Curt alinge mogol kanunlari

Page 1

ANKARA ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ YAYINLARI No; 227

YAZAN :

Dr. Curt ALINGE

MOĞOL KANUNLARI TURKÇEYE ÇEVİREN :

Prof. Dr. Coşkun ÜÇOK

SEVİNÇ

MATBAASI

19 6 7


ÖNSÖZ

Ortaasyalı göçebe bir milletin hukuku olmak bakımından Mo­ ğol hukukunun eski Türk hukuku ile müşterek birçok noktaları olduğu muhakkaktır. Ayrıca Cengiz'in kurmuş olduğu büyük im­ paratorluğun sınırlan içinde birçok Türk boyları ve devletleri de kalmış olduğundan bu hukuk bundan sonraki Türk hukukuna doğ­ rudan doğruya tesir de etmiştir. Bundan ötürü bu hukukun teme­ lini teşkil eden kanunlardan şimdiye kadar ele geçenleıi Dr. Curt Alinge'nin içinde sistematik bir şekilde toplamış ve incelemiş ol­ duğu ve Leipzig'de 1934 yılında yayınlanmış bulunan «Mongolische Gesetze, Darstellung des geschriebenen mongolischen Rechts» adlı eserini türkçeye çevirmekle Türk hukuk tarihi araştırmaları yo­ lunda faydalı bir iş yaptığımız kanaatinde bulunuyoruz. C. Üçok

V


İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ İÇİNDEKİLER GİRİŞ

III V 1-4 I.

BÖLÜM

MOĞOLLARIN TARİH VE HUKUKU (s. 5 - 30)

1. KESİM Moğol Tarihine Kısa Bir Bakış §. 1. Cengiz Han'dan Yüan Sülâlesinin Sonuna Kadar §. 2. Mançu Hâkimiyetine Kadar (1691) iç Karışıklıklar Devri §. 3. Çin Hâkimiyetinde Moğolistan 2.

5 5 9 11

KESİM

Moğol Lamaizması §. 1. Manastırlar §. 2. Rahipler §. 3. Moğolistan'da Lamaizmanın Önemi II.

18 19 21 28

BÖLÜM

HUKUK KAYNAKLARI (s. 31 - 46) 1.

KESİM

Cengiz Han ve Ardgelenleri Zamanındaki Kaynaklar §. 1. Cengiz Han'ın Büyük Yasası §. 2. Diğer Kaynaklar VII

31 31 35


§. 3. 1320 Tarihli Yüan Kanununun Moğol Hukuku Bakı­ mından Önemi 2.

KESİM

Eski Tsaayin Biçik 3.

39

KESİM

1640 Tarihli Oyrat - Moğol Kanunu (Yeni Tsaayin - Biçik) 4.

37

41

KESİM

Halha Cirom

42

5. KESİM Çinlilerin Moğolistan İçin Çıkarmış Oldukları Kanunlar

44

III.

BÖLÜM

KANUNLARIN MUHTEVASI (5. 47 - 142) 1. KESİM Yasa Zamanında Hukuk Ön Bilgi §. 1. Yasa §. 2. Aile ve Miras Hukuku §. 3. Adalet İşleri 2.

47 47 49 58 62

KESİM

Eski Tsaayin Biçik 3.

65

KESİM

1640 Tarihli Oyrat - Moğol Kanunu (Yeni Tsaayin Biçik)

67

Önbilgi I) Batı Moğolların İdareleri ve Sosyal Ayrımları II) Kanunun Metni ye Ayrımları §. 1. Özel Hukuk I II III IV

— — — —

Borçlar Hukuku Aynî Haklar Aile Hukuku Miras Hukuku

67 69 71 71 73 74 78

VIII


V — Özel Hukuk Hakkında Bazı Tamamlayıcı Bil­ giler §. 2. Ceza Hukuku

85

I — Genel Olarak

85

II — Suçlar ve Cezalar

i

78

88

1. AYRIM Devlete Karşı İşlenen Suçlar

88

2. AYRIM Prenslere Karşı İşlenen Suçlar

91

3. AYRIM Rahip Sınıfına Karşı İşlenen Suçlar

93

4. AYRIM Aileye Karşı İşlenen Suçlar

95

5. AYRIM Umumî Adaba Karşı İşlenen Suçlar

98

6. AYRIM Cana Karşı İşlenen Suçlar

99

7. AYRIM Müessir Fiiller

103

8. AYRIM Hırsızlık

106

9. AYRIM Emniyeti Suiistimal

108

10. AYRIM Şekavet

109

11. AYRIM Şahıs ve Mal Bakımından Yataklık

110

12. AYRIM Maddî Hasar

110

13. AYRIM Aldatma (Dolandırıcılık)

111

IX


14. AYRIM İkrah ve Tehdit

1İ2

15. AYRIM Hakaret

112

16. AYRIM İftira

114

17. AYRIM Kundakçılık

114

18. AYRIM Sihirbazlık

115

19. AYRIM Esir Ticareti

115

20. AYRIM Av Suçları

116

21. AYRIM Memuriyet Dolayısı ile İşlenen Suçlar

117

22. AYRIM Çeşitli Suçlar

118

§. 3. Mahkeme Teşkilâtı ve Usûl Hukuku I — Mahkeme Teşkilâtı II — Usûl Hukuku 1. Dâva 2. Hırsızlıkla İlgili Özel Hükümler 3. İfadan Kaçınan Borçluya Karşı Takip Edi­ len İcra Yolu

119 119 120 120 123 124

4. KESİM Halha - Cirom §. 1. Özel Hukuk I II III IV

— — — —

125 126

Borçlar Hukuku Aynî Haklar Aile Hukuku Miras Hukuku ...

126 127 127 127

X


§. 2. Ceza Hukuku

...

§. 3. Usul Hukuku

128 129

5. KESÎM Moğolistan için Çıkartılmış Çin Kanunlan Ön Düşünceler I — Çin Hâkimiyeti Altında Moğolistanın İdaresi Hakkında

130

II — Halkın Sosyal Ayrımı

133

:

§. 1. Özel Hukuk

130

134

I — Aile Hukuku

134

II — Miras Hukuku

136

§. 2. Ceza Hukuku

136

I — Ceza Sistemi II — Ceza Ehliyeti §. 3. Mahkemeler ve Adalet Dağıtımı

137 138 140

XI


EKLER EK. I Cengiz Han'ın Büyük Yasası

143-145

EK. II Eski Tsaayin Biçik

146-147

EK.

III

1640 Tarihli Oyrat - Moğol Kanunu (Yeni Tsaayin Biçik) (s. 147 - 173) A — Özel Hukuk

147

I — Borçlar Hukuku II — Eşya Hukuku III — Aile Hukuku IV — Miras Hukuku B — Kamu Hukuku

147 148 149 152 152

I — Ceza Hukuku

152

1. Bölüm Devlete Karşı İşlenen Suçlar

152

2. Bölüm Beylere Karşı İşlenen Suçlar

153

3. Bölüm Rahip Sınıfına Karşı İşlenen Suçlar

145

4. Bölüm Aileye Karşı İşlenen Suçlr

155

5. Bölüm Ahlâka ve Adaba Karşı İşlenen Suçlar

156

XII


6. Bölüm Hayata Karşı İşlenen Suçlar

157

7. Bölüm Yaralama

159

8. Bölüm Hırsızlık

160

9. Bölüm İrtikap

162

10. Bölüm Şekavet

162

11. Bölüm Suçluya Yardım ve Yataklık

162

12. Bölüm Maddî Zarar

162

13. Bölüm Dolandırıcılık, Hilekârlık

163

14. Bölüm İkrah

163

15. Bölüm Hakaret

163

16. Bölüm Suç Tasnii

164

17. Bölüm Kundakçılık

164

18. Bölüm Sihirbazlık

164

19. Bölüm Köle Ticareti

165

20. Bölüm Av Suçlan

165

21. Bölüm Memuriyetten Ötürü İşlenen Suçlar

165


22. Bölüm Çeşitli Suçlar II — Usul Hukuku III — Yönetim IV — Askeri Kanunlar EK.

IV

HALHA — CİROM (s. 173 - 179) A — Özel Hukuk

B C D E

— — — —

I — Borçlar Hukuku II — Eşya Hukuku III — Aile Hukuku IV — Miras Hukuku Ceza Hukuku Dâva Asilzadelerle İlgili Kurallar Din Adamları ve Manastırlarla İlgili Kurallar a — Bogdo Gegen b — Din Adamları Sınıfı c — Manastırlar

F — Yönetim :

EK. V

; '•-' •*":'.'

MOĞOLİSTAN İÇİN 1789 TARİHLİ ÇİN KANUNU (s. 179 - 215) 1. Bölüm Rütbeler 2. Bölüm Denetim Tedbir ve Vazifeleri 3. Bölüm Saraya Gidiş ve Haracın Verilmesi 4. Bölüm Kurultay ve Savaş XIV


5. Bölüm Sınırlar ve Karakollar

-

191

6. Bölüm Soygunculuk ve Hırsızlık

193

7. Bölüm Cana Karşı İşlenen Suçlar

199

8. Bölüm Dâvalar

202

9. Bölüm Kaçakların Tutuklanması

203

10. Bölüm Türlü Suçlar

206

11. Bölüm Lamalar

210

XV


MOĞOL KANUNLARI GÎRİŞ Her milletin hukuk tarihi o milletin genel tarihinin bir parçası olduğuna göre, bir kuyruklu yıldız gibi yükselen ve gene böyle bir­ den bire inkıraza uğrayan Moğolların, insanlık tarihi bakımından arzettiği ehemmiyet ve Moğolların bir zamanlarki kudretlerinin doğu Avrupa'da ve Asya'nm büyük kısımlarında bırakmış olduğu derin izler ortada dururken' bu milletin hukukunun gelişmesi üze­ rine bir incelemede bulunmanın yerinde olduğunu haklı göster­ meğe ihtiyaç olmasa gerekir. Ancak, her kim, Roma veya Alman hukuk tarihi biçiminde, Moğollar'da yürürlükde bulunmuş olan hukukun etraflı ve sistematik bir tasvirini yapmaya yellenirse ken­ disini hemen çözülmez bir meselenin karşısında bulur. Konu belli bir zamanla veya Moğol boylarının bir kısmı ile sınırlandırılsa bile bunda bir değişiklik olmaz. Çünkü birçok Moğol olmıyan doğu ve batı kaynaklarından, Moğollar'm dışarıya yaptıkları yakıp yıkıcı seferleri, iç kavgaları, silahları, ordu teşkilâtı, savaş taktiği ve hat­ ta yaşayış âdetlerinin birçokları hakkında elde edebildiğimiz bil­ giler ne kadar etraflı ise, Çin Şeddi ile Baykal gölü arasında yü­ rürlükte bulunmuş olan hukuk hakkında yabancı ağızlardan işite­ bildiğimiz şeyler de o kadar azdır. Zamanı savaş ve av dolu olan bu göçebe millette de yazı yazmak pek makbul bir meşgale değildi. Ancak 13. ncü Yüzyılda kendilerine has bir yazı edindiklerinden, Moğollar en fakir edebiyatlar arasında sayılan bir edebiyat meyda­ na getirdiler; bunun da büyük bir kısmı kayboldu. Hukuk kaide­ leri ise, ancak hâl ve vaziyetin ve herşeyden önce zamanın baskısı altında ve yalnız bir kanun koyucu yeni bir hukuk yarattığından veya yazılı olmıyan örf ve âdet hukukunu, yazılı hukuk hâline ge­ tirilir değerde bulduğu zaman yazıyla tespit edildiler. Uzun zaman aralıklarıyla bir birinden ayrılmış olup şeçitli tesirlerle meydana getirilen ve ayrıca çoğu, tam bir kanun kitabının parçaları olan ve her biri milletin ayrı bir koluna şamil bulunan bu kanunlar gö-


2 cebe örf ve âdet hukukunu şöyle böyle içine alan birer disiecta membra ( = dağılmış duvarlar) halindedirler. Ayrıca, bir tanesi bir tarafa bırakılırsa bu kanunların yalnız parçaları elimize geç­ miştir veya yazma nüshalar henüz son zamanlarda budist manas­ tırlarından zorla alındıklarından muhtevaları şimdilik tarafımız­ dan ancak sathî bir şekilde bilinmektedir. Moğol hukuku hakkın­ daki bilgimizin, bildirdiğimiz bu durumun meydana getirdiği kiyafetsizliği karşısında elimizdeki bu artıklarla uğraşmakta bir mâ­ na var mıdır diye sorulabilir. Bu dış eksikliklere bir de-hiç ol­ mazsa Roma ve Alman hukuku içinde yetişmiş olanlar için - t ı r iç eksiklik eklenmektedir: Roma hukukçularının bir çok katlı yük­ sek ve şaşaalı binası yanında fakir bir kulübe gibi gözükmesi gere­ ken göçebe hukukunun iptidailiği. Ancak her ikisinin de yetiştiği toprak aynıdır: burada da orada da, kusur ve mesuliyet' mülki­ yetin korunması, ölenlerin terekesinin ne olacağı düşüncelerini, suç karşılığı olarak cezayı, haleldar olan menfaatlerin önceden belli şekiller içinde ileri sürülmesini görüyoruz. Üstelik, ele geçen materiyelin çok boşluklu olmasına rağmen, bir göçebe milletdeki hukukî ihtiyaçların hususiyetlerini ve hukukun meydana getirilme­ sini, başka hiç bir yerde, Moğol hukukunda olduğu kadar keskin bir şekilde ortaya koymak hemen hemen mümkün değildir. Eğeı hukuk ilminin vazifelerinden birisi de - çok uzaklarda ve sisler al­ tında bile olsa - evrensel bir hukuk tarihi meydana getirmek için çalışmak ise, bu tipik bozkır hukukunun tasviri her halde böyle bir binaya küçük bir yapı taşı olmak bakımından pek de değersiz olmasa gerekir. Moğol hukuku hakkındaki bilgilerimizin anlatılan eksiklikle­ rinden ötürü bu bozkır milletinin hukukunu tasvir etmeğe teşeb­ büs edilmiyeceği tabiidir. Eldeki kaynaklar zarurî olarak gerek za­ man bakımından oldukça dar sınırlar çizmekte ve metod bakımın­ dan da özel bir yol gitmeğe mecbur etmektedirler. Yukarda da söylendiği gibi, yabancı ağızlardan bu hususta ve­ rilen çok az bilgi bir yana bırakılırsa, Moğol hukukunun kaynak­ lan tamamiyle Moğol kanunlarına inhisar etmektedir. Bundan ötürü Moğol hukukunun tasviri mecburî olarak bu kanunların muhtevalarının tasviri olmaktadır. Bunun içindir ki bu inceleme­ nin adı «Moğol kanunları» olmuştur. Moğol kanunları diyince mutlak surette yalnız ve yalnız, ister

Cengiz'in yasası gibi bütün Moğolistana şamil olsun, ister elimize

m mwm


3 geçen ve ancak Moğollar'ın bir kısmı için hüküm ifade eden diğer kanunlar gibi olsun, Moğollar tarafından Moğollar için çıkarılmış olan kanunlar akla gelmelidir. Bundan ötürü Moğollaıa soy bakı­ mından yakın olan Buryat ve Kalmüklerin hukuku bu incelemenin dışında bırakılmıştır. Konumuz zaman bakımından geriye doğru sımdandırılabilmektedir, çünkü şimdiye kadar bilinen en eski kanun adı geçen Yasa'dır ve bu hiç bir şekilde M. s. 1206 dan daha önce çıkarılmış olamaz. En son saf Moğol kanun mecmuası ise Halha - Cirom dur (18. Yüzyıl başı); çünkü Çin hakimiyetinden sonra özerk Moğolis­ tan (1911-1919) hükümeti tarafından tedvin edilen bir kanun ki­ tabı hiç bir zaman yayınlanmadığı gibi, en son zamanlarda Sov yet hukukçuları tarafından Moğol Halk Cumhuriyeti için hazırlan­ mış olan kanunlar bizim anladığımız mânada Moğol hukuku de­ ğildir. Bundan dolayı aslında incelememiz Halha - Cirom ile bitmek gerekirdi. Eğer bunu biraz aştıysak - sathî bir iki işaretle de olsave Çinliler tarafından Moğolistan için çıkarılmış kanunlara (1789 ve 1815 tarihli iki mecelle) da temas ettiysek' bu yalnz bu kanun ların 150 - 200 yıl Moğolistan'da yürürlükte kalmış olmalarından değil, daha çok Moğollar'ın kendileri için koydukları kanunlarla yabancı Fatihlerin onlara uygun gördükleri kanunlar arasındaki tezadı göstermek içindir. Kaynakların zaman bakımından birbirlerini kavuşturmamala­ rı, zaman zaman yürürlükte bulunmuş olan hukukun ancak bazı kesimlerini içlerine almaları ve nihayet elimize geçenlerinin çok kere tam olmayışları bizi, sistematik bir şekilde, münferit hukuk müesseselerinin zaman içindeki gelişmelerini bir yana bırakıp, mevcut kaynaklara (Kanun mecmuaları) göre devirlere ayrılmış bir incelemeye mecbur etti. Bununla beraber, mümkün ve faydalı göründüğü nispette, gerek her kanun mecmuasının muhtevasmın izahında gerek zeyilde metinlerin verilişinde (1789 tarihli Çin me­ cellesi istisna edilmiştir, çünkü Çin sistematiğinin hususiyetleri muhafaza edilmek istenmiştir) ve hepsinden önce 1640 tarihli ve teferruatlı mecellenin karma karışık bir yığın kaidesi düzenlene­ rek ve okunabilir bir hâle sokularak modern sistematiğe göre bir düzenlenme denenmiştir. Cengiz Han yasasını böyle sistem.atize et­ mek tabiatiyle hem yersiz hem de faydasızdı; bunda daha çok, bu


4 önemli kanunun ana prensibini bulup göstermek baş vazife olarak gözükmekteydi. Yasa ve Eski Tsaayin - Biçik'in muhtevaları tamamiyle, diğer kanunlardan ise yalnız özel hukuk, ceza hukuku ve usûl hukuku incelenmişlerdir. Buna karşılık idare hukuku ve askerî hukuk in­ celenmemiştir. Üstelik, yukarda da işaret edildiği gibi, Çinliler'in Moğolistan için koydukları kanunlar yalnız kısaca gözden geçirilmişlerse bu, vazifemizi gene yukarda anlattığımız mânada «Moğol» hukuku ile sınırlandırmış olmamızdandır. Zeyilde kanun metinlerinin türkçeleri bulunmaktadır. Yasa'nın ve Eski Tsaayin - Biçik'in ele geçen bütün parçalan, 1640 ta­ rihli mecellenin hukuk bakımından ilgi çekici olmıyan girişinden başka tamamı, Halha - Cirom'un ise başlıklarından dikkatlice se­ çilmiş bir kısmı verilmiştir. Asıl konuya ait olmıyan Çin kanunla­ rından 1789 tarihli mecellenin muhtevası ancak konumuzla doğ­ rudan doğruya veya hiç olmazsa dolayısıyla ilgili olduğu nispette verilmiştir. Kanunun yabancılığından ötürü- arkadan gelen bölümlerin an­ laşılmasına yardım etsin diye giriş mahiyetinde olmak üzere önce bazı paragraflar yazılması yerinde gözükmüştür. Böylelikle I. nci bölümün I. nci paragrafında Moğol tarihi hakkında kısa bilgi, 2. nci paragrafında ise, Moğolistan bakımından çok önemli olan Lamaizm hakkında konumuz için gerekli bilgi verilmiştir. Bundan başka, III. ncü bölümün 3. ncü ve 5 inci kesimlerinin başında idare ve sosyal teşkilat bakımından kısa bilgi verilmiştir, bunlar tamamiyle o kanunların içinde geçen terimlerin anlaşılabilmesi içindir. Moğolistan, Moğollar, bunların yaşama tarzı vsr. hakkında bilgi verilmemiştir, zira bu hususta gerekli bilgi bilinen kitaplarda kolayca bulunabilir.


I.

BÖLÜM

MOĞOLLARIN TARİH VE HUKUKU 1. Kesim MOĞOL TARİHİNE KISA BİR BAKIŞ 1. § Cengiz Han'dan Yüan sülâlesinin sonuna kadar M. S. tam 1200 yıl, Baykal ile Çin Şeddi arasındaki bölgede, avcılık ve çobanlıkla geçinen milletlerinin taze yaylaklara olan ih­ tiyaçlarını gidermek için çalışan Bozkır sülâleleri birbirlerini ko­ vuşturmuş fakat bu arada Moğollar pek öyle kendilerinden bahsettirememişlerdi. Moğollar'ın yükselişi, başlangıçta yalnız, Boz­ kır asilzadelerinden müteşekkil küçük bir savaşçı gurubunun takip ettiği Timuçin (1) in yıllarca süren bir mücadeleden sonra bütün Moğol aşiretlerini iradesine boyun eğdirmeğe ve onları siyasî bir birlik halinde birleştirmeğe muvaffak olmasıyla başlar. Bu başarı dış ifadesini, sırf bu iş için Onon kıyısında toplanmış olan Kurul­ tay (Bütün aşiret başkanlarının toplantısı) da ve 1206 yılında Ti­ muçin'in «Şutu Bogdo Çingis Han» (Tanrısal Cengiz Han) iiân edilmesinde bulur. Şimdi, yeni hükümdarın dokuz uçlu bayrağı üzerine yemin edenlerin, o zamana kadar bir otoriteye boyun eğ­ meğe alışmış, çok kere birbirleriyle savaşan, bugün biriyle anlaşıp yarın düşman saflarında yer alan- ayrıca birbirinden geniş toprak­ larla ayrılmış çok büyük bölgelere dağılmış bir hâlde, her türlü kontrolden uzak bir şekilde, oradan oraya göçen aşiretlerin ba­ ğımsız prensleri veya kudretli kalanların başkanları oldukları dü­ şünülürse, sonradan büyük bir fatih olacak olan Timuçin'in bu ilk 1) 1155 yılı Şubat ayında Onon kıyısında bugün hâlâ mevcut bulunan Deli­ ğim - Boldok adlı küçük bir köyde doğmuştur. Babası, bildiğimize göre, bir klanın memleketine göre orta halli sayılan başkanı Yesugay'dır.


5

MOĞOLLARIN TARİH VE HUKUKU

işi de büyük bir başarı olarak görünür. Bu ancak, bütün iç rakip­ lere karşı parlak başarılar elde etmesiyle ve bu başarılar sırasın­ da onun şahsiyetindeki önderliğin keskin bir şekilde ortaya çıkmasiyle bağlanan ümitlerin sonunda mümkün olabilmiştir. Artık hepsi bu ideal bozkır kahramanı tarafından başka zaferlere ve zengin ganimetlere yöneltileceklerinden emin bulunuyoı lardı. Cen­ giz bu ümitleri tamamiyle ve beklendiğinden daha çok gerçek­ leştirdi. Hemen bir yıl sonra (1207 de) Sarı Irmak kıyısındaki Tangutlar'a karşı başlanılan seferden tam bir zafer kazanaıak ve çok büyük ganimetlerle geri döndü. Kaldı ki bu, bundan sonra gele­ ceklere küçük bir başlangıçtan başka bir şey değildi. Arkasından Kuzey Çin, Çungaristan, Doğu-Türkistan, Orta-Asya, İran, Kafkas­ ya ve bütün Güney Rusya, kısmen Han'ın oğulları veya olağanüs­ tü generalleri (Muhuli, Subotay, Cebe) vasıtasiyle fethedildi. Ku­ zey Çin'den gelen tehlikeli haberler' onu geri çağırdı ve Hindis­ tan'ın tasarlanan fethinden vazgeçrneğe mecbur ettiği 1222 yılında Cengiz Lahore'a kadar ilerlemiş bulunuyordu. 1226 da Taııgutlar'a karşı bir ceza seferi tertip ettikten ve Çin'in içlerine yapıla­ cak bir sefer için etraflı direktifler- verdikten sonra bir hastalık­ tan ötürü, 1227 yrlmda birden bire öldü. Cengiz Han eşsiz başarılarını stratejik dehasına, üstün tafcyesine ve birliklerinin korkusuzluğuna olduğu kadar siyasî mahareti­ ne, devlet adamı anlayışına ve teşkilâtlanma istidadına da borçlu idi. Siyasî bakımdan keskin görüşü hakkında birçok şalıadetleı vardır' fakat bu hususta burada daha derin bilgi veremeyiz. O, dev­ let adamı olarak ancak, milletin içinde demir gibi bir disiplin ve kayıtsız bir sükûnet hüküm sürmesini sağlıyacak tedbirler alındı­ ğı takdirde dünyayı fetih yolundaki plânlarının gerçekleşebileceği­ ni görmüştü. Bunun için de 1) drakonik kanunların yürürlüğe ko­ nulması (Yasa, bk. III. Bölüm, I. Kesim), 2) devlete tam bir aske rî karakter veren ve milletle orduyu birmiş gibi gösteren ustaca bir ordu teşkilâtı kabul edilmişti. Her Moğol yurd'u ile birlikte belli bir askerî onbaşılığa mensuptu; onbaşılıklar yüzbaşılıklar, yüzbaşılıklar binbaşılıklar, binbaşılıklar da onbinbaşılıklar askeri birliklerinde birleşiyor lardı. Bütün subaylar istisnasız «Ak Kemik» (Bozkır asilzadeleri) den idiler, geriye kalanların hepsi ise <-Kara Kemik» e mensuptular. (Evde kalanlar için bile bir nevi «Mecburî İş Hizmeti» koymuş olan bu hayrete değer askerî teşkilât hakkm-

>*<.:aııın .1 , . | , , : ı

ı „

n,ııııı:ı»|WM>ii . . ı ı , ı.'.ıı,,,,, m ı ı . m ı i i K U l » ' • » » • « I M I » » . wmwm

m'l'«mnmummmmnı-


MOĞOL KANUNLARI

7

da daha fazla bilgi için bk. v- Erdmann S. 446 v. öt., ve Hara-Davan, S. 63 v. öt.). Cengiz Han'ın en küçük oğlu Tuluy resmî olarak devam eden iki yıllık matem sırasında naiplik ettikten sonra 1229 bir kurulta­ yı toplantıya çağırdı. Bu Kurultay, müteveffanın arzusuna uyarak onun üçüncü oğlu Ugedey'in hanlığını tasdik etti. Bunun zama­ nında (1229-41) olduğu gibi ardgelenleri Kuyuk (1246-48) ve Munke (1251-59) zamanlarında da fetihler devam etti. Kuzey Çin ele geçirilerek orada hüküm sürmekte olan Chin sülâlesinin hakimi­ yetine son verildi; Cengiz'in torunlarından birisi olan Batu'nun ön­ derliğinde Rusya fethedildi, Polonya, Macaristan, Moravya ve Şlezya tahrip edildi (9 Nisan 1241 de Liegnitz'de Sofu Heinrich'i ken dişi de büyük kayıplara uğrayarak yendi) ve Batu Macaristan'dan Viyana üzerine yürüyordu ki Ugedey'in ölüm haberi (1241) üreri­ ne bu seferi bırakmak mecburiyetinde kaldı. Orta Asya'daki haki­ miyet sağlamlaştınldı, Mezopotamya fethedildi, Bağdat tahrip edildi (1258), Halep ve Şam düştü; gene Han (Munke) in ölü­ mü haberi yüzünden komutan (Hülâgû) geri dönmek mecburiye­ tinde karmaşaydı, Kudüs'ün de Moğollara ganimet olması muhak­ kaktı. 1268 de Güney Çin'e karşı savaşlar başladı. Bunların sonun­ da bütün ülke ele geçirilerek orada hüküm sürmekte olan dejene­ re Sung sülâlesi çoktan beri hak ettiği şekilde imha edildi (1280). Bu arada Kubilay tahta çıkmıştı (1260). Bu, Peking'i başkent yap­ tı ve Çin'e ülkeyi yeniden birleştiren Yüan adlı bir sülâle verdi. Avrupa'nın yarısı ve hemen hemen bütün Asya Moğolların hakimi yetine boyun eğmişti. Bu çöküş ve dağılışın tohumlarını çoktandıı içinde taşıyan muazzam bir devletti. Bir sıra olaylar bu çöküşün şaşılacak kadar kısa bir zamanda meydana gelmesine sebep ol­ dular. Cengiz Han ölümünden daha bir kaç yıl önce devleti dört oğlu arasında prensliklere ayırmış ve Ugedey'i ardgeleni (Büyük Han) tayin etmişti; ancak, belki de her defasında hakimiyet en iktidar]ıya düşsün diye, hükümdarlığın intikali yolunda bir kanun koyma­ mıştı. Bundan ötürü her Büyük Han'ın ölümünde ardgeleııin seçil­ mesi mecburiyeti vardı (2). Bu seçim tabiatiyle devletin büyükle2) Bir çok hanların ölümünden sonraki karışıklıklar bundan ötürü iyice an­ laşılmaktadır : 1227 - 1229 (Cengiz - Ugedey), 1241 - 1246 (Ugedey - Kuyuk), 1248 - 1251 (Kuyuk-Munke). Cengiz'in ölümünden sonra, onun en genç ve en is­ tidatlı oğlu Tuluy naiplik yapmıştır; Ugedey'den sonra karısı Turakina beş yıl hü­ küm sürdü; Kuyuk'un ölümünden sonra ise gene onun karısı Ugul - Gamiş hüküm sürdü. Bu, Batu'nun tesiri ile seçilmiş olan Tuluy'un oğlu Munke'yi istememiş vo hana karşı hazırlanmış bir suikasdin üyesi olarak idam edilmiştir.


MOĞOLLARIN TARİH VE HUKUKU

s

rinin, bilhassa hanedan ailesi üyelerinin elindeydi. Her ne kadar 1229 Kurultay'ında prensler bundan böyle bütün Büyük Hanların Yalnız Ugeday'm ardgelenleri arasında seçmeye yemin etmiş idiy­ seler de, onun en yaşlı oğlu hasta Kuyuk'un seçilmesine başların­ da Batu olmak üzere bir sıra kudretli prens itiraz etmişler ve bu­ na benzer hâdiseler Kubilay'ın Kurultay'ın toplanmasından önce tahta çıkmasında olduğu gibi bundan sonraki Yüan imparatorları­ nın hükümeti ellerine alışlarında da tekerrür etmişti. Büyük Han­ ların daha başlangıçta böyle zayıf bir duruma düşmeleri ise prens­ lerin durumlarını gittikçe kuvvetlendirmişti. Batu'nun Volga boz­ kırlarında kurmuş olduğu askerî devlet Altın Ordu gibi Kubilay'ın kardeşi Hülâgû'nun İran'da kurduğu Moğol sülâlesi de daha Kubi­ lay'ın zamanında fiilen bağımsızlaşmalar ve Yüan imparatoru Ti­ mur (Ch'eng-tsung) un 1307 deki ölümünden sonra Peking'e bağ­ lılıklarını hukuken de tanımamışlardı. İmparatorluk dört parça­ ya bölünmüştü: Ortaasya (Buhara), Altın Ordu, (Volga'da), İran ve Çin. Buna rağmen buralarda da Moğollar her yerde hâkim un­ suru teşkil ediyorlardı. Fakat bu durum uzun zaman sürüp gidemezdi. Bozkırın savaşçıl vasıfları ve önderlerinin stratejik kabiliyetleri sayesinde başlı başına bir dünya fethetmiş olan bu süvari milleti uygun bir idare ile bu fetihleri muhafaza etmek için gereken kabiliyetlere sahip de­ ğildi. Cengiz Han'ın büyük müşaviri Yey-lüh-ch'u-ts'ai (3) bile efendisine, bir ülkenin eğer üzerinde fethedilebileceğilıi fakat gene oradan idare edilemiyeceğini bildirmişti. Cengiz de içinde, her biri fatih millete kültür bakımından çok üstün bir çok yabancı millet­ lerin bulunduğu bu büyük devletin idaresiyle kendi göçebe milleti­ nin başa çıkamıyacağını anladığından, çok geçmeden, idareyi orga­ nize etmek ve önemli mevkilerde müşavir olarak çalışmak üzere Uygurlar'm ve Çinliler'in yardımına baş vurdu. Ancak hiç kimse bina yapmaya elverişli olmıyan maıddelerden bir bina yapamaz. Bozkırlar'ın bu iptidaî sakinleri değişen duruma uymak istemiyor­ lardı. Kısmen yüksek kültür sahibi milletler üzerinde çabucak elde 3) Çin kültürü almış bir Tangul olan Yeh-lü-ch'u-ts'ai Chin sülâlesinin memurlarındandı ve Yen (Peking) in fethi sırasında 1214 de Moğollar'a tutsak düş­ müştü. Heybetli dış görünüşünün ve zekâsının tesirinde kalan Cengiz onu kendisine şahsî müşavir yaptı \e mülkî idareyi teşkilâtlandırmaya memur etti. O yalnız Cengiz'e ve Ugedey'e olağanüstü hizmetlerde bulunmadı, onun hakimane tesiriyle, Moğol seferleri sırasında, bir çok insanın hayatı da kurtuldu.

aW

Y'l*H,fi'"

' "

"

' '"l»IIII^W> UM .Bi|ıa I. I l mı. nn.| i H M Hl «H ' I M*» ll|l|:ltll> II 1|U)^«I ' ip | ||.»H W«M*%ttt*» i * ( fil'


MOĞOL KANUNLARİ

$

edilen zaferler, onların hâkimiyetleri altına aldıkları bu milletler ve onların hukuk ve kültürlerine karşı duydukları istihkarı sınırsız bir şekilde arttırmıştı. Bundan ötürü de bu milletlerin insafsızca sömürülmeleri ve vergi vermeleri yolunda koydukları usuller ken­ dilerine az bile görünüyordu. Ancak fatihler- hâkimiyetleri altına al­ dıkları milletlerin büyük kütlesi içinde kendilerinin kaybolacak kadar küçük bir azınlık teşkil ettiklerini bu milletlerin oldukça sa­ kin geçecek uzun yıllarda zaferlerin parlaklığını ve intikamın kor­ kunçluğunu unutacaklarını ve nihayet barışın işsizliği içinde kendi­ lerinde de savaşcıl ruhun uyuklayacağını göz önünde tutmuşlardı. Böylece ele geçirilmiş olan ülkelerdeki Moğol hakimiyeti şaşılacak kadar kısa bir zamanda sona erdi. 1256 da Hülâgû'nun İran'da kur­ muş olduğu İlhanlılar sülâlesi 1344 de yok oldui 1242 de Kara-Hülâğû'nun Ortaasya'da (Buhara) kurmuş olduğu Çağatay hanedanı 1370 de Timurlek'in darbeleri altinda yıkıldı . Altın Ordu ise 1380 de Kulikov sahasında Ruslar'a karşı büyük bir yenilgiye uğradı. Nihayet, birleşmiş Çin'de hüküm sürmüş olan son Yüan »impara­ toru Togan-TimUr (Shun-ti) 1368 de Moğolistan'a kaçmak mecbu­ riyetinde kalmıştı. 2. § Mançu hakimiyetine kadar (1691) iç karışıklıklar devri Yüan'ların Çin'den kaçmalarından sonra geçen üç yüzyıl içinde Moğol tarihi ya dış düşmanlara karşı yahut da iç kargaşalıklardan ötürü girişilen hemen hemen fasılasız savaşlardan ibarettir. ToganTimur'un ardgelenleri durmadan kendilerini,, taht üzerinde hak id­ dia edenlere, kudretli aşiret prenslerine ve klan başkanlarına karşı savunmak mecburiyetinde kalmışlar, en son 15. nci yüzyılın başla­ rında da Cengizliler'in önderliğindeki Kuzey (Doğu) Moğolları, Ba­ tı Moğollar'mdan ayrılmışlardı. • Daha 14. üncü yüzyılın sonlarına doğru Batı Moğollar'dan bil­ hassa Çungaristan'da oturanlar ayrı bir birlik kurmuşlardı. Bu bir­ liğe giren dört en önemli aşiretten ötürü Birlik «Derbeıı-Oyrat» (Dörtlü - Birlik) adı altında tanınmıştı. Bu «Oyratlar» Mahmud'un önderliğinde hakimiyetlerini bütün Moğolistan'a tanıtmışlar ve Mahmud'un torunu Esen Çinliler'i bile büyük bir yenilgiye uğrata­ rak (1449) Ming imparatoru Yingtsung'u esir etmeğe muvaffak ol­ muştu. Ancak Esen'in ölümünden sonra, sözde de olsa Cengizlilerin hakim oldukları Doğu Moğollar'ı gene üstünlüğü elde etmişler-


ÎÖ

MOĞOLLARIN TARİH VE HUKUKU

di. Dayang-Han bir kere daha bütün Moğolistan'ı birleştirmeğe muvaffak olmuş fakat ölürken (1544) ülkeyi 11 oğlu arasında paylaştırmıştı. Bundan sonra Moğolistan hiçbir zaman bir tek Han'ın •hakimiyeti altında birleşemedi. Güney Moğolislan en yaşlı oğullara verilmiş Kuzeydeki Halla ise en küçük oğul Gerestsenze'ye düşmüş­ tü. Bir müddet kuzeye de hakim olup Çin'e karşı da oldukça bü­ yük başarılar elde eden Güney-Moğol devleti (İçmoğolistan) 17. nci yüzyılın başlarında Mançu'ların baskısı karşısında geri çekil­ mek ve 1633'ten sonra bunlara tâbi bir devlet hâline gelmek mec­ buriyetinde kaldı. Kuzey Moğolistan (Halla) da Gerestsenze, en son zamanlara kadar mevcut olup en çok sayılan prens sülâlelerinin kurucusu ol­ du. Ölürken ülkesini yedi oğlu arasında yedi «Hoşuna» a (küçük prenslik) ayırdı. Bunlar da sonradan buna benzer ayırmalar yap­ tıklarından ve bunlardan sonra gelen Hoşun, prensleri de aynı prensibe sadık kaldıklarından bu prensliklerin sayısı gittikçe ço­ ğaldı. Gerestsenze'nin oğullarının ardgelenleri adını burada an­ mak gerekir. Çünkü bunlara, son zamanlara kadar, Dış Moğolis­ tan'ın üç büyük hanlığının (Aymak) - son zamanlarda idarî bölge -adları olarak kalmış bulunan unvanlar - belki de Dalai Lama tara­ fından - verilmiştir: Dzasaktu Han, Tuşetu Han Tsetsen Han; bu üç büyük hanın etrafında küçük hanlar gruplaşıyor ve böylece «Aymak» ı teşkil ediyorlardı. Çok geçmeden Kuzey Moğolistan (Halha) da Mançuîar'la bir Modus Vivendi yapmak mecburiyetinde kaldı ve böylece, içmoğo­ listan kuzeydoğudaki komşunun baskısına boyun eğdikten sonra kuzeydeki üç Aymak da biri biri ardından (1634-38 arasında) Man­ çu'ların hakimiyetini tanıdılar. Bu tanıma tabii tam manasıyla söz­ de bir tanımaydı ve tehlikeli komşudan korunmaktan başka bir şeyi hedef tutmuyor ve ülkenin fiili bağımsızlığını ve iç durumunu haleldar etmiyordu. Mançular'm güneydeki komşularını sıkıştırmaya başladıkları bu sıralarda (17. nci yüzyıl başları) Çungaristan'daki Batı-Moğollar'ı arasında da esaslı değişmeler göze çarpmaktaydı. Belki ener­ jik aşiret prensi Batur Han'ın hâkimiyetinden kurtulmak, belki de yalnızca yeni yaylaklar aramak için bazı aşiretler topluluktan ayrılıp göç edip gittiler: Guşi Han Tibet'e gitti ve Dalai Lama'mn

>' • ; : t ) » i | ) | H H ) . I M I -î|fe I •! »Ut '

» H - ı fr-'l

M U * ' i * M N » « f ! l lifi» « tfimitffm*

i f M *>'WM mw*şnmwm>

»ı


MOĞOL KANUNLARİ

İl

hâkimiyeti ele geçirmesine yardım etti; Ho-Urluk önce Sibirya'ya oradan da Volga bozkırlarına gitti ve burada milleti Kalmuk adıy­ la tanındı. Mançular'm kudretlerinin gittikçe tehlikeli bir şekilde artma­ sı, İçmoğolistan'ın göz açıcı örneği ve aynı zamanda bitmek tüken­ mek bilmiyen iç kavgalar sonundaki zayıflık hissi, Halha ve Batı Moğolistan'daki Oyrat prenslerini iç bakımdan sağlamlaşma ve dı­ şa karşı savunma yolunda enerjik adımlar atmaya mecbur etti. Yukarıda adı geçen Oyrat Prensi Batur'un teşviki ile 1640 yılında belki de Çungaristan'da - Kuzey ve Batı Moğolistan'dan 44 Moğol aşiretinin başkanları ayrıca Kuku-Nor ve Volga Kalmuklar'ının baş­ kanları müşavere için toplandılar. Görüşmelerin sonunda şunlara karar verildi: 1) toplantıya katılan prensler arasında bir ittifakın imzası, 2) Sonradan Tsaacın - Biçik (Yargıçlar kitabı) adı verilen bir kitapta toplanmış olup bütün müttefik prenslerin ülkelerinde yürürlüğe girecek olan bir sıra kanun normlarının yazı ile tespit edilmesi (Bk. II. Bölüm, 3. kesim ve III. ekdeki metne). Moğollar'ın diğer bütün anlaşmaları gibi bu ittifak da tabiatiyle kısa ömür­ lü oldu. Doğu - Türkistan'ı fethetmiş olan enerjik Oyrat prensi Galdan bütün Moğol aşiretinin hükümdarı olmak yolunda ihtiraslı bir plan hazırlamıştı. Daha 1670'de Halha'ya ilk akınları başladı. Bu akın­ lar 1688'de ülkenin korkunç bir şekilde tahrip edilmesi ve 20 000 ailenin güneye giderek orada Mançu hakimiyeti altına girmeleriyle sonuç buldu. Çin kroniklerinin bildirildiğine göre ilk Moğol Hutuhtu'su Undur-Gegen' Ruslar'la Çinliler'in hangisinin himayesini istiyeceklerini bilemiyen Moğollar'a Çinlileri tavsiye etmişti. 1691'de Dolon-Nor'da konaklamış olan imparator K'ang-hsi'nin de hu­ zuruyla ve büyük merasimlerle yeni uyrukların Çin imparatorluk birliğine girişleri kabul edildi ve bundan sonra göç edip gelmiş olan Halha Moğollar'ına İçmoğolistan'da yaylaklar gösterildi. 3. § Çin Hakimiyetinde Moğolistan Bundan böyle Halha Moğollar'ını korumakla vazifeli olan Man­ çular şimdi Oyratlarla 70 yıl sürecek olan müthiş mücadelelerine başlamış bulunuyorlardı. Galdan'm ölümünden (1697) sonra da Oyratlar'ın başına bir sıra çok kudretli Hanlar geçmişti. Bunların


12

MOĞOLLARIN TARİH VE HUKUKU

yalnız Halha'yı ve Kuku-Nor bölgesini değil hatta Tibet'i ele geçir­ mek yolundaki büyük plânları ile Ch'ing imparatorlarının aynı mahiyeteki plânları karşılaşmaktaydı. Mançular'la Oyratlar arasın­ daki mücadele nihayet 1758'de Oyrat aşiretlerinin korkunç bir şe­ kilde imhasıyla sonuçlandı. Oldukça boşalmış olan Çungaristan'a çok geçmeden Kırgızlar ve Volga'dan geri dönen Kalmuklar gelip yerleştiler ve Mançular tarafından iyi karşılandılar. Böylelikle bü­ tün Moğolistan (ve Çungaristan) Çin hakimiyeti altına girmiş oluyordu. Bu hâkimiyet 1911'e kadar aralıksız devam edecekti. Bir ara İçmoğolistan'a yerleştirilmiş olan Halha Moğollar'ı bu arada yurtlarına geri gönderilmişler ve oraya yeniden yerleşti­ rilmişlerdi. Bu ise pek öyle kolay bir iş olmamıştı, çünkü bunlar yabancı topraklarda bulundukları sıralarda göçebe aşiretler ara­ sında önemli değişiklikler meydana gelmişti. Üstelik geri dönenler çok geçmeden gene Çungarlar'ın akınlarına maruz kaldılar. Her ne kadar yukarıda anlatıldığı üzere Galdan'ın ardgelenlerinin kesin bir şekilde yenilmeleri üzerine yeniden sükûnet temin edildiyse de, ardı arası gelmeden sürüp giden savaş kargaşalıkları ve bunlar­ la ilgili olarak yapılmış olan daimi sığır müsadereleri ve düzenli bir hayatın yokluğundan ötürü gittikçe artan eşkiyalık sonunda ülke­ nin iktisadî durumu korkunçlaşmıştı. Buna karşılık 18. yüzyılın ortalarından Çin'den ayrılmaya kadar süren gerek içde gerek dıştaki hemen hemen devamlı barış yavaş da olsa iktisadi bir yükselmeye sebep olmuştur. Bu yükseliş ancak, sonradan bahsedeceğimiz, bambaşka mahiyetteki müdahelelerden müteessir olmuştur. Bir zamanlar dünyanın yarısını ele geçirip buraların sakinleri­ ne hükmeden ve dünya hâkimiyetini kaybettikten sonra yüzyıllarca bitmek tükenmek bilmez iç mücadelelerden kurtulamıyan Moğol­ lar istiye istiye 150 yıl boyunca yabancı hakimiyetine boyun eğmiş­ lerdir. Bu şaşılacak olay nasıl anlaşılabilir ? İlkönce, 18. nci yüzyılın Moğollar'ı artık Cengiz Han'ın elinde öyle kudretli bir âlet hâline gelmiş olan, fetih arzusuyla dolu sa­ vaşkan süvari millet değildi. 16ncı yüzyılda Budizma Moğolistan'a girmiş bulunuyordu. Bu giriş çok geçmeden derinliği kadar ge­ nişliği de şaşılacak kadar büyük olan tesirler gösterdi. Lamaizma'nm yozlaşmış bir şekli hâlinde gelen Budizma, şaşaalı bir ibadet ve Bodhisattva'nın, azizlerin ve şeytanların Pantheon'unu da bir-


!

MOĞOL KANUNLARI

13'

likte getirmişti. Bunların, bozkırın çocuğumsu sakinlerine tesir et­ mesi pek tabiiydi. İnanma yolunda gayretli olan prenslerin de tut­ tukları bu yeni inanç çabucak yayıldı. Büyük servetler toplayan ve çalışmayı pek sevmiyen göçebelere gölgelerinde rahat bir hayat temin eden manastırlar kuruldu. Böylece dinî taassubun ve tenbelliğe meylin karışmasının sonucu olarak, gittikçe sayısı artan ve tarihte hiç bir rahip sınıfının fertler üzerinde haiz olmadığı bir tesire sahip bulunan ve eskinin savaşkan ordularının, dua eden Lamalar ve barışçıl çobanlardan ibaret bir millet olmasına sebep olan bir rahip sınıfı ortaya çıktı. Mançular daha başlangıçtan bu yana Lamalar'm iktidarından kendi gayeleri için faydalanmasını bildiler. İlk Moğol Hubilkan'ı (Reinkarnation, ruhun yeniden vücuda girmesi) bile 10 yıl (16911700) Peking sarayında yaşadı ve bundan böyle Mançu hanedanı gayelerine erişmek için Moğol rahiplerini kullanmayı tercih ettiler. Buna ek olarak - «divide et impera» kaidesinin tıpa tıp uygu­ lanması - Mançu hükümeti mevcut Hoşunlarm (Küçük prenslikler) gittikçe paıçalanarak küçülmelerini teşvik etti; öyleki yalnız Halha' da bunların sayısı 24'den 86'ya çıktı; tabii böylece buna para­ lel olarak hüküm süren prenslerin kudreti de gittikçe zayıflıyordu. Üstelik Peking'de uydurulmuş bir hierarşi, gözdelere tevcih edilen çeşit çeşit unvanlar ve bilhassa nüfuzlu Hanların imparatorluk prensesleriyle evlendirilmeleri yoluyla prensleri birbirinden ayır­ maya hatta iç düşmanlıkların çıkmasına dikkat ediliyor ve ayrıca Moğolistan için hazırlanan kanunlarda ifadesini bulan birçok asil­ zade imtiyazlarıyla bunlar ve halk arasında derin uçurumlar açılı­ yordu. Böylece bir yandan Lamaizma'nm yayılmasıyla ortaya çı­ kan gelişme bir yandan da Peking hükümetinin ustaca politikası sonunda, bir zamanların bu yenilmez fatih milletinin sessizce hâ­ kimiyet altına alınması şaşılacak bir şey değildir. Başlangıçta Çinlilerin Moğolistan'a gidip yerleşmeleri, bunun yasak olmasından veya hiç olmazsa ailelerinin birlikte götürülmesi menedilmiş bulunduğundan ötürü güçleştirilmiş iken geçen yüz­ yılın 80 inci yıllarına doğru, Çinliler'in oralara yerleşmeleri Mançu hükümeti tarafından iyice teşvik edilmiştir. Bir yandan fazla nüfus için toprak aranmaktaydı- bir yandan da Rusya'nın Dış-Moğolistan'ı ilhak yolunda arzular beslemesi buna sebep olmuştu. Göçen­ lerin baskısı Moğollar'ı yaylaklarından öteye itmiş ve çok geçme­ den Çin (Mançurya dahil) ile Moğolistan arasındaki sınır çenberi-


MOĞOLLARIN TARİH VE HUKUKU

14

ne Çinliler yerleşmiş yavaş yavaş bunlar içeriye de sızmışlar ve Urga ile Kiaşta arasına, kervan yolunun boyunca, yerleşmişlerdi. Yer­ leşme büroları açılmış, köylüler toprakları satın almışlar ve göçe­ be Moğollar yavaş yavaş atalarından kalma yaylaklarının yabancı ekinciler tarafından ele geçirildiğini görmüşlerdi. Kısa bir zaman içinde Çinlilerin yerleşme politikasının sebep olduğu huzursuzluk, yıllar geçtikçe rahatsız edici tezahürler, kısmen de karıştırıcı de­ dikodular ve nihayet gerek Çinliler gerek Moğollar tarafından gittikçe artan bir asabiyet sonunda tehlikeli bir şekilde çoğaldı. Çoktanberi zaten Çinli tüccarların ihtikâr mahiyetindeki faa­ liyetlerinin sonunda kuvvetli bir huzursuzluk meydana gelmişti. Bunlar asilzadelerin büyük bir kısmını -hatta bazan bütün bir Hoşunu- güneydeki komşunun soğuk kanlı hesaptan başka bir şey bilmiyen sermayesinin borçlusu haline getirmişlerdi (4). Kiaç4) Ticaret daha çok Moğol memleket mahsulleri ile (Koyun yünü, deve tüyü, keçi postu, at ve sığır derisi, at kılı ve kürkler, bihassa, dağ faresi kürkü) Çin ithal mallarının değişimi şeklinde olmakta idi. (Çin mallarının başlıcaları şunlardı: kalıp halinde çay, dokumalar, tütün, şeker, un, pirinç vs.). Bu ticarette normal olarak yabancı tüccar iki yoldan kazanmaktaydı: hem ithal malının kârlı satışından hem de sonradan satılan ihraç malından. Doğuştan tüccar olan Çinliler'in bozkırın saf sakinleri karşısında bu yoldaki istidatlarını büsbütün ustaca geliştirmiş olduklarını ayrıca söylemeğe lüzum yoktur. Bundan başka değişim çoğu kere kredili bir de­ ğişimdi ; zira Moğollar'ın ithal mallarına bütün yıl ihtiyaçları olduğu halde ihraç mallarını ancak belirli zamanlarda teslim edebiliyorlardı: Koyun yününü HaziranAğustos'ta, deve tüyünü Mayıs - Haziran'da, dağ faresinin kürkünü (ilk ve sonba­ harda olmak üzere) Mart - Nisan ve Ağustos - Ekim'de. Önceden teslim edilen ithal mallarına Çinliler'in nıutad faizleri olan ayda % 3 eklenmekteydi. Vâdesi ge­ lince Moğollar çok kere bu yüksek borçlan faizleri ile birlikte, ödiyecek durumda ola­ mıyorlardı. Ya Moğollar çok satın almı.ş bulunuyorlardı ve şimdi ellerindeki mal­ ları borcu karşılamaya yetmiyordu, ya ellerinde olmıyan kötü sebeblerden dolayı yeter derecede teslim edemiyorlardı (Sığır ölümü, verimsiz av gibi), ya ihraç mal­ larının fiyatları düşmüş oluyordu, yahut da Çinli alıcı kalite hakkındaki yersiz is­ teklerde bulunma, post ve derilerin sıkı bir şekilde sınıflandırılmaları, tartarken £.datma gibi yollardan ödemeyi güçleştiriyordu. Rütbe sahibi borçlulara yeniden önemli krediler açmak bahse konu olduğu zamanlar, bunlardan kefiller istenmek­ teydi. Bütün bir Hoşun'un prensine kefil olduğu nadir vakıalardan sayılmazdı. Borçlanmanın ne kadar yükseldiğine bir misâl olarak, Rusların tespit ettiklerine göre (Bk. Krasny Archiv, C. 37. S. 11), 1910 yılına doğru Çinli alacaklıların bütün Koşunlardan aşağı yukarı 12 milyon Ruble istemekte olduklarını, Tai-Ch'ing Bank'ın da yalnız prenslerde bir milyon Rubleden fazla alacağı olduğunu söyliyebiliriz. Hâl­ buki esas itibariyle tiearî muameleyi aşağı yukarı 25 büyük Çin firması yapmaktay­ dı. Bunların birçok yerlerde şubeleri vardı, ayrıca iş mevsiminde mal satın almak

<^««|». «. • • » • ' •

I »

ı«l»|H>»«. « I ...,,„,,. | ı » | i , l , I I C | . « ı ı m m -I W M W |.||*-<|. ,|i map»

W.|

«ll||M»MH*aMH»l «•


MOĞOL KANUNLARI

15

ta yakınlarındaki altın sahalarına Çinli Kuliler'in akın etmesi de iyi bir gözle görülmedi (5). Çünkü bunlardan bir kısmı sonradan oralara yerleşip kaldılar. 1908'de Çinlilerin Urga - Kalgam demir yolunu yapmayı tasarladıkları hakkında bir şayia çıktı. Bunun üzerine Urga'daki Rus başkonsolosu, durmadan hükümetine Moğollar'ın arasında huzursuzluğun gittikçe arttığını, bunların hakla­ rını tehlikede gördüklerini ve status quo'nun muhafazası için Peking'e müracaat ettiklerini bildirdi. Urga'daki Çin Amban (Vali) inin mahalli birçok olaylar sırasında Hutuhtu'ya karşı diploma­ tik olmıyan hareketleri (1910) işin çığrından çıkmasına yetti. Mo­ ğollar Rusya'ya baş vurmaya karar verdiler; çünkü Çin hükümeti azalmıyan bir enerji ile yerleşme politikasına devam ediyor ve Mo­ ğol garnizonlarına modern talim görmüş Çinli birlikler gönderme­ yi tasarladığı da tespit edilmiş bulunuyordu. Moğollar'ın tarafında (Dip Not : 4'ün için memleketin her çük Çin dükkânları bunlar da milyonluk

Devamı) : tarafına bir yığın ajan göndemekte idiler. Sayısı çok olan kü­ bunların yanında pek öyle önemli bir yer almıyorlardı, zaten firmalara bağlanmış bulunuyorlardı.

