hedefi Almangizli silahları bulmaktı ve onları üreten bilim adamlarının ABD'ye götürülmesi emrini almışlardı. Bu emir kısa ların

sahip

oldukları


ALİ

BEKTAN

25

sürede yerine getirildi, çünkü Rus 'lar da aynı düşünceler içersindeydi. Kısacası Amerika'nın uzay çalışmalarının başladığı tarihi Mayıs 1945 olarak gösterebiliriz. The FBI Files (FBI Dosyaları) adlı kitabın yazan Nicholas Redfem'e göre UFO bilmecesini çevreleyen bir çok iddiadan biri de UFO'lann dünyadışı araçlar olmayıp, radikal Alman teknolojisine dayanan dünyevi uçan araçlar olduklarıdır. Bu araçlardan bir kısmının, 2'nci Dünya Savaşı'nın bitimine yakın Amerikalı 'lann ve Sovyetler'in eline geçtiği iddia edilmektedir. Naziler yenilgilerine az bir zaman kala UFO teknolojisinde bir hayli ilerlemiş ve hatta müttefik güçlere zor anlar yaşatmışlardı. 27 Mayıs 1954 tarihli bir CIA raporunda bu konuda şu bilgiler veriliyordu: "Yakın zamanda bir Alman gazetesinde ünlü Alman mühendis ve uçak uzmanı George Klein 'la bir mülakat yayınlandı. Klein, 1941-1945 yıllan arasında yapılan bir Uçan Daire deneyinden bahsetmişti. Onun anlattıklarına göre, 1945 yılında ilk pilotlu uçarı:daire havalanıp 2092 km saat sürate 3 dakika içersinde ulaş­ mıştı. Bu başarılı deneye üç aşamalı olarak varılmıştı. Miethe tarafından dizayn edilen disk şeklindeki araç, 41. 15 metre çapında idi ve hiç dönmemişti. Diğeri Habermohl ve Schriever tarafından dizayn edilmişti ve oldukça büyük döner bir halkaya sahipti. Bunun ortasında Stasyoner, yuvarlak bir mürettebat kabini bulunuyordu. Sovyetler Prag'ı işgal ettiğinde, Almanlar ''Uçau. Daire" projesine ait en küçük izi bile yok ettiler. Habermohl ve asistanlarından ise hiçbir bilgi alınamadı. (Belki de sahip oldukları uzay gemisi ile Antartika' daki gizli üslere gitmişlerdir) Schriever ise yakın zamanlarda Bremen'de öldü. Breslau'da Sovyetler, Miethe tarafından yapılmış olan uçandairelerden bir tanesini ele geçirmeyi başardılar. Miethe'nin Fransa'ya kaçtıktan sonra halen ABD'de yaşadığı bildirilmektedir."

Buna benzer bir olay da İngiliz raporlarında yer alır. 1957 yı­ lında İngiliz Havacılık Bakanlığı tarafından serbest bırakılan (İn-


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

26

gilizlerin 30 yıllık gizlilik yasası vardır) ve "gizli" olarak tasnif edilen iki sayfalık bir belgede rastlanmaktadır. Bu belgeye göre, Alman Uçan daireleri 12 bin metre yükseklikte 2012 km/saat sürat yapabiliyorlardı. 1957 tarihli bir FBI raporunda şunlar anlatılıyordu. (Şahit ismi sansür edilmiş) 19 Şubat 1926'da Polonya' da doğdu. 1942 yılında Polonya' dan savaş esiri olarak Berlin'in doğusunda­ ki Gut Alt Golssen'e getirildi. Burada 2'nci Dünya Savaşı bitimine kadar kaldı. Freiburg'daki radyo teknisyen okuluna devam etti ve Laurachbaden' deki bir tekstil fabrikasında çalıştı. Şahide göre 1944 yılında, Gut Alt Golssen'in kuzeyine yakın mesafede bulunan bir havaalanının yakınlarında çalışırken, bindikleri traktör aniden stop etti. Büyük bir elektrik jeneratörünün sesine benzer bir ses duymalarına rağmen, ortalıkta hiçbir makine veya araç görememişlerdi. Birden bir SS gardiyan ortaya çıkarak, traktörün Alman sürücüsü ile kısa bir konuşma yaptı. Bundan sonra traktörün motoru normal olarak çalışmaya başladı. Takriben üç saat sonra aynı bölgede, 92-138 metre uzaklıkta ve 15 metre yükseklikte dikine yükselen bir cisim görüldü. Bu araç daire şeklinde, 69-92 me çapında, 4.27 me yüksekliğinde ve koyu gri renkliydi." 7/8

Kasım

8 Haziran 1967 tarihli bir FBI raporunda, Miami, Florida da bir FBI bürosunda, eski bir Luftwaffe (Alman Hava Kuvvetleri) mensubundan Nazilerin uçan daireler yaptığının öğrenildiği belirtiliyordu. FBI raporunda şunlar yazıyordu: "26 Nisan 1967' de (Kaynak adı yok) FBI'ın Miami ofisine gelerek 1944'ün Kasım ayında fotoğrafını çektiği bir UFO ile ilgili şu bilgileri vermiştir." 1943'te Alman Hava Akademisini bitirdikten sonra bir Luftwaffe mensubu olarak Rus cephesinde görevlendirilmişti. 1944'ün sonlarına doğru bu görevden alınarak, Avusturya Kara Ormanlar'daki "ÇOK GİZLİ" bir projede çalışmak üzere, test pilotu olarak atanmıştı. Bu zaman esnasında fotoğraftaki aracı gözlemlemişti. Araç tabak şeklinde, 6.40 m çapında, radyo kumandalı idi ve aracın dış kısımlarının etrafına jet motorları monte edil-


ALİ BEKTAN

27

mişti. Pilotun ifadesine göre, dış kısım, merkezdeki stasyoner kubbenin etrafında dönüyordu. Onun görevi bu cisimle uçarken fotoğraf çekmekti. Pilot 7000 metrede çektiği bir fotoğrafın negatifini gösterebileceğini söylüyordu. Negatifin bir xeros kopyası son sayfaya iliştirilmiştir. Aynca pilotun hayatını riske atarak çektiğini söylediği bir hangara park edilmiş vaziyette duran daire bir cismin fotoğrafı da iliştirilmiştir.

Pilota göre, yukarda belirtilen uçan aracın dizaynı ve yapımı, nerede olduğunu bilmediği, bir Alman mühendis tarafından yapıl­ mıştı. Pilot savaş bitiminde müttefikler tarafından tutuklanmıştı. Ona göre, bu uçan cisimle ilgili sırlar müttefik güçlerin eline geçmişti. O, bu uçan cisimleri en az bir Amerikan B-26 uçağının düş­ mesinden sorumlu olduğunu söylemişti."

FBI kayıtlarından elde

ettiğimiz

bilgileri göre Nazilerin 1940 görüyoruz. Peki gerek ABD gerekse Rusya bu UFO'ları neden kullanmıyorlar. Bugün NASA uzsaya gemi göndererek hedef mi saptırıyor acaba çünkü bir Challenger 2003 'te düştü. 2005 Temmuz ayında uzay istasyonuna gönderilen Challenger ise dökülerek uzaya gitti. Orada tamir edildi ve dünyaya zorlukla dönebildi. Acaba dünyanın diğer devletlerini korkutmamak için mi açıklamıyorlar. Ya da Uzaylılardan aldıkları bilgilerin bilinmesini istemiyorlar mı? Tüm bu soruların çıktığı tek kapı ise Almanya'yı gösteriyorum. ların sonlarında

UFO teknolojisini

Peki O zaman

şunu

da

kullandığını

düşünmek

gerekir? ALMANLAR BU

UFO TEKNOLOJİSİNE NASIL SAHİP OLDULAR? Sakın bunları

deneyler yaparak buldular falan demeyin, bir yanda dünen kanlı savaşı sürüp gidiyor. Almanlar bir sürü cephede savaşıyorlar, bir yandan da gizli silahların ve uzay gemilerinin yapımı ile uğraşıyorlar. O zaman bu bilgilerin dünyadışı akıllı varlıklardan alınması ihtimalini unutmamak gerekiyor. Almanya'yı yöneten Naziler II Dünya Savaşını başlatmasalardı veya birkaç yıl sonra başlatsalardı o zaman dünyanın tek süper gücü vardı o'da Almanya idi. Amerika'yı bile yerle bir edebileceklerdi. Füze tekyanın


AMERİKA 'NIN UZAY SIRLARI

28

nolojisinde de ileri gittiler ve hatta Amerikanın doğu kıyısındaki şehirleri New York, Washington gibi bir çok yeri Almanya'dan gönderecekleri balistik füzelerle vurmak üzere idiler. Amerika savaşı son dakikada kazandı. Böylece Almanya'nın yerini aldı. Bu arada kaçıp gizli üslere giden ve UFO teknolojilerini geliş­ tiren Alman gurubunun olduğu da bir çok belgelere göre ortaya konuluyor ve varlıklarını büyük bir güç olarak sürdürüyorlar. Amerika da bunu biliyor ama bir şey yapamıyor.

ALMANLAR 1930'LAR DA BİLGİYE NASIL SAHİP OLDULAR

Bitler, Nazi Partisi ve onları iktidara taşıyan gizli örgütler Thule ve Vrill'in üyeleri Alman ırkının batık kıta Atlantis ile bağ­ lantılı olduklarını düşünüyorlardı. Bunun için de ilk iş olarak Alman bilim adamlarını Helgoland Adasına gönderdiler. Burası Atlantis'ten kalan son kara parçası idi. Himmler de Atlantis ile ilgili çok kanıtlar aratmıştı. Bir şeyle bulmuş olma ihtimali yüksektir, çünkü çok uzak geçmişte kalan Atlantis- Rama yüksek kültürlerinin uçan daireleri olan Vimanalar'dan Rukma-Viınana, hayret edilecek kadar Nazilerin Haunebu tipi uçandairesine benzemektedir. Nazi

Almanya'sı

bu teknolojilere

nasıl

sahip oldular dersek

şöyle sıralayabiliriz,

1-

Batık kıta Atlantis 'i ararken bir takım gizli belgeler buldular. Ya da dünyada gizli üsleri bulunan bu insanlarla temasa geçtiler. Çünkü Hindistan ve Tibet'e gidip gelen bilim adamı ve asker bir çok Alman araştırma yapmıştır.

2-

Ezoterik (Gizli Sırlar) öğretilerinin yanı sıra bazı gizli teknolojik bilgilere sahip olan bu örgütler Uzaylılarla temasa ge-


ALİ BEKTAN

29

çip bilgiyi alıp saklamışlardır. Böylece Thule, Vrill ve Karagüneş gibi örgütler UFO'ların teknolojik bilgilerin sahiptiler. Aynca bazı medyumlar aracılığıyla telepatik temasa geçerek bu bilgiler alınmış olabilir. (Telepati yani beyinden beyine mesaj göndennenin sınırları bulunmuyor. NASA da gelecekte astronotlarla bağlantıyı kaybederse uzayda telepatik bağı kullanmayı düşünüyor.)

3-

Bavyera Alpleri 'ne veya Ağrı Dağı'na düşen UFO gibi dünyadışı uygarlıklara ait düşen araçları alıp inceleyerek benzerlerini yapmışlardır. Burada ilginç bir nokta vardır. Amerikalıların sahip oldukları UFO'ların teknolojileri acaba uzaya çıkabilmeye yetiyor mu? Yoksa enerji sistemini hala çözemediler mi? Tabii bunlarda Amerikalıların uzay sırları içersindeki yerlerini almaya devam ediyor.

Yazar Axel Stoll "Hoch Technologie im Dritten Reich" (III. Reich 'da İleri teknoloji" adlı kitabında, II Dünya Savaşı sonrası görülen konvansiyonel olmayan uçan dairelerin, Neu-Schwabenland ve Anda bölgesindeki üslerde geliştirilip üretildiği bu UFO'ların daha sonra güneş sisteminde seyahat ettikleri. Mars ve Ay'a gittikleri diğer güneş sistemlerini Al~baran, Alfa-Proxima Centauri ve Siri.us gibi gittiklerini iddia etmektedir." Tüm bu anlatılanlara insanlara bilim-kurgu gibi gelebilir ama 2'nci Dünya Savaşı olmasaydı belki bugün uzay gemileriyle uzaya açılmış, Mars ve Ay' da yaşamaya başlamıştık. Diğer yıldız sistemlerinde yaşayanlarla temasa geçmiş belki bugün savaşın, açlı­ ğın, yoksulluğun olmadığı bir Altın çağa ulaşmış olabilirdik. Şu­ rası bir gerçek ki uzay çalışmalarını ilk defa Amerikalılar değil de Almanlar başlatmıştır.



ALİ BEKTAN

31

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

2'nci Dünya Savaşı'nı hava üstünlüğü ile kazanan Amerika Devletleri, Almanya'yı teslim aldığında inanılmaz bilgi, belge ve silahlar ile karşılaştı. Bunların dışında en önemlisi ise Nazileri, aynı zamanda Adolf Hitler'i iktidara taşıyan gizli örgütlerin, Dünya Dışı Uzaylılarla temasa geçtikleri ve onlardan elde ettikleri bilgilerle Uçandaire'ler, füzeler hatta atom bombası yaptıklarını da öğrendiler. Ne yazık ki Almanya'nın gücü tükenmişti ve iki koldan saldırıya geçen müttefikler onu yendiler. Birleşik

Amerikalıların ilk işi ne kadar Alman bilim adamı varsa, baş­ ta Von Braun olmak üzere hepsini Amerika'ya götürdüler. Çünkü istihbarat bilgileri onlara füze teknolojisinin gelecekte çok büyük önem kazanacağını gösteriyordu.

2005 yılı içinde gazetelerde yer alan bir haberde İtalyan Diktatör Benito Mussolini'nin silfilı uzmanı kişinin bir demeci çık­ mıştı. Savaş sırasında Almanya'ya giden bu uzman Hitler ile görüşmüştü. Konu savaşın akıbeti ne olacaktı. Bir ara Hitler, İtalyan uzmanı gizli bir üsse götürüp, Alman Bilim adamlarının yaptıkla­ rı Uçandaire'yi göstermişti. Bu çok hızla uçan gemi ile müttefiklerin savaş uçaklarını vurmak çok kolay olacaktı. Böylece de savaşı kazanacaktı. Olay bize bilim kurgu gibi geliyor olsa da bunlar bir çok kitapta yer aldı ve yayınlandı.

''Hitler Almanyası­ nın Gizli Tarihi"* ve "Yeraltmdaki. Gizli Dünyalar'll' adlı kitaplarTürkiye' de ise Turgut

Günsan'ın yazdığı

da yeralan bilgilere göre, Nazileri iktidara taşıyan Thule Örgütünün iki bayan medyumu, Aldebaran Yıldız Sistemi'nde yaşayan

*

Hitler Almanyasının Gizli Tarihi Bilge Karınca Yay. 2006 Gizli Dünyalar - Bilge Karınca Yay. 2005.

Yeraltındaki


32

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

akıllı

bir uygarlıktan bilgiler almışlardı. Bu bilgiler arasındaki en önemli olay UÇANDAİRE YAPMAK ÜZERİNE İDİ. Hitler bu bilgileri uzaylılar aracılığıyla aldıysa ki durum onu gösteriyor. Amerikalılar da Almanya'yı işgal ettiklerinde bu Uçandaireleri alıp ABD'ye götürdüler. Burada size şunu hatırla­ tayım televizyonlarda yıllardır yayınlanan X-FİLES yani Gizli Dosyalar dizisinde, bu konular çok sık bir şekilde işlenmiştir. Ben de seyrettiğim için hiç de şaşırmadım. Bugün Amerikalıların ellerinde uzay gemisi var, ya Amerikan topraklarına düşen ve ele geçirilen ya da savaştan kalma, fakat bir tek nokta var. Bu gemileri çalıştıracak enerji sistemini hala çözmüş değiller. Naziler 1930'larda ırkçılık propagandaları yaparken köklerinin Aryan ırkına kadar dayandığını, bunun da Sümerliler'e dayandığı­ nı iddia etmişlerdi. Aslında Sümerliler Altay Dağları'ndan Mezopotamya'ya göç eden bir kavimdir. hginç olanı ise uzay ile bağlan­ tıları vardır. Sümer halkı, birdenbire modern kentler kurarak, medeni bir toplum olmuşlardır. Tıp'ta, Matematik'te Astronomi'de ileri giden Sümerlilerin bir kraliyet yazıtında şu sözler ilginçtir: "KRALİYEI' GÜCÜ BİZE GÖKLERDEN GELDİGİ ZAMAN." Bizce işte bu bilgilerin temelini oluşturan cümledir. Bir kabile aniden 150-200 bin kişinin yaşayacağı kentleri bilgi olmadan kuramaz. Gelişmiş bir uygarlık seviyesine de gelemez. Peki Amerikalıların Sümer uygarlığına ilgi duymalarının nedeni nedir?

1-

Almanya'yı

yendikten sonra elde ettikleri bilgi, belge ve uçandaireler Sümer Uygarlığını kuran ve bu halkı eğiten

uzaylılara dayanmaktadır.

2-

1969 yılında Californi'ya Üniversitesi'nde görev yapan bir profesör, uzun süren çalışmalarını yazdığı ,bir kitapta toplamıştı. Bu profesöre göre Sümerlilerin tek başlarına böyle bir medeniyete ulaşamadıklarını, ancak Dış alemden, Uzaydan gelen akıllı insanların yardımlarıyla ulaşabileceklerini iddia etmişti.


ALİBEKTAN

33

3-

Peki Amerika neden Irak'ı işgal etti? Bu sorunun cevabı ise çok kolaydı. Amerikan askerleri Bağdat'a girer girmez doğ­ ruca Bağdat Kütüphanesine gittiler. 300-400 Irak'lı ile birlikte kütüphanedeki 62 bin kitabı aldılar. O saatlerde tüm dünya Irak askerlerinin Amerikalılara karşı topraklarını savunmalarını bekliyordu. Irak çok kolay bir şekilde teslim oldu ve Saddam devrildi. Ama en önemli operasyon başarı ile gerçekleşti ve kitaplar toplandı.

4-

İslam alimlerinin el yazması olan bu kitaplarda inanılmaz teknolojik, bilgiler ile uzay gemileri yapmak, çalıştırmak üzerine de bilgilerin bulunduğunu tahmin ediyorum. Sonuç İslam ülkeleri ellenndeki en değerli hazineyi böylece Amerikalılara kaptırmış oldular. Bu arada Bağdat'ın altında da Uzaylılardan, hatta Marduk gezegeninden gelenlerin bırak­ tıkları izleri de araştırıyorlar. Bu nedenler Amerika'nın neden Irak'ı işgal ettiğini açıkça gösteriyor.

Bir ilginç gelişme de Irak Savaşı 2003 'te başlamadan kısa bir süre önce Amerikan Başkanı Bush'un kongreye sunduğu bir bütçe teklifi idi. Bu projeye göre Amerikalı bilim adamları üç yıl boyunca Uzaylıların izlerini araştıracaklardı. Bush bunun için beş milyar doları kongreden istiyordu ve parayı da almıştı. O günlerde Amerika, Türkiye'yi savaşa sokarsa 1 milyar dolar kredi verecekti. Boş hayal uğruna Amerika bu parayı neden harcasın ki?

DÜNYANIN KUZENİ KEŞFEDİLDİ

Son günlerde güneş sisteminde yeni bir gezegen bulunurken, bir yıldız sisteminde ise Dünyanın kuzeni keşfedildi.

başka

Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi'nin NASA'nın ve çeşit­ li üniversitelerin bilim adamlarından oluşan bir gurup Güneş sistemi dışında bugüne kadar dünyaya en çok benzeyen gezegeni


34

AMERİKA 'NIN UZAY SIRLARI

bulduklarını açıkladı.

dev teleskoplarla keşfettik­ leri gezegeni ''Dünyanın Büyük Kuzeni" olarak adlandırdı. Ancak sıcaklığı çok yüksek olduğu için dünyadakine benzer bir hayatın bulunmasının neredeyse imkansız olduğunu açıkladı. Yüzeyi taş ve topraktan olan gezegen dünyamızın iki katı büyüklükte. Dünyaya 150 trilyon kilometre uzaklıktaki gezegenin çevresi 80 bin km ve sıcaklık 500 derece. Bu durumda güneşin de iki milyon kilometrelik mesafede olmasından kaynaklanıyor. bilim

adamları

Uzaydaki keşiflere her gün yeni bir tanesi katılırken, güneş sisteminde lO'ncu gezegenin bulunmasıyla Marduk Gezegeni de 11 'nci gezegen oldu.

GÜNEŞ SİSTEMİNDE lO'NCU GEZEGEN BULUNDU

Temmuz 2005'in son günlerinde astronomi de çığır açan buluş Califomia Teknik Üniversitesi'nden geldi. Astronomi çalış­ maları yapan üniversitenin yaptığı açıklamaya göre Plüton'un 1,5 katı büyüklüğünde yeni bir gezegen keşfettiklerini bildirdiler. Şimdilik 2003 B-313 olarak adlandırılan gezegen, güneşe yaklaşık 14,5 milyar kilometre uzaklıkta. Yani dünyanın uzaklığından 97 kat daha fazla. Bu da onu sistemimizde, güneşe en uzak olan gökcismi yapıyor. Yüzeyi kaya ve buz kütleleriyle dolu olan gezegende ortalama ısı ise yaklaşık eksi 405 derece. lO'ncu gezegene televizyon dizisinden esinlenerek "Zeyna" adının verilmesi düşünülüyor. Ancak ismin önce Uluslararası Astronomi Birliği tarafından onaylanması gerek. Zeyna'nın çapı dünyanınkinin

dörtte biri. Bugüne kadar görülmemesinin nedeni yörüngesinin, Güneş Sistemi'ndeki diğer gezegenlerin yörüngesel düzlemine. 45 derece eğik konumda olması. Yani kimsenin bakmadığı bir yerde olması. Şu an dünyaya olabilecek en uzak noktada yer alan gezegen, her 560 yılda bir güneşin çevresini dönüyor. lO'ncu gezegenin bulunması bilim dünyasına


ALİBEKTAN

35

ise bomba gibi düştü. Binlerce yıl önce yaşamış Maya Medeniyetinin takvimlerinde güneş sisteminde 1O gezegen olduğunu göstermesi ilgi uyandırmıştı. lO'ncu gezegen Marduk olarak adlandı­ rılmıştı. Bazı uzmanlara göre Mayalar, 2003 B-313'ü o zaman keşfetmişti. Güneş sistemindeki en yeni gezegen Plüto idi, ve O'da 1930 yılında bulunmuştu. Bu arada Marduk ile bulunan lO'ncu gezegenin aynı cisimler mümkün değildir, çünkü Marduk uzayda yol alan bir gezegendir ve bizim güneş sistemimize her üç bin 600 yılda bir gelmektedir. Son bulunan gezegen ise güneşin etrafını 560 yılda dönüyor. Onun için aynı gezegenler olması ihtimali yoktur. Yalnız NASA lO'ncu gezegen olarak MARDUK.'u tescil etmişti, şimdi ise değişiklik yapıp yapmayacakları belli değil. Belki de 2012 de gelecek olan Marduk'u bekliyorlar, ondan sonra değişiklik yapabilirler. Şurası doğrudur, Marduk'ta bir gezegendir. olması

ÜÇ GÜNEŞLİ GEZEGEN Amerika'nın uzay çalışmalarına verdiği önem gittikçe artarken, durmadan yeni gezegenlerin keşfedilerek, bunların açıklan­ ması dikkat çekicidir. Califomia Teknik Üniversitesi'nden Maciej Konacki adlı astronom, dünyadan 149 ışık yılı uzaklıkta üç güneşi olan bir gezegen keşfetti. Gezegene Yıldız Savaşları filminin genç kahramanı Luke Skywalker'ın yaşadığı çöl gezegeni ''Tatoonie"nin adı verildi. Gezegenin konumunu hayal edilemeyecek güzellikte olarak niteleyen astronom Konacki, yıldızların birbirlerine olan uzaklığının yaklaşık olarak Satüm'ün güneşe olan uzaklığına eşit olduğunu belirtti. Galaksinin bu kısımlarında ikili, hatta üçlü yıldız sistemlerinin tekli yıldız sistemlerine göre daha çok görüldüğü bilinmesine rağmen bu boyutta bir gezegenin üç güneşin bulunduğu bir sistemde uzun süre varolmasının çok zor olduğu ifade edildi.


36

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

Gezegene parlaklığını veren HD 188753 adındaki ana yıldız gibi sarı, diğer yıldızların da büyüğü turuncu, küçüğü kır­ mızı renkte. NASA'nın uzmanları üç güneşli gezegendeki, güneş­ lerin ikisinin gökyüzünde göründüğünü, üçüncüsünün ise ufukta ışıklarının parladığını temsili resimlerle anlatıyorlar. Güneş

Tüm bu bilimsel veriler bize galaksimiz içersinde yüzlerce, hatta binlerce gezegenin olduğunu gösteriyor. O zaman bu gezegenlerde yaşayan insanların, hayvanların ve bitkilerin de olabileceğini düşünmek mantıklı olur. Bir dezavantaj var ki o'da dünyadaki astronomların bulundukları yerden bu gezegenler hakkında bilgi sahibi olmaları, ne yazık ki uzayın derinliklerini aşacak uzay gemilerimiz olmadığından daha detaylı bilgilere sahip olamıyo­ ruz. İşte Amerika Birleşik Devletleri'nin amacı bu. Işık hızına çı­ kabilecek bir gemiyi yapmak ve uzaya açılmak böylece, bizden daha ileri uygarlıklarla temasa geçerek onlardan bilgiyi almak. Bu size bir zamanların ünlü televizyon dizisi "Uzay Yolu"nu hatırlat­ mıyor mu? Kaptan Kirk ve ekibi Atılgan adlı gemileriyle gezegenlere giderek oradaki canlılarla görüşüyorlardı. O diziyi ben büyük bir heyecanla izlerdim. İzlemekte haklıy­ çünkü o dizide kullanılan bir çok teknolojik buluş bugün günlük hayatımıza girdi. Otuz yıl önce var mıydı. Mesela gezegene inen Kaptan Kirk ve ekibi gezegenin yörüngesindeki gemi personeliyle bugünkü cep telefonları ile görüşüyordu. Küçük telsizler, otomatik açılıp kapanan kapılar ve tıbbi buluşlar kullanılıyor. Işınlanma olayına gelince 1943 yılında Amerikan ordusu meşhur Filedelfiya Deneyini gerçekleştirdi ve bir savaş gemisini bir limandan yaklaşık 1000 kilometre ötedeki bir limana ışınlamıştı. O yıllarda bu buluşu İkinci Dünya Savaşı sırasında kullanmak istiyorlardı, ama deney kısmen başarılı oldu. Gemi ışınlandı, fakat personel bu deney sırasında olumsuz etkilendi ve hemen hemen hepsi öldü. Proje rafa kalktı, yerini Atom Bombası çalışmaları aldı. İki yıl sonra atom bombaları imal edilmişti. mışım,


ALİBEKTAN

37

Amerikalı

bilim adamları geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaparak bir maddeyi, başka bir yere ışınladıklarını açıkladılar. Demek ki 1943 yılından bu yana çalışmalar gizli gizli sürdürülmüş. Belki de 21 'nci yüzyılda yapılacak uzay gemisinde bu sistem kullanılır. Uzay Yolu'ndaki bir çok şey bugün hayatımıza girdiğine göre, bence neden olmasın.

AMERiKA UZAYLILARLA ANLAŞMALAR YAPTI MI? AMERİKANIN 51 'NCİ BÖLGEDEKİ SIRLARI

ABD'li bilim adamları ışık hızı sınırını aşacak uzay araçlarına sahip olmak için çalışıyorlar. En büyük düşünceleri Enerjisi ve Motorları ne olacak. Zaten bu ikisini çözüp yaptığınızda gemi hemen hemen hazırlanmış olacak. Bu iş için de Irak'taki Bağdat Kütüphanesi'nden Amerika'ya götürülen 62 bin kitap incelenerek bulunmaya çalışılacak. Çünkü ABD'nin bir numaralı düşüncesi buydu. Bakmayın Saddam'ın Kitle İmha Silahlarına sahip olduğuna, 11 Eylül'ü yapanlara destek verdiğini. Bunların hepsinin birer yalan olduğu açıklandı ve onaylandı. ABD'li bilim adamları şuanda iki çeşit gemiye sahipler bir tanesi Challenger adı verilenler, bunlarla ancak uzaya çıkılıyor ve iniliyor. Epey masraflı, diğeri ise UFO biçimindeki Uçan Diskler. Bunlar gizli üslerde bulunuyor ve üzerlerinde çalışmalar yapılıyor. Yalnız enerji sistemleri geliştirilemediği için uzaya çıkamıyorlar. 1947 yılında Roswell'e düşen UFO'yu ele geçirdikten sonra orada bir gizli üs kuran ve adını 51 'nci bölge olarak belirten Amerikan Hükümeti çalışmalarını sürdürüyor. Burada çalışan Fizikçi Bob Lazar'ın 1989 yılında yaptığı açıklamalar, olay yaratmıştı. Fizikçi, bu dev hangarlarda UFO benzeri uçan disklerin deneylerinin yapıldığını ve uçuş prensiplerinin denendiğini söylediğinde 51 'nci bölgedeki sırrın biraz olsun açığa çıktığı anlaşıldı. Lazar,


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

38

disklerin uçabilmesi

adına

''Yerçek:imi Aınplikatörü" denilen bir

aygıt geliştirildiğini söyledi. Cihaz DÜNYADIŞI CANLILAR tarafından yapılmıştı.

Lazar şöyle devam ediyordu: "İki tür UFO vardı. Birisi OMİCRON adı verilen gezegen ve yıldız çevresinde kısa yolculuklar yapabilen diskti. DELTA ise uzay-zaman alanı içinde hareket ediyordu. Böylece yıldızlar ve Galaksiler arasında yolculuk yapılıyordu."

Bob Lazar Las Vegas Televizyonu Klas'ta basın açıklaması yaptı. 51 'nci Bölgede UFO'lan yeniden oluşturma ile ilgili projede yer aldığını açıkladı. Yerçekiminin itici güç sistemine dayalı motorlar üzerinde çalıştıklarını söyledi. Bunlar AntiMadde reaktörüydü. 1989

yılında

Lazar orada kendisine gösterilen uzay aracının bizim medeniyetimizden binlerce yıl daha gelişmiş seviyede bir teknolojiye sahip, görünüşe göre de bizlerden daha kısa varlıklar için yapıldığı­ nı vurguladı. Bu üste 9 adet daha disk olduğunu da ekledi. 51 'nci bölgede dokuz araç için 223 gramlık keşfedilmemiş maden Element 115 kullanıldığını belirterek bu elementin çok ağır bir yapıya sahip olduğunu ileri sürdü. Las Vegas'lı gazeteci George Krapp, Lazar'ı araştırdı gerçekten de Las Alamos'ta yaşa­ dığını, Laboratuvarda Fizikçi olarak çalıştığını doğruladı. 51 'nci bölgede görev yaptığı donanma İstihbarat Departmanı tarafından da onaylandı. Lazar,

çalışma arkadaşları

sunmuştur.

ve araçlar hakkında detaylı bilgiler


ALİBEKTAN

39

ABD'NİN ELİNDEKİ UFO'LAR

51 'nci bölge ile ilgili bilgiler başka bir kaynak tarafından da doğrulanmıştır. Hava Kuvvetleri Emeklisi gazeteci Robert Dorr 1953 Nisan ayında Nellis Test Üssünde görev yapan Hava Teknik İstihbarat Merkezinde UFO'nun görüntülerini şöyle anlatmıştı: "8,5 metre çapında kusursuz bir diskti. Kalınlığı 3,5 metreye kadar çıkıyordu. Savaş uçaklarına benzer bir kokpit vardı. Hemen altında onu çevreleyen 150 X 150 cm uzunluğunda, iki metre yüksekliğinde bir alan vardı. İtici güç sistemi mahvoldu. Cihazlar ve Elektrik tertibatı tanıdık gibi görünse de anlaşılması çok zordu. Cisim dünyanın yörüngesindeki bir ana gemi tarafından yönetilmek üzere dizayn edilmiş küçük bir araçtı. Boyutlarından ve hasar görmüş oturma yerlerinden anlaşılabileceği üzere, içinde insan görünüşüne göre insan uzuvlarına sahip iki mürettebat taşıyacak şekilde tasarlandı, ancak bunlar çok daha kısa boylu varlıklar için olmalıydı. Bir pilot için tekrar dizayn etmek aylar aldı."

Roswell kaza yerinde bulunan araç ileri bir mühendislik örneğiydi

ve dünyada bir benzerine daha rastlanmamıştı. Tüm kanıtlar bu aracın başka bir gezegenden geldiğini gösteren kültür ürünüydü. Bu kültür, gezegenler arası yolculuğu yapabilmişti. Araç birbirine bağlı bir dizi bobin ve mıknatıstan oluşma nötronik bir motora sahipti.

KON1ROL PANELl: Araç güç sağlayıcısı içinde HidrojenFlorit gazı, Su, Uranyumtetraflorit, Manganez, Potasyum, Alüminyum. Gümüş, Berilyum gibi elementleri kurşun benzeri bir bileşim ve plastik benzeri maddeler vardı.

Araç nasıl çalışıyordu?: Düz metalik panel sayesinde harekete geçtiği

ve hareketlerinin Tv monitöründen izlendiği düşünülüyor­ du. Araçta erzak ve depo ünitesi bulunmamasının nedeni araç kı­ sa mesafeli uçuşlarda kullanılıyormuş. Kaza raporu mikro elektrik devreler üzerine yazılmıştı.


40

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

AMERİKA UZAYULARLA ANLAŞMA YAPTI MI?

ABD "Bilgi Özgürlüğü Kanunu" kapsamına alınmadığı gibi Amerikan Hükümetinin "Çok Gizli" düzeyi ile olan ilişkileri, verdikleri isimler kaynaklar bakımından güvenilir istihbarat servislerindeki personelin adlarını ve rütbelerini doğru olarak biliyor ve anlatıyorlar. Bunlar araştırıldıktan sonra doğrulandı. anlatılanların doğru olduğu konuşuluyor. Tanıklar,

GİZEMLİ GURUP: Birkaç yıl önce UFO araştırmacısı William Moore "Dünya dışı Canlıların Biyolojik Varlıklan" adli bir radyo programı yapıyordu. İkinci program sonunda eski bir görevli dokuz arkadaşı adına konuştu. Dünyadaki yabancı varlıklar ile ilgili dökümanları Moore'a vereceğini söylüyordu. Moore, konuşmayı kabul etti. Konuşmacıya Falcon kod adı verildi. Moore Jamie Sanders adlı bir Tv yapımcısından yardım istedi. Görüşme­ lerin kameraya kaydedilmesini istedi.

Gerçek adı MJ 12 olan gurupla çalışmalara geçildi. Bu özel grup ABD içinde UFO faaliyetlerini araştırırken Dünyadaki yabancılarla ilgili ilişkileri yönlendirmekle görevliydi. Yani resmen insanlık ile (Dünya Dışı Yabancı Varlıklar) arasındaki politikayı belirliyorlardı. Çalışmalar yapılıyor, kararlar veriliyor, Başkanın onayına sunuluyor ve politika uygulanıyordu. Yani görev yapan tüm Amerikan Başkanlarının hepsinin bu konulardan haberi vardı. Falcon'a göre MJ 12 1950'lerde Başkan Truman'ın emriyle kuruldu. Bunun belgesini Falcon gösteriyordu. Bu belgeye göre 1947 de New Mexico Roswell'e düşen UFO ve içindeki Dünya dışı canlıların cesetleri hakkında bilgi veren MJ 12 belgeleri dokümanları bulunuyordu. Başkan Eisenhower'ında imzası bulunuyordu. (Yani Uzaylılarla görüşme yapan başkan. Bu konuyu daha detaylı olarak ilerideki bölümde bulabilirsiniz).


ALİBEKTAN

41

Falcon bilgi vermeye devam ediyor: "MJ 12 1950'lerde hükümetin içinden seçilen bir grup insanla oluşturuldu. Görevleri UFO'lan araştırmaktı. UFO bilgilerini bilimsel olarak geliştirmek ve teknolojimize yardım sağlayacak şekilde analiz etmekti. MJ 12 üyeleri arasında ABD Başkanı, Başkan Yardımcısı, CIA Başkanı, Ulusal Güvenlik Danışmanı bulunuyordu. Merkezi ise Washington'daki Deniz Kuvvetleri Gözlemevi idi. ABD Deniz Kuvvetleri MJ 12 konusunda önceliğe sahipti. Personel tarafından ele geçen tüm bilgiler analiz edilmek üzere Aguaris kod adıyla komutanlık merkezine aktarılıyordu. MJ 12'nin kendi arasında İNCİL adıyla tanınan bir kitap ve basılı bir dosyası vardı. Bu kitapta Truman döneminde ABD'nin misafiri olan üç dünyadışı yabancı anlatılıyor ve tüm ayrıntılar veriliyordu. Aynca kitapta dünyadışı canlılardan alınan teknolojik ve tıbbi bilgiler onların kendi gezegenlerindeki sosyal hayatları, Roswell 'de bulunan cesetlere yapı­ lan otopsilerin sonuçlan ve evren ile ilgili bilgiler yer alıyordu. Ama bu kadar değildi. Devamı da vardı. 1988 yılında gelen veyine ABD'nin konuğu olan ve dev bir gizlilik perdesi altında saklanan ikinci bir dünyadışı canlı gurup anlatılıyordu."

ÜÇ AYRI UZAYLI DAHA GELDİ Falcon: "MJ-12'nin elinde başka bir kitap daha vardı. Bunun "YeJJow Book" idi. Bu iki uzaylı tarafından yazılmış kitapta geldikleri gezegen, güneş sistemi ve diğer güneşler, yıldız sistemleri, kültürleri, kendi toplumları ve dünyada nasıl hayat sürdürdükleri anlatılıyordu." Bu noktada Falcon'a önemli bir soru geliyor: "Geldikleri Yıldız Sistemi Neresi?" adı

Falcon ise onların "ZETA RUTİCULİ" Takımyıldızından geldiklerini söyledi. Bunu destekleyecek bir olay ise yıllar önce yaşanmıştı. Betty Hill adlı bir kadın uzaylılar tarafından kaçırılıp geri getirildiğini açıklamıştı. Betty'e yapılan hipnoz'a göre gelenlerin Zeta Ruticuli yıldız sisteminden geldiği ortaya çıkmıştı, çünkü bayan betty bu sistemi 1961 yılında tarif ediyordu. Buradaki en ilginç olay ise bu kaçırılmadan yıllar sonra 1969 yılında ABD'li


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

42

astronomlann bu yıldız sistemini keşfetmeleriydi. Çünkü bu sistem ancak Güney Y anmküre üzerinde bulunan bir gözlemevinden yapılabilinirdi.

UZAYULARLA GİZLİ ANLAŞMALAR AÇIKLANIYOR

Aynı

guruptan Condor

adlı başka

birisi ise Amerikan Hükümeti ile Uzaylılar arasında yapılan anlaşmalardan söz ediyor. ABD Hükümetinin yaptığı anlaşmaya göre onlann varlığı hiçbir zaman açıklanmayacak, onlar da insan toplumuna karışmayacak­ lar. Anlaşmaya göre ABD onlara özel bir üs vererek, çalışmalar yapmalanna destek olacaktı. Söz konusu yer büyük ihtimalle Nevada daki 51 'nci bölge idi. 1948-1949 yıllanndan bu yana dünyayı üç tür uzaylı ziyaret etti. New Mexico daki canlının adı "EBE" idi. Hükümet tarafından üç yıl bakıldı. Ondan kültürleri, ırkı ve teknolojileri, UFO'lan hakkında bilgiler alındı. Bir diğer canlı ise 1982 yılından bu yana ABD Hükümetinin konuğu oldu.

400 YIL YAŞIYORLAR Falcon bu uzaylılan şöyle anlatıyor bize: "Boylan 1 metre ile 1 metre 10 santim arasında. Böcek gözüne benzer çok büyük gözleri var. Aynca birer iç göz kapaklan bulunuyor. Yaşadıklan gezegende gündüzleri güneş ışığı bizimkinden iki veya üç kat fazla. Onlar da Dişi ve Erkek olarak iki cinsiyetteler. Burun yerinde iki küçük delik bulunuyor. Küçük bir ağıza sahipler. Diş yok dişlerin yerinde çok sert kauçuk benzeri bir alan bulunuyor. İç organları çok basit, kalbin ve ciğerlerin görevini tek bir organ yapıyor. Yine çok basit bir sindirim sistemleri var. Çok güçlü güneş ısısı nedeniyle sertleşmiş ama son derece elastiki bir deriye sahipler. Beyinleri ise bizimkinden çok daha karmaşık ve kıvrımlı görünüyor. Bizim görme sistemimiz beynin arka kısmından yönetilirken, onlann ki beyinlerinin önündeki bir merkezden yönetiliyor. Duy-


ALİBEKTAN

43

ma yetileri bizlerden çok ötede böbrek ve mesane sistemi tek bir organ halinde. Onlar da atıklan vücutlanndan atıyorlar ama katı atıklan sıvıya dönüştüren ve bilim adamlarının bir türlü çözemedikleri ekstra bir organlan daha var. Ellerinde baş parmak yok. Dört parmak var. Ayaklan. küçük ve parmak aralan perdeli. Ömürleri bize göre 350-400 yıl. Çok zekiler IQ dereceleri 200 ün üstünde. Sosyal hayatlan var. Onlann da bir dinleri var. Evrensel bir dine sahipler. Evreni Tanrı olarak kabul ediyorlar. Sevdikleri müzik Tibet müziğine çok benziyor. Genelde sebzeleri severek yiyorlar. Dünyada en çok dondurmayı sevmişler hem de Çilekli Dondurma." Anlatılanlara

inanmamak koskoca evrende yıldızlarda sadece bizim dünyamızda hayat var, demek gibi komik bir düşüncedir. Bu durum koskoca buğday tarlasında sadece bir başak'ın var olduğunu iddia etmek gibi bir şeydir. Falcon'un açıklamalanna en büyük destek bu projede yer almış Fizikçi Bob Lazar' dan geliyor. Lazar: "Bu Takımyıldızı sistemi sadece Güney Y anmküre' den gözlenebilir. Dünyaya uzaklığı ise 38 ışık yılıdır. Zeta Reticuli yıldız sistemi 1 ve 2 diye adlandırılmaktadır. İkili bir sistemden oluşmaktadır. Reticulim 4 planetinden yani Zeta 2 Reticuli yıldı­ zının 4'ncü planetinden geliyorlar. Galaksiyi ve sistemi kendilerine göre sınıflandırmışlardır. Örneğin güneşe SOL bizim dünyamıza ise Güneşin 3 'ncü gezegeni olarak SOL-3 diyorlar. Yaşadık­ lan gezegende bir gün dünya zamanıyla 90 saat sürüyor." Böylece Falcon'un anlattıklannı Lazar doğrulamış oluyor. çalışmalan Birleşmiş

Milletler kararlanna göre tüm insanlık adına yapılmaktadır. Buna uymayan tek ülke ise ABD'dir. Tüm uzay çalışmalanndan elde edilen tüm bilgiler kendilerinin daha da güçlenmesi için kullanılmaktadır. Yalnız 2004 ve 2005 içinde açıklanan yeni güneş sistemleri, gezegenler hakkındaki bilgilerin kaynağının, anlaşma yaptıkları uzaylılardan geldiğini ileri sürersek, pek haksız sayılmayız. Çünkü siz dünyada oturup yüzlerce ışık yılı uzaklıktaki yıldız sistemleri ve dünyalar hakkında Uzay


44

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

çok detaylı bilgiler vermek hiçte kolay değildir. Dünyanın yörüngesinde bulunan Huper Teleskopu da buna teknolojik olarak yetmez kanaatindeyim. Burada dikkat edilmesi gereken bir şey soracağım. Bugün tüm dünyadaki bilimsel keşifler hep Amerika' dan çıkmaktadır. Sizce Neden acaba hiç düşündünüz mü? Mesela Avrupa'dan, Rusya'dan Çin'den veya Japonya'dan bilimsel buluş veya keşif geliyor mu? Belki medyada kaçırdığım olabilir ama bunların çok az olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bir konuda bilimsel çalışma yapıp onu insanlığın kullanabileceği bir buluş haline getirmek bilim adamlarının yıllarını alır. Harcanan paralar da bu işin çabasıdır. Küçük bir örnek vereyim ABD'li astronotların uzayda yazı yazabilecekleri bir kalem için yapılan çalışmalar on yıl sürerken, bu iş için büyük paralar harcandı. Bu arada uzaya astronot gönderme hazırlığı yapan Ruslar ise problemi kolayca çözdüler. Astronotlara bol bol kurşun kalemler verdiler. Rus kozmonotlar da bunları yerçekimi olmayan bir ortamda kullanarak işlerini gördüler. Amerika son 50 yıldır Uzaylılardan aldığı bilgilerle gittikçe teknolojik olarak gelişmektedir. Bunun sonucunda 21 'nci yüzyıl­ da dünyayı egemenliği altına alması işten bile değildir. Dünyada bir değişim söz konusudur. Aslında onların en büyük niyeti Uzaya rahatça gidip gelebilecek gemilere sahip olmaktır. Mesele şu­ rada IQ dereceleri 200 ve üstünde olan insanların bilgisini çözememek. Çözdükleri gün, UFO'larla yolculuklara başlayacaklar. Bu arada Amerika'ya uzaydan ciddi bir saldın gelmezse? Çünkü Amerika mesajını Hollywood sinemasıyla aktarır. Bu sinema uzaylılar konusunda iki şeyi irdeler; Birincisi Uzaylılar kı­ sa boylu E.T filmindeki gibi yaratıklardır. Sanki insanın tıpa tıp benzeri olanlar yokmuş gibi. İkincisi Amerika'ya veya dünyaya Uzaylılar sürekli saldırır ve ABD dünyayı kurtarır. İndependentan Day filmini hatırlayın. Sanki ABD böyle bir saldırıyı bekliyormuş gibi geliyor insana. Böyle bir olay tarih boyunca olmamıştır. Ama dünya üzerinde binlerce yıl önce ilkel insanlar yaşarken, bazı kü-


ALİBEKTAN

45

Uzay gemileri ile gelenler, başka Bu olayların izlerine Hindistan'da, Orta Asya' da ve Kuzey Amerika' da rastlanmıştır. Hint Destanlarında anlatılan uçan araçlar Vimanalar' dan atılan nükleer bombalar büyük tahribatlara yol açarken, binlerce insanın da ölümüne yol açmıştır. Yani ilk atom bombası 1945'te Hiroşima ve Nagazaki 'ye atılmadı. Daha önceleri kullanıldı. Destanlarda bugünkü nükleer patlamalarda meydana gelen tüm olaylar detaylı olarak anlatılırken, bu silahlan herhalde ilkel medeniyetlerin insanları yapmadılar. Bizce her milletin efsanesi ve destanları çok dikkatli incelenmeli, günümüz teknolojisi ile karşılaştırılmalıdır. çük

uygarlıklar yeşerirken

Uzaylılarla savaşmışlardır.

Amerika tüm bu araştırmaları bilinçli bir şekilde sürdürmektedir. Tıpkı Bağdat ve Irak içlerinde yapılan gizli çalışmalar gibi. Amaç Uzaylıların bıraktıkları teknolojik cihazlar var mı Yok mu? İslam Dünyası ise bilime sırt çevirmeye devam etsin. Bu işler intihar saldırılan ile hallolacak meseleler değil.

AMERİKA'DAKİ UFO TARİHİ

1947 yılının Temmuz ayından itibaren ABD üzerinde görülmeye başlanan UFO'lar halkın üzerinde büyük bir heyecana sebep oldu. Amerikan hükümeti önceleri UFO'ların Sovyetler Birliği tarafından gönderildiğini zannederken, bunun böyle olmadığı Temmuz ayında New Mexico çölünün Roswell bölgesine düşen UFO'dan sonra Dünyadışı Hayatın varolduğuna inanıldı. Üstün teknolojik bilgilerin varlığım da öğrenen Amerikalılar Uzay araş­ tırmalarına ağırlık vermeye başladılar. Televizyon dizilerine, sinema filmlerine konu olan meşhur 51 'nci bölge olayı halen devam ederken, milyonlarca Amerikalı bu bölgedeki gizli üste Uzaylıların bulunduğuna ve bilim adamlarının çalışmalar yaptıklarına inanıyorlar. Bir dönem çok gizlenen


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

46 düşen

Uçan daire ve mürettebatı artık kitaplara konu olduğundan, saklanmaya pek gerek duyulmuyor. Hatta bu projelerde çalışmış bazı bilim adamları açıklamalarda bulunmaktan kaçınmıyorlar. Roswell bölgesindeki kaza ve meydana gelen

gelişmeler şöy­

le:

2 Temmuz 1947 Roswell'de

yaşayan

bir çift, evlerinin

yakı­

nında UFO gördüklerini bildiriyorlar. İlk işaret böylece verilmiş

oluyor.

4 Temmuz 1947 Gece saat 23.30 da Roswell yakınlarında bir UFO yere çakılıyor. UFO'dan etrafa yayılan parçalar, William Mac Brazel adlı çiftçinin arazisinde bulunuyor. Aralarında ''Fransisken Tarikatz'hdan rahiplerin bulunduğu çok sayıda tanık, UFO'nun yere düşerken çizdiği rotayı gözlediklerini açıkladılar. 5 Temmuz 1947: Askeri yetkililer bölgeyi ziyaretçilere kapauzay cismine ve içinde bulunan mürettebata el koyuyorlar. Aynı gün, çiftçi Mac Brazel, arazisinde aynı cisme ait gözden kaçmış kalıntılarında olduğunu fark ediyor. tıp

6 Temmuz 1947: Cisimle ilgili kontrol

çalışmaları devanı

ederken, Mac Brazel bulduğu diğer kalıntıları da alıp Roswell şehrine gidiyor. Bu arada şehir halkı UFO kazası ile ilgili bilgileri duyuyorlar.

7 Temmuz 1947: Roswell zel'in

getirdiği

şehri

parçalan teslim

güvenlik yetkilileri, Mac Bra-

alıyorlar.

8 Temmuz 1947: Bir gazeteci, Mac Brazel 'in yetkililere teslim ettiği

parçalarla ilgili haberi gazetesinde yayınlıyor. UFO meselesi henüz askeri bir sır durumunda değildir. Fakat aynı gün askeri yetkililer, gazetede çıkan haberi yalanlıyor ve buluntuların kaza yapan bir UFO'ya değil, sadece bir meteoroloji balonuna ait olduğu iddiasını ortaya koyuyorlar. Ve bunda hala ısrar ediyorlar. (Bu balon hikayesi en kolay anlatılan yalandır. Nasıl yapılır, neye benzer? Bir meteoroloji balonu ben hayatını boyunca görmüş deği­ limdir. Hadi bir zamanlar olabilir de ancak hava tahminleri yeni


ALİ BEKTAN

47

teknoloji ile ve daha sonra da uydular aracılığıyla yapılırken, hala bu yalanı ileri süren resmi yetkililerin bulunması da dikkat çekicidir.) Amerikan Hükümeti yaşanan UFO olayındaki bu gerçeği ve daha sonra meydana gelen binlerce UFO olayım halktan ve medyadan gizleme kararı aldı. Fakat olaylar çoğalınca ciddi bilim adamları araştırmalara başladılar. UFO dernekleri kuruldu. Uzaylılarla temasa girenlerin olaylan gazetelerde ve dergilerde arttıkça Amerikan halkı başka dünyalarda hayatın varolduğuna inandı. Roswell olayı hala günümüzde de çok konuşulan ve üzerinde teoriler üretilen bir UFO vakası olma özelliğini korur. Özellikle ele geçirilen ölü Uzaylının üzerinde yapılan otopsinin filme alın­ ması ve bunun dünya basınında yer alması dünya dışı canlılar hakkında ilk defa bilgiye sahip olunması heyecan yarattı. Orduda görevli kameraman Jack Bamett yıllar sonra tüm çevreleri ayağa kaldıran otopsiyi filme aldığım açıkladı. Doksan dakikadan fazla süren bu filmde, belki de dünyanın en büyük sım gizliydi ..

UÇAN DAİRELER İÇİN GÖRÜŞ BİLDİREN ÜNLÜ İSİMLER

UFO'lar ve Uzaylılar için dünyanın birçok yerinde önemli görevleride bulunmuş bilim adamları ve kişiler çeşitli açıklamalar yaptılar. Onlardan bir bölümünü burada yayınlıyorum. Çünkü bu konu hakkında görüş bildirenlerin açıklamaları hala kabul edilmektedir.

Beyaz Rusya Bilimler Akademisi

Başkanı

Doktor Kupreviç:

"İnsanlarıyla temas etmeden Dünya 'yı araştıran uzayın derinlik-

lerinden gelen varlıklar olabilir. Onların zeka gelişmeleri öyle yüksektir ki, bizler, mağara insanlarına göre ne durumda isek, onların yanında bizler de öyleyiz."


48

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

Profesör Doktor Hermann Obert: Yon Braun 'un hocası ve ünlü füze bilgini: "Uçan Daireler insan eliyle yapılmamıştır. Bugün biz bu cisimlerin uçtuğu gibi uçabilen makineler yapamıyoruz. Erich Van Daniken 'in çalışmaları başarı vaad ediyor. Daha önce de zaman zaman Planetimize başka yıldızlardan ziyaretçilerin gelmiş olma ihtimali üzerinde durulmuştur. Ancak önümüzdeki çalışma serisinde bunun ispatı yoluna girilmektedir. Gerçekten bugün bile bundan 5-1 Obin sene önce ve hatta daha önceleri dünyamız üzerinde en az bizimki kadar bilgilere sahip yaratıkların yaşamış oldukları ispat edilmiş sayılabilir. Daniken 'in buldukları dünya üzerinde gelişmiş bir ırkın yapmış olamayacağına dair bir çok delilleri ortaya koymaktadırlar. Çünkü böyle bir ırk dünyanın o devirlerindeki kültür seviyesine yabancı düşer. Benim için Piri Reis 'in yüzlerce senelik haritaları en önemli ispat belgeleridir. Uçak meydanları uçaklar için yapılmış işaretler ve başkala­ n, bazı teşhis edilemeyen uçan dairelerin de büyük bir ihtimalle yabancı alemlerden gelen gemileri olması düşüncesi de yanlış bir tasavvur değil."

Dr. Walter Riedel. V-1 Füzeleri Rampası Peenemünde Üs Müdürü: "Uçan Dairelerin Venüs gezegeninden geldiklerini sanıyo­ rum, UFO'lar Ayın dünyadan görünmeyen yüzünü bir üs olarak kullanmaktadırlar"

Albert M. Chop. Amerikan Hava Kuvvetleri Haber Alma Dairesi Başkam: "Bu husus kesinlikle bellidir. Uzaydan gelen yaratıklar tarafından

gözlenmekte ve kontrol edilmekteyiz."

Edward J. Ruppelt Amerika Hava Kuvvetleri Eski Komutanı: "Uçan Daireler gerçektir. Hakikatleri gizlemek dünya insanlarına hiçbir şey kazandırmayacaktır."

Jean Claude Ribes. Fransa Meudon Gözlemevinde Politeknisyen ve Astrofizikçi: "Uçan Daireleriyle bizi ziyarete gelen varlık­ lar, gerçekten bilimsel ve peşinen red varsayımı meydana getirmektedirler."

edemeyeceğimiz

akli bir


ALİ

BEKT AN

49

Amiral Delmer Fahmex. Amerikan Deniz Kuvvetleri'nden: "Güvenilir raporlardan anlaşıldığına göre Uçan Daireler müthiş bir süratle dünya atmosferine girmektedirler. Bu araçlar akıllı varlıklar tarafından yönetilmektedirler."

Viaçeslav Zaitsev. Rusya Bilimler Akamedisi

Araştmnacısı:

"Bütün toplumların mitolojileri daimi olarak göklerden gelen insanlarla ilgili olmaktadır. Yakın zamanlarda Tibet Y azmalannın keşfi 12.000 yıldan beri fezadan uzay gemilerinin yeryüzüne geldiğini ispatlar. Yugoslavya 'daki fresklerde, meleklerinde uzaylı­ lara benzemesi bu iddiayı doğrulamaktadır."

Profesör Suat Plevne. Metapsişik Tetkikler ve İlmi Araştırma­ lar Derneği Üyesi: "Uzay realitesi bir hakikattir. Bütün dinler onlann bilgisiyle doludur. Kur'anda yirmiden fazla gizli ve aşikar atıflar yapılmıştır. Uçan Daireler hakikattir." Albay Gemord Dambly. Norveç Hava Kuvvetleri'nden: Uçan Dairelerden fırlatılan gözlem disklerinden biri 1955 yılında Norveç Hava Kuvvetleri tarafından düşürülmüştür. Albay Gemord şu açıklamada bulunmuştur: "Bu alet yeryüzünde inşa edilmemiştir. Onun yapısında kullanılan materyaller, araştmnaya katılmış uzmanlann hepsince bilinmeyen maddelerdir."

Dr. Anthony Hewish. Cambridge Üniversitesinden: "Arz dışı bir hayatın varlığı inancına katılıyorum. Galaksimiz içinde yer albulunan korkunç sayıdaki yıldızlar içinde sadece bizim dünyamızda hayatı aramak biraz tuhaftır." mış

salt ruhbilim açı­ sından açıklamak imkfinsızdır. Uçan Daireler fizik kanunlara uymuyor, ağırlık nedir bilmiyor ve görünüşe göre insana yakın pilotlar tarafından yöneltiliyor. Bu makinelerin yapımı, bilgilerimizi kat kat aşan bilimsel bir tekniğin ömeğidir."

Carl Gustav Jung. Psikolog: "UFO

olayını

Profesör Alexei Kazantsev. Sovyet Bilimler Akademisi'nden: "Bu mağara duvarlannda bulunan resimler binlerce yıl önce dün-


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

50 yamızı

tanımadığımız yaratık.lan gösteriyor. Bunları üzerlerinde çeşitli yorumlar yapmak gerekir. V arlıklannı kabul etmemek için hiçbir nedenimiz yoktur."

ziyaret eden

araştınp tartışmak,

Bu açıklamaları bilim adanılan ve önemli görevlerde bulunmuş kişiler yapıştır. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Hepsinin ortak

noktalan UFO ziyaretlerinin binlerce yıldır yapılmış olmasını söylemeleridir. Özellikle Amerikanın önde gelen bilim adanılan Uzayda hayat konusuna inandıklarını ileri sürerken, çeşitli teoriler de ileri sürmektedirler. Colorado Üniversitesi Astronomi Kürsüsünden Profesör Doktor S. Franklin. "Diğer planet sistemlerinde zeka sahibi canlılann bulunması imkansız sayılamaz. Onlann şim­ diye kadar dünyamızı bir çok kez ziyaret etmiş olmalan oldukça normaldir. Bu gibi ziyaretler bugün bizim ulaşmış olduğumuz teknolojik seviye ile başanlamaz. Fakat uzmanlann belirttiklerine göre, başka planetlere seyahat sorunu gelecekte başarılabilinir. Kültür düzeyi bakımından bizden en az 1 milyon yıl ileride bulunan planetler gerçekten vardır. Ve onlar hiç kuşkusuz, bugün bizim düşüneyeceğimiz enerji şekillerinden yararlanmaktadırlar." Bugün Amerikada milyonlarca insan gökyüzünde UFO gördüğünü açıklarken, işin başından Bu yana Amerikan Hükümeti tüm UFO olaylarını yalanlama yoluna gitmiştir. Buna rağmen elde edilen bilgiler ve güvenilir tanıkların şahit oldukları olaylar nedeniyle açıklamalar yapamadıkları binlerce olay meydana gelmiştir. Hala da gelmektedir. Amerikan Hükümeti 1960'larda Uçan Daireler konusunda halkı aydınlatmak üzere Dr. Condon Başkanlı­ ğında bir komite kurdurdu. Komitede bilim adamlanda bulunuyordu. Araştırmalar başlayınca komite üyesi Profesör Ailen Hynek ve James Mac Donald başta bir çok ünlü bilim adamı olayı protesto edip istifa ettiler. Condon Komitesi 1500 sayfa rapor hazırlayıp halka dağıtmış­ tır. Bu rapora göre UFO'lar yoktur, bunlar hayal mahsülüdür. 1 milyon Dolar para boş yere harcanırken bir çok bilim adamı raporu gülünç bulmuştur.


ALİ BEKTAN

51

1965 yılında Washington' da yayınlanan resmi bir rapor tam 663 olay hakkında kesin bir sonuca varılamadığını, olay tanıkla­ rının güvenilir insanlar olduğunu ve bunlar tarafından görülen uçan nesnelerin deney balonu, yıldız, uçak ya da doğal olaylar olmadığını kabul etmiştir. Amerikalıların bu sırrı saklama hızı iyice artmış ABD Uçan Daireler konusunda gizli bilgileri açıklayan kimseler hakkında on yıl hapis ve on bin Dolar para cezasına çarptırılmalarını öngören iki hükümet bildirisi AF 200-2 ve JA-NAP 146 halen yürürlükte bulunmakta. Tabii 1960'lardan bu yana bu kanuna muhalefet etmekten yargılanan ve ceza görenin olup olmadığı belli değil, ama bu kadar önlem neden alınıyor. İşte sorulması gereken soru bu. Sorunun ben kitap boyunca verdim. Çünkü Amerikalılar Uzaylı­ larla temasa geçtiler. Bilgileri ele geçirdiler ve teknolojik üstünlük sağladılar. Tıpkı 1930'larda Nazilerin ele geçirdikleri bilgiler gibi. Onlar da Uzaylılarla temasa geçtiler ve bilgiyi aldılar. Hatta UFO bile yaptılar. Hitler 2'nci Dünya Savaşını biraz daha geç başlatmış olsaydı. Bugün süper Devlet olarak Almanya'yı konuşur olurduk. İleriki bölümlerde Nazilerin Uzay bağlantısını geniş bir şekilde açıklayacağım. Fransız

Profesör Andre Bouguenec şöyle yazıyor:" Uçan Dairelerin var olup olmamaları önemli değil, önemli olan hükümet bütçelerini etkileyen olayın kendisidir. İnsanlığın başlangıcı konusunda yeni düşünceler doğurduğu, tarih hakkında kaybolan uygarlıklar hakkında yeni tezler getirdiği için uçan daireler olayı bir mucize sayılabilir." İngiltere Elektronik ve Radyo Enstitüsü uzmanlarından elektronik mühendisi Mr. AGE Mobey UFO'lar konusunda bir rapor hazırlayarak şunları açıkladı:

1-

İnsanlık evrende tek başına değildir. Gerek bizim galaksimizde gerekse diğerlerinde bize benzer insanlar vardır.


52

2-

AMERİKA 'NIN UZAY SIRLARI .

Diğer insanımsı

(hümanoid) hayat formları gerek bizim gügerekse diğer güneşlerin planetlerinde mevcuttur. Bu insanlar yüksek teknolojilerinin verdiği imkanlarla zaman zaman dünyayı ziyaret ederler. neşin,

3-

Bu ziyaretler zamanın başlangıcından ve bizim planetimizin ortaya çıkışından beri evrende süregelmektedir.

4-

Rapor edilen ziyaretlere bakılacak olursa, bu gidip gelişler bugün dünyamızın içinde bulunduğu sosyal, maddesel, ilmi ve insanlığın gelişimi ile ilgilidir.

5-

Şimdiye

kadar olagelen bu temaslar ve görünmeler bu yeni duruma alışmamız içindir. Bu maddeler üzerinde

görüş

bildiren ve kabul eden bilim her ülkesinde gittikçe artmaktadır. Öteden beri Uzay Uygarlıkları tezini savunan Profesör Shklovskij 23 Mayıs 1964'te Byurakan da düzenlenen bir kongrede görüşlerini şöyle açıklamıştır. Sovyet Bilim adamı uzay uygarlıkla­ rını iki şarta bağlıyor: adamlarının sayısı dünyanın

1-

Uygarlığın yayılma alanını

2-

Uygarlığın

yaratacak hayat

alanı.

enerji tüketimi.

Bu iki şarta göre uygarlıkları da üçe ayın.yor. 1-

Teknolojisi bizimkine benzeyen bulunduğu gezegeni kapsayan ve gezegeninden aldığı enerjinin bütününü tüketen uygarlıklar.

2-

Bir gezegen sisteminden yayılan, hem kendi gezegeninin, hem de çevredeki gezegenlerin enerjisini kullanan uygarlık­ lar.

3-

Kendi sisteminden çıkıp yakın yıldızlan fetheden, giderek samanyolunda yayılan ve milyonlarca üstün enerji kullanan uygarlıklar.


ALİBEKTAN

53

Bilim adamları çalışmalarını bir yandan sürdürürken Üniversitelerin ünlü isimleri de çeşitli açıklamalarda bulunmaktadırlar. Comel Üniversitesinden Profesör Giuseppe Cocconi ve Philip Morrison ise görüşlerini şöyle belirtmektedirler: "Güneşe benzeyen bir yıldızın yakınlannda bilimle ilgilenen, bizden çok daha üstün teknik imkanlara sahip uygarlıklar var."

1958 yılında Avusturya'nın Kitzbühl şehrinde toplanan bir bilginler kurulu gizli bir anlaşma imzaladılar. Yıllar sonra medya da sızan bu anlaşmaya göre iki konu üzerinde konuşuldu. A-

Güneş

sistemindeki gezegenlerde varolabilecek toplumlarla kurmak.

ilişkiler

B-

Üstün insan ve robotların yapımını incelemek ve denetlemek.

Bilim adamları araştırmalarını gizlice bile olsa bugün de devam ettiriyorlar. Amaç Uzaylılarla temasa geçip bilgiye ve üstün teknolojiye sahip olmak? İşte buna en güzel örnek 1952 yılında ABD'de düşen Uçan Daire'yi bulan Amerikalılar en iyi delildir.

1952 NEW MEXİCO'YA DÜŞEN UFO'DAN

17 UZAYLIYI AMERİKALILAR BULDU

Amerikan Hava Kuvvetleri 1952 yılında New Mexico, Aztek ve içinde 16 uzaylı cesedi ve bir sağ uzaylının ele geçirildiği uçan daireyi taklit etmeye çalışmışlardır. Hava Kuvvetleri'nin talebi ile Kanada AVRO kuruluşu tarafından geliştiri­ len dünya yapısı UFO başarılı olamamıştır. yakınında düşen

New Mexico'da düşen bu açan daire hakkında 1952 yılında Frank Scully isimli bir Amerikalı "Behind The Flaying Saucers" isimli bir kitap yazdı.


54

AMERİKA'NIN

UZAY SIRLARI

1953'de bir Hava Kuvvetleri Yüzbaşısı Califomia Hollywood' da bir Amerikan Alayının salonunda bir konferans verdi. 99 feet çapında bir Uçan Daireden 16 ceset çıkanldığını iddia ediyordu. O bu konuşmayı yedek subaylara üstlerinin isteği üzerine verdi. 16 Uzaylı cesetin incelenmesi için baş operatör ve patolojistlere verilmişti. Birkaç hafta sonra operatörler cesetlerden çıkardık­ lan beyinlerden ikisini Giant Roch Havaalanına getirdiler. Bu iki yüksek sivil beyin operatörü, 16 uzaylının beyinini analiz etti. Cesetlerin en gencinin 350 yaş dolaylannda ve en yaşlısının 700 yaşında gösterdiğini söylediler. Bu tespit dünya insanlannın yeni doğan bir çocuk ile 65 yaşın­ daki kişinin beyin dokusuna kıyası vasıtasıyla elde edilmişti. Çünkü beyin yaşlandıkça kesif doku biriktirmektedir. Bu beyin operatörlerinin raporu üzerine olay karşısında şaşı­ ran diş doktorlan, sağlığı bozulmamış ve diş tedavisi görmemiş 16 yetişkin uzaylının dişini incelediler. Hepsinin mükemmel olduğunu görerek şaşırdılar. 1968 yılı 11 Aralık günü Arjantin Üniversitesi Rektörlerinden Profesör Pedro Romaniuk, Buenos Aires 'te "Association John Kenrıedy" kulübünün üyelerine verdiği bir konferansta şu açıkla­ malarda bulundu. "ABD New Mexico'ya bir uçan daire düşmüştür. Enkazın ufak tefek insanlann cesetleri bulunmuştur. Gerek enkaz gerekse cesetler incelenmek üzere bilinmeyen bir yere götürülmüşlerdir. Enkazı Amerikan savaş uçaklan bulmuştur. Düşme nedeni bilinmiyor. Uçan Daire'nin kozmik bir güçle hareket ettiği arasında

belirlenmiştir.

Amerikan makamlanndan bu konuda kesin bir açıklama gelmedi. Bildiğim kadannı söyleyeyim Meksico Üniversitesi'ndeki bir arkadaşımdan öğrendim. Düşen UFO'nun uçaklar tarafından bulunmasından önce üç kişi tarafından görülmüş ve fotoğrafları çekilmiştir. Bu amatör fotoğrafçılar çektikleri resimleri resmi ma-


ALİ BEKTAN

55

kanılara vermemiş, Meksika Üniversitesine satmışlardır. Resim-

ler halen Üniversitede bulunmaktadır. Bunların gerçeklilikleri şüphe götürmemektedir." Bu haberin doğruluğu kaynağının sağlamlığından dolayı kuş­ ku duyulmamaktadır. Femado Lopez İnstituto ve Etnografia Americana Üniversidad Nacional de Mexico dur. Amerikalılar bu Uzaylı cesetlerini ne yaptılar onu çok merak ediyorum. Özellikle sağ olarak ele geçirilen uzaylı yaşıyor mu? Çünkü yapılan bu laboratuvar çalışmalarında ondan ne gibi bilgiler elde edildi acaba? Aynca bana göre bu uzaylı sağ olabilir. Dünya şartlarına göre yaşlan 350 ile 700 arasında değiştiği bildirildiğine göre Uzaylı bugün Amerikadaki gizli bir üste hayatını sürdürüyor olabilir.

Bugün biz de bir UFO ele geçirmiş olsak onun çalışmasını ve ne tür enerji kullandığını ancak, onu kullanan uzaylılardan öğre­ nebiliriz. Işık hızını en fazla hız olarak biliyoruz, onun ötesine hangi hızın ulaştığını bilmiyoruz. Gerçi araştırmalar var ama bilimin kabul ettiği en son hız ışık hızı olarak kalınıştır. Uzaylıların varlığını kanıtlayan

onca dokümanın yanısıra bir de ele geçirilmiş ve üstün teknolojilere ait teknik araç ve gereçler vardır. Bu bilgiler ancak resmi makamlardan sızan bilgilerdir. Şi­ li Santiago'dan gelen ilginç bir haber UFO Araştırmacılarını heyecanlandırmıştı.

Yirmi yıldan beri Şili'de misyoner olarak görev yapan Belçikalı bir rahip, binlerce yıl önce yabancı yıldızlardan gelmiş astronotlara ait mezarlar bulduğunu ileri sürdü Rahip Francoise La Paige, misyonerliğin dışında uzun yıllar­ dan beri arkeolojik araştırmalar yapmaktadır. Rahip bugüne kadar birkaç bin yıllık olduğu sanılan 5424 mezar açmış ve çeşitli uygarlıklara ait ilginç kalıntılar bulmuştur. Rahip mezarların bazıla­ rında dünya üzerinde benzeri olmayan canlılara ait mumyalar ortaya çıkardığını açıklamıştır.


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

56

La Paige, Kuzey Şili'deki bir mezarda da astronot başlıklarına benzeyen tahta şekiller bulmuştur. Belçikalı rahibe göre, mezarlarda aynca yabancı yıldızlardan gelen kişilere ait olduğu sanılan garip eşyalar da ortaya çıkarılmıştır. Antonio Ribera "UFO 'Jann geçerli bir düşünce olarak, bizimkilerden üstün veya değişik bir teknolojinin ürünü oldukları fikrini kabul edersek gerilerinde bizler için kanıtlayıcı bir delil bırak­ mamış olmaları da pek muhtemeldir," diyor. Şili'de

bulunan astronot mezarlarının Mu Kıtası'na uzaklığı­ ise pek az olduğunu belirtmekte fayda var. Pasifık Okyanusu kıyısında yer alan Şili topraklarının, Pasifikte batan ve atalarımı­ zın köklerinin bağlı olduğu Mu'ya yakın olması çok dikkat çekicidir. nın

AMERİKALILAR'DAN 5 YILLIK ARAŞTIRMA İÇİN 3 :MİLYAR DOLAR

Uzaylılardan

bilgi elde etme

olayını

çok ciddiye alan Ameri17 Şubat 2003 tarihinde Hürriyet gazetesinde yer alan haberde "Bush E. T'nin peşine düş­ tü," diyordu.

kalılar Uzaylıların peşlerine düştüler.

George W. Bush Uzaylı yabancıların olabileceğini düşünerek kongreye sunduğu 2004 yılı federal bütçesinde 279 milyon dolarlık bir bütçe ayırırken, gelecek beş yıl içinde üç milyar dolar para ayırdı. Amerikan

Başkanı

Bazı gezegenlerde suyun belirlenmesi sonucu, hayatın yeryüzünün dışında da mevcut olduğundan hareket eden ABD Başkanı uzaylı yabancıların bir gün bulunabileceğini düşünerek "Belki de o gün gerçeğe düşlediğimizden daha yakın," diyor.


ALİ BEKTAN

57

Başkan

Bush 24 Aralık 2002 tarihinde de Nevada'daki bir hava üssü ile ilgili bilgilerin bazı yasalar çerçevesinde serbest bıra­ kılmasını engelleme kararı aldı. Yine Amerikalıların UFO gerçeklerini saklama olayı ortaya çıkarken, aynı noktaya geliyoruz. Bilimde aşama kaydeden Amerikalılar bilgiyi nereden elde ettiler. Biraz düşünüp, bilimsel yayınları gazete ve dergilerden takip ettiğinizde bu teoriyi daha iyi anlayabilirsiniz.

UZAYDA HAYAT NASIL ARANIR VE ESRARENGİZ UYDU

Çevresinde hayat bulunan bir gezegene sahip olan yıldızlarda oturanlar, uzayda hayat aramaya karar verdiklerinde ilk iş olarak ne yapabilirler? Bu konuda Ronald Bracewell şöyle bir bağlantı öneriyor: "Teknolojik bakımdan gelişmiş bir uygarlık roketçilik ve öteki uzay araçları teknolojisinde de gelişmiştir. Hayat süresinin başlarında herhangi bir uygarlık komşu yıldıza, yıldızlararası otomatik bir uydu gönderebilir ve amacına göre de istediği gibi bir yörüngeye oturtabilir." Bizim gibi düşünce formatına sahip olan insanların yaşadığı evrende, diğer akıllı insanlarla temasa geçmek isteyenlerin olabileceği bugün bilim dünyasında kabul edilmektedir. Biz de aynı şe­ kilde düşünüyoruz. Yalnız altı çizilmesi gereken iki nokta vardır. Allah'ın yaratıcılığı ve İnsanı yaratması. Çünkü Dünya'yı ve İn­ sanı yaratan O yüce varlığın uzayın derinliklerinde bizim dünyamıza benzer dünyaları ve insanları yaratması onun için önemli bir şey değildir. O zaman ortayı çıkıp da DÜNYADANBAŞKA BİR YERDE HAYAT YOKTUR DEMEK günümüzde komik olduğu gibi, Buğday tarlasındaki bir tane başak tanesinin olması gibi bir durum söz konusu olur. Türkiye'de UFO ve Uzay'daki hayat konusuna önem veren bir avuç insan bulunuyor. Bunların arasında


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

58

yazdığı 500 sayfalık kitabı ile bana da yol gösteren Profesör Doktor Celalettin Yeniçeri 'yi anmadan geçemeyiz. Sayın Profesör sadece şunu söylüyor: "Allah Uzaylıları da yarattı ve onlara da peygamberler gönderdi" demesine pek inanan insan olmasa bile, bizce Amerikalılar yakından ilgileniyorlar. NASA'nın gizli arşivleri bence hocayı doğruluyorlar.

DÜNYANIN ESRARENGİZ UYDUSU

Dünya Devletleri tarafından Uzaya devamlı uydular gönderilmektedir. Büyük kısmı haberleşme uyduları olurken, bazıları da askeri uydular olmaktadır. Her ülke kendi uydularının nerede olduklarını bilir, peki sahibi olmayan bir uydu gelip dünyanın yörüngesine yerleşirse ne olur? Sahibi olmayan bu uydunun hala yörüngede olup olmadığını bilmiyoruz ama Amerikalılar ve Ruslar biliyorlardır.

Bu esrarengiz uydu, bilinmeyen bir süreden beri en yakın 1718 km, en uzak 2014 km olan bir yörünge üzerinde dönmekteydi. Yörünge uçuşunu 104 dakikada tamamlayan bu uydu bilinmeyen bir dilde, belirli aralıklarla bir takım radyo mesajları da yayınla­ maktaydı. İlk kez 1970'li yılların başında basına da yansıyan bu inanılmaz olay üzerinde yapılan tüm araştırmalar sonuçsuz kalmış ve ne ABD, ne de dönemin ülkesi SSCB bu olaya bir açıklama getirememiştir.

sonra da bu konu hakkında hiçbir açıklama yaKonu insanlara adeta unutturulmaya çalışılmış ve bunda da başarıya ulaşılmıştır. Halen bu uydunun akıbeti bilinmemektedir. Benzer bir olay 1989 yılında da meydana gelmiş ve buna benzer bir uydudan daha sözedilmiştir. 1975

yılından

pılmamıştır.

Temmuz 1989'da İsviçre'nin Geneva Kenti'nde yapılan bir konferansta, Sovyet Uzay Bilimcisi Dr Maksud Chernova, uydu-


ALİ BEKTAN

59

larla ilgili raporunda, elmas biçimli ve güçlü bir manyetik alan tarafından korunan ve bizim uydularımıza hiç benzemeyen esrarengiz bir uydudan bahsetti. Daha sonra "Beyond Tomorrow" da yayınlanan bu konuyla ilgili bir haberde şöyle deniyordu:

"Sovyet, Amerikan, Fransız, Alman, Japon ve öteki bazı ülkelere mensup bilim adamları; aralarında yaptıkları görüşmelerden sonra, söz konusu uydunun Dünya-Dışı 'ndaki bir toplum tarafın­ dan Dünya 'nın çevresindeki bir yörüngeye oturtulmuş olduğu görüşünde birleştiler."

Haberde Uzay uyduları uzmanı Fransız Dr. George Millard'ın bir açıklamasına da yer verilmişti: "Dünya 'ya ulaşana kadar kuş­ kusuz çok büyük uzaklıklar katetti ve aynca çok eski bir zaman önce inşa edilip uzaya fırlatılmış olmalı." Astrofizikçi Carl Sagan insanoğlunun gelecekte uzay çalışma­ konusunda hedefinin başarılı olmak olduğunu belirterek şöy­ le' konuşuyordu: "Önümüzdeki birkaç yüzyılda, Dünya insanlığı­ nın en başta gelen amaçlarından biri galaksimizin öteki uçlarına gitmek olacaktır. Dünya insanlığı için böyle bir şey nasıl ki doğal bir gelişme olursa, bizden milyonlarca yıl ileri olan öteki uygarlıklar bugün yıldızlararası uzayda niçin dolaşıyor olmasın?" ları

sonucunda Dünya Gezegeni de binlerce yıldır Bu ziyaretler sonucunda meydana gelen olaylar çeşitli toplumların folklorik hikayelerinde yer almaktadır. Efsaneler, doğal olan veya olmayan olaylar, hikayeler bunlara en güzel örnektir. Bu

dolaşmalar

uzaylı misafırlerini ağırlamaktadır.

Uzay ve UFO konularında araştırmalar yapan ve kitaplar yazan bilim adamı Profesör Allen Hynek ise şöyle diyor: "Evrende gezegeni bulunan tek yıldız bizim yıldızımızdır, diye iddiada bulunmak; yavruları olan tek kedi benim kedimdir, diyen bir çocuğun iddiası kadar gülünçtür. Elbette bir gökbilimci olarak ben; kendi galaksimizde başka uygarlıklar bulunabileceğini çok kuvvetli bir ihtimal olarak gönnekteyim."


60

AMERİKA 'NIN UZAY SIRLARI

Cambridge Üniversitesi' den Dr Anthony Hewish "Dünya dışı bir hayatın varlığı inancına katılıyorum. Galaksimiz içinde yer almış bulunan korkunç sayıdaki yıldızlar içinde sadece bizim Dünyamız da hayat aramak biraz tuhaftır." Harward Üniversitesi'nden Dr Harlow Shapley "Pek çok galaksinin pek çok gezegeninde halen organik hayat gelişmiş bulunmaktadır." Bu açıklamalar bile Allah'ın yaratıcılığının varlığını ispat etmektedir. Çünkü uzaydaki her şey belli bir düzen içersinde akıp gitmektedir...

MARS'TAKİ YÜZÜN SIRRINI NASA SAKLIYOR

Uzay araştırmaları içersindeki en popüler gizem Mars yüzeyinde ortaya çıkan bir insanın görüntüsüdür. Bu doğal bir illüzyon mu yoksa evrende yalnız olmadığımızın bir kanıtı mı. Söz konusu yüz, gezegenin yüzeyini ilk defa ayrıntılı olarak filme alan Viking Uzay Gemisi tarafından 1976 Temmuz ayında çekilen fotoğ­ rafların ikisinde farkedilmişti. Gözleri, ağzı ve burnuyla uzaya bakan bir insan yüzünü andıran bu monolit, Mars'ın kayalık Cydonia bölgesinde bulunuyordu ve dünyadaki teleskopların göremeyeceği bir konumdaydı.

NASA yetkilileri, Viking sondası tarafından çekilen altı bin fotoğraf arasından

bu iki fotoğrafı fark eden kişilerin uyarılarına ilgisiz kalıyordu. Çoğu uzmana göre bu şekil, güneş ışığının kayalar üzerine düşüş açısının neden olduğu bir illüzyondan ibaretti.

1979 ile 1981 arasında özel ilgileri sebebiyle bu şekli araştıran bilgisayar uzmanları Vince Di Pietro ve Gregory Molenaar gerçeği ortaya koydular. İki uzman Mars'taki bu garip şeklin, güneşin farklı pozisyonlarında çekilmiş resimlerini buldular. Ve bu yüzün bir illüzyon değil, gezegenin yüzeyindeki üç boyutlu bir cisim olduğunu ortaya koydular.


ALİ BEKTAN

61

Bir somaki adım, bilgisayar yardımıyla cismin net görüntüsünü belirlemekti. Bu işlem bittiğinde bu cismin bir illüzyon olmadığı iyice belirginleşti. Bunun ardından bu kütlenin Mars yüzeyine yapay olarak yerleştirildiği söylentileri etrafta yankılanmaya başladı.

Eğer gerçekten öyleyse onu kim ve neden yapmış olabilir? Mars'taki yüzün çevresinde bulunan piramit şekilli yapıların Mı­ sırdaki piramitlerle matematiksel orantılar açısından benzerliği, hem Mars'taki hem de dünyadaki bu harikaların eski, çok geliş­ miş bir ırk tarafından yapılmış olabileceği iddialarının ortaya çık­ masına neden oldu. Belki de Mars 'taki yüz, binlerce yıl önce Dünyadaki medeniyet oluşmaya başlarken bizi fark eden ve ileride teknolojimizle Mars' a ulaşabildiğimiz zaman varlıklarından haberdar olabilmemiz için uzay gezgini bir ırk tarafından yapıldı. Ya da Mars 'ı terk eden varlıklar gitmeden burada insanların yaşa­ dıklarının bir anısını bırakıp mı gittiler! Bilindiği gibi Mars yaşa­ ma şartları bakımından dünya yaşama formatlarına en yakın gezegen olarak nitelendirilmiştir.

NASA da Bilim adamı olarak görev yapan Dr. Richard Hoagland da 1983 'teki bu gelişmelerin büyüsüne kapılanlardan biriydi. Delillerin üzerinde çalışılması ve NASA' ya Cydonia'ya geri dönülüp insan yüzüne benzeyen şeklin daha ayrıntılı resimlerinin çekilmesi konusunda baskı yapmak için bir ekip kuruldu. NASA bu konuda çok isteksiz görünüyordu. Ancak Hoagland'ın çabalarıyla nihayet bu yolculuğun yapıl­ masına karar verildi. 1991 'de Dr. Brian O. Leary ile tanışmıştı. NASA'da görevli bir fizikçi ve astronot olarak Mars'a insanlı bir uçuş için eğitim görüyordu. Fakat Mars'a gidiş planı, bütçe sıkın­ tıları dolaysıyla birden rafa kaldırıldı. Brian aldığı eğitimle Mars 'taki yüzü en iyi değerlendirebilecek kişiydi. Aslında önceleri bu yüz hakkında ortaya atılan heyecan verici teoriler onun ilgisini çekmemişti ancak Hoagland, Di Pietro ve Molenaar, itinalı analiz ve kanıtlarıyla onu ikna etmişlerdi. Dr. Leary Mars 'taki


62

AMERİKA 'NIN UZAY SIRLARI

yüzün ve çevresindeki kayalıkların büyütülmüş fotoğraflarını araştırmacı yazar Jenny Randles'a gösterdiğinde Yazar "onun ne demek istediğini anladım," diye yazıyor. "Bu simulakrumun sadece bir göz yanılgısından ibaret olduğu konusundaki tüm kuşku­ larım birden zihnimden silindi gitti," diye yazıyor. 1991 'den beri bilgisayar teknolojisi geliştiği için bilgisayar uzmanları yaptıkları çalışmalarda Mars'taki yüz üzerinde göz boşlu­ ğunda bir göz yuvarlağının ve ağzında dişlerin bulunduğunu iddia ettiler, 1992 'de Hoagland ve ekibi Birleşmiş Milletler' e bir dilekçe vererek Cydonia'daki insan yüzüne benzeyen cismin daha iyi resimlerinin çekilmesi için hazırlanan Mars gemisinin görevine baş­ latılmasını Nasadan istenmesini rica ettiler. Aradan geçen süre zarfında gelişen teknoloji sayesinde gemiye yerleştirilecek olan görüntüleme cihazları öyle net fotoğraflar çekecekti ki Mars 'taki yüzün gerçek kimliği ortaya çıkacaktı. NASA gene oldukça isteksiz davranıyordu. Bu çelişkiler üzerine Lowell Martin, NASA Lideri Dr. Daniel Oldin ve ünlü Kozmolog Dr. Carl Sagan tarafından Pasadena da verilen bir seminerde durum ortaya kondu ve sonunda Goldin'le daha fazla fotoğraf çekilmesi gerektiği konusunda anlaşıldı. Ancak bu yolculuğun yapılması durumunda NASA'nın uzay gemisi tarafından çekilecek olan görüntülerin naklen yayınlanmayacağı ve ancak aylar soma üzerlerinde yeterli inceleme yapıldıktan soma bu görüntüleri kamuoyuna sunacağı iddialan ortada dolaşmaya başladı. Uzay keşifleri tarihinde şimdiye kadar böyle bir şey olmadı. Mars görevi bu konuda hiçbir garanti verilmeden başladı. Gemi Ağustos 1993'te Mars yörüngesine otururken ve tam da görüntüleme işlemleri hazırlıkları esnasında gemi ile tüm bağlantı kesildi. NASA gemi ile iletişimi sağlamak için çok uğraştıklarını ancak bunun bir sonuç vermediğini açıkladı. Mars görevi bitmişti. Geminin başına ne geldiği hfila bilinmiyor. Bir metorit çarpması önemli bir bilgisayar hatası söz konusu olmuş olabilir. As-


ALİ BEKT AN

63

lında gemi Dünya ile Mars arasındaki yörüngesi boyunca bir yıl hiçbir arıza yapmamıştı. Tabii gemi ile iletişimin NASA tarafın­ dan gerçeğin gizlenmesi için özellikle kesildiği de iddia ediliyor. Ancak NASA bu iddiaları ret ediyor ve bunun kontrol dışı bir kaza olduğunu söylüyor.

Mars 'tak:i yüz, bir gizem görüntüsü olma özelliğini sürdürüyor. Bu durumda Mars'ta bugün hayat olması birilerin yaşadığı ortaya çıkıyor. NASA aynca gezegendeki kubbeli bir binanın fotoğraflarını da medya ya sansürleyerek vermişti. O kubbeli bina yoksa bir cami'mi dir? Veya bir cami kalıntısı mıdır? Bence olabilir, çünkü Amerikalılar zaman zaman Mars ile ilgili açıklamalar yaparak bu gezegendeki hayatın 500 bin yıl önce bittiğini, sıcak­ lığın çok fazla olduğunu insanın yaşaması için müsait olmadığını açıklayıp duruyor. Acaba ABD'liler ve NASA neden Uzaylıları saklamaya çalışıyor. UFO olaylarını inkar ediyor. Başka Gezegenlerdeki ya da Yıldız Sistemlerindeki Uygarlıklarla anlaşmalar yaptı da bunumu saklamaya çalışıyor. Bana göre Amerika 2'nci Dünya Savaşı'ndan sonra özellikle 1950'lerin ardından hızlı bir şekilde teknolojik anlamda gelişti. Sanki birileri bilgiyi sundu, onlar da bu bilgi ile son 50 yıllık dönemde Modern Teknoloji sahibi oldular. Bugün dünyanın bilimdeki en ileri ülkesi ABD'dir. Şu bir gerçek ki Avrupa, Rusya ve Japonya bile Amerikalıların keşifleri karşısında geri kalmışlardır. Peki onlar bu bilgiye nasıl sahip oldular derseniz, bu Uzaylılarla yapılan anlaşma sonrası gelen bilgiler olmasın? Biraz araştırma yapan bu düşüncemi haklı bulabilir kanaatindeyim.

NASA, Mars 'ta akıllı bir uygarlık olduğunu düşünüyor ve önümüzdeki 20-25 yıllık süreç içersinde gezegene inmeyi hedefliyor. Mesele şu; Oraya şu andaki şartlarda göndereceği bir Challenger tipi uzay gemisinin sekiz ayda gidebileceğini biliyor. Onun için ışık hızına yakın bir hıza ulaşabilecek gemi ve enerjinin peşinde. Bu yüzden Uzaylılardan alınan bilgi ile yapılan UFO'ları geliştirmek istiyor. Dünya'ya en çok benzeyen bir gezegen olma


64

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

özelliğini taşıyan Mars projesi için Amerikan Başkanı George Bush 600 milyar dolarlık bir bütçeyi gözden çıkarttı. Amerika'nın uzay merakı bizce yalnızca kendi menfaatlerine yönelik olduğuna göre, acaba başarabilecek mi? Bunu zaman gösterecek.

AMERİKA isLAM ÜLKELERİ iLE

NEDEN İLGİLENİYOR

Bugün Dünyanın en büyük ve güçlü ülkesi olan ABD'nin en çok para harcadığı alan Amerikan Ordusundan sonra Uzay Çalış­ malarıdır. 1947 yılında ABD üzerinde UFO'ların görülmesinden bu yana bu konuda çalışmalarını büyük bir gizlilikle sürdürüyor. Dünya kamuoyuna sızan bilgiler emin olun gerçeğin ancak yüzde 1O'luk bölümünü belki kaplar. Uzay çalışmalarını Amerikan Devleti birincisi NASA üzerinden yapar, bu kurum bilindiği gibi uzay gemileri, uzay istasyonu ve AY'a gitme projelerini yaptı. Şimdi­ lik Mars'a gitme projesi ağırlık kazanıyor. bir profe.sör kurumun, amacının uzay çalış­ maları sırasında akıllı varlıklarla temasa geçerlerse onlardan bilgiyi almak olduğunu açıklamıştı. Her projenin ardında bu gizli nedenin yattığını söylemişti. NASA' dan

ayrılın

İslam Dünyası'nda uzay konularına ve uzaydaki hayat konusun da ilgi göstermiş İslam bilginleri ile doludur. Onların yazdık­ ları bilimsel kitapların yanı sıra Kur'an-ı Kerim' de de Uzaydaki hayat hakkında bir çok bilgi bulunmaktadır. Hazreti Muhammed'in hadislerinde UZAYDAKİ HAYAT hakkında bilgiler vermiştir. Mesela yerler 7 ile simgelenirken, yani "Yedi Kat Yerin altı" gibi, YEDİ ARZ' dan yani 7 Gezegenden bahsetmiştir. YEDİ Arz.' dan bahsederken, onların içinde hayat veya hayat imkanları olmayan içi boş gezegenleri kastetmiş olamaz. Eğer Peygamber, onları ARZ Küresi olarak nitelendirmişse bu, oralarda Dünyamız-


ALİ BEKTAN

65

da olduğu gibi canlılar bulunduğunu anlatmak için olabilir. Hz. Peygamber bizim dünyamızdan başlayarak diğer dünyaları sayarken sonuncu ARZ için "EN UZAK ARZ" tabirini kullanmıştır. Burada ilginç bir nokta vardır. Uzayda aşağılık ve yukarılık ölçüsü yoktur. Uzaklık ve Yakınlık vardır. Bu bilimsel bir gerçektir ve Peygamberimiz bunu söylemiştir. Her bir arz-küresi yaşamaya uygun bir yer olmalı ki Hz Muhammed ilgili sözlerinde: ''Eğer siz en uzak Arz'a iple bir yol bulup bir adam sarkıtıp gönderirseniz O adam orada yine Allah 'a onun hükümran olduğu bir yere inmiş olur," demektedir. Bu da orasının yaşanabilir bir yer olduğunu gösterir.

İBNİ ABBAS: "BAŞKA DÜNYALARDA İNSANLAR VE CANLILAR VAR"

Başka dünyaların varlığını

ve oralarda insanlar gibi

canlıların

bulunduğunu açık olarak bildiren ve kabul eden İbni Abbas olmuştur. (M.Ö 687) İbni Abbas diyor ki: "Allah 7 Arz yaratmıştır.

Her arzda sizin Peygamberiniz gibi bir peygamber, Adem gibi bir Adem, Nuh gibi bir Nuh, İbrahim gibi bir İbrahim ve İsa gibi bir İsa vardır. Her arzda dünyamız insanlan gibi insanlar bulunmaktadır," diyor. Bu sözleriyle oralarda bir halk ve onların da yol gösterici peygamberleri olduğunu anlatmak ister. Bizce bu sözler Hazreti Muhammed'in sözlerini desteklemektedir. Bu 7 Arz ise bizim güneş sistemimizdeki gezegenleri kaplıyor olabilir. Güneş sistemimizdeki gezegenlerde yaşayan insanlardan haber verildiği­ ne inanabiliriz. Çünkü NASA'nın en büyük projesi MARS GEZEGENİNE inmek, çünkü orada bir uygarlığın olduğuna inanan bilim adanılan var. Bu arada İbni Abbas Uzaylıların geleceğini söylüyor. "Kıyamete doğru yeıyüzüne inen gök melekleriyle insanlann konuşacaklarını" bildiren İbni Abbas'ın Uzaylılardan


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

66

bahsetmesi akla ve mantığa uygundur. Dünya insanının beyni yüzde lü'luk bir kesimde çalışırken, beyin faaliyeti yüzde 100 çalışan insanlar herhalde melek gibi olurlar. 1425 yıl önce Arabistan' da hiçbir teknoloji de yokken, İslil.m Peygamberi Hazreti Muhammed günümüzde Amerikalıların NASA Dairesi ile yarışır vaziyette, bilgiler vermesi ilginçtir. İslil.m alimlerinden Katade de "yerlerin birden fazla olduğunu kabul eden alimlerdendir." Irak'ın Basra Kenti'nden ünlü bilgin Hasan El Basri (Ölümü

728) "Oralarda insan şeklinde canlılar olduğundan söz etmez ama yerlerin çokluğu görüşüne sahip olarak Allah 'ın emrinin bütün yerlere ve göklere indiğini" söyler. Hz. Peygamber, dünyalardan çoğul olarak bahsederken, diğer yandan da meleklerden ayn olarak "GÖKLER HALKINDAN" bahsetmiştir. Bunun yorumu ise BAŞKA GEZEGENLER VE ORALARDA YAŞAYANLAR ŞEKLİNDE" olmaktadır. Başka bir konuşmasında O yüce peygamber "Allah, eğer gökler halkına ve yer halkına azap ederse haksız olarak azap etmez. Eğer Allah onlara merhametli davranırsa onun bu rahmeti kendilerinin ibadet ve iyi işlerinden daha üstün olur."

Hazreti Muhammed'irı gökyüzü insanlığı ilgi ilgili olabilecek sözleri de şöyledir: "Eğer gök halkı ve yeryüzü halkı mümin kişinin kanına ortak olsalar, Allah onların hepsini cehenneme atıp kapatır. " diğer

Hadis konusunda kabul edilen en önemli isimlerden bir tanesi olan Tirmizi'nin Bu hadisi garip olarak görülmüşse de bunun hitap ettiği tarih günümüzdür. Kim olursa olsun haksız yere cana kıymak insan öldürmek dinde şiddetle yasaklanmıştır. Burada Yüce Yaradan'ın inancına ve gerçek bir dine bağlananlar hayat hakkı verilmeyişinin günah açısından büyüklüğü dile getirilmekte ve bu suça katılanlann çok-


ALİ BEKTAN

67

luğuna bakılmaksızın

hepsinin şiddetli bir cezaya uğratılacaklan bildirilmektedir. Bu hadis ile yeryüzü halkının yanı sıra gökyüzü halkından da söz edilmektedir. Gerek yeryüzünde ve gerek göklerde insana zarar verebilecek bir takım kötüler olmalıdır ki biz Peygamberin "UZAY DUASI" diyebileceğimiz bir dua ettiğini görürüz: "Allah 'ın adıyla, öyle ki bir iş onun adıyla olunca ne gökte ne yerde hiçbir şey bize zarar veremez. O tam işiten ve tam bilendir." Bu 21 'nci yüzyılda olabilecek bir olaydan mı bahsediyor acaba? Şöyle bir teori üretelim: Amerika yıllardır uzaylılarla gizli anlaşmalar yaparak, bilgi almak için uğraşıyor. Elde ettiği bu bilgi ile uzay gemileri yapıp, ya da şiddetli silahlar yaparak dünyayı kontrol altına alabilir mi? Mesela Uzay'a yerleştirilmek istenen gizli silahlara, 2005 ilkbaharında Rusya Devlet Başkanı Putin karşı çıkmış ve bunun savaş nedeni olabileceğini ileri sürmüştü (Gazeteler) Demek bir şeyler biliyor ki tepki gösterdi. Bu hayal gibi gelen ama içinde gerçekler bulunan teoriye göre dünyanın istediği bölgesinde doğal afetler meydana getirebilecek ve insanlığı yok edecek silahlara sahip olduğunda dünya insanları artık Amerikanın insafına kalacak demektir.

Hazreti Muhamrned'in hadislerinin

yanı sıra, Kur'an-ı

Kerim'i· günümüz İslam alirnlerirıden daha fazla şekilde inceleyen Amerikalı bilim adamları ayrıca İslam bilginlerinin yazdıkları eski eserleri de toplayıp ülkelerine götürmektedirler. Irak Savaşının gizli nedenirıin bu olduğunu ne yazık ki kimse bilmiyor. Çünkü Bağdat'a giren Amerikan askerlerinin ilk işi Bağdat Kütüphanesini ele geçirmek oldu. Oradaki 62 bin kitap toplanıp ABD'ye uçaklarla taşındı. Müze de iyice elden geçirilerek tarihi eserlerin çoğu götürüldü. Bu arada Bağdat'ın altındaki tünellerde yapılan gizli çalışma,, larla binlerce yıl önce Uzaydan gelerek bölgede Sümer, Akad, Babil gibi uygarlıkları kuran Uzaylıların bıraktıkları cihazları da


68

AMERİKA 'NIN UZAY SIRLARI

araştırmayı, belki sürdürüyorlardır. Belki de bitirmişlerdir. Çünkü günümüz medeniyetini değiştirecek bilgilerin yer aldığı bu kitaplar çok değerlidir. Suriye'ye ziyarete giden bir arkadaşım Şam'da bir çok Avrupalı ve Amerikalı bilim adamlarının Arapça öğren­ diklerini ve eski kitapları kütüphanelerde incelediklerini söyledi. Yine Lübnan'a giden bir arkadaşım da döndüğünde bana Beyrut'ta bir çok ABD'linin Arapça öğrendiklerini söyledi. Bunları birbirine birleştirdiğinizde Amerika'nın neden İslam ülkeleri ile ilgilendiğini ve neden Büyük Ortadoğu Projesi'ni hazırladığını iyice düşünmek lazım.

Allah Müslüman olan herkesin ilim öğrenmesini emretmektedir. Çünkü akıllı ve bilgili insan dinini de en iyi bilen insandır. Kur'an-ı Kerim de insanın hem madde hem de mana yollarında yürümesi istenirken, onlara ileri hedefler gösterilmiştir. Bunlardan bir tanesi de Uzayı araştırmaktır. Mesela Hazreti Süleyınan'ın bir binek aracı vardır. Bu aracı­ nın hızı saniyede 1000 ışık hızına denktir. Bunu da saniyede 300 bin kilometre ile çarptığınızda ortaya çıkan sonuç inanılmazdır. Böylece uzayı keşfedebilirsiniz, gittiğiniz gezegenlerdeki insanlarla tanışır, onlarla teknolojik ve kültürel anlamda alış verişlerde bulunursunuz. Kur'an da sık sık geçen bir tabir vardır. O'da Düşünen topluluklar sözü ise zeka seviyesi yüksek insanların olduğu milletler kast edilmektedir. Zariyat Suresi 51-22 Ayet ise şöyledir: "Göklerde de rızkınız ve size vaat edilen şeyler vardır." Bunun anlamı çok geniştir ile tefsir alimleri bunu gökten inen yağmurları ve vaat edilen cenneti örnek göstererek açıklamışlardır ama bu yorum başka gezegenlerdeki madenler veya diğer zenginlikler olabilir. Bu sözü en iyi uygulayan Amerika olmaktadır. Bir örnek verirsek Ay'da Helyum 3 İzotopu olan bir maden bulunmaktadır. Korkudan Ay'a gidemeyen Amerika, eğer gidip te 30 ton getirebilseydi, Amerika'nın bir yıllık elektrik ihtiyacım karşılayabilirdi. Peki bir İslam ülkesi veya Türkiye sahibi olduğu uzay gemisiyle bu madeni ge-


ALİ BEKT AN

69

tirdiğinde isterse Amerika'ya satar milyarlarca dolar alır, ya da kendi ülkesinin elektrik ihtiyacını karşılardı. O zaman da Zariyat Suresi'ndeki ayetler gerçek olmaz mı? İşte Amerikan Hükümetleri bu sırların peşinde koşmaktadırlar.

UZAY ANCAK GÜÇ VASITASIYLA AŞJLIR

Kur'an-ı

Kerim insanların yanı sıra cinlere de aynı şekilde hitap etmektedir. Rahman Suresi 55-33-35 ayetlerde şöyle denilmektedir: "Ey Cin ve İnsan toplulukları Göklerin ve Yerin çevresini aşıp içerilere gitmeye gücünüz yetiyorsa haydi aşıp gidin. Fakat büyük bir güç vasıtasıyla olmadıkça sizler oraları aşıp içerilere gidemezsiniz." "Öyleyse Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz." "Göklerin ve yerin çevresini aşarak içerilere nüfuz ettiğinizde üzerinize yalın bir ateş alevi ve kıvılcımlarla bir duman salıveri­ lirse sizler birbirinize yardım edip kurtaramazsınız." Bu ayetlerde insana, dünyayı aşıp uzaya gidebileceğini ama bunun için de çok güçlü bir uzay aracına ihtiyaç olduğunu bildiriyor. Hatta insanın dışında ateşten yaratılan ve başka bir boyutta yaşayan cinlerin de bir uzay gemisi olmadan, uzaya çıkamayacak­ larını bir yerden bir yere gidemeyeceklerini bildirmektedir. Çünkü uzayda büyük enerji alanları, kara delikler ve yoğun radyasyon buluıunaktadır. Aşabilmek için güçlü Uçan Daire gibi uzay gemilerine ihtiyaç olduğu görülüyor. Uzaydaki öldürücü gazlardan olan Nuhas'a veya diğer anlatımıyla bakırımsı bir maden eriyiğine maruz kalınacağını, aynca yaylım ateş kıvılcımları olan Şuhaz'la karşılaşılacağı bildirilmiştir. Böylece uzay gemisiyle Evrenin neresine giderse gitsin, bir insan Allah'ın Varlığı ile karşılaşacaktır.


AMERİKA'NIN

70

İbni

UZAY SIRLARI

Abbas bütün tefsir alimlerinden farklı olarak "bilme" an-

lamını kullanmıştır. Ona göre insanlar yer ve gökleri öğrenip, bilmeye çağrıldılar. Fakat onlar bu konuda Allah'ın yol göstermesine muhtaçtırlar. Göklere yükselip gitmenin engelleri karşısında bulunacak bazı çareler de vardır. Göklere gidişi imkan dahilinde gören Kur'an buna ilişkin çarelerin bulunmasından da söz eder. Kur'an'ın bildirdiği bu emirleri dünya insanları arasında Hıristi­ yan olan Amerikalılar uygulamaktadır. Son yıllarda da araştırma­ larını İslam Dünyasına doğru yönlendirmesinin altında gizli uzay

çalışmaları yatmaktadır.

Bizde ise kendini alim diye insanlara bildiren bazı hocalar daha Kur'an-ı Kerim'de bildirilen ayetin anlamını dahi bilmeden UFO'lar Cin'dir diyerek kestirip atıyorlar. Halbuki ayetlerde Cinlerin de uzayda seyahat edebilmek için uzay gemisi yapmaları gerektiği bildiriliyor. Başka bir boyutta yaşayan ateşten yaratılmış bir varlığın uzay gemisi yapabilmesi ise zor bir olaydır. Cinlere de Allah akıl vermiştir ama insan daha akıllı, zeki ve güçlü bir varlık olarak yaratılmıştır. O zaman ortaya şu çıkıyor insandan daha alt bir varlığın gezegenler arasında tehlikelerle dolu uzayda gidebilecek bir gemi yaptığına inanmak mümkün değildir. Benim o hocalara tavsiyem bu konularda kitap yazan değerli İslam alimlerinin eserlerini bulup okusunlar. Sonuçta onlar akıllı oluyorsa, ABD'li bilginler ise geri zekalı mı oluyorlar? Onlar UFO'larla başka yıldız sistemlerinden gelenlerden bilgiyi alarak dünya medeniyetini değiştirmek istiyorlar. Biz ise araştırma yapmak yerine, tembellik etmeye devam edelim. dünyası Evren de 200 milyar galaksinin bulunduğunu, içinde de 200 milyar yıldızın olduğunu bilimsel olarak kabul etmiştir. Bunların pek çoğunun gezegenleri hatta uyduları bile vardır. Gün geçmiyor ki yeni bir gezegen veya yıldız sistemi bulunmasın. Dünyaya benzeyen gezegen, dünyanın kuzeni başka bir gezegen, güneş sistemine benzeyen bir sistem en son olarak

Bilim

bunların


ALİBEKTAN

71

ise üç güneşli gezegen bulundu. Bu kadar gezegende Allah insan yaratmayacak ta, sadece dünyada mı insan yaratacak. Böyle bir şeyin mantıksızlığı inanılmazdır. O zaman o büyük yaratıcının, yaratmasına da sınır koymuş oluyorsunuz. Zariyat Suresi Ayet 7 "Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmış göğe and olsun," Bu ayette uzayın içindeki gök cisimlerinin şaşırtıcı hızlarla planlı ve hesaplı yörüngeler üzerinde hareket ettiklerini anlıyoruz. Bu hareketleri esnasında hiçbir gök cismi bir diğeriyle çarpışmaz, yollan kesişmez. Kur'an indirildiği dönemde insanlık uzayı milyonlarca kilometre uzaklara dek gözlemleyecek teleskoplara, gelişmiş gözlem teknolojilerine modem fizik ve astronomi bilgilerine sahip değildi. Dolayısıyla bu ayeti bilimsel olarak tespit etmek günümüzden 1425 yıl önce mümkün değildi. Bu bilgilerden sonra rahatlıkla şunu söyleyebilirim; Hazreti Muhammed'in yanı sıra kendisinden sonra gelen İslam alimleri de Uzayda hayatın varolduğunu biliyorlardı. Onlara göre Allah bilen canlılann olduğunu, bizim de güç vasıtalan yaparak onlann yanlanna gidebileceğimizi bildirmişlerdir. Peki bu sırrın peşinde olan ülke kim o'da Amerika Birleşik Devletleridir. Sonuçta uzayda hayatın varolduğuna inanmamak ukalalıktan başka bir şey değildir.

UFO

olaylarının çoğalması üzerine dönemin Diyanet İşleri

Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz, Afyon'da 2003'de görülen UFO'lar ile ilgili olarak aynntılı bir çalışma yapmadıklannı belirterek İslam dinine göre dünyanın dışında hayat var mı dır? sorusuna, "bizim görmediğimiz daha çok alemler var," diyerek açık­ lamada bulunuyor.

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Profesörlerinden Celalettin Yeniçeri yedi yıl boyunca Kur'an-ı Kerim ve Peygamberimizin hadisleri üzerinde yaptığı araştırmalar sonucunda "Başka Gezegenlerde Hayatın Olacağı" sonucuna vardığını Uzay Ayetleri Tefsiri kitabında açıklıyor.


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

72

İSLAM ALİMLERİ "GÖKLERDE İNSAN GİBİ CANLILAR VAR"

Uzayda hayatın olabileceğini düşünen İslam Alimleri Ku'ranı Kerim'deki Rahman Suresi 55/29 "Göklerde ve yeryüzünde kimler varsa hepsi ondan ister. O (Allah) her gün her an bir yaratma işindedir." Ayetinin anlamı üzerinde çok düşünmüşlerdir. Melekler dahil bütün yaratıklar her an Allah'a muhtaçtırlar. Her yaratığın kendi varlığına göre istediği şey Allah'ın yarattığı bir şeydir. Eğer göklerde Allah 'tan nzık isteyenler varsa, bunlar meleklerin dışında varlıklar olmalıdır. Çünkü melekler yemek yemeyen, bir şey içmeyen varlıklardır. Allah'ın emirlerini yerine getirmekle yükümlüdürler. İradeleri dışında herhangi bir şey yapamazlar. O zaman burada hitap edilen Uzay' da bulunan başka güneş sistemlerindeki insanlar olmaktadır. Çünkü onlar da bizim gibi insan olduğuna ve Allah'ın da onları yarattığına göre O yüce yaratana muhtaç insanlar olmaktadırlar. Şura

Suresi 42/29 "Gökleri, yeryüzünü ve bunlar içinde üretip yaydığı canlıları yaratması da onun varlığmm ve yüceliğinin delillerindendir. O dilediği zaman bunların hepsini bir araya toplamaya da güç yetirir." Bu ayetin tefsirini yapan alimler ''Dabbe" kelimesinin kullabunun da canlıların üreyip bir noktadan diğer yerlere doğru yayılmasından söz etmektedirler. Meleklerde dişilik ve erkeklik olmadığına göre onların göklerde yayılıp çoğalmalarına imkan yoktur. Fakat bin yıl önce bu ayetin tefsirini yapan bazı İs­ lam alimleri uzayda hayatın olabileceğini düşünmediklerinden göklerde yaşayan canlılar olarak Melek ve Cinleri düşünmüşler­ dir. Halbuki böyle bir şey söz konusu bile değildir. Bu konuda Ranıldığını


ALİ BEKT AN

73

fi.midin Razi, 7.emahşeri, Neysaburi ve Ebu Suud Efendi gibi tefsir alimleri ise bu ayeti Göklerde insan ve hayvanlar gibi yürüyüp gezen canlılann var olabileceği ihtimali üzerinde durarak yorumlar yaparak yorumlamışlardır. Bu kadar derin çalışmalar yapan ve bu konulan kitaplarında insanlara bildiren İslam bilginlerinin değerini Amerikalılar bilmekte ve bu konuda kapsamlı çalışmalar yapmaktadırlar. Çünkü Kur'an-ı Keriın'in bu kadar derin bildirdiği Kainat, Uzay, Yıldız­ lar, Gezegenler, Ay ve Güneş bilgilerine Hıristiyanlığın kutsal kitabı İncil' de rastlayamazsınız. O zaman elde edilecek en değerli bilgi Kur'an-ı Kerim de bulunmaktadır.

7 KAT GÖKYÜZÜ TABİRİ NEREDEN GELİYOR

Uzayda hayata ilişkin bölümler daha yeni yeni Kur'an' da bulunurken, Hazreti Muhammed'in bu konudaki hadisleri de incelenmektedir. İslam bilginlerinden bir tanesi "İşaretiil -icaz" adlı tefsir kitabında Bakara suresindeki "O Allah ki yeryüzündeki her şeyi sizin için yarattı. Sonra göğe yöneldi ve onu 7 kat uzay halinde düzenledi. O her şeyin gerçeğini bilendir" ayetini yorumlarken ''Yedi" kelimesi üzerinde uzun uzadıya durur ve bu ayetten "Yerküremiz gibi atmosferi bulunan yedi dünya'yı anlamanın" mümkün olabileceğini hatırlatır. O zaman yedi dünyadan ve üzerinde yaşayan insansı varlıklardan söz etmek pek de akıl dışı olmamaktadır.

Müslümanlıktaki

bir tarıesi de gökyüzünün 7 kattan oluştuğu şeklindedir. Hazreti Muharnmed'te aynı zamanda 7 ARZ'dan yani Yerküre'den bahsederek aynı bilgiyi vermektedir. genel

inanışlardan


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

74

ALLAH 18 BİN ALEMİN RABBİDİR

Hazreti Mnbammed'in bir önemli hadisinin doğruluğunu Astronomlar çeyrek asır önce doğruladılar. Hazreti Muhammed "Allah 18 bin alemin Rabbi'dir," diyerek alemleri yarattığını bildirmiştir. Amerikalı Astronomlar ise yaptıkları çalışmalarda sadece Samanyolu Galaksi' sinde 1,8 milyon gezegenin bulunduğunu, bunlardan yüzde onunda ilkel de olsa hayatın olabileceğini, bunun yüzde onunda ise ''BİZİM GİBİ VEYA BİZ­ DEN DAHA GELİŞJIJİŞ UYGARLIKLARIN OLABİLECEGİ­ Nİ"kabul ettiler. Bu teori bilim dünyasında da kabul gördü. Sonraki uzay keşifleri onların bu teorisini desteklemektedir. Bence Amerika son yıllarda bu uzay ve uzaydaki hayat konusuna o kadar çok önem veriyor ki, inanılmaz paralar harcanıyor. Irak'a girmesinin altındaki en büyük neden bu olurken, Ortadoğu 'da Hazreti Süleyınan'ın binek aracını da arıyor mu? Acaba. Kimbilir? .. Amerikalı

HAZRETİ SÜLEYMAN'IN UZAY ARACI

Semavi dinlerin en önemli ve en gizemli peygamberlerinden bir tanesi Hazreti Süleyınan'dır. Kur'an-ı Kerim'de Hazreti Süleyman dan bahsedilirken, ona verilen bilgi ve zenginlikten bahsedilmiştir. Aynca onun çok hızlı bir araca sahip olduğu da anlatılmıştır.

Sebe Suresi 'nin 1O ayet ve devamında "Guduv" gidişi, "Revah" ise gelişi anlatır. Kısacası Süleyman'ın bineğinin hızı gidiş dönüş 60 gün saattir. Kur'an'ın ifadesinde bir gün, bizim saydık­ larımızla 1000 yıldır. Demek ki Süleyman'ın bineğinin hızı 1000X60=60 BİN YIL SAATIİR. BU'DA SANİYEDE 1000 IŞIK HIZI DEMEK.TİR. Bu hıza insanoğlunun ne zaman ulaşa-


ALİBEKTAN

cağı

veya böyle bir gemiyi ne zaman

yapacağı

75

ise bilinmemekte-

dir. İnsanın bugün keşfettiği en büyük hızı ışık hızıdır. Bu'da sani-

yede 300 bin kilometreye denk

düşer.

Oysa Tasavvufta NUR lll-

ZI denilen ve hayalden daha süratli olan bir hız birimi vardı.

Işık

uzayın

bütün kavislerini ve bükeylerini tarayarak geçer. Hz. Süleyman' a verildiği belirtilen bineğin hızı ışık hızının çok çok üstündedir ve yüksektir. Bu durum da aklımıza ışınlanmayı getiriyor. Işınlanmanın sürati göz açıp kapayıncaya kadardır. Seba Melikesi Belkıs'ın tahtı bu sürede Yemen'den Kudüs'e taşınmıştır ve üstelik bunu "Reculün indehu minelkitabi ilmün" Kitabi ve tecrübi bilgilere sahip bir adamdan bahsedilmektedir. Bu ifade bize bilimsel çalışmalarla insanların varabileceği en üst noktayı göstermektedir. Çünkü bu işi yapmaya cin taifesinden bir tanesi de talip olmuştu, ancak onun tanıdığı süre biraz daha uzundu. Yani ayağa kalkıp oturacak kadar bir süre. Hz Süleyman bu süreyi uzun buldu ve bugünün ifadesiyle teknolojik bilgiye sahip olan yardımcısından talep etti. Taht anında hazır oldu. Olayın devamında Hazreti. Süleyman ile görüşmeye

gelen Belkıs kendi tahtını görünce "Sanki O" gibi bir cevap vererek sanal gerçekçilik diye nitelendirilen bir şekilde hitap etmiş olur. Işınlanma olayı

Amerika' da ilk defa 1943 yılında yapılan meşhur Filedelfia Deneyi ile gündeme gelmiştir. Norfol lirnanın­ dan bir savaş gemisi 1000 kilometre ötedeki Filedelfıya'ya enerji verilerek ışınlandı. Deney kısmen başarılı oldu. Fakat mürettebat garip şekillerde ölünce, deney rafa kaldırıldı. Onun yerini Atom Bombası deneyleri aldı. O başarıldı. Işınlanma olayı

daha sonra

1960'lı yılların sonlarında

ABD Uzay Yolu dizisinde ortaya çıktı. Bir gezegenin yörüngesine giren Kaptan Kirk ve arkadaşları o gezegene genellikle ışınlanma yoluyla gider gelirlerdi. Televizyonlarında yayınlanmaya başlanan


76

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

Geçtiğimiz

günlerde ise ABD'li bilim adamları yaptıkları açıklamada bir maddeyi bir yerden başka bire yere ışınladıklarını açıkladılar. Demek ki ışınlanma deneyleri gizli gizli sürüyormuş. Peki İslam Tasavvufunda bunun karşılığında ne vardır. 'Tayibi Mekan" vardır. Mesela bir çok Veli gibi zatlar göz açıp kapayın­ caya kadar bir yerden bir yere giderlerdi. Bu kişiler Allah'ın birer sevgili kulu olduklarından dolayı bu bilgiye sahiptirler. Amerikalılar ise bu konuyu bilimsel olarak araştırırken, Müslümanlar ise hiç bu konuda düşünmeden, Onlar Allah'ın sevdiği kullardan, onun izniyle bir yerden bir yere giderler diyerek kestirip, hiç düşünmüyorlar.