Çinli tüccarın I. Cihan savaşından önce Moğolistandaki biricik rakibi Rusya idi. Bu rakibden de korkması gerekmezdi. Rusya'nın Çin'le transit olarak Hankowtee'den ve Moğolistan (Kiachta) üzerinden geçen ticareti her hâlde Nerçinsk andlaşmasına (1689) kadar geri gitmektedir. Bu ticaret Tientsin andlaşması (1858) ile Ruslar'a Çin'de ülke dişliği tanınınca Moğolistan bakımından gelişmeğe başla­ dı. Daha 1860 da Urga'da ilk Rus firması kuruldu; 1883 de bunların sayısı onu 1910 da ide yirmiyi bulmuştu. Ayrıca Rus ticareti batıdan (Biisk) Kobdo ve Uliasuati'a doğru nüfuz etmekte idi. Başlangıçta tabiî yalnız bu yeni ülkeye girmeğe cesaret eden ve sermayeleri ortalama 20.000 Rubleyi geçmiyen küçük tacirler gelır.işlerdi. Gümrüksüz ithal imtiyazı üzerine (1881 tarihli St. Petersburg andlaşmaaının 12. maddesi) Rus ticaretinin durumu kuvvetlendirilmeğe çalışıldı. Buna rağ­ men bu ticaret hiç bir zaman Çin ticaretine ciddî bir rakip olabilecek kadar gelişe­ medi. Bilhassa Çinliler ucuz ingiliz ve Amerikan dokumalarını vsr. piyasaya arzelmeğe başlayınca Ruslar için rekabetin imkânsızlığı açıkça ortaya çıktı. Her ne kadar Batı Moğolistan'ın Rusya ile ticaretinin hacmi 1891 de 1,349 milyon Ruble iken, 1908 de 3,677 milyon ruble olmuşa da bundan Rusya'ya yapılan ihracatın pa­ yı çok büyüktü, zira bu °/o 566 nispetinde, Rusyadan ithalât ise % 22 nispetinde art­ mıştı. Demek ki Ruslar önce Moğol mahsullerinin alıcısı ve ancak çok küçük bir nispette de kendi mallarının satıcısı idiler. Rusların, Moğol ticaretinde, Cinle mu­ kayese edilince rollerinin ne kadar küçük olduğunu, 1908 yılında bütün Moğolistan için Çin ticaret hacminin 50 milyon Ruble, Ruslar'ınkinin ise ancak 8 milyon Ruble oluşu açıkça gösterir (Bu mesele için bk. Krasny Archiv C. 37. S. 3 v. öt.). ( 5 ) Moğolistandaki altın damarları için bk. Korotovetz S. 187. v. öt - 1928 yılında Moğol Halk Cumhuriyetinin iktisat bakanlığı artık tamamen verimsizleşmiş plan işletmelerin kapatılması hakkında kesin karar vermiştir,


MOĞOLLARIN TARİH: VE HUKUKU

16

idare edici kuvvetin, ruhun (spiritus rector), Lamalar'm başı, Urga'daki Hutuhtu'nun olduğu kendiliğinden anlaşılır; çünkü mü­ minlerin dertlerini anlattıkları en yüksek otorite o olduğu gibi kendisi de - yukarıda işaret edilmiş olduğu gibi -son zamanlarda Mançu hüküûmetinin mümessilleri ile pek de hoş izler bırakmıyan tecrübelerde bulunmuştu. Moğollar'm bu adımlarına Ruslar tarafından ne gibi bir tesirde bulunulduğu tespit edilememektedir. Çar hükümetinin ajanlarının faaliyetlerinin passif bir gözetlemeye ve Moğolların «özbaşlarına» vermiş oldukları kararların Petersburg'a bildirilmesine inhisar et­ tiği pek de akla yakın gelmemektedir. Mançu hükümetinin sandığı gibi, Rusya'nın Moğolistan'ı ilhak etmek istediği de pek akla yakın gelmez. Zira, idaresi ve askerî emniyeti, değeriyle mütenasip olmıyan meblağları yutacak böyle muazzam bir ülke neye yarıyacaktı? - Her ne kadar yıllar boyunca bunu teşvik eden sesler eksik olmamıştıysa da bunlara, ilgili makamlar önem vermemişlerdi. Meselâ daha 1854 de Doğu Sibirya genel valisi Muravieff (Amurski) Rus­ ya'nın Moğolistan'ı himayesi altına almasını teklif etmişti. Ancak kendisine, Urga'daki Hutuhtu'nun iyi niyetlerini elde etmekle ve en nüfuzlu prenslerin dostluğunu aramakla yetinmesi bildirilmiş­ ti. II. Nikclay ile senli benli dost olan Buryat mucizevî tabibi ve maceraperesti Badmayeff 1890 yıllarında III. Aleksandr'a, II. Nikolay'a ve Kont Witte'ye tekrar tekrar Moğolistan'ın, Tibet'in ve Çin'in bir kısmının ilhakı yolunda fantastik bir tasarı sunmuştu. Rus - Japon savaşının ön tarihi ile tanınmış olan toprak spekülâsiyoncusu Bezabrazoff'un malî gurubu da 1903 yılında cesaretli oldu­ ğu kadar başarısız kalan bir şekilde Moğolistan'ın ilhakını istemiş­ ti. 1905 de bir mühendis tarafından sunulmuş olup Sibirya demir­ yolunun yükünü azaltmak için düşünülmüş bulunan ve Moğolistandan geçmesi gereken bir Uralsk - Manchuli paralel demiryolu tasarısı da Rus hükümeti tarafından reddedilmişti. - 17.7.1907 ta­ rihli Rus - Japon anlaşmasının 3. üncü maddesinde her ne kadar Rusya'nın Moğolistan'da ayrıca menfaatleri olduğu kabul edilmiş idiyse de, buna ek olan gizli bir notada da bununla status quo'ya dokunulamıyacağı üzerinde de ayrıca durulmuştu. Moğolistan'daki Rus menfaatleri siyasî değil sadece iktisadî mahiyette idiler. 5 numaralı notta Rus ticaretinin Moğolistan'a gi­ rip ilerlemesi ve Çinli sermaye ile mücadelesinde kazanmış olduğu küçük başarı kısaca anlatılmıştır. On yıllar boyunca Rus ticareti-

iiiırwm*HMMiıu ti ..| \ı H I

Im

umifi ü-yn < »ti t•-.*(». M HU 1.1.1.11 i (IMH MI M ıtmm***'tifm

»

wwtyW'wr*Vimtww*şm*ı»ınt*ı


MOĞOL KANUNLARI

17

nin öncülerini Sibirya illerinin kasabalarından (Biisk, Minosinsk, Verkhneudinks, Troitkosavsk) gelen küçük tüccarlar teşkil ettik­ leri halde 1910 yıllarına değin Rus sanayii ve büyük ticareti Mo­ ğol ticareti ile canlı bir şekilde ilgilenmeğe başladılar ve gittikçe artan bir nispette hükümetin dikkatini Moğolistan'a çekmeği bildiler. Böylece 1909 da Ticaret Bakanlığında Moğol pazarının in­ celenmesi için ayrıca bir komisyon teşkil edildi. Aynı zamanda basın seferber edildi ve bir kısmı Moskova dokuma sanayii ta­ rafından tertip ve teçhiz edilen bir çok seferler sonunda yeni ül­ ke incelendi. Nüfuzlu tüccar muhitleri kendilerine bürokratik gözüken hükümet politikasını şiddetle tenkit ettiler ve Moğo­ listan konusu o zamanların başkent ve Sibirya basınının sütun­ larından eksik olmadı. Bir çokları açıktan açığa ilhak istemek­ teydiler, bunun yanında, Sibirya demiryolu ile Moğolistan sı­ nırın arasında daha ucuz nakliyeyi "temin edeceği sanılan Mysovaya - Kiaçta demiryolunun tasarısı da çok sık incelenmek­ teydi. Tertip edilmiş olan seferlerden kötü haberler gelmesi üzerine memnuniyetsizlik daha da arttı. Rus manifatura mallarının İngiliz malları karşısında gerilemek mecburiyetinde kaldıkları tespit edil­ mişti. Ayrıca Çinliler'in İngiliz komisyoncuları oldukları kabul edilmiş ve inşası yakın görülen Urga - Kalkan demiryolu ile Moğo­ listan'daki Rus ticaretinin sona ereceğine inanılmıştı. Böylece Rus hükümeti, ticaretin ve her şeyden önce Moskova dokuma sanayiinin menfaati icabı, Moğol meselesinde daha yük­ sek bir faaliyete yöneldi. Ayrıca diğer, menfaatlerine pek uygun düşen durumlar da hükümeti böyle bir politikaya davet ediyordu. Ancak gene de Rus politikası bakımından Moğolistan'ın ikinci de­ recede önemi olan bir mesele olduğu kendiliğinden anlaşılır. «Halha'da ki iç durum bizim hayatî menfaatlerimize dokunmamakta­ dır. Moğolistan meselesi bizim için bir vasıta olmak bakımından önemlidir ve Çin'deki diğer siyasî vazifelerimizin hallinde kefeye konulmak icap eder» diye Rus dış işleri bakanı Peking'deki Rus elçisine telgraf göndermişti (27.7.1911) (6). 1911 Temmuzu sonlarına doğru Moğollar, rütbe sahiplerin­ den müteşekkil bir heyeti, Rus hükümetinden Moğolistan'ın hima­ yesini kabul etmesini rica etmek üzere Petersburg'a gönderdiler. 6) Bu husus için A. Popoff'un «Tsarskaya Rossiya i Momgoliya» adlı çok bilgi Verici makalesine bakınız, Krasny Archiv, C. 37, S. 3. v. öt.


18

MOĞOLLARIN TARİH VE HUKUKU

Petesburg'da uzak, doğu maceralarına atılmak istenilmediğinden ve tam bu sırada üstelik Yakındoğu'da durum endişe verici bir şekil­ de gerilmiş bulunduğundan bu rica kabul edilmedi ama gene de İrkutsk askerî bölgesinin kurmayı vasıtasıyla Hutuhtu'ya 15 000 silah, 7,5 milyon mermi ve 15 000 kılıç gönderilmesine engel ola­ cak bir sebep de görülmedi. Bundan biraz sonra Çin'de patlak veren ihtilâl Moğollar'a bu Rus silâhlarını kullanmak fırsatını verdi; Çin'li memurlar kovul­ dular ve 18 Kasım 1911 de Dışmoğolistan'm bağımsızlığı ilân edil­ di. 16 Aralık'da da Urga Hutuhtu'su «Birçokları tarafından tahta çı­ karılan» adı altında Han olarak tahta çıktı. Moğolistan'ın diğer bölgelerinden, bilhassa batısından, Çinliler 1912 yılında yavaş ya­ vaş çıkarıldılar. Ağustos 1912 de de bütün Kuzey Moğolistan Ur­ ga Hutuhtu'su (Bogdo-Gegen)nun hâkimiyeti altına girdi. İncelememizin çerçevesi içinde Moğol tarihi hakkında verdi­ ğimiz bu kısa bilgiyi burada kesiyoruz. Moğolistan 220 yıl başlan­ gıçta hakimane bir politika kovuşturduktan sonra yozlaşan, hük­ mettiği insanların ihtiyaçlarını artık anlamıyan bir yabancı hane­ danın hakimiyeti altında kalmıştı. Bir zamanlar dünyanın korktu­ ğu hâkim bir millet iken çoktan beri tenbel çobanlar ve ahlaksız rahipler hâline gelen ve frenginin mahvetmekte bulunduğu, en şan­ lı atalarının kültürleri seviyesinin üstüne çıkmamış olup geniş, fa­ kat az nüfuslu bir ülkede, Rus ejderhası ile Çin canavarı arasında yaşıyan bu insanlar kendi içlerinden gelerek değil olayların baskı­ sı ile tehlikeli bir hediye olan özerkliği almışlardı veya Ruslar'in ya­ hut da Çinliler'in kurbanları olmaları mukadderdi. Dünyadaki büyük olaylar Moğolistan'a da tesirden geri kalma­ dı: Özerkliğin ilânından - 5. Kasım 1921 - tam on yıl sonra yeni teşkil edilmiş olan bir Moğol cumhuriyeti Sovyet Rusya ile bir dostluk andlaşması imza etti. Bundan iki yıl sonra da Huruldan (Parlamento) Sovyet hukukçular tarafından hazırlanmış olan Mo­ ğol anayasasını tasdik etti. Yıllar geçtikçe hızlandırılan Sovyetleş­ tirme sonucu, bugün bu ülke her ne kadar hâla de jure özerkse de de facto kuzeydeki komşusunun tabii olmuştur. 2.

Kesim

MOĞOL LAMAİZMASI

Şamanist Moğolistan'a Budizma 16. ncı yüzyılda Lamaizma bi­ çiminde, yâni budist reformatörü Tsongkhapa'nın «San Bilgi'si»

«pıll.u.1 .1 ıı M ı

ı „ . nıımıuaa ,,„ ,.,,,,

i..,,,. ,ı;

,,„ m * , , , : „ , „ , „ „ , „ „

m

m

,

,„,,,„


19

MOĞOL KANUNLARI

hâlinde girdL Prenslerin gayretli teşvikleri ve rahiplerin mahir propagandaları sonunda, şaşılacak kadar çabuk bir zamanda Lamaizma bütün ülkeye yayıldı: 1586 da Gerestsenze'nin torunların­ dan Abatay - Han, eski başkent Karakurum'un yerinde ilk manas­ tır Erdeni - dzu'yu yaptırdı; 1635 de ilk Hobilgan (aş. bk.) Halha' da görüldü ve 17. yüzyılın ortalarına doğru yeni din bütün kuzey Moğolistan'ı kaplamış bulunuyordu. 1. §

Manastırlar Dinin baş yurdu ve çok kere dinî yüksek rütbe sahiplerinin oturduğu yer Manastırdır. Bütün ülkeye yayılmış bulunan ve sayı­ ları çok olan (1) manastırlar kuruluşlarına göre dört sınıfa ayrı­ labilirler. 1) Gegen yahut Hutuhtu manastırları, bunları Halha Moğolları, faziletleri veya mucizeleri ile temayüz etmiş bulunan Hubilganlar'ın oturup da halkın iyiliği yolunda dua etmeleri için inşa et­ mişlerdir; 2) Mançu sülâlesi imparatorları tarafından Çin maliyesi he­ sabına inşa ettirilmiş olan imparatorluk manastırları. 3) İktisadî durumun bilhassa iyi olduğu yıllarda bir Sumun (en küçük süvari birliği)un bir manastır inşa etmek için birleşmiş olan aileri (150-299) tarafından inşa edilmiş olan Sumun manas­ tırları. Bunlar çok geçmeden, bakım için gereken vasıtaların yok­ luğundan Lamalar tarafından terkedildiklerinden ancak bayram günlerinde âyin için ziyaret edilirler. 4) Çok sofu prensler veya akrabaları tarafından sevab olsun diye inşa ettirilmiş olan özel manastırlar. Bunların da büyük bir kısmı, yaptıranın ölümünden sonra varisler tarafından ihmal edil1) Karamisheff (S. 397 v. öt.) dört Aymak için «Manastır ve tapınakların» sayısını aşağıdaki gibi göstermektedir : Dzasaktuhan Tuşetuhan Tsetsenhan Soin - Noin - Han Toplam

377 702 886 680 2645


20

MOĞOLLARIN TARİH VE HUKUKU

diklerinden Sumun manastırlarının düştükleri duruma düşmüşler­ dir. Bunlar içinde en önemlileri ve bizim incelememize konu teşkil edecek olanları Gegen manastırlarıdır. Bunlar yapıldıktan sonra, yapılmaya katılmış olan prenslerden her biri, kendilerine hukuken ve iktisaden bağlı ailelerden bir kaç tanesini manastırın evliyasına temlik etmekte olduklarından ve bunlar da bundan böyle Şabinar (Müfredi : Sabi) adı altında bu evliyaya hizmet ile mükellef bu­ lunduklarından bu manastırlar ayrıca önem kazanmışlardır. Beka­ ları pek de emin olmıyan tahsisata bağlı bulunan imparatorluk manastırlarının aksine - Sumun manastırlarını ve özel manastırları bütün bütün bir yana bırakıyoruz - böylece Gegen manastırları Şa­ binar'in çalışma kudreti sayesinde daha başlangıçta sağlam maddî bir temele dayanabiliyorlardı; manastıra bağlı 50 aile bile bir ma­ nastırın bağımsızlığını ortalama olarak temin ediyordu. Şabinar'm tabii çoğalması ve sonradan yapılan hibeler bu değerli mülkü gittik­ çe genişletiyor çok geçmeden ülkenin dış hayatında en belli başlı amil oluyorlardı. Gene de her manastırın Şabinar sayısı başka baş­ kadır; bunda en büyük amil manastır evliyasının itibarıdır: Urga' daki Cebsun - Darnba - Hutuhtu'nun 20 000 den fazla Sabi ailesi yani 100 000 den fazla adamı olduğu halde başka manastırlarınki bunun ya yüzde biridir veya daha da azdır. Manastırlar kendilerine Sabi çalışma kudreti halinde verilmiş olan servetle murabahada bulunmayı pek ustaca başarmışlardır. Sabilerin bir kısmı ya manastır sürülerinin çobanlarıydılar yahut da diğer ayak işleri ile uğraşmaktaydılar; diğer bir kısmı da ken­ di iktisadî teşeküllerini işletiyor ve servete göre kademelendirilmiş vergileri Manastırlara vermekle mükellef tutuyorlardı. Bunların kervancı olarak Çinli firmalar hesabına ihracat mallarını Kalgan'a veya Kuei-hua-ch'eng'e sevketmeleri bilhassa değerliydi. Çünkü mal nakliyatı için bahse konu olabilecek öküzlerin ve develerin büyük bir kısmı manastırların elinde bulunmaktaydı (2). Çinliler yük ve 2) Karamisheff (S. 397 v. öt.) 1918 de yapılmış olan bir sayıma dayanarak dört Aymak'daki manastırlara ait hayvanların sayısını aşağıdaki gibi göstermektedir: At

Tusetuhan Soin - Noin •. Han Toplam

.......

Deve

Sığır

14 345 86 110 47 631 27 197

2 131 15 756 6 027 4 551

19 084 83 081 39 476 27 069

175 283

28 465

Davar 172 523 466 179

716 089 280 970

168 710 1 342 055

<iMi4v-ı«i>»-ıı«ı^iiiiı .mıhını IPM

tum>$amm*mm}.««.-


21

MOĞOL KANUNLARI

çekim hayvanı kiraya verenler arasında, ziya, hasar veya temerrüdden dolayı sorumlulukda en çok teminatlı görünenleri tabii tercih ediyorlardı. Kervanda kervancı olarak çalışan Şabi'nin kendisinin de hayvanları bulunursa- o zaman kervancı yükletene karşı sorum­ luluğu kabul ettiği için manastıra nakliyatın büyüklüğüne ve kerva­ nın gideceği, uzaklığa bağlı (ve her halde manastırdan manastıra değişen) bulunan bir ücret de veriliyordu. Manastırların önemli gelir kaynaklarından bir başkası da pos­ ta işlerinin taahhüt edilmesiydi. Bu iş için tabiidir ki büyük at sü­ rülerinden ve Şabi'lerin hizmetinden faydalanılıyordu. Hoşunlar tarafından her posta istasyonu için manastırlara ödenen ücret or­ talama olarak yılda 400 gümüş Tael'i bulmaktaydı (1939 rayici ile 400 lira) bu arada unutmamak gerekir ki, boş kalan bozkır atları­ nın yem masrafları da yoktu. Hacıların ve diğer müminlerin ihtiyaçlarını temin için manas­ tırların dolaylarında tesis edilmiş olan çok sayıda cinli dükkânla­ rı da bu manastırlara, yüksekliği yerine göre değişen bir vergi -or­ talama olarak dükkân başına yılda 20 Tael - ödemekte idiler. Böylece manastırlar önemli miktarlarda nakit toptamaya mu­ vaffak olmuşlar ve bunun bir sonucu olarak borç para vermeğe de başlamışlardı. Genel olarak Hoşunlar borç alıyorlar ve yılda % 36 ya kadar varan faiz ödüyorlardı. Manastırların arta kalan nakit­ leri ekseriya küçük, az gelirli diğer manastırların bakımında veya baş manastır tarafından idare edilen yeni manastırların inşasında kullanılıyordu. Böylece Urga Hutuhtu'sunun Urga'dan başka tam dokuz manastırı vardı. 2. § Rahipler Böylece Lamaizma'nm, manastırların zenginliği ve bu manas­ tırların halkın büyük bir kısmını ve hatta bütün idari bölgeleri hizGetıe 1918 sayımına dayanarak aynı müellifin bu dört Aymak'da bulunan bü­ tün hayvanlar hakkında verdiği rakamları yukarıdakilerle karşılaştırmak faydalıdır: At Deve Sığır Davar Dzasaktuhan Tuşetuhan Tsetsenhan Soin - Noin - Han

93 186 125 259

942 605 704 127

Toplara

665 378

17 52 17 51

669 751 548 420

139 388

96 143 122 295

795 647. 576 . 858 1

904 435 881370 662 627 675 159

618 876 4 124 091


22

MOĞOLLARIN TARİH VE HUKUKU

met mükellefiyeti (Şabi'ler) ve borç köleliği ile kendisine bağlan­ ması sonucunda, bütün ülkede zaten çok büyük olan kudreti rahip sayısının ezici çokluğu yüzünden hem bir kaç misli artmış hem de bununla bu kudret dış ifadesini bulmuştur. Her ne kadar genel ola­ rak - Çin hakimiyeti sırasında ve sonradan en son yıllara kadar bütün erkek nüfusun sekizde beşinin rahip sınıfına mensup oldu­ ğu söylenirse de, bu iddia hiç olmazsa buradaki «rahip» kelimesi­ nin tam bir din hizmetkârı anlamında kullanılmadığı yolundan gi­ dilerek sınırlandırılmak gerekir. Bu orantının içine, her hangi bir dinî vazifeyi üstlerine almış olup, aşağıda da açıklanacağı üzere, hiç bir suretle rahip olmıyan kimseler de sokulmuştur. O halde kim rahip veya Lama idi? Bu soruyu Moğolistan için en yüksek idarî merci olan Çin hükümeti başka Lamaizma ise başka türlü ce­ vaplandırmıştır. Önce Çin hükümetinin kimleri rahip sınıfına mensup addet­ tiğini tespit edelim. Hükümet «Lama» lan bütün vergilerden ve devlete bulunulması gereken her türlü edadan, herşeyden önce de askerlik hizmetinden muaf tuttuğu için kendisinin «Lama» kavra­ mını iyice tarif etmesi gerekiyordu. Hükümet yalnız, Moğolistan'­ ın en yüksek idarî makamı olan Li-fan-yüan tarafından verilmiş bir Lama hüviyeti bulunanları Lama sayıyordu. Kim böyle bir hüvi­ yet elde etmek ve böylece rahip sınıfının imtiyazlarından faydalan­ mak isterse kendi Sumun'undan bu hususta Sumun'un bir itirazı olmadığı hakkında bir vesika almak icap ederdi. Talip bu vesika­ yı bundan sonra kendi Hoşun'unun Yasak'ına (Prensine) bir di­ lekçe ile birlikte sunar ve bu dilekçede Yasak'dan Li-fan-Yüan'a kendisine bir Lama hüviyeti verilmesi için bir dilekçe yazmasını rica ederdi. Bunun üzerine Yasak bu dilekçeyi, Sumun'un vesika­ sını ve kendisinin bu husustaki raporunu ilgili Aymak'm Çulgan (Meclis)ına gönderdi. Çulganın başkanı olan Çulgan-u-darga da bu iş için Peking makamlarıyla yâni Li-fan-yüan ile temasa geçer­ di. Li-fan-yüan hüviyetin verilip verilmemesi hususunda takdir serbestisine sahipti. Ancak her yıl kaç hüviyet vesikası verdiği hak­ kında da İmparatora rapor vermesi gerekiyordu. Demek ki muaml çok girift, uzun ve rüşvet almaya pek teşne bulunan Çin memur­ ları da işin içine girdiklerinden oldukça pahalıydı da. Bundan do­ layı da pratikte bu yoldan pek az gidilmiştir. Hatta daima manasv tırlarda yaşıyan Lamalar'ın bile pek azmin Lama hüviyeti vardı. Hükümet de her iki gözünü kapıyor ve işin tanzimini Yasaklar'a

[

M..M«im»rt.ıtıı . . . | n . u m . ,,,.1.1 | ! | i . | H I O - . p M J * | | H | i m ı .MHIŞtti

«Hlı«4HMıw|mN|l


MOĞOL KANUNLARİ

bırakıyordu. Bunlar ise, mümin oldukları için rahip olma yeminin­ de bulunmak istiyenlere bir yandan güçlükle engel olabiliyorlar ve böylece Lamaların sayısının artmasına bir sınır konulmamış olu­ yordu; diğer yandan da her yasak kendi Hoşun'unun menfaatleri­ ni korumakla mükellefti ve bundan ötürü de yalnız rahip olma ye­ minini etmiş olup böylece imtiyazlı rahip sınıfından sayılması ge­ rektiği iddiasında bulunau her keşi, Hoşun mensuplarının bütü­ nünün hükümete karşı ifaya mecbur oldukları mükellefiyetlerden masun kılarak bunların hisselerini diğerlerine yükliyemiyordu. Böylece pratikte Yasaklar rahip sınıfının imtiyazlarını yalnız rahip olup rahiplikten başka meslekleri bulunmıyan ve daimî olarak ma­ nastırlarda yaşayanlara tanıdılar. Bunlara «Yazılı» rahipler adı ve­ rilmekte idi. Gerçekten de bunlar dünyevî bir merci olan Yasaklar'm Hoşun'un diğer mensupları için tuttuklarından ayrı bir özel listeye yazılı idiler. Bunun gibi manastır idareleri de bunları bir deftere yazmaktaydı' ancak bunun için Yasak tarafından manastı­ ra daimî olarak girme yolunda verilmiş bir izinnamenin manastır idaresine gösterilmesi şarttı. Buna karşılık, bozkırda yaşıyan ve manastıra karşı büyük Hural (âyin) lara katılmakla mükellef bu­ lunan büyük Lamalar topluluğu Hoşun idaresinin sicillerinde dev­ lete karşı mükellefiyetlerde kendilerinden ayrıldıkları Hoşun'un diğer mensuplar ıile birlikte yazılı idiler, yalnız bunların adlarının ardında rahiplik rütbeleri yazılı olurdu. Lamaizmada her yemin edeni rahip sınıfından^ saymazdı. Yal­ nız aşağıda görülecek iki en yüksek tevcihe mazhar olanlar rahip sınıfından sayılırlardı. Başlıca tevcihler şunlardı: a) Ubashi: Çok kere ana - baba 4-5 yaşındaki oğullarına Ubaşi'lik tevcih ettirirlerdi. Bu tevcihten sonra Ubaşı olan kimse­ ler yalnız 5 hayat kaidesine ve bazı oruçlara vsr. ye riayetle mükel­ lef olurlardı; ancak gene de rahip sınıfına girmiş sayılmazlardı, bundan ötürü de rahip elbisesini giymek veya saçları kestirmek haklarına sahip olamazlardı. Kısaca bunları diğer kimselerden ayıran hiçbir şey yoktu. Bu birinci tevcihin pratik değeri ancak rahiplik yolundaki ikinci tevcih için gerekli bulunan bir basamak teşkil etmesindedir. Bu ikinci tevcih b) Bandi'lik tevcihidir. Böylece çok kere, oğullarını rahip yapmak istiyen ana-baba birinci tevcihin hemen arkasından ikinci


24

MOĞOLLARIN TÂRİH VE HUKUKU

tevcih için gereken işlemi yaptırmaktadırlar. Yemini dokuz kaide ihtiva eden Bandi çömezdir ve bu sıfatla da manastırda oturmak mecburiyetindedir. Manastıra mensup oluşunun dış işareti olarak herseyden önce saçı kesiktir ve omuzlar üzerine atılan kırmızı bir kumaştan ibaret bulunan Orkimci'yi taşır. Manastır baş rahibinin tensip ettiği bir Lamanın nezaretinde Tibet yazısını, en önemli duaları ve dinî âyini öğrenip böylece rahipliğe hazırlanır. Ancak Bandi her istediği anda manastırı terkedip ailesi yanına dönmek hakkını haizdir. Ancak üçüncü tevcih olan : c) Getsul'luk tevcihi iledir ki bir kimse rahiplik sınıfına bağlanmış olur. Getsul riayetle mükellef olduğu 40 kaideden bi­ ri olarak daimî bekâr kalmak mecburiyetindedir (3). Diğer yan­ dan da rahiplere ait bir sıra küçük işleri yapmak hakkını da elde etmiş olur. Gene de Getsul'ların çoğu tevcihten sonra bozkıra dön­ mekte ve ancak büyük bayramlarda Hural'a katılmak için manas­ tırları ziyaret etmektedirler. Bunlar bozkırda ailelerinin içinde ya­ şamakta her türlü dünyevî işlerle uğraşmakta ve yeminlere aldırmıyarak çok kere metres tutmaktadırlar (4). Ancak saçları kesik olduğu ve üstlerinde de rahip elbisesi bulunduğu için alelade in­ sanlardan ayrılmaktadırtar. Rahip sınıfına mensup olmanın bun­ lara gene de faydası dokunmaktadır; çünkü düğünlerde ve cenaze­ lerde gereken dinî merasimi çok kere bunlar yapmaktadırlar ve müşterileri de daha çok az varlıklı sınıflardandırlar; zira bunlar daha yüksek bir rahibin hizmetlerinin karşılığını veremiyecek bir durumdadırlar. Manastırlarda kalan Getsul'lar ise dinî inceleme­ lerde gerekli derinliğe vardıktan sonra (çok kere bununla birlikte tibeto-budist anlayışa göre ayrı bir disiplindeki incelemelerde de 3) Bu kaidelerden on tanesi esas kaidedir. Diğerleri ilgili rahip için (Getul veya Gel on g) özel kaidelerdir. On esas kaide şunlardır. 1) hediye edilmemiş şeyi almamak, ayrıca şunlardan kaçınmak 2) cinsî münasebetten, 3) yalandan, 4) sarhoş edici şeyleri kullanmaktan, 5) dansetmekten, 6) müzikten ve tiyatrodan, 7) güzel ko­ kulardan ve süsten, 8) yüksek ve geniş oturma yerlerinden, 9) zamansız yemek ye­ mekten, 10) gümüş kabul etmekten. İlk dört kaideyi ihlâl etmek rahiplik tevcihini yok ederdi. Geri kalan altı kaidenin ihlâli kefaret ile düzeltilebilirdi. Özel yemin­ lerin ihlâli ise manastır cezalarına uyruktu. 4) İlgili kişinin halk yanındaki itibarına bunun hiç bir zararı dokunmazdı. Böyle bir münasebetten dünyaya gelmiş olan çocuklara da ne kadar az kötü nazar­ la bakıldığı bir Lama ile fakir bir Taiyi (asilzade) nin kızından evlenme dışı doğmuş olan orombo - Gegen'in meşhur Hubilgan'ı göstermektedir. - Ayrıca burada zikredil­ meğe değer ki, Urga'nın son Hulutu'su açıkça evlenmişti ve karısı hükümet işlerin­ de büyük bir nüfuz sahibi bulunmaktaydı.

111,11

"«« '*

I 1 *'

Hu MmHi»i "inp-ftltJisMiiit.il ııııı*wwi 'pul ıııtjıtN ***!«>


MOĞOL KANUNLARİ

23

bulunmaktadır: msl. tıp, astronomi veya astrologi, mantık, hitabet ahlak gibi) manastır baş rahibinin takdirine göre son tevcihe mazhar olurlar. Böylece tam bir rahip olan kimseye, d) Gelong adı yerilir. Bunlar 253 dinî kaideye riayet etmek­ le mükelleftirler, daimî olarak manastırda otururlar ve hiç bir sınırlandırılmaya uyruk olmadan her türlü rahiplik vazifelerini ifa edebilirler. Hizmetlerine karşılık bunlar, Getsullardan çok daha yüksek bir ücret isterler; bundan ötürü de tercihan zenginlerin rahibi olurlar. Gelong'lar arasında Emçi'ler yani tabibler bütün milletin hayatında çok önemli bir rol oynarlar. Böylece asıl meslekten olan tam rahiplerin Gelong'lar olduk­ larını, buna karşılık Getsul'ların sırası düştükçe rahiplik yaptıkla­ rını, Bandi'lerin çömez veya manastır öğrencisi (bunlara Manşi veya Manşiki de denir) olduklarını- Ubaşi'lerin ise alelade mümin­ lerden pek de ayırt edilmediklerini gördük. Buna rağmen, her ne kadar yukarıda bahsi geçen erkek nüfusun 5/8 inin yalnız küçük bir kısmı Gelong ise veya idi ise gene de geriye kalan Getsul'lar ve Bandi'ler de Sankyamuni'nin ve Tsonghapa'nın dinî yolunda gayreten geri kalmazlardı. Manastırlarda özel görevlerle vazifelendirilmiş olan birçok ki­ şiler içinde aşağıdakiler hepsinden önce yazılmaya değer: 1) Hanbo-Lama, bir Hutuhtu manastırının baş rahibi; Urga'da bu, oradaki Cebsun-Damba-Hutuhtu ve en yüksek dinî mer­ ci tarafından seçilir ve imparatorun el yazısı ile bu seçim onanır­ dı. Buna karşılık bozkır manastırlarında baş rahip manastır rahip­ leri tarafından seçilir ve bu seçim manastırın Hutuhtu'su ve ilgili Yasak tarafından onanırdı; 2 Tsorci-Lama (baş rahip yardımcısı, Subprior), bu, yapıla­ cak âyinler hakkında direktif verir, bunlara katılacak Lama'ları belirtir, «Nom» larm (mukaddes kitaplar) incelenmesine nezaret eder vsr.; 3) Şiretu-Lanla, mekle mükelleftir;

bu doğrudan doğruya âyinlere nezaret et­

4) Gebkü, âyin sırasında intizam ve sükûneti teminle mükel­ lef olup rahiplerin yaşayışlarına nezaret eder; 5) Umzat, bu âyin sırasında önde teganni edip dua eden kimsedir; bu, âyine başlamadan diğer rahipler de başlıyamazlar;


MOĞOLLARIN TARİH VE HUKUKU

26 6)

Nirba, manastırın malî işlerine bakar;

7) Şandzotba, Sabiler idaresinin başıdır; bu, böyle işleri de bilen en tecrübeli Getsul'ler (Gelong'lar değil) arasında seçilir. Urga'daki Şandzotla, Hutuhtu ile Moğol ve Mançu Amban'ı (yâni Urga'daki İmparator'un mümessili) tarafından tâyin edilirdi. Bunun Peking'e gidip İmparator'un huzuruna çıkması ve böyle tâyinini onatması gerekirdi. Buna karşılık bozkır manastırlarına seçilen Şandzotba'ların seçimi ilgili Aymak meclisi tarafından onanırdı. Rütbe itibariyle bozkırlardaki Yasak'la, Ugga'daki ise Aymak mec­ lisi başkanı (Hulgan-u darga) ile bir tutulurlardı; 8)

Da-Lama, Şandzotba yardımcısı (bunlar daima ikidirler);

9) Zaisan-Lama, bunlar her Sabiler Otok'u (yâni rafından üç yıl süre ile kendilerini temsil etmek üzere resine (yâni Şandzotba'nın Yamen'ine) gönderilen Vazifeleri, yer ve kişileri tanıma bilgilerine dayanarak ya ve yardımcılarına yardım etmektir.

bölgesi) ta­ Sabiler dai­ Lamalardır. Şandzotba'-

Diğer Lama rahiplerinden tamamen ayrı bir yeri Hubilgan'lar almaktadırlar. Bunlar, faziletleri veya dinî gayretleri ile temayüz etmiş olan Lamalar'in yeniden doğuşlarıdır. Halha'da daha 1635'de ilk Hubilgan görülmüştür; o zamandan beri de bunların sayısı gittikçe artmıştır (5). Hubilgan'ların sayısının artmasının sebebi, dinin yayılması hususunda büyük hizmetleri dokunmuş bulunan her Lama'nm ölümünden sonra onun yeniden doğuşunun araştı­ rılıp bulunmuş olmasında aranmalıdır. Sonradan buna ilâve olarak bir de Ch'ing-imparatorlarınm politikaları gelmiştir. Bunlar Man­ çu sülâlesine hizmetleri dokunan yüksek rütbeli rahipleri taltif et­ mekle ve sonradan bunları Hubilgan'larda yaşatmaya devam et­ tirmektedirler. Sonunda akıllı bir Şandzotba'nın, ciddî bir Gebkü'nün veya gür sesli bir Umzat'ın bile yeniden doğuşa lâyık olduğu­ nun kabul edilerek Hubilgan'ların sayısının artmasına yol açılma5) Bunların sayılarını, her manastırda muhakkak bir Hubilgan bulunmadığın­ dan resmî bir istatistik de mevcut bulunmadığından, tam tespit etmek hemen hemen imkânsızdır. Buna rağmen İwanowski (S. 4.) 262 rakamını zikretmekte fakat kay­ nağını bildirmemektedir. Lamaizma alanında ilk otoritelerden biri olan Pozdneyeff (S. 238 v. öt.) Lamaların kendisine Halha'da yaşıyan Hubilgan'ların sayısını (geçen yüzyılın 70. yılları sonlarında) 181 diye bildirdiklerini fakat bu azizlerin adları ve oturdukları yerler hakkında daha dakik bilgiler elde etmek imkânını bulamadığını söylemektedir.


ModoL KANUNLARİ

2t

sının en önemli sebebi hiç şüphesiz Lamalar'ın maddî menfaatleri idi; çünkü -bu müessesenin asıl büyük pratik değeri de buradadır - manastırın geliri sıkı sıkıya o manastırın bir Hubilgan'a sahip olup olmamasına bağlı idi. Hubilgaıi maddî fedâkârlıklarda bulu­ nan müminler için daima başlıca çekici noktayı teşkil ederdi ve Hubilgan'm yeniden doğuşunu temsil ettiği aziz ne kadar popüler ise ve yıllar geçtikçe yeniden doğuşların efsanelere bürünen sayı­ sı ne kadar yüksekse, müminler o kadar çok akın ederlerdi. Halk arasında bütün bu Hubilgan'lara «Hutuhtu» veya «Gegen» adı ve­ rildi. Halbuki bu unvanları ancak İmparator kime vermişe, onun kullanmak hakkı vardı. Aslında da «Hutuhtu« dinî, «Gegen» ise dünyevî başarılar karşılığı verildi. Sonradan bu ayrılık kullanım sırasında silinip gitmiştir. Gene de her defasında bu unvanlardan biri veya diğeri verilirdi, tabiatiyle bir Hubilgan'm arka arkaya her iki unvanla taltif edilmesi de imkân dışında değildi. Bir büyük ölümün ilk 2-3 Hubilgan'ına yalnız unvan verilmemekle yetinilmezdi ,hattâ bunlara çok kere Hübilgan da demeyip «Şabron» (Genç Hubilgan) adı verildi. Ayrıca Moğolistan'daki Hubilganlar iki sı. nıfa ayrılırlardı: Tibetliler ve Moğollar, Birincileri tanınmış aziz­ lerin yeniden doğuşları sayılardı ve buna uygun olarak da yalnız çokça zengin ve gözde manastırlarda bulunurlardı. Bunları daha küçük çocuk iken Lhasa'da Dai-Lama ve Pançen - Erdeni tâyin ederdi. Moğolistan'da doğan Hubilgan'ların seçimi Urga'daki Cebsun - Damba - Hutuhtu'nun işareti üzerine olur ve kaide olarak, hükümet sürmekte olan prenslerin veya Taici (Asillerin) lerin oğulları seçilirlerdi. Hubilgan da her Lama gibi rahiplik tevcihle­ rine uyruktu. Urga Hubilgan'ı Cebsun - Damba - Hutuhtu bütün Moğolistan rahiplerinin başıdır. Bu dinî meseleler de yalnız Lhasa'daki DalaiLama'ya ve dünyevî meseleler de Peking'deki imparatora uyruktu. Bütün imparatorlar dünyevî yargıya uyrukturlar, ancak bunun tarafından ceza hükmü giyince kaide olarak rahip sınıfından atı­ lırlardı. Bundan başka manastırlıların yerli ihtiyaçlara göre yazıl­ mış disiplin tüzükleri vardı. Bunlardaki cezalar ya msl. bütün bir âyin sırasında tapınağın kapısında çıplak olarak kollardan asıl­ mak' sopa veya kırbaçla dövülmek, diz çökmek, eğilmek (çok kere 1000 defa!) gibi cismanî, yahut da gümüş veya sığır vermek (ki burada da Moğol ceza hukukunda âdet olan 9 sayısı görülmekte­ dir) gibi malî idi. Nihayet manastırdan atılma cezası gelirdi. Böy-


28

MOĞOLLARIN TARİH VE HUKUKU

le olanlar yalvarmaları üzerine ilgili Yasak'ın ve manastırın en yük­ sek dinî makamının müsaadesi ile yeniden manastır birliğine alı­ nabilirdi. Gönüllü olarak rahip sınıfından ayrılmak da pek nadir rast­ lanılan bir şey değildir. Her şeyden önce 1) kardeşi öldüğü için soyun inkırazını önlemek üzere Lama evlenmek mecburiyetinde olduğu, 2) savaşan kıtalara gönüllü olarak katılmak istediği ve 3) ihtiyaç içinde olan ana-babayı beslemek gerektiği zamanlarda bu görülür. Lamalar ile karşılaştırılır ise rab ibelerin-Çibgandze - rolü pek pek önemsizdir. Çünkü Tibettekilerin aksine, Moğolistan'da kadın manastırları yoktur, bundan ötürü rahibeler içinde yaşarlar. Bun­ ların yeminleri Getsut yeminine uygundur. Saçlarının kazıtılmış ol­ ması ile, nadir olarak da rahip elbisesinden tanınırlar. Rahip sınıfının hâkim durumunun, gerek Moğollar tarafından gerek Moğolistan için Çinliler tarafından tedvin edilmiş olan ka­ nunlarda da ifadesini bulmuş olması şaşılacak bir şey değildir: 1640 dan beri meydana getirilmiş olan kanunların her birinde, yalnız rahiplerle ilgili bir sıra hüküm bulunmaktadır. Ancak bu kaideler Moğollar veya Mançular (Çinliler) tarafından konulmuş oldukla­ rına göre bambaşka mahiyettedirler. Moğollar'm koymuş oldukla­ rı ve rahip sınıfının kuvvetli tesiri altında meydana getirilmiş olan kanunlarda rahipler, hukukun ayrıca himayeye mazhar kıldığı imtiyazlı bir sınıf olarak gözükmektedirler; Peking'deki kanun ko­ yucu ise Lama'yı, rahip sınıfına mensup olmanın kendisine ayrıca vazifeler yüklediği bir uyruk olarak göstermektedir. (Bk. Ek III B I 3; Ek IV E; Ek V. Başlık XI). 3. § Moğolistan'da Lamaizmanın önemi Lamaizma hemen hemen üçyüz yıl Halha'da hüküm sürmüş­ tür. Moğol milleti için bu hakimiyetin neticeleri - birbirinin tama­ men aksi de olsa - Cengiz Han'ın hâkimiyetinin neticelerinden daha az tesirli olmamıştır. Halha'nın bu en büyük oğlu bozkırın eski süvarilerinin savaşçı ruhunu en büyük başarılar yolunda alevlen­ dirdiği halde, feragat ile istiraptan kurtulma yolundaki yumuşak doktrin her türlü mücadeleci iş yapma isteğini söndürmüş ve geç­ mişin fatihlerinden barışçı ve geveze bir çoban ve üstelik de ben-

£«*t«tl*l||(tl il

i.Ilü

omiNi'Mir IHI ı i|!^r| f .|||i r.HiH<|>,||||*« M.MfllHUİI.ttlIt.iMlIlM'»*1»» IİMI I*i«H W*tMŞWHMar#M •»«<

« >

'I I -

'M


^:

MOĞOL KANUNLARI

29

cil rahiplerin elinde iradesiz vasıta meydana getirmişti. Zira hiç bir din adamı tarihin hiç bir anında ve dünyanın hiç bir yerinde Moğolistan'dfaki bir Lama'dan daha çok müminler üzerinde ikti­ dar sahibi olamamıştır. Bu nüfuzun kötü veya iyi olduğu hakkında tartışılabilir. Ancak muhakkak olan birşey varsa, o da bu nüfuzu geçen bir nüfuzun mevcut olmadığı ve bunun her Moğol'u beşik­ ten mezara kadar bağladığı ve önemli hiç bir işin rahibe sorulma­ dan yapılmadığıdır. Böyle bir rahip sınıfı, onu kullanmasını bilen bir hükümetin elinde değer biçilmez bir alet olmaya mahkûmdu. Gerecekten de Mançu rejimi, Lamaizma'nın en parlak zamanına düşen hakimiye­ ti sırasında halkı idare etmek yolunda rahip sınıfını ustaca kul­ lanmıştır. Urga Hutuhtu'su ile sıkı bir işbirliği, sülâlenin yıkılma belirtileri, Ambanlar'ın yâni memurların aptallığı ve kibri yüzün­ den bu değerli dostluğun bozulmasına ve silahın kendilerine hatta efendilerine çevrilmesine sebep oluncaya kadar Peking'de Halha'ya hakimiyetin en önemli şartlarından biri sayılmıştır. Başlangıçta milletin savaşçı ruhunu bırakması, bunun sonu­ cunda da her şeye boyun eğen kütleye rahatça hakimiyet ve niha­ yet halkın Çin tacirleri tarafından düşüncesizce sömürülmesi yo­ lunda Peking hükümetinin elinde istenilen bir alet olan rahip sını­ fı yabancı hükümet tarafından hizmetlerinin ödeneceğine ve men­ faatlerinin her bakımdan tatmin edileceğine emin olduğu için hiç bir zaman Moğol milliyetçisi olmamıştır. Her ne kadar 1912 ayak­ lanmasına Lamalar da katıldılarsa da burada mücadelenin gayesi hizmetkârın menfaatlerine artık yaramıyan baygın bir efendiyi ik­ tidardan atmaktı. Netekim çok geçmeden Hutuhtu teokrasisinin yeni bir yabancı hakimiyete boyun eğmekten kaçınmadığı görül­ dü: Çinli General Hsü Shu - Cheng'in kısa süren rejimine rahip sınıfı karşı koymadığı gibi maceracı Ungern - Sternberg'in hâkimi­ yeti sırasında açıkça onunla anlaştı. 1921 yılında vukubulan nihayi değişikliğin kuvvetli milliyetçi ve ayni zamanda proleter meyilleri ile rahip sınıfının menfaatlerine uygun düşmiyeceği açıkça anlaşıl­ maktaydı. Rusya'da dine karşı alman köklü tedbirler, Moğolistan'­ da Lamalar'ın üstün nüfuzu altında bulunan halkın geniş tabaka­ ları arasında her ne kadar kolayca yer edemediyse de 1924 yılında , ölmüş bulunan Urga Hutuhtu'sunun yerine yenisinin geçmesine müsaade edilmemesi bile geniş dolaylarda Lamalar'ın itibarını ol-


30

MOĞOLLARIN TARİH VE HUKUKU

dukça sarsmaya yetti. Ayrıca son on yıldan beri her şeyden önce okulda ve kışlada canlı bir şekilde yapılmakta olan din düşmanı propaganda, manastırlardan vergi alınması, manastır serfliğinin kaldırılması, Lamaların askere alınmaları, manastır mülkiyetine son verilmesi ve buna benzer enerjik tedbirler nihayet, bir zaman­ lar öyle kudretli olan rahip sınıfının tamamiyle ortadan kalkma­ sı gayesine götürebilir (6). Ancak bugün hâlâ, sayısı az olan şehir­ ler dışında onun kudreti hemen hemen hiç yıkılmamıştır.

6) Yıllardan beri hiç bir Moğol memuru eskiden her evde muhakkak bula­ nan ev mihrabını kurmaya cesaret edemediği gibi diğer dinî eşyayı da evinde bulunduramamaktadır. Bu eşyaların önemli Çin ithal mallarından olması, bunların itha­ lini sağlam bir ticaret bilançosu bakımından da menetmeğe sevketmektedir. İhtilâ­ lin bayram günlerinde, Sovyet - Rus örneğine uygun olarak, Lamalar, maskaralar ta­ rafından alenen alaya alınmaktadırlar. Ayrıca ithal düşmanı rahiplerin idamlarını bir seyir hâline getirmekten çekinilmemekte, hatta böyle idamlara halk afişlerle da­ vet edilmekte ve istiy enler kamyonlarla bedava olarak idam yerine götürülüp geri getirilmekte, böylece rahiplerin acınacak durumu ve yeni hükümetin de iktidarı hal­ ka belirtilmek istenmektedir.

W*.»WI|(H «I P i l , '

" f l l l l l H * ! * : HU L'tpıt .' I'rlth !L'Hıt.|!|ı.| Mia»'.l'«S lt»1^(|,(|l|lil'mi|*W(i|l» l f h | H.JSt t «l*l8*flWtSİ|Wt * l


\ ı

'•

II. B Ö L Ü M HUKUK KAYNAKLARI

{ i. [

;

1. Kesim Cengiz Han ve ardgelenleri zamanındaki kaynaklar

§ 1. Cengiz Han'ın büyük yasa'sı: (1) Cengiz Han tarafından siyasî bir birlik haline getirilinciye kadar her Moğol boyu yazılmamış örf ve âdet hukukuna göre yaşa­ makta idiler. Bu büyük fatih, kendisinin bir millet haline soktuğu bu halka ilk yazılı hukuku da verdi; bu, Büyük Yasa (1) idi. Bu ya­ sanın orijinal metni ele geçmemiştir, ancak bunun bazı parçaları veya muhtevası hakkında bazı bilgiler arap ve iranlı tarih yazarla­ rının veya seyyahlarının eserlerinde (aşağıya bakınız) bulunmakta­ dır; ayrıca Moğol kroniği Çindami4n-Erike'de, sonra Yüan sülâlesi­ nin 1320 tarihli kanun mecmuasında ve Altınordu hanlarının Yar­ lıklarında buna işaretler de vardır. Sayıları oldukça çok olan bu ve­ sikalar karşısında Yasa'nm müstekil yazılı bir kanun olarak mev­ cut bulunduğundan şüphe etmek her hâlde yerinde değildir (2). Di­ ğer taraftan elimize geçmiş bulunan parçaların, yasanın tamamını teşkil etmiş olmaları da akla pek yakm gelmemektedir; zira bunla­ rın bazıları doğrudan doğruya özet oldukları gibi diğerlerinin de 1)

Yasa (veya Yasak) kanun demektir.

2)

Bu hususa P. Popofl (bk. Riaz, S. 11, not 1.) itiraz etmekte .ve eğer Yasa yazılı kanun olsaydı Yüan - clı'ao Tien - chang (1320 tarihli, Yüan sülâlesi kanun mecmuası) a girmesi gerekirdi, hâlbuki bunda yalnız üç yerde Yasa hükümleri alınmıştır ki bunlardan da yalnız birisi Makrizi'deki fragmentlerden birisine uymaktadır (bk. S. 20), demektedir. Bana kalırsa Popoffun bu iddiası Yüan ch'ao Tien - chan'ı yanlış olarak, Moğolistan için çıkarılmış hususî kanunlar mecmuası saymasından ileri gelmektedir (bk. I I . Bölüm, I. Kesim, 3.).


32

HUKUK KAYNAKLARI

hakikaten Yasa'dan alınmış oldukları şüpheyi uyandırmaktadır (3). Yasa'nın meydana gelişi hakkında, iranlı tarih yazarı Raşid al Din (ve buna benzemek üzere Mısırlı tarihçi Makrizi) Cengiz Ha­ nın Vang-Han'a (4) karşı kazandığı bir zaferden ve Moğol boylan arasında hakimiyetini kurduktan (1206) sonra «büyük bir meclis topladığını ve (zaferinin) iyi neticeler vermesi için iyi ve kuvvetli kanunlar yapılmasını emrettiğini» söyler (5). Moğol kroniği Çindami-in-Erike'ye göre ise o, Çin kanunlarının örnek olmaya lâyık oldukları kanısında bulunduğundan bir Çinli bilgini ve onun 18 öğ­ lencisini Yasa'nın yazılması ile görevlendirmişti (6). Bununla beraber bana kalırsa Yasa'nın hiçbir yerinde doğru­ dan doğruya bir Çin nüfuzunun mevcudiyeti ispat edilemez; ayrıca adı geçen Moğol kroniğinin iddiası da başka hiçbir yönden teyid edilmemiştir. Ancak - hiçbir kaynakta bu zikredilmemiş olmakla «Eski TsaayinıBiçik»in önümüze, halkın hukuk hayatının bazı baberaber - Cengiz'in kanunun hazırlaınmasını, çok bilgili ve âlim sa­ yılan ve kendisi tarafından geniş yetkilerle başyargıçlığa getirilmiş bulunan üvey kardeşi Şigi-Kutuku'ya emretmiş olması mümkün gi­ bi görünmektedir (7). Kanunun metni (Makrizi'ye göre) hükümdarın emri üzerine çelik levhalara kazıldı (8). Bütün Yasa'nın -bütün bugüne kadar 3)

4)

5) 6) 7)

8)

Riaz'a göre (S. 11) Makrizi Yasa'nın tam metnini yerdiğini iddia ediyormuş. Chrestomathie arabe adlı kitabının 2. cildinde Makrizi'nin metnini (S. 59 - 62) ve Fransız tercümesini (S. 160 - 163) veren de Sacy'de böyle bir iddiaya rastlıyamadım. Bunun için ayrıca I I I . Bölüm, I. Kesim, önsöze bakınız. Temuçin'in amcalarından biri ve Moğol boy beylerinden olan Toğrul Han'a, Tatarlara karşı yapmış olduğu başarılı yardımdan ötürü, Kuzey Çin'de hüküm süren (Tunguz) Chin sülâlesinin hükümdarı tarafından "Wang Han" şeref un­ vanı verilmişti. Başlangıçta Temuçin'in müttefiki olduğu halde sonradan ona düşman kesildi ve onun tarafından hâkimiyeti elinden alındı. Riaz S. 10. Riaz sayfa 10. Hara - Davan S. 59. - Yüan - clı'ao Mi - Shih (Yüan'ın gizli tarihî rusçaya Palladiy tarafından tercüme edilmiştir. S. 115) e göre Şigi - Kutuku'ya hatta ken­ di kararlarını da yazması cmredilmişmiş. Belki de yazılı Yasa'nın başlangıcını bu kararların yazılması teşkil etmiştir. De Sacy S. 160. - Eğer bu doğru ise o zaman Uygur yazısı kullanılmış olmalıdır. Çünkü Moğollar ilk defa olarak Kubilây zamanında bir yazıya sahip olabilmiş­ lerdir. - Yasa sonradan başka bîr şekilde de başlı başına yazılıp tespit edilmişe benzemektedir; çünkü Makrizi (de Sacy S. 161) bir (adı da bildirilen) memu­ run Yasa'nın bir nüshasını (etraflıca bildiren) bir medresenin kütüphanesinde


MOĞOL KANUNLARI

33

el geçmiş olup hakikiliklerinden şüphe edilmiyen parçalan da içi­ ne alan bir şekilde (Bk. I. Ek ve III. Bölümün 1. kesiminin başlan­ gıcına) - daha 1206'da veya hemen biraz sonra hazırlanmış olması ve hele söylenilen şekilde tespit edilmiş bulunması imkânsızdır. Zi­ ra o zamanlar, 1206 da, henüz belki Moğol'larca ancak adları bili­ nen bazı kişi gruplarına 10 numaralı fragmentte tanınmış olan vergi muafiyetinin ne mânası kalırdı? O zaman hangi Moğol, Ali bin Ebu Talib'i, Kuran okuyucuları veya müezzinleri bilirdi? O zamanlar ne, kanun koyucuyu hayvan kesiminin yerli şekli ile islâmî şeklini mukayeseye sevketmiş olabilirdi (8. fragment)? Bunun içindir ki Yasa'nın bütününü, yıllarca süren bir gelişmenin sonucu ve Cenıgizin emri ile kendi aratfından veya onun adına verilmiş olan hüküm­ lerin veya ihtiyaçlara göre çıkarılmış olan emirlerin tespiti olarak kabul ediyorum. Böylece Yasa'nın her hükmü ayrı bir zamana ait­ tir ve bu hükümler eski örf ve âdet hukukunun teyidi olmadıkları hallerde Yasa'ya hakim olan ana fikire uygun oldukları nispette es­ kidirler (9). Cengiz yalnız Moğolistan'da değil bütün ele geçirdiği ülkelerde Yasa'sımn yürürlükte olmasını istemişti. Gene de, sırf Moğol âdet ve görüşlerine sıkı sıkıya bağlı olan bazı hükümleri hâkimiyet altı­ na alınmış olan milletlere zorla kabul ettirme denemesine pratikde pek öyle ciddî olarak yer verilmemiştir. Zaten bu, her ne kadar bu volda bazı münferit olaylar biliniyorsa da, pek güç uygulanabi­ lirdi (10). / Yasa'nın Moğollarda da ne kadar zaman yürürlükte kalmış ol­ duğunu bilmiyoruz. Ancak meydana gelişini en geç XVI. Yüzyılın

9) 10)

Bağdat'da görmüş olduğunu kendisine anlatmış olduğunu bildirmektedir. - Ne yazık ki Makrizi kendisi Yasa'yı nereden aldığını bildirmemektedir. D'Ohsson'a göre (S. 41S 2. Not) Eaşid al - Din'deki bir yerden Yasa'nın Cengiz Han iran'dan döndükten sonra yani 1225 de yazılmış olduğu anlaşılmakta imiş. Bunun için bk. Carpini'nin Riseh tercümesine, S. 184, 3. Not. - Makrizi, savaş esirlerinin arda gelenleri olup Mısır ve Suriye'de oldukça çok sayıda bulunan Moğollar'm Islâmiyeti kabul ettikten sonra bile Yasa'nın kaidelerine uygun bir şekilde yaşadıklarını iddia etmektedir. Hatta bunlar aralarındaki hukukî anlaş­ mazlıkları halletmek için Yasa'nın hükümlerine uygun kararlar veren ("Conformement aux lois du yasa", de Sacy S. 165) ve "Hacib" denilen özel yargıçla­ ra baş vururlarmış. Eğer bu doğru ise, gene de Yasa'nın bütününe uyulduğu düşünülemez, zira Islâmiyeti kabul etmiş olan Moğollar'ın gözlerinden, Yasa'nın birçok isteklerinin Kuran'dakilerle telif kabul etmiyeceği kaçmamış olmalıdır.


34

HUKUK KAYNAKLARI

birinci yarısında kabul edebileceğimiz (Bk. II. Bölüm, 2, Kesim) <<Eski Tsayin Biçik» in önümüze, halkın hukuk hayatının bazı ba­ kımlardan oldukça değişmiş bir manzarasını - her nekadar tam de­ ğilse de - sermesi vakıası Yasa'nın bundan çok önce unutulmuş ol­ duğunu ispat etmektedir. Buna karşılık yürürlükte bulunduğu sıralarda yasanın görmüş olduğu saygı olağanüstü idi. Makrizi bu yolda şöyle demektedir (de Sacy S. 163 v. öt.): «Ölümü (Cengiz'in)nden sonra çocukları ve on­ ların çocukları, ilk Müslümanlar nasıl Kuran'm hükümlerine uyma­ ya çalışmışlarsa aynı dakiklikle Yasa'nın emirlerini yerine getirmiş­ lerdir. Bu onlar için bir nevi din mahiyetinde idi ve bunlardan bi­ rinin Yasa'ya aykırı hareket etmiş oldukları bilinmemektedir.» Cengiz Hanın ve ardgelenlerinin devletleri bakımından Yasa'­ nın önemi ne kadar yüksek tutulsa yeridir. Onun demir gibi hüküm­ leri ile ulusun birliği korunabilmiş sükûn ve intizam temin edilmiş ve böylece eşsiz fetihler için gereken önşartlar ortaya konulmuştur. (II) Yasa hakkında en önemli kaynaklar şunlardır: (1) Alâ al-Din, XIII, Yüzyıl İranlı tarih yazarlarından; «Tarih-i Cihanküsa» («Dünya fatihinin tarihi») adlı eserinde 1217-1257'ye kadar Moğollar'ın tarihini anlatmakta ve birçok yerlerde Yasa'ya işarette bulunmaktadır; bu eser Mengü Han (Munke Han) m Karakurum'daki sarayında bizzat yaşamış olup (1252) Hülâgû zamanın­ da 20 yıl Bağdat valiliğinde bulunmuş olan bir çağdaşın kitabı olduğundan çok değerlidir. (2) Raşid al-Din (Fazl al-Allah), XIII./XIV. Yüzyıl İranlı tarih yazarlarından; «Cami al-Tevarih» adlı eserinin ilk cildinde (Hicrî 7Ö2 = M. 1303'de yazılmıştır) bugün artık kaybolmuş bulunan Mo­ ğol kaynaklarına dayanarak ve Çin, Hind, Uygur bilginlerinden ve diğer bilginlerden faydalanarak ve İran hükümdarlarından Sultan Gazan Hanın emri üzerine yazmış olduğu Moğollar'ın ilk tarihi hak­ kındaki bahisler bulunmaktadır (Bu Quatremere tarafından tercü­ me edilmiştir: Histoire des Mongols de la Perse par Rashid-Eddin, Paris 1836); (3) İzni-Batuta, XIV. Yüzyıl Arab seyyahı («Vogayes, texte arabe et traduction par Defremery et Sanguinetti, 4 oild Paris 1874 v, öt.);

T

'

'"

, l

""1

'"""

*•''"''•<»

' •'"p • , ' l l , , | « l i l "l»""«"»'"»t'l!»~«-tHII»IW>.'ipMU.M»lI.M»^l«w,TO«-.,, .„.„.


MOĞOL KANUNLARI

35

(4) Makrizi (Taka al-din Ahmed al-Makrizi), XV. Yüzyıl Mısırlı tarih yazarı; «Kitab al-muvaiz v'al-'itibar» (Mısır'ın tasviri) adlı ese­ rinin «Hacib» bölümünde Yasa fragmentlerinin büyük bir kısmı (Nu. 1-26) bulunmaktadır; bk. de Sacy, Chrestomathie arabe arabca metin S. 59-62, fransızca tercümesi S. 1Ü0-163; (5) Mirhond (Muhammed, Hanvend-Şah'ın oğlu), XV. Yüzyıl iranlı Tarih yazarı; «Ravzat al-dafa» adlı dünya tarihine ait eserinin beşinci cildinde Cengiz Han'ın ve ardgelenlerin tarihini anlatmakta­ dır (daha çok «Cami al-tavarih» ve diğer İran kaynaklarından fay­ dalanmıştır) . Ele geçmiş olup hepsi hakikî olarak kabul edilmemiş bulunan 36 Yasa fragmentinin türkçeleri bu yazının 1 numaralı ekinde bu­ lunmaktadır. Bu fragmentler ancak kaynaklarda Yasa'dan alınmış oldukları açıkça bildirilmiş olan fragmentlerdir. Buna karşılık Petis de La Croix'nın, Hisıtoire de Grand Genghizcan Premier Empereur des Anciens Mongols (Paris 1710) adlı ese­ rinde «Yassa Genghiccani» adı altında bizim Yasa ile hiçbir ilgisi bulunmıyan ve müellifin Plano Carpini, Ruıbruk, Marco' Polo gibi kimselerin eserlerinden yapmış olduğu bir kompilâsyondan başka bir olmıyan bir Yasa bulunmaktadır. Ayrıca Makrizi gibi önemli bir kaynakdan da müellifin haberi olmadığı anlaşılmaktadır. Bununla beraber Petis de Cröix'nın bu «Yassa»sı hiç bir tenkide tâbi tutul­ maksızın Harold Lamıb tarafından, birçok baskıları yapılmış olan (oldukça edebî) «Gengis Khan, Emperor of ali Men» (New York) 1928) adlı eserine alınmıştır; bundan da aynı şeyi Khara-Davan (Bibliyografya bk.) almıştır; gene aynı kaynakdan Gibbon'un bi­ le History of the decline and fail of the Roman Empire adlı eseri­ nin 4. bölümünde faydalandığı anlaşılmaktadır. Daha yeni ve ciddî müelliflerden Dr. L.. Wieger S. J, da «Sommaire du Yassa» (Histoire modern de la Chine S. 1918 v. öt.) sında aynı kaynaktan fay­ dalanmıştır. § 2. Diğer Kaynaklar: Eski kaynaklardan Cengiz Hanin ve ardgelenlerinin imparatorluğundaki hukuk hakkında öğrendiklerimiz bu kaynakların o zamanki savaş olayları, Moğollar i n âdet ve yaşama tarzları vs. hak­ kında verdikleri etraflı bilginin yanında pek az bir yer tutmak­ tadır.


HUKUK KAYNAKLARI

36

En önemli kaynak olarak iki fransisken papazın aşağıdaki eser­ leri anılmak gerekir: (1) Johannes de Plano Carpini'nin «Historia Mongolarum» ad­ lı eseri (lâtince metni Beazley yayınlamıştır, almancaya tercümesi Risch tarafından yapılmıştır, bibliyografyaya bk.); bu müellif Papa IV. İnnosens'in elçisi olarak 1245 de Moğolistan'a gitmiş, 1246 da Karakurum'a varmış, Kuyuk'un seçiminde ve taç giymesinde bulun­ muş, Kasımda dönüş yoluna çıkmış ve bir yıl sonra Lyon'da Papa'ya ulaşmıştır; (2) Wilhelm von Rübruk'un «îtinerarium ad partes orientales» adlı eseri (lâtince metni Beazley yayınlamıştır, almancaya tercüme­ si Her'bst tarafından yapılmıştır, bibliyografyaya bk.); Rubruk Fransa kiralı Saint-Louis'nin tavsiyenamesi ile 1252 Mayısında İstpnbul'dan yola çıktı ve Aralık sonlarına doğru Meogü (Munke) Han'ın karargçhma vardı ve onun peşinden 1253 Paskalyasına doğ­ ru Karakurum'a gitti; seyahatinin gayesi Moğollar arasında misyo­ nerlik yapmaktı, bu gayesine erişemedi ve 1254 yazında Mengü'nün emri üzerine geriye dönmeye mecbur kaldı ve Ağustos 1255 te ken­ di manastırı olan Saint Jean d'Acre manastırına vardı. Her iki eser, iki iyi çağdaş müşahidin kendi gözleriyle gördük­ lerini objektif ve berrak olarak anlattıkları eserler olmak bakımın­ dan değerlidirler. Bizim konumuz bakımından ikinci derecede önemli olan bir şey de Cengiz Han'ın Raşid al-Din'in kaydetmiş olduğu sözleri (11) ile Kuyuk Han'ın ve Batu'nun gene orada gördüğümüz birer sözle­ ridir. Cengiz Han'ın sözleri daha çok hayat hakkında hakimane ifa­ delerdir; bununla beraber. bunlar, Cengiz'in düşünüş tarzı ve ka­ rakterini biraz aydınlatmaktadır, ama bunların konumuz bakımın­ dan pek değeri yoktur. Kuyuk ve Batu'nun sözleri de her ne kadar oldukça genel mahiyette ise de, bunlardan birisi, Cengiz'in hemen ardından iş başına gelenler zamanında da hüküm süren bükülmez disiplini, diğeri de Yasaya uyulmanın ne kadar ciddiye alındığını gösterdiğinden buraya yazılmıştır: (a) Kuyuk Han-: «Moğollar'ın vazifeleri şunlardır: İrademi ye­ rine getirmek; ben çağırınca gelmek, emrettiğim yere gitmek, kimin adını söylemişsem onu öldürmek.» H)

Hepsi 29. bk. Ria? S. 15 V- öt.

«u*


kotOL

KANUNLARİ

37

(b) Batü: «Yasaya aykırı hareket eden herkes kafasını kaybe­ der». § 3. 1320 Tarihli Yüan Kanununun Moğol Hukuku Bakımın­ dan Önemi: Kendinden önceki sülâlelerin örneklerine dayanarak Yüan sü­ lâlesi de Çin için kanunlar çıkartmıştır. Bunlardan üçü zamanımıza kadar gelebilmişlerdir (12). Bunlardan da birisinin,Yüan, Yüan-ch' ao Tienchang (Yüan sülâlesinin kanun mecmuası)in Moğolistan için hazırlanmış özel bir kanun mecmuası olduğu P. Popoff (bk. 2 numa­ ralı nota) tarafından iddia edilmiştir. Eğer bu doğru ise, o zaman bu kanunun da, Moğol kanunu olmak dolayısiyle, bu eserin çerçe­ vesi içinde incelenmesi gerekir. Bundan ötürü adı geçen kanun mscmuasmm konumuz bakımından değerinin ne olduğunu araştırma­ mız gerekmektedir. Popoff bir kere kanun mecmuasının bir çok çinceye uymayan ve moğolcaya kaçan cümle kuruluşlariyle moğolcadan tercüme edil­ miş olduğu hissini uyandırdığını söylüyor; Hyakinth' (13) in şehadeti de yer bakımından sınırlandırılmış bir kanunun bahis konusu olduğunu göstermektedir ve nihayet bir kaç yıl içinde (bk. 12 nu­ maralı not) bütün ülkede yürürlükte olacak üç ayrı kanunun çıka­ rılmış olması da pek akla yakın gelmez, diyor. Ancak bu kanun mecmuasının kuruluşuna bir göz atmak bile Posoff'un iddiasının doğru olmadığına yetmekte ve hele kanunun içindekilerin incelenmesi ve daha sonraki saf Çin kanun mecmualariyle karşılaştırılması bu iddiayı büsbütün çürütmektedir. Kanun 373 maddeden meydana gelen on bab'a ayrılmaktadır. 1-6. bablar her bakanlığın yetkilerine ayrılmıştır. Bu bakanlıklar şunlardır: (1) Rütbeler bakanlığı, (2) Maliye bakanlığı, (3) Teşrifat bakanlığı.. 12)

Bahse konu olan üç kanun kitabıdır: 1) Yüan - ch'ao Tien - chang (Yüan sülâlesinin 1320 de çıkarttığı kanun kitabı). 2) Yüan Tung - chih (büyük Yüan'ların 1323 tarihli genel kanunları). 3) Chih - Yüan Hsin - Ke (Chih - Yüan (1321 - 1322) hükümeti sırasındaki yeni kararnameler).

13)

Hyakinth, hatıralar 2. cild S. 190 da İmparator Yin - tsımg (Moğ olcaaı Sodibala, 1320 - 23) un hükümeti hakkında şunları yazmaktadır: Bu sırada ülkedeki kanun ve müesseseler henüz bir birlik göstermiyordu; Şodibala bundan, ötürü 1323 de "Genel" adım verdiği yeni bîr kanun kitabj çıkarttı (Bk. 12. Not. Nu. 2.)


38

HUKUK KAYNAKLARI

kanlığı; geriye kalan dört bab bir ek karakteri taşımaktadır. Bun­ lar şu bahislere ayrılmıştır: (7) Yüan imparatorlarının emirnamele­ ri (8) hakimane hükümet tasarrufları, (9) genel mahiyette hükümet karanameleri, (10) ceza usulünün (iddia ve temyiz) ve devlet mu­ rakabesinin esasları. Kanunun bu bünyesi bile önümüzde sırf Moğo­ listan için hazırlanmış bir kanun mecmuası bulunduğundan şüphe etmeye yeter de artar bile; çünkü bakanlıklar tamamiyle eskiden kalma, Moğol sülâlesi tarafından olduğu gibi alınmış, Çin'in sosyal durumuna göre meydana getirilmiş devlet müesseseleri idiler. Ayrı­ ca iptidaî göçebelerin ihtiyaçlarım karşılaması gereken kaidelerin yüksek bir gelişme seviyesine ulaşımş bir kültürün müesiseselerine göre tasnif edilmiş olmaları da pek akla yakın gelmez. Bundan baş­ ka kaidelerin bir kısmı Moğol hukukunun hiç değişmemiş olan an­ layış tarzına taban tabana zıt düşmekte, buna karşılık Çin hukuku­ nun esaslarına da tıpa tıp uymaktadır. Böylece meselâ kızlığın bu­ lunmamasının boşamaya hak vermesi, aynı soy adını taşıyan aile^ ler arasında evlenmenin (14) veya memurların kızlarını maiyetin­ deki kimselerle evlendirmelerinin yasak olması Moğol hukukiyle telif kabul etmediği halde Çin hukukunun karakteristik vasıflarındandır. Gene bunun gibi kardeş karısı ile evlenme (15) veya memur dullarının yeniden evlenmeleri yasağı da Moğol hukuku anlayışına yabancı, Çin hukuk anlayışına ise uygundur. Ayrıca 5. babda görü­ len ve Çin hukukunun mümeyyiz vasıflarından olup basit göçebe hayatı bakımından anlaşılması mümkün olmıyan hırsızlığın muh­ telif cinsleri, dolandırıcılık, irtikâp, sahtekârlık arasında fark gö­ zetmek ve adî katil ile taammüdlü katil arasında ayrımlar yapmak acaba niçin bu kanuna girmiştir? Hele 6. babda görülen dokuma­ cılık hakkındaki kaideler ile gemicilik hakkındaki kaidelerin ne kü­ çük zanaat, ne de gemi işliyen ıımakları bilmiyen bir millet için konulmuş olmasını anlamak daha da güçtür. Nihayet düşünülürse ki, ta Tang sülâlesinden (M. S. 654) beri her Çin sülâlesi kendi Öz kanununu çıkartmış ve bu kanun mecmuaları böylece, her sülâle kendinden önceki sülâlenin kanunlarını da alıp kabul ettiğinden

14)

Aynı soy adım taşıyan bütün kişilerin müşterek bir atadan geldikleri faraziye­ sine uygun olarak.

15)

Bunun tamamen aksine Moğol hukuku Levirat evlenmesini mecburî kılmakta­ dır (bk. aşağıda aile hukuku ve miras bahsine).

'[<('PH:«n : i|U < |.'IIM * • U l H'Hı | |l) *« <!«)(!# IİŞ »>||l|l Jl i|IJ|*»f)|U I f H »IS«* ( *mi»*immm

#1


MOĞOL KANUNLARI

39!

(16) şaşılacak bir devamlılık göstermiştir. Öyleki biz bugün sonun­ cu sülâle olan Ta-Ch'ing sülâlesinin kanunu olup 7 kısma ayrılan (bu kısımlardan birincisi bir nevi «Umumî hükümler» teşkil etmek­ tedir) Ta-Ch'ing-Lü-Li'nin 2.—7. kısımlarında Yüan-ch'ao Tien chang'ın ilk altı (esas-) kısmını tekrar görüp tanıyabilmekteyiz. Böylece de konuyu teşkil eden kanunun Moğolistan için değil de Çin için hazırlanmış bir kanun olduğundan artık şüphe edilemez. Bu bahsi kapatırken ayrıca söyliyelim ki, yukarda Yüan kanu­ nundan verilmiş olan aile hukukuna ait misâllerin hepsi saf Çin ka­ nunu olan Ta-Ch'ing-Lü-Li'de de aynen bulunmaktadırlar. O hâlde nasıl Moğol Yüan sülâlesi kendi anayurdu için yabancı bir özel hu­ kuku zorla uygulamak istemiş olur ? Kaldı ki, sonradan hâki­ miyeti ele geçirmiş olan Mançu Ta-Ch'ing sülâlesi bile orada eski Moğol hukukunu yürürlükte bırakmıştır. Bunlardan ötürü 1320 tarihli Yüan kanununun Çin için çıkarıl­ mış olup Moğolistan için ayrı bir hukuku ihtiva etmediği artık şüp­ he edilmiyecek bir şekilde anlaşılmıştır. Bu bakımdan bu kanundan bu incelemede ayrıca bahsedilmiyecektir. 2. Kesim ESKİ TSAAYİN BİÇİK Yalnız Pallas'ın bahsettiği (I. Bölüm, S. 193 v. öt.) Moğol ka­ nunu «Tsaayin Biçik» (1) in meydana gelişi, muhtevası ve yürürlükde bulunduğu bölge karanlıklar içine gömülüdür. Orijinal metin ele geçmemiştir; yalnız adı geçen bilginin zikrettiği sekiz fragıment bilinmektedir. Gene de bu sekiz fragıment Yasa'dan sonra Moğollar'm hukukî hayatında meydana gelmiş olan değişiklikler hakkın­ da bizi aydınlatmaları bakımından dikkate değerler; ayrıca bunla-

16)

1)

Romalı Praetor'un edielum'una dikkate değer bir benzeyiş. Ancak Praetor, öngideni tarafından konulmuş olan aetiones ve exceptiones'Ieri muhafaza edip et­ memekte yalnız ve yalnız bunların gayeye uygun gelip gelmemelerine baktığı hâlde, eskiden kalan hukukun her suâle tarafından kabul edilmesi sebebi Çin­ lilerin geleneğe bağlılıklarında aranmalıdır. Tsaayin - Biçik "Yargıçlar kitabı" demektir. - Buna, müdevvinleri tarafından gene "Tsaayin - Biçik" adı verilmiş olan 1640 tarihli Oyrat- Moğol kanunundan

ayırtedilebilmesi için "Eski" Tsaayin • Biçik adını verdik.


40

HUKUK KAYNAKLARİ

n n birincisi, bu kanun mecmuasının meydana geliş zamanı bakı­ mından bir dayanak olmak istidadını da göstermektedir. Pallas bu Tasaayin Biçik hakkında «her nekadar artık uygu­ lanmıyorsa da (Cengiz Han'dan beri) en eski kanundur ve her hal­ de içinde bazı dikkate şayan hususlar bulunmaktadır» demektedir (S. 193). Kendisi Batı-Moğolları ve Kalmuklar arasında inceleme­ lerde bulunduğu sıralarda (1770 civarı) yürürlükte olan kanun ola­ rak da 1640 tarihli (bk. III. Ek.) kanunu gösterdiğinden Tsaayin Biçik'in meydana getiriliş bu yıldan önce olmalıdır. Bu bakımdan bizi birinci fragment daha da aydınlatmaktadır. Bunda «rahiplerin» metresleriyle cinsî münasebette bulunmanın cezalandırılmaması bildirilmektedir. Lamaizmanm XVI. yüzyılın ikinci yarısında Mo­ ğolistan'a girmiş olduğu, lamaizmanm rahiplerine ciddî bir şekilde imsaki şart koşmuş olduğu ve 1640 tarihli kanunun hiçbir yerinde rahiplerin metreslerinden bahsedilmediği gibi rahip sınıfının çok iyi bir muameleye tâbi tutulduğu ve ayrıca hukukî himaye ile çev­ rili olduğu düşünülürse, 1. fragmentiıı (ve böylece bütün kanunun) Lamaizmanm ülkeye girmesinden önceki bir zamanda yani en geç XVI. Yüzyılın birinci yarısında kaleme alınmış olduğu kendiliğin­ den anlaşılır. Tsaayin-Biçik'in - Yasa ve 1640 tarihli kanun gibi - siyasî ba­ kımdan bir birleşmenin sonucu olduğu akla yakın gelmektedir. Bu siyasî birleşme Batı - Moğollarınm birleşmeleri olabilir. Böylece o zarnan dört Batı - Moğol boyunun birlik kurdukları XIV. Yüzyılın sonu da bunun meydana çıkış tarihi olur (2). Bu kanunun Batı-Moğolları arasında yürürlükte olduğu kesin olarak bilinmektedir, zira Pallas bu husustaki bilgisini onlardan elde etmiştir. Bunun Halha'da da yürürlüğe girmiş olduğunu kabul etmek, Batı - ve Kuzey - Moğolları arasında hüküm süren düşmanlık karşısında hemen hemen imkânsızdır. Bu kanun en geç 1640 tarihli kanunun yürürlüğe girmesiyle de­ ğerini kayıp etmiş olmalıdır. Ele geçen parçaların metinleri (Pallas'dan alınmış, tarafımdan numaralandırılmıştır) II. Ekde bulunmaktadır.

2)

B u n u Leontivich

'"T"*"""" • ' • " ' "

i d d i a e t m e k t e d i r , b k . R i a z S. 36 v . ö t .

' " : ""

*»'«>

' • » » • • ' ! » ı • " • ! " ı«ı»IM »m w«nMttM M>W». W I « H N « M « «


MOĞOL KANUNLARI

41

3. Kesim 1640 TARİHLİ OYRAT- MOĞOL KANUNU (YENİ TSAAYİN-BİÇİK) Bu kanunun meydana geliş tarihi yukarda anlatılmıştı: Eski Tsaayin - Biçik gibi bu kanun da her hâlde zamanın ihtiyaçların­ dan meydana gelmiştir. 44 boyun bir birlik kurmak yolunda yap­ tıkları anlaşmayla doğrudan doğruya ilgili olarak bunların bir ara­ da kalmalarına hizmet edecek, içerdeki huzursuzluğu yenecek ve dışdaki düşmanları savmaya yardım edecekti. Kanunun giriş kısmından da anlaşıldığı gibi (1) bu kanun Halha, Cungaristan, Kukü-Nor, (Moğollar'in oturdukları) Tibet, Batı Sibirya Ural ve Volga bozkırlarında yürürlükte olacaktı. Buna kar­ şılık İç-Moğolistan'da yürürlükte olmıyacaktı. Bu kanunun Halha Moğollan ülkesinde tam yürürlüğe girmiş olup olmadığı şüpheyi uyandırabilir: kanunun terminologisi batı-moğol-kaknukçadır; bun­ dan başka ozamanlar Halaha'lıların kendi yazılı kanunları vardı (Yedi Hoşun kanunu, bk. 4. Kesim, 1. not); bundan ötürü her hâl­ de, 1640 tarihli kanun boylar arasındaki münasebetleri düzenlediği nispette bunlarda yürürlük kazanmıştır. Böylece bu kanun daha çak Batı-Moğol-Kalmuk kanunu olarak gözükmektedir. Bu kanunun ne kadar zaman yürürlükte kalmış olduğunu bil­ miyoruz. Pallas (I. Bölüm, S. 194) onun XVIII. Yüzyılın sonunda bile Batı-Moğollar'mda hala yürürlükte olduğunu görmüştür. Halha'da ise-eğer orada bütünü yürürlüğe girmiş olsa bile-en geç XVIII. Yüzyılın başımda Halha-Cirom (bk. 4. Kesim) tarafından yeri alınmış olmalıdır (2), Her ne olursa olsun 1640 tarihli bu kanun bizim özel ilgimize hak kazanmaktadır; çünkü o şimdiye kadar tam olarak ele geçen ve tercüme edilmiş olan biricik Moğol kanun mecmuasıdır. Ayrıca onun büyük kısmı eski Moğol örf ve âdet hukukunu içine almakta ve böylece bu hukuku öğrenebilmemiz için şimdilik en önemli kay1)

2)

Bizim konumuz bakımından önemsiz olan girişi tercüme etmedim (bk. III. ek). Bu, budist azizlerin uzun uzun sayılmasından sonra bu anlaşmayı imza eden 44 boy beyinin adlarını ihtiva etmektedir. Donduk - Daşı Han (1758 civan) tarafından çıkarılmış olan bir ek kanunla oldukça genişletildikten sonra bu kanun Rus hâkimiyeti altındaki Kahnuklaı'da 1822 ye kadar yürürlükte kamıştır.


42

HUKUK KAYNAKLARI

nağı teşkil etmektedir. O zamanlar artık tamamiyle unutulmuş olan Yasa'nın izlerini onun içinde aramak beyhudedir. Ancak Eski Tsaayin-Biçik'in bazı hükümlerinin bunun içine girmiş olması kabul edilebilir; çünkü Tsaayin-Biçik bir Oyrat kanunu idi ve Oyratlar (Batur Han) 1640 tarihli kanunun tespitinde üstün bir durumda idiler. Bu Oyrat - Moğol kanununa Batur Han'ın oğlu meşhur Galdan belki de 1678 sıralarında (hükümetinin başında) iki ek çıkartmıştır. Kanunun Moğolca (kalnıukça) metni Golstunsky tarafından «Moğol-Oyrat kanunları» adı altında ST. Petersburg'da 1880 yılında yayınlanmıştır (Rusça). Kanun Pallas tarafından (I. Bölüm, S. 194 v. öt) tercüme edilmiştir ayrıca Leontoviç, Golstunsky ve başkaları tarafından da rusçaya tercüme edilmiştir (fazla bilgi için bk. Riaz S. 42). Ben III. Bkde Pallas'dan aldığım metni yeni ifade tarzına uygun olarak ve materiel sırasına göre vermekteyim; ayrıca Pallasda bulunmıyan bazı hükümler de Riaz-Golstunsky'den alınmıştır (Riaz S. 46 v. öt; bk. III. ekdekii nota), 4. Kesim HALHA CİROM Yalnız Kuzey Moğolistan'da (Halha'da) yürürlüğe girmek üze­ re hazırlanmış olan kanunlardan bildiğimiz bir tek kaynak (1) var­ dır ki o da Halha-Cirom'dur (2). Fanı gözlerden yüzyıllarca saklı (3) tutulan bu kanunun belki de biricik yazma nüshası ilk olarak

1)

Belki de daha önce bir "Yedi Hoşunlar kanunu" adı altında bir kanun mecmu­ ası vardı. Gerestsenze ülkeyi yedi oğlu arasında bölüştürerek yedi Hoşun'a ayırmıştı (Bk. aynı dergi C. IX. Sayı 3 4 . S, 2 4 3 ) ; Halha - Cirom'un bir yerinde "Önceleri Yedi Hoşun tarafından emredilmiş olduğu gibi" Hutuhtu'ya seyahat­ leri sırasında sınırsız olarak nakil vasıtası ve yiyecek tahsis edilmelidir, denil­ mektedir. Başka bir yerde de gene "eski kanun" göz önünde tutulmuştur. Bu­ nunla beraber adı geçen kanun ele henüz geçmemiştir (Bk. Riaz S. 70).

2)

Cirom "kaide" "kararname" anlamına gelmektedir.

3)

Moğollar'da kanun, onu uygulayacak olanların sırrı sayılırdı. Meselâ Maiski S. 286). Özerk Moğolistan hükümeti (Bogdo - Gegen bölgesi) tarafından 1919 da - 64 cild halinde - hazırlanmış olan (bununla beraber hiç bir zaman yürür-

lüğe giremiyen) kanunun bile çok gizli tutulduğunu bildirmektedir.


MOĞOL KANUNLARI

43

1914 yılında Prof. Jamtsarano (4) tarafından Urga Hutuıhtu'sunun Şandzotba (5) sının bir Yamen'inde Kiachta dolaylarında İbingol ırmağı kıyısında bulunmuş ve bundan kopya edilen bir nüsha Petersburg'daki İlimler Akademisi müzesine gönderilmiştir. Bundan sonra kanun iki defa daha kopya edilmiş ve bundan sonra da Jamt­ sarano ve Turunoff bu kanun mecmuasını tasvir etmişlerdir (6). Herhalde oldukça geniş tutulmuş olan bu eserin henüz bir tercüme^ si mevcut değildir. Ancak daha çok bab başlıklarının verilmesiyle meydana çıkmış olan bir muhtevaya bakış mevcuttur. Eser sekiz bölüme ve bir eke ayrılmaktadır. İlk yedi bölüm, Han'ın başkanlığında Tuşetukan Aymak'ınm Moğolları tarafından, adı geçen bilginin görüşüne göre, 1709 yılında tedvin edilmiştir. Bundan başka birinci bölümde Hovaraki (rahipler) hakkında ve her halde 1746 yılında araya sıkıştırılmış bir kısım mevcuttur. Se­ kizinci bölüm 1718'de, ek ise Tsetsenhan Aymak Moğollar'mm yar­ dımlarıyla 1736 veya 1796 (7) da meydana getirilmiştir. Halha - Cirom'un tedvini sebebleri hakkında hiçbir yakın bilgi­ miz yoktur. Ancak gerek Oyrat - Moğol kanununda gerek eski Tsaayin - Biçik'de olduğu gibi buruda da her hâlde zamanın gösterdiği ihtiyaç buna sebeb olmuştur. Çünkü bilhassa asıl bölümler Kuzey Moğolistan'ın iç bakımdan en karma karışık olduğu bir devirde meydana getirilmiştir. Galdan'in orduları ülkeyi görülmemiş bir şe­ kilde tahrip etmişlerdi; halkın büyük bir kısmı kuzey veya güneye kaçmıştı, eşkiya çeteleri her türlü ulaştırmayı tehdit ediyorlardı; bu sırada mançuryalı hami ise korkulan Çungar'larla halâ müthiş bir mücadelenin içinde bulunuyordu. Böyle bir durumda kanunla intizam ve sükûnu temin edip ülkeyi yeni bir yükselişe doğru sevketmek yolunda çalışmaktan başka ne akla gelebilir? Her ne kadar tam muhtevaları bilinmiyorsa da hükümlerden bir çoğunun başlık4)

5) 6) 7)

Profesör Jamtsarano tanınmış bir Mongololog (Buryat) olup yıllardan beri Ulan - Bator - Hoto (Urga) da Moğol Halk cumhuriyetinin ilim komitesinin sek­ reterliğini yapmaktadır. Bk. yuk. s. 26. Ts. Jamtsarano ve A. Turunoff, Halha - Cirom (İrkutsk Devlet Üniversitesi Pro­ fesör ve öğretmenlerinin çalışmaları mecmuasında, Cild. 6. Rusça). Kanunun tedvininde Tahip sınıfının nüfuzunun büyük olduğu şüphesizdir. Ka­ nunun ilk geniş bölümü hemen hemen tamamiyle rahip sınıfının ve manastır­ ların işlerine tahsis edilmiştir. Ayrıca eldeki hükümlerin çoğu da böyledir, (bk.

IV. ek E.).


ım-ıw»pılWWr:!ilHH'*|;îrHi'll(l? ^ t İ H t t J t r U ' ' İ l « i f r i t i m i " « f t l ! llfN 134 M< m M I i I

44

Mı: I

'I İl I HU l!H U MIHI I I

i I

HUKUK KAYNAKLARI

lan bile bu istikameti işaret etmektedir: ülkeye giriş müsaadesinin alınması ve hüviyet varakası çıkartmak mecburiyeti, seyahat için resmî ı müsaa de (bk. Ek. IV. F. 1-4), askerî kanunlar (Ek IV. G.) vsr. gibi. Kanunun giriş kısmından da anlaşıldığı gibi Halma-Cirom bü­ tün Kuzey Moğolistan'da yürürlüğe girmek üzere hazırlanmıştır. Giriş'de arkadan gelen kaidelerden «Üç Hoşun'un büyük kanunu» diye bahsedilmiş, bunun gibi başka yerlerde de «dışdaki üç Hoşun» tâbiri kullanılmıştır. Buna karşılık bu kanunun ne zamana kadar bütün Halha Moğollarında yürürlükte kaldığı meselesi henüz aydınlatılmamıştır. Yalnız Urga Hutuhtu'sunun Şabi'leri yâni 100.000'den fazla insan için bu 1921'e kadar asıl uygulanan kanunu teşkil etmiştir. IV. Ek'de - Riaz S. 72 v. öt. ye göre-bab başlıklarının bir öze­ ti verilmiştir. 5. Kesim ÇİNLİLERİN MOĞOLİSTAN İÇİN ÇIKARMIŞ OLDUKLARI KANUNLAR (I) Daha ilk Mançu hükümdarlar bile yeni uyrukları Moğollar için kanunlar çıkarmışlardı. Bunlar başlangıçta yalnız İcmoğolistan için çıkarılmış olmakla beraber sonradan bunların yürürlük bölge­ leri Dışmoğolistan'ı da içine alacak şekilde genişletilmişti. İmpara­ tor K'ang-hsi 1696'da öngidenleri tarafından çıkarılmış olan bütün bu kanunları bir kitap hâlinde topladı. Ch'ien-lung; zamanında ihti­ yaçları hesaba katan Mançu hükümeti 1789 yılında Moğolistan için yeniden bir kanun kitabı çıkarttı. K'ang-hsi kanununun Dışmoğolistan'da yeni bulunmuş olan bir nushasıyla karşılaştırmanın da gösterdiği gibi bu yeni kanuna K'ang-hsi kanununun hemen hemen bütün hükümleri alınmıştır. Böylece ortaya gözden geçirilmiş ve ge­ nişletilmiş bir K'ang-hsi kanunu çıkmıştır.

8)

Anlatılmak istenen Tuşetuhan, Tsetsenhan ve Dzasaktııhan Aymaklarıdır yuk. S. 11.

(Bk


MOĞOL KANUNLARI

45

V. ek'de 1789 tarihli kanunun Arhimandrit ( = b a ş papaz) Hyakinth (1) tarafından yapılmış rusça tercümesine dayanarak metni­ ni veriyoruz. Maddelere ayırma işi de Hyakinth tarafından yapıl­ mıştır. Konumuz bakımından önemli olmıyan ve bilhassa yalnız İçmoğolistan'ı ilgilendiren bir sıra hüküm bu arada bizim verdiği­ miz metne sokulmamış olduğu gibi gene incelememiz için az değeri olan bazı hükümlerin de yalnız kısaca muhtevalarını vermekle ye­ tindik. (II) Çok geçmeden 1789 tarihli kanunun ihtiyaçlara yetmediği görüldü. 1811'de Li'fan-yüan (sınır bölgesi dairesi) başkanı, impa­ rator Chia-ch'ing'e sunduğu bir raporda şunları tespit ediyordu: « . . . . yürürlükte bulunan kanuna alınmamış olan bir sıra suç hak­ kında zamanla en yüksek makamın karar vermesi gerekmiştir. Bu ise bakanlığın birçok raporlar hazırlaması bu hususta da bir çok (imparator tarafından) emirlerin verilmesi mecburiyetini doğur­ muştur. Bu emirler ise genel kanuna henüz eklenmemişler ve böy­ lece henüz yayınlanamamışlardır.» Bundan sonra başkan, Ch-inlung'un 34 yıldır süren hükümeti sırasında verilmiş olan kararları toplamak ve bunların içinden kanun kuvvetinde olanlarını kanuna eklemek müsaadesinin kendisine verilmesini rica etmektedir. Bu işle uğraşmaya bir komisyon memur edildi. Komisyon ise mesele­ nin bu şekilde hâilini imkânsız buldu ve imparatorun müsaadesiyle yeni bir kanunun tedvinine girişti. Bunun sonunda 1815 tarihli ka­ nun ortaya çıktı. Bu Mançu hükümeti tarafından Moğolistan için çıkarılmış olan son kanundur. Bu kanunun Mançu dilinde yazılmış olan orijinali 67 kitap ih­ tiva etmektedir ama bunlar bölümlere ayrılmadığı gibi başlık ve nu­ maradan da mahrumdurlar. Bunun 1828'de bir tercümesini yayın­ lamış olan Lipovvtzeff bu tercümede eseri aşağıdaki gibi bölümlere ayırmıştır: Giriş: Li-fan-yüan'm kuruluşu - 6 bab, 56 madde; 1. Bölüm: Medenî hukuk - 21 bab, 494 madde;

1)

2.

"

: Askerî kanunlar - 6 bab, 88 madde;

3.

"

: Ceza hukuku - 20 bab, 191 madde;

Hyakinth, Hatıralar, 2. C, S. 204 v. öt.


i l

t

I '

'il • : i: t U r * « * f * * " > M W H ' « ; H ll'ltt'I < tfe-klItHtl:')!' >* «t* tlfcl*" «ttl>» Iİ1H "-fi Kfl<M1 ü ı

46

t II I >t il' » • II lı*.H, < ,

, |

(,

• , ,. . jiHUfct j |

HUKUK KAYNAKLARI

4.

"

: Lamalar hakkında hükümler - 11 bab, 117 madde;

5.

"

: Tibet hakkında hükümler - 13 bab, 66 madde;

6.

"

: Rusya ile münasebetler - 6 bab, 28 madde.

1815 tarihli kanunun metnini burada vermekten vazgeçtik; çün­ kü bizi ilgilendiren hususlarda bu kanunda 1789 tarihli kanuna na­ zaran bir yenilik hemen hemen yok gibidir. Ayrıca biz Moğolistan için Çinliler'in yasama faaliyetini incelerken daha çok Chien-lung ile yetinmekteyiz. Her iki kanun da hetn İç-hem de Dışınoğolistan'da yürürlüğe girmişlerdir.


III.

BÖLÜM

KANUNLARIN MUHTEVASI 1. KESİM YASA ZAMANINDA HUKUK Önbilgi:

';

i

ı) Yasa'nın muhtevasını incelemeğe başlamadan önce Yasa kavramını sınırlandırmanın, yâni I. ekde yazılmış olan 36 fragmentten hangilerinin hakikaten Yasa'dan alınmış olduklarının ve geriye kalanlarının da değerlerinin ne olduğunu tayin edilmesinin gerekmekte olduğu açıktır. Bu fragmentler çeşitli kaynaklardan gelmektedirler. Şöyleki: 1-26 27,28 29 30 31 32-36

Makrizi Mirhond İbn Batuta Vartan (13. Yüzyıl Ermeni tarihçilerinden) Magakiya (Ermeni tarihçilerinden) Diğer kaynaklardan alınmadır.

Yasa hükümlerinin Makrizi'de arka arkaya sayılmış olmaları ve bunların 26 fragmentle tabiî bir şekilde bitmiş olması, Makrizi'nin böylece bütün Yasa'yı bildirmekte olduğunu sandığı tesirini uyandırmaktadır. Bununla beraber, onda bulunmıyan 27 - 36 nu­ maralı fragmentler diğer kaynaklarda bulunmaktadır. Bunların hepsinin hakikaten Yasa hükmü olarak tamnamıyacağı şüphesiz­ dir. Böylece msl. 30 ve 31 sayılı fragmentler genel mahiyetteki özet­ lerden başka birşey değildirler ve hiç bir suretle bunlar, Yasa'nın esas hükümlerinden sayılamazlar. 33 numaralı fragment ise aynen Cengiz Han'ın sözleri arasında da bulunmaktadır ve gerek şekil, ge-


48

KANUNLARIN MUHTEVASI

rek muhteva bakımından bu sözler arasında yeralması gerekir. 28 numaralı fragmente gelince, bu her halde Ceza Hukukunun uygu­ lama alanında meydana çıkmış olan bir uygulama kaidesini ifade etmektedir ve Yasa'nın göstereceğimiz ana fikirleri ile müşterek hiçbir şeye sahip değildir. Bunlara karşılık 27, 29 ve 32 numaralı fragmentler, kanunun çerçevesi içine girebilmektedirler ve bunlar rahatça Makrizi'de bulunımyan hükümler olarak kabul edilebilirler. Son üç fragment (34-36) Aile ve Miras Hukukuna aittirler. Bunla­ rın Yasa'nın birer rüknü olup olmadıkları mes'elesi cevaplandırılamasa bile, (1) Yasa, zamanında yürürlükte olan hukuk kaideleri olduklarından şüphe edilemez. Bundan ötürü şimdi Yasa'yı incelerken 1-26, 27, 29 ve 32 nu­ maralı fragmentlerle yer bakımından uygunluğundan ötürü de 28 numaralı fragmenti inceliyeceğiz. 34 - 36 numaralı fragmentler ise her halde Yasa'ya ait olmadıklarından, fakat gene de yürürlükte bu­ lunan hukukun bir ifadesi olduklarından ayrıca inceleneceklerdir. 30, 31 ve 33 sayılı fragmentler ile hiç uğraşılmıyacaktır. II) Yukarda saydığımız kaynaklardan başka kaynaklarda da (Bk. II. B., I. K., § 2) Moğol Hukukunun bilinmesi ve Yasa'nın an­ laşılması hususunda Yasa zamanına ait bazı bilgiler bulunduğun­ dan, bunlar da aşağıdaki incelemede gözden uzak kalamazlar. Bun­ lar kısmen o zamanın pratik Ceza Hukuku hakkında bilgiler ihtiva etmektedirler v6 bundan ötürü de kuvvetli bir şekilde Ceza Huku­ kunun hâkim olduğu Yasa'nm incelenmesinin hemen arkasından baıhsedilmelidirler. Diğer taraftan gene bunlar, bir yandan 34 - 36 numaralı fragmentlerin bize öğrettiklerinden daha çok Aile ve Mi­ ras Hukukunu bilmemize hizmet etmekte, diğer yandan da- eldeki materyelin çerçevesi bakımından oldukça boşluklarla dolu olmak­ la beraber- o zamanki yargılama işleri hakkında bir fikir edinme­ mize yaramaktadırlar. III) Bundan ötürü aşağıdaki ayırmaklayız:-

incelemeyi şu şekilde parçalara

§ 1. — Yasa (1-26, 27, 28, 32 ve 28 numaralı fragmentler ve di­ ğer kaynaklar); 1)

34. - 36. Fragmentlerin Yasa'ya ait olmalarım mümkün görmüyorum. Zira bir kere bunların muhtevaları o zamanlar her Moğol tarafından tabiî olarak anla­ şılmak lâzımdı, sonra bunların kanununun ana fikri ile hemen hiçbir müşterek

tarafları yoktur,


MOĞOL KANUNLARI

49

§ 2. — a) Aile Hukuku, b) Miras Hukuku, (34-36 sayılı frag­ mentler ve diğer kaynaklar;) § 3. — Yargılama işleri. § 1 — YASA Moğol Devletini yaratan Cengiz Han'ın ruhu Yasa'ya âdeta damgasını vurmuştur. Daha birkaç yıl önce biribirlerine bağlı ol­ mayarak göç edip duran ve birbirleriyle daimi bir mücadele içinde bulunan bozkır aristokrasisi, bir kişinin iradesine boyun eğmek mecburiyetinde kalmış ve devlet yolunda bir birlik meydana çıkmış­ tı; işte bu birliği, bunu meydana getiren, uzak gayelerini gerçekleş­ tirmek için, her ne bahasına olursa olsun, devam ettirmek istiyor­ du. Bu yolda, Devlet Başkanının hâkimiyet iradesinin ifadesi olan Yasa, kudretli bir araç vazifesi görecektir. Bundan dolayıdır ki, bütün Yasa'ya bir ana fikir hâkim olmuştur; kendini savunabilir, disiplinli ve içinden birleşmiş bir millet topluluğunun devamı. Yalnız bu görüş noktasından incelenince Yasa kavranabilir. Onun hukukî sistem görüş noktasından incelenmesi belki de mümkün­ dür, fakat az verimlidir. Bundan dolayı her fragmentin aşağıdaki incelenişinde, bilerek böyle bir hukukî ayrımdan uzaklaşılmış ve yalnızca yukarda söylediğimiz ana fikrin nasıl çeşitli şekillerle Cengiz Han'ın kanununda ifadesini bulduğu gösterilmek isten­ miştir. 1) Kanunun, adı geçen ana fikrine uygun olarak yasa'da, or­ dunun ve önderlerinin teşkilât ve disiplini oldukça geniş bir yer almaktadır. (6, 9, 18-20, 22-24 numaralı fragmentler ve kısmen de 7, 27, numaralı fragmentler). 22. numaralı fragmentte ordunun tecrübe edilmiş olan esas ay­ rımı, onlu, yüzlü ve binli birlikler, kanunla da tesbit edilmiştir. 23/ 24 numaralı fragmentlerde de ordu komutanlarının başkomutanla münasöbetleri hükme bağlanmıştır. : yalnız Başkomutanın emrine uyruk olmak ve ona kayıtsız şartsız itaat etmek önemli esaslar ola­ rak tesbit edilmiş ve buna aykırı hareketin, ölüm cezası ile tehdit edilmesiyle de bu esasların üstün önemine bilhassa işaret edilmiş­ tir. Karakolların izinsiz değiştirilemiyeceği, (24'humaralı fragment 2. fıkra) kaidesi de daha az önemli değildir. Böylece, zaten ülkenin çok geniş olmasından ötürü güçleşen kontrol kolaylaştırılmakta


50

KANUNLARIN MUHTEVASI

ve hükümdarın iradesine aykırı, kendi başına hareketlerin önüne geçilmektedir. 24 numaralı fragment, belki de Yasa'nm en eski hükümlerindendir. (Bk. yuk.) ve Cengiz Han'ın birlik komutanlarının birçoğu­ nun henüz bağımsız oldukları ve kardeş kavgasına dalmış bulunup, bazılarının henüz emniyetsiz birer uyruk sayıldıkları bir zamandır. Bu sırada Moğolların millî hilekârlıklarından ötürü bir zıp çıktının meydana getirdiği uyruklar birliğini parçalamak yolunda her türlü entrika da hesaba katılmaktaydı. Fakat ırkına has itimadsızlık ve bir işin ruhu, onu sonuna kadar götürmektedir (2) sözünü söylemiş olan bu kanun koyucu­ nun karakterindeki işi kökünden halletmek vasfı onu bu tedbirle yetinmemeye şevketti: ardgelenleri (18 numaralı fragment) birlik­ leri bizzat teftiş edecekler ve orduda herşeyi en küçüğün kadar in­ celeyecekler ve böylece hâkimiyet aracının vurucu kudretini te­ min edecekler. 8 Numaralı Fragmentte de savaşanların savaş sı­ rasında birbirlerine yardımları mecburî kılınmıştır; bu yardım, gerek hücumda gerek savunmada, önde olsun arkada olsun, her­ kes tarafından yapılacaktır; aksine hareket, ölümle cezalandırılır. Böylece yalnız herkeste emniyet hissi kuvvetlendirilmemiş, ayrı­ ca birçok çeşitli boylardan meydana gelen toplulukta beraberlik fikri de uyandırılmıştır; herkese hizmet ederek topluluğa hizmet etmek. Buna karşılık 6 numaralı fragment, birlikteki barış ga­ yesiyle, başkasının tutsakları üzerindeki tasarruf hakkına mü­ dahaleyi men'etmekte ve 7 numaralı fragment de buna uygun olarak kaçan bir tutsağı bulanın, bu tutsağı sahibine geri verme­ sini emretmektedir. Bunlarla karşılaştırılırsa 19 numaralı fragmentin hükmü daha az önemli gözükür. Bunda, erkekler savaşır­ ken erkeklerin işlerini, kadınların yapmaya mecbur oldukları bil­ dirilmektedir; ama zaten barış sırasında da işlerin büyük yükünü kadınlar taşımaktadırlar (3). Nihayet 20 numaralı fragment, sefer bittikten sonra birlikleri hükümdara bir vergi vermekle mükel­ lef tutmaktadır ki, bu herhalde ganimetin onda biridir (4). 2) Sanan Setsen, S. 105. 3) Bk. Carpini S. 53: "'viril nihil opcrantuı onınino excepüs sagittis et etiam de

gregibus aliquantulam habent curam ... mulieres corum omnia operaııtur". 4) Kara • Dayan, S. 70. not. 2.


'

;

MOĞOL KANUNLARI

51

II) Halk, büyük aile toplulukları (Gens'ler) halinde yaşamak­ taydı. (Bk. aş. 2. §). Bu aile toplulukları barışçıl bir birlik ol­ duklarından üyelerin arasında kavgayı men'ediyordu. Ancak bir aile, topluluğun üyelerinden birinin diğer aile toplulukları üyele­ rinden birine tecavüz veya müdahalesi çok kerre mücadele ve kan güdümüne sebep olabilmekte idi. Bundan dolayı kanun koyucu, •iç barışın devamı ve millî kuvvetin zayıflamadan korunması gaye­ siyle bu barışçıl muhitin aile topluluğunu aşarak genişlemesi ve milleti bir bütün olarak içine alması yoluna gitmiş, bunun için de karışıklık çıkarmayı en yüksek cezaların tehdidi altına koya­ rak sükûn ve intizamı geniş bir şekilde sağlıyan ve böylece bütün kanuna hâkim olan, bütünün muhafazası ana fikrine hizmet eden hükümler koymuştur. Fertlerin menfaatine hizmet eden intikamın yerini, devlet tarafından kanunlaştırılmış olan ceza, bütünün menfaatine hizmet etmek ve suçu önlemek ve böylece sükûnu sağ­ lamak yolunda şuurlu bir vasıta olarak almıştır; ceza, devletin müsaadesi ile -bariz zinada olduğu gibi- ya fertler tarafından, ya­ hut da devlet organları vasıtasiyle icra edilmektedir. tşte 1,3 ve 29 numaralı frağmentler, min açısından kavranmak gerekir.

bilhassa bu sükûnu te­

1 numaralı fragment, zinayı ölüm cezası ile tehdit etmekte­ dir. Cengiz Han'dan önce Örf ve Âdet Hukukunun zinaya karşı na­ sıl bir durum takındığını bilmiyoruz. Genel olarak, göçebe millet­ lerde evliliğin mahiyeti hakkında mevcut, daha az ciddî telâkki göz önünde tutulursa bu Örf ve Âdet Hukukunun zinayı, oldukça yumuşak bir cezaya uyruk tutmuş olduğu kabul olunabilir; bunun­ la beraber bu, Hukuk dışı olarak aile toplulukları arasındaki kan güdümüne ve bunun kurbanlar vermesine engel değildir. İşte sü­ kûnun bu yolda bozulmasına ve millî kuvvetin zayıf düşmesine engel olmak, tamamiyle Yasa'nın vazifesi çerçevesi içine girmek­ teydi ve Yasa, kan güdümünü men'edeceği yerde (ki herhalde bunu uygulamak hemen hemen imkânsızdı), buna sebep olanı en ağır ceza ile tehdit ederek, kötülüğün köküne el atmıştır (5). Yalancılar, 5)

Burada temsil edilen anlayışın aksine Riaz (S. 123) ağır ceza tehdidini Çin tesirine atfetmektedir. Bununla beraber Çin hukuku yalnız suçüstü yakalanan zaninin aldatılmış olan koca tarafından öldürülmesine müsaade etmektedir (Alabaster S. 187). Mğer hallerde Çin'de ilkin zaninim cezası hadımlaştırma sonra da askerî mecburî çalışma, zaniyenin ise hapis ve dayak idi (Alabaster S. 369. — 1. Fragment hakkında Rubruk da şo teyitte bulunmaktadır (S. 156). —


t l r < M N H » W r rr * . , * ! - :

52

ll.H I

tilN

/

>1'1tttlı(l-llt-tttt)"'IW

* n 1>

KANUNLARIN

lı lı i

III' 11*11 lııhlı- »•

• )

t!

,

.

. « I M H M |,,M „

MUHTEVASI

sihirbazlar, entrikacılar ve kavgaya müdahale edenlere karşı ko­ nulmuş olan 3 numaralı fragment de ayni açıdan mülâhaza edil­ mek gerekir (6). Muhakkak ki 29 numaralı fragmentin esasında da ayni fikir bulunmaktadır; ancak burada önce, eski (ve daha son­ raki kanun kitaplarında da önümüze çıkan) Örf ve Âdet Hukuku yer almakta (eşit dokuz atın teslimi) ve suçlu ayn olarak ödeme imkânına sahip olamaymcadır ki, ailesi efradı ile veya bizzat kendi hayatını kaybetmekle cezalandırılmaktadır. Bu mükellefi­ yetlerin çalınmış hayvanın her türlü zilyetine teşmil edilmiş olmasiyle hüküm ayrıca ağırlaştırılmıştır (7). III) Yasa'mn ana fikri incelenince, bir sıra fragmentlerde sağlık koruma, opportünite ve genel disiplinle ilgili hükümlerle karşılaşılmaktadır. Sırf sağlık koruma ile ilgili hükümle olarak 2 numaralı (Sodomi) (8) ve 14 numaralı (Suyun temiz tutulması) fragmentler ve 12 numaralı fragmentin son fıkrası gösterilebilir. "Puniunt capitali sententia... ciotum cıım nem sua", Carpini'de de böyledir (S. 5 2 ) ; "leğeni ... şive consuetudinem habent occidenti viram et mıılierem quos in adulterio invenerint manifeSte". 6)

Samanların normal faaliyetlerinden olan sihirbazlık tabiatiyle yasak değildi; hattâ Şamanlar halkın hayatında dinî merasimi icra etmek bakımından çok önemli bir rol oynamakta idiler. Bununla beraber bunlar çok kere zehirleme işlerine de karışmakta idiler; bundan dolayı Carpini'de sihirbazlık = veneficia'dır. Entrikacı olarak da Şamanlar daha az tehlikeli değildirler; Cengiz Han nüfuzlu Şaman Tebtengri'yi tehlikeli entrikalarından ötürü ortadan kaldırma­ ya mecbur oldu (D'Ohsson, Raşid al-Din'dcn S. 100). — Sihirbazlığı ve zehir hazırlamayı başka hukuklarda da birbiriyle ilgili görmekteyiz, bk. 14, 18, 5 ("venefici ... qui artibus odiosis, tam venenis, vel susurris magicis homines occiıderunt"), ayrıca L. Rip. 83, 1 ("si luis... per venenum seu per aliquid maleficium aliquem perdiderit..."). Bk. Mommsen'a da S. 640 v. öt. — Birbiriy­ le kavga eden iki kişinin arasına girmeye cesaret edilemediğini Ruburk da te­ yit ediyor (S. 1 5 5 ) : "quando duo homines pugnant, nemo audet se intermittere. etiam pater non audet iuvare filium".