SÜMER UYGARLlÖINI DÜNYA-DIŞI İNSANLAR KURDULAR

Amerikalı

ünlü bilim

adamı

Carl Sagan, Sümerlilerin Eridu Uygarlığının dünya-dışı insanlar tarafından kurulduğuna inanı­ yor. Dünyanın her 100 bin yılda bir dünya dışı varlıkların ziyaretine tanık olduğunu, fakat onlar durumu ilginç bulurlarsa bu ziyareti 1O bin yılda bir tekrarlayabileceklerini belirten Carl Sagan: "Uzay öğretmenleri dönecek, belki yakında ve yeryüzünde bu son birkaç bin yıl içinde var olan değişiklikler karşısında iyice şaşıra­ caklardır," diyor. Dr. Carl Sagan'a göre galaksimizde iki binde bir gezegen dünBunlarda varlığımızı sürdürecek imkanları bulabiliriz. Eğer böyle ise bizim ölçülerimize göre gelişmişlerse, aynı kural ve zamanı kullanıyorlarsa en aşağı 50.000 tane bizden daha ileri uygarlığın var olması gerekiyor samanyolu'nda diyor. yanın eşidir.

Sagan'ın fikirlerine katılmamak mümkün değil, bilindiği gibi Sümerliler Türk kökenli bir millettir ve Mezopotamya' da yüksek uygarlık meydana getirmişler ve modem şehirler kurmuşlardır.


ALİ BEKT AN

77

Dr. S. Miller gezegenlerin üzerlerindeki hayat konusunda söylemektedir: "Gezegenlerin bazılan üzerinde hayat ve şartlan muhtemel olarak dünyadakinden daha çabuk gelişmiştir. Cesaretle yapılan hesabı izlersek görürüz ki 100.000 gezegen üzerinde bizim uygarlığımızdan ileri bir uygarlığın bulunduğu sonucuna vanlıyor." şunları

Dünya-Dışı canlılarla olabilecek ilişkiler konusunda Yale ve Mc Gill Kanada Üniversiteleri profesörlerinden Mc Dougal, Lasswell ve Vlasic şu görüşleri öne sürmektedirler: Üzerlerinde canlı yaratıklar bulunması bakımından, dünyamızın eşsiz bir durumda bulunduğunu öne sürmek, gökbilimi (astronomi) ile biraz uğraşmış olanların kolayca kabul edemeyecekleri bir görüştür. Bir çok bilgin öteki gezegen ve yıldızlardan gelebilecek varlıklarla görüşebilmek için çalışmalarını sürdürürken Bilim Dünyasında bu konuda üç teori ortaya çıkmıştır:

1-

Dünya dışı canlılar arasında bilimsel ve teknolojik olarak bizden aşağı olabilirler. Dünya'yı ziyaret edemezler.

2-

Bize benzer bir düzeyde olabilir. Kendi gezegenlerinin çevresinden pek fazla ayrılıp uzayda uzun seyahatler yapamazlar.

3-

Bizden yüksek düzeyde bulunabilirler. Teknolojik üstünlükleri sayesinde uzayda gezegenleri ziyaret edip, yıldız sistemlerine bile gidebilirler. Büyük ihtimalle de bizleri bu guruptan gelenler ziyaret etmektedirler.


78

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

KUR' AN-1 KERİM DE BAHSEDİLEN

ALEMLER OLAYI İslam alimleri Alemler konusunda çeşitli göıiişler ileri sürmüş­ lerdir. Kur'an' da sayı bildirilmemesine rağmen bildirilen alem sayısı 18 bin olarak açıklanmıştır. Ferra ve Ubeyde gibi alimler dil üzerine yönelmiş bazıları alemi sadece akıllı varliklardan ibaret göıiirler ve hayvanlar için bunun kullanılmayacağını savunurlar. Alemleri Kainat denilen bir bütünün parçaları olarak görmemize aslında bir engel bulunmaz. Alem sözcüğünü dünyamız içinde kullanmakta hiçbir engel bulmayan alimlerin sayısı çok yüksektir. Biz de aynı göıiişü kitabımız boyunca zaten savunuyoruz.

Kur'anda yer ve göklerin sayısı verildiği halde alemler için bir sayı söylenmez. Buna karşılık bir çok İslam Alimi belli bazı sayılardan söz ederler. Bunların içersinde 18 bin Alem çok fazla yer tutarken, Vehb bin Münebbih 18 bin alemden söz edip dünyanın bir alem olduğunu söylerken yine dünyayı bir tek alem olarak kabul eden Ebu Said El Hudri bu sayıyı 40 bin olarak vermektedir. Gerçek sayı ise bu verilerle kıyas edilemeyecek kadar fazladır tespiti münıkün değildir. Kurtubi'nin yaptığı Kur'an-ı Kerim Tefsiri'nde Ebu El Aliye'de alemleri 18 bin alem olarak kabul eder.

SAHRA BAŞKA BİR GEZEGENMİ?

Sahra kelimesi Arapçada kaya anlamına gelmektedir. Bu kelimenin geçtiği ayet Hazreti Loknıan'ın oğluna yaptığı nasihat anlatılır. Lokman Suresi 31-16 "Yavrucuğum yapılan bir iş hardal tanesi kadar olsa bile ve o bir kaya içinde ya da Göklerde veya yerde (gizlenmiş) olsa bile Allah onu hiç şüphesiz ortaya çıkanr."


ALİBEKTAN

79

Sahra herhangi bir alem adı mıdır? Yoksa bununla yeryüzü kaBu münakaşa konusu olmuştur. Bazı alimler bunun dünya kayaları olduğunu ve hiçbir şeyin yüce Allah'tan gizli kalamayacağının kesin kes bilinmesi için söylendiği­ ni savunurken, bir kısmı onun yerlerin ve göklerin ötelerinde bir alem olduğunu söylediler. İbn Abbas onu 7 Arzın ötesinde veya 7 kat yerin altında ve dünyanın üzerine kurulduğu bir kaya olarak düşünmüştür. Buna karşılık Isfahan'lı Es Süddi (vefatı M.S 745) bir kısım sahabenin görüşlerine dayanarak bunu, yer ve göklerin haricinde 7 Arzın ötesinde bir Sahra olarak görmüştür. Bunun ayette yer ve göklerden ayn olarak zikredilişi onun hariçte bir varlığı olduğunu gösterir. İmam Suyuti, sağlık yönünden lehinde ve aleyhindeki tenkitlerle beraber aralarında 500 er yıllık mesafe olan dünyalardan bahseden bir hadis kaydeder. yaları mı kastedilmiştir.

Bu Hadisin son kısmı diğer benzerlerinden farklı olarak şöyle biter: "Yerlerden en yükseği iki tarafı gökle birleşen bir balığın sırtı üstündedir. Bu balık Sahra kaya üzerindedir, "hadisi doğrula­ yanlar haklı iseler buradaki balığı malum canlı olarak değil de ancak bir burç olarak anlamak mümkündür. Çünkü balığın sahra üstünde olması düşünülmez. Buna göre Sahra ayn bir alem olarak karşımıza çıkar.

ASTRONOMLAR, İSLAM ALİMLERİNİ DOÖRULUYORLAR.

Yazar ve Bilim Adamı Willy Ley yaptığı araştırmalar sonucunda bilim dünyasına şu açıklamayı yaptı. Açıklamanın en ilginç tarafı İslam alimlerinin bildirdiği Alemler ile aynı noktada buluş­ masıydı. "Samanyolu"nu meydana getiren yıldızların sayısı 30 milyar olarak tahmin ediliyor. Bunların arasında en azından 18 milyar gezegen bulunabileceğini astronomlar doğal karşılıyorlar.


80

AMERİKA 'NIN UZAY SIRLARI

Bu sayıları en aza indirip bu gezegenlerden yalnız yüzde 1'nin kendi güneşleri çevresinde döndüğünü düşünelim. 180 milyon gezegende hayat olduğunu söyleyebiliriz. Yine yalnız bunların yüzde l 'inde gerçek hayat olduğunu düşünelim. Bu hesaba göre hayat taşıyabilecek 1,8 milyon gezegen kalıyor. 1,8 milyon gezegenin yüzde 1 'inde Homo Sapiens'in akıl derecesine varan yaratık­ lar bulunduğunu düşünürsek Samanyolu'nda hayat taşıyabilecek 18 bin gezegen kalıyor. Profesör Willy Ley'in vardığı sonuca İslam bilginleri yaptık­ ları araştırmalarda günümüzden yüzlerce yıl önce varmışlardır. Varılan sonuç "AILAH 18 BİN ALEMİN RABBİ'dir." İşte gök ehli veya gök halkı olarak bildirilenler uzayda yaşa­

yan bizim gibi

insanlardır.

Onlarda

şuurlu varlıklar

olarak

tanım­

lanmaktadır.

Bence bu olayı şöyle açıklayabiliriz. Allah'ın başka gezegenlerde de akıllı varlıklar yarattığına en güzel örnektir. O insanlar bizden daha gelişmiş bir uygarlığa sahip olabilirler. Ayrıca O insanlar da Müslüman olabilir mi? neden olmasın? Uzaylılarla görüştüğünü

iddia eden binlerce insan ki, bunların ülkeleri farklıdır. Yaptıkları açıklamalarında ortak şu noktalara değinmişlerdir: Uzaylıların çok büyük bölümü fiziki olarak bize çok benzemektedirler. Gelip Şehirlerimizde halkın arasına karı­ şıp, yaşayabilirler derken, normal insanlardan bahsetmektedirler. Ayrıca evreni yaratan tek bir Tanrı' dan bahsetmişlerdir. Ünlü İlahiyatçı Yaşar Nuri Öztürk katıldığı bir televizyon "Allah Kur'an-ı Kerim 'de Göklerde Şuurlu canlı varlıklar var diyor. Bununla temiz bir akıla sahip olunması kastediliyor. Biz sadece Dünya ile sınırlıyoruz, her şeyi araştırmak lazım," diyor.

programında şu açıklamayı yaptı:

Uzay konusunda yapılan son araştırmalar sonucunda Samanyolu'ndaki sabit yıldızların sayısını bilim adamları 100 milyara


ALİ BEKT AN

81

çıkartıyordu. Aynı

bilim adanılan ve onlann öğretmenleri 30 yıl önce Başka Gezegenlerde hayat fikrine sıcak bakmıyorlardı. Görülen UFO olaylannı müthiş bir şekilde inkar ediyorlardı. Her göreni hatta uzaylılarla temas edeni hayal görmekle ve onları hasta olmakla itham ediyorlardı. Bu tavır daha çok ABD' de oluyordu. Böyle düşünmeyen başka bilim adamları da vardı elbette. Onlar da gizli bir toplantı yaparak Güneş Sistemindeki uygarlıklar ile temasa geçmek için fikir alış verişi yaptılar. Bir takım kararlar aldı­ lar. Bu işten en karlı çıkan yine Amerika oldu. 1950'lerde ki temas sonrası Birleşik Devletler bugün dünyanın bilimde ve teknolojide ileri giden ülkesi oldu. Avrupa ülkeleri de bilimsel alanda ne yazık ki ABD den geri kalmaya başladılar. Uzay çalışmaların­ da Dünyada Amerika ve Rusya ağırlıklı olarak çalışmaya başladı­ lar. ABD Bilgi birikimi nedeniyle 1947 yılından bu yana ortaya çıkan UFO olaylarını bilinçli olarak hep sakladı. Düşen Uçan Daireleri ve içinde bulduğu Uzaylıları alıp laboratuvarlarında inceledi. Elde ettiği bilgileri ise hiçbir iaman kamuoyuna açıklamadı.

EFSANELERDEKİ UZAYLI İNSANLAR

Dünya tarihinde ister .ilkel olsun, isterse modem şehirler kuran milletler olsun hepsinin efsanelerinde uzaydan gelen insanlara yer verilir. Bunlara Orta Asya' dan başlayıp, Amerika Kızılde­ rililerine oradan Ortadoğu ve Mısır'a kadar her yerde rastlayabiliyoruz. Bizimle aynı ırktan oldukları iddia edilen Amerikan Yerlileri'nin efsanelerinde de Uzaylılar vardır. Onlar bir çok konuda yardımcı olmuşturlar. Piat Kabilesi Reisi Y arımay:

"Eski geleneklerimize göre Kızılderililer yüce ruh Gitchie Manitu tarafından uzayda yaratıldılar. Yüce Ruh çocuklarını barındı­ rabilecek bir yer bulabilmesi için Gök gürültüsü Kuşunu (Thundenbird) yeryüzüne gönderdi. Gök gürültüsü Kuşu bu topraklan keşfedip Kızılderilileri buraya taşıdı."


82

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

Delaware de yaşayan Leni-Lenape kabilesinin yerlileri kendilerine tarımı, avcılığı öğreten uzun sakallı, beyaz tenli, görevi bitince uçup bulutlarda kaybolan bir insana inanmaktalar. folklorunda sık sık tekrarlanan bir "Yeryüzünde yaşayan insanlar önceden başka gezegenlerde yaşardı. Bütün insanlar uzak dünyalardan gelen halkın torunlarıdır. " Kanada

Kızılderililerinin

inançları vardı:

Kraliçe Charotte Adası sakinleri "Ateş Saçan Dairelerle yıldız­ lardan inen yüce bilgelerden Navajos Yerlileri" Uzaydan gelen, uzun süre yeryüzünde kalan sonradan uzak dünyalarına dönen yaratıklardan söz ediyorlar. Orta Amerika ülkelerinden Guatemala' da Atitlan gölünün kı­ olan Kişe yerlilerinin kutsal kitabı Popol-Vuh'a göre: "İlk ırktan olanlar her şeyi bilirlerdi. Ufuğun dört köşesini, gökyüzünün dört noktasını ve yeryüzünün yuvarlak yüzünü incelerlerdi." yılarında yaşamış

Orta Asya da bizim atalarımızın yaşadıklarının benzerlerini Amerikan Kızılderilileri, Guatemala yerlileri, Mısırlılar, Sümerliler de yaşıyorlar. Smithsonian Enstitüsüne göre Eskimolar on bin yıl önce Moğolistan'dan Grönland'a göç etmişlerdir. Önemli olan hangi nedenle Orta Asya' dan kopup buzlar diyarına yerleş­ tikleridir. Eskimoların folklorunda yer alan bu olayda kendilerini "Çelik Kanatlı Kuşlar" taşımışlardır. Taşıyanlar ise Uzaydan gelenlerdir. Buradaki dikkat edilecek konu şudur: Mu Kıtası'nın batış tarihidir. O afet olurken, dünyanın iklimi de değişmiştir. Bu arada Grönland daha ılıman bir iklime sahipti ve insanları oraya götürmek daha akıllı bir iştir. Uzaydan inenler insanlara yardım ediyorlar, uygarlık kurmaları için gerekli desteği veriyorlar. Belli bir süre sonra da dünyadan ayrılıp gidiyorlar. Araştırmalarımız

sonucunda ortaya iki gezegen iki de yıldız sistemi çıkmaktadır. Gezegenler Mars ve Venüs olurken, yıldızlar ise Sirius (Şira) ile Ülker yıldızı olmaktadır. Sanki oralarda da bi-


ALİ BEKTAN

83

zim atalarımız mı yaşıyorlar. Bence olabilir. İlkel kabileler bu kişileri Tanrı yerine koyarak bir statü vermişlerdir, ama biz modem dünya insanı olarak onların da bizler gibi birer insan olduklannı anlıyoruz.

Mezopotamya Uygarlıkları tarih sahnesine tıpkı Mısırlılar gibi aniden çıkmışlardır. Kentler büyüktür ve birer devlet gibi özelliklere sahiptir. Babil 'de bulunan altın tabaklara kazılmış metinler gökten inen ve bilgili insanlar tarafından verilmiştir. Sümerlilere göre bazı yıldızlar simge olmuştur. Marduk (Mars) ile Ninurta (Sirius) ve Ülker Takımyıldızı önem kazanmıştır. Bu gelenler Ateş Saçan Araçlarla gökyüzünde hareket ederler. (Uzay Gemileri) ilginç silfilılar kullanırlar. İnarma havada yükselip düşmanlarının evlerini göz kamaştıncı bir ışınla kasıp kavurur (Lazer Işını ile ateş edilmesi) gibi örnekler günümüz teknolojisi ile açıklanabilir. Yalnız gerekmedikçe bu silfilıların kullanılmadığını da söyleyebiliriz. Gelen Uzaylılar Sümerlileri eğitmişler, tanını ve madenciliği öğreterek bir çok bilgiyi vermiş­ lerdir. Sümerliler de tıpkı Orta Asya'daki atalanmız gibi bu bilge kişilerin dünyalı kızlarla evlendiklerini ve onların çocuklarının olduğunu yazıy_orlar. Sümerliler kim? Sümerliler bizim atalarımız olup, kökleri Asya'ya kadar ulaşan bir millettir. Böylece onlarla soy birliğimiz ortaya çıkarken, aynca Uzaydaki diğer Atalarımız­ la da akraba olmuş oluyoruz.

TÜRK MİTOLOJİLERİNE GÖRE

UZAYDAN GELENLER

Türk Mitolojisi içersinde Göklerin hangi yöresinden geldikleri, nasıl türedikleri açıklanamayan yere inmiş insanlar ve yaratık­ lar vardır. Eski Türk Hanlarından da bazıları gökten yere inmiş, öldükten sonra yine geldikleri yere dönmüşlerdir. Bunların içinde güneşten de gelenler vardır.


AMERİKA 'NIN UZAY SIRLARI

84

Sienpilerde ilk hükümeti kuran ''Tan Şe Hu Babası olduğu halde annesi bir gün gök gürlerken göğe bakmış, bu sırada gökten ağzına bir dolu tanesi düşmüş, kadın bundan gebe kalmıştı. Böylece bu hükümdarın da ilk hayat maddesi gökten inmiş oluyordu. Çin Vang"

Hanedanı

Bugün teknoloji tıp alanında o kadar ilerledi ki kadınların kı­ ilaçlarla tedavi edilirken, suni döllenme yoluyla da kadınlar hamile kalabiliyorlar. Bu efsanede görüldüğü gibi Tan Şe Hu Vang'ın annesi de basit bir operasyon geçirerek hamile kalsır olması

mıştır.

Hulin Dağı'nın üstündeki

ağaca ışık inerek ağaç gebe kalmış, çocuk doğurmuştur. Ağaç Türk Mitolojisinde çok önemli bir yere sahiptir) Onların ağaç dedikleri şey dünyaya inmiş bir füze veya kapsül olamaz mı? Ay'dan dönen füzelerde Okyanus'a indiler, içindeki astronotlar da içinden alınıp gemilere nakledildiler. beş

Buğu Tekin'in odasına gökten nur içinde bir kadın inmiş ve ona Tanrısal öğütler verdikten sonra gitmiştir. (Bir ışınlanma olayı daha)

Kutsal olarak kabul edilen Yeşim Taşı da gökten inen bir Nur dan meydana gelmiştir. Türk Kalıramanı Alp Er Tıınga'nın İranlıların düşmanı olan Zini Gav' ı öldürmesi üzerine gökten Altun Yaruk denilen ışık Türk Kahramanın üzerine Yakutların

inmiştir.

folklorlarında Işıldayan

Arabalarla

yıldızlardan

inen insanlardan söz edilmektedir. Çinli Profesör Tehi Pen Lao'nun açıklamaları ilginçtir. Bir deprem sonucunda Çin'deki Kun Ming gölünde yükselen piramitlerde görülen silindir biçimli uçan gemiler yaklaşık olarak 45.000 yıl öncesine kadar bilinmeyen yüksek uygarlığa sahip bir ırkın o çevrelerde yaşadığı görüşünü desteklemektedir. İşte Mu Kıtası' nın varlığına destek veren arkeolojik bir keşif daha. Başka Millet-


ALİBEKTAN

85

lerdeki uzaylıların torunu iddialarına Japonyada'da rastlıyoruz. Hokkaido Adasında yaşayan Aynus Kabilesi kendini bu insanlann torunu olarak sayar. Pasifik'teki Paskalya Adasının yerlileri de Uzayın Efendilerine inanırlardı. Onların kendilerine her konuda yardım ettiğini söylerler ve akraba olduklarını iddia ederler. Mu battıktan soma kurtulan bu insanlar varlıklarını ancak ilkel bir şekilde binlerce yıl boyunca sürdürmüşlerdir.

SIRLARLA DOLU GEZEGEN: MARS

Mars Gezegeni dünyada en çok merak edilen gezegen olma özelliğini uzun yıllardır sürdürüyor. Çünkü Dünya'nın iklim şart­ larına en yakın olduğu gezegen olması insanoğlu'nun merakını arttın yor. Mars'ın adı ilk kez Mezopotamya'da konulmuştu. Yani bugünkü Irak topraklarında. Ama o zamanlar Mars'ın adı Mars değildi. Sümer ve Akadlar, kan kızılı renginden ötürü ölüm ve yıkım tanrısı Nergal'in adını vermişlerdi. Soma Roma mitolojisindeki savaş tannsı Mars'ın adını aldıysa da, ilk adı Nergal'di. Ve ne büyük tesadüf Nergal'in 60 bin yıl soma dünyaya yeniden sokulması, tam da Irak Savaşına denk gelmiş oldu.

Popüler Kültürün en romantik ürünlerinden biriydi. Dünyaya o kadar benziyordu ki, orada da hayat olduğuna inanılmıştı. Üzerine romanlar yazıldı. Filmler çekildi. Yeni uzay gemilerinin bize gönderdiği fotoğraflarda orada yaşamın olduğu en azından daha önceden uygarlıkların var olduğuna inanılıyor. Mars 'ın dünyalılara bu kadar cazip gelmesinin nedeni okside olmuş toprak yüzeyinden ötürü renginin ''Kızıl" olması, ama bizim mavi gezegenimize o kadar benziyor ki, Dünyadan teleskopla bakıldığında yüzey şekilleri seçilebilen tek gezegen.


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

86

Onun da dağlan, kanyonları, volkanları, hatta buzulları var. Ne ki onlar kuru buz. Mars'ın solunamayacak kadar yoğun karbondioksitle kaplı atmosferinin yarattığı kuru buz. Şu anki bilgilere göre Mars 'ta gelecek yok. Peki acaba geçmişte havası, suyu var mı idi. İşte insanlık şimdi ki aşamada bunu keşfetmenin peşin­ de. Gönderilen altı araç'ın çalışmaları arasında kimi fotoğraf çekecek, kimi mikroplan inceleyecek, kimi de yüzeyi gezegenin taşını ve toprağını inceleyecek. yazık

Mars' ın dünyaya benzediği söylentisi aslında, İtalyanca bilmeyen gök bilimcilerden kaynaklanıyor. Hikaye şöyle:

Galileo Galilei'nin 1609 yılında Mars'ı ilk kez teleskopla incelemesinin ardından, 1858 yılında bir Cizvit Papazı olan astronom Pietro Secchi, Mars'ın yüzeyinde bir eğri görüyor ve buna nedense Atlantik Kanalı adını veriyor. Sonra bir diğer astronom, Giovanni Cassini Mars kutuplarında beyaz şekiller görüyor ve doğru bir teşhisle bunların, aynı dünyadakiler gibi buzul olduğunu düşünüyor. Derken Mars 'ta bir günün 24,5 saat sürdüğü ve bir yılda dört mevsim bulunduğu keşfedili­ yor. Artık bu kadar benzerlik de olmaz denilerek gezegende hayat olup olmadığı iyice merak uyandırmaya başlıyor. Ve yıl 1877 İtalyan Astronom

Giovanni Schiaparelli, ileriki dönemlerde

müthiş

bir Mars literatürü yaratacak buluşuyla sahneye çıkıyor. Schiparelli, gezegen yüzeyinde örümcek ağına benzer şekiller bulunduğunu söylüyor. Bu çizgilere de "Canali" adını veriyor. Sözcüğün İngilizce karşılığı aslında "Channel" ancak "canal" şeklin­ de çevriliyor. Canal, yani bildiğimiz insan eliyle açılmış su kanalı oysa "Canali" sözcüğü "Doğal Su Yolu" anlamına geliyor. Bu çeviri yanlış olmasına rağmen bilimsel çevrelerde kabul ediliyor. Son derece heyecanlı amatör bir astronom olan Amerikalı zengin Percival Lowell bu yanlış anlamadan yola çıkarak bir hikaye yazıyor. Arizona da 60 cm'lik teleskopuyla gözlemler yapan Lowell, Schiparelli'nin bahsettiği kanalların gerçek olduğunu ve insan eliyle yapıldığını iddia ediyor.


ALİ BEKT AN

87

Mars'ta soyu tükenmek üzere olan bir neslin, gezegenin kubuzullardan Ekvatordaki çöllere su getirmek için umutsuzca kanallar kazdığı hayalini kuruyor.

tuplarındaki

Tam da o dönemde 1869 yılında tamamlanan Süveyş Kanabu Mars kanalları söylencesini köıükledi­ tahmin ediliyor.

lı 'nın yarattığı ortamın

ği

Bundan sonraki 50 yıl boyunca Mars 'ta hayat fenomeni popüler kültüıün ayrılmaz bir parçası haline geliyor. İlk olarak H.G Wells'in 1897 yılında yazdığı "Dünyalar Savaşı" adlı romanı geliyor. Sonra 1938 yılında Orson Welles'in neden olduğu O ünlü panik yaşanıyor. Welles'in radyo programı sırasında, Wells'in eserinden alıntı yapmasıyla birlikte Amerikalılar, Marslılara ait uzay gemilerinin New Jersey'e indiğini zannederek müthişbir histeriye kapılıyorlar. İntihar edenler bile oluyor. Ondan sonra Hollywood yığınla Mars filmi çekiyor, bugün de çekmeye devam ediyor.

1965 ilk Fotoğraflar Astronomların Mars hayalleri 15 Temmuz 1965 günü sönüyor. Mariner-4 Uzay Aracı Mars'ın yakından çekilmiş ilk fotoğ­ raflarını yolluyor. Bunlar insanoğlu'nun başka bir gezegenden aldığı ilk görüntüler. O heyecan uyandıran kanallardan eser yok. Sadece kraterler ve toz topraktan ibaret bir gezegen. Ne bir deniz, ne bir nehir, ne bitkiler var. En ilkelinden tek bir hayvan bile yok. Atmosferinde sadece karbondioksit var, havası inanılmayacak derecede soğuk.

Sonraki Uzay araçları, Mars yüzeyinin ilk fotoğraflardan daha ilginç olduğunu tespit ediyor ama hayat izi bulamıyor. Bunun yerine 30 km yükseklikte volkanlar, 6 km derinliğinde bir kanyon ve uzunluğu Nil'i de geçen kurumuş nehir yatağına benzer şekiller bulunuyor. Yoğun toz fırtınaları insanları bekleyen en büyük tehlike olarak göze çarpıyor.


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

88

Bu arada şunu unutmamak gerekiyor. Amerikalılar ellerine geçirdikleri uzay bilgilerini saklamakta ustalar. İstediklerini bildiriyorlar, istemediklerini bildirmiyorlar. Şimdi Mars'a son olarak gönderilen Spirit ve Oppurtunity'nin geçtiği bilgileri NASA yöneticilerinden Sean O'Keefe gazetecilerin sorularını şöyle cevaplıyor:

1- Mars neye benziyor? .. "Kızıl

Gezegen' de donma derecesinin altında hava sıcaklıkla­ toz fırtınaları ve Dünya'dakinden çok daha şiddetli kasırgalar var. Dünyadaki gibi hayat belirtileri olmasa da Mars'ın jeolojik özellikleri çok etkileyici. Güneş sistemi 'ndeki en büyük dağlar bu gezegende. Dünya yüzeyinde olsalar, New York'tan Los Angeles'a kadar uzanacak büyüklükteki kanyonlar bulunuyor. Bir Mars günü, dünyadakinden 37 dakika daha uzun. Bu nedenle araçlar bilgi toplamak için daha fazla zamana sahipler. n,

yoğun

2- Ölü mü Canlı mı? .. Mars Atmosferi dünyadakinden ince ve çok büyük kısmını karbondioksit oluşturuyor. Oksijen ise en az oranda binde 13 olarak bulunuyor. 3- Spirit ve Opportunity'nin ilk Mars farkı

aracından

nedir? ..

Bu araçlar, 1996'da Mars'a inen Pathfinder'dan daha büyük ve bilimsel açıdan daha fazla donanımlı. Pathfinder biraz da mühendislik gösterisi aracıydı. İndiği yerden de 10-20 metre uzağa gidemedi. Özellikle Opportunity, çok daha büyük bir araç ve Mars üzerinde günde onlarca metre ilerleme yeteneğine sahip. Üzerindeki gelişmiş teknolojik cihazlarla tam bir kaşif robot.

4- Ne Arıyorlar? Görevin amacı, Mars'ın bir zamanlar canlıların yaşamasına imkan sağlayan bir ortama sahip olup olmadığını bulmaya çalış-


ALİ BEKTAN

89

mak. Mars, bugün soğuk kuru ve verimsiz bir yer. Ancak uzaktan kamera ve diğer cihazlarla incelendiğinde daha önceleri farklı olduğunu gösteren ipuçları görülüyor. Kurumuş nehir yatakları ve kaplıcalarda bulunabilen mineral çeşitleri var. Geçmişte daha sı­ cak, daha nemli ve Dünya'ya daha çok benzeyen iki bölgede, buraların gerçekten hayat için uygun olup olmadığına dair jeolojik ipuçları bulunabilir.

5-0rada hfila hayat olup olmadığı mı araştırılıyor? Hayır,

yatı

tam olarak hayat var mı diye bakılmıyor. Yapılan iş, hadestekleyen şartların bulunup bulunmadığı.

6-Mars' a giden yüksek?

araçların başarısızlık oranı

neden bu kadar

Her şeyden önce yol çok uzak. Özellikle yüzeyine inmek çok zor, çünkü çok az bilinen bir ortama giriliyor. Aynca henüz Mars üzerinde tespit edilmiş bir noktaya kesin iniş yapabilmek için teknoloji mevcut değil.

7-Beagle-2'nin deneyiminden öğrenecek bir şey var mı? Bu araçlar birbirinden çok farklı. Beagle'ın başına ne geldiği­ ni anlayabilmek zor. Ancak Colin Pillinger ve ekibi bir sinyal alabilirlerse belki anlaşılabilir.

8-Beagle- 2'yi bulma :imkfun yok mu? Hayır. Amerikan ve İngiliz araçları çok ayn yerlere indiler.

Amerikan araçlarının indiği araziler, Beagle'ın indiği Isidis Plani-

ta dan çok uzakta.

9- İnsanlı Yolculuk Yakın mı? Mars, Güneş Sistemi'nde Dünya'ya en çok benzeyen gezegen. Bu nedenle Mars'a 20 yıla kadar insanlı uzay aracı gönderilecek. ABD Başkanı George W. Bush 2020 yılına kadar önce Ay'a, oradan da Mars'a insan gönderme planlarını açıklamış bulunuyor.


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

90

10- Meridiani Planum nedir? Spirit'in bulunduğu Gusev Krateri'nin Mars'ın geçmiş çağla­ bir göl olduğu düşünülüyor. Opportunity'nin indiği "Meridiani Planum" ise Gusev'e kızıl rengi veren tozların olmadığı geniş bir düzlük. Merdiani Ovası'nın gri hematit denen minerali içerdiği düşünülüyor. Bu mineral ancak sulak veya volkanik ortamlarda oluşuyor. rında

Spirit Bozuldu... NASA'nın

Mars'a

gönderdiği

saatlik bozuk iletişimin ardından bunun nedenini araştırıyor.

araçlardan ilki olan Spirit, 24 tamamen sustu. Bilim adanılan

Dünya ile haberleşmesini iki şekilde yapan araç NASA'ya mesajlar gönderebiliyor. Ya da gezegenin yörüngesindeki Mars Odyssey ve Mars Global Surveyor uyduları aracılığıy­ la Dünya ile irtibat kurabiliyor. Bu uydular Mars'a sadece 400 kilometre uzaklıktalar. ABD, Avustralya ve İspanya'daki üç NASA istasyonu ile irtibatın sürekliliği sağlanıyor. Mars ile Dünya arasındaki uzaklık 170 ile 320 milyon kilometre arasında değişiyor. Mars robotunda Alçak ve Yüksek Frekans sistemleri bulunuyor. Bunlarla bilgi alınıp veriliyor. doğrudan

Bu arada Gezegenin kimlik bilgilerini de verelim: Adı

Roma Savaş Tannsı'ndan geliyor. Dünyadan Maksimum uzaklığı 378 milyon kilometre. Bir yılı 687 gün sürüyor. Yazsı­ caklığı 27 C, Kış sıcaklığı-133 C ve iki uydusu var. Bu bilgilerden sonra Mars Gezegeninde yaşayanlar var ise ve bizden daha ileri iseler, bu uyduları ve robotları emin olun yakın­ dan izliyorlardır. Belki istenmeyen bazı görüntülerin geçilmesini engelliyorlar mı acaba? Bence en dikkat çekici olay NASA'nın elinde hükümetin emriyle dünya hükümetlerinden sakladığı bilgiler olmaktadır. Bunların en başında ise Mars'a inen bir aracın çektiği gezegen resim-


ALİ

BEKTAN

91

lerinde görünen KUBBELl BİNANIN olduğu fotoğrafın sansürlenerek medyaya gönderilmesidir. Fotoğrafın orijinali basına sız­ dığı zaman NASA garip bir suskunluğun içersine girmiştir.

MARS'TA KAYBOLAN GEMİLER Avrupa Uzay Ajansı'da Mars gezegeni üzerindeki çalışmala­ rını sürdürebilmek amacıyla Beagle-2 adını verdiği bir uzay aracı göndermişti. Gezegene inen araçtan haber alınamazken, bu sırada NASA'nın gönderdiği iki araçtan biri olan Spirit'ten de haber alı­ namadı. Robot'la irtibatı kaybettiğini açıklayan Pete Tbiesinger, robotta ciddi bir anormallik olduğunu, komutları almayan Spirit'in hurdaya çıkmasından korkulduğunu açıkladı. Robottan bilgiler yerine sadece bir bip sesinin geldiğini söylediler. Böylece 820 milyon dolar yok olmuş oldu. Bu gemileri yoksa uzaylılar mı susturdu. Belki'de Mars'ta yaşayanların rahatlan bozuluyordu da bu sebepten mi gemileri susturdular? Uzay teknolojisi sizden üstün olan bir uygarlık karşı­ mızda varsa biz ne yapabiliriz.

MARS'TA SU BULUNDU... Avrupa Uzay Ajansı'nın gönderdiği Mars Express'in gezegenin yörüngesinden çektiği fotoğraflarda, gezegende su olduğuna dair deliller buldu. Ajans'ta çalışan bilim adamı Jean-Pierre Bibring, Almanya'nın Darmstad kentindeki görev kontrol merkezinde yaptığı basın toplantısında, Mars Express uzay aracının, bu keşfi Kızıl Gezegenin güney kutbunda 15 ocak 2004'te yaptığını söyledi. Bibring donmuş haldeki suyun keşfinin yüzeyin mineral oluşumunun haritasını çıkaran uzay aracındaki spektrometre cihazıyla yapıldı­ ğını bildirdi. Mars Express, ajansın Mars'a gönderdiği ilk araçtı. Mars Express Noel günü yörüngeye girerek araştırmalarına başla­ mış ve ille bulguları Ocak 2004 ten itibaren dünyaya göndermişti.


AMERİKA 'NIN

92

UZAY SIRLARI

NASA' ya göre Mars 'ta su yok, Avrupa Uzay Ajansına göre su var. O zaman ortaya şu çıkıyor. Tüm Avrupa ülkeleri, Sovyet ve Çin Devletleri bence birleşerek uzay çalışmalarını yürütecekler. Çünkü Amerika diyelim ki, Uzaylılarla temasa geçti ve bilgiyi aldı. Bunu neden dünyanın diğer ülkeleri ile paylaşsınlar. O zaman bu güçle dünyanın hakimi olmaları işten bile değil. Belki biraz Bilim-Kurgu oldu ama olaya bir de bu yönden bakmak gerekiyor. Amerika, Ay'a uçuşları 1972 yılının kasım ayında tamamladıktan sonra bir daha Ay ile ilgilenmedi. Neden acaba? Sonra gözünü Mars gezegenine çevirdi, halbuki Apollo projesi bittiğinde 2000'li yıllarda Ay'da üs kurulacaktı. O üsten dünyaya göre daha az yakıt ile yola çıkacak uzay gemileri güneş sisteminde rahatça yolculuk yapacaklardı. Apollo uçuşları bittiğinde Ay defteri de kapandı. Gerçi Başkan Bush 2004'te yeni üs hedefimiz Ay dese bile orada yaşayanlar acaba Amerika'ya üs kurmak için izin verecekler mi? Yoksa bu proje de hayalden öteye gitmeyecek mi? Bu durum Amerika'nın uzay sırlarından bir tanesi olarak ortada durmaktadır.

MARS'TAKİ ESRARENGİZ KUBBELER

Mars Gezegenine 4 Temmuz 1997 tarihinde inen Pathfinder (Kaşif) uzay aracı NASA'ya çektiği resimleri yollamaya başladı. Bu resimleri dünya ajanslarına satan kurumun fotoğraflarındaki "karartılar" dikkat çekmeye başladı. NASA, bu fotoğraflar için link hatlarındaki problemler yüzünden bazı fotoğrafları net alamı­ yoruz açıklamasını yapıyordu.

NASA NE SAKLIYOR? .. Ancak Mars 'ı İntemet'ten izleyenler bomba gibi bir açıklama ile karşı

karşıya


ALİ BEKT AN

93

Karşıya kaldılar. Açıklama şöyleydi: ''NASA dünya kamuoyundan bir şeyleri gizlemek için fotoğrafları özellikle karartıyor. Bu açıklama ile birlikte NASA'nın İntemet'te net olarak,yayınla­ nan ikinci fotoğrafta, kubbe şeklinde cisimler görülüyor. NASA'nın yayınladığı bu fotoğraflarda ise bu cisimlerin olduğu yer, bant çekilmiş gibi karanlık... "

İsmini gizli tutan bir NASA yetkilisi "Bu temiz fotoğrafı nasıl

elde ettiğimi sakın sormayın," diyor ve ekliyor: "Temiz fotoğraf­ larda görülen kubbe şeklindeki cisimler göz yanılması da olabilir. Ancak NASA yetkilileri, kendi gördükleri her şeyi herkesin görmesini istemiyorlar." NASA'dan sızan bazı resimler bize Amerikalıların ısrarla baş­ ka gezegenlerde hayat olduğu ve temasa geçerek bilgi sahibi olduklarını gösteriyor. Buradaki amacın sebebi elde edilecek bilgi ile teknolojik olarak daha da ileriye gitmek istemeleridir. 1970'lerin başlarında TRT'nin siyah-beyaz ekranlarında yayınlanan UZAY YOLU dizisinin gerçek olmasına az bir sürenin kaldığına inananların sayısı bugün milyonları bulmuştur. Çünkü Uzay Yolu dizisinde kullanılan bir çok ürünün mesela küçük telsizlerin, otomatik kapıların kendiliğinden açılması, Gezegene inen mürettebatın cep telefonları aracılığıyla ana gemi ile konuşmaları teknolojik olarak günlük hayatımıza girmiştir. Tıbbi

konularda gerçek olurken, insanların bir yerden bir yerlere ışınlanması yakında gerçek olacaktır. Bunun ile ilgili olay ise meşhur.Filedelfıa deneyidir. 1943 yılında 2'nci Dünya Savaşının en kanlı günlerinde yapılan bu deneyde Virginia ile Norfolk limanları arasında bir destroyer ışınlanmıştı. İçindeki mürettebat ile gerçekleşen olay sonucunda tüm mürettebat deney sırasında ve sonrasında ölmüştü. Amerikalıların bu çalışmaları hala sürdürdüğünü görüp, bu deneylerin boş bir uğraş olmadığını anlamak için uzman olmaya gerek yok.


94

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

Gerçek şudur: Uzay Gemisi Atılgan gibi bir uzay gemisi yaparak Uzay'daki diğer gezegenlere gitme fikri artık gerçek olma aşamasındadır. Sadece bu teknolojiyi bulmak kaldı. Sorun süre sorunudur. Biz yine NASA'ya dönelim neden elüıdeki bilgileri saklıyor. Çünkü kendi bilim adamlarıyla başarıya ulaşmak istiyor. 51 'nci Bölge olayında olduğu gibi. Oraya zaten bir uzay gemisinin düş­ tüğü, sağ veya ölü bir çok uzaylı cesedinüı bulunduğuna hala inanılıyor. Her ne kadar resmi makamlar yalanlasa bile. Yalnız şu sorunu da göz ardı etmemek gerekiyor. Siz çok üstün bir teknolojiyi çözebilecek bilgiye veya ,cihazlara sahip misiniz? Dünyanın Kurtuluş Günü adlı filmden hatırlarsanız şöyle bir şey vardı. Dünyayı istila eden uzaylılara karşı son çare 51 'nci bölgedeki Uçan Daire'yi kullanarak savaşı kazanmaktı. Sonuçta filmin kahramanları bu Uçan Daire ile uzaylıların gemisini yok ederek, dünyayı kurtarıyorlar. Bizim de ileri sürdüğümüz gibi bunların gerçek olması hiç kimseyi şaşırtmayacak. 1947 yılından bu yana geçen süreçte Amerikalı bilim adamlarının incelemelerini sürdürdükleri Uçan Daire 'yi çalıştırıp, çalıştırmadıkları bilüımiyor. Yasak bölge bugün herkese kapalı, geceleri ise garip cisimler ve ışıklar görülmeye devam ediyor. Belki de UFO'yu çalıştırdılar ya da benzerlerini yaptılar. Sonuçta bugün Amerikalılar Uzay konusunda çok ileri derecede çalışmalar yapıyorlar ve elde ettikleri bilgileri de kesinlikle kimseyle paylaşmıyorlar.

RUSLARIN UÇAN DAİRE ARAŞTIRMALARI

Sovyetler Birliği 72 yıl boyunca Komünist bir rejim ile yönetildi. 2'nci Dünya Savaşı sonrasında başlayan Soğuk Savaşı dünyayı ikiye bölmüş bir durumdaydı. Ruslar tüm kaynaklarını çıka­ bilecek olan bir Üçüncü Dünya Savaşı içüı hazır tutuyorlardı. Bu arada Allah'ı reddederken, dinlerin halkı uyuşturan birer düşünce


ALİ BEKTAN

95

olduğunu savunuyorlardı.

1989 yılında Berlin Duvarı yıkıldı ve Sovyetler Birliği'ndeki rejim değiştiğinde ortaya çıkan en güçlü kurum Kilise olurken, Türk Cumhuriyetleri'nde de İslfuniyet'e ağırlık verilmeye başlanmıştı. O dönemde Ruslar iki şeye ağırlık verdiler. Birincisi Parapsikoloji yani inanılmaz yetenekleri olan insanları toplamak, bunlarla bilim adamları aracılığıyla deneyler yapmak ve beynin sırlarına ulaşmaktı. İkincisi ise Dünya Dışı Uygarlıklar ile temasa geçmek onlardan alınacak teknoloji ile dünya üzerinde başarıya ulaşmaktı. Uçan Daireleri araştırmak amacıyla teşkilat kuran ve Rusya'da meydana gelen tüm UFO olaylarını toplayan Rusların bu örgütünün adı. ANATOLIA idi. Yani Türkçe açılımı ile "Anadolu" idi Bu araştırma Merkezinin başına ise General Stoljerov getirilmiş­ ti. Amerikalılar NASA aracılığıyla Seti projesini hayata geçirirken, Fransızlar GEOCNI teşkilatını kurmuşlardı. Hepsinin de ortak amacı Uçan Daireleri araştırmaktı. Onlarla temasa geçen kişi­ leri bulmak ve konuşmaktı. Hatta Amerikalılar EURONET örgütü kurarak sivil hava yolları pilotlarının tüm UFO olaylarını bildirmelerini istediler. Çünkü en fazla UFO görenlerin başında Hava Yolu Pilotları gelmekteydi. Şimdi

siz Uzaylılara inanmayacaksınız ama araştırmalar yapmak için merkezler kurup, raporlar tutacaksınız. O zaman bu gibi durumlar komik davranışlar olmuyor mu? Rusların başka bir amacı var diye düşünüyorum. Birincisi 2'nci Dünya Savaşı öncesi Almanların Başka Gezegenlerle temasa geçtiklerini öğrendiler. Uzaylılardan aldıkları bilgilerle silahlanıp savaş çıkardıklarını düşünüyorlardı. En önemli nedenlerden bir tanesi ise füze olayının biranda gelişmesiydi. Hitler Bu savaşı bir yıl daha geç başlatmış olsaydı, bugün dünyada Alman İmparatorluğu'nu konuşuyor olurduk. Amerika'nın ve Rusya'nın adı bile söz konusu olmazdı. Alman Bilim Adamı Von Braun ve arkadaşları neredeyse kıtala­ rarası füzeleri yapmak üzerelerdi. Bu füzelerle Amerikan şehirle­ ri kolayca vuruldu ve savaşın galibi Hitler'in iktidarda olduğu Na-


96

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

zi Almanyası olurdu. Bitler çağın bir diktatörü idi, ama onun gizli bilgilere olan merakı vardı. Bu yönünü çok az kişi araştırmış, bu konuda çok az kitap yayınlanmıştır. Aynca Ruslar Amerikalıların başka bir Uygarlık ile temasa geçtiklerini öğrenmiş ve aldıkları bilgilerle yüksek teknolojiye ulaşacaklarını anlayınca, kendileri de UFO'larla temasa geçmenin yollarını araştırmışlardır. Sovyetlerin çok iyi bir casusluk sistemi vardı ve Soğuk Savaş dönemi boyunca Rus casuslar Amerika' da bir çok bilgiye ulaşmışlardı. Uzay çalışmalarında meydana gelen bir olay sonrasında Ruslar'ın UFO merakı üstü düzeye ulaştı,

RUS ASTRONOTLAR UFO GÖRDÜLER 24 Şubat 1961 gÜiiu akşamı Bochum Meudon ve Twin uzay dinleme merkezleri aynı gün BAYK.ONUR uzay üssünden havalanmış olan Uzay aracından gelen mesajları alıyorlardı. Rus uzay aracında biri erkek diğeri kadın olmak üzere iki astronot vardı. Merkeze verdikleri raporlar dinlenince şu ilginç kelimeler not edildi: "Sağlığımız yerinde, yakıtımız azaldı. Elektrik enerjisi azalmakta, yörüngemizde değişiklik yok. Gemi idaresi nonnal..."

Sözlerinin burasında sözlü rapor veren kadın astronot birdenbire sustu. Birkaç dakika sessizlikten sonra yer merkezi fısıltı halinde konuşmaları banda kayıt ediyordu:

... Tam önümüzdeler. sana işte oradalar."

Şimdi

de

sağ

tarafa geçtiler.

Sağ'a

bak-

Birkaç saniye sonra erkek Astronotun sesi duyuldu. "Evet evet tuhaf nedir bunlar? Eğer geri dönemezsek Dünya hiçbir zaman öğrenemeyecek. Çok zor." Araçla yer dinleme merkezinin bağlantısı o anda kesilmişti. Moskova saati ile saat tam 20.00 idi. Rus astronotlarının Uçan


ALİ

BEKTAN

Dairelerle karşılaştıklan kesindi. Fakat bu konuyu hatta inkar bile ettiler.

97

açıklamadılar

Ruslar'ın

ikinci olayı da Orman içine düşen bir gemiden çıkan insan cesedi idi. Bu olay daha sonra dünya basınına sız­ mıştı. Araştırmacılar için gerçek bir delil niteliği taşıdığı ileri sürülmüştü. Ruslar'ın da Amerikalılar gibi davranması normal bir şeydir. Çünkü elde edilecek olan bilgi kimseyle paylaşılmaz. O bilgi sizi bu dünyada hem zengin, hem de güçlü kılar. Uzaylı

Arnerika'nın

1950'ler de sahip

olduğu

bilgi gibi ....

AMERİKAN BAŞKANI EİSENHOVER

UZAYLILARLA GÖRÜŞTÜ

Amerikalılar

son elli

yıllık

süreç içersinde Teknolojik yönden nasıl bu kadar geliştiler. 1960'lar da başlayan uzay çalışmalan sı­ rasında yapılan bir çok keşif günlük hayatta da kullanılırken, Amerika bugün tıp Alanından, Uzay çalışmalarına kadar bilimsel alanda çok ileri gitmiş durumdadır. Bu bilginin temeli nereden geliyor? Bizce Uzaydan geliyor. Arnerikalılann

2'nci Dünya Savaşı'nın ünlü Generallerinden olan Eisenhover 1950 yılında Amerikan Başkanı oldu. 1951 yılın­ da bir Uçan Daire US Muroc Air Field Askeri Havaalanına indi. Uçan Daireden çıkan iki Uzaylı Başkan Eisenhover ile görüşmek istediklerini açıkladılar. Durumun

garipliği karşısında

Beyaz Saray'a telefon edildi. Başkanı uçağı dört saatlik bir yolculuktan sonra Muroc Havaalanı­ na geldi. Uçan Daireden çıkan iki uzaylı, Eisenhover, iki senatör ve iki yüksek rütbeli subay ile özel bir odada görüşmeler yaptılar. İki subaydan biri, alanda görevli bir Albaydı. Tabii alanda çok sıkı

önlemler

alınmıştı. Görüşmeler

sona erince iki

uzaylı

gemi-


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

98

lerine binip döndü.

uzaklaştılar. Başkan

da kendi

uçağı

ile Washington'a

Alanda görevli bulunan Albay, yeğeni olan genç bir Teğmene sırrını açtı. Haberi daha sonra yayan kişi, bu Teğmenin ağzından ısrarla laf almaya muvaffak oldu. Ancak olayın on yıl süreyle gizli tutulmasını istemişti. Teğmene

sorulan sorular ve a1ınaıı cevaplar şöyle:

S: Olay hakkında bildiklerinizi

anlatır mısınız?

Y: Uçan daireden inenler bize benziyorlarmış.

Yalnız

renkleri

bizimkinden çok daha açıkmış Parlak renklerde, hafif elbiseler

giyiyorlardı. Başlarının alın

kısmı fazlaca genişmiş. Konuşma İngilizce oldu. Gezegenlerinde-

ki hayat şartları, bizim dünyamızdakine çok benziyormuş. Maalesef daha fazla bir şey söylemeyeceğim. hangi yıldız sisteminden geldiği sorulduğunda Beteljus Takını Yıldızları olduğu açıklandı. Peki bu sistem dünyaya ne kadar uzakta derseniz binlerce ışık yılı uzakta bulunuyorlar. O zaman ortaya bir çok ilginç soru çıkıyor. Uzaylıların

1-

neden binlerce ışık yılı uzaklıktan gelerek bu bilgileri Amerikalılara neden veriyorlar?

2-

Bu

3-

Amerikalılar bu görüşme sonrası elde ettikleri bilgilerle Bilimsel ve Teknolojik alanlarda üst seviyeye çıktılar. Bugün Amerika' dan her gün yeni bir keşif haberi duyuyoruz.

4-

Uzaylılar hakkında

Uzaylılar

uzaylıların amaçları

nedir?

ele geçirdikleri her bilgiyi saklayan bu gelenlerin neden Beteljus Yıldız Sisteminden geldiklerini açıkladı. Başka bir yakın gezegenden gelmiş olamazlar mı? Uzak bir sistemi açıklayarak hedef şaşırt­ mış olamazlar mı? Amerikalılar


ALİ BEKTAN

99

20'nci yüzyılın son on yılı ile 21 'nci ellerindeki bilgi ve teknoloji ile dünyanın bir numaralı ülkesi oldular. Kaynağın uzaydan geldiğini ve alınan bilgilerle Bilimde patlama yaptıklarını rahatça söyleyebiliriz. Bu sorulan

arttırabiliriz.

Yüzyılda Amerikalılar

Ünlü bilgin Einstein Uçan Daireler görülmeye başladığında onlara inandığını açıklamıştır. Ünlü İzafiyet Teorisi ile bilime yeni ufuklar açan Einstein "Uçan Daireler gerçekten uzaydan gelen araçlardır. Onları kullananlar, dünyamızdan çok uzun yıllar önce gitmiş (göç etmiş) kimselerdir. Yeryüzünün ve insanlığın uygarlık düzeyinin şimdiki durumunu incelemek için bizi ziyaret ediyorlar," demiştir. Eisenhover ile birlikte Uzaylılarla görüştüğü de ileri sürülen ünlü bilim adamı elde edilen bilgileri incelemiş olabilir. Kendisinin bir de böyle bir fotoğrafta yer aldığı söyleniliyor. Einstein daha sonraları kendisine UFO'lar gerçek mi? diye soran gazetecilere şu ünlü sözünü söylüyor: "UFO'lar elbette gerçektir. Onlar Dünya 'dan göç etmiş bir ırktır. Bizim ne durumda olduğumuzu gönnek için kontrole geliyorlar," dedi. Bu sözün anlamını ben Pasifık Okyanusu'nda 12 bin yıl önce batan ve büyük bir uygarlık kuran Mu Kıtası'na bağlamıştım. Çünkü dünyayı kontrol eden ve uzaya açılan bu uygarlık anavatan büyük bir doğal afet ile büyük ihtimal Tufan ile yok olunca, geriye dönemediler ve gittikleri gezegenlerde yaşamalarını sürdürdüler. Bu anlatım bugün herkesin kabul edebileceği bir bilimkurgu anlayışına da uygundur. Uzaydaki hayat konusunda bilim dünyası büyük bir merak içindedir, fakat bulunan yeni güneş sistemleri ve gezegenlerde ne tür canlıların olduğunu da çok merak ettiklerini belgesel filmlerde açıklıyorlar. Güneş sisteminin son gezegeni ise dünyaya 14,5 milyar kilometre ötede bulunan lü'ncu gezegen olduğuna göre daha bulunacak yeni gezegenler bilim dünyasını bekliyor demektir. Bu arada uzay çalışmaları konusunda bilgiler elde eden Amerika bunların


AMERİKA 'NIN UZAY SIRLARI

100

büyük bölümünü kendisine saklarken, dünyaya sadece bir kısmı­ nı açıklamaktadır. Bunlarda kendilerinin uygun gördükleri konulardır.

UZAYDA HAYAT OLABİLECEK YENİ GEZEGENLER

Sürekli olarak, günlük gazetelerde dünyanın çeşitli ülkelerinde çalışmalarını sürdüren astronomlar buldukları yeni güneş sistemlerini, yıldızları, gezegenleri ve hayat olabilecek alanları açık­ lıyorlar. Son yıllarda Türk Basını da bu konuya ilgi göstermeye devam ediyor. 1995 yılından itibaren astronomların ve bilim adamlarının yaptıkları araştırmalarda Uzayda hayatın bulunabileceği gezegenlerin olabileceği artık kabul ediliyor. Dünyamızın

da yer aldığı galaksinin içinde, Pegasus takımyıl­ dızları arasında tespit edilen 51 Peg adında, güneş benzeri bir yıl­ dızın çevresinde, dünyaya çok benzer bir gezegenin yörüngede olduğu tahmin ediliyor. Eğer bu tahmin doğruysa, astronomi tarihinde ilk defa, dünyadakine benzer bir hayat türünün ve canlıla­ rın varolabileceği bir güneş sistemi bulunmuş olacak. Cenevre' de araştırma yapan İsviçreli bilim adamları Michel Mayor ve Didier Queloz'un bu konudaki bildirileri, İngiltere' de yayınlanan "Nature" dergisinde yer aldı. Verilen bilgilere göre 40 ışık yılı uzaklıkta ve çıplak gözle görülebilen yıldızın çevresinde, bizim güneş sistemimize benzer bir gezegen sisteminin olduğu ve başka gezegenler de bulunabileceği düşünülüyor. 51 Peg yıldızının bir başka özelliği, tıpkı bizim güneşimizde olduğu gibi, hareket yörüngesinde önemli bir kavis çizmesi. Böyle bir etkinin ancak yıldızın yakınındaki bir uydu gezegenin çekim gücünden kaynaklanabileceği biliniyor. 51 Peg yıldızının yakı­ nında, bizim sistemimizdeki Jüpiter gezegeni boyutlarında ve


ALİ BEKTAN

101

dünyamızla güneş arasındaki

mesafeye benzer bir uzaklıkta bir gezegenin yörüngede olduğu tahmin yoluyla belirlendi. Söz konusu gezegenin, yıldıza yakınlığı nedeniyle, çok kayaama dünyamızdakine benzer bir düzeyde bir atmosferi ve ısıyı yaşatabileceği düşünülüyor. lık olacağı,

UFO konusunda araştırmalar yapan kişiler ve bilim adamları Uzayda hayatın olacağını uzun yıllardır savunuyorlardı. Tarihe baktığınızda tüm milletlerin buna ilkel kabileleri de ekleyebilirsiniz, hepsinde "Gökten İnmiş İnsanlar" dan bahsedilmiyor mu? Bunların yardımlarıyla bir çok şey başarılmıyor mu? O devirlerin ilkel insanları daha da ileri giderek, bu bilgili uzaylı insanları Tanrı veya İlah noktasına çıkartmıyor mu? Çocukluğumda

Uzay Yolu Dizisini çok severdim. Cumartesi günleri yaz kış saat 19.00 da televizyon karşısına geçer Uzay Gemisi Atılgan'ı, Kaptan Kirk'ü, Mr Spock'ı, Uhura'yı, Doktor'u ilgiyle izlerdim. O dizi bizlere Uzayda hayatın var olabileceği fikrini sunuyordu. O dizide kullanılan bir çok ürün ve cihaz en fazla yirmi yıllık sürede icat edildi. Mesela Küçük Telsizler, Otomatik Kapıları Gezegene inen Kaptan uzay gemisi ile bağlantısını küçük bir motorola cep telefonu ile sağlıyordu. Tıbbi gelişmelerden bahsedilen olaylar da hayranlıkla izleniyordu. Hepsi gerçek oldu. 21 'nci Yüzyıl insanı gittikçe şanslı bir insan olmaya başladı. Bunun en önemli göstergesi durmadan geliştirilen cihazlar, hayatı kolaylaştıran makineler ve sağlık alanındaki gelişmelerdir. Uzay çalışmalarında elde edilen bilgiler astronomların evreni incelerken elde ettikleri bilgiler ışığında Uzayda bizim gibi veya bizden daha akıllı canlı varlıkların olabileceği düşüncesi artık insanoğluna garip gelmiyor. İnananların sayısı Türkiye'de de milyonların üstündedir. ABD, Rus ve Avrupalı Bilim adamlarının önümüzdeki 25 yıl­ süreç içersindeki hedefleri Uzay çalışmalarında başarılı olmak ve ciddi bir temasa geçildikten sonra bilginin tamamını almaktır. lık


102

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

DÜNYA 25 YIL İÇİNDE UZAYLILARLA TANIŞACAK NASA'nın Kökenler Programı Yöneticisi Mark Kaplan, İs­ panya'daki astronomlar toplantısında "Evet, Dünya Dışı Hayatlar kesinlikle var. Evrende yalnız olduğumuza inanmıyorum. Onlara ulaşmamız zaman alacak ama kesinlikle ulaşacak ve bizden farklı olduklarını görünce çok şaşıracağız. Bilim adamları gelecek 25 yıl içinde Güneş sistemi dışında hayat bulabileceklerine inanıyor­ lar," dedi. Amerikalı astronomların

1996 yılında iki yeni gezegen daha sonra, Kaplan, Dünya Dışı Hayatın artık bir hayal değil, bir zaman meselesi olduğunu söyleyerek en fazla 25 yıl içinde böyle bir yaşam izine rastlanmasının mümkün olabileceği­ ni belirtti. keşfetmesinden

Mark Kaplan Dünya Dışı Hayatın bulunması halinde insanları nelerin beklediğini ise şöyle açıklıyor: "Eğer böyle bir hayata rastlarsak, felsefe, din ve daha bir çok değer yargısı önemli ölçüde etkilenecek ve belki de daha alçak gönüllü olmamızı sağlaya­ cak. Çünkü bizim dışımızda bir hayat olduğunu keşfettiğimiz evrende yalnız ve özel olmadığımızı anlayacağız." Dünya Dışı Hayat konusunda yapılan araştırmalar ve ihtimal hesaplan milyarda birlik ihtimallerde bile evrende dünya şartla­ rında milyarlarca gezegen olduğunu ortaya koyuyor. Bu yüzden bilim adamları kesin olarak evrende yalnız değiliz diyebiliyorlar.


ALİ BEKTAN

103

DÜNYANIN DİGER DEVLE1LERİ BİRLEŞMEK ZORUNDALAR

Avrupa Uzay Ajansı ile birlikte uzay çalışmaları yapan ülkeler Rusya ve Çin var. Buna Hindistan'da ekleniyor. 1 milyara yaklaşan nüfusuyla yoksulluk ve sefaletle boğuşmasına rağmen bilim ve teknoloji alanlarında önemli başanlara imza atan Hindistan 'ın Başbakanı Atal Behari Vajpayii, ülkesinin bağımsızlık günü nedeniyle yaptığı konuşmasında, "Hindistan 'ın 2008 'den önce Ay'a insansız bir uzay aracı göndereceğini açıklamaktan memnunum," dedi. arasında

Başbakan Vajpayii "Chandrayan Pratham (Ay'a İlk Yolculuk) adlı

seferin, ABD'nin on milyarlarca dolarlık projelerinin aksine sadece, 80 milyon dolara mal olacağını açıkladı.

Hindistan Uzay Araştırma Teşkilatı 2000 yılında Ay'a uzay gönderilmesi için teklifte bulunmuş ve 2001 yılında fizibilite çalışmalarına başlamıştı. Bugüne kadar sadece ABD ve Rusya uzay aracı gönderse de, Çin'de önümüzdeki üç yıl içinde Ay'a insansız uzay aracı göndereceğini açıkladı. aracı

O zaman şunu soralım? Neden Ay'a insansız uzay aracı göndermek istiyorlar. Çin ve Hindistan. İki ülkeninde başında binlerce problem var. Uzay çalışmaları için harcadıkları milyonlarca dolar ile kendi milletleri için iyi şeyler yapabilecekleri yerde bu parayı boşu boşuna harcamış olacaklar. Cevabı yine biz verelim "ONLAR AY'DA YAŞAYAN ÜSTÜN BİR IRKA MESAJ GÖNDERMEK İSTİYORLAR. "Böylelikle temasa geçerek bilgi almayı planlıyorlarsa bu iyi bir düşüncedir. O zaman Amerikalı­ ların çalışmalarını öğrenip böyle bir proje gerçekleştirmeye karar verdiler diyebiliriz. İnsana mantıklı gelmiyor mu? Yoksa milyonlarca dolar neden harcansın ....


AMERİKA 'NIN

104

UZAY SIRLARI

RUSLAR'IN UFO ÇALIŞMALARI -1-

Türkiye'nin bitişiğindeki Rusya ile tarih boyunca süren komşuluk ilişkileri bugün çok samimi bir şekilde sürüyor. UFO konusu ise Sovyetler Birliği'nde gündeme ancak 2'nci Dünya Savaşı sonrasında geldi. Gerçekte ise 30 Haziran 1908 günü gelmişti. O gün Sibirya'nın Tunguzya bölgesinde çok şiddetli bir patlama meydana geldi. İnanılmaz bir gürültü ve ışık eşliğinde patlayan nesneden gökyüzüne mantar şeklinde bir bulut çıktı. Patlama o kadar güçlü bir ışık yaydı ki Sibirya ile İngiltere arasındaki hat üzerinde geceleri sokaklarda kitap okunacak kadar aydınlık oluş­ muştu. Hatta Londra'da yaşayan bir çok İngiliz bu aydınlık karşı­ sında geceleri sokaklarda kitap ve gazete okuyabiliyordu. O dönem yaşayan ve karanlığı aydınlatan bu ışık yüzünden milyonlarca insanın aklına kıyametin kopmak üzere olduğu düşüncesi gelmişti.

Tunguzya'ya giden Rus bilimadamlarının gördüğü manzara ise çok korkunçtu. Milyonlarca ağaç yanmış, patlama nedeniyle derin çukurlar oluşmuş, bitki örtüsü yok olmuş, hayvanlar ölmüş­ tü. Yazdıkları rapor ile durumu devrin yöneticisi Rus Çan'na bildirmişlerdi. Sonra olay unutuldu ve ancak 2'nci Dünya Savaşı sona erip, soğuk savaş dönemi başladığında yeniden gündeme geldi. 1960'lar da, bölgeyi incelemeye giden Sovyet bilimadamlan bölgede hala var olan yüksek radyasyonu tespit ettiler. Hatta çevrede bitki ve ağaç bile yetişmiyordu. Tüm veriler 30 Haziran 1908 günü bir Nükleer Patlama'nın olduğunu gösteriyordu. Varılan

sonuç ise o tarihte Başka bir gezegenden gelen uzay gemisinin düştüğü ve patlamaya neden olduğuydu. Bunun bir meteor patlaması ile ilgisinin olmadığı da tespit ediliyordu. Çünkü meteor düşmüş olsaydı, bölgede meteor parçalarının bulunması söz konusuydu.


ALİ BEKTAN

105

Uçan Daire' den elde kalan bir parçanın bulunup, bulunmadığı ise bugün bile merak konusu oluyor. Çünkü o devir Dünya da soğuk savaşın en hızlı yaşandığı devirdi. Stalin 1947 yılında bilim adamı S. Korolev'i çağırarak UFO konusunu derinliğine araştırıp rapor hazırlamasını istedi. Çünkü ne kadar sosyalist olsa bile Stalin ülkede yapılan Parapsikoloji deneylerinden ve görülen UFO'lardan haberdardı. Yakından da izliyordu. Korolev üç gün içinde tüm UFO haberlerinin yer aldığı dergi ve gazeteleri toplayıp evine gitti. Raporunu yazdı. Uçan Dairelerin dünya insanlığı için bir tehlike teşkil etmediğini belirterek, bunların başka bir ülke tarafından hazırlanan gizli silahlar olmadığını da bildirdi. Raporun dikkat çekici başka bir yönü ise Amerika' da Roswell bölgesine düşen UFO'yu da yazmasıydı. Ruslar' da Amerikalıların tüm yalanlamalarına karşın, Roswell konusunda Ruslar, bir Uçan Daire'nin ele geçirildiğine inanıyorlardı. UFO olayını kabul edenler ile etmeyenler araçatışmalar Stalin'in 1953 yılındaki ölümüne kadar sürdü.

Rapor sındaki

sonrası

Sovyetler Birliği'nde UFO Araştırmaları 1960'lı yıllara kadar bir hava içersinde sürdü. UFO'lar gerçektir. Dış Dünyaya ve Halka karşı ise önemsenmez bir tavır vardı. Halbuki o günlerde ülkenin her yanından gelen UFO ve görülen uzaylılar ile ilgili raporlar artık olayın saklanmayacak kadar büyük boyutlarına ulaşmıştı. Astronomi ve Matematik Profesörü olan Dr. Felix Ziegel konuyu ciddiyetle ele aldı. Bir röportajında UFO gözlemlerinin sık sık rapor edildiğini ve bu konuya büyük bir önem verildiğini açıkça belirtiyordu. şöyle

Rus Bilimadamları içersinde konuya açıklama getiremeyenler konuyu unutturmaya çalışıyorlardı. Soğuk Savaş'ın hızla sürdüğü bir dönemde 1965 yılında iki önemli olay gerçekleşti. Uluslararası bir kongrede, dünyanın çevresinde dolaşmakta olan kimliği belirsiz üç adet uydudan söz edildi. 12 Nisan 1965 gününde ise, Pe-


AMERİKA 'NIN

106

UZAY SIRLARI

gelen zeki bir radyo dalgasının varlığı UFO konusu giderek halka daha açık yorumlarla incelenirken, Polonya, Çekoslovakya ve Çin'de de UFO gözlemleri yapıldığı belirtildi. 13 Mart 1967' de Moskova' da "Parapsikoloji ve Yüksek Uygarlıklar" konulu bir seminer düzenlendi. Belirlenen konular farklı uygarlıklar ve UFO gerçeğinin Parapsikoloji'den ayn tutulamayacağını gösteriyordu. Buna en güzel örneği 1920'li yılların başlarında Almanya'da bulunan ve gizli ilimleri araştıran Thule Örgütünün yaptıklarım gösterebiliriz. Bu örgüt Nazi Partisini ve Adolf Hitler'i iktidara taşıyan örgüttü. İki bayan medyum ile yapılan Parapsikolojik deneyler sonucunda Aldebaran Yıldız Sistemi'ndeki akıllı varlıklarla yapılan temaslar sonucu ele geçirilen bilgilerdi. Bu bilgilerle uçak, füze ve Uçan Daire yapabilen Alman Bilimadamları savaş sonunda Amerikalılar ve Ruslar tarafından kapışılarak: ülkelerine götürüldüler. Oralarda çalışmalara devam ettiler. Bu konuda zaman içinde daha geniş bilgiler vereceğim. gasus

Tak:ımyıldızı'ndan

saptandı.

18 Ekim 1965 tarihinde ise Rusya üzerinde görülen Kimliği Belirlenemeyen Cisimler ve UFO olaylarım araştırmak: üzere bir komite kuruldu. Tümgeneral Porfiri A. Stoljarov ve arkadaşların­ dan oluşan bu guruba "Stoljarov Komitesi" adı verildi. Haber dünyaya yayıldığı zaman komite hayli popüler oldu. Ancak "Stoljarov Komitesi." ABD' de etkinlik gösteren "Condon Komitesi" ile eş tutuldu. Arada büyük fark vardı. Arıcak bir süre sonra, bu kuruluşun varlığı ve Rusya' da görülen yabancı cisimler gibi konular reddildi. Bazı Rus Bilimadamları evrende zeki uygarlık­ lar olduğunu kabul etseler de, konunun UFO bağlantılı olmadığı­ m savunuyorlardı. Böylece Rus Ufolojisi'ni sınırlamış oluyorlardı. 1968 yılında durdurulan UFO araştırmaları 1978 yılında yeniden başladı. Bu on yıllık dönemde meydana gelen olayların yine gizli bir şekilde araştırıldığı sonradan ortaya çıktı. Ruslar' da tıpkı Amerikalılar gibi Dünyadışı Akıllı Varlıklarla temasa geçip bilgiyi ele geçirmek istemişlerdi. Başarılı olsalardı bu hemen fark edilirdi.


ALİ BEKTAN

107

Sovyet Roket Biliminin kurucusu Konstantin Tsiolkovsky matematik ve fizikçidir. Matematik öğretmenliği yaptığı yıllarda bile, zamanını roket konusunu araştırmaya harcamıştı. Uzay yolculuklarında en mükemmel aracın roket olabileceğini kanıtladı. Ona göre sadece Ay'a ulaşmakta değil de evrenin derinliklerini keşfetmek açısından da ideal olacağını savunuyordu. adındaki kişi

Dünyadışı Uygarlıklar

konusundaki görüşü ise yaşadığı döneme göre kıyaslandığında son derece öncü idi ve şöyle diyordu: "Evrenin başka yerlerinde, gezegenden gezegene yolculuk yapabilen ve kendilerinden istendiği takdirde, kendilerininkinden daha az gelişmiş olan dünyalara yardım edip onlarla temas kurabilen uygar varlıkların mevcut olduğundan emirıim." Konstantin Tsiolkovsky UFO'larla paranormal olaylar arasın­ da sıkı bir bağ olduğunu kabul ediyordu. Uzay yolculuğunun telepati ve telekinezi ile yakından bağlantılı olduğunu da düşünü­ yordu. Onun teorisi ise şöyle idi: "Gelecekteki havacılık çağında insanların telepatik yeteneklerine acilen ihtiyaç olacaktır. Bunlar insanlığın genel gelişimine hizmet edeceklerdir. Kozmik roketim makro kozmosun yüce sırlarının çözümüne ulaşabilirken, seni teorinde yaşayan mikro kozmosun kutsal esrarlarının çözümüyle sonuçlanabilir. Makro Kozmos ile Mikro Kozmos, evrenin tek bir mahiyetinin parçalarıdır. Mikro kozmos bilmecesirıin çözümü insanlık için gerçekten yüce başarılan müjdeler. Geleceğe ait şaşır­ tıcı ihtimalleri açıklayan düşünce ne kadar cesur olursa olsun, bilim kılığına bürünerek etkinlik gösteren gericilerin gösterdiği karşı koyma da o denli dehşetli olur." bu sözleriyle tüm dünyada bu konuda araş­ da dile getirmiştir. Tıpkı okumadan araştırma yapmadan konuşan ve kendini uzman ilan eden bazı şarlatanların dedikleri gibi "UFO 'lar Yoktur. Onlar Cin'lerdir" gibi saçma sapan sözler söyleyenler bu ülkede insanları yanlış düşüncelere sevk ediyorlar. O zaman tüm bu araştırmaRus Bilim

adamı

tırma yapanların yaşadıkları sıkıntıları


108

AMERİKA 'NIN UZAY SIRLARI

bilimadamlan da boş bir hayal peşinde koşuyor olmaları. Onlar enayi bizim cahillerimiz akıllı? Önce siz kutsal kitabınızı okuyup, iyice anlayın. Onun tefsirini öğrenin, ne anlatmak istediğini öğrenin. Üsküdar'da tanıdığım aile dostumuz bir hocamız var. İsa Gökçe Bey şöyle diyor bana. "30 yıldır imamlık yapıyorum. Kur'an-ı Kerim'i her okuyup bitirdiğimde yeni bir şey öğreniyorum," demesi ilginç değil mi? Amerikalı bilimadamları yıllardır Kur'an-ı Kerim içindeki bilgiyi çözmek için çalışıyorlar. Sonuç ortada Amerika ile İslam ülkeleri arasındaki fark kendini açıkça belli ediyor. Konumuz bu değil. lan yapan

Amerikalı

Kendini uzman ilan eden bu kişilere benim tavsiyem Kur'an-ı Kerim' de bahsedilen"Gök Halkı" olayını okusunlar ve bunun manasını anlamaya çalışsınlar. Rusya'da çalışmalar sürerken Byurakan'da yer alan bir gözlemevinde üzerinde hayat bulunan gezegenlere yönelik araştırmalar yapılmaktaydı. 1971 yılında gözlemevi 'nin 17 metrelik radyo teleskopu elli kadar yıldızı inceliyordu. Aynca diğer gök cisimlerinden kaynaklanan yoğun elektro manyetik etkilerle "Dünyadışı Uygarlıklar'' arasında bağlantı kurmak için çalışan 4 radyo istasyonu da bulunuyordu. Dünya kaynaklı dinsel metin, mitolojik öyküleri inceleyen Rusya Bilimler Akademisi'nin bir üyesi ve filolog olan Dr. Vyacheslav K. Zaitsev Gezegenimizin çok eski zamanlardan beri Uzay U ygarlıklan tarafından ziyaret edildiği teorisini ortaya atmıştı. Bu teoriye ben de inanıyorum çünkü "Türkler ve Uzaylı Atalan" kitabım da böyle ortaya çıktı. 1992 yılında ölen Zaitsev'e göre bu araştırmaların başlangıcı 1920'lere dayanıyordu. Pek çok ülke dünya dinlerini ve mitolojilerini incelenmiş ve farklı uzaysal boyutlardan gelen yabancı uygarlıkların dünyaya inişlerini açıklamıştı. DR. Zaitsev'e göre dünya insanının aydınlanma yolunda uzaydan gelen ziyaretçilerin çok büyük katkısı olduğuna inanmakta-


ALİ BEKTAN

109

dır. Araştırmalarını genişleten

Doktor, pek çok ülkenin mimari özellikleri ve geleneklerinde bile "Dünyadışı Ziyaretçiler"in etkisini görmektedir. Zaitsev şöyle diyordu:"

Kozmik ziyaretçiler, gezegenimizin ilkel sakinlerine doğaüstü güçlere sahip olan ilahi varlıklar gibi görülmüş olmalıdırlar. Bu tanrıların bir uzay gemisinden çıktıklarım varsayarsak, belki de söz konusu araca benzeyen tapınakların, inşasına yol açan da bu özellik olmuştur. Bu tüm dinler ile kültlerde rastlanan bir özelliktir. Bir araç ya da roket, tanrıların kendileri için barınmaya uygun olmayan bu dünyada pratik şekilde kullandıkları evleri olabilirdi. Tapınaklardaki resimlerde ve küçük heykelciklerde işlenmiş olarak günümüze kadar gelen imajların bu Tanrılara ait olması da mümkündür. Varsayalım ki, içinde Tanrılar'ın bulunduğu bir araç gökten inmiş ve tekrar havalanmış olsun. Tüm destanların göklere göze çarpıcı şekilde yer vermelerini ve tapınaklarının görünüş­ lerinde, döşenme biçimlerinde ve gerçek ruhların göğe doğru uzanma eğiliminde olmasının nedeni bu olabilir miydi acaba?" Dinsel her türlü fıkrin ve ibadetin yasaklandığı Komünist Rusya' da bu fikirlerin beyan edilmesi çok dikkat çekicidir. Zaitsev şöyle devam ediyordu: "Kilise imajı bir uzay aracı imajı olabilir miydi? Yoksa uzaylı astronotlarca göksel aracın içine girmeye ikna edilen ve Tanrılar'ın evini gören bir dünyalı mı vardı?

İncil' de göklere yükselen Hz. Davud'a melekler sonradan KuTapınağının arşetipik imajı

düs

haline

gelmiş

olan kilise

imajını

göstermişlerdi.

Hindular da tapınaklarının, diğer dünyaların tapı­ göre inşa edildiğine inanırlardı.Tapınakların mimari tasarımının rahipleri esinlendiren ve hatta onlara proje çizimleri bile veren bir ilah tarafından verildiği söylenir.

nak

imajına

Ortaçağ 'da

Hindistan' da Brahmanizm döneminde tekerlekli platformlar üzerinde yer alan tapınak modelleri ortaya çıktı. Sovyet araştırmacı Nikolai Brunov "Mimarlık Tarihi Üzerine Dene-


l 10

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

meler" isimli kitabında, kulelere benzeyen Brahman tapınakları ile Vimanalar arasındaki ilişkiyi açıklayan bilgiler vermektedir. Uzaylı topluluklar tarafından ziyaret edilmiş olan atalarımız, UFO ve ana gemileri gördüklerinde, unutulmayacak bir manzarayla karşı karşıya kalmış olabilirler. Önce gözleri önünde çok katlı, tepesi yuvarlaklaşan ya da giderek sivrilen devasa bir tapınağın belirmesi ve sonra bu aracın göklere doğru uçması. "Dünyadışı Ziyaretçiler gerçeğine böylece farklı boyutlar getirirken, daha cesur bir adam atarak pek çok Hınstiyanın şiddetle karşı çıktığı bir teoriyi de ileri ~ürüyordu." Hz. İsa'nın uzayın derinliklerinden geldiğini ve yüksek seviyedeki bir uygarlığın temsilcisi olduğunu belirtiyordu. Hatta daha da ileri giderek "Kozmonot Hz İsa" sıfatını kullanmaktan çekinmemişti." Teorisini kanıt olarak da, İncil de yer alan ve Hz İsa'nın doğa­ üstü güçleri ile yeteneklerini gösteriyordu. Hz İsa'nın doğumu sı­ rasında gökyüzünde beliren Beytlehem Yıldızı'nın ise bir uzay gemisinden başka bir şey olamayacağı inancındaydı. Bir fizik matematikçisi olan Profesör Agrest ise, dünyanın milyonlarca yıldır uzaylılar tarafından ziyaret edildiğini ve İn­ cil'deki mucize adı verilen tuhaf olayların bu ziyaretler sonunda yaşandığını belirtiyordu. Dr. Josif Skhlovky ise bir kitabında Dünya'ya ilk kez yirmi yıl önce bir uzay aracının indiğinden söz ederken; Pegasus Takımyıldızı'ndan gelen radyo dalgalarının zeki kaynaklı olduğunu da resmen belirtmiştir. bin

Beyaz Rusya Bilimler Akademisi Başkanı Dr. Vasily Kuprevich, uzaydaki uygarlıkların bizden çok üstün olabileceğine inanı­ yor ve şöyle diyordu: "Uzaydan gelen varlıklar, insanlarla temas etmeden dünya ziyaretlerine devam ediyor olabilirler. Bu varlıkların entelektüel gelişimleri öyle bir seviyeye ulaşmış olabilir ki, onların bizim hakkımızdaki görüşümüzden daha yüksek olmayabilir."


ALİ BEKT AN

11 1

Sovyet uzay yolculuğunun iki önemli dalı olarak kabul edilen telemekanik bilimi ve otomatizma konusunda uzaman olan Dr. Juri Afomin'in uzaydaki uygarlıklar hakkında çok ilginç görüşle­ ri vardı: Fomin az gelişmiş ve çok gelişmiş uzaylı uygarlıkların temas kurmaları halinde ortaya çıkabilecek meselelere değiniyor­ du. Aynca Evren'i keşfetmek için uzaya çıkıldığında seyahat edebilmek için şu anda bildiğimiz fizik yasalarından daha değişik olan ve şimdilik teoride kalan bilgilere ihtiyacımız olduğunu söylüyordu. Bu yasaların prensiplerinin ise matematik formüller halinde saptanmış olduklarını da ekliyordu. Uzayın çok boyutlu olmasından ve paralel dünyalar kavramlarından da söz ediyordu. Tüm bu araştırmaların tek temel nedeni Uzay'daki Başka Medeniyetler ile tanışmak ve temasa geçtikten sonra bilgiye sahip olmaktı. Tıpkı Amerikalıların yaptıkları gibi. Bu

düşünceye

sahip olan ülkelere bugün Avrupa ülkelerinin kurdukları ortak Avrupa Uzay Ajansı, Çin ve Hindistan da eklenmiş oluyor. Bu ülkeler arasında Çin ve Hindistan'ın önemi ise binlerce yıl önce uzay gemileriyle ziyarete gelen uzaylıların varlığının ortaya çıkmasından kaynaklanıyor. Özellikle Hint Tarihinde yer alan uçan gemiler Vimanalar için verilen bilgilerdir. Çin kayıtlarında da çok detaylı bilgiler bulunuyor. Tüm bu verileri son yıllarda inceleyen bu devletlerin yöneticilerinin amacı da Uzaylı ziyaretçilere, özellikle binlerce yıl önce gelip te, sonra gelişlerini bitirenlere ulaşmak istiyorlar. Peki biz Türkler ne yapıyoruz? Uzay ile ilgimiz ne kadar? Koskoca bir hiç!.. ÖZBEKİSTAN'DA DÜŞEN UFO

1974 yılının Temmuz ayında Özbekistan Bilimler Akademi Bülteni'nde ilginç bir haber yayınlandı. Taşkent civarında bir köyde yaşayan oduncu, ormanda açıklık bir yerde çalışırken gökte madeni ve düz bir cisim gördü. Cisim havada her yöne doğru düzensiz şekilde sallanıyordu. Hava sakin olmasına rağmen, sanki rüzgara yakalanmış gibiydi. Oduncu Al-


AMERİKA'NIN

112

UZAY SIRLARI

yuş

Polis karakoluna gitti ve gözlemini bildirdi. Aynı cisim küçük bir çocuk ve şehre gitmekte olan bir köylü tarafından da gözlemlendi. Üç kişinin verdiği ifadeler karşılaştırıldı ve ortak noktalar ortaya çıktı. Cisim garip salınım hareketleri yapıyor ve göle dalarak kayboluyordu. Bir süre sonra göl kenarında kısa boylu, kurşuni derili ve kulaksız bir varlığın cesedi bulundu. İddialara göre hem uçan cismin hem de ölü varlığın fotoğrafları çekilmişti ancak aradan 30 yıl geçmesine rağmen bu resimler asla yayınlanınadı. Uçan Dairelerin var olduğu da batı kaynakları tarafından doğrulanıyor. Bizce de Rus Bilim Adamları halen bu gemiler üzerlerinde çalışmaktadırlar. Belki bir gün bu çalışmaları öğrenme imkanımız olur... Bugün

Rusların

elinde,

düşen

SOVYETLER'DEKİ UZAY ÇALIŞMALARI -II

Eski Sovyetler'in materyalist felsefesiyle "Dünyadışı Uygarfikri hiçbir zaman çatışmamıştır. Bu felsefeye göre, hayat maddenin normal gelişimi ve zeka da varoluşun normal bir sonucudur. Bu görüşten hareket eden bazı Rus bilimadamları, okyanusların hayatın ortaya çıkışında vazgeçilmez elemanlar olduğu görüşünde birleşmişlerdi. Sovyet bilimadamları çoğunlukla hayatın temelini hidrojen bileşimlerine ve reaksiyonlarına dayandırır­ larken, Batılılar ise hayatın temelini amonyaktan hatta inorganik lıidar''

bileşimlerden başlatmaktaydılar.

Ay, Venüs ve Mars'taki şartlar, dünya şartlarına uymamasına rağmen, gerek Batı'da gerekse Doğu'da yürütülen araştırmalar gösterdi ki basit organizmalar Ay, Venüs ve Mars'ın ortamların­ da canlılıklarını sürdürme eğilimi göstermişlerdir. Bu tür çalışma­ lar "Sovyet Bilimler Akademisi Mikrobiyoloji Enstitüsü"nde geliştirilmiştir. Bu bakımdan 1965 de A.I Zhukova ve I.I Kondrad-


ALİBEKTAN

113

yev imzalarıyla yayınlanan makale Mars 'ta mikrop üretimini kapsıyordu. Bu çalışmalar Dünya bakterilerinin gezegenlerdeki şart­ lara uyabilme yeteneklerini ortaya koyuyordu. Gezegenlerdeki şartlar bakımından Dünya'ya en çok benzeyen gezegen Mars'tır. Bu bakımdan Dünyadışı Hayat ilk olarak burada aranmış, bunu Venüs gezegeni izlemiştir. Venüs'te sıcak­ lığın yüksek olduğu düşünülüyordu ama son araştırmalarda Venüs'ün atmosferinin güçlü olduğu ve güneş sıcaklığını azalttığı, bu gezegene gönderilen bir uydu aracılığıyla öğrenildi. Eski Sovyetlerde bu konuda ilk araştırmalar Tikhov tarafından Tikhov'un uluslararası ünü yaptığı gözlemlere dayanır. 1909'da yaptığı gözlem ve çalışmalarla Mars'ın kutuplarında kar, atmosferinde bulutlan olduğunu ortaya çıkartmış­ tı. 1924'ler de hemen hemen aynı gözlemleri Califomia'da Lick Laboratuan'nda W.H Wright'da yaptı. Tikhov emekli olduktan sonra Kazakistan'ın Alma Ata kentine yerleşti. 1947'de Kazak Akademisi Fizik ve Astronomi Bölümünde "Astro-botani" dalını kurdu. Bu dalın amacı, Mars gezegenindeki şartlar altında bitkilerin davranışlarını incelemekti. Enstitü'nün bu dalında bir çok astronom ve botanikçi çalıştı. Sonunda 1947 ile 1960 yıllan arasın­ da beş ciltlik bir kitap yayınladılar. gerçekleştirilmiştir.

Bu çalışmalar hayat problemini çözmese bile özellikle bitkilerin çok değişik iklim şartlarına adapte olmakta gösterdikleri beceriyi gözler önüne sermiştir. Tikhov'un bu çalışmaları daha sonra Batı'da da denenmiştir. Onun ölümüyle kurmuş olduğu araştırma dalı Astronomi Enstitüsü 'ne bağlandı ve Kazak Bilimler Akademisi'nce çalışmalar yayınlandı.

Shklovsky'nin görüşüne göre ise Mars'ta yapay uydular yapabilecek düzeyde bir uygarlık vardı. Amerikalıların biranda depreşen Mars' a arka arkaya gemiler göndermesi ve su bulması çok ilginç değil mi? ABD'lilerin çalışmalarında bizce bu Tikhov'un · yaptığı deneyler yol gösterici olmuştur.


AMERİKA 'NIN UZAY SIRLARI

114 Bazı

astronomlar Venüs ve Ay' da gerçekten de hayat olabileceğini düşünüyorlar. Astronom N.A Kozyrev, Venüs'de belirlendiği söylenen yüksek ısının iyosfer tabakasıyla ilgili olduğunu, yüzeyde ise hayatın gelişini imkanlı kılan şartların bulunabileceğini ileri sürmüştür. Dünya' dan yapılan optik gözlemlerde gezegenin üzeri çok yoğun bir atmosfer tabakasıyla kaplı görülmesine rağmen, Ruslar'ın gezegene indirdikleri ''Venera" uzay aracıyla çekilen fotoğraflarda atmosferin son derece berrak ve şeffaf olduğu görülmüştür.

DÜNYANIN UYDUSU AY'IN OLMADIÖI

ZAMANLAR

Çok eski mağara resimlerinden bazılarında gökyüzü Ay' sız görülür. İnsanoğlu'nun varolduğu tarihin bir döneminde, Dünya'nın çevresinde Ay yoktu. Yunanlı Düşünür Aristo "Constitution Of Tagean" isimli eserinde bazı olayların, gökyüzünde Ay olmadığı zamanlarda cereyan etmiş olduğundan söz eder. Eski Yunanlılar Dünya'nın o çok eski devirlerinde yaşamış olan insanlar ''Proselens" derlerdi. Bu kelime "Seleneden Evvel" anlamına gelir. Selene ise "Ay Tanrıçası"nın ismidir. Plutarch, "The Roman Questions" isimli eserinde "Pre-Lunar People"dan yani "Ay Öncesi Halklar"dan söz eder. Pollonius; Danai, Deukalion ve Arcadianlar'ın dönemde yaşadıklarını yazar.

Ay'ın

bulun-

madığı

Immanuel Velikovsky'nin "Ay'sız Dünya" başlıklı makalesi çok ilginçtir. Sargon-2 yazıtlarında bunun kayıtlarının olduğunu belirtmiştir.

Velikovsky aynca İncil' de de Ay olmadan önceki dönemlerle ilgili ifadelerin bulunduğunu yazmıştır.


ALİ BEKTAN

l 15

Dr. H.S Bellamy'de bir çok toplumların efsanelerinde bunun izlerinin bulunduğunu belirtmiştir. Veli.k:ovsky bu konudaki

görüşlerini özetlemiştir:

"Değişik toplumların Dünya'nın

tradisyonlannda Ay'ın bir zamanlar çevresinde bulunmadığı hakkında ifadeler vardır:

Örneğin,

Tiahuanaco Şehri'nin 120X360 metre boyundaki "Güneş Kapısı" başlı başına bir abide olup, 10 ton ağırlığında tek blok Andazit taşından yapılmıştır. Üzeri Uçan Tanrılar ve Uçan Figürlerle süslüdür. Tiahuanaco harabelerinde yapılan incelemelerde bulunan bilimadamlan, Güneş Kapısı'ndaki takvimin binlerce yıl önce o zamanki astronomların gözlemlerine dayanılarak yapıldığı görüşlerine varmışlardı. Bu takvim gerek Ay, gerekse kapıyı yapanların astronomi bilgileri hakkında anlaşılır bilgiler vermektedir. Güneş Kapısı 'nda taşlara oyulmuş figürler gökyüzünün 27.000 yıl önceki durumunu göstermektedir ve orada Ay yoktur." Dr. Bellamy ve çalışma arkadaşı Dr. P. Allan'a göre; Güneş sembollerinde; Ay'ın Dünya yörüngesine 11.500 ila 13.000 yıl önce girdiği açıkça belirtilmiştir. O zamanlar Ay Dünya çevresinde 425 tur atıyordu. İşin ilginç yanı, aynı şeyleri bu semboller deşifre edilmeden önce 1927 'de Avusturyalı Kozmolog Hans Hoerbiger "Theory of The Satellites" isimli kitabında Kapısı

yazmıştı.

Şimdiki Ay dünyanın yorungesine günümüzden yaklaşık 13.000 yıl önce girmişti. Tüm bu bilgilerden sonra günümüzden 12.000 yıl önce doğal bir afet sonucu batan Mu Kıtası'nın batışı ile Ay'ın Dünyanın yörüngesine girmesi ve bunun da aynı süreye denk gelmesi ilgi çekici bir zamanlama oluşturmaktadır.

Bizce Ay Dünya yörüngesine gelip yerleştiğinde büyük bir deoldu. Kıtalar battı. Denizler ve Okyanuslarda batan adalar veya ortaya çıkan kara parçaları oldu. Dünyanın coğrafi.k: yapısınğişiklik


116

AMERİKA 'NIN UZAY SIRLARI

da meydana gelen değişiklikleri, iklim farklılıkları takip etti. Sı­ cak bölgeler biranda soğuk bölgelere dönüştü. Soğuk bölgeler ise sıcak oldu. Orta Asya' da mesela Gobi Denizi 'nin yerini Gobi Çölünün alması, Afrika'daki Sahra Çölünün ortaya çıkmalarını bunlara örnek gösterebiliriz. Söz konusu iki bölgede ılıman iklime sahip göllerin, nehirlerin, ormanların bulunduğu bölgeler iken, biranda çölleşiyor. Yapılan Arkeoloji kazılarında da kanıtlanan bu iklim değişikliklerinin kaynağını Ay'ın dünyanın yörüngesine gelip oturması ile açıklamak mümkün görülmektedir.

TARİH BOYUNCA AY'DAKİ GİZEMLİ OLAYLAR

Ay yolculu~ları başlamadan önceki yıllarda, Ay'ın yüzeyinde acayip şeyler gözlenmişti. Yüzeyde değişikliğin olmaması gerekirken, ilginç olaylar meydana gelmişti. 29 Temmuz 1953'de John O'Neil teleskopuyla Ay'ı gözetliyordu. Biranda gözlerine inanamadı ve optik bir yanılma ile karşılaştığını sanmıştı. Çünkü o zamana kadar Ay'a defalarca bakılmıştı. Fakat O'Neil ''Krizler Denizi"ne tekrar tekrar dikkatli bir şekilde baktığında 12 mil uzunluğunda köprüye benzer bir yapının bulunduğunu gördü ve yanılmadığını anladı.

O'Neil gözlemini "Ay ve Gezegenler Kurumu"na rapor ettiğinde, böyle devasa bir köprünün birdenbire Ay üzerinde ortaya çıkışı bilimadamlannı şaşkına çevirmişti. Tutucu bilimciler, şaş­ kınlıkları geçer geçmez bunun doğal bir fenomen olduğunu yorumladılar ve rahatladılar. Bu iddialar Ay gözlemlerinin bir numaralı Astronomu H. P Wilkins'in açıklamalarıyla tekrar bozuldu. Wilkins, O'Neil'in gözlemini doğrulamakla kalmıyor, aynı zamanda raporunda söz konusu objeden "Ay'ın en esrarengiz, şaşırtıcı ve yapay görünümlü yüzey şekillerinden biri," diye söz ediyordu.


ALİBEKTAN

117

Bunu izleyen aylarda "İngiliz Astronomi Kurumu"nun önde gelen üyelerinden Patrick Moore'da, Ay'ın "Krizler Denizi"nde köprüye benzer bir yapının uzanmakta olduğunu, kendisinin de gözlediğini söyleyince ortalık iyice karıştı. Bu Wilkins'in Ay'la ilgili tek keşfi değildi .. 30 Mart 1950'de teleskopuyla Ay'ın "Aristarchus-Heredotus Bölgesi'nde alev alev yanan garip bir ışık saptamıştı. Bu gözlemiyle ilgili olarak Wilkins Şunları söylüyordu: "Alev alev yanan makine gibi bir şey kraterin tabanı üzerinde havalanmış duruyordu." 12 Ağustos 1944 'de "Plato Krateri" merkezi yakınında, kendi ifadesiyle "Çok parlak, yuvarlak bir ışık kümesi" görmüştü. Bu garip gözlemleri Wilkins'ten başkaları da yapıyordu: 16 Eylül 1953'te "İngiliz Astronomi Kurumu'ndan Rudolph M Lippert Ay' da parlak bir flaş halinde sarımsı-turuncu esrarengiz bir ışık görmüştü. 30 Ekim 1963'de başka bir Astronom John Greenacre, Ay yüzeyinde alev alev yanan kırmızı bir ışık belirlenmişti. Astronomi literatürü'nde son 400 yıllık dönem içinde yukabenzerlerinin gözlemleri yapıldı. 400 den fazla olay kayıtlara geçti.

rıda aktarılan olayların

Arizona Üniversitesi Ay ve Gezegenler laboratuarı'ndan Barbara M. Middlehurst ve Kuzey İrlanda Armagh Gözlemevi'nden Patrick Moore, bu 400 raporun bir sınıflamasını yaptıklarında Ay'la ilgili bu gözlemlerin 3 ana bölgede toplandığını fark ettiler.

1-

Dünya'dan lerinde,

2-

Tcho gibi ışınlı olarak nitelendirilen kraterlerin yakın çevresinde,

3-

İçi kısmen ya da tamamen karanlık görülen kraterlerde.

karanlık

lekeler halinde görülen Mascon bölge-


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

118

Patrick Moore'da "Krizler Denizi"ndeki gizemli köpıüyü gözolan bir çok astronomdan biridir. Ayrıca 30 Nisan- 1 Mayıs 1966 tarihleri arasında "Cassendi Krateri"nde kırmızımsı bir ışık saptadığını bildirdiğinde, onun bu tespiti P. Satory ve T. Moseley gibi astronomlar tarafından da doğrulanmıştı. lemiş

İngiltere'nin en büyük astronomlarından John Herschel 1783

deki Ay tutulması sırasında acayip parlak ışıklar, 18 Ağustos 1787' de üzeri biraz küllenmiş yavaş yavaş yanan kömürlere benzer bir şey gördüğünü açıklamıştı. Herschel, bunlardan başka 7 kez daha Ay üzerinde bunlara benzer ışıklar görmüştü. Ay haritaları çizmekle tanınan Astronom J. H. Schroeter 26 Eylül 1788'de "Plato Krateri" yakınındaki "Ay Alpleri"nin tepeleri arasında aniden ortaya çıkan parlak beyazımsı bir ışık saptamıştı.

Ay'ın karanlık kısmındaki tanımlanamayan ışıkları

Kraliyet Nevil Maskelyne'de görmüştü. Başka bir gözlemci Mr Stratton "Büyükçe bir yıldız gibi bir ışık ama çok parlak değil, Ay'ın karanlık tarafındaydı," diye yazıyordu. Astronomları'ndan

1958'de Rus Astronom Nikolai Kozyrev, Alphonsus yakının­ da parlak bir bulut gördüğünü rapor ettiği zaman "volkanik Etkinlik" olarak geçiştirilmek istenmişti. 3 Kasım 1958'de Kozyrev yine aynı yerde kırmızı bir lekenin fotoğrafını çekmişti. Kendi ifadesinde "Bu kırmızı ışık hareketliydi ve bir saat içinde kayboldu," diyordu. 1876 yılında bu acayip ışıklar öyle garip, düzenli ve sık sık görüldü ki "İngiliz Kraliyet Astronomi Kurumu" bunlarla ilgili olarak 3 yıl süre ile araştırma yapmıştı. Ne oldukları bilinmeyen bu ışıklar genellikle ''Mare Crisium" bölgesinde ortaya çıkıyordu ki, orada 1950'lerde O'Neil ve H. P Wilkins, 12 millik esrarengiz köprüyü izlemişlerdi. Düzinelerle astronom: "Bu esrarengiz ışıkların tek tek çember biçimi guruplar halinde ve üçgen ya da düz formasyonlar da ha-


ALİ BEKTAN

reket ettiklerini, bir zeki

varlık tarafından

kontrol

119

ediliyormuşca­

sına yoğunluklarını çoğaltıp, azalttıklarını gözlemlemişlerdi."

1870'e kadar hemen hemen her gece bu ışıkların gözlemleri Sonra birden bire kesildi. O zamana kadar 2000 den fazla olay gerçekleşmişti. 1877 yılında yeniden başladı. Esrarengiz Işık sinyalleri İngiliz ve Fransız Astronomlar tarafından gözlemlenmeye devam edildi. yapıldı.

17 Haziran 1877' de Profesör Henry Harrison hareketli bir aynadan yansıyan ışınlara benzer bir ışık saptamıştı. Aynı tarihte İn­ gilitere de Frank Denet'de Ay'ın Sessel Krateri'nde bir ışık saptadığını açıklıyordu.

Ay üzerirıdeki bu ışıklar Nisan 1871 yılına kadar sadece "Plato Krateri'nde bu acayip ışıklarla ilgili, 1600 gözlem yapılmıştı. Dahası da: "Bu ışıklar çoğu zaman birbirinden bağımsız olarak değil, geometrik şekiller arzeden guruplar halinde gözlenmişler­ dir." 7 Ağustos 1869 tarihinde "Franklin Enstitüsü Dergisi'nde Illinois 'ten Profesör Swift, o yıl ki güneş tutulmasının başlamasın­ dan önce Ay üzerinde bir baştan bir başa dolaşan çeşitli objeler saptamıştı. Bu tarihte "İngiliz Astronomi Kurumu"nda konuyla ilgili yoğun bir çalışma yürütülüyordu. Paris 'te Joumal Les Mondes Dergisi"de bu objelerin Profesör Hines ve Zentmayer tarafın­ dan izlenmiş olduğunu açıkladı. 1874'de başka bir Fransız gözlemci Monsieur Lamey, çok sasiyah objelerin Ay üzerinde dolaştığını rapor etti. Aynı yılın 24 Nisan"ında Profesör Schafarik şöyle bir açıklamada bulundu: "Kendisine özgü özellikleri olan öyle acayip bir nesne gördüm ki, onun ne olduğunu anlatamıyorum. Son derece parlak bir objeydi. Ay yüzeyini bir uçtan diğer uca geçti." yıda

Siyah Objeleri

Hollandalı

yılında Amerika'nın

Astronom Muller' de izlerken 1896 Smith Gözlemevi'nden W. R Brooks da ta-


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

120 nık

oluyordu. Astronom bu objenin Ay'ın çapının otuzda biri büyüklükte bir şey olduğunu söylemiştir. Sözkonusu obje AY yüzeyini bir uçtan diğer uca 3-4 saniyede kat ettiğini açıklıyordu. 1899'da başka bir hareketli aydınlık objenin Ay'ın üzerinde ve yüzeye çok yakın hareket ettiği bildirildi.

dolaştığı

1843'de Johann Schroeter 6 mil çapında bir krater keşfetmiş ve bunun adını "Linne" koymuştu. Alman Astronom yıllar süren çalışmalardan sonra Ay'la ilgili yüzlerce harita yapmayı başar­ mıştı. Gözlemleriyle ilgili kayıtlarının bir yerinde bu kraterin yavaş yavaş küçülmeye başladığını yazmaktadır. Bugün Linne Krateri'nin bulunduğu yerde sadece küçük parlak beyazımsı bir nokta vardır. Yaşanılan

bu inanılmaz olaya benzer bir başka gelişmede Satürn'ün dokuzuncu uydusu Pheobe'nin kaşifi ünlü Astronom W. H Pickering'in gözlemlerinde ortaya çıkmıştır. Pickering de "Eratosthenes Krateri" içine, aylık periyotlar halinde değişikliğe uğra­ yan karanlık lekeler gözlemiştir. Bunu Mars 'taki mevsimden mevsime değişen bitki örtüsüne benzeten Astronom W. H Pickering, bu konuda fazla yorum yapmaktan kaçınmıştır. Aynca Ay üzerinde dolaşan koyu renkli objeler izlediğini de rapor etmiştir. 12 günde 20 millik alan kat eden bu koyu lekeleri, astronom göç eden hayvan sürülerine benzetmişti. 1935'de Van Der Pol ve Stormer isimli iki bilim adamı Ay'ın üzerinden ve civarından gelen radyo sinyalleri saptamışlardı. Aynı şekilde Marconi ve Telsa'da Ay üzerinde flaş gibi çakan ışık­ ları gördüklerini rapor etmişlerdi. 1958 Ekimi'nde ABD, Sovyet ve İngiliz Astronomlar saatte 25.000 mil hızla Ay'a doğru yaklaşan bir objeyi aynı anda saptadılar. Bu objeyi sadece görmekle kalmadılar, aynı zamanda onun radyo sinyalleri göndermekte olduğunu da saptadılar. Bu sinyaller deşifre edilememiştir.


ALİ BEKTAN

121

AY'IN GARİPLİKLERİ Ay gibi bir uydunun Dünya gibi çok büyük olmayan bir gezegen çevresinde dönmemesi gerektiğini bir çok bilim adamı söylüyordu. Güneş Sistemi'nde, çevresinde döndüğü gezegene oranla bu büyüklükte başka bir uydu daha yoktur. Ay çevresinde dönmekte olduğu Dünya Gezegeni'ne oranla çok büyük bir uydudur. Dünya'nın 1/4 ü kadardır. Ay'dan sonra dünya'nın en büyük uydu Jüpiter'in uydusudur ki, o'da Jüpiter'in 1/S'i kadardır. Dünya gibi küçük ve zayıf gravitasyon alanına sahip bir gezegenin, uydusunun bulunmaması daha doğal olurdu. Örneğin Pluto'nun, Merkür'ün, Venüs'ün uyduları yoktur. Bizim uydunun 2160 mil çapında olması onu dev bir uydu haline sokmaktadır. Güneş

sistemi'ndeki hemen hemen tüm uydular bağlı bulundukları gezegenin ekvator düzleminde dönerler. Fakat Ay, Dünya'nın Güneş etrafındaki yörünge düzleminde dönmektedir Bizim uydumuz öteki uyduların uydukları "EKVATOR DÜZLEMİ KURALINA" niçin boyun eğmemiştir.

AY'IN ARKA YÜZÜNDEKİ ESRARENGİZ ÇIKINTI

Ay'ın küresel biçiminde bir tuhaflık bulunmakta. Tüm uydular da kusursuz küreler değildir ama Ay gibi sırtında "Kambur" olanı da yoktur. Ay'ın

görünmeyen arka yüzünde kalan o büyük çıkıntısının ne olduğu şimdiye kadar açıklanamadı. İlk başta "Med-Cezir"den dolayı olmuş olabilir denildi ama bu teorinin geçerli olmayacağı kısa süre sonra ortaya çıktı. Bu kambur dünya'ya bakan yüzünde değil, arka yüzündedir. Olması gerektiğinden 17 defa büyük olan bu kambur nedir ve bu çıkıntıyı ayakta tutan destek ne olabilir?


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

122

AY KRATERLERİ ESRARINI KORUYOR Ay denilince ilk akla gelen kraterler oluyor. Dünya'dan koyu lekeler halinde görülen "Ölü Deniz" bölgeleridir. Kraterler nasıl oluştu? Bununla ilgili iki teori var: Birincisi kraterler meteor ve astroid çarpmalanyla; ikincisi ise, volkanik etkinlikler sonucu oluşmuştur. Ancak bazı cevaplanamayan sorular vardır: Mesela birbirinin çevresinde en azından milyonlarca yıldan beri dönmekte olan Ay-Dünya ikilisi, yüzey şekilleri bakımından niçin birbirinden bu kadar farklı özellikler gösterir? Eğer meteor ve astroid bombardımanı söz konusu ise, Dünya daha büyük olduğuna göre, Ay'a nazaran daha fazla sayıda meteor ve astroidi üzerine çekmesi gerekrnezmiydi? Oysa ki tam tersine Ay kraterden geçilmezken, Dünya da ise yok denecek kadar az ... Kraterlerle ilgili başka bir anormallik de, son derece geniş çapnazaran tabanlarının çok sığ oluşudur.. Ay'ın en büyük krateri olan "Gagarin Krateri" 186 mil çapında olmasına rağmen, sadece 4 mil genişliğindedir. larına

Bu kraterlerin volkanik etkinliklerden dolayı olma ihtimali ise Apollo uçuşlarından sonra çok zayıflamıştır... GİZEMLİ ÖLÜ DENİZ TABANLARI

Ay yüzeyi yer yer koyu renkte düz alanlarla örtülüdür. 17'nci yüzyıl astronomları, bu düzlüklerin büyük denizler olduklarını sanmışlar, bu yüzden de bu bölgeleri isimlendirirken Latince "Deniz" anlamına gelen "Maria" sözcüğünü kullanmışlardır. Bu karanlık alanlar nasıl oluştu? Bazi bilimadamlarına göre bu bölgeler Ay'ın içeriden yüzeye çıkıp donmuş lav örtüsüdür. Bazılarına göre de, Ay'daki bütün ölü denizleri kaplayacak kadar Ay'ın içinde lav olamaz. Hatta başka bir gurup da Ay'ın bu kadar lavı içinde eriterek dışarı püskürtecek büyüklükte olmadığını söylemektedirler. Bir başka gurup bilim adamı ise, bu düzlüklerin büyük meteor ya da astroidlerin Ay'a çarpmasıyla oluştuğunu ileri sürmektedir. Bu çarpışmanın doğurduğu yüksek ısıyla kayalar erimiş, zamanla bugünkü görünümlerini almıştır.


ALİ BEKTAN

123

Fakat "İmpriuın" ya da "Yağmurlar Denizi"ni ele aldığımızda 340.000 ve 750 mil karelik bu düzlükler nasıl korkunç bir çarpış­ mayla oluştu acaba? Bu tartışmalar hala sürmektedir. Ay'ın ölü denizlerinin dağılımı da tuhaftır. Bu denizlerin 4/S'i Dünya' dan görülen yüzün sağ yarısında toplanmış durumdadır ve içlerinde hiç krater yoktur. Bir meteor ve astroid bombalanması olsaydı bu kadar büyük bölge de bundan nasibini alırdı.

Apollo-8 Astronotları "Ay Denizleri"nin Üzerlerinden geçerlerken araçlarının hızlandığını, alçalıp yükseldiğini fark etmişler­ di. Daha sonralan Ay çevresinde dolaşmış olan her araç "Ay Denizleri"nin bu etkisinden kendisini kurtaramamıştır. Bilimadamları bu etkiyi söz konusu bölgelerdeki gravitasyonel çekimin öteki bölgelere oranla fazla oluşuyla açıklamışlardır. Ancak buna neden olan etkinin ne olduğu konusunda açıklama yapılmamıştır. ·Ay üzerindeki bu noktalara bilimadamları, kütle konsantrasyonu anlamına gelen "Mascon" adını takmışlardır. Genellikle daire biçimindeki Ay Denizleri'nde ve karanlık tabanlı kraterlerde bulunmaktadır.

AY'IN BİLİNMEYEN KÖKENİ Ay nereden çıktı geldi? Kökeni Nedir? Dünya ile aynı zamanda mı oluştu, yoksa Dünya' dan aynlarak Belki her ikisi de değil...

mı oluştu?

Ay belki de başka bir yerden, hatta Güneş Sistemi 'nin dışın­ dan çıkıp geldi ve Dünya'nın çekimine kapıldı ve bir daha da bu çekimden çıkamadı. Ay'ın Dünyadan kopma bir parça olduğunu öneren teori, Evrim Teorisinin kurucusu Charles Darwin'in oğlu George Darwin tarafından geliştirilmişse de, günümüz Ay bilimcilerinin çoğu tarafından kabul edilmemektedir.

Dünya ve Ay'ın aynı kozmik gaz-toz bulutun~an rüşü ise, daha çok bilimsel bir desteğe sahiptir.

oluştuğu

gö-


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

124

bir göıiiş ise, Ay'ın Güneş Sistemi'nin ilgilidir. Ay bu şekilde her nasılsa Dünya'nın gravitasyon etkisine kapılmıştır. Bu ikisinin

dışındaki

dışından geldiğiyle

Peki ama Ay, Dünya ile senkronize halde bulunan bugünkü hemen hemen daire biçimindeki yörüngesine hangi açı ve hızla gelerek yerleşebilmiştir? Bu şekilde bir gravitasyonel yakalanma, sonuçta eliptik bir yöıiinge doğurması gerekirdi. Bir çok bilim adamına göre, bu işin rastgele ve kendi kendine olması çok çok zayıf hatta imkansız bir ihtimaldir." Bugünkü daireye çok yakın yörüngede bulunabilmesi ve Dünsenkronize halde olması için; A Y'IN HESAPLANARAK BU YÖRÜNGEYE OTURTULMUŞ OLMASI GE-

ya'nın dönüşüyle

REKİYOR.

FAKAT NASIL VE KİMLER TARAFINDAN? O zaman Sovyet Astrofizikçiler Mikhail Vasinse ve Alexandre Shcherbakov'un Dev Uzay Gemisi teorisi geçerlilik kazanıyor demektir. Ay' da o zaman Müslüman olan Uzaylıların olması ve bunların çok üst düzeyde bilgi ve zekaya sahip olmaları akla mantıklı gelmiyor mu? Ay' da duyulan Ezan sesi ve Kubbe biçimindeki yapı da bizim teorimizi desteklemektedir. Ay' da yaşayan birileri olmasaydı, Amerikalılar şimdiye kadar yaptığı uzay mekikleri ile malzeme taşıyıp Ay üssü kuramazlar mı idi? Elbette kurarlardı. Zaten oradaki canlılarla iletişim kurmak istiyorlar. Bunun için Rosetta Taşı ve İncil kimler için bırakıldı.. ki

Ay' da elde edilen ve Arapça 'ya daha yakın olan o cümlelerdenedir. Evet; tüm bunların cevaplarını NASA biliyor ama

sır

açıklamıyor.

Çünkü Ay temel olarak bir çok sırrı bünyesinde taşıyor. Eğer orada bir üs varsa, eğer o bir uzay gemisi ise bu da; Dünya'yı kontrol ediyorlar demektir.


ALİ BEKTAN

l 25

Esrarengiz bir Hilkat Garibesi olarak nitelendirilen Ay' daki Kraterler ilgili olarak görüş bildiren Arizona Üniversitesi Öğretim üyelerinden Robert Strom: "Anlaşılmaktadır ki, Ay kraterlerinin yüzde IO'u meteor ve asteroit çarpmasıyla, yüzde IO'u volkanik etkinlikle olmuştur. Kalan yüzde 80'inin de nasıl oluştukları şim­ dilik bilinmemektedir.'' Bilimadamlarını

daha çok kraterlerin oluşma şekli değil de, ilgilendiriyor. Çünkü en küçüğünde de, en büde de derinlik birkaç milden fazla değildir.

onların sığ oluşları yüğün

Ay üzerindeki koyu renkli bölgelerin oluşumunu, volkanik etkinlik sonucu yüzeye çıkıp, donan lav örtüsüyle açıklamaya çalı­ şan bilimadamlarına karşı: Vasinse ve Shcherbakov, bu erimiş lavın, Ay'ın içinden çıkmış olacağını fakat bunun volkanik bir nedenle olmadığını belirtmektedirler. Bu lav görünüşlü eriyik, Ay'ın içinde üretilmekte ve bir meteor çarpmasından sonra oluşan çukurluğa aktarılmakta ve bu şekilde hasarın büyümesi önlenmektedir. Gravitasyon etkisini ise Sovyetler şöyle açıklıyor: Dış kabuğu tamir amacıyla çukurlara doldurulan yapay lav birikintisidir. Ay'ın öteki kısımlarına oranla ek bir madde birikimi görünümünde olan bu bölgelerde gravitasyonun kuvvetli olması bu nedenden dolayı son derece normaldir. Dünya'nın

görünen yüzüyle, arka yüzü arasındaki yüzeysel farkı yeni teorinin ışığında şöyle açıklanıyor: Ay yapay bir uydu olarak üretildiği yerden Dünya yörüngesine getirilene kadar, değişik asteroit ve meteor yağmurlarına uğramıştır, ve bu kozmik etkilere sürekli hep hareket halindeki ön kısım yani Dünya'ya bakan yüzey maruz kalmıştır. Onun için de Ay'ın arka yüzünde daha az krater ve ölü denizler vardır. Dolaysıyla da arka yüzü daha doğal bir manzaraya sahiptir. Bu teoriyle birlikte Ay'ın Dünya'ya oranla çok daha az yoğun nedeni de ortaya çıkmaktadır. En tutucu bilimadamları

olmasının


AMERİKA 'NIN UZAY SIRLARI

l 26

bile AY'ın bu özelliğinden dolayı, hiç değilse AY'ın içinde bazı bölgelerinin boş olması gerektiğini kabul etmek zorunda kaldılar. Kısacası Ay'ın içinin boş olduğu da ortaya çıkmış bulunmaktadır ...

AY'IN YAŞI KAFALARI KARIŞTIRIYOR Dünyanın en eski kayaları Greenland 'da bulunmuş ve bunlann 3,7 milyar yıllık olduğu saptanmıştı. Ay'ın Seo Of Tranguility Bölgesi'ne indikten sonra, Astronot Neil Armstrong'un topladığı kaya parçalarına 3,6 milyar yıl yaş biçilmişti.

yıl

Apollo-11 'in topladığı kayalar arasında 4,3, 4,5 ve 4,6 milyar yaşında olanlar da bulunuyordu.

Dünyaca ünlü en ciddi astronomi dergilerinden biri olan "Sky and Telescope"da çıkan makalede "Potasyum-Argon Metodu"yla yapılan

ölçümlere göre yaşı 7 milyar yıla kadar çıkan kayalar bu-

lunmuştu.

Apollo-12'nin getirdiği taşlar arasında ise akıllara durgunluk veren bir rakam ortaya çıktı: BUKA YA ÖRNEKLERİARASINDA YAŞI 20 N!İLYARA KADAR YÜKSELEN ÖRNEKLER

BULUNDU. Elde edilen bu verilere göre insanın aklını allak bullak etmeye yetmektedir. Çünkü bu rakamlara göre AY'IN GÜNEŞ SİS­ TEMİ'NDEN BİLE ÇOK DAHA YAŞU OWUGU ANLAŞIL­ MIŞ

OLUYOR.

Bu konuyla ilgili olarak Yurtdışı'nda pek çok ilmi makale ve haber yayınlandı. Chemistry Dergisi'nde yayınlanan bir makalede Dr. Urey: Dünya'ya getirilen Ay kayalannın Plutonium244 'den oluşan Xenon İsotoplan içerdiğini, bunların da Dünya' da bulunmayan elementler olduğunu açıklarken, bunun Ay'ın Dünya' dan çok daha yaşlı bir küre olduğunu kanıtlıyordu. Astronomlar'ın Ay'ın

"Sea Of Tranguility Bölgesi"nde bol

miktarda titanium vöe öteki

yansıtma

gücü fazla elementler bul-


ALİ BEKTAN

127

Ay Dünya'da az bulunan, aynı zamanda da ergime noktalan çok yüksek olan bu gibi elementleri bol olarak içermektedir. Özellikle Titanium bugün Dünya'da süpersonik jet ve uzay araçlannın egzoz borularının yapımında kullanılmaktadır. muşlardı.

1969 tarihli "Science News"da çıkan bir makalede şunlar yer alıyordu: "AY' da saptanmış bulunan titanium, zirconium, yitrium Dünya ve evrendeki ortalamanın üzerindedir" 16

Ağustos

Ay bilimciler gerek kürenin çok farklı elementleri içermesinden gerekse kimyasal bakımdan birbirinden farklı özellikler göstermesine çok şaşırmışlardır. Dış yüzü yansıtıcı elementler bakı­ mından oldukça zengin bulunurken, iç kısımlarda demir bile az bulunmaktadır. Fakat buna karşın Ay'ın "Maria Bölgeleri" ve yüzeyin altında bulunan belirli bir tabaka demir bakımından oldukça zengindir. Dr. D. L. Anderson, bu durum karşısında görüşünü Sanki Ay'ın içi dışına çıkmış? ..

şöyle açık­

lamıştır:

APOLLO UÇUŞLARI VE AY'DAKİ GİZEMLER Amerika'nın Ay'a gitmek için başlattığı Apollo uçuşları sonucunda Uçan Dairelerin bu ülkede daha sık görülmesi ve bunların resimlerinin, filimlerinin çekilmesinin yanı sıra Ay'a giden astronotların NASA ile yaptığı telsiz konuşmalarında karşılaştıkları bazı esrarengiz olayları dile getirmeleri Nasa'da bir takım endişe­ ler yaratmıştır. 1969 yılında Ay'a gönderilen fakat iniş yapılma­ yan Apollo 7-8 ve 9 gemileri ile başlayan UFO'lann görülmesi olayları en son Apollo 17'nin 7-19 Aralık 1972 tarihlerinde yaptığı son uçuştan sonra azaldı. 1970'lerde NASA uzmanları 2000'li yıllara kadar Ay'da bir üs kurmak istediklerini açıklamış­ lardı. O zamandan günümüze kadar Ay'da bir üs sahibi olamayan Amerika, Apollo uçuşları sırasında Ay'da yaşayanların görmesi


128

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

için bazı bilgilerin olduğu belgeler bırakması son derece ilginçtir. Son zamanlardaki proje Helyum3 İzotopunu getirme hesapları olurken, bir yandan da Ay'ın yüzeyine 2007 yılında füze göndererek patlamalar yapıp, Ay'ın altındaki madenleri veya su varsa bunun ortaya çıkmasını sağlamak istemesi ilginç olduğu kadar düşündürücüdür. Sonuç'ta Amerika'nın hesapları nedir bilinmiyor? Bu arada; tanınmış UFO araştırmacılarından olan Harold Wilkins ve Donald Keyhoe, Ay'ın UFO'lar için bir üs olduğunu bildirmekte ve bunun kanıtı olarak Ay'a giden astronotların gözlemlerini göstermektedir. Apollo uçuşlarında gerçekleşen olaylar da onları desteklemektedir. Astronotların

gözlemlerinin NASA ile yapılan telsiz görüşme­ leri sırasında UFO'lardan bahsetmeleri, diğer telsizciler tarafın­ dan da dinlendi ve önemli bilgiler elde edildi. Bunun üzerine Nasa'nın uzay uçuşları sırasında görülen UFO'yu "Bogey" olarak adlandırması bu bilgilerin kamuoyundan saklanması anlamına gelirken, NASA Uzaylılar hakkındaki bilgileri toplamaktadır. Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi'nin UFO'larla ilgili ayrıntılı bilgileri gizlemeye çalışmasına rağmen Ay üzerindeki film ve fotoğraf çekimleri basına dünya kamuoyuna sızmış ve gazetelerde televizyonlarda yayınlanmıştır. NASA'nın Ay'a gitmekte bir bilinen ve bir de açıklanmayan gizli amacının bulunduğunu söyleyen kurumun eski direktörlerinden James Fletcher, sözlerini şu cümleyle noktalamıştır:

"Her NASA projesinin

ardında Dünyadışı

Zeki

Hayat"ın

ke-

sinliğinin araştırılması bulunmaktadır. İşte 2004 yılında Mars' a

verilen ağırlık ve arka arkaya gönderilen uzay araçlarının ardında bu amaçta yatmaktadır. Şuanda sorun teknolojiktir. Uzay uçuşla­ rı sırasında Göktaşlarından ve kozmik tozlardan koruyacak sistemlerin geliştirilmesinden tutunda, uzay araçlarında kullanılacak yakıtlara kadar her şeyin keşfedilmesi ve üretilmesi gerekiyor.


ALİ BEKTAN

129

Şuanda

Uzay'da insanlı uzay gemileri kullanabilmek için teknolojimiz yetersiz. Bu arada ABD'lilerin elinde bulunan Uçan Daireleri'n nasıl çalıştığını çözüp çözmediklerini bilmiyoruz. Görünen O 'ki hala ortada somut bir çalışma yok. Zaten bu konuda televizyonda yayınlanan X Files (Gizli Dosyalar) dizisinde de yayınlanan bölümler hiçte insana mantıksız gelmiyor. Uçuşlardaki sırlar kayıtlarda dururken, basına yansıyanlar UFO olaylarının gerçek olduğunu, hatta uzaylıların bizimle yakından ilgilendiklerini göstermektedir. Bu durum Kur'an-ı Kerim'de anlatılan "GÖK HALKI" olayına da uygunluk göstermektedir.

APOLL0-7 Uçuş

Tarihi: 11 Ekim 1968

Dünyaya Dönüş Tarihi: 12 Ekim 1968 Ay İniş Bölgesi: İniş yapılmadı. Astronotlar: Walter M. Schirra, Donn F. Eisele, R. Walter Cunningham Apollo-7 ile ilgili haber 20 Ekim 1968 tarihinde saat 22: 15 'de tamamen bir rastlantı eseri ele geçmişti. O tarihte İsviçre Telgraf Merkezi'nden bilinmeyen uçan cisimleri inceleme gurubuna gönderilen telgraf direktör Francis Schafer'e iletildi. Metinde şunlar yazıyordu: "Apollo -7 Avustralya üzerinde uçAstronot Cunningham, geminin yanından geçen meçhul cisimlerin varlığını merkeze bildirip talimat istemişti." Yapı­ lan araştırmada İsviçre Telgraf Merkezi'nin Cape Kennedy'de bulunan İngiliz Haber Merkezi Reuters'den aldığı anlaşıldı. Oradan saat 20.00 de İsviçre'ye geçildi. Kayıtlarda halen durmakta. tuğu sırada

APOLL0-8 Uçuş

tarihi: 21

Dönüş

Aralık

tarihi: 27

1968

Aralık

1968


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

130

Ay İniş Bölgesi: İniş yapılmadı Astronotlar: Frank Borman, James A. Lowell, William A. Anderson Tarihe geçecek olan olay 25 Aralık 1968'de yaşandı. Dünyadan ayrılmasının üzerinden 5 gün geçmişti. Apollo-8 ile Houston Uzay Merkezi arasındaki konuşma televizyondan naklen dünyaya iletiliyordu. Tam o sırada birden bağlantı kesildi. Ortada görünür bir neden yoktu. Houston Uzay Merkezi'ndeki tüm görevlileri heyecan sarmıştı. Aynı heyecanı milyonlarca televizyon izleyicisi de duyuyordu. Aradan on dakika geçmişti. Astronotların başına bir şey gelmesinden korkulmuştu. Houston ısrarla anons yapıyor­ du: Houston Apollo-8'i arıyor, Apollo-8 cevap ver... Sonunda Apollo-8 'den Astronot Lowell 'in sesi duyuldu ... Lowell "Merkez Burası Apollo-8 ... Uçan Daireler Kaç tane mi? Bilmiyorum Belki 5 tane ... Çok heyecanlıyım"

Houston: "Kahrolsun Lowell neler söylüyorsun." İşte tam bu sırada canlı yayın kesildi. Halk uzay aracı ile merkez arasındaki konuşmaların geri kalanını dinlemedi. Ya da dinletilmedi. Dünya basını günlerce bu olayı yazdı. Amerikalı yetkililer olay hakkında hiçbir açıklama yapmadı. Dünya Kamuoyu bunu hiçbir zaman unutmadı.

Bu arada Apollo-8 uzaydan döndüğünde 1500 fotoğraf getirdi. Çok büyük bölümü NASA'NIN ARŞİVLERİNE GİTTİ. Sadece 380 tanesi basına dağıtıldı. Tıpkı Mars Gezegeninde çekilen fotoğraflardaki KUBBELİ BİNANIN olduğu resmin sansürlenmesi gibi. APOiı0-9 Uçuş

Tarihi: 3 Mart 1969

Dönüş

Tarihi: 13 Mart 1969


ALİ BEKTAN

131

Ay İniş Bölgesi: İniş yapılmadı

Astronotlar: James Mc Divitt, David Scott ve Russel Schweickart Apollo-8 olayında yaşanan olaylardan sonra çok alındı ve Apollo -9 olayından hiçbir bilgi sızmadı.

sıkı

tedbirler

APOLL0-10 Uçuş

Tarihi: 18

Dönüş

Mayıs

1969

Tarihi: 26 Mayıs 1969

Ay İniş Bölgesi: İniş yapılmadı.

Astronotlar: Thomas P. Stafford, John W Young, Eugene A. Ceman. Apollo lO'un uzay uçuşu sırasında UFO'lar eşlik etmişler, bu bilgiler bir çok yer gözlem istasyonu tarafından saptanmıştı. Ay'ın yüzey filmleri çekilirken astronotlar Ay ile gemi arasmda gördükleri bir UFO'yuda kamera ile tespit etmişlerdi. Bu film daha sonra NASA' dan basına sızdırıldı.

AY'A İNİŞTE YAŞANAN GİZEMLİ OLAYLAR

İnsanlık tarihinin en önemli teknolojik başarısı 20 Temmuz

1969 günü insanoğlu'nun Ay'a ayak basmasıdır. Bu başarı ilkel hayattan gelerek bilimsel başarıya ulaşmanın en güzel örneği olmuştur. Amerikalılar'ın Ay'a inmediği teorisi ortaya atılmış olmasına rağmen, ben Ay'a inildiğine inanıyorum. Küçük bir çocuk olarak o günleri hayal meyal hatırlıyorum ama Türkiye' de de büyük bir çoşku ile karşılandığını unutmadım. Ne de olsa Amerika Türkiye'nin müttefıki ve dostu idi. Tabii halk arasında hemen atasözü de oluştu. Herhangi bir olumsuzluk ya da başarısızlık olduğunda cevap hazırdı: "Eller Ay'a, Biz Yaya" gibi kafiyeli atasözü


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

132

sahibi bile olmuştuk. Bizi ilgilendiren olaylar ise Ay yolculuğuna tüm gemiler önce UFO'lar tarafından izlenmişti. Bazen de yardım alındığı ortaya çıktı. Ay' da yaşanan olayların NASA tarafından sansör edilmesine rağmen sızan bilgiler bize Ay' da "Gizli UFO Üslerinin" bulunduğunu açıkça belirtiyordu. çıkan

Apollo 11 aracı dünyadan ayrılalı henüz bir gün olmuştu. Mürettebat Ay ile araç arasında olağandışı bir obje gördü. Önce bunun yardımcı roketin bir parçası olduğu düşünüldü. Onay için Houston arandı ve bilgi istendi. Ancak Houston astronotlara yardım­ cı roketin 9 bin kilometreden daha uzakta olduğunu bildirdi. Bunun üzerine cisim daha dikkatli bir şekilde incelenmeye başlandı. Bu nesne astronotlara, nasıl ve nereden baktıklarına bağlı olarak değişik biçimlerde görülüyordu. Bu gelişmeye onlar bile şaşır­ mıştı.

Basına sızan astronotların

kendi aralarındaki konuşmaları

şöy­

le idi.

Aldrin: "Gördüğümüz ilk olağandışı dukça yakınında bulunan bir şeydi."

şeydi sanırım. Ay'ın

ol-

Collins: "Bu cismi nasıl gördük. Öylesine pencereden bakarken mi?"

Aldrin: "Evet, önce S-VIB olup olmadığına emin olmalıydık. Yer'e sorduk ve S-IVB'nin 9000 km ötede olduğunu öğrendik. O sırada yüksek randımanla ilgili bir sorunumuz vardı. değil mi?" Collins: "Bir belki bana öyle

şey vardı.

Bir

şeyin tosladığını

hissettik. Ya da

gelmişti."

Aldrin: "Sonra geçip giden bu parlak objeyi gördük. Tek gözlü dürbünle objeye baktığımızda sanki birazcık L biçimindeymiş gibi görünüyordu." Amıstrong: "Açık olduğunu

bir bavul gibi ... Ama nasıl bir biçime sahip tam olarak söyleyebilmek oldukça zor."


ALİ BEKTAN

133

Aldrin: "Sonunda Ay iniş modülüne geçerek cismi objektifle izlemeye koyuldum. Cisim silindir şeklinde belirmişti."

Annstomg: "Ya da aslında iki halka gibi ... " Aldrin: "Evet"

Annstrong: "İki halka. İki birleşik halka." Collins: "Hayır bana göre; içi boş bir silindire benziyordu. İki birleşik

halkaya değil. Bazen de açık duran bir kitap yordu. Gerçekten de çok garipti."

şeklini alı­

GARİP OLAYLAR ARTIYOR

Apollo 11 Uzay aracı Ay'a yaklaşırken, astronotlar tuhaf radyo parazitleri duymaya başladılar. Parazitler son derece ilginçti. İşin ilginç yanı "Tren düdüğüne benzeyen bu parazitlerin Dünyadan da dinlenmesiydi. Parazitler haberleşme bağlantısına da karı­ şıyordu." Şaşkına dönen yer kontrol merkezinden bir yetkili: "Orada sizinle birlikte başkalarınında bulunmadığından eminmi~· siniz?" diye sordu. Yer kontrol UFO konusunda konuşmamaları için ekibi uyarmıştı ama kendileri ağızlarından kaçırıyordu. Bu esrarengiz sesler Apollo 11 'in tüm yolculuğu süresince aralıklı olarak ve değişen yoğunluklarla devam etti, bu da astronotların sinirlerini bozdu.

Tarih 19 Temmuz 1969 Astronotlar Ay'ın çevresinde dönüyordu. Tarihi inişe bir gün Aldrin Ay yüzeyinin filmini çekiyordu. Birden ufukta kimliği bilinmeyen iki adet disk biçiminde ışıklı uçan cisim çıktı. Biri ötekinden biraz daha büyüktü. Cisimler bazen arka arkaya uçuyor, bazen de birbirlerinden uzaklaşıp tekrar yaklaşıyorlardı. Uzayın boşluğunda zikzaklar çizerek Apollo'nun çevresinde sanki dans ediyorlardı. Dünya yapısı hiç bir uzay aracının yapamayacağı manevralar yapmaları astronotları hayretler içinde bırakmış­ kalmıştı.

tı.


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

134

Yaşanılan bu olayı Neil Annstrong tarafından şöyle dile getirecekti: "Gerçekten böyle bir şeyi beklemiyordum. Ama onları gözlerimle gördüm."

İçlerinden en az şaşıranı Aldrin olmuştu. Çünkü bu onun ilk UFO gözlemi değildi. 1966 yılında Gemini- 12 ile Dünya'nın çevresinde dönerken, Dünya kökenli olmayan dört Uzay gemisi görmüştü.

Bu kez ise filmini çekmeyi başarmıştı. Astronotlar bu filmleri daha sonra kamuoyuna açıkladılar. NASA'nın suskunluğu

sürerken Houston'un verdiği emir çok gariptir. Örneğin Apollo-11 'in "Ay'a İniş Programı"nda Annstrong ve Aldrin'in Ay yüzeyine indikten on saat süre ile kesinlikle kapılan açmamaları ve Ay İniş Modülünde her an kalkışa hazır olarak beklemeleri tembih edilmişti. Neden? Bunu nasıl açıklayabilirsiniz? Yeterli teknolojiniz yok. Buna rağmen Ay'a indikten sonra on saat beklemek nereden çıktı derseniz, belki Ay'da yaşayanların tepkisinden mi korktu NASA? Hatta belki bir UFO'nun gelip tacizde bulunmasından mı korktular. Öyle diken üstünde her an kaçmaya hazır ürkek bir kuş gibi. Belki de bir tepki bekliyorlardı. O tepki gelmeyince iniş izni verildi. Bunu teknolojik aksaklık ile açıklamayamazsınız çünkü o sı­ rada herhangi bir problem dahi bulunmuyor, sistemler mükemmel çalışıyordu. Hatta yer kontrol ile uçuş ekibi arasında geçen konuş­ malarda da tüm kontrol sistemlerinin çalıştığı teyit ediliyordu. AMERİKALILARI AY'DA KORKUTANLAR UZAYLILAR MI? Çünkü tüm açıklamalar bu yola doğru çıkıyor. 21 Ağustos 1971 Ay'a gitmenin üzerinden iki yıl geçmiş ve gazetelerde yayınlanan Apollo- 1 1 ile yer kontrol arasındaki konuşmalar:

Armstrong:

"Burası

zi'nde bulunuyor"

sessizlik Denizi. Kartal. Sessizlik Deni-


ALİBEKTAN

Houston: "Kontrol sistemlerimizde bütün çimde

çalıştıkları

araçların

135

en iyi bi-

görülüyor."

Annstrong: "Bizimkiler de öyle" Bu sırada iniş tamamlanır. İniş sırasında yerden kalkan Ay tozu yavaş yavaş çöker ve görüş alanı yeniden açılır. Bu arada Aldıin şu haberi veriyordu: "Vanş noktasının koordinatlarını araştırıyoruz. Kısa

tam olarak bilmiyoruz. Fakat bir zaman sonra bunu size bildireceğiz"

Houston: "Bununla oyalanmayın. Bunu biz

saptayacağız."

Annstrong: "Çepeçevre etrafımızda küçük kraterler var." Birden konuşmasına ara verirken ses tonu gitgide azaldı. Sanki birilerinin onu duymamasını istemiyormuş gibi oldu.

Annstrong: "Büyüklükleri 6 ile 15 m arasında ve diyebilirim ki yarım mil uzaklıkta. Sanki bir tırtıllı traktör tarafından bırakıl­ mış gibi ... " Houston ne diyeceğini bilmiyordu, çünkü bu sözler dünya kamuoyu tarafından duyulmuştu. Astronotlara verilen emir gereği bu gibi durumlarda gizli frekansın kullanılması gerekiyordu. Armstrong öyle heyecanlandı ki, binlerce kez tembih edilen acil durum frekansına geçmeyi unutmuştu. Sonra konuyu değiştirmeye çalışırken, sözü Aldrin aldı: "Çevredeki renkler azaldı. Fakat belki herhangi bir taş bloğu olabilir. Göreceğiz."

Bu

sırada

Armstrong'un sesi yeniden duyuldu:

"Lütfen Yörünge Kumanda Modülü'nü her an miz yakınlığa yöneltin."

ulaşabileceği­

Bu modül içinde yalnızca Collins'in bulunduğu ve Ay'ın yörüngesinde dönmekte olan ve Dünya'ya dönüşte kullanılacak kapsüldür. Armstrong neden bunu yakında istiyordu? Bunun tek açıklaması vardır o'da çok korkmuş olmasıdır.


AMERİKA 'NIN UZAY SIRLARI

136

Cevap bekleyen sorulardan bir tanesi de kaybolmakta olan rengin ne olduğu idi? Çünkü bunlar anlaşılamadı, konuşmaların büyük bölümü gizli frekanstan yapıldı. Sansürlenmesine rağmen bu konuşmalar Dünyanın çeşitli yerlerindeki yer istasyonları tarafından da dinlenmiş­ ti. Basının eline geçen konuşmalar ise şöyleydi: Astronot: "Neydi o? Ne biçim

şeydi?

Anlamak isterdim."

Astronot: "Bebekler kocamandı beyim, kocaman."

Houston: "Ne... Ne oluyor yukarıda? Size ne oluyor Tanrı

aş­

kına?

Astronot: "Evet evet oradaydılar. Bazı ziyaretçiler vardı. Size söyleyeyim. Orada başka uçan daireler de var. Bir hat şeklinde sı­ ralanmışlar. Kraterin yanında bekliyorlar."

Bu metin ilk kez 8 Ağustos 1969 tarihinde ünlü "Life Dergisi"nde yayınlandı. Aynca Apollo-11 'in çektiği bir UFO resmi de yer almıştı. Fotoğraf kuraldışı ele geçirildiği için ve NASA'ya ait gizli bilgiler duyurulduğu için Life Dergisine belli bir süre kapatma cezası verildi Life'ın

haberinden sonra medya olayın üzerine eğildi. 11 1969 da Kanada'da yayınlanan "Minuit Gazetesi" büyük puntolarla, Amerikalı astronotların Ay'da canlılar gördüklerini Ağustos

yazıyordu.

Minuit Gazetesi'nde yer alan haberde bir veriliyordu:

başka ayrıntı

daha

Neil Armstrong 20 Temmuz 1969 Saat: 10.56 da Ay'a ilk kez ayak bastıktan sonra, tam televizyon kamerasını ayarlarken, göz kamaştırıcı birn ışık görmüştü. Konuşmaya başladıktan hemen sonra ise yumurta biçiminde bir ı§ığın az ilerde havada asılı durduğunu farketmiş ve tam bunu bildirirken, Houston konuşmayı derhal yayından çıkartmıştı.


ALİ BEKTAN

137

"Minuit Gazetesi" Dünya üzerindeki diğer yer dinleme istasbilgiye göre; Annstrong'un gördüğü yumurta biçimindeki araç kendisine yaklaşmış, yere inmiş ve aracın içinden başında kabarcığa benzer başlıklar bulunan iki varlık çıkmış­ tı." İşte tam bu sırada Houston'a bilgi vermek isteyen Armstrong'un konuşması kesilmişti. YAYININ KESİLDİGİ AN İŞTE BUYDU. Houston derhal gizli frekansa geçmeyi ve bu olayın filminin çekilmemesini istemişti. yonlarından aldığı

İşte Amerikalıların Ay' da korkudan üs kuramamalarının nede-

ni budur? 2007 yılında Ay'a füze göndererek patlamalar yapmayı plilnlayan NASA neyin peşinde?

AY'A BIRAKil.AN ROSEITA TAŞI Apollo-11 'in mürettebatı tarafından Ay'da bıra­ kılmıştı. Taşın konulduğu kutu ruj kutusu büyüklüğünde olan silindir biçiminde bir kutuydu. Yüzde 99.99 oranında silikondan yapılmıştı. İçinde ise her biri kendi dilinden olmak üzere 74 ülkenin devlet başkanlarının mesajları, 1958 yılındaki Amerikan yasalarının Başkan Eisenhower tarafından imzalanmış özeti. NASA'nın tüm subaylarının bir listesi, ABD'nin senatör ve parlilmento üyelerinin ve nihayet Başkan Kennedy, Johnson ve Nixon'un kısa birer konuşmaları kaydedilmişti. Rosetta

Taşı

Peki soru

şu:

Rosetta Taşı kimler için

hazırlandı?

Neden Ay'a götürülmüştü. O'nun hatıra paketi olmadığı belli. Daha sonraki astronotların gelip onu bulmaları için de bırakılmış bir şey değildi. Öyleyse bu mesajlar kimler için bırakılmıştı? Mesaj'ın birilerine gittiği kesindir ... Bizce Amerikalılar Rosetta Taşı aracılığıyla Ay'da yaşayan­ larla iletişim kurmak istediler. ABD'nin amacı şuydu: Eğer AY' daki uzaylılarla temasa geçip bilgiyi ele geçirirlerse, ilk iş Uzay Gemisi yapıp Uzay'daki diğer gezegenleri ziyaret etmekti. Bu düşünce mantıklı değil mi? O yıllarda Amerikan televizyonlarında gösterilmeye başlanan "Uzay yolu" dizisi ile ne kadar da


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

138

benzerlik taşıyor. Kaptan Kirk ve arkadaşları yeni uygarlıklar peşinde idi ve karşılaştıkları olaylar hiçte mantıksız değildi. O dizide kullanılan teknolojik aletler kısa bir süre sonra günlük hayatta, daha da geliştirilerek yerini aldı.

APOLL0-12'NİN BAŞINA GELEN GİZEMLl OLAYLAR

Uçuş

Tarihi: 14 Kasım 1969

Dönüş

Tarihi: 24 Kasım 1969

Ay'a İniş Bölgesi: Fırtınalar Okyanusu (Oceanus Procellarum) Astronotlar: Charles Conrad, Richard F. Gordon, Alan L. Bean. Apollo uçuşları sırasında yaşanan gizemli olaylar, Apollo 12'nin uçuşları sarısında da ortaya çıktı. Büyük Satürn Roketi tarafından, 14 Kasım 1969 cuma günü üç astronot Ay'a doğru yolculuğa başladıklarında ölümle yüzyüze geldiler. Kalkıştan bir dakika sonra araçın yıldırım düştü. Henüz daha Dünya' dan 2,5 km kadar uzaklıkta yaşanan bu kaza nedeniyle uzay aracının hemen hemen tüm elektrik sistemleri devre dışı kaldı. Her şey devreden çıkmıştı. Apollo'yu Ay'a götürüp tekrar geri getirmekle yükümlü olan duyarlı yol gösterme sisteminin kalbi olan hayati ciroskop platformu da devre dışıydı. Kısa bir süre sonra da uzay aracının yakıt hücre sistemi otomatik olarak devreden çıktı. Bu uzay aracının felaketi idi. Astronotlar soğukkanlılıklarını kaybetmemeye çalışıyorlardı. Fakat beklenmedik bir mucize gerçekleşti: "Üç dakika sonra her şey bir anda düzeldi. Sanki az önce hiç arıza olmamış gibi tüm sistemler sihirli bir değenek dokunmuşcasına eski düzenlerine kavuşmuştu."

bir

Astronotlar da "Yer Kontrol İstasyonu"da hayretler içinde olup biteni anlamaya çalışıyorlardı. Ancak bu olayın ardındaki gizem perdesi hiç bir zaman çözülemedi.


ALİ BEKTAN

139

Bu ani değişikliğin nedeni ve yıldırımın kaynağı da anlaşıla­ Çünkü hava tahminlerine göre en yakın yıldırımın 30 km' den daha uzakta olduğu görülüyordu. madı.

GİZEMLİ REFAKATÇİLER

Apollo-12 Ay'a doğru ilerlerken Avrupa'nın çeşitli bölgelerinde yer alan gözlemevleri, aracın civarında 2 adet parlak yanıp sönen tanımlanamayan cisim gördüklerini peş peşe rapor etmeye başladılar.

Ertesi gün astronotlar da yer kontrole

aynı olayı

bildirdiler.

Apollo-12 "Sürekli aynı yerde kalan ve takla atıyormuş gibi görünen bir obje ile birlikteyiz. Dünden beri bizimle beraber sanki bize eşlik ediyor. Roll açımız(Uzay aracının dikey eksene kı­ yasla kendi etrafındaki dönüş hareketi) 35 kadar olduğunda, çoğunlukla, merkezi lumbozdan görülüyor. Belki de bu size bir ipuçu verebilir." Houston'un yaptığı yorumların gerçekle bir alakası yoktu, çünkü seyahatlerinin ortasına gelmişlerdi ve tanımlayamadıkları obje hala onlarla birlikte uçuyordu. Konuşmalar devam ediyordu. Apollo-12 "Obje çok parlak ve takla atan bir şey oldu. Saniye de 1,5 devirlik taklalar atıyor ya da en azından bu oranda yanıp sönüyor. Hangi yıldıza yaklaşmakta olduğunu size Dick söyleyecek." Houston ise onların adaptör panolan olduğunu iddia ederken, Conrad objelerden birinin, az önce yüksek bir hızla uçup gittiğini bildirdi. Uzay aracı Ay'a yaklaşırken Houston'daki Dinleme İstasyo­ nunun başındakiler işleıin daha gizemli bir duruma girdiğini gördüler. Nereden geldiği anlaşılamayan ve açıklanamayan bir takım sesler duymaya başlamışlardı. Hatta bir yetkili "Astronotlar yabancı biriyle konuşuyorlar galiba," demekten kendini alamadı.


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

140

Çeşitli şekillerde

"bipler ve "Islıklara" benzeyen seslerdi bunlar. Astronotlar da bunları işitmişti. Sürekli ıslık sesinin kaynağı bilinmediği gibi NASA buna hiç bir açıklama getirmedi ve sessizliğini korudu. Dünya'ya dönüş sırasında da 24 Kasım saat 11.47'de Hindistan üzerinden geçerken üç astronot dünyanın görüntüsü önünde dış hatlarıyla pırıl pırıl parlayan kırmızı bir UFO gördüklerini rapor ettiler. Apollo-12 "Dünya'nın tam merkezinde, şimdi gerçekten parlak bir cismin ışıldadığını görüyoruz. Dick dürbünle bakıyor. Gerçekten parlak." Houston ile uzay gemisi arasındaki konuşmalarda cismin ne üzerine konuşmalar sürüp giderken birara Apollo-12'den "Yerinden kıpırdamayan bir ışık ve büyüklük olarak, çakan şim­ şeklerin büyüklüğünde ehn azından Venüs kadar büyük." olduğu

Gözlem kapsülün denize inişi sırasında bitti. UFO gözden kayboldu. "Tüm Ay Yolculuğu sırasında tanımlanamayan uçan bir cisim, Apollo'ya eşlik etti." NASA Dünya kamuoyunda konuşulmaya ve tartışılmaya başla­ yan olay için hiç bir açıklama bulmak için çabaladı sonra suskunluğa büründü. Komutan Charles Conrad ise olayın gerçekliğinin tartışılmayacağını belirtti. Gazeteler bu

olayı şöyle duyuruyorlardı:

APOLLO 13'ÜN AY MACERASINA UZAYLILAR MÜDAHELE ETIİ

Uçuş

Tarihi: 11 Nisan 1970

Dönüş

Tarihi: 17 Nisan 1970


ALİ BEKTAN

141

Ay İniş Bölgesi: İniş Yapılmadı

Astronotlar: James A. Lowell. John L. swigert, Fred W. Haise.

Apollo-13

Dünya'yı

11 Nisan 1970 cumartesi günü terketti. Üç astronot Ay'a doğru yollarına devam ediyorlardı. Fakat 13 Nisan 1970 pazartesi gecesi şiddetli bir çarpışma meydana geldi. Uzay aracının alarmı çalışmaya başladı. Astronotlar hızla yerlerini aldı. Nabızları birden 70'ten 130'a çıktı.

Apollo-13 -"Hey burada başımız dertte." Houston- "Lütfen tekrarlayın."

Apollo-13 "Houston başımız dertte." uzay aracının elektriğinin yarısını sağlayan "Bus B" hiç bir güç sağlamadığı gibi, öteki yarısını da sağ­ layan ''Bus A"nında gücü düşmeye başlamıştı. O

sırada

elemanı, artık

Yer Kontrol durumu değerlendirmeye herhangi bir sinyal ulaşmıyordu.

çalışıyordu.

Fakat uzay

aracına

Lowell: "Houston Apollo-13 'ü hfila duyuyormusunuz?. Cevap verin."

Houston: "Sizi duyuyoruz. Burada sizin için bazı çareler bulmaya çalışıyoruz." Yer kontrol "Bus A" ile "Bus B"yi besleyen 3 nolu yakıt ünitesinin durumunu inceledi. "Bus B"yi besleyen 3 noli.ı yakıt ünitesi tamamen devre dışı kalmıştı. Üstelik Ünite-1 den de hiç bir güç gelmiyordu. Geriye sadece "Bus A" ile "Ünite 2" kalmıştı. Yer kontrol duruma çare bulmak için çalışıyordu ama sorunu bir türlü gideremiyordu. Astronotlar elektriği "Yörünge kumanda Modülü'ndeki elektrik pillerinden almaya başlamışlardı. Araç fıldır fıldır dönüyordu. İticileri kullanan Lowell aracı bir türlü düzeltemiyordu. 16 iticinin


AMERİKA'NIN

142

UZAY SIRLARI

hepsi de elektrikle çalışıyordu ve silmiş olan "Bus B"ye bağlıydı.

bunların yansı

da, faaliyeti ke-

Kısa

süre sonra büyük başka bir tehlikeyle daha karşı karşıya Araçta gaz kaçağı vardı. Ve uzaya oksijen sı­ zıyordu. Böyle giderse kısa bir süre sonra oksijenleri tükenebilirdi. olunduğu anlaşıldı.

Yer Kontrol'daki Uçuş yönetmeni'nden gelen emirleri dinleyen astronotlar önce pilleri kullanmayı bıraktılar, arkasından da teker teker "Ay İniş Modülü'ne" geçtiler ve modülün motorlarını kullanarak aracın rotasını değiştirdiler. İki gün boyunca rotayı birer kez daha değiştirdiler sonunda 17 Nisan cuma günü Dünya 'ya dönebildiler. Astronotlar çok büyük tehlike atlatmışlardı. Ya öleceklerdi, ya da sonsuza kadar uzay aracı içinde boşlukta dolaşa­ caklardı.

Dünyaya döndükten sonra müthiş bir iddia ortaya atıldı. ABD'deki "Üniversarium Foundation" isimli kuruluşun yetkilileri kendilerine Ay'da bulunan bir uzaylı tarafından bir mesajın ulaştırıldığını açıkladılar. Bu mesajı önce Amerikan Başkanı Richard Nixon ve NASA Yöneticisi Dr. Thomas O. Paine'nin de bulunduğu, ABD'nin üst düzey yönetici ve bilimadamlanna yolladı­ lar. Daha sonra da tüm gazetelere dağıttılar. Ay' da yaşadığı iddia edilen ve adının "Leonidas" olduğunu bildirdikleri uzaylıdan aldıkları mesaj Apollo- 13 ile ilgiliydi ... Mesajda şunlar yazılıydı:

Leonidas:

"İçinde yaşadığımız Ay'ın içine kraterlerden birine

harp başlıklı bir mermi atılacağını komutanımız bildirdiği zaman, Apollo- 13 'e eşlik etmekte olan 6 aracımız derhal oradan uzaklaş­ tılar. Bunların yerlerine derhal tam donanımlı 21 parçalık bir konvoy harekete geçirildi. İşte bu sıra Apollo tamamen kendi başına kalmıştı. Bundan kısa bir süre sonra sizin meteor diye isimlendirdiğiniz büyükçe bir kozmik toz parçası Apollo'ya çarptı. Bu ol-


ALİ BEKTAN

143

dukça büyük bir parça olduğu için, aracınızı bir anda güçsüz hale getirmeye yetmişti. Bu kazadan sonra harp başlıklı merminin kraterden içeri bırakılamayacağına kanaat getirilince, derhal bizimkiler harekete geçerek, Dünya aracının yolculuğunun kalan kısmının tamamlanmasını sağlamaya başladılar. Dünya atmosferine gireceği sırada ısınıp yanmasını önlemek için de, hızını mümkün olduğu kadar azaltmaya çalıştık. Bütün bu işlerin Apollo aracı içindekilerle Yer Kontrol Merkezi'nin işbirliğiyle başarıldığı sanılır." Bu mesajın doğru olduğuna eminiz, çünkü Apollo 13 'ün başı­ na gelenler basından saklanmıştı, sonradan ortaya çıktı. Özellikle çarpışma olayı o uzaylının anlattığını doğruluyor. Amerika'nın gönderdiği tüm uzay araçlarına UFO'ların neden eşlik ettikleri şimdi anlaşılıyor. Uzay araçlarının önlerindeki tozları uçan dairelerin süpürmesi, yürümeye çalışan bir çocuğa anne ve babasının yardım etmesi gibi bir yardım oluyor. Demek ki bu destek olmasa Ay'a iniş gerçekleşemeyecekti. Bu arada ABD'nin 2007 yılında Ay'a füzeler yollayarak, uydunun altında patlamalar Apollo uçuşları sırasında Ay' da yeraltı üsleri bulunan uzaylılara karşı ABD neden düşmanca tavır sergilemek istiyor, bu önemli bir konudur. Gerçek olun şudur 2000 yı­ lına kadar AY' da bir üs kurmak isteyen Amerika neden bu üssü kuramadı? Bugün yeniden AY' da istasyon kurup uzay çalışmala­ rını oradan devam ettirme projesini gündeme getirdi ama iş nasıl olacak. bilinmiyor. AY YÜZEYİNDE GÖRÜLEN TIRTILLI TEKERLEK İZLERİ HALA AÇIKLANAMIYOR.

ABD 2007'de füzeler göndererek Ay'da patlamalara neden olursa, bunun sonucu bizce hiç iyi olmaz. İşte o Hollywood filmlerindeki senaryolar birden gerçek olur. ABD'ye Uzaydan ciddi bir saldın olabilir. Böyle bir şey söz konusu olduğunda Haberleş­ me Uyduları imha edilen elektrik santralleri devreden çıkan Amerika nasıl kendini savunabilir?


AMERİKA'NIN

144

UZAY SIRLARI

2003 İlkbaharında Irak'a saldıran Amerikalıların Uzay Mekiği dünyaya dönerken biranda parçalandı ve parçalan eyaletler üzerine saçıldı. Mürettebatın tamamı öldü. Irak Savaşı'nın bittiği Ağustos ayında Amerika'daki elektrik santrallerinde anza oldu. Bir çok eyalette elektrikler kesilince Arnerika'da ki hayat felç oldu. Arıza oldukça uzun sürdü ve giderildiğinde bu arızanın nedeni bugüne kadar çözülemedi. Terörist saldırısı denildi ama böyle bir bulguda ele geçmedi. Aslında Amerikan Hükümeti cevabı biliyor ama açıklamıyor. Biz ise bu müdahelenin dünya dışından yapıldığını düşünüyoruz. Mesela Uzay Mekiği'nin yolculuk sıra­ sında kozmik tozlardan etkilenerek dünyaya düşmesi sözkonusu olabilir mi? Ya da bir UFO'dan gönderilen enerji ile sistemlerin çalışmaması sonucunda düşmüş olamaz mı? Özellikle Elektrik Santrallerine karşı yapılan müdahele Amerika 'yı uyarmak için yapılmış olabilir. Bu olayların ardından Ocak 2004 tarihinde ABD Başkanı Geroge Bush uzay çalışmala­ rına start verdi ve ilk hedef Mars Gezegeni oldu. Dikkat edilirse Ay'dan vazgeçildi. Çünkü Ay' da bir uzay istasyonu kurmak hem pahalı, hem de zor bir iş. Hele orada oturanlarla bir türlü ilişkiyi düzeltemediğine göre Mars'a yönelmek daha akıllıca olmaz mı? Bu konuların üzerinde düşünmek gerekiyor. Mars 'ta varolan uygarlık ile temasa geçmek zaten ABD'li Bilirnadamlannın en büyük düşü, hele bir de yüksek bilgiyi ele geçirirlerse. Sadece biz değil, tüm Dünya devletleri bunu düşünmek zorunda.

AY'A UZAYLILAR İÇİN BIRAKILAN İNCİL

Apollo-14 Uçuş

tarihi: 31 Ocak 1971

Dönüş

Tarihi: 9

Şubat

1971

Ay İniş Bölgesi: Fra Mauro Tepeleri


ALİ BEKTAN

145

Astronotlar: Alan B. Shepard, Stuart A. Roosa, Edgar D. Mitchell Apollo-13'ün başından geçen olaylardan sonra bir çok kimse, bir haksızlık yapıldığını ve onların dostça yaklaşımlarına karşı, Amerika'nın düşmanca davrandığına inanmaya başlamıştı. Apollo uçuşlarını bitirme kararı alan NASA kontrol edilemeyen olaylarla artık başedemiyordu. Uzaylıların gönüllerini almak için bir şeylerin yapılması gerekiyordu. Bu yüzden Apollo- 14 mürettebatı, Ay yolculuğu sırasında Rosetta Taşından başka bir de İncil götürdüler yanlarında. Bu uzaylıların ne kadar gönüllerini alacaktı bilinmiyor. uzaylılara karşı

Bu İncil bilinen türden değildi. Bu kutsal kitap İngilizce lisanıyla yazılmış ve aynca Yaratılış Bölümünün 16 farklı dilden özetini kapsayan bir mikrofilmdi. Bu mikrofilm küçük bir kapsül içine konulmuş ve Mitchel tarafından Ay'a bırakılmıştı. Bu İncil'in kimler için oraya bırakıldığı hakkında hiç kimse farklı bir yorum getirmemişti. Kimler için bırakıldığını herkes tahmin ediyordu. Apollo- 14 Dünya'ya dönerken yine birbirinden ilginç UFO foberaberinde getiriyordu. Uçuş tamamlandıktan sonra astronotların kendi aralarındaki konuşma diğer telsiz istasyonları

toğraflarım

tarafından saptanmıştı.

Konuşma Şöyle başlıyordu:

Roosa: "Hey İşte orada Annbell (Ay' da görülen tanımlanama­ yan garip makineler ve araçlarn için astronotların kullandıkları kod sözcüklerden biri) Tıpkı

dün son

geçişimizde gördüğümüz

gibi ... "

Shepard: "Resmini çek. Houston bize inanmayacak. Kraterin içine doğru inen şu izlere bak. Raf gibi düz çıkıntının üzerinde .. " Mitchell: "Raf gibi düz çıkıntının tam üzerinde. Bir milden daha yüksek olmalı. Baksana, kraterin karanlık kenarından gelen ışı­ ğı görüyormusun? Annbell'in tam aşağısında .. "


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

146

Roosa: "Bu kaçırılacak cinsten bir poz değil. Haydi kameralar bizi mahçup etmeyin." Bu fotoğraflar NASA tarafından halen saklanırken, herhangi bir açıklama yapılmadı. Ay'daki izleri ilk inen Armstrong'ta görmüştü. Sonraki uçuşlarda diğer astronotlar da aynı izlerle karşılaş­ tılar.

APOLL0-15 Uçuş

Tarihi: 26 Temmuz 1971

Dönüş

Tarihi: 7 Ağustos 1971

Ay İniş Bölgesi: Apennine Dağlan

Astronotlar: David R. Scot, Alfred M. Worden, James B. Irwin Ay'daki gizemli olaylar dizisi Apollo-15'in yolculuğunda da tüm hızıyla sürdü. NASA'nın engellemelerine rağmen Dünya'nın çeşitli yerlerindeki "Yer Dinleme İstasyonlan"nca kaydedilen konuşmalar Ay' da yaşanan olaylan anlatıyordu. 1 Ağustos 1971 de kaydedilen konuşma

şöyle:

D. R. Scott: "Ok başı gerçekten doğudan batıya uzanıyor.." Houston: "Roger kaydediyoruz."

J. B Irwin:

"Yokuş aşağı

inerken görüyoruz ki, burada izler

mevcut."

Houston: "İzleri öylece takip edin, Olur mu?" J. B Irwin: "Biz tam (bu arada

konuşma

kesiliyor sonra yeniden başlıyor) Bunun oldukça iyi bir yol olduğunu biliyoruz. 320'yi kerteriz ediyor, menzili 413 için ayarlıyoruz. Şu çizgileri, Hadley Dağı üzerindeki şu tabakayı açıklayamıyorum .. "

D. R Scott: "Ben de gerçekten görülmeye değer." J. B Irwin: "Ne kadar güzel görünüyorlar."

D. R. Scott: "Düzen denilen şey bu kadar olur."


ALİ BEKTAN

J. B Irwin:

"Şimdiye

kadar

gördüğüm

en düzenli

147

yapı."

D. R. Scott: "(parazit giderek artarken konuşma kesiliyor) Genişliği

öylesine kusursuz ki."

J. B Irwin: "Bundan önce gördüğümüz hiç bir şey izlerin tepesinden dibine kadar böylesine kusursuz bir kalınlık göstermiyordu." Parazitler çoğalınca konuşmaya kısa bir ara veriliyor. çok sağlam görüyorum. Son derece güzel bir duvar."

D. R. Scott: "Orada.

Aşağıda

görünüşlü

bir duvar

J. B Irwin: "Grafit gibi ... " D. R Scott: "Tamam ... Neden yapıyı bir hendek olarak tanım­ lamıyorsun? İstasyonun bu konuya dikkatini çekmek iyi olmazmıydı?"

Houston: "Tamam çocuklar size bu ğini

soruyoruz.

Eğer...

yapının yerden yüksekli(Giderek konuşma kesiliyor)

J. B. Irwin: "Hey... Şu beyaz renkli dağa bak. Diğerlerinin yauç kısmında, tıpkı bir boya lekesi varmış gibi gözüküyor."

nında

D. R. Scott: "Evet Koyu gri bir dağ. Fakat gerçekten tepesindeki küçük gri ve beyaz değişikle, beş köşeli bir yıldız gibi görünüyor. Beş köşeli yıldız 15 cm çapında ve on ya da 12,5 cm yüksekliğinde ölçüldü. Uç kısmında açı şeklinde ya da 7,5 cm ... bir ışık ile ortadaki gri taşların bulunduğu yerden. Gerçekten bir çı­ kıntı teşkil ediyor. Çok şaşırtıcı..."

Gizemli Cümle Neil Armstomg'un Ay'a indikten sonra duyduğu ezan sesinin Apollo- 15 astronotlarından Alfred M. Worden tarafından duyulan sözcüklerin ne anlama geldiği hala araştırılıyor. Gerçi NASA çözmüştür ama gizlilik gereği saklıyordur. ardından

Olay şöyle gelişti: Apollo- 15 Astronotları Ay'a indikten kısa bir süre sonra saat 11:15'te birden bire telsizinin sesi kesiliverdi.


148

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

Houston'lp. olan bağlantı kopmuştu. Telsiz konuşma işlemini yürütmekle görevli olan Alfred M.Worden'ın dikkatini, dinleme cihazında uzun bir ıslık haline dönüşen hışırtı çekti. Alıcısı, kökenini tanımlama olanağı olmayan bir yayını yakalamak üzereydi. Sonra boğuk sesli mırıltılar, bilinmeyen bir dilden söylenen bazı sözcükler duymaya başladı. Daha sonra kalından inceye doğru giden ve yer yer keskin ve sert noktalarla boğuk haykırışlar izleyen bir ses tonuyla, tek bir cümle arka arkaya tekrar edilmeye başladı. Bu sesleri, Alfred M. Worden'ın duyduğu bu tüyler ürperten sesler, Ay İniş Modülü'nün manyetik bantlarına da kaydedilmiş­ ti. Bunlar NASA'ya iletildi. Houston ile "Ay İniş Modülü"arasın­ daki gizli konuşma bir büroya bağlı hoparlöre aktarıldı. Bu esrarengiz sözcüklerin dikkatle dinlenmesinden sonra da gizli bir toplantıya geçildi. Ay'da duyulan sözcüklerle ilgili bu haberin; hem ABD'de hem de başka pek çok ülkede basına baskı yapılarak yayınlanma­ sı durduruldu .. Aralarında "Le Meilleur"unda bulunduğu bir kaç gazete haber yapabilmişti. Onlar da fazla ayrıntıya giremedi. Haber ilk kez 3 Ağustos 1971 'de sabah saat: 08.00'de "France Inter Radio"dan duyurulmuştu. Fakat bu programa katılan bilimsel konularda araştırmalarıyla tanınan gazeteci Lucien B.'de daha sonra suskunluğa girenler arasında yerini aldı. Duyulan sözcüklerden basına yansıyabilen sadece tek bir cümle olabildi. Belki de en anlaşılmayanı özellikle seçildi. Aynca bu cümlenin de ne kadar gerçekçi olarak basına yansıdığı hiç bir zaman kesinlik kazanamadı.

Sözcük şuydu: "MARA RABBİ AILARDİ DİNİ ENDAVOUR COUNS ALİM" Bu sözcüklerin ne anlama geldiği konusunda çok çeşitli görüş­ ler ortaya atıldı. Kimi, İbranice'ye, kimi ise Arapça'ya benzetti. Ancak kesin bir sonuca varılamadı. Basına yansımayan ve konuşulması bile yasaklanan diğer sözcüklerin ne anlama geldiği ise bugüne kadar öğrenilemedi.


ALİ BEKTAN

Basına yansıya

149

cümleye gelince

İbranice olduğu düşünülürse:

Mar: Bay Mara:

Acı,

Sert

Rabbi: Öğretici, eğitici Dini: Kanun, hüküm

anlamlarına

Buna karşılık

yer alan cümlenin Arapça sözcükler ol-

gelmektedir. Cümle içinde geçen endavour, Aalardi, Esa, Couns ve Alim kelimelerinin ise İbranice' de herhangi bir karşılıkları bulunamadı. basında

duğunu ve cümlenin aslında: "RABBİ EL-ARDZ-DİNİ-ENDA­ HU-EZA-KUN-ALİM" olarak ifade edilmiş olabileceğini ileri

sürenler oldu. Cümleyi Arapça'ya benzetenler;

bazı

sözcüklerin

anlamlarını

şöyle açıklamışlardır:

Rabbi El Ardz: Yerin Rabbi

Din: Yasa Eza: Eziyet Kun: Ol Alim: Bilen Görüldüğü

gibi cümlenin aslında ne anlama geldiği anlaşıla­ bilmiş değildir. Bir çok araştırmacı bu cümlenin dünyada bilinen bir lisana ait olmadığını açıkladılar. Burada önemli olan bu cümle ile birlikte bu sözleri kimin söylediği önemlidir. Apollo-14 Ay yolculuğunda; Hınstiyanların kutsal kitabı İn­ cil'i götürüp Ay'a bırakmıştı. mikrofilm olan incil'e cevap Apollo- 15 'in yolculuğunda verildi. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Cümlenin tamamını Amerikalı uzmanlar alıp okudular ve çözdüler. Bizce bu sözcüklerin temeli ise Arapçadır. Bu sözcüklerin


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

150 verdiği

anlam "Yerin Rabbi,

yasalarıyla

her

şeyi

bilendir. Ol de-

diğinde her şey olur. İsterse eziyet eder, isterse mükafat verir."

Bunun karşılığında Kur'an-ı Kerim'de Ayetler arasında benzer anlamların bulunduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

bu.ıa

"Türkler ve Uzaylı Ataları" kitabımda Evrenin bir çok yerinde MÜSLÜMAN UZAYLILARIN OLDUGUNDAN BAHSETMİŞTİM BUNA DÜNYAMIZIN UYDUSU AY'IDA DAHİL ETMEM GEREKİYOR.

APOLL0-16'NIN KARŞILAŞTIGI UFO'LAR

Uçuş

Tarihi: 16 Nisan 1972

Dönüş

Tarihi: 27 Nisan 1972

Ay İniş Bölgesi: Descartes Dağlık Bölgesi

Astronotlar: John W. Young, Thomas K. Mattingly, Charles M. Duke Apollo uçuşlarının sonlarına yaklaşılmıştı. Ancak Ay'ın üzerindeki Gizem perdesi aralanacağına daha da yoğunlaşıyordu. Giden astronotlar UFO'ların yanı sıra ilginç mimarilere sahip binalarla karşılaşıyorlardı. Gördüklerini Yer Kontrol İstasyonu 'na bildirirken ilginç ifadeler kullanıyorlardı. Apollo- 16 'da yoğun bir UFO filosu ile karşılaştı. İşte konuşmalar:

Houston: "Gizemli bir şeyden söz ettin." Charles M. Duke: "Taman Gordy "Pitch" hareketi yaptığımız­ da, Ay İniş Modülü'nün çevresinde gördüğümüz bir şeyden söz etmek istiyorum.9 ya da 12 metre kadar dışarıya doğru kayıyor­ duk ki, uçarak geçen bir sürü beyaz objeler belirdi. Sanki sevk edilmekte ya da fırlatılmaktaydılar. Ancak bundan emin değilim." Houston: "Bunu kaydediyoruz Charles ... "


ALİ BEKTAN

151

Apollo uçuşları sırasında Ay'daki üslerden havalanan UFO'lar astronotlara yardımcı olmaya çalıştılar. Uzaylı Leonidas'ın açık­ lamalarını mantıklı olarak düşündüğünüzde bunun doğru olduğu­ nu düşünebilirsiniz. Bugün Teknolojik olarak ne ABD, ne Avrupalılar, ne Ruslar ne de Çin'liler uzay çalışmaları sırasında uzay boşluğunda uzun süre yol alabilecek bir uzay gemisi yapabilecek durumda değiller. Çünkü uzay boşluğunda bulunan çeşitli tehlikeleri özellikle göktaşlannın ve kozmik tozların çarpmasını engelleyebilecek sistemleri yapmak gerekiyor. Bunun dışında uzay aracının süratinin ışık hızına ulaşması ya da en azından onun yansı kadar yani saniyede 150 bin km yol alabilecek bir düzene sahip olması gerekiyor. Bunları yapabildikten sonra Güneş sistemindeki gezegenlere keşfe çıkılır. Bu arada yıllardır ABD'deki gizli üslerde denemeleri yapılan uzay araçlarını kullanma vakti hala gelmedi mi? Özellikle 51 'nci bölgedeki çalışmalar ne durumda bilinmiyor. 2l'nci Yüzyıl'da uzayda bir takım başarıların geleceğini bilim dünyası düşünüyor. Burada enteresan olan durum ise ABD'nin Mars aşkının neden bu kadar üst seviyede olduğu. Mars'taki uygarlıkla temasa geçip bilgiye sahip olmayı hedeflediği ise hiçte mantıksız değildir. Zaten NASA'nın her uzay projesinin ardında Dünyadışı Varlıklarla temasa geçmek yatmıyor mu? NASA'NIN ŞİFRELERİ VE SANSÜR OLAYLARI

NASA, astronotları uzaya göndermeden önce Dünya'da iken ne kadar uyarsa da onların uzayın derinliklerinde yaşadıkları gizemli olaylar karşısında heyecanlanmalarına ve kendilerini tutamamalarına bir türlü engel olamıyordu. Ancak bazı durumlarda astronotlar şifreli konuşuyorlardı. İster normal isterse şifreli olsun oralarda garip bir şeylerle karşılaştıkları belli oluyordu. Bu kurallara en fazla Apollo-16 uçuşlarında dikkat edildi. İşte sansürlü konuşmalardan örnekler: altında bulunan topraktaki aklık derecesi ne haber? Tabii, bunu önce "Flaag"de gördünüz

Houston: "Yüzeyin değişikliğinden


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

152

ve büyük bir ihtimalle, bu sizi orada daha fazla heyecanlandırmış­ tı. Oradaki toprakta herhangi bir değişiklik var mı idi?"

Charles M. Duke: "Hayır Alsep civarında lekeler halindeydi, Plum da sanki her yerdeydi. Daha çok hakim olan izlenim, beyaz aklığın, üstteki ince tabakadan (o sırada parazitler girer konuşma kesilir... Olmasıydı." Houston: "Tamam

şimdi

sana sadece bir sorumuz var Johny an yola geldiğinizde ya da yan yolda olduğunuzu düşündüğü­ nüzde sanırız güneyden dolandın, öyle değil mi?"

John W. Young: ''Öyle rastladığımız şey Barbara'ydı." Bu konuşmalar Saga Dergisi'nde yayınlandıktan sonra bir yazar Joseph F. Goodavage, konuyla ilgili olarak, NASA'da görevli jeologlardan Faruk El Baz ile yaptığı bir röportajı aktarmıştı:

Saga: "Sizce Apollo -16 Barbara'ya rastladığını

astronotlarından

söylediğinde

John W. Young

ne demek istemiştir?"

El Baz: "Pek bir şey diyemem. Belki de bir şifredir." Saga: "Ancak, Ay'daki bir değil

şey

için "Barbara" tuhaf bir isim

mi?"

El Baz: "Evet, bir bilmece. ileri sürdüm gibi belki bir

şifre

ama gerçekten bilmiyorum ... " Tüm bu sansüre rağmen astronotlardan Thomas K. Mattingly Ay'ın çevresinde dönerken, uzayda parlayan bir ışık görmüş ve bunu anında büyük bir heyecanla Houston'a bildirmişti. Thomas K. Mattingly'nin gördüğü bu kunun arkasında kaybolmuştu. Dr. El Baz' a Apollo- 16 'nın

başından

ışık

daha sonra Ay uf-

geçen ilginç olaylar so-

rulmuştu.

Saga: "Bu gözlemler nedir? Kozmik Astronotların

ışın parıltıları mı?

içinde oluşan hayaller miydi?"

Yoksa


ALİ BEKTAN

153

El Baz: "Bedenlerinin dışında, çünkü beyine ve optik sinirlere nüfuz eden kozmik ışınlar için yapılan deneyler sırasında Ken Mattingly diğerlerinin görmekte olduğu pırıltıların hiç birini görmemişti. Anlaşıldığına göre, Mattingly'nin optik sinirleri öteki bazı astronotların kaydettiği ışık parıltılarını kaydetmiyordu." El Baz: "Optik sinire. Dünya' dan Ay'a uçan ya da dönen bir çok astronot, gözlerini kapadığı zaman bu parıltıları gördüğünü rapor etti. Ancak Ken Mattingly'nin gördüğü şey uzay aracının ötesinde, Ay'ın çok ötesindeydi. Ve sonunda Ay ufkunun arkasın­ da kaybolmuştu. Bu çok tuhaf bir olaydı. Önceleri bir takım ihtimaller üzerinde durduk. Birincisi öylesine büyük ve öylesine güçlü bir kozmik ışındı ki, Mattingly'nin gördüğü bir hayalden ibaretti. İkincisi; biran için pencerenin önünde asılı kalan kozmik bir

toz parçasıydı ve hızla kaybolduğu için astronot bunun ötede mi, yoksa araca iyice yakın mı olduğunu fark edecek kadar doğru görüş açısını tutturamadı. Üçüncüsü; bu ihtimallerin hiç biri gerçeklere uymadığı için bu gözlem de UFO'LAR kategorisine katılma­ lıdır."

Saga: "Obje izlenemedi mi?" El Baz: "Kesinlikle büyük bir objeydi. Ancak muhakkak ki herhangi bir uzay aracı da değildi. Çünkü çok büyük bir hızla hareket ediyordu. Hiç bir Sovyet ya da Amerikan uzay aracı, ne Ay üzerinde ne de yakınında bu kadar hızlı hareket edemez." bildiğimiz

Saga: "Peki herkes Dünyadışı'ndan Ay'a inenlerin bulunmadı­ biliyor gibi. Böyle düşünüyorlar?"

ğım

El Baz: "Dünyadışı'ndan Ay'a inenlerin bulunmadığını bilmiyoruz ki ... Ay'ın haritası, bazılarının düşündüğü şekilde en ince ayrıntısına kadar çıkartılmış değildir. Gerçi, bir baştan öbür başa fotoğrafları çekilmiştir, ama bu da 1,5 ya da 3 km'lik bir ayırma


154

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

değeri ile yapılmıştır. Yani bu resimlerin çoğunda görebileceğiniz en ufak obje 1,5 km genişliğindedir. Ay yüzeyinin üstünde ya da altında DÜNYA DIŞI OBJELERİN BULUNABİLECEGİNİ İH­ TİMAL DIŞI BIRAKMAMIZ MÜMKÜN DEGİLDİR."

Mesele Apollo uçuşlarının bitiminde kendini gösteriyor. Amerika Ay'da ÜS KURMAK İSTİYORDU. NEDEN BUNDAN VAZGEÇTİ? 1972 yılından bu yana Ay'a gitmeyen Amerika, aslında elde edeceği bilgiyi Ay'da yaşayanlardan alabilme imkanı­ na sahip değilmidir? Yapılacak tek şey Uzay mekiklerinden birini Ay'a göndermek ve iniş yapmak olacak. Ondan sonra zaten ziyaretçiler yanlarına geleceklerdir. Böylece uzaylılarla temas gerçekleşmiş olmayacak mı? Olacak o zaman neden bunu yapmıyor­ lar? Bunun cevabı bizce Apollo-15 uçuşu sırasında gönderilen mesajda mı yatıyor. Yani Sizinle görüşmeyiz ve istediğiniz bilgiyi veremeyiz. İşte bu olabilir mi? Ya da onlar Amerika'ya bu bilgiyi verdikten sonra Amerika'nın Dünya'ya hakim olacağından mı korkuyorlar? Bu bilgiyi ABD'nin kötüye kullanacağını düşün­ müş olabilirler. Başkan Bush Ay'a yeniden gitmeyi neden istiyor. Aradan geçen 32 yıldan sonra 2012'de istiyor. Yani 40 yıl sonra. İşte NASA'nın bilimadamlanna fırsat AY'da Dünyadışı varlık­ larla karşılaşıp bilgiyi almak için bulunmaz fırsat var.

AY'DAKİ KUBBELİ YAPILARIN SIRRI

Astronotlar Ay'a indiklerinde orada karşılaştıkları olaylan kendi aralarında çok rahat bir şekilde konuşabiliyorlardı. Görülen UFO'ların yanı sıra Ay' da bulunan ve insan elinden çıktığı belli olan yapıları şaşkınlıkla ve hayranlıkla izledikleri bu konuşmala­ nn basına yansıması ile ortaya çıktı. Kubbeli Yapı ile ilgili olarak bir diğer gelişme de bilindiği gibi Mars Gezegeninde yaşanmıştı. Mars' a gönderilen Pathinder Uzay Aracı Kubbeli bir binanın fotoğrafını NASA'ya yollamıştı ve Nasa bunu sansürleyerek med-


ALİ BEKTAN

155

Kubbeli Binanın orijinal resmi NASA'dan sız­ sonra bir zamanlar o gezegende insanların yaşadığı ortaya çıkmıştı. Mars 'ta görülen yapının bir benzerinin Ay' da da ortaya çıkması iki gezegen arasındaki bağlantıyı düşündürüyor.

ya'ya

dağıtmıştı.

dıktan

Apollo-17'nin

Astronotlarının

kendi

aralarındaki konuşmalar

şöyle: Haırison

H. Schmitt: "Orada esrarengiz bir blok daha var. Hemen bu çıkıntının kuzeyinde Kare tabanlı bir piramit değil, ikiz kenar üçgen tabanlı ve Shorty'deki kadar olmasa da yine de çok güzel gözüküyor."

Eugene A. Ceınan: "Parlıyor tamam. Beni işimle baş başa bı­ rak Burada izler var. Onları izleyebileceğimi düşünüyorum." Harrison H. Schmitt: "Şu anda yuvarlanmış kaya izlerinden bir tanesinde bulunuyorum. Şimdi ne diyorsun?"

Eugene A. Ceınan: "Hey bu üstümüzden uçan cisimler de neyin nesi? Bu Nedir? Hey burada bir şey hasara ... Burada ne patladı? Bu nedir? .. "

Harrison H. Schmitt: "Antenlerin. Harici Anten bölümünde bir patlama. Orada ne parçalandı Öyle? ...

Eugene A. Ceınan: "Ay Aracında Bir şey yanmış gibi." Haırison H.

Schmitt: "Evet patladı. Hemen az önce de bir şey üzerimizden uçarak geçti. Hala."

Eugene A. Ceınan:

bir tarafından isabet aldık zanneüzerinde uçuyor. Zannediyorum ki doğrudan doğruya Ay'a düşen bir meteorun gözlemcisi olduk. Üzerimizden uçan bu cisimler de neyin nesi?" diyordum. Hala

"Tanrım

başımızın

Astronotlar Ay'a düşen meteoru görürken, çevrelerindeki UFO'ları da görmeleri ilginç oluyor. Belki de meteor onlara çarpıp ölümlerine neden olabilecekti de, gelen UFO'lar müdahale edince meteordan kurtulmuşlardır. Pek de mantıksız gelmiyor,


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

156

çünkü Apollo

uçuşlarına eşlik

eden UFO 'lar bir yerde uzay araç-

larına yardımcı olmadılar mı?

Biz gelelim Ay'daki Kubbeli Yapılara: Apollo- 17 ile Houston arasındaki bir konuşmadan ise, astronotların Ay üzerinde garip kubbelerle karşılaştıklarını anlıyoruz. Fakat bu konuşmaları başka "Dinleme İstasyonları" kaydetmesin diye, Houston'un aşırı bir çaba harcadığı anlaşılıyor.. Çünkü konuşmalar sık sık parazit sesleriyle kesiliyor. Ama yine de orada garip bir şeylerin astronotlarca keşfedildiği çok açık anlaşılıyor:

Houston: "Devam et Ron."

Ronald E. Evans: "Tamam. Rapor vermek istiyorum. Büyük bir şey dürbünle bir kez daha baktım .. " Houston: "Kaydediyoruz Ron. Kubbenin rengi ile oradaki Aitken Denizi

arasında

bir fark var mı? ...

Ronadl E. Evans: "Evet var.

Tabanında

baklava biçiminde bir

dolgu var.. "

Houston: "Ronald Anla Condorect Oteli. Tamam. Condorect A'nın Kuzey-Batı duvarını

RonaldE. Evans: rıya doğru

yer

kaydediyoruz .. "

"Alanın şekli

alıyor."

oval ya da eliptik. Elips yukaKonuşmanın bundan sonrası ise kaydedil-

memiştir.

Bu tür kubbeleri ve yapıları bir önceki Apollo uçuşu sırasında Apollo 16 astronotlarından Duke'da görmüş ve çok heyecanlanmıştı:

"Bu aletler inanılacak gibi değil. re genişliğinde .. "

Aşağısı

bloklarla kaplı 5 met-

Apollo-17 astronotlarından deneyimli jeolog Harrison H. Schmitt'in şu sözleri de herhalde hiçbir zaman unutulmayacak:


ALİ BEKTAN

157

"İzler görüyorum. Kraterin yamacında. Taa yukanya kadar uzanıyor."

Apollo-17'nin Ay' daki araştınnalan sona erdiğinde, Ay'a son bir anı paketi daha bırakıldı. Üzerinde şunlar yazılıydı: "İsteriz ki, banşın ruhu, bütün insanlığa panltılarını yaysın." Bu mesajın altında ise üç astronotun ve Vietnam da savaşlar sürerken banştan söz eden Başkan Nixon'un imzalan vardı. AY'DAKİ GARİP BLOKLAR

Eski Sovyet dergilerinden ''İnteravai"de yayınlanan bir rapora göre; Lunar Orbiter-2 uzay aracı Ay'ın yüzeyinden 23 mil uzaklıktan "Sea Of Tranguilitiy"nin batı kenannda, doğal bir düzende olmayan bir dizi taşın resmini çekmişti. Çaplan 15 m olan bu dev taşlardan sekiz tanesinin gölgesi 12 ila 21 m uzunluğunda görünüyordu. Bunlardan biri 213 m yüksekliğirıdeydi ve ABD'deki Washington Monument'i andırıyordu. Bu taşlann gometrik birdizilişte bulunduklannı söyleyen Boeing Biyoteknoloji Enstitüsü 'nden William Blair: "Bu sütunlar ister istemez insana, dört duvan yıkılmış, sadece dört köşesindeki sütunlan ayakta kalan bir yapı harabesini düşündürmektedir. Eğer böyle bir şey Dünya' da bulunsaydı, arkeologlann ilk yapacaklan şey, bu yapının temellerini ortaya çıkartmak için kazılara girişmek olurdu," demiştir. Bunlann doğal formasyonlar olduklarını söyleyen bilimadamlanna Araştırmacı yazar Peter Kolosirno şu cevabı veriyor:* "Bunlann rastgele oluşmuş doğal yüzey şekilleri içirıde tek ve eşsiz olurdu ki bu da, elirıe kalem alan bir maymunun Pisagor Teoremi kurması kadar şaşırtıcı ve açıklama gerektiren bir durum olurdu." Benzer formasyonlara 4 Şubat 1966 da Lunar-9'un "Ocean Of Stroms"da (Fırtınalar Denizi'nde) çektiği fotoğraflarda da rastlanmıştır. 45 m boyunda taş kuleler... Bu kuleler için Sovyetlerdeki Technology OfYouth Dergisi'nde ''Planlanmış Yapılar"tanımla­ ması yapılmıştır.

*

Peter Kolosimo

Zamansız

Dünya.


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

158

NASA'dan Jeolog Dr. Faruk El Baz, bu taş kuleler hakkında bir yorumda bulunmuştu: Ay'da açıklanamayan bazı objeler bulunmaktadır. Son derece uzun gölgelerin oluşumuna neden olan bu taş kulelere, Ay'ın hemen hemen her yöresinde rastlanmıştır. Uçları iğne gibi sivri, biten millerce uzunluktaki gölgeler bizler için dramatik acayiplikler arz etmektedir. Bunların bir kısmı 100 yard yükseklikte olup bazıları da Dünyadaki en yüksek yapıdan daha yüksektir. Hem de 2-3 misli yükseklikte .. Genellikle etraflanndaki araziye göre daha açık renktedirler. Bu da onlann başka bir gizemi. Bunlar başka materyalden yapılmışa benziyorlar. Bu beyazımsı yapıların Ay yüzeyinden yakın fotoğrafları çekilmemiş­ tir. Çünkü onlann bulundukları bölgeye Apollo indirilmedi." şöyle

Evet astronotlar kasıtlı olarak bu garip ve gizemli kulelerin yaindirilmediler ama daha başka acayip bloklar gördüler. Apollo- 16 astronotu Duke Yer Kontrol İstasyonu ile konuşurken çok heyecanlıydı: "Bu aletler inanılacak gibi değil. Aşağısı bloklarla kaplı ... Beş metre genişliğinde." nına

Saga Dergisin'nde Joseph F. Goodavage: "Bizim astronotlar Ay'da UFO'ların kanıtlarını buldular mı?" başlıklı ilginç makalesinin bir yerinde ise şunlan yazıyordu: "Astronotların bu heyecanı Dünya'ya torba torba taşıdıklan Ay Taşı ve toprağına mı, yoksa o zamana kadar hiç görmedikleri yapay bir şeylere miydi?." GARİP KUBBELERİN SIRRI

Mimarideki kubbe kullanımı ilk olarak Doğu medeniyetlerinde ortaya çıkmıştır. İslamiyetin yayılmasının ardından yapılan ilk binalar cami olmuştur. Cami ibadet yeri olarak tasarlanırken kubbeli olarak düşünülmüş ve 1400 yıldan beride yapılan büyük küçük tüm camilerde bu kubbeli sistem kullanılmıştır. Kubbeli bina yapma modası daha sonra medreselerin, yanı sıra hamamlara, türbelere kadar her yere geçmiştir. Kubbe Mimari modasının nasıl çıktığının tarihi ise bilinmemektedir. Doğu Mimarisi denildiğinde daima kubbeli yapılar akla gelmiştir. Ay' da ve Mars Gezegeninde görülen kubbeli yapılar nedir? Yoksa Uzaylı Müslüman-


ALİ BEKTAN

159

lann ibadet ettikleri camiler midir? İnsanın inanası gelmiyor değil mi? Sonuçta uzayda da kubbeli mimariye rastlıyorsunuz. O zaman Prof. Dr. Celalettin Yeniçeri hocamızın yazdığı "Uzay Ayetleri "Tefsiri kitabında bahsettiği gibi "UZAYULAR VARDIR. ONLARA DA KİTAP VE PEYGAMBER GÖNDERİLMİŞ­ TİR" ifadeleri çok yerindedir. Öyleyse Uzay da da Müslüman olan uzaylılar var diyebiliriz. Nedenini şöyle açıklayabiliriz. Diyelim ki Amerikalılar Mars'ta yaşayan bir uygarlık ile temasa geçtiler. Bilgi alış verişi sırasında kendi dinlerini de anlatıp onların Hınstiyan olmalarını istemeyecekler mi? Tabii ki isteyecekler. O zaman biz de bunu ileri sürdüğümüze göre mantıklı olmuyor mu? Çüııkü Hazreti Muhammed'in hadisine göre "ALLAH 18 BİN ALEMİN DE RABBİDİR" hadisi sözünün anlamının, bizim gibi insanların yaşadığı 18 bin gezegenin daha bulunduğunu ifade etmiyor mu? Sonuçta ABD'li astronomlarda bu rakamı Samanyolu Galaksisi'ndeki bizim gibi veya bizden ileri uygarlıkla­ rın olabileceği gezegenler olarak kabul ettiklerine göre, bizim de Uzay' da Müslüman aramamız hayal değildir. Belki de Ay'ın gizemli yapılarının en ilginci, 40-50 yıldan beri görülmeye başlanan garip kubbelerdir. 1960'lara kadar bunlardan 200 kadar görüldü. Bazılarının çaplan 210 cm'ye kadar ulaşıyordu. İngiliz Astronom H. P Wilkins'e göre bu kubbelerin ilki 1953'de gözlendi. Aynı yıl F.H Thorton da bu gözlemi doğruladı. Daha sonralan Apollo astronotları da bu kubbeleri gördüklerini söylemişlerdi.

Apollo- 16 Astronotu Duke' den sonra Apollo- 17 Astronotu Evans da gördüklerini anında Yer Kontrol İstasyonu'na bildirmiş­ ti. Bunların

ne oldukları konusunda bir soruya Dr. Faruk El Baz; Ay' da keşfi yapılan her şeyi açıklamadığını, hatta tam tersine EAstronotlar' a gördükleri acayip bildirirken kullanmak üzere özel kod sözcükler verildiğini itiraf etmekten kendini alaNASA'nın

mamıştır.


160.

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

Soru şu: Ortada gizlenen bir şey yoksa neden Kod verilsin ve bunun kullanılması istensin. Kodlar hem Ay'daki binalar için, hem de UFO'lar için hazırlandı. Amerikalı amatör astronom George Leonard'ın Ay ile ilgili olarak açıkladığı bilgilerin kaynağı NASA'nın elindeki gizli bazı belgelerden hazırlanarak yazılan "Somebody Else Is On The Moon" adlı kitaptır.

George Leonard'a göre "Ay' da yüzey altında yaşamakta olan çok yüksek bir uygarlık vardır. Bu uygarlık Ay yüzeyinde de madencilik ve inşaat alanlarında da etkinliklerini sürdürmektedir." Bu görüşe varmadan önce Ay'ı gözlemleyen Leonard daha sonra kendisinden önce yapılan tüm gözlemleri birbirleriyle karşı­ laştırmıştı. En son olarak da NASA'nın elindeki gizli belgelerden bir kısmını inceleme olanağına kavuşunca kafasında pek çok soru belirmişti. Bu sorularını daha önce NASA'da görev yapmış olan Dr. Samuel Wittcomb'a yönelttiğinde aldığı cevap şu olmuştu: "Ay' da böyle ilginç şeyleri ilk gören siz değilsiniz. Bunlar henüz açıklanmış değil. Birinin çıkıp kitap halinde bunları yayınla­ ması gerekiyor. Evet, bana bu anlattıklarının esaslı kanıtları bulunmaktadır. Ay'da "ZEKİ BİR IRK" bulunmaktadır. Bunlar büyük bir ihtimalle bizim güneş sistemimiz' den değil. Bir gece ben de tam iki saat süreyle Aristarchus Krateri içinde acayip bir ışık izlemiştim. O ışık sönüp kaybolduktan sonra Plato Krateri içinde bir seri ışık belirdi. Dünya' dan bakılan bir teleskoptan görülebilen bir ışığın şiddetini düşünebiliyormusun .. ? Bundan başka Ay'ın bazı bölgelerinde günden güne ortaya çıkan değişikliklerde vardır. Hem de gerçek değişiklikler. Benden daha fazla anlatmamı bekleme. Bunları kendin serbest bir şekilde yazabilirsin."

George Leonard: "Bir ipucu veremezmisiniz?" hem Ay'ın Dünya'dan görülen yüzünde, hem de arka yüzünde olagelmektedir. Fakat daha çok arka yüzde."

Dr. Samuel Wittcomb: "Bu

değişiklikler


ALİ BEKTAN

161

AY'DAKİ DEPREMLERİN SIRRI Ay'ın Güney-Doğu kadranında

bulunan Bullialdus Krateriyle Lubiniciky-E arasındaki bölgede sismik titreşimler olmaktadır. Bu bölgede Apollo astronotlan tarafından bırakılmış sismik cihazlar bulunmaktadır. Bu cihazlar zaman zaman Richter ölçeği­ ne göre on büyüklüğünde ve kesintisiz süren büyük depremler saptayarak Dünya'ya bildirmişlerdir. NASA bu konuda "Güçlü sinyaller Lubinicky Bölgesi'nin altından gelmektedir. Bu bölgeyle ilgili sismograflann aktivitesi oldukça fazladır" açıklamasında bulunmakla yetinmiştir. Peki Ay jeolojik aktivite bakımından ölü bir küre ise, sismik saptamakta olduklan bu titreşimlerin kaynağı nedir?

cihazların

Dr. Wittcomb bu konuda George Leonard'a şunlan söylemekle yetinmiştir: "Ay yüzeyindeki bu acayiplikleri doğrulayacak çak az yetkiliye rastlayacaksın. Bunlardan bazıları belki Ay toprağı­ nın altından gelen bu hareketlerin "ZEKİ KÖKENLİ" Konstrüksiyonlarla ilgili olduğun söyleyebilir.." Doktor daha da ileri giderek şu

görüşlere

de yer vermiştir:

"Ay çok büyük bir uzay gemisidir. Uzayda başından epeyce macera geçtikten sonra bundan binlerce yıl önce Güneş Sistemini'ne ve oradan da Dünya yörüngesine sokulmuştur. Ay'ın çeşit­ li yörelerinde makineler görülmüştür. Bunlar Nükleer güçle çalış­ maktadır. Bir gün yine Ay'ın Dünya yörüngesinden ayrılıp, Güneş Sisteminin dışına yöneltilmekte kullanılacaktır." Sovyet Astrofizikçileri Vasin ve Sherbakov'un teorisini anım­ satan bu inanılmaz iddia, Ay'la ilgili çalışmalarda bulunan Jet Propulsion Laboratuvan'ndaki yetkililerden gelmiştir. Dr. Samuel Wittcomb bu iddianın büyük bir gerçeği yansıttığını belirtmiş­ tir. Yazar Robert Charroux "Mans Unknown History" isimli eserinde Ay'daki bu acayip gözlemlerle ilgili görüşlerini şöyle ifade etmektedir:


AMERİKA 'NIN UZAY SIRLARI

162

"Ay'ın bazı tanımlanamayan

uzay araçlarına üs vazifesi görzorlayan pek çok gözlem yapılmıştır. Astronomlar değişik zamanlarda Aristarchus Krateri'nde parlak ışıklar, Eratosthenes Krateri'nde X biçiminde bir nesne, Littrow Trateri 'nde Q biçiminde bir obje ve Plato krateri 'nde damalı ekose göıünümünde bir yüzey şekli görmüşlerdir. Acaba bunlar Dünyadı­ şı Astronotlar'ın becerilerimidir? Bu ihtimal özellikle Plato Krateri'ndeki gizemli ışıklardan sonra kolay kolay reddedilemez." düğünü düşünmeye

1935'de Van Der pol ve Stormer isimli iki bilim adamı Ay'ın üzerinden ve civarından gelen radyo sinyalleri saptamışlardı. Aynı şekilde Marconi ve Telsa'da Ay üzerinde flaş gibi çakan ışık­ ları gördüklerini rapor etmişlerdi. 1958 Ekimi'nde ABD, Sovyet ve İngiliz astronomlar saatte 25 bin mil hızla Ay'a doğru yaklaşan bir objeyi aynı anda saptadılar. Bu objeyi sadece görmekle kalmadılar, aynı zamanda onun radyo sinyalleri göndermekte olduğunu da saptadılar. Bu sinyaller deşifre edilememişti.

Tüm bu gözlemlerin, Ay'daki yabancıların belirgin kanıtları olduğunu ileri süren ünlü UFO Yazan Harold Wilkins şöyle konuşmuştur: "Ay'ın Uçandaireler veya Uzay gemileri için bir durak yeri ve geliştirilmiş gözlem üssü olduğunu önermiştim. Bu ışı­ maların görüldüğü merkezlerin Ay'ın Kuzey-Batı kadranında da olduğuna dikkat çekerim." Başka

bir Ufolog Donald Keyhoe da "Dünyadışı Astronotlar"ın Ay' da bulunduğuna kuvvetle inandığını ifade etmektedir: "Elde bulunan tüm kanıtlar sadece Ay'ın bir üs olduğunu doğ­ rulamakla kalmıyor, orada zekice operasyonların da başlamış olduğunu gösteriyor. Eğer böyle ise, bu varlıklar kimler olabilir? Onlar başka gezegenlerden mi geliyorlar? Yoksa Ay'ın yerli insanları mı? Bu konuda ihtimal çok. Onlar Ay Atmosferinin incelmeye başlamasından çok önceleri orada


ALİ BEKTAN

163

yüzeyde oturuyor olabilirler. Eğer böyle değişen şartlar nedeniyle toprak altında sentetik bir atmosfer oluşturarak, Ay'ın içinde yaşamaya başlamış olabilirler. Fakat daha kuvvetli bir ihtimalle Ay ırkı öteden beri toprak altındaki tesislerde yaşaya gelmiştir." Ay'la ilgili gizemler sırlar ve olaylar bununla bitmiyor. En ilginci Ay konusunda ne yapması gerektiğine bir türlü karar veremeyen NASA'dır. Önce AY'da üs kuracağız, diyorlar; soma da Ay'a uzay aracı gönderip Helyum 3 İzotopu getirelim diyorlar. Veya 2007'de Ay'a füze gönderip yeraltını bombalayalım orada su var mı yok mu öğrenelim diyorlar. NASA'nın kısacası kafası karışık.

Bu düşünceler arasında 2007'de Ay'a füze gönderip bombalamak ise bizce çok tehlikeli bir olaydır. Bunun olması halinde Arnerika'nın bunun faturasını nasıl ödeyeceğini ben de merak ediyorum. Mesela orada yaşayanlar bunu bir savaş nedeni sayıp ta ABD'ye saldırdıklarında, Amerika kendini nasıl koruyacaktır. Kendinden daha üstün teknolojiye sahip bir uygarlığa saldırmak akla pek de mantıklı gelmiyor. Hollywood filmleriyle yıllardır Dünya insanının uzaylılara bakışını ONLAR DÜŞMANDIR., DÜNYAYI İŞGALE GELİYORLAR diyerek şartlandırıp, böyle bir düşünceyi insanoğlunun bilinçaltına yerleştiren Amerika ne kadar samimidir. Biz de o zaman şunu soruyoruz? Uzaydan gelecek yüksek zekalı bir ırk dünyayı şimdiye kadar istila etmez miydi? İlkel çağ­ lardan bu yana yıldızlardan gelenler sadece ve sadece insanlara yardım etmişler. Bunun dışında dünya insanlığını yok etmemiş­ lerdir. Onlara bağlayan Evrensel ya da kozmik Yasalar varını? Bizce vardır. Mesela Kur'an-ı Kerim'de Allah şöyle buyuruyor: "Gök Halherhangi bir kimse, dünya insanından birinin ölümüne neden olursa, ona ahiret'te şiddetli azap veririm," demesi Uzaylıla­ rın önündeki engellerden birisi olmasın. Ben mantıklı bağlantılar kından


AMERİKA 'NIN UZAY SIRLARI

164

peşindeyim. Çünkü İslam Dünyası bir dönem çok büyük astro-

nomlar yetiştirmiştir. Yüzyıllar önce Türk ve Arap İslam Alimleri yaptıkları bilimsel çalışmalarla bugün bilinen bir çok şeyi daha keşfedilmeden yüzlerce yıl önce onlar keşfetmedi mi? Bu Astronomi konusunda uzman olan İslam alimlerinin bir çoğu BAŞKA DÜNYALARDA DA HAYAT OLDUGUNA dair fikirlerini yazdıkları kitaplarla da ortaya koydular. Hem de asırlar önce. AY'DAKİ MAKİNELERİN SAHİPLERİ KİMLER? Araştırinalar

ilerledikçe, Ay'la ilgili garipliklerin daha da artgörüyoruz. Bunlarla ilgili NASA'nın elirıde çok sayıda fotoğraf bulunmaktadır. Örneğin, çapraz olarak üst üste gelmiş iki solucanı andıran bazı makinelerin boyutları bir milin altından baş­ layarak üç mile kadar değişmektedir. Bunlar donuk metalik görünüşe sahiptir. Bunların toprağı kazmak, toprakların yerini değiş­ tirmek ve kayaların öğütülmesi gibi işlerde kullanıldığı tahmin edilmektedir. tığını

Ay fotoğraflarının birinde büyükçe bir kraterin sağ kadranın­ daki yüzey sanki öğütülmüş çok ince bir tozla kaplı görülürken, aynı kraterin sol kadranı parçalanmış dağınık molozlarla kaplıdır. Sağ kadranındaki molozlar nereye götürülmüş olabilir? Kraterin dışında bir yerde de görülememektedir. Belli ki, bu molozlar buradan alınıp götürülmüş ve büyük bir ihtimalle başka bir şey içirı kullanılmış. Peki ama kimler tarafından? Aynı resme biraz daha dikkatlice bakıldığında başka bir ayrın­ daha gözünüze çarpar: Bu kraterin birbirleriyle birleşmemiş iki ucu vardır. Eğer Ay kraterleri söylendiği gibi meteor çarpması ya da volkanik etkinlik sonucu oluşmuşsa, peki iki ucu birleşmeyen krater nasıl oluşmuştur? tı

Başka

bir fotoğraf sanki bu kraterin başına gelenleri açıkla­ Çünkü bu fotoğrafta X biçimindeki bir makine Ay yüzeyinin tozunu havalandırmış çalışırken görülmektedir. Bu fotoğ­ rafların bir kısmı el altından George Leonard' a gösterilmiştir. maktadır.


ALİ BEKTAN

165

Ancak bu fotoğrafların orijinalleri kendisine verilmemiştir. Aradan geçen uzun yıllara rağmen NASA bunları gizli arşivlerinde saklamaktadır.

Argosy Dergisi'nin bilim yazan Dr. İvan Sanderson 1970 yılı­ nın Ağustos ayında çıkan sayıda şu satırları yazıyordu: "Şimdiye

kadar Ay'da zeki varlıklann becerisi olarak kabul edilebilecek pek çok olay gözlendi. Amerikan ve Rus Uzay araçları bunlarla ilgili yeterince kanıt topladılar."

KRATERLERDEN ÇlKAN PÜSKÜRMELER. Sanki bir sprey püskürmesini andıran bu görüntüler ilk kez Apollo-16 tarafından fotoğraflanabilmişti. King Krateri'nin güneyindeki bir bölgede saptanan bu püskürmeyi kayıt eden fotoğ­ raflar NASA'nın arşivinde 834 ve 839 numaralı resimlerde saklanmaktadır. Aynı bölgenin iki gün sırayla çekilen fotoğrafların­ dan birinde püskürme görülüyor. Diğerinde ise bir şey yok. Püskürmenin bulunduğu resimde, kraterin içinden dışarı yükselen püskürmenin başlama yerinde çalışmakta olan bir makinenin bulunduğu görülmektedir. Çekilen resimde kraterde bir çalışmanın yürütüldüğü çok açık bir şekilde belgelenmiş bulunmaktadır. Kraterin yanında parlamakta olan ve ne olduğu anlaşılamayan bir+ işareti de işin bir baş­ ka ilginç tarafıdır. NASA tarafından büyütülmüş renkli bir fotoğ­ rafta kraterin yanındaki bu+ işareti parlak mavi renkte görülmektedir. Bu tür işaretler Ay'ın başka fotoğraflarında da çıkmıştır. Bu tür aktiviteler daha çok Dünya' dan bakıldığında görülmeyen Ay'ın arka yüzünde saptanmıştır. Fakat Ay'ın bize dönük yüzünde de bu tür aktivitelerin olduğu bilinmektedir. Tyco, Alphine Vadisi, Mare Crisium, Plato Bölgeleri bunların arasında en etkin yörelerdir. Ay ile ilgili yapılan bu gözlemlerden sonra, Ay'daki kraterlerin bir çoğunun şimdiye kadar bizlere okutulduğu gibi, meteor çarpması ya da volkanik aktivite sonucu oluşmadığı anlaşılmıştır.


166

AMERİKA 'NIN UZAY SIRLARI

Goddar'daki NASA'ya bağlı "Uzay Bilimleri Kütüphanesi"nde görevli bir bilim adamı isminin gizli tutulması kaydıyla George Leonard'a bu konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada şunları söyledi: "Ay cevaplandırdığından daha çok soru çıkardı karşımıza. Demek, o püskürmelerin siz de farkındasınız. NASA çevrelerinde de bu konu tartışılmaktadır. King Krateri, üzerinde bir hayli çalışma yapılması gereken bir bölge." Ay'la ilgili yapılan teleskoplu gözlemlerde bu tür toz bulutlan 200 yıldan beri gözlenmektedir. Bu gözlemlerin ilk yapıldığı günden bugüne kadar, rüzgarsız bir ortamda yerden toz bulutları­ nın kalkmasının nedeni hiçbir zaman anlaşılmamıştır. Birçok NASA görevlisi suskun kalırken, bir kısmı da isimlerinin gizli tutulması kaydıyla bazı açıklamalarda bulunurken, şun­ ları söylemiştir: "Ay üzerinde açıklanamayan pek çok şey var. Şa­ şırmış durumdayız" demekten kendilerini alamadılar. AY'DAKİ MADENLER VE ÇALIŞAN MAKİNELER

George Leonard'ın kamuoyuna açıkladığı belgeler arasında Apollo- 17 ile ilgili bir rapor da bulunmaktadır. İşte ele geçirilen rapordan Ay'daki madenler ve çalışan makineler: "Bütün Ay Denizleri anormal dereced demir ve bazen de titanium bakımından zengin bulunmaktadır. Copemicus Krateri'nin kuzey ve güney bölgeleri radyoaktif elementlerce çok zengin. Fro Mauro Bölgesi 'nin kuzeyinden Apollo-15 konma yerine doğru uzanan bir şe­ rit, Uranyum ve Toryum bakımından Ay'ın diğer bölgelerine oranla 20 kat daha zengin durumdadır. Uranyum ve Toryum daha çok Ay'ın yukarı kısımlarında konsantre olmuş durumdadır." Raporda aynca esrarengiz makineler ile ilgili bölümlerde dikkat çekici bir şekilde tarif edilmektedir: "Kraterin ortasındaki gölgeli kısımda pırıl pırıl parlayan bir obje görülmektedir. Bu obje ya güneş alması için kasten yükseltilmiş, ya da kendi içinde aydınlatılmış. Metalik bir görünüşü var.


ALİ BEKTAN

167

üzerinde birbirine paralel iki çizgi olup, uç kısmında dumana benzer bir gaz çıkmaktadır. Aynca kraterin sağ alt kenarında duman ya da sise benzer bir oluşum var. Merkezdeki parlak obje, hemen yanındaki yine parlak ve elektrik ampulüne benzer bir başka nesneyle bağlantı halinde görülüyor. Kraterin gölge kısmının dışarıda kalan ve güneş tarafından aydınlatılan bölgede de bir takım objeler bulunuyor. Bu objelerin çaplan 45 ile 60 metre civarında." Resmi bir açıklamanın yapılmadığı bu rapor şunu gösteriyor ki Ay' da yaşayanlar olduğunu ve bunların yüksek teknolojiye sahip uzaylılar olduğunu biliyorlar. Sessiz kalmalarının bir nedeni de bu olsa gerekir. Amerikalılar

George Leonard'ın, Dr. Samuel Wittcomb'la bunu gösteriyor.

yaptığı kısa

ko-

nuşma

G. Leonard: "Bütün bu olayların

Ay'da

araştırmalardan

yaşayanların

sonra meydana gelen sorumlu olduğuna NASA inanıyor

mu? ...

S. Wittcomb: "Evet" G. Leonard: "Peki Ay'dakiler bütün

bunları

ne amaçla

yapı­

yorlar?."

S. Wittcomb: "Bunu bilemeyiz... Ama amaçlarından

görüldüğü kadarı

ile

biri madencilik."

YUVARLANAN GİZEMLİ KAYALAR Ay fotoğraflarındaki dikkat çekici görüntülerden birisi de yuyerlerde bıraktıkları izlerdir. Konu ilk defa 1973 yılında yayınlanan "Apollo-17 Bilimsel Raporu"'nda da bahsedilmişti. Bu şekilde 34 iz saptanmış, ölçülmüş ve etüd edilmiştir. İzlerin uzunlukları 1 km'den 2,5 km'ye kadar değişebil­ mektedir. Ortalama genişlikleri ise 16 metredir. varlanmış kayaların


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

168

Bu izler genellikle 10 ve 12'li kümeler halinde bulunmuştur. bu yuvarlanmalarına neyin sebebiyet verdiğinin bilinmediği NASA tarafından itiraf edilmiştir. Çünkü Ay' da yer çekimi yoktur. Apollo-17 bölgesinde saptanan 34 izden sadece 8 'inde izin sonunda o izi yapan kayaya rastlanınıştır. Diğerlerinde izi oluşturan hiçbir şey görülmemiştir. Kayaların

bir ilginç yönü de aşağıdan yukarıya doğru görüntülerdir. Evet Ay' da bu şekil­ de hareket eden kayaların izleri de saptanmıştır. Konunun

başka

tırmanan kayaların sergilediği

Bunlardan bir tanesi "Vitello Krateri"nin tabanından önce kesonra da dışarıya doğru yuvar-

narına yukarıya doğru tırmanmış, lanmış.

Ay' da kayaların dışında hareketli objelerin izlerinin sayısı da oldukça kabarıktır. Örneğin bir tanesi dairesel bir hareketle bir vadinin yamacından yukarıya çıkarken, bir başkası yamacın kenarı­ nı izlemiş. Bu izlere neyin sebebiyet verdiği bilinmiyor. Ancak bu işin başka ilginç yanı da, bu tür izlerin birbirine tıpatıp benziyor olmasıdır. Demek ki, o izlere neden olan her ne ise, onlardan Ay' da birden fazla bulunmaktadır. Bu objelerin varlığını kanıtlayan şeyler Astronotların "Yer Kontrol İstasyonu" ile yaptıkları konuşmaların kayıtlarıdır. Birdiğer gurup kanıt da Astronotların sonradan yaptıkları açıklamalar­ dır. Örneğin Apollo-15 astronotları görevlerini tamamladıktan sonra J. B Irwin şöyle diyordu: "30-49 feet kadar yükseldiğimiz zaman, orada bir sürü obje vardı. Beyaz şeyler uçuşuyorlardı. Ne olduklarını anlayamadım"

SIRLAR KRATERLERDE GİZLİ Ay'ın gizemleri içinde belki de en fazla dikkatleri üzerinde toplayan bölgeler kraterlerdir. Bunların içlerinden yayılan ışın şeklindeki çizgilerin de bazılarının ne olduğu günümüze kadar çözülememiştir.


ALİ BEKTAN

169

Örneğin, Tycho Krateri'nden yayılan çizgilerin bazılarının 1500 mil kadar uzadığı ölçülmüş durumdadır. Bir kısmı geniş, bir kısmı dar tebeşirle çizilmiş gibi görünen çizgilerin güneş ışınları dik geldiğinde daha da belirginleştiği fark edilmiştir. Bu çizgilerin bazıları hiç kesintiye uğramadan dağları, tepeleri aşıyor. Aniden kesildikleri yerde mutlaka bir krater bulunuyor. Bunlardan başka sadece birkaç çizginin bir iki mil aralıklarla kesik kesik sürüp gittiği de görülmüştür. Bu çizgiler özellikle Copemicus, Kepler, Aristarchus gibi büyük kraterlerin içinden geçerken kollara ayrılmış durumdadır. Görünüşe göre tozumsu partiküllerden oluşmuşa benzeyen bu çizgilerle ilgili pek çok teori ortaya atılmış durumdadır. Bu teorilerden hangisinin doğru olduğu bilinmiyor. Ama ortada olan bir gerçek varsa: AY GİZEMİNİ BU GÜNDE KORUYOR.

Bilimadamlan Fesenkov ve Oparin "Life in The Universe" isimli eserinde şöyle diyorlardı: "Son 50 yıldaki çok büyük geliş­ melere rağmen, Ay yüzeyindeki formasyonlarla ilgili açıklamala­ ra yeni bir yaklaşım getirilmiş değildir." Bu sözlerin üzerinden bunca yıl geçti ama bilim Ay'daki olaylan bilimsel bir şekilde açıklamaktan aciz kalmıştır. Astronom Patric Moore'da "A Survey Of The Moon" isimle eserinde, kraterlerle ilgili olarak: "İstemeyerek' de olsa, kabullenmemiz gereken bir gerçek varsa, o'da hala kraterlerin oluşumla­ rıyla ilgili olarak bilinmezlik içinde olduğumuzdur. Ay bilmecelerle dolu bir yer, fakat bu bilmecelerin en zorunun da, bu parlak ışıklı çizgilerle ilgili olduğunu söylemek herhalde yanlış olmayacak. Şimdiye kadar onların ne oldukları hakkında hiç kimse doğ­ ru dürüst bir şey söyleyemedi," diyordu. Tycho Krateri'nin içi Lubinicky-Bullialdus Bölgesi'ni andıran bir görünümdedir. Tanımlanması zor ama belli ki sonradan inşa edilmiş nesnelerle kaplı bir bölge. DÜZ PANELLER, BÜYÜK OVAL YAPILAR vs ... Bunlar pekala enerji emen, depolayan ve


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

170 elektriğe

çeviren tesislerin toprak üzerindeki kısımlan olabilir. zamanda geçici ışık ve alevlerin saptandığı bölgedir. NASA'nın elinde bunlarla ilgili tablolar bulunuyor. Aynca KÜMBET şeklindeki oluşumlar da görülmektedir. Burası aynı

Bütün bunlara, bir kısmı toprağın üzerine çıkmış, sanki dev bir da görünümünü eklersek işin içinden nasıl çıkılacak. George Leonard kitabında bu açıklamaları yaptıktan sonra Ay'daki Gaz Kaçakları ile ilgili bölümleri de yazmıştır.

vidanın

AY'DAKİ GAZ KAÇAKLARI

NASA tarafından etüdü yapılmış Ay manzaralarının geçici degösteren olaylarından biri de puslanmalar, sis ve dumanım­ sı görüntülerdir. NASA şimdilik bunlardan 1000 tanesinin dökümünü yapmış durumdadır. ğişim

Bilimadamları'nın

bir çoğu bu olayların gaz kaçaklarıyla oluş­ tuğunu söylüyor. George Leonard Ay fotoğraflarında üç yerden gaz kaçağı olduğunu saptamış ve bunları, bilinçli olarak işe yaramayan gazların Ay küresinden atılması şeklinde yorumlamıştır. Bunlardan bir tanesi Tycho Bölgesi'nin kuzeyinde olup, 7 mil karelik bu alan aktivite bakımından Ay'ın en hareketli bölgelerinden biridir. İleri bir teknolojinin teknolojisi belirgin bir şekilde ortadadır.

Toz ve sis görüntülerine gelince bazen beyazımsı bazen de şef­ faf bir görünümde ortaya çıkarlar. Bazıları bulutumsu bir görünüme sahiptir. Bunlar bazen bir krateri puslandıracak kadar geniş bir alanı kaplayabilmektedir. Hatta çok daha geniş bir alanı kapladık­ ları da gözlenmiştir. Zaman zaman sisi andıran görünümlere neden olurlar. Küme halinde toplanmış puslanmalar gibidir. Krater tabanları üzerinde dolaşırlar ve yüzey şekillerini örterek puslanmalar oluştururlar.


ALİ BEKTAN

Ay atmosferinde bunlar nasıl

171

oluşmaktadır?

Ay Atmosferi vakum özelliği gösterir. Ay'da gözlenen bir toz bulutunun açıklanmasında en çetin yan, onu bir gaz ya da toz kümesi halinde neyin tuttuğudur. Bir toz bulutu çok küçük partiküllerden oluşur. Bir vakum ortamında ise, bu partiküllerin toprak üzerinde havada durmasının açıklanması biraz zordur. Bu partiküller havada asılı olarak nasıl durabilirler? Bir yerden püskürtülmedikçe böyle bir oluşumun Ay'da ortaya çıkabilmesi fiziksel olarak münıkün değildir. Oysa ki NASA'nın Ay fotoğraflarında Ay toprağından yüksekte toz bulutlarını genellikle krater kenarlarında ve dik uçurumlarda görmek mümkündür. Olay üzerine araştırma yapmak istemeyen tutucu bilimadamları bu konularda çalışmadıkları için bunları optik illüzyon olarak açıklamaktadırlar. Bizce ortaya çıka­ cak olan sonuçlar çok yönlü olacağı ve bir takım düşünceleri yı­ kacağı için geçiştirilmektedir. Ay'da yaşayan zeki varlıklar ise bu olayı kabullenebilmek bir çok bilim adamına zor gelmektedir. Teleskop 'un icadından bu yana incelenen Ay üzerinde yapılan gözlemlerin bir çoğu astronomi kitaplarına bile girdi. İşte Ay' daki toz ve dumanlarla ilgili yapılan gözlemlerin tarih-

çesi:

P. Moore: "Ay yüzeyindeki görüş alanının puslandığı 1880'den günümüze kadar pek çok kez rapor edilmiştir. Ben de 1948'de üç kez Graham Krateri'nin puslu gri bir renkle kaplandı­ ğını izledim."

Dinsmore Alter: "1956' da Alphonsus' da ince bir sis

tabakası

saptandı."

Fred Whipple: "18'nci yüzyıl'dan bu yana bazı Ay gözlemlerinde belirli kraterlerin kenarlarında ve bazı kraterlerin tabanların­ da sis, parlak ya da kırmızı renklenmeler saptanmıştır."


AMERİKA 'NIN

172

UZAY SIRLARI

3 Kasım 1958'de Kharkov Gözlemevi'nden N.A Kozyrev, Alphonsus Krateri'nin en yüksek kenarında oluşan renk değişi­ mini spektorkobuyla saptamıştı. Bu renk değişimi kırmızıya doğ­ ruydu. 2 saat sonra aynı noktanın parlak beyaza doğru dönüştüğü­ nü görmekten çok şaşırmıştı. Bunun kraterden çıkan ve 2-2,5 saat kadar süren gaz çıkışıyla olabileceğini tahmin etmişti. Bunlara benzer 400 adet gözlemin kataloğu yapılmış durumdadır.

F. H Thomton: 1949 yılında Herodotus Vadisi'nden yanında­ ki düzlüklere kadar uzanan ince bir duman ya da buhar tabakası görmüştü.

Amatör astronomların da zaman zaman izlenebilecek bu tür gözlemlerle ilgili başka bir bölge de Plato Krateri'dir. Burada 100 yıldan fazla bir süredir değişik oluşumlar rapor edilmiştir. E. E Bemard, 20'nci yüzyılın başlarında Thales'in içinde hafif sis-pus gördüğünü bildirmişti. Fransız astronom Charbonneux, Apennine Dağları üzerinde buluta benzer oluşumların belirdiğini gözlemlemişti. Bilindiği kadarıyla

19'ncu yüzyıldan bu yana Mare Crisium bir çok kez puslanmadan dolayı görüş alanında bozulmalara neden olmuştu. W. H Pickering Pluto'yu 1919 yılında ilk tahmin eden astronom Apennine Dağlan boyunca ve Herodotus yakınındaki küçük kraterler üzerinde buluta benzer oluşumlar saptamıştı. T. A Cragg to

görüşü puslandıncı

bir nesnenin

yavaş yavaş

Plu-

tabanına yayıldığını izlemişti.

A. Deutsch: 1961 'de Ay' da çıktığı gözlenen bu gazların bitkisel ya da hayvansal hayatla ilgili olabileceğini söylemişti. 20'nci yüzyıl'ın en önde gelen astronomlarından birisi olan Carl Sagan da Ay yüzeyinin 20-30 metre altında organik bir materyal tabakası olması gerektiğini söylemiş ve şimdiye kadar göz-


ALİ BEKTAN

lenen bulutumsu oluşumların bu tabakadan ceğini ileri sürmüştür.

çıkan

173

gazlar olabile-

Dünyanın

bir çok bilim adamı önyargılardan kurtulmadığı sürece çok ciddi Ay'la ilgili araştırmalar gündeme gelemeyecek. Yüzyıllardır Ay üzerinde yaşanan olaylar bize orada yaşayanların olduğu~ıu ve hayatlarını sürdürdüğünü göstermektedir. Üstün teknolojiye sahip bir ırkın ve bana göre Müslüman olan bu ırkın Dünya insanlarıyla temasa geçip geçmeyeceğidir. Gelecekte bu olayın gerçekleşeceğine ben inanıyorum. Çünkü Hazreti Muhammed'in bildirdiği bir hadise göre "Gelecekte gökyüzünden inecek olan insanlar olacaktır ve insanlarla konuşacaklarıdır." Bu hadisin anlamı ancak Uzaydan gelecek olan yoluyla açıklayabiliriz.

akıllı

insanlar

Wilkins ve Moore ortaklaşa sundukları bir açıklamada şöyle diyorlardı: "Ay'da Ay'ın kendi şartlarına özgü bir hayat formunun halen var olduğu ya da bir zamanlar olmuş olduğu tamamen imkansız bir iddia değildir." Kur'an-ı

Kerim'i diğer kutsal kitaplardan ayıran en önemli özellik onun içindeki bilgilerin Allah'ın sözü olması ve bu Ayetlerin bilim ile çakışmasıdır. Bilim dünyası yaptığı araştırmalarda hangi sonucu vardıysa bunun karşılığını Kur'an'da bulmaktadır. Evrenin, Yaratılışı, Uzay, Gezegenler, Dünya'nın ve İnsanın Yaratılışı, bitki ve hayvanların yaratılışı gibi bir çok konu günümüzden 1400 küsur yıl önce Kur'an-ı Kerim' de yer aldığına göre ona inanmamak için bir neden yok. AY'DAKİ GİZEMLİ IŞIKLAR

Ay üzerinde görülen bu ışık çakmalarının sayısı bir hayli fazAstronotlar tarafından da doğrulanan bu olaylar, kuşkusuz anında NASA tarafından da algılanıyordu. Konunun çeşitli kitaplar ve dergilerde yayınlanan makaleler aracılığıyla kamuoyuna duyurulmasından sonra, Ay'a gidecek astronotları yetiştirmekte ladır.


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

174

görevli NASA bilimcilerinden Faruk El Baz'a bu gizemli gözlemlerle ilgili bir dizi soru yöneltilmişti. Köken olarak Mısırlı bir bilim adamı olan Dr. Faruk El Baz'ın verdiği cevaplar alışagelmiş NASA görevlilerinin verdikleri cevaplardan oldukça farklıydı: "Açıklayamadığım, bilemediğim

konulardan birisi de bu esraKornet değil, Doğal değil. Bunlardan üçü Ay'ın batı kısmında izlendi. Evet bunlar doğal fenomenler değil, korkunç büyüklükteki ışık çakmaları." rengiz

ışıklardır.

Ay Jeolojisini ve fiziğini en iyi bilen bilimadamlarından biri olan Dr. Faruk El baz bu büyüklükteki bir ışık çakmasının Ay'a çarpan bir meteordan dolayı olamayacağını çok iyi biliyordu. Bütün bu gelişmeleri ilk kez 1977 yılında yazdığı sir kitapla kamuoyuna duyuran George Leonard "Somebody Else is on the moon" adlı eserinde: "O halde ister istemez bu ışıklar Ay'ın zeki varlıklarıyla ilgili olmalı diyordu." Aynı görüşe

Matematik ve Astronomi uzmanı M. K Jessup'da O'da Ay' da saatlerce süren ışıklı nokta gözlemlerinin yapıldığını bildirmektedir.

katılmakta.

Bu ışıklar içinde Volkanik Patlamalar diyerek işin içinden sıy­ nlmak isteyenleri ise acı bir gerçek bekliyordu. Onu da Apollo uçuşlarından sonra hazırlanan Apollo Bilimsel raporu'nda görüyoruz: "Volkanik patlamalar ve hareketler 3 milyar yıl öncesi için düdünya ya göre "ölü" veya "canlı" olup olmadığı­ nı saptamaya çalışan denemelerden sonra onun sismik olarak sakin olduğu anlaşılmıştır. Volkanik bir aktivite en azından 2-3 milyar yıldan beri olmamıştır." şünebilir. Ay'ın

Bir yanda Ay'da volkanik bir hareketlilik yok diğer yanda ışık oluyor. O zaman Sovyet Astrofizikçilerin Teorisine dönüp öyle açıklayabiliriz.Tanımlanamayan ışık görüntüleri

patlamaları


ALİ BEKTAN

1800'lü yılların başından beri ni düşünüyorum.

gözlenmiştir.

Bugünde

175

gözlendiği­

Kayıtlara geçen ilk örneklerden bir tanesi Uranüs 'ü keşfeden Astronom Herschel tarafından Ay tutulması sırasında Ay yüzeyinin her tarafına yayılmış yaklaşık 150 adet çok parlak noktanın gözlenmesidir. 1821 'de ise yine aynı astronom, parlak bir ışığın Aristarchus Krateri'nden parlayıverdiğini ve o yılın şubat ayında bu olayın iki gün sürdüğünü gözlemişti. Mayıs ayında aynı ışıklar

tekrar görüldü. 1824 de Gruithuisen Ay' da tam bir saat süreyle sürekli yanıp sönen bir ışık izlemişti. Yine aynı şekilde yanıp sönen bir ışık 11 Aralık 1847'de Hodgson tarafından görüldü. Daha sonraki yıllarda yapılan gözlemler bilimsel makalelerde yer aldı. 24 Nisan 1974 tarihinde göz kamaştıracak kadar parlak beyaz bir obje Ay'ın yüzeyinde yavaş yavaş ilerlemiş ve bir uçtan öteki uca kadar hareket etmiştir. Bundan 13 yıl sonra Ay'ın yüzeyinde aydınlatılmış bir üçgen saptandı. Aynı yıl Dünya üzerindeki pek çok noktada gözlem yapan astronomlar kıvılcım şeklinde bir çok ışığın Ay'ın kraterlerinden çıkarak hareket ettiklerini gözlediler. George Leonard

kitabının

sonunda Ay'la ilgili

şu

sonuçlan

özetlemiştir:

1-

Ay'da birden fazla uzay ırkının temsilcileri bulunmaktadır. Çünkü Ay'ın değişik yerlerinde farklı kültürel özellikler ve teknoloji göze çarpıyor.

2-

Ay sakinlerinin temel görevlerinden biri, metal ve öteki az bulunan elementleri Ay kabuğundan çıkartmaktadır.

3-

Ay binlerce yıl önce fantastik bir katastrof geçirmiş ve sahipleri tarafından çok uzun süre bir tamir ameliyesi için Dünya yörüngesine sokulmuştur.

4-

Dünya' da ilk insanın ortaya çıkışından beri, Ay'lılar Dünya insanları ile yakından ilgilenmişlerdir. (o zaman akla Allah'ın onları daha önce yarattığı akla gelebilir)


176

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

5-

Her ne kadar Ay sakinleri kendi kendilerine yeterliymiş gibi görünüyorlarsa da, başta su olmak üzere bir çok ihtiyaçlannı Dünya gezegeninden karşılıyor olabilirler. (Dünya üzerinde görülen UFO'lan buna örnek gösterebiliriz)

6-

Amerika'nın

kendisine oldukça pahalıya mal olan bu Ay önde gelen nedenlerinden biri, Ay'daki zeki varlıkların yaptığı faaliyetlerin yerinde görülmesiydi. (Amerika'nın neden Ay'a 32 yıldır gidemediği, Üs kuramadığı ortada iken, 2020 de ne değişti de Ay'a tekrar gidip üs kurmak istiyor. Amerika acaba Ay' da bulunanlardan izin mi aldı. Kimbilir?" programına girişmesinin

ve gizemi içinde banndıran Ay' da bir uygarlığın olduğu artık kuşku götürmemektedir. Özellikle yüksek teknolojiye sahip bu insanlann bizimle temasa neden geçmediklerini düşünmek gerekir. Amerika Birleşik Devletleri Havacılık ve Uzay Dairesi NASA Ay ile ilgili elde ettiği tüm bilgileri ve fotoğraflan gizli arşivlerinde saklamaktadır. Çünkü kendisine ileride lazım olacaktır. Bu kadar esrarengiz

olayı

Burada düşünülmesi gereken bir başka konu Ay'daki uygarlık veya uygarlıkların temsilcileri neden ABD ile temasa geçmiyorlar? Çünkü ABD'nin samimi olmadığını düşünüyorlar. Olayı bir de şöyle düşünmek lazım: Amerika uzaylılardan bilgiyi aldı. Bunu teknolojiye dönüştürdü. Ondan sonra Dünya üzerinde hakimiyetini arttırmaya kalktı. Sonuç insanlık için bir felaket olmaz mı? Tabii ki olur. Sadece işgal ettikleri Irak'ta yaptıklan insanlık dışı uygulamalar ve öldürülen sivil insanlan düşündüğünüzde, böyle bir bilginin ne kadar tehlikeli sonuçlar doğuracağını anlamaya yeterli olacaktır. Bu arada Irak Savaşı öncesi düşen Uzay mekiği ile Ağustos ayında meydana gelen elektrik anzasının nedenlerini Amerikalılar sanırım çok iyi biliyorlardır.


ALİ BEKTAN

177

AY'DAKİ GARİP ŞEKİLLER VE BİNALAR

Ay' da şimdiye kadar gözlenmiş olan optik fenomenlere yüzeydeki izleri ve garip şekilleri de ilave etmek gerekir. Zira Ay'ın yüzeyi bunlarla örtülüdür. Yüzey şekillerini bozacak hava, yağ­ mur, rüzgar gibi etmenler de olmadığından çok uzun süreler bozulmadan şekillerini korumaktadır:

A, X ve P harflerine benzeyen gliflere hemen her yerde rastlanır. Bunların en güzel örneklerinden bir tanesi TYCHO' daki sekizgenin üzerindekidir. Güney Amerika' daki NAZCA çizgileri gibi bunlar da millerce uzaktan görülebilir. Belki her birisinin bir anlamı vardır. NASA'nın elinde bulunan Ay fotoğraflarını inceledikten sonra George Leonard bu konuda şöyle düşünmektedir: "Eğer Ay' da yaşayanlar bu işaretleri birer sembol olarak kullanı­ yorl~sa, şüphesiz onların Ay'ın değişik yerlerinde tekrarlanması normaldir." Kraterlerle ilgili iki ilginç şekil göze çarpıyor bu fotoğraflarda: Birincisi "tamamlanmamış" kraterler, ikincisi de çoğunlukla küçük kraterlerin etrafında rastlanan kazınarak temizlenmiş yüzey şekilleri ki bunlar genellikle kare şeklinde görülmektedir. Evet kare şeklinde düzeltilmiş kraterlerin kenarlarına bitişik büyük toprak parçaları. Bunlara örnek olarak Petavius ve Lubinicky kraterleri örnek gösterilmektedir. Fotoğraflarda bazı kraterlerin tabanlarında da çok büyük E ve F harfleri görülmektedir. Plato ve Gassencli bunların en güzel ör-

neklerini taşıyor ve daha düzinelerle var bu harflerden, hem de bir mimarın elinden çıkmış kadar düzgün. Copernicus'un tabanı adeta büyüler insanı: Eski zamanlardan kalma mezar lahit kapağını andıran bir konstrüksiyon. Hem de bir kenarında dev glifler: F3A.


AMERİKA 'NIN UZAY SIRLARI

178

Eski Cermenlerin 3 'ncü asırdan beri kullandıkları alfabenin harflerini andıran gliflere bol bol rastlamak: mümkün Ay üzerinde. Bunlara hiç benzemeyenler de var. Ay'ın değişik bölgelerinde yaygın olarak bulunan başka bir işaret örneği "Hayat Ağa­ cı"dır. Bunlardan birisi Ranger-7'nin Ay'a çarptığı bölgenin yakı­ nındadır. Bu glif daima çember ya da elips ile çevrelenmiş olarak Ay yüzeyinde bir çok yerde tekrarlanmıştır. Bilindiği gibi bu sembol insanlığın en eski sembollerinden biridir. Ay' da yön gösteren işaretler de var. Bunun da en iyi örneğini King Krateri'nin yakınlarındaki yüksek arazide görüyoruz. Bu bölgede pek çok küçük krater bulunur. Ok işaretinin gösterdiği yönde bir oyuk ve civarında başka glifler, işaretler. bulunmaktadır. Ay'daki işaretleri kabarık objelerden ve bir ızgara dokusunu andıran acayip flamentlerden anlamak mümkündür. Bu flamentlerden Ay'da yaygın olarak bulunuyor. Bu flamentler ekseriya birbirlerini dik olarak keserler ve bir matriks (doku) manzarası arz eder. Ay'ın bazı kısımları bu doku ile o kadar örtülüdür ki, ister istemez Ay'ın bir zamanlar yapay bir örtüyle kaplı olup olmadı­ ğını düşünürsünüz! .. Ay' da zeki varlıklann bulunduğuna en belirgin örneklere, buradaki yapıları eklemeliyiz. Bu kuleler son derece düzgün ve 1 mil boyunca göğe doğru yükselmektedir. Yüzey şekillerinin dı­ şında beyazımsı bir maddeden yapılan bu kuleler Apollo uçuşla­ n sırasında çekilen fotoğraflarla net bir biçimde görülürken, bunları yapanların zeki insanlar olduğunu göstermektedir. İşte örnekler: Dağ tepesinde Anten:

Birkaç yüksek dağ sırasının, yüksek krater kenarlarının düzeltilmiş yontulmuş doruk noktaları üzerinde güneş ışığı üzerlerine vurduğu zaman pırıldayan bu kulelere en ilginç örnek Bullialdus-Lubiniciky Bölgesinde görülmektedir.

Bir Flamentle Bağlantılı Kule: Bu tür kulelerin örneklerine Japonya'nın

Kwasan Gözlemevinden Matsui'nin

fotoğraflarında,


ALİ BEKTAN

179

aynca Moor'un A Survey OfThe Moon isimli eserindeki 9 numaralı resimde görmek mümkün. Boş

pek çok güzel örneği­ ni etrafı millerce açıklık olan bir arazinin ortasında bir tek kule şeklinde Lunar Orbiter-3 fotoğraflarında görebiliyoruz.