7)

Cengiz Han'dan önce at meralarının (Tabiine) emniyetinin nasıl temin edil­ diği hususunda 39. nota bakınız; Yasa'mn bu husustaki sert hükümlerinin te­ siri hakkında Ibn Batuta (Voyages II. S- 364) şöyle demektedir: "Atların ço­ banları veya koruyucuları yoktur, çünkü Türkler (Moğollar) in hırsızlığa karşı kanunları çok şiddetlidir". — Bugünkü Moğolistan'da at hırsızlığı günlük olay­ lardandır.

8)

Bundan başka belki de bu şekilde kullanılmış olan hayvan temasıyla diğer hay­ vanları da tehikeye sokan bir "pecus contaminatum" sayılmaktaydı (bk. OMK: Ek, III. B. I 12 § 2, ve S. 90). İsreililerde de Sodomi ölümle cezalandırılırdı (2. Mos. 22, 1 8 ) ; kanonik hukukla da böyledir (can. 4. C. 15 qi. 1 ) .


MOĞOL KANUNLARI

53

4 numaralı fragment Samanlık inanışlarının bir sonucu olabilir. (Khara - Davan S. 154 not 3'de böyle kabul edilmiştir; Riaz S. 20); Burada bahse konu olan şeyin, tamamiyle menfaat temin eden ve zararları önliyen bir tedbir olduğu yolundaki tefsir, bana, da­ ha kabule şayan görülmektedir: Su ve ateş, (altında çok kerre ateşin saklı bulunduğu kül) göçeblerin hayatında bilhassa değer­ li, çok kerre güç elde edilir ve bundan ötürü de her türlü harip ve kullanılmaz hâle getirilmeğe karşı, (kuyu kirletilmesi gibi) muhakkak korunulması gereken unsurlardır. 8 numaralı fragment' insana ibadete ait bir hükümmüş hissini vermektedir. Halbuki burada gaye, halkın eskiden beri uyguladığı ve faydalı sayılan hay­ van kesimi şeklinin muhafazası ve böylece yabancı âdetlerin uy­ gulanmasını men'ederek halkın iç birliğinn korunmasından baş­ ka birşey değildir (9). 17 numaralı fragment de buna benzer bir ga­ ye gütmektedir : bir mezhebin tercih edilmesi kolayca halkı ya­ bancı âdetlerin esiri yapar, ona eski geleneklerini unutturur, hat­ tâ halk topluluğunda ayrılmalara sebep olabilirdi. Konuşma tar­ zının basit olmasını, hattâ hükümdara hitap edilirken bile, emre­ den hüküm de gene böyle millî sadeliği muhafaza ve yabancı tan­ tananın içeriye girmesini men için konulmuştur (10). 13 numaralı fragment, göçebe münasebetleri bakımından çok önemli olan mi­ safirperverlik vazifesini hükme bağlamış bulunuyor (11). 14 numa9)

Aynı şekilde hayvan kesme hakkında Pallas da (T. I. S. 128) bilgi vermekte­ dir: 'Koyunlar hâla çok kere kesilerek öldürülmektedir ve hu da hayvanları sırtüstü yatırıp kalp bölgesinde ve hicabıhaciz üzerinden uzunlamasına bir ke­ sik açıp elle buradan girip hayvanın kalbini yerinden koparıp çıkarmak şek­ linde olmaktadır. Bu şekil kesim, Kalınlıkların, da bildirdiğine göre, Cengiz Han zamanında bütün Moğol boylarına kabul ettirilmiştir... Kara - Davan'a gö­ re (S. 154. not. 4) bu şekil kesim hâla Kalinuklar arasında revaçta bulunmak­ tadır.

10)

D'Ohsson (Alâ el-Din'den) S. 143: "O (Cengiz) a.şyalı hükümdarların kullan­ dıkları tantanalı unvanları hakir gördüğünden kendi sülâlesi prenslerine bun­ ları kabul etmemeleri tavsiye etti. "Böylece, onun ardgelenleri, kendi verdiği örneğe uyarak yalnız Han veya Kaan unvanını kullandılar; sülâleye mensup prensler hükümdarı sadece adı ile çağırırlardı, mektuplarda ve resmî vesikalar­ da ise bu adın yanına ayrıca şeref unvanları konulmazdı. Cengiz Hanin özel kaleminde hazırlanan vesikalar sade ve kısa idiler; o, İranlıların tantanalı sti­ lini zevkli bulmamıştı". Bk. buna karşılık V. ek. I. Kesim, 12. Madde ve IV. Kesim 13. Madde.

11)

Bu misafirperverlik bugün hâla Moğolistan'da gayet tabiî bir şeydir. Carpini bile şöyle yazmıştır (S. 5 1 ) : "cibaria quamvis inter illos sim pauca, tamen in-

ter se aatia ctuapetenter oommunicanı iJl a "

ve

gene

brom» gün Vinaena von


tı|M,UII*!M4fct' :Hlfi"l>#! •• W At t, « : H M l | : 11 -1ttft>IN#t M h r ıltN .••#> M

34

<<|-

KANUNLARIN

"V '

il | I

|| h I|« || [|ı|,jr ..

, |

| , , j •,

m l H l t l i|,«-iı

MUHTEVASI

ralı fragmentin birinci kısmı ise bu ırka has itimadsızlığm mahsulü olan bir geleneği hükme bağlamıştır: her türlü zehirlenme imkâ­ nını ortadan kaldırmak için misafir, misafir sahibi kendisi yemek­ ten tatmadan yemiyecektir. Aynı fragmentin orta kısmı, ilkönce bir teşrifat kaidesi gibi görünmektedir; ancak Yasa'nm çerçevesi içine sokulunca, burada da asıl maksadın tecrübe edilmiş bir ge­ leneğin muhafazası ile miletdaşların arasında ikiliği önlemek, be­ raberlik hissini kuvvetlendirmek ve böylece bütüne hizmet olduğu anlaşılmaktadır. Disiplin yolunda terbiye ve böylece mükemmel askerlik ve avcılık hassalarıma muhafazası, 27 numaralı (Mirhond), frağmentin gayesidir (12). 32 numaralı fragmentin birinci kısmında bahse konu olan şey, her halde misafirperverliğin kaba­ ca bir kötüye kullanılması diye kabul edilen bir fiilin cezalandırılmasıdır(13), gene ayni fragmentin ikinci kısmı ise herhalde disip­ line karşı kaba bir hareketin cezalandırılmasıdır (14). Fakat her iki durumda da, belki hurafa ile ilgili ve bugün izahı mümkün olmıyan inanışların da rolü vardır. IV) Diğer fragmentlerde de, her nekadar her defasında ayrı bir görüş noktasından da olsa, hep ayni ana fikir ortaya çıkmak­ tadır. 15 numaralı fragmentin yasağı, herhalde yıkanmış olan el­ biselerin kurutulması ile, göğün hiddetinin bir fırtına halinde tezarürüne sebep olunacağı yolundaki hurafa korkusu ile izah edilebi­ lir (15). 16 numaralı fragmentin hükmünün de hurafa veya Şaman-

12)

13)

14)

15)

Beauvais (Speculum historiale lib. XXIX eap. 75, D'Ohsson S. 411, n o t ' d a n ) : "Onların methedilecek birşeyleri varsa o da, yemek yerken her geleni sofraya davet etmeleridir". D'O'hsson'a göre (S. 404 v. öt.) Cengiz ava "savaşçının okulu" admı vermişti. O, Moğollar'm insanlarla savaşmadıkları zamanlar hayvanlarla savaşmalarını istiyordu. Kışın başlangıcı askerî bir sefere benziyen büyük av zamanının geldi­ ğini gösterirdi". Bundan sonra bu av tasvir edilmekte ve en küçük bir yanıl­ manın sopa cezası ile cezalandırıldığı eklenmektedir. Mart'dan Ekim'e kadar geyik, karaca, tavşan, yaban eşeği ve çeşitli kuşları avlamak yasaktı. Bunu Carpini de teyid etmektedir (S. 4 8 ) : "item si alicui morsus imponitur et deglutire non potest et de oro suo eiicit eum, fit foramen sub statione et extrahunt per illud foramen, et sine ulla misericordia occiditur... Bk. Carpini (S. 9 4 ) : (Bir Moğol komutanı tarafından k a b u l ) : "dııxerunt nos ad ordam şive temtorium ipsius et instrucati fuimus, ut ante ostium stationis ter eum sinistro genu inclinaremus et caveremus attente, ne pedem süper limen ostii poneremus", ve (S. 4 8 ) : "si aliquis calcat limen stationis alicuius ducis, interficitur". Bu hususta Rubruk şöyle demektir (S. 1 5 4 ) : "vestes nunquam lavant, quia dicunt, quod Deus tunç irasciter et quod fiant tonitura, si suspendantur ad siccandum. imo Lavantes verberant «t eis auferunt. tonitura süper modum timen».


MOĞOL KANUNLARİ

55

İlk tefsirlerinden doğmuş olması mümkündür. Her iki durumda da kanun koyucu, önemli olarak tanınmış olan eski yaşama kaidele­ rinin halk içinde muhafazasını ve halkı, böylece melhuz zararlar­ dan korumayı hedef ittihaz etmiştir. 11 numaralı fragment dinî müsamaha emretmektedir; tabiî burada müsamaha, gaye değil, Tanrının hoşuna gitme yolunda bir vasıtadır; öldükten sonra me­ sut bir hayata adaylığın, ne kadar çok sayıda dine hürmet edilir veya hiç olmazsa müsamaha edilir ve bunlara inananlar, kendile­ rine hizmet ettirilirse, o kadar emin olduğuna inanılıyordu (16). Bu hükümle, din adamlarına, kafası ile çalışanlara v.s. ye daimî bir vergi muafiyeti tanıyan 10 numaralı fragmentin hükmü yakından ilgilidir. Savaşkan bir göçebe milletin münasebetlerine göre tanzim edilmiş olan bu hükümlerin içinde üç kerre iflâs etmiş olan kim­ seyi ölüm cezası ile cazalandıran 5 numaralı fragmentin hükmü, tamamiyle yabancı görünmektedir. Bu hüküm, "emtia alan" şahıs­ lara, yâni Moğoliston'da oturan yabancı (herşeyden önce Çinli ve Arap tacirler) tacirlere karşı konulmuştur. Bozkırın saf sakinleri­ nin bu hilekâr tacirlerin kurbanı olmaları her halde nadir değildi. Moğollar bunlara memleket mahsullerini veya ganimetlerini vere­ siye satıyorlar, bunlar sonra ödemekten âciz olduklarını ileri süre­ rek kurtulmaya çalışıyorlardı. Bu hükmün mânası o halde şudur; halkın yabancılar tarafından sömürülmekten korunması (17). -25 in­ ci fragment, devletin menfaati icabı, muntazam posta teşkilâtının kurulmasını emretmektedir; posta teşkilâtını Cengiz Han, uzun za­ mandan beri böyle bir teşkilâtın mevcut olduğu Çin'de görüp öğren­ miş olmalıdır (18). -21 inci fragment ise hâkimiyetin tecelli ettiği 16)

17)

18)

Rubruk Mengü'nün sarayında (Moğol Samanlardan başka) Nestoriler, Müslü­ manlar, Budistler ve Taoistler görmüştü. Bunlar törenlerde resmen Han'a dua ediyorlar ve buna karşılık eli açık hükümdardan bol bol bahşiş alıyorlardı. Riaz'a uyarak (S. 123) burada Çin tesirini kabul etmek için sebep yoktur; zira Çin hukukunda borcunu eda etmiyen tacir alelade borçluya göre daha şid­ detle cezalandırılıyor idiyse de bu hukukta ayrıca iflâs için bir ceza tayin edil­ miş değildi. "İf a dealer fails to pay his constituents, he will be punished more severely than an ordiriary debtor" (Alabaster S. 553, örnekleriyle). Bunun­ la beraber en ağır ceza ağır bambus sopası idi. Posta hizmeti hakkında D'Ohsson (Alâ el-Din'den) şöyle yazmaktadır (S. 406 v. ö t . ) : "Cengiz Han, Çin örneğine uygun olarak, memurların, elçilerin ve kuriyelerin seyahatlerini kolaylaştırmak için büyük yolların üzerine posta stasiyonları yaptırmıştı. Posta atlarını mahallin sakinleri vermeğe mecburdular, bun­ lar ayrıca kuriyeleri beslemek ve aynî vergieri taşımak için araba da vermek mecburiyetindeydiler. Bu atları kullanmaya hakkı olanlara nasıl hareket etme-


56

KANUNLARIN

MUHTEVASI

bir hükmü ihtiva etmektedir; bununla hükümdarın .ülkenin kızla­ rından kendisi ve ailesi için bir seçimde bulunması ve böylece uy­ rukların sıkıca hükümdar ailesine bağlanması yolunda bir gelenek tesbit edilmiştir (19). Bir ana fikre sahip olmakla beraber Yasa, gene de Hukuk ha­ yatının en çeşitli cephelerini emirler veya yasaklar halinde hükme bağlıyan bir kaideler yığını halinde görünmektedir. Ceza Hukuku­ na ait hükümlerin yanında İdare, Askerî Teşkilât, Maliye, Müsa­ maha ve Örf ve Âdet Hukukuna ait hükümler yer almaktadır. Bü­ tün bu çok cepheliliğe rağmen, bu fragmentlerin Yasa'nın bütünü­ nü teşkil etmedikleri açıktır. Her nekadar fragmentlerin birçoğun­ da bir yasağın arkasından bir ceza tehdidi gelmiyorsa da, bu Ya­ sa'nın tam olmadığını göstermek için bir delil olamaz, çünkü bu­ rada Han'ın iradesi ve memurlarının iradesi en yüksek kanun sa­ yılmaktadır. Bundan başka Yasa'nın geniş hükümranlık arzu ve gayelerine bir vasıta teşkil etliği, kanun koyucunun, milletinin bü­ tün hukukî hayatını her bakımdan hükme bağlamak istediği de ileri sürülemez; bunun için kanun koyucunun bilhassa eski örf ve âdete dayanan Özel Hukuku hükme bağlamak veya yeniden tan­ zim etmek istemiş olduğu da kabul edilmez. Ayrıca düşünmek ge­ rekir ki, göçebelerin iptidaî hayatı, iptidaî bir hukuku icabettirmektedir ve bu hukuka daha gelişmiş bir hukukun birçok mües­ seseleri tamamiyle yabancıdır. Bunlara rağmen, elimize geçen frag­ mentlerin Yasa'nın bütününü teşkil etmediği açıktır. Gayesine uy­ gun olarak Yasa'da oldukça geniş bir yer alan Ceza Hukuku ala­ nında öldürme ve vatan hainliği gibi, hükme bağlanması kanun ko­ yucu için pek önemli olan bazı suçların bulunmaması oldukça tu­ haf kaçmaktadır. Bu bakımdan pek az da olsa, diğer kaynaklar, o zamanların Ceza Hukuku tatbikatına ve bilhassa ceza cinslerine

19)

leri gerektiğini gösteren bir de yönetmelik vardı. Sert bir polis teşkilâtı tarafın­ dan temin edilen yolların emniyeti, o zamana kadar birçok bağımsız aşiretlerin çapulçularıyla asayişsiz olan Tataristan'dan yabancıların geçmesini mümkün kıl­ mıştı". Bk. Carpini (S. 58 v. ö t ) : "si petit (sc imparator Tartarorum) filiam virginem vel sororem, sine eontradietione dant ei. aut singulis annis, aut intemıissıis. aliquibus annis virgines colligit ex omnibus finibus Tartarorum. si ipse vult retinere aliquas, retinet. retinet. alias dat suis hominibus, sicut videtur ei cxpedire". Sonraları buna benzer bir metodu koğuşturarak Mançu sülâlesi de im­ paratorluk prensesleri ile nüfuzlu Moğol prenslerini evlendirip bunları kendisi­ ne bağlamayı bilmiştir.


MOĞOL KANUNLARI

57

ait bilgiler vermektedirler, halbuki bu hususta fragmentlerde birşey yoktur. Rubruk'un yazdığına (S. 156) göre katiller, büyük çapta hırsız­ lık yapanlar ve uydurma elçiler (20) ölüm cezasına çarptırılırlar­ dı. Küçük hırsızlıklarda bulunanlara ise müthiş bir dayak cezası verilirdi: "si dant censtum ictus, oportet quod habeat centum baculos (21)." Carpini (S. 53 v. öt.) de bu ağır dayak cezasını (casus­ lukta) teyid etmektedir: "si aliquis eorum deundat. consilium, maxime quando maiores dare cum baculo magno unus rusticus potes (22)." Gene aynı müellif bir bakire ile zinada, her iki tarafa, ayrıca suçüstü yakalanan yolkesici ve hırsızlar, savaştan kaçan­ lar, (genel geri çekilme hali müstesna), seferde, yeter derecede cesur olmıyanlar ve esir düşen arkadaşlarını kurtarmıyanlara (S. 62) ölüm ezası verildiğinden bahsedilmektedir. Başka bir yer­ de de (23). Çin menşeinden geldikleri anlaşılan cezalardan bah­ sedilmektedir : zincire vurmak, hapsetmek ve uzak bölgelere sür­ mek; Carpini de bir yerde hapisten bahseder benzemektedir. (S. 103): "çapta siquidm erat amica imperatoris istius, quae veneno inferterceserat patrem eius (24)." 28 inci fragmente göre (Mirhond), katil suçlarında cismanî cezadan malî bir ceza ile kurtul20)

Burada anlatılmak istenen kendilerini uydurma olarak Han'ın elçileri diye gösterenlerdir. Bu elçilerin posta atlarım kullanmak ve kendilerini besletmek hakları olduğundan (bk. Carpini S. 59) böyle aldatmalar vâki olmaktaydı. Bu­ nu önlemek için elçilere hüviyet yerine (çok kere altından) bir plâk (çincesi: "P'ai-tze") verilirdi, bunlar numaralı idi ve hamilinin imparator emirlerini gö­ türmekte olduğunu bildirirdi (bk. Riaz S. 28 v. öt).

21)

"Eğer yüz darbe verilirse, yüz sopa (ya sahip olmalıdır) vurulmalıdır".

22)

"Şayet onlardan biri bilhassa sefere gidilmek istendiğinde, karara karşı gelirse, güçlü kuvvetli bir adamın büyük bir sopa ile vurabileceği şiddette ve kaba et­ lerine yüz darbe yer".

23)

Cengiz Han'ın 23. neü sözünde şöyle denmektedir. (Riaz S. 1 8 ) : "Soyumuzdan olan birisi onanmış olan kanuna bir kere aykırı hareket ederse, ona sözle ihtar­ da bulunulmalıdır; ikinci defasında ona sözle tesir edilmeye çalışılmalıdır; üçün­ cü de ise onu uzaktaki Baleiyum-Huncur'a göndermelidir. Bir kere oraya gidip gelince artık dikkat eder. Gene de akıllanmazsa o zaman onu zincire vurup hapise atmalı. Eğer oradan akıllanmış ve terbiyelenmiş bir halde çıkarsa ne iyi, yoksa bütün akrabalar ne yapılacağı hakkında görüşmelidirler... (Han'ın tabia­ tına ve Yasa'nın karakterine aykırı olan bu sözler, bunların yalnız hükümdarın akrabalarına uygulanacağı - soyumuzdan - kabul edilince anlaşılabilir).

24)

"Mademki imparatorun babasını zehirle öldürmüş

dostu idi".

olan mahpus kadın onun


<H»<4M*tWIMfe.'<ntl«'r«" 'i İl'»'» • * ' i * l * » l ı l ! - i t t l M M * • Mt"

jg

:(lH : İ

f II • : !(

KANUNLARIN

i

ı'!• ı

!l l< I 'IIİP I I * [1 ||*!1h I.

ı|

I I I I M

'ItlMUM l l ' H V

MUHTEVASI

mak vardı, yalnız bu herhalde öldürülen bir yabancı olduğu tak­ dirde mümkündü. Burada dikkate değen şey, Çinlilere pek az bir değer verilmiş olmasıdır ki, bu da savaşçıl olmıyan bir millete mensup olan bir kimsenin savaşçıl çöbelerin indinde ne kadar az bir itibara sahip olduklarını göstermektedir. Eski hâle getirme (restitutio in integrum) gayesiyle bir para ödemek mükellefiyetin­ den Carpini (Sö 48) bahsetmektedir: "in statione mingere, si voluntarie facit, occiditur, si anteni aliter, oportct quod pecunio solvatur incantatori, (yani Şaman'a) qui purificet eos (25)." § 2. — Aile ve Miras Hukuku: 34 - 36 hcı fragmentler Aile ve Miras Hukukuna aittir. Bunlar kısmen çağdaş kaynakların (1 ve 2) kısmen de (3), yani araştır­ maların sonunda elde edilmiş olan bilgilerle birlikte incelenmeli­ dirler. Bu bilgiler fragmenterden öğrendiklerimizi oldukça genişle­ tecek mahiyettedirler. Biz şu bilgileri okumaktayız : 1) Carpini (S. 45 v. öt.) : "uxores habet unusquisque quot potest tenere, Aliquis centum, aliquis decem, aliquis plures vel pauciores: et omnibus parentibus generaliter iuguntur, exepta matre, filia, vel sorore ex eadem meıtre, sororibus etiam ex eadem matre, sororibus etiam ex patre: tamen et uxores patris post mortem ducere possunt. Uxorem etiam tratris alter frater iunior post mor­ tem vel alius de parentela iunior ducere tenetur, reliquas, mulieres omnes sine ulla differentia ducunt in uxores, et emunt eas valde pretiose a parentibus suis. Post mortem maritorum de facili ad secunda coniugia non migrant, nişi quis velit şuam novercam decere in uxorem (26)." 25)

"Konak yerinde bile bile abdest bozan öldürülür, bile bile yapmamıssa, orayı temizliyecek olan Şaman'a para öder".

26)

"Herkes yanında alıkoyabildiği kadar kadın alabilir, kimi yüz, kimi elli, kimi on, kimi daha fazla, kimi daha az: genel olarak bütün akrabaları ile evlenebi­ lirler, ana, kız, aynı anadan olan kız kardeş müstesna. Ayni babadan olan kız kardeşlerle dahi evlenebilirler: mamafi ölümünden sonra babanın karıları ile de evlenebilirler, küçük kardeş veya akrabadan bir genç büyük kardeşin ölü­ münden sonra karısı ile evlenmek mecburiyetindedir, hiçbir fark gözetmeksizin mütebaki bütün kadınlarla evlenebilirler ve onları ana babasından büyük bir para karşılığında satın alırlar. Kocaların ölümünden sonra kolay kolay ikinci bir evlenmeye yanaşmazlar, meğer ki üvey anasını karı olarak almıya".


MOĞOL KANUNLAR!

59

2) Rubruk (S. 155) : "de nuptiis eorum noveritis, quod nemo habet ibi uxorem nişi emat eam: ünde liquando sunt puellae multum adultae ante quam nubant: semper önem tenent eas parentes, donev vendant eas. Servant etiam gradus consanguinitatis primum et secundum: nullum autem servant anfinitatis. Habeut enim simul vel successive duas sorores. Nulla vidua nubit inter eos, hac ratione, quia credunt quot omnes qui serviunt eis in hac vita servient in fütura. Ünde de vidua credunt quod semper revertitur post mortem ad primum maritum. Ünde accidit turpis consuatudo inter eos quod filius ducit aliquando omnes uxores patris sui, excepta matre. Curia enim patris et matris semper accidit iuniori filio. Ünde oportet quod ipse provideat omnibus uxoribus patris sui, qui adveniunt eae cum curia paterna. Et tund si vult utitur eis pro uxoribus, quia non reputat sibi iniuriam, si revertatur ad patrem post mortem. Cum ergo aliquis fecerit pactum cum aliquo de filia accipienda, facit pater puellae convivium, et illa fugit ad consanguienos, ut ibi lateat: tunç pater dicit, ecce filia mea tua est, accipe eam ubicunque inveneris. Tunç ille quaerit eam amicis suis, donec inveniat eam, et oportet, quod vi capiat eam, et ducat eam quasi violenter ad domum (27)." 3) En sivrilmiş Mongologlardan biri olan A.M. Pozdneyef (28): "Moğolların asıl ilk akrabalık birliği şüphesiz ailedir. Bu aile, bir­ birinden gelenlerle 3.-4 üncü dereceye kadar kan hısımlarını içi27)

28)

"Onlann evlenmeleri hakkında biliniz ki, burada hiçbir kimse satın almadıkça k a n alamaz. Bu sebeple bazan kızlar evleninciye kadar çok yaşlanırlar, çünkü ana-baba onlan satıncaya kadar evinde tutar. Kan akrabalığının birinci ve ikinci derecesine ehemmiyet verirler, sıhrî hısımlığın ehemmiyeti yoktur. Nitekim ay­ nı zamanda veya birbiri ardından iki kız kardeş alabilirler. Bunlardan hiçbir dul tekrar kocaya varmaz, şu sebepteki onlar bu hayatta kendilerine hizmet edenlerin hepsinin gelecek hayatta da hizmet edeceğine inanırlar. Zannederler ki, dul ölümünden sonra ilk kocasının yanına döner. Bu sebeple onlarda şu çirkin âdet vardır; anası ha,riç oğul babasının bütün karıları ile evlenir. Babanın ve ananın curia'sı daimi en küçük oğula düşer. Bu sebeple babasının bütün ka­ nlarına onun bakması icap eder. Çünkü onlar babanın curi'ası ile birlikte ge­ lirler ve o zaman kendisi arzu ederse onlan karısı gibi kullanır. Çünkü ölümle­ rinden sonra onların babasına dönmelerini kendisine bir hakaret telâkki et­ mez. Bir kimse birisi ile kızını verme hususunda anlaştı mı, kızın babası H r zi­ yafet verir kız da akrabalannm yanına kaçıp saklanır: babası işte der kızım senindir, bulduğun yerde al onu ve bunun üzerine öbürü arkadaşlan ile bera­ ber kızı buluncaya kadar arar, onu zorla alması ve âdeta cebir kullanarak evine getirmesi icap eder. Pozdneyeff, Moğolistan ve Moğollar (rusça), 3. c. "Halha Moğollan" bölümü, el yazısından Riaz. S. 277.


I

i

!

i

>•

60

Nt<4MİİIMMr-i|.<1tlti:!>lri- !• IPIH'I-' # f h # l h M 1»f(#!ir!l*' HHı-'i -İIM' »- it ft ' !t =••)

' 1 i ' Ill< I

llhr l l f t l l |llr!ll:il

KANUNLARIN MUHTEVASI

ne almaktadır. Böyle bir ailenin başı ve en yaşlı erkek üyesi her­ kes tarafından hürmet görür, ailenin her bir ferdi ve bütün mal­ ları üzerinde tasarrufta bulnurdu. O oğullarını evlendirir ve bun­ lardan her biri için kendi çadırının sağında ve sırayla yeni çadır­ lar kurardı; gene bunun gibi erginleşmiş olan kızlar da kendi ça­ dırının solunda, yani doğusunda çadırlara sahip olurlardı; daha uzak hısımların çadırları da burada bulunurdu. Böylece çadırlar­ dan (Yurtlardan) müteşekkil bir grup meydana gelir ki buna "Hoton" denir. Bunun merkezini aile baskısının çadırı (Yurdu) teşkil ederdi, buna da "Orgo" adı verilirdi (29). Bunda aile ocağı ve bütün ev eşyası bulunurdu. Buna karşılık diğer çadırlarda ocak bulunmaz ve bunlara "Hoçi" adı verilirdi. Erginleşmiş ve evlenmiş oğullar, ana-babalarından ve kardeşlerinden ayrılıp, kendi ocakla­ rını tüttürebilirler ve böylece kendi "Hoton" larmı teşkil ederler ve bunlar da başa geçip, bağlı ve uyruk bir yığın teşkil eden daha genç aile üyeleri üzerinde hüküm sürebilirlerdi. Böylece Moğollar-' da aralarında uzak veya yakın akrabalık bağlarıyla bağlanmış olan birçok aile birlikleri meydana gelirdi." a) Aile Hukuku : Böylece eski Moğol ailesi sıkı sıkıya peder­ şahî esasa dayanan ve agnatik bir aile topluluğunun bir kısmım teşkil eden bir durum göstermektedir. Bütün aile üyeleri aile ba­ basının (pater familias) velayeti altındadırlar. Bu velayet müna­ sebeti, kızlar bakımından, bunların evlenmeleri ve kocalarının ve­ layeti altına girmeleri ile oğullar bakımından da, bunların evlen­ dikten sonra aile birliğinden ayrılıp kendi öz ocaklarını kurmak haklarını kullanmaları ile sona erer. Moğollar'da (her ferdin iktisadi durumuna göre mahdut ol­ makla beraber) poligami vardır. Ancak ailede kadınların mevkii birbirine eşit değildir; evliliğin süresine göre bu durum değişir, öyle ki aile babası ile en uzun zamandan beri evli olan kadın, en üst mevkide sayılır (30). Bu muhtelif mevkide bulunmanın huku29)

30)

Dış Moğolistan'ın başkenti "Urga" nm adı buradan gelmektedir; 1924 Kasımın­ dan beri bu şehrin adı "Ulan-Bator-Hoto" olarak değiştirilmiştir ki. "Kızıl Sü­ vari Şehri" dernektir. Cengiz Han'ın kanlarının sıraları hakkında D'Ohsson şöyle yazmaktadır (S. 417) : "Cengiz Han'ın karıları arasında beşinin sırası ötekilerinden üstündü ve bunlara" "Büyük kadın" denilirdi. Bunların da en başında Burta gelirdi ki, buna "fu-gin" Çince unvanı verilmişti. Bu unvanı Çin imparatorları imparatoriçeden sonra gelen en üstün karılarına verirlerdi". ("Fu-gin" mutad traskripsiyona göre "Fu-jeo" modern Çincede "zevce" yerine kullanılan umumî bir ad olmuştur).


MOĞOL KANUNLARI

61

kî neticesi kendisini her şeyden önce, çocukların miras haklarında (Aş. Bk.) ve bazı durumlarda da bununla ilgili olarak kocanın ölü­ münden sonra kadının ne olacağında gösterir (Aş. Bk.). Evlenme, satış evlenmesidir. Akid kızın babası ile erkek ara­ sında yapılır. Kız bu akdin yalnızca konusudur, rızasına ihtiyaç yoktur. Başka yerlerde olduğu gibi, burada da satış evlenmesi da­ ha önceki gasıb evlenmesinin yerine geçmiştir. Düğün sırasında kızın güya kaçırılması bunu göstermektedir. Evlenme yalnız 2 nci dereceye kadar usul ve füru arasında, bir de ana, baba bir kardeşler arasında yasaktır. Hurafe inanışlarından ötürü, her kadın ilk kocasına, gerek bu dünyada, gerek öbür dünyada hizmetle mükellef olduğundan, kai­ de olarak dul kadınların yeniden evlenmeleri yasaktır. Bundan ötürü aile babasının ölümünden sonra onun dulları, baba ev - bar­ kının verisi olan en küçük oğulun vesayeti altına girerler. Bu varis isterse bu kadınları tekrar evlendirir, -ki bu bir istisna hâlidir- is­ terse kendi karıları arasına katar. Bundan yalnız, 2. dereceye ka­ dar usûl ve füru arasında evlenme yasak olduğundan, kendi öz anası müstesnadır. Bunlara Levirat prensibi uygulanır: kadının öl­ müş kocasının daha küçük erkek kardeşi, (veya başka bir, daha genç erkek hısım) kendisiyle evlenmeye ve böylece onu besleyip barındırmaya mecburdir (31). b) Miras Hukuku. Ailenin bütün üyeleri, aile babasına karşı bağımsız olmadıklarından ve ancak onun adına iktisapta bulun­ duklarından muris olarak yalnız aile babası bahse konu olabilir. 31)

Riaz (S. 288) bu levirat'da eski bir grup evlenmesinin kalıntılarını görmek­ tedir. Ancak böyle bir grup evlenmesinin Moğollar'da mevcut olmuş bulunduğu ispat edilememiştir. Metinde mevcut olan anlayış, bu müessesenin oğlu ile evlcncmiyen ve mevcut hurafe inanışlarına göre de tekrar evlenmesi pek mümkün olmayan dulun bakımı meselesinden doğmuş olduğunu daha muhtemel saydır­ maktadır. — Aynı şekilde leviratı gördüğümüz İsrailliler'de as.il gaye doğrudan doğruya çocuksuz ölen kimsenin adının muhafazası olmakla beraber ( 1 . Mos. 38, 8 v. öt, 5. Mos. 25, 5-6) şüphesiz dulun bakılması gayesin; de gütmektedir. Çünkü "dul, babanın evinden ve velayetinden çıkmıştır ve kocasının ölümünden sonra da, evliliğe bir cihaz getirmediği ve kocasının terekesinden de bir nissc istiyemeyeceği için kocasının mirasçıları tarafından dışarı atılabilir" (Maycr, 2 C , S. 456). — Bir mecburi levirat hakkında (Batu tarafından, bir Rus prensi ile ağabeysinin dulu arasında) Carpini bilgi vermektedir, S. 48 (ancak burada bahse konu olan levirat değil, Batu'nun levirat'tan kurtulmak için mecbur et­ tiği bir evlenmedir, mütercim). — Levirat halâ Kırgızlar'da görülmektedir.


r..rvn™«mwtW"TV.iW!'iîWV'.r !CU »• « ' M t t î l M t

62

I

fl»İHHİ'

« * ! " <İtH"*: 1 !!• I !l • •'

KANUNLARIN

'!• •

H II I

Mü Ilı» M M i m H-

it

h ' I -i

'»İtti»-! lll «Mı s t

MUHTEVASI

Yalnız oğullar varistirler (32). Nikâhlı karılarından çocuğu olmayan bir kimsenin ölümünde, aile mameleki klana kalmasın diye cari­ yelerden olan oğullar da varis sayılır (33). Bir miras hissesinin yük­ sekliği, esas itibariyle varislerin analarının, aile içindeki durum­ larına bağlıdır, yani daha eski bir ananın oğulları, daha yeni bir ananın oğullarından önce gelirler; ayrıca bir ananın oğullarından büyükler, küçüklerden önce gelirler (Fr. 34. Fıkra 2.). Bunun dı­ şında muris, miras hisselerini kendi isteğine göre t-âyin eder(34). Ba­ ba ev - barkı en küçük oğula düşer. Bu kaide her halde büyük oğul­ ların evlendikten sonra, miras hisselerini isteme haklarını kullan­ maları ve böylece aileden ayrılmaları âdetinden doğmuş olsa ge­ rektir. 36. fragmentin hükmü terekeyi, hakkı olmıyanların müdahelelerinden korumak için konulmuştur. Ölümün vukubulduğu sıra­ da, varislerin seferde olmaları dolayısiyle hazır bulunamamalan nadir olmadığına göre bu hükmün uygulama alanında önemi bü­ yüktür. § 3. ADALET İŞLERÎ Yasa, adalet işleri hakkında bir şey söylememektedir. Başka kaynaklarda da bu hususta bulduklarımız pek azdır. Muntazam bir mahkeme teşkilâtı hakkında hiçbir bilgi yoktur. 32)

33)

34)

Bu, terekenin bölüşülmesi hususunda yalnız oğullardan bahsedilen 34. ncü frag. metin 2. fıkrasından açıkça anlaşılmaktadır. Carpini de (S. 53) yalnız oğullar­ dan bahsetmektedir: "inler filium roncubinae et uxoris nulla est differentia, sed dat pater unicuique eorum quod vult". Kızlar - tıpkı mal gibi - evlendirmek üzere satılmaya tahsis olunmuşlardı, bundan ötürü bunlara miras hakkı tanı­ mak için bir sebep yoktu. Bununla beraber bunlar evlenirlerken, sonraki ka­ nunların açıkça yazdıkları gibi, kendilerine çehiz verilirdi (bk. I I I . ek, H İ . bö­ lüm, 2, § ) . Bk. 32. notta ki Carpini'nin sözlerine. Gene aynı müellif orada şunları yaz­ maktadır: "et si est de genere ducum, ita est dux filius concubine, sicut filin legitimus". Çin hukuku aynı gayeye, aile içinde doğan bütün çocukların - yâni cariyelerin (ce'ieh) çocuklarının da - nikâhlı kadından (ch'i) doğmuş sayılmasıyla varmaktadır (v. Möllendorff: "The Family Law of the Chinese" Journal of the North China Branch of the Royal Asiatic Society 1879, Nr. XIII, S. 103); İsrail hukukundaki durum da buna benzemektedir. (Mayer C. 2. S. 339, 421, 463). Bu 34. Fragment 1. fıkradan anlaşılmaktadır. Buna göre cariyelerin nikâhlı ka­ dınlardan doğan çocuklara eşit sayılan çocukları - yâni böylece nikâhlı kadınlar­ dan doğan çocuklar da - hisselerini "babalarının tasarruflarına göre" alırlar.


MOĞOL KANUNLARI

,

63

Bununla beraber, Cengiz Han, Şigi - Kutusku'yu en geniş yet­ kilerle başyargıç tâyin etmişti. Hattâ Şigi - Kutusku'ya, daimî ola­ rak hüküm ifade edebilmeleri için, verdiği hükümleri yazı ile tes­ pit etmesi emri verilmişti (35). Ancak Şigi - Kutusku'nun asıl işi aşi­ ret beyi olması idi, yargıçlığı ikinci derecede bir vazifeydi. Munke Han zamanında başyargıç olan Monke Noyon'un da durumu ayni­ dir. Rubruk, (S. 156) iki kişi arasında münazaa vukuunda bunlar­ dan birinin baş vurabileceği "curia domini" den ve kendisine da­ yanılarak, (dayak) cezanın infaz edildiği "sentetia curie" den bah­ setmektedir. "Curia domini" tâbirinden yalnız aşiret beyinin sara­ yı anlaşılabileceğine göre (36), demek ki yargıç ve aşiret beyi ayni şahıstırlar. Yargıçlık, idare memurluğu ve ordu komutanlığı vazife­ leri böylece bir şahısta toplanmış oluyordu. Usûl hakkında Rubruk, bazı şeyler bildirmektedir: buna göre, yukarda söylediğimiz gibi bir münazaa vukuunda haksız durum­ da olan ("qui peiorem partem habet") curia domini'ye yani aşiret beyine başvurabilirdir. Böylece diğer tarafın kendiliğinden hakkı­ nı alması önlenmiş olurdu. Onun muarızı artık yüksek makamın himayesi altına girmiş olurdu ve bundan sonra, ona dokunan, ha­ yatını tehlikeye atmış olurdu. Yargıca başvuran "bir esirmiş gibi" ("quasi captivus") yargıcın önüne çıkarılırdı. Bununla beraber ta­ raflardan biri, yargıcın karar vermesini ister istemez derhal ona başvurmaya mecburdu. Buna ek olarak Rubruk, ancak suçüstü yakalananların veya itirafta bulunanların ölüme mahkûm edilebileceklerini, bununla beraber aleyhte tanıklar varsa o zaman işkence ile itirafa zorlana­ bileceğini söylüyor (37). Bundan başka, yargıçlık faaliyetinin pek geniş bir alanı, içine almadığı görülmektedir; çünkü Carpini şöyle yazmaktadır (S. 51): "inter eos quasi nulla placita sunt", ayrıca Yvo of Narbonne da şöyle yazmaktadır: "by reason of the rigour and exuremities of punishments to be inflicted upon them by their superiorus, they 35)

Yüan-ch'ao Mi-Shih (Moğol sülâlesinin gizli tarihi), Palladiy tarafından tercü­ me edilmiştir (S. 115, Riaz'da göre S. 30). 36) Riaz S. 31'de "imparator sarayı" ("dvor gosudarya") diye tercüme etmektedir; ancak bunu bulmak çok kere mümkün olamamakta idi. 37) Mahkûmiyetin yalnız (belki de işkence ile zorlanılmış) itiraf üzerine mümkün olabilmesi esası hemen hemen 1921'e kadar Moğol mahkemelerinde yürürlükte idi. Eski Çin hukukumda da böyle idi (Alabaster S. 17).


MMftftilHlHMkt-- H t m ı « t ••; um t' l t l * # ) l

64

II l m* .İMİ'-««;:< -İIM • "»ı i it ı ' I

KANUNLARIN

• (• •

lı lı I •tu?. H t H t n h H . «•

, (

t

,. .,

,,,„»», l,,,, ,

MUHTEVASI

are restrained from bravvlings and from mutuall strife and contention (38)". O zamanlar, Moğollarının adalet işleri hakkındaki bildiğimiz bu kadar boşluklarla dolu olmakla beraber, adalet işlerinin çok iptidaî şekillerle tanzim edilmiş olduğu kesin olarak anlaşılmakta­ dır. Gerçekten de, yargıçlık, idare memurluğu ve ordu komutanlı­ ğı vazifelerinin bir şahısta toplanmış olması ve devlet büyüklerinin devlet teşkilâtına hâkim olan serbest iradeleri (39) ve mal edinme hırsları, uyrukların şahıs ve malları üzerinde Han'm ve aşiret beyle­ rinin sınırsız kudretleri (40), hükümdarların menfaatlerine hizmet eden daimî seferler, kültür seviyesinin çok aşağı olması ve örf ve âdetin sertliği, -bütün bunlar muntazam bir yargı teşkilâtının ge­ lişmesini mümkün olduğu kadar engellemiştir. Bu eksiklikleri doldurmak Yasa'nın gayesi değildi. Yasa, halk arasında sükûn ve nizamı temin etmek ve böylece Han'ın hüküm­ ranlığının ve savaş gayelerinin gerçekleşmesinde kuvvetli bir vası­ ta olmak için konulmuştu. Yasa'nın, demir iradeli insanların elin­ de bu vazifeyi görmüş olduğundan şüphe edilemezdi (41). Sonradan 38)

39)

40)

41)

Beazley S. 41. bu da "Part of am Epistle written by one Yvo of Narbona unto the Arclıhislıop of Burdeaux, coııteining tlıe confession of an Eııglish man as touching the barbarous demenour of the Tartars, wich had lived long among them, and was dravvn along perEorce with thenı in their expedition against Hungarie: recordcd by Mathew Paris in the yere of our Lord 1243". — Carpini de (S. 51) bundan başka şunları yazmaktadır: "vcrbis ad invieem raro aut nunquam contendunt, factis vero nunquam. beli, rixae, vulnera, homicidia inter eos non contingunt. praedoes et fures magnarum renim non inveniuntur inter eos." ve S. 1 0 1 : "habel aute mimperator (Mangu Kaan) ... omnes officiales in negotiis tam publieis quanı privatis, exceptis, advocatis; nam sine litium vel iudiciorum strepitu secundum arbitrium imperatoris omnia fiunt". Yeh-lü-eh'u-ts'ai (bk. I. Bölüm, 1. kesim, not 3) Ugedey'in karısına şöyle şi­ kâyet etmişti: "imparatorluğun en büyük memurları, memuriyet ve adalet iş­ lerinde pazarlık ediyorlar, Moğol hapishaneleri biricik suçlan rüşvet almak istiyenlere karşı koymaktan ibaret olanlarla doludur" (Riaz S. 30.). Bk. Carpini S. 59: "omnia sunt imperatoris... quod audet dicere, hoc est meum vel illius; sed omnia sunt imperatoris, res, iumenta et homines, et süper hoc etiam nuper emanuit imperatoris statutum, idem dominium habent per omnia duces süper homines suos". Cengiz Han'dan önce durumun ne olduğunu anlamak için kendi «özlerine bak­ malıdır: "gençler ihtiyarları dinlemiyorlardı, kocanın karısına itimadı yoktu, kadın da kocasına itaat etmiyordu... hak ve kanun ve iz'an ve kanaatkârlık meçhul şeylerdi. Bunun için asiler, hırsızlar, yalancılar, kışkırtıcılar ve haydut­ lar vardı ... bunlar atlan ye at yaylaklarını (Tabune) yağma ediyorlar ve ra>


MOĞOL KANUNLARI

65

halkı parçalayıp birbirine düşüren ve Moğol hâkimiyetini yıkan anlaşmamazlıklar, Yasa'nm ruhu ile telif edilemezler (42). 2. KESİM Eski Tsaayin Biçik Pallas'm bu eski kanun kitabının muhtevası üzerine duymuş olduklarından (bk. II. Bölüm, 2. Kesim) bu kanunun yürürlükte bulunduğu devirdeki hukukî durum hakkında etraflı bilgi edin­ meğe tabiidir ki imkân yoktur. Buna karşılık elimize geçmiş olan kırıntılar pek de öyle renksiz maddeler değildir; bunların muhte­ vası, hiç olmazsa hukukun muhtelif alanlarında Yasa zamanından beri yerleşmiş olan değişiklikleri bize anlatacak değerdedirler. Ele geçen sekiz fragmentten ikisi zinaya eittir. Yasa (1. fr.) klanlar arasında barışı muhafaza etmek gayesiyle ve böylece de bütün topluluğun iyiliğine olarak bu suçu ölüm cezası ile tehdit etmişti. İki yüz yıl sonra bu suçun çok hafif cezalandırıldığını gö­ rüyoruz; demek ki Yasa çoktan beri unutulmuş ve onun şiddetli hükmünün yerini, genel olarak göçebe milletlerde' zina suçu hak­ kındaki mülayim zihniyet almıştır. Suç, Moğol kanunlarında rast­ ladığımız en küçük mâlî cezalardan birisi ile teyid edilmiştir; zina işliyen erkek, aldatılmış olan kocaya, zina işliyen kadm da yargıca birer at vereceklerdir (3. fr.) (1). Halktan bir erkekle bir prenses arasında işlenmiş olan aynı suçun imtiyazlı bir durumu vardır: Bu­ rada suç işliyen erkek sözde bir para cezası ödeyecektir. Pallas'ın da işaret ettiği gibi burada cezanın böyle az oluşu, kanun koyucu-

42)

1)

hat durmuyorlardı... böylece halkta intizam ve rahat yoktu... Cengiz Han tah­ ta oturunca ciddî bir nizanj tesis etti ve herkese yerini gösterdi" (Hara-Davan S. 148, Raşid el-Din'den). Cengiz'in aşağıdaki şu sözlerine âdeta bir falcının sezisi dile gelmektedir. "Bizden, sonraki nesil sırmalı elbiseler giyecek, yağlı ve tatlı yemekler yiyecek, iyi bakılmış ve terbiye edilmiş atlara binecek, güzel vücutlu kadınları kucaklıyacak ve bütün bunları babaların ve ağabeylerin mümkün kılmış oldukların­ dan hiç bahsetmiyecek ve biz ve Büyük Gün unutulacağız" (19 sayılı sözü). —"Büyükler, beyler ve birçok hükümdarların çocuklarının ağabeyleri, ki, bizden sonra gelecekler, Yasaya sıkı sıkıya bağlı kalmıyacaklar, böylece devlet sarsıla­ cak ve parçalanacak. Ve gene Cengiz Han aranacak ama bulıınamıyacak" (2 sivili söz) (Riaz S. 15. v. öt., Raşid el-Din'den). "Boynuz taşıyan" tâbirinden aldatılmış olan kocanın anlaşılması gerektiğinden her halde şüphe edilemez, Riaz (S. 38) aynen "nositel İrtıiby" diye tercüme et­ mektedir.


66

KANUNLARIN MUHTEVASI

nun, böyle bir suçu, ancak bunu işlemeğe sevkedilmiş olan birisi tarafından işleneceğini kabul etmiş olmasındandır. Bununla ilgili bir vakıa da birinci fragmentte vardır: Bir Şaman'm müstefreşesi ile cinsî münasebette bulunmak. Bu, cezayı icap ettiren bir hareket olarak değerlendirilmemiştir; çünkü her halde, Şamanlar'm müstefreşeye sahip olmaları pek de istenilen bir şey sayılmamaktaydı. Buna karşılık ev sahibi tarafından cariyesi ile münasebette iken yakalanan yabancı atıyla birlikte bütün üstündeki ve başmdakini kaybetmekle cezalandırılır (4. fr.). Burada cezalandırılan şey, başkasının mülkiyetine tecavüzden ziyade, herhalde memleket âdetlerine göre talep edilmiş ve elde edilmiş olan misafirlik hakkı­ nın kötüye kullanılmış olmasıdır (2). Burada da Yasa zamanına nis­ petle büyük bir değişikliğin meydana gelmiş olduğu anlaşılmakta­ dır; çünkü Rubruk bile (S. 21) şöyle demektedir: "Kendi karısın­ dan başka bir kadınla veya başka bir kızla cinsî münasebette bu­ lunanlar ... ölüm cezası ile cezalandırılırlar; cariyeler ile münase­ bet ise herkese serbesttir." 7. ve 8. fragmentler kadınların imtiyazlı durumda oldukları bazı hallerden bahsetmektedir. Yasa'da yalnız iki yerde kadından bahsedilmektedir: bir kere, savaşa gittiği için bulunmayan erke­ ğin karısının çalışma mecburiyetinden bahsederken (19. fr.) bir kere de hükümdara sunulan bir obje olarak (21. fr.). Ayrıca Yasazamanında, kadınların hukukî durumları hakkında öğrendikleri­ miz, bunların erkeklere göre daha aşağı bir durumda olduklarını bize göstermektedir. (Aile babasının velayeti altında bulunmak, miras hakkından hariç tutulmak, en küçük oğlun, babasının karı­ ları üzerinde tasarruf hakkı); buna karşılık kadınların imtiyazlı bir durumda olduklarım gösteren hiç bir emare mevcut değildir. Halbuki Eski Tsaayin Biçik'de kadın birçok bakımlardan hukuk tarafından imtiyazlı bir muameleye uyruk görülmektedir; bunun­ la beraber bu, kadının durumunun diğer yönlerden olduğu gibi kal­ mış olmasını önliyememiştir: Yurt'ta kendisine ait olan yere geç­ miş olan bir kadın âdeta bir sığınma hakkından faydalanmakta­ dır; kimse ona dokunamadığı halde o buradan başkalarına haka­ ret edebilir (7. fr.); en yüksek mercie baş vurması, kendisi veya 2)

Binek atının kaybı suçluyu bilhassa meyus ederdi, çünkü Moğollar en kısa me­ safelere bile atla gitmeğe alışıktırlar.


MOĞOL KANUNLARI

67

yakın akrabaları için cezanın kaldırılması veya azaltılması sonu­ cunu doğurur (8. fr.) (3). 5. Fragment oğulların başlarına buyruk olmalarından bahset­ mekte ve bu yolda yeni bir şey söylememektedir. Çünkü Yasa za­ manında oğullar evlendikten ve miras hisselerini önceden aldıktan sonra aileden ve böylece de baba velayetinden ayrılırlar (bk. III. Bl. 1. Kesim, 2 S. Nu 3'e) ve bundan böyle doğrudan doğruya hü­ kümdarın uyrukları olurlardı. Tsaayin Biçik hükümlerine göre de, fragmentin ifade ettiği gibi, başına buyruk olma - bizim erginlik gibi - otomatik olarak belli bir yaşta değil, ancak evlendikten son­ ra mümkün olmalıdır; çünkü yeni eve bakacak olan bir kadın ol­ maksızın baba ailesinden ayrılmak mânâsız olurdu. Bu başına buyruk olma hakkından aynca en küçük oğul muhakkak ki istisna edilmişti, çünkü bu da miras hissesini alıp çekilseydi babanm ma­ meleki kalmazdı. 6. fragmente göre bir erkeğin örgü saçını çekmek veya çekip sökmek, erkeklerin örgü saçı hükümdarın malı ve uyrukluğun dış ifadesi sayıldığı için, hükümdarın hükümranlık ve mülkiyet hak­ larına tecavüz olduğundan cezalandırılırdı. Buna karşılık örgünün etrafında serbest kalmış saçlara karşı girişilen böyle bir hareketin hukukî bir önemi yoktu. Burada da eski hukuka nispetle bir yeni­ likle karşı karşıya olduğumuz anlaşılmaktadır; çünkü msl. Rubruk ve Carpini'nin örgü saçlardan bahsetmiş olmalarına rağmen 4 Yasa zamanına ait kaynaklardan hiç birisi bundan bahsetmemektedir. 3. KESİM 1640 TARİHLİ OYRAT — MOĞOL KANUNU (Yeni Tsaayin Biçik) Önbilgi: I) Batı Moğollannın idareleri ve sosyal ayrımları: Bu kanunun meydana gelmesinde asıl teşebbüste bulunmuş olan ve bu kanunun bilhassa yürürlükte bulunduğu Batı Moğolla3)

4)

Bununla ilgili olarak Pallas ( S . 194) şunları söylemektedir: "Çünkü kalmuklarda kadınlar daima korunurlar ve kadınlara yapılan hakaretler daima daha şiddetli bir şekilde cezalandırılır". Bununla beraber, bu, Pallas'm o zamanki Kalmuklar hakkındaki şahsî bir müşahedesidar, bundan ötürü de Riaz'in yaptı­ ğı gibi (S. 38) kanunun bir maddesi olarak kabul edilemez. Carpini'ye göre (S. 45) erkeklerin "kulaklarının arkasında iki düğüm halinde bağladıkları iki örgüleri" bulunurdu (facinut duas cordas et ligant unamquamque post aurem).


H*«M*İ*lto«"l'fflFH>*M< IhıH'f" *ll«tf*l<' H/1 « i N t ' l l ^ **!''ritH"•»*«' I 'I

68

KANUNLARIN MUHTEVASI

rmın 17./18. yüzyıldaki idareleri ve sosyal ayrımları hakkındaki aşa­ ğıdaki bilgiler tam olmaktan uzaktırlar; bu bilgiler daha çok ka­ nunda görülen terimlerin anlaşılmasına yardım edecektir. a) İdare bakımından hareket noktasını Moğol ailesi teşkil eder. Bu aile ve bunun "Hoton" şeklinde gelişmesi hakkında yu­ karıda (bk. Pozdneyef'den alınan sözlere) bilgi verilmişti. Hoton yahut (Batı moğalcada) "Aul" üyeler için yeri muayyen olup sını­ rı aşılmaması gereken bir otlak olarak karşımıza çıkmaktadır; komşu "Aul" 1ar "Oymak" 1ar ise "Otok" adı altında birleşirdi; "Otok" larm hepsi "Nutuk" veya "Ulus" u (Boyu'u) teşkil ederdi ki bu kaideten kapalı bir prenslik, beylikti (5). Beyler kanun tarafından sözde sınırlandırılmış bir kudretle hüküm sürerlerdi (6). Bilhassa vergilerin toplatılması tamamiyle keyfî idi ve çok kere çok sert muamelelere sebep olmaktaydı. Baskı altında olanlar, daha iyi bir durumun hüküm sürdüğü bölgelere, kanunî yasağa rağmen, göçetmek sureti ile bu baskıdan kurtulma­ ya çalışırlardı. Din adamları ve Hutuhtu Şabinar'ı vergiden muaf idiler (yukarıya bk.). Her "Otok" un başında bir "Zaisan" bulunurdu. "Zaisan" m vazifesi bir polis organı olarak göçlere engel olmak, her "Orgo" (ocak, bk. yukarıya) nun vermeğe mecbur olduğu vergileri topla5)

6)

Bu beylikler birbirinden tamamen bağımsız olarak yan yana bulunurlardı; müş­ terek hiç bir kanun bunları birbirine bağlamazdı. Bazı olağanüstü durumlarda, herşeyden önce dış politikanın mecbur kıldığı zamanlarda, herhangi bir tarafın teklifiyle bey toplantıları yapılır ve öyle zayıf ittifak andlaşmaları meydana ge­ tirilirdi ki, yalnız beylerden hiç biri buna katılmaya mecbur tutulmamakla kal­ maz, katılanlardan da menfaatlerinin yeter derecede korunmadığını iddia eden­ lere bu ittifaktan çıkmak hakkı da her zaman için tanınırdı. Böylece ittifakların meydana geldikten sonra hemen bozulduğu, burada müttefik olarak görülen bir beyin çok geçmeden başka bir yerde müttefik durumuna geçtiği görülürdü (bk. Riaz'ın Podzneyeff'ten aldığı sözlere S. 281). — "Aimak kelimesi hakkın­ da da burada şunu söyliyelim ki bu kelime Batı — Moğollarında birkaç Aul'un birleşmesini ifade ettiği halde Halha Moğollarında bir büyük Hanhkda toplan­ mış olan Hoşunlar anlamına gelmekteydi. Pallas, Oyrat - Moğol Kanunun'un hâlâ o zamanlar yürürlükte bulunduğu Kalmuklar'da beylerin sınırsız kudretleri hakkında şunları yazmaktadır ( I . Bölüm, S. 187 V. öt) : "Bey uyruklarını istediği gibi hediye veya vasiyet edebilir, ağır cismanî cezalara çarptırabilir, burun ve kulaklarını kestirebilir, kol veya ba­ caklarını koparttırabilir; yalnız açıkça öldüremez, çünkü Lama dini bunu men­ etmektedir, bundan ötürü beyler, nefret ettikleri veya tehlikeli buldukları uy­ ruklarını ortadan gizlice kaldırmanın çaresini aramak mecburiyetindedirler,"


MOĞOL KANUNLARİ

6^

mak ve kendi bölgesinde sulh yargıcı olarak çalışmaktı. Genel ola­ rak her "Zaisan" m 300 "Orgo" su vardı. Bu 300 "Orgo", başında bir "Demhi" bulunan 40 "Orgo" luk gruplara ayrılırdı, Her "Demhi" nin grubu da başında bir "Şulenga" nın bulunduğu 20 "Orgo" luk gruplara ayrılırdı7. b) Sosyal bakımdan Batı Moğolları üç sınıfa ayrılmakta idi­ ler. En üstün sınıfa şunlar girerlerdi: 1) Prensler (beyler), bunlar da kendi aralarında şöyle ayrı­ lırlardı : a) büyük yâni hüküm süren prensler (Hanlar, Taici), b) orta, yâni memuriyeti olan, prensler, c) küçük, yâni memuriyeti olmayan, prens akrabaları (Noyon); 2) Tabunan'lar (prens olmayan asiller); 3) (prens ailelerinden gelmiyen) Memurlar (Zaisan'lar, Demhi'ler, Şulenga'lar. Orta sınıf şöyle teşekkül ederdi. Tarhan'lar yani vergiden mu­ af olanlar, bayraktarlar ve savaşçılar. Aşağı sınıfa ise geriye kalan bütün halk girerdi: Zanaatkar­ lar, çobanlar, çiftçiler. Esirler (çoğu savaş tutsağı idi) halk birliğine mensup olmıyan ayrı bir kategori teşkil ederlerdi.. Bu kişi gruplarının hukuk tarafından çeşitli bir değerlendir­ meğe uyruk tutulmasından kanunun hükümleri ile ilgili olarak sı­ rası düştükçe bahsedilecektir. II)

Kanunun metni ve ayrımları:

Kanunun aşağıdaki incelememize esas teşkil eden metni (III. Ek) genel olarak Pallas'm tercümesinden (I. Bölüm. S. 194 v. öt.) 7)

Orgo'lann bu on'un birkaç misline taksimi, genel olarak ordusu da böyle bir taksime dayanmakta olan Cengiz Han'dan kalmadır. Her aşiret'de (Cengiz za­ manında) Yurtlar, onar, yüzer, hattâ büyük aşiretlerde biner biner bir araya getirilmişlerdi ve askerî komutanlara bağlı idiler. Savaş sırasında askere alınma bu onarlı yurtlara göre yapılmaktaydı ve bunların komutanları adamlarının beslenme ve techuatını teininle mükellef idiler (Hara • Davan S. 65). •


ı

i

< ı •

70

< ı •

•' u^mui»mi»tH'-:vmnWH"--

ı\m t: # * # ı l ' ıı -ı wi) #:l!-.fcfcuMİtH

#! t-•*•• ı >ı

>•

.. ı 'it ıı ı <lı|>ı u f t u lı*tl!< n. '

•, i

KANUNLARDI MUHTEVASI

alınmıştır; Pallas'ta bulunmayan bazı hükümler Gostunskys'in (bk. S. 119. not. 1) tercümesinden alınarak eklenmiştir. Her ne kadar Pallas'm tercümesinde mütercim tarafından dış görünüş ba­ kımından kanuna verilmiş bir sistem göze çarpmakta ise de, bu incelemenin gayelerine uygun olsun diye, kanunun hükümlerinin hukukî muhtevalarına göre yeniden gruplaştırılması gerekmekte idi. Her şeyden önce kanunu özel hukuk ve kamu hukuku hüküm­ lerine göre ayırmak mecburiyeti vardı. Ancak burada kesin olarak hükümleri böyle bir ayrıma tâbi tutmanın da gayeye pek uygun düşmediğini söylemek gerekir; çünkü birçok özel hukuk kaideleri kanunda ceza müeyyidelerine dayatılmıştır. Bunları ayırmak ve kanunun ceza hukuku kesimine: koymak aradaki ilgiyi kaldıracak ve ayrıca bunları ceza hukuku yönünden incelemeğe de imkân ol­ mayacaktı. Bu gibi bütün durumlarda bundan ötürü metinde bir ayrım yapmaktan vazgeçilmiş, tâli bir durumda olan cezaî müey­ yide hâkim özel hukuk kaidesiyle hemen birlikte incelenmiştir. Metot bakımından kabul edilen bu durum göz önünde tutularak özel hukuku ve kamu hukuku alanında aşağıdaki ayrım yapılmış­ tır : (A) Özel hukuk: 4 bölüm: Borçlar hukuku, aynî haklar, aile hukuku, miras hukuk; (B) Kamu hukuku: 4 bölüm : Ceza hukuk, usûl hukuku, ida­ re hukuk, askerî hukuk. Kamu hukuku alanında da birçok idare hukuku ve askerî hu­ kuk hükümlerinin ya ceza hukuku kaideleri ile ilgili olduğu yahut da doğrudan doğruya ceza hukuku karakteri taşıyan hükümler ol­ duğu görülmüştür. Bu incelemenin çerçevesi içine idare hukuku ve askerî hukuk girmediğinden bu alandaki bütün ceza hukuku kaideleri de inceleme dışında bırakılmıştır. Yasa, karakterine uygun olarak, özel hukuka pek az yer ver­ mişti. 1640 yılı kanun koyucuları da hukukun bu alanını etraflıca incelemeği pek düşünmemişlerdi; çünkü herşeyden önce bu kanu­ nun vazifesi, kanun koyucu prensler arasındaki birlik ve anlaşma­ yı kuvvetlendirmek ve bunların topraklarında sükûn ve intizamı temin etmekti, demek ki bu vazife özel kişiler arasındaki münase­ betten daha çok boyların birbirleriyle, prenslerin birbiryleriyle ve devletin uyruklarıyla münasebetlerinden doğmuştu. Buna rağmen

bu kanuna özel hukuk kaideleri alınmışsa, bunlar yalnız - ister örf


MOĞOL KANUNLARI

71

ve âdet hukuku aynen alınmış olsun ister yeni kaideler yaratılmış ol­ sun - de lega feranda (mevcut hukuka göre) çözülmesi bilhassa önemli olan özel hukuk meseleleridir; buna karşılık özel hukukun diğer alanlarında yazılı olmayan örf ve âdet hukukuna dokunul­ mamıştır. Gerçekten önemli olan özel hukuk meseleleri ise, kanu­ nun ana vazifesine uygun olarak, kişiler arasındaki münasebetler­ den, her şeyden önce çeşitli kılanlara mensup kişilerin arasındaki münasebetlerle ilgili oldukları için genel barışın teminine bilhassa faydalı olanlar idi. Böylece hakikaten bu görüş, özel hukuk kaide­ lerinin kanunla tespitinde, kanun koyuculara başlıca yol gösterici vazifesini yapmışsa benzemektedir. Bu paragrafın sonunda bu ana fikirin, kanunun özel hukuku bahsindeki rolü açıklanmaya çalışı­ lacaktır. Önce her kaidenin maddî muhtevasını gözden geçireceğiz. §. 1 — ÖZEL HUKUK I. — BORÇLAR HUKUKU Kanunda borçlar hukukunun tespiti mütevazî olduğu kadar karakteristiktir. Bir yandan genel mahiyetteki meseleler yalnız bir noktada (zamanaşımı) bir bakıma kanunlaştırılmış olduğu ve ba­ ğıt tiplerinden satış gibi önemli bir bağıt bile hiç bahse konu ol­ madığı halde, diğer yandan göçebe hayatının bilhassa önemli bir müessesesi olmak gereken, vekâleti olmadan başkası hesabına ta­ sarruf müessesesine 14 maddeden 9 unu kaplıyacak bir yer ayrıl­ mıştır. Bağıtlardan yalnız ödünç verme (karz) ve istisna akdinin bir nevi kanunda yer almıştır. Ödünç alan, ödünç aldığı şeyin yitme­ sinden ötürü ödünç veren karşı sorumludur. (1. §); hekim, eğer arada bir anlaşma yoksa, zahmetlerine karşılık ve ancak başarılı bir tedavinin sonunda, hiç olmazsa bir at istemeğe yetkilidir (2. §)• Bağıtların bu şekilde tam manasıyla yetersiz bir şekilde ele alınmış olmasına karşılık vekâleti olmadan başkası hesabına ta­ sarruf etraflıca ve kazuistik bir şekilde incelenmiştir. Burada her hâlde kanun koyucu hayatın ihtiyaçlarını göz önünde futarak, bu hukukî müessesenin ana meselelerini tamamiyle kanuna bağlamak istemiş olsa gerektir. Bu meselelerin hepsinde müşterek olan şu noktalar vardır: a) Tehlike halindeki bir insana veya onun mal­ larına, bilhassa sığırına, yardım ki, bu bir göçebeler ülkesindeki


72

KANUNLARIN MUHTEVASI

vekâleti olmadan başkası hesabına tasarruf her gün karşılaşılan bir şeklidir ve b) İşi yapanın, iş sahibinden, hizmetlerine karşılık bir ücret talep edebilme hakkı. Buna göre, vekâleti olmadan baş­ kası hesabına tasarruf, burada Roma hukukunun ve modern hu­ kukun aksine, işi yapanın lehine, iş sahibinden bir ücret taleb et­ mek hakkı doğuran bir hukukî iştir. Bu da, böyle bir yardımın ücretsiz olmasını anlıyamıyacak olan iptidaî göçebelerin görüşün­ den doğmaktadır. Ancak hemen hemen daima ücret çok az tutul­ muştur, öyle ki bu kurtarılmış olan şeyin karşısında pek itibarîdir. Meselâ işi yapan, bir çocuğun kurtarılmasına (9. §) veya bir boz­ kır yangınının yayılmasının önlenmesine karşılık (4. §) bir koyun­ la yetinmek mecburiyetindedir. Eğer bir inek (10. §) veya ondan aşağı sayıda koyun (11. §) kurtarılmışsa ücret beş tane oktan iba­ rettir. Yalnız hayat kurtaranlara (5., 6. §) uygun bir ücret temin edilmiştir. Kurtarma işi sırasında ölmüş olanların mirasçılarının, kurtarılmak istenilen kimsenin akrabalarından bir tazminat taleb etme hakları vardır. Burada işin başarı ile bitirilmiş olması isten­ memektedir. (5. §, 2. fıkra). Başkasına ait mallara müdahaleden ötürü tazminat ile iki hü­ küm ilgilidir : vurulmuş av hayvanları vuranın malıdır (8), kim bu­ na sahip çıkarsa, vurana bunu tazminle mükelleftir (13. §). Son­ ra : bir at öldürüldüğü takdirde - yanlışlıkla av sırasında veya buna benzer hallerde- zarar aynın yerine konması ile ödenir. Za­ rarı görmüş olanın bundan ötürü elde edeceği muhtemel kazanç­ lar hesaba katılmaz: hayvanın cesedi sahibine kalır; hattâ hayva­ nın sahibinin, cesedi geri vererek, öldürülmüş ata eşit bir atın ye­ rine daha iyi bir at istemek hakkı vardır (12 §). Galdan'ın kanuna eklemiş olduğu kısımdan çıkmış olan 14. §'a göre Batur Han Tayci'nin ölümünden (1645) önce meydana gelmiş olan borçlar genel bir zamanaşamma uğramıştır ve bundan sonraki borçların da borç olarak tanınması bu yoldaki bağıtların tanıklar önünde yapılmış olması şartına bağlı tutulmuştur. Bu, Moğol kanunlarında zamanaşımına rastgeldiğimiz biricik yerdir.

8)

Pek tabiî gibi görünen bu hüküm, Moğollar'tla çok görülen sürek avları göz önünde tutulunca bir mâna kazanmaktadır. Bu avlarda öldürülen hayvanlar av­ cılar arasında eşit olarak taksim edilmiyecekti, herkes vurduğunu alacaktı.


MOĞOL KANUNLARI

II.-AYNÎ HAKLAR Aynî haklardan bahseden altı maddenin hepsi de buluntunun (Lukatanın) göçebe hayatında en önemli yeri tutan bir nevine hasredilmiştir : bozkırda bir sürüden ayrılıp yabancı bir sürüye karışmış olan hayvanların hukukî durumları meselesi. Bu gibi hayvanların gerek yitirilmesinde gerek bulunmaların­ da resmî makam gene resmî hayvan arayıcılar (9) vasıtasıyla yitire­ ni veya bulanı arayıp bulur. Bulucu için haber verme müddeti üç gündür. Bu müddetin geçmesinden önce bulucunun bulmuş oldu­ ğu hayvanlar üzerinde tasarruf hakkı yoktur. Usulüne göre resmî makama haber vermiş olmakla bulucu birçok hukukî istifadeler temin eder : bu yabancı hayvanların ölümünden ötürü sorumlu değildir (4. §) ve bulunan hayvan at ise, bulucu haver verme müd­ detinin geçmesiyle bu atı kullanma hakkına (binme) sahip olur, halbuki müddetin geçmesinden önce böyle bir harekette bulunur­ sa cezalandırılır (2. § II). Develer ve koyunların yünü zamanı ol­ masa da, bulucu tarafından kırkılabilir, ancak bunun için de Şulenga'ya haber vermek, yâni asıl malikin menfaatlerini korumak­ ta olaıvve bu arada belki de asıl maliki bulmuş olabilecek olan resmî makamın müsaadesini almak gerekmektedir. Bundan ötü­ rü, resmî makama haber vermeden hayvanların kırkılması bir suç­ tur ve oldukça ağır bir şekilde cezalandırılır (3. §2. f.). Hayvan­ larını isteyen yitirici, malik olduğunu tanıklar önünde ispat et­ mek mecburiyetindedir (5. §1). Kaçmış olan hayvanı bulmuş olan kimseden satın almış olan iyi niyetli üçüncü şahıslar, hayvanı geri isteyen asıl malike karşı tam bir şekilde korunmamışlardır : hayvanın «başı» ( = i y i tara­ fı) nı bu üçüncü şahıs asıl malike vermek mecburiyetindedir, an­ cak «gerisi»ni (arta kalanını) muhafaza edebilir (5. § II.). 9)

Sığırları kaçmış olanların emrine prens tarafından sığır arayıcılar verilirdi. Bun­ lar atla bütün Şulenga'ları dolaşır ve bulunmuş sığır olup olmadığını sorarlar­ dı. Kendi memuriyeti bölgesinde böyle bulunmuş hayvanların bulunmadığını beyan eden Sulenga'nın bu beyanını, sığır arayıcının mızrağının ucuna dilini değdirmek şeklindeki bir yeminle teyit etmesi gerekirdi (Pallas I. B. S. 205. not). Böyle bir âdet dalla Yasa zamanında bile vardı. Bu hususta Carpini şöy­ le yazmaktadır (S. 51) : "si aliquae bestiae perduntur, quicungue invenerit eas, vel dimittit sic esse, vel ducit eas ad homines illos. qui posti sunt ad hoc. homines autem, quorum, sunt bestiae, apud eosdem illas requirunt et absque ulla difficultate recipiunt illas".


Umrt****-•-..(# \mt-r ıi'H'tı ^.'MMI.ıt>' ti "i tuHı-ıM--MtM< ItM-sı t-r • ı •• >r , M M uh i t i ti lı*ıiı« ıı - ı I

74

h ı -ı > Kil»*! i m i : » ;

KANUNLARİN MUHTEVASI

Zilyedin yapmış olduğu masrafları asıl malik, ancak yitmiş olan hayvanlar bir yıldan daha çok yabancı sürüde kalmış ise ödemek mecburiyetindedir. Bu tazminatın miktarı kanun tarafından tes­ pit edilmiştir ve hayvanların sayısına göre değişmektedir. Bundan başka zilyedin aygır ve öküzleriyle çiftleşmeden doğan yavruların yarısı da zilyede aittir (6. §). III.-AİLE HUKUKU Aile hukukuna ait hükümlerin bir kısmı evlenmeye, bir kısmı da evlatlığın hukukî durumuna aittir. (1) Evlenme, Eskiden beri mevcut olan poligami, artık ülke­ ye hâkim hâle gelmiş bulunan Lamaizmamn doktrinlerine aykırı olmadığı için muhafaza edilmiştir (1. §). Evlenmenin ilk şartı, eskiden beri âdet olan, kızın satın alın­ masıdır. Bu satın alma işi görünüşe göre bir evlenme aracısının yardımı ile olmaktadır (3. §). Bu satışın asıl rüknü olan ve erke­ ğin ödemek mecburiyetinde bulunduğu başlık (Moğolcası "suy") ve buna karşılık babasının kıza vermesi gereken çehiz, tarafların sosyal durumuna göre tâyin edilmiş ve kanun tarafmdan etraflıca tespit edilmiştir (2. §). Başlığın ödenmesi ile birlikte nişanlılık bağitı yapılmış olur. Nişanlılığın başlaması ile düğün arasında ge­ çecek zaman nişanlı erkek tarafından boş yere uzatılmamalıdır; aksi hâlde bu, oldukça büyük malî kayıplara uğrar. Çünkü erkek, kız yirmi yaşını geçtiği ve aracı tarafından kızı alması kendisine üç defa teklif edildiği hâlde kızı almayı ihmal ederse hem kız üzerinde­ ki haklarmı kaybeder hem de vermiş olduğu başlık kızın babasına kalır. Ancak bunun için de kızın babasının, durumu prense bildir­ mesi gerekmektedir. Bu durumdaki kızı başka birisi ile evlendirmek ise prensin hakkıdır. Durumu prense haber vermeyi ihmal eden ba­ ba, yalnız başlığı erkeğe iade etmekle mükellef değildir üstelik ce­ zalandırılır da (3. §). Kızın babası ayrıca kızı vermek istemediği veya evlenme bağıtmı bozmak istediği takdirde de cezalandırıl­ maktadır. Ancak haklı sebepler böyle bir şekilde hareket etmeğe kızın babasını sevkedebileceği için buradaki ceza "takdire" bıra­ kılmıştır. (4 §). Bununla yakından ilgili olan bir de şu hüküm var­ dır : nişanlı kızlarım başka birisine veren ana-baba yalnız ceza­ landırılmazlar- burada da ceza sosyal duruma göre basamakhdırbaşlığı erkeğe geri vermek mecburiyetinde oldukları gibi kızı da


MOĞOL KANUNLARI

75

ona teslim etmek zoru altındadırlar (5. § I). 6. § H'de nişanlı er­ keğin "suy"u (Başlık) başka ne zaman geri istiyebileceği hükme bağlanmıştır: eğer düğün hazırlıkları başlamadan önce kız ölürse erkek başlığı geri alır, düğün hazırlıkları başladıktan sonra ölür­ se alamaz (6. § I ) . Başka biriyle nişanlı olan bir kızı ana-babasının izni ol­ madan alan yâni kaçıran kimseler ağır bir malî ceza öderler: bu gibi kimseler yalnız kaçırılmış olan kızı geri vermek mecburiye­ tinde değil üstelik onun ana babasına 5.§I.'de tespit edilmiş olan cezanın üç mislini de ödemek mecburiyetindedirler (5 §11). Evlenmeye ehliyet (yalnız) kadınlar için 14. ncü yaşın bitiril­ miş olmasıyla başlamaktadır. Bu kaideye uymayan erkekler ka­ rılarını kaybederler. Bu gibi evlenme ehliyetine kavuşmadan ev­ lenmiş olan kadınlar ücretsiz olarak yâni başlık alınmaksızın -her hâlde gene prensin aracılığıyla- başka erkeklerle evlendirilir­ ler (7.§). Ana-Baba erkeğe kızlarının bakir olduğunu temine mecbur ol­ duklarından, bekâret yokluğu, erkeğin kayınbabasmdan bir tazmi­ nat istemek hakkını doğurur, ancak bunun için kadının başkasın­ dan gebe kalmış olması da şarttır. Buna karşılık evlenmeden ön­ ce nişanlısı ile münasebette bulunmuş olan erkek kayın ana-babasma küçük bir manevî tazminat ödemek mecburiyetindedir (8. §). Her hâlde düğünlerde fazla israfın önüne geçmek için 9. § Zaisanlar ve daha aşağı tabaka mensuplarının bu gibi durumlarda kesebilecekleri hayvanların miktarı hakkmda kaideler koymuş­ tur (10). Boşanma hakkında kanunda hiçbir hüküm yoktr. Her hâlde o zamanlarda da, son zamanlara kadar yürürlükte bulunan örf ve adet hukuku hâkimdi. Buna göre belli bazı boşanma sebeplerinin mevcudiyeti ve bunun ilgili olmayan üçüncü şahıslara karşı ispatı ve kan-kocanın bu hususta anlaşması üzerine veya tek taraflı ira­ de beyanı ile evlilik sona erdirilir (11). Kocası tarafından terkedil10) 11)

Kalmuklarda (Batı - Moğolları) nişanlanma ve evlenmeyi Pallas I. S. 231 v.d. etraflıca anlatmıştır. En son zamanlara kadar (1928) boşanma sebebleri şunlardı : 1) Erkek için ( a ) kadının kısır olması, ( b ) kadının üç kere kaçması, ( c ) itaatsizlik, ( d ) ka­ dının frengiye tutulması; 2) kadın için, ( a ) erkeğin frengili olması, ( b ) erke­ ğin iktidarsızlığı, (c) koca tarafından üç defa koğulmuş olmak, Boşanmada ka-


>W/U-

,..\

..

I •

^6

n ... .1. t.H( « ! » • « * * ' : ' ! * ' ! î » 1 ; r( MiB »I * I I I W t r t - l t '•( K i M l M i l ' « t l ' U 'İIH '*! I »•' ı H

KANUNLARİN

II II I

II İÜ I t t H lltdO H I •• ' I

t) ' I ' I

S(Mt*l ltıw-n ıı

MUHTEVASI

miş ve ana-babasının yanma dönmüş olan kadının yeniden evlendi­ rilmesi, daha doğrusu yeniden satılmasını hiçbir şey engellemez; ancak bu gibilerin bakirlere nisbetle değerleri oldukça azdır (§ 10). Her halde klanların inkirazını önlemek için kanun her yıl res­ mî makamın her klanda hiç olmazsa 4 çifti evlendirmesini mecbu­ rî kılmıştır. Böyle zorla evlendirilecek olan erkeklerin başlık ver­ mek istememeleri tehlikesini ortadan kaldırmak için de gene ka­ nun bir yandan bu gibi evlenmelerde de erkeğin başlık vermesi ge­ rektiğini kabul etmiş, bir yandan da, pek sert olmamak için, (her hâlde resmî makamın tâyin edeceği) üçüncü şahısları ceza tehdidi ile, fakir güveyilere başlığı ödeme bakımından yardıma (sığır ve­ rerek) mecbur etmiştir. Bu gibi şahıslar sonra bu yardımlarına karşılık kadının çehizinden tatmin edilecektir ( l l . § ) . (2) EVLÂT EDİNME. Evlât edinme müessesesi, Moğollarda sık tesadüf edilen erkeğin iktidarsızlığı veya erkek veya kadının zührevî hastalıklara malul olması sonucu çocuksuzluktan ötürü ayrıca bir önemi haiz olmalıdır (12). Kanunun bu husustaki hüküm­ lerinin tuhaflığı, ancak Moğol ailesinde erkek çocukların ve kız çocukların ayrı ayrı değerlendirilmesi bilindikten sonra anlaşıla­ bilir. <hn, çehizini alıp götürdüğü ve erkeğin de vermiş olduğu haslığı geri istemek hakkı olmadığı için, hele erkeğin boşanma ile değerli bir işçiden mahrum kal­ masından ötürü boşanmalara sık rastlanamazdı. Boşanma sebebi olarak iddia edilen iktidarsızlığın pek müşahhas olan is­ patı hakkında bk. Howorth 4. C , S. 200.

12)

1928'de Moğol Halk cumhuriyetinde hükümet, Sovyet örneğine uygun ola­ rak, evlenme sicili daireleri kurdu ve hukukun yeniden tanzimi ve tedvini ile ilgili olarak aile hukukuna da yeni esaslar verdi. Eski iptidaî durum değiştiği, birçok zenginler şehirlerde gayrimenkuller elde ettikleri, satış, icar, rehin ve önemli ve çeşitli gayrimenkul vergileri ile birçok yeni teamüller ortaya çıktığı için bu bilhassa karı-koca mallarının idaresi bakımından önemli idi. Yeni ka­ nunlarda da tek taraflı irade beyanı ile elde edilen kolayca boşanmanın kabul edilmiş olduğu anlaşılmaktadır; ben şahsen daha 1930 yılında buna benzer bir­ çok vakaların Moğolistan'da mevcut olduğu hakkında bilgi edindim. Zührevî hastalıklar bugün bile hâlâ Moğollar arasında çok yaygın bir durum­ dadır; bilhassa frengi korkunç bir hal almıştır. (Moğol hükümetinin hizmetinde bulunan) Rus tabiplerinin resmen tespit etmiş olduklarına göre bugün Moğol Halk Cumhuriyetinin nüfusunun hiç olmazsa % 90'ı frengilidir, öyle ki bu has­ talık milletin devamı bakımından hakikî bir tehlike teşkil etmektedir. Gerçek­ ten de Moğolistan'da insanın rastladığı çocukların azlığı göze batacak bir dere­ cededir.


MOĞOL KANUNLARI

Baba mamelekinin mirasçıları oğullardır; bunların içinden en küçüğü, baba ev barkının mirasçısıdır ve bundan ötürü de ba­ banın ölümüne kadar onun ve ve barkına bağlıdır. Eğer birkimsenin oğulları yoksa o zaman evlat edinmeden başka çıkar yol yok­ tur. Bundan ötürü de evlât edinenler ile evlâtlık arasındaki bağla­ rın zayıflığı kolayca anlaşılır. Evlât edinenlerin bir oğulları olur ve bundan dolayı mevcut evlât edinme değerini kaybeder veya başka bir sebepten dolayı evlâtlık edinenlerin hoşuna gitmezse, bu berikiler evlatlığı her zaman hem de "çırıl çıplak" kovabilirler' (12 § I). Böyle bir tedbir öyle göründüğü gibi sert değildi; çün­ kü evlât edinme ile evlâtlık kendi aile birliğinden tamamiyle ay­ rılmış sayılmadığı gibi her istediği zaman analık ve babalığını terkederek kendi öz babasının yanına dönüp böylece evlatlık müna­ sebetlerini sona erdirebiliyordu (13. § I. f.). Evlenmiş olan evlât­ lığın bu gibi serbestçe hareketlerine kanun bir engel koymuştur. Eğer evlenmiş olan evlatlık da bütün ailesi ile birlikte analık ve babalığını terkedebilseydi, o zaman bunlar değerli çalışma güçle­ rinden mahrum kalacaklarından iktisadî ağır tehlikelerle karşıla­ şabilirlerdi. Bundan ötürü evlenmiş olan evlâtlık, evlâtlık müna­ sebetinin devamlı olmıyan karakterine uygun olarak, gene de ana­ lık ve babalığını terkedebilir hatta oğullarını da birlikte götüre­ bilirdi; ancak gerek kendisi için gerek analık ve babalığı için iş­ çi olmak bakımından önemli sayılan kadınları (karılarını ve kız­ larını) ayrıca satın alması gerekirdi (13. § 2. f.). Bu suretle ayrı­ lıp gitme hakkının kötüye kullanılması önlenmiş oluyordu. Bir kızın evlatlık olarak alınmasının gayesi ancak şu olabilir­ di: bir iş gücü ve evlenme için satılacak bir şey elde etmek. Ka­ nunî. hükümler de bunu teyit etmektedir. Evlâtlık kız ile analığı ve babalığı arasındaki bağlar bu berikilerle evlatlık erkek arasın­ daki bağlardan daha sıkıdır. Evlâtlık kızı analık ve babalığı terkedemedikleri (koğamadıkları) gibi (12. §.II. 1 f) o da her hâlde bunları bırakıp gidemez. Bununla beraber evlatlık kızlar da er­ kekler gibi evlatlık bağıtı ile kendi babalarının aile birliğinden çıkmış olmazlar. Bunların ana-babaları bunları 9. yaşlarına ka­ dar ve herhalde her istedikleri anda kayıtsız şartsız geri alabilir­ ler. Buna karşılık 9 yaşını geçmiş olan bir kızın geri alınması ana­ lık ve babalığı için yalnız bir iş gücünün eksilmesi değil aynı za­ manda evlenme çağına yaklaşmakta elan kıza verilecek başlıkta­ ki hissenin kaybı demekti (bk. 12 § II. 2. f). Bundan ötürü 9 ile


78

KANUNLARIN MUHTEVASI

15 yaş arasındaki evlatlık kızların geri alınması hâlinde kanun analık ve babalığa bir tazminat verilmesini göz önünde tutmuş­ tur : evlatlık kızı öz ana ve babası satm alacaklardır, ancak kıza iyi bakılmamışsa o zaman kanunun tâyin ettiği fiyat yan yarıya inmektedir (14. §). 15. yaştan sonra geri satm almak imkânsız­ dır; bundan böyle artık analık ve babalığın elinden değerli iş gü­ cünün alınması istenmemiştir (14. § I). Bunun dışında gerek baş­ lık gerek çehiz bakımından öz baba ve babalık aynı hak ve veci­ belere sahiptirler (12. §11),- bu kaide bu evlat edinmenin iktisa­ dî karakterini bilhassa açık bir şekilde göstermektedir. IV-MİRAS HUKUKU Kanunun miras hukukunu ilgilendiren biricik hükmü ilk ola­ rak babalara, oğullarının miras haklarını "bir nısfet dairesinde" vermelerini hatırlatmaktadır. Bu hüküm böylelikle daha önceleri bu hususta yürürlükte olan hükümleri teyit etmektedir (bk. III. B 1.1, kesim, 2. § b) ki bunlara göre ailede biricik muris baba bi­ ricik varisler de oğullardır ve (herhalde) bunlar eşit miras hak­ larına sahip olmayıp daha Yasa zamanında bile yürürlükte olan eski örf ve âdet hukukuna uygun olarak bir sıraya tabidirler. O zaman olduğu gibi şimdi de terekenin ölümden sonra taksimi na­ dir bir istisnadır. Buna karşılık kaide, evlendikleri ve aile birli­ ğinden ayrıldıkları zaman ergin oğullara hisselerinin verilmesidir. Bu, hükmün son fıkrasından a.çıkça anlaşılmaktadır: "sonradan" yâni (en küçüğü bir yana) oğulları hisselerini aldıktan sonra fakirleşen babaya oğullarının sığırlarının 1/5 ini istemek hakkı tanınarak sıkıntıdan kurtulması düşünülmüştür. V. - ÖZEL HUKUK HAKKINDA BAZI TAMAMLAYICI BİLGİLER Özel hukuka ait hükümleri böylece gözden geçirdikten sonra, yukarda işaret etmiş olduğumuz meseleye tekrar dönmek istiyo­ ruz : kanun koyucu, özel hukuka ait meseleleri kanuna alırken ve­ ya bunlara temas etmemeği tercih ederken ne gibi bir ana fikir­ den hareket etmiştir. Çünkü kanunun o zaman yürürlükte olan bütün özel hukuku içine almadığından hiçbir şekilde şüphe edile­ mez. Her nekadar satışa bir yerde rastgeliyorsak da (II., 5. § II) satış borçlar hukukunda hükme bağlanmamıştır; tabiidir ki Mo­ ğolların trampayı da bildiklerinden şüphe edilemez. Aşağı yuka-


MOĞOL KANUNLARI

79

rı 70 yıl sonra yazılmış olan Halha-Cirom kanununda (IV. ek) icar ve veresiye satıştan bahsedilmektedir. Bunlar 1640'da Batı Moğollarmın meçhulü olmamak gerekirdi. Miras hukukunda kanun mu­ rislere genel bir ihtarda bulunmakla yetinmiş, bunların vecibele­ rini daha yakından açıklamamıştır. Demek ki kanun koyucular-ister yürürlükte olan örf ve âdet hukukunda almış olsunlar, ister yeni hükümler yaratmış olsunlar- yalnız kendilerine önemli görünen şeyleri özel hukukun içine almışlardır. Kanun koyucu­ ya önemli görünen şeylerin de, kanuna hâkim olan ana fikre uy­ gun olarak, herşeyden önce genel sulh ve sükûnu temin edecek hukukî münasebetler olduğunu yukarıda iddia etmiştik şimdi bu­ nu daha yakından inceliyeceğiz. Bu görüş noktasından, kanun koyuculara, aile ve klan sınırı­ nı aşmıyan hukukî münasebetler tabiidir ki az önemli görünmüş­ tür. Böylece babanın velayet hakkı hakkında hiç bir şeye rastla­ madığınız gibi, evli kadının hukukî durumu ve boşanma hakkın­ da da bir şey söylenmemektedir. Bu hukukî muhite ait olan mi­ ras hukukunda da kanun, hukukî bir kaide olmaktan oldukça uzak bir ihtardan başka bir şeyi ihtiva etmemektedir. Bu dar anlamdaki aile muhitinin dışarda bırakılmasından sonra ana fikir acaba nasıl tesirini gösterdi ? Bu ana fikre fay­ dalı olsun diye kanun koyucular hangi hukukî müesseseleri kanu­ nun içine aldılar ? Hemen biraz yukarda bahsettiğimiz, yalnız ailenin dar muhi­ tini ilgilendiren ve kanunda hükme bağlanmamış olan hukukî mü­ nasebetlere karşılık gene aile hukukuna ait olduğu hâlde kanun tarafından etraflıca hükme bağlanmış olan bir müesseseyi göz önüne alınca kanunun bu ana fikri bilhassa açık bir şekilde orta­ ya çıkmaktadır. Bu müessese her nekadar aile kurulmasının ilk şartlarından biri ise de, ailenin dar sınırını aşmakta ve başka baş­ ka ailelerin, kaide olarak hatta başka başka klanların menfaatle­ rini ilgilendirmektedir ki bu da kadının satın alınmasıdır. Bura­ da hukukî işlemin yalnız sosyal önemi değil (çüıftü kanunun hükme bağlamadığı miras hukuku da bu bakımdan daha aşağı sayılmaz) ayrıca ilgili klanlar arasındaki barışın muhafazası ga­ yesi de, mevcut hukuku göz önünde tutmak mecburiyetini hisset­ tirmiştir. Kanun koyucunun, bütün akla gelebilecek durumları kanunda hükme bağlamak yolundaki gayreti de, bu nazik işlemin meydana çıkarabileceği anlaşmamazlıkları önlemek hususunda-


"N"!l

1,1

I

rl

80

a ı ı «1«rM*HMNfc|!'<>:r<tll!M-.ftH1-!' İl'» t!: » r l N t î l î - t i ' • ! « l l f l l f l » - .«İHrMİtH ••*! '• d ı ' I • ı

M t • İt İl !>)| k |[« H HİlHî II ' i l

t ı ı n

a i l l t » ! Jtı.msı,^

KANUNLARIN MUHTEVASI

ki arzusunu göstermektedir. Bundan ötürü kadının evlenme için satın alınması ve bundan doğan hak ve vecibeler kanunda etraf­ lıca hükme bağlanmıştır. Boşanma, karı kocayı ilgilendiren bir hukukî müessese oldu­ ğu için kanunda yer almadığı hâlde, boşanmış kadının yeniden ev­ lenmesi hükme bağlanmıştır. Çünkü burada bahse konu olan şey gene klanlar arası bir mesele idi (III., 10. §). Mecburî evlenme hük­ mü ise doğrudan doğruya kamu menfaatinin dikte ettirdiği bir hü­ kümdür (III., 11. §). Evlât edinmede de bahse konu olan şey dar aile sınırını aşıp iki klanın menfaatlerini ilgilendiren bir husustur. Kanun bunu bir ticarî muamele gibi hükme bağlamıştır. Bunda esas olarak bağıtın devamı ve feshedilmesi ilgiyi çekmiştir. İster evlatlığın koğulması veya kendi isteği ile ana-babasmın yanına dönmesi, is­ ter evlatlık kızın geri alınması veya evlendirilmesi olsun, göz önünde tutulan bundan başka bir şey değildir. Borçlar hukuku ve aynî haklar mahiyetleri icabı, iptidaî ce­ miyetlerde, başka başka ailelerde, hatta kaide olarak başka baş­ ka klanlara mensup iki kişi arasındaki hukukî münasebetleri ilgi­ lendirir. Burada da bundan dolayı, kanunun ana fikrine uygun olarak, kanun koyucunun bu alanları etraflıca hükme bağlamış olması beklenmek gerekirdi. Böyle etraflı bir hükme bağlamayı burada göremediğimize göre, kanunda mevcut az sayıdaki hük­ mün neden kanuna girmiş olduğunu ve diğer hususların da niçin eksik olduğunu sormak mecburiyetindeyiz. İktisadî hayatı tanzime yarıyan ve bir cemiyet için gelişme ve önem bakımından o cemiyetin iktisadî seviyesine bağlı olan borç­ lar hukuku, göçebe hayatının iptidaî münasebetlerinde pek te öy­ le önem kazanmamış olabilir. Çünkü burada zaten az olan ve otur­ ma, beslenme ve giyinmeden ibaret bulunan hayat ihtiyaçları, çok nadir olarak serbest bağıt yoluyla temin edilmektedir. Buna kar­ şılık bu ihtiyaçlar kaide olarak klan ve aile içindeki aynî ve şah­ sî bağlarla temin edilmektedir. Borçlar hukukunda doğan mükel-. lefiyetlerin büyük bir kısmını, haksız fiillerden çıkan ve haklı olduğunu ispat etmiş bulunan davacının (bk. B I, I, 14. 8, 3) tahsil edeceği tazminatlar teşkil etmektedir. Kanun bunun da önemini

bunlarla ilgili olarak en çok kendisini gösteren borçlunun temer­ rüdü meselesinde incelemek ve bu durumda alacaklının haklı


MOĞOL KANUNLARI

81

olan kendiliğinden ihkakı hakkı belli bazı şartlara bağlanmak su-, retiyle göstermiştir. Bu kaide usûl hukukuna ait olmakla bera­ ber (bk.B 11,24. §) borçlar huıkuıkunun bir parçasıdır ve kaidenin genel olarak yazılışında tazminattan bahis yoksa da asıl ilk gaye tazminat borçlarıdır. Tazminat borçları karşısında bağıttan do­ ğan borçlar pek az bir yer almaktadırlar. Ancak bu gerçek bile yalnız başına, kanunda bağıttan doğan borçların böyle az göz önünde tutulmuş olmasını izah edemez. Yalnı z ödünç verme ve istisna bağıtınin özel bir şekli, kanunda hükme bağlanmıştır; hal­ buki satış ve trampanın mevcudiyetinden şüphe edilemiyeceği gi­ bi, her hâlde icar da Moğollara yabancı bir hukukî müessese de­ ğildi. Satış ve trampanın her gün görünen şekilleriyle hükme bağ­ lanmamış olmasının, bunlar hakkındaki kaidelerin örf ve âdet hu­ kuku tarafından yeter derecede tespit edilmiş bulunmasından ölürü olduğunu kabul etmek de yeter bir izah şekli değildir; çün­ kü her çeşit bağıtta ifanın eksik bir şekilde olması klanlar ara­ sındaki barışı bozabilirdi. Bağıtların böyle az göz önünde tutul­ muş olmasının sebepleri daha aranmak icap eder. Başka millet­ lerin en eski hukukunda bağıtı, muteberliğinin şartı olan şekle ait merasimlerle örtülü bulduğumuz halde, Moğollar'da buna benzer hiç bir şey görmemekteyiz. Bu bile bize başka yerlerdeki iptidaî cemiyetlerin bağıta verdikleri önemin burada verilmemiş olduğu­ nu anlatmaya yeter. Evlâtlık bağıtı öyle zayıf bir bağ meydana ge­ tirmektedir 'ki, hiç olmazsa erkeklerin evlâtlık alınmasında ba­ ğıt kuvvetinden bahsedilemez. Aşiret beyleri arasında ittifak an­ laşmalarının da ne kadar az ciddiye alındığını o zamanın Moğol tarihinin her sayfası göstermektedir. Bütün bunlar, bağıt m için­ de bulunan ahlâkî değerin anlaşılmamış olduğunu işaret etmek­ te ve alacaklının kendiliğinden ihkakı hakkına ait kanunî hüküm belki de yalnız, ademi ifadan ötürü bu tedbire ne kadar çok ihti­ yaç olduğunu ispat etmektedir. Evlenme için kadın satışının et­ raflı bir şekilde hükme bağlanmış olması da yalnızca bu iddiamı­ zın bir teyidinden ibarettir: kanun koyucular, milletlerinde bağı­ ta sadakat hususunda mevcut olan eksikliği çok iyi biliyorlardı ve bundan ötürü satış evlenmesinde konunun ve gayenin âdi satıştakine nisbetle önemi göz önünde tutularak, önceden iyice tespit edilmiş kaidelerle, yüklenilmiş bulunan mükellefiyetlerden kur­ tulma çarelerinin aranması önlenmek isteniyordu. Bu yoldaki te^ şebbüslerin eksik olmadığını da, erkeğin nişanlısını «almak» (III,


H"*-

• • -°N-.'.'

i: 1 '

82

i-

(••'•:' M f « n m * « * J İ I t " " ! W ' l * * . ' i ll-ll t- J l l i İ l l r t H ! - H " l * l l l * * M f i # » " • lltH .•'*!' * « • l it

•!• '• II II I 'İli».' II*HM*I!1U.'

il

I.' M ' i . nmttdH-kttsl*-ı

KANUNLARIN MUHTEVASI

3. •§) ve babanın bağıtm konusunu teslim etmek (III, 4. ve 5. §) mükellefiyetlerini açıkça hükme bağlıyan maddeler göstermekte­ dir. Kanunda bahse konu edilmiş olan iki bağıt tipinin neden ka­ nuna alınmaya lâyık bulunduğunu söylemek güçtür. Kanun koy­ ma işine katılmış olan beylerden birinin arzusu üzerine bunların kanuna alınmış olmaları yakın ihtimalinin doğru olması da ba­ ğıtları etraflıca hükme bağlamaya ne kadar az ihtiyaç hissedilmiş olduğunu ispat eder. Vekâleti olmadan başkası hesabına tasarrufla ilgili durum­ lara ayrılmış olan geniş yer, göçebe hayatında sık sık ortaya çı­ kan ve kamu intizamı ve emniyeti bakımından da halkın birlik ve beraberliğini temine yarıyan ve daha önce Yasa'da da görmüş olduğumuz ihtiyaçtan kolayca anlaşılabilir. Maddî tazminat taleb etme hakkı da yalnız iki durum için hükme bağlanmıştır (I, 12. ve 13. §). Bu, o zamanki Moğollar'm hayatı bakımından karakteristik olan her iki durumda da bahse konu olan şey kasti ohnıyan bir maddî zarardır ve bu iki durum dış görünüş bakımından da aynı alana aittirler: göz önünde tu­ tulan şey sık sık yapılan sürek avlarıdır. Bu avlar sırasında, kar­ gaşalıkta kolayca birisi diğerinin atını öldürmüş olabilir yahut da av bittikten sonra elde edilen avlar üzerinde anlaşamamazlık çıkabilirdi. îşte burada kanun koyucular, bu av seven milletin ih­ tiyaçları bakımından önemil olan iki meseleyi ele almakta ve bun­ ları hükme bağlamakla anlaşmazlıkları önlemek istemektedirler. Aynî haklar bahsinde kanun, mülkiyet hukukunun bir par­ çasını hükme bağlamakla yetinmektedir: kaybolmuş hayvanları bulmak ve bunların geri alıriıması. Burada meselenin kanunda hükme bağlanması bilhassa önemli gözükmüştür,' çünkü bahse konu olan şey göçebenin en değerli malıdır ve bu gibi durumlar­ la çok karşılaşıldığı için, iç barışı devam ettirmek bakımından da bu önemlidir. Buna karşılık diğer mallar üzerindeki mülki­ yet hakiki az değerli bulunmuş ve özel hukuk bakımından kanun koyucunun ilgisini çekmemiştir. Burada şahsî mülkiyet hukukunun o zamanlar ne kadar geliş­ miş olduğunu, yâni eskiden beri mülk edinmeye ehil bulunan pater familias'ın yanında karı ve çocuklarının da kendi hesaplarına

mülk edinnıeye ehil olup olmadıklarım sormak yerindedir. Riaz


MOĞOL KANUNLARI

83

(S. 51. v. d. 197). kanunun muhtelif bölümlerindeki birçok kaide­ den o zamanlar böyle bir şahsî mülk edinme hakkının mevcut ol­ duğu neticesine varılabileceğini iddia etmektedir: msl. savaş gani­ metinden hisse talep etme hakkı (B-IV, 3., 4., ve 6 v. diğer §), Riaz'm iddia ettiği gibi yalm z suçluya ait olan birçok suçtan ötürü mes'uliyet halleri, «mali» den bahseden aynî haklara ait hükümler ve hattâ oğulların mirastaki hisselerini ölümden önce istiyebilmıeleri. Bununla beraber daha Yasa'da bile savaş esirleri üzerinde şahsî mülkiyet hakkına benzer bir hak görmekteyiz (6. ve 7. fr.) ancak bu savaş esirlerinin sahibi, onları tutan ve savaş meydanından yurda getiren oğul değil, bilâkis onun babası idi. Her ne kadar ara­ da geçen zaman içinde babanın velayet hakkı bazı sınırlandırma­ lara uğramışsa da (bk. III. Ek., B 1,-4,4. §) velayet altındakilerin mevcut olmıyan mültk edinme hakları hususunda "bir değişiklik ol­ duğunu göstefecek bir emareye rastlanmamaktadır. Riaz bile, aynî haklar bölümünün «malik» den bahseden hükümleri göz önünde tutulunca, bu hükümlerin ancak ailenin müşterek mülkiyeti ile ka­ bili telif olduğunu ve bunun sonucunda da pater familias'ın ailenin mümessili ve böylece de biricik tasarrufa ehil şahsı olduğunu iti­ raf etmak mecburiyetinde kalır. Riazanovsky'nin oğulların, miras hisselerini önceden istemeleri haklarına dayanması da tamamiyle yersizdir. Çünkü tasarrufa ehil oldukları anda oğulları babanın ve­ layetinden çıkmaktadırlar. Velayet altında bulunan kimselerin cezaî mesuliyetlerinden bu gibi şahısların tasarruf ehliyetine sahip olduklarını çıkarmak daha akla yakındır. Çünkü cezalar sığır verilmesinden ibarettir: ana-babaya çocukların kötü muameleleri, kayın ana-babaya da ge­ linin kötü muamelesi, zinada hem zaninin hem de zaniye evli ka­ dının cezalandırılmaları gibi. Çocuklar, gelinler, evli kadınlar bir mameleke sahip olmasa idiler bu cezaları nasıl ödeyebilirlerdi?. Çocuklar bakımından bu soruya cevap vermek güç değildir: bahse konu olan çocuklar henüz evli değilseler, o zaman zaten ceza da verilmezdi, şikâyet üzerine prens çocukların ana-babalanndan ayır­ malarına, başikalarına terbiye edilmek ve evlendirilmek üzere ve­ rilmesine karar verilirdi (BI, 4§1). Suçlu olanlar evli oğullar idiy­ seler, bunların zaten cezayı ödiyebilecekleri kendi mamelekleri mevcuttu. Ana-babalarına kötü muamele eden evli kızlarda veya ka­ yın anababalanna kötü muamelemden gelinlerde ise yalnız kocaları


- ? ( • * ( • ! * * . >f (M* t< * ı * l * t l - ' ' l l tt ttlAtfıflf lifttim 'İlli İ H .

84

|

• ıı :

|, || I

||(rj | | # t { hÜKH't

KANUNLARIN MUHTEVASI

cezayı ödeyebilir ve bunu aile mallarından öderdi. Zaniye kadınların ödemeleri gereken 4 sığırlık kamu cezasını da -bu ne kadar acaip gö­ rünürse görünsün- ancak kocalar aile mallarını ödiyebilirlerdi (B I. 4. § 8). Çünkü hiçbir yerde -çehiz bir yana bırakılırsa- kadının ma­ melekinden bahsedildiğini görmemekteyiz. Böyle bir mamele­ kin bulunmadığı da (13) boşanmada kadının çehizinden başka hiçbir şey alamamasıyla açıkça anlaşılmaktadır. Eğer kadının -çehizinden başka- mallan olabilseydi, boşanmada bunları alması kadar tabiî bir şey olamazdı. Demek ki, velayet altındakilerin malî cezalara çarptırıldıkları bütün durumlarda, şeklen ailenin olan ve bunun üzerinde tek başı­ na tasarrufta bulunabildiği için fiilen pater familias'm sahip bu­ lunduğu aile mamelekinden bu cezalar ödenmekte idi. Ayrıca unutmamak gerekir ki, bütün bu velayet altındaki şa­ hıslar yalnız istisnaî bazı hallarde -msl. memur olan oğullar gibikazanç imkânlarına sahiptiler. Bundan ötürü de bu şahısların şah­ sî mameleklerinden bahsedilemez. Göçebe bir millette tabiîdir ki, bir gayrimenkul hukuku bulun­ ması beklenemez. Bununla beraber, her ne kadar ferdî gayrimen­ kul mülkiyeti bilinmiyor idiyse de, bir aşiretin bütün toprağı pren­ sin mülkü sayılmakta ve her Hoton'a faydalanması için tahsis olu­ nan otlakların da sınırları kesin olarak çizilip bunu aşmak da ya­ sak olduğundan toprağın bir dereceye kadar ferdî bir mülkiyete tâbi olmasına doğru gidilmiş bulunmakta idi (Golstunsky 132. §) (14). 13)

Gerçekten de kanun boşanma hakkında hiç bir şey ihtiva etmemektedir. Karı kocanın boşanması hâlinde karı-koca mallarının ne olacağı hakkında bvı kanım­ dan hiç bir şey öğrenemiyoruz. Bununla beraber 1789 tarihli Çin kanununa göre (bk. V. Ek. II. Bölüm. 14. mad.) kadın çehizinden başka hiç bir şey ala­ mazdı. Burada bahse konu olan şeyin yeni bir hukuk kaidesi olmayıp eski örf ve jidet hukuku kaidesi olduğu, 1789 tarihli kanunun aile hukuku ile ilgili di­ ğer hükümlerinde de yeni bir şey konulnıayıp O'MK'da da gördüğümüz eski aile hukukunun olduğu gibi kabul edilmiş olmasıyla yeter derecede ispat edil­ miş sayılabilir. Ayrıca karı-koca malları ile ilgili bu hükmün aynısı Moğollar'm ırkdaşları olan Buryad'larda da görülmektedir, (bk. msl. Baykal öteki Buryatları için Riazi S. 189, Kuzey Buryatları için Riaz S. 218). Burada hiçbir yerde karının özel mameleki hakkında bir hükme rastlanmamaktadır.