Arazide Gözetleme Yeri:

Bunların

İlginç Konstrüksiyonlar: Bunların arasında dev S ve zig zag şekilleri bulunmaktadır. Ölçüleri birkaç yüz yarda dan on ya da

daha fazla mile kadar çıkmaktadır. En çok göze batan özellikleri de aralarındaki paralelliktir. Bu tür konstrüksiyonlara benzer bir görünüm de King Krateri'nde bulunmaktadır. Bu nesne her ne ise, büyük bir okyanus dalgasını andırmaktadır. Bir ucu çatallı olup görünüşe göre, yaklaşık 3 mil kadardır. Dünyada'ki benzerleri düşünüldüğünde köprüye benzetilebilecek oluşumlar da Mare Crisium Bölgesinde bol bol ve çeşitli biçimlerde bulunmaktadır. Apollo-8 tarafından çekilmiş olan Ay'ın arka yüzeyiyle ilgili dev merdivenlere benzer ve bilhassa çok muntazam paralellik dikkat çekici özelliklerden birisidir. İp merdivene benzeyen bunlardan bir tanesinin uzunluğu yaklaşık dört mildir. fotoğrafda

Apollo- 14'ün Ay'a indiği yer olan Fra Mauro Bölgesiyle ilgili bir fotoğrafta, bir kraterde yarı kuma gömülmüş bir takım vagon tekerleğini andıran bir görüntü, ister istemez insana o kraterin üzerine örtmeye yarayan bir kapak mekanizmasını düşündür­ mektedir. Geo~ge Leonard'ın bu kraterle ilgili yorumunu birlikte okuyalım: "Eğer Ay sakinleri hayatlarının çoğunu toprak altında sürdürülüyorsa, radyasyon ve meteoritlerden korunmak, gerekli basınç ve atmosferi muhafaza etmek için bazı kraterin ağzında bu şekilde düzeneklerin bulunması mantıksaldır. Böyle düşünmek tamamen hatalı olsa bile karşımızda duran nesnenin tabii bir oluşum olmayıp besbelli ki bir zekanın ürünü olması yeterli değil midir."


180

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

Sea OfTranguility Bölgesi'yle ilgili bir fotoğrafta bulunan küçük bir kraterde zeki bir aktivitenin sürüp gittiğinin izlerini kolayca görebilirsiniz. Resim çekildiği sırada kraterin üzerinin yan yarıya örtülü bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu şekilde içinde makine faaliyetinin bulunduğu başka bir kraterde yine Fra Maura Bölgesindedir. Kepler Krateri'nin güney-doğusudaki bölge çok muntazam olarak açılmış pek çok kraterle dolu bulunmaktadır. Bu şekil­ de yapay bir tarzda, yüksek bir mühendisliğin eseri olarak açıl­ mış bulunan kraterlerden belki de en güzeli Suıveyor-1 'in indiği bölgenin fotoğraflarında görülmektedir. Ay yolculukları sırasında astronotların banda kayıtlı konuşma­ ları dinlendiğinde, değişik kod kelimeleri kullanarak, orada yaptıkları (değişik biçimlerde yontulmuş dağlar, inşa edilmiş duvarlar, bunlara doğru uzanan paralel izlerle ilgili gözlemleri dünyaya ve birbirine aktarmaya çalıştıkları anlaşılıyor. Mare Oriantele Bölgesi'ndeki paralel duvarlar ve bunların arasındaki kemerlerdir. Bu kemerin altından güneşin doğuşu izlenmiştir. Bu yapılara diğer bir örnek de son derece mükemmel bir platform üzerinde yükselen kümbet şeklindeki bir yapıyla ilgilidir. Bu yapıyı gösteren iki fotoğraf bulunmaktadır. Bir diğer fotoğrafta da böyle bir yapının tamamlanmamış inşaatını göstermektedir. Triesnecker Krateri civarında. Aynı bölgede kaburga kemikleri görünümünde, yaklaşık 7 mil uzunluğunda bir yapı da dikkat çekmektedir. Bu kubbe şeklindeki yapılardan birinin oluş­ turduğu bölgeye bakarak yapının büyüklüğünün yani yüksekliği­ nin yanın mil kadar olabileceğini tahmin edebiliriz. Bu yapının üzerinde bulunduğu platform 6 mil genişliğindedir. Böyle bir kubbenin altına normal büyüklükteki bir Amerikan kasabası rahatlıkla sığabilir.

Bu kadar çok yapının hem de akıllı insanların elinden çıkan bu sadece doğa şartlan ile oluştuğuna inanmak bir hayaldir. Çünkü Ay' da sert esen rüzgarlar, şiddetli yağmurlar, fırtınalar ve yüksek sıcaklık gibi hava şartlan yoktur. Buna rağmen insan yapıların,


ALİ BEKTAN

181

elinden çıkmış devasa yapılar göze çarpmaktadır. Ay' da yaşayan­ lar bizleri rahatsız etmeden çalışmalarını sürdürmektedirler dersek yanılmış olmayız. Bu yaşayanların bizlerle şu an için pek fazla ilgilenmemeleri herhalde Ay yüzeyindeki değerli madenleri iş­ lemek olabilir. Kur'an-ı Kerim ise Ay'ın kıyamete kadar dünyanın yörüngesinde kalacağını, kıyamet zamanı Ay'ın parçalanacağını bildiriyor. O zaman Ay'ın, kıyamete kadar dünyanın yörüngesinden kolay kolay çıkmayacağını da unutmamak gerekiyor. Bunu orada yaşayen canlıların da bildiğine inanıyorum. Çünkü inanılmaz bir şekilde Ay yüzeyinde yapılanma bulunurken, maden çıkarma çalışmaları hızla sürüyor. Bu arada dikkat edilirse büyük meteor çarpmalarının da olmadığı görülüyor. Çünkü kraterlerin bir çoğunda çalışmaların olduğu çekilen Ay fotoğraflarında görülüyor.

Amerika'nın

ve NASA'nın bir numaralı hedefinin Dünyadışı Hayat'la temasa geçip bilgiyi almak olduğuna göre Ay'dakiler'in de aynısını yapmak istemesi çok doğaldır. Yalnız benim yaptığım araştırmalara göre bu işte pek istekli oldukları söylenemez. Neden Ay'daki Uzaylılar Amerikalılarla görüşmüyor? Herhalde Amerikalılar'ın Dünya üzerindeki jandarmalık faaliyetlerini izliyorlar. Ayrıca, bunlara bilgi ve teknoloji verirsek, sonuçta gezegenin felaketine yol açabiliriz şeklinde düşünüyor olabilirler. Kimbilir?

AY YAPAY BİR UYDU MU?

Sovyet Bilimler Akademisi'nde görevli bilimadamları tarafın­ dan üzerinde düşünülen teori Ay'ın yapay bir uydu olduğu yolundaydı. Bu teoriyi ciddi araştırmacılar dile getirirken, bu teori ünlü "Plfinet Dergisi"nde yayınlandı. Mikhail Vasinse ve Alexandre Scherbakov'un yazdıkları şöyle:

yazı


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

182

Ay milyarlarca yıl önce fırlatılmış bir süper uydu mu? Dünyabir uygarlığa ait olan uzaydaki Nuh'un Gemisi mi?

dışı

Mars 'taki kanallar uzun uzun tartışılmasına rağmen, insanlar çok yakında olan Ay manzaralarını aynı teleskop ile seyretmeyi düşünmezler. Başka gök cisimlerinde Dünya'daki gibi oldukça gelişmiş bir hayatın olabileceği tartışılınca, bu hayatın bir gezegenin yüzeyinde kurulmuş olduğu düşünülür. Ay'ın

incelenmesi sonucu elde edilen bilgilerin envanterini çı­ kartmaya çalıştıkça, hipotezimize karşı "İşe yaramaz," diyen bir tek olgu bulunmadığına kanaat getiriyoruz. Bundan başka, göz önüne alınana olayların çoğu Ay'a ait bilmecelerdir. Ay'ın kökeni Kozmoloji'nin en karmaşık problemlerinden biridir. Şimdiye kadar üç hipotez tartışma konusu oldu. İlk Hipotez: Ay Dünya' dan ayrıldı ve ondan kendini kurtaramadı.

Çok ayrıntılı hesaplar bunu tekzip

etmiştir.

İkinci Hipotez: Ay, Dünya'dan bağımsız olarak ama aynı toz-

gaz bulutundan oldu."

oluştu

ve hemen sonra

Dünya'nın doğal

uydusu

Ancak bu teorilerde, her iki uzaysal objenin yoğunluğu arasındaki fark açıklanamamıştır. Ay'ın 3.33 gr/cm3, Dünya'nın ise: 5,5 gr/cm3'dür. Bundan başka, son verilere göre; Ay toprağının ve kayalarının bileşiminin Dünyadakilerden küçümsenmeyecek kadar farklı olduğu bilinmektedir.

Üçüncü Hipotez: Ay, Dünya' dan ayn ve ondan uzakta, belki de Güneş Sistemi'nin ötesinde bir yerde oluştu. Öncelikle şunu belirtelim: Ay bizim Dünyamızla aynı hamurdan değildir. Aynca; Ay, Evren'in içinde başıboş gezerken, Dünya'nın yakınından geçti ve çekim güçlerinin karışık oyunu sonucu hemen daire biçiminde bir yörüngeye yerleşti. Böyle bir yakalanma imkan dışıdır. Başka bir deyişle, çağdaş Kozmoloji DünyaAy ikilisinin kökenini açıklayabilecek bir teoriye sahip görünmemektedir. Geriye ne kalıyor?


ALİ BEKTAN

183

Bizim Hipotezimiz "Ay, Zeki ve bizce bilinmeyen varlıklar tarafından jeosantrik bir yörünge üzerine fırlatılmış yapay bir uydudur." tecrübeyi ancak teknik bakımdan çok ileri bir uygarlığın gerçekleştirmiş olabileceği şeklindeki spekülasyonları genellikle reddederiz. Ancak Ay, akıllı varlıkların eseriyse ve bir uydu olarak fırlatılmışsa, onun içinin oyuk olması gerekir. Bu

eşsiz

Biz büyük bir ihtimalle; kozmik bir gemiyle, bir eski abideyle karşı karşıyayız. Bu geminin, hareket ettirici cihazlara özgü yakıt tamir malzemesi, gemicilik aletleri, gözlem cihazları ve her cinsten makine ve mekanizma ile donatılarak, milyarlarca kilometre uzağa yolculuk edebilecek hale getirilmiş olması mümkündür. Kuşkusuz

böyle bir geminin gövdesi meteoritlerin çarpmaları­ na karşı aşın dayanıklı, aşın ısı düşme ve yükselmelerine dayanıklı olmalıydı. Böyle bir gövdenin de büyük bir ihtimalle çift olması gerekir. Biri 30 km kalınlıkta ana gövde, diğeri 4 km kalın­ lıkta olması gerekir. 3476 Km'lik çapa sahip olan Ay'ın içi bize göre oyuktur. Ama boş değildir. Çeşitli malzemeler ve donanımlarla içi donatılmış olabilir. Kütlenin büyük bir kısmı, merkezi kısımla birleştirilmiş­ tir. Yani onun çapı da 3300 km civarındadır. Bu cevizin kabuğu ile çekirdeği arasındaki uzaklık 50 km olarak dizayn edilmiştir. Bu boşluk, solunum, teknik ihtiyaçlar için kullanılan gazlarla doldurulmuştur. Anlatılan şekildeki bir yapıy­ la, Ay Dünya'nın yoğunluğundan hissedilir derecede farklı olan ortalama bir yoğunluğa sahip olmuştur. Ay yüzeyinde çaplan 1mile200 m arasında değişen bol miktarda kraterlere sahiptir. Kraterlerin kökenleriyle ilgili iki hipotez bulunmaktadır. Biri volkanik, ötekisi meteoritik hipotezdir. Sovyet fizikçisi Kiril Stanukovitch, 1973 'den beri yayınladığı eserlerinde; kraterlerin Ay'ın milyonlarca yıldan bu yana uğradığı bom-


AMERİKA 'NIN UZAY SIRLARI

184

bardımanlann

sonuçlan olduğunu göstermiştir. Darbe sırasında, biranda ısınarak çok kızgın, bir gaz, plazma kütlesine dönüşür.

AY KAYALARI NEDEN ISIYI ZAYIF OLARAK İLETİYORLAR Profesör Stanukovitch'in hesaplarına göre, Ay ile cepheden çarpışma durumunda, çok büyük bir mermi çapının 4-5 misli boyunda bir derinliğe kadar iner. Fakat hayret uyandıran nokta şu­ dur: "Ay'a ulaşan meteoritlerin çapı ve hızlarının ise ne olursa olsun (bazılarının çapı 100 km ve hızlan saniyede 60 km bulmuş­ tur) onların izleri olan kraterler sadece 2-3 km 'lik izah edilemeyecek kadar mütevazı bir derinliğe sahiptir. Büyük çukurların derinliği çok azdır. Hatta dip kısımları konvekstir ve Ay yüzeyinin şeklini almıştır. Bu son derece garip değil mi? Şimdi

Ay taşlarının kimyasal özelliklerini hatırlayalım: Bu taşlar analiz edildiğinde ABD'li bilimadamlan Krom, Titan, Zirkonyum buldular. Bu madenlerin hepside refrakter, kimyr.sal etkilere dirençlidirler ve Dünya' da elektrik fırınlarını kaplamak için kullanırlar.

Eğer

teknik adamlar, dev bir uydunun korunması amacıyla büyük ısı farklarına, kozmik, radyasyon ve meteoritlere karşı bir maden kullanmak isteselerdi, gerçekten de isimlerini yukarıda saydı­ ğımız bu elementlerden yararlanırlardı. O zaman bunca astronomu hayrete düşüren Ay taşlarının çok zayıf termik iletkenliği açıklığa kavuşmuş olurdu. Bizlerin Ay adını verdiği bu devasa uzay gemisi, bir mühendis gözüyle çok sağlam olarak inşa edilmiştir. Ve belli ki bizim gezegenimizden çok daha önce imal edilmiştir. Bazı

eski dır.

Ay

taşlarının

Dünya'daki en eski taşlardan bile çok daha bu maddenin yaşı­

olduğu anlaşılmış durumdadır. Kuşkusuz

Kendi

işçiliğinin değil.


ALİ BEKTAN

185

. Ay'ın yüzeyinde görünen "dik duvar" adı verilen ve 450 metre boyundaki ve 100 km uzunluğundaki düz duvar, kozmik torpillerin darbelerine karşı koymuş olan dış kaplamanın duvarlarından geriye kalan bir kısım olabilir. Ay sakinlerinin meteor bombardımanın sonuçlarını tamir etmek için gerekli önlemleri aldıklarına inanmak gerekir. Örneğin, bozuk dış kaplamaları değiştirmek için, bir tür çimento imali için Ay' daki bazı maddeler kullanılmış olabilir. Ve bu betonierlerle Ay'ın üzerinde meteor bombardımanları sonucu bozulan bazı alanlar sıvanmış olabilir. Bu sıvanan düzlükler şu anda Ölü Denizler olarak adlandırılan kısımlar olabilir. Ay'da bulunduğu düşünülen her türlü araç gereç ve malzemeler görünüşe göre günümüze kadar kalmış gibidir. Peki günümüzdeki Ay nedir? Dev bir mezarlık ya da yaşantı­ nın tamamen sona erdiği ölüler şehri mi? Sürücüleri tarafından terkedilmiş ve otomatlarca idare edilmekte olan hayalet bir gemi nii? Bunu bilmiyoruz. Biz kaşif Schklovsky'nin sahip olduğu kanıtlardan daha çok kanıtlara sahibiz. (Schklovsky 1959 Mars Ayları hakkında hipotezi Sovyetler birliği Bilim Akademisi Üyesidir)

geliştiren

Schklovksy, Fobos ve Deiınos'un yapay uydular olabileceğini söylüyordu. Onun bu iddiası sadece tek bir noktaya dayanmakta idi. Fobos öteki gezegenlerin uyduları gibi kendi yörüngesi üzerinde hareket etmiyor. Yani sabit, açık bir hızla değil, gitgide artan bir hızla hareket etmekteydi. Bilgin şu sonucu çıkarıyordu: Geriye bir ihtimal kalıyor. Fobos'u boş olarak kabul etmek. Ama unutmayalım ki doğal gök cisimlerinin içleri asla boş değil­ dir. O halde Fobos ve Deimos Mars'ın yapay uydularıdır." Schklovsky "Evren-Hayat-Zeka" isimli eserinde şöyle yazmaktadır: Bu fantastik olarak görünen fikir bence ciddi olarak incelenmelidir. Onun ortaya çıkışı akıllı, zeki son derece ileri dü-


186

AMERİKA 'NIN UZAY SIRLARI

zeyli varlıklar için normaldir. Yüzlerce yıl sonra Dünya insanına da çapı kilometrelerce olan uydular yapmak nasip olacaktır. Rus Astrofizikçiler Vasinse ve Scherbakov'un Ay'ın yapay uydu oluşuyla ilgili teorileri ve Apollo yolculuklarından sonra elde edilen bilgiler kendilerini desteklemiştir. Bilim dünyası bu teori üzerinde çalışmalarını sürdürürken Ay Kraterleriyle ilgili bir açıklama yapan Arizona Üniversitesi'nden Robert Strom'un: "Anlaşılmaktadır ki, Ay Kraterleri'nin yüzde onu meteor ve asteroit çarpmasıyla, yüzde onu da volkanik etkinlikle oluşmuştur. Kalan yüze 80'nin de nasıl oluştukları şimdilik bilinmemektedir," dediğini daha önce de belirtmiştik. Bu teori üzerinde biraz düşündükten sonra varacağımız sonuç oluyor. Amerika Ay' da üs kurmaya korkuyor, çünkü gerçekte orası bir yapay uydu veya uzay gemisi. Bir gün gelip te Ay yörüngesinden çıkıp giderse, o üste bulunanlar herhalde uzay boşluğun­ da geziye çıkmış olacaklardır. Amerikalıların 32 yıldır gitmeye korktukları Ay ile bu kadar yakından ilgilenmeleri, buna rağmen üs kurmaktan vazgeçmeleri ilginçtir. NASA'nın temelinde bizce korku yatmaktadır. 2004'te Bush'un Ay'da üs kurmanın 2020'lerde gerçekleşeceğini söylemesinin ne kadar inandırıcı olduğunu zannetmiyorum. şu

2007'de Ay'a füze göndermesinin ve Ay'ın altını bombalamak istemesinin sonucunda ne olacağını emin olun ben de merak ediyorum. Gerçi Sovyet bilimadamlarının teorisine göre, orası üstün bir ırkın yaşama yeri ise bu füzeler oraya gelemeden uzay boş­ luğunda o üstün gücün silahları tarafından yok edilir, sonra ne olur? Bunu düşünmek bile hoş değil. Bilinen tek gerçek ise hala uzay çalışmalarında emekleme devrindeyiz. Uzay'dakiler ise sonsuz bir güce sahipler.


ALİ

BEKTAN

187

ABD AY'I NEDEN BOMBALAMAK İSTİYOR?

Bilim Adamlanna göre Ay bir çok sım koruyor. Dünya'nın bu uydusunun sakladığı sırlar çözülmeyi bekliyor. Sovyet Bilimadamlarına göre Ay yapay bir uydu veya büyük bir uzay gemisidir. Ay'da yaşayanlara Apollo uçuşlan sırasında Rosetta Taşı ve Mikrofilmlere monte edilmiş İncil bırakan, Amerika şimdi de Ay'a füzeler yollayarak altındaki su ve enerji kaynaklannı bulmak istiyor. Başkan George Bush daha önce de değindiğimiz gibi çıkıp 2020'lerde Ay'da bir üs kurmayı planlıyor. Aynca Ay'daki Helyuın3 İzotopu adlı maddeyi Dünya'ya taşımayı düşünüyor. Kısa­ cası ABD Ay için ne yapacağını tam anlamıyla bilmiyor. Şurası bir gerçek ki, eğer 2007 yılında füzeler gönderilir ve bunlar patlatılırsa bunun faturası nasıl olur. Sorusuna önceki sayfalarda cevap vermiştik.

2007'de Bombalama Olacak mı? Evet Amerika Ay'ı bombalamak istiyor. Projenin sahibi NASA için çalışan Hawaii Üniversitesi'nden Doktor Paul Laucey adlı bir bilimadamı. Laucey, Irak'ın devrik lideri Saddam Hüseyin'in saraylarını, yeraltındaki sığınaklannı yok etmek için kullanılan sığınak delicilerden esinlenerek ürettiği 3 füzeyi 2007 yılın­ da Ay'a fırlatacak. "Polar Night" adı verilen projenin ilk denemeleri New Mexico eyaletinde başanyla sonuçlandı. Beyaz Saray'ın da onay vermesinin ardından Laucey, Ay bombardımanı çalışma­ larının hız kazanacağını açıkladı.

İngiliz BBC Televizyonu'na göre "Polar Night" kapsamında uzaya Lunar Prospector adlı bir uzay mekiği gönderilecek. Mekik, Ay'ın yörüngesine girdikten sonra "Sığınak Delici" teknolojisiyle geliştirilen üç füzeyi fırlatacak. Füzeler, yüzeyi deldikten sonra toprağın altında "Su ile Enerji sağlayan ve bugüne kadar


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

188 varlıkları

ortaya çıkartılmamış maddeler" olup olmadığına bakıla­

cak. Lunar Prospector'deki çok hassas sensörler de füzelerin neden olduğu yarıklardan saçılacak olan partikülleri havada inceleyecek. Aynca füzelerde patlayıcı yerine "3 alıcı ve 1 kamera" bulunacak. Bu alıcılar ve kamera "yarıklarda gördüklerini" Lunar Prospector'da ki bilgisayara gönderecek. Bilgisayar da bilgileri NASA'daki ana bilgisayara yollayacak. Böylece NASA'nın merkezindekiler Ay'ın yüzeyi ve altını Dünyadan aynntılanyla öğren­ miş olacak. Projeyle ilgili akıl karıştıran sorular da yok değil? Örneğin mekik, oksijensiz ortamda füzeleri nasıl ateşleyecek? Profesör Laucey bu konuda detaylı bilgi vermiyor. Füzelerin Ay'ın yüzeyine mekikten bırakılacağı çıkanını yapılıyor. Burada da "Yerçekimsiz ortamda füzeler hedefi vunnayabilir, havada başıboş dolaşır" yorumu yapılıyor. Laucey ise New Mexico'daki ve laboratuar ortamındaki çalışmaların iyi gittiğini söylemekle yetiniyor. Amerika uzay çalışmalarını Dış Uzay Antlaşmasına göre yapmak zorunda ama bu kurala uymuyor. Antlaşmaya göre Ay ve Diğer gezegenler de dahil olmak üzere, ülkelerin uzayın araştırılma­ sı ve kullanılması hususundaki faaliyetlerini düzenleyen prensiplerle ilgili Dış Uzay Anlaşması (The Outer Space Treatly) Rusya, Amerika ve İngiltere'nin girişimleri ile 1967 yılının Ekim ayında yürürlüğe girdi. 1 Ocak 2003 tarihi itibariyle 125 ülkenin imzaladığı anlaşmanın bazı maddeleri şöyle: 1- Uzay

Çalışmaları

ve

Araştırmaları

tüm

insanlığın ortakçı­

karına olacaktır.

2- Uzay tüm ülkelerin

araştırmasına açıktır.

3- Hiçbir ülke güç kullanarak ya da başka yollarla uzayda hak iddia edemez.


ALİ BEKT AN

4- Hiçbir ülke dünya yörüngesinde uzayda nükleer silah saklayamaz. 5- Astronotlar, cektir.

insanlığın

diğer

189

gezegenlerde ya da

ortak temsilcisi olarak kabul edile-

Amerika bu anlaşmanın bir çok kuralını çiğniyor. Çünkü yollayacağı füzelerin nükleer olması muhtemel, bunların Ay yüzeyirıde veya uzayda patlamalarının getireceği zararların ne olduğu ise bilinmiyor. Bu projenin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini ise zaman gösterecek.

AY'DAKİ DEPREMLER SIRRINI KORUYOR

Ay ile ilgili yapılan sismik çalışmalarda Ay'ın içinde birbirine benzer iki aktivite kuşağının olduğu kesirı olarak anlaşılmıştır. Bunlar en azından 1000 km uzunluğunda olan kuşaklardır. Bu bölgeler niçin kuşaklar halirıdedir? Ay m

açık

Sismoloğu

Dr. Garry Latham bu konuyla ilgili olarak ifade etmiştir.

şaşkınlığı­

Ay' la ilgili sismik çalışmalarda Dünya' daki benzerlerinden yüz kez daha hassas cihazlar kullanıldı. Apollo- 12'nin Ay Modülü, Ay yüzeyine çarptığı zaman; bu şekilde yapay olarak oluşturu­ lan Ay Depremi 55 dakika sürmüştü. Bu sarsıntıdan dolayı ortaya çıkan dalgaların çeşidi de, bilimadamlarım hayretten hayrete düşürmüştür. Çünkü bu sinyaller küçük dalgalardan başlayarak, belirli bir tepe noktasına ulaştıktan sonra, Dünya' da alışılagelmiş olanlara hiç benzemeyen bir tarzda uzun zaman periyotlannca sürüp gidiyordu.

Apollo-13'le yapılan sismik denemede Ay'a çarptırılan kademenin yüzeye çarpma şiddeti 11 Ton TNT'ye eşitti. Astronotlar tarafından Ay'a bırakılan sismometreden 87 mil uzaklıktaydı. Bu


AMERİKA 'NIN UZAY SIRLARI

190

çarpmadan sonra tüm Ay küresi 3 saat 20 dakika süreyle

titreşip

durmuştur.

Apollo-14'e ait S-IVB'nin de Ay'a çarptırılmasından sonra sonuç alınınca, NASA yetkilileri, bu konuyla ilgili makalede, şu açıklamada bulunmuştur: "Ay bir gong gibi reaksiyon gösteriyor. Yaklaşık 3,5 saat titredi. Bu titreşimler 20-25 mil derinliklere girdikten sonra tekrar yüzeye çıkıyordu" aynı

Apollo-14 denemesinde de sismik cihazlar çarpma noktasın­ dan 108 mil uzakta bulunmasına rağmen, yine aynı sonuçlar alın­ mıştır. Dünya da sismik dalgalar aralarında yoğunluk farkı olan jeolojik tabakalar ve Dünyanın eriyik durumda bulunan çekirdeği tarafından absorbe edilir. Buna karşılık Ay, Dünya'nın aksi istikametinde bir reaksiyon göstermektedir. Ay Sismik denemelerinin baş sorumlusu olan Dr. Latham, Ay'ın davranışının Dünya bilirnadamlannı şaşırtmayı sürdürdüğünü, Dünya'ya hiç benzemediğini, bir çarpışmanın titreşiminin saatlerce sürdüğünü belirtmiştir. Bilimadamlarına

göre saatlerce süren bu titreşimleri, Ay'ın titreşimleri çok güzel iletecek bir yapıda olmasıyla açıklamaktadır­ lar. Bu da onun ancak METALİK BİR KÜRE olmasıyla mümkün bir durumdur. Sismik dalgaların yayılışının hızı da bilimadamlannın dikkatini çekmiştir. Wemhen Von Braun bu konuyla ilgili olara bir açık­ lama yaparak şunları söyledi: "Sismik dalgaların hızı derine gittikçe artıyor. Yaklaşık bir mil derinlikte ani bir artış oluyor. Bu ani artış, orada daha yoğun tabakanın oluşuyla açıklanabilir. Bu bölgede dalgaların hızının saniyede 6 mile ulaştığı hesaplanmış­ tır. Oysa ki şimdiye kadar sismik dalgaları 6 mil hızla içinden geçirebilecek bir Ay Kayası bulunamamıştır." Peki nasıl bir materyal sismik dalgalan bu hızda taşıyabilir? Bu konuda yapılan araştırma sonucunda: Demir, Titanyum, Beril-


ALİ

BEKTAN

191

yum, Molybdenium, Yttrium gibi elementlerden yapılan bir alaşı­ mın, sismik titreşimleri saniyede 6 mil hızla iletebileceğini ortaya çıkartmıştır.

Sovyet Astrofizikçiler bir kere daha haklı çıktılar. Onlara göre Ay Uzay gemisinin iç yapısının bu alaşımlardan inşa edilmiş olması gerektiğini ve Ay'ın yapay bir boşluğu olması gerekiyordu. Elde edilen bilimsel veriler onları doğrulamaktadır.

AY'IN KALIN DIŞ KABUÖU Ay'la ilgili bir başka sıradışılık da onun dış kabuğuyla ilgilidir. Ay'ın dış kabuğu ortalama 60 km kalınlığındadır. Bu kabuk, Dünya üzerindeki ortalama kıta kalınlığının hemen hemen iki mislidir. Bu kadar kalın kabuğun oluşumun nasıl olur da lav tabakasıyla meydana geldiği düşünülebilinir? Bu kadar lav nereden çıkmıştır? 60 km kalınlıktaki bu lav örtüsü nasıl oluştu? AY'DA SUVAR MI? yolculuklarından sonra Ay yüzeyinde su olZaten son derece kurak bir küre olduğu eskiden beri söyleniyordu. NASA'daki bilimadamları Ay'ın Gobi çölünden 1 milyon defa daha kurak olduğunu, jeokimyasında suyun izine bile rastlanmadığını açıklamışlardı.

Apollo-11,12,14

madığı bildirilmişti.

Fakat Ay'a bırakılan cihazlar, büyük su buharı fışkırmaları saptadılar. Bu buhar, bulut şeklinde 100 mil metrekarelik alana yayılmıştı. Bu fışkırma 14 saat sürmüştü. Bu olay, Ay üzerine daha önce bırakılmış bulunan "Apollo Süpertennal İon Dedektörleri" tarafından saptanmıştı. İlgili raporu inceleyen Rice Üniversitesi'nden iki fizikçi Dr. Jonh Freeman ve Dr. Ken Hills bunun şim­ diye kadar yapılan en heyecanlı keşif olduğunu belirterek, suyun Ay'ın derinliklerinden geldiğini ve büyük ihtimalle bir Ay depremi so,nucu fışkırmış olabileceğini açıkladılar. NASA'nın

tutucu bilimadamlan bu olayı Ay'a bırakılan Ay Modülü içindeki astronotların içme suyu tanklarındaki suyunun


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

192

buharlaşmış olabileceğini

ileri sürdüler. Hatta saptanan buharın, komuta modülünden Ay yüzeyine döktükleri kendi idrarları olabileceğini, bu idrar kümesinin birkaç hafta Ay yörüngesinde dolaştıktan sonra kürenin çekimi nedeniyle yüzeye inmiş olabileceğini söylediler. Onlar ne kadar inkar ederlerse etsinler, eldeki bulgular suyun Ay yüzeyinin derinliklerinden fışkırdığını gösteriyordu. astronotların

Nitekim "Apollo Süpertermal İon Dedektörleri"nden sorumlu gurup, su buharının Ay'ın içinden gelmiş olduğundan ve bu sıra­ da Apollo-12'nin 180 km uzakta olduğunu ısrarla vurgulamaya çalıştılar.

Su Buharı keşfi meselesi ortalığı iyice karıştırdı. Çünkü 23 Ekim 1971 tarihli Sciense News de belirtildiği gibii "Ay' da suyun bulunması ve bulunmaması Ay'ın kökeni ve oluşumuyla ilgili teoriler açısından çok önemlidir." Ay Bilimcisi Faruk El-Baz, bu konuda şöyle bir görüş belirtimşti: "Eğer Ay'ın içinden su buharı çıkıyorsa, bu ciddi bir konudur. Bu demektir ki Ay'ın içi, bizim dıştan yaptığımız tahminlerden çok farklı olmalı." Apollo-16'nın

Dünya'ya dönmesiyle konunun ciddiyeti daha da arttı. Çünkü astronotlar bu kez demir pası içeren kayalarla dönmüşlerdi. Peki su olmadan kayaların içinde demir pası nasıl oluş­ muştur?

AY'IN MANYETİK GÜCÜ Gerek Sovyet gerekse Amerikan uzay araçlarıyla Ay'a götürülen magnetometrelerle yapılan ölçümlerden sonra, Ay'ın hayatı­ nın bir döneminde çok güçlü bir mıknatısiyete sahip olduğu, ya da çok kuvvetli manyetik bir alan içinden geçtiği söylenmeye baş­ lanmıştı. Apollo uçuşları sırasında bu manyetik alanın kalıntıları, bugün Ay kayaları içinde hal§. saklanmaktadır.


ALİ BEKT AN

Uzun süreli ölçümler sonucunda,

Dünya'nın

193

eriyik haldeki iç

kısmı kabuğa nazaran biraz daha yavaş bir hızla dönmektedir. İş­

te rotasyondaki bu

farklılık

sonucunda "Dünya Manyetik Alanı"

oluşmaktadır.

Ay'ın

bu özelliği Dünyadakinden farklıdır. Çünkü yapılan Ay araştırmalarında AY KÜRESİNİN İÇİNDE SICAK BİR ÇEKİR­ DEK YOKTUR. Bu bilimadamlarını şaşırtan başka bir bölümüdür. Yine yapılan araştırmalar ve ölçümler sonucunda Ay'ın görünmeyen yüzünde mıknatısiyet daha kuvvetlidir. Yani o acayip çıkıntının olduğu yerde, günümüzden 12.450 yıl önce, Dünya'nın manyetik alanında büyük bir değişiklik olduğu biliniyor. Bir İngi­ liz araştırmacısı olan Bellamy'nin iddiasına göre, Ay Dünya yörüngesine bundan 12.500 yıl önce girmiştir: Bu iddianın ne derece doğru olduğu henüz kanıtlanmadı ama ortada garip bir şeylerin döndüğünden kimsenin kuşkusu yok. Pasifik Okyanusu'nda bulunan ve günümüzden yaklaşık 12 yıl önce büyük bir uygarlık vardı. Mu Kıtası ve Mu Uygarlı­ ğı. Bu uygarlık o kadar çok üst düzeye çıkmıştı ki, tüm Dünya'ya hakim olmasının yanı sıra güneş sistemine de uzay yoluculukları yapabiliyorlardı. Bir gece doğal bir afet veya tufan sonucu 64 milyon insanıyla birlikte Pasifik Okyanusu'nun derinliklerine gömüldü. Oradan kurtulanların bir kısmı Orta Asya'ya, bir kısmı da bugünkü Meksika ve Güney Amerika'ya geçtiler.* Dünyanın manyetik alanında oluşan değişiklik sonucunda kıtaların batması veya büyük kara parçalarının parçalanması doğal bir sonuç olduğuna göre, dünyamız o zaman varolduğu ilk zamandan 12.000 yıl öncesine kadar bir uyduya sahip değildi diyebiliriz. bin

Çünkü Dünya'nın Ay' sız dönemleri gerek bir çok milletin efsanelerinde, gerekse eski mağara resimlerinde veya taş yazıtların­ da yer alması dikkat çekicidir.

*

Türkler ve

Uzaylı Ataları,

Ali Bektan, Bilge

Karınca

Yay. 2003.


AMERİKA'NIN

194

UZAY SIRLARI.

Bizim teorimiz ise Dünya'nın yaratılmasından 12 bin yıl öncesine kadar böyle bir uydusu yoktu. Ay gelip dünyanın yörüngesine girdi ve manyetik değişime neden oldu. Böylelikle Sovyet bilimadamları Vasin ve Sherbakov'un "Uz.aygemisi Ay Teorisi" gerçek oldu diyebiliriz.

AY'LA İLGİLİ CEVAPLANMASI GEREKEN SORULAR doğal

1-

Ay niçin Dünya gibi bir gezegene göre mayacak kadar "büyük ve Uzaktır?"

2-

Ay niçin ve nasıl bu kadar ve hemen hemen kusursuz bir "dairesel yörüngeye" sahip olmuştur?

3-

Ay'ın

4-

Ay niçin ve nasıl arka yüzündeki "çıkıntısını" taşıyabilmek­ tedir?

5-

Bazı

Ay kayaları niçin Dünya'dan ve hatta miz' den bile yaşlıdır?"

6-

Niçin Ay'ın "İçi dışına çıkmış gibi" görünmektedir?

7-

Ay'daki "Maskonlar" ve "Ölü Deniz" olarak adlandırılan düzlükler nasıl açıklanabilir?

8-

Ay'ın bu kadar kuru görünüşüne rağmen zaman zaman tespit edilen "Su Buharı Bulutlan" nasıl oluşmaktadır?.

9-

Ay'ın

bir uydu ola-

kraterleri niçin son derece "sığdır?"

Güneş

Sistemi-

Büyük bir gang gibi "titreşerek" titreşimleri çok uzaklara nasıl iletilmektedir?

10- Ay yüzeyinde saptanan "yüzey şekilleri değişimleri" ve "garip

ışıklar" nasıl oluşmuştur?

11- Ay hfila bu kadar "zıtlığı" kendi üzerinde nasıl bulundurabilmektedir?


ALİ BEKT AN

195

AMERİKALILARIN AY MERAKI

Amerikalıların birtakım uzaylılarla temasa geçtiği artık bugün bilinen bir gerçektir. Teknolojinin yanı sıra bilim alanındaki başa­ rılan da bunu göstermektedir. 2003 yılı Sonbahan'nda bir açıkla­ ma yapan Amerikan Başkanı George Bush Ay' da bir üs kurmak ve Mars' a insan göndermek üzere bir projeye başlanacağını açık­ lamıştı. Bunun maddi boyutunun ise bir Trilyon Dolar olduğu da belirtildi.

George W. Bush'un basın danışmanı Scott Mc Cellan, başka­ "Uzay politikasının kapsamlı şekilde gözden geçirilmesi" talimatını verdiğini açıklayarak, haberi Amerikalıların yanı sıra tüm dünya'ya bildirmesi dikkat çekiciydi.

nın

Nasa 1972 yılının Aralık ayında en son olarak Ay'a astronot ve 32 yıldır Ay'a insanlı bir uçuş yapmamıştır. Bunun bizce başlıca nedeni; Ay yolculukları sırasında ortaya çıkan Uçan Dairelerin Amerikalı Astronotları izlemeleri Nasa'yı korkutmuş olmasıdır. Çünkü Ay'da gizli bir Üs'ün olabileceğini gösteren bir çok veriler ortaya çıkmıştır. göndermiş

zaman zaman Uzay çalışmaları için hedefler göstermişlerdir. 1961 yılında uzaya insan göndermeyi öneren John F. Kennedy ile, 1989 yılında Ay'da daimi üs kurma önerisinde bulunan babası eski başkan George Bush'u takip eden oğul Bush 'un bunu başarıp başaramayacağı belli değil. Çünkü projenin maliyeti herkesi korkutuyor. ABD

Başkanları

Bilimadamlan yeni uzay hedefleri için çalışmalara sıfırdan . başlanması gerektiğini belirtiyor. Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA 1969-1972 yıllan arasında Ay'a gönderilen insanlı yedi uzay aracı için bir kerelik inişlere ve kalkışlara göre projeler geliştirdi. Ancak kurum, bütçe darlığı nedeniyle uzay araçları-


196

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

nın ihtiyacı

olan enerji ve fırlatma teknolojilerine fazla bütçe ayı­ ramadı. Apollo projesinin fırlatma roketi Satürn 5'in ekipman, araç ve planları yok olmuş durumda. Ay'da üs için bir nükleer reaktörün, üç yıl sürecek Mars yolculuğunun kısaltılması için İyon roket sisteminin şart olduğunu belirten bilimadamları bu iş sadece Mars projesi, ABD Hükümetine bir Trilyon Dolara mal olacak. Durum böyle olunca Amerika'nın ülkesinde düşen UFO'ları alıp onları inceleyerek yeni bir uzay gemisi yapması daha ucuza gelebilir. İşte meşhur 51 'nci Bölgede bu çalışmalar yapılmaktadır. Bu bölge hala girilmesi yasak olan bir bölgedir. Üzerinde bir çok spekülasyonun yapıldığı 51 'nci bölge gizemini hala korumaktadır. Sırrı sadece orada çalışan Amerikalı Bilimadamları bilmektedir. NASA yetkililerine göre bu projenin en azından on yıl sonra uygulamaya konulabileceği, hedefın ise otuz yıllık süreç içersinde Mars' a gitmek olduğu açıklanırken, şimdilik eldeki uzay teknolojisi ile bu işin olması da hiçte kolay değil. Çünkü bugün eldeki imkfuılarla Ay'a üç günde gidilirken, Mars'a altı ayda gidilecek. Bu arada Mars' a inen astronotlar' ın işlerini bitirdikten sonra Mars' ın yerçekiminden kurtularak, yeniden Dünya'ya doğru yola çıkmala­ rı için epeyce enerjiye ihtiyaçları olacak. Bu problemlerin ancak otuz yılda çözülebileceği ortaya çıkıyor. Siyasi gözlemciler George W. Bush'un bunu seçim yılının başlangıcı olan Ocak 2004'te ortaya atmasını bir seçim yatırımı olarak görürken, bazı bilimadamları Ay'da üs kurmanın başka nedeninin bulunduğunu ileri sürmeleri dikkat çekicidir. Reuters Haber Ajansına göre, Amerikalı bilimadamları, gerçekte Bush'un A Y'DAKİ ÇOK ZENGİN BİR ENERJİ KAYNAGINI tekeline alarak dünya üzerindeki hakimiyetini pekiştirmeyi ve petrole olan bağımlılığı kırmayı amaçladığını savundular. Uzay politikaları konusunda uzman bir gurup olan "Global Security. Org'un Başkanı John Pike'a göre, Ay Helyum 3 İzotopu 3 şeklinde sınırsız bir enerji kaynağına sahip. Üstelik Helyum İzo­ topu neredeyse mükemmel niteliklere sahip bir yakıt. Asla radyoaktif bir riski yok ve hiçbir kirlilik yaratmıyor ve füzyon reaktö-


ALİ BEKTAN

197

ründe hiç atık vermeden tamamen yakılabilir durumda. Yapılacak olan her seferde, Dünya'ya otuz ton getirilmesi düşünülüyor. Pike: "Ay'daki bu enerji kaynağı üzerinde tekel kurabilirsek Suudilerle uğraşmak zorunda kalmayacağız. Ayrıca dünya üzerinde enerjinin birim fiyatını biz belirleyeceğiz," diyor. artık

Wisconsin Üniversitesi Füzyon Teknolojisi Enstitütüsü'nden Gerald Kulcinski de: "Bir ton Helyum3 İzotopundan üretilecek enerji miktarının dört milyar Dolarlık petrolün sağlayacağı enerji miktarı kadar olacağını," söyledi. Bilimadamları, Ay'da bir milyon ton Helyum3 bulunduğunu, bunun da tüm dünyanın enerji ihtiyacını binlerce yıl karşılayacak büyüklükte olduğunu vurguladı­ lar. Uzay mekikleriyle Dünya'ya taşınacak Helyum3 'ten her seferde 30 ton getirilecek. Sadece bu miktar bile ABD'nin bir yıl boyunca elektrik ihtiyacını sağlayabilir. 2015'te gerçekleştirileceği açıklanan Ay'da üs projesinin askeri boyutları da tartışma yaratıyor. Bu projeyle ABD'nin askeri, ekonomik ve stratejik avantajlar elde edeceğini belirten çevreler, uzayda kesin bir üstünlük sağlayacak olan ABD'nin öteki ülkelere ait uydular üzerinde de denetleyici olacağını ifade ediyorlar.

Helyum.3 İzotopu Nedir? Dünya' da Az, Ay' da Çok

Helyum3 İzotopu olarak bilinen Helyum gazının rengi, kokusu ve tadı yok. Füzyon Teknolojisiyle enerji sağlayan yakıt olarak kullanılması mümkün. Ama dünyada pek bulunmuyor. 1969'da Apollo astronotları Ay'da bol miktarda Helyum3 bulunduğunu keşfetti. Bilimadamlarına göre, güneşten yayılan manyetik dalgalar ve yüklü partiküller Ay'a çarpınca ortaya Helyum3 İzotopu çık­ tı. Milyarlarca yıllık süreç sonunda Ay'a çarpan meteorların da etkisiyle Ay yüzeyinde birkaç metre kalınlığında Helyum3 tabakası 3 oluştu. Helyum , 21 'nci yüzyılın en temel enerji kaynağı olarak görülüyor.


AMERİKA 'NIN UZAY SIRLARI

198

Ay ile yakından ilgilenen ama Apollo uçuşlarını 1972 yılında bitiren Amerika Uzay Dairesi NASA neden yeniden Ay ile ilgilenmeye başladı? Bunun nedeni Ay'da üsleri olan Uzaylılar olmasın? Çünkü Apollo uzay araçlarına gidiş ve gelişlerde UFO'lar eş­ lik ederken, Nasa ile Astronotlar arasındaki konuşmalar bu olayların en belirgin kanıtlarıdır. Burada asıl gaye oradaki varlıklarla temasa geçmek olabilir. Yalnız bir kararsızlık olduğu da ortadadır. Çünkü, Amerikalılar bir süre önce Ay'a dünyadan füze göndererek toprağın altındaki suyu ortaya çıkartacak patlamayı gerçekleştirmeyi düşünüyorlar­ dı. Kısacası Amerikalılar her zamanki gibi çelişkili davranışlar sergileyerek Uzay çalışmalarını dışarıya sızdırmamak için ellerinden geleni uyguluyorlar.

AY VE ALEMLERİN SIRLARI KUR' AN-1 KERİMDE VAR

Enbiya Suresi 107'nci Ayet diyor ki "Ey resulüm Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik." Allah'ın Hazreti Muhammed'e hitap tarzı bu oluyor. İslam alimleri bu alemler olayı üzerinde fazla durmuyorlar. Sonrasında İslam Tasavvufu içersinde yer alan büyük veliler ise 18 bin alemden bahsediyorlar. Tıpkı Hazreti Peygamberin hadisindeki gibi "Allah 18 bin alemin rabbidir" sözünün olması gibi. O zaman aklımıza Uzayın başka bölgelerinde veya yıldızlarda yaşayanlar geliyor. Çünkü Allah evrenin de sahibi olduğuna göre, Hazreti Peygamber de o Alemlerdeki insanların da Peygamberidir. Bu konuyu görüştüğüm bazı tasavvufçu dostlarım da kabul ediyorlar. Ashabı

ile sohbet eden Hazreti Muhammed Kur'an-ı Kerim'in mucizelerini anlatırken şöyle buyuruyor: "Muhakkak ki her Ayet için bir Zahiri (Açık) mana, bir Batıni (gizli) mana ve muttali olunan bir had vardır. Aynca her biri için dallar, fürvat, budaklar ve


ALİ BEKTAN

199

fünun yani (ayn ayn mevzular ve ilimlerle ilgili manalar vardır) diyor. Hazreti Peygamber başka bir hadisinde de şöyle devam ediyor: "Geçmişin ve Geleceğin ilmini öğrenmek isteyen Kur'an-ı incelesin. Kur'an Çağlar üstüdür, Her çağa ve her seviyeye ayn ayn hitap eder. Kur'an harikaları bitmez." Bu hadisler ışığında şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, Dünya üzerinde bilim ve teknoloji geliştikçe yeni yeni şeyler bulundukça bunların doğruluklarını Kur'an'da görebileceğiz. Bugün bilimadamları Yaratıcı 'nın Kainatı yaratırken Matematiği kullandığını

kabul ediyorlar. Aynı karşılık Kur'an-ı Kerim'in bir çok yerinde geçiyor. Allah bir çok Ayette Evreni ölçü ve hesap ile yarattığını açıkça bildiriyor. O zaman o büyük yaratıcının bizim dünyamıza benzer dünyacanlılar, bitkiler yaratması mümkün değil mi? Mümkün olduğuna göre daha akıllı insanları başka dünyalarda yaratması da akla ve mantığa ters gelmez. lar,

Kur'an'da Sırlı Dizilişler kitabında yazar Ahmet Maraşlı Ay'a gidiş tarihini bulmuştur. Kur'an-ı Kerim'de yer alan "Kam.er'' Suresinde Ay'a gidileceğine dair işaretler vardır. Kamer kelimesinin Türkçe karşılığı Ay' dır. Surede Ay kelimesi birinci Ayette yer almaktadır. "Kıyamet Saati Yaklaştı, Ay yarıldı" işte bu Ayetten Kur'an'ın sonuna kadar 1389 Ayet yer almaktadır. Hicri Takvimde 1389 yılı, Miladi takvimde 1969 yılına denk gelmektedir ki, bu tarih aya insanoğlu"nun ayak bastığı tarihtir. Uzayı

ve Evreni yaratan Allah'ın isimlerinden bir tanesi de ''Muhsi" her şeyin sayısını bilen demektir. Esma-ül Hünsa yani Allah'ın güzel isimlerinin içersinde yer alan Muhsi'nin manası şöyledir: "Evrende ne varsa, hepsini sayan ve adedini bilen, ilmi her şeyi kuşatan, her şeyin miktarını, adetini eksiksiz bilen. Bütün ibadetlerin, hayırların sayısını bilen" demektir. Evren Matematik üzerine kurulduğuna göre kutsal kitabımızın da bundan nasip alması imkansız değildir.


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

200

GÜNEŞ VE AY'IN DÜNYA İLE YOLCULUÖU Yasin Suresi 40'ncı Ayet: "Güneş, Ay'a yetişemez" Ne güneş Ay'a yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Bunlardan her biri kendine mahsus hareketiyle bir yörünge üzerinde hareket ederler." Ay, Güneş ve Dünya'yı bir yarış pisti üzerindeki otomobillere benzetebiliriz. Kimi önde kimi yanda ama hepsi belli bir ölçü içersinde yol alıyorlar. Farklı hızlarda yol alan bu cisimler uzayda hareket etmektedirler. Gökyüzünde ikisinin beraber bulundukları andan başlayarak, Ay'ın Güneş'e tekrar yetişmesi için geçen zamanı görünen periyotta tanımlamış oluyoruz Ay'ın hızı­ nı bir otomobil olarak ele alırsak her gün Güneş yaklaşık olarak 1 derece, Ay ise 13 derece kadar Doğu'ya doğru hareket etmektedir. Böylece Ay'ın bir günde Güneş'e göre 12 derece ilerlediğini görüyoruz. ve Ay belli bir hızla Doğu'ya doğru yol almaktadır. Yalnız Ay'ın Güneş'e nazaran daha hızlı gittiğini görüyoruz. O zaman dünyamızın bu uydusunun hızı neden bu kadar fazla? Sonuçta Dünya,

Güneş

Bu süratin varlığını Kur'an'da Sırlı Dizilişler kitabında Ahmet Maraşlı yaptığı araştırma ile şöyle açıklıyor: Kamer'den itibaren ibare sonuna kadar olan hece adeti tam 13. El Kamer'in harfleri 13 defa Ayet sonuna kadar geçiyor. El kamer' den sonra Ayet sonuna kadar

kullanılan

harf çeşidi

13. El Kamer'e kadar olan nokta adeti 13. El Kamer'e gelinceye kadar olan noktasız harf adeti 13. Bunun gibi daha bir çok yerdeki dizilişte 13 12 rakamına rastlanması gibi.

rakamına

rastla-

nılıyor. Tıpkı Ay'ın

ruz.

bir günde

Güneş'e

göre 12 derece

ilerlediğini

görüyo-


ALİ BEKTAN

201

Ayette El kamer'e, keza Kamer'e gelinceye kadar olan hece adeti 12. El kamer'e kadar El Kamerin harfleri 12 defa geçiyor. İbare sonuna kadar kullanılan haıf çeşidi 12.

Kamer' den itibaren ibare sonuna kadar olan hece adeti 12. Kamer' den sonra Ayet sonuna kadar nokta adeti 12. Bu sırlı dizilişler sonucunda aklımıza Ay'ın süratinin ne kadar yüksek olduğu geliyor. Dünyanın çekiminin bu kadar güçlü olmasına rağmen neden Ay'ın bu süratinin kaynağı nedir? Amerikalı­ ların ve bilimadamları'nın bu kadar çalışmalarına rağmen Ay ile ilgili sırlan çözememeleri enteresandır. İşte bunlardan bir tanesi Ay'ın hızıdır. O zaman geriye dönüp Sovyet Astrofizikçilerin "Ay büyük bir uzay gemisidir" teorisine baktığımızda, Ay'ın hı­ zının neden bu kadar yüksek olduğunu açıklayabiliriz. Allah'ın Ay'ı yarattığını

kabul edersek şöyle bir teori kurabiliriz. Ay, Evren yaratılırken, O'da meydana geldi. Bir dünya olarak düşündüğümüzde üzerinde yaşayan akıllı varlıklar vardı. Daha sonra uydumuz Ay Uzay' da yolculuğa çıktı. Güneş Sistemimize girdi. Yeraltında üsleri bulunan bu insanlar Allah'ın izniyle gelip Dünya'nın yerçekimine girdiler. Böylece uydumuz oldu. Çünkü Ay maden yönünden zengin bir küredir, haliyle teknolojik üstünlüğü olan ve uzay gemilerine sahip olan bir ırk tarafından kullanılması normaldir. O zaman Ay'da bulunan ve Dünya dan daha yaşlı kayaların varlığını ise açıklayabiliriz. Başka Gezegenlerde Hayat fikrine bilim dünyası sıcak bakarken, aynı konuya benzer bir bölüm Kur'an-ı Kerim' de de yer almaktadır. Tekvir Suresi'nde Kur'an- Kerim ıçın şöyle deniliyor: "O Alemlere öğüttür." Dünyadaki tüm insanlara gönderilen Kur'an başka hangi alemleri kast etmektedir?


202

AMERİKA'NIN

UZAY SIRLARI

Bu araştırmalar sırasında Cin konusunu hep ayn tutmuşum­ dur. Onların da Müslüman alanlan vardır, ama sorun şu Cinler Kur'an-ı Nasıl ellerine alıp okuyabilirler? Halbuki onlar Ateş'ten yaratılan ve görünmeyen varlıklardır. O zaman Ayetin manasını şöyle açıklayabiliriz: "O Alemlere Öğüttür"ün anlamının, başka dünyalardaki insanlar için kullanıldığını söylersek mantıklı olur. O zaman Zülkarneyn'in yaptığı uzay yolculuklannın gerçek olduğu ortaya çıkar. Çünkü o gittiği yerlerde insanlar ile karşılaş­ mış ve onlara Allah'ın Büyüklüğünü ve yüceliğini anlatmıştır. Bir gün uzay yolculuğuna çıkan bir Müslüman, gittiği gezegende Kur'an-ı Kerim ile karşılaşabilir. Çok zeki Müslümanlarla konuşabilir.

UZAYLILAR ARASINDA MÜSLÜMAN OLANLAR VAR İSE, NEDEN GELİP BİZİ KURTARMIYORLAR? Bu kitap boyunca Başka Gezegenlerde Hayatın varlığını anlatmaya çalışırken, Müslüman olan Uzaylıların varlığından bahsettim. O zaman haklı olarak okuyucular soracaklar Uzaylılar Dünya'ya gelip neden Müslüman kardeşlerine yardım etmiyorlar? Bunu ben şöyle açıklayabilirim:

Birincisi: Her Dünyanın kendi kuralları ve yasaları var. Bu kurallara beyinleri üst düzeyde çalışan insanlar uymaktadırlar. Çünkü Kur'an-ı Kerim' de yer alan "Gök Halkından bir kimse, yeryüzünden birisinin ölümüne neden olursa, Allah onu Ahirette şiddet­ li azap ile cezalandıracaktır." Bölümü onlar için önlerindeki en önemli engeldir. Bu hükme itina ile uyduklarını söyleyebilirim. GÜNEŞ SİSTEMİNİN ÖTEKİ AYLARI'NDAKİ SIRLAR Dünyamız'ın

uydusu Ay

hakkında

hata cevaplanamayan bir sürü soru varsa, aynı şekilde Güneş Sistemimiz ve öteki uyduları da içlerinde bir çok sırlan saklamaktadır. Öteki gezegenlerin uy-


ALİ BEKTAN

203

duları hakkında

ise çok az şeyler biliyoruz. Nereden geldikleri, ne olduklan, yapılannda nelerin bulunduğu ve neden bu kadar garip hareket ettiklerini henüz bilmiyoruz. Hayata uygun olup olmadık­ lan konusunda doğru dürüst bilgi sahibi değiliz, sadece uzay araçlarının gönderdikleri fotoğraflardan ve teleskoplar aracılığıyla elde ettiğimiz bilgilerle sınırlı kalıyor. Bu uyduların Güneş Sistemi ortaya çıktığından beri var olduklannı ileri sürmekte pek inandı­ ncı olmuyor. Astronomi Bilimi de yeterli ve mantıklı açıklamala­ n yapamamaktadır. Çünkü bir çoğu yeterli değildir. İşte Güneş sisteminin ilginç uydulan: 1672 de Astronom Cassini Venüs etrafında dönen bir uydu uydu James Short, Tobias Mayer ve Montaigne tarafından da görülmüştü. Bu yudu 1764 yılına kadar defalarca görüldü, yörüngesi hesaplandı ve Venüs'den uzaklığı tahmin edildi. Görünüşe göre 200 mil çapındaydı. ANCAK 1764 YILINsaptamıştı. Aynı

DAN SONRA BU KOSKOCA UYDU BİR DAHA GÖRÜLMEDİ...

Bugün tüm astronomlar biliyorlar ki Venüs'ün uydusu yoktur. İlginç olan bir zamanlar uydusunun olmasıydı. Peki ne oldu da bu

uydu birden ortadan kayboldu. Klasik Astronomi Bilimi bu soruya da bir cevap bulabilmiş değil... Sovyet Astro-Fizikçiler Vasin ve Sherbakov'un Ay'ın büyük bir uzay gemisidir teorisi ile düşündüğünüzde bu kaybola uyduyu açıklayabilir miyiz, evet açıklarız. Venüs'te iklim değişikliği oldu ve onlarda yaptıkları bir uydu benzeri devasa gemi ile uzaya açıl­ dılar. Hayatın bulunabileceği başka bir gezegen için yola çıktılar diyeblliriz. Biraz bilim-kurgu gibi oldu ama 200 mil çapındaki bir kürenin yok olmasını da neyle açıklayacağız. İşin enteresan tarafı 1672 yılı ile 1764 yılı arasında görülen Venüs'ün kaybolan uydusu 92 yıl boyunca gözlemleniyor bu süreçte yüksek teknolojiye sahip aynca uzay gemileri bulunan bir ırk bunu yapabilir mi? yapabilir. O zaman Sovyet bilimadamlannın teorileri de akıla ve mantığa aykırı gelmiyor.


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

204

Mars'ın

Garip Uyduları

Astronomi tarihinde Mars'ın iki küçük uydusunun Asaph Hall tarafından 1877' de keşfedildiği yazılıdır. Ancak 1724 'de yayınla­ nan ve günümüzde bir masal kitabı olarak çocuklarımıza okuttuğumuz Jonathan Swift'in "Guliver'in Seyahatları" isimli kitabın­ da bugünkü gözlemlerimize çok yakın bir şekilde bu iki uydu tanımlanmıştır. Hatta bu iki uydunun Mars' a olan uzaklıklarını bile bugün bildiğimiz kesin rakamlara çok yakın bir doğrulukla yazar Jonathan Swift'in nasıl tahmin ettiği bilinmiyor. Yoksa yazar oraya götürülüp bir seyahat mı? yaptı. Döndüğünde de başından geçenleri ancak masal kitabı yazarak anlatması daha mantıklı değil midir?. Çünkü o devirlerde ben uzaylılarla görüştüm, onlarda beni uzay gemileriyle gezdirdiler. Mars'a götürüp çok değerli bilgiler vermiş olmalarını düşünmek lazım. Mars gezegenine daha yakın olan uydusu Fobos, gezegenin çevresinde Mars'ın kendi ekseni çevresinde döndüğü sürenin üçte birinden daha az zamanda dönmektedir. Mars'ın dış uydusu olan Deimos ise bundan 5,5 saat daha fazla sürede gezegenin çevresinde bir tur atmaktadır. Rus Astronom İ. Shklovsky Mars uydularının yapay olduklave 1870'lerde yörüngeye yerleştirilmiş olduklarını ileri sürmektedir. O halde ortada iki seçenek vardır: "Guliver'in Seyahatleri" adlı masal kitabının yazarı ya gelecekteki bir kehaneti ileri sürmüştür, ya da onun zamanında Mars'ın iki uydusu bulunmakta ve dana sonra bu uydular çıkartılıp yeniden yörüngeye yerleş­ rını

tirilmiştir.

Benzer bir durum Uranüs Gezegeni içinde geçerlidir. Bugün bilinen 5 uydusu bulunmaktadır. Buna karşılık 1700'lerde en azından 6 uydusu bulunduğu belirlenmişti.


ALİ BEKTAN

205

KAYBOLAN GEZEGEN

Vulkan 1762 yılında

keşfedilmiş

bir gezegenin adıdır. O yıl­ larda hesaplanan yörüngesi Merkür ile Güneş ile arasında bulunu-. yordu. Bu gezegeni zamanın önde gelen astronomları gözlemiş ve rapor etmişlerdir. Yapılan hesaplara göre Vulkan'ın en net bir şe­ kilde 22 Mart 1877 tarihinde gürüleceği duyurulmuştu. Fakat o gün geldiğinde hiç beklenmedik bir şey oldu. VULKAN BİR ANDA ORTADAN KAYBOLUVERDİ... Astronomi bilgilerimize göre Vulkan'ın en son 1876 yılında ve o günden sonra da izine rastlanmadığı yazılıdır. Bu tarihin bir ilginç yönü de Mars'ın iki uydusunun ortaya çıktı­ ğı zamana rastlar. Sonuçta Güneş Sistemi içersinde garip bir şey­ ler oluyor. Bu kaybolan uydu ve gezegenlerin durumları hfila

görüldüğünü

açıklanamıyor.

19'ncu yüzyılın sonlarında birbirlerinden habersiz gözlemler yapan "Warner" ve "Washburn Gözlemevleri" nden aynı anda gelen raporlarda: "Merkür ile Güneş arasında iki aydınlık uzaysal objenin keşfedildiği bildiriliyordu .. Ancak bu objelerin keşfedil­ mesiyle kaybedilmesi bir olmuştur. Çünkü isim bile verecek zaman olmamıştır. Bunların büyük uzay gemileri olduğunu rahatlık­ la söyleyebiliriz. Astronomi bilimi ise bu olayları açıklayamıyor.

AY'DA SU BULUNDU

Ay yapı itibariyle ve bizim bildiğimiz kadarıyla suyu olmayan, atmosferi bulunmayan bir küredir. Böylece orada hayatın olabilmesi mümkün değildir. Bu düşünce araştırma yapmadan sadece kulaktan dolma bilgilerle ortaya atılan düşüncedir. Aslında Ay' da bir üs kurup insanları yaşatabilmek için en önemli ihtiyaç sudur. Bulduğunuzda teknolojiniz aracılığıyla Ay Üssü faaliyete geçer.


206

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

Ay yüzeyini araştırmak ve haritasını çıkartmak amacıyla 1998'in Ocak ayında Ay'a gönderilen uzay robotu, donmuş durumdaki suyu Ay'ın kutup bölgelerinde ortaya çıkardı. NASA'daki araştırmacıların hesaplarına göre, 11 milyon ile 330 milyon ton donmuş su kütlesi, Ay'ın kuzey kutbunda yaklaşık 46.000 Kilometrekareye, güney kutbunda ise yaklaşık 18.000 kmkareye yayılmış bulunmaktadır. Ayrıca hemen yeri gelmişken şunu da belirtelim ki, Ay'da su bulunması, uzay çalışmalarının geleceği açı­ sından oldukça önemli sayılıyor. Uzay adamları suyu ayrıştırarak, solunumları için gerekli olan oksijeni kendileri elde edebilecek. Hatta sudaki Oksijen ve Hidrojen' den roket yakıtı bile yapabilecekler. Bu sayede de Ay, uzay araştırmaları için bir üs olacak. Gizemlerini saklayan Ay' da bu buz kütleleri nasıl oluştu. Atmosferi bulunmayan uydumuz kendi içinde bu sırrı saklamaya devam ediyor.

AMERİKA'LILAR UZAYLILARDAN BİLGİYİ ALDI!..

1947 yazında Amerikan hava sahasını işgal eden Uçan Daireler Amerikan halkının heyecanlanmasına neden oldu. Tabii en çok heyecanlanan kişilerin başında bazı bilimadamlarının yanı sı­ ra Amerikan Hükümetinin yöneticileri gelmekteydi. Önceleri önemsenmeyen UFO gözlemlerinin ardından, düşen uzay gemilerini ele geçirmek, onların teknolojilerini öğrenmek, hatta Uzaylı­ lardan üstün teknolojiyi ve bilgiyi almak önemsenmeye başladı. Bu düşünce 1947 yılından bu yana hiç değişmediği gibi, hangi hükümet gelirse gelsin ilk hedefler arasında yer almıştır. Günümüzde de bu düşünce devam etmektedir. lık

Amerikan Başkanı Eisenhower 1950 yılında seçilerek Başkan­ görevine başladı. 1951 yılında bir Uçan Daire U.S Muroc Air


ALİ BEKTAN

207

Field Askeri Havaalanına indi. Uçan Daire'den çıkan iki uzaylı Başkan Eisenhover ile görüşmek istediklerini açıkladılar. Durumun garipliği karşısında Beyaz Saray' a telefon edildi. Başkan uçağına atlayarak dört saatlik bir uçuştan sonra Muroc Havalirnam'na geldi. Uçan Daire den çıkan iki uzaylı, Eisenhover, iki senatör ve iki yüksek rütbeli subay ile özel bir odada görüşmeler yaptılar. İki subaydan biri, alanda görevli Albaydı. Tabii alanda çok sı­ önlemler alınmıştı. Görüşmeler sona erince iki uzaylı gemilerine binip uzaklaştılar. Başkan'da uçağına binerek Washington'a döndü.

Alanda görevli bulunan Albay, yeğeni olan genç bir Teğmene Haberi daha sonra medyaya bildiren kişi Teğmenin ağzından ısrarla bilgi almaya muvaffak oldu Ancak olayın on yıl süreyle gizli tutulmasını istemişti. sırrını açtı.

Teğmene

S: "Olay

sorulan sorular ve onun hakkında

bildiklerinizi

verdiği

cevaplar şöyle:

anlatırmısınız?"

Y: Uçan Daireden inenler bize benziyorlarmış. Yalnız renkleri bizimkinden çok daha açıkmış. Parlak renklerde, hafif elbiseler giyiyorlarmış. Başlarının alın kısmı fazlaca genişmiş. Konuşma İngilizce olmuş. Gezegenlerindeki hayat şartları, bizim dünyamızdakine çok benziyormuş. Maalesef daha fazla bir şey söyleyemeyeceğim. Uzaylıların hangi yıldız sisteminden geldiği sorulduğunda Beteljus Takım Yıldızları olduğu açıklandı. Peki bu sistem dünyaya ne kadar uzakta olduğu diye bilgi istendiğinde: "Binlerce ışık yılı uzaktadır bulunuyorlar," diye açıklama yapılmış. O yıllarda dünyanın en ünlü bilim adamlarından biri Einstein' dır. Bu görüşme sırasında onun da bulunduğu konuşulurken, uzaylılarla birlikte çekilen fotoğrafta da Einstein'ın bulunduğu bildiriliyor. İzafiyet Teorisi ile bilim tarihine geçen ünlü bilgin ilk UfO'lar

görülmeye

başlandığında şunu

söylüyordu: "Uçan Daireler ger-


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

208

çekten uzaydan gelen araçlardır. Onları kullananlar, dünyamızdan çok uzun yıllar önce göç etmiş kimselerdir. Yeryüzünün ve insanlığın uygarlık düzeyinin şimdiki durumunu incelemek için bizi ziyaret ediyorlar" demiştir. Bu görüşü ele alarak "Türkler ve Uzaylı Atalan" adlı kitabım­ da çeşitli açıklamalarda bulunmaya çalıştım. İnsanlık Tarihinin başladığı Mu Kıtası'nda yaşayan ve Türklerin Atalan olan Mu'luların uzaya açıldıklarını ileri sürdüm. Çünkü dünyaya hakim olan Mu'da yaşayanlar üstelik din konusunda Tek Tanrı'ya inanıyor­ lardı. Yani Allah'a tapıyorlardı. Mu Kıtası İngiliz Albay James Churhcward'ın elli yıl süren araştırmaları sonucunda ortaya çık­ mıştır. Daha sonra toplumun yozlaşması ve dini yönden zayıfla­ maları üzerine meydana gelen bir afet ile Pasifik Okyanusu'nun derinliklerinde kaybolan kıta, bugün gizem araştırmacılarının üzerinde çalıştıkları konulardan bir tanesidir. Biz yine Amerikalılara dönelim. Başkan Eisenhover bu bilgiyi kullanarak Amerikanın Dünya Hakimiyeti için düğmeye bası­ yor. Gazeteci-Yazar Aydoğan Vatandaş '.'Tarih Boyunca Gizli Cemiyetler" adlı kitabında Amerikan politikasına yön veren gizli bir cemiyetten bahseder. Bir çok Amerikalı tanınmış zengin ve bazı gazeteciler de bu cemiyetin üyeleri arasında bulunmaktadır. Bu cemiyetin en önemli özelliği Hükümet politikalarına uymamaktır.

Uzaylılar

ile yaptığı görüşme sonrasında büyük bir bilgi birikimine sahip olan dönemin ABD Başkanı Eisenhover bu bilgilerin incelenmesi ve hayata geçirilmesi için bunu Magesty OfTwelwe (12 Majeste) adlı bir guruba verdi. Buraya CFR üyesi 6 kişi getirtti. 12 Majeste Dünyadışı Bilgileri ve Projeleri üzerinde bilimadamlanyla birlikte çalışmışlardır. Şimdi Amerikanın son 50 yıllık teknolojisine baktığınızda bilimsel alanda ne kadar ileri gittiğini rahatça görebilirsiniz. Aynı dönemde bir dünya gücü olan Sovyetler Birliği ve Avrupa ülkeleri teknolojik yönden geri kalmışlardır. Ne zaman bir bilimsel keşif haberi okusam veya tele-


ALİ BEKTAN

209

vizyonda izlesem kaynağın Amerika olması beni artık şaşırtmı­ yor. Bugün dünyanın bilim alanındaki bir numaralı ismi Amerika Birleşik Devletleri olmuştur. Son 50 yılda gerek günlük hayattaki teknolojik gelişmeler, gerekse füze ve uçakların gelişmesi, Uydular, Uzay çalışmalarında elde edilen başarılar Amerika'yı bir numara yapmıştır diyebiliriz. O zaman Eisenhover ile Uzaylılar arasındaki görüşmenin gerçek olduğu ve böylelikle Amerikalıların aldıkları bilgiler sayesinde başarılı olduklarını rahatça söyleyebiliriz. Görüşmeler sonrasında alınan

kararlar hala sonuçlar sımnı ko-

ruyor.

binlerce ışık yılı Amerikalılara neden verdiler? 1-

Uzaylılar

u7.aklıktan

gelerek bu bilgileri

Bizim Yorumumuz "Uzaylılar dünya gezegeninde Amerika Devletleri 'nin gelecekte güçlü olabileceklerini hissettiler. Amerika kıtasının doğal zenginlikleri de dikkatlerini çekmiş olduğu gibi, uzay çalışmaları yapabilecek kapasitede olduklarını da düşünmüş olabilirler." Birleşik

2- Bu Uzaylıların amaçları nedir? Bizim Yorumumuz: Gelecekte dünya insanları ile karşılaşma­ ya önceden Amerikalıları hazırlamak sur~tiyle hazırlık yapmak olabilir. Dünyanın doğal kaynaklarını birlikte kullanmak, iki gezegen arasındaki bilgi alışverişini sağlamak gibi bir amaçları da bulunabilir. Fakat bunların gerçekleşebilmesi için de bizim insanlığımızın barış içersinde olması gerekiyor. Bu düşünce tüm UFO araştırmacıları tarafından kabul edilen bir görüştür. Öncelikle dünyada kalıcı bir barışın olması mümkün değildir. Başta her yıl tüm dünya ülkelerine bir Trilyon değerinde silah satan üreticiler varken, Dinler arasında uzlaşma yerine kavga varken. Yönetimleri ellerine geçirenlerin büyük katliamlara yol açan savaşlara göz yummaları söz konusu iken, dünya gezegenine ge-


210

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

lerek size modem bir medeniyet sunacağız ve bilgimizi sizinle paylaşacağız diyen UZAYLI OLABİLİR Mİ? Tabii ki olmaz. Üstün Teknolojiyi tam anlamıyla ele geçiren devletin ilk işinin, bu güç ile tüm insanlığını kontrolü altına almak istemesini kim durdurabilir?

MARS'TAN GELENLER

Mars veya eski adıyla Merih'in dünyaya en yakın mesafeden tarih 2003 Ağustos ayı idi. Bundan 60 bin yıl önce de Mars dünyaya en yakın mesafeye ulaşmıştı. Bu dönemde Mars'tan gelenlerin Orta Asya'ya veya Pasifik Okyanusu üzerinde bulunan ve atalarımızın yaşadığı Mu Kıtası'na inmiş olduklarını düşünüyorum. Çünkü Orta Asya'da Sovyet Arkeologların yaptıkları araştırmalarda günümüzden 60 bin yıl önceye ait bazı iskeletlerde rastlanan izlerde, kalp ve beyin ameliyatlarının yapıl­ dığı tespit edildi. Bu tespitlere göre ameliyat geçiren kişiler sonraları uzun yıllar yaşamışlar. Bilimin ilkel Çağlar olarak kabul ettiği zaman da kalp ve beyin ameliyatlarını Türklerin Ataları veya Mars'tan gelen insanların yaptığını rahatça söyleyebiliriz. Bu konuya daha detaylı olarak devam edeceğim. geçtiği

Avustralyalı

Profesör Paul Davies' in yazdığı "Yaşamın Baş­ langıcı" adlı kitaptan bahsedeyim. Sydney Üniversitesi'nde çalı­ şan Profesör Doktor Paul Davies, dünyadaki hayatın kökeninin Mars'tan geldiğini iddia etti. İlk hayat belirtisinin Mars'ta oluştu­ ğunu söyleyen profesör, binlerce yıl önce gerçekleşen meteor yağmurları sonucu gezegenin bazı parçalarının koparak uzayın çeşitli yerlerine dağıldığını belirtti. Davies'in iddiasına göre, yerküredeki hayatı işte bu kopan parçalardan dünyaya düşenler başlattı. İleri sürdüğü iki teori ise şöy­ le: Birincisi Grönland'da bulunan 3,8 milyar yıllık fosil. Çünkü o


ALİ BEKTAN

211

tarihte dünyada hiçbir canlı varlık yoktu. İkincisiyse 1911 yılında Mısır'ın Nakhl köyünde bir köpeğe çarpan ve üzerinde hayat kalıntıları olduğu resmi olarak onaylanan meteor. Profesör Paul Davies'in teorisini destekleyen ise NASA oldu. Mars yüzeyine gönderilen araştırma jipinin bilgilerine göre gezegende 4 milyar yıl önce sel felaketleri yaşanmış, o sırada dünyada hayat daha yeni yeni ortaya çıkıyordu. Albert Enistein'ın dediği gibi "Tanrı evren ile oynamaz" sözünün doğruluğu ortaya çı­ karken, bu sel sularının yüksekliğinin 100 metreye kadar ulaştığı anlaşılıyor. NASA'nın bilgileri arasında ise ilginç gelen bazı bölümler var. Mesela "Yapışkan Bill" adı verilen bir taşa ait olanlar çok ilginç, çünkü Carl Sagan jipinin bulup incelediği bu taşların benzerlerine dünya üzerinde sadece AND DAÖLARI'NDA rastlanıyor. "Tanrıların Arabaları" adlı kitabı ile tüm dünyada 1970'lerin başında olay yaratan Erich Von Daniken And Dağla­ n'nda yer alan meşhur Nazca düzlüklerinde ancak uçakla veya helikopter ile uçarken görülen büyük çizgileri anlatmıştı. Kuş, an, düz çizgi, üçgen, sarmal, maymun, çiçek, örümcek şeklindeki çizgilerin uzaylılar tarafından yapıldığını yazmıştı. Bu iddia o zamanlar pek önemsenmedi ama aynı bölgede bulunan bir taş parçası insanın karşısına MARS ÇÖLLERİ'NDE çıkarsa o zaman birilerinin bu taşlan iki gezegen arasında taşıdığını düşünebiliriz. Mars 'tan gelen her yeni bilgi uzayın gizemlerinin biraz daha çözülmesine yol açıyor.

MARS'TAN UFO'MU GEÇI'İ

Milliyet Gazetesi'nin 19 Mart 2004 tarihli sayısında: "Nasa taGezegen'i incelemesi için gönderilen robot Spirit, hareketli bir cisim keşfetti. Uzmanlar, cismin UFO ya da bir meteor olabileceğini ifade ettiler," haberi yer almıştı. Bu haber basın­ da heyecan yaratırken, Amerikalıların uzay çalışmalarının da birileri tarafından dikkatle izlendiği dikkatli gözlerden kaçmamalı. rafından Kızıl


212

AMERİKA'NIN

UZAY SIRLARI

Mars 'ta incelemelerini sürdürerek çektiği fotoğraflan Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi NASA'ya gönderen robot gezgin Spirit'in, Kızıl Gezegen'in gökyüzünde hareketli bir cismi tespit ettiği açıklandı. Uzmanlar, bu hareketli cismin UFO veya bir meteor, ya da 30 yıl önce fırlatılan, ancak görevi sona eren Viking Orbiter-2 adlı uzay gözlem aracının artığı olabileceğini düşünüyor. İPUÇLARI ARAŞTIRILIYOR Teksas'ın A-M Üniversitesi'nden Dr. Mark Lemmon, bunun

ne

olduğunu

hiçbir zaman bilemeyeceklerini belirterek "Ama dedi.

ipuçlarını araştırıyoruz,"

Dr. Lemmon, şu anda Kızıl Gezegen'in etrafında 9 uydunun dönmekte olduğunu, bunlardan üçünün aktif durumda bulunduğunu ve bunların nerede olduklarının kesin olarak bilindiğini, bu nedenle de Spirit'in tespit ettiği ışık şeridi halindeki gökcisminin bu uydular olamayacağını savundu. Uzmanlar, Spirit'in gerçek görevinin Mars yüzeyini incelemek olduğunu ve temel görevinin gökyüzünde inceleme olmadı­ ğını hatırlattı. Aynı zamanda, robot gezginin böyle bir cismin görüntüsünü yakalayabilmesinden dolayı da çok şanslı olduğu kaydedildi. Bu görüntünün gerçekte bir bilinmeyen cisim olduğu resimlerden anlaşılıyor. NASA bu tür elde ettiği bilgileri dünya basını ile paylaşmamaktadır. Ancak bir bilgi sızıntısı karşısında konuyu ya kabul eden açıklama yapar, ya da susmayı tercih eder. Bugün bu kurumun elindeki tüm bilgiler ve görüntüler açıklansa Dünyamı­ zın başka gezegenlerden gelenler tarafından sık sık ziyaret edildiği gerçeği bilimsel bir şekilde ortaya konmuş olur. 1952 yılında Uzaylılar ile ABD Başkanı Eisenhower arasında­ ki yapılan görüşmede ne kadar bilgi transferi gerçekle~tirildi, bilinmemektedir. Şurası bir gerçek ki son elli yıllık teknolojik ve bilimsel alanda Amerikanın dünyanın en ileri seviyede gelişmiş


ALİ BEKTAN

213

devleti olması gerçeğini bu görüŞmeye bağlamak, herhalde doğru olur. Bu görüşme sırasında uzaylılar, ABD'lilere UFO planlan vermiş olabilir. Mars gezegenine bu kadar yoğun bir şekilde konsantre olan ABD Devletinin yöneticileri önümüzdeki 20-25 yıllık süreç içersinde Mars"a insanlı uçuşu gerçekleştirmek istiyoruz diyerek açıklamada bulundular. Spirit Mars gezegeninde kaliteli ve renkli fotoğraflar çekerek dünyaya gönderiyor. 12 milyon piksellik fotoğrafların içindeki bölümler NASA'da özel olarak büyütülebiliyor. Gezgin robotun tepesine yerleştirilen "pancam" adlı ikili fotoğraf makinesi sisteminin çektiği 12 fotoğrafın bileşiminden oluşan yüksek kaliteli renkli fotoğraflar kurumun uzmanlarını yeterince sevindiriyor. "Pancam"ın sorumlusu Jim Bell "Renkler o kadar gerçek ki, orada olsak ancak aynı şeyleri görürdük" dedi. Kızıl

Gezegende bir zamanlar suyun bulunduğu elde edilen yeni bilgiler ışığında tamamen ispatlanmış oldu. Bilimadamları araştırmalar sonrasında Mars'ın atmosferinde Meton gazının da bulunduğunu belirlemiş durumdalar. Mars 'ın atmosferinde metan gazının bulunmasını uzmanlar şöyle yorumluyor. Birinci neden aktif yanardağlardan fışkıran lavların yüzeye çıkarken metan gazını açığa çıkartması. İkinci neden ise gazın mikroplar tarafından salgılanıyor olması. Dünyadan gözlem yapan teleskoplar aracılığıyla tespit edilen Avrupa Uzay Ajansının ESA Mars etrafında dönen Mars Express aracı tarafın­ dan da doğrulanan bu bilgi, gezegendeki hayat ihtimalini arttırdı. Metan gazının normal şartlarda kısa ömürlü bir gaz olduğunu belirten uzmanlar, gazın kalabilmesinin ancak sürekli olarak kendini yenilemesi ile mümkün olabileceğinin altını çiziyor. Hawaii ve Şili'deki gözlemler de de Mars'ın atmosferinde metan gazının bulunduğu saptanmıştı. NASA'nın Mars'ta araştır-


214

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

malarını sürdüren Spirit ile Opportunity uzay robotları, gezegen yüzeyinde jeolojik araştırmalar yapacak şekilde üretildikleri için, metan üreten bakteriler konusunda veri gönderemiyor. Buna rağ­ men elde edilen bilgiler her geçen gün gezegenin esrar perdesini aralıyor. Kısacası bugün orada yaşayanlar olmasa bile bir zamanlar MARS 'TA HA YATIN OLDUGU İSPAT EDİLİYOR. Belki de gezegendeki iklim değişiklikleri nedeniyle halkı başka gezegenlere göç etmişlerdir. Bu göçün binlerce yıl önce yapılmış olması düşünen insana mantıksız gelmiyor. Bu göçün Dünyaya yapılmış olması da ihtimal dahilindedir. Bu teori üzerinde düşünen ve kitaplar yazan bilimadamlan bulunmaktadır.

GÜNEŞ'İN İKİZİNDE HAYAT UMUDU

ABD'li astronomlar, Güneş'in ikizi olarak nitelenen bir yıldız keşfetti. Akrep Takımyıldızının sol pençesinde, Dünya'ya 46 ışık yılı uzaklıkta bulunan yıldıza 18 Scorpii adını veren astronomlar, Güneş' in ikizinin bulunmasının bu yıldızın çevresinde dönen gezegenlerde ve buralarda hayat olabileceği ihtimalini doğurduğunu söyledi. Pennsylvania'daki Villanova Üniversitesi'nce keşfedilen 18 Scorpii, hemen hemen aynı yaşta (yaklaşık 5 milyar yıl) olmasının dışında, kütlesi ve yüzey ısısı bakımından da Güneş' e çok benziyor. Kendi ekseni etrafında Güneş'e çok yakın bir hızla dönen 18 Scorpii'nin, güneştekine benzer lekeleri var. UFO konusunda fikir beyan eden bazı bilimadamlan ile bazı din adamlarının; Evrende bizden başka hayat yoktur demelerinin artık mantıklı bir yanı kalmamıştır. Bu görüşü savunanlar son astronomik keşifler sayesinde elde edilen bilgileri okudukları zaman ne kadar yanlış düşündüklerini göreceklerdir. UFO'lar gerçek değildir. UZAYLILAR YOKTUR tezini ileri sürenlere cevabım şöyle olacaktır: Öncelikle Allah'ın varlığına inanıyor musunuz? O zaman Allah'ın bizim gibi insanlar, hayvanlar, bitkiler ve diğer canlılarla dolu bir çok dünyalar yaratması elinde midir? Evet elindedir. Bizim dünyamıza benzeyen bin-


ALİ BEKTAN

215

lerce dünyayı yaratamaz mı? O zaman siz neden uzayın derinliklerindeki yıldız sistemlerinde bizim dünyalarımıza benzeyen dünyaların yaratılmış olduğunu kabul etmezsiniz. Üstelik Allah'ın varlığını daha yüksek bir akıl ve zeka ile kabul edebilecek insanların bulunması mümkün değil midir? Bizce mümkündür. O zaman daha bilimsel ve araştırmacı olarak bu konuya bakmak gerekiyor. GELEN UZAYLILAR DÜNYA ATMOSFERİNDE NEFES ALABil...iYORLAR Kimliği

bilinmeyen Uçan Nesneler yani UFO'lar olayı dünyanın gündemine 1947 yılının Temmuz ayında Amerika üzerinde görülmeleri ile girdi. O tarihten bu yana UFO konusu dünya devletlerinin araştırmalar yaptığı önemli konulardan biri oldu. Milyonlarca insan UFO'ları ve Uzaylıları gördü. Bunların çoğu resmi raporlara yansıdı. Fakat yıllardır gözlerden kaçan bir konu var. Dünyayı ziyaret eden bu uzaylılar bizim atmosferimizde rahatça nefes alıp verebiliyorlar. Binlerce olayda astronot kıyafetleri içersinde çok az Uzaylıya raslanırken, özel kıyafeti içinde olmayan normal olarak dünyanın havasını soluyan binlerce Uzaylı görüldü. O zaman aklımıza dünyamızdaki hayatın benzerlerinin başka yıldızlarda da olabileceği geliyor. Bizim atmosferimize benzeyen dünyaların söz konusu olması dikkat çekici değil midir? Demek ki gelecekte teknolojisi ve hızı yüksek bir uzay gemisine sahip olduğumuzda gittiğimiz gezegenlerde rahat hareket edebileceğimiz görülüyor. İslam Tasavvufuna geldiğimizde söze Hazreti Muhammed'in bir hadisi ile başlayalım. "Allah 18 bin Alem'in Rabbidir." Amerikalı Astronomların vardığı sonuç Samanyolu galaksisinde 1.8 milyon gezegenin bulunduğu, bunun yüzde 1 'i olan 18 bin gezegende ilkel hayat formlarının olduğu, bunun yüzde 1 'inde de yani 18 bin gezegende ise bizim gibi veya bizden daha akıllı uygarlıkların bulunduğu 18 bin gezegende hayatın bulunacağı kabul


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

216

edilmişti. Hazreti Peygamberden sonra gelen bir çok İslam alimi evrende 36 bin hatta, 40 ya da 72 bin alem daha bulunduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu görüşlerde bilim dünyasında tartışılmakta, uzayın derinliklerindeki yıldız sistemlerinde yaşayanların olduğu­ nu bir çok bilim adamı kabul etmektedir. İzlediğim bir Nactional Geoprafic belgesinde bilimadamlan uzaydaki canlılarla nasıl temasa geçilmesi gerektiği üzerinde çeşitli düşünceleri tartışıyorlar­ dı. Gerek ABD' de gerekse Avustralya' da uzayı dinleyen radyo istasyonları çalışmalarını kesintisiz olarak sürdürmektedirler. Tek düşünceleri Yıldızlardan gelebilecek bir radyo sinyalini yakalamak olduğuna göre bu bilimadamlannın boş bir hayalin peşinde koştuklarını söyleyemeyiz.

UZAYLILARIN TİPLERİ

Amerika'da uzun yıllar önce yapılan bir araştırmada Uzaylı­ larla görüşen veya onları görenlerin ifadelerine dayanarak yapılan çalışmada onların büyük çoğunluğunun Dünya insanına benzediği ortaya konuldu. 334 uzaylı vakası incelendiğinde bunların 205 tanesinde uzaylıların bizlere benzediği ve birkaç küçük fiziksel farkın dışında bir fark olmadığı açıklandı. Geriye kalan 129 olayda ise yine insana benzeyen varlıklar görülmüş. Bu 334 belge Amerika'nın çeşitli eyaletlerine inen Uçan Dairelerin içinden çı­ kan uzaylılar ve onları gören şahitlerin ifadelerine dayanarak çizilen resimlerden oluşmuştur. en ilginç tarafı gelen uzaylıların büyük çoğunlu­ ğunun yüzde 63 'ünün başlık kullanmadan Dünya Atmosferi içersinde rahatça nefes alıp verebilmeleriydi. Kalan yüzde 34 'lük bölümün uzay başlığı takarak dünyada yürüdükleri tespit edilmiş. Yan-Uzay başlıklı olaylarda ise gaz maskesi taktıkları görülmüş. Bu

olayların


ALİ BEKTAN

217

TİPLERİ DÜNYA İNSANLARINA BENZEYENLER

Normal görünümdeki bu uzay adamlarının boylan normal veya normalden biraz daha yüksektir. Boylan 1.60 ile 1.70 arasında­ dır. Bizim gibi giyindikleri tktirde, bizlerden ayırt edilmeleri imkansızdır. Saçları açık kumral veya sandır. Saçlar erkeklerde kısa, kadınlarda omuzlara kadar iner. Derinin rengi normal ya da koyu esmerdir. Derisi birbirinden ayrı renkler arz eden olaylar ise azdır. Giydikleri elbiseler, koyu mavi, kurşuni, esmer renkte üniforma, yahut iş elbisesine benzemekte. Gömlek-Pantolon tarzın­ da'dır. Görüldüğü

olayda üniformaların renkleri haki renktedir. Bazı­ parlak elbiseler giydikleri kapüşon taktıkları görülmüştür. Uzaylılar kısa çizme veya ayakkabı giyiyorlar. Genellikle olumsuz tavırları yoktur. Görülen on olayda ise dünya insanları ile konuşmuşlardır. Görülen tüm uzaylı sayısı 73'dür. Bunların 65 tanesi erkek, 8 tanesi ise kadındır. Bu uzaylılar ABD'nin yanı sıra, Fransa, Brezilya, Arjantin, İngiltere ve Yeni Zelanda da görüllarının

, müştür.

UZUN BOYLU UZAYLILAR Dünya insanına benzeyen bu tür uzaylıların boyları 1.70 ile iki metre arasında değişmektedir. Kafa saçsız ya da yüz kısmını açık­ ta bırakan elbise ile örtülüdür. On olayda tespit edilen bu uzaylı­ lar da deri normal veya sarı renkte. Fizik normal ya da narindir. Bazen bel seviyesinde bir band olan elbise tek parçadan yapılmış­ tır. Rengi koyu veya parlaktır. Bu varlıkların ellerinde deriyi yakan ve çarptığı kişinin bütün kuvvetini tüketen aleve benzer bir ışın silahı bulunmakta. Bu on olayın dokuz tanesi Brezilya' da bir tanesi ise Arjantin' de görülmüştür.

İki metre boyundaki uzaylılara gelince onların saçları sarı ve kısa.

Deri genellikle beyaz.

Ayrıca

bir vakada derinin

yeşilimsi


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

218

olduğu bildirilmiştir. Tek parça olarak yapılmış olan elbise ışıklı kabuk veya küçük levhalarla kaplanmıştır. Bir vakada gümüş, diğerinde yeşilimsi renk olarak bildirilmiştir. Tavırlar dostçadır. Kullandıkları silah elde tutulan ışıklı bir küredir. Varlık elini kaldırınca şahit hissedebiliyor. Başka bir olayda ise elinde ışıklı küre olmasına rağmen varlık elini havaya kaldırınca şahit kendisini bir uyuşukluk içersinde buluyor. yedi olay da Arjantin'de geçmiştir.

KISA BOYLU UZAYLILAR Uzaylıları

görenler arasında yapılan araştırmanın en ilginç taraflarından bir tanesi de kısa boylu uzaylıların görülmesidir. Derilerinin beyazlığı ve giyimleri ile özellik sahibidirler. Boy 1 ile 1.20 metre arasında değişir. Yüz normal veya biraz şişmancadır. Gözler hafif çekik. Deri normal ya da beyaz renkte. Beden normal ve bazı vakalarda omuzlar geniştir. Elbiseleri parlak mavi renkte bir üniforma, bazen çok dar ve renkte. Genellikle göğüslerinde yere paralel bir parlak bant veya her iki omuzda ışık taşımaktadırlar. Başlarında ise bir nevi şapka veya miğfer vardır. Tavırları genellikle ürkek, fakat dostane kaydedilmiştir. Düşmanca bir tavır yok. Şahitler kötü bir muameleye maruz kalmamışlardır. Bu uzaylılar silah kullanmı­ yorlar. Sadece bir olayda kesif bir ışık yayan ve buna maruz kalan insanın göğüs bölümünde bir sıkışma hissi oluşan küçük bir boru kullanıldığı bilinmektedir. Bu tiplerden toplam 52 uzaylı görülmüştür. Görüldüğü ülkeler ise ABD, İngiltere, Fransa, İtalya ve yeşil-gri

Danimarka'dır.

Kısa boylu uzaylılara bir diğer örnek ise derileri siyah renkli veya koyu olan uzaylılardır. Boy bir metre veya üstüdür. Saçların şekli hakkında hiçbir bilgi yoktur. Elbiseler vücuda yapışık şek­ lindedir. Görünüşe

göre davranışları dostçadır. Toplam onbir uzaylı görülmüştür. Görüldüğü ülkeler Brezilya, İtalya ve Fransa' dır.


ALİ BEKTAN

219

Yeşil renkli kısa boylu uzaylılarda vardır. Yüksek alın ve koyu saçları olduğu bildirilmiştir. Bedene yapışık elbiseler giymekteler. Deri dışında kalan tüm fiziksel özellikler dünya insanına benzemektedir. 30 uzaylı Kanada, ABD ve Arjantin de görülmüştür.

tipleri ise boylan 1.25 ile 1.50 arasındadır. Saçları san veya esmer, omuzlara kadar iniyor. İki olayda çene öne doğru çıkık vaziyettedir. Ciltleri beyazdır. Elbise geniş kemerli, gömlek-pantolon biçimindedir. Bu uzaylılar şahitlere göre kendisini izleyenlere karşı tepki vermemişlerdir. Bunların telepatik güçlerinin olduğu düşünülmüştür. Birkaç olayda şahit zihinsel bir tazyike uğradığını söylerken 18 uzaylı görülmüştür. Bir

başka uzaylı

KISA BOYLU VE YAŞLI TİPLİ UZAYULAR boylu olması ve yaşlı tipte buBoy 1 ile 1.20 metre arasındadır. Kafa normal ama dazlak. Yüz etli. Gözler hemen hemen yuvarlak. Ağız yarık şek­ linde, kulaklar büyük. Deri buruşuk, haşin sert ifadeli ve beyaz renkte. Bazen san. Beden normal ve sağlam. Elbise vücuda yapı­ şık. Bir olayda sırtta torba var. Elbise kurşuni ve yeşil renkte. Tavırları dostça. Bir olayda İngilizce konuşma var. Olayların hepsi ABD olurken, beş uzaylı görülmüştür. Bu

uzaylıların özelliğinin kısa

lunmasıdır.

Onlara benzeyen bir başka uzaylı tipleri ise iri kafa dazlak, çenesi ileri çıkık, suratta bazen sakallar. Gözler iri ve yuvarlak. Ağız yarık görünümünde. Burun sivri, deri buruşuk ve genellikle kara renkte. Kollar uzunca, bacaklar kısa. Elbise iki parçadan oluşmuş, yeşil, mavi ve kurşuni renklerde. Durumları ürkek silah kullanmı­ yorlar konuşma teşebbüsü yok. Toplam onaltı uzaylı Kanada, ABD, Fransa ve Brezilya' da görülmüştür. Kısa boylu uzaylılar arasında değişik

tipte olanların sayısı dikkat çekmektedir. Bunlar bir ırkın çeşitli tipleridir. En önemli özellikleri fiziksel olarak bize benzemeleri ama boylarının kısa olmalarıdır. Gözlerin normal büyüklük ve görünüşte olmasıdır. Boyla


220

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

90 ile 1.20 metre arasında değişmektedir. İri kafa da saç yoktur. Çene sivri. Elmacık kemikleri çıkıktır. Göz ve burun normal. Gövde geniş bacaklar kısadır. Deri beyaz ve düz yani kınşıksız­ dır. Bu uzaylıların gri-yeşil renkte elbise giydikleri görülmüştür. Dost ve ürkek bir görünüş arz etmişlerdir. Bir olayda onları izleyen kişiyi felce uğratan bir silfilı kullandıkları görülmüştür. Dost ve ürkek bir görünüş sergilemişlerdir. Konuşma yok. 11 olayda görülen bu uzaylı tipleri Almanya, Fransa, Peru ve ABD'de görülmüşlerdir.

UZUN BOYLU VE BAŞLIK TAKAN UZAYULAR Bu uzun boylu uzaylıların kafalarında nefes alıp vermelerini sağlayan birer başlık bulunmaktadır. Buraya kadar gördüğümüz uzaylıların Dünya Atmosferinden rahatsız olmadıkları görülürken, bu tiplerin vücutlarını saran elbiseleri ve kafalarında başlık­ ları bulunmaktadır. Boyları 1.70 ile 2.00 metre arasında değiş­ mektedir. Fiziksel özellikleri şöyledir: Kalın kaşlar, yuvarlak gözler, ama birbirinden çok ayrık (İki göz arasındaki mesafe geniştir). Deri rengi yeşil ve beden kuvvetli. El, dört kalın parmaklı ve ayaklar elbiseden yekpare inen kumaşlarla örtülmüş. Buruşuk topukların görülmesine izin verecek şekilde arkası açıktır. Yüzün bir kısmı hariç, elbise bütün vücudu kaplamaktadır. Bir nevi oksijen maskesi, ağız ve bumu örtüyor. İki olayda düşmanca, bir olayda ise dostça tavır görülmüştür. Yüksekliği iki metre olan varlık, büyük bir boru silfilı taşıyordu. Fakat onu kullanmamıştır. İki defa konuşma olmuştur Portekizce ve İngilizce. Bu tipten toplam 7 uzaylı görüldü. Biri kısa boylu, dördü 1.70 m ve ikisi de 2 metredir. Olayların geçtiği ülkeler İran, Avustralya, ABD ve Brezilya. Başlık kullanan uzaylılar herhalde dünya atmosferinde rahatça nefes alamadıkları için Astronot giysileri giyerek incelemelerde bulunan uzaylıların oranı da epeyce yüksektir. Tarih öncesi mağa­ ra resimlerinde bu tip kıyafetlere benzeyen astronot resimleri mağaralara çizildiği için bize hiçte yabancı gelmemektedir.


ALİ BEKTAN

221

Uzay kıyafetleri giyerek gezegenimizde incelemelerde bulunan bu uzaylılar'ın boyları 1 ile 1.20 metre arasında değişmekte­ dir. Başlıklardan görüldüğü kadarıyla tenleri beyaz ve esmer olarak belirlendi. Elbiseleri bir dalgıç elbisesi gibiydi. Genellikle şef­ faf değil, fakat üç olayda uzaylıların bir torba içine girmiş insanlara benzedikleri ifade edilmiştir. Davranışları esas olarak ürkektir. Hiç bir olayda silah kullanılmamıştır. Fakat iki görgü şahidi felce uğratılmıştır. Başlıklarının bir kısmı ise şeffaftır. Toplam olarak 32 uzaylı görülürken, ülkeler ABD, Fransa, Brezilya, Kanada, Şili, İtalya, Reunion Adası (Hint Okyanusunda) tespit edilmişlerdir.

Bir başka uzaylı tipi de boyları 1.30 ile 1.60 arasında değiş­ mektedir. Bunlar da astronot kıyafetleri içinde görülmüşlerdir. Deri rengi buruşuk ve san olduğu belirtilmiştir. Vücut normaldir. Elbise iki parçalıdır ve başlık vardır. Başlıklar ışıklıdır. Ayakları küçük botlar örtmüştür. Dünya insanlarına karşı davranışları ürkektir. Silah kullanmak bu tip varlıkların özellikleridir. Bir çok olayda boru veya baston şeklinde silahlara sahip oldukları görülmüştür. Ama kullanılmamıştır. Boru şeklindeki silah kullanıldı­ ğında görgü şahidinde acı ve bilinç kaybı oluşmuştur. Kırmızı renkte bir ışık yayıyordu. Bir olayda lamba gibi bir şeyden insanı etkisiz kılan ışıklar yayılıyordu. Bir olayda görgü şahidi kendisini geriye iten tazyikli bir hava darbesine maruz kalmıştır. Bir baş­ ka olayda ise kişi mavi bir ışıkla geriye doğru itilmiştir. Bir olayda da ışın silahından çıkan ışık kişiyi etkisiz hale getiriyor. Hiç bir şekilde konuşma olmamıştır. Bu uzaylılardan 24 tane görülmüş­ tür. Olayların geçtiği ülkeler ABD, Brezilya, Fransa, İtalya, Almanya' dır. TÜRKLERE BENZEYEN UZUN BOYLU UZAYLil.AR ABD, Arjantin, İspanya, Brezilya, Bolivya, Filipinler ve İtal­ ya' da meydana gelen toplam 10 olayda görülen bu uzaylıların tipleri Orta Asya'daki Türklere benzemektedir. Boylan orta veya ortadan biraz uzundur. Üç olayda başlıkları şeffaftı ve yüz görülebi-


222

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

liyordu. Bir olayda ise yüz uzundur ve gözler çok çukurdaydı. Bazı uzaylılar Kafkas veya Orta Asya Türkleri'ne benzemektedir.Tatarlara benzeyen elmacık kemikleri çıkık, gözleri çekiktir. Derinin beyaz olduğu ifade edilmiştir. Beden narin ve çevik. Altı olayda ise giydikleri astronot kıyafetleri tulum elbise gibiydi ve parlaktı. Başlıklardan ışık yayılıyordu. Diğer 4 olayda ise kauçuk görünüşünde vücuda yapışık bir elbise giyiyorlardı. Tavır genellikle dostçadır. Bu varlıklar silfilısızdır. Üç olayda görgü şahitleri­ ne bilinmeyen bir dille hitap edilmiştir. Bu tipten 23 uzaylı tespit edildi. Uzun boylular arasında olanların boyları 2 ile 2,5 metre arasındadır. Uzay kıyafetleri giyiyorlar ve iri yuvarlak gözlere sahipler. Başlar yuvarlak ve iridir. Saç yok. Gözler iri ve tostoparlak. Deri kırmızı ve beyaz. Vücuda nazaran normalden daha uzun bacaklı olmak kaydıyla kuvvetli bir vücut vardır. Üzerlerinde vücudu örten şeffaf bir tulum elbise vardır. Madensel kağıt görünümünde bir dokumadan yapılmış pantolonlar giyilmiştir. Belin yan tarafında madensel bir sırt çantası görülmüştür. Tavırları görünüş­ te dostçadır. Bir olayda boruya benzer bir silah taşındığı görülmüştür ama kullanılmamıştır. Bazı olaylarda görgü şahitlerine bilinmeyen dilde hitap edilmiştir. Ağırlıklı ülkeler ABD, Brezilya ve Arjantin'dir. Bu uzun boylu uzaylılar sınıfına boyları 2.40 ile 3.00 m arasında değişen tipler de girmektedir. Beden görünüşte normal olarak tespit edilmiş­ tir. Bu varlıklar da genellikle astronot kıyafetleri giyiyorlar. Bu elbiseler madensel, şeffaf ışıklı veya parlak olabiliyor. Tavır, yakın­ lık ve dostluk. Silah kullanmak yok. Bir olayda konuşma vardır. Ziyaret ettikleri ülkeler: Arjantin, Portekiz, İskoçya ve İngilte­ re' dir.

TEPEGÖZLÜ UZAYLILAR Yunan Efsanelerinde anlatılan tepegözlerin benzeri olan uzaylı tipleri toplam üç olayda ender olarak görülmüşlerdir. Ünlü araş­ tırmacı Jader U. Pereira yaptığı araştırmalarda boyu 80 cm olan ve alnının ortasında bir tek göz olan uzaylı tiplerinin varlığını açıklamıştır. Mitoloji'deki Cyclopa'lara benzemektedir.


ALİ BEKT AN

223

Konu hakkında bilgi veren Pereira şöyle anlatmaktadır: "Arjantin Choco'sunda, Makkale'de olan olayın bilgileri geldi. Görgü şahidi olan kişi sözüne güvenilir bir insandır. Varlıklan on metreden biraz fazla mesafeden izlemiştir. Bu olay gündüz vakti olurken, mevcudiyetinin anatomik uyumsuzluktan kaynaklanması insanlan şüpheye düşürmektedir. Bir çok bilim adamı böyle bir tipi fizyolojik imkansızlık olarak nazan itibara alabilirler. Ama ben olayı tercih ederim." Bay Pereira yaptığı araştırmalarda sınıf­ landırdığı uzaylılar arasına "Tepegöz'leri koyamadım," demiştir. Bu tip uzaylılar arasında uzun boylu, kısa boylu ve normal boyda olanlanna rastlanılmıştır. 9 Ekim 1969 Arjantin Choco'sun da, Makkale'de meydana gelmiştir. Boyu 80 cm yüzünde tek göz olan uzaylının saçlan uzun. Diğer bir olayda elbise beden gümüş renkte bantlarla sanlıdır. Baş çıplak olurken, davranışlanyla ilgili herhangi bir şey yok. Görünüşte ilgisizler silah taşımıyorlar ve hiçbir konuşma yok. Genel olarak 12 uzaylı görüldü. İki olay Peru ve Arjantin' de meydana gelmiştir. Jader U. Pereira olayı şöyle özetlemektedir: "Görgü şahidi emekli bir polis memurudur. Laguana Ilanca civarında bir çiftlikte oturuyor. Çevrede iyi bir şöhreti var. Açıklaması heyecan yaratmıştır. Cismi 10 metreden bir ağacın tepesinde gördüğü zaman, kendisi arabasını sürüyordu. Garip bir soğukluk hissi duyunca, buna korkmasının sebeb olduğunu zarınetti. Arabasını durdurdu ve cismi izlemeye koyuldu. Uzaylılar cismin içinde idiler ve dışa­ ndan görülüyordu. Olayın şahidi

Lotceket varlıklann 80 cm boyunda san uzun hippilere benzeyen tipler olduğunu söylüyor. Tek gözlü ve beyaz tenli olan bu tiplerin bindiği UFO Ağaç dallannın üzerinde duruyor. Cismin ağırlığından dallar eğilirken, cisim değişik renkte ışınlar yaymaktadır. Sessizce gökyüzüne doğru uzanıp kayboldu. Görgü şahidi oradan uzaklaştı ve ailesiyle konuşarak olayı polise bildirmeye karar verdi. Mesul kimselerle olay yerine gittiler ve orada ağacın tepesinin yanmış olduğunu gördüler. Görgü şahisaçlı,


AMERİKA 'NIN

224

UZAY SIRLARI

dinin sözlerini doğru olarak kabul ettiğimizde mitolojideki Cycloda kanıtlanmış olmuyor mu?

pe'ların varlığı

Bilimadamlarına

göre bu varlıkların tek gözleri her iki göz saödevini görebilir. Fakat Derinlik ve üç buutlu gibi olaylardan yoksun olabilir. Bir nevi biyolojik gerilik olan bu yetmezlik, bazı organlar ve elemanlarla telafi edilir." hasının

Pereira'nın anlattıkları 4 Ağustos 1973 tarihli "La Suisse" dergisinde yayınlanan haberle desteklenmiştir:

Sofya UPİ- Bulgar arkeologları ülkenin güneş doğusunda tarihi henüz belirlenmemiş bir yapı harabelerinin altında bir Tepegöz (Cyclope) iskeleti bulmuşlardır. Boyu 1.72 m olan bu iskeletin baş kısmında burun boşluğunun üstündeki kronal kemiği üzerinde yuvarlak bir delik vardı. Eski Yunan mitolojisine göre, Tepegözler alınlarının ortasında bir tek gözleri olan dev bir ırktan gelmektedirler. tiplerine baktığımızda Dünyamızın insanlarına benzediklerini görürüz. Genel olarak incelemelerde şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Uzayın derinliklerinden gelen bu tiplerin ortak özelliği DÜNYA ATMOSFERİNE OLAN UYUMLARIDIR. RAHATLIKLA NEFES ALABİLMEKTE­ DİRLER. Bir kısmı başlık takarak, astronot kıyafetleri giymektedirler. Buraya kadar

anlattığımız uzaylı

BU UZAYLILARIN ARAÇLARI İSE HEP UFO'dur. Yani UÇAN DAİRE'DİR. Sanki evrensel bir bilgi akımı tüm gezegenlere sırayla gitmiştir. Teknolojik benzerlikler tüm gezegenlerde

vardır.

UZAYLil.ARIN TAVIRLARI DOSTÇADIR: Bir çok olayda dost tavırları göstermişlerdir. Böylelikle Amerikan sinema sanayinin dünyaya yutturduğu düşman uzaylılar senaryosunun da gerçek olmadığı ortaya çıkmıştır. Tabii burada Dünya insanlarına karşı zarar vermemeleri de enteresandır. Sanki İLAHİ uzaylılar


ALİ

BEKTAN

225

BİR EMİR'e uymaktadırlar. Benim de aklıma o zaman Kur'an-ı

Kerim'de yor.

Allah'ın

Gök

Halkına yaptığı

Allah'ın yaratıcılığına

cularımın

fikir sahibi

hitap'a

en güzel örnekleri

uyduklarını

sıralayarak,

geli-

okuyu-

olmalarını sağlamaya çalıştım.

BREZİLYA'DAKİ UZUN BOYLU UZAYULAR

ABD' de Kenneth Amold'un klasik gözleminden günler sonra Brezilyalı bir tarım işçisi Jose C. Higgins kulakları delinircesine tiz bir ıslık sesi işitirken aynı zamanda büyük bir diskin havadan yere konduğunu gördü.Takriben 45 metre genişlikte, griye çalan beyaz metal renkli olup kıvrık metal ayaklar üzerinde hareketsiz durmuştu. Diğer işçilerin hepsi kaçtığından Higgins birden kendisini iki metre boylarında, baş ve vücutlarını tepeden tırnağa şef­ faf elbiseler içinde olan üç uzun varlığın arasında buldu. Sırtların­ da plastik türü torbalar ve metal kutular vardı. Şeffaf dış giysinin altından adeta renkli süsleme kağıtlarından yapılmış elbiseler görülüyordu. Üçü de birbirine benzeyen uzaylıların büyük yuvarlak gözleri ve yuvarlak dazlak kafaları olup, kaş ve sakalları yoktu. Bacak uzunlukları bizimkine oranla daha uzuncaydı. Onların erkek mi dişi mi olduklarını kestiremeyen Higgins hepsinin de çok güzel varlıklar olduklarını ifade etmekten kendini alamadı. Etrafını sardılar, içlerinden biri elindeki tüpü yere doğru uzatarak bir hareket yaptı. Higgins kendisine karşı bir hareket yapıldığı­ nı düşünerek geri çekildi ve kaçmaya başladı. Kaçmadan önce uzaylılardan biri bir değnekle yere delik kazar. Daha büyük olan ortadaki deliği göstererek, Alamo (belki bizim güneşimiz) olduğunu en uzaktaki yedinci gezegenin de "Orgue"kendi vatanları olduğunu söylerler. Bu açıklamadan yola çıkan bazı araştırmacılar, ziyaretçilerin Uranüs 'ten olabileceği üzerinde durmuşlardır.

Uzay araçlarının 3 feet (90 cm) kadar bir müstakil kenarı olduğunu ve uzaktan Satürn Gezegenini andırdığını ya da birbiri üzerine kapatılmış hamam tasını andırdığını açıklamışlardır. Bu bi-


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

226

çimde bir UFO Ocak 1958'de Trindade Adası üzerinde görülmüş ve Brezilya Savaş gemisi tarafından fotoğrafı çektirilmiştir.* Burada dikkati çekeceğimiz konu uzun boylu uzaylılann bir sistemi çizmeleri ve 7'nci gezegeni işaret etmeleridir. Hazreti Muhammed'in 7 Arz'dan bahsetmesi ile ilginç benzerlik göstermesi dikkat çekicidir. güneş

ANGATUBA DAÖLARI SAOPAULOEYALETİBREZİLYA

Meu Contacto Com üs Discus VOADORES isimli

kitabın

yazarı Dino Krespedon Kasım** 1952'de bu dağlarda 5 UFO'ya rastladığını

ve yere

konmuş

olanlanndan birinin içine girerek, Bu UFO 90 cm genişliğinde çan şeklinde bir makineydi. Altı feet'den 1.80 m'den daha uzun olan uzaylılardan birisi kendilerinin. İo ve Ganymede'den Jupiter'in uydulanndan geldiklerini, kendi dünyalannda uzun boylulann da bulunduğunu, yine dünyadaki gibi siyah ve beyaz ırkların bulunuzaylılarla görüştüğünü anlatır.

duğunu anlamıştır.

CİUDAD VADİSİ MEKSİKA

ortalannda (17 ile 20) akşam altı sulannda, 40 taksi şoförü Salvador Villanueva bozulmuş arabasının altında tamirle meşgul iken dikişsiz olarak yollu pazeni andırır bir kumaştan yapılmış elbisenin içinde iki çift bacağın farkına vardı. Bağırarak arabanın altından çıktığında boylan 120130 santim olan iki kişi ile karşı karşıya geldi. Dikişsiz birer elbise giyen bu güzel görünüşlü iki adam kendisine bakıyordu. Bellerinde geniş parlak pullar bulunan kemerleri, boyunlarında metal yaka, sırtlannda da küçük siyah, parlak kutular vardı. Koltuklannın altlannda, Amerikan futbolcuları ya da pilotlar gibi miğferle­ rini taşıyorlardı. Salvador onlann kısa boylannı yadırgamamıştı, zira Meksika'da bilhassa yerliler arasında boylan kısa adamlar çoktu. İlk önce onlann komşu eyaletin pilotlanndan iki kişi olduğunu sanmıştı. Uzaylılardan birisi kendisiyle güzel bir İspanyolca konuşuyordu fakat aksanı biraz acayipti, hem de kelimeleri birbiri ardına birleştirerek konuşuyordu. Yanındaki arkadaşı onun ne 1953

Ağustos

yaşlarında Meksikalı


ALİ BEKT AN

227

söylediğini anlıyor fakat ağzını açıp bir kelime söylemiyordu. Her ikisi de gayet sempatik insanlardı. Önce Salvador'un arabası hakkında konuştular. Az sonra da yağmur yağmaya başlayınca, Salvador'un daveti üzerine arabanın içine girdiler. Konuşmalar ilerledikçe adamlardaki bazı değişikliklerden tedirgin olmaya başla­ mıştı. Nihayet "BİZ BU GEZEGENDEN DEGİLİZ, ÇOK UZAKLARDAN GELİYORUZ AMA SİZİN DÜNYANIZ HAKKINDA ÇOK ŞEY BİLİYORUZ." Konuşmalar

bittikten sonra yoldan yarım kilometre kadar içegiderken Salvador'da peşlerine takıl­ mıştı. Sempatik insanlardı. Akşam yağan yağmurdan dolayı ayak bileklerine kadar çamura bata çıka gidiyorlardı. Salvador'un ayakları bileklerine kadar berbat olmuştu, fakat uzaylıların ayaklarında bir çamur lekesi bile yoktu. Salvador gibi onlar da vücutlarının ağırlıklarıyla çamura gömülüyorlardı, fakat çamur onların ayaklarına bulaşmıyordu. Çamur adeta görünmeyen bir güç tarafından itiliyordu.

ride

bıraktıkları araçlarına

Sonunda 12 metre kadar genişliğinde ağız ağza kapatılmış iki çorba kasesini andım aracın yanına geldiler. Aracın üst kısmında üzerinde delikler bulunan bir bölmesi vardı. Araç üç büyük kürenin üzerinde hafif bir vınlama sesi çıkararak duruyordu. Alt kıs­ mından bir parça açılarak yere kadar merdiven uzandı. İki uzaylı içeri girdiler. Salvador'u da içeri çağırdılarsa da o gitmemeyi tercih etti. Yavaş bir pandül hareketiyle aracın kalkışını uzaktan seyretti. Dalından düşen yaprağın yaptığı hareketin tersi bir hareketti bu. Bir kaç yüz feet kadar havalandıktan sonra parlamaya, aynı zamanda süratlenmeye başlayarak kısa sürede gözden kayboldu.*

* **

Kaynak Flying Saucer Rewiew FSR Kasım-Aralık 1961 Apro Raporu. Kaynak Dino Kraspedon Meu Contact Com os Discos Voaderes Rio de Janiero 1958.


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

228

SANTA MARİA YAKINLARI RİO DE SUL EYALETİ BREZİLYA

Alman asıllı Brezilyalı olan Rubem Hellwig Mart 1954 tarihinde kavun şeklinde uçun bir araç gördü. Bir Wolkswagen otomobil büyüklüğünde idi. Sabah saat 05.00 sularında Hellwig kendi arabasını kullanırken söz konusu aracı yolun kenarında sessiz sakin yere konmuş bir vaziyette görmüştü. Arabadan indi ve araca doğru yürüdü. Aracın mürettebatı düzgün vücutlu 1.60 m boyunda esmer tenli iki adamdı. Başlarında miğfer yoktu. Bir tanesi aracın içinde, diğeri dışarıda bitkiler toplamakla meşguldü. Hellwig'e anlamadığı bir dilde seslendiler. Hellwig onların ne demek istediklerini sanki telepatik olarak anlamıştı. Ona biraz amonyağı nerede bulabileceklerini sormuşlardı, o' da onlara en yakın kasabayı eliyle işaret etti. Biraz sonra araç mavi sarı alevler çıkararak, sessiz fakat büyük bir süratle gözden kayboldu. Ertesi gün de Hellwig aynı aracı bu sefer içindeki iki müretteolarak gördü. Koyu esmer bir erkekle, iki buğday tenli kadınlar vardı. Kadınların ipek gibi siyah saçları, siyah iri ayrık gözleri vardı. Her üçü de önlerinden fermuarlı, süet tek parça elbiseler giymişlerdi. Bu seferkiler kendilerinin bilimsel araştırma­ cı olduklarını söylemişlerdi. Hellwig geçen seferki gibi herhangi bir korku hissine kapılmamıştı bunların yanında. batı değişik

Hellwig, gazetecilerin

sorularını cevaplandırırken,

bu insanla-

rın kolaylıkla dünyalıların arasına karışıp tanınmadan yaşayabile­

ceklerini bildirmiştir. bölümlerinde tıpkı bizlere benzer başka insanen güzel örneklerden bir tanesidir. Diğer UFO olayları ile büyük benzerlik taşırken, bizce Ana gemi ile dünyanın çevresinde dolanırken, küçük UFO'larla incelemeler de bulunmak üzere gezegenimize indiklerini düşünebiliriz. Burada kullandıkları uzay gemilerinin dünyanın yer çekiminden kolayca kurtulup, saniyeler içersinde gözden kaybolmaları dikkat çekicidir. Evrenin

başka

ların bulunduğuna

Bizim

*

astronotların

Ay'a inip taş ve toprak örnekleri toplama-

Kaynak: Desmond Leslie Mexican Taxi Driver Meets Saucer Crew makalesi FSR Dergisi Mart-Nisan 1959 sayısı.