14)

Bu pek de öyle yeni bir şey sayılamazdı, »İra daha Cengiz Han zamanında her aşiretin sınırını aşmaması gereken otlaklar kesin olarak ayrılmış bulunuyor-

çlu- (Hara-Dayan Ş. 65)-


MOĞOL KANUNLARI

85

Nihayet miras hukukunda, hisselerini önceden almış olan oğul ların, sonradan fakirleşmiş olan babalarına bakma mükellefiyet­ leri hususundaki hüküm de kamu menfaatinin dikte ettirmiş olduğu bîr hükümden başka bir şey değildir: fakirleşmiş olan kimselerin topluluğa yük olması önlenmek isteniyordu, zaten o zamanlardaki kıtlıklarda fakirlikle yeter derecede mücadele olunmaktaydı (bk. da­ ha sonraki Galdan kararnamesine, III. ek. B 111,2. §). § 2. Ceza Hukuku : I. Genel Olarak. Kanunun acaba hangi hükümleri ceza hukukuna ait sayılmalı­ dır? Tabiatiyle kanunun terviç etmediği bir vakıayı zararlı bir neti­ ceye bağladığı veya böyle bir zararlı neticeyi doğrudan doğruya menettiği hükümleri bahse konu olabilirler. Musibet olarak bu hu­ susa kolayca şöyle cevap verilebilir: kanuna aykırı ve 'kusurdan doğan hangi fiillere, bunlar ister devlete, ister özel menfaate karşı işlenmiş olsun, bir ceza müeyyidesi konulmuşsa böyle müeyyide­ leri ihtiva eden hükümler ceza hukukuna aittir. Burada cezanın cismanî veya malî olmasının, malî cezanın da devlet tarafından alman veya zarar görene ödenen bir ceza olmasının hiç bir rolü yoktur. Buna karşılık bazı hâllerde -ki, bunlar hep bir insanın ölümü ile ilgilidirler- zararlı netice sübjektif kusura bağlanmamıştır. Zararlı neticenin var sayılması için, ister bir başkasının kusursuz hatasından (6, 11. §.), ister tesadüften (6, 9. §) hatta ister meçhul bir üçüncü şahsın fiilinden (6. 16 §), veya hayvanların fiilinden (6,1315. §) doğmuş olsun kanuna aykırı objektif bir neticenin mevcut olması yeter sayılmıştır. Bu gibi fiillerin bir kısmı (6, 9., 10., 13., 14. §) doğrudan doğruya ceza hukukuna girmektedirler, çünkü failin sübjektif bir kusurunun mevcut olmasına rağmen, Moğol kanunu failin fiilinin neticesini suç kabul etmekte, yâni onu ceza­ landırmaktadır. Geri kalan hâllerde ise (6,11., 12., 15-17. §) sübjek­ tif bir kusur olmadan meydana gelen kanuna aykırı netice (ölüm,) yalnızca varislere tazminat ödemek mecburiyetini tahmil etmek­ tedir. Ancak, ölçüsü başka olmakla beraber taammüdlü öldürme­ lerde de ceza olarak karşımıza çıkan bu tazminat, o zamanki hu­ kuk anlayışı göz önünde tutulursa cezaî bir mahiyet taşımaktadır. Bu, özel hukukta her duruma göre tâyin edilen tazminatla muka-


MMMtMımaıılUr <l-M I I « •

86

/|i'*tHHMİ1ı«ta Il«-«||.(

KANUNLARIN

,(

MUHTEVASI

yese edilemez. Bu daha ziyade kanunun önceden tâyin ettiği ve özel intikamı önlemeğe yarıyan bir diyettir. Demek ki bahse konu olan şey, borçlar hukukundaki kusursuz mesuliyetle kıyaslanamıyacak ve ceza hukukunda kökü bulunan özel intikamdan çıkma bir unsurdur, yâni cezaî bir mesuliyettir. Böylece ceza hukuku, yalnız suçtan ötürü mesuliyeti içine al­ mayıp sübjektif bir kusur olmadan da meydana gelen haksız ne­ ticeleri içine aldığından, hemen ceza hukukunun, tamamiyle neti­ ce mesuliyeti prensibinin tesiri altında bulunduğunu iddia etmek yerinde olmaz. Bununla beraber çoğunluğu teşkil eden hâllerde «adamı fiil öldürür» prensibi hâkimidir. Teşebbüs (2, 5. § hariç) ve teşvik'ten hiçbir yerde bahsedilmemiştir. Gene de istisnalar mev­ cuttur: bir kere az da olsa cezayı kaldıran durumlarda: meşru mü­ dafaa (6, 18. §), (gene her hâlde meşru müdafaa sırasında sayıl­ ması gereken) herkesi tehdit eden bir delinin öldürülmesi (6, 19. §), uyruklardan birinin prenslerden birinin hizmetkârları tarafından öldürülmesi (2,7. §, 2. bend) cezaya tâbi olmıyan iki maddî za­ rar hâli (12, 3., 6. §); bunlardan başka - mahiyetleri icabı neticeden mücerred olarak - ihmalî suç (1,5.-7. §); nihayet bazı kasıt ve ku­ sur (doluş culpa) gibi şeylerin ceza fiilinin unsuru sayıldığı ve bunların bulunmayışının mevcut haksız neticeye rağmen, fiilin ce­ zalandırılmamasına yettiği bütün hâller (msl. 2,4. §; 12, 1., 4., 5.§). Cezaların bir kısmı misillemeye yarayan kamu cezalan, bir kısmı -özel menfaatların zarara uğraması hâlinde- tamamiyle mad­ dî zararın tazminidir, bir kısmı ise bir devlet misillemesi ile özel tazminatın karışması hâlinde karşımıza çıkmaktadır. Durumların çoğunda cezalar malî cezadır ve bunlar çok kere sığır, nadir olmıyarak da askerî teçhizat (zırh ve silâhlar) veya az veya çok deterli ev eşyası vermek mecburiyetinden ibarettir (1). X. Bilhassa 1)

Kaide olarak sığır cezaları ya 9 yahut dokuzun bir kaç misli veya 5 sığır olarak zikredilmiştir. Dokuz sayısı eskiden beri mukaddes bir sayı sayılmakta ve 9 at cezası Yasa'da bile (29.Fr) bulunmaktadır. Kanunun 9 veya 5 sığırdan ne kas­ tettiğini bilmiyoruz. Aynı ceaa Halha-Cirom (IV. E k ) ve Çinliler tarafından 1789'da Moğolistan için çıkarılmış olan kanunda da bulunmaktadır. (V. E k ) . Her iki kanun kitabında bunun ayrı ayrı mânaları vardır (bk. aş. ve V. Ek, XII. Bö­ lüm 1. M a d d e ) ; ancak daima bahse konu olan 9 veya 5 aynı cins olmıyan sığırdır, her hâlde Oyrat-Moğol Kanunu için de hâl böyledir. Birçok yerlerde malî ceza olarak önümüzde çıkan «askeri teçhizat», Pallas'a göre ( 1 . Bölüm, S. 145) şun­ lardan ibarettir: 1) omuzlara kadar inen halkalı ve çelikten bir ağla bİTİikte


88

KANUNLARIN MUHTEVASI

larda, savaş sırasında prensi terketmenin cezası olarak bahsedil­ miştir B IV, 2. §,2. fıkra).'Diğer cismanî cezalar da nadirdir: sa­ katlama (4.5.§;8,8.,§; 21, 8. §;) ve kırbaç darbeleri (4.7. § 13. 1 §). Şahsiyeti kaybetme (esir olma) diğer ağır cezalarla birlikte gö­ rülmektedir (1, 7. §; 4, 5. §; 8,11. §), sonra geçici olarak şahsî hür­ riyetten mahrumiyet (prangaya vurulma), (21,8. §,2. fıkra) ve ni­ hayet memuriyetten atılma (21,4.,5.§). Bazı durumlarda faille birlikte veya onun yerine karısı veya ailesi de ceza çekmektedir (1,7. §, 1. fıkra; 4, 10. § II; 6, 2. §; 8, ll.§). Yasayla karşılaştırılınca, buradaki cezalar hafif görünmekte­ dirler. Haklı olarak, ceza hukukunun daha insanî bir şekil alması­ nın sebepleri arasında budizmin az olmıyan tesiri hesaba katılmaÎ , ancak daha eski Tsaayin Biçik zamanında da, Yasa zamanıninden daha müsamahalı bir görüşün hakim olmuş bulunduğu da „nutulmamalıdır. Sakatlama ve bütün ailenin sorumluluğu gibi bazı yenilikler Çin tesiri akında kabul edilmiş olmalıdır. Kanun, kanun önünde eşitik prensibini tanımamaktadır: ra­ hipler, prensler ve diğer sınıfların ileri gelenleri hakkında birçok özel hükümler mevcuttur. Tamamiyle kazüstik bir metotla hazırlanmış olan kanun -bel­ ki de istenilmiştir de- bu metodun icabı olarak tam olmaktan çok uzaktır. Bununla beraber kanun bize, o zamanki Moğol göçebele­ rinin hayatında hangi suçların daha çok tekerrür ettiğini ve bun­ dan ötürü de bunların yazılı bir kanunla tespit edilmeğe değer bu­ lunduğunu göstermeğe yetmektedir. Münferit kaideler tarafından suç kategorilerine göre tanzim edilmişlerdir (2). Bununla beraber, kanun tarafından imtiyazlı sa­ yılan bazı şahıs gruplarına (prensler, rahipler) ve aile topluluğuna karşı işlenmiş sayılan suçlar ayrıca gösterilmiştir (2.4. kesimler). II. — Suçlar ve cezaları. 1. Ayırım : Devlete karşı işlenen suçlar. 1640 yılı prensler toplantısının başlıca gayesi, dış düşmanlara karşı tesirli bir şekilde savunmak için bir birlik kurmak ve bu 2)

Bununla beraber vakıaların incelenmesinde, kanunun bizim aynı husustaki an­ layışımızdan ayrıldığı noktalarda kanunun anlayışına uyulmuştur (msl. Sodomi ahlaka karşı işlenen bir suç değil, maddî zarar olarak sayılmıştır). .


MOĞOL KANUNLARİ

87

ağır suçlarda belli malî cezanın yerini, bütün malların (1,2. §; 4,3.§; 4,10. § II; 6,2. §; 8,11 §) veya bunun yarısının müsaderesi (1,7. §. III; 3. 3 §; 21,2 §) olmaktadır. Birçok hükümlerde karşılaştı ğımız, mal ve mülkün tahrip edilmesi cezası da bununla yakından ilgilidir (1,11 §; 6, 3. § II; her hâlde 17 de). Mahiyetleri icabı bu m,alî cezaların bir kısmı kamu cezası, bir kısmı ise karışık kamu cezası ve özel cezadır. Her yerde, buradaki sınırı emniyetli bir şe­ kilde çizmek mümkün değildir. Şüphesiz ki, kamu menfaatine za­ rar veren suçlarda malî cezalar prensin hesabına (veya suçlu prens ise, diğer ilgili prenslerin hesabına) tahsil edilmekteydi (msl. 1, 3. §; 21,6. §; 1,2. §1). Bununla beraber uyruklar da bundan fayda­ lanabilirdi (1,2. § II). Özel menfaatin haleldar edildiği bir sıra du­ rumlarda cezanın mahiyetinin de özel olduğu (tazminat) açıkça tesbit edilmiştir: ceza zarar görene ödenmektedir (msl. 4, 10. § II; 6, 11., 12. §; 13, 3. §; 15,5. ; 16; 18, 1. ). Nihayet kanun, sığır hır­ sızlığından ötürü ödenmesi gereken sığır cezasının bir kısmının hır­ sızlığa uğrıyana, geri kalanın ise, prense ödenmesini (8, 1,§) baş­ ka bir yerde de ( B i l , 15. §) dâvada kazanan müddeinin, müddeaaleyhin mahkûm edildiği malî cezanın dokuzda birisini almasını, artanın gene prense verilmesini emretmektedir. Demek ki bütün bu durumlarda ceza hem özel bir karakter hem, de bir kamu karak­ teri taşımaktadır. Birçok durumlarda cezanın mahiyetinin ne ol­ duğunun anlaşılamadığı da nadir değildir: msl 5, 1. § H'de 9 adet sığırın, akrabalara verilen bir tazminstt olup olmadığı sorulabilir; eğer bu böyle eğilse ve eğer -ki akla daha yakındır- burada da bah­ se konu olan tamamiyle bir kamu cezası ise, o zaman-B II, 15. § uyularak - nasıl bu sığırların dokuzda biri kazanan müddeilere ve­ rilebilirdi? Çünkü bahse konu olan sığırlar aynı cins ve aynı de­ ğerde değildirler (fok. 1 numaralı nota). Malî cezaların yanında diğer cezalar çok az bîr yer almakta­ dırlar. Ölüm cezası yalnız bir yerde anılmıştır (1,5. §-hattâ bu­ rada bile esir muamelesine tâbi tutulmanın anlatılmak istenip is­ tenmediği sorulabilir; ölüm cezasından açıkça yalnız askerî kanunbir miğfer, 2) kollu zırh gömlek, 3) iki tane çelikten kol bağı. İran işi iyi bir zırh gömlek 50 at değerinde sayılırdı. «Bir erkeğin silahları» şunlardır: «mızrak, yay ve oklarıyla birlikte ok kabı, kama ve kılıç» (Pallas I. Bölüm, S. 143 v. öt), «değerli birşey»den ne anlaşılmak gerektiğini (msl bk. B. 16, 13. §) hiçolmazaa kısmen öğrenmek için belki B. I. 8. 7. § da sayılmış olan şeyler bir fikir verebilir.

ı *HIIII M W

i|«. ı ıı .ı; > •»»

'••' 1' ı Jt-* -ı !•••! Ht(M . ' i w ı l - * M > »

liMWW' t m

ıj.«Hi


90

KANUNLARIN MUHTEVASI

tir (3.§). Diğer taraftan reza o kadar az tespit edilmiştir ki, l.§ konulmuş olan ceza kadar insanın tuhafına gitmektedir. Gerçekten de büyük sürüler sahibi bir kimse için bir deve ve 20 sığırın ne de^ geri vardır! Buna karşılık gene aynı kimseler, entrika sınırım aşa­ rak faal bir şekilde küçük çapta savaşlara başlar, sınırların emni­ yetini bozar, sürüleri alıp götürürlerse ağır malî cezalara çarptırıl­ makta, ayrıca gaspettiklerini de geriye vermeğe mecbur tutulmak­ tadırlar (4. §). (II) Bununla beraber yalnız iç sükûn bütünün emniyetini te­ mine yetmez, dışardan düşman tehdidi baş gösterince de herkesin birlikte hareket etmesi gerekmektedir. Bundan ötürü böyle du­ rumlarda yardımdan kaçanlara ait bir sıra hüküm konmuştur. (a) Böyle durumlarda yardımı reddeden prensler bilhassa cezaya müstahak sayılmışlardır. Bununla beraber kanun koyucu­ lar burada bile ölüm cezası ile tehdide cesaret edememişlerdir. Gö­ rünüşte oldukça yüksek olan malî cezayı ise (6. §) gerçekte, suçlu prens kolayca uyruklarından toplayıp verebilirdi. (b) Alelade bir adamın msl. bir çobanın, sınırda oturduğu için düşmanın yaklaştığını öğrenip de gereken makama haber ver­ memiş olması, suçu yukardaki suçtan hiç bir şekilde daha ağır ol­ madığı hâlde, burada -ki suçlu hiçbir zaman bir prens olamazdısuçlu «düşman olarak» yâni ölümle cezalandırılmaktadır (beki de esaretle; 5. §). En büyük tehlike anında, düşmanın yaklaştığını görüp te, ha­ ber vermeği ihmal edenler çok ağır cezalar ile cezalandırılmakta­ dırlar. Bu gibilerin varı yoğu yağma edilmekte, kendisi ve ailesi esir olmaktadırlar (7. § I, 1. fıkra). Burada da ağır ceza yalnız (5. § olduğu gibi) uyruklara verilmektedir. Savaş haberinin duyurulması, bütün eli silâh tutanların, prens­ lerinin kışlasına gitmeleri mecburiyetini tazammun etmekteydi. Böyle bir şekilde gitmeyenlerin malları müsadere edildiği gibi, ken­ dileri de hürriyetlerini kaybederlerdi (esaret; 7. §, 12. fıkra). Bunun gibi, düşmanın hücum ettiğini duyan herkes yardımla mükellefti. Bununla beraber bunun ihmal edenlere verilen -ve suç­ lunun malî durumuna göre basamaklı olan- malî cezalar küçüktü. Yalnız asilzadeler için burada «nobleesse oblige» kaidesi tatbik edil-


89

MOĞOL KANUNLARI

birliği, birliğin bütün üyelerini bağlıyan kanunlarla sağlamlaştır­ mak olduğuna göre, bu toplantının başlıca vazifelerinden birisi de birliğin veya üyelerinin bekasını tehdit edebilecek fiillere verilmesi gereken cezaları tespit etmekti. Gerçekten de kanun koyucular bu gurup cezayı mucip fiilleri etraflıca tesbit etmekle vazifelerini yapmağa çalışmışlardır. Bununla ilgili kaideler şöyle ayrılabilir: (I) Birliğin veya bunun karşı işlenmiş olan fiiller.

üyelerinden

birisinin

emniyetine

(II) Bu emniyeti temin için gereken fiillerin yapılmasının ih­ mal edilmesi. Her iki grupta da fail olarak ortaya şunlar çıkabilir: (a) (b)

Birliğin üyesi olmak dolayısiyle prensler. Birlik prenslerinin uyrukları.

(I) (a) Toplantıda kabul edilmiş olan kanunların tcpu bir­ den birliğin sağlamlaşması yolunda önemli bir vasıta olarak düşünümüştü. Birlik üyeleri tarafından bunların keyfî olarak değişti­ rilmesi, bundan ötürü birliğin temelleriniv- tehdidi mânasını taşı­ makta idi ve ceza ile teyit edilmişti ( l . § ) . Prenslerin rütbelerine göre basamaklı bir şekilde tesbit edilmiş olan sığır cezaları hemen hemen sözde kalmaya mecbırdu, çünkü hükümdar yetkilerini aiz bulunan bir prensin bu ceza olarak verilmesi gereken sığırları uy­ ruklarından toplayıvernıesi pek de güç bir şey değildi. Birliğe karşı işlenebilecek en büyük suç, tabiidir ki, üyelerden birinin diğerine karşı açıkça savaş açması idi. Bundan ötürü kanun koyucular her şeyden önce, Moğol hâkimiyetinin yıkılmasına sebeb olan ve yüzyıllarca aşiretlerin kuvvetini yiyip bitirmiş olan bu kötülüğü ortadan kaldırmayı düşünmüştüler. Ancak burada bi­ le kanun, birliğin en şiddetli bir şekilde tehdidi demek olan bu du­ ruma karşı bile gereken sertliği gösterememiştir: her nekadar ener­ jik karşı tedbirler düşünülmüş ve suçluyu daimî olarak zararsız bir hâle getirecek bir ceza da konulmuşsa da ,suçlu -prense asıl tesir edecek olan ölüm cezası konulmamıştır (2. §). (b) Buna karşılık bozkır aristokrasisinin entrikaları pek önem­ li görülmemiş ve bundan ötürü de küçük cezalarla teyit edümiş-

I

<«'WI|t|'H!#ff

1)4' I -II 'lı u

. . ' ' - I l ı İM ^(.'1 w* .»*w

p|«n f | « w | ı ,H ı i n p ^ . ı mı|l In^flMaN.l'j.^HHnNl^ .« *


MOĞOL KANUNLARİ

di

inekteydi: bunlar mamelekelerinin yarısını kaybetmekteydiler (7. § III). Yardımın ihmal edilmesi nasıl cezalandırılıyorsa, diğer yandan da hücuma uğrayanlara yapılan yardıma vekâleti olmadan başkası hesabına tasarrufta bulunduğu gibi- iyiliğin mükâfatlandırılması prensibi uygulanmakta ve savaşta ölenlerin ^varislerine de tazminat verilmektedir (7. § II). Kanun koyucunun, birliğin dokunulmazlığını ve iç sükûnu temin yolunda koymuş olduğu etraflı kaidelerden, bu hususa ne kadar önem verdiği açıkça anlaşılıyorsa da tesbit edilmiş olan malî cezaların hafifliği, o zamanlar, adı geçen birçok durumlarda ancak tesirli olabilecek ölüm cezasını kabul ettirebilecek ve bu suretle de kanuna gereken saygıyı sağlayacak hâkim bir şahsiyetin mevcut olmadığı görülmektedir. Kanunun bu zayıflığı bilhassa prenslerin işlediği suçlarda kendisini göstermektedir; bunlara kendilerinin hemen hiç hissetmiyecekleri kadar hafif cezalar verilmekte hattâ en ağır suçta bile (2 §) ölüm cezasını koymaya cesaret edilememek­ tedir. Halbuki çok kere âsi prensler topraklarını ve mallarını kay­ bettikten sonra, komşu bir aşiretten asker toplamış ve eski top­ raklarını tehdit etmişlerdi! Bununla beraber bu toplantıya katıl­ mış olan yüksek lamaist rahiplerin ölüm- cezasını budist doktrine aykırı saymış olmalarının tesirleri de belli olmaktadır. Ancak, herşeyden önce, her türlü mukavemeti yıkacak ve hattâ rahiplerin kudretli sesine bile karşı koyabilecek olan bir Cengiz Han'ın ek­ sikliği hissedilmekteydi. 2. Ayırım: Prenslere karşı işlenen suçlar. İstibdatla hüküm sürmekte olan prenslerin kendilerini, koru­ yucu bir sıra hükümle bezemeleri biç şüphe yok ki, o zamanki du­ rumun ve çok gevşemiş olan disiplinin bir nişanesidir. Bahse konu olan şey, yalnız prenslerle uyruklar arasındaki mesafeyi muhafaza etmek değildi. Hükümler, açık bir şekilde, kızmış olan insanların hükümdarlara karşı fiilen tecavüz ettiklerini (1. §, 2) ve halkın kızgınlığ ınm bazan da kendisini, prenslerin memur ve hizmetçilerine tecavüz suretiyle açığa vurmuş olduğunu göstermektedir (7. §). Kanun şunları himaye etmektedir: (I) bizzat prensleri ya (1) hakaret ve kötü muameleye karşı yahut da (2) maddî zararlara


9^

KANUNLARIN MUHTEVASI

karşı; (II) Prenslerin hizmetlerinde bulunan memur ve hizmetçi­ leri ise her türlü hakarete karşı. / (1) (1) Prenslere hakaret veya kötü muameleden ötürü ve­ rilen cezalar, prenslerin rütbesine göre değişmektedir. Büyük prenslere sözle hakaret, suçlunun bütün mülkünün tahrip edilme­ siyle cezalandırıldığı hâlde, orta ve küçük prenslere hakaret ile kö­ tü muamele arasında bir ayırım yapılmış, bundan başka küçük prenslere ayrıca kötü muamelede de, hafif ve ağır darbeler ayrı ayrı hükümlere uyruk tutulmuştur (3). Başlı başına bir memur sınıfı teşkil eden ve anlaşılan zorbaca hareketleriyle tanınmış olan postacı süvariler hakkında da ayrıca bir hüküm vardır (fok. B III, 16.-19. §). Burada da cezalar, hakarete uğrayanın rütbesine göre basamaklandırılmıştır; ancak bunlar genel cezalar katalogunda ( l . § ) anılmış olanlardan oldukça hafiftirler (2. §). Yasa zamanında nasıl bir komutanın eşiğini atlamak en ağır ceza ile cezalandırılıyor idiyse (32. Fr.) Oyrat-Moğol Kanunu da bir prensin ateş bölgesi içinde bir kazık çakana oldukça ağır cezalar (sığır cezaları) koymuştur; bu hareket bir hakaret, prensin hüküm­ ranlık hakkına bir tecavüz sayılmaktaydı (3. §). 4.§ da prensle uy­ rukları arasındaki mesafeyi göz önünde tutmaktadır. Ancak bu madde kanundaki şekliyle pek de anlaşılır gibi değildir; çünkü bir çadıra, hele bir prens çadırına hayvanlar hiçbir zaman giremezler. Her hâlde burada kastedilen şey prensin çadırının etrafında bulu­ nan ve karargâhı içinde kendisine ayrılmış olan bölgedir ve bura­ ya yetkisi olmıyanların atlarıyla girmeleri menedilmiştir. Böylece «bilerek kirletmek» tabirini «yetkisiz olarak girmek» diye anlamak gerekir. (2) Vergi memurları (zaisanlar) tarafından tahsilatın zimme­ te geçirilmesi veya prenslere muayyen zamanlarda verilen aynî ver­ gilerin zimmete geçirilmesi veya çalınması prensleri tehdit eden maddî bir zarardı. Bu cinsten suçlara karşı 5. § konulmuştur. Bu madde, bütün kanunda teşebbüsten bahsedilen yegâne maddedir. Burada konulmuş olan çok ağır sığır ödeme cezası, bu gibi gayrî ah­ lâkî hareketlerin önüne geçebilmek için ne kadar gayret sarfedil)

Kanunun muntazaman ağır, orta ve hafiiî darbeler arasında bir fark yapmaktadır, (msl. bk, B7, 3. ve 4. §). Kötü muamelenin hangi dereceden olduğunu mahke­ me kendi müşahedesi ile veya tanık ifadelerine göre tayin ederdi ( B i l , 6. §).

ı .lltt NMftUt:

IMt

I*

'«KHMt^Ki

m

> H •!

"'

I''

»> > ' I m

î ^ » H İ I * m t « Wl MI'litKlH

Ellili l .*»'tı*H;!-'iqt«»W»»a.l!|


MOĞOL KANUNLARI

93

diğini açıkça göstermektedir. Prenslere bu yolda zarar verilmesinin bir şekli de aynî vergileri vermek veya bunları taşımakla mükellef olanların bunları vermek veya taşımayı savsaklamaları ve böylece yiyecek sevkiyatını arasıra kesmeleri ile mümkün idi. Buna karşılık 6. § konulmuştur ki, bunda da zarar görenin rütbesine göre basa­ maklı sığır cezaları vardır. (II) Prens, hizmetinde bulunan memur veya saray hizmetçi­ lerine yapılan tecavüzlerle de, dolayısıyla hakarete uğramış olabi­ lirdi. Bu gibi şahısları himaye için konulmuş olan 7. Ş'daki hüküm hiç şüphesiz halkın tâbi tutulmakta olduğu ve ağır vergiler ve di­ ğer keyfî hareketler hâlinde tecelli eden ağır baskı ve prens me­ murlarına ve hizmetçilere karşı bunun doğurduğu kin ve nefretle ilgilidir. Kanun tamamiyle tek taraflı olarak prensin hizmetinde bulunanları tutmakta ve bunları, tecavüz karşısında mütecavizi cezasız bir şekilde öldürme yetkisini vermektedir. Kavgada bunlar alt olsalar bile, suçlunun kim, olduğu araştırılmadan kendilerine oldukça büyük bir tazminat verilmektedir (9 sığır). 3. Ayrım: Rahip sınıfına karşı işlenen suçlar. Kanun koyucu kurultay toplantı hâlinde bulunduğu sırada, lamaizm artık Moğolistan'da iyice yerleşmiş bulunmakta idi. Geniş araziye ve birçok Şabinar'a sahip manastırlar meydana gelmiş, ilk Hubilgan'ın gözüktüğü bildirilmişti; rahipler büyük bir saygı, gör­ mekte ve büyük rahip sınıfı bizzat prensler kurultayına katılmak­ taydı. Bu ayrımda incelenen hükümlerin meydana gelişinde bu ra­ hiplerin büyük nüfuzunun tesiri olduğu şüphesizdir. Bu hükümler (I) rahip sınıfını gene rahiplerin tecavüzüne, (II) rahipleri hakaret ve kötü muameleye ve (III) manastırların mülklerim tecavüze karşı himaye etmek için konulmuşlardır. (I) Rahip sınıfına gene rahiplerin tecavüzü şu şekilde anlaşıl­ makta idi: (a) dinî bir adağın kasden yerine getirilmemesi (4), (b) rahiplik rütbesinin bırakılması, yâni mecburî bir sebeb olmaksızın ve daha yüksek dinî makamın gereken müsaadesi alınmaksızın ra­ hiplik sınıfının terkedilmesi ( l . § ) . Buradaki olağanüstü ağır ceza (bütün malların yarısının müsaderesi) yeni dinin bildiricilerinin 4)

Kilise tarafından bir adağın ihlâl edilmesi hakkında bk. yk. ve I. Bölüm, 2. Kesimin 4. notuna.


KANUNLARIN MUHTEVASI

94

kendi sınıflarının temiz kalması ve disiplini için sarfetoıekte ol­ dukları gayreti göstermektedir. (II) Hakaret ve kötü muameleye karşı bütün rahipler ve din adamları, (rahip talebeler ve rahibeler ve tek başına yaşıyan din­ darlar da dahil olmak üzere) sığır cezaları ile himaye edilmişlerdir. Bu cezalar da hakarete uğrıyanm rütbesine göre basamaklıdır ve bilhassa kanunun bu gibi ve buna benzer diğer suçlarda koymuş olduğu cezalardan, büyük rahiplerin hakarete uğrayışlarmda ve­ rilen cezalardan, büyük rahiplerin hakarete uğrayışlarmda verilen cezalar çok daha ağırdır (5). Kötü muamelede ceza, durumun vehametine göre yargıç tarafından arttırılmaktadır (2. §). Buna kar­ şılık rahip sınıfına alınmış bir din adamının yâni bir Getsul veya Gelong'un kötü muameleye manız kalması hâlinde verilecek ceza kanun tarafından tespit edilmiştir: Bütün malların yarısının mü­ saderesi (6) (3. §). Rahip sınıfına eskiden mensup olup da evlen­ miş olanlar da bu suçlara karşı himaye edilmişlerdir, yalnız bura­ da verilen cezalar oldukça hafiftir (5. §). Postacı süvariler, at verme mükellefiyetinden muaf tutulmuş olan rahip sınıfına mensup şahısların atlarına el koyacak olurlar­ sa, bu, dinî imtiyazlara riayetsizlik sayılıyordu. 4. § bununla ilgili­ dir ve bu imtiyazı ihlâl eden bu gibi postacı süvarileri ceza ile teh-

"5)

r

Mukayese için :

Hakarete uğrıyan

l

"

Hakaretin cinsi

ceza (sığır)

kanundaki yeri

• • ' ' 1

sözle sözle sözle tecavüzle sözle ağır tecavüzle başlıktan ponponun koparılması yumruk veya kırbaçla ağır tecacüz

büyük rahip küçük rahip Ubaşi, rabibeler orta prens orta prens Ana-baba kadın alelade hür

6)

9x9 5x9 5 5x9 5 3x9 9 5

3, 2. 3, 2. 3, 2. 2, 1. 2, 1. 4,2. 15, 3. 7, 4.

§ I § II § III § § § § §

Büyük rahiplere karşı sözle hakaretten daha önce 2. § I'de bahsedildiği için "rütbeye tecavüz", fiili tecavüz veya kötü muameleden başka türlü anlaşılamaz.

•»"HUŞUM1»»'

i|4

ı »t ı

i'"

ı

ı> ı " H m * . <ı>»i:.fi*H>« " M Mtıuntu. >!H<ın^ı>»^aiMM4«wmK>iM >>

:f


MOĞOL KANUNLARI

95

dit etmektedir (ancak ceza oldukça hafiftir). Buna karşılık dine tahsis edilmiş atlara binmek -ki, kanun bundan da ayrıca bahset­ mektedir- rahiplerin menfaatlerini ihlâl etmek değil, doğrudan doğ­ ruya dinî bir suçtur. Din adamlarına ait olmıyan atlar (hattâ bazı diğer hayvanlar) sahiplerinin arzusu üzerine, kötülüğü uzaklaştır­ mak üzere bir Burhan'a (Budda'ya) adanırdı. Bundan böyle bu gibi hayvanlara dokunulmamak gerekirdi (bk. Pallas II. Bölüm S. 322 v. öt.). Buna aykırı harekette postacı süvarilere (veya bunlar tarafından bir at tedariki hususunda sıkıştırılmış olan at çobanla­ rına) verilen ceza oldukça hafif tutulmuştu, çünkü burada suçlu her zaman işinin, yâni götürmekte olduğu haberin çok önemli ve acele olduğunu ileri sürebilirdi. Hattâ postacı süvari bir suçu ol­ madığını yeminle teyid ederek cezadan da kurtulabilirdi (4. §). (III) Rahiplerin teker teker özel mallarını kanun ayrıca korumamıştır. Her ne kadar 6. §'da rahip sınıfı mensuplarına veril­ miş olan zararlardan bahsedilmekte ise de, (ister vücude ister ma­ la verilmiş bir zarar olsun), konulmuş olan ceza burada münferit rahiplerin menfaatlerinin ihlâl edilmesinin bahse konu olmadığı­ nı göstermektedir. Burada esas ceza 1. § 4.'ncü bendinde bahsedi­ len ve küçük çapta savaşlar, büyük çapta çapulculuk, sığır sürü­ lerinin alınıp götürülmesi vsr.'ye karşı konulmuş olan cezadır. Bu­ na uygun olarak 6. § da manastırmalarm, bunların toprak ve sürü vsr. mallarının adı geçen cinsten tecavüzlere karşı korunulması şeklinde anlaşılmak gerekir. Bu gibi tecavüzlerden iç kargaşalığın alıp yürüdüğü o zamanlarda manastırlar da çok zarar görmekte ol­ malı idiler. Bununla beraber rahip sınıfına mensup olmıyanların menfaatlerine nispetle vakıfların menfaatleri çok daha büyük bir himayeye mazhar olmuşlardır. Öyle ki esas ceza aynı kalmakla be­ raber burada gaspedilenin iki misli geri verilmekte, ayrıca kötü mallar yerine iyisi, ayıplı mallar yerine ayıpsızı verilmektedir. 4. Ayrım: Aileye karşı işlenen suçlar. Aileyi kanun şu şekillerde korumaktadır: (I) ailenin iç sükû­ nunu gene ailenin üyelerine karşı himaye etmekte ve ana-baba oto­ ritesini hiçe saymayı cezalandırmakta, ayrıca yakın hısımları ya­ ralama ve öldürmeyi de özel hükümlere bağlamaktadır. (II) Aile­ deki otorite durumunun aile dışındaki kimseler tarafından ihlâli de cezalandırılmaktadır. Bunun da şu şekillerde olacağı kabul edil-


%

KANUNLARIN MUHTEVASI

mistir: (a) zina ve kanun tarafından zinanın bir nevi sayılan evli bir kadına tecavüz ve (b) aile reisinin arzusu hilâfına, kendisi için bir satış konusu veya çalışma kuvveti sayılan kızm veya karıların alınıp götürülmesi (kadın kaçırılması veya gaspı). (I) Aile reisinin otoritesini itaatsizlik veya karşı koyma ile bozan çocuklar prensin önüne çıkarılıp bunlardan şikâyet edilecek­ tir. Konulmuş olan cezadan (tam bir savaş teçhizatı ve 9 sığır) ka­ nun koyucunun yalnız oğulları kastettiği hükmü çıkarılabilir: er­ ginler cezayı kendi mallarından ödemektedirler. Babalarının vekâ­ leti altında bulunan oğullarda ise, bu, miras hisselerinden öden­ mekteydi ki, bu da ancak evlenme çağında olan erkek çocuklarda bahse konu olabilirdi. Zira kaide olarak evlenmemiş oğullar ana babalarından ayrılıp -her hâlde evlâtlık olarak- başkalarının yanı­ na gitmekteydiler (1. §). İtaatsizlik, kötü muamele ve tecavüz hâ­ lini aldığı takdirde, suçun ağırlığına göre gittikçe artan basamaklı cezalar konmuştu (7) (2. §). Tedip hakkının sınırlarını aşan ba­ basını öldüren oğul, bütün malını (ve miras hissesini) kaybederdi (3. §). Meşru müdafaa böylelerini cezadan kurtaramazdı. Bunlara karşılık, kendisine sebebsiz yere kötü muamelede bu­ lunan babasını da oğul şikâyet edebilirdi. Buradaki sığır cezalan da suçun ağırlığına göre değişmekte ise de aksi hâldekilere nispetle oldukça hafiftir (4. § I). Tedip hakkı sınırını aşarak oğlunu öldüren babanın cezası bütün mallarının müsaderesidir (4. §11). Ne yazık­ tır ki, böyle müsaderelerde, ailenin diğer üyelerinin zarar görmeleri­ nin nasıl önlendiğini ve bu müsaderelerin maliye hesabına olmayıp da aile babasının malları üzerindeki tasarruf hakkının, mirasçıla­ rının lehine elinden alınmaktan ibaret mi olup olmadığını bilmiyo­ ruz. Kaymana ve babanın geline karşı otoriteleri bilhassa önemli bir şekilde korunmuş olduğu hâlde damat hakkında hiçbir kaide konulmamıştır. Kaymana ve babasına karşı kendisini savunmaya kalkmış olan bir gelin tıpkı ana-babasma ağır bir tecavüzde bu­ lunmuş oğul gibi cezalandırılmaktadır (3 kere 9 sığır). Bu ceza tabiatiyle kocası tarafından ödenecektir. Kaymanasma karşı fiilen 7)

2. §'da zikredilmiş olan üç cezanın (9 sığır 2x9 ve 3x9 sığır) hafif orta ve ağır derecelerdeki fiili tecavüzlere ait olduğundan şüphe edilemez. 7. §'daki üç ayrt cismanî ceza da bunun gibidir (bk. 7, 3., i- §; 21, 1. §)•


MOĞOL KANUNLARI

97

tecavüzde bulunan gelin, bundan da daha ağır bir şekilde cezalan­ dırılmaktadır: malî cezadan başka tecavüzün ağırlığına göre deği­ şen cismanî cezalar verilmektedir (7. §). Buna karşılık kaymana ve babaya gelin ve damat üzerinde bir tedip hakkı tanınmıştır. Bu hakkın kötüye kullanılması da ceza­ landırılmaktadır. Hem de kaymana, kayınbabaya verilen cezanın iki misline çarptırılmaktadır (6.8). Kocanın karı tarafından veya bir karının diğer bir karı tara­ fından öldürülmesine en büyük ceza takdir edilmiştir (sakatlama Ve esir olarak satma) diğer hallerde ise durumun vehametine göre karar vermek işi mahkemeye bırakılmıştır (5.§). (II) (a) Yasa (l.Fr.) zina işliyeni ölümle cezalandırmış, eski Tsaayin Biçik ise (3. Fr.) zani ve zaniyeye küçük sığır cezalarını ye­ ter bulmuştur. 1640 yılı kanun koyucuları da zani ve zaniyeyi olduk­ ça mütevazi ve mahkemeye teslimi gerelken sığır cezaları ile ceza­ landırmayı yeter bulmuşlardır (8. § I.F.). Unutulmamak lâzımdır ki, burada kadının ödemesi gereken cezayı, aldatmış olduğu ko­ cası aile mallarından ödemek mecburiyetindeydi. Bundan ötürü zi­ nadan ötürü dava açılmış olması pek ender olmak gerekir. Evli bir kadının ırzına tecavüzü kanun zinanın bir çeşidi ola­ rak kabul etmiştir. Çünkü burada suçlu olan, zinada her iki tarafa verilen cezayı yalnız başına ödemekle mükellef tutulmuştur. (II) (b) bakire (veya kadın) kaçırılmasında fiilin kızın veya kadının arzusu ile veya arzusu hilâfına oluşu kanun tarafından bir tutulmuştur. Önemli olan şey burada bunların, kendileri üzerinde velayet hakkı bulunan kimsenin arzusu hilâfına kaçırılmış olup olmamasmdadır. Demek ki burada kaçırılmış olanın şahsî hürriyeti­ nin ihlâl edilmiş olması değil, ana-baba veya koca tarafından kul­ lanılmakta olan velayet hakkının ihlâl edilmiş olması, hele kadm kaçırmalarında bir işçi götürülmüş sayıldığından, kocanın iktisadî durumunun bozulmuş olması cezalandırılmaktadır. Çünkü böyle kocaların, -eğer kaçmış olan suçluyu yakalayıp sorumlu tutmak mümkün değil ise- herne şekilde olursa olsun zararlarının tazmin edilmesi gerekmektedir. Bunun için de suçlunun mallan koca lehi­ ne müsadere edilir ve karısı da buna (her hâlde esir olarak) gene tazminat olmak üzere verilir. Ancak bazan suçlu bekâr ve fakir ola­ bileceği veya ikametgâhı bilinmiyebileceği gibi,, mesafelerin uzak


98

KANUNLARIN MUHTEVASI

oluşundan müsadere de imkânsız veya faydasız olabilir. İşte yal­ nız bu hâller için damadın kaymana ve babasından başlığı geri is­ temek hakkı tanınmıştır. Bu da imkânsız ise o zaman ne yapılaca­ ğını prens tayin edecektir (10. § II). Kadın kaçırırken tutulan suç­ lu, zarar gören kocanın sosyal durumuna göre yükselen bir sığır cezası ile cezalandırılır (10. § I). Ayrıca suçlunun, kadını, kocası­ na geri vermek mecburiyetinde olduğundan A III, 5. § H'ye kıyas edilerek şüphe etmemek gerekir. "Yanında tutan" tâbiri böylece ve "geri vermiyen" demekten başka bir şey değildir. Bir kızın kaçırılması vey gaspedilmesi bahse konu ise, o za­ man cezaya esas olarak kızın ana ve babasının sosyal durumu alın­ maktadır (9. §). Suçlunun ele geçirilmemesi hâlinde burada ne ya­ pılacağı hakkında bir kaide mevcut değildir. Bunun sebebi, kaça­ rak yakalanmaktan kurtulmuş olan suçluların çok kere ya ülkenin dışında ve uzaklarında oturmaları, bundan ötürü de bunara karşı malî cezaların uygulanmasının imkânsız olması olmalıdır (8). 5. Ayrım: Umumî adaba karşı işlenen suçlar. Kanun kızların (I) ve gebelerin (II) cinsî şereflerini korumakta­ dır. I) Bir kızın ırzına geçmek suçuna çok yüksek olmıyan bir sığır cezası müeyyidesi konmuştur (2X9 sığır, s. 1. § I). Bir kızın cinsî münasebet için baştan çıkarılması ise 9 sığır ile cezalandırıl­ maktadır., o da, anlaşıldığına göre, kızın akrabaları (üçüncü şa­ hısları değil) tarafından şikâyette bulunulursa mümkündür. Bun­ dan başka burada cezalandırılma işi yargıcın takdir hakkına bıra­ kılmışa benzemektedir (1. § II). Kanun, gayrîahlâki temaslara kar­ şı yalnız on yaşını geçmiş kızları korumaktadır. Burada gayet acaip olan ceza -âdeta bir nevi kısas- failin alenî olarak cinsî hisleri­ nin, vücuduna ika edilecek zararlarla hakarete maru z bırakılma­ sından ibarettir. Bu cezayı davacı infaz edebilir (2. §). II)

8)

Gebelerin ırzına geçmenin cezası ağırdır: Burada ceza

Kalmuk kadınlarının kaçırılması hakkında Pallas şunları söylemektedir. ( I . Bölüm, S. 102) : «... Kalmuk kadınları ev işi yapmaktan yorulmazlar, işte hem bundan ötürü hem de şehevi gayelerle bu kadınlar her fırsatta Kırgızlar tarafın­ dan kaçırılırlar». Pallas'm zamanında görülen bu hâl, kanunun yazıldığı daha karışık devirlerde haydi haydi görülürdü.

|

> » .HHM M I I

-MI

i !| I'

I ' * l ' K H I l l l , . ı l t u ı . | l 4 t | | a M U l İİIP'I)

l H l< M <l*t:>^ff ll..U||«»*Wtbtılif


MOĞOL KANUNLARI

99

ceninin kaç aylık olduğuna göre gittikçe yükselmekte ve her ay için 9 sığır hesap edilmektedir (3. §) (1). 6. Ayrım: Cana karşı işlenen suçlar. Buradaki başlık ifade kısa olsun diye geçilmiştir. Bu husus­ taki hükümler yalnız taammüden (I) öldürülmeleri değil, -hattâ da' ha çok- (II) taammüt olmadığı hâllerde de Ölümle sonuçlanan bir fiil veya hâdiseden ötürü verilen ceza veya jtazminatı da içine al­ maktadır. Bu tazminatların hususî hukuk kjarakterini haiz olma­ yıp ceza hukuku bakımından verilmiş tazminatlar olduğu daha önce açıklanmış bulunuyor (fok. yk.). Böylece bunların ceza hu­ kuku bakımından incelenmesi gerektiği de ortaya çıkmıştır. Bun­ dan başka ceza verilmediği haller (III) de mevcuttur. En başta öyle bir hüküm vardır ki ( l . § ) bunda, ceza tarafın­ dan ortadan kaldırılmadığı (msl. 2. §) veya kanun açıkça başka bir hüküm koymadığı (msl. 11. §) veya başka sebeplerden ötürü başka bir hâl şekli mevcut olmadığı hâllerde (msl. 8. §) cezadan ayrı olarak, suçlu tarafından kaide olarak mirasçılara ödenmesi gereken tazminat tespit edilmiştir. Hususî hukuk alanına giren bu tazminatın yanında, kaideten hâdiseden hâdiseye değişen ve katiyetle amme hukuku alanına mı, yoksa amme hukuk ile husu­ sî hukukun karıştığı bir alana mı girdiği söylenemiyen cezalar yer almaktadır. I) Öldürme suçları. Kanun bu hususta şöyle bir ayrım yap­ maktadır: (1). Bir başkasını, tamamiyle "aklı başında" iken (ta­ ammüden) öldürmek (2. 3. §) (2) kızgınlıkla öldürme (4-6. §) (3) iki özel durum (7, 8. §). 1) Failin tamamiyle aklı başında iken ve kendi eliyle işlemiş olduğu öldürme fiili ile, sarhoşken veya kızgınken (kavga eder­ ken) işlemiş olduğu öldürme fiili arasında açık bir fark gözetil­ mektedir. Aklı başında iken öldürme, cezanın bize gösterdiği gi­ bi, kanunun kabul ettiği en ağır suçlardan birisidir. Ağırlığı dola­ yısıyla fertleri suç işlemekten çekinmeğe sevketmesi istenen bu ceza, buna rağmen tamamiyle özel bir mahiyet taşımaktadır. Çün­ kü bu ceza öldürülenin mirasçılarının cebine girmektedir. Böyle1)

Çin hukuku da aynı suçu tebarüz ettirmekte ve bunu «keskin olmayan aletlerle müessir fiil» bahsinde ırza tecavüz olarak cezalandırmaktadır (Alabaster, S. 364 v. öt.).


100

KANUNLARIN MUHTEVASI

ce, suçlunun hücuma uğraması ve mal ve mülkünün imha edil­ mesi şeklinde tezahür eden eski intikam cezası hafifletilmiş, ka­ nun tarafından belli bir usule uyruk kılınmış ve her şeyden önce fiilden doğan kötü neticelerin tamiri göz önünde tutulmuştur. Bundan dolayı failin bütün mameleki, karısı ile birlikte, öldürü­ lenin mirasçılarına verilmekte ve eğer bununla, yargıcın tespit et­ miş olduğu ceza ödenmemiş olursa, fail müstakbel mameleki ile de sorumlu tutulmakta, hattâ failin mirasçıları bile bu borç tamamiyle ödeninceye kadar sorumlu bulunmaktadır (2. §). Fail bizzat kendi eliyle değil de, hazırlamış olduğu bir aletin öldürülen tarafından ihtiyar dışında olarak kullanılmasıyla (2) ölüme sebep olmuşsa gene taammüden öldürmüş sayılmaktadır. Ancak bu özel durumu kanun çok daha hafif bir şekilde cezalan­ dırmıştır : fazla yüksek olmıyan bir sığır cezası ile 1. §'a uygun olarak ödenmesi gereken tazminat burada yeter görülmüştür. Böy­ le durumlarda suçlunun yakalanması çok kere güç olmamaktaydı; çünkü tuzak kuranlar veya kendi kendine işliyen silâhları av ga­ yesi ile şuraya buraya yerleştirenler, bu tuzak ve aletlerden za­ rar görebilecek olanları ve bilhassa komşularını durumdan haber­ dar ederlerdi (bk. 17. §). Öldürme kasdi ile alet ve tuzak yerleş­ tirme hallerinde, tabiatiyle fail ilgilileri haberdar etmez, bundan dolayı da kolayca yakalanması mümkün olabilirdi. Eğer tuzak veya aletlerin işlemesi sonunda bir kimse ölmemiş de yalnız yara­ lanmış ise, o zaman fail, iyileşinceye kadar yaralıya bakmak ve tazminat olarak da ona bir at vermek mecburiyetindeydi. Her hâlde yaranın derecesine göre burada, 7. ayrımın 1. § ndaki tazmi­ natlardan biri de ödenmiş olmalıdır. Eğer ölen ileri gelen bir kimse idiyse, o zaman kanun suçluyu halkın hiddetine terketmektedir (3.§). (2) Kızgınlıkla veya tamamiyle aklı başında değilken öldür­ menin en önemli halleri şunlar sayılmıştır : (a) Sarhoşken öldür­ me (4. §), (b) sarhoşken yurtu kirleten bir kimsenin öldürülmesi (5 §), (c) Kavga ederken öldürme (6. §). Annanevî içki severlikten ve örf ve âdetin sertliğinden ötürü her hâlde çok tesadüf edilen ilk suçun yanında, eski hukuk görüşünün tesiriyle ikinci suç da 2)

Her halde ölmüş veya yaralanmış olan kimsenin, fail tarafından kendisine tu­ zak hazırlanmış olan kimse olması ile tuzağı tesadüfen harekete geçirmiş olan üçüneü bir şahıs olması arasında fark gözetilmemişti. Önemli olan şey, failin tuzağı öldürme kasdi ile hazırlamış olması ve bu yolda bir neticenin elde edilebilmesi idi,

IHI « ı t l l l l .

illi

ı h.lNIIII l|ı#|

.|l| ı ( ı , .

MI

ı 11 ı n >l l l«l W|< , ıMI'l * I 4 » | ' M « l I '"I İ M Ü * ' ' » I H - ,*lf.| «İti Ht.|«l«l»4e»'*

'

I • u : «,f


MOĞOL KANUNLARI

iei

her hâlde sık sık işlenmiş olmalıdır. Zira, Yasa'nın bile almış ol­ duğu eski örf ve âdet hukuku (32. Fr.) yurtu kirletenlerin öldü­ rülmesini emrediyordu. Buna karşılık bu kanun yalnız öldürme­ yi menetmekle kalmıyor, aynı zamanda misafirin kötü hareket yüzünden zarar görmüş olana tazminat talep etmek hakkını bile tanımıyor (bk. 12 ayrım 6. §). Her iki durumda da 1§ daki taz­ minata ilâve olarak ödenmesi gereken ceza aynıdır (5X9 sığır); bu belki de tatbikatta her iki fiilin çok kere aynı zamanda işlen­ miş olmasındandır. Buna nispetle, kavgada birisini öldürmenin cezası çok daha hafif olarak tespit edilmişe benzemektedir. Bu­ nunla beraber kanun her hâlde, kavga ederken birisini öldürenin suçunun, sarhoşken birisini öldürenin veya gerektiği gibi hare­ ket etmiyen bir misafiri öldürenin suçundan daha ağır olduğunu kabul ediyor. Bundan ötürü her nekadar önce, diğer iki durumdakinden oldukça daha hafif bir ceza (9 sığır) kabul ediliyorsa da, buna ek olarak "değerli bir şey"in verilmesi de isteniyor. Bu "de­ ğerli şey"in tâyini ile yargıca adaleti temin etmek imkânı veril­ miş bulunuyor. (3) Terkedilmiş (kovulmuş) karı ile köle veya cariyenin öl­ dürülmesine ayrıca yer verilmiş (7., 8. §), ancak burada failin his­ si veya aklî durumu gözönünde tutulmamıştır. Kovulmuş kadını öldürmeye verilen ceza bir köleyi öldürmeye verilen cezadan (5X9 sığır) daha ağır değildir. Buna karşılık bir cariyeyi öldürmenin cezası biraz daha hafiftir (3X9 sığır). Tabiidir ki, kovulmuş ka­ dını öldürmede, cezadan başka 1. § daki tazminat da ödenmek­ tedir, hâlbuki bir kölenin öldürülmesinde ayrıca böyle bir ödeme­ ye lüzum yoktu. Budizmin tesiriyle, kanunun köleleri korumuş olması dikkata şayandır. II) Kanunun koymuş olduğu hükümler içinde, sübjektif bir kusur olmaksızın veya insan elinde olmıyan sebeplerden ötürü iş­ lenmiş olup ölümle neticelenen fiillerle ilgili olanlar aşağıdaki ka­ tegorilere ayrılabilirer. a) Bir insan tarafından öldürülme (9 -12 §). b) Hayvanlar tarafından öldürülme (13-15. §). c) Başka sebeplerden ölme (16., 17. §). a) Kavga, oyun veya av sırasında yanlışlıkla öldürme kanun tarafından gösterilmiş olan üç ayrı durumdur.


KANUNLARIN MUHTEVASI

102

Bir üçüncü şahsın, yabancıların işlerine karışması eskiden beri yasaktı. Yasa bunu ölümle cezalandırmıştı (3. Fr.). Bu ka­ nun da buna cevaz vermemekte, ancak küçük bir tazminat ile yetinmektedir (14. Ayrım 1. §). Ancak bu üçüncü şahıs, iki kişi arasındaki bir kavgada taraflardan biri tutmuş ve diğeri yanlış­ lıkla öldürülmüşse, sübjektif bir kusur olmamakla beraber bu, bunun kanun tarafından açıkça suç sayılmasına yetmiştir. Gerek üçüncü şahıs, gerek sağ kalan kavgacı cezalandırılmaktadır (9. §). Bu cezadan başka suçlu sayılanların, 1. §'a göre mirasçılara taz­ minat vermeleri de gerekmektedir. Tıpkı bunun gibi, sübjektif bir kusur olmaksızın, derhal ölü­ me sebep olacak şekilde bir kimsenin, başkası tarafından oyun esnasında (3) yaralanması da suç sayılmıştır (bk. buna karşılık 7. Ayrım 7. § a ) . Failin suçunu gizlemeye kalkması hâli de kanunda ayrıca zikredilmiş bulunmaktadır (10§). Burada da cezadan baş­ ka 1. §'a uygun olarak mirasçılara tazminat ödemek gerekmek­ tedir. Bir hayvan yerine yanlışlıkla bir insan öldüren avcı imtiyaz­ lı bir şekilde muamele görmektedir. Hemen yukarda bahsedilmiş olan durumların aksine, burada yalnız fiil suç sayılmamakla kal­ mamış, normal durumda mirasçılara ödenen tazminat da yarı ya­ rıya indirilmiştir ( l l . § ) . Bir deli tarafından öldürülme de suç sayılmamıştır. Burada ceza verilmediği gibi, mirasçılara da tazminat ödenmez; buna karşılık mirasçıların faile ait olan hayvanların yarısını istemek hakları vardır (12. §). b) Sığırlar veya ev hayvanları tarafından bir insanın öldü­ rülmesinde, normal olarak hayvanın sahibi cezalnadırılmakta ve mirasçılara malum tazminatı ödemekle mükellef tutulmaktadır. Ancak bunun için her şeyden önce hayvanın, efendisinin yanında veya oturduğu yerin civarında ve nezaret altında bulunmuş olma­ sı gerekmektedir. Ceza ölenin sosyal durumuna göre basamaklandırılmıştır (13. § I). Aynı şekilde, süvariler de daima atlarından ötürü sorumludurlar (14. §). 3)

Bu arada her şeyden önce Moğollarda eskiden beri hatta şimdi de pek revaç­ ta olan ve kaideleri bizim güreş kaidelerinden pek de ayrılmıyaıı güreş hatıra gelmelidir (Bk. Pallas, I. Bölüm, S. 148 v. öt.).

*HI » I K I S ' . . :• I I II

| ;

ı t,lfll«l| M'll

.|H- l 't 'I >' 'MI

"İM

IHIMh-IMI* .nim'J K * l t | i W Hl 1'llimpiNt- i W . l l . ıW<|"«ftıh'J(|l««i««»«^lM.


MOĞOL KANUNLARI

103

Efendisinin zararsız hâle getirmeği ihmal ettiği kuduz bir kö­ pek tarafından bir insanın öldürülmesi ise ayrıca hükme bağlan­ mıştır. Burada köpeğin sahibine bir amme cezası verilmemekte, buna karşılık-her hâlde malum tazminat da düşüyor- kendisi mi­ rasçılara, oldukça ağır bir tazminat ödemeğe mecbur tutulmak­ tadır (15. §). • c) Gene bunun gibi bazı durumlarda ceza verilmemekte, yal­ nız mirasçılar tazminat almaktadırlar : Msl. meçhul üçüncü şa­ hısların fiillerinden ötürü bir kimsenin ölmesi veya kanun tara­ fından ayrıca sayılmış olan bazı tesadüfi durumlarda olduğu gibi. Böylece bir mahallin sakinleri, bu mahalde veya dolayların­ da meçhul bir kimse tarafından öldürülmüş (4) veya gene bu ma­ hallin dolaylarında bir çukura düşerek ölmüş olan bir kimsenin mirasçılarına karşı sorumlu tutulmuşlardır (16. § I). Aynı şart­ lar altında bir kimse, gayrimeskûn bozkırda ölmüş veya öldürül­ müş ise, bu takdirde de mirasçıların, hakları olan tazminatı (1 deve ve 9 sığır), ölümün vuku bulduğu yere en yakın sürüden al­ mak hakları vardır. Bunun için, ilgili makama önceden haber ver­ mek mecburiyetinin bulunduğu ise şüphesizdir (16. §11). Bir tuzak kuran ve bundan komşularını haberdar etmiş olan bir kimsenin tuzağına düşerek bir kimse ölmüş ise, tuzağı kuranın sorumluluğu oldukça hafiftir (17. § I). Aynı durumda, başkaları­ nın hayvanları zarar görmüş ise, burada tuzağı kuran zararı ay­ nen tazminle mükelleftir (15. §11). III) Meşru müdafaa ceza verilmemesi için sebeptir (18. §). Bunun gibi, ammeye zararlı bir deliyi öldürmek de meşru müda­ faa sayılarak cezalandırılmıştır (19. §). 7. Ayrım : Müessir fiiller. Daha önce müessir fiil suçunu, prenslerin, rahiplerin ve aile üyelerinin özel haklarını incelerken görmüş bulunuyoruz. Ancak 4)

Şahısların yalnız mekân bakımından münasebattar oldukları bir fiilden ötürü sorumlo tutulmaları yolundaki bu hüküm ilk anda insana acaip gelmektedir. Ancak, bu göçebe hayatının ihtiyaçlarının icabı olan ve o karışık devirlerde bil­ hassa ciddî bir vazife sayılan, herkesin etrafında olup bitenden haberdar ol­ ması mecburiyetinin bir neticesidir (Bk. B. III, 3. §). Böylece önümüzdeki dudurumda olduğu gibi çok ciddî sorumluluklar doğuran hâdiseler meydana çık­ maktaydı. ( B . B I I , 22. § ve 23. § 1. fıkra).