ALİ BEKT AN

229

sı gibi onlarda aynı işlemi yapmaktadırlar.*

LİNHA BELA VİSTA, RİO GRANDE DO SUL

EYALETİ BREZİLYA

9 Aralık 1954 akşamı Venancio Aires'den 2,5 mil uzakta çiftçi Olmira da Costa Rosa tarlasında çapa çapalarken dikiş makinesinin sesini andırır bir sesle hayvanlarının paniğe kapıldıklarını fark eder. Başını kaldırıp baktığında etrafı dumanlı kaşif şapkası­ na benzer bir cismi gördü. Yerden azıcık yukarıda duran cisimden iki acayip kılıklı adam indi, birisi tarlanın kenarındaki çiti incelerken, diğeri de çiftçiye doğru yaklaşıyordu. Yaklaşan bu uzaylı, şaşkınlıktan telaşla elinden düşürdüğü çapasını yerden alıp, şöyle bir baktıktan sonra gülümseyerek çiftçiye geri verdi. Eğilerek yerden birkaç bitki kopardı, geri dönüp aracına doğru yürüdü. Diğer arkadaşı da aracın içine girdiğinde araçları yavaşça havalandı. Takriben 30 feet 4,5-5 metre kadar yükseldikten sonra aniden bir çakmayla batı yönünde gözden kayboldu. Hemen hemen tamamen cahil olan çiftçi o zamana kadar Uçandaireler hakkında ne bir şey duymuş ne de okumuş değildir. Anlattığına göre uzaylılar orta boylu, geniş omuzlu olup rüzgarda dalgalanan uzun kumral saçları vardı. Soluk yüz ve ayrık gözleriyle pek de dünyalılara benzemiyorlardı. Açık kahverengi elbiseleri topuksuz pabuçlarına kadar uzanıyor, hatta pabuçlarına paçalarından bağlıydı. Cahil çiftçi bu açıklamalardan sonra onları başka ülkeden gelmiş olan yabancılar olabileceğine karar vermişti. Adamski'nin Venüslüleri karşılaştığı uzaylılar arasında

anlattığı kitabında,

büyük benzerlikler

burada çiftçinin bulunmaktadır.

Başka olaylarda da bu tip uzaylılar görülmüştür.*

PASAJ BLANCAS HAVAALANI

YAKINLARI ORDOBA ARJANTİN 1957 yılında Sovyetler Birliği ilk uydu Sputnik'i uzaya göndermesinin ardından dünya üzerindeki UFO olaylarında büyük bir artış meydana gelmiştir. Özellikle uzaylılarla temaslarda Gü-

*

Kaynak Diario de noticias Rio De Janiero 25

Ağustos

1965

sayısı.


230

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

ney Amerika ülkeleri Arjantin, Brezilya ve Peru olurken ABD izlemiştir.

onları

1957 Nisan ayında bir motorsiklet sürücüsü havaalanından 15 km kadar uzakta aracını kullanmakta iken aniden aracı stop eder. Ne olduğunu anlamak üzere motorundan indiği zaman tam başı­ nın üzerinde 50 feet kadar yükseklikte 18 metre genişliğinde 45 metre kalınlığında büyük bir disk gördü. Korkudan yolun kenanndaki hendeğin içine gizlendi. Gitgide alçalmakta olan araçtan ince ve tiz bir sesten başka bir ses duyulmuyordu. Takriben yere iki metre kadar alçalan araçtan bir merdiven gibi bir şey sarkıtıl­ dı. İçeriden 1.50 metre boyunda bir adam çıkarak doğruca hendeğin içinde duran ve gördüklerinden dolayı şaşkınlık geçiren motorsikletlinin yanına geldi. Korkmaması için teksi eder gibi başım okşadı. Yabancının elbisesi plastik görünümünde bir kumaş­ tan yapılmış dalgıç elbisesini andınyordu. Uzaylı hendekten çıkıp aracına yöneldiği zaman, motorsikletli genç aracın içinde de onun gibi giyinmiş adamlann bulunduğunu ve hepsinin içerideki aletlerle meşgul olduğunu, aracın pencere gibi olan deliklerinden gördü. Az önce yanına gelen uzaylı araca girdikten sonra içerinin ışıklannda bir değişme oldu. O zamana kadar görmediği bir ışık­ la içerisi aydınlandı. Uzaylı içeri girdikten sonra merdiven şeklin­ deki parça da içeri çekildi. Uzaylı araca girmeden önce gence Allahaısmarladık dercesine el sallamıştı. Mavimsi yeşil renge çalan metalden yapılmış olan araç gencin tahminine göre 2500 feet kadar normal hızla yükselmiş sonra da Kuzey-Batı yönünde gözden kaybolmuştur. Sonraki saatlerde 6-7 yerde aynı UFO görülmüştür. Bu olayda geniş aynntılı bilgiyi gazeteciler alamamışlardır.*

*

Xaynak Cara! Lorenzen The Great Flying Saucer Hoax New York William Frederick Pres 1962.


ALİ BEKTAN

231

SAO SEBASTIAO BREZİLYA'NIN GÜNEY KIYILARI ait bir başka gözlem Haziran ayında meydana gelsularında Santos'daki Hukuk Fakültesi Hocalarından Roma Hukuku Profesörü Dr. Joao de Freitas Guimaraes, şapka biçimli bir aracın yere doğru alçalmakta olduğunu gördüğü zaman deniz kıyısında oturmaktaydı. Araç, hemen hemen su ile kumların birleştiği çizginin üzerine kondu. Altından metalik bir merdiven kumların üzerine indirildi. Bu merdiven iki kalın kordonla araca irtibatlı görülüyordu. 1957

di.

yılına

Akşam

19.00

İki uzun boylu adamyaklaşık 1.75 metre boylarında saçları kadar uzamış, merdivenlerden indiler. Yüzlerinde zarif bir ifade, gözlerinde akıllıca bakışlar ve anlayış vardı. Tek parçalı, yeşilimsi renkte bir kumaştan yapılmış, boyun, el ve ayak bileklerinde vücutlarına yapışan elbiseler vardı Üzerlerinde. omuzlarına

Profesör yerinden doğrularak yabancılara nereden geldiklerini sordu. İtalyanca, İspanyolca, Fransızca ve İngilizce olmak üzere dört dilden sorduysa bir cevap alamadı. Neden sonra anladı ki uzaylılar kendisine telepatik yoldan hitap ederek araçlarına kısa bir gezi için davet ediyorlardı. Profesör bu daveti kabul ederek, uzaylıların arkasından gemiye bindi. Onun dikkatini çeken şey ise şu olmuştu: Uzaylılar tek ellerini kullanarak binerken, profesör iki elini kullanarak araca girebilmişti. Tatlı bir ışıkla aydınlatılmış araç içinde dairesel bir oturma yeri vardı. İçerideki mürettebat 4-5 kişiden fazla değildi. Bunları izlerken araç havalandı. Bir süre uçtuktan sonra yere döndüğü zaman Profesör saatinin hiç çalışmamış olduğunu hayretle fark etti. Fakat tahminine göre 30-40 dakika araç içinde kalmıştı.

Gazetecilerin sorularını cevaplarken Profesör Guimaraes, kendisini araçları içinde havada gezdiren uzaylıların ileri bir teknolojinin mensubu gelişmiş varlıklar olduklarını dünyanın gidişatın­ dan dolayı duydukları endişe nedeniyle bizleri uyarmak arzusuy-

*

Kaynak Charles Bowen A South American Trio FSR Dergisi 1965 sayısı.

Ocak-Şubat


232

AMERİKA 'NIN UZAY SIRLARI

la dolu bulunduklarını söylemiştir.*

PALAJ BLANCAS CORDOBA

EYALETİ ARJANTİN 5 Haziran 1964 sabaha karşı Buenos Aires'li doktorlardan bir tanesi yanında karısı da olduğu halde Pavas Blancas Hava Alanın­ dan 30 km kadar uzaklarda arabasıyla giderken, otomobil aniden stop etmiştir. (Bu olay aracı ile giderken UFO olayı ile karşılaşan­ ların başlarına gelmiştir) Yol büyük bir acayip makine tarafından bloke edilmişti. Bu aracın kuvvetli ışıkları çok geçmeden karartıl­ mış, sadece mor bir ışık kalmıştı. Büyük bir şaşkınlık içinde karı­ koca 20 dakika kadar oturmuşlardı. Aniden bir insan yanlarına yaklaşmıştı ve İspanyolca kendilerine "Hayrola ahbap, ne oldu?" diye sormuştur. Doktor motorun stop ettiğini söyleyince, yabancı bir kere daha denemesini belki çalışacağını teklif etmiştir. Bunun üzerine marşa basar basmaz araba çalışmış farlar da yanmıştı. Farlar yanar yanmaz ileride duran UFO bütün azametiyle ortaya çıkıvermişti. Yabancı tekrar konuşarak şunları söylemişti: "Korkmayın Ben Dünyalıyım. Dünya da bir görevim var. Adım R-D istediğiniz gibi bunu diğer insanlara söyleyin" bunları söyledikten sonra farların aydınlattığı yönde ağır ağır yürüyerek, ileride kendisini bekleyen aynı tip gri elbiseli iki admala birleşti ve üçü birlikte aracın içine girdiler. Araç aniden havalanarak arkasında da mor bir iz bırakarak gözden kayboldu.* Arjantin ve Brezilya gibi ülkelerde UFO'ların görülmesini ben Antartika'daki Gizli UFO üssüne bağlayabilirim. 2'nci Dünya Savaşı sonrasında Adolf Hitler'in gizli bir denizaltı ile kaçtığını tespit eden Amerikalılar onu Arjantin kıyılarında aradılar ve bulamadılar. Ardından Antartika bölgesinde araştırmak yapmak için 4 bin asker 40 savaş gemisi ve 200 uçak'la Buzlar ülkesine çıkart­ ma yaptılar. Amiral Byrd komutasında yapılan araştırmalardan

*

Kaynak FSR Dergisi

Kasım-Aralık

1957

Sayısı.


ALİ BEKTAN

233

Bu arada Amiral Byrd bir pilot ile yaptığı Süreyya Takımyıldızı'na bağlı Aldebaran Yıldız Sisteminden gelen ve Antartika'da bir üs kuran Uzaylı ırk tarafın­ dan konuk edildi. Onlar insanoğlu 'nun gelecekte gelişeceğini belirterek, Dünya insanına yardımcı olacaklarını söylemişlerdi. Amiral Byrd uçağına binerek geri döndü ve bu bilgileri Amerikan Hükümetine anlattı. Sonradan Amiral emekli edildi ve onun konuşması istenmedi. Amiral ölümüne kadar olan süreçte uzaylılar ile yaptığı görüşmeyi açıklamadı ama bir süre sonra sızan görüş­ me gazete, dergi ve kitaplarda yayınlandı. bir sonuç

alınamadı.

uçuş sırasında

Amiral'e uzaylılar dünyanın gidişini ve teknolojik gelişmeyi çok yakından takip ettiklerini söylerken, Arjantin de gelen bu olay ile arasında yakın bir bağlantının olması dikkat çekicidir. Yıllardır görülen bir çok UFO olayında Uzaylılar Dünya ile ilgili kaygılarını dile getirmişlerdir.

FORMOSA YAKINLARI CHALACA ARJANTİN-PARAGUAY SINIRI

21 Şubat 1965'de bir çok uçan daire görülmüş bunlardan biriside yere konmuştur. Toba kabilesinden 50 kadar yerli etrafların­ da aydınlık birer ışık olan üç insanın yere inen Uçan Daire'den çıktıklarını yavaş yavaş kendilerine doğru yaklaştıklarını görmüş­ lerdir. Yerliler dizleri üzerine çökerek Güneş ayinlerinde yaptık­ ları gibi kollarını havaya kaldırarak korkuyla selamlamışlardır. (Tarih öncesinde de aynı sahneler ilkel toplumların uzaylılarla karşılaşmalarında yaşanmıştır).

Uçan Daire'den ya da uzaylılardan gelen bir ses, korkmamaları gerektiğini, zira uzaylıların yakında dünya insanını kendi mevcudiyetlerine inandıracaklarını ve dünya gezegenine barış getireceklerini söylemiştir. Yerlilerden bir tanesi kendini tutamayıp araca doğru yaklaştığında kendisine mani olunmuştur. Bundan sonra uzaylı ziyaretçiler geldikleri gibi ağır ağır araçlarına dönmüşler, içine girmişlerdir. Uzay aracı havalanırken parlaklığı göz kamaştı-

*

Kaynak FSR Dergisi Mart-Nisan 1966.


AMERİKA 'NIN UZAY SIRLARI

234 ncı

bir dereceye

yükselmiş

ve kısa sürede gözden

kaybolmuştur.

Bu olayın gözlemcileri arasında Arjantin Polis yetkilileri de ve aracın resmini de çekmişlerdi.

vardı

Bu olay ile yakından ilgilenen ve araştırmalar yapan FSR'nin Arjantin temsilcilerinden Oscar A. Galindez, olayla ilgili fotoğ­ raflann Hava Kuvvetleri subaylarından birisinin kontrolü altında tutulmakta olduğunu hatta bu subayın adını da bana bildirmiş olduğunu açıklamıştır.*

Meksikalı Öğrencilerin Uzay İstasyonuna Götürülmeleri.

23 Ağustos 1965'de La Salle Üniversitesinden üç öğrenci ile mahallin ortaokulundan bir gurup öğrenci birbirlerinden habersiz, aynı uzaylılarla görüşmeler yapmışlar, hatta uzay araçlanna binerek ana-gemi'ye götürülüp getirilmişlerdir. Şehir dışında bir noktada bulunduklan bir sırada yere konmuş 50 metre çapında parlak çelik görünüşünde bir metalden yapılmış etrafa yoğun beyaz ışık yayan dev bir diskle karşılaşırlar. Her iki öğrenci gurubu da birbirlerinden habersiz araca davet edildiklerini ve üç saat süreyle büyük bir Uzay İstasyonu'na götürülüp getirildiklerini söylemiş­ lerdir. Öğrencilere göre uzay istasyonu hemen hemen üniversite binalannın büyüklüğünde devasa bir gemiydi. Her iki öğrenci gurubu da gidiş ve gelişleri sırasında gerek UFO'da gerekse istasyonda hüküm süren büyük sessizlik ve sükuneti merak etmişler bunun üzerine aralannda bütün konuşmala­ nnz telepatik yolla yapıldığı bildirilmiştir. Ve aletlerin pek çoğu­ nu da düşünce kuvvetiyle idare ediyorlardı. (Bu sistem başka UFO olaylanna şahit olan kimseler tarafından da dile getirilmiş­ tir. Bir nevi beyin gücünün enerjiye dönüştürülmesi diyebiliriz) Öğrenciler dev uzay istasyonuna vardıklarında içerisinin Güneş

Sisteminin değişik yerlerinden gelmiş çeşitli tipte uzaylılarla dolu olduğunu hatta içeride bazı Brezilyalılann da bulunduklannı, bunların ormanlarda kaybolan ve uzaylılar tarafından kurtanlarak buraya getirilen dünyalılar olduklannı gördüler ve öğrendi-


ALİ

BEKTAN

235

ler. Uzay İstasyonu'nun her köşesinde tam bir sükunet hakimdi.

Öğrencileri getirip goturen uzaylılar kendilerinin Jüpiter'in

Ganymede uydusundan geldiklerini dünyanın şimdiki seviyesinden 1000 yıl kadar ileride bulunduklarını, İspanyolca'dan başka pek çok dünya dilini çok iyi bildiklerini 1965 Ekiminde dünya ya kütle halinde inişler yapabileceklerini, bunun bir barış harekatı olacağını ve dünyalılara yerli yerinde yapıcı olarak düşünce kuvvetini nasıl kullanacaklarını öğretmeyi amaçladığını bildirmişlerdir. Jüpiter' in Ganymede uydusuyla ilgili daha bir çok olay vardır. Hatta bu olaylar l 950'li yıllara kadar gider. O tarihlerde Buenos Aires'de bulunan bazı medyumlar uzaylı varlıklarla telepatik görüşmeler yaptıklarını ve söz konusu gezegende insanların yaşa­ makta olduklarını söylemişlerdir. Bu olayın bir benzeri ise Hitler Almanyası'nda 1930'lu yıllarda gerçekleşmişti. İki yetenekli medyum kadın Aldebaran Yıldız Sistemindeki uzaylılarla telepatik bağlantılar kurmuşlardır. Elde edilen bilgiler sonucunda Nazilerin ilk UFO'ları yaptıkları belirlenmişti. Zaten güneş sistemi içersinde hayata en uygun gezegenler arasında gösterilen yerler ise Jüpiter' in uyduları olmuştur. Astronomlar bu gezegenlerde bize benzer hayat ve hayatın olacağını açıklamışlardır. İdris Peygamberin de Zuhal (Satürn Gezegenine) seyahat ettiği söylenir. O zaman Ganymede uydusuna da gittiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bağlantılar ilginç değil mi?*

Sao Joao PERNAMBUCO Eyaleti Brezilya 10 Eylül 1965 Sabah 8.30 da Antonio Pau Ferro isimli bir zenci darı tarlasında çalışırken ıslık sesini andıran bir uğultu işitip de arkasına döndüğü zaman yaklaşık 1,5 metre genişliğinde ve 60 cm kalınlığında iki ışıklı disk disk görür. Diskler toprağa doğru alçalmışlar fakat tamamen toprağa konmamışlar yerden 30 cm kadar havada adeta asılı kalmışlardır. Disklerin altından 70-80 boy-

*

Kaynak FSR

Temmuz-Ağustos

1965.


236

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

larında iki tane insan şeklindeki varlık çıkmışlardı. Bu yaratıklar normal insan görünüşünde hatta bizlerden daha daha güzel vücutluydular. Tenleri daha ziyade kırmızımsı kahverengiydi. Üzerlerinde tek parçalı birer elbise vardı. Elbiseleri tamamen vücutlanna oturmuş vaziyetteydi.

Zenci Antonio gördükleri karşısında ağzı bir karış açık, bir eli eliyle yanındaki ağacın bir dalına asılı vaziyette gözünü kırpmadan az ilerisinde olup bitenlere bakıyordu. Uzaylı­ lar kendisine doğru yaklaşmışlar, fakat her halde zencinin çok kormuş olduğunu anlamış olduklarında bir noktadan sonra gerisin geriye döndüler. Zenci uzaylıların kendi aralannda garip bir lisanla konuştuklarını duymuştu ve tam zihninden "Sakın bunlar arada sırada işittiğimiz Uçandaireli insanlar olmasınlar" diye düşündüğü sırada her iki uzaylı birden zenciye doğru tebessüm etmişlerdi. Araçlarına doğru yollanna devam ederlerken, tarlada ekili domates bitkilerini de inceliyorlardı. Hatta bir iki domates örneğini de beraberlerinde almaktan edemediler. Sonra araçlarına binerek süratle kayboldular. çapasında diğer

Korkudan nefesi tutulan Antonio hemen komşusu Guilherme da Rocha'ya gördüklerini anlatmıştı. 1966 Ağustos ayında olayla ilgili araştırmalarını sürdürmek üzere olay yerine gelen Dr. W. Buhler çiftçi Rocha'dan bilgi alırken, olayın asıl şahidinin, uzaylıları anlatırken çok kortuğunu, simsiyah yüzünün sapsan kesildiğini söylemişti. Dr. Buhler araştırmalar sonunda uzaylıları başka görenlerin olmadığını ama UFO'nun inerken ve kalkarken işittiği sesini pek çok köylünün işittiğini öğrendi.* AMERİKA'DA GÖRÜLEN UZAYLI TEMASLARI

Eagle River Wisconsin 18 Nisan 19614de gündüz 11.00 sulannda 60 yaşındaki çiftçi Joe Simonton kendi topraklan üzerinde yere konmuş olan bir UFO izlemişti. Kulağına doğru yüksekten

*

Kaynak La Montagne Fransa 23 ulo 23 Ağustos 1965.

Ağustos

1965/ Noticias Populares Sao Pa-


ALİ

BEKTAN

237

acayip bir sesin geldiğini duyan çiftçi pencereye doğru gitmiş ve hayretler içersinde kalmıştır. Parlak gümüş renkli bir cismin dosdoğru olarak kendi avlusuna inmekte olduğunu görmüştü. Dışarı çıkıp korkmadan aracın üzerine doğru yürüdüğü zaman üzerinden bir kısım açılarak içinde üç siyah derili adam görür. Onlardan biri çiftçiye iki saplı bir sürahi verir, içer gibi bir hareket yaparak su istediğini anlatır. Simonton sürahiyi alır, doldurur ve geri verir. Bu arada cismin içine baktığında içeride başka bir adamın alevsiz bir ocakta kurabiye pişirmekte olduğunu görür. Hemen onun yanında pişmiş hazır olarak duran kurabiyeler vardır. Onlardan bir tane istediğini işaretle bildirmesi üzerine içeriden kendisine dört tane kurabiye verirler. Araç bundan sonra 45 derecelik bir açıyla havalanmış, birkaç saniye içinde de gözden kaybolmuştu. Amaç kalkarken etrafta bulunan çam ağaçları fırtınaya tutulmuş gibi sallanmışlardı. UFO Araştırma kurumu APRO'nun (Hava Olaylarını Araştır­ ma Organizasyonu) Wisconsin de temsilcisi bulunmasına rağmen bu uzay kurabiyelerinden bir tane edinebilmek için yeteri kadar acele hareket edememişti. Bunlardan bir tanesini hemen yiyen Simonton mukavva lezzetinde olduğunu söylemiştir. Kurabiyelerden bir tanesini NİCAP, bir tanesini de Profesör Dr. Allen Hynek almıştı. (kendisi ünlü bir uzay araştırmacısıdır) NİCAP olayı üzerinde yaptığı araştırmaları açıklamazken, Minnesota'daki bir APRO üyesi yaptırdığı araştırmada kurabiyenin mısır ve buğday unundan yapılmış olduğunu, fakat buğdayın cinsinin nereye ait olduğunu kestiremediklerini bildirmişti. Bu olayda geçen uzaylılar yaklaşık 1.50 metre boylarında kimselerdi. Koyu mavi elbiselerinden başka başlarında başlıkları vardı. Ya sakalları yoktu ya da iyi traş olmuşlardı. Bütün gözlem beş dakika kadar sürmüştü. Simonton aracın içini de görmüştü. Karanlık içindeki olan araçta bir süre cihaz ve göstergeler vardı. Araç yerden biraz yüksekte bulunuyordu ve uzaylının çıktığı ka-

*

Kaynak: SBEDV Bülteni No: 48/50 Ocak-Haziran 1966.


238 pı

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

1.80 boyunda 75 cm

genişliğinde

idi.

Tioga City New York 24 nisan 1964 'de akşam saat 22.00 sularından önce Tiogalı çiftçi Gary T. Wilcox bir Uçan daire ve mürettebatı tarafından ziyaret edildi. Ağaçlarına ilaç püskürtmekle meşgul olduğu sırada aklına arazisinin başka bir tarafındaki V biçimli bir toprak parçasına gidip bakmak geldi aklına. Bir zamandan beri orada eksi bir buzdolabı vardı. Yaklaştıkça onun buzdolabı falan olmadığını yumurta biçimli 6 metre çapında daha çok uçakların benzin tankını andırır bir cisim olduğunu zannetti. Cismi incelerken ve kapıya benzer bir şey ararken boylan 120 şer cm olan iki adam cismin yanında belirdi. Her birisinin elindeki tepsi gibi kapların içinde tarladan alındığı belli olan birer miktar toprak vardı. Kısa boylu adamlardan biri Wilcox ile konuşmak isteyerek, kendilerinin Mars'tan geldiklerini korkmaması gerektiğini bildirdi. İngilizcesi kolay anlaşılıyordu ve zorlamadan konuşuyordu.Wilcox'un aklı­ na hemen birilerinin kendisiyle dalga geçtiği geldi. Adamların ciddiyetini anlayınca sustu. Uzaylılarla, Joe arasındaki konuşma organik maddelere ve bitki ilaçlarına geldi. Çiftçinin elindeki ilaç püskürtme aletiyle ilgilendiler. Onlar geldikleri yerde yiyeceklerini atmosferde yetiştirdiklerini söylediler. Dünyaya her iki yılda bir geldiklerini ve genellikle Batı Dünyasını tercih ettiklerini bildirdiler. Sonra Wilcox'tan biraz suni gübre rica ettiler. Gidip biraz getirdi fakat araç yerinde yoktu. Orada bıraktı, ertesi gün gübre alınmıştı. Amerikalıların

son yıllarda Mars gezegeni ile yakından ilgilenmesi, arka arkaya uzay keşif gemileri göndermesi dikkat çekicidir. NASA'da ki kayıtlara göre Mars'ta bir uygarlığın bulunduğunu biliyorlar ve temasa geçmek için önümüzdeki 20-30 yıllık süreç içersinde Mars' a insanlı uçuşu gerçekleştirmenin çabası içersinde. Amerika bu çalışmayı insanlık adına değil de kendi adı na yapmakta ve elde edeceği bilgi ile uzaya açılmayı hedefliyor. Belki de Dünya İmparatorluğu kurmak istiyorlar kimbilir?


ALİ BEKTAN

239

Albay Donald E. Keyhoe'nun yazdığı "Flying Saucers From Other Space" isimli kitabının son kısmında geçen uyarıyla son erdirmek isterim.

"Uzaydan gelen ve bizi yıllar, belki de asırlar boyunca müşa­ hede eden zeki varlıklar mevcuttur. Belki bize benziyorlar pek emin olmamakla beraber, bir kısmın fizik göıiinümü bizden zok farklı olabilir" Bu varlıklarla karşı karşıya gelmeye her zaman hazır olmalı­ Uygar olduğumuzu göstermeye hazırlıklı olmak gerekir. Ne zaman görüşeceğiz derseniz, belki yarın belki yıllar sonra bilmiyoruz. Ama şüphesiz ki, ilk karşılaşmada kendilerine karşı herhangi bir düşmanlık beslemediğimizi hemen hissettirmeliyiz. Zira bilimsel bilgimizi arttıran şeyleri onlardan öğrenebileceğimiz için onlara karşı bir dost gibi davranmalıyız. Afrika, Avustralya, Malezya ve Arizona da ilk uygar araştırma gezilerinde karşılaşı­ lan o toprakların sahipleri zavallı insanların mızraklarına karşı kullanılan otomatik silfilılar olmuştur. Bizim için modem olarak kabul edilen silahlarımıza uzaylılar kendi silahlarıyla ne tür bir cevap verebilirler? O üstün teknolojiye karşı ne yapabiliriz? Bu konu üzerinde derin derin düşünmeliyiz. yız.

UFO'LARIN YORUMLANMASI Uzaylılar

konusunda

şimdiye

kadar

anlattıklarımız

evrende yalnız olmadığımız şeklindedir. Allah'ın binlerce yıl önce evren'i yaratmasının ardından Dünya'yı ve Hazreti Adem'i yarattığına inanıyoruz. Fakat Adem'den önce insanların yaratıldığını İslam alimleri de yazdıkları kitaplarda ortaya koydular. Bu insanların toplam yılının 1 milyon yıl olduğuna da inanılıyor. İrili ufaklı bize benzeyen veya benzemeyen, ya da insanımsı varlıklar, bizim hayallerimizin ötesinde olan canlılar yaratmış olması akla mantıklı gelmektedir. Onların zeka düzeyleri bize göre daha yüksek ise kendileri büyük uygarlıklar kurmuş olabilirler. Bizim standartları-


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

240 mızda

zeka açısından ileri seviyede olamayaDünya'dan bir örnek verirsek, meşhur fizikçi Stephen Hawking tekerlekli sandalyeye bağlı bir insandır. Vücudu özürlüdür ama zekası normal insanların çok çok üstündedir. Böylelikle bilimsel konularda fikirlerini açıklayıp, bilim dünyasında saygın bir yer edinmiştir. Demek ki zeka gelişmişliği için vücut gelişmişliği ya da belli bir vücut standartı da aramak gerekmiyor. olmayan

yratıkların

cağını düşünenlere

Dünyamıza

gelen

Uzaylıların

ortak özelliklerini inceleyelim:

1-

Uzay gemilerinin büyük çoğunluğu UFO şeklindedir. Yani Yuvarlak Disk biçimindedir. UFO'ların görülmeye başlandı­ ğı ve raporlara geçtiği 1947 temmuz ayından bu yana cisimler oval ya da disk şeklinde görünen gümüşi renkte parılda­ yan üst kısmında kubbemsi bir çıkıntısı olan ve renkten renge değişen uzay gemileridir. Dikine kalkabilen ve dik açılı manevralar yapabilen, düşen bir yaprak gibi salına salına yere inip havalanabilen, havada öylece sabit durabilen, istediği zaman yüksek hıza kavuşan, birkaç saniye içersinde gökyüzünde bir nokta haline dönüşebilen, radardan kaybolup görülebilen, ve hiç ses çıkarmadan boyut değiştirebilen uzay araçlarıdır. Dünya atmosferine girdikten sonra, dünyanın yer çekimini kolaylıkla aşabilen ve etkisiz hale getirebilen teknoloji, bizim uzay teknolojimizden daha üstündür. Kullanılan motorların ne çeşit olduğunu bizim bilimadamlarırnızın çözdüğünü zarınetmiyorum. Çünkü bilinmeyen yüksek bir teknoloji ürünü oldukları belli. Bu noktada onların süratlerirıin kaç ışık hızına ulaştığını da bilemiyoruz. Roket motorları ile çalışmadıkları kesindir. Bilinmeyen bir enerji şeklinin de kullanılmış olması imkan dahilindedir.

2-

UFO'ların uçuş

özellikleri son derece etkileyicidir. Havada yerde durabildikleri gibi, şimşek hızıyla dik açılar­ da uçabildikleri ve rüzgarda savrulan bir yaprak gibi alçalıp yükseldikleri gibi, aynca birden durdukları yerden çok yüksek hızla çıkabilmektedirler. Tüm bunlar olurken hiçbir sesin çıkmadığı görülmüştür. UFO Belgesellerinden bir taneoldukları


ALİ BEKTAN

241

sinde kameraların Meksika'nın başkenti Mexico City üzerinde çektikleri UFO ağır ağır uçarken, aynı zamanda kendi ekseni etrafında da dönmektedir. Bu'da onların yapım sistemleri ve süratleri hakkında bilgi vermektedir. Y erçekimini böylelikle alt edebildiklerini düşünebiliriz. 3- UFO MODELLERİ: Dünya çapındaki resmi UFO gözlemleri ele alınıp değerlendirildiğinde çoğunluğunun çaplan 1O ile 30 metre arasında değişmektedir. Bazı raporlarda çaplan 200 metreye kadar çıkan diskler de görülmüştür. Küre biçimli ve puro biçiminde elips ve oval olan, genelde hafifçe parıldayan gümüşi renkte araçlar olarak tarif edilmişlerdir. UFO'lar bazen radar dalgalarını yansıtan metalik bir yapıda olurken, radarlarda izlenirken saatte 75.000 kilometrelik hız­ larda ani yön değiştirmeleri ve bunu bir anda yapmaları yani ters yönde hareket etmeleri, zik zaklar çizmeleri bizim jet uçaklarımız ile yapılması çok zor hareketlerdir. Çünkü Yüksek ivme sonucu ortaya çıkan basınç ve ısı ile jetler ve pilotları parçalanabilirler. UFO'larda durum farklıdır, tüm bunlar olurken metalik bir top halinde görülür. Buna göre UFO'lar bir çeşit "Karşıt Yerçekimi Jeneratörü" denebilecek bir motorla sevk ediliyorlar diyebiliriz. Böylelikle kendi etrafların­ da kuvvet alanlan oluşturarak uçmaktadırlar. AMERİKALILAR ELLERİNDEKİ UFO'YU

HALA ÇÖZEMEDİLER 2 Temmuz 1947'de Amerika'nın New Mexico bölgesindeki Roswell'e düşen UFO enkazını ele geçiren ABD'li bilimadamlan yaptıkları araştırmalar sonucunda kayda değer bir veri ele geçirememişlerdir. Çünkü aracın neyle çalıştığı, enerji aktarımının nasıl yapıldığı konusunda bilimsel bulgular ele geçirilemedi. Meş­ hur 51 'nci bölgede çalışmalar hala sürerken UFO enkazını inceleyenlerin basına yaptıkları açıklamalarda teknolojiyi çözemedikleri anlışılmıştır. Bizim uçaklarımıza benzeyen kanat, pervane,


AMERİKA 'NIN UZAY SIRLARI

242

egzos-jet motoru ya da buna benzer konvansiyonel hareket ve uçuş sistemlerine ait tek bir iz bile bulamadıklarım söylemişlerdir. Aracın çapı yaklaşık 12 metredir. Aynca ne bir boru, ne de elektronik devreler veya aletler vardır. Hiç bir şey yoktur. Bu araçta dikkati çeken şey son derece sert tüy kadar hafif olan kendi kendini yenileyen tamir eden gümüş renginde canlı metal denebilecek metalik parçalar ve tuhaf ışıltısı olan kristaller vardır. UFO'yu hareket ettiren sistem bu olabilir. Uzaylılarla görüşen bir çok kişi­ ye gemilerinin çalışma düzenlerinin "Beyin Gücü" ile olduğu söylenirken, bu kristalleri beyin gücüyle çalıştırabildiklerini söyleyebiliriz. Bu durumu Avrupalı bilimadamları'nın Cem Laboratuvarlarında ürettikleri Anti-Madde ile karşılaştırabiliriz. Anti-Madde'nin milyarda birinin herhangi bir şeye çarpması sonucunda Hiroşima ya atılan atom bombası kadar büyük bir patlamaya neden olur. O yüzden bu kristallerin de enerji yarattığını söyleyebiliriz. Amerikalı fizikçi Bob Lazar'da 51 'nci bölge denilen askeri üste çalıştı. Uzaylılardan alınan UFO'nun nasıl yapıldığım ve çalış­ ma prensiplerini derin mühendislik yaparak çözmeye çalıştıklarını açıklamıştır. Lazar'a göre: Bizim mevcut bilimsel verilerimizin ötesinde manyetik güç alanlarının ve kristal teknolojisi denebilecek bir teknolojinin uzay/zaman kontrolü ihtimal dahilindedir. Böylelikle evrenin enerjisinden faydalanarak uzayda büyük sıçra­ malar gerçekleştirerek yıldızlararası yolculuk gerçekleşiyor olabilir."

Şurası

bir gerçek ki Televizyonlarda yayınlanan dizilerde ve sinema filmlerinde bol bol konu edilen 51 'nci bölge halen faaliyette olup, bu bölgeye yaklaşılması kesinlikle yasaktır. Yoğun bir çalışmanın ve araç trafiğinin yaşandığı bölgede de sık sık Uçan Dairelerin görülmesi ilginçtir. Bazı Amerikalılar bunu hükümetin yaptığı deneyler ile uçuşları gerçekleştirilen UFO'ları kullarianlann ABD'li pilotlar olduğuna inanırken, bazıları olmadığını düşü­ nüyor. Sadece

şu

yorumu yapacağım.

"Kurtuluş

Günü" Filmini hatır-


ALİ BEKTAN

243

layın. Uzaylılar dünyayı

istila ettiğinde Amerikan Başkanı son çare olarak 51 'nci bölgedeki UFO'nun kullanılmasını ister. Filmin kahramanlan o UFO ile dev uzay gemisine saldınrlar ve gemiyi imha ederler.

Şimdi

ben de şunu sorayım: Eğer Amerika uzayda seyahat edebilecek bir Uçan Daire yapmış olsaydı. Şimdiye kadar bunu dünyaya açıklamış olurdu. Böylece önümüzdeki 30 yıl boyunca harcayacağı bir trilyon Dolar'ı da cebinde kalırdı. Mars ve Venüs Gezegenlerine yolculuklar yapardı. O UFO ile Ay'a gider Helyum3 İzotopu getirir Amerika'nın elektrik ihtiyacını karşılardı. Bunlan yapamadığına göre onlann UFO Teknolojisini çözdüğü­ ne ben inanmıyorum. Durumu şöyle anlatalım Okuma yazmayı yeni öğrenmiş bir çocuğa Üniversite öğrenimi vermek gibi bir durum söz konusudur. Yalnız Amerikan Hükümetleri UFO konusunda inanılmaz derecede sır saklayan insanlardır, buna çok önem verirler.


ALİ BEKTAN

244

PHONix UFO OLAYI 13 Mart 1997'de Arizona'nın Phoenix şehri, tarihin en büyük toplu UFO gözlemlerinden birine tanık olmuştur. Yerel hava kuvvetleri üsleri, haber merkezleri ve UFO organizasyonları gökyüzünde ilerleyen daire şeklinde turuncu ışıklar rapor eden binlerce kişi tarafından telefon yağmuruna tutulmuş, bu esrarengiz ışıklar Las Vegas'tan Phoenix'e kadar bir çok yerden gözlemlenmiştir. Olaylar, 13 Mart akşamı saat yaklaşık 19.JO'da b.aşlamış ve 22.30'a kadar üç saat boyunca sürmüştür. İlk raporlardan birisi Handerson, Nevada'daki eski bir polis memuru ve ailesi tarafın­ dan bildirilmişti. Tanıklar, "V" şeklinde, boomerang ya da kamaya benzer bir cismin gökyüzünde Güneydoğu yönünde ilerlediği­ ni belirtmişlerdi. Cisim daha sonra Arizona'nın Paulden kentinde görülmüş; gözlemciler "V" biçimli, mavi-beyaz ve san-beyaz renkte ışıkların gökyüzünde dolaştığını söylemişlerdi.

Gözlemi yapan ortak nokta vardı:

tüın tanıkların

söyledikleri

arasında

pek çok

Cisim son derece büyüktü; üçgenimsi, "V'' şekilliydi, üzerinde pek çok parlak ışık vardı ve karanlığın içinde sessizce ilerlemişti. Tanıklardan biri cismin havada kayar gibi süzüldüğünü, kendisinden gelen en ufak bir sesi duyabilmek için dikkatlice kulak kesildiklerini söylemişti. Ancak hiçbir ses duyulmamıştı; tamamen sessizdi. Dev araç yaklaşık 2-3 km. genişliğinde ve 1,5 km. uzunluğun­ Tahmini yüksekliği 250-300 m. arasında değişiyordu. Paulden'den Prescott Valley'e doğru ilerleyen cisim burada bulunan halkın tam üzerinden geçmiş, dolayısıyla çok net bir biçimde gözlemlenebilrniştir. Tanıklar cismin kesinlikle katı bir cisim olduğunu, çünkü üzerlerinden geçerken gökyüzünün büyük bir bölümünü kapladığını bildirmişlerdir. UFO'nun bir sonraki durağı Dewey olmuş; aynı zamanda Chino Valley, Tempe ve Glendale 'den de gözlemlenmiştir. Daha sonra Phoenix şehrine geçen UFO yaklaşık 4-5 dakika havada asılı kalmıştır. Görgü tanıkları daydı.


245

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

ilk önce Phoenix yakınlanndaki dağlar üzerinde bir ışık topu gördüklerini, daha sonra bu ışık topundan başka ışıklar daha çıktığını ve bunların ilk ışıkla aynı hizaya gelerek düz bir çizgi oluşturduk­ larını söylemişlerdir. Farklı ve değişken yoğunluktaki bu yedi ışık topu, binlerce kişinin şaşkın bakışlan altında kısa bir süre havada sabit kaldıktan sonra yoluna devam etmiştir. Bu tarihi an, yüzlerce kişi tarafından videoya alınmış ve fotoğ­ Çekilen videolarda düz bir çizgi üstünde yol alan ok biçimindeki ışıklar açıkça görülmektedir; ön tarafta bulunan dört ışığı arkadan iki ışık takip etmekte ve bir kavis oluşturmaktadır. Uzun süreli video çekimlerinden bazılannda tek bir sıra üstünde bulunan yedi tane ışık görülmekte ve onlardan ayn duran sekizinci bir ışık daha göze çarpmaktadır. Bir başka videoda ise, birbirine eşit mesafedeki üç ışığın ateşten bir çembere dönüştüğü görülmektedir. Phoenix Havaalanı'ndaki hava trafik kontrolörleri de söz konusu olayı gözlemlediklerini fakat radar kayıtlarında bu cisimlere rastlanmadığını rapor etmişlerdir. raflanmıştır.

Phoenix olayı, çok çarpıcı bir toplu UFO gözlemidir. Bu olayla birlikte UFO'ların varlığı hem binlerce tanığın ifadeleriyle, hem de görsel belgelerle kanıtlanmıştır.

MODERN ÇAÖ UFO OLAYLARI (Ohio Olayı) 18 Ekim 1973'te Ordu Yedek Kuvvetleri'nden dört pilot, Ohio'nun Mansfield kasabası yakınlarında helikopterle uçarlarken bir UFO'yla karşılaşır. Bu olay, tarihe en önemli UFO gözlemlerinden biri olarak geçecektir çünkü, hem birden fazla ordu mensubu tarafından bildirilmesi bakımından hem de UFO'larla çok yakın, hatta tehlikeli bir karşılaşma olması bakımından büyük önem taşımaktadır. Olay, o sırada helikopterde bulunan Ordu Yedek Albay Lawrence J. Coyne, Mürettebat Şefi Robert Yanacsek, yardımcı pilot Arrigo Jezzi ve Çavuş John Healey tarafından rapor edilmiştir. Bu dört tanığın verdiği imzalı resmi ifadelere göre olay şöyle gerçekleşmiştir: Amerikan Ordusu'na ait 68-15444 sayılı Bell Huey helikopter Ohio'daki Colombus kentinden Cleveland'a doğıu gitmekteydi.


ALİ BEKTAN

246

Helikopter 2,500 feet yükseklikte uçarken, sol tarafta oturan ÇaHealey birdenbire kırmızı bir ışığın Güneye doğru gitmekte olduğunu fark etti. Bu, bir uçağın kanadındaki ışıklara benziyordu ama normalden çok daha parlaktı. Kısa bir süre sonra, helikopterin sağ yanında oturan Yanacsek de helikopterin uçuş rotasının 90 derece doğusunda bir kırmızı ışık gördü. Yaklaşık 30 saniye sonra, Yanacsek gördüğü bu cismin helikopterle aynı yükseklikte uçmakta olduğunu ve Üzerlerine doğru geldiğini fark etti. Cismin tahmini hızı saatte 700 mildi ve havada bir çarpışma meydana gelebilirdi. vuş

Albay Coyne da üzerlerine doğru gelen cismi görmüştü; hemen helikopterin komutasını ele aldı ve olası bir çarpışmayı engellemek için aracı 2,500 feet yükseklikten 1,700 feet'e indirdi. Ardından yakınlardaki Mansfield Havaalanı'nın kontrol kulesi ile telsiz bağlantısı kuran Coyne, Mansfield Havaalanı civarlarında herhangi bir yüksek performanslı uçağın olup olmadığını sordu, fakat kuleden cevap gelmiyordu. Görünüşe bakılırsa telsiz çalış­ mıyordu.

Helikopter 1,700 feet'te seyrederken, Albay Coyne bir anda gördükleri karşısında şok geçirdi: Bu, puro şeklinde metalik bir cisimdi; baş tarafında kırmızı, kuyruk kısmında ise beyaz bir ışık vardı. Kuyruk kısmının altından piramit biçiminde yeşil bir ışık çıkıyor ve helikopterin ön camına vuruyordu. Işık daha sonra tüm uçağı kapladı. Her ne kadar cismin kendisi parlamasa da, taşıdığı ışıklar sayesinde şekli oldukça belirgin olarak görülebiliyordu. Kanadı ya da herhangi bir özel işareti yoktu. Helikopter mürettebatı cisimle çarpışacaklarını ya da cismin kendilerine saldıracağını düşünmekteydiler. Fakat cisim bunun yerine helikopterin üzerinde kısa bir süre asılı kaldı, ardından giderek yükselerek hızla Batı istikametine doğru ilerledi ve sağa doğru 45 derecelik ani bir dönüş yaparak gözden kayboldu. Tüm bu olaylan izleyen Albay Coyne, altimetreyi görünce bir kez daha şok geçirdi: Helikopter, rotası aşağı doğru çevrilmiş olduğu halde, dakikada 1,000 feet yükselerek deniz seviyesinden 3,500 feet yukarı çıkmıştı ve yükselmeye devam ediyordu. 3,800 feet'e geldik-


247

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

!erinde helikopter hafifçe sarsıldı ve lanamaz bir biçimde sona erdi.

yükselişi başladığı

gibi

açık­

Albay Coyne helikopteri tekrar 2,500 feet yüksekliğe indirdi rotasını Cleveland'a doğru çevirdi. Helikopter Cleveland'a vardığında olay Federal Havacılık Dairesi Uçuş Hizmet İstasyo­ nu 'na bildirildi, tüm uçuşlar iptal edildi ve mürettebat olay hakkında ayrı ayrı sorgulandı. Albay Coyne sonradan şöyle diyecekti: "Saatte 600 mil hızla gitmekte olan cisim, birden yavaşlayarak helikopterle aynı hıza geldi ve üzerimizde sessizce asılı kaldı."

ve

Olay hakkında rapor veren Çavuş John Healey, gördükleri cismin yaklaşık 60 feet uzunluğunda olduğunu ve herhangi bir pencere ya da giriş kapısına sahip olmadığını söylemiştir. "İlk başta sadece burun tarafında kırmızı bir ışık vardı, daha sonra arka tarafından yeşil bir spot ışığı parladı ve tüm helikopter kabinini kapladı." Cisim ortaya çıktıktan kısa bir süre sonra hem UHF hem de VHF frekansları çalışmaz hale gelmiş ve cisim gözden kaybolduktan ancak on dakika sonra yeniden çalışmaya başlamıştı. Olay, yerden de gözlemlenebilmiş, bir ~cık tanık helikopteri ve hemen üzerinde bulunan "balona benzer" ve "bir otobüs kadar büyük" olan cismi gördüklerini bildinniştir. Havaalanı çalışanları, bahsedilen yeşil ışığın yerden de görüldüğünü söylemişler ve her şeyin -helikopterin, ağaçların ve yolun- birden yeşile döndüğünü anlatmışlardır. Albay Coyne ve mürettebatının başından geçen bu UFO olayı hakkında pek çok soruşturma yapılmış; fakat olaya hiçbir konvansiyonel açıklama getirilememiştir.

Kaynak: NASA


ALİ BEKTAN

248

1901 YAZ.AYLARI. .. ABD

KÜÇÜK FRANK'IN GÖZLEMİ

Yirminci yüzyılın ilk yakın karşılaşmalarından kabul edilen bu olay, West Midlans'ta yaşandı. 1897 ve 1909 yılları; Amerika Birleşik Devletleri'nin hemen her yanında görülen "uçan gemi" filolarının ziyaretlerini sürdürdükleri tarihlerdir. Bu yıllar arasın­ da Mars Gezegeni'nin Dünya'ya· olan uzaklığı en aza inmiş ve 80.000.000 km olmuştu. Gözlemci o zamanlar henüz on yaşında küçük bir çocuktu. Bir öğleden sonra oyun arkadaşlarından ayrılıp evine dönmeye karar verdi. Kırsal kesimde ve geniş bir bahçeye sahip olan eve yaklaşırken, çimenlerin üzerine konmuş, yabancı, garip bir yapıyı gördü. Cisim dikdörtgen biçimde bir evi andırıyordu. Ancak çatı olması gereken yerin tam ortasından yukarı doğru uzanan küçük bir bölümü daha vardı. Pencereleri yoktu. Ama dı­ şarıya doğru açılan bir kapıya sahipti. Cismin yüksekliği 1 m, uzun kısmı 1,80 ve kısa tarafı da 1,20 m kadardı. Kapı yüksekliği

ise 60 cm kadar

olmalıydı...

Frank'in şaşkın bakışları altında kapı açıldı ve dışarıya insan görünümlü iki adam çıktı. Otuz ile kırk yaşları arasında olmalıy­ dılar. Alıştığımız insanlardan farkları yoktu. Üzerlerine sımsıkı oturan, asker üniformasına benzer kıyafetler giymişlerdi. Yalnız başlarında, kulaklarını da örten yine sıkı başlıkları vardı. Başlıktan Frank'in anten diye tanımladığı uzantılar çıkıyordu. Bu antenlerin yüksekliği yirmiüç, çapı ise yedi cm çapındaydı. Yabancılar

diliyle anlaştılar. Adamlardan biri etti ve Frank'in cisme yaklaşmasını istemediğini belirtti. Frank geri gitti. Bu arada adamlar hızlı hareketlerle yeniden gemiye döndüler. Bir kaç dakika sonra, cisim koluyla uzak

ve Frank

işaret

durmasını işaret


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

249

çevresine parlak ışıklar yayarak, garip sesler çıkartmaya başladı. Havalandı ve gökyüzünde uçarak kayboldu. Bazı komşular cisimden çıkan sesi duymuş, bazıları da cismi havadayken görme imkanı bulmuştu. Olay zamanla unutuldu ... Frank hayatı boyunca bir daha UFO görmedi. Tuhaf yabancılarla da karşılaşmadı. Bu olaydan sonra aradan yılar geçti ... Ve yetişkin bir kişi olduğunda, cismin UFO, adamların da ''Dünya Dışı Ziyaretçiler" olduklarını kabullenmişti.

1897-1909 yılları arasında en çok ABD'yi etkileyen yoğun UFO gözlemleri yapılmıştı... Aynı yoğunluktaki UFO dalgaları yıllar sonra, 1965 civarında yeniden tekrarlanacaktı...

Polis Schirmer Olayı "Yine

geleceğiz

ve evreni göreceksin"

Tarih 3 Aralık 1967. Yer, ABD Nebraska Ashland. Polis memuru Herbert Schirmer rutin gece görevini tamamlamak üzere, anayoldan kente doğru gidiyor. Saat 02:30 civarında yolun kenarında ışıklar görüyor ve bir romörk olduğunu düşünüyor. Bakmak için arabasını o yana doğru sürüyor ama ışıkların birden göğe yükselerek kaybolduklarını görüyor. Saat 03:00'de polis istasyonuna dönüyor ve görev defterine; "6 ile 63 no'lu yolların birleştiği kavşakta bir Uçandaire gördüm, ister inanın, isten inanmayın" diye yazıyor. Sonra evine gidiyor ve yatıyor ama sabahleyin şiddetli bir ağrısı ve boynunun yanında nedenini bilmediği kırmızı bir lekeyle uyanıyor. Schirmer önceleri pek telaşlanmıyor, olayı unutuyor ve birkaç gün içinde de leke kayboluyor ve başağrısı azalıp yok oluyor. Schirmer kısa bir zaman sonra Polis Şefi oluyor, daha önce Deniz Kuvvetleri 'nde görev yaptığı ve önemli bir Hava Kuvvetleri subayının oğlu olduğu için kimse onun bir UFO'cu veya bir fanatik olduğu düşünmüyor. Şef olduktan iki ay sonra görevinden istifa ediyor. UFO gördüğünü hatırlamıyor buna karşın çok şiddetli baş ağrıla­ rını hatırlıyor ve işine konsantre olmakta zorlandığı için görevini yapamadığını söylüyor.


ALİ BEKTAN

250

Gerçek hipnoz altında ortaya çıkıyor UFO'ları araştıran

yunca bir

Condon Komitesi Schirmer

Olayı'nı

du-

hazırlık soruşturması başlatıyor. Yazdığı yazıyı hatırla­

yamadığı

için kendisine hipnotik regresyon yani uyutarak geriye döndürme seansı teklif ediliyor, Schirmer, kabul ediyor ve seans esnasında olay ortaya çıkıyor; Schirmer yol kenarında ışıklara bakmak için durduğunda ışıklı cisim ona doğru gelmiş ve otomobilinin yanına inmi~. Schirmer, olayı kıpırdamadan izlerken cismin içinden insanımsıbr çıkmış ve yaklaşmışlar. Bir tanesinin gözlerinden fışkıran bir ışık arabaya vurunca, arabanın içi yeşi­ limsi bir gazla dolmuş. Schirmer, silahını çekmeyi düşünmüş ama nedense bunu yapmamış ve aksine yanındaki pencereyi iyice açmış. Sonra yaratıklardan birisi elini uzatıp, Schirmer'i boynundan tutmuş ve sonra kendisini arabanın dışında bulmuş. O anda kafasının içinde "Sen bu yerin gözetleyici misin?" diye soran bir ses duymuş ama Schirmer cevap verememiş. Ses devam etmiş; "Bir Uzay aracına hiç ateş ettin mi?" demiş, o zaman Schirmer, "Hayır efendim," demiş. Sonra Schirmer'i bırakmış ve aracına geri dönmüş.

Düşman değildiler...

Schirmer, hipnoz altında yaratıkların boyunu 120-130 cm olarak tanımladı, başlarının insanlara göre daha uzun ve dar olduğu­ nu söylerken, derilerinin gribeyaz, burunlarının çok düz, ağızları­ nın bir yarık gibi olduğunu ve ağzın hiç hareket etmediğini belirtiyordu. Yaratıkların gözleri oval ama çok büyük değildi, gözlerini kırpmıyorlardı. Giysileri gümüş grisiydi ve vücutlarına yapışık­ tı, başlarının sağ tarafında antene benzer bir çıkıntı vardı. Göğüs­ lerinin sağ tarafında ise kanatlı bir yılana benzer bir amblem görmüştü. Hipnoz altında yaptığı çizimlerde Schirmer'in çizdiği yaratıkların insana çok benzediği ve çok bilinen "Griler" denen Uzaylı tipine pek benzemediği görüldü. Griler, genelde kaçırma olaylarında görülüyorlardı. Olayın devamı da vardı; sonraki onbeş dakika içinde Schirmer, telepatik sesler duymuştu. Çevresinde daha küçük bir aracın uçtuğunu sannmıştı, yaratıklar uzun zamandan beri insan ırkını izlediklerini ve adına "Üreme Analiz


25 l

AMERİKA'NiN UZAY SIRLARI

Programı," dedikleri bir proje ile meşguldular. Dediklerine göre, rasgele insanlar seçiyorlar ve örnekler alıyorlardı. Güvencede kalmak istiyorlardı, Schirmer onların bizleri kendi varlıklarına karşı tehlike olarak gördüklerini söylüyordu. Düşmanca davranmamış­ lardı ama olanları hatırlamayacağını ve onu yine ziyaret edeceklerini söylemişlerdi. Schirmer'e "Unutma Gözetleyici, yine geleceğiz ve birgün evreni göreceksin," demişlerdi.

Herbert Schirmer aracına döndükten sonra Uzay cismi uçup gitti. Boynundaki leke, yaratığın ona dokunduğu yerdi. Hipnoz altında herşeyi hatırladıktan sonra bir daha polislik yapmadı. Kuş­ kusuz 3 Aralık 1967' den sonra Schirmer' in hayatı tümüyle değiş­ mişti ve o artık eski Schirmer değildi. Şimdi özel bir işte çalışıyor ve bekliyor. Neyi mi? Evreni göreceği günü ... Demiryolunda dev UFO Aralık 1997'de çok büyük bir UFO'nun Kuzey Avustralya'daki bir demiryolu yük istasyonunun yakınına indiği bildirildi. UFO'yu, istasyonda yükleme yapan tüm işçiler gördüler. Olayın geçtiği yer, Queensland Eyaleti, Kajabbi Bölgesi, istasyon Brisbane ile Isa Dağı arasındaki tren hattının üzerinde ve Brisbane'in 1936 km. Kuzeybatısında. Yük trenine yükleme yapan işçiler gök cismini "Dev bir bina"ya benzettiler. Bir tanık; "Şeffaf bir şeydi, pas renginde kahverengiydi, büyüklüğü bana göre bir tren dizisi kadar vardı." diyordu. Ortalama bir trenin uzunluğu 300 metredir. UFO yere inmiş gibiydi ama temas gerçekleşmemişti.

İşçiler olay sırasında çıngıraklı yılan takırdamasına benzettik-

leri bir ses görmedik,"

duymuşlardı

ve

bazıları;

"Böyle

birşeyi

hayat boyu

diyorlardı.

Kuzey Queensland'da yaşayan ilkel yerli kabileler yani Aborginler, efsanelerinde de yer alan "Min Min Işıklan" dedikleri garip gök cisimlerinden sürekli söz etmektedirler. Kaynak: Ross Dowe-Avustralya-Yeni Zelanda Ulusal UFO Haber Merkezi)


ALİ BEKTAN

252

Zaman Kaybı ve UFO akrobasisi İki gurup tanık 19 Şubat 1998'de, New Jersey, Toms Irmağı'n­ da UFO gördüklerini söylediler. Gurubun birisi. zaman kaybına uğradıklarını belirtiyordu.

Olay yeri New York'un 160 km. Güneyi idi. O gün, saat lO:OO'da itfaiyeci Bob Moorie ve arkadaşı George Pazzinski, 37 no'lu yolda arabaları ile gidiyorlardı, bölge çam ormanlarından oluşmaktadır, daha kısa olan bir yan yola sapmaya karar verdiler, tam yola girdiklerinde araba sallanmaya ve savrulmaya başladı, birden önlerinde koca bir cisim belirince, zorlukla frenlere asılan George arabayı durdurdu, çarpmaktan son anda kurtulmuşlardı. Yolun ortasında tabak şeklinde, üç bacaklı bir araç duruyordu. Kayarak durdukları yerle cisim arasında en fazla on metre vardı. Sabit bakışlarla ikisi de cismi bir dakika kadar ses çıkarmadan izlediler ve Bob sordu; "Gördüğümü görüyor musun?" George cevap verdi; "Eğer

bir Uçandaire görüyorsan, ben de görüyorum." Birden giren George haykırarak; "Bu cehennem olası yerden gidelim," diyerek arabayı geri vitese taktı, gazı sonuna kadar kökledi, arabayı çevirerek geri dönmeye çalışırken, birden durdu ve arabayı da durdurdu. Sabit bakışlarla bakarken, Bob gitmeleri için ısrar ediyordu. Sonra George arabayı çevirdi ve hiç durmadan ve konuşmadan araba sürerek doğrudan eve gittiler ama Bob'un evine yaklaştıklarında inanamadıkları bir şeyi fark ettiler. Gün batıyordu ve saat altıyı çeyrek geçiyordu oysa en fazla bir saat araba sürmüşlerdi. Aradaki saatlere ne olmuştu? Daha sonraki günlerde, UFO'nun ayaklarının arasında yere inik bir merdiven bulunduğunu, üzerinde hiçbir işaret olmadığını ve cismin mat aleminyum renginde olduğunu anımsadılar. Bob ve George'un saat 11 :00 ile akşamüstü 05:00 arasındaki anıları yok oldu. Bu altı saati hiç anımsamıyorlar. paniğe

Aynı gün öğleden sonra 04:30 sıralarında Ellis Smith, yanın­ daki dokuz yaşındaki oğlu ve beş yaşındaki kızıyla beraber Toms Irmağı üzerindeki bir UFO 'nun akrobatik hareketlerini izledi. Smith şöyle anlatıyor; "Sinemadan çıkmıştık ve arabamı Toms Ir-


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

253

mağı 'na doğru sürüyordum, Güneybatıya doğru, 40-45 derece ufuk doğrultusunda çok parlak beyaz bir ışık gördüm. Gök çok berraktı ama ben ışığın nereden geldiğini görememiştim. Önce özel bir hava aracı sandım ama benzemiyordu, bir ara üzerimize bir kıtalararası roket atılmış olabileceğini düşündüm ama cisim birden yavaşladı, neredeyse gökte asılı gibiydi, çok yavaş olarak yükseliyordu. Üç dakika kadar böyle devam ederek, bir J harfi hareketi oluşturdu, parlaklığı gittikçe artıyor, sanki boyutu değişi­ yordu, sisli veya dumanlı bir ışığm içinde katı bir cismin bulunduğunu fark edebileceğim kadar büyümüştu." Tanık UFO'nun aynı hareketi altı kez yaptığmı ama her hareketin süresinin değiş­ tiğini ve sonuncusunun en fazla otuz saniye sürdüğünü belirtiyor.

UFO, bu hareketlerin ardından yine yavaşlamış ve tabaksı şek­ li daha belirginleşirken parlaklığı daha da artmış sonra bir top şekline dönüşürken, çevresinde yoğunlaşan sisin içinde birden yok olmuş. Kaynak: MUFON

Köpek UFO'lan haber veriyor 1988'de sabah saat 09:00 civarında Adam Tanner ve Kala Colorado, Longment kentindeki evlerinin yakınında caddede yürüyorlardı. 21

Şubat

köpeği

gezdiriyordum, Kala çimenliğe ve çağırmama rağmen geri gelmedi. Yere oturdu ve göğe doğru bakarak ağlar gibi inlemeye başladı. Nereye baktığını merak ettim, çimenliğin üzerinde ve hemen ardındaki evimin tepesinde alev gibi titreşen beş veya altı tane portakal renkli ışıklar gördüm. Sonra birden ikiye ayrıldılar ve V şeklinde açılarak yükseli; kayboldular. Heyecanla eve gidip karıma anlattım dışarı çı­ kıp beraber yine baktık ama gitmişlerdi, yanıma kameramı alıp birkaç gün bekledim ama gelmediler. Herhalde en fazla 30 saniye görebilmiştim, portakal renkli ışıklar göz kırpıyorlardı, ne gördügümü bilmiyorum ama bu ışıkların bildiğimiz uçan araçlarla hiç ilgisi olmadığına eminim. Eğer bu bütün bir araçsa, herhalde 7000 metre yükseklikteydi ama dedim ya ne gördüğümü bilmiyorum ve böyle bir şeyi ömrümde hiç görmedim." Kaynak: MUFON Adam

anlatıyor; "Köpeğimi

doğru koştu


ALİ BEKTAN

254

Gece ziyaretçisinin amacı neydi? Yine Avustralya'dayız. Yer, Batı Avustralya, Fremantle kenti. Tarih 1 Şubat 1998, saat gece yarısı 02:30. Rowena Judd evinde uyuyor. Olayı kendisinden dinleyelim: "Birden uyandım, yatak odamın kapısının önünde birisi vardı, insanımsı bir şekildi, karanlıktı ama içinden yayılan çok hafif bir ışık görüyordum ve yüzü belirsizdi. Sonra birden kayboldu. Korkuyla yataktan fırladım, yandaki odadaki kardeşimi uyandırdım, tüm evi aradık, hiç kimse yoktu ve her yer sıkı sıkı kapalıydı." İki hafta sonra 15 Şubat'ta bu kez Judd'un evinin üzerinde parlak bir ışık belirdi, bir vızıltı sesi çıkarıyordu, tüm ev aydınlandı. 22 Şubat'ta gece 12:25 sıra­ larında Perth yakınındaki Karangi'de, üç adet parlak portakal renkli ışığın Güneybatıya doğru gittikleri rapor edildi. Işıklar yavaş ve üçgen şeklinde uçuyorlardı sonra yükselerek dikey bir form oluşturdular, derken birisinin ışığı beyaza dönüştü ve doğru­ dan yere yöneldiğinde üçü birden kayboldular. Yaklaşık olarak gözlem yerinden bir km. uzaklıktaydılar. Kaynak: Ross Dowe-Avustralya-Yeni Zelanda Ulusal UFO Haber Merkezi)

Helikopteri kim düşürdü? 18 Şubat 1998, Perşembe günü, ABD Deniz Kuvvetleri'ne ait bir helikopter, deney amacıyla uçuşa çıktı ve bir kaza sonucunda Califomia, Sequoia Ulusal Ormanı'na düştü. Beş kişilik mürettebat kurtulamadı. Kazadan hemen sonra, Şerif Mike Gutsch ve ekibi Kem Irmağı yanındaki kaza yerine ulaştılar; Şerif Gutsh anlatıyor; "Kaza yeri ile Mojave Çölü 'nün 100 km. doğusudur. Oraya ulaştığımda kurbanlara dokunmamam, askeri yetkilileri beklemem emredildi, ölenlerin kimlikleri belirtilmiyordu." Aynı gün, Güneydeki Fresno Bee'de birçok kişi saat 11:00 civarında Kem Irmağı üzerinde uçan parlak bir cismi rapor etmişlerdi ve haberlerin gelmesinden birkaç saat sonra helikopter kazası gerçekleşti. Bölge Haber Bürosu'ndan Emest Cowan, ışıklı cismin kaza ile ilgili olduğu düşüncesinde, cismin alevli olmadığını ama bir meteor veya Vandenberg Üssü'nden atılmış olası bir uydu olduğunu ileri sürüyor. Ama tanıklara göre cisim garip dairesel hareketler yapıyordu yani yere doğru düşmüyordu. Kaynak: Sun-Chronicle Gazetesi, Fresno, Califomia ve Kenneth Young, Halkı

Bilgilendim1e Direktörü Tri-States Advocates for Scientific Knowledge.


255

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

Bu olaylar da bize şunu gösteriyor. Dünya üzerinde serbestçe dolaşan ve bizleri ve uygarlığımızı tanımaya çalışan Dünya Dışı Hayat bulunuyor. UFO görme olayları Dünyanın her yerinde günümüzde de olmakta iken, 1947 yılından bu yana UFO gören milyonlarca insanın hayal gördüğünü mü? İleri süreceğiz. Bilim adamlarından, pilotlara, çiftçilerden köylülere kadar her kesimden, her kültür seviyesinden milyonlarca insan ya Uçandaire görecek veya onlarla temasa geçecek, biz bunların hepsini ret edeceğiz. O zaman neden bir çok UFO olayı hala devlet sırrı olarak açıklanıyor. ABD' de bugün bile açıklanmayan binlerce UFO olayının bilimsel analizi yapılmasına rağmen neden açıklanmıyor?

Tüm bunları soımak gerekiyor. Bu konulara meraklı olan kişi­ ler genelde bana şu soruyu sorarlar? Uzaylılar ve UFO'lar neden daha çok Amerika da görünüyorlar? Bunun cevaplan ise şunlardır: girdiğinizde

1-

Dünya Gezegeninin atmosferine len kıta Amerika Kıtası 'dır.

en kolay görü-

2-

ABD Atom bombasını ilk defa Nevada Çölünde 1945 yılın­ da patlatmıştır. Bu atom bombasının Uzaya radyasyon yaydığını düşünmek gerekir. Dünya'ya gelip giden Uzay gemileri bu radyasyonun ne kadar tehlikeli olduğunu gördüler. 1945 yılının Ağustos ayında ise ABD Japonya ya iki Atom bombası daha atarak Hiroşima ve Nagazaki'yi küle çevirdi. Bu patlamalardan da Uzaya radyasyon yayıldı. Uzaylılar ile görüştüğünü iddia edenler, onların bizlere atom konusunda uyanlar da bulunduklarını söylemeleri ilginçtir. Soğuk Savaş yıllarında da bir çok atom denemeleri yapıldı. Bu patlamalardan zararı Uzay da görmüş oluyor.

3-

Amerika Uzay çalışmalarında ileri giden ülke olurken, bu başarının Alman Bilim adamlarını da unutmamak gerekiyor. 2'nci Dünya Savaşı sırasında Almanya ya giren Amerikan Birlikleri hemen füze ve roket konusunda uzman olan ünlü profesörleri toplayarak, ABD'ye götürdüler. Amerikan va-


ALİ BEKTAN

256

tandaşı yapıp

yüksek ücretler ödeyerek, Amerika için çalış­ Uzay çalışmalarında bugün Dünya da bir numara olarak ABD görülüyor ise Hitler savaşı 1939 yerine 1942-1943 yı Harı arasında başlatsaydı, herhalde bugün parçalanmış bir Amerika ve Rusya olurdu. 3 'ncü Reich yani Alman İmparatorluğu Avrupa'ya hakim olurdu. Belki de Uzayda koloniler kurmuştu. Hitler'in Aldebaranlı Uzaylı ırk ile temasa geçtiği ve UFO'ları yaptığı artık biliniyor. ABD'yi bugün korkutan bir başka güç olarak varlığını sürdürmesi, hatta tehdit ettiği ileri sürülüyor. (kitapta bununla ilgili geniş bilgiler bulunuyor) Amerika Dünyayı sineması ile etki altına alır. Bir çok Uzaylı filmi çekildi, hfila da çekiliyor ama ne hikmetse bu filmlerde hep şu konu işlenir, Uzaylılar hep Ameri.lca ya saldırır. Bir şekilde Amerika bu saldırıyı püskürtür, Dünyayı kurtarır. malarını sağladılar.

Yıllar önce Dünya sinemalarında oynayan "Kurtuluş Günü" filmi ve H G Wells 'in Dünyayı istila eden "Marslılar" filmleri en iyi iki örnektir. Bir de bu filmlerde Uzaylılar hep eçiş, büçüş olarak gösterilir, sanki normal insan yokmuş gibi. O zaman benim aklıma da şu soru geliyor? AMERİKA GELECEKTE UZAYDAN BİR SAWIRI MI? BEKI.J.YOR. Bu konuda da ben bir senaryo yazayım.

ABD'ye saldıracak bir Uzay filosu Dünya gezegeninin yörüngesine girdi. İlk iş olarak Dünyanın çevresinde dönen ABD'nin uydularını vururlar. Atış Poligonuna giren bir atıcı gibi, böylece ABD'nin iletişimi biter. Uzay gemileri bu sefer Amerikan halkı­ nın elektrik ihtiyacını gideren nükleer santralleri vururlar. Amerika elektriksiz kalır, gece olunca karanlığa gömülür. Ne uçaklar kalkar netle herhangi bir hava araçları. Yağmalar başlar ve halk paniğe kapılır.

Sonuçta Amerika

savunmasız kalır.

Bunu bir örnekle

açıkla­

yayım.

"Yıl 2003 Amerika Irak'ta savaşı kazandı. Ağustos ayında ise New York yakınlarındaki bir elektrik santrali devre dışı kaldı. O bölgede olan otuz milyon kişi elektriksiz kaldı. Durum öyle bir


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

257

hal aldı ki, trafik liimbalarının yanmamasından tutun da otel odalarında hapis kalanlar kadar milyonlarca insan çaresizce elektriklerin gelmesini bekledi. Karanlık basınca da yağmacılar dükkanları marketleri yağmaladılar. Bankalar soyulmaya başladı. Kaos santralin onarılmasıyla bitti ama hatırladığım kadarı ile iki gün süren elektriksizliğin faturası epeyce fazla oldu. Yetkililer ise santrale bir terör saldırısı olduğunu açıklayarak işi örtbas ettiler. Başka bilgi verilmedi. Ne oldu, nasıl oldu, hasar ne kadardı. Bilinmiyor. Bu işin terör saldırısı olmadığı sonraları ortaya çıktı. Olay esrarengizliğini koruyor. Belki de Irak saldıran ABD'ye bir başka güç gövde gösterisi yapmış olabilir mi? DİGER UFO ZİYARETLERİ

Yıl:

1994

Yer: Meksika-Tepetzlan Carlos Diaz, 1977'den beri Dünyadışı canlılarla ilişki kurduiddia ediyor, ama onların nereden geldikleri hakkında bir açıklama da yapmıyordu, ya da yapamıyordu. Ancak bir konuş­ ması sırasında, onların araçlarına bindirildiğini ve Dünyanın içine doğru götürüldüğünü, orada muhteşem çiçek bahçelerinin bulunduğunu, ilahi bir müziğin çalındığını ve Dünyanın her tarafından getirilen yaşam türlerinin dolaştığını belirtti. Dünyadışı canlılar, Dünya yüzündeki yaşam türlerini korumaya çalışarak, azalan türleri yeniliyorlar ve en büyük korkuları insanların gezegenin yüzeyini yok etmesi. Diaz, belki de UFO literatürünün en ilginç örneklerinden çünkü reklamını yapmıyor ve doğru ya da yanlış bildiklerini açıklamaktan kaçınıyordu. UFO'lar tarafından kaçırıldı­ ğını iddia edenlerin en ünlüsü, hiç şüphe yok ki Yazar Whitley Strieber'dir. Strieber, aynı zamanda Comunion'un ve Breakthrouhg'un yazarıdır. Strieber, gördüğü en otantik Dünyadışı canlı görüntüsünün kendisine yollanan bir fotoğraf olduğunu iddia etmekte ve şunları söylemektedir: "Anatomik yapıları mükemmel. Büyük siyah gözler onların yüz yüze etki gücünün yüksekliğini ve ğunu


ALİ BEKTAN

258

düşünce ym1sıtma yetilerini gösteriyor. Bu fotoğraf bana İngilte­

re' den

yollandı,

yollayan Andy isimli birisi, ama maalesef kimliğini bilmediğimiz için bir telif hakkı uygulayamadık.

açık

Doğru

veya yanlış ya da sahte ama son derece otantik ve inaki griler gecenin bir yarısında karşımıza çıktıklarında korkmayalım diye kendilerini bize alıştırıyorlar." nıyorum

Şimdi okuyacaklarınız, Disney UFO Gerçeğini Açıkladı başlı­ ğı altında sından

Fenomen Dergisi'nin 15 Eylül 1997 tarihli 19'ncu sayı­ aynen aktarılmıştır.

18-19 Mart 1995'te, Disney Şirketi hiçbir ön duyuruda bulunmadan kendi TV kanalında, bir UFO belgeseli yayınladı, alışılmış ön anonslar yapılmadan yayın beş eyalete (Connecticut, Tennessee, Alabama, Horida ve Califomia) yapıldı. Belgesel inanılmaz­ dı;

Yayının hemen öncesinde Disney'in en üst düzeyinden Michael Eisner, ekrana gelerek şaşırtıcı bir açıklamada bulundu; "İn­ sanoğlu, tarihinin en önemli olayının tam ortasındadır; diğer gezegenlerdeki zeki hayatla kurulan gerçek bir ilişkiden söz ediyorum ... Uzak galaksilerdeki zeki hayatın temsilcileri şimdi insan ırkı ile açık bir ilişki k'llrmanın gayreti içindeler ve biz bu akşam sizlere bu olayı göstereceğiz ... Bizim algılarımızın çok ötesindeki sınırsızlıklarda varolan zeki varlıklar, insanlığın Galaktik birliğe katılması için işaret veriyorlar, bu harika bir çağrı ama aynı zamanda da korkutucu ... " Uzaylıların araçları dalgalar halinde geliyor ve son birkaç yıl gösterge olarak kabul edilirse, Dünya planeti gözlem deneyinin zirvesine ulaşacak. 1947 yılının başlarında canlı yaratıklar tarafın­ dan yönetilen dev Uzay gemileri Dünyaya ulaştılar; onların fizik düzeyi Galaktik yolculuklara izin veriyor ve Dünyanın atmosferinde inanılmaz bir hızla uçabiliyorlar. Bir ve birden fazla Uzay aracı Dünyada kaza yapmıştır ve bu olaylar ABD Askeri Araştır­ maları nedeniyle örtbas edilmektedir...

Roswell

olayı

kurtulamamıştır.

gerçektir ve üç Dünyadışı canlı orada kazadan Enkaz ve ölü Uzaylılar özel bir soruşturma kn-


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

259

mitesinin çalışması sonucunda gizli bir yere taşındılar; operasyona 'Majestik: 12' adı verilmiş ve organizasyon bizzat Başkan Tmman'ın emriyle gerçekleşmişti ve bundan sonra hükümet kesin bir bilgi vermeme kampanyasını başlattı. Tüm hükümetler kendi otorite anlayışları içersinde hareket ediyorlar ama Dünyadışı canlılarla ilişki saf dinamitle oynamak anlamına gelmektedir. Başkan Jimmy Carter, ofisinin ABD Baş­ kanlığı olduğunu sanıyordu, ekibi ise Uzaylılarla ilişkinin resmen açıklanmasının yararlı olduğuna inanıyor ve gayret gösteriyordu. Bir iç Hükümet belgesinde betimlendiği gibi, bazı güvenlik sırlan Beyaz Saray'ın hukuki varlığının dışındadır. 1975 yılı Kasım ayında, hemen her Stratejik Hava Komutanlığı üssü UFO 'lar tarafından ziyaret edildi. Hükümet

kaynaklı eğilimler,

askeri ve bilimsel yöneticilerin

yarım yüzyıldır süren Dünyalılarla Uzaylıların ilişkisini açıklayan resmi belgelerin artık açıklanmasının istendiğini gösteriyor. İsta­ tistikler gösteriyor ki, önümüzdeki beş yıl içinde çok büyük bir olasılıkla Dünyadışı ilişkilerle karşılaşacaksınız. Bir çok Amerikalı Dünyadışı Uzay araçlarına binerek, yenilikleri keşfetmekten büyük mutluluk duyacaktır... Eisner'in inanılmaz açıklaması tüm uygar ülkelerde büyük şok yarattı çünkü Disney bugüne kadar saygınlığını hiç azaltmadan koruyabilmiş nadir kuruluşlardan biriydi ve çizgi filmlerin ötesinde Dünyanın en ciddi ekonomi tröstleri listesinin ilk satırlarındaydı. Bazı

UFO

araştırmacıları

Disney Belgeseli'nin gizli bir deney olduğunu düşünüyorlar, bu şekilde toplumun tepkisi ölçülüyor ve UFO gerçeğinin resmen açıklanmasıyla patlayacak devrime kitlelerin uyum yeteneği araştırılıyor.

Ve Aldatmacalar Bugüne kadar Dünya basınında ve halk arasında UFO'larla ilgili bir çok fenomen ortaya atılmıştır. Bunların bir kısmı doğru olsa da bir kısmı gerçek değildir. UFO olayında da, gerçek anlamda bilinemeyen her olayda olduğu gibi, aldatmacalar düzenlenilmesi mümkün olabilmektedir. Kaynak: Fenomen Dergisi Eylül 1997.


ALİBEKTAN

260

Yakın bir tarihe kadar UFO gözlem raporları özellikle A.B.D'den ve Büyük Britanya'dan gelirdi. Ufolojistlerin ve diğer ilgili kişilerin. bildiği üzere bir Dünya dolusu bilgi Komünizmin gizlilik perdesi ardında gizleniyordu. Rus askeri birimleri, KGB ve Rus Hükümeti buna UFO aktiviteleri de dahil olma üzere her çeşit bilgi üzerinde sıkı bir gizlilik uygularlar. Glasnost sayesinde bunlar değişti. Bugün, UFO araştırmacıları ve bilim adamları İn­ ternet üzerinden ya da MUFON gibi organizasyonlar sayesinde bilgi alışverişi yaptıklarında eski Sovyet Cumhuriyetlerinden de bilgiler gelmektedir. Ne iyidir ki Ruslar, UFO muammasına her dönem daha ciddi yaklaşmışlardır. Amerika' da en azından yakın zamana kadar bir çok kişi sıradışı bir olaya şahit olduğunda ortaya çıkıp gördüklerini anlatmaya korkuyordu. Bu "Küçük Yeşil Adamlar" mantığı Rus raporlarında bulunmaz. Bu nedenle mükemmel bir Uçandaire kazası raporu bulma şansına sahip olduk. Ufolojist Nikoly Subbotin ile Emil Backurin'in çalışmaları "Shaitan Mazar" yani Şeytanın Mezarı diye adlandırılan bir bölgedeki inanılmaz kazayı karşımıza çıkarıyor. Shaitan Mazar, Kırgızis­ tan 'ın Çin sınırı yakınlarındaki Tien Shan Dağları'nda (Tanrı Dağları) bulunuyor. Shaitan Mazar olayı 28 Ağustos 1991 'de 17 .00 civarlarında başladı. Aşağı yukarı

600 metre uzunluğunda ve 110 metre çapında ço büyükü boyutlarda büyük bir nesne Caspian Denizi üzerinde ortaya çıkmış, Mangyshlak yarımadası radar izleme istasyonundaki ekranlarda da görülmüştü. Radar hesaplamalarının gösterdiği üzere nesne, 21.000 feet yükseklikte, saatte 6.300 mil hızla hareket ediyordu. Radar istasyonu operatörleri derhal "dost mu düş­ man mı?" çağrısını yayınladı. Hiçbir cevap alınamadı. Düz ilerlemeye devam eden araç artık "işgalci" olarak kabul edilmişti. Kapustin yakınlarındaki Uzay Araştırmaları Merkeziyle bağlantı kurularak çevrede olabilecek test uçuşları hakkında bilgi istendi. Görevli memurun cevabı hiçbir test uçuşu olmadığı yönündeydi. Dahası nesne, onların radar ekranlarında da görünmüştü. Mangyshlak operatörleri askeri alarm hali açıkladılar. Alarm sonucu ordu derhal harekete geçti. O esnada rutin uçuşlarını yapmakta olan iki MIG 29 savaş uçağı görevlerini bırakarak bölgeye


261

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

yöneldi. Aynca iki tane daha MIG 29 yarımadadan harekete geçti. Pilotlara aracı yere inmeye zorlama emri verildi ve eğer araç söyleneni yapmazsa onu vurup düşüreceklerdi. Ordu uçuş kumandanları uçaklara cisme müdahale edecekleri koordinatları verdiler. Bilinmeyen nesne ile Aral Denizi üzerinde karşılaşacakları bildirildi. Hızlarını artıran MIG 29 'lar cismi radarlarında gördüler. Görüş alanına girip dev, uzun, metalik gri renkli cismi gör düklerinde şoke oldular. Uçuş lideri "dost mu diişman mı?" çağrı­ sını yaptı ve bilinmeyen aracın MIG'leri, iniş yapılacak yere kadar takip etmelerini emretti. Araçtan her hangi bir yanıt gelmedi. Ayrıca UFO, etrafını sarmakta olan MIG'lerle ilgilenmiyormuş gibi görünüyordu. MIG'ler UFO ile aralarında 800 metre mesafe bırakarak pozisyon aldılar. Araca yaklaştıklarında aracın ön kıs­ mında iki pencere deliği açıldığını ve bunlarda Rus pilotların hiç birinin bilmediği bir dilde yazılar oluşturan yeşil semboller ortaya çıktı. MIG jetleri araçla aynı hızla seyrettikleri halde bölge Savunma karargahına telsizle araştırmalarının durumunu bildirdiler. Ne şekilde hareket edileceği hakkında bir karar almak amacıyla acil bir toplantı düzenlendi. Aracın vurulmasını emretmelimiydiler? Bu hareket, aracı gökyüzünde havaya uçurur ve nereden geldiği ve görevi hakkında ellerine geçebilecek paha biçilemez değerdeki bilgiyi minimuma indirirdi. Yüksek rütbeli subaylar uçuş yönüne uyarı ateşi açarak aracı güvenli bir iniş yapmak üzere MIG'leri takip etmeye zorlama kararı aldılar. Uçaklar derhal 800 metreden 500 metre yakınlığa geçtiler. Silahlarını ateşlemeye hazırlardı. Pilotlar elleri tetikte beklerken kontrollerinin cevap vermediğini gördüler. Elektrik sistemlerinin hiç biri çalışmıyordu. Kokpit kontrolleri tam olarak devre dışı kaldı ve motorlar da teklemeye başladı. Nesne MIG'lerden uzaklaşmaya başlamıştı. Uçaklar artık tam olarak iş­ levsiz kalmışlardı. Durumlarını telsizle karargaha bildirdiler ve uçaklarını geriye, üsse döndürme ve UFO'yu avlama görevini bı­ rakmaları emrini aldılar. Yerdeki radarlar objeyi takibi sürdürürlerken araç Aral Denizi 'ne doğru zig zaglar çizerek ilerlemeye devam etti. Araç yeniden sivil hava sahasına girerken aracın hızı


ALİ BEKTAN

262

hakkındaki

matematik: hesaplamalarıda saatte 42.000 mili gösteriyordu. Nesne MIG'lerden ayrıldığında uçakların kontrolleri normale döndüler ve güvenli bir iniş yapabildiler. Mangyshlak hava kontrolörleri Hava Kuvvetlerini sivil personele nesnenin tahmini uçuş rotasını bildirdi. Onlara ne olduğu anlaşılamayan bir nesnenin bölgelerine doğru ilerlediği ve diğer uçaklarla çarpışma tehlikesi yarattığı söylendi. UFO, ortaya çıkışından yaklaşık kırkbeş dakika sonra bir anda radar ekranlarından çıkarak ortadan kayboldu. Kırkbeş dakikadır başlarından geçen sarsıcı olaylardan sonra hava sahalarına girip jetlerini etkisiz hale getiren ne olduğu belirsiz nesnenin gitmesi askeri personelde bir rahatlık yarattı. Bu dev UFO olayının sonu oldu ... Ya da gerçekten öylemiydi? Her ne kadar 28 Ağustos 1991 'deki sıradışı olaylar sayısız görüşme ve tartışmaya yol açmışsa da artık UFO'nun yarattığı tehlike geçmişti. Devasa araç neden sivil hava sahasına girmişti? Kökeni neresiydi? Görevi ne idi? Bu sorular ay boyunca soruldu ve cevaplar sadece tahminlere ve varsayımlara dayanıyordu. UFO araştırması artık dramatik bir aşamaya gelmişti. Eylül ayı sonunda Shaitan Mazar Dağları 'na düşen büyük bir nesne hakkındaki söylentiler yayılmaya başladı. Karakol köyünün sakinleri dev büyüklükte bir nesnenin doğularındaki Sary Dzhaz Nehri yakınlarında Şeytan Mezarı diye adlandırdıkları taşlık geçide düştüğüne şahit olmuş­ lardı. Bu tür söylentiler o kadar yaygınlaştı ki sonunda bu garip aracı bulmak üzere dağlık bölgede, sık ormanların arasından geçerek ulaşılabilen bu yere bir araştırma ekibi gönderildi. Acaba köylülerin hikayeleri doğrumuydu? Araştırma ekibi bu soruyu yanıtlandırmaya artık hazırdı. Cesur erkeklerden oluşan araştırma gurubu arasında tecrübeli dağcı­ lar, dağların ve ormanların tehlikelerini bilen yöre sakinleri ve Rus UFO araştırma gurubu SAKKUFOMmensupları bulunuyordu. Bu araştırma gurubunun lideri olan araştırmacı Anton Bogahov daha önce de bu tür araştırmalara liderlik: etmişti.

Gurubun bu garip

aracı bulacaklarına

ve pek çok soruyu ceolan inancı tamdı ve moralleri oldukça yµksekti. Gerçekten başarılı olabileceklermiydi? Yoksa tek bulavaplandırabileceklerine


AMERİKA'NIN

263

UZAY SIRLARI

cakları

bir meteor, öyle ki sadece küçük bir gök taşı parçası mı soyundan gelen yerliler onları tehlikeli ve karla kaplı Tien Shan dağlarından geçiı-ip kazanın olduğu yere götürebilirlerdi. Görgü tanıklarının söylediği ve söylentilerde bahsedilen yönde ilerleyen gurup iki hafta dağlarda yolculuk etti. Kazayla ilgili herhangi bir belirti bulamadılar. olacaktı? Moğol

Kazanın

Sary Dhaz Nemi'nin diğer tarafında olmuş olabileceğine karar vererek o tarafa gittiler. Gelen haberciler de guruba söylentiler taşıyorlardı. Söylenene göre yöre halkından birkaç kişi kaza alanını bulmuş fakat vücutlarında yanıklar oluşmuştu dahası saatleri de çalışmamaya başlamıştı. Bu guruptaki yerlilere göre kaza alanıyla ilgili uğursuz bir işaretti fakat araştırmacılar bu haberler üzerine bu "uğursuz" yere gitmek için daha da heveslenmişlerdi.

Tien Shans üzerine yağan yoğun kar neredeyse kesin ölüm angelen çığ işaretleri veriyordu. Gurup iki hafta daha çabaladı fakat başarısız oldular. Sonunda bazılarının donma tehlikesi geçirmesinin de etkisiyle Bishek'teki kamplarına geri döndüler. Kendi evlerine dönmeden önce orada dinlendiler. Görev başarısız olmuştu. Bu araştımıaların sonu mu olacaktı? Yoksa kaza hakkmda.1\:i ısrarlı söylentiler başkalarını Tien Shan'a gelerek UFO aramaya cesaretlendirmeye devam mı edecekti? Rus Hükümetinden üst düzey bir bürokrat kaza alanıyla ilgili hikayelerle bir hayli ilgilenmeye başlamıştı. Sadece birkaç ay önce bir UFO'nun radarlarından aniden kaybolması hala dikkatlerini çekiyordu. Acaba yere çakılan uçan araç ile Aral Denizi üzerinde görülen aynı araçmıydı? Gururlu insanlar olan Ruslar bu konuda utanç duymak istemiyorlardı. Konunun derinlerine inme istekleri daha da arttı. Yeni ve dramatik haberler gelmek üzereydi. SAKKUFON, Rus Hava Kuvvetlerinin 1991 'de bir kaza bölgesi bulduklarını bildiren bir rapor aldı. Nesnenin parçalarından birini karlar arasından çıkarınaya çalışan bir helikopter düşmüş, tüm personeli ölmüştü. Rusya'da kış gelmek üzereydi ve Hava Kuvvetleri bahara kadar yeniden bir arama operasyonu yapılmayacağını bildirmişti. İşte bu yeni haber UFO araştırma gurubunun yeniden hayata geçirilmesine yeterliydi. Bölgeye yeniden bir yolculuk planlamaları gelamına


ALİ BEKTAN

264

rekiyordu fakat bu konuda Hükümete karşı dikkatli olmaları gerekiyordu. Aksi takdirde bulacakları şeyler halkın bilgisinden sonsuza kadar saklı kalabilirdi. İlk seferde başlarına gelenle bu defa olmamalıydı. Daha iyi bir hazırlık ve liderliğe ihtiyaçları vardı. Bu yüzden gurubun komutası emekli binbaşı German G. Svechkov' a verildi. Bir gurup gönüllünün de katılmasına izin verildi. Katılımcılar uzmanlıklarına göre seçildiler. Her kesin yolculuk öncesi fiziki ve ruhi olarak çalıştırılması kararlaştırıldı. Tehlikeli yürüyüşe katılacak olan herkes fiziki dayanıklılık ve hayatta kalma becerileri de içeren zorlu testlerden geçirildi. Plan aşamasın­ da, Binbaşı Svechkov'un ilk emri gurubun üç ayrı guruba ayrıl­ masıydı. Üç ayrı rota izlenecek, böylece guruplardan biri geri dönmek zorunda kalırsa diğerleri devam edebilecekti. Svechkov'un aklındaki en azından bir gurubun başarılı olup değerli kanıtlarla dönmesiydi: Tien Shan Dağları'na (Tanrı Dağları) Uzaylı­ ların Uzay aracının düştüğünü gösteren kanıtlar... 1992 Haziran ayında gurup iyice hazırlanmış ve yola çıkmaya hazırdı. Aramalara muhtemel kaza alanının 1-1.5 mil yakınından başlayacaklardı. Önlerindeki ilk engel, dağın korkunç batı yüzünün ölçeklenmesiydi.. .. Gurubun planı kamp yapmadan önce kaza alanında kapsamlı bir araştırma yapmak ve herhangi bir sıradı­ şılık varsa bunu tespit etmekti. Radyasyon riski ile ilgili hikayeler gerçek olabilirdi. Nesne ile ilgili herhangi bir harekete geçmeden önce alabilecekleri tüm önlemleri almalıydılar. Gönüllü gurubun amacına ulaşması Haziran ayının ortalarına kadar sürebilirdi. Ve sonunda Aracı buldular! Devasa araç bir platoda yatar haldeydi ve daha önceki çalışmalar yüzünden iki parçaya ayrılmıştı. Gurup üyelerinden biri sonradan bu mutlu buluşlarını şu sözlerle ifade ediyor: "orada, tam karşımdaydı ... Başka bir Dünyadan gelen bir araç .. " Aracın etrafında hiila bir çeşit enerji alanı vardı. Ekip üyelerinden Emil Bachurin şöyle anlatıyor: "Etrafınızda varlığını hissedebiliyorsunuz." Guruptakilerin, araçtan hiila 1500 metre uzakta olmalarına rağmen bu enerjiyi açıkça hissedebilmeleri inanıl­ mazdı. Aracın 1000 metre yakınlarına geldiklerinde karşı koyulamaz bir korku ve endişe hissettiler. Yaklaşmaya devam ettiklerinde bu korku dayanılmaz bitkinlik haline dönüştü. lOOO'nci metre-


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

265

de hassas elektronik aletleri

çalışmamaya başladı. Etraflarındaki

elektiriği hissedebiliyorlardı.

Sanki nemli kalın bir bulutun içine gibi. Devan1 etmelerini sağlayan tek şey uzak bir gezegenden gelen bu Uzay aracının sıradışı görüntüsüydü. Artık şüp­ heleri kalmamıştı. girmişler

Dünyadışı

bir Uzay aracına yaklaşmaktaydılar. Araçtan yayı­ lan elektromanyetik enerji o kadar güçlüydü ki Üzerlerindeki pusulal.arın iğneleri araca doğru yönelmiş, diğer ölçüm aletleri ise tam olarak çalışmaz hale gelmişlerdi. Daha yakın bir noktaya geldiklerinde aracın bu hale nasıl geldiğini görebildiler. Çarptıkları uçurum içeride bir patlamaya neden olmuş ve araç, çarpmanın etkisiyle ikiye ayrılmıştı. Gurup, aracın etrafındaki enerji alanının gücü karşısında şok olmuştu. Yapmayı planladıkları ölçüm ve testlerin çoğunu iptal etmeleri gerekti. Görsel ölçümlerle yetinmek zorunda kaldılar. Tek yapabildikleri aracın etrafında dolaşıp farklı tecıübeler yaşamak oldu. Güç jeneratörleri çalıştırmayı denerlerse etrafı tutuşturacak gibi görünüyordu. Diğer güç kaynakları başka bir aracın yarattığı manyetik alan tarafından yutulmuş olmalıydı. Araştıımacıların belirlediğine göre araç şu an bulunduğu yerde durınadan önce yaklaşık 5.000 fit sürüklenmişti. Aracın burun kısmı ezilmiş, orta kısmındaki metalik kısım patlamadan dolayı dışarı doğru açılmıştı. Ne yazık ki araştırma ekibi enerji alanının engellemesi yüzünden araca 800 metreden fazla yaklaşa­ madı. Gözlemlerinden pek çok çizim ve taslak hazırladılar. Patlama yüzünden açılan orta bölümden az da olsa içerisi görülebiliyordu. Baktıkları yerden herhangi bir Uzaylı cesedi göremediler. Garip yeşil semboller incelenebilecek kadar büyüklerdi ve Niknlay Subbotin başarılı bir çalışmayla şekillerin kopyalarını çıkardı. Semboller hiç birinin tanımlayabildiği bir dile ait değildi fakat hepsi de bu aracın 4 MIG 29 tarafından takip edilen araç olduğu konusunda hemfikirdi. Fotoğraflar çektiler fakat muhtemelen radyasyon niyle yanan resimler çıkmadı.

alanı

nede-

Böylece UFO araştırmaları tarihinde elde edilen en önemli belgelerden olabilecek bu fotoğraflar basılamadı. Ekiptekilerden


ALİ BEKTAN

266

bazılarında 800 metre uzaklıkta olmalarına rağmen radyasyon nedeniyle oluşan kimi yanıklar oluştu. Araç çevresindeki elektromanyetik alan nedeniyle video kameralarda çalışmadı ve göıiintü­ ler kaydedilemedi. Araştırmacılar ileride aracı taşımaya çalışmış olan Rus helikopteri MI-8 in kalıntılarını görebiliyordu. Etrafta göıiinen ceset yoktu. Cesetleri ordu mu götürmüştü? Anlaşılan yoğun elektromanyetik dalgalar helikopterin cihazlarını bozarak düşmesine neden olmuştu. Ekiptekilerin yaşadığı baş ağrısı artık dayanılamaz boyutlara gelmişi. Bulundukları yer araca çok yakın olmasına rağmen onlara çok uzak geliyordu. Binlerce bilim adamı ve araştırmacının ancak ıiiyalarında görebilecekleri bir gözlem yapmış, kaza yapmış bir UFO'yu incelemişlerdi. Fakat daha toplanması gereken çok bilgi vardı. Böyle bir UFO'nun fotoğrafları bilim Dünyasında patlama yaratabilirdi. Başka bir Dünyadan gelen bir aracın içini görebilmek insanoğlunun hayatı boyunca hayal edebileceği bir şeydi. Araştırma gezisi eksiklerine rağmen pek çok açıdan başarılı sayılabilirdi. Kendi gözlemlerini yapmışlar ve olayın tanığı olmuşlardı. Ellerinde çizimler, taslaklar ve belkide kimsenin inanmayacağı inanılmaz bir hikaye vardı. Ve bir şey daha: Aracın içini görmek, ona dokunmak ve içinde dolaşmak için bir deneme daha yapma arzusu ... Öyle ki eğer araç uzaktan kontrol edilmiyorlarsa belki bir Uzaylı görebilirlerdi. İkinci araştırma gezisinden yalnızca birkaç ay sonra üçüncü bir yolculuk yapmak için planlar kurmaya başlamışlardı. Bu projeleri hayfil kırıklığıyla sonuçlandı. Bir yolculuk daha yapacak parayı ve personeli toplamaları 1998 senesine kadar mümkün olmadı.

Şanssız başlayan bu

üçüncü sefere katılanlar:

Oleg Murashev, Nelli Slugina, Antov Bogatov, Nikolay Subbotin, Alexey Kostenko ve Emil Bachurin. 19 Ağustos 1998'de Nikolay Subbotin ve gurubu Moskovadan ayrılarak önce 1992 Haziran seferine liderlik etmiş olan German Svetchkov'u bulmak üzere Almatis'e gittiler. Svechkov'un oğluyla bağlantı kurmayı başardılar fakat babasının nerede olduğunu söylemeyi reddetti.


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

267

KECKSBURG'A DÜŞEN UFO 1965 yılının Aralık ayında, ABD, doğu Pennsylvania'daki Pittsburgh şehrinin 40 mil uzağındaki kırsal arazide esrarengiz bir olay meydana geldi. Bir çok insan gökyüzünde uçan parlak bir cisim gözlemledi. Gözlemciler arasında bulunan ve dışarıda oynarken gökyüzünden yakınlardaki koruluğa bir cisim düştüğünü gören genç bir çocuk medyanın oldukça ilgisini çekmişti. Olay basında büyük yankı uyandırdı; Pittsburg bölgesinde sözkonusu cismi gördüğünü söyleyen sayısız kişi bulunmaktaydı. Polis santrallerinin yanı sıra, Pittsburgh civarındaki tüm televizyon ve radyo istasyonlarının ve gazetelerin telefon hatları, gökyüzündeki bu cisme ilişkin gözlemlerin bildirildiği telefonlarla kilitlendi. Olayla ilgili araştırmaların yapıldığı yıllar boyunca, cismi kniçine düşerken gördüklerini söyleyen pek çok şahit ortaya çıktı. Olay günü, cismin koruluğa düşmesinden bir kaç dakika sonra, ağaçların üstünden mavi bir duman yükseldiği, fakat dumanın derhal dağıldığı görülmüştü. Bir çok tanık, Ordu ve Hava Kuvvetleri yetkililerinin cismin yere inmesinden birkaç saat sonrZ olayı araştıımak için Kecksburg'a gelmeye başladığını söylemekteydi. Olay gecesi büyük bir medya ordusu araştırmalarda bulunmak üzere Kecksburg'e geldi. Bu sırada polis kazanın meydana geldiği bölgeyi kordon altına almış, koruluğun içinde aramalar yapmaya başlamıştı. Olaya şahit olan kimi kişiler, olay günü Ordu'nun bölgeye gelmesinden önce koruluğa indiklerini ve burada toprağa gömülmüş, oval biçimli, geniş, metalik bir araçla karşı­ laştıklarını bildirmişlerdir. Tanıkların bildirdiklerine göre, araç bir insanoğlunun içinde durabileceği kadar genişti. Cisim bronz-altın rengindeydi ve sağlam bir metalden yapılmış gibiydi; dışarıdan her hangi bir çivi ya da bağlantı yeri görünmüyordu. Cismin arkasında tanıklardan Jim Romansky'nin tampon olarak adlandırdığı bölüm bulunmaktaydı. Romansky, bu bölgenin üstünde Antik Mı­ sır hiyeroglif yazısını andıran garip işaretler bulunduğunu söylemektedir. Yıllardır makinistlik yapan Romansky, cismin sıvı ıneruluğun


ALİ BEKTAN

268

talin büyük bir kalıba dökülmesiyle yapılmış gibi göründüğünü belirtmektedir. Cisim yere çarptığı için altta kalan bölümü görünmese de bu bölgenin bir bütün halinde kaldığı fark ediliyordu. Yıllar boyu bu olayla ilgili hükümet belgeleri bulunup bulunmadığı araştırılmış ve olaydan yalnızca Hava Kuvvetleri Blue Book Projesi dosyalarında bahsedildiği görülmüştür. Konu ile ilgili raporda, "Pennsylvana'daki Oakdale Radar sitesi arandı. Yanmaya başlayan cismi alarak incelemek üzere üç kişilik bir ekip Acme'ye gönderildi" ifadesüresince Kecks burg olayıyla ilgili bir çok şey öğrenen Jim Romansky, hfila cevaplanmamış sorular bulunduğuna dikkat çekmektedir: "Görüşme yaptı­ ğım bir çok görgü tanığından edindiğim bilgiler doğrultusunda, o gün gökyüzünden gerçekten de bir cismin düştüğüne ve bunun ordu tarafından kaldırıldığına ikna oldum. Diğer şahitler aynı gece NASA görevlilerinin de bölgede araştırma yaptığını gördüklerini söylediler. Konuştuğum tanıkların bir çoğu bana cismin ne olduğunu düşündüğümü sordu; buna cevabım hfila "Bilmiyorum." Bana göre en kuvvetli ihtimal; Dünyadışı bir Uzay aracı." "Ayrı­ ca birbirini tanımayan iki emekli Ordu yetkilisiyle de görüştüm. Her ikisi de farklı yıllarda ve farklı yerlerde Kecksburg olayıyla ilgili enkaz raporunu gördüklerini ve raporda sözkonusu cismin Dünyadışı kaynaklı olduğunun yazdığını söylediler. Gözlemcilerin belirttiğine göre, cisim, her ne ise, yere çarpmadan önce koruluklara doğru alçalmıştı. Uçuşu sırasında, kimi dönüşler yaptığı görülmüştü. Aracın gökten düştüğünü görenler, cismin koruluğa yaklaşırken oldukça yavaş hareket ettiğini söylediler. si

kullanılmaktadır. Araştırma yaptığı yıllar

Bu, cismin çarpışmadan sonra neden hfila iyi durumda olduve çarpışma yerinde neden fazla hasara rastlanmadığını açıklamaktadır. Sorulması gereken, Ordu'nun bu kadar çok önlem almasını gerektiren bu önemli şey neydi? Birçok görgü şahi­ di, askerlerin, halkı kaza yerine yaklaşmamaları için uyardığını ve bölgeyi çember içine aldığını söylemektedir. ğunu

Bunlardan Caz müzisyeni olan Jerry Betters arkadaşlarıyla ilerlerken, yoldan arkasında oval biçimli bir cisim

arabasında


269

AMERİKA'NIN

UZAY SIRLARI

yüklü olan askeri bir traktörün geçtiğini ve silahlı askerlerin kendilerine arka yoldan dolaşmaları için emir verdiğini anlatmaktadır. Yakın zamanlarda bir işadamı benimle irtibata geçerek, 1965 yılında, henüz 18 yaşındayken, kendisinin ve arkadaşlarının askeri personel tarafından durdurulduğunu bildirdi. "Askerler, bir göktaşı çarpmasına bu şekilde mi tepki verirlerdi? Bu tür bir operasyonun yapılmasını kim emretmişti?" Cisim ilk olarak, Michigan la New York arasında, binlerce kişinin şahitliğinde parlak bir alev topu şeklinde gökyüzünde ilerlerken görüldü. Arkasında bı­ raktığı duman izi yirmi dakika sonra bile hfila görülebiliyordu. Olayı gözlemleyen pilotlar da dahil pek çok kişi bunun y-anmakta olan bir uçak olduğunu düşündüler. Bir çok eyalette cisimden parçalar döküldüğü rapor edildi ve ()hio da bir itfaiye departmanı, görgü tanıklarının gökyüzünden yanan parçalar döküldüğünü söylediği bölgede on küçük yangını söndürmek için çağrıldı. Pennsylvania açıklanmayan olaylar araş­ tırma derneğinden araştınnacı Stan Gordon, yazdığı son makalesinde kimi pilotların şok dalgaları rapor ettiğini ve Detroit yakın­ larında bir sismografın bu şokları kaydettiğini yazmıştı. Kaza Greensburg'lü yazar için şahsi bir mesele olmuştu, söylediğine göre olayın olduğu geceden beri konu hakkında bilgi topluyordu. Her ne kadar ordu bu olayı örtbas etmek için cismi bir meteor olarak nitelendirse ve basın kuruluşları yayınladıkları haberlerinde bunun gibi bahsetseler de; Gordon cismi gören bir adamında ortaya çıkmasıyla cismin gerçek bir UFO olduğuna ilişkin kanıt­ ların oldukça kesin olduğunu söylüyordu. "O zamanlar oldukça gençtim," diyor John (Gerçek adı değil) "Ocak ayının başlarıydı, hafif kar ve yağmur vardı ve etraf çamurluydu. 16.44 deki çarpış­ madan sonra düşen cismi aramak üzere Latrobe bölgesinden itfaiyeci olarak olay yerine çağrılmıştı. "Gökyüzünde yanan bir cisim görmüştüm. Tam olarak yönünü söyleyemem ama Kuzey tarafın­ dan geliyordu. Çok geçmeden yandın sireni duyuldu." "Çağrıya cevap verdiğimde bana bir arama ekibine ihtiyaçları olduğunu söylediler. Çünkü o esnada düşen cismin bir uçak olduğunu düşü­ nüyorlardı." Ve o anda düşündüm ki "Tanrım bu az önce gördüğüm şey olmalı" İtfaiyeciler Kecksburg İtfaiye Merkezine geldik-


ALİ BEKTAN

270

!erinde haritalar düzenlenmiş, aramaya katılacak guruplara bölümleri dağıtılmıştı. "Hava kararmak üzereydi ama el fenerlerimiz vardı. Bir kamyonun arkasına bindirildik yere gösterdikleri tarafa doğru yola çıktık. Ben ilk giden ekipte değildim. Objeyi bulan başka bir ekip oldu." "Gördüğüm şey açıkça kesinlikle ve de hiç kuşkusuz bir uçak, helikopter yada bir roket değildi. En azından benim bildiklerime benzemiyordu. Yarı ormanlık yarı çalılık bir bölgedeydi ve incelemek üzere aşağı indik." Cismi bulduğumuzda 30-40 derece arası bir açıyla yere çarpmış ve çarptığı yerdeki ağaç dallarını koparmıştı. İlk tepkim "Bu uçak değil," demek olmuştu. Etrafta hiç şarapnel ya da kopmuş uçak parçası yoktu. Tek bir parça halindeydi, ne bir kapısı nede pencereleri vardı." "İlk yapılan aramalarda her hangi bir ceset yada hasarZ rastlanmadı. Şekli meşe palamuduna benziyordu, kabuğunun içinde ağaçta asılı duran bir palamut gibiydi" şeklinde açıklıyor. "24 sene boyunca makinistlik yaptım ve inanılmayacak kadar çok farklı metal gördüm. Fakat bu metale biraz olsun benzeyen başka bir metal hiç görmedim." John'un söylediğine göre cisim parçalanmamıştı" çatlak bile yoktu sadece biraz ezik vardı. Üzerinden duman yada buhar çıkmıyordu. En azından görebildiğimiz kadarıyla." Bölgedeki komşuların verdiği ifadelere göre cisimden ince mavi bir duman çıkmış, kazadan sonra bu duman kaybolmuştu., John'un tarifine göre görülebilen kısmı 10 feet uzunluğunda, 6-7 fit genişliğindeydi. Ve ortalama boyda biri çok zorlanmadan içinde ayakta durabilirdi. Açtığı krater "dikdörtgen şeklindeydi" Bölge polisi olay yerindeydi ve bölge kısa süre içinde karantinaya alındı. "Bizi dışarı çıkardılar. Sonunda İtfaiye Merkezine vardığı­ mızda saat oldukça geç olmuştu ve her taraf askerlerle doluydu. Ellerinde telsiz ve benzeri büyük ekipmanlar taşıyorlardı ve kapı­ ya diktikleri silahlı nöbetçiler kimsenin girip çıkmasına izin vermiyordu. İtfaiyeciler dışarı çıkarıldı. Tuvaleti kullanmamıza bile izin vermediler." "Bütün kontrolü ordu almıştı," şeklinde hatırlı­ yor John "Daha sonra arkasında vinç benzeri bir alet olan büyükçe bir kamyonla beraber bir takım as1ceri malzemeler getirdiler." "Çok uzun sürmedi, bir saat belki bir buçuk saat sonra kamyon geri geldiğinde arkasında üzeri örtülü büyükçe bir cisim taşıyordu ve etrafında askerler eskortluk ediyordu. Sanki önlerine çıkacak


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

271

olsam ezip geçecekmiş gibiydiler. Hiç bir şey için durmuyorlardı. Her ne kadar daha sonra cismin bir gök taşı olduğu açıklansa da John buna inanmıyordu."

Üzerinde yazılar vardı. Bizim bildiğimiz yazılar gibi değil daha çok Eski Mısır hiyerogliflerine benziyordu. Bir çeşit tamponu vardı. On inç genişli­ ğinde bir şerit gibi çevresini dolanıyordu ve yazılar bu tamponun üzerindeydi. Daha önce hiç bunun gibi bir şey gürmemiştim. Ben iyi bir okuyucuyumdur. Mısır, İnk:alar ve Ruslar hakkında pek çok şey okumama rağ­

men bunun gibisiyle hiç karşılaşmamıştım." John'un dikkati çekbir başka nokta da ordunun daha sonradan meteor açıklaması­ nı da inkar ettiğiydi. "Bölgeye geldiklerini bile inkar ettiler." Fakat ben orada olduklarını biliyorum. Gor<lon'un araştırmalarına göre olaya katılan askeri birliklerden biri büyük ihtimalle Greater Pittsburg Havaalanı yakınlarında Oakdale cephaneliğindeki 662'nci radar birliğiydi. Bu birliğin Hava sahası Savunma Komutasına bağlına bağlı olduğu öğrenildi ve Haber Alma Özgürlüğü yasasına rağmen konu hakkındaki tüm bilgi alma girişimleri reddedildi. Verilen cevaplardan biri belirtilen tarihte harekete geçmiş olan hiçbir birliğin kayıtlarda olmadığıydı. Gordon, bu kadar büyük bir personel ve ekipman hareketi!lin nasıl 9 Aralıkta tutulan kayıtlarda görünmediğini aklının almadığını söylüyor. Gordon'un araştırmaları doğrultusunda söylediğine göre olayı normal prosedüründe Hava Kuvvetlerini soruşturduğunu, daha sonra "Blue Project" uzman ekibinin de 662'nci birlikle irtibat kurduğunu biliyordu. Sonradan ortaya çıkan raporlar sonucunda "Blue Project" ekibinin bile ulusal güvenliği etkileyebilecek objelerinin farkında olmadığı, dönem dönem olaylara başka istihbarat örgütlerinin karışarak Dünyadışı Uzay araçlarını araştırdığı teorisi crtay~ çıktı. Aynı gece meydana gelen bir başka garip olayda Gordon' a kimi sivillerin bölgede radyasyon açığa çıktığını söylemeleriydi. Anlatılanlara göre askeri personel bölgede oynayan çocukları sürekli radyasyon konusunda uyarmış ve ertesi gün özel koruyucu giysiler giyen personel bölgede araştırma yapmıştı. Bunlara rağmen tiği


ALİ BEKTAN

272

Gordon, cismin test aşamasında bir Uzay aracı yada Uzaydan düşen parçalar olabileceği ihtimalini de dikkate aldı fakat dalıa sonraki birkaç sene içindede ortaya çıkan pek çok belge cismin gerçek bir UFO olduğu yönündeki görüşleri doğruluyordu ... Frances Kalp 12 aralık 1965 saat 17.00 civarı Kanada, Michigan, Ohio ve Pennsylvania'da bir çok kişi gökyüzünde bir alev topu gördüler. Ohio' da ki şahitlerden bazıları gördükleri şeyin gökyüzünde yavaşça yön değiştirerek Pennsylvania tarafına yöneldiğini söylediler. 6.30'u biraz geçe Frances Kalp adındaki bir kadın Pennsylvania, Greensburg WHJB radyo istasyonundan John Murphy'i arayarak alevli cismin Pennsylavania, Westmoreland yakınlarındaki evinin derhal yanındaki ormanlık bölgeye düştüğünü bildirdi. Söylediğine göre kendisi ve küçük kızı olayın olduğu yere yarım mil kadar yaklaşmışlar ve ileride dört köşeli yıldıza benzeyen bir cisim görmüşlerdi. Kadınla yaptığı görüşmeden sonra, Murphy Pennsylvania Eyalet Polisini arayıp dalıa sonra Kalp'ı arayarak onlarla Kecksburg yakınlarında buluşup onları olay malıalline götürmesini istemişti. Murphy olayı kendisi de görmek istediği için arabasıyla bölgeye gitmişti. Görünüşe göre olay yerine önce gelenin Murphy mi yoksa Eyalet Polisi mi olduğu belirsizdir. Bölgede, Eyalet Polisi kazanın olduğu yeri incelerken Murphy Kalp ve çocuğu ile görüşmüştür. Dalıa sonra söylediğine göre Polis memurları Carl Metz ve Paul Shipco geri döndüklerinde buldukları hakkındaki sorulara kaçamak cevaplar vererek konunun orduyu ilgilendirdiğini söylemişlerdir. Murphy dalıa sonra Greensburgdeki Polis şefi Dussia'yı aradı ve resmi bir görüşme için Polis Merkezine çağınl­ dı. Murphy, oraya gittiğinde Ordu ve Hava Kuvvetlerinden yetkililerinde de orada olduğunu gördü. Olay hakkındaki resmi açıkla­ ma şu şekilde oldu: Pennsylvania Eyalet Polisi ormanlık bölgede geniş ve kapsamlı bir araştırma yapmıştır. Bu araştırmalar sonucunda bölgede sıradışı hiçbir şey olmadığına inanmış durumdayız. Murphy radyo istasyonunu arayarak raporunun başına döndü. Kısa bir süre sonra bir polis memurunun ormanda gördüğü "titreşen mavi ışık" hakkındaki konuşmasına kulak misafıri oldu. Bunu duyduğu sıralarda memur Metz ve askeri personel araştırma


AMERİKA'NfN UZAY SIRLARI

273

yapmak üzere bölgeye gidiyorlardı, sorduğunda onlarla birlikte gelmesine izin verdiler. Ne yazık ki oraya vardıklarında onnana girmesi isteği reddedildi. Ordu bölgeyi çevirerek sivillerin buraya girmesini yasakladı. O

sıralarda

bölge televizyon ve radyodan haberi duyarak bir görmeye çalışan insanlarla ve arabalarla dolmuştu. Genede bir çok sivil ordu bölgeyi tam olarak kapatmadan önce objeyi görecek kadar ya..1<.laşmayı başarmıştı. Bu tanıkların, daha sonra kendileriyle röportaj yapın Stan Gordon'a anlattığına göre gördükleri cisim; bakır rengi, meşe palamudu şeklinde, 9- 12 fit uzunluğun­ daydı ve zemin kısmını saran altın rengi bir bant vardı. Bazıları cismin üzerinde Mısır hiyerogliflerine benzeyen yazılar gördüklerini iddia ettiler. Ordu tarafından uzaklaştınlınadan daha fazlasını görebilen olmadı. Aynı gece geç saatlerde kimi görgü tanıkları bir kanıyonun arkasında kalın örtü altında büyük bir nesneyi taşı­ yarak bölgeden ayrıldığını gördüler. Kamyon gittikten sonra askerler bölgeden ayrılmaya başladılar. Ertesi gün orada bir şeyler olduğuna dair pek az işaret kalmıştı. Hava Kuvvetleri yaptıkları resmi açıklamada önceki akşam görülen parıldayan nesne olayına bir meteorun neden olduğunu açıkladı ve medya bu açıklamayı yeterli bularak konu üzerinde daha fazla durmadı. şeyler

Radyo İstasyonu WGBH den John Murphy'nin ölümünden sonra, kansı onun olay günü bölgeye Eyalet Polisinden daha önce vardığını ve öyle ki oradaki nesnenin fotoğraflarını çekiğini söyledi. Fakat bu fotoğraflara polis tarafından derhal el konulınuştu. Ayrıca söylediğine göre ordunun eşine gördüğü şeyler hakkında sessiz kalmasını söylediğine inanıyor...