104

KANUNLARIN MUHTEVASI

orada kaideten, bu, kötü muamele şeklinde göz önünde tutulmuş­ tu. Bu ius proprium'a karşılık 7. ayrımın hükümleri ius commune olarak karşımıza çıkmaktadır. Bununla beraber, yukarıdaki özel haklar bahsinde olduğu gibi, suçlan genel olarak tarif ede­ ceği yerde, kanun koyucu, burada gene kazuistik bir şekilde tan­ zime gitmiş ve vukuu mümkün birçok hâdiselerden, kendisine en önemli görünenleri hükme bağlamayı tercih etmiştir. Kötü muamelenin bilinen üç şekli yanında, burada yaralama ve ölüm­ le neticelenen müessir fiil ortaya çıkmakta, doluş ( = kasit) ve culpa ( = suç) yanında - öldürme suçunda olduğu gibi - tesadüfi olarak zarar veren netice de cezalandırılmaktadır. Suçun müey­ yidesi, öldürmede olduğu gibi burada da (a) amme cezası ve (b) bununla birlikte zarar görene ödenen tazminattan ibarettir. Daha çok ağır olarak ödenen tazminat için kanun, mufassal bir katalog hazırlamıştır (1. §). Burada cezaların yaranın ağırlı­ ğına göre basamaklandırılmış olduğu görülmektedir. Burada şu ayrımlar yapılmıştır : (a) bir elin parmaklarını kaybetme, (b) iyileşmiş olan (ağır) yara, (c) hafif yara, (d) keskin bir silâhla açılmış olan ağır, orta, hafif yaralar, (e) hafif batırma yaraları. Keskin silâhlı yaralamalar bilhassa ağır cezalara uyruk tutulmuştur. Cezalar istisnasız malî cezalardır. Bunlar da çok kere mües­ sir fiilin ağırlığına göre değişmektedir. Burada başlıca şu ayrımları yapmaktayız : (I) kasdî müessir fiil, bu da ikiye ayrılmaktadır: (a) kötü muamele, (b) yaralama; (II) kasdî ölmıyan müessir fiil. (I) (a) Kötü muamelenin her üç çeşidi, failin kullandığı ale­ tin cinsine göre ayrı ayrı cezalandırılmaktadır. Yalnız orta ağır­ lıktaki kötü muamelenin cezası, bunun kanunun bahsettiği bü­ tün aletlerden herhangi birisi ile olması hallerinde aynıdır. Bu­ nun yanında dayak atma veya taş atma şeklindeki kötü muamele, kırbaç veya yumrukla vurma şeklindeki kötü muameleden daha ağır sayılmıştır (3. ve 4. §). (b) Kavga sırasında keskin bir silâhla açılmış olan yara, ağır­ lığına göre cezalandırılmaktadır. Burada, kavgaya kimin başladı­ ğı veya sebep olduğu ve iki tarafın da yaralanmış olup olmadığı göz önünde tutulmaksızın, yalnız galip gelen cezalandırılmakta-

|

H ,l|l|l|l|>||

'III

1:11.

m

.

lı • ü .1'-M W* Ul|l»ıl »|*||:|l» «I MHIHÜM

HM

l*|ı'iail:lıi.A|MW«IMI»l*«l


MOĞOL KANUNLARI

105

dır. Galibin "cezalandırılması" nın, mağlûba ödenen bir tazmi­ nattan mı ibaret olduğu, yoksa buna bir cezanın da ilâve edilip edilmediği açıkça anlaşılamamaktadır (2. §). Şu hâller de yarala­ ma sayılmıştır : Bir erkeğin sakalının veya bir kadının saçlarının koparılması. Burada neticenin ağır veya hafif olması göz önünde tutulmamıştır: Bununla beraber, erkeğin sakalının yolunması suçu orta derecede bir kötü muamele sayıldığı hâlde, kadın çok daha fazla bir himayeye mazhar olmuştur (5. ve 6. §). (II) Pratik bakımdan, kasdî olmıyan müessir fiilin en önem­ li hâlleri oyun sırasında (güreş, ok atma) görülmekteydi. Kanun şu ayrımları yapmaktadır : (a) İhmâlden doğan ve ölümle neticelenen müessir fiil: Nor­ mal durumlarda burada, suçun işlendiği yerde olan herkes (fail gibi seyirci de) ceza olarak bir at vermek mecburiyetindedir. Bu­ na her hâlde 6. ayrımın 1. § ına uygun olarak mirasçılara ödenmek gereken tazminat eklenmektedir. Eğer müessir fiil sonunda ölen, ileri gelen bir kimse ise, o zaman bütün orada bulunanlar ceza olarak birlikte tam bir zırh ve silâh takımı vermeğe mahkûm edi­ lirlerdi (7. §). (b) Göz, diş, kol ve bacaklara ika edilmiş olan ve ölümle ne­ ticelenmediği gibi tedavi de edilebilen, müessir fiillerden müte­ vellit zararlar cezasız kalmaktaydı. Tedavi mümkün olmadığı hâl­ lerde ise 5 sığır cezasından başka, müessir fiilin derecesine göre tazminat da ödenmek gerekirdi (8. §) (5). 5)

Her halde Çin hukukunda olduğu gibi (Bk. Alabr.ster, S. 347 v. öt.) burada da bir kriz müddeti kabul edilmişti. Bu kriz müddeti içinde yaranın iyi ol­ ması lâzımdı. Ancak bu müddet başarısız bir şekilde geçtikten sonradır ki, hü­ küm veriliyordu. Ayrıca oyun sırasında ölüme sebebiyet vermek veya ağırca yaralamak hususlarına verilen cezalar da insanı şaşırtmaktadır (6. Ayrım, 10. §; 7. Ayrım, 7. ve 8. §). Cezalar şunlardır : Derhal vuku bulan ölümde 9 sığır. Sonradan vuku bulan ölümde 1 at. Tedavisi imkânsız ağır yaralamada 5 sığır. Kanunun derhal vuku bulan ölüm ile sonradan vuku bulan arasında gözetmiş olduğu farkın eşi Çin hukukunda da görülmektedir : eğer Çin hukukunda - fa­ ilin iradesi dışında yaralanan derhal ölmüş ise, fail kemendle boğulmaya mah­ kûm edilir; eğer ölüm sonradan, yaranın neticesinde vuku bulmuşsa (ceza bir derece indirilerek) o zaman müebbet sürgün cezası verilir (Alabaster. S. 350

v. öt) :


KANUNLARIN MUHTEVASI

106

8. Ayrım : Hırsızlık Göçebe kanun koyucular için hırsızlık bilhassa ağır bir suçtu. Çünkü göçebenin en değerli malı sayılan hayvanlar, mecburî ola­ rak bozkırda başıboş otlamaktaydılar; hattâ yurtlar bile çok ke­ re, içinde oturanlar tarafından terkedildiğinde, açık kalmaktay­ dılar. Bu kaçınılmaz zaruretler, bunu kötüye kullananlar için bir itimat meselesi sayıldığından bilhassa cezayı müstelzim sayılmak­ taydı (6). Bundan ötürü hırsızlık ağır cezalarla teyid edilmiş, hırsız­ ların izlerinin koğuşturulması etraflıca hükme bağlanmış (bk. B II, 21 - 23. §), kanun koyucu beraberlik hissine hitap etmiş ve herkesi şüpheli şahısları bildirmeğe mecbur tutmuş ve vazifesine aykırı hareket eden memurları da ciddî cezalarla tehdit etmiştir (B III, 3. §). Buna rağmen hırsızlıkla mücadelenin başarılı olma­ dığını, Galdan'm hırsızları ceza otoklarına süren, onları ciddî bir mürakebe altında tutan ve herkesin hakaretine maruz bırakan, ay­ rıca da hırsızları herkesin haber vermesi mecburiyeti yolundaki eski kaideyi yeniden ilân eden ilâveleri açıkça göstermektedir (bk. B. III, 4 ve 5. §). Göçebe hayatının ihtiyaçlarına uygun olarak kanun, ceza huhukuku bakımından bilhassa hayvan hırsızlığını (I) (7), bunun ya­ nında diğer bazı eşya hırsızlığını <II) ve hırsızlıkta tekerrürü (IIP hükme bağlamıştır. (I) Hayvan hırsızlığında da ayrıca canlı hayvan (a) ve ölü hayvan (b) hırsızlığı arasında bir ayrım yapılmıştır. (a) Canlı hayvan hırsızlığının cezası akla sığmayacak kadar yüksektir ve çalınan hayvanların cins ve değerine göre basamaklı­ dır. Malı çalman cezadan, zararınım iki mislini alır, arta kalan ise 6)

Kanun bakımından başkasının malı üzerinde mülkiyet iddia etmenin şeklinin (Roma hukukunda Furtum'da olduğu gibi) önemi yoktu, yâni, zorla alma ile sahibinin haberi olmadan onun malı üzerinde mülkiyet iddia etme arasında bir ayrım gözetilmemişti- hatta zorla alma (şekavet) hususunda ayrıca hüküm bulunmaması bu iddiayı teyid etmektedir (bk. metinde 10. ayrım : Şekavet).

7)

Roma hukuku da hayvan alıp götürmeği (abigeatus, D. 47, 14; C. 9, 37) hük­ me bağlamıştır, hem de hırsızlığın ayrı bir nevî olarak. Aynı şekilde İsrail hu­ kukunda da hayvan hırsızlığından bir çok kereler bahsedilmiştir (insi. 2. Mos. 21, 37; 22, 3 ve 8).

' » * « * • HM'*., . . | H |

ı,

j ( ,i|i|i|| i),»,,

,,„


MOĞOL KANUNLARI

l&I

prensin hissesine düşer ( l . § ) (8). Moğollar yılbaşında (ŞubatMart) hayvanların gebe olmalarını göz önünde tutmuşlardır : Hırsız, doğmamış her yavru için bir at ödemek mecburiyetindedir (2. §). Kanun, ana gayelerinden birisi olan, kabileler arasındaki barışı temin etmek gayesiyle, yabancı bir kabilenin sürüsünü alıp götür­ meği suç olarak kabul etmiştir: Burada nizamî cezanın yanın­ da (9) ayrıca bir de 9X9 sığır cezası görülmektedir ki, bunun 9 ta­ nesi muhbire, "tanığa" verilmektedir (3.§). (b) Donarak ölmüş olan hayvanlar 10 gün müddetle sahibi­ nin mülkiyetinde kalır. Bu suretle sahibine ölü hayvan üzerinde tasarruf etmek imkânları verilmek istenmiştir. Böylece de bu müddet içinde üçüncü şahıslar tarafından böyle hayvanlara sahip çıkılması suç sayılmıştır (4. §). 10 günlük müddet geçtikten son­ ra, ölü hayvan res nullius (sahipsiz eşya) addedilmiştir (10). Buna karşılık, kurtların parçaladığı hayvanlara sahip çıkma tamamiyle menedilmiş olsa gerektir (5. §). Göçebe hayatı için karakteristik sayılabilecek ve kanun tara­ fından da hükme bağlanmış olan bir suç daha vardır ki, o da baş­ kasına ait olan hayvanların sağılmasıdır. Otlıyan hayvanların ye­ ter derecede nezaret altında bulundurulamaması böyle bir suçun kabulüne sebep olmuştur. Anlaşıldığına göre, sağılan sütün mik­ tarına bakılmaksızın, her tespit edilmiş olan hâlde küçük bir sı­ ğır cezası verilmektedir (6. §).

8)

Bu kaide, davacının, dâvâlıya verilmiş olan malî cezanın 1/9 ini alacağı yo­ lundaki genel kaidenin ( B II, 15. §) bir istisnasını teşkil eder. Hayvan hırsız­ lığında bu suretle davacı, başka meselelerle ilgili dâvalarda kazanan davacıdan daha kötü bir durumdadır. Ayrıca, tatbikatta, çok kere fakir olan hırsızdan bu büyük malî cezaların nasıl alınmış olduğu da sorulmak gerekir.- Cezaların ba­ samaklı olması da, hayvanların değeri hakkında bir ölçü teşkil etmektedir. Burada şunu ilâve etmek yerinde olur ki, deve yalnız çok zengin kimselerin sahip olabildikleri bir hayvandı. Atlar arasında 15 kısrağa karşılık bir aygır bulunurdu, çünkü aygırların çoğu burulurlardı.

9)

Bunu 3. § zikretmiyorsa da, keyfiyet kendiliğinden anlaşılmaktadır; yoksa büyük sürülerin alınıp götürülmesi oldukça kazançlı bir ticaret halini alabi­ lirdi.

10)

Moğolların hayvanları bütün yılı, ahıra girmeksizin bozkırda geçirdiklerinden, Moğolistanın sert kışlarında, yemsizlik ve soğuk yüzünden, bilhassa kar tipile­ rinde hayvan ölümü pek büyük olur. Her yıl atların, sığırların ve koyunların % 20 sinin kış ve kurt yüzünden helak olduğu tahmin edilmektedir.


KANUNLARIN MUHTEVASI

108

(II) Diğer eşyaların çalınması da, çalınan malın değerine gö­ re hükme bağlanmış ve burada da eşyalar üç kategoriye ayrıl­ mıştır : (a) Kaideten iyice muhafaza edilen ve hırsızlara karşı koru­ nan az çok değerli eşyalar. Kanun bunlar hakkında oldukça te­ ferruatlı bir liste yapmış ve her eşyanın çalınması karşılığında ödenmesi gereken çok kere az miktardaki sığır cezalarını da tes­ pit etmiştir (7. §.) (b) Genel olarak muhafaza altına alınmıyan az değerli eşyalar. Böyle bir eşyanın çalınması, mecburî olarak üçüncü şahıslara gösterilmiş olan itimadın ihlâli sayıldığından, ağır bir cismânî ceza ile cezalandırılmıştır. Ancak oldukça büyük bir bedel karşılığı bu cezadan kurtulmak da mümkündür (8. §). (c) Az değerli eşyalar. Bunların çalınmasına karşılık küçük, du­ ruma göre tespit edilecek olan sığır cezaları konulmuştur (9. §). (III) Asıl kanunun genel bir mahiyet taşıyan hırsızlıkta te­ kerrür hakkındaki hükmü (10. §). Galdan'ın bir eki ile (11. §. sertleştirilmiştir. Buna göre iki kere mükerrir olan hırsız herşeyini kaybeder ve esir olarak satılır. 9. Ayrım : Emniyeti Suiistimal Göçebe hayatında çok görülen bulunmuş mal üzerinde mül­ kiyet iddiasının bir sıra şeklini kanun hükme bağlamıştır. Bun­ ların başında, yabancı bir sürüden bir kimsenin sürüsüne katılmış olan hayvanlar üzerinde mülkiyet iddiası gelmektedir. Bunun en basit şekli, yabancı sürü sahibinin (bulucunun), durumu gereken mercie (Bk. A II, 1. §11) bilerek haber verme­ mesidir (1. §). Bu (duruma göre her hâlde) pek de az olmayan cezanın ihbar edilmemiş olma keyfiyetinden dolayı verilen bir in­ zibat cezası olmaktan çok, ihbarın yapılmamasıyla anlaşılan bir elatmadan ötürü verilmiş olduğu görülmektedir. Sorulduğu za­ man zilyetliği inkâr suçu da ayrıca belirtilmiştir : Burada diğer hâllerde hükmolunan, kaçıp gelmiş hayvanların iki mislinden iba­ ret cezadan başka 9 sığır cezası da ilâve olarak verilmektedir (2. §). Zilyet hayvanlara kendi damgasını vurmakla elatma işini dış görünüş bakımından da, hem de pek açık olarak yapmış olur. Bu­ nunla beraber bu gibi durumlarda hayvanların asıl sahibi kolay kolay aldatılamaz, çünkü bir Moğol en büyük bir sürü içinde bile kendi hayvanlarını tanır. Bundan ötürü hayvanlara yabancı dam­ gaların vurulması, kanun koyucu için emniyeti suistimal suçuna

I

" "'

'• " ' " " = ' < « u » l » w . t t . . M n ı , . „

••>»«••«„,,


'

MOĞOL KANUNLARI

109

karışmış olan ve 9 sığırlık bir ek ceza ile cezalandırılan hüsnüni­ yete aykırı bir fiilden başka birşey değildir. Böylece, sürüsüne katılmış hayvanları kendi işaretiyle damgalamış olan (ve bunun­ la birlikte tabiatiyle zilyetliği de inkâr eden) yabancı sürü sahibi, kendi sürüsüne katılmış olan hayvanların iki mislinden başka iki kere 9 sığırı da ek ceza olarak ödemek mecburiyetindedir. Zilyet­ liği inkâr eden bulucu hayvanları üçüncü bir şahsın yanında saklıyarak ilgili makamın müdahalesinden kaçırmak isterse ceza ol­ dukça şiddetlendifilmektedir. Burada verilen ceza şudur : Bahse konu hayvanlarını iki misli + 9 sığır (2.§) + 3X9 sığır (4.§). Burada cezalar her ne kadar ağırsa da, gene de kanun koyu­ cunun emniyeti suistimali hırsızlıktan çok daha hafif bir şekilde cezalandırdığı görülmektedir. İptidaî anlayış bakımından hırsı­ zın faaliyeti, inkâr eden bulucunun passif hareketinden daha çok cezaya lâyık görülmüştür (11). 10. Ayrım : Şakavet. Şakavete dediğimiz ve o karışık zamanlarda pek te nadir ol­ maması gereken suçun kanunda ayrıca yer almamış olması, an­ cak başkalarına ait bir malın hukuka aykırı olarak iktisap edilme­ sinde şeklin ehemmiyeti olmamasından yâni başkasına ait bir ma­ lı zor ve tehdit kullanarak alma ile kullanmıyarak alma arasında bir fark gözetilmemiş olmasından anlaşılmaktadır. Bununla be­ raber hırsızlık suçu ile şakavet suçu arasında bir ayrım yapılmış olduğu hem bu iki kavram için ayrı ayrı kelimelerin kullanılmış olmasından hem de bahse konu ettiğimiz ayrımın hususî hükmün­ den anlaşılmaktadır. Aradaki farkın ne olduğu katiyetle söylene­ mez. Çin hukukunda (ve eski Alman hukukunda) olduğu gibi, o zamanki Moğollarda da hırsızlığın gizlilik ve şekavetin alenilik va­ sıflarıyla birbirlerinden ayrılmış olduğu pek iddia edilemez. Çün­ kü Moğol hukukunda, yasak fiiller gizlilik vasfını da taşıdıkları takdirde, (gizleme, geceleyin işleme, gibi) kaideten daha ağır bir şekilde cezalandırılmaktadırlar (Bk. B II, 24 §, II. fıkra 2; BI, 6 §10). Bu ayrımın muhtevasına bakılırsa, şekavet suçu bir kaç 1])

İsrail hukukunun da, yolunu şaşırmış olan hayvanlar üzerinde mülkiyet iddi­ ası ile emniyeti suiistimale hırsızlığa verdiği değeri vermemiş olduğu anlaşılı­ yor (bk. 2. Moss. 23, 4 ile 2. Mcs. 21, 37). Bun a karşılık Roma hukuku bu suçu furtum muamelesine tâbi tutmuştur (abductio bovis aberrantis et equorom in solitudine relictorum, D 47, 14, 1, 1). Saehsenspiegel I I ; 37; 1. § ve L- Burg.

49; 3'e de).


110

KANUNLARIN MUHTEVASI

kişinin - ister aleni olsun, ister gizli olsun, ister zorla, ister zor kullanmaksızm - başkasına ait bir malı almak için birlikte hareket etmeleriyle tekevvün etmektedir. Çeteden ayrılıp da çeteyi ilgili makama haber veren cezadan kurtulduğu gibi cezaî müeyyidelerle eski arkadaşlarının intikam­ larına karşı da korunmuştu. Ayrıca kendisine verilecek cezayı da, eski arkadaşları ödemek mecburiyetindedirler (12). 11. Ayrım : Şahıs ve mal bakımından yataklık Göçebe hayatında genel olarak çok önemli sayılan ve kısmen de kanunen teyid edilmiş olan karşılıklı yardım ve tesanüdün açıkça ihlâli demek olan şahsa yataklık, gayet ağır bir şekilde ce­ zalandırılmıştır (7X9 sığır, 1. §). Mala yataklıkta, ceza, malın değerine göre değişmektedir (bir koyundan 3X9 sığıra kadar, 2. §). Yatağın bir prens olması hâli ise ayrıca hükme bağlanmıştır (Gerek şahsa yataklık eden, gerek mala yataklık eden prens 100 zırh, 100 deve ve 1000 at ile cezalandırılmaktadır, 3.§). 12. Ayrım : Maddî hasar En önemli hâller olarak şunlar hükme bağlanmıştır : (I) hayvanlara (a) insanlar ve (b) hayvanlar, tarafından za­ rar verilmesi, (II) diğer mallara ika edilen hasardan bahseden üç hâl. Öldürme ve müessir fiilin aksine (Ib = 3. §) burada yal­ nız hiyleden veya ihmâlden doğan hareketler bahse konu olmuş­ tur. Cezalar (her hâlde zarar görene verilen) sığır tazminatından ibarettir. (I) (a) ihmal neticesi bir hayvanı öldüren, öldürdüğü hayvanın yerine aynı değerde bir hayvan ve ayrıca bir at vermek­ le mükeleftir ( l . § ) (13). Yasa tarafından (2. Fr.) ölümle cezalan12)

13)

Buna benzer bir hüküm muahhar Roma hukukunda hükümdar aleyhine işle­ nen suçların dâvasında görülmektedir: "Kim bir suikaste katılır da bunu son­ ra ihbar ederse, beraat veya affa lâyık" addedilirdi (C 9. 8. 5, 7). - Çin huku­ kuna göre de, asıl failin belli bir süre içinde yakalanmasına yardım edecek bilgileri veren müşterek fail cezasının indirilmesini istiyebilirdi (Alabaster S. 91). Buna karşılık bk. A I, 12. §, orada bir atın av sırasında veya buna benzer bir durumda yanlışlıkla öldürülmesinden bahsedilmekte ve hâdise tamamiyle özel hukuk içinde sayılmaktadır.


MOĞOL KANUNLARI

111

dırılan sodomiyi kanun koyucu, başkasının malına müdahale say­ mış ve bundan ötürü de yalnız başkasının hayvanlarıyla işlendiği takdirde cezalandırmıştır. Böyle hukuka aykırı bir müdahale ile kullanılmış olan hayvan, sahibi için pecus contaminatum ( = bo­ zulmuş hayvan) sayıldığından faile terkedilmektedir. Ayrıca -her halde böyle kabul ediliyordu - suiistimal edilmiş olan hayvanın diğer hayvanlarla temas ederek onları da (pecus contaminatum) haline getirmesi tehlikesi mevcuttu. Gerek mülkiyeti kayıb ettiği için gerek adı geçen tehlikeden ötürü hayvan malikinin zararı taz­ min edilmek gerekiyordu. Diğer hallerle mukayese edildiği zaman burada görülen yüksek sığır tazminatı ancak bu şekilde izah edi­ lebilir (14). (2. §). (b) bir hayvanın sahibi, hayvanın, başkasının hay­ vanına ika etmiş olduğu zarardan ötürü sorumlu değildi (3. §), - çünkü tatbikatta çok kere ne zararı ika eden hayvanı, ne de za­ rarın hangi şartlar altında ika edilmiş olduğunu tespit etmek im­ kânsızdı (15). (II) Kavga sırasında veya hiddetle başka birisinin evine veya gi­ yimine zarar ika eden kimse küçük sığır tazminatları öderdi (4., 5. §). Buna karşılık başkasının yurdunu kirletirken saıhoş hâlde bulunma, cezaî sorumluluğu kaldırmaktaydı (6. §). Halbuki Ya­ sa (32. Fr.) aynı hal için ölüm cezası koymuş bulunuyordu (bk. 6. Ayrım, 5. §). 13. Ayrım : Aldatma (Dolandırıcılık) Kanun yalnız aşağıdaki üç hâli hükme bağlamıştır : (1) Elçi olmadığı halde bir kimsenin elçilik payesini kullanarak nakil vasıtalarından ücretsiz istifade etmesi ve bedava yiyip iç­ mesi. Bu tip dolandırıcılık suçu daha Yasa zamanında da bilin­ mekte idi ve bu yasa tarafından ölümle cezalandırılmıştı (Bk. yk. 14) 15)

israillilerde böyle bir hayvan öldürülürdü : 3. Mos. 20, 16; Kanonik hukukta da böyledir: can. 4 C. 15 qu. 1. Böyle bir hayvana başka bir hayvan tarafından zarar ika edilmesi haline boz­ kırda çok tesadüf edilmiş olmalıdır. Sürülerin büyüklüğü, ve bunların geniş bölgelerde otlamaları neticesi, bunları iyice nezaret altında bulundurmak ve bir vaka zuhurunda hâdisenin nasıl olduğunu tanı tamına tespit etmek hemen hemen imkânsızdı. Buna karşılık Roma hukuku (D 9, 1, 1, 11), Alman halk hukukları (msl. L. Rip. 46 2. §, L. Wis. VIII 4, 12. §) ve İsrail hukuku (2. Mos. 21, 35 v.öt.) başka bir hüküm koymuşlardır. Bu, oralardaki mekân du­ rumlarının çok daha küçük olmasından doğmuş olabilir. Çünkü oralarda hay­ vanlara daha iyi nezaret edilebilir ve vaka daha kolayca tespit edilebilirdi.


112

KANUNLARIN MUHTEVASI

Yasa bahsine). Kanun burada herhalde hangisinin verileceği hu­ susunu durumun icaplarına göre mahkemenin takdirine bıraktığı iki ceza koymuştur: 9 sığır veya 5 sığır ve kırbaç darbesi ( l . § ) . (2) Hırsızlık dâvasında davacının menfaat kasdi ile, çalman mal­ lar hakkında yanlış bilgi vermesi: bu takdirde davacı, hırsızın kendisine vermesi gerekenin ancak yarısını alabilir (2. §). (3) Sığır hırsızının, izleri yabancı bir köyü gösterecek surette tahrif ederek bu köy sakinlerinin, hırsızlıktan doğan zararı taz­ min etmelerine ve üstelik tecziye edilmelerine sebep olması (bk. B II, 22. §) : Bu takdirde fail ilgili köyün Şulengasına 9 sığır ver­ mek mecburiyetindedir (3. §). 14. Ayrım : İkrah ve tehdit Kanun şu üç hâli hükme bağlamıştır : (1) başkalarının münazalarma, bu münazaaları kaideten uzlaştır­ mak gayesiyle değil de başkalarının irade hürriyetlerini ihlâl ede­ cek şekilde ve kuvvet kullanarak veya tehdit ile karışmak; bu su­ çu Yasa (3. Fr.) ölüm ile cezalandırmıştı; kanun ise küçük bir sığır tazminatı ile teyid etmektedir (1. §; ancak 6. Ayrım 9. §'a da bakınız). (2) Öldürücü bir silâhla tehdit, lır (2. §).

silâhın alınması ile cezalandırı­

(3) Bir mahkeme kararının yerine getirilmesi, dâvayı kazanan davacının hakkı olduğundan fazlasını mahkûmdan istemesi, hat­ ta mahkûmun reddetmesi halinde onu tehdit etmesi de mümkün­ dü. Böylece hakkını kötüye kullanmış olan davacı bu hakkını kay­ bedecekti (3. §). 15. Ayrım : Hakaret Vücuda karşı müessir fiil suçuna olduğu gibi, haraket suçu­ na da kanunda birçok kereler rastlamış bulunuyoruz : belli şa­ hıs gruplarının mensupları aleyhine işlenen suçlarda (prensler, memurlar, rahipler gibi). Bu imtiyazlı şahıs grupları bakımından şeref genel olarak korunduğu ve bunun ihlâli az veya çok ağır ce­ zalarla teyid edildiği halde kanun bunun dışındaki hallerde, tat­ bikatta her halde çok rastlanan ve ayrıca bunlardan çoğu da kü­ çük sığır cezaları ile teyid edilmiş olan birkaç suçu saymakla ye­ tinmiştir . Kanun koyucunun bu şekildeki hareketi hayreti mucip


MOĞOL KANUNLARI

113

değildir. Çünkü âdetler sert olduğu, bir milletin kültürü aşağı se­ viyede bulunduğu nispette milletin kanunu, fertlerin hakarete uğ­ ramalarına az bir yer verir. Burada, ihlâl edilmiş olan şerefinin intikamcısı olarak ortaya çıkmak, bizzat hakarete uğrayana düşen bir iştir. Tıpkı bunun gibi, göçebe kanununun hemen hemen yal­ nız ferdin ferde açıkça ve kaba bir şekilde yapmış olduğu hakareti göz önünde tutup iyi şöhreti ve üçüncü şahıslara sözle bildirme yo­ luyla yapılan hakareti tamamen kanunun dışında bırakmış olması kolayca anlaşılır. Kanunda hükme bağlanmış olan hususlar şunlardır.: (1) Sözle hakaretin yalnız bir hali : kendi kendine sakin bir şekil­ de atla geçen bir kimse ile alay etmek ve ona hakarette bulun­ mak (1. §). (2) Fiili hakaretin üç hâli: (a) fail bir kimsenin yüzüne tükürür, üzerine toprak atar veya attan aşağı çekip indirir (16); bu hareketden ikisinin içtimai halinde sığır cezasına bir koyun eklenmekte­ dir. Eğer her üç hareket içtima etmişse o zaman ek ceza iki koyun­ dur. Bu hafif cezaî müeyyidelerle de yalnız, imtiyazlı şahıs grup­ larına mensup olmayan ve bundan ötürü de yüksek bir himayeye mashar bulunmayan itibarlı erkekler korunmuşlardır. Aşağı sınıfla­ ra mensup kimselerin şerefleri ise daha hafif cezalarla korunmuş­ tur. Ayrıca burada, kanunda bahsedilen cezanın, yukarda bahse­ dilmiş olan hakaretlerden birine, birçoğuna veya her üçüne bir­ den mi ait olduğu da açıkça anlaşılamamaktadır, -(b) Bir kadı­ nın başlığından püskülü koparan kimse olağanüstü ağır bir şekil­ de cezalandırılmaktadır (9 sığır; 3. §). Dış bakımdan bir tehdit mahiyeti arzeden bu suç, her halde kanun tarafından kadın itiba­ rının ihlâli sayılmıştır. Ayrıca bu belki de devlet dininin açıkça tezyifidir; zira sarı başlığın üstündeki kırmızı püskül Lamaizme mensubiyetin bir işareti sayılmaktaydı (bk. Pallas I. Bölüm S. 110.).- (c) Bir erkeğin başından saç örgüsünü koparmak (4. §) her halde kötü muamele olarak cezalandırılmamıştır, çünkü sakalın koparılması bundan daha hafif bir ceza ile teyid edilmiştir (BK. 7. Ayrım. 5.§). Bu fiil her halde hücuma uğrıyana ve bilhassa prense hakaret sayıldığı için cezalandırılmaktadır. Eskiden oldu16)

Biz birinci ve ikinci fiilde kötü muamele, sonuncu fiilde ise tehdit görmekte­ yiz. Bir Moğol ise bunlardan herbirini hakaret sayar. 3. § daki halde de böy­ ledir (bk. metin).


KANUNLARIN MUHTEVAST

114

ğu gibi (bk. Eski Tsaayin-Biçik, 6. §) o zamanlarda da her halde saç örgüsü tâbiiyet nişanesi sayılmış ve buna karşı hareket pren­ sin haklarına bir tecavüz olarak kabul edilmiştir. (3) Zımnen hakaretle ilgili bir h â l : efendisinin müsaadesi olma­ dan yabancı bir cariye ile cinsî münasebette bulunmak (17). Burada cariyenin sahibinin tasarruf hakkına riayet edilmemekte ve fiilin mevzuu bakımından da gene sahibin tasarruf hakkına bir hürmet­ sizlik mevcut bulunmaktadır. Bu suçun cezası itibarîdir verilen ceza bakımından Eski Tsaayin-Bicik zamanına nazaran (bk. bu kanunun 4. §) tam bir değişikliğin meydana gelmiş olduğunu gös­ termektedir. 16. Ayrım : İftira Kanunda hırsızlık iftirası hali hükme bağlanmıştır. Burada ceza verebilmek için, iftiraya uğrayanın mahkûm edilmiş olması ve sonradan da suçsuzluğunu ispat etmiş bulunması şarttır. İfti­ ranın kasdî olup olmamasının sonuca bir tesiri yoktur. İftirayı atan, iftiraya uğrıyana bu iftiradan dolayı ödemiş olduğu cezanın iki mislini vermekle mükelleftir. Kısas prensibinin şiddetlendirılmesi demek olan bu hali biz başka hukuk sistemlerinde de iftira­ ya tâyin edilmiş olan cezalarda görmekteyiz (18). 17. Ayrım : Kundakçılık Göçebelerin malları bakımından bozkır yangınları bilhassa ciddî bir tehlike teşkil etmektedirler : çok kere yetecek kadar su olmadığından bu yangınları söndürmek pek güçtür; büyük ve ge­ niş sahalarda bu yangınlar çabucak yayılmaktadırlar ve böylece büyük değerdeki hayvan sürüleri mahvolmak tehlikesi ile karşı­ laşmaktadırlar. Kasdî olarak böyle bir yangın çıkarmak tabiidir ki, kamu menfaati aleyhine işlenmiş en ağır suçlardan birisi sayıl­ mak gerekirdi. Kanun koyucu burada -belki de kasden- belli bir 17)

18)

Roma hukukuna göre burada maddî :jarar bahse konudur (Mommsen, S. 691. not. 4 ) . Ancak bu kanun köleleri inal saymamıştır (bk. 6. Ayrım, § 19. Ay­ rım, 3. § ) . Muahhar Roma hukukundaki iftira dâvası için bk. Mommsen S. 496 v. ö t . ; Alman halk hukukları için de L. Wis. VII 1, 1. §.; kononik hukuk için c 4, C 2, cru 8 ; ALR I I 20. ayrım 1431. § ; CCC. 110. madde (libellus famosus'dan ötürü) de böyledir. Çin hukukunda da müfteri, suçsuz yere mahkûm edilmiş olanın cezasına çarptırılır ayrıca duruma göre ek cezalara da mahkûm edilir (Alabaster S. 502 v. öt.).

ııl M»**»ı 1

M .|

i

ı., akilli

İt. ,ııı , ., , " ' ''

'

| !

M

» ' * '4l|i>I»Mi« «II .l'IHKIt.. ım'll'.MtUMın.mamuKai


MOĞOL KANUNLARI

115

ceza tesbit etmek istememiş ve faili hiddetlenmiş olan halka tes­ lim etmeği tercih etmiştir (bk. 6 Ayrım, 3. §, II). 18. Ayrım : Sihirbazlık Yasa bile sihirbazlığı ceza ile tehdit etmiş (3. Fr.), ancak Sa­ manların o zamanlar halk hayatında büyük bir yer tutan normal faaliyetlerine değil bunların zehirlerle uğraşmalarına karşı bu ted­ biri almıştı. Halbuki bu kanunun koymuş olduğu yasak, Saman­ ların her türlü faaliyetlerini hedef tutmuştur. Bu, hiç şüphesiz ki, bir yandan dinî gayretle, bir yandan da rekabet kıskançlığı ile Samanlarla mücadele etmekte olan lamaist rahip sınıfına tanın­ mış olan bir imtiyazdı(19). Bununla beraber, tâyin edilmiş bulu­ nan küçük malî cezalar, kanun koyucuların hem Samanların faa­ liyetine büyük bir değer vermediklerini, hem de kanunlarla halk arasına yerleşmiş olan eski hurafeleri söküp atmaya imkân olma­ dığını bildiklerini ispat etmektedir. Kanun hem, kadın olsun erkek olsun bir Şamana meslekleri ile ilgili bir iş verilmesini, hem de böyle bir işin Şamanlar tarafın­ dan yapılmasını menetmektedir (1. §). Samanların yaptıkları âyinlere katılmak da yasak edilmiştir. Hatta böyle bir hareketten haberi olan herkes, bunu ilgili makama bildirmeğe mecburdur (2.§). Falcılık ve sihirli ilâçlar vermek suretiyle Samanların yap­ makta oldukları karanlık işler çok kere başkalarının sıhhatine za­ rar veren neticeler doğurabilirdi: böyle durumlarda Şamanlar ciddî cezalarla tehdit edilmişlerdir (3. §, I). Nihayet sihirbazların ayrıca tavsif edilmiş olan hareketleri de küçük cezalarla teyid edilmişlerdir (3.§, II.) (20). 19. Ayrım : Esir. ticareti 1640 yılı kanun koyucuları, efendinin istediği zaman kölesi19)

20)

Her iki cinse mensup Samanların Lamalar tarafından takip edildiklerini ve la­ netlendiklerini Palla» bildirmekte ( I I . Bölüm, S. 341) ayrıca o zamanlar mev­ cut bulunan sihirbazlık âdetleri hakkında da etraflı bilgi vermektedir. Aynı müellif bize, Lamaların her halde Samanlarla rekabet edebilmek için bir yığm Şaman âdetlerini âyinlerine almış olduklarını bildirmektedir (ibid. S. 307). Kanun koyucuların, sihirbazlığın menedilmesinin sonuçsuz kalacağına emin ol­ dukları, bir yandan Samanların her türlü faaliyetlerini yasak etmelerinden, diğer yandan da her halde tehlikesiz olan "renkli dağ yılanı ile" sihir yapma­ ya müsaade etmiş bulunmalarından anlaşılmaktadır.


116

KANUNLARIN MUHTEVASI

ni öldürmesini önlemek için tedbirler almışlardı (6. Ayrım, 8 §), ancak efendi kölesine istediği gibi muamele etmekte ve hele onu her zaman satabilmekte serbestti. Birçok İslâhatı ile (21) büyük hiz­ metlerde bulunmuş olan Galdan, kanuna hazırlamış olduğu ikinci zeylde bu duruma bir son vermeği denemiştir. Esirleri daha çok , eski savaş tutsakları ve suç işledikleri için esir olmuş bulunan kimseler teşkil etmekteydiler. Bununla bera­ ber her türlü hukukî himayeden mahrum buulnan yabancıların yakalanarak esir diye satılmaları da nadir değildi. Galdan bu gi­ bi satışları menetmiştir : her kim böyle bir durumu tesbit eder­ se "gerek satıcıya gerek satış bedeline el koyabilir". Bu, kanunun mânasına uygun olarak, her halde üçüncü alıcı ile satıcının ilgili makama karşı sorumlu oldukları ve kanunda birçok kereler tesa­ düf edilen, cezayı müstelzim bir hareketi ihbar edenin mükâfatlandırılması prensibi icabı, satış bedelinin de muhbire verileceği mânasına gelmiş olmalıdır (bk. 10; 18. Ayrım 1. §; B III, 8. § 2. fıkra; B IV, 9. §) ( l . § ) . Bununla beraber yalnız yabancıların esir olarak satılmaları ön­ lenmek istenmemiş, ayrıca genel olarak insan ticareti bilhassa ken­ di esirini satma da menedilmiştir. Bu hükme aykırı hareket eden­ ler, satış bedelinin iki misli bir malî ceza ile esiri de kaybetmekle cezalandırılır. Esir de ayrıca hürriyetine kavuşmuş olur (2.§). Nihayet efendiye, esirine insanî muamelede bulunmak mükel­ lefiyeti de yükletilmiştir. Efendinin hoşuna gitmiyen yeni ele geçi­ rilmiş olan esir de efendi tarafından koğulacak, fakat hehangi bir şekilde satılmıyacaktır (3. §). 20. Ayrım : Av suçları Göçebelerin hayvancılık yanında en önemli meşgalelerinden birisi olan ve yalnız vakit geçirmeğe değil gıda maddesi teminine de yarıyan av için de - ister ferdî av olsun ister sürek avı olsunmuhakkak ki, eski örfü âdet hukukundan gelen ve içine belli kai­ deleri alan bir kanun teşekkül etmiş bulunuyordu. Bu kaidelere aykırı hareket, Yasa'nm da gösterdiği gibi (27. Fr.) ceza ile teyid edilmişti. 1640 yılı kanun koyucuları da bu av kaidelerine aykırı 21)

Kanun'da ayrıca Galdan'ın eklemiş olduğu aşağıdaki hükümleri gözden geçir­ mek gerekir: A I, 14. § B I, 8. Ayrım II. §; 21. ayrım 2 - 5, ve 7 - 9. §; B II, 1-5, 12. 14. §; B III, 1, 2, 4; 5; 7; 8. §.

|

i-ı H l 4 i | M I I

.|ll

I

.

ı<ı ı,.n

.ı,||ii|, ii|!||i, «I4« |>u *< M sı liMMiif- ı ; R I I I u!.j«|*:««iih.t)ŞMliiJiiifi, ut


MOĞOL KANUNLARİ

İ17

hareketlerden, kendilerine önemli gözükenleri kanuna almışlardır. Biz de bunları başka münasebetlerle tekrar tekrar görmüş bulu­ nuyoruz (Bk. A I, 13. §; B I. 6. ayrım, 11. ve 17. §). Bu ayrım da­ ha küçük av suçlarından bahsetmektedir. Bunlardan bir kısmı avcının avladığı hayvan üzerindeki haklarını, diğer kısmı ise bazı av araçlarının kanunî himayesini ilgilendirmektedir. (I) Bir avcını navlamakta olduğu hayvan, av devam ettiği müd­ detçe yalnız onun hâkimiyet sahasında sayılmaktadır. Her kim, avlamakta olanın avlamak istediği hayvanı ürküterek kaçırır ve­ ya avlamakta olandan önce avlarsa, bu hâkimiyet shasına tecavüz etmiş sayılır ve duruma göre cezalandırılır ( l . § ) . Bir hayvanı ya­ ralamış olan kimse, onun üstünde mülkiyet iddia edebilecek tek kimsedir : böyle bir hayvanı tutan veya saklıyan kimseler ciddî cezalarla karşılaşırlar (2. §) (22). (II) Atılmış olup yere düşmüş bulunan oklar terkedilmiş mal sa­ yılmazlar ve avcının malı olmakta devam ederler. Böylece, bun­ ların iktisabı cezalandırılmıştır (3.§). Nihayet, ayağında deri par­ çaları bulunduğu için ehlileşmiş olduğu ve başka birisine aidiyeti anlaşılan bir şahînî tutan veya öldürenler de cezalandırılırlar (4. §) (23). 21. Ayrım: Memuriyet dolayısıyla işlenen suçlar Burada bir araya getirilmiş olan hükümlerden 1., 6. ve 10. § müstesna, diğerlerinin hepsi Galdan'ın zeyillerinden alınmışlardır. Bunlar şu hususlarla ilgilidirler : (I) bir tanesi - Prensten Şulenga'ya kadar her çeşit rütbe sahibi (i.§); (II) dört tanesi-suç işliyen yargıç (2.-5. § ) ; (III) dört tanesi - her çeşit idare memuru (6-9. §) ; (IV) bir tanesi - resmî elçiler (10. §) (24). (I) Her türlü prens veya memurları tarafından kanunların veya resmî emirlerin yerine getirilnıesi sırasında işlenmiş olan kötü 22) 23) 24)

Buna karşılık bk. Al, 13. §'a, orada suç unsuru yoktur ve keyfiyet buna uygun olarak özel hukuka göre halledilmektedir. Kahnuklarda ve Moğollarda eski av âdetleri için bk. Pallas I. Bölüm, S. 147 v. öt., 183 v. öt. Menzilden menzile giden süvariler hakkındaki bütün hükümler idare hukuku alanına sokulmuştur; hattâ bununla ilgili ceza hükümleri de oradadır, bundan ötürü de bunlardan bahsedilmemiştir.


KANUNLARIN MUHTEVASI

118

muameleler veya cismanî müessir fiiller, ölümle sonuçlanmış olsa­ lar dahi cezasız kalırlar (25). Böyle cismanî bir müessir fiil ancak, resmî makamın verdiği yetkilerin kötüye kullanılması hâlinde ve­ ya fiil resmî emirlerin yerine getirilmesi için değil de keyfî bir şe­ kilde işlenmiş olduğu hâllerde suç sayılmıştır. Ceza yalnız kötü muamelenin bilinen üç derecesi için tâyin edilmiştir ( l . § ) . (II) Hırsızlık dâvasında, dâvayı sürencemede bırakan böylece hır­ sızın kaçmasına sebebiyet veren veya kasden hırsızın kaçmasına yardım eden yargıç ağır bir malî cezaya uyruk tutulmuştur (2. §). - Üç kere objektif bakımdan yanlış karar vermiş bulunan veya bir kere sübjektif bakımdan keyfî veya çok ağır karar veren yargıç memuriyetini kaybeder (4., 5.§). Nihayet malî cezanın prense ait olan kısmını veya dâva ücretlerini prense vermeyip de böylece prens hazinesine zarar vermiş olan yargıç (bk. B II, 12. §; B. I. 8. ayrım, 1. §, II) (aradaki farkın ?) iki misli ile cezalandırılır (3. §). (III) İdarî memurlarda şunlar cezalandırılır: (a) Bir Aul'un en yaşlısı kendi emri altında olanlara nezareti ihmal ederse (6. §, bk. B II 23. § da) ; (b) bölgelerinin fakirlerine Demçiler ve Zaisanlar iyi bakmazlarsa (7. §, bk. B III, 2. §) ; (c) on yurtun başında bu­ lunan bir kimse, vuku bulan bir hırsızlığı haber vermezse (8. §, bk. B III, 3. §); (d) Aymak idarecisi meraların yerini izin almadan değiştirirse (9. §). -Cezalar gene sığır cezasıdır. Yalnız 8. § daki ceza ağır bir cismanî cezadır; çünkü buradaki fiil, beraberlik kai­ desinin kaba bir ihlâli sayılmıştır. (IV) 1. §'ın hükmü herşeyden önce, prensin atlı elçisi olarak bir emri götürmekte olan kimse ile mahkeme tebliğcisini (Darga) ilgilendirmektedir: verilmiş olan emir veya haberi yerine ulaştırmayı ihmal edenler 9 sığır ile ceza­ landırılırlar (26). 22. Ayrım: Çeşitli suçlar. Bu ayrımda, diğer ayrımlara sokulması imkânı olmıyan bir­ kaç küçük suç gözden geçirilmiştir. Bunlardan ikisi karşılıklı yar­ dım kaidesine aykırı hareket etmekle ilgilidir: (a) susamış olan bi­ risine, istediği içkiyi vermemek, (b) seyahat etmekte olan birisi­ ne istediği yorulmamış atı vermemek ve gecelemek için yer gös25) 26)

Bk. 2. ayrım, 2. § a bilhassa 2. fıkraya. Bugünkü Moğolistan'da bile bu kategori memurların vazifelerini nasıl bir mis­ kinlikle yapmakta olduklarını bilenler bu yüksek cezaların niçin konulmuş ol­ duklarını kolayca anlarlar.

I

ıt.BUlllfH

'IH

l II I ' ' '

l'i

-

l'i

I

H IH|l n|IH>. »I#l* l ' ö «l U H ılNIH'

< »HM ; i^t^m^v.l^mşmm

Mi


MOĞOL KANUNLARI

119

termeaneık. Burada verilen malî cezaların küçüklüğü, kanun koyu­ cunun adı geçen ve geleneğin ihlâli sayılan suçları değerlendirmek­ teki hareket noktasını belirtmektedir. Zaten göçebelerin bilinen misafirperverliği ve yardımseverliği yanında bu gibi suçların pek nadir olmaması gerekir. -Nihayet 3. § keyfiyat hırsızlığının bir hu­ susî hâlinden (bugün bile halâ Moğpllarca çok sevilen kımız; hır­ sızlığı27 bahsetmektedir; aslında pek ehemmiyetli gözükmiyen, fa­ kat çok sık görülen sarhoşluktan ötürü can sıkıcı bir mahiyet al­ mış olan bu suça verilen ceza, eğer ve dizgin takımları çok kere attan daha pahalı olduğu için, oldukça ağırdır. 3. § MAHKEME TEŞKİLÂTI VE USUL HUKUKU Cengiz Han ve ardgelenleri zamanlarında muntazam bir kaza hakkında pek yetersiz hükümler mevcut olduğu halde, bu kanun­ da gerek mahkeme teşkilâtının, gerek usûl hukukunun dikkate çarpar bir şekilde tanzim edilmiş olduğunu görüyoruz. Bu husus­ la ilgili kaidelerin pek azının prensler kurultayının kanun koyma yolundaki çalışmaları sonunda elde edilmiş olan yenilikler olduğu, çoğunun ise yazılı hukuk hâline getirilmiş eski örf ve âdet huku­ kundan ibaret bulunduğu şüphesizdir. Yalnız bunların içlerinde bir sıra oldukça önemli ilâveler vardır ki, kanuna Galdan tarafın­ dan hazırlanmış olan zeyillerle girmişlerdir. Özel hukuk ve ceza hukuku alanlarında yaptığımız gibi burada da bu zeyilleri gözden geçirmekten vazgeçemiyoruz: Böylece bu ayrımdaki incelememiz (I) mahkeme teşkilâtı ile ve (II) 1640'ta olduğu gibi değil 1678 sı­ ralarında Galdan'ın zeyillerinde görülen usûl hukuku ile ilgili ola­ caktır. (I) Mahkeme Teşkilâtı: Yasa zamanında idare ve kaza, Han'ın veya kabile beylerinin elinde birleşmiş bulunmaktaydı. Kanun hukukî nizamlarının halledilmesi işini nizamî mahkemelere bırakmakta­ dır ( l . § ) . Bu mahkemeler hakkında kanundan, Hotonlarla ilgili meselelerin Hatan mahkemelerinde, yâni mahallî mahkemelerde, kabilelerle igili meselelerin de bir yüksek mahkemede halledildi­ ğini öğrenmekteyiz (2. §). O zamanki Batı Moğollarının mahkeme teşkilâtı hakkında biraz daha etraflı bilgiyi bize Pallas vermekte­ dir (I. Bölüm, S, 188 v.öt.). Biz de burada Pallas'ı takip etmekte-


120

KANUNLARIN MUHTEVASI

yiz : Buna göre küçük nizaları, küçük cismanî ve malî cezalar ver­ meğe de yetkili olan Zaisanlar, ek! görev olarak hallederlerdi. Ay­ rıca «Yergaçi» denilen yargıçlar küçük hukukî anlaşmamazlıkları halletmek üzere, her hâlde ilgili Zaisanm ikâmetgâhından olduk­ ça uzak olduğu için onun kazaî faaliyet alanına girmiyen yerler ara­ sında dolaşırlardı. Sarga adı verilen asıl nizamî mahkemeler 9 ki­ şiden teşekkül ederdi. Bunun başkanlığını prens veya kabilenin baş rahibi yapardı. Üyelerden bir kısmı Zaisan veya rahip olarak, memuriyetleri dolayısiyle mahkemede daimî olarak yer ve oya sa­ hiptiler, diğer bir kısmı ise prens tarafından tâyin edilirler ve onun arzusuna göre azl ve naspolunuyorlardı. Mahkeme, sırf bu işe tahsis edilmiş bulunan büyük bir Yurt'ta toplanır ve bu Yurt'ta kanun kitabı da muhafaza edilirdi. Pallas'm tasvirlerinden anla­ şıldığına göre, Hoton mahkemeleri ile Yüksek mahkemenin ara­ sındaki fark, Hoton mahkemelerinde başkanlığın ilgili en yüksek rahip veya küçük bir prensin elinde bulunmasına karşılık, Yük­ sek mahkemede aynı işi Batı Moğollarınin büyük Hanı (HungTaiçi) mn. yapmış olmasındadır. (II) Usûl Hukuku: Bununla şunlar anlaşılmaktadır: İhlâl edilmiş olan hakların kanunî yoldan elde edilmesi için yapılan her türlü faaliyet ile birlikte kendiliğinden ihkakı hakka müsaade edilmiş olan hâller. Elimizde mevcut olan hükümler bizi bu ayrımı üç bö­ lümde incelemeğe sevketmiştir: (]) dâvanın genel kaideleri, (2) hırsızlıkla ilgili özel hükümler, (3) ifadan kaçınan borçluya karşı takip edilen icra yolu. (1) Dâva: Esas itibariyle yalnız hakkı ihlâl edilmiş olan dâva aça­ bilir,. Bundan ötürü davacı talep hakkını devredemez ve şahsen duruşmaya gelmek mecburiyetindedir (3. §). Bununla beraber, memleketteki mesafelerin uzaklığı ve bilhassa kışın seyahatin güç olması yüzünden, davacının her zaman mahkemeye gelmesi müm­ kün olamadığından, üçüncü şahıslara, yalnız hakkı ihlâl edilmiş olmanın menfaatini korumak gayesiyle, ona vekâlet etmesine mü­ saade edilmiştir. Burada bahse konu olan şey bir karşılıklı yardjrn meselesi olduğundan, üçüncü şahıs, eski göçebe hukukunun genel esaslarına uygun olarak bir tazminat alır. Bu dâvalının ödamek mecburiyetinde olduğu ve davacıya verilmesi gereken ma­ lî cezanın yarısından ibarettir (14. §).

|.

tll«ltl|H.|||.

'III

İ l l i ' '

I'I

I' ' h n ' P -I l|l#

I4l«>l »l*« M

« H II HIIKH

' ll|..|l • . IHK « ı i. * * « « « 8 * S 1.1


MOĞOL KANUNLARI

121

Dâvâlının mahkemeye celbedilmesi, mahkemeye düşen bir iş ol­ mayıp -Roma hukukundaki jus vocatio ve Cermenler zamanındaki celp'te olduğu gibi- davacıya ait bir iştir. Davacı, mahkemeye ha­ ber verdikten sonra, tanıkların huzurunda üç kere dâvâlıyı mah­ kemeye davet eder. Eğer dâvâlı bu davete icabet etmezse, o zaman mahkeme memuru tarafından zorla getirilir ve kendisine bundan ötürü bir ceza verilir (5. §). Duruşma ancak iki tarafın huzuruyla yapılabilir (4. §). Eğer davacı gelmezse, o zaman -her hâlde Halha Moğollarında ol­ duğu gibi (bık. aş. 4. Kesim, 3. §)- dâva reddedilirdi. Beyyineler şunlardır: Keşif ve tanıklar (6. §) (28). Tanıklar, sosyal durumlarına göre itimat edilebilir ve itimad edilemek olmak üzere ikiye ayrılırlar. Bilhassa esirlerin tanıklıkları, mahkeme ta­ rafından, bunlar ancak ayrıca meseleyi aydınlatacak mahiyette ise­ ler hesaba katılırlar (7.§). Cariyelerin ise yalnız hırsızlık dâvaların­ da sınırlı bir tanıklık hakları vardır (8. §). Tanıkların mahkemeye çıkmaları da, her hâlde karşılıklı yardımla ilgili bir iş sayıldığın­ dan ücretle karşılanmaktadır (9. §) : Bu ücretin yüksekliği genel olarak mahkemenin takdirine bırakılmıştır. Kanunun söylediği gibi, sığır cezası hükmedilen meselelerde bu 9 sığır ise de, bu her 27)

Bu kaideten kısrak sütünden yapdır. Bunun nasıl yapıldığını Pallas I. Bölüm, S. 132 v. öt. sinde etraflıca anlatmıştır. 28) Bundan başka bir de yemin yardır. Yeminin mahkemede yalnız memur olmak dolayısıyla memurlar tarafından (bk. 11., 20 - 23. §) mı edildiği yoksa taraf­ lar tarafından tanıklar önünde yemin etmenin de mümkün olup olmadığını bil­ miyoruz. Mahkemede edilen yemin hakkında Pallas ( I . bölüm, S. 219) bilgi vermektedir: Açık bir alanda kurulmuş olan muvakkat bir keçe çadıra, üs­ tünde yanan bir lâmba bulunan bir masa konuldu, bunun üzerine de Sakyamuni'nin (veya başka bir budist azizinin) resmi asıldı. Bu resmin önünde, ye­ mini edecek olan yüksek sesle dâvâlının suçsuz olduğunu söylemek, bunun üze­ rine üç kere dua etmek, lâmbayı söndürmek ve nihayet alnını resimdeki azi­ zin ayağına değdirmek mecburiyetindeydi. Her hâlde çok eski olup, kanunda zikredilmemiş bulunan, ancak kanunun yazıldığı sıralarda uygulanmakta olan bir ordal vardır ki, o da başka delil bulunmadığı zaman hırsızlara uygulanan ateş ordalidir: Üst tarafları yere sokulmuş iki üzengi üzerine kor hâline gel­ miş bir balta konulurdu. Sanık bu baltayı çıplak eli ile tutmak ve iki adım kadar uzaktaki bir hendeğe atmak mecburiyetindeydi. Deneme iki kere tekrar edilebilirdi. Nihayet, melhem sürmesini önlemek için sanığın (zaten daima parmak uçlarını geçen) koi kapakları dikilirdi. 3 - 4 gün geçtikten sonra sa­ nığın eline mahkemece bakılırdı. Elde iyileşme alâmetleri görülmeğe başlamış ise, sanık beraat eder, yoksa mahkûm olurdu (Pallas, I. Bölüm, S. 220).


KANUNLARIN MUHTEVASI

122

hâlde buna uygun yüksek bir sığır cezasının verdiği hâllerde, vâ bilhassa sığır hırsızlığında oahse konu olabilir (bk. B I, 8, Ayrım, l.§).