SHAQ HARBOUR OLAYI 1967 Shaq Harbour, genellikle kırsal bir alan olan Shelbume'de Nova Scotia'nın Güney ucuna yakın, küçük bir balıkçı kasabası­ dır. O kadar küçüktür ki haritalarda nadiren gösterilir, ama eğer Clark's Limanı'nı ve Cape Sable Adası'nı bulursanız doğru yerdesiniz demektir. Shag Harbour'un adını aldığı "sbag" kelimesi, bölgede çok yaygın olan çift ibikli bir tür karabatak kuşundan gelir. Bölgede balık ve istiridye bol bulunur ve halkın geneli hayatı-


ALİ BEKTAN

274

nı bunları

avlayarak kazanır. Yıllar önce korsanlar bu kıyı şeridin­ de dolaşır ve Güneyden gelen Amerikan gemilerini yağmalarlar­ dı. Muhtemel.en Dünyadaki en ünlü hazine gömüsü olan, Oak Adası "para çukuru" biraz Kuzeyde, Halifax'ın başkenti yakının­ daki Mahone Körfezi'ndedir. Nova Scotia kıyılarındaki ada ve köylerle bağlantılı pek çok folklorik hikaye bulunur. 1967 4 Ekim gecesinde, Shag Harbnur' da yöresel hikayelere eklenecek bir olay meydana geldi. Gökyüzünden bir şey Shag Harbour'a düştü. O akşam Güney Nova Scotia sakinleri ilk olarak gökyüzünde turuncu ışıklar farkettiler. Beş genç, Shag Harbour semalarında dört tane ışık görmüşlerdi. Onlar izlerken parıldayarak 45 derecelik bir açıyla su yüzeyine doğru dalışa geçmişlerdi. Daha sonra kıyıdan yarım mil uzaklıkta suyla temas eden yerlerinden tıslama sesine benzer sesle çıkararak suyun üzerinde asılı kaldı. Bir uçak kazası olduğunu sanan görgü tanıkları Barrington geçidindeki yerel Kanada Atlı Polis Birliğini (RCMP) arayarak hali haber verdiler. RCMP polis memuru Ron Pound o sırada Shag Harbour 3 'neti otobanı civarında devriye gezmekteydi ve zaten o da ışıklan görmüş, bunun 60 fit uzunluğunda tek parça bir cisme bağlı dört adet ışıktan oluştuğuna kanaat getirmişti. Sahile indiğinde RCMP Onbaşı Victor Werbieki, RCMP Memur Ron O'Brien ve diğer tanıklarla birlikte sahil açığında gökyüzünde duran ve hareket ettikçe arkasında sarı köpükler bırakan cismi gördüler. Onlar izlerken ışıkları artık görülemez olana kadar karardı ve muhtemelen akıntıyla uzaklaştı, fakat görünüşü sanki dalgaların arasında batıyormuş gibiydi. 101 numaralı Sahil Güvenlik Botu ve farklı balıkçı tekneleri çağrıldı fakat onlar gelene kadar nesne bölgeden ayrılmıştı. Bölgeye ilk gelen balıkçı tekneleri bir şeylerin suya daldığını gösteren, san köpüklerden oluşan geniş bir köpük izi gördüler. O gece başka bir şey bulunamadı ve gece 03.00 civarında aramaya son verildi. RCMP nin yaptığı kontroller sonucu ne Halifax'taki Kurtarma Merkezinde nede Nova Scotia, Baccaro'daki NORAD radar üssünde sivil yada askeri bir uçak kaybolma olayı kaydedilmemişti. Ertesi gün Halifax'taki Kurtarma Merkezi Ottawa'da ki Kanada Merkez Karargahına "bilinmeyen bir nesnenin" Shag Harbour'da suya düştüğünü rapor etti.


275

AMERİKA'NIN

UZAY SIRLARI

Neticede HMCS Granby bölgeye gönderildi. Dalgıçlar 8 Ekime kadar dibi araştırdılar fakat bir şey bulamadılar. Böylece 1993 'e kadar konu kapatıldı. Shag H::rrbour da suya çarpan nesne ne idi? Hikayelerde anlatıldığı gibi bir UF0 mu? Amerikan Hükümetinin de olaya karıştığı söyleniyor. Eğer öyle ise o dönem Moon Dust Project (Hava Kuvvetlerinin düşen yabancı Uzay araçlarını hızlıca ele geçirebilmek için kurduğu uzman ekibi) olaya karışmıştı. 1993'de Nova Scotia'da Chris Styles isimli bir MUFOMaraştırmacısı Shag Harbour olayıyla ilgilenmeye başla­ dı. Gazetelerden pek çok görgü tanığının isimlerini buldu ve bazı­ larıyla röportajlar yaptı. Buna ek olarak asıl kazayı gizlemek için pek az girişimde bulunulduğundan, konuyla ilgili izleyebileceği geniş bir belge arşivine ulaştı. Daha sonra Styles'ın araştırmaları­ na MUFOM dan meslektaşı araştırmacı Doug Ledger de katıldı. Styles ve Ledger'in araştırmaları sırasında ortaya çıkardığı en ilginç bilgi Granby'nin dalgıçlar tarafından araştırılmasının ardın­ dan aslında davanın kapatılmamış olduğuydu. Dalgıçların kendileriyle ve aramaya katılan diğerleriyle görüşen Styles, akıl almaz bir hikayeyi ortaya çıkardı. Görünüşe göre Shag Harbour da suya çarpan UFO dibe daldıktan sonra bölgeden ayrılmıştı. Suyun altından 25 mil ilerledikten sonra Govemment Point denilen, bir denizaltı tespit merkezi yakınlarında durmuştu. Merkez tarafın­ dan tespit edildikten sonra donanma araçlarından oluşan küçük bir birlik bulunduğu yerin üstünde pozisyon aldı. Birkaç gün sonra bir batık kurtarma operasyonuna ramak kala, diğerini kurtarmak üzere geldiği anlaşılan başka bir su altı UFO'suyla birleşti. Ordu bekleyerek neler olacağını izleme kararı aldı. Yaklaşık bir hafta sonra Donanma gemilerinden bir kısmı Kanada sularına giren bir Rus denizaltısını araştırmak üzere bölgeden ayrılmak üzere kaldı ve bu andan sonra iki UFO hareket etmeye başladı. Suyun altından Maine körfezine doğru yöneldiler ve geride kalan donanma gemilerinden yeterince uzaklaştıklarında su yüzeyinden fırlayıp çıkarak yüksek bir hızla gökyüzünde kayboldular. Hikayenin kendisi kadar inanılmaz olan Styles'ın görüştüğü, konu hakkında bilgisi olan herkesin anlatılanları doğrulamasıydı. Ne yazıktır ki bu ifadeleri verenlerin çoğu emeklilik maaşlarını riske atmak istemeyen ordu emeklileriydi ve anlattıklarının kayıtlara geçirilmesini istemiyorlardı.


ALİ

BEKTAN

276

ON İLGİNÇ KAÇIRllMA OLAYI

Bazı araştırmacılara göre Uzaydan gelen yaratıklar yaklaşık 300 yıldır insanları kaçırmaktadırlar. Dünya çapında ünlü İngiliz UFO uzmanı Jenny Randles (Türkiye'de de kitaplarından ikisi tercüme edilerek basılmıştır) en ilginç ve belgelenmiş Uzaylılar tarafından kaçırılma ve yakın temas vak:alarını yeni yayınladığı The Complete Book of Aliens and Abductions-Uzaylılar ve Kaçırma Olayları Üzerine Kapsamlı Kitap (Piatkus Yayınevi, Londra, İngiltere) adlı eserinde geniş yer vermiştir.

Uzman tarafından en ilginç bulunan on olay şunlardır:

1.

Teath, İngiltere, 1645: Pitt ailesinin yanıda hizmetçi olarak çalışan onbeş yaşlarındaki

Anne Jeffries evin bahçesinde tamamen şuurunu kaybetmiş ve yerde acılar içinde kıvranır­ ken bulundu. Genç kız kendine geldiğinde patronlarına yanına bir kaç küçük insana benzer yaratığın geldiğini, vücuduna dokunarak: onu öpmeye başladıklarını anlattı. Daha sonra kızın başı dönmüş ve her şey kararmıştı. Hizmetçi kız uyandığında kendini oldukça aydınlık bir yerde etrafında kendi tabiri ile "küçük perilerle çevrili," bulmuştur. Daha sonra yaratıklar genç kızı incelemeye başla­ mışlar ve özellikle de dikkatlerini üreme organlarına vermiş­ lerdir- Karanlık ortadan kalktığında hizmetçi kendini bahçede bulmuştur.

2.

Song-Zi Xian, Çin, 1880: Çiftçi Yut Ten ağaçlar arasanda parlak cismi gördüğünde evine gidiyordu. Birden felce uğra­ dı ve havalandığını hissetti. Etrafta büyük bir vınlama sesi vardı ve çiftçi kendinden geçerek bayıldı. Kendine geldiğin­ de bir dağdaydı. Aradan yaklaşık iki haftalık bir zaman geçmişti ve evinden 450 Km uzakta Guizhou Eyaletindeydi!

3.

Paarl, Güney Afrika, 1951: Tanınmamış bir İngiliz mühendis

ıssız

bir

dağ

yolunda

aracını

sürmekteyken küçük insan


277

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

benzeri bir

yaratık tarafından

ihtİyacmıız

var," denildi.

durdurularak kendisine "suya

Yaratığa yardım

etmek için dağda bulunan bir su kaynağın­ dan su temin eden mühendis onu içinde yaralı vaziyette yüz üstü yatan bir başka varlığın bulunduğu tepsi biçimli aracın pilotuna götürdü. Ziyaretçi gökyüzünü göstererek yer çekimini kaldıran teknolojileri ile oradan geldiklerini söyledi. 4.

Vienna, Avusturya, 1955: İkinci Di.inya Savaşı sırasında Naziler'in elinde bir çok işkenceler görmüş bir insan olan Josef Wanderka, ormanda yürürken ağaçsız bir bölgede büyük, gri renkli ve yumurta biçiminde bir araçla karşılaştı. Gemidekiler onu güverteye aldılar. Bunlar uzun boylu, sarışın çift cinsiyetli güzel suratlı varlıklardı. Ziyaret sırasında Wanderka ağlayarak yaratıklara Naziler'in zulümlerinden bahsetti ve eğer ileri bilgileıi ve güçleri varsa Dünyayı düzeltmeleri için yalvardı. Onlar da Dünya tarihinin gidişatına karışamaya­ caklarını söylediler.

5.

Grodner Pass, İtalya, 1968: Walter Rizzi, disk biçimindeki cismi gördüğünde sıkı bir fren yaparak motosikletini durdurdu. Bir süre sonra gri tenli, kel kafalı ve kedi gözlü küçük yaratıklar açığa çıkacaktır. Bu yakın temas sırasında yaratık­ lar "manyetik araçlar" sayesinde yolculuk yapabildiklerini ve gezegenimizde hızlı yaşlandıkları için çok kısa bir zaman dilimi içinde Dünyada kalabildiklerini anlatmıştır. Yaratık­ lar, Rizzi'yi Dünyanın manyetik kutuplarının değişeceği ve böylece Dünya üzerindeki bir çok hayat biçiminin ortadan kalkabileceği iklim değişiklikleri olabileceği konusunda uyarmışlardır.

6.

Imjarvi, Finlandiya, 1970: Çiftçi Esko Viljo ve

ormancı

Aarno Heinonen kayak yaparlarken garip kırmızı bir sisle karşılaştılar. İki adam sisler içinde bir Uçandairenin belirdiğini fark ettiler; şuurlarını kaybetmeden önce kör edici bir ışık huzmesi açığa çıktı ve dağ eteğinde kendilerine geldiler. 'Trol benzeri varlıklar" gördüklerini sonradan hatırlayacak­ lardır. Her ikisi de güneş yanığı tedavisi göreceklerdir. Dok-


ALİ

torlar bunların söylemektedirler. Heinonen

aslında

yaratıklarla

radyasyon

BEKTAN

278

yanığı olduğunu

çevrili garip bir odaya

alındıklarını

ha-

tırlamaktadır.

E.T. ler kendilerine ileride tekrar kontak kurabilmek için kafaiçine bir alet koyduklarını söyleyeceklerdir.

larının

Finli ormancı bu takılan aletin yan etkisi olarak güçler edindiğini söyleyecektir.

bazı psişik

7.

Gisbome, Yeni Zelanda, 1978: Bölgede açığa çıkan UFO dalgasından sonra üç genç kadın UFO avına çıktılar. Evlerine geri döndüklerinde hafızalarındaki anlaşılamayan biri saatlik kayıp dışında başlarından geçen garipliklerle ilgili hatırladıkları hiçbir şey yoktu. Kadınlardan bir hipnozla geriye döndürüldüğünde yaratıklar tarafından bir arkadaşı ile birlikte kaçırıldığını hatırlayacaktır. Kurban varlıklardan biıini çıkardığı ışık huzmesi ile yakalanmış ve daha sonra kendini yaratıklar tarafından bir levha üzerine yatırılmış vaziyette incelenirken bulmuştur. Yaratıkları uzun zayıf yüzlü ve büyük gözlü olarak tanımlamaktadır. Hipnoz sırasında olayı yeniden yaşayan kadın travma geçirerek "Beni yalnız bırakın. İğrenç.. bunu benden uzak tutun ... bunu yapamazsınız!" diye bağırmıştır.

8.

Pyrogovkoye Gölü, Rusya, 1978: 'Anatoly' takma adını kullanan bir subay gölün kıyısında devriye gezerken iki insan-benzeri yaratıkla karşılaşarak telepatik bağlantı kurar. Ona içecek vererek uyuturlar ve daha sonra gölün kıyısında kendine gelir. Anatoly esirlerini komünist yapmak için zayıf bir girişimde de bulunduğunu hatırlamaktadır. Ordudan ayrılmak için yalandan delilik yaptığı suçlaması ile itham edilmesine rağmen, psikolojik testler, hipnoz seansları ve bağ­ landığı yalan makinesinden elde edilen sonuçlara göre Uzmanlarca yalan söylemediği anlaşılacaktır.

9.

Vancouver, Kanada, 1985: Alvina Scott Uzaylılar tarafından kaçırıldığını, çalışmalarında kullanılmak için yumurtalıkla-


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

279

nndan birinin alındığım ve böbreklerinde bulunan hastalığı iyileştirmek için kendi vücuduna bir tıbbi müdahele yapıldı­ ğını iddia etmekteydi. Gerçekten de, ultrasonik testlerde hastalıklı böbreklerinin tamamen iyileştiği görülmüştür. Kendisini Hoova olarak tanıtan ve insan görünümünde olan varlığın yuvarlak kafalı bir gri olduğunu ve hipnotik projeksiyon sayesinde kendini bize bu formda gösterdiğini öğren­ miştir. Aynca kendisine insan ve Uzaylı DNA'larının kanş­ tınlması ile uğraştıklarını söylemişlerdir.

10. New York, N.Y., 1989: Manhattan'da oturan Linda Napolitano çok yüksek bir katta bulunan apartman dairesinden kaçınldığını, yaratıklar tarafından kullanılan yer çekimini ortadan kaldıran bir ışın ile penceresinden Uzay araçlarına götürüldüğünü ve burada çok ciddi bir tıbbi tahlilden geçtiğini iddia etmektedir. Asıl şaşırtıcı olan anlattıklarının iki görgü tanığı tarafından da teyit edilmiş olmasıdır. Binanın dışında bulunan ve yüksek mevkideki birine koruyuculuk yapan tanıklardan biri tepesinde uçan bir kadın gördüğünü ve yanında iki Gri Adamının bulunduğunu söylemiştir!

Bu kaçırılma olaylarının bulunmakta hem de kaçınlan insanlar üzerinde izler kalmaktadır. Siz Uzay geminizle başka bir gezegene gittiğinizde ilk işiniz orada yaşayan insanların DNA'larını çözmektir. Bunun içinde çeşitli tıbbi tahliller yaparsınız. Hayvanları ve Bitkileri incelersiniz.

hem

şahitleri

Tıpkı Uzay Yolu Dizisindeki Kaptan Kirk'ün gittiği gezegenlerde yaptığı keşif çalışmalarının bir benzerini yaparsınız. İşte Uzaylılarda araştırma yapmak için geldikleri Dünya üzerinde onlar da bu tür çalışmaları yapıyorlar. Burada bir noktaya dikkat çekeceğim, Uzaylılar Dünya'ya geldikleri zaman gezegene ayak basıp yürüyorlar, uçuyorlar, geziyorlar. Peki bunu yaparken bir tüp veya oksijen maskesi gibi bir şey kullanıyorlar mı? Kullanmadık­ ları gibi Uzaylılar da bizim atmosferimizde rahatça nefes alıp veriyorlar.


ALİ BEKTAN

280

Bu noktaya dikkat eden bir araştırmacı pek yok. Dünya üzerinde böyle rahat nefes alıyorlarsa demek ki kendi gezegenlerinde de atmosfer ve Dünya atmosferi ile arasında fark yok demektir. İşte bu ayrıntı bile Dünya'nın benzeri gezegenlerin evrende var olabileceğinin en büyük delilidir. Birde insanın anatomisine merak salıyorlar melez yani Dünyade koşuyorlar diyebiliriz. Bence ortaya çıkan her temas olayı iyice incelenmelidir. Varsa kanıtlar ortaya konulmalı, kişiler hipnoz altında bile konuşturularak, bilgi alınmalıdır. O zaman insanların yalan söyleyip söylemediğini anlayabilirsiniz. Kaçırılma olaylan günümüzde bile devam ederken, Anadolu'da da Uzaylılarla karşılaşan binlerce kişi bulunuyor. Bir çoğu ise bunları köy kahvelerinde bile anlatamıyor. Çünkü alay edilmekten korkuyorlar. Uzaylı karışımı ırk peşinde

Amerika'da da söz konusu durum var. Önemli bir olay olduPolis ve Şerif Büroları UFO bilgilerini, Uzaylılarla karşıla­ şan insanları Devlete bildirmek zorundalar. Devlet görevlileri de gelip araştırma yapıp rapor tutuyorlar. Amerikan Hükümetinin başlıca amacı hangi Uzaylı türü olduğunu öğrenmek ve bunu arşi­ vine almaktır. Bugün ABD'nin elindeki Uzaylı tür sayısının on ile onbeş arasında olduğu konuşuluyor. Amerika'nın tek amacı Uzaylılarla temasa geçmek ve bilgiyi onlardan almaktır. Bu düşünce Amerikan hükümetlerinin birinci derecedeki hedefidir. ğunda

Bu

görüş

Roswell'e düşen Uçandaireden bu yana bir gizlilik Günümüzde de devam etmektedir.

politikası olmuştur.

Wales Olayı UFO kazası raporları oldukça az sayıdadır ve bunların arasın­ da en fazla dikkati çekenleri Roswell kazası ile Nova Scotia'daki Shag Harbour olayıdır. Fakat bu konuda oldukça önemli olabilecek bir olay Berwyn Dağlan'nda meydana gelmiştir. Bu olay 1974 yılının Ocak ayında gerçekleşti. 23 Ocakta Wales'deki Clwyd şehri semalarında dev boyutlarda disk-şekilli bir nesnenin düştüğü görüldü. Aşağı yukarı iki saat önce Lancashire - Chesshire arasında birkaç düzine insan telefonla arayarak gökyüzünde Kuzeybatı yönünde rasgele hareket eden garip ışıklar gördükleri-


281

AMERİKA'NIN

UZAY SIRLARI

6.30'daki alışılmadık raporlardan soma Berwyn bir şey düştü ve Rihter ölçeğine göre 4.5 şiddetinde korkutucu bir sarsıntı yarattı. Bu şaşkınlık verici patlama, Chester, Wresham, Southport, Liverpool ve öyle ki Greater Manchester'da hissedildi. Etkilenen bölgelerde televizyon, radyo istasyonları ve Polisin telefonları gün boyu susmadı. Doğal olarak ilk önce patlamaya büyük bir uçağın, muhtemelen bir jetin düşmesinin neden olduğu düşünüldü. Polis ve kurtarma ekipleri derhal Berwyns 'e gönderildi. Kurtarma personeli kendini en kötüsüne haz~rlamıştı: Yok edici patlamanın yol açtığı akıl almaz korkunçlukta bir katliam ... ni

söylemişlerdi.

Dağlarına

Dağlarda bulunanlar kimsenin beklediği gibi çıkmamıştı.. Peki ne buiunmuştu? Ortada bir yolcu uçağı kazası yoktu. Ne ateş ne duman, nede cesetler vardı. En azından halka söylenen bu oldu. Fakat kısa süre sonra ordu olay yerine çağrıldı. Neden? Chester şehri sakinleri olay gecesi askeri kamyonlardan oluşan bir konvoy gördüler. Bazı cesur kişiler meraklarını yenemeyip ordu konvoyunu takip ettiler. Konvoy, daha soma patlamanın olduğu alana doğ­ m yönelince bu kimse için büyük sürpriz olmadı. Ordunun gelmesiyle alan derhal çembere alınıp kapatıldı. Sivil kurtarma ekiplerinin ve polisin bölgeye girmesine izin verilmedi. Patlamanın olduğu alana oldukça yakın oturan bir hemşire inanılmaz bir hikayeyle ortaya çıktı. Yerel bir gazeteye anlattığına göre "Albert Hali büyiiklüğünde" bir UFO Berwyn Dağları'na çarpmış ve çarpmanın etkisiyle bir millik mesafeye enkaz parçaları ve cesetler yayılmıştı. Cesetlerden birini kontrol etmek üzere yanına gittiğinde bunun bir insana değil bir Uzaylıya ait olduğunu farkedince şaşkına dönmüş­ tü. Gördükleriyle ilgili hikayeyi herkese yayamadan ordu olaya el koydu. Hemşire güvenli bir bölgeye gönderildi ve Savunma Bakanlığından iki görevli yaşadıklurı hakkında sessiz kalması emrini verdiler. Ona söyleyeceklerinin ulusal güvenliğe ve ülkenin savunmasına zarar verebileceği söylendi. Hemşire pek çok kişi tarafın­ dan tanınan biri olmasına rağmen o bölgede onu bir daha gören olmadı ve onunla röportaj yapan gazeteci 1979 yılındaki ölümüne kadar konu hakkında konuşmayı kabul etmedi. Acaba gazeteci de mi ordunun emirleri altındaydı? Muhtemelen ...


ALİ BEKTAN

282

Bu ilginç olayla ilgili sonradan ortaya çıkan gelişmeler oldukça ilgi çekicidir. 1990 senesinde, elektronik mühendisi Arthur Adams, Wales hikayesinden etkilenerek kazanın olduğu söylenen yeri ziyaret etmeye karar verir. Beraberindeki ekibi, şaşkınlık verici bir şekilde, kayalara eriyip yapışmış biçimde yeşil renkte metal parçaları buldular. Bulduğu örnekleri laboratuvarına götürüp elindeki 1 inç-küplük bir metal parçasını voltmetreyle ölçtüğünde iki kilowatt elektrik yaydığını görünce şoke oldu. Bulduklarını "Daily Express Gazetesi'ne götürdü ve onlarda Adams'ın Keşfi üzerine bir dizi makale yayınladılar. Berwyn kazası hakkındaki makaleler konuyu yeniden gündeme getirdi fakat sonunda Savunma Bakanlığı olaya el koydu ve hikayeye son verdi. Wales kazasıyla ilgili olaylar bizleri pek çok cevaplanmamış soruyla baş başa bırakıyor. Hemşireye ne oldu? Bu gün de bölgede metal parçaları bulunuyor mu? O gece meydana gelen patlamaya ne neden oldu? Bu konularda bir çok teori öne sürüldü. Kimileri bir çeşit deneysel araç prototipi derken diğerleri Berwyn'e düşenin bir UFO olduğunu düşünüyor. Etrafa yayıldığı söylenen cesetlere ne oldu? 23 Aralık 1974 tarihinde Wales'de meydana gelen kaza UFO tarihinde gizlenen en büyük sırlar arasında bulunuyor.

Neil Armstrong'un UFO Macerası Ay'a ilk ayak basan adam, Dünyadışı canlıların yönettikleri araçları görmüş ve hayran olmuştu fakat o tek tanık astronot değildi.. 1974 yılında, adı saklı tutulan ve gerektiğinde açıklanacağı söylenen ünlü bir Amerikalı Fizik Profesörü, Ay'a ilk inen insan olan Neil Arnıstrong ile bir sempozyum çerçevesinde özel bir konuşma yaptı, astronot bu konuşmayı doğruluyor ve bunlar artık konuşulmalı diyordu. Profesör - Apollo 11

yolculuğunda

gerçekten ne oldu?

Armstrong - İnanılmazdı, tabii ki biz bu olasılığın var olduğu­ nu daima biliyorduk ve her zaman susmamız için uyarıldık. Bir Ay kenti ve Uzay üssü olasılığını hep bekledik ve hazırlandık. Profesör- Uyarıldık, ne anlamda?


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

283

Armstrong - Çok fazla detaya giremem, o Uzay

araçları vardı

ve bize göre çok farklılar, gerek büyüklükleri, gerekse de özgün teknolojileri lardı. Başka

erişilmez. Çok büyüktüler ve çok ustaca yönetiliyorbir soruya gerek yok.

Profesör - Fakat NASA, Apollo 11 'den soma dü?

uçuşlar

sürdür-

Armstrong - Doğal, NASA kararlıydı ve Dünyada bir paniğe neden olmak istemedik, fakat hızla karar alıp, geri dönecek ve gerekeni yapacağız. Bu tür örnekler öylesine fazla ki ve öylesine çok ciddi kanıt ve tanık var ki, söylenecek fazla söz kalmıyor. Bu yazı dizisini hazırlarken, bir an durup önümdeki belgelerin kopyalarına veya fotokopilerine baktım, her şey o kadar gerçek ki, birçoğunda Amerikan Hükümeti-Çok Gizli-Savunma Bakanlığı­ Ulusal Güvenlik Örgütü-NASA-CIA türünden damgalar var. Tüm gizlilik çabalarına rağmen, insanın özgün tabiatına uygun olarak bir yerlerden bir şeyler sızıyor veya kaçıyor. Şu ana kadar, sizlere çuvallar dolusu tanıklık ve dokümandan ancak birkaç örnek verebildim, amacım sizleri etkilemekti çünkü aklı başında olan ve belli bir kültür düzeyine ulaşmış herhangi bir mantık, bunları kolayca algılayabilir ve gerçeklerden söz edildiğini kavrayabilir veya en azından kuşku duymaya başlar. UFO olaylarının ve etkilerinin daha önce ancak küresel düşünebilen beyinlerde yer aldığını söylemiştim. Belki de beklenen bir şey vardır, bu tür düşünenlerin çoğalması gibi. Birkaç çok önemli örneği gözden geçirerek. tekrar sizleri yaşanan olayların içine sokmak istiyorum ama özellikle yeni, az duyulan ve araştırılmış olaylardan yola çıkaca­ ğız.

Kaynak: NASA.


ALİ BEKTAN

284

AY'DAKİ UZAYLI ÜSLERİ VE YAPILAR

aementine ve Geçici Ay Olaylan

Ay'ın ölü bir gezegen olduğu yerleşmiş bir bilimsel olgudur. Buna göre, Ay'daki volkanik olaylar milyarlarca yıl önce sona ermiştir. Ay'ın atmosferi bulunmamaktadır, dolayısıyla burada hayat da yoktur. Fakat yıllar geçtikçe, Ay üzerinde çalışmalar yapan pek çok deneyimli astronom teleskoplarıyla esrarengiz olaylar gözlemlemişlerdir. Birdenbire parlayan ışıklar, gazlar, renk değişimleri ve bulutlar bunlardan bazılarıdır. Hatta bazı astronomlar, Ay üzerindeki arazilerin zaman içinde değişime uğradığını söylemektedirler.

Bunlara Geçici Ay Olaylan adı verilmektedir. Bu olaylara bölgelerinde daha sık rastlanmaktadır; Aristarchus bölgesi bunlardan biridir. Ay'ın bazı

Geçici Ay Olayları tabirinin isim babası astronom Patrick Moore, bu olayları "Ay'daki depremler sonucu meydana gelen gazlı oluşumlar" olarak nitelendirmiştir. Apollo 11 ve 12 tarafından Ay yüzeyine bırakılan aygıtlar ise yüzeyde su buharı bulunduğunu ve bunların "çatlaklardan gayzer gibi püskürdüğünü" belirlemişler­ dir. Yakın zamanlarda, bu Geçici Ay Olayları ile ilgili yeni kanıt­ lar elde edilmiştir. Astronomy Dergisi'ne göre, Ay yüzeyinin Clementine uydusu tarafından çekilen fotoğrafları, amatör astronom Robert Manske'nin rapor ettiği olayı destekler niteliktedir. Manske, Aristarchus bölgesindeki Cobrahead adlı çökmüş lav birikintisinde gölge ya da karartı benzeri oluşumlar gözlemlemiştir. Master öğrencisi Sascha Calkins'in Clementine fotoğrafları arasında bulduğu Aristarchus bölgesinin Manske'nin bahsettiği anıia çekilmiş fotoğrafı Manske'nin gözlemine güçlü bir kanıt oluşturmak­ tadır. Clementine bulguları aynı zamanda Ay yüzeyindeki kraterlerden birinin yavaşça renk değiştirdiğini de ortaya çıkarmıştır. Bu bulgular üzerindeki tartışmalar hfila devam etmektedir.


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

285

AY'DAKİ İNŞAATLAR

Ay yüzeyinde araştınnalarda bulunan Amerikalı astronotlar, burada geometrik yapılar bulunduğunu gözlemlemişlerdir. Bunlar doğal oluşumlar değillerdir ve bu yüzden de Dünyadan ya da Dünyadışından gelen varlıklar tarafından inşa edildikleri düşünUl­ mektedir. Fakat ne yazık ki Ay'a giden 6 Apollo Uzay aracının biri bile, belki de bilinçli olarak, bu yapıların yakınına inmemiştir. Apollo astronotları, Ay'da ayrıca 200 metre çaplarında devasa parlak kubbeler gördüklerini rapor etmişlerdir. Astronotlar bu kubbelerin saydam gibi göründüklerini ve çevrelerinden daha farklı bir renkte olduklarını söylemişler ve bunların büyük ihtimalle plastik bir materyal ya da renkli cam panellerinden yapıl­ dıklarını sözlerine eklemişlerdir. Astronotlar Ay yörüngesindeyken dev gibi dikdörtgen şeklinin yanında geometrik bir pateme sahip birtakım sivri uçlu piramitler de gözlemlemişlerdir. AY'DAKİ UZAYLI ÜSLERİ

Her geçen gün daha çok insan Ay'da bir nu söylemektedir. Anlatılanlara

göre bu ay üssü,

Ay'ın

Uzaylı

üssü

olduğu­

Dünya'dan görülmeyen

karanlık tarafında bulunmaktadır.

Ay araştırmalarının neden durdurulduğunu ve Ay' da neden bir üs kum1aya çalışmadığımızı hiç merak ettiniz mi? Sizce bu Uzayda yüzer bir istasyon kurmaktan daha iyi bir fikir değil mi? Neil Armstrong'a göre, Ay'da Uzaylılara ait bir üs bulunmaktadır, bu yüzden Uzaylılar Ay'dan uzak durmamızı istemişlerdir. Eski Donanma İstihbarat görevlisi Milton Cooper da, Ay üzerinde bulunan ve istihbaratçıların "Uzaylı Üssü Luna" olarak: adlandırdıkları bir üsten söz etmektedir. Cooper'a göre, Ay'ın uzak kesimlerinde bulunan bu Uzaylı üssü Ay'a inen Apollo astronotları tarafından da görülmüş ve filme alınmıştır. Ana gemi adı verilen devasa Uzay gemilerinin bulunduğu bu üste, çok büyük makineler kullanılarak maden çalışmaları yapılmaktadır. 1960'larda Pentagon'un Araştırma ve Geliştirme Departmagörev yapan Yarbay Philiph Corso, ABD Ordusu'nun ve

nı'nda


ALİ

BEKTAN

286

Hava Kuvvetleri'nin elinde astronotlar tarafından çekilen ve Ay' da Uzaylıların varlığını açık bir biçimde kanıtlayan en az 122 fotoğrafın bulunduğunu iddia etmektedir.

ABC' de Ay'la İlgili Haberler Amerikan ABC haber kanalının web sayfasında yayımlanan, 13 Haziran 2000 tarihli makale Ay'la ilgili gerçeklere biraz olsun ışık tutmaktadır. Makalede şöyle denilmektedir: "Yeni elde edilen kanıtlar, Ay'ın bazı astronomların düşündü­ gibi tamamen ölü bir gezegen olmadığını ortaya çıkarmakta­ dır. Ay yüzeyinde zaman zaman yoğun bir hareketlilik gözlemlenmektedir. Uzun aralıklarla da olsa Ay yüzeyinde değişiklikler olduğu rapor edilmektedir. Bu iddialar tartışmaya açıktır. Pek çok bilim adamı ise Ay üzerirıdeki parlaklıklar ve sis gibi zaman zaman rapor edilen gözlemleri ciddiye almamaktadır." ğu

Aydınlık

Yer: 136 km uzunluğundaki büyük krater Langrenus. bir astronom Ay yüzeyinin zaman zaman bir şeyler tarafından aşındırıldığı yolunda sağlam kanıtlar bulmuştur. Bu gözlem 1992 yılında, Paris Gözlemevi'nde görev yapan deneyimli Ay gözlemcisi Audouin Dollfus tarafından bir metrelik Meudon teleskopuyla yapılmıştır. Dollfus araştırma sonuçlarını incelemeyi yeni bitirmiş ve yayımlanmak üzere sunmuştur. Fransız

Solan

Işık:

Dollfus, 30

Aralıkta

büyük Langrenus kraterinin Bunlar o gün ortaya çıkmışlardır. Profesör Dollfus, bu ışıkları bir kaç gün izlemiş ve kraterin içinde dans eden ışık kümeleri görmüştür. tabanında birtakım parlaklıklar görmüştür.

Dollfus, teleskoptan her tiğini fark etmiştir.

baktığında

bu

ışıkların şeklinin değiş­

Ona göre bu ışıklar, bir gazın Ay yüzeyinden toz kaldırması ve bunun Güneş ışığıyla birleşmesi sonucu oluşan bir görünümdür. Bazı Ay gözlemcileri, değişime uğramadığı sanılan Langrenus krateri üzerinde bu tür bir sis görülmesini şaşkınlıkla karşıla­ mışlardır.


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

287

Profesör DolJfus, detaylı olarak incelendiğinde Langnerus'un bir çok çatlak izine rastlanacağını söylemektedir. Ona göre söz konusu gaz bu deliklerden çıkmış olabilir." tabanında

Dünyanın uydusu

Ay yeniden önem kazanıyor

Ayak basılmasından kırk yıl sonra, Dünyanın uydusu Ay yeniden önem kazanıyor. Jeolog Harrison Schmitt AFP'ye yaptığı açıklamada, "Her şeyden önce Ay, keşfedilmesi gereken bir bilimsel bilgiler madeni" dedi. Harrison, Ay hakkında keşfedilecek bilgiler sayesinde Dünya ve Güneş sisteminin diğer gezegenlerin kökeni hakkında başka bilgilere ulaşabileceklerini belirtti. Harrison, Ay yüzeyinin, Güneşin dış katmanlarından gelen ve Güneş rüzgarlarıyla ti.im Güneş sistemine yayılan helyum3 bakımından zengin olduğu~ıu söyledi. Harrison, yeryüzünün manye;ik alanı tarafından geri püski.irDünyada nadir olan helyum 3 'ün, nükleer füzyon için çok aranan bir element olduğunu ve bir gün Dünyada çok değerli hale geleceği öngörüsünde bulundu. Harrison Schmitt, 1972 yılında yapılan Apollo 17 uçuşunda yer almıştı. Bilim adamları, Ay'ın bir jeolojik hazine, doğal kaynak bakımından potansiyel olarak zengin olduğunu ve gelecekte Mars ve Güneş sisteminin diğer gezegenlerine yapılacak insanlı yolculuklar için köprü görevini oynayabileceğini kaydetti. tüldi.iğünden


ALİ BEKTAN

288

AYDA ESKİ UYGARLIK KALINTISI BULUNDU ..AY'DA ESKİ UYGARLIK KALINTISI VARMIŞ" Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi (NASA) uzmanı Ken Johnston, ABD'nin Ay'ın büyük sırrını gizlediğini iddia etti. Ay programının kıdemli fotoğraf Ken Johnston, sansasyonel bir açıklama yaparak Ay'ın sanıldığı gibi ıssız bir yer olmadığını, Ay'a ayak basan ilk astronotların eski bir uygarlığın izlerini bulduğunu iddia etti. NASA'ya

yıllarını vermiş

laboratuvarı uzmanı

Rus RIA ajansının aktardığına göre, Dünyaya dönen astronotoradaki kalıntıların resimlerini de getirdiklerini belirten Johnston, "ABD Yönetimi'nden direkt olarak gelen emirle tüm kanıtların yok edilmesi istendi. Fotoğraflar imha edildi, ancak benim elimde birkaç negatif kaldı. ların

Yakında bunları

Amerikan kamuoyuna açıklayabilirim. NASA, Uzay ve Ay çalışmalarıyla ilgili olarak halkını bilgilendirmiyor" dedi. Geçtiğimiz

hafta yazdığı "Black .Mission"kitabını yayınlama­ sı sonrasında NASA tarafından işine son verilen laboratuar uzmanı Johnston, NASA'nın sivil bir organizasyon olmadığını, yapılan çalışmaların yüzde 90'nın Pentagon tarafından yürütüldüğünü de öne sürdü. Öte yandan 40 yıldan beri rafa kaldırılan Ay'ın keşfi konusu günümüzde tekrar alevlenmiş durumda. Başta ABD, Rusya, Çin ve Hindistan olmak üzere birçok ülke Ay'a yeni Uzay aracı göndermek için kollan sıvadı. Ay'la ilgili tüm bilgiler NASA Arşivlerinde durmaktadır. Bilimsel bir keşif yapmışsınız ve bunu Dünya'dan saklıyorsunuz. Bir de bu keşfin kanıtlarını yok edeceksiniz. NASA insanları pek fazla saf yerine koyuyor. Kurumun birinci derecede görevi Uzaylılarla temasa geçmek ve bilgiyi alarak bunu Amerikan Devletinin kullanımına sunmak olan bir kurum,


AMERİKA'NJN UZAY SIRLARI

289

Ay üzerinde bir zamanlar koloni k."Uranların etmez arşive kaldırır.

bıraktığı

bilgileri yok

Amerikalı'lara

ben her zaman soruyorum: 1972 Yılının Aralık ayından bu yana teknolojinizde gelişmesine rağmen neden gitmiyorsunuz? Oranın sahipleri mi? Sizi istemiyor. En mantıklı açık­ lama bu değil mi? Hani 2000 yılından itibaren Ay Üssü kuruluyordu? Bu işin sadece mantıklı bir açıklaması vardır: "Sizden ileri bir uygarlığın temsilcileri sizi istemiyorlar" Doğru açıklama

budur. Ay'ın görünmeyen bölgesindeki Şehir den bahseden pek yok. Ay'ı inceleyen uydular arasında Rus, Çin ve Japon uyduları var. Rus Bilim adamlarının elinde bu Ay'daki kentin fotoğraflarının bulunduğu açıklandı. Konu Uzay ve Uzaylılarla ilgili bir şey oldu mu gizli bir centilmenlik anlaşması devreye giriyor ve ülkeler sessizliğe gömülüyorlar. Sonuçta kim bilgiyi ele geçirirse Dünya da güçlenecek ve Uzay çalışmalarında ön plana çıkacak. Kaynak: Hürriyet Haber.

UZAK GEÇMİŞTEN KALAN ÇÖPLER! Eğer

insan ırkı, Dünyadışı kökenliyse ve bir görüşe göre 40.000 yıl önce Dünyaya gelindiyse ve sonra uygarlık çöküp, "Ana Kültür" kaybolduysa, geçmişle ilgili bilgimizi bir daha gözden geçirmekte yarar vardır. Her ne kadar 40.000 yıllık süre, Dünyanın hayat sürecinin yanında çok az görünse de, insan uygarlıklarının bildiğimiz tarih sahnesindeki hayat sürelerinin 3.000 yılı aşmadığı da görülmektedir. Yanısıra, uygarlıkların süreci insan ömrüyle de doğru orantılı yani ilişkilidir, hayat süresinin uzunluğu uygarlıkları da etkilemektedir. Ama yıldızlararası canlı­ ların hayatı çok daha uzun olabilir ve bu da daha uzun uygarlıkla­ rın göstergesidir. Belki de geçmişi simgeleyen kutsal kitaplardaki insanların çok uzun yaşadıkları iddialarının altında bu vardır. Dünyadışı köken görüşünün olasılığı sanıldığı kadar az değildir, üsteijk bilim kurgu gibi görünmesi aksine destekleyicidir. 40.000 yıl tezinin ötesinde, milyonlarca yıl evvel Dünyadışı Uzay araçla-


ALİ BEKTAN

290

n çok yaşlı yıldızlardan gelip, binlerce yüzyıllık kendi uygarlıkla­ nnı getirmiş olabilirler. Öyleyse izler bırakmış olmalıdırlar. El-

bette ki, bu düşünce şekli, üzerine ipotek konulmuş bir varsayım­ kültürel ve fiziksel gelişimimizin temelinde Uzaydan gelen başka kültürlerin bulunduğunu kabul etmemiz için bize kanıt gerekir. Peki bu kanıtlar gerçekten var mıdır? dır,

Küp ve kap paradoksu 1885'de Silezya'da bir kömür madeninde, jeolojik bir kömür içinde garip bir cisim bulundu. Kömür yatağının geçmişi on milyon yıl öncesine dayanıyordu yani içindeki cisim on milyon yıl önce oraya gelmiş olmalıydı. Bu cisim 67x47 mm. ölçülerinde 737 gr. ağırlığında geometrik bir cisim yani bir küptü. İki yüzü ovaldi, öteki yanında ortasına kadar ulaşan bir yarık vardı. Yapılan analizlerde, nikel-karbon karışımı bir çelik yapı belirlendi. Sülfür oranı azdı ve doğal pirit oranı yeterliydi. Bilindiği gibi çelik, doğal değildir, bir fabrika üretimidir yani kimyasal bir sonuç veya üründür. Bazı uzmanlara göre, cisim yapaydır çünkü doğada gerekli kimyasal oluşum zincirinin rastlantısal olarak böyle bir sonuca ulaşması hele geometrik bir cismi ortaya çıkarması mümkün değildir. Gizemli küp, 1910 yılına kadar Salzburg Müzesi'ndeydi. Eğer bu küp, milyonlarca yıl evvel kömür yatağına gömülmüşse ve yapaysa, insanoğlu tarafından yapılmadığı anlaşılır. Acaba, bu garip cisim milyonlarca yıl önce Dünyayı ziyaret eden bir Uzay aracının bıraktığı bir çöp olabilir mi? Bir diğeri daha var; Çan şeklinde bir kap düşünün, 10 x 15 cm. boyutlarında, tabanı 5 cm. çapında, kalınlığı 31 mm. çinko renginde ve metalik bileşi­ minde önemli oranda gümüş bulunuyor. Bu tuhaf ve bilinmeyen kap, yüzeyin 4.5 m. altında bir pudra kayasının içinde bulundu. Bu kap da, yukarıdaki küp gibi doğal değil, yapaydı ve bir kayanın içinde ne işi vardı? Daha bunlar gibi neler keşfedilebilir? bloğunun

Kaya oluşumlannın içinde daha neler gizlidir?

"8 milyon gezegende hayat vardır..." Görüldüğü

ve

gibi, galaksideki farklı kültürler arasındaki iletişim ana sorundur, ilişki kurulmuş olabilir veya kuama farkında değilizdir. Hatta öylesine belirgindir ki

ilişkinin anlamı

rulmuştur


291

AMERİKA'NIN

UZAY SIRLARI

ama bizim algımızın ötesinde kalmaktadır. Bir diğer olasılık da, kendi çöplüğümüzde eşinirken çevreyi göremememiz olabilir. Üzerine ipotek konulmuş Galaktik uygarlık modellerinin ve Uzay uçuşları potansiyelimizin yaratıcıları olan fizikçiler arasında Dr. Lipp, Von Hoemer ve Dr. S.S. Huang sayılabilirler. Von Hoemer galaktik uygarlıklar için şöyle diyor; "Umuyoruz ki, uygarlıkların arasındaki ilişki 200-300 parsek gibi kısa uzaklıklarda Bir parsek 3.26 ışık yılıdır), yoğundur. Ama bu da uzun zaman dilimleri gerektirir ve eğer çok büyük uzaklıklarda aktif bir ilişki varsa bunu fark edemeyebiliriz yani bizim ömrümüz yetmez. Bir diğer handikap da, gezegenimizi çevreleyen elektromanyetik radyasyon kuşaklarının yarattığı engelleyici alanlardır. "Prof. Carl Sagan, NASA' da görevliyken en yakın on Dünyadışı uygarlığın en iyi olası­ lıkla 1000 ışık yılı uzakta olduğunu söylüyor ve olmaları gerekir, diyordu. Dr. Huang'a göre ise, galaksimizde % 3 ile 5 arasında zeki canlıların yaşadığı gezegensel sistemler vardır ve bu da yaklaşık beş ile sekiz milyon gezegende hayat olduğu anlamına gelir. Galaktik zeka yok olmak istemiyor; "Life, Mind and Galaxies-Hayat, Düşünce ve Galaksiler" adlı kitabın yazarı olan Dr. Axel Firsoff, evrenin geleneksel özelliğin­ de hayatın var olduğunu yazıyor ve galakside zeki'ilar arası ilişki­ nin bir yasa olduğunu ekliyordu, aynen nükleer ve biyolojik prensiplerde olduğu gibi ... Belki de bilemediğimiz galaksinin çekirdeğinde, bu tür bir oluşum vardır ve element parçacıklar yaşamsal enerjiyi dışa yaymaktadırlar. Bu bir tür "İlahi Yaradılış" olarak düşünülebilir. Belki de, insan formu veya insandışı formlar ne olursa olsun zeki canlılar böyle oluşmuştur. Uzay yolculuklarının şu anki düzeyi, gelecek için güvencedir ve galaksimizde bu yolculuklara çok öncelerde başlamış olanlar olmalıdır çünkü galakside bizim dışımızda hayatın varolduğu bilimsel bir gerçektir. Bu yolculukları yapanlar uygun gezegenlerden, bir başka uygun gezegene geçerek hayatı taşıyabilirler. Kendi aralarından bazılarını bir gezegende bırakarak bir tür galaktik döllenmeyi uyguluyor veya zekaya dayalı devamlılığı sürdürüyor olabilirler. Bir diğer olasılık da, Güneşlerin hayat süresinin sona ermesi nedeniyle, yıldız­ lararası göçtür, birgün bizim Güneşimiz de insanlığın hayatını


ALİBEKTAN

292

sürdü:::ınesi için yeterli ve yararlı olmayacak, kritik sıcaklık düzeyini aşarak, iç gezegenleri yok edecektir ve Dünyamız da iç gezegenlerin üçüncüsüdür (Merkür, Venüs ve Mars gibi). O zaman, hayat dış gezegenlere taşınmış olacaktır, insanlık buna hayatını sürdürebilmek için mecburdur.

Yeni bir Güneşin arayışı içinde olacağız... Jüpiter ve Satürn gibi gezegenlerin atmosferi, büyük hacimlerine karşın düşük yoğunlukta olmaları yasamsal değildir ama milyonlarca yıl sonra Güneşin artacak olan ısısı sonucunda buharlaşarak yoğunlukları artabilir. Ve insan hayatının genetik olarak çevreye uyum sağlaması gerçeği gözden kaçırılamaz ve uygarlık yapay olarak kendini koruyacak çevreyi de yaratabilir. Çok uzun bir zaman sonra ise, Güneşimiz maksimum büyüklüğe ulaşacak ve soğuma dönemi başlayacaktır, ısısını yitirerek içine doğru büzülen Güneş kızıl bir cüce olacak ve dış gezegenler tamamıyla donacaktır. Buraya gelinmeden çok önce insanlık, hayatını sürdürebilmek için yeni ve genç bir Güneşi bulmuş olacaktır, bunlara G tipi yıldızlar denir ve milyonlarca yıllık dengeli hayatları vardır. Öyleyse ihtiyaç olduğunda, zeka varlığını korumak için kendini bir başka yere taşıyacaktır ve de taşımıştır. Hayatın devamlılığı kavramı ve galaktik göç modeli ya da örneği galakside yeni bir şey olamaz. Tsiolkovsky, kolonileşmenin sadece evrim için olmadığıııı, ana nedenin hayatın galakside bir yerden bir yere sıçrama­ sı olduğunu söylüyordu; bu amaç hayatın ve zekanın yayılması olarak düşünülebilir ama sonuçta hayatın ve zekanın temel karakteri veya özüdür. Eğer

zeki

canlılar

yeni Dünyalara göç ediyorlarsa

yanlarında

tohumları, çeşitle hayvanlar bulunmaktadır, böylece temel tarım başlatılacaktır. Böyle bir göçte, gidilen gezegende yaşamsal

bitki

ortam hazırlanabilecektir ama bu geçiş yani göç aynen şehirlinin köye göç etmesine benzetilebilir yani kentin uygar ortamı kırsal kesimde olmayacaktır. Zaman içinde, baştan başlanacak ve teknolojik gelişim sağlanacaktır ama uzun bir zaman sonra da geçmiş unutulacak ve efsanelere dönüşecektir. Az ve öz bir sonuç olarak insanlığın bu Dünyada var edildiği doğru değildir, insanlık bir başka Dünyada var olmuş denebilir. Dini metinler, mitler çok


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

293

uzak geçmişin hatta atalarımızın ötesinin anıları olarak düşünüle­ bilir. Örneğin "Tufan" olayı ve Nuh'un Gemisi bir başka gezegende yaşanan kıtaların sular altında kalma olayını ve bir Uzay aracını simgeliyor olabilirler. Adem ile Havva, Şeytan ve elma veya Cennetten kovulma hikayelerinde olduğu gibi ... Kaynak: Wardom

http://www.wcrdom.org/showtlıread. php ?t=8961 O

Evrene dikkatle bir göz atarsak, devamlılığın uzun dönemli görürüz, başka canlılar galaksi içinde oradan oraya gidiyor olabilirler, bizler henüz yarım yüzyıldır galaks!nin farkındayız ve daha ancak uydumuza gidebildik. UFO' ların bazıları Dünyadışı otomasyon gözlem araçları olabilirler, birileri bizi ve daha birçok yeri sistematik olarak izliyor, kendilerinde denetliyor da olabilirler. Çok uzak geçmişte kolonileşen bu gezegenin evriminden wrumlu da olabilirler. Öyleyse şöyle veya böyle bizler geçmişimize veya uzak atalarımıza karşı sorumluyuz. Anavatanımızın özlemini çarpıtılmış da olsa, belki de dinsel platformda arıyc.r veya gideriyor olabiliriz. Ama unutmayalım ki, şu an yaşadığımız gezegen, çok uzak torunlarımızın anavatanı olacaktır... gelişimlerle sağlandığını

Kaynak: Wardom http://wwK wardom.orglshowthread.php?t=896 !{)

"İnsanlığın birkaç bin yıldan beri var olması ne garip bir iddiadır;

ya birkaç milyon yıldan beri var olduysak? Ve oralarda ne bilmiyorsak? Bu bir olasılık kuramıdır ve bize gezegenler arası konumumuzu gösterebilir." yaptığımızı

(Konstantin E. Tsiolkovsky 1857-1935-Rus

roketçiliğinin babası)

ABD ile Uzaylılar anlaşma sağladı... Son yıllarda ABD'de olaylar oluyor.

Dünyadışı canlılar

konusunda ilginç

İçlerinde Başkan'm, Yardımcısı'nın, CIA Başkanı'nın ve baş­ ka önemli yetkililerin bulunduğu çok gizli bir gurup, 1948, 1982 ve 198 8 'den beri Dünyadışı canlıları konuk ediyorlar, gizli ortak üsler kuruyorlar.


ALİ BEKTAN

294

Bu sayfalarda okuyacağınız bilgileri veren kaynaklara göre, tüm anlatılanlar ABD Hükümeti tarafından "Çok Gizli" olarak tanımlanıyor. Ve yine aynı kaynaklara göre, ABD'de geçerli olan "Bilgi Özgürlüğü Kanunu" nun kapsamına alınmadığı gibi, ABD Hükümeti aşağıda anlatılan olayların hiçbirisinin doğruluğunu kabul etmemekte. Fakat, anlatılanların tümünün gerçek olduğu iddia edilirken, sadece ABD'nin değil daha birçok hükümetin benzeri gerçekleri sakladıklarını ve daha da ötede bu konularda konuşanların susturuldukları da belirtiliyor. Kaynak: Wardom http://www.wardom.org/showthread.php?t=89610

Anlatılanlar ve kimliği saklanan tanıklarla yapılan görüşmeler büyük bir gizlilik içinde gerçekleştirilmiş, ses ve video bantların­ dan isimler özellikle silinirken, konuşanların kimlikleri titizlikle saklanmış. Öyleyse, bu durumda anlatılanların doğruluğundan nasıl emin olunabilir? Buna verilen cevap ise şöyle; "Bu tanıklar, Amerikan Hükümeti'nin 'Çok Gizli' düzeyi ile olan ilişkileri, verdikleri isimler ve kaynaklar bakımından inanılır ve güvenilirdir. Tanıklar, görev yaptıkları dönemin istihbarat servislerindeki personelin adlarını ve rütbelerini doğru olarak biliyor ve anlatı­ yorlardı ve bunlar en ciddi düzeyde araştınlarakdoğrulandı."

Gizemli bir gurup

Birkaç yıl evveline dönelim, UFO Araştırmacısı William Mn"Dünyadışı Canlıların Biyolojik Varlıklan" adlı bir radyo programı yapıyordu. İkinci programın sonrasında, bir telefon aldı. Arayan eski bir istihbarat görevlisiydi, 9 arkadaşı adına konuşur­ ken, "Dünyadaki Yabancı Varlıklar"la ilgili dökümanları Moore'a verebileceğini söylüyordu. Moore, ikna olarak konuşmayı kabul etti ve konuşmalara ve konuşmacılara "Falcon" kod adı verildi. Bu arada Moore, Jamie Sanders adlı bir tv yapımcısı ve yönetmeninden yardım isteyerek, görüşmelerin videoya kaydedilmesini planladı. Bu aşamanın ardından, Falcon kod adlı ama gerçek adı "MI 12" olan gurupla çalışmalara geçildi. Peki, "MI 12" neydi? Bu özel gurup, ABD içindeki UFO faaliyetlerini araştırırken, "Dünyadaki Yabancı Varlıklar"la da ilişkileri yönlendirmekle görevliydi. ore


AMERİKA'NIN

295

UZAY SIRLARI

Yani resmen, İnsanlık ile "Dünyadaki Yabancı Varlıklar" arasUrdürülüyor, kararlar veriliyor, Başkan'ın onayına sunuluyor ve politika uygulanıyordu. Yani ABD Başkanı'nın "Dünyadaki Yabancı Varlıklar"dan haberi vardı... Falcon'a göre, "MJ 12" 1950'lerde bizzat Başkan Tmman'un emriyle kumlmuştu ve bu emrin belgesi de vardı, Falcon bu belgeyi gösteriyordu. Ek olarak da, 1947'de, New Mexica Roswell'e düşen l1FO'nun ve içindeki Dünyadışı c:ınlılr..rm cesetleri hakkında bilgi veren "MJ 12" dökümanları bulunuyordu. Bu döki.k:ıanlarda dönemin Başkan'ı Eisenhower'in iınzasi bu!unuyordu. Aşağıdaki satırlar teyp kasetinden aynen alınan bir bölümdür. sındaki politikayı belirliyorlardı. Çalışmalar

Bu İncil başka bir İncil, Fakon'un sesi: "MJ 12, 1950'lerde, hüldin'ıe~in içinden seçilen bir gump insaııla oluşturuldu. Görevleri, UFO'larla ilgili araş­ tırmalar yaparak, elde edilen bilgileri derlemekti. En önemli amaçları, UFO'larla ilgili bilgileri, bilimsel olarak geliştirmek ve teknclojimize yardım sağlayacak şekilde analiz etmekti. "MJ 12'nin üye!eri arasında, ABD Başkanı, Başkan Yardımcısı, Merkezi İstihbarat Örgütü "CIA" Başkanı ve Ulusal Güvenlik Danış­ m::;nı da dahildiler. "MJ 12"nin yönetim merkezi ise, Washington DC'deki Deniz Kuvvetleri Gözlemevi'ydi ve ABD Deniz Kuv'.'etleri "MJ 12" politikalarıyla ilgili faaliyetlerin tümünde öncelikli soıumluluğa sahipti. Deniz Kuvvetleri personeli tarafından derlenen tüm bilgiler, analiz edilmek üzere "Aquarius" kod adıyla komutanlık merkezine aktarılıyordu." Fa.kon devam ediyor; "MJ 12'nin kendi arasında 'İncil" adıy­ bir kitap veya basılı bir dosya vardı. Bu kitapta, Tmmmı döneminde, ABD'nin misafiri olan üç Dünyadışı yabancı anlatılıyor ve tüm ayrıntılar veriliyordu. Aynca kitapta, Dünyadışı canlılardan alınan teknolojik ve tıbbi bilgiler, onların kendi gezegenlerindeki sosyal hayatları, Roswell'de bulunan cesetlere yapı­ lan otopsilerin sonuçları ve evren ile ilgili bilgiler de yer alıyordu. Ama bu kadar değildi, devamı da vardı, 1988 yılında gelen veyine ABD'nin konuğu olan ve dev bir gizlilik perdesi altında saklanan i~ci bir Dünyadışı canlı gump daha anlatılıyor." la

tanınan


ALİ BEKTAN

"Dünyaya bugüne kadar üç

ayrı Dünyadışı canlı

296

türü geldi .. "

Falcon sürdürüyor; "Bir diğer kitap daha var adı "Sarı Kitap" bu ise son olarak gelen iki Dünyadışı canlı tarafından yazılmış. Kitapta, geldikleri gezegeni, Güneş Sistemi'ni, diğer Güneşleri, kültürlerini, kendi toplumlarını ve Dünyada nasıl hayatlarını sürdürdüklerini a.rılatıyorlar." Bu noktada Falcon'a önemli bir soru soruluyor, Dünyadışı canlıların kökenlerinin neresi olduğu soruluyor; Falcon açıklıyor; "Zeta Reticuli takımyıldızından geliyorlar. Bu takımyıldız onların ilk evi değil." Bu noktada hemen akla gelen biri var, bir dönem hükümet adına çalışan hipnoz uzmanı ve fizikçi Bob Lazar Dünyadışı canlılar tarafından kaçırıldığını iddia eden ünlü Betty Hill'i hipnoz etmişti ve Hill 1961 yılında yapılan bir seansta hipnoz altındayken Zeta Reticuli yıldız sistemini tıpa­ tıp tarif etmişti. Ama, Dünyalı astronomlar bu takımyıidızı ancak 1969 yılında ilk kez gözlemleyebildiler ve buldular. Öyleyse, arada kesin ama garip ilişkiler vardı ama bu ilişkilerin arasındaki bağ açıkça görülemiyordu. Kaynak: Wardom http://www.wardom.org/showthread. php?t=8961 O

Şimdi adı

Falcon gurubundan bir "Condor."

diğer kişiye

geçelim, onun kod

Condor, ABD Hükümeti ile Dünyadışı canlılar arasında yapı­ anlaşmalardan söz ediyor; "ABD Hükümeti ile Dünyadışı canlılar arasında imzalanan anlaşmaya göre, ABD Hükümeti Dünyadışı canlıların varlığını açıklamamayı kabul ederken, onlar da insan toplumuna yani Dünyaya karışmamaya söz veriyorlar. Ayrıca ABD, Dünyadışı canlılara özel bir bölgede, çok gizli tutulmak kaydıyla bir üs de veriyor. Söz konusu yer Nevada'daki 51. Bölge ya da öteki adıyla "Dreamland-Rüya Ülkesi" olabiir." Şim­ di söz yine Falcon 'da; "Dünyadışı canlılar bu bölgede üslendiler yani Nevada'da. Benim bildiğime göre 1948 veya 1949'dan günümüze kadar üç ayn Dünyadışı canlı türü Dünyamızı ziyaret etti veya konakladı, Dünyada ilk Dünyadışı bir canlı New Mexico Çölü'ndeki kazadan sonra ele geçirildi. Dünyadışı canlının adı EBE'idi. Hükümet tarafından üç yıl konuk edildi ve bakıldı. Ondan kültürleri, ırkı ve araçları hakkında çok şey öğrenildi. Diğer bir Dünyadışı canlı ise, bir değişim programının parçası olarak, lan


297

AMERİKA'NIN

UZAY SIRLARI

ABD Hükümeti'nin 1982 yılından bu yana konuğu oldu." "400 yıl yaşıyorlar ve çok zekiler..." Birçok görgü

tanığının

çizdikleri resimlerin

yanısıra,

Falcon bir metre ile bir metre on santim arasında değişiyor. Böcek gözüne benzer çok büyük gözleri var aynca birer iç göz kapakları bulunuyor. Yaşadıkları gezegende, gündüzleri Güneş ışığı bizimkinden iki veya üç kez daha fazla. Onlar da dişi ve erkek olarak iki cinsiyetteler. Bizim burnumuzun olduğu yerde iki küçük delik var ve küçük bir ağıza sahipler. Dünyadışı canlıları şöyle tanımlıyor; "Boyları yaklaşık

Bildiğimiz

türde dişleri yok, dişlerin yerinde çok sert kauçuk benzeri bir alan bulunuyor. İç organları çok basit, kalbin ve ciğer­ lerin görevini tek bir organ yapıyor. Yine çok basit bir sindirim sistemleri ve büyük ihtimalle gezegenlerindeki çok güçlü Güneş ısısı nedeniyle sertleşmiş ama son derece elastiki bir deriye sahipler. Beyinleri ise, bizimkinden çok daha karmaşık ve çok dah:ı fazla kıvrım görülüyor. Bizim görme sistemimiz beynimizin arka tarafından yönetilirken, onların ki beyinlerinin önündeki bir merkezden yönleniyor. Duyma yetileri bizlerden hatta köpeklerden bile çok ötede. Böbrek ve mesane sistemi de tek bir organ halinde, onlar da atıkları vücudlarmdan atıyorlar ama katı atıkları sıvıya dönüştüren ve bilimcilerimizin bir türlü tam olarak çözümleyemedikleri ekstra bir organları daha var. Ellerinde baş parmak yok, dört parmaklan bulunuyor, ayakları küçük ve parmak araları perdeli. Hayatları ortalama olarak bizim zaman ölçümüze göre 350-400 yıl arasında. Aslında genel olarak sürüngenlere benziyorlar. Bilindiği gibi Dünyada bazı sürüngen türleri 500 yıl yaşayabili­ yorlar. Bir timsahın 850 yaşında olduğu resmen açıklanmıştı. Ve tabii çok zekiler, eğer IQ ölçüsünü alacak olursak, IQ dereceleri 200'ün üzerinde." Falcon Dünyadışı canlıların sosyal hayatları hakkında da bilgi vererek konuşmasına devam ediyor; "Onların da bir dini var, evrensel bir dine sahipler. Evreni Tanrı olarak kabul ediyorlar. Sevdikleri müzik tüıii eski Tibet müziğine çok benziyor.


ALİ

BEKTAN

298

Genelde sebzeleri severek yiyorlar, Dünyada en çok dondurmayı sevmişler, en çok da çilekli dondurmayı ... " Şimdi Falcon'u bırakıp, adını saklamayan birine geçiyoruz;

Bilim ufolar için ne diyor? Ast!onot Albay Gordon Cooper, Avustralya üzerinde büyük bir UFO ile karşılaşmış, Dünya diline benzemeyen konuşmalar kaydetmişti ama kendisi bunu sonradan reddetti. Bir yıl sonra Kasım 1978'de ondan bir mektup aldım ve nihayet kendisiyle konuştuğumda Uzay uçuşlarında birçok kez UFO'larla karşılaştığı­ nı, başka astronotların da böyle şeyler yaşadıklarını ama konuş­ mamaları için uyarıldıklarını söyledi ... " Yazar Sichıey

Sheldon

"Atmosferimizde ve hatta yeryüzünde insan yapısı nesneler veya bilimin tanıdığı fizik güçlerin dışında nesneler bulunduğu kanıtları çok artınıştır. Sözlerine inanılması gereken insanlar böyle nesneleri gördüklerini söylüyorlar... "

1971-73

arasında

Britanya Genelkurmay

Başkanı

Lord Hill-

N:orton "Bazı raporlar bize gizli askeri üslerimizin üstünde yasadışı uçan araç trafiğinin bulunduğunu gösteriyorlar. Güvenilir insanlar bu aracı yakından gördüler... Araçlarda bir işaret veya tanıtıcı bir amblem yoktur. Bunlar kim ve nedir? Neden hava sahamızı ihlal ediyorlar?"

Tümgeneral Erik Reuterswaerd-İsveç "Bunların

roket olmadıklarını anladık, ancak daha fazla bir giremeden yabancı yetkililerle konuşan askeri yetkililer araştırmayı durdurdular... " araştırmaya

Prof. Paul Santorini, bilim adamı- Yunanistan "Garip şeyler görüldüğü artık kesindir. Aklı başında olup ta bir şey gördüğünü iddia eden inanılır insanların sayısı gittikçe artmaktadır."


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

299

General Lionel Max. F..assin, NATO Savunma

Koordinatöıii

ve Fransa F..ava Kuvvetlt:ii Kom.atanı

Bilim ufolan sevmiyor Bilim Dünyası tarafından 2000 yılında Michigan'da düzenlene panelde, ufo olaylarının üzerine odaklanırken fiziksel kanıtla­ rın bazıları kalite veya yeterlilik yönünden sorgulanıyordu. Özellikle f9toğraflar, radar l:ayıtlr..:-ı, taşıtlarm karıştırılması, uçuş teknolojilerinde görülen veya yaşanan sorunlar, görünür çekin1sel veya atıl enerjiler, topr~lc üstü izleri, bitblerin zm-ar görmeleri, tanıklardaki psikolojik etkiler ve kalıntılar üzerinde duruluyordu . .UFO ilişkilerini anlatan raporların bir kısmı toplumsal sağlLl;: bakımından tehlikeli bulundular. Bazı tanıklar radyasyon benzeri yanıklardan zarar gördüklerini anlatıyorlardı. Bu tür iddialar panelistleri olası sağlı.le riskleri üzerinde durmak için tıbbi ara~tır­ maların gerekliliğine yöneltti. Bilimsel görüşün temeli rapor edilen olayların çoğunluğunun nadir rastl:ınan doğal olaylar olduğu yönündeydi, yüksek düzeydeki elektriksel ortamlarda (Şimşekle­ rin yoğunlaştığı anlar) veya radar yanılgılarında (radar daJt~aları­ nın atmosferik etkiler tarafından etkilenmesi gibi) benzer olaylar yaşanıyo~·du. Buna k:qın, panelde UFO'ların veya UFO'larb ilgili bazı fenomenlerin l:ıir inanç veya moda olarak yorumlanması doğru bulunmamış ve üzerinde durulmamıştı. Oy:;a böyle bir konuda biliillin de~teği ş31ttı. Kanıtlarla

ilgili daha

gelişmiş

analizler konusunda ise panel veya tanıklıkların daha iyi aydınlatılması gerekiyordu. Birçok tanınmış UFO soruşturmacısı bilimsel komite tarafında...-ı yetersizlikle suçlandılar, öncelik tJlllnmadı ve gereken bilimsel önceliğe hak kazanamadılar yani yeterince dikkate alınmadılar. Bunun bir nedeni de, bu tür UFO araş­ tırmacılannın daha ziyade, çok bilinen klasik UFO olaylarrndan sürekli söz etmeleriydi. Komite yeni verileri istiyor ve onlarla ilgili bilimsel analizleıi soruşturuyordu, olasılıkla yeni ortaya çıkan yani taze kullanılabilir bilgilerle yola çıkılarak UFO meselesi çözümlenebilir veya anlaşılabilirdi. Komite böyle düşünüyordu. Buna rağmen tüm negatifliklere, eksikliklere ve katı görüşlere rağ­ men sonuçta şöyle bir yorum yapılmıştı; pek istekli

değildi, bazı raporların


ALİ BEKTAN

300

1.

UFO sorunu basit değildir çünkü benzersiz ve evrenseldir.

2.

Ne olursa olsun açıklanamayan gözlemler yine de vardır, bu da bilimin yeni çalışmalara girip bilgisini arttırması gereğini getirir.

3.

Çalışmalar

olaylara yönelmeli, bağımsız bir çizgide sürdü-

rülmelidir. 4.

UFO toplumu yani UFO'lara inananlar ile fizik bilimciier arasında sağlıklı bir ilişki kurulmalıdır.

5.

Bu alanda akademik desteğin sağlanması yararlı olacaktır.

UFO'lar ve bilimsel korku Elli yıldan beri Dünyanın birçok yerinde birbirlerine benzer UFO raporları yayınlanmaktadır. Bu raporların veya gözlemlerin içersinde çoğunlukta sahtekarlıklar, halüsinasyonlar, gezegenler, yıldızlar, meteorlar, bulutsu oluşumlar, ışık topları, gizli tutulan yeni uçak deneyleri ya da Dünyadışı canlılara ait Uzay araçları yer alırlar. Dünyada böylesine zengin ve çeşitli bir kaynak yoktur ve de çok az konu böylesine yoğun toplumsal bir ilgi görmektedir, buna rağmen bilimsel çevrelerin ilgisi tam aksine, yok denecek kadar azdır. Bilimsel desteğin yoksunluğu sonuçta gerekli araştırma fonlarının bu konuya yönlendirilmesini engellerken aynı düzlemde de elde edilen bazı ciddi ipuçları ve veriler değerlen­ dirilmemekte ve yitirilmektedir. UFO'lann bir inanç olduğu yaklaşımı ilk kez 1969'da Ccmdon Raporu'nda belirtilmiş ve bundan sonra da bilimsel temas yok denecek kadar azalmıştır. Bilim çevrelerine yerleşen soğukluğun ve konudan kaçınmanın içinde, saygınlık yitirme endişesi de vardır. Aslında nedenler veya bilimin gerekçeleri göreceli bir önem çizgisinde ve alacakaranlıktadır. Yani belirgin değildir fakat etki güçlüdür ve bilimin UFO'lara olan ilgisi her geçen gün daha çok azalmalcta ve konu gittikçe .yükselen bir çizgide UFO tarikatlarının veya mezheplerinin ya da fanatiklerinin eline geçmektedir.

Bilime göre UFO olaylarındaki eksiklikler Bilimin genel algısı ve tavrı içersinde, eğer UFO gözlemleri bilimsel bir problemse daha çok psikolojinin ve bilimsel fizik-algının araştırılması yaklaşımı dikkat çeker. Gerçekten de bazı gözlem raporları çok basit söylentileri kapsarlar, bir insan gökte bir


301

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

şey görmüş veya gördüğünü sanmıştır. Bazen raporlarda birden fazla tanık vardır veya bazen olaym birden fazla tanığı farklı yerlerdedirler. Bu basitlik düzeyinde olsa bile sonuçta yine de ortada bir fiziksel olay vardır ama bilimciler UFO olaylarına fiziksel yaklaşımlarda bulunmak istemezler. Anıaç ne olursa olsun sanki fiziksel kanıtlardan kaçınılmaktadır. Böylece peşinen "hayır" denmekte veya çözüm için bilimsel katkının yolu kapatılmaktadır. Oysa, bilimin katkısı UFO meselesini çözebilir. Belirtilen bilimsel politika belki de panele katılan bilim adamlarını da etkilemiş, topu topu birkaç gün süren tartışmalarda daha çok kategorize edilmiş kısıtlı olaylara ancak hazırlayıcı bir çizgide yönelinmiş, konunun kompleksliği ve de uzun tartışmalara gerek olduğu göz önüne alınmıştır. Doğal olarak böyle bir panelden çözümsel sonuçlar beklenmişti ama elli yıllık bir gizem birkaç günde çözümlenemezdi. Bilimsel gelişmeler çizgisinde, cevaplandırılamayan olaylarda ortak bir görüşe varılmış olsa da, bilimciler yeterince bilgilendirilmemişler, araştırmalar yeterince yapılmamış ve bilimsel çevrelerde değerlendirilmemişti. UFO meselesi henüz bu iki basam2kta sıkışıp kalmıştır.

UFO'lar hakkında bilimin göremedikleri SETi (Dünyadışı Hs.yatı Araştırma Projesi) ve UFO fenomeni gerektirirler. Bilim SETI projesini izleyebilir ve bu şekilde de birbirine benzer şartlar içersinde kısıtlı kalabi!ir, ilgili teknolojik alanlar ise iyi tanımlanmalı, önceden belirlenmiş stratejilerle araştırma alanı ve türleri genişletilmelidir. SETI için çok daha hassas ve gelişmiş alıcıların kullanılması bir başka gerektir. Öte yandan UFO fenomenini arnştırmak bütünleşmiş ama karma~ık bir disiplin gerektirir, olayların ne zaman ve nerede olacağmın önceden tahmin edilememesi gerçeğine öncelik verilmelidir. Temdde insanlığın bu konuya hazır olmadığına dikkat edilerek, analizler çok geniş tutulmalı, psikoloji, astronomi, imaj oluşumları, fizik, kimya ve fiziksel algı gibi çok farklı alanlarda çalışmalar gerekmektedir. Ama tüm bu çalışmalar için öncelikle açık bir bilinçle, geniş görüşlülükle ön yargısız yapılmalıdır. Her ne kadar UFO fenomeni ve SETI projesi topluma kapalı tutuluyor deniyorsa da, bilimin geçmişte yaptığı gibi kesin ve ciddi tavrı bu farklı yaklaşımlar


ALİ BEKTAN

302

engeli aşabilir. Soruların yapısı farklı ve değişik amaçlara yöneliktir. SETI projesi basit bir evet-hayır üzerine kuruludur yani Dünyadışı bir ilişki veya oluşumun varlığı üzerinedir. UFO fennmeni ise çok daha geniş bir Dünya görüşünün elzem olduğu bir araştırma alanıdır. Kısacası Dünyadışı hayatın varlığı ve ilişki SET! ile yetinilerek kısıtlanamaz çünkü olay çok daha büyük ve çok daha önemlidir. Zira SETI milyarlarca ışık yılı ötelerden bir cevap ararken, burnumuzun dibinde Dünyadışı canlılar cirit atıyorsa milyarlarca dolar, ön yargılar kompleksler yüzünden boşa gitmektedir... CIA'nin UFO'lar ve Dünyadışı Varlıklarla İletişim Kurma CIA 1949 yılından 1990'lı yıllara dek psişik güçleri kullanarak 'Dünyadışı canlılarla' telepatik yoldan iletişime geçmeye çalıştı. Ve bu olay şu anda yeni ifşa olmuş durumda. Konu ile ilgili yabancı istihbarat kaynaklarından elde edilen bilgiler çok şaşırtıcı. CIA'nın Ulusal İstihbarat Konsey Başkanı Dr Padolfi'nin 1990'larda askıya aldığı program 2010 yılında Obama yönetimi ile devam ettiriliyor. Obama'nın seçim çalışmalarında yer alan ve şu anda Ulusal İstihbarat Direktörü olan James R. Clapper tarafından sürdürülme kararı alınan projenin adı STAR GATE! Programı!

1990'lı yıllarda Haines adlı CIA tarihçisinin itirafları insanı fazlaca düşündürüyor. 'Dünyadaki ülkeleri uzaktan izleme. Parapsikolojik deneyler yapma. Psişik fenomenler' başlıklı araştır­ ma birliği yürüttüğü çalışmalarla Dünyadışı hayatla iletişime geçmeyi başarıyor. 1990'lı yıllarda kaç sene ve hangi canlı türleri ile iletişime geçildiği ise karanlıkta kalan bir konu. Fakat konunun ulusal istihbarat raporlarına yansıması ve o gün araştırma gurubunun içinde yer alan kişilerin açıklamaları yazılanları doğruluyor.

Eski Sovyet KGB Ajanlarının da içinde bulunduğu bir gurup elde edilen bilgiler karşısında CIA, STAR GATE programının belli bir bölümünü ifşa etmek durumunda kaldı. Obama'nın bu duruma sert tepkiler göstererek projenin daha gizli yürütülmesi konusunda Clapper'e talimat verdiği söyleniyor. tarafından

Araştırmacı tişimin

yine

Yazar Gus Russo,

Dünyadışı

hayatla

sağlanan

Dünyadışı canlılar tarafından kesildiğine işaret

ileedi-


AMERİKA'NIN

303

UZAY SIRLARI

yor. CIA'nın yaptığı bu iletişim sayesinde, canlıların Dünyaya ziyaret gerçekleştirdikleri raporlarla doğrulandı. Obama'nın yemin töreninde görülen UFO'nunda STAR GATE araştırma gurubunun iletişime geçtiği Uzaylı varlıklar olduğu kanıtına ulaşıldı.

STAR GATEPsişik Güçler CIA ajanı Petersen CIA medyum sonra açıklayacak ve CIA'nın yüıiittüEÜ çalışmaları raporlar halinde dışarıya sızdırılacaktı. progr:.unında çalıştığını yıllar

Sovyetler Birliği'nden kaçarak CIA'ya sığınan eski bir KGB D. Suvanyev, 2001 yılında telepatik yolla Dünyadışı hayat hakkında araştırmaları yaparken bir tren kazasında hayatını kaybetmiştir. Rusya'nın Stalin zamanından bu yana Parapsikolojik deneyler yüıiittüğünü bilen bu ajanı Rusların öldürdüğü düşünül­ mektedir. ajanı

Bu konuyu deşifre eden Arlington Ensitüsü çalışanı Petersen konunun doğruluğundan şüphe duymuyor. Hatta Dünyadışı zeki canlıların Dünyaya geldiğini raporlarla anlatıyor. ABD Deniz Kuvvetleri Müsteşarı ve Eski İstihbaratçı James R. Woolsey olayı doğruluyor. Obama' dan önce NSA adıyla yüıiitülen projede çalı­ şanlar şu an bağımsız guruplar halinde STAR GATE programının içine dahil edildiler. 2010 yılının en önemli ifşa olayı CIA tarafından gölgelenerek tüm Dünyada duyulması engellenmiştir. Detaylı araştırmalarımız sayesinde ortaya çıkardığımız bilgiler Dünyada duyulmamıştır. ABD nin belli sitelerinde ve bazı Ufologların kişisel sayfalarında yer alan bilgiler, ABD yönetiminin Dünyadışı hayatla kurduğu iletişimi belgeleyen en net bilgilerdir. Konu MJ12 adlı gurubun çalışmalarında."'1 sonra ikinci bir Dünyadışı hayatla iletişime geçen gurubu bize tanımlamıştır.

Danimarka Krallığı UFO Dosyalarını Halka Açtı İngilitere'den sonra Danimarka'da UFO dosyalarını halk ile paylaştı. İngiltere Savunma Bakanlığı'nın gizlediği l.700'ün üs-

tünde UFO dosyalarını halk ile paylaşmıştı. Bu olay ardından gecen bir iki ay zaman zarfından sonra Danimarka' da 30 Yıllık gizlediği arşivini halkı ile paylaştı. Arşivde yaklaşık 17.000 civarın­ da olay ve belge var. Halkın tepkisi ise olumlu oldu.


ALİ BEKTAN

304

Acaba ne yapılmaya çalışılıyor? İnsanlar yavaş yavaş bazı olaylara alıştırılmaya mı? çalışılıyor. Bana sorarsanız bu olumlu bir yaklaşım. İnsanlar yavaş yavaş bazı olayları kavrıyorlar. Umarım ilerde Türkiye' de dosyalarını halkı ile paylaşır. İnternette bu dosyaları İngilizce olarak yayınlayan siteler bulunuyor. Google üzerinden yazarak ulaşabilirsiniz. Sonuçta Danimarka gibi Avrupa'nın küçük bir ülkesinde bile 17 bin olay oluyorsa, ABD'de herhalde bugüne kadar milyonlarca olay olmuştur. Danimarka'nın yanısıra Güney Amerika ülkelerinden Şili, Peru ve Bolivya, Orta Amerika ülkesi Meksika Hükümetleri UFO'lann gerçek olduğunu açıkladılar.

Kanada da bu açıklamayı yaptı. Dünyanın bir çok ülkesi UFO halka açıklarken, 21 yüzyılda Uzaylı Dostlarımızla karşılaşacağız gibi görünüyor. Önümüzdeki yıllarda çok daha ilginç gelişmelerin yaşanacağını hissediyorum. Uzaylı Atalarımız, akrabalarımız bize misafir gelirlerse, bizleri kendi gezegenlerine götürerek medeniyetimizi üst seviyelere çıkartabiliriz. Yaşarsak göreceğiz diyorum. Dosyalarını

Einstein ve Uzayhlar Einstein'ın, gelişimlere

ayak uyduramayan tutucu bilim adamötesinde tam anlamıyla gerçeği arayan önyargısız bir kişi­ liği vardı. Onun hiç bir sınır tanımayan evrensel düzeydeki fikir Dünyası, her tür gerçekliği içine alabilip sentezleyebilecek bir kapasiteye sahiptir. larının

Çoğu bağnaz bilim adamı tarafından üzerine dahi düşünülme­ ye değmeyecek Uçandaireler konusunda Einstein şöyle söylüyordu: "Uçandaireler, binlerce yıl önce Dünya'yı terk edip gitmiş olan bir halk tıJrafmdan yönetiliyorlar. Bu insanlar Uçandairele-

riyle Dünya 'yı ziya.ret ediyorlar." Onun bu yaklaşımı kuşkusuz ki; birtakım somut kanıtlara dayanan Uçandaire gerçeğini, bilimsel bir sorumlulukla değerlen­ dirmesinin sonucudur. Einstein, bazı geçmiş uygarlıkların teknolojik olarak bizden daha ileri düzeylerde olduklarını ve bizlerin sahip olamadığı bazı


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

305

sahip olduklarını da söylüyordu: ''Bizim bilemediğimiz bazı. sırlara eskilerin sahip olduklarını kabul etmek zorundayız. sırlara

600 tonluk bazı taş blokların üst yüzeylerinin konkavlaşmış dikkati çekiyor. Bu ancak muazzam bir çekim veya emme kuvveti ile meydana gelebilecek bir tesirdir." olduğu

Einstein'ın,

evrendeki zeki hayata ve uygarlıklara dair görüş­ ki; gelecek kuşkuların, gelecek kuşakların sahip olacaklarından dolayı kozmik bir bilince erişecekleri ve kardeşçe yaşamanın temel koşullarını oluşturacakları ileri dönemlere ait bir bilinç yapısının ifadesidir.

leri

kuşkusuz

Albert Einstein

insanlık

tarihinin bizce en önemli bilim adam-

la;ında,~ bir tanesidir. İzafiyet Teorisinin dışında Atom Bombası­ nın yapımında

da görev alan Einstein bugün hala bilim Dünyasını Hitler'in Yahudi düşmanlığını başlatması üzerine Almanya dan kaçıp ABD'ye giden Einstein düşünceleri ile Amerikan Başkanlarını ve Amerikan Generallerini etkilemeyi başar­ mıştır. Einstein'ın Başkan Eisenhower zamanında ABD'ye inen bir UFO'dan çıkan Uzaylılarla görüşmeye katıVnış olduğu. Görüşme sonrasında Başkan, Uzaylılar ve kendisinin olduğu resmin bu gün Amerika:.1 Ordusu'nun elinde bulunduğu söyleniyor. Kitabın bir bölümünde geniş bir şekilde açıklaması bulunmaktadır. Sonuç'ta bilim Dünyasına damgasını vururken, İzafiyet Teorisi sayesinde Uzay çalışmaları hfila sürmektedir. 21 'nci yüzyılda bu teori ya ispat edilir veya çürütülür. Onu da zaman gösterecektir. etkiley~l:ıiliyor.

Einstein Uzaylılara inanmakta ve yapmış old!.!.

açıklamalarını

da böylece


ALİ BEKTAN

306

Gizlenen UFO Dosyalan Halka Açıklansın: BAŞKAN CT.lNTON'UN BEYAZ SARAY ESKİ

PERSONEL ŞEFİ JOHN PODESTA UFO DOSYALARININ AÇIKLANMASI GİRİŞİMLERİNE ÖNCÜLÜK EDİYOR! Clinton döneminde Beyaz Saray Personel Şefi olan John Pndesta, Washington DC'deki National Press Club'te dün yaptığı basın toplantısında UFO kayıtları ile ilgili gizli hükümet belgelerinin açıklanması yönündeki çalışmalara destek verdi ve Pentagon'u "UFO"larla ilgili olayların yer aldığı gizli dosyaları halka açıklamaya çağırıyor.

Podesta, konuşmasında şunları söyledi: "Artık hükümetin 25 daha eski olan bu gizli kayıtları ortaya çıkarması ve bu fenomenlerin gerçek doğasını araştıran bilim adamlarına yardımcı olacak şekilde kaynak oluşturması gerekmektedir." yıldan

Podesta, hükümetin UFO'larla ilgili gizli dosyalarının açıklan­ için Washington DC'de kurulan yeni gurupta yer alan çok sayıdaki politikacı, askeri ve sivil yetkilide sadece biri. Eski Beyaz Saray Şefi John Podesta'nın UFO'lar hakkında ki Ulusal görüşü gayet açık; "Düşünüyorum ki uzun zamandır hükümetin UFO araştırmaları ile ilgili olarak karanlıkta bıraktığı soruların ması

cevaplarının açığa çıkması zamanı gelmiştir."

51. Bölge ile ilgili sorulduğunda: Podesta; "Benim eğilimim gizlilikten yana deneme ve yanılma yerine açıklık ve şeffaflık tarafında olmak ve daha fazla bilginin başından sonuna kadar gözden geçirilmesinin harcanan emeğe değecek bir girişim olduğunu düşünüyorum." 51'nci Bölge'nin UFO'larla ilgili gizli hükümet bilgilerini ve projelerini barındırıp barındırmadığına dair sorusuna ise Podesta; "Buna evet diye cevap verebilirim" dedi. Podesta, Clinton yönetiminin en önemli isimlerinden biri olarak tanınıyor. O dönemde UFO gizemine cevap aramak üzere büyük adımlar atılmıştı.


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

307

Ciinton'un Bilim Danışmanı Dr. John Gibbo:::ı'un bizzat eğitti­ Hava Kuvvetlerinden bir araştırma ebbi Nevı Mexico: Ro'.:well 'de düşen UFO Olayını araştırmak üzere görevlendirildi. Aynca Clinton'un 1993 yılındaki ilk CIA Yöneticisi James \Vooley, CIA'in yeni UFO araştırmalarına yeşil ışık yaktı. Clinton'un bizzat kendisinin: yakın arkadaşı olan Webster Hubbell'a UFO'lar ha.\:kındaki gerçeği ortaya çıkarması yönünde istekte bulu::ıduğu biliniyor. Kendisi de UFO fenomenine büyük ilgi duyan ve Baş­ kan Clinton'a vereceği UFO raporunun gözden geçirilmesinde Laurence Rockefeller'e yardım eden Hillary Clinton, 1995 yıha­ da Başkan Clinton'un Rockefeller Çiftliğine ziyareti sırasında Rockefeller'in UFO'lar hakkında verdiği brifıngde yer aldı. ği

Podesta'nın konuşması

birçok Ulusal gazete ve TV'lerinde yer aynca, SCI- FI Ulusal TV Kanalının, halk arasında UFO olarak tanımlanan cisimlerle ilgili gizli hükümet dosyalarının hal~ ka açıklanması yönündeki çalışmalara destek vermek arnacıyla yapacağı yayın kampanyasının bir parçası olarak naklen yayınlan­ dı. Podesta: aynca bağımsız bir gazeteci tarafından hazırlanQ!ı: Federal Hükümetin artık herkes tarafından bilinen bu fenomen üzerinde sistematik bir bilimsel araştırmayı sürdürmekteki başarı­ sızlığını ortaya koyan bir rapom halka açıkladı.. aldı,

Bu önemli konuşma: 22 Ekim 2002 tarihinde Washington' daki Ulusal Basın Kulübünde yapıldı. Podesto, UFO'lar hakkındaki sırların açıklanması yönündeki desteğini sunmasının yanı sıra UFO'lar konusunda yeni bir FOIA- Haberalma Özgürlüğü Hareketi girişimini de halka duyurdu. Haber Özgürlüğü Koalisyonu özellikle çok uzun zamandır UFO'ları araştıran Hava Kuvvetlerine baskı yapıyor. Haber Alma Özgürlüğü Hareketi fikrini ilk ortaya atan kişi olan Nation: The Bostan Globe ve International Herald Tribune gazeteleri yazarı Leslie Kean: şöyle söylüyor: "Bu bilginin neden gizli tutulduğunu anlamak mümkün değil. Hükümet UFO olay gerçekleştiğini bile kabul etmiyor; fakat biz, gerçek olduğunu biliyoruz. Dünya üzerinde gözlemlenen birçok UFO olayıyla ilgili kesin kanıtlar var ve bunlar ayrıntılı şekilde belgelenmiş durumdalar." Kaynak: Sirius UFO Uzay Bilimleri

Araştırma

Merkezi


ALİ

BEKTAN

308

Gizli Belgeler (Majestik Belgesi) 1

MAJESTIC 12 BELGESİ - 6, Sayfa 6-9 Blue Book Projesi'nin Aralık 1969'da sona erdirilmesine rağ­ men, Aquarius Projesi NSC ve MJ12'nin denetimi altında yürütülmeye devam etti. NSC, UFO gözlemleri ve olayları ile ilgili araştırmaların gizlice ve halkın bilgisi dışında sürdürülmesi gerektiğini düşünüyordu: Eğer Hava Kuvvetleri UFO araştırmaları­ na devam etseydi, bazı Hava Kuvvetleri görevlileri ve Savunma sivil personeli eninde sonunda Aquarius Projesi ardında yatan gerçekleri öğrenecekti. Buna izin verilemezdi. UFO araştırmaları­ nın gizlilik içinde yürütülmesini sağlamak amacıyla, CIA-DCD ve MJ12'den araştırmacılar çeşitli askeri birimlere ve hükümet birimlerine yerieştirildi ve UFO-IAC olaylarını incelemekle görevlendirildi. Bu ajanlar ABD ve Kanada'nın çeşitli yerlerinde görev yapmaya devam etmektedir. nükleer silahlar ve nükleer araştırmalarla çok yakından ilgilenmekteydiler. Rapor edilen pek çok UFO gözlemi ve olayı nükleer silah üsleri yakınlarında gerçekleşmiştir. Uzaylı­ ların nükleer silahlara olan bu yakın ilgisi gelecekte Dünya üzerinde meydana gelebilecek bir nükleer savaş tehdidine karşı önlem almak olarak yorumlanabilir. Hava Kuvvetleri nükleer silahların Uzaylılar tarafından çalınması ya da yok edilmesi tehlikesine karşı önlemler almıştır. MJ12, Uzaylıların Güneş sistemimizi barışçı amaçlarla seyahat ettiklerine emindir. Yine de, Uzaylıların geleceğe yönelik planlarının ulusal güvenliğe ve medeniyetin gelişimine karşı bir tehdit oluşturmadığı kesinlikle belirlenene kadar Uzaylıların hareketlerini gözlemlemeye ve kaydetmeye devam etmeliyiz.

NOT:

Uzaylılar


309

AMERİKA'NIN

UZAY SIRLARI

MAJESTIC 12 BELGESİ-7, Sayfa 7-9 Eldeki bilgilerin düşman istihbaratlarınca ele geçirilmesinden korkan MJ12, Uzaylıların tıbbi durumlarıyla ilgili teknolojik gerçeklerin -örneğin bir Uzaylının canlı olarak ele geçirildiği ve üç yıl hayatta kaldığı gerçeğinin- halka açıklanmaması gerektiğini düşünüyordu. EBE tarafından verilen ve konunun hassasiyeti dolayısıyla halka açıklanmaması gerektiği düşünülen başka bilgiler de vardı. EBE, Uzaylı atalarının 2000 yıl önce Dünya sakinlerinin bir medeniyet geliştirmelerine yardımcı olmak üzere Dünya'ya insan tohumu attıklarını bildirmişti. Her ne kadar bu homo-sapienin kimliği hakkında bilgi edinilememiş olsa da kesin olan bir şey vardı: Eğer bu bilgi halka duyurulursa Dünya genelinde dinsel bir paı-ıik oluşturabilirdi.

MAJESTIC 12 BELGESİ - 8, Sayfa 8-9 1976 tarihli MJ12 raporunda Uzaylıların tekno~ojisinin ABD teknolojisinden binlerce yıl ileıide olduğu belirtilmektedir. Bilim adamları, ABD'nin şimdiye dek Uzaylılardan ne kadar geniş kapsamlı bilgiler elde etmiş olduğunu ancak teknolojimiz Uzaylıla­ rınkine eşit duruma gelince anlayacağımızı söylemektedirler. ABD teknolojisinin bu duruma ulaşması ise binlerce yıl alabilir.

MAIBSTIC 12 BELGESİ-9, Sayfa 9-9 AQUARIUSPROIBSİKAPSAMINDA

YÜRÜTÜLEN PROJELER BANDO PROJESİ: (Parola: Risk) 1949 yılında başlatıldı. Görevi, hayatta kalan Uzaylı yaratık ve bulunan diğer Uzaylı bedenleri hakkında tıbbi bilgi toplamak ve değerlendirmekti. Bu proje kapsamında EBE tıbbi incelemelerden geçirilmiş ve evrim teorisi hakkındaki sorulara kesin yanıtlar bulunmuştur. Projeye 1974 yı­ lında son verilmiştir. SIGMA PROJESİ: (Parola: Gece yansı) 1954 yılında, Gleem Projesi'nin bir kolu olarak kuruldu. 1976'da ayrı bir proje olarak yürütülmeye başlandı. Görevi, Uzaylılarla iletişim kurmaktı. Bu proje, 1959'da ABD'nin Uzaylılarla ilkel düzeyde iletişim kur-


ALİ BEKTAN

310

maya başlamasıyla başarıya ulaşmıştır. 25 Nisan 1964'te bir Hava Kuvvetleri istihbarat yetkilisi New Mexico Çölü'nde daha önceden belirlenen bir yerde iki Uzaylıyla görüşmüştür. Temas yaklaşık üç saat sürmüş ve istihbarat yetkilisi bu iki Uzaylıyla temel bilgi alışverişinde bulunmayı başarmıştır.

SNOWBJRD PROJESİ: (Parola: Balina yıldızı) 1972'de kuGörevi, ele geçirilen Uzaylı araçlarını test uçuşuna çı­ karmaktı. Bu proje hala Nevada' da yürütülmektedir. rulmuştur.

POUNCE PROJESİ: (Parola: Dixie) 1968'de kuruldu. Görevi Uzay teknolojisi hakkında elde edilen tüm bilgileri değerlendir­ mekti. Pounce Projesi de halen devam etmektedir. Bütün bu Projeler ABD' de bir Devlet Politikasıdır. Başkanlar değiştiğinde onlara UFO ve Uzay Çalışmaları konusunda brifing verilir. Bu brifinge üst düzeydeki oniki kişi yani Majestik Gurubu katılır. Yeni üyeler konuları öğrenirler, guruptan ayrılanlar ise bu sırları saklamakla sorumludur. Peki bu kadar çalışma yapan Amerikalılar Salak mı? Geri zekalı mı? Milyarlarca Dolarıe harcıyor­ lar. On binlerce kişi çalıştırıyorlar. Türkiye' de bilim adamı olarak kimliği olan ama bilgisi olmayanlar ise hem UFO'ları hem de Uzaylıları kabul etmiyorlar. Bu profesör gurubuna katılan bir baş­ ka gurupta UFO'ları ve Uzaylıları Cinler olarak adlandıran hocalar var. Bu iki gurupta tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş atasözünün en güzel örneğidir. Ben de onlara soruyorum: "Siz Allah'ın ve onun varlığına inanıyor musunuz?" İnanıyorsunuz. Peki koskoca Evren de milyarlarca Yıldız Sis-

teminde bizim gibi, bizden ileri veya geri insana benzeyen varlık­ ları Allah yaratamaz mı? Ben yanıt vereyim yaratır. Siz'de onun yaratıcılığına sınır nasıl koyarsınız? Tasavvufta bir söz vardır. Allah'ın büyüklüğünü siz Astronomi ve Anatomi'ye bakarak çok daha iyi anlayabilirsiniz. Uzayın, yıldızların evrenin, gezegenlerin yaratılışı ortada iken Uzaylılar yok demek, bir hayali düşünce olmaktadır. Uzaylılar gelip te Dünya da para hırsına kapılmış, çevreyi kirleten, silahlanan vahşi bir kapitalizme bulaşmış Dünya insanları için neden uğraşsınlar. Başka yıldız sistemlerinden gelen


311

AMERİKA'NJN UZAY SIRLARI

türlerin bazı anlaşmalar yaptığı doğrudur. Bu ülkenin neden ABD olms.sına gelince Atom bombalarını patlatan ve Uzay çalışmaları­ nı gerçekleştiren ülke olmasıdır. Uzaydan gelen bir gemi en kolay olarak Amerika üzerine geçebiliyor. Kutuplardan da girişler kolay olmakt:ı, bunun nedeni de Dünyanın manyetik alanının o bölgelerde zayıf olmasıdır. Bu projeler ve çalışmalar insanlar değişse bile 1947 yılınc:ı ilk UFO'ların görünmesinden bu yana başlatıl­ m;ş olması dikkat çekicidir. Bizde ise bazıları hala Uzaylı yoktur diye dalga geçip dursun, İslam filimleri bile bu konularda çalış­ malar yapmışlar. Onlar da mı cahildi de bu araştırmaları yapıp geleceği bir çok kitap bıraktılar, onlara değeri bugün ABD'li bilim adamları verirken, bizim aklı evveller oturup seyrediyorlar. Gizli Belgeler (Majestik Belgesi) 1

MAJESTIC 12 BELGESİ- 1, Sayfa 1-1 Bu belgede yer alan bilgiler, ÇOK GİZLİ olarak sınıflandırıl­ mıştır Ye sadece bilgi kaynağı tarafından duyurulabilir. Yalnızca MJl'.2, Aquarius Projesi hakkındaki bilgilere ulaşma hakkına sahiptir. Onun dışında Ordu da dahil olmak üzere hiçbir hükümet biriminin bu brifingde yer alan bilgilere ulaşım hakkı bulunmamaktadır. Aquarius Projesi hakkındaki bilgilerin sadece iki kopyası bcılunnıaktadır ve projenin uygulandığı yer sadece MJ12 tarafından bilinmektedir. Bu belge brifingten sonra yok edilecektir.

Sayfa 1-9 (TS-ORCON) (PAROLA: DANS)Aquarius Projesi, ABD'nin tanımlanamayan uçan cisimler (UFO) ve tanımlanabi­ len Dünyadışı araçlar (IAC) hakkında yürüttüğü soruşturmanın başından itibaren toplanan 16 ciltlik belgelenmiş bilgiyi içermektedir. Proje birimi 1953 yılında, Başkan Eisenhower'ın emriyle, Ulusal Güvenlik Konseyi (NSC) ve Majestic 12 (MJ12)'nin denetimi altında kurulmuştur. 1966 yılında projenin ismi Gleem'den Aquarius'a çevrilmiştir. Projenin finansmanı CIA'in gizli fonlarından sağlanmıştır. Proje ilk başta GİZLİ olarak sınıflandırılmış, Aralık 1969'da Blue Book Projesi'ne son verilmesinin ardından da şu anki gizlilik sınıfına alınmıştır. Aquarius Projesi 'nin amacı UFO-IAC gözlemleri ve Uzaylı hayat formlarıyla temas hakkında tüm bilimsel, teknolojik, tıbbi bilgiyi ve istihbarat bilgilerini top-


ALİ BEKTAN

lamaktı.

Toplanan bu bilgiler ABD Uzay

312

Programı'nı geliştirmek

amacıyla laıllanılmıştır. Aşağıda sunulan brifing, ABD Hükümeti'nin hava olayları, ele geçirilen Uzay araçları ve Dünyadışı hayat formlarıyla temas konulu araştırmasına ilişkin resmi bir kayıttır.

MAJESTIC 12 BELGESİ - 2, Sayfa 2-9 Haziran 1947'de Washington eyaletindeki Cascade dağları üzerinde uçan sivil bir pilot havada daha sonra UFO olarak adlandırılacak olan dokuz uçan disk gözlemledi. Dönemin Hava Kuvvetleri Teknik İstihbarat Merkezi Komutanı hemen konuyla ilgili bir soruşturma başlatılmasını emretti ve ABD'nin UFO araştırma­ ları resmen başladı. 1947 yılında Dünyadışı kaynaklı bir uçan araç New Mexico Çölü'ne düştü. Araç Ordu tarafından bulundu ve enkazda dört Uzaylı bedeni ele geçirildi. Bu Uzaylıların insanlara benzemeyen yaratıklar olduğu tespit edildi. bir başka Uzaylı aracı daha düştü ve Ordu tarafından ele geçirildi. Aracın Uzaylı mürettebatından biri kazadan kurtulmuştu. Kurtulan Uzaylı erkekti ve kendisine Dünyadışı biyolojik varlık anlamına gelen EBE adını vermekteydi. Uzaylı, New Mexico'da ki askeri istihbarat personeli tarafından titizlikle sorgulandı ve kullandığı dil resimli grafikler yoluyla tercüme edildi. Yapılan sorgulama sonucunda Uzaylının Dünya' dan yaklaşık kırk ışık yılı uzaklıktaki Zeta Reticuli yıldız sistemindeki bir gezegenden geldiği öğrenildi. 1952 yılına kadar hayatta kalan EBE, 18 Haziran 1952'de açıkla­ namayan bir hastalık sebebiyle öldü. EBE, yaşadığı süre boyunca Uzay teknolojisi, Evrenin başlangıcı ve Dünyadışı konular hakkında çok değerli bilgiler verdi. 1949 ABD'ye

yılının sonlarına doğru,

MAJESTIC 12 BELGESİ - 3, Sayfa 3-9 ele geçirilmesi, ABD'nin, Uzaylıların ülke güvenliğine doğrudan bir tehdit oluşturup oluşturmadıklarını belirlemek amacıyla yoğun bir araştırma başlatmasına neden oldu. 1947 yılında Hava Kuvvetleri UFO olaylarını araştırmak için bir program yürütmeye başladı. Program üç farklı kod adı altında yüUzay

araçlarının


AMERİKA'NJN

313

UZAY SIRLARI

rütülmekteydi: Grudge, Sign ve en son olarak Blue Book. Hava Kuvvetleri programının amacı UFOlarla ilgili tüm gözlemler ve olaylar hakkında bilgi toplamak ve incelemek, ve olayların ABD'nin güvenliğiyle ilgili bir sorun yaratıp yaratmadığına karar vermekti ... Aquarius Projesi altında toplanan raporlar, gerçek Uzay aracı gözlemleri ve Uzaylı varlıklarla gerçek temas olayları olarak kabul edilmekteydi. Olayların çoğu güvenilir askeri görevliler ve sivil savunma personeli tarafından rapor ediliyordu.

MAJESTIC 12 BELGESİ - 4, Sayfa 4-9 ABD, 1958 yılında Utah Çölü'nde üçüncü bir Uzay aracı ele geçirdi. Araç uçuş açısından mükemmel durumdaydı. Aracın Uzaylıl&- tarafından bilinmeyen bir nedenden dolayı terk edildiği açıkça görülmekteydi, çünkü aracın ne içinde ne de çevresinde hiçbir Dünyadışı hayat fo:-muna rastlanmamıştı. ABD'li bilim adamları ar<:cın bir teknoloji harikası olduğunu düşünmekteydi­ ler. Araç, çok güvenli bir yerde muhafaza edildi ve burada kaldığı yıllar süresince en iyi Uzay bilimciler tarafından incelendi. ABD ele geçirilen bu Uzaylı aracı sayesinde çok geniş kapsamlı teknolojik bilgiler edindi.

MAJESTIC 12 BELGESİ - 5, Sayfa 5-9 Blue Book Projesi döneminde, Hava Kuvvetleri ve

CIA'nın

tılebi

üzerine birbirinden bağımsız pek çok bilimsel araştırma yürütüldü. Fakat 1966 yılında MJ12, Hava Kuvvetleri'nin UFO araştırmalarını resmi olarak sona erdirmesine karar verdi. Bunun iki nedeni vardı. Birincisi, ABD Uzaylılarla iletişim kurmuş ve Uzaylıların Dünyadaki araştırmalarının saldırganca ya da düşmanca olmadığı kanısına varmıştı. Ayrıca, Uzaylıların varlığının ABD'nirı güvenliğine karşı doğ­

rudan bir tehdit

oluştumıaCığına

Araştırmaların

karar verilmişti.

sona erdirilmesinin ikinci nedeni ise, halkın gerçek olduğuna inanmaya başlamasıydı. NSC bu hissin yurt genelinde bir panik yaratmasından endişeleniyordu. Söz konusu dönemde ABD çok hassas projeler yürütmekteydi ve halUFO'ların


ALİ BEKTAN

314

kın

bu projelerden haberdar olmasının ABD Uzay Programı'nın tehlikeye atabileceği düşünülüyordu. MJ12, halkın merakını giderebilmek için UFO olayları hakkında bağımsız bir bilimsel çalışmanın yapılmasını kararlaştırdı. geleceğini

Çalışma sonucunda UFO'ların ulusal güvenliği tehdit ettiği yoiunda yeterli kanıt bulunmadığına karar verildi. Bu sonuç Hükümet için yeterliydi; Hava Kuvvetleri UFO araştırmalarını halka resmen durdurduğunu bildirdi ama perde arkası araştırmalar tüm hızıyla sürmekteydi ..

Gizli Belgeler (Condon Raporu) Hava Olayları Ulusal Araştırma Komitesi'nden Albay Donald Keyhoe ve diğerleri, Hava Kuvvetlerinin UFO'larla ilgili gerçekleri örtbas ettiğini ve halktan gizlediğmi duyurmaya başlayınca, UFO tartışmalarını takip eden insanlar için sadece iki ihtimal kaldı: Blue Book araştırmacıları ya fazla zeki değillerdi ve tembellerdi, ya da hükümetin gizlediği bir şeyler vardı. Gerçek uzakta değildi. Blue Book, "X-Dosyalan" varı doğası­ na rağmen aslında halkla ilişkiler masasından farklı bir şey değil­ di. Proje çoğu kez bir yetkili, bir kaç çavuş ve bazı sekreterler tarafından idare edilmekteydi. Dayton, Ohio'daki Wright-Peterson Hava Üssü'nde bulunan Blue Book karargahına uzak yerlerden bildirilen raporları incelemeleri için bazen yerel hava üslerinden araştırmacılar aranırdı, fakat proje birimi tarafından görevlendirilmiş büyük bir ajan ordusu bulunmamaktaydı. Bu tür ayrıntılı bir operasyon yapmak için ne resmi bir girişim yapılmış ne de bütçe ayrılmıştı. Eğer Blue Book'un görevi sona erdiyse, bu, gerçeği saklamak için gizli bir gündem oluşturulmasından değil, zaman, kaynak, inisiyatif ve uzmanlık eksikliğinden kaynaklanıyordu. 1952-1957 yılları arasındaki telaşlı dönem, 1958'den 1964'e kadar yerini UFO olaylarının seyrek olarak bildirildiği sakin bir döneme bıraktı. Bu durum uzun sürmeyecekti. 1965-67 arasında­ ki iki yıllık süre boyunca oldukça fazla sayıda UFO gözlemi rapor edilmeye başladı. Seçmenlerine karşı her zaman sorumlu görünmeye çalışan politikacılar, Blue Book'un olaylar karşısında yetersiz kaldığını söyleyerek UFO raporlarının daha detaylı ola-


AMERİKA'NIN

315

UZAY SIRLARI

rak araştırılmasını istiyorlardı. Bu konudi! en fazla baskı, 1966'da büyük bir UFO dalgası yaşayan Michigan'da doğan ve sonradan ABD Başkanlığı'na seçilen Temsilciler Meclisi üyesi Gerald Ford'dan gelmekteydi. Meclis, UFO'lar hakkında çalışma yapacak bir üniversiteye verilmek üzere $525.000 dolar gibi önemli bir fon ayırdı. Harvard, MIT, Kuzey Carolina Üniversitesi ve Califomia Üniversitesi gibi birçok büyük kurumla temasa geçildi, fakat hiçbiri bu projeyi uygulamayı kabul etmedi. Sonunda Colnıado Üniversitesi görevi kabul etti ve Fizikçi Dr. Edward U. Condon liderliğinde UFO konulu yeni bir çalışma başlatıldı. Üniversite tarafından hazırlanan ve CONDON RAPORU olarak da anılan rapor 1968 yılında tamamlandı. Raporda birtakım açıklanamayan olaylardan bahsedilmesine rağmen, varılan sonuç 1949'daki Grudge Projesi'nden pek de farklı değildir. Yani tüm olaylar yine örtbas ediliyordu ...

1.

UFO raporlarının değerlendirilmesi sonucunda ABD'ye yönelik bir tehdit oluşturmadığı görüldü.

2.

UFO

raporları aşağıdakilerin

bunların

bir sonucudur:

Hafif bir toplu histeri hali ya da "savaş siniri" Halkı

aldatmak için kişilerce uydurulmuş raporlar.

Psikopatolojik

sorunları

olan insanlar

Geleneksel cisimlerin yanlış

tanımlanması

Condon Raporu'nun açıklanmasının ardından Blue Book Pmjesi sona erdirildi. Hava Kuvvetleri'nin bu en uzun süren UFO projesinin sona erdiği Mart 1969'da bildirildi ve aynı yılın Aralık ayında Hava Kuvvetleri Sekreteri Robert C. Seamaııs Jr. tarafın­ dan yapılan açıklamayla resmiyet kazandı: "Blue Book Projesi'nin sürdürülmesi ne ulusal güvenlik açısından ne de bilimsel açıda.ı gerekli değildir". Blue Book Projesi devam ettiği süre içinde proje birimine toplam 12.618 UFO raporu bildirilmiştir. Bunların yüzde 18'i (701 olay) kayıtlara 'tanımlanamaz' olarak geçmiştir. Bu olayların yarıya yakını, yalnızca, ABD tarihindeki en şiddetli UFO dalgasını yaşandığı 1952 yılında bildirilen raporlardan oluşmaktadır.


ALİ

BEKTAN

316

ÖRTBAS POLİTİKASI DEVAM EDİYOR. .. Blue Book sona erdikten sonra Hava Kuvvetleri kendini UFO konusundan sıyırmaya çabaladı. Yakın geçmişte yayımlanan Hava Kuvvetleri UFO raporunda "Blue Book Projesi sona erdirildiğinden beri, Hava Kuvvetlerinin UFO araştırmalarına yeniden başlamasını gerektirecek her hangi bir olay olmamıştır" denilmektedir. Fakat Pentagon, konuyla ilgili şüpheler taşıyan halk tarafından sıkça sorgulanmakta ve periyodik olarak UfO tartışma­ larının içine çekilmektedir. Blue Book Projesi'nin sona erdirilmesinin üzerinden otuz yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen, projenin ortaya attığı sorulara hala tatmin edici cevaplar getirilememiştir.

Bu proje Amerika da ortaya çıkan ve her gün görülen UFO'lar ve Uzaylılar konusunu incelemiş olmak için başlatılmıştır. Böylelikle halkın gördüğü ve yaşadığı olayları toplayıp dosyalayıp, bilgi sahibi olmak ve böylece binlerce UFO Olayına mantıklı bir açıklama getirerek, halkın merakını bu konudan uzak tutmayı amaçlıyordu. 12 binden fazla görülen UFO olayının onbir bin tanesine bir açıklama getirilirken, 1000 civarındaki olayı ise açıkla­ yamadılar. Bu noktada söylenen şudur: Meteoroloji Balonu konusuna gelince yahu sabahtan akşama kadar her gün gökyüzüne balon mu? Gönderilir. Bu balonlar renkli ışıklar saçar mı? Çok hızlı bir şekilde uçar mı? O bölgelerde UFO'ları buna benzetebilir misiniz? 1979 yılından bu yana bu konularda araştırma yapan ve yüzlerce kitap okuyan bir araştırmacı yazar olarak şu balon açık­ lamasının basit ve komik olduğunu öğrendim. Ne yazık ki bir tanede o balonlardan görmüş değilim. Gökyüzünde çok hızlı uçan, renkli ışıklar saçan, sabit duran ve birden bire kaybolan meteoroloji balonu var mı? Yok. O yüzden Mavi Kitap Projesi de sulandırılmış bir projedir. Bu projenin başına getirilen her yetkili Amerikan Ordusundan ve Devletinden destek yerine köstek görmüştür. Mesela bir UFO Olayı görülmüş bazı kanıtlar bulunmuş ama projenin yöneticisine bir araba dahi verilmemiş olması, bu işin ciddiyetini gösteren en önemli örnektir.


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

317

Amerikan Devleti'nin nusu Devlet Sımdır.

biıinci laıralı

budur. UFO ve Uzay Ko-

Sa.ldanılması gereken en önemli işlerden biridir. ABD Başkanı seçilip te görevine başlamadan önce kendisine devlet yönetimi, projeleri ve gizli bilgileri üzerine brifingler verilir. Başkan Obama da 2009 Ocak ayında görevine başlarken bilgilendirildi. Bu arada Uzay ve Uzaylılar konusunda bilgi sahibi. Bugün gizli Uzay projelerini, hatta Uzaylılarla yapılan anlaşmaları bilen Obama bu konularda araştırmalar yapan kişilerden gelen bu bilgileri açıklama çağrısına cevap dahi vermemiştir. UFO ve Dünya Dışı Varlıklar konusu Amerikan Hükümetlerinin birbirlerine bıraktıkları miras olarak sürüp gitmektedir.

NASA nın MÜTHİŞ KEŞFİ AÇIKLANIYOR NASA ton ...

nın yıllardır

saklanan büyük

keşfi açıklanıyor.

Polu-

Yıllar

önce Nasa ve JPL (jet propulsion Laboratory) nin ortak ile ortaya çıkardıkları büyük bir sır olduğu anlaşıldı. Güneş sisteminin tıpatıp bir ikizi olduğu ve Güneş sistemine yaklaşık birkaç ışık yılı mesafede olduğu, bu buluşu da yıllardır federal hükümetin herkesten sakladığı ortaya çıktı. Bütün Dünyadan hatta en yetkin Amerikan bilim ve askeri çevrelerinden bile saklanan bu sır aslında bizlerin UFO dediğimiz olaylan da açıklamak­ ta. Başkan Bush'a yakın çevrelerden sızan bilgilere göre Amerikan Hiikümeti artık bu sırrı saklamak konusunda çaresiz kalmış durumda. Çünkü konuyu saklayalım derken Dünyadaki pek çok icraatlarında olduğu gibi her şeyi ellerine, yüzlerine bulaştırmaya başlamışlar. Konu Dünyadaki her insanı, devletleri çok yakından ilgilendiriyor. Okudukça sizde hak verecek, hepiniz Poluton un neden bu kadar önemli olduğunu anlayacaksınız. çalışması

Aslında olay şu yıllardır Dünyadaki UFO olayları, garip ışık­ lar, yaratık hikayeleri, pilotların gördüğü esrarengiz cisimler, Bermuda Şeytan Üçgeni'nde yaşananların hepsinin bilimsel olaylar olduğu ve aslında Uzay da toplu iğne ucu kadar yer kaplayan Gü-


ALİ BEKTAN

neş

sistemimizin yalnız

olmadığı

ve çok yakın bir

akrabasının

318

ol-

duğudur.

İçinde Dünyamızın da bulunduğu Güneş sistemimiz oluşumu esnasında oluşan

büyük patlama da birbirinin aynı iki sisteme bösonucu iki farklı fakat çift yumurta ikizi gibi tıpatıp aynı iki sistem oluşmuş. Bizim Dünyanın da içinde bulunduğu Güneş sistemi ve yeni ortaya çıkan diğer ikizimiz Güneş sistemi. lümnüş

ve

uzaklaşmaları

İşin enteresan tarafı bu yeni Güneş sistemini bulan aslında NASA'nın yeteneği değil Polutonlular'ın

ortaya çıkması. Tabi elindeki teknoloji ve Polutonlular'ın artık kendilerinden Dünyada ki insanların haberdar olmalarını istemesi temel neden. İşte bu büyük keşfin ilk hikayesi bu.

NASA'nın

Ancak sıkı durun asıl bomba haber bu değil... Poluton diğer sistemin kendilerine koydukları ad. aynı bizim Güneş sistemi gibi gezegenlere sahip, bütün gezegenlerin özellikleri de aynı ama Poluton Güneş sisteminin adını aldığı gezegen Poluton bizi çok yakından ilgilendiriyor. Güneş

Poluton Gezegeni sistemde canlı olan tek gezegen, kendi Güneşine olan uzaklığı bizdeki Dünyamızın Güneşimize olan uzaklığı ile aynı, büyüklüğü, çapı, kendi ekseni etrafında dönüş süresi, sistemdeki diğer gezegenlere olan uzaklığı bizdeki ile aynı, su, deniz, atmosferi Dünya ile aynı olan tek gezegen. Kıtalar, buzullar, okyanus yapısı her şey ama her şey tıpa tıp Dünya ile aynı ... Ve Poluton 'da da aynı bizler gibi insanlar var. Tek fark var Dünya zamanı ile 1000 yıllık bir fark var. Poluton bize göre 1000 yıl ilerde biz 2007 yi yaşarken onlar 3007 yılındalar. Ancak aylar, günler,, haftalar bir günün 24 saat, bir saatin 60 dakika 3600 saniye olması hepsi aynı. zamanı

Ve yıllardır, Polutonlular'ın Dünyayı çok yakından izledikleri, o herkesin merak ettiği UFO ve benzeri tuhaf olayların hepsinin Poluton olduğu ortaya çıktı. sadece bununla kalsa iyi, adamların teknolojisi bizden 1000 yıl ileride olduğundan biz PolutonlularZ ulaşamazken onlar yanı başımız da meğer cirit atıyorlarmış.


319

AMERİKA'NJN UZAY SIRLARI

Bu keşfin oı.:aya çıkması ile Poluton Dünya~ı ile bilgiler, Polutonlular tarafından Dünyaya gelmeye başladı. İlk geien bilgilerden Poluton'un bizim Dünyamız ile aynı jeoloji..1<: ve ~koleji.le yapıda olmasının yanısıra ülkelerinde aynı Dünya da olduğu gibi benzerlikleri olduğu anlaşılıyor. Ancak gelişmişlik ve teknoloji düzeyieri, politik yapıları, yönetim şekilleri, liderleri, eğitim sistemleri, ülkeleri, şehirleri nasıl, ne düzeyde geli~miş, tıp imkanla.rı, daha binlerce sorunu!l cevabını zaman içinde hepir.iiz öğrene­ ceğiz.

Bilgilerin Dünyaya ulaşmasının aslında çok hızlı ancak parça parça olduğu Poluton yetkililerinin Dünyada karmaşa ve şok yaşanmaması için temkmli davrandıkları söyleniyor. Yine çok ihtiyatla alınan bilgilerden, Poluton düzeninin, tamamı bilgi olarak Dünyaya aktarıldığında Dünyada bütün dengelerin alt üst olmasından korkuluyor. Dünyadaki yöneticilerin, bilim adamlarıam, insanların kısaca hepimizin poluton da genetik olarak ayııı, ancak gelişmişlik düzeyi olarak çok farklı ikizlerinin olduğu gelen bilgiler arasında ... Eğer durnm böyleyse Dünyada ya kıyamet kopacak önce alda hayale gelmedik olaylar yaşanabili~.

y~da

daha

Buraya kadar ?.nlatılanlar size bir bilim-kurgu hil:ayesi gibi gelebilir. Yalnız Difrıya üzerinde binlerce yıldır görülen lTFO'ları tamamen Poluton'lulara bağlayamayız. Başka gezegenlerden gelenleri elbette gözardı edemeyiz. Bu bilgilerin doğru olduğunu kabul edip etmemek kolay değil, ama ben bir konudan bahsedeceğim.

"PARALEL EVRENLER" 21 'nci yüzyıl da blim Dünyasında konuşulan bir l::onudur. İşin enteresan yanı ise "İSLA1\.1İYET VE UZAYLILAR''* kitabımda da açıkladığım bir bölüm var<.lı. Hazreti Ali 'nin Paralel Evrenlerden bahsetmesidiı-. Peki böyle bir şey olabilir mi? Bili ciddi olarak bu konuda çalışıyor. Dikkat ederseniz Dünya, hayat, hayat, sosyal hayat hatta Din hep iki konum üzerine kurulmuştur. İyi- Kötü, Pozitif- Negatif, Anot- Katot, Başarı-Başarısızlık, Sevgi- Sevgisizlik b;ı örnek-


ALİ BEKTAN

320

leri uzatabiliriz, peki Dünyanın ikinci bir ikizi olabilir mi? Belki olabilir. Poluton'un da bize benzemesi ve bizim gibi insanlara, hayvanlar, bitkilere sahip olması akla mantıklı gelmektedir. Amerikalılar Polutonlulardan bilgiyi alıp gelişmelerini buna borçluysalar, bunu açıklamazlar. Çünkü aynı bilgileri Dünyanın diğer devletleri ve hükümetleri de alacaklar.

İNGİLTERE ÜZERİNDE GÖRÜLEN UFO'LAR İngiltere' de bir uçağın pilotu ve yolcuları, uçuş esnasında dev bir UFO gördüklerini açıkladı. İngiltere'de yayımlanan havacılık

dergisi Pilot bu olayın resmi kaynaklara geçtiğini UFO tartışmaları alevlendi.

yazınca,

ülkede

Resmi raporun Pilot dergisinde yayımlanan bölümünde uçak pilotu pencereden dev, puro şeklinde beyaz ışık saçan bir nesne gördüğünü ifade ediyor. Pilotun şu sözlerine yer veriliyor: "Uçak UFO'ya yaklaştıkça dürbünle gözetledim, sarı ince uzun bir nesneyi, ortasında yeşil bir alan vardı. Havada asılı duruyor gibiydi; ilk başta yaklaşık 16-17 kilometre uzakta olduğunu tahmin ettim; ancak sonrasında uçağımızdan en az 65 km uzakta olduğuna karar verdim." Uçağın

pilotu Ray Bowyer UFO'nun boyutunu ise tam olarak ifade ediyor. Resmi raporda Bowyer şunları açıklıyor: "İlk etapta nesnenin Boeing 737 olduğunu düşündüm, ancak 737 olsaydı bu uzaklıkta ufacık gözükmesi gerekirdi, bu nesne ise en az 1 mil (1.6 km) uzunluğunda görünüyordu." belirleyemediğini

'9 DAKİKA BOYUNCA GÖKTE ASILI KALDI' Uçuşun ilerleyen dakikalarında pilot Bowyer, batı yönünde ikinci bir nesne gördüğünü ifade ediyor, ancak bu nesne öncekine göre çok daha uzakta olduğu için daha küçük görünüyordu. Pilot, ikinci nesnenin dokuz dakika boyunca görünür vaziyette kaldığını vurguluyor.

Raporda Bowyer'ın şu cümlesine yer veriliyor: "Ben bu nesnenin Uzaydan geldiğini kesinlikle söylemiyorum, ancak bunca yıllık kariyerimde de böyle bir uçan nesne görmedim."


AMERİKA'NIN

321

UZAY SIRLARI

BAŞKA TANIKLAR DAVAR

Pilotun ifadelerine uçak yolcuları da tanıklık ettiklerini açıkla­ için olayın seyri değişti. Zira, pilotlar için uzun yolculuklarda gökte ışıldayan nesnelerin hayalini görmeleri olağan kabul ediliyor. Ancak, aynı sorunu yaşamayan yolcuların ise uçan ışıklı bir nesne görmeleri yetkililerin pilotun ifadeleıini ciddiye almaya yöneltti. Yolculardan Jolırı Russell, turuncu rerıkli ışık saçan, ince uzun oval bir nesne gördüğünü söylüyor. Aynı saatlerde seyir hali.11de olan bir başka uçağın pilotu da benzer bir olaya tanık olduğunu dile getiriyor. Bu ifade de İngiltere Sivil Havacılık Kurumu'nun kayıtlarına geçti. Kurum yetkilileri Pilot dergisinde yayımlanan raporun esasında bazı bölümlerin çıkarıldığını açıkladı. Bir nesne görmeleri yetkililerin pilotun ifadelerini ciddiye almaya yöneltti. Yolculardan John Russell, turuncu renkli ışık saçan, ince uzun oval bir nesne gördüğünü söylüyor. Aynı saatlerde seyir halinde olan bir başka uçağın pilotu da benzer bir olaya tanık olduğunu dile getiriyor. Bu ifade de İngiltere Sivil Havacılık Kurumu'nun kayıtlarına geçti. Kurum yetkilileri Pilot dergisinde yayımlanan raporun esasında bazı bölümlerinin çıkarıldığını açıkladı dığı

İngiltere' de Jetler UFO kovaladı İngi!tere'de M5 otoyolunun üzerinde görülen UFO için Savunma Bakanlığı iki jet havala.rıdırdı.

Otuz saniyelik bir klibin İnternet sitelerine düşmesinin ardın­ dan İngiltere' de en çok konuşulan konular arasına giren UFO görüntükrinin, Batı Midlands'da bir TIR garajındaki servis alanın­ dan çekildiği tahmin ediliyor. Savunma Bakanlığı için görüntüleri araştıran UFO uzmanı Nick Pope, "Yeni bir insansız hava aracı olabilir, jetlerin varlığı da böylece açıklanabilir. Ancak gizli projelerin deneme uçuşlarını gün ışığında yapmazsınız. Diğ.:>.r bir seçenek de, bu gerçektir ve haya sahamıza girmiş bir UFO, jetler tarafından takip edilmiştir," :.ıçıklamasım yaptı. Savunma Bakanlığı ise bu konuda net açıkla­ ma yapmadı ama havadan gelen bir tehdit sebebiyle jetlerin kaldı­ nldığını kabul etti.· Kayn~k:Gazeleport


ALİ BEKTAN

322

JAPONLAR UFO VAR Bilimsel olarak uçan nesneler

varlığı

resmiyet

kazanmamış tanımlanamayan

(UFO) hakkında açıklama yapan Japonya Hükümet sözcüsü "Evet, UFO'lar var. Ama bu konuda daha fazla konuşamam," dedi. Ülkede son aylarda artan UFO haberleri üzerine Devlet Bakave hükümet sözcüsü Nobutaka Machimura, rutin olarak düzenlediği basın toplantısında konuyla ilgili kısa bir değerlendirmede bulundu.

Bakan Machimura, UFO'larla alakalı sorularla hergün karşı­ belirterek, "Kişisel olarak, bu nesnelerin varlığına kesin olarak inanıyorum. Ancak daha fazla konuşamam," dedi. Tokyo Hükümeti, daha önce yayımladığı bir bildiride UFO'ların keşfe­ dildiğiyle ilgili olaylara karşı 'ilgisiz' olduklarını kaydetmişti. laştığını

Açıklama, bir muhalefet partisi milletvekilinin sürekli gündemi meşgul eden UFO vakalarıyla alakalı araştırma yapılması talep üzerine yapılmıştı. Machibura, hükümetin daha önceki 'kalıp­ laşmış ve alışılmış açıklamalardan başka daha fazla bilgi veremeyeceğini de sözlerine ekledi. ·

KUTUPLARDAKİ UFOLAR Şurası

da bir gerçektir ki, Dünyada UFO'ların en çok görüldü-

ğü yerler Kuzey ve Güney kutuplarıdır. Özellikle Güney Kut-

bu'nda, Güney Afrika' da Kape bölgesinde ve Arjantin'de fazlaca UFO faaliyeti gözlemlenmiştir. Ünlü UFO araştırmacısı Brinsley Le Poer Trench, "Flying Saucer Reivew" dergisinin MayıscHaziran 1956 sayısında "Antark-

tika bir anahtar mı?" başlığı

altında şunları yazıyordu:

"Bugünkü bilgilerimizin ışığında Uçandaire fenomenini analiz etmek faydasız ve gereksizdir. Dünyanın içinin boş olduğu ve Kutup bölgesinde açıklıklar olduğu teorisi, belki Uçandairelerin kökenlerini açıklamak konusunda yardımcı olabilir. Birçok ülkede UFO'lar görüldüğü bir gerçektir. Ama Kutup bölgesinde görülen UFO yoğunluğu Dünyanın bütün bölgelerinden fazladır."


323

AMERİKA'NIN

UZAY SIRLARI

Güney Amerika, Avustralya, Yeni Zelanda ve Güney Afrika' dan çok yoğun UFO görüldüğü haberleri gelmektedir. Bu sır­ nn çözümündeki anahtar, Güney Kutbunu çevreleyen buz çölünde olabilir mi? Aynı tarihlerde Brezilya'da yayınlanan "O Cruziero" adlı bir dergide, Brezilya donanmasından emekli olan komutan Paulo Strauss "Yeraltındaki Dünya' dan Gelen Uçandaireler" adlı makalesinde (Şubat 1956) şöyle yazıyordu:

"Uçandaireleri'nin Dünyadışı kökenleri hipotezi kabul edilemez. Diğer bir ihtimal, bu cisimlerin Dünyanın içinde yaşayan bir halkın askeri araçları olduğudur ki böyle bir teknolojiye Dünyada kimse sahip değildir. Yeraltındaki Dünyada sayısız şehirlere sahip, ekonomik, kültürel ve bilimsel açıdan bizden çok ileri bir uygarlı­ ğın var olduğunu düşünürsek, biz insanlar her halde onların yanın­ da vahşi barbarlar olarak kalınz." Le Poer Trench bir başka makalesinde kendi teorisini destekleyen şu cümlelere yer veriyordu: "1950 Mart ayında Şili'li bir donanma subayı, komutan Agusto Vars Orrego, Kutup sularında görevliyken, çok aydınlık bir gecede olağanüstü manevralar yapabilen ve görülmemiş bir hızla uçan birçok Uçandaire gözlemlenmişti. Komutan gördüklerini ispatlamak için birçok fotoğraf da çekmişti. Orrego daha sonra bu fotoğrafları Şili Deniz Kuvvetleri Komutanlığından istemişse de hiçbir cevap alamatnıştır." Le Poer Trench'in makalesinin yazımın üstünden iki yıl geçtikten sonra, Kutuplardaki olağanüstü UFO faaliyetlerinin yoğun­ luğu, uluslararası bir topluluğun da dikkatini çekti. 1958 "Uluslararası Jeofizikçiler Y ılı"nda 11 millete mensup bilim adamı, Antarktika' da düzinelerle araştırma istasyonu ve kamplar kurdu. Ünlü yazar Peter Kolosimo "Not of this World" (Bu Dünyadan Olmayanlar) (1970) adlı kitabında, bu istasyonlardaki ilginç gözlemleri şöyle anlatıyordu; "Arjantin istasyonlarından gelen en az bir düzine haberde, göklerde ve buzların üstünde tanımlanamayan uçan cisimler görüldüğü rapor edilmişti. Birçok Rus ve Amerikalı araştırmacı da


ALİ BEKTAN

324

yaptıkları uçuşlar esnasında ağır

buz blokları ile çevrilmiş devasa yapılar gördüklerini rapor etmişlerdi. Bunlardan Wostok- 1, Wostok-2 veya Sowjetskja üslerindeki Rus araştırmacılar "geometrik" yapılar gördüklerini bildirmişlerdi. 1983 yılında Amerikalı bir bilim adamı, Güney Kutbu'nda gerçekten de olağanüstü bir şeyin, yani dev bir kraterin var olduğunu tasdik etmişti .. " İndiana Üniversitesi'nden John GÇ Weishaupt'a göre, bu doğal

bir oluşum olmayıp, dev bir meteorun Dünyaya çarpması sonucunda meydana gelmişti. Krater'in çapı 250 km, derinliği ise 800 m. idi. Krater, Antarktika'nın Kuzeyindeki buz kütlesinin altında bulunuyordu! Kuzey Kutbu'nu çevreleyen Kanada, Alaksa, Rusya İskandi­ navya ve Grönland gibi ülkelerde de yoğun UFO gözlemleri yapılmaktadır.

CIAveNICAP 1950 ve 60'larda, devletin gizliliğine karşı en çok tepki veren sivil UFO araştırma gurubu olan Gök Olayları Ulusal Araştırma Komitesi (NICAP), eski donanma fizikçisi Thomas Townsend Brown tarafından 1956'da kuruldu. Komiteye uzun yıllar boyu ABD Deniz Komutanlığı'ndan Binbaşı Donald Keyhoe başkanlık etti. 2. Dünya Savaşı sırasında Pasifik Haber Alma Komutanı olarak görev yapan CIA eski Başkanı Amiral Roscoe Hillenkoetter de bir dönem NICAP Yönetim Kurulu'nda yer almıştı. Hillenkoetter, yönetim kurulundayken, bir çok kez olağand!şı bulunarak UFO olgusunun gerçekliğinden ve ciddiyetinden bahsetmiştir. UFO'ların zeki varlıklar kontrolünde hareket eden tanınmayan cisimler olduğuna ikna olan Hillenkoetter şunları söylemektedir: açıklamalarda

"Hava Kuvvetleri UFO gözlemlerini hala sansürlemektedir. pilotlar ve teknik açıdan eğitimli diğer gözlemciler tarafından bildirilen yüzlerce gerçek rapor ya alaya alınmakta ya da yanlışlık, hayal ya da aldatmaca olarak açıklanmakta ... Oysa UFO'ların nereden geldiğini ve amaçlarının ne olduğunu bilmek zorundayız. Halkın gerçekleri bilmeye hakkı var." Kıdemli


325

AMERİKA'NIN

UZAY SIRLARI

1962'de, Hillenkoetter aniden NICAP'tan istifa etti. İstifa mektubunda, "Bana göre, NICAP'ın araştırmaları mümkün olduğunca ileri götürülmüştür. UFO'ların Amerikan ya da Sovyet yapımı olmadığını biliyorum. Şimdilik yapabileceğimiz tek şey bekleyip UFO'ların kendilerini belli etmelerini beklemektir". NICAP Yönetim Kuıulundaki eski CIA yetkililerinden bir diğeri de, Hava Kuvvetleri Sekreteri Özel Asistanı ve NATO Havacılık Danışma­ nı olarak görev yapmış olan, CIA'nın Psikolojik Savaş Bölümü kurucusu ve başkanı Albay Joseph J. Bryan III'tü. Albay Bryan, Keyhole'ye yazdığı bir mektupta, UFO olgusuyla ilgili olumlu görüşler bildirmiştir: "Yüzlerce ordu ve havayollan pilotunun, havaalanı personelinin, astronomun, füze takipçisinin ve diğer yetkili gözlemcilerin UFO gördüklerini rapor ettiklerinin farkında­ yım. Aynca, bu UFO'ların çoğunun bir oluşum içinde manevralar yaptıklarının ve bu sırada radarlar tarafından belirlendiklerinin de farkındayım. Benim düşünceme göre; Yetkili gözlemciler tarafından rapor edilen UFO'lar, zeki varlıkların kontrolü altındalar. Bu cisimlerin hızları, manevraları ve diğer teknik kanıtlar, onların Dünya yapımı tüm uçak ve Uzay araçlarından çok daha ileri bir teknoloji ürünü olduğunu göstermektedir. UFO'lar Dünyamızı sistematik bir biçimde gözlemleyen gezegenler arası araçlardır; bu araçlar ya içlerinde onları yöneten varlıklar taşımakta ya uzaktan kumanda edilmekte, ya da hem uzaktan kumandayla hem de içindeki varlıklar vasıtasıyla yönetilmektedir." UFO ve Uzaylılar konusunu ciddiye alan ve bunları incelemek üzere 1947 yılından bugüne kadar çeşitli çalışmalar yapan Amerikan Devleti çalışmalarını halen sürdüımektedir. Devleti yönetenler değiştikçe yeni gelenlere de bilgi verilir ve onlardan da bu sır­ ların saklanması istenir. ABD' de konuşulan bir başka rivayete göre 1963 yılında Teksas ta bu suikasta kurban giden ABD Başkanı John Kennedy'nin bu sırları açıklamaya karar vermesi üzerine öldürüldüğü yazılıp çiziliyor. Bu rivayetin gerçeklik payı olsa veya olmasa ABD'de Uzaylılarla anlaşmalar yapıp onlarla işbirliğine giden güçlü örgütlerin devletin içinde bulunduğunu anlayabiliyorsunuz. Benim teorimde bu görüşü desteklemektedir. Son elli yıldaki bilim


ALİ BEKTAN

326

Dünyasındaki gelişmelere bakın,

hepsinin Amerika Birleşik Devletleri 'nin bilim adanılan tarafından bulunduğunu görebilirsiniz. Mesela Avrupa'da bilimsel keşif daha az çıkıyor. Diğer ülkeler ise sosyal hayatta kullanılan teknolojik keşiflerle ilgilenirken. ABD de DNA'nın şifresinin çözümü, Gen Teknolojisi, Klonlama ortaya konmuştur. NASA'nın zaten birinci görevi Uzaylılarla temasa geçip bilgiyi almaktır. Yirmi yıl önce gazeteler Türkiye de bir ara ansiklopedi yarışı yapıyorlardı. Bugün ise evinizde bir bilgisayarınız ve İnternet bağlantınız varsa Dünyanın bilgisi elinizin altına geliyor. Ansiklopediler ise evlerden gönderildi. Bu sadece bir bilimsel keşiftir. İnternet fikri ise ilk olarak ABD de üniversiteler arasında kütüphaneleri birbirine bağlamak üzere düşünül­ müştür. Sonuç bu gün ne kadar üst düzeye çıktı. İnternetsiz yapamıyoruz. Bu kadar basittir. CIA'nın Dünyanın diğer

istihbarat örgütleri ile olan bağlantı­ UFO ve Uzaylılarla görüşenlerin bilgisini istediğini biliyoruz. Türkiye de de MİT'e başvurarak bu bilgilerden de istediler. Çünkü Anadolu' da o kadar çok olay görünüyor ki, bunlar bırakın basına yansımasını köy kahvesine bile gitmiyor. UFO görenle dalga geçileceği için adamcağız anlatmıyor. Bu sonuca nasıl vardım derseniz. Bir zamanlar televizyonlarda Sır Kapısı adlı programı yapan Reha Yeprem ile konuştuğumuzda o anlatmıştı. Bu program için bize Anadolu' dan her gün bir sürü mektup geliyordu içlerinde UFO ve Uzaylı gördüm, onlarla konuştum diye epeyce mektup vardı demişti. Bende kendisine hak verdim, çünkü Anadolu Topraklan onların ilgisini çeken bölgelerden bir tanesidir. Ben burada bir Uçandaire veya onun yanında duran Uzaylı görenlere tavsiyem bir şey yapmamalarıdır. Onların Dünya insanına kötülük yapacaklarını zannetmiyorum. Sadece seyretsin, eğer onlar seninle konuşacaklar ise beyin yoluyla konuşurlar. Siz de dostluk gösterin, Anadolu insanı zaten misafirperverdir. sından dolayı

Dünya üzerindeki olaylan bile inceleyen CİA'nın bünyesinde hala bu çalışmalar sürmektedir. Türkiye de ise bazı kesimler her şeyi ret ettikleri gibi alay etmeyi seviyorlar. Günümüzden 2000 yıl önce Antik Çağ' da Delfi'deki bir tapınağın kapısında şu yazı­ yordu: ·~ay Etmek Araştınna Yapmaktan Daha Kolaydır."


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

327

Temmuz 1947 gecesi, ABD'de küçük bir New Mexico kasaolan Roswell yakınlarına bir Uçandaire düştü. Uçandaire'nin enkazı ve Uzaylı mürettebatının bedenleri olayı haber alan Ordu tarafından hemen kaldırıldı. Kaza yeri karantinaya alındı, enkazın tüm parçaları toplandı ve uçakla ABD 8. Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na gönderilerek burada kamuoyundan saklandı. bası

20'nci yüzyılm en önemli ve yankı uyandıran UFO olayı olan Roswell olayının ve onu takip eden resmi örtbasın kronolojisi aşağıda sunulmaktadır:

2 Temmuz 1947,

Çarşamba

9:50: New Mexico eyaletinin Roswell kasabasında yaşayan Dan Wilmot ve karısı, verandalarında oturuken gökyüzünde Kuzeydoğuya doğnı hızla uçmakta olan büyük, parlayan, oval biçimli bir cisim görürler. 4 Temmuz 1947, Cuma 11:15: Roswell'deki St. Mary Hastanesi'nde görev yapan Fransiskan rahibeleri "Roswell'in Kuzeyinde kavis yaparak dönen parlak bir cisim" görürler. Cismi kasabanın Güneyinde oturan Williarn Woody -;·.:: ~-::.bası da gözlemler. Bu sıralarda Roswell' in 120 km Kuzeydoğusundaki Corona bölgesinde bir fırtına kopar. Poster çiftliğinin sahibi William "Mac" Brazel ve komşu­ ları patlamaya benzer bir ses duyarlar. Çölde kamp yapan Jim Ragsdale ve kız arkadaşı parlak bir cismin düşerek yere çarptığını görürler. 5 Temmuz 1947, Cumartesi Sabah erken saatlerde, Mac Brazel ve komşularının yedi yaşındaki oğlu William "Dee" Practor fırtınanın çiftliğe zarar verip vermediğini kontrol ederlerken, yaklaşık 200 metre genişliğinde ve 1.2 km uzunluğunda bir alana yayılmış olan enkazı bulurlar: "Buruşturulup gevşetildiklerinde eski şekillerini alaıı" folyoya benzerlik döküntüler, ne kesilebilen ne de yanan "üzerlerinde menekşe rengi hiyeroglife benzer yazılar bulunan" çubuklar gibi esrarengiz maddeler. Brazel, bulduğu maddelerin bir kısmını kamyonuna yükleyerek komşulaıı Floyd ve Loretta Proctor'a gider ve


ALİ BEKTAN

onlara bu tuhaf parçaları gösterir. Proctor'lar ona bildirmesini söylerler.

olayı

328

yetkililere

Akşamüstü Brazel enkazdan bazı parçalar toplayarak: kulübesine götürür; bunlardan biri 1.2 metre boyundadır. Akşam, Corona'ya alışveriş yapmaya giden Brazel, buradaki arkadaşlarına ve komşularına olaydan bahseder. Onlar da Brazel'a yetkililere baş­ vurmasını söylerler.

6 Temmuz 1947, Pazar 7:30: Mac Brazel Şerif George A. Wilcox'ı görmek üzere Roswell kasabasına doğru yola çıkar ve saat 11 .00 sularında kasabaya gelir. Yanında enkazdan bazı parçalar getirmiştir, bunları Şe­ rif Wilcox' a, karısına ve kızına gösterir: hepsi de bu enkazın bir Uçandaireye ait olduğunu düşünmektedirler. Wilcox yardımcıla­ rını inceleme yapmak üzere çiftliğe gönderir. Şerif yardımcıları enkaz alanını bulamazlar fakat bölgede "büyük, yuvarlak: ve siyah" bir iz keşfederler; izin bulunduğu alandaki toprak erimiş ve kararmıştır. Wilcox, Brazel'la konuşurken yerel radyo istasyonu KGFL'nin muhabiri Frank Joyce'dan bir telefon alır ve onu Brazel'la görüştürür. Joyce bu haberi duyuran ilk kişi olacaktır. Wilcox, Joyce'un önerisi üzerine Roswell Ordu Hava Kuvvetleri üssünü arar ve Hava İstihbarat görevlisi Binbaşı Jesse A. Marcel'la görüşür. Roswell Ordu Hava Üssü, o sırada Dünyadaki tek atnmik gurup olan 509. Bomba Gurubu'nun merkezidir. 13:00: Marcel Şerif' in ofisine gider, enkaz parçalarını görür ve bunları alarak üsse götürür. Roswell Hava Üssü'nden Albay Blanchard Marcel'a Karşı İstihbarat Ajanı Yüzbaşı Sheridan Ca-

vitt'le birlikte Poster Çiftliği'ne giderek olayı araştırmalarını emreder. Blanchard daha sonra Forth Worth Hava Üssü'ndeki 8. Hava Kuvvetleri Komutanlığı'ndan Tümgeneral Roger Ramey'i arar ve ona bulgulardan sözeder. Ramey olayı Pentagon'a haber verir. 15:00: Forth Worth Üssü Kurmay Başkanı Albay Thomas J. DuBose, Pentagon Stratejik Hava Kuvvetleri Generali Clements McMullen'dan bir telefon alır. McMullen, DuBose'a bulunan maddeleri hemen Washington yakınlarındaki Andrews Hava


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

329

Üssü'ne göndermesini söyler ve bunları bizzat inceleyeceğini bildirir. DuBose'a göre, McMullen bu enkaz parçalarını Ohio'daki Wright Üssü Hava Teknik İstihbarat Departmanı 'ndan Tümgeneral Benjamin Chidlaw'a göndermiştir. Saat 16:00

sularında

bir nakliye uçağı

hazırlanır.

Marcel ve Cavitt Brazel'la birlikte farklı araçlarla Poster çiftligiderler. Brazel görevlilere kulübesinde sakladığı enkaz parçalarını gösterir. Marcel bunlar üzerinde radyoaktivite ölçümleri yapar. Marcel ve Cavitt o geceyi çiftlikte geçirirler. ğine

17:00: Pentagon'dan gelen emirler doğrultusunda, enkazın yerini tespit etmek için bölgeye uçaklar gönderilir. Havadan yapılan araştırma sonucunda Roswell'in 65 km Kuzeydoğusunda bir Uçandairenin enkazı bulunur. Enkazı incelemek ve ertesi günkü enkaz kaldırma çalışmaları için hazırlık yapmak üzere bölgeye bir arama-kurtarma ekibi gönderilir. Ekip bölgede arkeolog W Curry Holden liderliğinde bir gurup siville karşılaşır. Enkaz alanına Colomb öncesi devre ait ararken gelmişlerdir.

Kızılderili

çömlekleri

Wilcox da önemli bir keşif yapar: yardım­ tespit edilen yanık izinin yakınlarında araştırma yaparken bir enkaz ve dört Uzaylı yaratık bulur. Uzaylılardan biri hfilii hayattadır. Wilcox'un kansı yıllar sonra torununa "yaratıkla­ rın büyük kafaları olduğunu ve gümüş rengi üniformalar giydiklerini" anlatacaktır. Bu

sıralarda, Şerif

cıları tarafından

7 Temmuz 1947, Pazartesi 7:00: Poster çiftliğindeki Hava Kuvvetleri görevlileri enkazla alana giderler ve enkaz parçalarını araçlarına yüklemeye başlarlar. Bu sıralarda, Albay Blaııchard büyük bir faaliyet başla­ tır ve kasabaya giren tüm yollara barikatlar kurulmasını emreder. kaplı

13:30: Roswell Hava Üssü'ne morg hizmeti veren Ballard Cenazeevi'nde çalışan Glenn ı::;>ennis, Üs'ten bir telefon alır. Telefondaki görevli Dennis'e, dış faktörlere karşı korunmasız kalan cansız bedenlerin nasıl muhafaza edileceğirıi ve çocuk ölçülerinde havageçirmez tabutlarının olup olmadığını sormaktadır.


ALİ BEKTAN

330

13:55: Ordu Hava Kuvvetleri Araştırma ve Geliştirme DepartGeneral Curtis LeMay, Pentagon'da General Hoyt Vandenberg'le "Uçandaireler"konulu bir toplantı yapar. Bu sıra­ da, Hava Teknik İstihbarat Kuvvetleri Komutanı General Nathan E Twining planlarını değiştirerek New Mexico'ya uçar. manı'ndan

15:30: Glenn Dennis, yaralı bir askeri tedavi etmesi için üsse Dennis askere ilk yardım yapar ve onu üssün revirine götürür. Revire giderken kapısı açık bir ambulansın yanından geçen Dennis, ambulansın içinde çeşitli ****l parçacıkları olduğu­ nu görür. çağırılır.

geç saatlerde Poster -Çiftliğindeki enkazın büyük bir yükleyen Hava Kuvvetleri görevlileri üsse doğ­ ru yola çıkarlar. Binbaşı Marcel yolda evine uğrar ve karısı ile oğ­ lu Jesse Marcel Jr. 'a enkaz parçalarından bazılarını göstererek onlara bu parçaların bir Uçandaire enkazından alındığını olduğunu söyler. O

akşam

kısmını araçlarına

8 Temmuz 1947,

Salı

6:00: Albay Blanchard ve Binbaşı Marcel gizli bir toplantı yaparlar; Marcel Albay'a enkaz parçalarını gösterir. 7:30: Albay Blanchard'ın ofisinde personel toplantısı

yapılır.

9:00: Albay Blanchard, Brazel'ın bulduğu enkaz hakkındaki engellemek ve halkın ilgisini ölü Uzaylılardan başka bir yöne çevirmek için bir basın açıklaması yapmaya karar verir ve basın görevlisi Teğmen Walter Hunt'a şu açıklamayı dikte ettim: dedikoduları

"Uçandairelerle ilgili söylentiler dün gerçeğe dönüştü." Roswell Ordu Hava Üssü, 8. Hava Kuvvetleri'ne bağlı 509. Bomba Gurubu İstihbarat Departmanı, yerel çiftçilerden birinin ve Chaves kasabası şerifınin işbirliğiyle bir disk ele geçirmiştir. Bu uçan cisim geçen hafta içinde Roswell yakınlarındaki bir çiftliğe inmiştir. Telefonu olmayan çiftçi, diski şerifle irtibat kurana kadar saklamıştır. Olayı öğrenen Şerif hemen 509. Bomba İstihbarat Departmanı'ndan Binbaşı Jesse Marcel'e ulaşmış; ordu hemen harekete geçmiş ve disk çiftçinin evinden alınmıştır. Disk, Ros-


AMERİKA'NIN

331

UZAY SIRLARI

well Hava Üssü'nde incelenmiş ve daha sonra Binbaşı Marcel taMerkez Karargahına göndeıilmiştir."

rafından

11:00: Teğmen Hunt, yerel radyo istasyonlarına, Şerif' in ofisine ve yerel gazeteler Roswell Daily Record ve Moming Dispatch 'e giderek açıklamayı teslim eder. Bir akşam gazetesi olan Roswell Daily Record olayı aynı gün ilk sayfadan, "Hava Kuvvetleri Roswell Bölgesi'ndeki Çiftlikte Uçandaire Yakaladı" baş­ lığıyla verir. Radyo istasyonları haberi Associated Press'e iletir; haber buradan tüm Dünyaya yayılır. Bunu takip eden saatlerde, radyo istasyonları, Şerif'in ofisi ve Roswell Hava Üssü Londra'dan Tokyo'ya kadar tüm Dünyadan telefon bombardımanına tutulur. Haberi teleksle United Press'e gönderen KGFL'den Frank Joyce bir süre sonra Washington'dan bir telefon alır. Telefondaki görevli Joyce'a olayı nereden haber aldığını sormaktadır; Joyce Teğmen Haut'un ismini verir. Kısa bir süre sonra yine resmi bir görevli Moming Dispatch'i arayarak Teğmen Haut'un açıklamasının yanlış olduğunu söyler. 11 :00: Glenn Dennis

hemşire arkadaşından

bir telefon

alır.

Öğle yemeği için buluşmayı kararlaştırırlar. Burada arkadaşı

Dennis' e önceki gün bir otopsiye yardım ettiğini anlatır. Washington' dan gelen iki doktor 3 küçük varlığa otopsi yapmışlardır. Hemşire, varlıkların çok büyük başları, çukur gözleri ve sadece dört parmakları olduğunu söyler ve bir peçeteye bunlardan birinin kabataslak bir resmini çizer. Dennis'e gördüğü varlıkların fiziksel özelliklerini detaylıca anlatan hemşire, bunların insan değil "yabancı bedenler" olduklarını tekrarlar. 12:00: Roswell Hava Üssü'ne Washington' dan gelen bir uçak iner; içinde özel bir uzman ve bir fotoğrafçı ekibi bulunmaktadır. UFO'nun

enkazı Yüzbaşı

Oliver

Henderson'ın kullandığı

bir

uçağa yüklenerek Wright Üssü'ne gönderilir. Yükleme sırasında

Henderson hala hangarda bulunan üç Uzaylı bedeni görür; bedenler buzda saklanmaktadır. 15:00: General Clemence McMullen Forth Worth'ten General DuBose'u arar ve ondan 8. Hava Kuvvetleri Komutanı General


ALİ BEKTAN

332

Roger Ramey'yle temasa geçmesini ister. Ramey yeni bir hikaye uydurarak Uçandaire hikayesini örtbas etmelidir. Bunun üzerine General Ramey Forth Worth Üssü'nde bir badüzenleyerek Roswell yakınlarında düşen cismin bir Uçandaire değil, meteoroloji balonu olduğunu söyler. Binbaşı Marcel'in bulduğu esrarengiz madde meteoroloji balonu parçalarıyla değiştirilir ve Marcel'e bunlarla birlikte basına poz vermesi emredilir. sın toplantısı

KGFL Radyo İstasyonu'nda Mac Brazel'le yapılacak bir röportaj, FFC ve New Mexico Kongresi emirleriyle iptal edilir. KGFL'ye bu olayı kapatmak için 24 saatleri olduğu, yoksa bir daha radyo işine giremeyecekleri söylenir. 9 Temmuz 1947,

Çarşamba

8:00: Albay Blanchard kaza yerine giderek enkaz temizleme denetler.

çalışmalarını

10.00: Washington'dan gelen bir başka uçak Roswell Üssü'ne iner; Başkan Harry Truman'nı temsil eden bir gizli hizmet görevlisini getirmiştir. 12:00: UFO tirilir.

mürettebatının

bedenleri nakliyeye

hazır

hale ge-

15:00: Enkaz yüklü üç C-54 uçağı üsten ayrılarak General Twining'in bulunduğu Kirtland Hava Üssü'ne doğru yola çıkar. 16:00: Uzaylı cesetleri biri Washington'a diğeri Forth Worth'e giden iki ayn uçakla nakliye edilir. 19.30: Associated Press Dünya çapında bir duyuru yayımlaya­ rak, Uçandaire sanılan cismin aslında bir meteoroloji balonu olduğunu duyurur. TV kanalı ABC News de Roswell'deki ellkazın bir meteoroloji balonuna ait olduğunu bildirir. 11Temmuz1947, Cuma Kurtarma operasyonlarında görev alan tüm askerlerin katıldığı bir brifing düzenlenir. Askerler küçük guruplar halinde görüşme­ ye alınırlar. Askerlere bu olayın ulusal güvenliği ilgilendiren bir konu olduğu ve çok gizli tutulması gerektiği söylenir ve kimseyle bu konu hakkında konuşmamaları emredilir.


333

AMERİKA'NIN

UZAY SIRLARI

Ve resmi sessizlik: başlar...

1978-1994 Nükleer fizikçi ve sonra da UFO araştırmacısı olan Stanton Marcel'i bularak onunla Roswell olayı hakkında röportaj yapar. Uzun yıllar süren sessizlik bozulmuştur. Bunu takip eden onaltı yıl içinde 300'ü aşkın tanığın ifadelerini temel alan beş kitap yazılır. Friedman'ııı Binbaşı

YENİ SORUŞTURMA

12 Ocak 1994'te, Albuquerque, New Mexico'dan Temsilciler Meclisi Üyesi Steven Schiff, seçmenlerinden gelen yoğun talep üzerine, Savunma Bakanlığı'yla temasa geçer ve onlardan 1947'de Roswell'de meydana gelen olay hakkında bilgi ister. Savunma Bakanlığı, Schiff'e bu konu hakkında ellerinde herhangi bir bilgi olmadığını bildirir ve Ulusal Arşivler'e başvurmasını söyler. Ulusal Arşivler'den de konuyla ilgili bir kayıtları bulunmadığı cevabını alan Schiff, Genel Muhasebe Ofisi (GAO) ile temas kurar ve 1947 Glaylarıyla ilgili kayıtların denetlenmesini ister. GAO, 28 Temmuz 1995'te araştırmasını taman1lar ve konuyla ilgili bir rapor yayınlar. Raporda, o dönemde Roswell Ordu Hava Üssü'nden gönderilen tüm yazılı belgelerin gerekli izin alınmak­ sızın yok edildiği bildirilmektedir. Schiff bu belgelerin son derece önemli olduğunu söylemektedir. Çünkü bu belgeler, Roswell'deki askeri yetkililerin, 1947'de Dünya üzerindeki tek nükleer vuruş kuvveti olan Roswell üssü görevlilerinin bir meteoroloji balonuyla başka bir Dünyadan gelen yabancı materyaller arasındala farkı anlamamalarını üstlerine nasıl açıkladığı göstermektedir.

Hava Kuvvetleri'nin Cevabı Hava Kuvvetleri UFO'lar konusunda 25 yılı aşkın bir suskunluktan sonra ilk kez Eylül 1994'te, yani Schiff araştırmalarına başladıktan sekiz ay sonra, kamuoyuna bir açıklama yapmak zorunda kalmıştır. Hazırlanan raporda, Hava Kuvvetleri, 1947'deki meteoroloji balonu hikayesiyle Amerikan halkını ve Dünyayı gerçekten de yanılttığını kabul etmekte ve fakat bu dfa da bir başka


ALİ BEKTAN

334

yalanla; 1947 yılında Roswell'in Kuzeybatısında Mac Brazel tarafından bulunan enkazın aslında Mogul adlı çok gizli bir hükümet projesinde kullanılan bir balonun kalıntıları olduğunu söylemektedir. Peki ama daha önce halkı yanılttığını kabul eden Hava Kuvvetleri 'nin bu açıklaması ne kadar inandırıcıydı? Gerçek, ancak araştınnalann derinleştirilmesiyle ve tanıkların konuşmaya başla­ malarıyla ortaya çıkacaktı.

TANIKLAR BİNBAŞI JESSE MARCEL-OÖLU ve DİÖER TANIKLAR

Roswell olayının üzerinden zaman geçtikçe ordunun baskısından kurtulmaya başlayan, içlerinde emekli generallerin de bulunduğu güvenilir tanıklar, Roswell enkazının Dünyadışından gelen bir cisme ait olduğunu doğrulamışlardır. UFO kazasını doğrulamak isteyen ve isminin kullanılmasına izin veren ilk tanık, Roswell'deki 509. Bomba Gurubu'nun istihbarat görevlisi emekli Yarbay Jesse Marcel olmuştur. Kaza yerini inceleyen ilk iki askeri görevliden biri olan Marcel, 1978 yılında araştırmacılara ve medyaya bir açıklama yaparak gördüğü enkazın "bu Dünyaya ait olmadığını," söylemiştir. Marcel, 1979'da yaptığı bir röportajda şunları söylemiştir: "O bir meteoroloji balonu olmadığı gibi bir uçak ya da misil de değildi." Enkaz parçalarının özelliklerinden bahseden Marcel, "Yanıcı bir madde değildi... ağırlığı yok gibiydi. Çok inceydi, kalınlığı ancak bir sigara paketinin içindeki folyo kadardı. Parçaları eğme­ ye çalıştım fakat olmadı. Hatta balyozla üstüne vurarak içinde bir çukur açmayı bile denedik ama başaramadık", demiştir. Marcel olay günü üsse dönerken evine uğramış ve karısı ile onbir yaşındaki oğluna bu esrarengiz enkazın bir kaç parçasını göstermişti. Bu parçalardan özellikle birinin yüzeyinde hiyeroglife benzer semboller bulunmaktaydı. Marcel'in o zamanlar onbir yaşında olan oğlu tıbbi doktor, Ulusal Koruma helikopter pilotu


335

AMERİKA'NIN

UZAY SIRLARI

ve uçuş cerrahı Dr. Jesse Marcel Jr. olayı çok iyi hatırlamaktadır ve söz konusu sembollerin bazılarının ayrıntılı çizimlerini yapmıştır. Jesse Marcel Jr. olaydan yıllar sonra yaptığı açıklamada babasının aldığı emir üzerine basına birlikte poz verdiği maddenin, o gece annesi ve kendisine gösterdiği madde OLMADIGINI söylemiştir.

da UFO kazasını 1947'de Forth Worth'teki 8. Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nda General Ramey ile beraber çalışan Albay Thomas DuBose, 1992 yılında ölümünden önce yaptığı açıklamada, meteoroloji balonu hikayesinin tamamen bir örtbas hikayesi olduğunu itiraf etmiştir. DuBose, o tarihte Washington D.C'deki Andrews Hava Kuvvetleri Üssü'nden General Clements McMullen'ın kendisini arayarak bir örtbas hikayesi bulmaAskeri görevliler ve Roswell'de

yaşayanlar

doğrulayan açıklamalar yapmışlardır.

larını emrettiğini doğrulamıştır.

Temmuz 1947'de Roswell enkazının gönderildiği Ohio'daki Wright Hava Üssü'nde yarbay olarak görev yapmakta olan emekli General Aıthur E. Exon ise, 1990'da kendisiyle yapılan bir röportajda enkaz üzerinde yapılan testler hakkında şunları söylemiştir: "Madde inceleme laboratuarlarımıza getirilen enkaz üzerinde kimyasal analizden gerilim testleri, sıkıştırma ve açma testlerine kadar her tür test yapıldı. Enkazın bir kısmı kolayca parçalanabiliyor ve değiştirilebiliyordu ... Fakat diğer kısımlar çok ince olmalarına rağmen son derece güçlüydüler ve ağır çekiçlerle vurulduğunda bile zarar görmüyorlardı. Testler sonrasında herkesin ortak karan bu parçaların UZAYDAN geldiğiydi." Roswell' de yaşayan görgü tanıklarının verdiği ifadeler arasın­ da özellikle Glenn Dennis'inki 1947'de bulunan cismin niteliği konusunda hiçbir şüpheye yer bırakmamaktadır. Glenn Dennis, 1947'de Roswell Hava Kuvvetleri Üssü'ne morg ve ambulans hizmetleri sağlayan Ballard Cenazeevi'nde çalışan bir gençti. Dennis, Roswell'de bulunan esrarengiz enkazdan haberdar olmadan önce, Üsteki morg görevlisi ona birkaç kez telefon etmiş ve küçük, havageçirmez tabutlarının olup olmadığı, birkaç gün boyunca dış faktörlere maruz kalan bedenlerin nasıl muhafaza


ALİ BEKTAN

336

edileceği gibi sorular sormuştur. Buradan da anlaşılacağı üzere, Ordu, ceset dokularının kimyasal bileşiminin değişmesini engellemek için oldukça hassas davranmıştır.

O gece geç saatlerde, başka bir olay üzerine Üs'teki hastaneye giden Dennis, arka kapının dışında iki askeri ambulans görmüş ve içlerinden büyük enkaz parçalarının çıkarıldığına şahit olmuştur. Dennis, hastaneye girdiğinde bir hemşire arkadaşıyla karşılaşmış, fakat onu gören askeri polisler onu tehdit etmiş ve zorla binadan dışarı çıkarmışlardır.

Dennis, ertesi gün hemşire arkadaşıyla yeniden karşılaşmış ve hastanede neler olup bittiğini sormuştur. Şok geçirmekte olan hemşire arkadaşı Dennis'e, iki doktorun hastanede küçük, insandışı bedenler üzerinde otopsi yaptıklarını ve yardım etmesi için onu çağırdıklarını anlatmıştır. Aynca, bir peçete üzerine bedenlerin nasıl göründüğünü çizmiştir. Bu, Dennis ve arkadaşının son görüşmeleri olmuş; hemşire birkaç gün sonra İngiltere'ye transfer edilmiştir. Dennis daha sonra hemşire arkadaşından hiçbir haber alamamıştır. Dennis'in ifadesine göre, yere çakılan aracın ana gövdesi Brazel çiftliğindeki enkaz alanından aşağı düşerek ikinci bir bölgeye doğru sürüklenmiştir. Araştırmacılar, çok az kişinin haberdar olduğu bu ikinci enkaz alanının varlığını ancak yakın zamanlarda teyit edebilmişlerdir. Tanıkların ifadelerine göre, burası aynı zamanda Uzaylı bedenlerinin bulunduğu yerdi. Bu bölgeyi gören tanıklardan çoğu hükümet korkusuyla isimlerinin kullanılmasına izin vermemektedirler. Glenn Dennis ifadesinde askeri yetkililer

tarafından

tehdit ta-

edildiğini de belirtmektedir. Glenn Dennis'in dışındaki diğer nıklar da fiziki olarak tehdit edilmiş ve korkutulmuşlardır.

Enkazı bulan çiftçi Mac Brazel, ordu tarafından yaklaşık bir hafta boyunca gözaltında tutulmuş ve olay hakkında bir daha hiç konuşmamıştır.

Roswell olayı 1980'lerden beri kamuoyunda çok tartışılan bir olay olmasına rağmen ilginçtir ki, olayın tanıklarından hiçbiri meteoroloji balonu hikayesini doğrulamamış ya da olaya başka bir açıklama getirmemişlerdir. Görüşülebilen tanıkların hepsi, tüm tehditlere ve engellemelere rağmen, ısrarla enkazın Dünyadı- · şı bir araca ait olduğunu söylemektedirler.


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

337

Albay Philip Corso Bu önemli olay hakkında yıllar sonra konuşacak olan bir baş­ ka resmi yetkili ise Albay Philip Corso'dur. Başkan Eisenhower'ın güvenlik danışmanlarından biri olan Corso, o dönemlerde General Artlı.ur Trudeau'nun yardımcılığı yapmakta ve Pentagon' da gizli projelerde yer almaktaydı. Daha sonraki görevi ise Roswell olayında ele geçen Uzaylı cesetleri ve enkazı üzerinde araştıımalar yapan özel bir gurubun başına getirildi. Kendisi 1997 yılında ölümünden üç yıl önce "The Day After Roswell" yani "Roswell'in Ertesi" adlı bir kitap yazarak, Ordunun ve hükümetin bu olayı nasıl örtbas ettiğini ve Roswell'de düşen aracın Dünyadışı menşeili olduğunu, ve de 51. Bölge gibi üslerde bu teknolojiyi kopya etme çalışmalarını ve hükümetin gizli projelerini açıkça itiraf etmiştir.

BELGELER Majestic 12 Operasyon Ekibinin Başkan Adayı, Dwight D. Eienhoweriçin Hazırladığı Brifing Dokümanı-18 KASIM 1952: UYARI: Bu çok gizli ve sadece yetkili kişileıin görüşüne açık bir dökümandır ve Amerika Birleşik Devletlerinin ulusal güvenliğiyle ilgili özel olarak hazırlanmış bilgiler içeımektedir. Belge yalnızca Majestic- 12 tarafından izin verilen kişiler tarafından incelenebilir. Belgenin kopyalanması, çoğaltılması ya da içerdiği bilgilerle ilgili notlar alınması kesinlikle yasaklanmıştır. BRİFİNG YETKİLİSİ: AMİRAL ROSCOE H. HILLENKOETIER (MJ-1) tır

NOT: Bu döküman yalnızca bir ön brifing olarak hazırlanmış­ ve takip edecek tam operasyon brifingi için bir başlangıç niteli-

ği taşımaktadır.

24 Haziran 1947'de Washington Eyaleti'ndeki Cascada Dağ­ üzerinde uçmakta olan sivil bir pilot, dokuz disk biçiminde uçan cismin belirli bir düzen içinde ve çok yüksek hızda seyahat etmekte olduğunu gözlemlemiştir. Bu, bu tip cisimlere dair biliları


ALİ BEKTAN

338

halde, halk arasında ve medyada geniş ilk olaydır. Bu olayı, benzeri yüzlerce gözlem raporu izlemiştir. Bunlardan pek çoğu güvenilirlikleri yüksek askeri ve sivil kaynaklardan gelmektedir. Bu raporlar üzerine harekete geçen ordu'nun çeşitli birimleri bu cisimlerin özellikleri ve amaçları konusunda ulusal güvenlik çıkarları doğrultusunda birbirinden bağımsız araştırmalar yapmıştır. nen ilk gözlem

olmadığı

yan1cı uyandıran

Tanıklardan bazılarıyla

röportajlar yapılmış; uçuş halinde olbildirilen diskleri takip etmek için uçaklar gönderilmiş, fakat bu denemeler başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Halkın tepkileri bazen histeri sınırlarına varmıştır. duğu

Bütün bu çabalara karşın, New Mexico'lu bir çiftçi bu cisimlerden birinin Roswell Ordu Hava Üssü'nün (şimdiki Walker Üssü) 75 mil Kuzeybatısında düştüğünü bildirene kadar, cisimler hakkında çok az bilgi edinilebilmiştir. 7 Temmuz 1947'de bu cismin enkazının kaldırılarak bilimsel analizinin yapılması amacıyla gizli bir operasyon başlatılmıştır. Bu operasyon sırasında, havadan yapılan keşifte aracın patlamasından önce dört küçük, insan benzeri varlığın araçtan dışarı fırladığı fark edilmiştir. Bunlar enkaz alanının yaklaşık iki mil doğusunda yere düşmüşlerdir. Üçü ölü, biri yaralı fakat sonradan oda ölmüştür. Cesetleri bulunmalarından önce geçen yaklaşık bir haftalık zaman zarfında dış faktörlerin etkisine maruz kaldığından feci şekilde bozulmuştur. Özel bir ekip bu bedenlerin incelemek üzere kaldırılmaları görevini üstlenmiştir. Aracın enkazı da kaldırılmış Ve birkaç farklı yere taşınmıştır. Bölgedeki sivil ve askeri tanıklar sorgulanmış ve habercilere etkileyici bir örtbas hikayesi anlatılarak bu cismin yanlış yola sapan bir hava gözlem balonu olduğu söylenmiştir.

Doğrudan Başkan'ın emirlerine göre hareket eden General Twining ve Dr. Bush tarafından organize edilen gizli araştırma sonucunda, 19 Eylül 1947'de, bu diskin kısa menzilli bir keşif aracı olduğu karanna varılmıştır. Bu karar aracın büyüklüğüne ve içinde herhangi bir erzak bulunmamasına dayanılarak verilmiştir. Dr. Bronk da aracın ölü dört mürettebatı üzerinde benzer bir analiz


AMERİKA'NIN

339

UZAY SIRLARI

yapmıştır.

Bu gurubun konuyla ilgili olarak 30 Kasım 1947'de alkarara göre, bu yaratıklar her ne kadar görüntüsel olarak insana benzeseler de, biyolojik ve evrimsel gelişimleri homosapien'lerden oldukça farklıdır. Dr. Bronk'u ekibi bu yaratıkların daha belirleyici bir tanım bulunana kadar "Dünya Dışı Biyolojik Varlıklar" -EBE'ler olarak adlandırılmalannı önermiştir. dığı öneıi niteliğindeki

Bu araçların Dünya üzerindeki herhangi bir ülkeden gelmedikleri kesinleştiği için, kökenlerinin neresi olduğu ve buraya nasıl geldikleri konusunda pek çok tahmin yürütülmüştür. İhtimallerden biri Mars'tır, fakat bazı bilimadamları, özellikle Dr. Menzel, bu varlıkların başka bir Güneş sisteminden geldiklerini savunmaktadırlar.

Enkazda bir tür

yazı

formu

olduğu sanılan birtakım

örnekler çözülmesi yolundaki çabalar geniş ölçüde başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Aracın itici gücünün nasıl çalıştığını, sahip olduğu güç kaynağının özelliklerini ve ilet;-::-_ ~;:.,~~ini belirleme çabalan da aynı şekilde başarısızlıkla sonuçlanmıştır. 'Bel ko31:.KL ,ki :uaştırmalar; aracın tanımlanabilir kanatlara, pervanelere, jetlere ya da alışılmış başka tür bir itici güç sistemine sahip olmaması, ayrıca elektrik tertibatı, vakum tüpleri veya benzeri herhangi bir elektronik parçasının bulunmaması yüzünden karmaşıklaşmıştır. Aracın itici güç sisteminin kazaya yol açan patlamada tamamen tahrip olduğu düşünülmektedir. bulunmuştur. Bunların şifrelerinin

0

Enkazda ele geçen bazı parçalar:

Sözkonusu araçlar, performans özellikleri ve amaçları konusunda olabilecek en fazla bilgiyi edinme ihtiyacı, Aralık 1947'de ABD Hava Kuvvetleri SIGN Projesi olarak bilinen girişimin baş­ latılmasına yol açmıştır. Gizliliği korumak amacıyla, SIGN ve Majestic-12 arasındaki bağlantı Hava Malzeme Kuvvetleri İstihbarat Bölümü 'nden iki kişi ile sınırlandırılmıştır; bu kişiler birtakım bilgileri kanallar aracılığıyla iletmekle görevlendirilmişlerdir. SIGN, Aralık 1948 'de GRUDGE Projesi 'nirı kapsamına alınmıştır. Operasyon, şu anda BLUE BOOK kod adı altında, projenin başı olan Hava Kuvvetleri yetkilisi ile bağlantı içinde sürdürülmektedir.


ALİ BEKTAN

340

6 Aralık 1950 günü, muhtemelen benzeri kökenli ikinci bircisim, atmosfer içinde uzun bir yolculuk yaptıktan sonra, TeksasMeksika sınırındaki El hıdio-Guerrero bölgesinde büyük bir hızla yere çakılmıştır. Araştırma ekibi olay yerine vardığında cismin kalıntılarının neredeyse tamamen yanmış olduğunu görmüşlerdir. Kurtarılabilen parçalar incelenmek üzere Sandia, New Mexico'daki A.E.C. binasına gönderilmiştir. Bu olaylaulusal güvenlik açısından taşıdıkları anlam önemini korumaktadır, çünkü bu ziyaretçilerin motivasyonları ve niyetleri hiçbir şe­ kilde bilinmemektedir. Bunlara ek olarak, bu araçların gözlemlerinde bu yılın Mayıs ayında başlayan ve sonbaharda da devam eden bir patlama yaşanmış, bu da çok yakında yeni gelişmelerin olabileceği yönünde derin kaygılar doğurmuştur. Bu nedenle, uluslararası ve teknolojik kaygılardan ve halk arasında oluşabile­ cek bir paniği engelleme ihtiyacından dolayı, Majestic- 12 ekibi, bu konudaki katı güvenlik tedbirlerinin yeni yönetim tarafından da uygulanması gerektiğini düşünmektedir. Ayrıca MJ-1949-04P78 kodlu gizli plan, kamuoyuna bir açıklama yapma gereğinin başgöstermesi ihtimaline karşı sürekli olarak hazır tutulmalıdır. rın

Savunma Sekreterine Gönderilen Memorandum Sayın

Savunma Sekreteri Forrestal,

Bu konu hakkında yakın zamanda yaptığımız konuşmaya istinaden, bu mektupla size gereken tüm hızla ve dikkatle girişimini­ zi sürdürme yetkisi tanınmaktadır. Bundan böyle sözkonusu olaydan yalnızca Majestic-12 operasyonu olarak bahsedilecektir. Konunun son düzenlemesine ilişkin ileride ortaya çıkabilecek sizinle konuyla ilgili görüşmelerini sürdürecek olan Başkanlık Ofisi, Dr. Bush ve Merkezi İstihbarat Direktörü arasında kalması gerektiğini hissediyorum. İmza hususların, yalnızca,

Dwight D. Eisenhowcr.

Başkan

8 Temmuz 1947 Tarihli FBI Teletayp Mesajı FBI Dallas 7-847 18:17 Cincinnati Acele Uçandaire, Merkezi Büroyu İlgilendiren Bilgi


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

341

8. Hava Kuvvetleri büromuzu arayarak, bugün Roswell, New Mexico yakınlarında Uçandaire olduğu sanılan bir cisim ele geçirdiklerini bildirmiştir. Disk, altıgen biçimindedir ve yaklaşık altı metre çapında bir balondan kablo ile sallandırılmış halde bulunmuştur. Bulunan cismin radar yansıtıcılı bir hava balonuna benzediği bildirilmiştir, fakat 8. Hava Kuvvetleri'yle Wright Üssü arasında yapılan telefon göıüşmesi bunu doğrulamamaktadır. Disk incelenmek üzere özel bir uçakla Wright Üssü'ne göndeOfisinize bilgi verilmesinin nedeni olayın ulusal çıkar­ larla ilgili olmasıdır. rilmiştir.

Uçandaire olayı Amerika'nın bir ulusal çıkar meselesidir. Bizim Türkiye deki saf ve bu konuları bilmeyen bazı bilim adamları bunun ne anlama geldiğini anlamaktan yoksunlar. Yahu bilim adamları siz Uzaylı akıllı bir ırk ile temasa geçtiğinizde ne yaparsınız, ondan bilgiyi alıp bunu kullanmak istersiniz. O zaman sizinde bir Uzay geminiz olur. Hastalıkları kolayca iyileştirirsiniz, insan ömrünün artmasına neden olursunuz. Uzayı keşfeder gezegenlere diğer uygarlıklara yolculuk edersiniz. Gücünüz olur ve Dünya devletleri size karşı bir yanlış yapamaz. O yüzden ABD 1947 yılından bu yana ülkesinin dışındaki UFO olaylarını da incelemeyi sürdürüyor. Ben yıllardır söylüyorum; "Bugün Dünyadaki bilimsel keşiflerin Amerika'dan çıktığı­ nı, bunun da bilgiyi Uzaylı bir ırktan aldığını açıklıyorum." Biraz düşünen akıllı insanlar hemen kabul ediyorlar. Örnekler vereyim: Gen Teknolojisi, GDO Ürünler, Klonlanma, Chipler, bilgisayar teknolojisinin bugün geldiği üst seviye, lazer teknolojisi, tıp'taki gelişmeler diyebilirim. Işınlanma konusunda da çalış­ maların sürdüğü biliniyor. Tüm başarıların ise son elli yıllık süreçte olduğunu hatırlatırım. 1954 yılında ki Amerikan Başkanı ve Einstein'ında aralarında bulunduğu gurubun ABD'de bir üsse inen Uzaylılarla görüştüklerini örnek gösterebilirim. Uzaylılar Amerika'yı neden tercih ediyorl<..ı derseniz. İlk atom bombası ABD topraklarında patladı. Dalgalar ve radyasyon Uzaya yayıldı. Uygarlıkların dikkatini çekti. Bu keşifler sırasında bir gemi düştü ve Amerikan ordusunun eline geçti. Meşhur Ros-


ALİ BEKTAN

342

well olayı, ondan sonra toplanan bilgiler önem kazandı. Uzay çalışmalarında

da başarı

sağlanıp

Ay'a gidilince

iş bitmiş

oldu.

''UFO ENIGMA" (UFO BİLMECESİ) UFO BİLMECESİ: Fiziksel Kanıtlar Üzerine Yeni Bir İncele­ me (A New Review of Physical Evidence) Stanford üniversitesi'nden Profesör Peter A. Sturrock'ın bilim Dünyasını ve halkı şaşırtmaya devam eden UFO gözlemlerinin arka planında yatan muhtemel fiziksel kanıtlar konusunda ortaya koyduğu bilimsel ve bir o kadar da ilginç olan bakış açısını yansıtıyor. Sturrock ve dokuz fizik uzmanından oluşan bilim gurubu, sekiz deneyimli araş­ tırmacı tarafından sunulan, içinde Dünyadışı ziyaretçilerin araçlarına ait görüntülerin de bulunduğu şaşırtıcı ve açıklanamayan olaylarla ilgili verileri incelediler. Sturrock'un fiziksel deliller üzerinde yoğunlaşan bulguları yıllardır tartışmalı olan bu konuya ilişkin ilk bağımsız ve bilimsel niteliği olan araştırma ve analiz sürecini kapsıyor. UFO Enigma; Stanford Üniversitesi Uzay Bilimleri ve Astrofizik anabilim dalından profesör Peter A. Sturrock'ın önderlik ettiği bir çalışmanın ürünü. Hakkında basında çıkan etkileyici haberlerin yanı sıra; M.I.T., Comell, Princeton, Arizona, Virginia Üniversiteleriyle beraber İngiltere, Fransa ve Almanya'daki enstitüler tarafından ilgi ve ·saygıyla karşılanan çalışma, Laurance S. Rockefeller'ın yetkisinde Bilimsel Araştırmalar Topluluğu tarafından tamamlandı.

STURROCK PANELİ Çeşitli

bilim adamlarının katıldığı uluslararası panelde bazıları­ UFO gözlemlerinin beraberinde getirdiği tanımlanamayan fiziksel kanıtların ciddi bir bilimsel çalışma gerektirdiği görüşü konusunda anlaşmaya varıldı. Stanford Üniversitesi'nden Peter Sturrock'ın yürüttüğü çalışma, son otuz yıldır tartışmalı olan bu konu üzerinde yapılmış ilk bağımsız, bilimsel inceleme niteliğinde. nın

Panelde; UFO tanıklarının vücutlarında oluşan yanıklar, radarlar tarafından tespit edilen gizemli objeler, belirli bölgelerde gökyüzünde tekrarlanan aralıklarla beliren ve yanıp sönen ışıklar, otomobillerin çalışma düzeninde sapmalar, bitki örtüsü üzerinde


343

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

bulunan radyasyon kalıntıları ve diğer hasarlar, taşıtlar üzerinde oynamalar, yerin yüzeyine bırakılan izler ve enkazlar gibi şaşırtıcı ve açıklanamayan olaylar gündeme getirildi. Yayınlanan 50 sayfalık inceleme, bilimsel çevrenin eğer konu hakkında takın­ dığı alaycı tavn bir yana bırakıp, bu olaylan açıklayabilmek için hedeflenen çalışmaya fon sağlayabilirse ve bu olaylarda UFO'lann gerçekten bulunup bulunmadığına ilişkin fiziksel kanıtları incelerse; bu konuda kayda değer bir şeyler öğrenebileceğini ve bu olayları doğrulayan birçok fiziksel kanıtların olduğunu söylüyor. yapılan

Rapor, bilim Dünyasının alışkın olmadığı bu fenomenler hakbilgi elde etmek için UFO'lar hakkında tutulan kayıtların dikkatlice ve önyargısız değerlendirilmesi gerektiği söylerken bu tarz bir incelemenin, bazı durumlarda düzmece olan bazı UFO olaylarına da bir açıklık getireceğini ekliyor. kında

Prof. Peter Stmrock: "Amerikan Astronomi Demeği'nde üyelerin konu ile ilgili merak düzeylerini, bunun bilimsel takibe değecek bir şey olarak görüp görmediklerini ve bazılarının klasik UFO raporlarında bulunan benzeri gözlemleri rapor edip edemeyeceklerini araştırmak üzere bir çalışma ve anket yaptık Ve bu araştırmanın ve a!lk.etin sonucu öğrendik ki birçok astronom aslında diğer vatandaşlar kadar konuyla ilgililer; çoğu da konunun aslında derin bir araştırma gerektiğini düşünüyor ve içlerinden çok sayıda kişide UFO literatüründe bulunan bazı olaylara şahit olmuşlar. Ve bu ankette enteresandır ki, gizli olarak veya isimlerini gizli tutarak fikirlerini beyan eden Astronomların yüzde 80'i, ya kesinlikle ya da büyük bir olasılıkla UFO fenomeninin doğru­ luğuna ve araştırılması gerektiğine inandıklarını belirtmişlerdir. Oysa, topluluk içinde bilimsel çevrelerde konuşurken UFO sorusunu konu dışı bırakma eğilimindeler," dedi. Sturrock, en azından bazı bilim adamlarının bu önemli konuyla ilgili araştırma raporunu okuyup, konuyla ciddi bir şekilde ilgilenmeye başladıklarını ve bunun, konu üzerinde yapılan bilimsel çalışmaları kamçıladığını söylemekte. Gerçekten de artık UFOLOJİ konusu, başta Amerika, Rusya, Hollanda, İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya olmak üzere birçok ülkenin akademik çevrele-


ALİ BEKTAN

344

rinde ve üniversitelerinde araştırma kurulları oluşturularak incelenmekte. Umarız bu gelişmeler, Türkiye'deki bazı önyargılı çevrelere de örnek olur. Ülkemizde UFO'ları kabul etmeyen, Uzayda hayat yok diyen, birçok bilimadamları var. Bu kişilerle zaman zaman televizyon programlarında tartışıyorum. Konuşmalarında bilim sadece onlara ait ve Türkiye' de hiç kimse bir gazeteci- yazar dahi araştırma yapıp bir şey yazamaz. Bunlardan bazıları öyle ileri gidiyorlar ki, ben zeka seviyelerinden şüphe etmeye başladım. Bir telvizyon programında Amerikalı Astronomi ve Astro Fizik uzmanlarının yaptıkları çalışmalar sonucunda Samanyolu Yıldız Sisteminde 38 bin gezegenin bulunduğunu dahi kabul etmediler. O zaman şunu düşündüm Türkiye de öyle bilim adamları var ki, ellerinde de Uzayı gece gündüz takip eden teleskoplar var. Hatta Uzaya uydular gönderdiler, ayrıca Hubbel Teleskopundan daha büyük teleskopları var ki, bizim haberimiz yok. Bunlar Amerika ve Avrupa'daki Uzay projelerinde çalışan meslektaşları­ nın bilgilerini ve keşiflerini kabul etmedikten sonra, benim yanı­ tım şudur:" Türkiye' deki bilim adamlarına güvenmeyiniz. Ben de güvenmiyorum. Onların içinde belki küçük bir gurup UFO'ları ve Uzayda hayatı kabul ediyordur. Onlara saygı duyabilirim. İnkar ettikleri gibi kendilerini birer Einstein zanneden bu insanlar acaba bilimsel neler yapmışlar. İşte o yüzden bilim Amerika ve Avrupa'dadır diyorum" Bilim yavaş yavaş Doğu'ya geri dönüyor. 21 'nci yüzyılda bence bilimsel keşiflerin Japonya, Hindistan ve Çin' den çıkacağını, bunlara Rusya'nın da katılacağını düşünüyorum. Süre olarak ta en fazla yirmi yıl veriyorum. Ay'a Uzay gemisi göndermek isteyen Hindistan, Çin ve Japonya ilk adımları atmak üzere çalışma­ larım sürdürüyorlar. Bu gelişmeleri zaman gösterecektir, bizde ömrümüz oldukça göreceğiz diyebilirim.


345

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

Modem Çağda UFO'lar-Kronoloji 30.000 M.Ö: Fransa'nın Güneyinde mağara resimlerinde ilk resimli UFO tasvirleri. 1462 M.Ö: Firavun Thutmosis III. hükümdarlığı döneminde UFO gözlemleri. 586 M.Ö: Peygamber Ezekiel'in UFO karşılaşması. 332 M.Ö: "Uçan Kalkanlar" Tyros kenti üzerinde gözlemlendi. 776 M.S: "Uçan Kalkanlar" Saksonya, Erensburg üzerinde. 1561: UFO'lar Nuremberg üzerinde. 8-12-1883: Meksika, Zacatecas gözlemevinden Prof. Bonilla UFO oluşumlarının fotoğrafını çekti. 8-5-1926: Nicholas Roerich'in Himalayalar, Kukunor bölgesindeki UFO gözlemleri. 10-30-1938: Orson Welles'in radyo toplu paniğe yol açtı.

yayını

"Dünyalar

Savaşı"

1940'LAR 1944-45: İkinci Dünya Savaşı sırasında Avrupa üzerinde "Foo Fighters (o dönemde UFO'lara verilen isim) askeri pilotlarca görüldü. Nisan 1945: General Mac Arthur UFO gözlemleri ardından gezegenlerarası." Sıradışı Olaylar Birimi"ni kurdu. 6-24-1947: Kenneth Amold'un Rainier UFO'larla karşıla~ması. 7-2-1947: Roswell, New Mexico

Dağı'nda

yakınlarında

UFO

özel

uçağıyla

düştü.

7-7-1947: İlk modem UFO fotoğrafı W Rhodes tarafından Phoenix, Arizona 'da çekildi. 7-8-1947: New Mexico, Roswell yakınlarında bir "Uçandaire" ele geçirildiği resmen açıklandı.


ALİ BEKTAN

346

komutanı General Nathan F. Twining "Uçandaireler" hakkında bir memorandum hazırladı.

9-23-1947: AMC

Başkan Truman UFO olaylarını araştırması için "Majestik 12" operasyonunu yürürlüğe koydu.

9-24-1947:

Eylül 1947: İlk UFO tespit projesi Alaska'da başlatıldı. Yüzbaşı Mantell, Godman bölgesinde bir UFO'yu takip ederken uçağıyla yere çakıldı.

1-7-1948:

1-22-1948: SIGN projesi başlatıldı. 3-25-1948: New Mexico, Aztek bölgesinde UFO düştü. 7-24-1948: Pilotlar, Montgomery Üzerlerinde UFO gördüler (pilotlar: Chiles - Whitted).

9-5-1948: SIGN projesi- durum raporu Bölüm

Başkanı

General

Vandenberg'e sunuldu. Sonuç: UFO'lar Dünyadışı kaynaklı­ lar.

2-8-1949: SIGN projesi sona erdirildi. 2-11-1949: GRUDGE projesi başlatıldı. 2-16-1949: New Mexico, Los Alamos'ta gizli bir konferans yapıl­ dı.

Kasım

1949: Mexico'da UFO düştü.

12-30-1949: GRUDGE projesi jesi

kapatıldı.

Yerini TWINKLE pm-

aldı.

1950'LER 5-11-1950: McMinnville, Oregon'da ünlü Trent UFO n.

fotoğrafla­

Uzaylılarla

ilk temas,

7-4-1950: New Mexico, White Sands'de Roket müh. Dr. Daniel Fry.

8-15-1950: Nick Montana, Büyük görüntülemeyi

Şelale

üzerindeki iki UFO'yu

başardı.

12-2-1950: Kanada' da MAGNET projesi başlatıldı.


AMERİKA'NIN

347

UZAY SIRLARI

12-6-1950: Teksas, Laredo yakınlarında UFO 2-9-51: Kuzey Atlantik üzerinde UFO'ya Graham Bethune ).

düştü.

rastlandı

8-25-1951: Teksas Lubbock'ta dört profesör UFO gözlemlediler.

(Komutan oluşumları

10-27-1951: GRUDGE projesi yeniden başlatıldı. 3-16-1952: GRUDGE projesinin ismi "BLUE BOOK" projesi olarak değiştirildi. Nisan 1952: Savunma Bakanlığı Sekreteri Kimbal UFO gözlemledi.

Haziran 1952: Norveç, Spitzbergen'de UFO 7-2-1952: Tremonton kildi.

semalarında

düştü.

UFO filosu Utah'ta filme çe-

7-14-1952: Pilotlar Virginia, Noıfolk bölgesinde UFO'larla karşılaştılar (Pilotlar Nash - Fortenberry). 7-19-1952: UFO'lar Washington D.C semalarında dolaştılar. 7-24-1952:

Başkan Truınan UFO'ların vurulmasını

7-26-1952: Washington D.C Üzerlerinde ikinci UFO

emretti. dalgası.

7-29-1952: General Samford Pentagonda UFO larla ilgili

basın

açıklaması yaptı.

9-20-52: Kuzey denizindeki NATO tatbikatı (Operation Mainbrace) UFO karşılaşmaları nedeniyle durduruldu. 11-20-1952: George Adamski Kaliforniya çölünde ilk defa Dünyadışı bir varlıkla bağlantı kurdu. 12-6-1952: Pilotlar Florida Üzerlerinde UFO gördüler (Pilotlar: Harter - Coleman). 12-13-1952: Adamski 'nin fotoğraflarına Kaliforniya, Palomar Gardens 'da el konuldu. 5-20-1953: Kingman AZ.

Yakınlarında

UFO

düştü.


ALİ BEKTAN

11-23-1953:

348

Teğmen

Moncla, Michigan, Kinross Field üzerinde bir UFO'yu takip ederken ortadan kayboldu.

2-15-1954: Stephen Darbishire, İngiltere Coniston yakınlarında UFO

fotoğraflan

çekti.

2-10-1954: Kaliforniya Edwards AFB'de

Başkan

Eisenhover ile

Uzaylıların yakın teması.

Temmuz 1954: SKYSWEEP projesi çerçevesinde, Dünya yörüngesinde iki ANA GEMİ tespit edildi ..

8-12-1954: MOON DUST Projesi başlatıldı. 16-1-1958: Donanma fotoğrafçısı Barauna, ilk resmi UFO rafları

fotoğ­

serisini Trinidad Adası 'nda çekti.

1960'LAR Şubat

1961: Almanya Timmendorfer Strand'da UFO düştü.

Batı Avrupa üzerinde UFO filosunun tespit edilmesi üzerine NATO al;uma geçti. - NATO "UFO-ASSESSMENT" çalışmaları başladı.

2-14-1961:

9-19-1961: Betty ve Barney Hill Uzaylılar tarafından kaçırıldı. Ocak 1962: Norbert Haase kaçırıldı.

Soruşturmayı Doğu

Alman-

ya İstihbarat Teşkilatı yürüttü.

2-24-1964: NM. Socorro yakınlarında bir UFO iniş yaptı ve Polis Zamaro olaya tanık oldu.

5-24-1964: Jim Templeton,

İngiltere Cumbriadaki Burgh bataklı­

ğında bir "Uzaylı" fotoğrafı çekti. Aynı insansı yaratık ertesi gün Avustralya'da bir roket fırlatımı sırasında görüldü. 226-65: Madeleine Rodeffer, Maryland, Silver Springs de UFO'ları filme çekti.

7-1-1965: Fransa, Valensole'de bir UFO iniş yaptı. Ağustos

'

1965:

Amerika'nın

gası yaşandı.

Orta

Batısında

UFO gözlemleri dal-


AMERİKA'NTN UZAY SIRLARI

349

11-9-1965: UFO'lar 1\TEW York City'de güç kesintisine neden oldu.

12-9-1965: Pennysylvania yakınlarında UFO düştü. 9-7-1966: Fred Steckling, Almanya, Mannheim UFO

formasyonları

yakınlarında

görüntüledi.

10-6-1966: Colorado Üniversitesi Condon çalışmalarını başlattı. 5-17-1967: SSCB'de ilk bilimsel UFO 8-23-1967: Test pilotu

Teğmen

araştırmalarına başlandı.

Col. Lev Vyatkin UFO'larla kar-

şılaştı.

11-10-1967: UFO'lar

hakkındaki

ilk TV

programı

SSCB'de ya-

yınlandı.

12-3-1968: Devriye polisi Schirmer, Nebraska, Ashland'de

kaçı­

n!dı.

9-5-1968~'İspanya, Madrid'de binlerce kişi UFO gözlemledi. Aralık

1968: Colorado Araştırmacıları "son rapor"u yayınladı.

7-19-1969: Ay'a ilk iniş

sırasında

UFO'lar gözlemlendi.

10-20-1969: BLUE BOOK projesi iptal edildi. 1970'ler 10-11-1973: Charles Hickson ve Calvin Parker Miss. Pascagoula yakınlarında kaçırıldı.

10-17-1973: Polis

şefi

Greenhaw

Uzaylıların fotoğrafını

çekti.

10-18-1973: Ordu helikopteri puro-şeklinde bir UFO ile karşılaş­ tı.

11-6-1973: Meksika körfezi üzerinde UFO görüldü. 2-21-1974: Fransa Savunma

Bakanı

Galley UFO'lar

hakkında

halka açık bir konuşma yaptı.

1-2-1975: İspanya, Navarre yakınlarındaki askeri bölgeye UFO indi.

8-13-1975:

Çavuş

Moody

kaçırıldı.


ALİ BEKTAN

Temmuz-Kasım

350

1975: A.B.D nükleer cephanelikler çevresinde

UFO'lar görüldü.

11-5-1975: Travis Walton, Arizona, Snowflake yakınlarında 6 kişinin

gözleri önünde bir UFO tarafından 5 gün süreyle alıkn­ nuldu.

6-22-1976: Kanarya adalarından Gran Canary'e UFO indi. 7-19-1976: Savaş jetleri İran-Tahran üzerlerinde UFO kovaladı. 1-20-1976: Jimmy Carter A.B.D Başkanı oldu. UFO'lar hakkında bir

şeffaflık

dönemi başladı.

5-1-1977: Fransa' da GEPAN kuruldu. 9-20-1977: SSCB Petrosavodsk üzerinde UFO görüldü. Araçtan saçılan ışınlar

pencere camlarında delikler açtı. Olay UFO fenomeninin ilk defa halktan gizlenmeden tartışılmasına sebep oldu.

1-18-1978: McGuire-Fort Dix AFB'de Uzaylı vuruldu. 3-12-1978: Brezilya üzerinden UFO filosu geçti. 5-16-1978: Bolivia, El Taire yakınlarında UFO düştü. 7-17-1978: Havayolu pilotları Tahran üzerlerinde UFO gördü. 9-14-1978: İtalya Üzerlerinde UFO uçtu. 10-.21-1978: Pilot Frederick Valentich UFO 'larla

karşılaştıktan

sonra ortadan kayboldu.

11-9-1978: UFO'lar Kuwait'in petrol

pompalarında arızalara

yol

açtı.

Aralık

1978: İtalya'da UFO dalgası görüldü.

12-7-1978: Fortunato Zanfretta, Genoa'da kaçırıldı. 12-12-78: Polisler, Yorkshire, Cononley-Moor

yakınlarında

UFO

ile karşılaştı. Aynı şekil

iki saat sonra Almanya Bavaria, Burghausen de bir kagörüldü.

dın tarafından


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

351

12-18-1978: UFO'lar Birleşmiş Milletler Genel Toplantısı gündeminde ele alındı .. 12-31-1978: Televizyon ekibi Yeni Zelanda üzerinde UFOlar göriintüledi. 1-18-1979: UFO'lar İngiltere Lordlar Kamarasında tartışıldı. 3-3-1979: İspanyol İçişleri Bakanı tüm UFO dosyalarım çok gizli belge ilan etti. 11-11-1979: İspanya Valenciada yolcu uçağı UFO'lar yüzünden iniş yapmak zorunda kaldı. 1980'LER 1-14-1980: Almanya, Garlstedt üzerinde UFO NATO'yu alarma geçirdi. Ağustos

1980: UFO'lar Amerika'nın New Mexico'daki atom cephaneliklerine iniş yaptı.

12-27-1980: İngiltere Suffolk'taki Rendlesham Ormanına UFO'lar indi; olay daha soma resmi yetkililerce de onaylandı.

1-8-1981: Fransa, Trans-en-Provence'e UFO'lar indi. 5-15-1981: Sovyet Uzay istasyonu "Saljut 6" Dünya yörüngesinde UFO'lar gözlemledi. 8-23-1981: UFO'lar Moskova üzerinde. 3-12-1982: Eski Batı

Almayanın

Messel bölgesine UFO'lar indi.

3-27-1983: Puro-şekilli UFO SSCB - Gorki üzerinde görüldü. 10-4-1983: UFO'lar Sovyet Atom cephanelikleri üzerinde dü.

göıül-

Şubat 1984: Moskova'da "Para-normal Fenomenleri İzleme Ko-

misyonu" kuruldu. 9-7-1984: 8352 sefer etti.

sayılı

Minsk-Tallin

uçağını

UFO'lar takip


ALİ BEKTAN

352

3-11-1985: Michail Gorbachev CPSU Genel-Sekreteri Seçildi. UFO'ların deşifre

edilmesi dönemi başladı.

3-26-1985: UFO'lar İspanyol Parlamentosunca tartışıldı. 1-29-1986: SSCB, Dalnegorsk yakınlarına UFO düştü. 11-17-1986: JAL 1628 sefer sayılı uçak iki UFO ve dev boyutlarda bir Ana Gemi gözlemledi. Reagan Birleşmiş Milletlerdeki da Uzaylı tehlikesine karşı uyardı.

9-15-1987:

Başkan

konuşmasın­

11-28-1987: SSCB, Dalnegorsk Üzerlerinde UFO hareketleri gözlendi.

10-14-1988: Amerikan televizyonlarında yayınlanan "UFO canlı" adlı

program karışıklığa yol

sırları

açtı.

12-28-1988: Üçgen biçimindeki UFO Puerto Rico üzerinde iki savaş

jetiyle karşılaştı. araştırma aracı PHOBOS II. UFO'larla karşılaş­ sonra ortadan kayboldu.

3-25-1989: Mars tıktan

5-7-1989: Güney Afrika üzerinde UFO vuruldu ve

enkazı

ele

geçti.

6-28-1989: Rusya, Kapustin Yar da Füze rampaları üzerinde UFO görüldü.

9-27-1989: Rusya Voronesh e UFO indi. Sovyetler UFO gözlemleri

dalgası

Birliğindeki

Dünya çapında ilgi uyandırdı.

9-28-1989: New York - Long Island'da UFO gözlemlendi .. 11-6-1989: 51. Bölge' de

çalışmış olan Bilimadamı Robert Lazar, KLAS-TV kanalında Amerikan Hükümeti'nin gizli UFO projelerini ilk defa açıkladı.

10-26-1989: "Evrenle İletişim" isimli UFO kongresi Almanya'da yapıldı.

Rus ve

Batılı

UFO uzmanlarının ilk buluşması oldu

11-29-1989: Polisler, Belçika, Eupen bir UFO'yu takip etti.

yakınlarında,

üçgen

şekilli


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

353

11-30-1989:

Birleşmiş

ellar UFO'lar oldu.

Milletler Sekreteri General Percz De Cubir kaçırılma olayını tanık

tarafından yapılan

1990'LAR 3-21-1990: MIG 29

savaş

jetleri SSCB, Sagorsk üzerinde bir

TJFO'yu takip etti. Olay Sovyet Hava Kuvvetlerinin kp oldu.

UFO'ları

3-30-1990: F-16'lar Belçika, Wavre

resmen

tanımasına

se-

yakınlarında

bir UFO'yu takip etti. Olay Belçika Hava kuvvetlerinin UFO'ları resmen tanımasına sebep oldu.

8-24-1990: Almanya, Greifswald yakınlarında UFO formasyonları

görüntülendi.

9-13-199o: SSCB, San1ara yakınlarındaki bir radar üssü UFO'lar tarafıc-~ 'll1 ı>.rızalandı. ..

9-21-1990: SSCB, Frunse

yakınlarında

bir UFO polis

tarafında

yöıüngesinde

bir UFO

takip edildi.

9-28-1990: Uzay istasyonu MIR Dünya rapor etti.

11-5-1990: Batı Avrupa'nın her yerinde UFO'lar gözlendi. 11-26-1990: Di Rupo delegesi UFO ması

araştırmaları merkezi kuruliçin Avrupa Parlamentosuna dilekçe verdi.

7-11-1991: Meksika'da

Güneş tutulması sırasında

Mexico City

şehrinde binlerce kişi gökyüzünde disk şeklindeki UFO'ları gördü. Olay tarihteki en büyük UFO gözlemleri dalgasını başlattı.

9-15-1991:

NASA'nın üzerine ateş açıldığından Dünya yörüngesinden kaçmaya çalışan bir UFO'nun görüntülerini içeren STS -48 filmleri ortaya çıkarıldı.

şeklindeki bir UFO'yu İsrail, Beth Shean dan Ürdün sınırına kadar takip etti.

12-6-1991: Polis ve ordu, bumerang


ALİ BEKTAN

354

1-27-1992: Bush ve Yeltskin David Kampındaki konferans zirvesi sırasında küresel bir "Uzay da fikir birliğine vardı.

Kalkanı" kurulması

konusun-

4-14-1992: İspanya UFO dosyalarının açıklanmasını yasaklayan sıkı kanunları

yürürlükten kaldırdı.

6-13-1992: Cambridge MA, MIT de ma konferansı

kaçırılma olaylarını araştır-

yapıldı.

10-12-1992: SETi projesi başlatıldı. 11-24-1992: Long Island üzerinde UFO gözlemlendi. 3-10-1993: İsrail Kadima da UFO

iniş yaptı-bir serinin ilki oldu.

dalgası. Üçgen şeklindeki araç Kraliyet Hava Kuvvetleri Shawbury Üssüne

3-30-1993: Büyük Britanya da UFO gözlemleri bir ışık demeti ateşledi.

Ekim 1993: Amerikan Kongresi Üyesi Schiff, 47'de Roswell'e düşen

UFO

olayının

Kongre'de

soruşturulması

için dilekçe

verdi.

10-20-1993: Prof. Toullo Regge hazırladığı bildiri taslağını Avrupa Parlamentosuna sundu.

1-14-1994: Regge, Avrupa Parlamentosundaki Sosyalist kesimden gelen baskılar üzerine

sunduğu tasarıyı

geri çekti.

Mart 1994: İsviçre "Birleşik Ordu Departmanı (CAD) UFO dosyalarını bir gazeteciye açtı.

7-11-1994: İspanyol Hava Kuvvetleri İstihbaratı UFO belgelerinin

toplanması

Temmuz-Ağustos uçağı

emrini verdi.

1994: Mexico City de ard arda pek çok yolcu

UFO 'larla çarpışma tehlikesi

9-14-1994: Güney Afrika'da binlerce

atlattı.

kişi

gökyüzünde

ışıklar

çan cisimler gördü.

9-15-1994: Meksika, Metepec'de binlerce kişi UFO gördü.

sa-


AMERİKA'NIN

355

UZAY SIRLARI

9-16-1994: Zimbabwe, Ruba da Ariel Okulu deyse yüzlerce

öğrencinin

yakınlarında

gözleri önünde bir UFO

nereyap-

iniş

tı.

1-3-1995: İsrail, Yatzitz bölgesinde yürüyen dev boyutlarda bir Uzaylı

ayak izleri bıraktı.

1-6-1995: İngiliz Havayollarına ait bir Boeing 747 uçağı kamaşekilli

dan

bir UFO ile

karşılaştı.

Olay daha sonra CAA

tarafın­

soruşturuldu.

9-27-1995: GAO Roswell

olayı hakkında bulduklarını yayınladı:

Konu ile ilgili belgeler ortadan kaybolmuş.

10-21-1995: Uzay

Mekiği

Astronotu Cathrin Coleman namayan Uçan Cisim" rapor etti.

Kasını

1995:

"Tanımla­

İngiltere Savunma Bakanlığı, yeni UFO dosyaları­

nın yayınlanacağını

1-20-!Y96: Brezilya,

duyurdu.

Vargi.rtlıa

da UFO düştü. Ordu 2 yaratık ele

geçirdi.

7-24-1996:

İngiliz Halk Meclisi UFO konusunu Parlamentoda in-

celedi.

9-17-1996:

İsrail, Tel Aviv'de binlerce kişi UFO gözlemledi.

10-16-1996: Brezilya, Paraiba'da binlerce kişi UFO gözlemledi. 12-1-1996: Uzay Mekiği STS-80 Dünya yörüngesinde UFO hareketleri görüntüledi.

2-19-1997: Rusya St. Petersburg da Lagoda gölü 900 feet

genişliğinde

kişi tarafından

havada görüldü.

asılı

yakınlarında

duran bir UFO binlerce

Mart 1997: İspanyol Hava Kuvvetlerinin UFO dosyalarının tamamı halkın incelemesine açıldı.

3-13-1997: Arizona Phoenix de ışık topları yayan devasa bir UFO binlerce kişi tarafından

göıüldü.

4-7-1997: Starlight Projesinin Washington Edgar Mitchell

görüşmeleri

başkanlığında yapılacak.

Astronot


ALİ

BEKTAN

356

6-24-1997: Pentagon sözcüsü Albay John Haynes Roswell raporunu Amerikan Hava Kuvvetlerine sundu. 20-21 Şubat 1999: Dünyanın en büyük UFO Kongresi İstan­ bul' da yapıldı.. Ağustos-Eylül

1999: 17 Ağustos Depreminden 3 hafta önce ve 1 hafta sonrasına kadar Türkiye' de özellikle Depremin olduğu bölgelerde gündüz ve gece çok yoğun UFO gözlemleri yaşandı ve bazıları videoya çekilip anahaberlerde yayınlandı...

2000'ler 23 Ekim 2000: İzmir, Çiğli-Karşıyaka'da iki amatör dağcı gündüz 2 farklı UFO'yu fotoğrafladılar.. 2001

Yazı:

Türkiye' de Haziran-Temmuz-Ağustos ayları boyunca UFO Gözlemleri yaşandı ve UFO'lar on binlerce sivil ve polisler tarafından gözlemlendi ve bazıları filme alındı... yoğun

02 Temmuz 2001: "Dünya UFO Günü" tüm Dünyada kinliklerle kutlanmaya başlandı. 02

çeşitli

et-

Ağustos

2001: Türkiye'de, Ege Denizi Çandarlı Körfezi üstünde 2 askeri pilot T:37 jet uçağıyla bir UFO'yla it dalaşına -girdi..

5- 09- 2001: Washington DC'de "DISCLOSURE PROJECT" "UFO İFŞA PROJESİ"nin Basın Toplantısıyla Açıklanması. 26 Mayıs 2002: İstanbul Anadolu Hisarı'nda bir UFO gündüz filme alındı.. 02 Temmuz 2002: "Dünya UFO Günü"nün ikincisi tüm Dünyada çeşitli etkinliklerle kutlandı. 02 Temmuz 2002: Türkiye genelinde "UFO

G~rçeği Açıklansın"

İmza Kampanyası başlatıldı...

26 Temmuz 2002: Washington DC

semalarında F:16'lar

UFO ko-

valadı.

07 Ağustos 2002: 'Yunanistan'ın Trikala iline bağlı Kozyaka beldesinde bir tarlaya UFO indi ve yerde izler bıraktı. Daha sonra UFO'lar Bulgaristan' da da gözlemlendi ..


357

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

Bu liste daha da uzayıp gidiyor son sekiz yılda daha fazla UFO görülürken, ben ilginç bir olay anlatayım: Bundan beş yıl önce televizyonlarda sır programları vardı. Bunu başlatan isim ise eski manken ve oyuncu Reha Yeprem idi. Reha'nın Sır Kapısı programı kendisine gelen olayları senaryoya uyarlayıp kısa film olarak çekmesiydi. Onunla Antalya da bir festivalde karşılaştık. Sohbetimiz sırasında bana Anadolu'dan gelen bir çok UFO olayı­ nın olduğunu ve bu mektupları olayların görgü şahitlerinin yazdı­ ğını söyledi. Ben de bunca yıldır araştırma yapan birisi olarak şa­ şırdım. Tarlasına giden veya köyüne gece dönmekte olan bir çok köylünün Uçan ve Parlak Işıklar saçan cisimleri gördüğünü söyledi. İçlerinde bazı insanları gördüklerini de yazıyorlardı. Ne yazık ki köy kahvesinde bile bu olayları anlatamıyorlannış, çünkü onlarla alay ediyorlarmış. Anadolu'nun zaten içinde bir çok gizemli olay var. O yüzden incelenen bir bölge olması akla yakın­ dır. Belki de Uzaylı akrabalarımız bizi daha yakından izlemeye geliyorlardır...

UFO OLAYLARININ FİZİKİ YÖNDEN İNCELENMESİ Fizikl Kanıtlar Üzerine Yeni Bir İnceleme (A New Review of Physical Evidence) Stanford Üniversitesi den Profesör Peter A. Sturrock'ın bilim Dünyasını ve halkı şaşırtmaya devam eden UFO gözlemlerinin arka planında yatan olası fizikl kanıtlar konusunda ortaya koyduğu bilimsel ve bir o kadar da ilginç olan bakış açısını yansıtıyor.

Sturrock ve dokuz fizik uzmanından oluşan bilim gurubu, sekiz deneyimli araştırmacı tarafından sunulan, içinde Dünyadışı ziyaretçilerin araçlarına ait görüntülerin de bulunduğu şaşııtıcı ve açıklanamayan olaylarla ilgili verileri incelediler. Sturröck'ın fiziki deliller üzerinde yoğunlaşan bulguları yıllardır taıtışmalı olan bu konuya ilişkin ilk bağımsız ve bilimsel niteliği olan araştırma ve analiz sürecini kapsıyor.


ALİ BEKTAN

358

UFO Enigma; Stanford Üniversitesi Uzay Bilimleri ve Astrofizik anabilimdalından profesör Peter A. Sturrock'ın önderlik ettiği bir çalışmanın ürünü. Hakkında basında çıkan etkileyici haberlerin yanısıra; M.I.T., Cornell, Princeton, Arizona, Virginia Üniversiteleriyle beraber İngiltere, Fransa ve Almanya'daki ensitüler tarafından ilgi ve saygıyla karşılanan çalışma, Laurance S. Rockefeller'ın yetkisinde Bilimsel Araştırmalar Topluluğu tarafından tamamlandı.

STURROCK PANELİ Çeşitli

bilim adamlarının katıldığı uluslararası panelde bazıla­ rının UFO gözlemlerinin beraberinde getirdiği tanımlanamayan fizik! kanıtların ciddi bir bilimsel çalışma gerektirdiği görüşü konusunda anlaşmaya varıldı. Stanford Üniversitesi'nden Peter Sturrock'ın yürüttüğü çalışma, son 30 yıldır tartışmalı olan bu konu üzerinde yapılmış ilk bağımsız, bilimsel inceleme niteliğinde. Panelde; UFO tanıkların vücutlarında oluşan yanıklar, radarlar tarafından tespit edilen gizemli objeler, belirli bölgelerde gökyüzünde tekrarlanan aralıklarla beliren ve yanıp sönen ışıklar, otnmobillerin çalışma düzeninde sapmalar, bitki örtüsü üzerinde bulunan radyasyon kalıntıları ve diğer hasarlar, taşıtlar üzerinde yapılan oynamalar, yerin yüzeyine bırakılan izler ve enkazlar gibi şaşırtıcı ve açıklanamayan olaylar gündeme getirildi. Yayınlanan elli sayfalık inceleme, bilimsel çevrenin eğer konu hakkında takındığı alaycı tavrı bir yana bırakıp, bu olayları açıklayabilmek için hedeflenen çalışmaya fon sağlayabilirse ve bu olaylarda UFO'ların gerçekten bulunup bulunmadığına ilişkin fiziksel kanıtları incelerse; bu konuda kayda değer bir şeyler öğrenebilece­ ğini ve bu olayları doğrulayan birçok fiziksel kanıtların olduğunu söylüyor. Rapor, bilim Dünyasının alışkın olmadığı bu fenomenler hakkında bilgi elde etmek için UFO'lar hakkında tutulan kayıtların dikkatlice ve önyargısız değerlendirilmesi gerektiği söy-


359

AMERİKA'NIN

UZAY SIRLARI

lerken bu tarz bir incelemenin, bazı durumlarda düzmece olan bazı UFO olaylarına da bir açıklık getireceğini ekliyor. Prof. Peter Sturrock: "Amerikan Astronomi Demeği'nde üyelerin konu ile ilgili merak düzeylerini, bunun bilimsel takibe değecek bir şey olarak görüp görmediklerini ve bazılarının klasik UFO raporlarında bulunan benzeri gözlemleri rapor edip edemeyeceklerini araştırmak üzere bir çalışma ve anket yaptık Ve bu araştırmanın ve anketin sonucu öğrendik ki birçok astronom aslında diğer vatandaşlar kadar konuyla ilgililer; çoğu da konunun aslında derin bir araştırma gerektiğini düşünüyor ve içlerinden çok sayıda kişi UFO literatüründe bulunan bazı olaylara şahit olmuşlar. Ve bu ankette enteresandır ki, gizli olarak veya isimlerini gizli tutarak fikirlerini beyan eden Astronomların yüzde 80'i, ya kesinlikle ya da büyük bir olasılıkla UFO fenomeninin doğrulu­ ğuna ve araştırılması gerektiğine inandıklarıru belirtmişlerdir. Oysa, topluluk içinde bilimsel çevrelerde konuşurken UFO sorusunu konu dışı bırakma eğilimindeler," dedi. Sturrock, en azından bazı bilim adamlarının bu önemli konuyla ilgili araştırma raporunu okuyup, konuyla ciddi bir şekilde ilgilemneye başladıklarını ve bunun, konu üzerinde yapılan bilimsel çalışmaları kamçıladığını söylemekte. Gerçekten de artık UFOLOJİ konusu, başta Amerika, Rusya, Hollanda, İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya olmak üzere birçok ülkenin akademik çevrelerinde ve üniversitelerinde araştırma kurulları oluşturularak incelenmekte. Umarız bu gelişmeler, Türkiye' deki bazı önyargılı çevrelere de örnek olur... Peter A. Sturrock: Uygulamalı Fizik Bölümü'nden emekli Profesör ve Stanford Üniversitesi Uzay Bilimleri ve Astrofizik Merkezi 'nin emekli yöneticisi. İçlerinde Amerikan Astronomi Topluluğu; Amerikan Havacılık ve Uzay Bilimleri Enstitüsü, Yerçekimi Vakfı ve Ulusal Bilimler Akademisi tarafından verilenle-


ALİ BEKTAN

360

rin de bulunduğu bir çok ödüle layık görüldü. Diğer yayınları beş ciltten oluşan derlemeleri, iki adet monograf ve iki yüzden fazla makaleden oluşuyor.

Profesör Peter A. Sturrock gibi ABD'nin önde gelen bilim adamları da yaptıkları çalışmalarla UFO olayına önem vermeye devam ediyorlar. Bu araştırmalar UFO konusuna ciddi bir bakış açısı getirmeye devam ediyor diyebiliriz. Türkiye de ciddi bilim adamları neden bu tür araştırmalar için kolları sıvamazlar. Onlara göre bizim Dünyamızdan başka hiçbir yerde hayat yoktur. O zaman bende onların bilgilerinden şüpheye duyarım, çünkü yurtdı­ şındaki meslektaşları bu konular için çalışırken televizyonlarda konuşurken, belgesellerde görüşlerini açıklarken, bilimsel toplantılara katılıp çalışmalarını halkın bilgisine sunarken, Türkiye'deki bilim adamları kabul etmiyorsa.

Bu konu üzerinde

onların görüşlerinin

hiçbir

değeri

yoktur.

Onlar irıkar etmeye devam etsinler, biz çalışmalarımıza bakabu arada Uzay yarışında ön plana çıkan ve milyarlarca doları her yıl harcayan ABD hata yapıyordur, kimbilir? .. lım,

UFO'LARI GÖREN TANIKLAR SAKLANIYORLAR 1950'lerden sonra iki süper ülkede UFO'larla ilgili haberlere sansür konurken, tanıklar susturuldular.. Gizleme İnsanlığın knrunması amacıyla mı yapılıyor? Bir gerçek var; uzun yıllardan bu yana ABD dışında, Sovyetler'de, Çin' de ve özellikle doğu ülkelerinde UFO'larla ilgili sırların saklanması planlı, programlı bir şe­ kilde yürüyor. Örneğin, bir UFO olayı yaşanıyor, doğru, yanlış olduğu tam olarak anlaşılmadan bir olay birden yok oluyor. Oysa, diğer hiçbir konuda böyle olmuyor, paparazziden tutun da, spora kadar her konuda ortaya atılan yalan dolanlar dahi günlerce manşetlerde, gündemde kalabiliyor. Peki, neden? Kültürle ilişkisi nerede ve nasıl? Az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde UFO


AMERİKA'NIN

361

UZAY SIRLARI

raporları,

basit etki ve tepki yaratırlar. Toplumun az eğitilmiş taveya tanık oldukları olaylan algılamaktan yoksun oldukları için, dökümanter etme ya da raporlama beklenemez. İronik olabilir ama ABD'de, ilk UFO gözlemleri rapor edildiğinde toplum bu olayların ardında SSCB 'nin bulunduğu kanı­ sındaydı. Çünkü dönem Soğuk Savaş dönemiydi. Ama kısa bir zaman sonra ABD toplumuna, Dünyadışı canlılar iddiası daha cazip ve inanılır geldi. Çünkü SSCB 'nin böyle bir gücü olmadığını, ABD Hükümeti açıklıyordu ve inanıyorlardı. Halk, hükümete güveniyordu. Bu, öylesine bir psikolojidir ki, aynı güven duygusunun içinde hükümetin olayları sakladığı inancı da saklıdır. Çünkü devlet büyük ve kudretlidir. Sovyet toplumu da benzer çizgiden geçti, bir dönem UFO olaylarını spekülasyon olarak tanımladılar, yetkililerin açıklamaları vardı ama boş alternatifler üretiyorlardı. 1953 'de Moskova Radyosu, UFO'ların bir fantezi olduğunu, batı­ lı askeri güçlerin vergi ödeyen vatandaşlarını bu yolla korkutarak, yüksek askeri bütçeleri ele geçirmeyi amaçladıklarını söylüyordu.

banı, yaşadıkları

Ama bu, biraz aşın bir Komünizm propagandasıydı.

Demir perde UFO'LARI Ama 1970'ler de durum

Hobana "Demir Perdenin UFO'ların

değişti, Romanyalı Ardındaki

bir yazar olan Ion

UFO'lar"

adlı kitabında,

kapitalist düzenin propagandasının çok ötesinde bir Ve arkası geldi, Sovyet halkının, UFO tanıklıkları batıdan az değildi ve SSCB toplumu UFO'ları tanıyor ve biliyorlardı. Sonrası çorap söküğü gibi geldi, Dünya literatüründe çok önemli yerlere konulan birçok UFO olayı SSCB 'de gerçekleşti. Çin, daha büyük bir bulmacadır, UFO aktivitesi çok yoğun olsa da, toplumun pek duyarlı olduğu söylenemez. 1980'lerde, Beijing Wambao gazetesi gökte görülen şekilsiz ışık­ ların fotoğraflarını yayınladı. Fotoğraflar, Çin Seddi'nde kamp kuran iki öğrenci tarafından çekilmişti. Gazetedeki fotoğraflar, Çin' de yayınlanan ilk UFO fotoğraflarıydı. Sonra sanki bur moda şey olduğunu yazıyordu.


ALİ BEKTAN

362

akımı

gibi, Çin medyasında peş peşe UFO haberleri yer almaya Mao'nun katı Batı düşmanlığı sistemine rağmen, hiçbir sınırlama yoktu. Garip ama gerçek Komünist Çin, SSCB 'nin yaptığı gibi UFO'lara Batı propagandası gözüyle de bakmadı. Ve sonunda, gazeteci Shi Bo "UFO Keşifleri" adında bir dergi yayınla­ dı ve 3000'in üzerinde olaydan söz etti. Sahtekarlık ve yanılgı tanımlamaları çok azdı ve tanıkların çoğunluğunun doğru söyledikleri kabul ediliyordu. Shi Bo'nun UFO derlemeleri daha sonraki yıllarda, Fransa ve ABD' de de yayınlandı. başladı.

Gizli KGB Dosyalarından alınan bu görüntülere göre Roswell benzeri bir olayda 1950'ler de SSCB'de yaşandı. Şu günlere gelindiğinde görüntüler kamuoyuna açıklandı.

Bizi yok edecek şey din mi? Bu kitleler için böyle bir gücün varlığı, Dünyanın kaynakları­ nın tehlikeye düşmesi ve geleneksel güç yapısının yetersizliği anlamındadır. Politik ve hukuksal sistemler, bu durumda aciz, çaresiz ve hatta anlamsız kalabilirler. Din sistemi, hiçbir din istisna olmamak kaydıyla, hayal bile edemediği çok ötelerde bir ilahi sistemle karşılaşıp, binlerce yıllık dinsel müessesenin çökmesi ile karşı karşıya kalabilir. Evrensel diye tanımlanan dinler ve peygamberlerin bir başka Dünyadışı uygarlık tarafından bilinmemesi kadar şok olay olamaz. Ekonomik ve sosyal düzenin çökmesi Marchetti'ye göre bir diğer tehlike, fütürolog yani gelecekçi Alvin Toftler' da benzer düşüncede, gelecekle ilgili varsayım senaryoları içersinde Toffler düşük bir ihtimal tanısa da, Dünyadışı müdahale olasılığı uygarlığın çökmesine neden olabilir. Üstün bir Dünyadışı teknolojiye sahip olacak olan bir Dünya devleti tüm diğer devletleri ezip yok edebilir, aynı şey ekonomik düzen içinde geçerlidir. Tüm oligarşik sistemler ve bizim anladığımız anlamdaki uygarlık anarşiye girip yok olabilir. İşte Marchetti'ye göre büyük devletlerin gizlilik çabasının altında bu gibi sebepler bulunmakta. Kısacası

CIA, bir anlamda UFO'lar konusunda Dünya bekçili-

ğini yapmaktadır.


363

AMERİKA'NlN

UZAY SIRLARI

DÖRT KİTABA GÖRE UFOLAR VE UZAYLILAR, GEÇMİŞ VE GELECEK UYGARLIKLAR

Yazar Necati Akgül'ün bu konuda yaptığı araştırmalar sonucunda yazdığı yazıyı kitabımızda Uzayda Müslüman Uzaylılar var, teorimizi desteklediği için yer verdiğimi belirtirim. İlim ve fil<ir adamı, balansına benzemelidir. Arı çeşitli çiçeklerden yararlanıp "bal" ürettiği gibi, araştırmacı-yazar da, insanlığın şifa ve meselelerine çare olacak yeni ve yeterli projeler geliştirmelidir. Sadece, alıntı ve tekrarla uğraşanlar, taklitçi ve bal üreten değil, bal satan yerindedir.

kopyacıdır.

Ve

Bu nedenle bir araştırmacı-yazar sorumluluğuyla, insanımıza yeni ufuklar açmaya, akli ve nakli temellere dayanarak "Uzaylılar ve ufolar" olgusuna ve müjdelenen Büyük İslam Medeniyeti korı.usuna yeni boyutlar kazandırmaya çalışacağız. Başlamak

bizden, başarılı kılmak Rabbimizdendir. Evet, doğ­ rular dinimize, hatalar nefsimize aittir. Şimdi konumuza girelim: "Onlar, yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nasıl olduğunu görsünler! Halbuki onlar (her çeşit) kuvvet bakımından olsun ve yeryüzündeki (teknik ve uygarlık) eserleri bakımından olsun, bunlardan daha üstün idiler." "Görmediler mi, onlardan önce nice nesilleri helak ettik ki, onlara size vermediğimiz imkan ve kudretleri vermiş ve onları yeryüzüne yerleştirmiştik" mealindeki Ayetler, bugünkü medeniyetten çok daha güçlü ve gelişmiş medeniyetlerin, onbinlerce yıl öncesi yeryüzünde yaşadığını ve bunların bıraktıkları tarihi eserlerden de anlaşılacağını açıkça haber vermektedir. Ve işte Mısır piramitleride bunlara çarpıcı bir örnektir. Chrales Piazzi Smith, 1864'te yayınladığı (Büyi.ik Piramitteki Mirasımız)


ALİ BEKTAN

364

adlı kitabında,

çok ilginç ve önemli bilgiler vermektedir. Piramitler) üzerinde yıllarca araştırma yapan bu uzman yazar: Piramidin yüksekliğinin bir milyarla çarpımının, Güneşli Dünya arasındaki uzaklığa denk düştüğünü, Piramidin taban çevresinin, yüksekliğinin, karaları ve denizleri tam iki eşit parçaya böldüğünü, Piramidin taban çevresinin, yüksekliğinin iki katına bölümünün "pi" sayısı olan 3,14'ü gösterdiğini, Piramitte, Dünya ağırlığını gösteren hesaplar bulunduğunu, Piramidin, çöl ortamın­ da az rastlanan çok özenle belirlenmiş kayalık bir zemin üzerine kurulduğunu, iki milyon 600 bin dev blok taşın, ocaklardan böylesine düzgün kesilmesinin, nakledilmesinin ve hele santimetrenin binde biri gibi yakınlıkla birleştirilip yerleştirilmesinin, bugünkü teknolojiyle bile mümkün olmadığını söylemektedir. Bütün

bunların

yapıldığının

tesadüfle izah edilmesi ve yine insan gücüyle iddia edilmesi, asla inandırıcı olmayacaktır.

.

Ve yine Güney Amerika Kıtası'ndaki, Bolivya'daki Taahianka'da öylesine dev saraylar, sütunlar, surlar ve tapınaklar yapılmıştır ki, bunların bir kısmı yekpare taştan çıkarılmıştır. Hatta bu tek parça granit taştan oyulan bir kapı ve pencere boşluğu, ikiyüz ton ağırlığındadır. ~,

Yine bu antik şehirde bulunan Venüs yılına ait bir takvim taşı 225 günü ve Güneş yılına ait bir takvim 365,2422 günü göstermektedir ki tahminen 170 bin yıl kadar önceki bu hassas hesaplar, bu günkü en son bilgisayar teknolojisi sonuçlarıyla aynıdır. Elbette bütün bunlar, Kur'an'ın haber verdiği gibi, geçmişte çok güçlü ve gelişmiş uygarlıkların yaşadığının ispatıdır. Bu noktada Kafaları kurcalayan

asıl

soru

şudur:

Eski çağlarda bugünkünden daha ileri bir sanayi ve teknolojiden bahsedemeyeteğimize göre, acaba bu dev uygarlıklar, Uzaydan gelen bazı varlıkların veya yeryüzündeki cinler gibi insan dışı canlıların başarılarımı dır? Yoksa çok yüksek manevi makamlara


AMERİKA'NJN

365

ve ruhi

sırlara vakıf

UZAY SIRLARI

olan ve Uzayla

iletişim

kuran

bazı zatların

öğretilerinin sonuçları mıdır?

Bu arada piramitteki gizli odalardan yola çıkarak ulaşılan bilgiler 2000 yılında son bulmaktadır. Acaba bu veriler, yozlaşmış Yahudi ve Hıristiyan kültürünün temelini oluşturduğu Batı medeniyetinin sonu anlammda mıdır? 5 Mayıs 1998 tarihli Sabah Gazetesinde yer alan "Tarihler 5 Mayıs 2000'i gösterdiğinde Dünya, Güneş, Ay ve beş gezegen her biri kendi yörüngesinde aynı hizaya gelecekler. Firavunlardan beri bu durum ilk defa gerçekleşecek. Ve bu olay gök cisimlerinin çekim güçlerinin birleşmesiyle, Dünyada büyük felaketleri ve değişimleri netice verecek" şeklin­ deki İngiliz bilim adamı Julian Salt'a dayandırılan bir haber, aynı zamanda Kitab-ı Mukaddesin (Tevrat ve İncil'in) Hz. İsa'nın yeryüzüne inişi, kıyamet haberleri ve Dünyanın geleceği ile ilgili gizli bilgileri içeren Apokaliptik Ayetlerden mi kaynaklanmaktadır? Şeytanların

serbest kalacağını, Kudüs merkezli korkunç savaş­ ların yaşanacağını ve büyük kıyametin 2000 yılında kopacağını ifade eden kilise kaynaklı kehanet ve beklentiler, acaba dikkatleri Batı medeniyetinin ve Siyonist hakimiyetinin yıkılış tarihine mi toplanmaktadır?

Ve yine Uçandaire UFO'lar ve Uzaydan gelen garip yaratık­ lar'la ilgili ilginç iddiaların giderek yoğunlaşması, sadece bir rastlantı mıdır? Türkiye dahil Dünyanın çok farklı yörelerinden, bu konuda hep biıi birine benzeyen ve destekleyen yüzlerce ifade ve itirafların, tamamen yalan ve hayal olduğunun söylemek mantıklı mıdır?

ABD'nin 52'nci Bölge diye bilinen çok gizli ve geniş Hava üssünde iki yıl sistem mühendisi olarak alışan Robert La.zar <:.dlı kişinin, Uzaylara ait dokuz aracın ele geçirilip bu üste saklmıdığı­ nı ve incelenmeye alındığını, 18 m çapında 4,5 metre yüksekliğindeki bu araçların metalik olmasına rağmen kaynak yerlilerin


ALİ BEKTAN

366

belli olmadığını, ve bu araçların her bakımdan Dünyanın bilim ve teknoloji düzeyinden çok ileri olduğunun anlaşıldığını, 1-1,5 m boylarında 15-30 kg ağırlığında küçük gövdeli, büyük başlı, her yanı gören iri gözlü ve saçsız insanlarla karşılaştığını. .. Uzaylıla­ rın bu araçları bizim bilmediğimiz 115. Elementten üretilen çok özel bir yakıtla çalıştırdıklarını. .. Bu 155. Elementin ise yine 116. Element sayesinde çok yüksek bir enerjiye dönüştürülüp fizik ötesi (anti madde) bir alan açtıklarını ve ışık hızını aşarak, Uzayda gezegenler arası binlerce yılık yolları çok kısa zamanda aldık­ larını... Söylemiştir.

1 Nisan 2004 CNN Türk 12:00 haberlerinde verildiği üzere Adana Vali Yardımcısı 'nın bir önceki akşam evinin balkonundan elli dakika boyunca özel kamerasıyla çektiği, üzerinde ışık saçan anten gibi düzgün çıkıntıların bulunduğu yuvarlak ve parlak cismin de UFO olduğu konusunda kesin bir kanaat oluşmuş durumdadır.

Bazı yıldızların ışığı

Dünyaya milyarlarca senede ulaşmakta­ Dev bir teleskopla o yıldızlara baktığımızda, biz onun milyarlarca yıl önceki halini görebiliyoruz. Ve insanın kimyası ile Evrenin kimyası aynıdır. dır.

Evet, nasıl ki, "yeryüzündeki varlıklar" denilince, madenler bitkiler hayvanlar ve insanlar gibi çok çeşitli yaratılış ve yetenekteki milyonlarca farklı yaratık anlaşılır. Bunun gibi, gökyüzündeki melekler ve ruhanilerin de milyonlarca farklı özellik ve ödevleri ve çok çeşitli biçim ve becerileri vardır. Cenab-ı

Hak, imtihan hikmeti gereği bazı varlıklara Rahmani, da şeytani karakter ve kabiliyetler vermiş ve bunlar arasında bir yarışma ve çarpışma ortamına fırsat tanımıştır.

bazılarına

Mesela Masonuk: ve Moon tarikatı gibi bazı şer odaklarının güçlerle ve yine bazı hayır, hizmet ve hikmet ehlinin de Rahmani güçlerle ilişki ve işbirliği kurabildikleri anlaşılmaktadır. şeytani


367

AMERİKA'NIN

UZAY SIRLARI

Marifetname sahibi İbrahim Hakkı Hazretlerinin "Cenabı Hak Utarid yıldızını semanın katibi yapmıştır," der. "Zühre yıldızının tabiatı serin, nemli ve ılımlı olup, bu yıldızın sevimli, ince, zarif, neşeli, oynak, sevecen ve güzel huylu bulunmuştur. Bu yıldızın şanına düşen varlıkların, vasıfları yumuşak,

aynı vasıflan taşıdıkları görülmüştür.

"Zühal yıldızına ahmak, bilgisiz, korkak, cimri, kıskanç, yalancı, tembel, hain ve zarar verici sıfatları takılmıştır. Bu yıldız ana rahmine düşenlere şans olursa, onun vasıfları, Allah'ın izniyle, bu çocuklara da geçtiği tecrübelerle sabit olmuştur. Gibi, gezegen ve yıldızların farklı tabiat ve tesirlerini ve bunların insanların karakter ve kabiliyetleri üzerindeki etkilerini haber vermekle, acaba Uzayla Dünya ilişkilerine dikkatleri mi çekmek istemiştir? Göklerin, yerin ve ikisi içinde "dabbe"den (üretip) yaydığı şeylerin yaratılışı O'nun Ayetlerindendir. O, dileyeceği zaman, onları (yer ve gök mahlfiklarını bir araya) toplayıp buluşturmaya da hakkıyla gücü yetendir." Ayetiyle ilgili meşhur müfessir Fahıud -Din-i Razi şöyle der; "Bu Ayetin zahirine göre Cenab-ı Hakkın yerde yürüyen insanlar gibi göklerde de yürüyen canlı mahlfikları vardır." İbni Abbas (RA)ın talebesi Mefessir Mücahit ise;

"Bu Ayete göre göklerde de akıllı ve canlı varlıklar vardır. Çünkü Ayetteki "dabbe" insan, melek ve diğer canlılara şamil­ dir." Alim Esiıud-Din Ebu Hayan ise: "İnsanların yerde yürüyüşü gibi, göklerde de ayakları üzerinde

yürüyen canlılar vardır." İmam Zamahşeri ise; "Cenab-ı ları

Hak yerde yürüyen insanlar misali göklerde de ayaküzerinde yürüyen canlılar yaratmıştır."


ALİ BEKTAN

368

İmam Ebul Fida İbni Kesir ise;

"Bu Ayeti celilede geçen "dabbe" kelimesi şekilleri, renkleri, dilleri, cinsler, değişik olan insan, melek ve cinlere ve diğer bilmediğimiz mahlfikata şamildir. Cenab-ı Hak onları yerlere ve göklere dağıtmıştır. Dilediği zaman da bir araya toplayıp buluş­ turmaya kadirdir." Ebu-Suud Efendi ise; "Cenab-ı Hakkın

yerde yürüyen insanlar gibi göklerde de yürüyen mahluklar yaratmış olması caizdir." Şeklinde görüş

beyan etmişlerdir. Müslimi Tirmizi ve Ebu Davud' da zikredilen bir Hadis-i Şerifte geçen, "ye'cüc ve me'cüc"ün, "gerçekten yeryüzündeki insanları öldürdük, haydi göktekileri de öldürelim," diyecekleri, (füzeler şeklinde) gökyüzüne gönderdikleri okların kana bulanmış olan geri dönecekleri," şeklinde ki rivayetler de, ahir zamanda gökyüzündekilerle yeryüzündekiler arasında savaş ve benzeri ilişkiler yaşanacağına işaret etmektedir. Bu konuda Tevrat'ın Hezekiel bölümü 1'nci lanlar, hayret vericidir:

Babında anlatı­

"Ve baktım ve işte, Şimalden buran yeli, durmadan ateş saçan büyük bir bulut geliyordu, çevresinde parıltı ve ortasında, sanki ateş ortasında ışıldayan maden. Ve onun ortasından dört canlı mahlı1k benzeri çıktı. Ve onların görünüşü şöyle idi: onlarda insan benzeyişi vardı; ve her birinin dört yüzü vardı. Onların görünüşü yanan ateş közleri gibi, meşalelerin görünüşü gibi idi; canlı mahlukların arasında o ateş inip çıkıyordu ve ateş parlaktı ve ateşten şimşek çıkıyordu. Ve canlı mahluklar şimşek çakışı görünüşü gibi koşup geri geliyorlardı. Onların dört yüzü için, yerde bir tekerlek vardı. Tekerleklerin ve yapılarının görünüşü gök zümrüt gibi idi ve dördünün benzeyişi birdi ve görünüşleri ve yapıları, sanki tekerlek içinde tekerlek.


AMERİKA'NIN

369

UZAY SIRLARI

Yürüdükleri zaman dört yanlarına gidiyorlardı; dönmeyerek yürüyorlardı. Tekerlek çemberleri ise yüksekti ve korkunçtu ve dördünün çemberleri çepçevre gözlerle dolu idi. ve canlı mahluklar yürüdükçe tekerlekler onların yanında yürüyorlardı ve canlı mahlilklar yerden yükseldikçe tekerlekler yükseliyorlardı. Ruh nereye gitmek istedi ise oraya, ruhun gitmek istediği yere gidiyorlardı ve tekerlekler onların yanında yükseliyordu; çüILldi canlı mahlfikun ruhu tekerleklerde idi" denilmektedir. İlk olarak Atatürk'ün dilimize kazandırdığı ve şu anda Anıtka­

bir kitaplığında bulunan "Mu" uygarlığı ile ilgili belgelerden ve yine Meksika müzesinde saklanan tarihi tabletlerden anlaşılan şu­ dur ki: Dünya üzerinde bir zamanlar son derece ileri seviyedeki uygarlıklar yaşamıştır ve bu uygarlıklar Uzaylılarla yakın temas içerisinde bulunmuşlardır. Ünlü araştın11acı Peter Colosimo, "Timeles Eaıth" kitabında çok eski Hint kayıtlarında şunların yazıldığını anlatır: "Ulaşılmaz

yüksekliklerden (aşağıya doğru) hızla inerken çı­ gök gürültüsü gibi sesleri ve göz kamaştıran alevleriyle... Parlak yıldızdan gelen ateşin oğullarının arabaları göründü ve Gobi Denizi'ne indi." kardığı

"Sirius" diye,. Bizim

Güneş

sistemimiz gibi, daha birçok Güneş sisteminin içerisinde yaşayan çeşitli varlıkları eğiten ve yönlendiren bir sistem olarak fonksiyon gören varlıkların bulunduğu, "kozmik bir mekanizma' dan" bahsedilmektedir ki "O ışığı ile karanlığı delen yıldızdır. Üzerinde gözetici olmayaı1 kimse yoktur. Ayetlerinin bir Sirius Yıldızı'na işaret ettiğini haber verdiğini söyleyen araştırmacılar vardır" Acaba "Arş" diye tarif edilen, ilahi hükümranlık makamının, ve yine "Kursiy" diye belirtilen melekut alemi ve ruhsal mekanizmanın hemen altında olduğu bildirilen "Kalem" tabakası, yukarılarda takdir ve tayin edilen Rabbani projeleri taksim ve tanzimle görevli manevi memurların,


ALİ BEKTAN

370

kutsal hizmet mekanları mıdır? Bu konuda Muhyiddini Arabi'nin Futuhatı Mekkiyesi'nde ve Abdulkerim Ceyli'nin İnsan-ı Kamil adlı eserinde bu anlama yakın geniş bilgi ve şekiller vardır. Ve bütün

bunların,

ilfilll yönetim ve denetim

altında

bulundu-

ğu unutulmamalıdır.

Tevrat'ın İbranice aslından ve Tekvin bölümünden çıkarılan;

1-

Dünyadışı

(Uzaya ait unsurlardan yaratılan ve "Ahsen-i takvim'e" uygun bulunan "Galaktik insan"

2-

Balçıktan

ve ''yer tozun"dan (yani Dünyaya ait unsurlardan) yaratılan ve Esfeles safiline- en aşağı tabaka olan yeryüzüne uygun bulunan "yeryüzü insanı" sınıflandırması oldukça ilginçtir. Ahsen-i takvimde yaratılan insanlığın giderek Esfelis safiline ineceği, yani yüksek tabaka ve teknolojilerden aşağı derece ve dönemlere düşeceği, ancak bu düşüşün 2000 'de son bulup, insanlığın yeniden yükselişe geçeceği yolundaki bilgi ve beklentiler, Hz. Peygamberimizin müjdelerine de uygun olmaktadır:

Ve yine "Müsbet Maneviyat Etütler," sahibi M. Sadettin Evrin, Araf: 10. Ayetini delil gösterip, insan neslinin Hz. Adem' den çok önce başladığını söylemekte ve Muhyiddini Arabı'den şunu nakletmektedir. "Rüyamda tanımadığım ve hayran kaldığım bazı insanlarla Beytullahı tavaf ederken, içlerinden birisi bana yaklaşıp "Ben senin atalarındanım" dedi ve 40 bin sene önce öldüğünü söyledi. Ben, Hz. Ademden beri bu kadar geçmediğini hatırlatın­ ca, bana "Hangi Adem'den soruyorsun .. Yakın olandan mı, uzak olandan mı?" cevabını verdi. Ve Ben o anda Resulluh'ın (SAV): "Bilinen Adem'den evvel Cenabı Hak, yüzbin Adem yaratmıştır" hadisini hatırladım. Ve yine bu büyük araştırmacı-alim "1-Melekinsan, 2-Cin-insan gibi, beşeriyetin farklı dönem ve cinslerinden söz etmekte ve Hz. Ademin oğulları Habilin Melek-insanlardan, kabilin ise Cin-insanlardan etkilendiğini söylemektedir.


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

371

Alman Filozofu Netzsche ise, "Bugünkü insanın maymuna göre üstünlüğü ne ise, gelecekteki yüksek insanın da bize göre üstünlüğü o derecededir" demektedir. Ve yine; Cinlerin, insanların ve kuşların kendisine boyun eğdiği rüzgarbina ustası ve dalgıç şeytanların hizmetine verildiği, katran ve maden kaynaklarından istediği gibi istifade ettiği Hz. Süleyman döneminde cinlerden bir ifritin, Saba Melikesi Belkıs'ın sarayını, henüz yerinden kalkmadan getirebileceğini, bunun üzerine "Yanında kitaptan bir ilim bulunan" bir zatın ise "Henüz gözünü açıp kapamadan, önce getirebileceğini" söylemeleri ve getirmeleri ile ilgili Ayetleri, 2000 ve sonrasında zuhur edecek Liyük İslam Medeneyetinde, bugün televizyonlarla ses ve görüntü naklinin mümkün, olduğu gibi, insanların ve eşyalarında aynen ve hemen nakledilmesinin mümkün olacağına bir işarettir. Mehdiyet medeniyetinin mimarı olan büyük şahsiyetin de Hz. Süleyman misali emrinde cinleri, yer ve gök ehli ruhanileri kullanabileceği rivayet edilmektedir. ların,

cinlere hükmedebilmesi, onların sıfatına ve şartlarına girebildiğini, yani onların boyutuna geçebildiğini de göstermektedir. Hz.

Süleyman'ın

Kur'an'da haber verilen ve Hz. Süleyman'ya büyük benzerlikler gösteren Zülkarneyn Aleyhisselam'ın durumu da böyledir. "(Biz Zülkarneyn'e) Her şeyden bir sebep verdik" "(Süleyman a.s.) "Bize her şeyden bir nasip veıildi" Ayetleri her ikisine de aynı cins nimet ve faziletlerin verildiğini "Ey Zülkarneyn: ya azab edersin veya kendilerine güzel davranırsın!"

"(Ey Süleyman) Artık dilediğine ver, dilediğine verme ... " Ayetleri, ikisine de ayn yetkilerin verildiğini. "Zülkarneyn: Rabbimin beni içinde bulundurduğu imkanlar, sizin verdiğinizden daha hayırlıdır."


ALİ BEKTAN

372

"(Hz. Süleyman) Allah'ın bana verdiği, size verdiğinden daha iyidir" dedi." Ayetleri ikisinin de, halkın yardım teklifine aynı tepkiyi gösterdiğini bildirmektedir. İşte bunlar gibi Zülkarneyn A.S.'n Hz. Süleyman'a benzeyen diğer

bir yönü de "iki

zamanlı

ve iki boyutlu"

olmasıdır.

Çünkü kitaplarda, Tacındaki çıkıntılar yüzünden ona "iki boynuzlu" anlamına gelen Zülkarneyn ismi verildiği söylense de, bu pek uygun düşmemektedir. Evet "Kam" kelimesi Arapça boynuz anlamına gelmekte ise de, Arapça-Osmanlıca büyük lügat Kamus-u Okyanusta aşağıdaki manaları da verilmektedir.

a-

Kam: Çekirge gibi

hayvanların, başlarındaki

(zooloji,

araş­

tırmacılarının nı

bir nevi haberleşme aracı olarak kullandıkları­ fark ettikleri) iki uzun kıldan her birisine denir.

Bu anlamda Zülkameyn: iki antenli, uzaklarla haberleşen ve iletişim

b-

Kam:

kurabilen demektedir.

Güneşin

rine ve

batışı

ilk doğduğu sırasındaki parlak anındaki son parıltısına denir.

ışık

huzmele-

Bu anlamda Zülkameyn: İlk enerji sahibi, çok parlak iki ışık saçan araç sahibi demektir.

c-

Kam: Bir kavmin hakimine ve Efendisine denir. Bu anlamda Zülkarneyn: Hem yer, hem gök ehlinden efendisi demektir.

d-

bazı varlıkların

Kam: Zaman sürecinden vakit ve hengameye denir ki bu anlamda Zülkarneyn: İki zamanlı ve iki boyut sahibi demektir. Yani, hem Dünya hem Uzay şartlarına intibak edebilecek, hem insanlarla hem de ruhani varlıklarla irtibat kurabilecek kabiliyette olan demektir. her şeyden bir sebep (göklere aşmak için araç, formül, çare) verdik.

"Biz ona runları

istediği

çıkmak

ve so-


373

AMERİKA'NIN

Halbuki O'nun

UZAY SIRLARI

yanında

(daha) nice (bilgiler ve yetenekler ve)

vardı. .. " Ayetleri de Zülkarneyn a.s. 'ın çok özel marifetlere ve

yüksek meziyetlere sahip kılındığını bildirmektedir. Ve zaten Hüseyin vaız, tefsirinde Zülkarneyn'e "zahir ve batına sahip manası verilmiştir. Ki bu bizim lisanımızda "zülcenaheyn" demektedir. İşte bu nedenlerle Hz. Zülkarneyn Kur'anda anlatılan maceralı yolculuğunun, yeryüzünden ziyade gökyüzünde geçtiğini de söylenebilir. İlahiyatçı-Yazar İskender Türe'nin kitabında da, çok mantıklı ve başarılı bir yaklaşımla, konuyu bu açıdan ele alması oldukça ilginçtir. "Sonra başka bir yol tuttu. (Yine bir sebep izledi) Nihayet iki sedd arasına ulaştığında, bunların önünde bir kavim buldu ki, nerde ise tek sözü bile anlarnaz haldelerdi. Dediler ki, Ey Zülkarneyn! Ye'cüc ve Me'cüc, bu yerde bozgunculuk yapıyorlar. Onlarla bizim aramızda bir sed yapman şar­ tıyla sana sevgi verelim mi? Dedi ki: "Rabbimin beni içinde bulundurduğu imkanlar daha hayırlıdır. Siz bana kuvvetinizle destek verin, onlarla aranıza kat kat engel yapayım. Bana demir kütleleri getirin. İki sedef'in arası eşit olunca, "Körükleyin!" dedi ... Onu kor haline koyunca da, getirin bana üzerine katran (veya erimiş bakır) dökeyim, diye seslendi. Artık onu ne aşabildiler, ne de geçebildiler." 93. Ayette geçen

"Sedd" kelimesi, engel, baraj, mektedir.

dağ

ve siyah bulut

manalarına

gel-

Yasin Suresi'nin 9. Ayetinde de geçea "Sedd" kelimesine, "görüşü engeleyen sis ve bulut perdesi" şeklinde bir anlam da ve-

rilebilir. Bu kelime Astronomi dilinde ''Nebula" denilen, Uzaydaki gaz ve toz bulutları için uygun düşmektedir. Öyle ise "iki sedd arasına ulaştı" Ayeti, Zülkameyn a.s.'ın Uzayda iki gaz bulutu arası bir gezegene ulaştığı ve orada yaşayan


ALİ BEKTAN

374

bir kavimle karşılaştığı ve bunların Ye'cüc ve Me'cüc denen zararlı Uzaylılardan kurtulmaya çalıştıkları biçiminde de anlaşılabilir. 96. Ayette geçen "iki sedefin arası eşit olunca" ibaresi "dönen iki gezegenin aynı düzleme gelmesi" şeklinde yorumlanabilir. İskender Türe'nin yaklaşımına göre, Zülkarneyn A.S. gittiği

gezegendeki varlıkları, diğer zararlı Uzaylılar olan Ye'cüc ve Me'cüc kavminden korumak üzere, yüksek bir Uzay teknolojisiyle kor haline getirilen demir bloklarını katalizör (ayrıştırıcı) olarak kullanıp, üzerine katranlar dökerek, oradaki atmosferden daha hafif olan yanıcı ve yakıcı gazlar üretmiş ve Yecüc-Mecüc gezegeninin etrafında, onların yaklaşıp geçemeyeceği bir bulut katmanı oluşturmuştur.

Kur'an-ı Kerim'in hem Kehf 98, hem Enbiya: 96 Ayetlerinde

ve pek çok Hadis-i Şerifte haber verildiği gibi, Dünyanın sonuna doğru bu engel açılacak ve Yü'cüc ve Me'cüc tepelerden (göklerden) hücuma geçeceklerdir peygamber Efendimizin bir gün "Baş­ parmağı ile şehadet parmağını halka yapıp, işte bu gün Ye'cüc Me'cüc'ün seddinden bu kadar delik açıldı." buyurması da, bu seddin'tunç ve demirden değil, gaz ve zehir bulutunun açılması gibi olduğuna işarettir. "Nihayet Ye'cüc ve Me'cüc'ün önü açıldığı ve onların her tepeden saldırıya başladıkları zaman ... " Ayeti dikkatlerimizi "yukarı'dan geleceklerine" çekmektedir. Çünkü bugün, kutuplar dahil yeryüzünün her tarafına ulaşılmış, gizli ve saklı bir yer kalmamış­ tır. Öyle ise Yecüc ve Mecüc, yeryüzünde değil gökyüzünde aranmalıdır. Batılılar

bunlara, "Yagug ve Magug" demişler ve

şeytanın

zür-

riyeti kabul etmişlerdir.

Ebu Hayyan:

"Bunların sayısı

ve

şekli hakkındaki

hiçbirisi sahih değildir." demiştir. Velhasıl bunlar, aslı belirsiz din ve milleti tanınmaz bir beşer karışığıdır."

sözlerin ve nesebi


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

375

Bu arada, Güneş sisteminde 11 olarak bilinen gezegen (sönmüş seyyar yıldız) dışında acaba Amerikalı araştırmacı Zecharia Sitchin'in iddia ettiği gibi, üzerinde çok akıllı Uzaylıların yaşadığı bir 12'nci Gezegen daha var mıdır? Kutsal kitaplarda kına­ nan ve tarihi kalıntılarda rastlanan "ara sıra yeryüzüne inen ve insanların kendilerine tapınmasına sebebiyet veren" bu üstün yaratıklar, acaba bugün UFO'larla dolaşanlar mıdır? "Allah yedi göğü ve onların Dünyadan mislini arattı." A.yeti acaba bazı gezegenlerde Dünya benzeri bir hayata mı işaret buyurmaktadır?

ve

Bir İslam araştırmacısının ifadesine göre hem de elli yıl önce, Lem'alar eserinde "işte, gel, Güneş ile muhtelif on iki seyyarenin muvazenelerine bak" (İşte gel ibretle bak, Güneş ile beraber kendi yörüngeleri11de dönen on iki gezegenin hassas ve düzenli hareketlerini seyret) sözleriyle bu bilinmeyen 12. Gezegenden açıkça haber veresinin, acaba sirius gezegeni ve kültürüyle bir ilgisi varmı­ dır?

"Göklerin ve yerin yaratılması ile, onlarda her canlıdan türetip yayması O'nun Ayetlerindendir. Ve O, dileyeceği zaman onları bir araya getirmeye de kadirdir." Ayeti ise gayet açıktır. "Evet, Onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye, bizim gücümüz yeter." Biz gökyüzünü korunmuş bir tavan yaptık. O(inkarcılar ise) bu Ayet ve alametlerden yüz çeviriyorlar gibi Ayetlerin haber verdiği ilmi gerçekler, yüzlerce yıl süren uzun ve pahalı araştırmalar sonucu, nasıl aynen ortaya çıkmışsa, Kur'anın diğer haberlerinin de mutlaka gerçekleşeceğinden asla şüphe duyulmamalıdır. Çünkü "Her haberin gerçekleşeceği bir zaman vardır. Yakında siz de gerçeği bileceksiniz." Ama "Ne var ki onlar, ilmini kavrayamadıkları ve yorumu henüz kendilerine gelmemiş olan (Ayetleri) yalanlamaktadır."


ALİ BEKTAN

376

Halbuki yukarıdaki Ayetler indiğinde insanlık ortaçağ seviyesinde ve cehaletinde bulunuyordu. Hz. Peygamberimizin ne denizlerde, ne yerin derinliklerinde, ne göklerde ve ne de insan bünyesinde inceleme yapacak okulları ve imkanları da yoktu. Öyle ise bu Ayetler, Hz. Muhammed'in (SAV) kendi sözleri ve hayal ürünleri olamazdı. Bu Kur'an, geçmiş ve gelecek her şeyi ve en ince özellikleriyle bilen, ilmi ve kudreti her şeye yeten Yüce Yaratıcının fermanıydı. O nedenle, bugün yeni farkına varılan bir çok ilmi gerçekleri, Kur'an nasıl binlerce yıl önce haber vermiş ve aynen zuhur etmişse, Yeni ve Büyük bir Barış ve Bereket Medeniyetinin mutlaka doğacağı... Dünyayı

kapsayacak ve tüm insanlığı kucaklayacak bir Adalet düzeninin ve döneminin yaşanacağı... Ve Efendimizin Mehdiyet müjdesinin gerçek olacağı günler de yakıdır. Şeytanlarla

ve kötü ruhlarla irtibatları ve tüm planları hile ve üzerine kurmaları nedeniyle yeryüzünde korkunç bir zulüm ve sömürü saltanatı kuran karanlık güçlerin ve kiralık işbir­ likçilerin kirli ve gizli sistemleri de yıkılacaktır, Ve artık kabul etmeli ki, Kur'anın öğrettiği bütün ahlak adalet ve ibadet kuralları haktır, hayırlıdır ve lazımdır... Ve yine Kur'anın haber verdiği gibi Kıyamet de kopacak, ahiret hayatı başlayacak ve herkes hak ettihıyanet

ğine kavuşacaktır.

Evet, Kur'andaki bazı surelerin başında yer alan "Elif-lamMim, Ta-ha, Ta-sin-mim" gibi kelimeler de, ilahi bilgi merkezindeki program kompitürleri nin kod numaraları ve şifreleri yerindedir ki, 2000'den sonra beklenen İslfun'ın Altın Çağı'nda bunlar bir bir çözülecek ve bu günkü Batı Medeniyetini gölgede bıraka­ cak çok yüksek uygarlıklara öncülük edecektir. Bu konuda Fransız Kahin Michel Nostradamus'un Kehanetlerinden bahsetmek gerekiyor. İslam alimi Muhiddin-i Arabi'nin


377

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

kitaplarında.'1

gelecek ile ilgili kehanetleri okuyarak kendi kitabı "Centuries" Yüzyıllar Kitabını yazdı. Nostrad:ımus'un ailesi Yahudi' dir. Engizisyonun baskısıyla Hıristiyan oldular. Bu din değiştirme nedeniyle Yahudilerin elinde bulunan gizli kitapları da okudu. Nostradamus özellikle 21 'nci Yüzyıl için Hıristiyan Dünyasını uyarmaya çalışıyor. Büyük Yüzyılda İslfuniyet'in büyüyüp gelişeceğini belirterek, Hıristiyan ve Yahudi'leri uyarmaktadır. Kıyamete yakın zamanda ise bir Hadise göre:" Gök Halkı Yeryüzüne inerek, insanlarla temasa geçecek "denilirken bu hadisin anlamının Uzaylıların Dünya İnsanları ile tanışacağını söyleyebiliriz. İslamiyet Uzaylıları kabul etmektedir. Uzaydaki Hayat için hem Kur'an' da hem de Hadislerde bir çok bilgiler verilmektedir. Biz de bunları anlatmaya çalışıyoruz.

USO OLAYLARI USO'lar Hakkında Merak Edilenler USO Kavramının Tam Açılımı Nedir? USO (Yu-Es-0 diye telaffuz edilir) sözcüğü, İngilizce Unidentified Submarine Objects adlı kavramın baş harflerinden oluşan bir kısaltmadan ibarettir (Sanderson, 1970; Sarıkaya, 1979). Türkçe anlamı Tanımlanamayan Denizaltı Cisimleri demektir.

USONedir? USO'lar, gündüz veya gece faaliyet gösteren, ışıklı, koyu renkli ya da metalik görünüşlü olan, çok çeşitli şekilleri bulunan (oval, daire, küre, üçgen, yumurtamsı, silindirik vb.), Dünyanın hemen her değişik bölgesinde bulunan okyanuslara, denizlere, göllere, nehirlere veya dere sularına dalan ya da sudan çıkarak gökyüzüne yükselen, salt su yüzeyinde seyreden, su altında olağanüstü hızlarla giden veya bir şekilde su ile ilgilenen (mesela, boru aracılığıyla denizden su alan UFO lar gibi), hem denizaltı, hem gemi, hem uçak ve hem de Uzay aracı özelliklerini yerine getiren kompleks ve tuhaf araçlardır.


ALİ BEKTAN

378

USO'lar UFO Literatürünün Yüz.de Kaçını Oluştwur? En muhafazakar UFO araştırmacıları bile tüm UFO olayları­ nın en azından% 35'nin denizlerde ya da suya yakın bölgelerde meydana geldiğini kabul etmektedirler (İnternet Alıntısı, 1998; Çeşitli Özel Notlar, 1999). UFO araştırmacısı Ivan Terence Sanderson'a göre tüm UFO raporlarının yaklaşık % 45'i USO gözlemlerinden oluşmaktadır. Bir başka değerli UFOlojist olan Antonio Ribera ise toplam UFO olaylarının% 50'den fazlası USO'larla ilgilidir der (İnternet Alıntısı, 1999).

USO Araştırmasında Karşılaşılan Metodolojik

Sorunlar Nelerdir? USO'lar konusunda araştırma yapanların karşılaştıkları meseleler çok çeşitlidir (Bord & Bord, 1989). Bunlardan en önemlisi, USO olaylarının rapor edilebilmesi için mutlaka bir gözlemciye ya da gözlemcilere ihtiyaç olduğu gerçeğidir. Çünkü, USO lar belirli bir mekan ve zamanda birileri tarafından gözlenmiş olmalıdır ki, sonuçta gereken yerlere rapor edilebilsin. Kaldı ki, salt USO görmek de yetmez, çünkü bu bilginin ayrıntılı olarak en yakın UFO Araştırma Kuruluşu 'na iletilmesi zorunludur. Aksi takdirde, USO gözlemi yapılmış olsa bile, eğer gerekli yerlere ulaştırılamıyorsa, sonuçta bu USO raporunun hiçbir işe yaramayacağı düşünülebilir. Daha da önemlisi, mesela, gökyüzünden sulara doğru dalan cisimleri nasıl sınıflandırmamız gerekecektir? Çünkü, gökten denizlere doğru pek çok cisim düşebilir, örneğin; meteoritler, uçaklar veya roketler gibi. Yani, denize her dalış yapan cisim USO olmayabilir; işte böyle yanlış yorumlanan cisimlere Identified Submarine Objects - ISO (Tanımlanabilen Denizaltı Cisimleri) denilmektedir. O nedenle, USO'larla ISOları birbirinden çok iyi ayırt etmeliyiz (Bianchini, 1996). Bundan başka, sulara gömülen her Uçandaire aslında USO tipi bir araç olmayabilir. Daha doğrusu bu bir USO olayı değil de apaçık bir Uçanda-


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

379

belki. Ya da geceleyin denizaltında hareket eden ışıklı garip cisimler aslında ışık yayan denizaltı canlıları olabilir (Cypridina Noctiluca, Coelenterates ve Cmstaceans gibi). O nedenle her USO gözlemi dikkatli biçimde ele alınmalıdır. Diğer bir sorun ise, bugüne kadar USO gözlemlerini tasnif etmek için herhcngi bir USO Sınıflandırma Sistemi'nin mevcut olmarnasıdır. O nedenle, örnek bir USO sınıflandırma sistemi üzerinde ayrıntılı çalışmalar yapılmalıdır (dal1a fazla bilgi için lütfen ilgili makaleye bakınız). ire

Kazasıdır

USO Araştırmasına Kimler Yardım Edebilir? Hemen her bilim dalından gelen araştırmacılar ya da ilgili uzmanlar veya ilgili insanlar insanlar, USO raporlarının aydınlığa kavuşturulmasında önemli bir rol oynayabilirler. Başta

UFO araştırmacıları ve USO tanıkları olmak üzere, herkes USO gizeminin aydınlatılmasına yardımcı olabilir. Örneğin, hem uçak mühendisleri hem de gemi mühendisleri göreceli olarak USO'ların aero-dinanük ve hidra-dinamik yapılarını çözmede yardımcı olabilirler. Aynca, dalgıçlar, askeri denizaltı veya gemi personeli, deniz bilimcileri ve biyo-kirnyagerler de değişik açılar­ dan USO araştırmasına yardım edebilirler.

USO'lar Üzerinde Çalışmış Olan UFO Araştırmacıları Kimlerdir? yapan kişi Charles Hoy Fort (Fort's Books - Intemet Online) olmuştur. Charlcs Fort'un 1910 ila 1930'1u yıllar arasında yayınlanmış olan kitapları, bu anlamda ilk USO raporlarından ilginç örnekler taşır. 1950 ile 1960 yılları arasında ise Alman araştınnacı Kurt Kalle, özellikle depremler ve denizlerde (ya da göllerde) gözlenen "Işıklı Tekerlekler" (Sea Lightwheels) hakkında bir çalışma yapmıştır. 1965 yılında ise Vincent van Gaddis, USO'lar konusuna açıkça değinen ilk araş­ tırmacı olmuş ve özellikle Bermuda Şeytan Üçgeni civarındaki USO'lar konusunda ilk

araştırma


ALİ BEKTAN

380

USO olaylarını ele almıştır. Yine, 1960'lı yılların ikinci yarısında, Yeni Zelanda ve Avustralya çevresindeki USO olaylarını Henk Hinfelaar adındaki UFO araştırmacısı detaylı biçimde toplamış ve "Spaceview" adlı UFO dergisinde yayınlamıştır. 1970 yılında ise Ivan Terence Sanderson, yazmış olduğu "İnvisible Residents" (Görünmez Konuklar) adlı çalışmasıyla bugüne kadar USO'lar hakkında hazırlanmış ilk ve tek ciddi İngilizce UFO kitabını yayınlamayı başarmıştır. Bu kitap, USO gizemini enine boyuna ele alarak işlemiş, hem efsanelerden hem de geçmiş yüzyıllardan gelen USO gözlemlerini ayrıntılı biçimde ele almıştır. Fakat Ivan T. Sanderson, USO'ların denizaltında evrimleşen Dünya kökenli bir denizaltı uygarlığına ait araçlar olduğunu iddia etmiştir. yine aynı yıllarda, ünlü UFO araştırmacıların­ karı-koca Coral Lorenzen ve Jim Lorenzen, USO'ların, Dünyadışı canlılara ait araçlar olduğunu söylemişler ve Uzaylıla­ rın denizaltında kurdukları "UFO Üsleri" aracılığıyla sualtında bolca bulunan bazı mineralleri ya da madenleri kendi gezegenlerine götürdüklerini öne sürmüşlerdir. Yine, 1970'li yıllarda ünlü UFO araştırmacısı Antonio Ribera, özellikle İspanya ve Arjantin' deki denizaltı UFO üsleri ile ilgili değerli ve ayrıntılı çalışma­ lar yapmıştır. USO gizemi ile yakından ilgilenen diğer önemli UFOloglar şunlardır; Gordon Creighton, Leonard Stringfield, John Keel, Manson V alentine, Fabio Zerpa, Charles Berlitz, Hugh Cochrane ve John Spencer ve diğerleri. Son yıllarda USO konusu ile detaylı olarak ilgilen UFO araştırmacıları ise şunlardır: Porto Riko asıllı A.B.D. vatandaşları olan Virgilio Sanchez-Ojeco ve Jorge Martin, Kanadalı Jennifer Jarvis, A.B.D.li Larry Hatch ve Arjantinli Scott Corrales. Bunun yanında William R. Corliss'in (1982, 1986, Science Frontiers - Intemet Online), Janet Bord ve Colin Bord'un (1989) ve Timothy Good'un (1988, 1991, 1993, 1997 ve1998) ilginç çalışmaları da USO'lar konusunda başvuru kaynağı olarak kullanılabilir. Türkiye'de ise, özellikle Buna dan olan

karşılık


381

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

1980'li yıllarda ünlü Ufolojist Haluk Egemen Sarıkaya ve İtalyan asıllı Türk UFO araştırmacısı olan Giovanni Scognami11o yapmış oldukları ilginç çalışmalarla, USO olayını Türkiye'ye tanıtmakla kalmamışlar, ayrıca ülkemizdeki USO raporlarının derlenmesine de çok yardımcı olmuşlardır. Bu bağlamda, Sarıkaya'nın "USOOint" adlı Türkçe UFO kitabı ve Giovanni Scognarnmo'nun, zamanın magazin dergilerinden olan "Se.>"te yayınlanan "UFOlardan USO'lara I-V" adlı yazı dizisi son derece yararlı olmuştur. USO Hakkında Kitaplar Var mı?

USO'lar haldcında yazılmış kitap sayısı, neredeyse yok denecek kadar azdır. Gerçi literatürde, bu konuya uzun uzadıya değin­ miş olan bazı UFO kitapları da vardır. Ama, salt USO'lar üzerine yazılmış kitapları görmek pek mümkün olmamaktadır. USO'lar hakkında yazılmış yegane İngilizce kitabın, Ivan Terence Sanderson'un Invisible Residents (Görünmez Konuklar) adlı eseri olduğunu biliyoruz sadece. Bir de Sanchez- Ojeco ile Wendelle Stevens'in (1982) ortaklaşa yazdıkları UFO Contact from Undersea adlı başka bir İngilizce çalışma da mevcuttur anla bu kitap, temas (contactee) olaylarını içerdiği için inandırıcılıktan uzak görünmektedir. Türkçe USO kitabı oiarak ise, sadece Haluk Egemen Sarıkaya ve arkadaşlarının (1979) yazdığı USO-Oint: Denizaltı Uygarlığı adlı

bir eser vardır.

Uso'lar üzerine yıllara göre kitap yazan yazarlar ise şu isimlerdir. Onların ne kadar fazla olduğu da bu konunun önemli olduğunu göstermektedir. Janet Bord ve Calin Bord'un (1989) Unexplained Mysteries of the 20th Century ya da Timothy Good'un (1998) Alien Base adlı eserleri ciddi USO başvuru kaynakları arasında gösterilebilir. Bazı eski UFO kitaplan da USO olgusunu dolaylı yollardan ele almıştır (Berlitz, 1974; BUFORA,1976; Burt, 1970; Cochrane, 1980; Condon, 1969; Corliss, 1982 ve 1986; Daniken, 1982; Da-


ALİ BEKTAN

382

niken, 1983; Daniken, 1989; Devereux, 1982; Edwards, 1966; Gaddis, 1965; Hervey, 1975; Keyhoe, 1973; Leslie & Adamski, 1978; Lore & Denault, 1969; Lorenzen & Lorenzen, 1967; Lorenzen & Lorenzen, 1968; Lorenzen & Lorenzen, 1969; Moseley, 1967; Sachs, 1981; Sanchez-Ojeco & Stevens, 1982; Spencer & Evans, 1988; Steiger, 1973; Stringfield, 1977; Tacker, 1960; Vallee, 1965; Wright, 1968). Son yıllarda yayınlanan bazı İngilizce eserlerde de USO olgusuna değinilmiştir (Beckley, 1992; Bianchini, 1996; Bonwick & Jonathan, 1986; Clark, 1993 ve 1998; Downes & Wright, 1999; Haines, 1994; Hausdorf, 1998; Hill, 1995; Ledger, 1998; Miller, 1998; Moore, 1995; Pratt, 1996; Randle, 1995 ve 1997; Spaeth, 1998; Spencer, 1991; Stonehill, 1998; Stonehouse, 1997; Vallee, 1990). Ayrıca intemetten de USO'lar hakkında birtakım bilgiler elde edilebilir (Blue Book Unknowns Intemet - Online; Condon UFO Report Intemet - Online; Corliss Joumal of Science Frontiers Intemet - Online; Fort's Book of Lo! Intemet - Online; Fort's Book of New Lands Internet - Online; Fort's Book of The Book of Damned Intemet - Online; Frequently Asked Questions of UFOs Intemet - Online; UFO Encyclopedia Intemet - Online; Vallee's Passport to Magonia Database Intemet - Online). Ya da piyasa da satılan İngilizce UFO CD veya bilgisayar disketleri USO'larla ilgili bilgiler içerebilirler (Hatch U Database UFO Cd-Rom; UFO Anthology Volume - 1 Cd-Rom; UFOIRC UFO Info Discette). USO konusunda yardımcı olabilecek bazı Türkçe UFO kaynakları da vardır elbette (Adamski, 1999; Avedisyan,?; Başaran & İnce, 1998; Bike,?; Bilinmeyen Ansiklopedisi, Cilt 1-10; Bilinmeyen Ansiklopedisi, Fasikül İç Kapakları; Bilyay Vakfı, 1999; Ergüven, 1998; Hough & Randles, 1995; Ostrander & Schroeder, 1979; Planet Dergisi, Cilt 1-3; Randles, 1995; Ruh ve Madde Dergisi, Cilt 18, 21, 27, 28; Salt, 1984; Sarıkaya, 1979, 1980, 1982a, 1982b ve 1985; Scognamillo, 1982a, 1982b,?; Tokatlı, 1986; Winer, 1979; Yurdözü, 1993 ve 1999).


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

383

Bunların dışında katkıda

kalan

diğer

kaynaklar da USO

araştırmasına

bulunabilir

(Çeşitli Gazete Haberleri; Çeşitli İnternet Makaleleri; Çeşitli Kişisel Dosyaları; Çeşitli Özel Notlar).

USO Hakkında Makale Yayınlayan Dergiler Var mı? Evet, birçok UFO dergisinde USO'larla ilgili bağımsız makalelere rastlamak mümkündür. Bu konuda araştırma yaparken özellikle eski sayılar üzerinde yoğunlaşmak önemli görünmektedir. Artık yayınlanmayan dergilerden Argosy, Pursuit, Proteus Jnurnal, Spaceview, JNFO Journal, APRO Bulletin, The UFO Investigator, CSI Newsletter, The Marine Observer, 'Notice To Mariners, UFO Review'nun bazı sayıları bu anlamda çok yararlı olabilir. Yine, günümüzde halen yayınlanmakta olan UFO dergilerinden Flying Saucer Review, MUFON UFO Journal, Fate, UK UFO Magazine, AFU Newsletter, Atlantis Rising, UFO*BC Magazine, Australian UFO Reporter'in eski ve yeni sayıları USO makaleleri içermektedir.

USO Hakkında İnternet Siteleri Var mı? Evet, vardır ama sayıları çok fazla değildir. Bu sitelerden bazı­ larını Linkler kısmında bulabilirsiniz. Ayrıca, TUVPO sitesinde de USO'larla ilgili bilgilere ve hatta resimlere rastlayabilirsiniz. USO

Raporları

Kaç Guruba Ayrılır?

Daha önce de belirtildiği gibi USO'lar için henüz bir dırma sistemi yapılmamıştır.

sınıflan­

Yani, USO'lar bir anlamda ihmal edilmiştir. Fakat, USO g-özlem raporları yine de belli başlı guruplara ayrılabilir (daha ayrın­ tılı bilgi için lütfen ilgili makalelere bakınız). Örneğin;

1. Türden USO Yakın Karşılaşmaları: Suya dalan UFOları, sudan gökyüzüne doğru yükselen UFOları, suda yüzen UFOları, su-


ALİ BEKTAN

384

altında

ilerleyen UFOları ya da yukarıda belirtilen eylemlerin en az ikisini ya da daha fazlasını birden içeren "çoğul ya da kompleks" gözlemleri (örneğin, UFOnun önce denize dalıp, bir süre su içinde yol aldıktan sonra tekrar yukarıya çıkması gibi - en az 3 eylem vardır bu örnekten de anlaşılacağı üzere) veya suyla bir şe­ kilde ilgilenen UFOları tanımlar (örneğin, denize metalik bir boru uzatarak su alan UFOlar gibi). 2. Türden USO Yakın Karşılaşmaları: Sonarda ya da radarda tespit edilen USO'lar, çevre üzerinde etki içeren raporlar, etrafta kanıt bırakan USO gözlemleri, fotoğraf ya da video filmi içeren USO olayları veya açıklanamayan balina ve yunus ameliyatları ya da USOlojik fenomenler (denizde aniden yükselen su sütunları gibi) bu guruba sokulabilir.

3. Türden USO Yakın Karşılaşmaları: Çok yakından USO veya gizemli balıkadam (kurbağa adam, Uzaylı dalgıçlar) veyahut her ikisinin de birlikte gözlendiği (yani hem USOnun hem de Uzaylıların beraber rapor edildiği) olayları içerir.

4. Türden USO Yakın Karşılaşmaları: Kaçırılma olaylarını içerir (fiziksel ya da ruhsal kaçırılma olayları öngörülmektedir ama bu tür olayların çoğunlukla düzmece olduğuna dikkat edilmelidir).

5. Türden USO Yakın Karşılaşmaları: Temas olaylarını içerir (fiziksel ya da fiziksel olmayan temas olayları amaçlanmaktadır ama bu tür olayların çoğunlukla düzmece olduğu bilinmelidir).

USO Tanıkları Kimlerdir? oturan insanlar, kıyı­ balıkçılar, dalgıçlar, askeri denizaltı, gemi veya sivil denizciler, yolcular ve hatta astronotlar bi-

Herkes USO gözlemi yapabilir; da çalışan işçiler, uçak mürettebatı, le.

kıyılarda


AMERİKA'NIN

385

UZAY SIRLARI

USO'lar Sonarlarla ya da Radarlarla Tespit Edilebilir mi? Hem Evet hem de Hayır. Çünkü bazı olaylarda, denizaltında olağanüstü hızlarla hareket edip tuhaf manevralar yapan USO'lar sonarlar aracılığıyla tespit edilmiş olsa da, bazı gözlem raporlarında USO'ların radarlara yakalanmayabileceği gerçeği ortaya çıkmaktadır. UFO literatüründe, sonarlı USO raporları lehinde ya da aleyhinde pek çok örneklere rastlamak mümkündür (bu konu ileride daha ayrıntılı olarak ele alınacaktır).

USO Fotoğraflan ya da Videoları Çekildi mi? Evet, nadiren de olsa USO'ların fotoğraflarının ve video filmlerinin çekildiği bilinmektedir. Örneğin, Kanada'mn Ontario yöresinde ORB adı verilen bazı ışıklı cisimlerin yakınlardaki göle sık sık girip çıktıklarını gösteren hem fotoğraflar hem de video kayıtları vardır. Bunun dışında, özellikle İspanya ve Porto Riko civarında gözlenen USO'ların renkli ya da siyah-beyaz fotoğraf­ lan elde edilmiştir.

USO Dünya Teknolojisi Mümkün mü? Hayır,

pek mümkün gibi görünmemektedir. Çünkü, yakın geçmişte bu alanda yapılan çalışmalar hep başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Ama, her zaman için süper devletlerin USO benzeri olağa­ nüstü araçları geliştirmiş olmaları olasılığını göz ardı edemeyiz. Belki, şu anda A.B.D.'nin ya da Rusya'nın USO türü araçları vardır. Fakat, elimizde bunun doğruluğunu ispatlayacak herhangi bir delil yoktur. Kaldı ki, bu konuda aşılması oldukça güç bazı Teknolojik Problemler vardır ve salt bu nedenle insanoğlu henüz okyanusların en derin yerlerine inememektedir. Örneğin, büyük su kütlelerinin yol açtığı Korkunç Basınç yüzünden, bir noktadan sonra en sağlam metalik denizaltı araçları bile yumuıta kabuğu gibi ezilip parçalanmaktadır. Aynca, USO'ların yaptığı gibi aniden suya dalış ya da sudan çıkış, Vurgun adı verilen tehlikeden ötürü, araç içindeki personel (ya da insanlar) için ölümcül olabilir.


ALİ BEKTAN

386

Yani, en derin sulardan gökyüzüne doğru aniden fırlayan USOnun içindeki insan ya da canlı (bildiğimiz canlılar ima edilmektedir, yoksa Uzaylıların çok daha farklı bir fizyolojiye ya da tekniğe sahip olduğu düşünülebilir pekala). Yani, yüksek basınçtan normal basınca geçiş, ani ve şiddetliyse insan bu yüzden ölebilir. Çünkü, basıncın etkisiyle kanda erinıiş olan gazlar, özellikle de azot (nitrojen), kanda serbest hale geçerek damarlarda (ağırlıklı olarak kılcal damarlarda) gaz kabarcıkları meydana getirir; sonuçta, bu gaz kabarcıkları damarları tıkayarak kanın dolaşmasını engelleyebilir. Bu vurgun olayı, derinlerden su yüzüne hızla çıkan dalgıçlarda veya deniz hayvanlarında bile görülebilir. Gerçekten de, vurgun tehlikesi en azından insanoğlu için USO'ların icadın karşısında çok büyük bir engel teşkil etmektedir. Fakat Uzaylılar bu sorunu çoktan çözmüş olabilirler. Yani, Dünyadışı zekaya sahip varlıklar, suyun altındaki korkunç basınca kolaylıkla karşı koyabilen bir tür teknoloji geliştirmiş olabilir. Bir anlamda, Uzaylı­ lar, USOnun dış yüzeyinin basıncını dengede tutan ya da bir şe­ kilde bu basıncı hafifleten bir sistemi icat etmişlerdir. Ya da Uzaylılar insanoğlundan çok daha farklı bir anatomiye sahip olabilirler; yani, yüksek basınçtan fizyolojik olarak etkilenmeyebilirler. Veya, Uzaylılar sahip oldukları üstün teknoloji yardımıyla, tıpkı dış basıncı kontrol ettikleri gibi, USO aracının iç basıncını da bir şekilde dengede tutuyor olabilirler. Aynca, USO raporlarından görüldüğü kadarıyla, bu araçlar denizaltında ya da deniz üstünde çok büyük hızlarla hareket etmektedirler. Ama insan yapısı araçlar, sudaki sürtünme kuvvetinden dolayı, hem deniz yüzeyinde hem de denizaltında, çok hızlı olarak hareket edememektedirler. İşte, bu tür sorunların halledilmesi için belki yüzyılların geçmesini beklemek gerekecektir. Buna karşılık, yapılan USO gözlemlerinden de anlaşılacağı üzere, Uzaylılar sanki bu tür somnları çözmüş olarak görünmektedir. Hiç şüphesiz, USO benzeri araçların geliştirilmesi insanoğluna savaşlarda Stratejik Avantaj


AMERİKA'NIN

387

sağlamakla

UZAY SIRLARI

kalmayacak, bunun

yanında

gezegenler

arası keşif

yolculuklarında (Galaktik veya İnter-Galaktik Yolculuklarda) Yardımcı

Bilgi

Sondası

hizmeti

sağlayacaktır.

USO'larla İlgili Efsaneler Var mı? Hem de çok sayıda. Hemen hemen Dünyanın her yerinden UFOlarla ya da USO'larla ilgili olarak derlenen USO efsanelerine rastlanmaktadır hiç şüphesiz. Örneğin, eski Hindistan'ın Raınayana ve Mahabharata adlı destanlarında Sualtında Gidebilen Vimanalar'dan bahsedilmektedir. Aynca, eski bir Hint efsanesinde, Hint Okyanusu'ndan çıkıp gelen ve Tanrı Vişnu ile birleşen bir başka Tanrının varlığından söz edilmiştir. Yine, bazı efsanelere göre Sümerlilerin Tanrısı Ohannes (Oannes ya da EA-Ohannes) denizden Eridu sahillerine çıkmıştır (Ergüven, 1998; Bilyay, 1999). Zaten, Ohannes kelimesinin kökü olan Oasi de Sudan Çıkıp Gelen demektir. Bunun yanı sıra, Sümer uygarlığının kurucuların­ dan olduğu söylenen başka bir Tanrının adı da Balıkçı Akpallus o· ırak anılıyordu (Bilyay, 1999). Yine, Mısır Tanrısı RA (Güneş Tanrısı) metalik yumurtaya benzer bir aracın yardımıyla Akdeniz'in derin sularından gelmiştir. Afrika'da yaşayan Dogon kabilesi, Tanrıları Nommo'nun (Nummo) balık biçimli bir Uzay aracıyla Debo Gölü'ne indiğini, Dünyada kaldığı süre boyunca hep suyun altındaki evinde yaşadığını ve daha sonra da, aracıyla birlikte gökyüzüne yükselip, uzaklara gittiğine inanırlar (Salt, 1984). Tıpkı Maya Tanrısı Quetzalcoatl'ın (Kukulcan ya da Kulkulcan) Atlantik Okyanusu'na Uzay aracı ile inip, belli bir süre orada yaşadıktan sonra tekrar geldiği gezegene döndüğü gibi (Sachs, 1981). Yine, efsanelere göre, Meksika civarındaki Titikaka Gölü'ne İnkaların Tanrısı Virakoşa'nın (Viracocha) indiği söylenir. O da, insanlara medeniyeti öğrettikten sonra geldiği yere döner. Amerika'nın yerlilerinden olan Ojibwa Kızılderilileri, atalarının


ALİ BEKTAN

388

Uçandaireye benzer bir araçla denizin derinliklerinden yüzeye çıktıklanna inanırlar. Bermuda ve civarında yaşayan yerliler, özellikle Porto Rikolular, eski zamanlarda hem deniz üstünde hem de denizaltında rahatça hareket eden metalik görünümlü Yeşil Ateş Kuşları 'ndan bahsetmektedirler. Bugün bile, Bermuda Şeytan Üçgeni bölgesinde filolar halinde denize girip çıkan yeşil ışıklı cisimler (yani USO'lar) rapor edilmektedir. Benzer bir şekilde, eski Küba efsanelerine göre Denizaltı Metalik Hayvanları (Underwater Metalic Animals) vardır. U zakdoğuda da buna benzer bazı USO efsaneleri mevcuttur. Örneğin, Eski Japonya' da Kappa adı verilen son derece çirkin

benzer yaratıkların nehirlerde ve bataklıklarda yaşadığına inanılırdı. Daha da ilginci, bu yaratıklar suyun yüzeyinde seyretmekte olan kabuklarında (ya da Yüzen Araçlarında = Floating Shells) yaşarlardı; rahatsız edildiklerinde ise bu araçlar ya da kabuklar, içindeki Kappalarla birlikte inanılmaz bir hızla gökyüzüne doğru yükselirler ve göz açıp kapayıncaya kadar geçen kısacık bir sürede gözden kaybolurlardı. Yeni Zelanda civarında yaşayan Polinezyalılar ise, denizden üç büyük kayıkla birlikte gelen Tanrıları Wakea'ya inanırlardı. Ayrıca, UFO daha yakın tarihli literatüründe de, USO türü gözlem raporlarına rastlanmaktadır (Beckley, 1992). Örneğin, 12. yüzyılda, uzak denizlere açılan bazı gemiciler, kendilerini günlerce izleyen, geceleyin millerce büyüklükte alanları gündüz gibi aydınlatan, bazen ışıklı daireler şeklinde bazen de beyaz bir balina biçiminde olan, hem deniz yüzeyinde seyreden hem de denizaltında korkunç hızlarda hareket eden tuhaf araçlardan bahsetmişlerdir. Bu gibi örnekleri çoğaltmak her zaman için mümkündür (ileride daha ayrıntılı olarak ele alınacaktır). görünümlü, hatta,

balığa


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

389

USO'larla İlgili Dini H:iliyeler Var mı? Evet, bazı UFO araştırmacılarına göre, Hıristiyanlar'ın dini kitabı olan İncil' de bu tür olaylardan bahsedilmektedir. Örneğin, onlara göre, Yunus Peygamberin Balina Tarafından Yutulması Olayı, aslında günümüz denizaltılarına çok benzeyen bir Anagemi USO. tarafından gerçekleştirilen bir kaçırılma olayının simgesel bir anlatımıdır sadece. Yine, İncil'de adı geçen ve Leviathan diye adlandırılan denizaltı canavarının ayrıntılı tanımı, e,slında denizlerimizde sıkça gözlenen Işıklı Tekerlekler'e (Ughtwheels) şa­ şırtıcı derecede benzemektedir. Bunun yanı sıra, Japon Budist Rahipler, sudan çıkıp gelen bazı ışıklı cisimlerin, tapınakların hemen üzerinde asılı kaldıklarını iddia etmişler ve bu tür ışık olaylarına Ejder Feneri adını takmışlardır. Budistler, bu olayı kutsal bir armağan olarak kabul ederler.

USO larla Batık Atlantis Uygarlığı Arasında İlişki Var mı? Kimilerine göre bu sorunun cevabı Evet, kimilerine göre ise Çünkü, bazı Atlantis araştırmacıları, özellikle Atlantik Okyanusu'nda gözlenen (Bermuda ve Karayipler civarında) USO'ların, bugün hayatta olan Atlantislilerin denizaltı araçları olduğuna inanmaktadırlar. Bu iddialar Amerika da araştırılmakta­

Hayırdır.

dır.

USO'ların Etkileri Var mı?

Evet, bazen. Eldeki gözlem raporlarına göre, USO'lar hem denizde, hem insan üzerinde, hem hayvanlar üzerinde ve hem de insan yapısı araçlar üzerinde olumsuz etkilere sebep olabilir. Örneğin, bazı balina ve yunusların ameliyat edilmiş biçimde kıyılarZ vurmaları, bazı araştırmacılar tarafından USO'lan..ı varlığına bağ­ lanmakt:ıdır.

Ayrıca, USO'ların yakınlarda

bulunan gemilerin pusulaları ya da oradaki insanların saatleri vb. üzerinde bazı elektro-manyetik etkilere neden olduğu rapor edilmiştir. USO'ların Kanıtları Var


ALİ

BEKTAN

390

mı? Evet, zaman zaman. Örneğin, USO'ların fotoğrafları, filmleri ya da videoları çekilebilmektedir. USO'lar bazen sonarda ya da radarda tespit edilebilmektedir. Ayrıca, bazı durumlarda, USO'lar çevre üzerinde birtakım etkiler yapabilmektedir. USOlojik Fennmenler adı verilen ilginç olaylar da USO'ların varlığına bir delil olarak kabul edilebilir, örneğin; denizlerde gözlenen Beyaz Su (White Water ya da Milky Sea) gibi.

Bundan başka, mitolojide USO'larla ilgili olarak üretilen pek çok benzer efsaneye rastlıyoruz (RA, Nummo veya Ohannes). Ayrıca, Kolombiya'da ortaya çıkarılan Altın Uçak Heykelciği'nin, hem havada hem de suyun içinde gidebilecek bir yapıya sahip olduğu öne sürülmüştür. USO'ların, Dünyadışı

Teknolojik Araçlar olduğunu kabul edersek, gezegenimize neden geldiklerini çok daha iyi anlama fır­ satını elde etmiş olacağız (İnternet Alıntıları, 1998 ve 1999; Çeşitli Özel Notlar, 1999). Aşağıda bunların bazıları sıralanmıştır: 1).

Uzaylılar (ya da USO'lar), DENİZALTI ÜSLERİ KURMAK için gelmektedirler.

Çünkü, Dünyanın yaklaşık dörtte üçü sularla kaplıdır. Bu yüzden, sular Dünya gezegeninde çok büyük bir alanı kaplar. Ayrıca, denizler hala insanların yerleşimine kapalıdır. Çünkü, insan teknolojisi şu an için çok fazla derinlere inebilmek için gerekli bilgiye ve güce sahip değildir. Tüm bu veriler, Uzaylıların, Dünya okyanusları, denizleri, gölleri ya da nehirleri altında birtakım Uçandaire Üsleri kurmalarını kolaylaştırmaktadır bir anlamda. 2).

Uzaylıların, denizaltı

tadırlar.

nedeni de,

UFO üslerini

kurmalarının diğer

bir çok daha rahat kamufle olmalarıdır. Yani, Uzaylılar denizaltı üslerini daha iyi SAKLANABİLMEK için kurmuşlardır. Böylece, insanların gözleri önünden olabildiğince uzak durmaya çalışmak­ mantıklı

USO'ların denizaltında


391

AMERİKA'NIN

UZAY SIRLARI

3).

Uzaylıların denizlerimizdeki etkinliklerinin asıl nedeni belki de GELECEKTE DÜNYA GEZEGENİNİ İSTİLA ETMEK olabilir. Yani, kötü niyetli bazı Uzaylılar, gezegenimizin gözlerden en uzak köşeleri olan okyanus ve deniz altlarında gizli Uçandaire üsleri kurduktan bir süre sonra İNSANLI­ ÖA KARŞI SALDIRMAK amacını taşıyabilirler.

4).

USO'ların sık sık

Dünya

sularına

girip

çıkmalarının

nedeni,

Uzaylıların, aslında OKYANUS VE DENİZLERİ MERAK

ETMELERİ olabilir. Yani, bu zeki varlıklar çok çok uzak

yerlerden geliyorlarsa, o zaman, Dünyaya yaklaştıklarında ilk fark edecekleri unsur, gezegenimizin maviliği olacaktır. Dolayısıyl<:, salt merak amaçlı olarak, Uzaylılar öncelikli olarzk okyanusları veya denizleri araştırmak isteyebilirle!". USO'ların

Dünya

sularını kullanmasının

5).

belki de en önemli nedeni, Uzaylılar için SUYUN HAYATİ ÖNEM TAŞIMA­ SI'dır. Yani, bir anlamda Uzaylılar suyu, USO'larını çalıştı­ rabilmek (örneğin, bir tür nükleer reaksiyon motoruna sahipse) için ya da kendi hayatlarını devam ettirebilmek için kullanıyor olabilirler. Su, onlar için stratejik ve yaşamsal bir öneme sahip olabilir.

6).

USO'ların

deniz ya da okyanus altlarında çeşitli üsler kurmasının diğer bir mantıklı nedeni, Uzaylıların, aslında deniz tabanında ya da suyun içinde bulunan bazı minerallerden, madenlerden veya maddelerden yararlanmak istemesi olabilir. Yani, bir anlamda Uzaylılar, bu mineralleri ya da madenleri almak için gelmektedirler. Kısacası, Uzaylılar TİCARİ AMAÇLI olarak geliyor olabilir. Belki de, Uzaylıların kendi gezegenlerindeki bazı mineraller ve madenler tükenmiştir; o nedenle, Uzaylılar, teknolojilerini devam ettirebilmek için bazı ham maddelere ihtiyaç duyabilirler. Ya da, Uzaylılar buradan aldıkları doğal kaynakları diğer gezegenlerdeki zeki


ALİ BEKTAN

392

varlıklarla bir tür EKONOMİK DEGİŞ-TOKUŞ İÇİN kullanıyor

olabilirler. Yani, denizlerdeki için ekonomik bir değeri olabilir.

bazı

maddelerin onlar

7).

USO'ların

Dünya denizlerine gelmelerinin bir başka nedeni de, SULARDA BULUNAN BESİN KAYNAKLARINI (örneğin, balık, balina, plankton gibi) SÖMÜRMEK VEYA TÜKETMEK olabilir. Salt bu yüzden, Uzaylılar, Dünya gezegeninin deniz kaynaklarını kullanmaya karar vermiş olabilirler. Yani, besinleri tükenen Uzaylılar Dünya sularından kendi gezegenlerine yiyecek taşımaktadırlar. Veya, Uzaylılar kendi gezegenlerinde hiç mi hiç bulunmayan bazı besin kaynaklarından yararlanmak istemiş olabilirler.

8).

USO'ları

kullanan Uzaylılar, Dünyanın en çok canlı türü barındıran bölgeleri olan denizleri, salt BİLİMSEL AMAÇLI olarak görmek isteyebilirler. Yani, sulardaki tür zenginliğini incelemek onlar için mükemmel bir fırsat olabilir. Bir anlamda, Uzaylılar OKYANUSLARIN VE DENİZLERİN EKO-SİSTEMLERİNİ İNCELEMEK isteyebilirler. Dolayısıyla, Uzaylılar

öncelikle okyanus veya denizlerdeki ekolojik, biyolojik, kimyasal hayatı araştırmak isteyebilirler pekala. Yani, ister Galaktik olsun isterse İnter-Galaktik olsun, bu bilim ziyaretçileri için denizlerdeki canlılık harika bir inceleme alanı olabilir. Hatta, Uzaylılar deniz canlıları üzerinde birtakım DENEYLER yapabilirler. Ya da, bu türlerin üzerinde GENETİK ÇALIŞMALAR gerçekleştirebilir­ ler. 9).

USO'lar, Dünya denizlerine salt TURİSTİK GEZİ düzenlemek amacıyla geliyor olabilirler; yani, bu onlar için bir hayvanat bahçesini ziyaret etmek gibi olmalıdır. İnsanoğlunu

veya daha ilkel türleri görmek Uzaylılar için

bayağı eğlenceli olmalıdır.


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

393

10).

USO'ları kullanan Uzaylılar, Dünya insanının denizlerdeki her türlü etkllıliğini bir tür GALAKTİK ya da İNTER-GA­ LAKTİK KONTROL MEKANİZMASI adına denetim altında tutuyor olabilirler. Belki de, Uzaylılar insanoğlunun sonsuz bir hırsla hem kendine hem de içinde yaşadığı biricik gezegene (ve dolayısıyla denizlere) zarar vermesini önlemeye çalışıyor olabilirler. Böylece, Uzaylılar mevcut zararı en alt seviyeye çekmek istiyor olabilir.

11).

USO'ların çoğunlukla

denizleri

kullanmasının

nedeni, belki de suyun sahip olduğu birtakım ilginç özellikleri ve deniz altındaki hayatı incelemek olabilir. Benim şahsi görüşüm ise Atlantislilerden kalma enerji sistemlerinin ve cihazlarının kontrol edilmesini amaçlamaktadırlar. Bir başka görüşte denizlerdeki canlı hayatını korumak ve çevre kirliliğini azaltmak olabilir. Güneş ışığı denizlerin ancak 150 metresine kadar ışık verebiliyor, ondan sonraki binlerce metre derinliklerde belki de bilmediğimiz canlılar, balıklar, deniz hayvanları ve madenler vardır. Mesela bu madenleri çıkartmak için üs kurup çalışıyor olabilirler. Bilim Kurgu yazarı zacharia Siccin'in böyle bir kitabı bulunuyor. İnsana da mantıklı gelmiyor mu?

Sonuçta gökyüzünde UFO'lar uçuyor ama denizlere dalıp kaybolan USO'ları da unutmamak gerekiyor. Dünyanın kontrolünü Uzaylı akıllı ırklar sağlıyorlar mı? Bir yazar olarak senelerdir bu araştırmaları yapmama rağmen bende merıık ediyorum. Yaşadıkça öğreneceğiz ...

UZAYLILAR Elli YILDIR BURADALAR 5 Mayıs 1995 Cuma günü, İngiliz TV yapımcısı Ray Santilli Londra Müzesi'nde bir basın toplantısı düzenledi. Dramatik ama kısa bir girişin ardından, elinde 16 mm'lik 14 bobinden oluşan, ABD Askeri İstihbaratı'na ait bir filmin bulunduğunu açıkladı, film Ordu deyimiyle kaza geçirip düşen bir UFO'yu ele geçirme operasyonu olarak sınıflandırılmıştı, kaza sonrasıyla ilgili görüntüleri ve bazı Dünyadışı ya da insan olmayan canlılara yapılan


ALİ BEKTAN

394

otopsi sahnelerini içeriyordu. Santilli, filmi 82 yaşındaki ordu foJack Barnett'den almıştı, film Bamett'in özel arşivine aitti. Temmuz 1947'deki Roswell UFO kazası sırasında çekilmişti ve Bamett bir kopyasını kendisine saklamıştı. Santilli ile ortak çalışan iş adamı Christopher Cory ise, aynı fikirde değildi, Bamett olayında uyumsuzluklar vardı ve filmin gizli servisler tarafından özellikle dışarıya sızdırıldığını düşünüyordu. Kaza ve otopsi ile ilgili bazı olaylar gerçekten düşündürücüdür ve Cory'nin iddiasını desteklemektedir. Önce, Santilli 'nin açıklamasının ardından Londra'ya gelen ve Haziran 1995'de filmi izleyen Taiwan'lı bir UFO araştırma gurubu, benzer görüntüleri içeren bir diğer filmin, iki yıl önce 1993 'de bir Çin UFO filminde kullanılmak üzere CIA' den satın alındığını ileri sürdü. toğrafçısı

İkinci ilginç olay, eski Hava Kuvvetleri istihbarat subayı Çavuş

Dick Doty'nin iddiasıdır; Çavuş Doty, Roswell filminin daha öncelerde New Mexico'da, Los Alamos Ulusal Laboratuarı'nda gösterildiğini söylüyordu. Bu iddianın ardından 28 Haziran 1995'de, 19 senatör ve kongre üyesi (aralarında Steven Schiff'de bulunuyordu) otopsi filmini özellikle görmek istediler ve seyrettiler. Bir ay sonra, 28 Ağustos 1995'den başlayarak özel olarak hazırlanan "Alien Autopsy: Fact or Fiction?" terilmeye başlandı.

adlı

video-film Dünya televizyonlarında gös-

Asıl şok

o anda yaşandı, TV filminde altı parmaklı, 60-70 cm. boyunda Dünyadışı canlılar görülüyordu, oysa Santilli'nin filmindeki yaratıklar dört parmaklıydılar ve boyları 40 cm'i aşmıyordu, bu farklılığın nedeni neydi? Farklılık,

bu kadar da değildi, her iki filmin arasında tarihleme da vardı; benzer olaylar farklı tarihlerde veriliyordu. Sanki iki ayrı UFO kazası anlatılıyordu. farkları

İkisi de gerçek mi yoksa ilrisi de sahte mi? Uyuşmazlıklar, yapaylıkların

göstergesi olabilirler; yanısıra da olarak hatalı bilgilendirme yoluna gidildiği düşünülebilir, hatta negatif bir kampanyanın varlığı varsayılabilir. 1947' deki kakasıtlı


395

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

zadan sonra, Roswell'le ilgili olarak mantar gibi yayılan kuşkula­ ra bir nokta koyulması için Santilli'nin filmi uygun görülmüş olabilir. Yani ortaya ikinci ama yapay ve de tanımlanmamış bir film çıkarılacak, böylece Santilli 'nin filmi arada kalacak ve lekelenecektir. Alternatif olarak, bunun tersini de düşünebiliriz; yani Santilli' nin filmi sahtedir, gerçeği özellikle gösterilerek tepkiler izlenmiş ve farklılıkların algı düzeyi araştırılmış veya sınanmıştır. İki filmin de sahte olması olasılığı ise, en çarpıcı olanıdır ve çok usta bir stratejinin de işaretidir; böylece genel bir kuşku yaratılacak, inanmayanlar kuşkulanıp korkacaklar ama Roswell'de birşeyin yaşanmadığı da düşünürlerken (çünkü çelişkiler çok fazladır), ötekiler yani inananlar ise uyumsuzlukları ve hataları araştırırken kuşkuların içinde boğulup gideceklerdir. 20 dakikalık filmde, grenli görüntüler halinde (net olmayan tanecikli görüntüler), otopsi mahallinin çok iyi aydınlatılmış bir yer olduğu görülmektedir. Bu bölümde, üç otopsinin ikinci kez yapıldığı izlenimi vardır; üç insan görevli hastane ortamı bir yerdedirler, ikisi beyaz renkli radyasyon giysileri (biyolojik risk izolasyonu) giymiştir, üçüncüsü ise cam bir bölmenin ardından bakmaktadır. İzole giysiler içindeki iki görevli, siyah bir döşemenin üzerinde yatan yaratıkların bedenleri üzerinde çalışmaktadırlar. Yaratık, 60-80 cm. boyundadır, başı büyük ve bir insanın başı­ na göre çok farklıdır, özellikle başın arka kısmı çok gelişmiştir. Yaratığın veya yaratıkların iri, siyah gözleri vardır. Şişkin veya şi­ şirilmiş göbekleri veya mideleri vardır, şişkinlik ölüm sonrası sendromu olabilir, altışar el ve ayak parmakları vardır.

Birisinin bacağında bir yara dikkat çekmektedir, bunun kaza sonucunda olduğu varsayılabilir. Kafatasında veya koltuk altların­ da veya değir yerlerde saç ve kıl yoktur. Ayrıca kaburga kemiklerinin olmadığı da dikkat çekicidir, kulaklar ve burun küçüktür ve eğer bir insanla karşılaştırılırsa bu organların gelişmemiş olduğu varsayılabilir, diş yoktur, dudaklar belirsizdir, kulakların çene kemiğinin altında olması ilginçtir, ayrıca göbek deliği de görülmemektedir. Göbeğin altında bir yaratıkta kadın cinsel organına ben-


ALİ BEKTAN

396

zer bir yarık vardır ama aynı yaratıkta meme yoktur. Bazı yorumlara göre bu ölü yaratık hibrid (iki cinsiyetli) olabilir yani insanUzaylı çürıkü jenital olarak yaratık değildir (!), memeleri olmadı­ ğı için de insan değildir. Diğer filmde otopsi yapılan yaratığın, BUFORA mensubu Philip Mantle'ın anlatımına göre boyu 20 cm daha kısadır, dört parmağı vardır ve beşincisinin olması gerektiği yerde bir uzuv çıkıntısı görülmektedir. Farklılıklar

fakat Kodak Film Şirke­ kesip atmakta ve çaresiz bırakmak­ tadır. Çünkü filmin 1947 yapımı olduğunu resmen açıklanmıştır. Hangi filmin mi? İkisinin de... ti 'rıin

daha

arttırılıp, sayılabilir

açıklaması tartışmaları

"Kozmik Kültürler'' buluşunca ne yapacağız? 27-29

Mayıs'da

Washington'da, Sheraton Otel'de üç günlük bir uluslararası toplantı yapıldı, saygın isimlerin katıldığı toplantı­ nın konusu Dünyadışı bir yerden gelecek olan ziyaretçilere veya kültüre verilecek en uygun yanıtın araştırılmasıydı. "Kozmik Kültürler Buluşunca" adlı konferansa bilim adamları, akademisyenler, hükümet görevlileri, profesyonel araştırmacılar, askeri yetkililer, gazeteciler ve dinsel konuşmacılar katıldı. Dünya çapındaki konferansta görüldü ki, politik, akademik, bilimsel ve medyatik çevrelerde net ve geniş bir kabul vardı, Dünyabdışı ilişkiye hazır olma gerçeğine ulaşmışlardı ve bir dizi zorlayıcı (kabul ettirici) önlemin alınmasını hatta bir devrimin gereğini düşünüyorlardı. Arlington Enstitüsü'ri.den Ulusal Güvenlik Uzmanı John L. Petersen, "karşılaşmanın" sonucunda geçerli değişim için toplumsal ve kültürel düzeydeki karışımın dramatik nedenler oluşturacağını, özellikle de enerji kaynaklarında sorunlar çıkacağını belirtiyor ve Dünyadışı ilişkinin ve teknolojinin Orta Çağ'dan bu yana yani Aydınlanma'ya kadar zaten değişime neden olduğunu ekliyordu. Antropolog ve gazeteci Michael Hesemann ise, "İlişki" yi ikinci bir Kopernik Devrimi'ne benzetiyor; Sovyet UFO dosyalarının artık kamuoyuna açıldığını, kesin ve çarpıcı olayların yaşan­ dığını ve 1989'da yaşanan olayı ise çok önemli bir örnek olarak gösteriyordu; o yıl Sovyet nükleer silah depolarının üzerine gelen bir UFO, iki saat boyunca dolanıp durmuş, ancak bir MİG savaş


397

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

gelmesiyle uzaklaşmıştı. Harvard'lı psikiyatr Dr. John Mack, konferansa yasaklanmış özel bir video-filmi sundu; filmde Güney Afrika'da bir okulun dördüncü sınıf öğrencilerinin tanık­ lıkları görüntülenmişti; çocuklar teneffüs sırasında, okulun bahçesinirı üstüne kadar alçalan bir UFO'yu tanımlıyor ve anlatıyorlar­ dı. Bir kız öğrenci, UFO'nun altında çok uzun boylu (2-3 m.) bir yaratığın belirdiğirıi ve kaybolduğunu anlatırken, diğerleri onu onaylıyordu. Washington Post'dan gazeteci Ruth Montgomery, bugüne kadar eline geçen sayısız ve karmaşık gözlem raporların­ dan söz ederken; " .. ama en önemlisi birçok askerin ve subayın bu konuda benimle konuşmak istemeleridir.. " diyordu. uçağının

Mexico' daki "Sixty Minutes" adlı tv programının yapımcısı olan Jaime Maussan, konferans katılımcılarına Meksika' da nüfusun yoğun olduğu merkezlerde gözlemlenen UFO'ları görüntüleyen video-filmleri gösterdi. Bantlarda araçların yapıları, UFO filoları, şeffaf bir alan (plazma mı?) içinde dikey uçan UFO'lar açık açık görülüyordu. Ama içlerinde bir tanesi çok çarpıcıydı; ilk görüntüde gece karanlığın­ da neredeyse yere inmiş gibi duran bir UFO vardı, ardından peygamber devesine benzer bir yaratık ortaya çıkıyor ve kameraya dönerek sanki çekimi engeller gibi davranıyordu. Toplantıda söz alan bir diğer araştırmacı Sümer Kültürü uzmanı Zecharia Sitchirı' dı, ünlü araştırmacı antik Sümer tabletlerinden örnekler göstererek, Dünyadışı canlıların modem irısanın atalarıyla olan ilişki­ lerini anlattı. Kozmik Kültür Konferansı'nın organizatörü Dr Scott Jones, konferansı video-bantlar haline getirerek, Kongre üyelerine ve Beyaz Saray'a sundu; sunusunda akademik, profesyonel ve medyatik ortamlarda doğru ve düzeyli bilgilenmenin önemi ve Dünyadışı hayat gerçeğinin kabulü kesin çizgilerle vurgulanıyordu. Scott Jones, geçtiğimiz ay içinde, UFO'larla ilgili uyanışın düzeyirıi ölçmek ve Kongre üyelerinin tavrını belirlemek amacıyla ikinci bir atılımı başlatmış bulunuyor.

Gizli bir devlet mi? 13 Nisan 1995'de, Dr. Jesse Marcel Jr, Montana Eyaleti'nde Helena'da bir açıklamada bulundu. Dr. Marcel, Hava Kuvvetle-


ALİ BEKTAN

398

ri'nden bir haberalma subayının oğlunun 1947 Roswell UFO kazasıyla ilgili açıklamalarda bulunduğunu iddia ediyordu. 1991 yı­ lında Dr. Marcel Washington'a bir davet almıştı, daveti yapan Senatör Robert Byrd adına çalışan Ulusal Güvenlik Görevlisi Dick D' Amato 'duydu, Senatör Byrd aynı zamanda da Ulusal Güvenlik Konseyi'nin üyesiydi. Dick D'Amato, Dr. Marcel'le özel bir güvenlik odasında buDr. Marcel buna karşı çıkmış ve "birşey söylememe ve konuşmama" sözü vermemişti ama D' Amato ısra­ rını sürdürüyor ve güvenlikle ilgili konuların tartışılamayacağını söylüyordu. Buna rağmen buluşma gerçekleşti; D' Amato ilk olarak, Dr Marcel'i Roswell Kazası ile ve Dünyadışı yaratıklarla ilgili olarak bilgilendirdi. Dr Marcel, hayatında ilk kez Hükümet'in UFO kazasını kabul ettiğini ve gerçeği sakladığını itiraf ettiğini duyuyordu. Dr. Marcel, D'Amato'ya UFO kalıntısının şu anda nerede olduğunu sordu ama ajan; "Bunu biz bilmiyoruz (Ulusal Güvenlik Konseyi adına)." cevabını verdi. D' Amato'nun sonraki sözleri ise çizgi dışıydı; UFO Gerçeği ile bilgiler serbest bırakıla­ bilirdi fakat inanılmaz bir güç vardı; bu gücün adı "Kara El"di ve Hükümet'e bağlıydı; sır kesinlikle saklanıyor ve çok büyük paralar harcanarak yasadışı işler yapılıyor hatta insanlar sustııruluyor­ du. D'Amato, Dr. Marcel'e Ulusal Güvenlik Konseyi 'nin bu insanları bulmaya çalıştığını ve hfila neden gizliliğin sürdürüldüğü­ nü anlamaya çalıştıklarını belirtiyordu. Dr. Marcel'in açıklama­ sından sonra, Dick D 'Amato ile buluşan UFO Araştırmacısı Stanton Friedman tüm bu iddiaları onayladı. Bir diğer UFO belge araştırmacısı olan Timothy Good hemen harekete geçerek, Dick D 'Amato ile Washington' da ve Londra' da birer görüşme yaptı. luşmakta ısrar etmişti,

Good'da iddiaları onaylıyor ve yakında yayınlanacak olan kitabında bu görüşmeye özel yer vereceğini söylüyordu. 2 Temmuz 1995'de Londra'nın önemli gazetelerinden olan The Mail' de Britanya Savunma Bakanlığı Havacılık Bürosu Özel Araştırma ve Raporlar eski Sekreteri Nick Pope ile yapılan bir söyleşi yayın­ landı. Pope, bir UFO inanıcısı olduğunu belirtiyor ve UFO'ların resmen açıklanmasından vazgeçildiğini, kendisinin de bu yüzden


AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

399 işinden

lan

istifa ettiğini ve Savunma Bakanlığı'nda üzerinde resmi UFO raporu gördüğünü söylüyordu.

çalışı­

sayısız

UFO'lar ABD Başkanlık Seçimleri'nde; edilmesini engelleyen baskıcı ve zorlayıcı çeşitli etkiler karşısında ve ABD Başkanı'nın seçim yılı nedeniyle görülen lüzum üzerine, Kongre Üyesi Phil Graham ve Senatör Bob Dole, iyi bir hazırlık yaparak Demokratik Parti'ye karşı rastlanmamış bir tür "Ekim Sürprizi" oluşturdular. UFO

Gerçeği'nin ifşa

Ama bu bir düşünceden öteye geçemedi, aslında iki partinin da UFO Gerçeği'nin politik malzeme haline getirmekti. Buna karşın, bir diğer UFO uzmanı olan Dan Smith, Dole ve Graham 'ın seçim ekibiyle ilişkiye girerek, Dole ve Graham'a iletilen UFO bilgilerinin minimize edildiğini, bir Başkan adayının önceden kör edildiğini ve uyutulduğunu belirtiyordu. Güvenilir kaynaklara göre, gerek Cumhuriyetçi, gerekse de Demokratik Parti 'ye bağlı komisyonlar, ne olursa olsun UFO'lar üzerinde gizlilik perdesini aralamak amacındaydılar; kısmen de olsa elde edecekleri her tür gizli UFO bilgisi, politik kulvarlarında çok önemli yararlar ve sonuçlar getirecekti. Sırf bu iş için Cumhuriyetçi Parti'den Hailee Barbour görevlendirildi ve yanında çalışan görevliler birçok astronotla görüşerek, onların UFO'lar hakkında ne bildiklerini öğ­ renmek istediler. Demokratik Parti ise ülke çapında bir UFO araş­ tırmasını veya sorgulamasını özel bir komite aracılığı ile başlata­ rak, toplumun ilgi ve düzeyini ölçmeyi amaçladı; sonuçlar seçim için malzeme olacaktı. Aslında, her iki partinin dışında, üçüncü bir aday da UFO konusunu izliyordu; bu aday Ross Perot'du; 1992 yılı boyunca süren seçim kampanyasında birçok kez geri dönüşler yaparak, UFO soruşturmalarını gündeme getirdi. amacı

17 Eylül 1995'de UFO kampanyası resmen başladı ve başlan­ iki ulusal isim kullanıldı; Eski Başkan Jimmy Carter'a UFO'lar sorulduğunda, Carter'ın cevabı şaşırtıcıydı; eski Başkan bu konunun CIA ile ilgili olduğunu söylüyor ve gizli bir Amerikan uçağının söz konusu olduğunu belirtiyordu. İşte örtü buydu, tüm gizli servisler bunu yapıyorlar ve en son noktada bu yönteme ya da gizlilik nedenine sığınıyorlardı. Aynı hafta Başkan gıç noktasında


ALİ BEKTAN

Adayı

Bob Dole, Başkan Clinton'un ekonomik lasyonsuz ekonomik büyüme) eleştirirken;

"Bu, Hava Kuvvetleri'nin UFO'ların lemelerine benziyor." diyordu.

politikasını

imkansız olduğunu

400

(enfsöy-

Kızılderililer neyi açıkladılar? Amerika'nın yerlileri olan kızılderililer'in ruhsal liderleri, ancak şimdilerde beyazlara açıkladıkları yüzyıllar öncesinden kalma antik kızılderili söylenceleri Dünyadışı ziyaretlerle ilgilidir. Bu ziyaretlerde, kızılderililere yararlı bilgiler öğretilmiş ve hastalıklara karşı önlemler gösterilmiştir. İlk kez Haziran 1996'da bir araya gelen Kuzey, Orta ve Güney Amerika kızılderili ırklarından ruhsal liderler veya şamanlar, bazı Dünyadışı hayat araştırmacıla­ rını davet ederek, kollektif bilgi çemberi hakkında bilgi verdiler. Dünyadışı canlılar, dört element sistemine dayanan bir tür yöntemi göstermişlerdi; yöntemin amacı onların varlıklarının açıklan­ masıydı. Bu aslında karmaşık bir konu, daha doğrusu bir başka yazının konusu. Sonraya bırakarak günümüze dönelim; 1995 yılı UFO-Uzay lı gözlemlerinin artış gösterdiği bir yıldır. 9 Temmuz' da Missouri'de Versailles'da iki Hava Kuvvetleri görevlisi ve yanısıra da bir düzine tanık çok büyük üçgen şeklinde cisim ve dört disk gördüler, her birisi hemen hemen bir futbol sahası büyüklüğündeydi, yerde 20 veya 25 Dünyadışı canlı görülmüştü, tanımlar üç ayn türü gösteriyordu. koca kulaklı, eflatun renkli kısa boylu olanlar, şekli belirsiz ışık veya enerji varlıklar ve insanımsı, tuluma benzer giysileri olan yaratıklar. 6 Ağustos' da Bakersfield, Califomia' da birçok insan neredeyse UFO bulutlarına tanık oldular, olay Bakersfield gazetelerinde yayınlandı. 7 Eylül'de öğleden sonrasında gümüş renginde, sigar biçiminde küçük bir uçak büyüklüğünde bir UFO ortaya çıktı. UFO inatla, o bölgede (Seattle) yer altında bulunan FEMA "Federal Acil Durum Ajansı" merkezinin üzerinde bir saate yakın bir süre dolaştı ve birkaç kez yere iniş yapar gibi davranışlarda bulundu. 20 Eylül'de Blackshear, Georgia'da, iki polis memuru 911 no'lu acil yardım telefonunu arayarak 6 veya 8 farklı tipte UFO'yu haber verdiler. Bir polis, aracına atlamış UFO'yu izlemeye kalkışmıştı; bu arada 911 'in


401

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

görevlileri bürolarının dışına çıktıklarında, gökte farklı şekillerde ışıklı UFO'lar görmüşlerdi; ışıklar yere alçaldıklarında kırmızı­ dan yeşile dönüşüyordu; o kadar yakın ve belirgindiler ki, tam ortalarındaki kuşak benzeri çizgi veya şekil dahi görülüyordu. 21 Eylül'de Salina, Kansas'da yine iki polis memuru UFO'larla karşılaştılar ve videoya kaydettiler. 22 Eylül' de Redmond, Seattle'da kırsal alanda birisi profesyonel astronom olan iki kadın gökte büyük bir cisim ile karşılaştılar, cisim nabız gibi atan kızıl ışıklar saçıyordu. Kasım ayı başında, gündüz saatlerinde Salida, Colorado' da çok büyük sigar biçiminde UFO'lar profesyonel tv kameramanları tarafından görüntülendi. 11 Haziran 1995'de Washington, Langley'deki CIA Merkezi'nin üzerinde bir UFO görüldü, olay Virginia'daki The Washington Post gazetesinde yayınlandı, UFO merkezin üzerine doğru çok parlak bir ışık yansıtmış ve sonrZ Kuzeye Great Falls, Virginia 'ya doğru gitmişti. O anda, CIA'in UFO Masası sorumlusu Ron Pandolphi, evindeydi. Acaba UFO' nun amacı neydi? Yoksa CIA'e "Zamanı geldi .. " mesajını mı veriyordu? Çeşitli, denenmiş,

güvenilir kaynaklar beklenti içindeler, gerek hükümet tarafından, gerekse de sivil uzmanlar tarafından yapıla­ cak olan resmi bir açıklama artık beklentinin de ötesinde. UFO Gerçeği'nin gelecek beş ay içersinde resmi düzeyde, kanıtlarla birlikte açıklanması UFO olayını her konunun ötesinde görebilen uygar ülkelerin en büyük beklentisi ... Söz konusu kaynaklar, insanlarla, Dünyadışı canlılar arasındaki resmi ilişkinin 1996' da başladığını belirtiyorlar, içinde bulunduğumuz yıldaki ve 1998'deki olaylar öngörülen açıklamanın alt yapısının oluşturul­ ması doğrultusunda gelişecek gibi görülüyor; yapılacak ilk açıkla­ ma, Dünyadışı canlıların resmen kamuoyuna sunulması şeklinde olacak ve kaynaklara göre bu açıklama 1998 'de de yapılmadı. Yani biraz daha zaman gerek; anlaşılan inkarcı güçleri ve "Kara El" susturmak için daha epey çaba gerekiyor. Sonuç olarak bin yıla girdik ve UFO'larla ve Uzaylılarla tanışmak bu 21 'ci Yüzyıl­ da gerçekleşecek diyebiliriz.


ALİ BEKTAN

402

İnsanlık Tarihinin en büyük olayı ile karşı karşıya gelecektir.

Bir Hadis ile ben de destek vereyim:" Kıyamete yakın zamanda Gök Halkından insanlar yeryüzüne inecekler ve insanlarla temasa geçecekler" Hazreti Muhammed (SAV) Efendimizin bu hadisini amcası İbn! Abbas nakletmiştir. Demek ki bir çok bilim adamının düşüncesi de bu Hadisi destekliyor. Ne kadar enteresan değil mi? Bu

araştırma

klinik psikolog ve Sacramento, Califomia'da danışmanlık yapan Richard J. Boylan, (Ph.D.) tarafından yapılmıştır. Boy lan 194 7' den beri UFO fenomenini araştırmaktadır; 1989'dan başlayarak UFO tanıkları ve gözlemcileriyle sayısız klinik-görüşme yapmış ve iki kitap yazmıştır. Dr Boylan aynı zamanda da, Klinik Üçüncü Tür Terapisi Akademisi'nin (ACCET) kurucu yöneticisidir; Akademi'de UFO ve Uzaylı deneyimlerini yaşayanların ruhsal sağlıklarıyla ilgili çalışmalar yapılınaktadır."

UZAYLI TEKNOLOJİSİ Mİ KULLANIYORUZ? önce ele geçirilen UFO ve Transformers sinema filıni neydi acaba? 60 yıl önce düşen UFO'yu ABD'liler Dünyadan gizlediler. 60 yıl önceki ele geçirdikleri UFO'yu inceleyen Amerikanın göstermiş olduğu teknolojik gelişimin bu ele geçen Uzay aracından kaynaklandığı ileri sürülınek­ tedir. Bu görüşü kesinlikle destekleyen karinelerde var. Ölüm döşeğindeki Amerikalı subayın açıklamaları bu konuda Dünyada şaşkınlık yarattı Şüphelerin daha da pekişmesine yol açtı. Amerikalı eski bir askeri yetkili, 60 yıl önce ABD'nin New Mexico eyaletindeki Roswell askeri üssü yakınlarına düşen cismin içinde Uzaylı cesetleri de bulunan bir UFO olduğunu ve bunların Amerikan ordusu tarafından gizlendiğini ölüm döşeğinde itiraf etti. O dönemde üssün halkla ilişkiler subayı olan ve geçen yıllarda ölen Teğmen Walter Haut, ölümünden sonra açılmak üzere yazdığı mektupta, ABD ordusunun birçok teknolojiyi bu "kazada" ele geçen Dünyadışı Uzay mekiğinden aldığını iddia etti. O zamanlar UFO iddialarını yalanlayan Haut, mektubunda üs komutanı Albay William Blanchard'ın kendisini 84. no'lu hanga60

yıl

arasındaki bağlantı


403

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

ra götürdüğünü, 5 metre uzunluğunda, 2 metre genişliğinde, yumurta şeklindeki metalik Uzay mekiği ile 120 cm boyunda, büyük kafalı iki Uzaylı cesedini gösterdiğini yazdı. Haut, yufka kadar ince olmasına rağmen demirden daha sert duran malzemenin Dünyadışından geldiğine emin olduklarını söyledi. Haut, mekikten elde edilen üstün teknoloji sayesinde gece gögözlükleri, lazer, entegre çip, casus uçak, Kev lar tipi kurşun geçirmez malzeme gibi ürünlerin geliştirildiğini iddia etti. Roswell UFO'suyla ilgili iddialar şimdiye kadar hep reddedilmişti. sonuç: transformers filmini izleyenler bu subaydan esinlenmiş olsalar gerek, megatron robotu buzullar arasında bulunuyor ve Amerika teknolojiyi bu UFO'dan alıyor, bunun sonucu da teknolojideki gelişimine gelişim katıyor. Bu son derece çarpıcı iddialar sanırım amerikanın bu denli teknolojisini geliştirmesinin arkasında ne olduğu konusunda insanlarda bir merak oluşturuyor.

rüş

Bilimsel gelişmelerin ve bunların sili'ihlara aktarılmasının Amerika'dan çıktığını görüyoruz. Benim yıllardır yaptığım araş­ tırmalara göre ABD Dış Uzaydan yani Güneş Sistemimiz dışın­ dan gelen bir çok Uzaylı ile görüştü ve onlarla anlaşarak bilgi aldılar. Bu gelişmenin 1950'lerin başlarından itibaren başladığını görebiliriz. Çünkü 1947'de görülen ilk UFO'lardan sonra 1954 yılına kadar geçen sürede ABD de binlerce UFO ve Uzaylı olayı görüldü. Sonuçta Amerikan Devleti bu görüşmeleri yaparak bir takım anlaşmalar yaptı. Çok basit bir örnek var. 1965 yılında ABD de başlayan Uzay Yolu Dizisini unutmamak gerekiyor. O dizide Dünya Federasyonuna ait bir Uzay gemisi evrende akıllı hayat arıyordu. Gemide kullanılan teknolojik ürünler bugün günlük hayatımı­ zın içine girdi. Cep Telefonlar, Otomatik Kapılar, Işınlanmak, Küçük Telsizler birkaç örnek olarak duruyor. Amerika bu bilginin ne kadarını silah sistemlerine ayırıyor, bir de buna bakmak lazım. Burada bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Tüm araştırmalar ve gelişmelere rağmen Amerikalı bilim adamları ellerindeki Uçandaire benzeri araçların hangi enerji ile çalıştıracaklarını çö-


ALİ BEKTAN

404

zemediler. Çünkü Uzayda Güneş sistemlerini ziyaret eden Uzaylı akıllı varlıklar, evreni kaplayan Anti- Madde'yi kullanarak büyük bir güce ulaşıyorlar, böylece gemilerini çalıştırıyorlar. Bunu da düşünce gücüyle yapıyorlar. Biz ise ışık hızına kafayı takmış durumdayız, yani saniyede 300 bin kilometreye, buna ulaşmak istiyoruz ama olmuyor. Uzaylılar ise bunun çok çok üstünde uçabiliyorlar. Peki ABD'lilerin bu araştırmasına kim yol gösteriyor dersek İslam Tasavvufu diyebiliriz; Kuran-ı Kerim hitap ettiği tüm insanlığa gökleri ve Uzayı hedef göstermiştir ve büyük bir güce eriştiğinizde Uzaya gidebileceğimizi bildiriyor. Buna da İslam Tasavvufunda "Sultan Güç " deniliyor. O zaman bu Sultan Güç Anti-Madde olmasın? Bizce olabilir. Bunu nasıl kullanabiliriz? Biz insanoğlu olarak beynimizin yüzde lü'nunu kullanabilirken, akıllı ırklar beyinlerinin gücünü yüzde 100 olarak kullanıyorsa biz nasıl başarılı olalım değil mi? İşte sır konusu budur. O yüzden ABD'nin bilimsel keşiflerini takip etmekte fayda vardır diyebiliriz. Uzaylı

Teknolojisi kullanmaya zaten Ay'a gidiş için başlatılan astronotlar için yapılan ürünlerin NASA tarafından Amerikan Ekonomisine sunulmasıyla kullanmaya başladık. Aradan 40 seneden fazla süre geçerken, bir çok ürün artık günlük hayatımızdadır. Bence en önemli alanlardan bir tanesi de sağlık sektörüne getirilen yeniliklerdir. Bunu da unutmamak gerekiyor. çalışmalarda

Sonuç şu: "Biz Uzaylı Teknolojisi "Evet" kullanıyoruz.

kullanıyor

muyuz?" Ceva-

bım

51. BÖLGE 51. Bölge, Las Vegas'ın 153 km. Kuzeyinde, Groom Dry Lake yakınında olup Nevada Test Sahası ve Nellis Hava Kuvvetleri Sahası ile çevrelenmiştir. En yakın yerleşim birimi, hemen Kuzey sınırında bulunan Rachel kasabasıdır. 51 'nci Bölgenin içinde bulundugu arazi 76 km. karedir ve bu ebat Connecticut Eyaletinden biraz küçük olup, Lübnan' dan ise biraz daha büyüktür. Bu bölgede çekilen fotograflar 51. Bölge'nin yalnızca birkaç hangar ve çeşitli küçük yapılardan oluştuğunu gösterse de, bir çok


405

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

insan, orada, yerin altında çok önemli ve bulunduğunu bilmektedir.

geniş

bir kompleksin

51. Bölge yıllarca ordunun U-2, SR-71 ve F117A Hayalet Uçak gibi çok gizli hava araçlarının test sahası olarak kullanılmış­ tır. Son yıllarda, 51. Bölge'nin hemen Güneyinde, Papoose Dry Lake yakınında yer alan ve S4 Bölgesi olarak bilinen yerde, ele geçirilen Uzaylı araçlarının tekrar işlemden geçirilerek test uçuslarına çıkarıldıklarına dair çok ciddi kanıtlar vardır.

GROOM LAKE BASEIN FONKSiYONU NEDİR? Groom Lakedeki üs, gizli helikopterlerin en son jenerasyonu için Amerika'nın geleneksel test alanı olmustur. U-2, YF- 12A, F117A topluma açıklanmadan çok önce burada test edilen uçuslardir. Amerikan Hükümeti önceleri bu üssün varlığını kesinlikle kabul etmemekteydi, fakat daha sonra Sovyet uydusu tarafından çekilen üssün fotoğrafları basına sızdırılınca Amerikan Hükümeti üssün varlığını kabul etmek zorunda kaldı fakat bu üste yapılan çalışmaları ve projeleri Ulusal Güvenliği ilgilendirdiği için açık­ lamayacağını bildirdi .. Genel söylentiler ve üste çalışmış üst düzey askeri ve sivil yekililer ve de en önemlisi üs içinde gizli pmjelerde çalışmış bilirnadamlarının itirafları, üste, havacılık izlemeleriyle Aurora denilen ultra-yüksek hız:lı casus uçak, bir çok çeşit, insan bulunmayan havasal keşif araçları, gizli helikopterler ve F117-A için bir yer değiştirme gibi bir çok olası yeni çok gizli Uzay araçlarından ve Dünyadışı kaynaklı projelerin üretildiğine dair bilgilerini doğrulamaktadır.. Fakat Groomdaki çoğu aktivite, sadece askeri esas kadrodaki kimseler yararına Dünyasal silfilıları ve sistemleri test etmektedir.

51. BÖLGE ve UFOLARLA İLGİSİ.. Bu bölge, test uçuşlarının yapıldığı UFO gözlemleriyle doludur. Evet 51. Bölge'de, başta 1947 Roswell'de düşen UFO enkazı olmak üzere, birçok olayda ele geçen UFO enkazları ki bunların enaz 9 tane olduğu söylenmekte, bölgedeki yeraltı hangarlarında tutulmakta ve bunlar üzerinde bilimsel ve teknolojik amaçlı araş­ tırmalar yapılmaktadır.


ALİ BEKTAN

406

Bob Lazar askeri yetkililer tarafından Los Alamos 'tan 51. Bölge'deki S-4 denilen bir alanda, Groom Lakein Güneyindeki Papoose Lakede bir askeri üste Dünyadışı kaynaklı uçan cisimlerin teknolojisi ve propulsion sistemlerini çözmesi için getirilen bilimadamlanndan biridir. Lazar dediğine göre, kendisi ele geçmiş olan bir UFO'nun reverse engineer tersine mühendislik" ile ilgili kısmında çalışmış, fakat orada bulunduğu süre içinde hiç Dünyadışı varlıkla karşılaşmamıştır. Lazarın

belgeler kesinlikle doğrulanmış vergi ve maaş bildirisinden de doğrulanmıştır. Lazar'ın bu konuda 1989 yılında kendini basın ve televizyonlar aracılığıyla deşifre etmesinin nedeni öldürülme korkusundandır. Çünkü kendisi, en yakın arkadaşına çalıştığı gizli projeleri anlatmış ve bir gece arkadaşıyla birlikte 51. Bölge'nin etrafında gizlenerek arkadaşına gece 03 'ten sonra talim yapan UFO'ları izlerken, güvenlik timlerine yakalanmışlar ve 3 gün ve gece boyunca sorguya çekilmişlerdir. Öldürülme korkusuna kapılan Lazar çareyi kendini deşifre etmekte bulmuş ve ilk önce Las Vegas Tv 'den ünlü programcı George Knapp olmak üzere, CNN Larry King'te dahil birçok Kanala çıkmıştır. Lazar'ın bu akıllı davranışı hem hayatının kurtulmasına hem de Amerka'nın yıllardır tüm Dünyadan gizlediği 51. Bölge 'nin deşifre olmasını sağlamıştır. Lazar, iddialarini ilk olarak televizyon röportajlarında yaptığı için, bir çok meraklı kişi, uçan Uzay araçlarının, UFO'ların parıltısını yakalamak için üsse en yakın kamu alanlarına gelmeye başlamışlar. Birçok insan burada UFO gözlemlemiş ve hatta bazıları manevralar yapan bu ışıklı cisimleri filme almayı başarmıştır.. Bu görüntüler Dünya televizyonlannda birçok belgeselde gösterilmiştir.. (Türkiye' de de UFO Gerçeği programlarında da bu görüntülere yer verilmiştir.) ve üste

iddia

ettiği eğitimsel

çalıştığı,

ZİYARETÇİLER NEREYE GİDİYOR?

Las Vegas'dan 130 mil kadar uzaklıkta, ıssız Nevada Otoyolu 375'de Mile Marker LN 29.5'de, yöreden bir çiftçi tarafından kullanılan tek bir posta kutusu vardır. Black Mail Box siyah posta kutusu (şimdilerde beyaz), bu geniş otobandaki tek sınır noktası


AMERİKA'NIN

407

UZAY SIRLARI

olduğu tarafı

için burası, inançlı insanların geldiği yerdir. Bu sınırın öte olan 51. Bölge topraklarına giriş kesinlikle yasaktır.

Etrafa girilmez ve güvenlik güçleri girenleri öldürme yetkisine sahiptir yazılı büyük levhalar vardır ve bertaraf güvenlik kameralarıyla çevrilmiştir. Ne karadan ne de havadan bu çok gizli üssün 30 mil etrafına hiçkimse yaklaştırılmamaktadır. Sınıra yakın

len iki

olan kamu

alanında

51. Bölgeyi uzaktan görebi-

görüş noktası bulunmaktadır:

Bunlar, White Sides ve bir ziyaretçinin yasal olarak görebildiği bir hava kuvvetleri üssü bulunan Freedom Ridgedir. Belli bir uzaklıktan Tibakoo Peak Dağından, hala üssü görebilirsiniz. Fakat ıssız, çamurlu bir yolda bir-bir buçuk saatlik yorucu bir yolculuğu göze almalısınız.

CAMMO DUDES NEDİR? Bu, çok gizli askeri sınırı devriye gezen, adı bilinmeyen özel güvenlik gücü için bulunmuş bir takma isimdir. Onlar rozetsiz ve tedbil-i kıyafet gezerler, beyaz veya siyah Cherokee jeepler kullanırlar. Sınıra birkaç mil yaklaşan her ziyaretçiyi izlerler. Fakat bağlantıyı engellemek için daima kontrol altındadırlar.

BU ALANI ZİYARET ETMEDEKİ TEHLİKELER NELERDİR?

En büyük tehlike, tellerle çevrilmemiş askeri alandan dikkatsizce geçmektir. Eşer geçerseniz, hemen yakalanır ve binlerce dolar para cezası ödersiniz. Yolun sınıra yaklaştığı her nokta; GEÇİLMEZ! ASKERİ BÖLGEDİR! YASAK ALAN! levhalarıyla açıkça belirtilmiştir. Sınırın yönünden emin olmadan dikkatsizce yürümek yanlıştır. Levhalar görülemediği için gece yürüyüş yapmak tehlikelidir. Başka bir tehlikede, araba kullanırken, aracınızın ıssız çamurlu yola saplanıp kalmasıdır. Kuma saplanıp suyunuzun bitmesi, öldürücü olabilir. Kaynak

2.DOSYA ALAN 51 "Dışardaki hayatın kesin olarak keşfedilmesi her şeyi değiştirirdi. Felsefe ve dinle vardığımız sonuçlar kendimizi


ALİ BEKTAN

408

aciz hissetmemize neden oluyordu, çünkü biz de artık yalnız ve özel olmadığımızı düşünmeye başladık ..." Sizce hükümetin insanlardan bir şey saklaması mümkün mü? Onlar bunun ülkenin güvenliği için gerekli olduğunu söylüyorlar, peki ortada hiçbir şey yokken tüm bu gizlilik neden? Eğer varsa böyle evrensel bir olayın insanlardan saklanması doğru mudur? Yüzyıllardan

beri tartışıla gelen UFO hikayelerini ezberlemiKimileri UFO'lara kuvvetle inanıyor, hatta gördüğü­ nü söylüyor, kimileri ise konudan uzak duruyor, işte böyle bir ikilem içinde dönen bu konuyu tartışmanın bir anlamı yok. Ancak size bahsetmek istediğim, ortada bazı elle tutulur olayların ve somut sonuçların olduğu ... Bir devlet sırrı ve çevresinde dönen yüzlerce gazete haberi, televizyon röportajı, binlerce kitap, döküman, hatta bir de ölüm olayı.. .. Tüm bunlar hep bir bölgede odaklanı­ yor, Las Vegas'ın 95 mil Kuzeyinde yer alan ve bir hükümet toprağı olan Alan 51 'de.. Burası Amerikan bilim adamlarına teknolojik yönden yardım eden Uzaylı varlıkların bulunduğu iddia edilen yer... Şu anda kimi UFO araştırmacıları, Amerikalıların askeri ve teknolojik yönden Uzaylılarla işbirliğine girdiğine inanıyorlar. Amerikan hükümetinin UFO konusunu bir sır ve dokunulmazlık altına alması, gösterdiği aşırı duyarlılık bu iddiayı doğrular gibi ... şizdir artık.

Peki nedir bu Alan 51 esrarı? Alan 51 Nevada'daki Groom Dry Gölü yakınlarında yer alan Amerikan askeri üssünün bir parçasıdır. Belli ordu mensupları dışındaki herkes için girilmesi yasak bir bölgedir ve büyüklüğü İsviçre'nin büyüklüğü kadardır. Bölgenin tümü Nevada Askeri Test Alanı ve Nellis Hava kuvvetleri sahası tarafından çevrelenmiştir. "Alan 51" ismi Nevada Test Alanı'nın eski bir haritasındaki isimden gelmektedir. Bu üssün temel amacı pilotların eğitimine ve uçuş mürettebatlarının gerçek hava çarpışmalarına olanak sağlamaktır. Alan 51 içinde Groom Dry Gölü yakınlarında hükümetin halka varlığını açıklamadığı bir hava kuvvvetleri üssü daha vardır, Dreamland ya da Alan S-4 olarak bilinir. İşte burası Amerikan devletinin mülkiyeti içinden olan ve birkaç Uçandairenin indiği iddia edilen yerdir!. .. Alan 51 'de yeni deneysel uçakların yapımında çalışan 2000'den fazla işçi


409

AMERİKA'NIN

UZAY SIRLARI

vardır. İşçiler kimsenin şüphelenmemesi için normal elbise giyerler. Alanda ayrıca takma adlan "Can1mo Dudes" olan ve askeri sınırı devriye gezen anonim özel güvenlik güçleri de bulunmaktadır. Bu kişiler rütbe işaretsiz kamuflaj elbiseleri giyerler ve hükümet armalı beyaz Jeep Cheeroke'ler kullanırlar.

Bunlar sınıra birkaç mil yaklaşan ziyaretçileri yakın takibe alır ancak kontak kurmaları yasaktır. Bu güvenlik güçlerinin koruduğu askeri sınırı geçmenin bedeli hapis ve 600$'1ık para cezasıdır. Yolun sınırdan geçtiği her yerde, geçilmemesi gereken yasak bölge işaretleri vardır. Her 50 yardda bir sınır turuncu devriye noktalarıyla işaretlenmiştir. Gece bu noktalar görünmediğinden burada dolaşmak hiç de akıllıca olmaz! Las Vegas'tan 130 mil kadar uzakta Nevada Otoyolu üzerinde yerli bir çiftçi tarafından kullanılan bir posta kutusu vardır. Bu 'Siyah Posta Kutusu' bu otoyol üzerindeki tek işaret olduğundan, burası gerçek UFO meraklıları­ nın geldiği yerdir. Çiftçinin kendisi hiç görmediğini iddia etse de, birçok ziyaretçi burada Uçandaire gördüğünü iddia ediyor. (Ancak şunu da hesaba katmak gerekir ki burada çok miktarda şiddetli askeri savaş oyunu aktiviteleri var ve bunlar gökyüzünde birçok enteresan ışık oyunları oluşturuyor, yani harika UFO'lar, kimbilir?) Ama şu bir gerçek ki Alan 51 ve Roswell hakkında araştırma yapan bir çok insanın birbirine çok benzeyen Alan hikayeleri var. Bunlardan biri hatta en güvenilir olan Bob Lazar'a ait. Size biraz bundan bahsetmek istiyorum ... Bob Lazar Dünya üzerindeki süper bir bilgisayara sahip olan pek az insandan biriydi. S-4 Askeri üssünde geçmişte bu ülkeye düşmüş olan bir Uzay aracını tamir eden ve bu araç üzerinde çalışan bir teknisyendi. O, Alan S-4'te (Alan 51 'in 16 mil Güneyinde yer alan Papoose Gölü yakınında) "griler" denen yaratıklara ait Uzay gemisinde çalıştığı­ nı iddia ettiğinden beri 51. Bölge UFO'lar açısından zengin bir mekan haline gelmeye başladı. Aklınıza gelecek herşey; yakalanmış Uzaylılar, yeraltı üsleri, Uzaylı hükümet işbirliği, hepsi ... Bob Lazar 1989'da Alan S-4'te Dünyadışından gelen dairelerle ilgilenen mühendislerin yanında bulunduğunu ancak kendisinin


ALİ BEKTAN

410

bizzat UFO görmediğini söyledi. Ortada iddialarını doğrulayacak ya da yalanlayacak bir yol görünmemesine rağmen, Alan 51 Amerikan devletinin üstünü örttüğü iddia edilen UFO hikayeleri için popüler bir sembol olmaya başladı ve devletin saklamaya çalıştığı bu gizler Amerika'daki video oyunlarından "60 DAKİKA" gibi ciddi haber programlarına dek yayıldı. Ancak herşeye rağ­ men Amerika böyle bir yerin varlığını henüz resmi olarak tanıma­ dı. Lazar'ın yerel bir TV'de yapılan röportajındaki iddialarından soma birçok turist üssün yakınlarında uçmakta olan bir Uzay aracını kısa bir süre olsun görebilmek için akın etti. Lazar orada 9 Uzay gemisi ve 2 Uzay simülatörü olduğunu ve kendisinin Mayıs 1989'da Aralık 1988'den itibaren 5 ay süre ile hükümetin teknolojilerini kendi yararları için uyarlamaya çalıştığı bu Uzay gemilerini incelediğini açıkladı. Röportaj sırasında "Dennis" ismini kullandı ve sesi elektronik olarak bozuldu. O, kendisinin ve karısının sürekli ölüm tehditleri aldığını söylüyordu. test edildiğini ve bölgeden seyretmeleri için getirdiğini söyleyince ordu tarafından yakalandı, tutuklandı ve ona çalışmalarına sadece ordu için devam etmesi konusunda ısrar edildi, ancak o tüm bunları reddetti ve daha soma otoyolda giderken vuruldu. Ancak Lazar Uçandairelerin her

çarşamba

bazı arkadaşlarını onları yasaklanmış

Lazar'ın iddiaları ölümünden soma da tartışılmaya devam etti. Uzay gemisini çalıştırabilmek için insanlar simülatörlerde günlük olarak çalışıyorlardı. S-4'teki tüm binalar casus uydulara karşı kum renginde gözükmesi için kamuflaj boyasıyla boyanmıştır. Kum rengi onun etrafındaki çölle uyuşmasını sağlıyordu, böylece siz bir uydu resmi çekecek olursanız, o sadece bir çöl gibi gözükecekti. S-4 veya Alan 51 'de çalıştığını iddia eden bir başka işçi olan Bill House'ın dediğine göre orada ismi "Jay-Rod" olan ve teknisyen ile mühendislere yardım eden bir Uzaylı varmış.

Jay-Rod onlarla telepetik olarak ve kendi sesleriyle konuşabi­ gri bir Uzaylıymış, aşağı yukarı 4,5 fit boyunda, soluk gri derili, büyük gözler, küçük uzantılar... (ne dersiniz?) liyormuş,


411

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

Groom Gölü 'ndeki üs yıllardan beri Amerikan son jenerasyon gizli uçaklarının test bölgesi olarak kullanılmaktadır. U-2, A-12, SR-71 ve F- 117 uçakları halka açıklanmadan uzun süre önce burada birçok teste tabi tutuldular. Hükümet üs hakkında herhangi bir açıklama yapmadığı için burada neler olduğunu bilmek zor. Ancak yaygm söylentiler iki uçak hazırlığı üzerinde yoğunlaşıyor. F- 117 A'nın yerini alacağı düşünülen B-2'nin daha küçük bir versiyonu ve Aurora olarak bilinen ultra -yüksek hızda bir casus uçağı. .. Peki nedir bu Aurora Projesi ve onun çıkış noktası? 30 Şubat 1992 sabahın erken saatlerinde Güney Kalifomiya' da yaşa­ yan tüm insanlar büyük bir gürültü ile uyandılar. Bu pencerelerinin camlarını çatlatan ne ilk ne de son olaydı. Amerikan Yerbilim Araştırma uzmanları, bu olayı alışılagelmiş yer sarsıntılarından sadece biri olarak kaydeden sismograflarına baktılar. Birkaç saat sonra, bu sarsıntının bir UFO tarafından oluşturulduğu sonucuna vardılar ve yerini tespit etmekte de gecikmedikler: Amerikan Hava Kuvvetlerinin Nevada'daki gizli Groom Gölü Bölgesi. Tüm resmi inkarlara rağmen bu ve benzeri olaylar A.B.D. 'nin gizli bir casus uçağı hazırlığı içinde olduğunun göstergesi. Çoğu insan bunu başka bir kod adına sahip olmasına rağmen, 1983 'te Pentagon bütçe dökümanlarındaki listelerde oluşmuş bir yazım hatası yüzünden "Aurora"olarak adlandırıyor. Bu uçağın varlığının en büyük kanıtı, Amerikan Hava Kuvvetleri'nin yerine yenisini almadan Lockhead SR.71 Blackbird uçaklarını 1990'da hava sahalarından çekmesi. Hava Kuvvetlerinin açıklamalarına göre aynı iş U-2 uçakları ve uydularla da yapılabilir ama gerçek şu ki hiçbir uçak SR.71 kadar supersonik özelliklere sahip değildi. Öte yandan Amerikalı bazı gözlemciler, İngiltere yakınlarındaki Kuzey Denizi semalarında alışılmadık üçgen biçimli bir uçak gördüklerini iddia ettiler. Son olarak da Kaliforniya'lı bilim adamları delta kanat biçimli bir uçak gördüklerini raporlarına eklediler. Bazıları bunun uydu servis roketleri için bir nakil platformu olduğu görüşündeler ancak spekülasyonların çoğu bunun ileri teknolojik fonksiyonlarının henüz geliştirilmediği resmi olarak açıklanmasına rağmen Aurora


ALİ BEKTAN

412

olduğu

sonucunda birleşiyor. Hangi yorum yapılırsa yapılsın Nevada çölünün dağlarının ardındaki olayların Amerikan silfilılı kuvvetlerinin resmi açıklama ve kararlarını bir gün değiştirene dek bir sır olarak kalacağı kesin, çünkü eğer orada sadece uçak testleri ve nükleer testler yapılıyorsa, o zaman hükümet bu konuyu niçin bir sır gibi saklıyor? Eğer bilgi sızdıracak olurlarsa Dünya Savaşı niteliğinde bir kaosun ortaya çıkmasından korkuyorlar. Onların farkına varamadığı, birçoğumuzun böyle birşeyin gerçekten Dünyayı ziyaret ettiğini inanılmaz bulacağı...

Şimdiye

dek pek çok Alan 51 hikayeleri dinlendi; hükümet, genelde oldukça güvenilir kaynaklar olarak ntelendirilebiiecek bu insanları yalancı olarak mı nitelendiriyor? Yoksa buna inanan tüm kaliteli araştırmacıları aptal olarak mı görüyor? Tüm bilinen aslında hükümetin bunun hakkında bilgi sızdığı takdirde paniğe neden olacağını düşündüğü ama bu gerçekte bizi bu konuda daha fazla şüphelendiriyor. Alan 51 hakkında yazılmış kitaplardan sadece biri olan "Alan 51 -Kişisel Bir İzahat"ta burada çalıştığını iddia eden bir kişinin Alan 51 'in %95 'inin durgun olduğunu ve burada sadece uçak testleri ve nükleer testler yapıldığını söylediği biliniyor. Ya diğer %5? Bu soru sorulduğunda cevap sadece: "Bu konuda açıklama yapmaya yetkili değilim!" Konuya bir de bu açıdan bakın! Hükümet, işçileri bilgi sızdırdıkları takdirde federal hapishaneye yollamakla tehdit ediyor. Evet, Dünya üzerindeki Dünyadışı hayatın delillerinin saklandığı söyleniyor. Son olarak Route 71 bölgesinin 98 millik bir kısmı E.T. otoyolu olarak adlandırıldı. Bunun, orada sakladıkları bir şey olduğunu düşünmeyi engellemek için yapılmış bir girişim olduğundan şüpheleniliyor. Son yüzyılda hep bir UFO inişinden sonra bu tür olaylar birçok defa meydana geldi, yabancı cisimler görüldü, rapor edildi. Hatta üstte yakalanan herhangi birinin (güvenlik çok sıkıdır)vuru­ labileceği bile biliniyor!!! Buna rağmen Alan 51 'de üssün sadece bir tarafını gören uygun bir seyir noktası var. Aslında sınırın yakınlarında iki tane seyir noktası bulunmaktaydı:


413

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

Beyaz Etekler ve Özgürlük Sırtı. Buralar bir ziyaretçinin gizli hava kuvvetleri üssünü meşru olarak izleyebileceği yerlerdi ancak bu alanlar hava kuvvetleri tarafından 1998 yılının Nisan ayında kapatıldı. Üssü hfila Tihraboo Peak isimli dağdan görmek mümkün ancak bu da tozlu bir yolda zor bir yolculuk gerektiriyor... Ama her türlü zorluğa rağmen birçok meraklı insan hala bir UFO'nun inişini görebilmek için oraya gidiyor. Hatta bazı insanların cisimlerin yanına kadar gidip radyasyona maruz kaldığı biliniyor. Sonuçta, Birleşik Devletler hükümetinin onlar üzerinde araştırma yapıp teknolojilerini kopya etmek şartıyla Uzaylılarla bu alanda istedikleri gibi uçabilmeleri konusunda bir anlaşma yaptığı iddia ediliyor. Peki, UFO'lar niye sadece bu alana düşü­ yor? İşte bu tam bir kısırdöngü ! Öte yandan Alan 51 'de o kadar çok UFO benzeri doğal ve askeri fenomen var ki bu ikisini birbirinden ayırmak oldukça zor, birçok insan hayatları boyunca bu alanda yaşadılar ve asla bir UFO görmediler! Belki de önemli olan nokta şu: Hüküınetin elinin altında bir Uzay aracı olduğunu iddia etmekle buraya bir Uçandaire görmeye geldiğini iddia etmek arasında fark vardır. Genel olarak ikinci iddia daha az inanı­ lırdı. Son olarak size son açıklamalarını yazacağım: Ona göre S-4 Papoose Gölü 'nün doğusunda yer alan ve bir dağ büyüklüğünde alan kaplayan bir yeraltı kompleksiydi. Oradaki Uçandaireler insan yapımı değildi, çünkü aracın boyutları ve formu insanlara uygun değildi. Görünürde hiçbir bağlantı yeri, kaynak yeri, cıvata ve perçin izi yoktu. Herşey yumuşak, yuvarlak, sanki mumdan yapılmış ve bir süre ısıtıldıktan donra soğutulmuş gibi. Oturulacak yerler tabandan sadece birkaç fit yükseklikteydi. Kemerler mevcuttu ve itici güç sistemi aracın ortasında yer alan içi boş bir sütun aracılığıyla bir anti yerçekimi alanı yayan, beyzbol topu büyüklüğünde küçük bir. cisimdi. Lazar aşağı bakan ve uzun kollarıyla bir şeyler konuşan, Dünyada bunlara benzer bir şeyin olup olmadığını bilmediği iki adam gördüğünü söylemişti. Lazar'la röportaj yapmış olan George Knapp'ın elinde Nellis'te birçok askeri program yürütmüş olan bir adamın video görüntüleri var ancak bu kaset o adamın


ALİ BEKTAN

414

ölümüne dek gösterilmeyecek, daha birçok şahit kanıt sağlamak amacıyla başvurdu ancak T.V.'de röportajları yayınlanmayacak!.. Bu 5 l.bölge hikaye ya da

şehir

efsanesi

olmadığı

belli.


415

AMERİKA'NIN UZAY SIRLARI

YARARLANJLAN KAYNAKLAR Evrende Zeki Hayat Ruh ve Madde Yayınları İstanbul 1980. Uzaydan Gelenler ve

Uzaylı

Yayınla­

Tipler, Ruh ve Madde

rı, İstanbul 1977. Çeviri ve düzenleme Ergün Ankdal- Sel-

man Gerçeksever. Kuran' da Sırlı sım 2003.

Diziliş,

Ahmet

Maraşlı,

Okul

Yayınlan,

Ka-

Atatürk ve Parapsikoloji, Ali Bektan, Bilge karınca Yayınla­ rı 2002. Yıldızlardan Gelen Tanrılar, Selman Gerçeksever, Sınır Öte-

si Yaymları İstanbul Mayıs 2000. Türkler ve Uzaylı Ataları Ali Bektan Bilge Karınca Yayınla­ n, Ağustos 2003. Somebody Else Is On The Moon, George Leonard, New York.

KAYNAKLAR:

Tirmizi/İlim ve Hakinı/Müstedrek tefsir ki-

tapları.

Prof. Dr. Celal Yeniçeri Uzay Ayetleri Tefsiri. Erkam yay. 2000. Saidi Nursi- Sözler Yeni Asya Yayınları. Yok Oldu. George E. Simpson, Neal R. Burger. E 1979. Elmalı

Hamdi

Yazır.

Yayınları

Hak Dini Kur'an Dini. (1992).

İmam-ı Gazali - İhya-u-Ulumiddin Bedir Yayınları, 1985.

Mevlana Celfilettin Rumi - Mesnevi M.E.B. İbni Miskeveyh. El Favzul Asgar.

İbni Babveyh. Kitabut Tevhid.

M. Arabi - Futuhat-ı Mekkiye.

Yayınları,

1981.


ALİ BEKTAN

416

Türk Destanları - M. Necati Sepetçioğlu İıfan Yayınlan 1985. Albay James Churchward 2000.

Kayıp Kıta

Mu. Ege Meta Yay.

Jacques Valle. UFOS: The Psychic Solution. İskender Türe. Zülkarneyn Karizma Yay. 2001.

Stephen Hawking- Evreni Kucaklayan Karınca. Peter Kolosimo. Türkler ve 2003.

Zamansız

Uzaylı

Dünya.

Altın

Yay. 1974.

Atalan, Ali Bektan, Bilge

Karınca

Yay.

Flying Saucer Rewiew FSR Kasım-Aralık 1961 Apro Raporu. Dino Kraspedon Meu de Janiero 1958.

Co~1tact

Com os Discos Voaderes Rio

Desmond Leslie Mexican Taxi Driver Meets Saucer Crew makalesi FSR Dergisi Mart-Nisan 1959 sayısı. Diario de noticias Rio De Janiero 25

Ağustos

1965

sayısı.

Coral Lorenzen The Great Flying Saucer Hoax New York William Frederick Pres 1962. Charles Bowen A South American Trio FSR Dergisi OcakŞubat 1965 sayısı. FSR Dergisi

Kasım-Aralık

1957 Sayısı.

FSR Dergisi Mart-Nisan 1966. FSR Temmuz-Ağustos 1965. La Montagne Fransa 23 Ağustos 1965/ Noticias Populares Sao Paulo 23 Ağustos 1965. SBEDV Bülteni No: 48/50 Ocak-Haziran 1966. There are Giants in the earth, Michael Grumley, Panther Books Ltd. 1975-Londra.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.