Ç

Mahkeme dâvâlının evinin aranmasına karar verebilir (10. §); dâvâlının, mahkeme memurunun böyle bir aramada bulunmasına mâni olma teşebbüsü, eğer tanıkların sözleri onun suçsuzluğunu göstermez veya ilgili idarî makam, tarafından kendisinin suçsuz olduğu hususunda teminat verilmezse, cezalandırılırdı (11. §). Dâvanın devamı sırasında taraflar birbirlerini, cezalandırıl­ ması gereken fiillerden ötürü itham ederlerse, mahkeme ancak ta­ nık gösterildiği takdirde bunu nazarı itibara alır, yoksa her iki iddiayı da reddetmek mahkemenin yetkisi içindedir (13. §). Mahkûm olan kimse, davacıya ödemeye mecbur olduğu taz­ minatı, yoksulluktan ötürü ödeyemiyeceık durumda olduğunu id­ dia ederse, her şeyden önce bu iddianın ilgili Şulenga tarafından yeminle teyit edilmesi gerektir. Bundan başka tazminat borcunun, mahkûm tarafından davacı yanında esir olarak çalışma yolunda ödenmesi kabul edilmiştir (20. §). Kanunda birçok kefeler bahsedilen mahkeme masraflarıyla ay­ nı miktarda olması gereken bir vergi de prens hazinesi için alınmak­ tadır (12. §). Bu vergiyi, delillerin yokluğundan ötürü dâvası red­ dedilen davacı öderdi (16. §). Aksi hâlde bunu dâvâlı öderdi; şöy­ le k i : Dâvâlının ödemesi gereken malî cezanın 8/9'i mahkemeye yâni prense, 1/9'i de dâvâlıya düşerdi. Bu hüküm tâbiatiyle, ancak ceza 9 ile taksim edilebildiği hâllerde uygulanabilmekte idi. Dâvadaki taraflardan biri, mahkeme sırasında ölürse, o zaman bunun terekesinden tam bir zırh ve silâh takımı ve 9 sığır mah­ kemeye verilirdi (18. §); bu hüküm yalnız mahkeme masraflarını teminat altına almaktan başka birşey istihdaf edemiyeceğinden, böyle bir durumda varislerin, murislerinin yerine geçerek dâvaya devam, edebilmelerine hiçbir engel mevcut olmadığı anlaşılmak­ tadır (29). 29)

Dâvaların çok kere sürüncemede kalmış olduğu, Donduk Daşi'nin (1758 sıra­ l a n ) ek kanunundan açıkça anlaşılmaktadır: "Siz yargıçlar dâvaları kasden uza­ tıp sürüncemede bırakmayınız; kim 'böyle bir suç işlerse memuriyetinden az­ ledilsin, halkın önüne götürülsün ve herkes onunla alay etsin" (Pallas I. Bö­ lüm, S. 216).


MO&OL KANUNLARİ

123

(2) Hırsızlıkla ilgili özel hükümler: Göçebe hayatında bilhassa önemli bir yer alan hırsızlık suçu ile ilgili dâvalarda, koğuşturulacak usûl bakımından bir sıra özel hüküm mevcuttur. Her ne kadar kanun bunu her zaman açıkça göstermiyorsa da, bunlar her hâlde başlıca hayvan hırsızlığı ile ilgili hükümlerdir. Her şeyden önce, et­ raflı bir şekilde izlerin koğuşturulması meselesi hükme bağlan­ mıştır. Hırsızın izi koğuşturulurken, kanuna göre şu imkânlar mevcuttur: (a) iz yalnız bir aymaıkı göstermekte fakat belli bir yeri göstermemektedir. Bu takdirde ilgili Zaisan hırsızı koğuşturmağa ve bu koğuşturma sonuçsuz kalırsa, bunu yeminle teyi­ de mecburdur (21. §). (b) İz bir yeri göstermekte fakat belli bir Yurt'u göstermemektedir: Böyle bir durumda ilgili Şulenga hır­ sızın ismini bildiremezse, o yerin bütün sakinleri hırsızın yerine sorumlu tutulurlar ve ayrıca her biri bir atla cezalandırılırlar. Bu sonucu, Şulenga'nın temizlik yemini dahi önliyemez. Eğer objek­ tif bakımdan açık deliller, bu yerin sakinlerinin suçsuzluğunu gös­ teriyorsa, o zaman bunlar sorumlu değildirler ve cezayı da ver­ mezler (22. §). (c) İz sonuna kadar, yâni bir ikâmetgâha veya bir ikâmetgâhın içine kadar koşturulabilmektedir. Bu takdirde, malı çalınanın, bu işi önemli tanıkların huzurunda tespit etmiş olup olmadığına bakılır (bk. 6. §2. fıkra). Böyle tanıkların tanıklığı­ na dayanabiliyorsa malı çalınan kimse doğrudan doğruya hırsız­ dan çalınan malların geri verilmesini ve kanunî cezanın ödenme­ sini, ilgili makamın yardımına ihtiyaç olmaksızın istiyebilir. Eğer iz koğuşturulurken böyle önemli tanıklar bulunmamışsa, o za­ man malı çalınanın talebi üzerine mahkeme meseleyi tetkike baş­ lar : Mahkeme önce Şulenga'yi mahkemeye çağırır ve ona, hırsızı bilmediği hususunda yemin ettirir ve bu yemini etmesine rağmen onu gene de gerekli nezaret vazifesini yapmadığından ötürü ceza­ landırır. Ancak kaide ten, eğer malı çalınan hırsızı bulmuş ise, Şulenga da onun adını verir ve hırsız bunun üzerine mahkemeye getirilerek nizamî usûlle mahkûm edilir (23.§). Her hâlde, yakın akrabaların birbirleri aleyhine, dâva ikame edemiyecekleri hükmü de yalnız hırsızlıkla ilgilidir (17. §). Yoksa ana - babanın çocukları ve bunların ana - babaları aleyhine dâva açabilmeleri de düşünülemez ve bu hususla ilgili hükümler de ma­ nâsız olurdu (bk.B 1,4. ayrım.l.-7. §). Kardeş çocukları -hattâ bütün yakın akrabalar- hırsızlık meselelerini kendi aralarında anlaşarak halletmelidirler.


KANUNLARIN 'MUHTEVASI

124

Hüküm tefhim edilmeden önce hırsız ölürse, gene her hâlde mahkeme masraflarının teminatı bakımından, terekesinden 3X9 sığır mahkemeye verilir (19. §). (3) İfadan kaçınan borçluya karşı takip edilen icra yolu : Mütemerrid olan borçluya, alacaklı tarafından tanıklar önünde üç de­ fa sonuçsuz ihtarlarda bulunulmuş ve keyfiyeten Şulenga haber­ dar edilmiş ise, artık alacaklı kendiliğinden ihkakı hak yoluna gi­ debilir. Bu Şulenga'yı keyfiyetten haberdar etme mecburiyeti çok önemlidir. Çünkü bu, bir yandan kendisine uyruk olan kimseler arasındaki nizajardan gereken makamı haberdar etmekle ilgili bir intizam hükmü idi ve bunun yapılmaması, alacaklı ister ihkakı hak yoluna gitsin, ister gitmesin, cezalandırılmakta idi. Ancak her şeyden önce böyle bir haberin verilmesi ile ilgili makamın, alacak­ lının talebini gerçekleştirebilmesi için gereken izni (zımmî de olsa) alınmış oluyordu. Bu iznin verilmesi de her hâlde alacaklının mev­ cudiyetini ve muaccel olduğunu ispat etmesi ile mümkündü. Ge­ reken makama haber verilmeden kendiliğinden ihkakı hak yoluna gidilmesi, gerekli iznin mevcut olmaması yüzünden bir suç sayılır ve talep hakkının kaybedilmesi ile cezalandırılırdı (30). Geceleyin böylece 'kendiliğinden ihkakı hak yoluna gidilmesi ise ayrı bir suç sayılarak, ayrıca 9 sığır ile cezalandırılmıştır (24. §). Hukukî nizalarda koğuşturulan yolun, yasaıım iptidaliğme, kıyasla, nizamî mahkemelerin teşkili ve usûl hukukunun tespiti ile önemli bir gelişme kaydetmiş olduğunu görmekteyiz. Tabiidir ki, eski şekillerden tamamiyle ayrılmak da mümkün olamamıştır: Bazı sınırlandırmalarla da olsa, alacaklıya kendiliğinden ihkakı hak yoluna gitme müsaadesinin verilmiş olması, gene bazı şart­ larla, malı çalınmış olanın, mahkemeye müracaat etmeden hakkı­ nı elde etmek yetkisine sahip bulunması, kazanan davacıya veril­ miş olan infaz hakkı (B I, 14. Ayrım, 3. §) muhakkak ki eski za­ manların kalıntılarıdır ve kanunun istihdaf ettiği devletin hak­ ları korunması bakımından eksiklikler teşkil etmektedirler. Ka­ nunda bulduğumuz diğer kaideler bize birçok şeylerin eksik ol­ duğunu ve usûl hukuku hakkında tam bir fikir edinmekten uzak bulunulduğumuzu gösteriyorsa da, unutulmamak gerekir ki, ka­ nunun diğer kesimlerinde olduğu gibi burada da, kanun koyucu30)

Bk. Decretum Divi Marci (D. 4, 2, 13).

•' taıl'IHI*

.|

! IM ,f..ıw* ı.|mı>.»ı«*ttu MIMhHtlK t.'luın^MıııM

mmmmın>


MOĞOL KANUNLARİ

125

lar yalnız kendilerine önemli görünen şeyleri yazı ile tespit etmiş­ ler, diğer hususları ise örf ve âdet hukukunda olduğu gibi bırak­ mışlardır. 1640 tarihli prensler kurultayının kanuna almış oldu­ ğu kaidelerin çok geçmeden ihtiyaçlara yetmediği açıkça bilinen bir hakikattir. Çünkü kanunun yalnız usûl hukuku ile ilgili kesi­ minde yazmış olduğu zeyilde Galdan «yetecek soımut kaidelerin eksikliğinden ötürü verilmiş olan yanlış kararlardan, hukuk ve kanundan ayrılmalardan» bahsetmektedir (Riaz, S.63). Galdan'm bu zeyillerimin de hukukî hayatın ihtiyaçlarına yetmediği, bunla­ ra sonradan Kalmük hükümdarı Donduk-Daşı (1758 sıralarında) tarafından yapılmış olan ilâvelerden anlaşılmaktadır (31). (Almancası, Pallas I. Bölüm, S. 214 v. öt.). Bunlar tamamiyle Kalmuk hu­ kuku ile ilgili olduklarından, burada gözden geçirilmiyeceklerdir. 4. Kesim, HALHA — CİROM Yukarıda başka yerde (II. Bölüm., 4. Kesim) açıklanmış ol­ duğu üzere bu kanun mecmuasının yalnız dış yapılışını, yâni sekiz büyükçe ayrımı bulunduğunu ve maddelerinin serlevhalarını, bâr de bunun yazmasını bulmuş olan Prof. Yamtsarano'nun muhteva hakkında yayınlamış olduğu bazı küçük mülâhazaları bilmekteyiz. Bu durumda, bu kanunu etraflıca incelemenin imkânsız olduğu açıktır. Hattâ Riaz'ın yaptığı gibi asıl kanunun sistemsiz sırası­ na göre bütün serlevhaları bildirmenin de bir faydası yoktur; çün­ kü bir çok durumlarda, serlevhaların ihtiva ettiği birkaç kelime, kaidelerin muhtevası şöyle dursun, bunların mahiyetleri hakkın­ da bile bir fikir vermekten uzaktır. Bununla beraber bu incele­ menin IV. ekinde, (yalnız) muayyen bir hukuk alanına aidiyetleri serlevhalardan anlaşılan kaideleri sistemli bir şekilde sıralamak denemesi yapılmıştır. Bahse konu olan şey kaidelerin serlevhala­ rının büyük bir kısmı olduğundan, böylece hiç olmazsa -tahmini 31)

Usûl hukuku bakımından bunlar bilhassa dâvanın açılmasını geç bırakmak ve açtıktan sonra da uzatmakla (bk. yk. 29. nota) ilgilidirler. Ayrıca mahkeme­ lerin suçsuz kimselere eziyet etmeleri önlenmek istenmiş ve dâvaların çabuk görülmesi için, davacının mahkemeye iyice hazırlanmış olarak, tanıklarla ve diğer delillerle birlikte gelmesi emredilmiştir. Tanıkları, davacının alıp getir­ mesi için mahkeme memurunun yardımından faydalanabileceği de kabul edil­ miştir (Pallas S. 216. v. ot.).


\

126

KANUNLARIN MUHTEVASI

de olsa- kanun koyucunun ne ile uğraştığı hakkında bir fikir edin­ mek mümkün olmakta; yalnız yazmayı bulmuş olanın bize daha yakın bilgi vermiş olduğu hususlarda, kaidelerin maddî muhtevası hakkında bilgi elde edinilmektedir. Böylece bu kanun mecmuasının şimdi girişeceğimiz inceleme­ sine daha başlangıçta dar bir çerçesve çizilmiş bulunmaktadır. Bu incelemede Yamtsara'nun bize bildirmiş oıldukları ve mümkün ol­ duğu nispette, daha önce incelemiş olduğumuz moğol kanunları­ nın karşılaştırılması ile yetinilecektir. Bununla beraber, şunu unut­ mamak gerekir ki, Halha - Cirom bunlardan hiçbirinin bir devamı olmayıp daha önce incelemiş olduğumuz kanunlarla Halha - Cirom'un müşterek temelleri olarak yalnız eski Moğol örf ve âdet hukukubahse konu olabilir. Serlevhalar (IV. ekde) şöylece sıralandırılmışlardır: — (A) Özel hukuk : (I) Borçlar hukuku, (II) Aynî haklar, (III) Aile hu­ kuku, (IV) Miras hukuku, (B) Ceza hukuku, (C) Usûl hukuku, (D) Asilzadelerle ilgili kaideler, (E) Rahipler ve manastırlarla il­ gili kaideler (a — Bogde - Gegen, b — Rahipler, c — Manastırlar), (F) İdare hukuku, (G) Askerî hukuk. Metindeki incelememizde, bu kitabın programı çerçevesine uyaraık yalnız Özel hukuk, Ceza hukuku ve Usûl hukuku ile yeti­ neceğiz (1). 1. § I — BORÇLAR HUKUKU OMK'da adı geçmiş olan iki bağıt tipi nkarz ve istisna bağıtlarıHalha - Cirom'da mevcut değildir. Buna karşılık çalışan hayvan­ ların kirası ile Çinlilerden ve Ruslardan veresiye satın alma bah­ se konu olmuştur. Bunlardan birinci bağıt tipi herhalde, zengin Lamalar ve rütbe sahipleri tarafından ulaştırma işleri için kirala­ nan develer hakkında konulmuş olmalıdır. Çinlilerden ve Ruslar­ dan veresiye satın alma, ancak ilgili merciin müsaadesiyle mümkün

1)

Asiller ve rahipler için konulmuş bulunan bütün hükümler incelememizin dı­ şında bırakılmışlardır (D ve E ) ; bununla beraber Yamtsarano'mın müşahede­ leri mevcut olan hususlar ilgili bölümlerde ekde gösterilmiştir.

.Il«l

li.l: . ! » ! • , I . « H Jl :«•<(. • 0 I i.|.|«„:wıu «>»••>» * . •;


t

MOĞOL KANUNLARI

127

idi. Borçlu borcunu ödemeyince, ceza olarak bir at vermesi gere­ kirdi ve alacak da icra yoluyla tahsil edilirdi (2). II — AYNÎ HAKLAR Lukata -OMK'nı aksine- burada yalnız, bulunmuş olan yaban­ cı hayvanlara inhisar ettirilmemiş, ayrıca ve genel olarak hükme bağlanmıştır: Bulunan eşyanın değerinin üçte biri bulucuya ait­ tir (3). Yurt'un kurulmasıyla birlikte bir de biçme hakkı doğardı. İki kişi aynı zamanda yurtlarını kurmuş olurlarsa, bu hak, ilk önce ha­ vaya bir ot atmış olana veya nizalı toprağa kırbaçla vurmuş olana ait bulunurdu. Bu hakkın ne büyüklükte bir alanı kapladığını bil­ miyoruz. Otlatma hakkı bakımından, otlıyan hayvanların bir Harat-sagan uzaklıktaki bir çizgiyi geçemiyecekleri hususunda bir hü­ küm konulmuştur. Harat-sagan (Hara = kara, sagan=ıak) kara­ nın akdan ayırt edilebildiği uzaklıktır. Bu hükümden açık bir bilgi edinmek tabiatiyle mümkün değildir; çünkü biz ne bunun nereden itibaren (hayvan sahibinin yurdu mu?) ölçüldüğünü, ne de sını­ rın genişliğinin ne olduğunu biliyoruz. III — AÎLE HUKUKU Aile hukuku hakkındaki hükünlerin muhtevası hakkında ya­ kın bilgiıiz yoktur. Batı Moğollarında olduğu gibi, burada da aile­ lerin evlenmesi hakkında hususî hükümler (bk. D 3) vardı; fakat bunların teferruatı hakkında da bir şey bilmemekteyiz. Oğulların hayatı bakımından babanın velayet hakkının sınırlandırılması hususunda (No. 3) mevcut hükümleri OMK'da görmüştük (bk. B I 4,4. § II). IV — MİRAS HUKUKU Halha - Cirom'un miras hukukuyla ilgili biricik hükmü, Yasa'dan beri bildiğimiz, babaların daha hayatlarında oğullarına miras 2)

3)

Eğer bağıt resmî makam tarafından onanmamış ise, her hâlde alacaklı bu bağıta dayanarak dâva açamıyordu. Buna benzer bir hüküm birkaç yıl önceye kadar Moğolistan Halk Cumhuriyetinde, yabancı prenslerin Moğollarla yapmış oldukları nakliyat bağıtlan hakkında cari idi : Böyle bağıtlar ancak ilgili ma­ kam tarafından onandıktan ponra hüküm ifade ederlerdi. Bu kaide her hâlde kaçıp gelmiş veya ele geçirilmiş başıboş hayvanlarla ilgili değildir, bu hususta kanunda hiçbir hüküm olmadığı anlaşılmaktadır (yalnız ceza hukuku bahsinde vardır, bk. B. Nu. 17).


128

KANUNLARIN MUHTEVASI

haklarını vermeleri hususundadır. Böyle bir muamele vuku buldu­ ğu zaman, tescil etmesi için ilgili mercie haber verilmesi mecburi­ yeti vardır. 2. § CEZA HUKUKU Suçların adlan, OMK'dan bildiğimiz suçlara ilâve olarak ra­ hip sınıfın tesiriyle kabul edilmiş oldukları açıkça görülen birkaç suçun da mevcut olduğunu göstermektedir: Mezar telvisi (4), kutsal olmıyan bazı yerlerde hayvan kesimi ve bazı belli hayvanların ke­ silmesi (sıhhatli at, gri kaz, yılan, kurbağa, yaban keçisi yavrusu, ;ayır kuşu ve köpek). Katil suçlarındaki sığınma hakkı da gene Budizmin tesirini göstermektedir: Kaatil, Bogdo - Geen'in mülk­ lerinden bininin içine kaçınca onun himayesine mazhar olurdu. OMK'ya nisbetle şu suçlar da yenidir: irtikâp (mahkeme ulağının hizmet atını satması) ve çeşme veya kuyuların pisletilmesi (Ceza­ sı: genç bir at ve bir inek).Ceza çok kere hayvan başına göre ölçümektedir. Kaide olarak bilinen 9 veya 5 sayısı vardır ve 9 hayvan, dört büyük boynuzlu hayvan ve beş 3 yaşında koyun; 5 hayvan ise 2 boynuzlu hayvan ve 3 koyun demektir. Bunların yanında hüriyeti sınırlandıran ce­ zalar (Mecburî iş), cismanî (kırbaç dafbeleri) cezalar ve belli ağırlıkta gümüş olarak ödenen para cezaları vardır. 4)

Budist doktrinine göre insan cesetleri toprak, ateş, su, hava ve odun eleman­ larına terkcdilmek gerekirdi. Böylece ceset gümülebilir, yakılabilir, suya atıla­ bilir veya bir ağacın gövdesindeki boşluğa bırakılabilirdi. Bu şekillerden han­ gisinin bahse konu olduğunu Lamalar ölünün doğum yılma göre tâyin ederler­ di. Moğolislanda Budizmin ilk zamanlarında bu ölü kaldırma şekillerinden hep­ sinin sıkı sıkıya uygulandığı anlaşılmaktadır (bk. Pozdneyeff, S. 465), toprağa gömme, alelade bir adamın mezarının telvis edilmesine kırbaç darbesi cezası verildiğine göre, o zamanlar yüksek rütbedeki şahıslara mahsus bir ölü kaldır­ ma şekli değildi. Ancak çok geçmeden, her hâlde ülkenin özel toprak şartları­ na uymak mecburiyeti meydana çıktı, (kışın sert bir şekilde donmuş toprak, ayrıca çok kere toprak kazmak için gereken araçlar yoktur, akar sulara me­ safeler çok uzaktır, bozkırlarda ağaç bulunmaz). Çünkü geçen yüzyılın başın­ da bile Hyakinth (Aufzeichnungen T. L S. 186 v. üt.) - aynı şey son zamanla­ ra kadar hatta bugün bile iddia edilebilir - yalnız yüksek mevkideki ve zengin şahsiyetlerin, yüksek rahiplerin ve zengin Lamaların cesetlerinin gömüldüğü­ nü, buna karşılık diğer bütün ölülerin, Yurtların kuzeyinde oldukça uzak bir mesafede yere bırakıldığını ve köpek ve kurtlara yem olarak terkedildiğini bildirmektedir, <"

T'"""'

'

'

'

''' " " ' " t "

'I" ' " ! • • •

ı:

•• I' ı « « . . N U H

Hl<t».|i» • . l . l l ı p . l

, . , „ , , , „ „ . , ,„..

m

n

m

*

İM


MOĞOL KANUNLARI

129

Cezanın yanında, kaide olarak tazminata da hükmedilmelktedir. Bundan başka mahkûm daima bir nevi poena pacis -çok kere seçkin bir hayvan- ödemek mecburiyetindedir. Bu kanunu ihlâle cesaret etmiş olmanın cezası idi. Kanunda bu cins cezalardan altı tanesinin adı yazılmıştır (Hal, yala, baa, adlange, andza ve torgo ule), ancak bunların farkları şimdiye kadar henüz anlaşılamamıştır. Kadınlara verilen cezaların başka ceza ile değiştirilmesi her hâlde mahkemelerin tatbikatından (5) doğmuştur: Hürriyeti sınır­ landıran cezalar veya cismanî cezalar (100 veya 40 kırbaç darbesi) para cezasına çevrilebilirdi. 3. § USUL HUKUKU Usûl hukuku OMK'dan az değil, hattâ bazı bakımlardan daha çok gelişmiş görülmektedir. Dâvanın açılışı davacının işi miydi, yoksa resen mi olurdu bu­ nu bilmiyoruz, Buna karşılık dâvâlı, eğer tespit edilen günde gel­ mezse, mahkeme elçisi tarafından zorla getirilir ve kendisine bir de ceza verilirdi; davacı tespit edilen günde mahkemeye gelmezse, bu, dâvadan vaz geçme sonucunu doğururdu. OMK usûl hukuku­ nun aksine, burada davacı yerine bir vekil tâyin edebilir, hiç ol­ mazsa kendisini müdafaa ettirebilirdi. Bununla beraber aynı ka­ bilenin mensupları tarafından müdafaaya müsaade edilmemişti. Deliller (keşiften başka) tanıklar, yemin ve ateş denemesi idi. OMK'da tanıklar, itimad edilebilir ve itimad edilemez tanıklar ola­ rak iMye ayrıldıkları, fakat herkesin tanıklıkta bulunabileceği kabul edildiği halde Halha - Cirom'da taraflardan biriyle bazı mü­ nasebetleri bulunanların tanıklıkları kabul edilmemiştir; bunlar şunlardır: (a) tarafların kan ve sıhrî hısımları ve tanıklıkları kabu edildikten sonra reddedilmiş olan tanıklar, (b) aynı gaye ile seyahat etmiş olanlardan birisinin taraf olduğu dâvalarda diğer yol arkadaşlan, (c) memur ile arabacısı, herhangi birinin taraf olduğu dâvalarda, (d) tarafların komşuları, (e) tarafların herkes­ çe bilinen dostları. -Ateş denemesi, Batı Moğollarında olduğu gi5)

Bu tahmini, ilgili kısmın, yazmanın tam sonunda ve başka bir yazı olduğu açıkça belli bir yazı ile eklenmiş olmasına dayamaktayız (Riaz S. 80).


KANUNLARIN MUHTEVASI

130

bi, erimiş hâle getirilmiş kurşunla, yapılırdı (bk. III. Bölüm, 3. Kesim, 3 not. 46). Dâva sırasında sarhoşluk disiplin cezası ile cezalandırılmak­ tadır. İnfaz, OMK'da olduğu gibi davacının işi değildi, bilâkis mah­ keme elçisi tarafından ve on gün içinde uygulanırdı. OMK'da olduğu gibi burada da bir sıra hükümler hayvan hır­ sızlığı ile ilgili idi. Bir şüpheli kişinin görülmesi keyfiyet komşu­ dan komşuya haber verilmek mecburiye tindeydi (OMK, B. III, 3' £ da da böyledir). Suçüstü yakalananı hırsız zincire vurulabilirdi, an­ cak hırsızlık için kullandığı araçlar bakımından himayeye uyruk­ tu (at, bağları, yular, ipler v. s. gibi), bunlar her hâlde müsade­ reye uyruk değildiler. Hırsızın elinden, çalınmış malı alanlar, bu­ nun bir kısmı üzerinde hak iddia edebilirlerdi. 5.

KESİM

MOĞOLİSTAN İÇİN ÇIKARTILMIŞ ÇİN KANUNLARI Öndüşünceler. (I) Çin hâkimiyeti altında Moğolistanın idaresi hakkında. Ta­ rihî bakışta anlatıldığı üzere (bk. joıkarıya, Halha, Gerestsenze'nin ardgelenleri zamanında üç oymağa (büyük Hanlığa) ayrılırdı: Tuşetuhan, Tsetsehan ve Dasaktuhan. Bu aymakların herbiri de ay­ rıca bir sıra Hoşurlar'a ayrılırdı kiı, bunlar az çok Büyük Hana bağlı bulunan, büyük hanın akrabası bey sülâlelerinin hakimiyetin­ deydi (6). Mançu hükümeti bu Hoşun sistemini devam ettirdiği gibi, uzun zamandan beri bunda görülmekte olan daima daha çok Hosun'a ayrılmak yolundaki parçalanmayı teşvik etti; öyleki Hoşunların sayısı 24'den 86'ya çıktı. Bu politikanın bir sonucu olarak, bundan başka, 1725 yılında Tuşetuhan Aymağından bir bölge ayrı­ larak, dördüncü bir aymak kuruldu ve buna Sain-Noin Aymak adı verildi. Daha sonra yeni idarî bölge olarak, Dış Moğolistan'a Kukunor, İli ve Altay bölgeleri eklenerek, bunlardan her birisi bir ay­ mak gibi organize edildi. 6)

Saltanat en büyük oğula intikal Hana kadar çıkartmakta idiler.

»İtlimi»,. I

ıı .»

i '

id. »un li •< ' "

,

ederdi. Bu beylerden çoğu soylarını Cengiz

, '

•'•

, <l>i.|l<»

H. IKM.I.1,,,,,,1

I»»,.,.


MOĞOL KANUNLARI

131

Yavaş yavaş eski temeller muhafaza edilmekle beraber, idare­ de bazı değişiklikler yapıldı. Bilhassa bu işe askerî bir mahiyet ve­ rildi; öyle ki, idare memuru, subay ve hattâ yargıçlar aynı şahıslar­ dan oluyordu. Hüküm süren beyler 9 dereceye ayrıldılar: Ç'in vang, Çün vang, Bayie Bayse, Kung ve Taici'lerin 4 derecesi. Dış bakımdan bu de­ recelerin yalnız Mançu saray teşrifatında bir önemi vardı. Bunun asıl gerçek mânası tabdatiyle «divide et impera» dan başka bir şey değildi. Beylerin yanında ilk doğan oğul olmak bakımından yalnız Beyle, Bayse, Kung veya Taici unvanlarını taşıyan asiller de vardı. Burada ayrıca, kanunlarda sık sık geçen Tabunan'lar yâni, impa­ ratorun veya beylerin kayınlarını veya eniştelerini anmak gerekir. Hüküm süren bütün beylere Moğolların verdikleri müşterek ad Yasak'dır. Böylece bir^Yasak - Bayie, saray teşrifatı bakımından üçüncü dereceden, hüküm süren bir bey demektir. Bütün aymağı ilgilendiren meseleleri, bilhassa dâva kararları­ nı, Hoşunların verecekleri aynî vergileri ve nüfus sayımı işlerini, her üç yılda bir toplanan ve Çulgan adı verilen bir meclis halleder­ di (bk. ekV.lV. Bölüm, 1.madde). Bu meclisin başında Çulgan-u Darga bulunurdu ki bu aslında (eski) büyük Handı. Sonradan bu­ nun yerine, Çulganm teklifi ile imparator tarafından tâyin edilen bir Yasak geçti (7). Günlük işler için Çulgan-u Darga, Çulgan idare­ sinin Yamenini yâni, dairesini işletmektedir. Çulgan idareci Aymak­ ları, bilhassa Hoşun beylerinin faaliyetlerini kontrol eder ve Moğo­ listan'daki Mançu temsilcilerinin almış oldukları tedbirleri Pekin'deki Li-Fan-Yüan'a şikâyet (aş.bk.) bakımından da mereidir. Askerî bakımdan her Hoşun bir sancak teşki eder ve her Aymak'da bunlar bir araya getirilerek bir kolordu sayılırdı. Kolordu­ nun komutanı, Uliasutay (aş.bk.) deki Çiang-Çün'e doğrudan doğ­ ruya uyruk olur ve bunun tarafından ve Yasakların arasından se­ çilirdi ki, bunlara Tusalakçı Çiang-Çün adı verilirdi. Her sancağın başında da o Hoşun'un Yasak'ı bulunurdu. Sancaklar da altışar Ta­ burdan (Sumun) müteşekkil Alaylara ayrılırdı (II. Bölüm, 4. Mad­ de). Alayların sayısı Hoşunların nüfusuna göre değişirdi. 7)

Bu siyaset bakımından çok önemli ve gayesi Hoşun beylerini aynı seviyede tut­ mak olan bir tedbirdi. Böylece eski büyük Han, kendi eski Aymak beyleriyle aynı seviyeye indirilmişti.


KANUNLARIN MUHTEVASI

132

Gerek idarî, gerek askerî faaliyetlerinde Yasak'a Tuslakçı (yar­ dımcı) adı verilen bir kiımıse yardım ederdi. Tusalakçı, Yasak'm teklif ettiği ve Çulgan-u-Darga'nm uygun bulduğu ve Li-Fan-Yüan tarafından İmparatora teklif edilen, iki aday arasından ve İmpara­ tor tarafından tâyin edilirdi (I. Bölüm, Madde 7.). Bundan başka her Sancakda bir Hoşun-Cengin (General) ve iki Mayren-Cangıin (Tuğbay), her alayda bir Calan-Cangin (Albay), her taburda bir Sumun-Cengin (Yarbay veya Binbaşı), bir teğmen ve 6 küçük su­ bay bulunurdu. Bütün bu askerî şahsiyetleri, daha yüksek bir mer­ ciin muvakatini almaksızın, keyfine göre, Yasak kendi sancağının halkından seçerdi (I. Bölüm, 3. 4 maddeler). Polislik vazifesini her on yurtta bir zabıta amiri ifa ederdi. Bunlar yalnız kendilerine uyruk olanların durumlarını kontrol et­ mezler, aynı zamanda kendi memuriyet bölgelerinde bir suç işlen­ diği takdirde şahsen de sorumlu tutulurlardı (II. Bölüm, 6. madde). Moğollar'ın içişlerine mümkün olduğu kadar az karışmak pren­ sibine uyarak Mançular, Yasak'lara geniş bir özerklik' tanımış bu­ lunuyorlar ve yalnız Pekindeki merkezi hükümetin otoritesini mu­ hafaza etmek için ve yukardan kontrolda bulunabilmek gayesiyle ülkede ancak bir kaç mümessil (kaide olarak Mançu) bulunduru­ yorlardı. Bunlar içinde birinci mevkii, Dışmoğalistan'daki bütün askerî kuvvetlerin başkomutanı ve Moğolistanın idaresinin kontrol organı olarak Uliasutay'da (8) bulunan Çinag-Çün almaktaydı. Bu­ nun yanında Uluasutay'da, Kobdo'da ve Urga'da ikişer (bir Mançu ve bir Moğol) danışman (Amban) bulunmaktaydı. Bu Ambanlardan da Urga'da bulunanlar, Teşetuhan ve Tsetsehan Aymakları bakı­ mından geniş hâkimiyet yetkilerine sahiptiler. Bu yetkiler, askerî birlikleri teftiş etmeik hakkı ve doğrudan doğruya İmparatora ra1 porla durumu bildirmek hakkı şeklinde belirmekteydi (yalnız, ay­ rıca önemli olan meselelerde bu raporlar Uliasutay Çiang-Çün'ü vasıtasıyla İmparatora bildirilirdi). Bütün Dış ve İç Moğolistan'ı ilgilendiren meselelerde kontrol işini Peıking'deki Li-aFn-Yüan (sınır bölgelerini idare dairesi) yap­ maktaydı. 8)

Çiang-Çün'ün Uliasuaty'da hüküm sürdüğü tarihî olarak ispat edilmektedir. Bu makam, 18. Yüzyılda Oyratlarla savaşan Çinlilerin, Batımoğolistan'm en önemli mevkii olan Uliasuaty'da oturan başkomutanlığından meydana gelmiş, tir. Bundan çak sonra, Moğolistan'da düzen tesis edildikten sonradır ki, Amban mevkileri meydana gelmiştir.

I

'

"''

'

""*

"*' "" ' '' '

"

'•• » " » " « I

MI .MM.,, . : : I , I | | . „ M

, ,,,„ . , „ ,

mu,mmmm

„,


MOĞOL KANUNLARİ (II)

133

Halkın sosyal ayrımj.

Halk şu dört kısma ayrılmaktaydı: (1) Asiller (Saltanat süren beyler, bey ailelerinin bütün üye­ leri ve diğer asil sülâlelerine mensup kimseler) ; (2)

Hürler, yâni asil olmayıp askerlik hizmetine uyruk olan­

lar; (3) Esirler («Hamcilga»), yâni beyleri saray mensupları ve beylere bazı işleri yapmakla mükellef olanlar. Bunlar uygulama alanında hürlerden ayrılmamakta ve hattâ askerlik hizmetine uy : ruık olmadıkları için onlardan üstün bir durumda bulunmakta­ dırlar; , . . ! • • ' (4)

Rahipler (9).

Çinli kanun koyucular, Moğolistan için kanunlar hazırlarken, bilhassa Moğol beyleri ile Mançu sülâlesi arasındaki münasebet­ lere ve Mogolistanın idare ve ceza hukukunu tanzim etmeğe dikkat etmişlerdir. Bununla beraber usûl huukkuna da, bu kadar geniş ol­ mamakla beraber, emek sarfedilmiş, buna karşılık, Moğolların iç­ işleri ile ilgili olduğu için özel huıkukda yalnız aile Ve m;iras huku­ kuna sathî olarak temas edilmiştir. Biz programımızı özesi hukuk ceza hukuku ve usûl hukuk ile sınırlandırmış olduğumuz için, ka­ nunun büyük kısımları böylece incelememiz dışında kalmıştır. Bundan başka, Çinlilerin Moğolistan için hazırlamış oldukları kanunlar, «Moğol kanunları» olmadıkları için, ancak eski Moğol hukukunu almış oldukları nispette bizim ilgimizi çekmeğe hak ka9)

Erkek nüfusun bu sınıflara göre taksimi hakkında Maiski (S. 27) 1918 yılı sa­ yımından alınmış olup bununla beraber daha önceki zamanlara da uygun düş­ mesi mümkün olan şu rakkamlan vermektedir : Asiller Alelade hürler Hamcilga Lamalar Diğerleri

...

5,6 26,2 16,6 44,6 7

% °/o % % %

100 % Sayımda beyler ve yüksek Lamalar dahil değildir. Bununla beraber, bunun esas sonuca pek tesir ettiği söylenemez. "Diğerleri" nden maksat bir klan ve­ ya kabileye mensup olmıyanlar yâni gayrimeşru olarak doğanlar anlaşılmakta­ dır. - "Lama"ların içinde Getsul ve Gelong'lar vardır (S. 21 v. öt.).


KANUNLARIN MUHTEVASI

134

zanırlar. Yanlız özel hukukda ve usûl hukukunda eski Moğol hu­ kuku alınmış olduğundan, aşağıda bunları elimizdeki hükümlere dayanarak daha geniş bir şekilde inceliyeceğiz. Buna karşılık, Çin hukuku ile geniş bir değişime uyruk tutulmuş olan ceza hukukuna kısa işaretlerle yetineceğiz. 1. § Özel Hukuk I — AİLE HUKUKU Zaten az olan hükümler evlenme hukuku ve evlât edinme ile ilgilidir. (1) Evlenme hukuku.. Yeni bir hukuk yaratmaksızın, ka­ nun koyucu, OMK'da görmüş olduğunuz eski örf ve âdet huku­ kuna dayanmaktadır. Aşağı sınıfların mensupları için başlık olarak hayvanla ölçü­ len bir azamî meblâğ tâyin edilmişse daha yüksek bir başlık tespit edildiği takdirde, aradaki farkın hazineye ait olduğu hükmü ko­ nulmuştur. Burada tespit edilen azamî başlık, aynı durumlar için OMK'nm tespit etmiş olduğu (bk. OMK: AIII,2.§,V) (10) başhkdan oldukça azdır. Erkeğin ölümü hâlinde başlığın tamamı, kızın ölümü halinde ise yarısı erkeğin ailesine düşmektedir (II, 13 I, II; bununla OMK A III, 6. §'ı mukayese ediniz). Kızı alıp götürme vazifesini sebepsi z olarak yapmıyan erkek başlık üzerinde hak iddia edemez. Böyle bir durumda kız 20 yaşı­ nı doldurursa, ana-babası onu başka birisi ile evlendirebilirlerdi (11,13 111; OMK A III, 3. § da aynıdır). Nişanlı kızı başka birisiyle nişanlamak hem nişanlanan ikinci erkek, hem de kızın ana ve babası halamından cezayı müstelzimdir; ayrıca ikinci erkekle nişanlanma batıldır: Nişanlı kız üzerin­ de hak, yalnız birinci nişanlı iddia edebilir (II, 16; OMK A III, 5 § da da böyledir). Beyler, Taiciler ve Tabunanlar için ayrı bir hüküm konmuştur ve bunda cezalar iyice şiddetlendirilmişlerdir; aşağı 10)

1815 tarihli kanunda bir Moğol prensin bir Mançu prensesiyle evlenirken ver. meğe mecbur olduğu başhk hakkında da hüküm vardır. Bu, kayınbabanm rüt­ besine göre değişmekte ve (küçük kılını) nişanlanma sırasında, geriye kalanı da düğünden önce ödenmektedir.

'T"""'''"'

'

'•'•"" " 'I. M,.,.,, M

,:,,.....„»„„.„„„„„,.

«H..,,»,,,.,*..,,,^,^..,

. ,.,.

,,,„


MOĞOL KANUNLARI

135

sınıflarda olduğu gibi, burada cezalar hayvanla ödenmez, mükel­ leflerin rütbesine göre basamaklandırılmış olan sayıda esir ailele­ ri ile ödenir (II, 15). Nihayet kanun bir de boşanma ile ilgilenmektedir. Bunda da yalnız karı koca arasında malların ne şekilde bölüşüleceği nokta­ sından hareket edilmiştir : Kadın, kocasının ailesinden ayrılırken, yalnız evlenirken getirmiş olduğu şeyleri yâni cehizini birlikte gö­ türebilmektedir (II, 14). 1815 tarihli kanun, Moğolistan'daki Çinlilerin Moğol kız ve kadınları ile evlenmelerini menetmiştir; her iki taraf 3 aylık bir K'ang' ve 100 kırbaç dar­ besi ile cezalandırılmaktadırlar. Ayrıca böyle evlen­ meler batıl sayılmaktadır. Kadın ana-babasına iade edilir ve Çinliler de Çin'e gönderilirler. Sorumlu me­ murlar da kontrolü ihmal ettikleri için cezalandırı­ lırlar (1,483). (2) Evlât edinme. Evlât edinme için şartlar şunlardır: (a) evlât edinenlerin çocuksuz olmaları, daha doğrusu evlenme içinde doğmuş erkek füruudan mahrum bulunmaları, (b) Sancakbeyinin ve Hoşun-Cangin'in müsaadesi. Müsaade verilince bu hususta bir zabıt tutulur ve tamamlanmış olan evlât edinme, askere alma ba­ kımından çok önemli olan, Sancağın nüfus kütüğüne tescil edilir. Gereken müsaade alınmaksızın yapılan bu evlât edinme muame­ lesi hükümsüzdür: Evlâtlık ailesine iade edilir (II, 11). Evlât edinmenin, miras hukuku bakımından önemli sonuçları bulunduğundan (bk. aş.) ve aile mallarının yabancı aşiretlere ge­ çirmemesine gayret edildiğinden, yabancı aşiretlerden bir kimse­ yi evlât edinme hususunda müsaade, ancak evlât edinenin kendi aşiretinde bu iş için elverişli bir kimse bulunmadığı takdirde ve­ rilirdi (II, 12 II) (11). Oğlu evlât edinilmiş olan cariye ne satılabilir ne de başkasıyla evlendirilebilirdi. Bu hükme aykırı hareketler evât edinmeyi batıl kılardı (II, 12 IV).

11)

I., 24'de sülâlenin başında üstün hizmetlerden dolayı verilmiş olan bir unva­ nın muhafazası için hususî bir hüküm ihtiva etmektedir.


136

KANUNLARIN MUHTEVASI II — MİRAS HUKUKU

Burada yalnız, Moğol örf ve âdet hukukuna göre normal durumda muristen tevarüse hakkı bulunan erkek füruun yokluğu hâlinde murisin mirasçı nasbi meselesi incelenmiştir. Bu durumda şunlar mirasçı olabilirler: (a)

Muris tarafından usulüne uyjşun bir şekilde evlât edinilmiş olan oğul; ister aynı aşiretten, ister yabancı aşiretten olsun;

(b)

Böyle bir erkek evlâtlığın yokluğu halinde, murisin yakın ve­ ya uzak akrabaları;

(c)

Böyle akrabalar da yoksa, hüküm sürmekte olan.bey ve Taici.

Şunlar açıkça miras hakkından mahrum edilmişlerdir: Nesep­ leri tahrif edimiş olan çocuklar ve cariyelerin oğulları; murisin ya­ kın akrabalarından bir mirasçı mevrut olduğu takdirde evlâtlık oğul (bilhassa her hâlde evlâtlık alma muamelesinden sonra erkek füruuların doğmuş olması, II, 12). 1815 tarihli kanun, erkek fürular bulunmadığı takdirde vaziyetname ile mirasçı nasbına müsaade etmekte, fakat bunu aşiret mensupları ile sınırlan­ dırmakta ve vasiyetnamenin ilgili makam tarafın­ dan tasdik edilmesini şart koşmaktadır. 2. § CEZA HUKUKU Ceza hukuku, Çinli kanun koyucu tarafından, büsbütün de ol­ masa oldukça önemli bir değişmeğe uyruk tutulmuştur. Burada şunları tebarüz ettirmek isteriz : Baş suçlu olarak müşevvikin cezalandırılması — ki bu Moğol hukukuna yabancıdır — Çin ceza sisteminin geniş bir şekilde kabul edilmesi, bununla büyük mik­ yasta ilgili olan, cezaların olağanüstü bir şiddet kespetmesi (OMK'dan bildiğimiz cezaların karşısında), geniş bir şekilde uygulan­ maya başlanan ölüm cezasının infazında Çin prensiplerinin kabul edilmiş olması. Bununla beraber, tamamiyle Moğollara has ce­ zalar büsbütün ortadan kaldırılmış değildir: Hayvan verme ce­ zaları daha az ağır suçlarda kaide olarak uygulandığı gibi (Çin'de


MOĞOL KANUNLARI

137

bulunmıyan) kırbaçlama cezası da görülmektedir. Gene de Çinli kanun koyucunun ceza hukukunun tam karakteri Çinlidir. Bu incelemenin kendisine seçmiş olduğu gayenin çerçevesini göz önünde tutup Moğol hukukunu anlatmaya devam ederek, ka­ nunun cezaî hükümlerini etraflıca incelemeğe girişmiyeceğiz; yal­ nız ceza sistemini ortaya çıkarıp kanunda mevcut bazı hususiyet­ lere işaretle yetineceğiz : (I) (1) (2) (3) (4)

(5) (6)

(7) (8) (9) (10)

(11) (12)

Ceza sistemi: Parçalama suretiyle ölüm cezası (VII, 7; X, 16) Kafa kesme suretiyle ölüm cezası (IX. 6) bazı durumlarda kafa ayrıca teşhir edilir (VI, 1). Boğma suretiyle ölüm cezası (X, 1) Yukardaki şekillerinden biriyle ölüm cezası ile birlikte mal­ ların müsadere edilmesi ve suçlunun ailesinin esir olması (VI, 1). Ailesi efradı ile birlikte esir hâline gelme (VI, 1 a. E.). Sürgün: (a) Çinin güneyindeki humma bölgelerine (VI, 16). (b) Güney Çin'de mecburî iş görmek üzere (VI, 16). Cismanî cezalar, bilhassa kırbaç darbeleri (XII, 22) ve K'ang (IX, 16). Damgalama (IX, 16) Malların müsadere edilmesi (IV, 10) Diğer malî cezalar (hayvanla ödenen (12), gümüşle, ipekle öde­ nen cezalar bilhassa yüksek memurlara verilen maaş kesme cezalarında görülmektedir) (XII, 12). Memuriyetten azil (IX, 7). Hapis (ölüm cezasının infazına kadar, VI, 1).

Hemen hemen bütün Çin ceza sistemi (13) böylece kanun koyu­ cular tarafından alınmıştır. Ölüm cezası (Çin'de olduğu gibi Çin 12) 13)

Burada eskiden beri âdet olan 9 veya 5 sayısı çok kere muhafaza edilmiştir; bunun mânasını XII., 1. açıklamaktadır. Çin ceza sistemi aşağıdaki cezaları ihtiva ederdi (söylenmiş olduğu üzere, ba­ samaklı olarak)' : I. Ölüm : 1. Vücudun küçük parçalara ayrılması suretiyle, ayrıca erkek ardgelenlerin imhası.


138

KANUNLARIN MUHTEVASI

hâkimiyeti altında Moğolistan'da da) ancak İmparator tarafından onandıktan sonra infaz edilebilirdi. Genel olarak ölüm cezaların­ da, adalet bakanlığının teklifi ile bir derece indirme yapılırdı, yâ­ ni parçalama yerine, kafa kesme:, bunun yerine de boğma gibi. Af imkânı olmadığı hâllerde, ölüm hükmü bir kere de Li-FanYüan (veya adalet bakanlığı) tarafından incelenir ondan sonra, İmparatora, onanması için sunulurdu ve bunun arkasından da hemen infaz edilirdi. Kanunda "derhal" infaz edilir denilen hü­ kümler bununla ilgilidir. Bir derece indirim mümkün olan hâl­ lerde hüküm onanmak üzere İmparatora ancak güzün sunulurdu ve hükmün infazı da kaideten Aralık başında olurdu. Bu zamana kadar hükümlüler hapishanede kalırdı. Kanunda geçen "hapis edildikten sonra" (VII, 3), "mehilli idam" (VI, 6) veya "güzün mahkeme toplanıncaya kadar" (VI, 1) deyimleri de böylece anla­ şılmaktadır. (II) Onuncu yaşını doldurmuş olan herkes cezaya ehildir (Bu husus XIII, 18 de yalnız hırsızlık için tespit edilmişse de, her hâl­ de genel mahiyettedir) (14). Cezaların tebdili de kabul edilmiştir. Msl. bir hayvan ödeme cezasına çarptırılan kimse, bunu ödemekten âciz durumda ise her hayvanın yerine 25 kırbaç darbesi yer (XII, 9).

14)

2. Vücudun parçalara ayrılması. 3. Kafa kesilmesi ve kafanın teşhiri. 4. Kafa kesilmesi, fakat kafanın teşhir edilmemesi ve ( a ) güz toplan­ tısından önce ( b ) güz toplantısından sonra. 5. Boğma. II. Sürgün : 1. Askerî müebbet mecburî hizmetle 2000-4000 Li uzaklığa, ayrıca 7 0 - 9 0 gün K'ang ve 100 sıopa darbesi ( B a m b u s ) ; 2. Üç dereceden olmak olmalı üzere müebbet sürgün, 2000 - 3000 Li, ayrıca 50 - 60 gün K'ang ve her derecede 100 sopa darbesi; 3. Zamanla sınırlı olarak sürgün (5 derecesi vardır, 1-3 yıl) 2 0 - 4 0 gün K'ang ve 60 -100 sopa darbesi; TII. K'ang (dört köşe boğazda taşınan bir tahta ki, taşıyanı uzanmaktan alıkoyar); (bu ceza müebbet veya zamanla sınırlı olarak verilir); IV. Demir kelepçe taşımak (müebbed veya zamanla sınırlı); V. Damgalama (tekerrür hâlinde) ; VI. Hapis (zamanla sınırlı); VII. Para cezası (daha çok ceza demişimi o l a r a k ) ; VIII. Mal müsaderesi (devlet menfaatine veya zarar görenin menfaatine). Çin'de cezaî ehliyet yedi yaşında başlardı (vatana hiyanet ve şekavet müstes­ n a ) . 80 yaşını geçmiş olanlara artık ceza verilmezdi (gene vatana hiyanet ve şekavet müstesna) (bk. Alabaster S. 98 v. öt.).

«<HI«ı* MiHiı>fl#*t>M


MOĞOL KANUNLARI

139

Hattâ ölüm cezasında bile cezanın bedelini ödemek kabul edil­ miştir (XII, 23). Suç ortaya çıkmadan önce suçlunun suç işlediğini bildirmesi ile ölüm cezasından kurtulmak mümkündür (XII, 22). Moğol hukukuna yabancı olan "Müşevvik" kavramının kabul edilmiş olması önemli bir yenilik teşkil etmekteydi. Müşevvikler, birkaç kişi tarafından birlikte işlenilen suçlarda baş suçlu olarak cezalandırılmakta ve müşevvikin suçun işlenmesinde bilfiil bulu­ nup bulunmaması ve msl. ganimete iştirak edip etmediği göz önünde tutulmamaktaydı (15). Kanunda bahsedilmiş olan suçlardan şunları tebarüz ettiriyo­ ruz : Yaralama (ağır) (VII, 5) ; Hırsızlık (bilhassa hayvan hırsızlığı), şekavet (VI); irtikâp (OMK'daki gibidir: Yolunu şaşırmış ve bulunmuş hayvanın haber verilmemesi; VI, 10, 24); Yataklık (IX, 12) ; Maddî zarar (X ,18) ; Hakaret (yalnız beylere ve prenslere, X, 3) ; Tehdit (prenslerin vsr. nin silâh ile, X, 4) ; Zina (X, 14-16) ; Evrakta sahtekârlık (sahte pasaport, V. 3) ; Mezar telvisi (Cezalar ölünün hayatındaki rütbesine göre ba­ samaklıdır, X, 11) ; İnsan ticareti (X, 13) ; Rahiplerin adaklarını tutmamaları (XI, 3, 4) ; Kaçma (burada yalnız esaretten kaçma veya hapishaneden değil, hattâ bütün bir birliğin sınırı geçmeğe teşebbüsü de bah­ se konudur, IX) ; Müsaadesiz sınır geçme ve yabancı bölgede göçebelik etmek (V, 1, 2) ; Yasak silâh ticareti (V, 11); Yasak samur ve Şinzing kökü (Aphrodisiacum) ticareti (V, 4-7) ; Yasak avlanma (İmparatorlara sürek avı için ayrılmış olan bölgelerde, V, 8). 15)

Çin hukukuna göre, müşevvik, suçlu ve suça iştirak hakkında daha fazla bilgi için bk. Alabaster S. 31 ve öt.


KANUNLARIN MUHTEVASI

140

3-

§

MAHKEMELER VE ADALET DAĞITIMI Adalet işleri ve idare sıkı sıkıya birbirine bağlıdır. deki yargıçlar ile idare amirleri aynı kişilerdir.

Bir ilçe­

Burada üç derece vardır: (a) (b) (c)

Yasak veya onun tâyin ettiği bir memur; Memleket meclisinin başkanı (Çulgan-u-durga) Sınır bölgeleri dairesi (Li-Fan-Yüan), bu Pekingdedir .

İlk iki derecede adı geçen memur tek yargıç olarak hüküm verir, üçüncü derecede ise üç kişilik bir hâkimler heyeti (XII, 20). Bu derecelerde sıraya riayet mecburidir; bilhassa ilk iki derece­ deki mahkemelere baş vurmadan, doğrudan doğruya üçüncüye müracaat edenler cezalandırılırlar (VII, 5 II) (16). İkinci derecedeki mahkeme, birinci derecedeki mahkemenin verdiği kararın yerinde olduğunu kabul ederse, ikinci derecede­ ki mahkemeye müracaat etmiş olan taraf cezalandırılır ve bu ce­ za birinci derecedeki mahkemenin yargıcının rütbesine göre yük­ selir (VIII, 3). Üçüncü derecedeki mahkeme hüküm vermez (17); bu ya baş vurulan kanun yolunu reddeder (ki, bu durumda gene buna baş vurmuş olan cezalandırılmaktadır) veya İmparatora - önemi az olan meselelerde - meselenin yeniden birinci veya ikin­ ci mahkemede görülüp görülmemesi veya - öldürme suçlarında yüksek bir memurun inceleme (ve karar) için vak'a mahalline gön­ derilmemesi hususunda bir rapor verir. Bu takdirde daha önce­ ki derecelerde bulunan yargıçların cezalandırılmaları gerekir (VIII, 5).

16)

1815 tarihli kanuna göre L i - F a n - Y ü a n bu gibi şikâyetleri incelemeğe ve bun­ lar hakkında karar verilmek üzere bunları daha aşağı derecedeki mahkemelere göndermeğe mecburdur ( I I I - 83).

17)

1815 tarihli kanuna göre Li - Fan - Yüan kendisine yapılmış olan şikâyetleri yalnız incelemekle kalmaz, aşağı mahkemelerden verilen kararları yersiz bu­ lursa kendisi nihaî bir karar da verirdi ( I I I - 8 4 ) .

18)

Kanunda bahsedilmemiş olmakla beraber tarihî olarak tespit etmek mümkün­ dür ki, bunlardan başka işkence de mühim bir rol oynamakta idi ve arka ar­ kaya uygulanması gereken 9 çeşit işkence doğrudan doğruya Çinlilerden alın­ mış idi (bk. Maiski S. 288).

»|>».Hi»<

"'t

|

M *«ı*ı|lflM

>|ll

t il I ..

i ıı

|..

| l|!|ı

!i|l«i:.#l5«M. >* " ' I ü 'IHİM

i 'I3'U ı ' JıM-MMI HpaHSİM* «.I


MOĞOL KANUNLARI

141

Moğolların Çin'de veya Çinlilerin Moğolistan'da işlemiş olduk­ ları suçlara uygulanacak kanun bakımından, suçun işlendiği ül­ kenin kanununun uygulanması prensibi kabul edilmiştir (XII, 19). Tanıklık ehliyetinin sınırlandırılmasından hiçbir yerde bahse­ dilmemiştir; daha önce hüküm giymiş olan hemfiil suçlu, daha sonra baş suçlu aleyhine açılan dâvada bile bulunabilir. (VI,9). Yemin (19), bilhassa başka delil bulunmadığı zaman müddeaaleyh tarafından (XII, 14, 16; VI, 19) veya hısımları tarafından onun yerine (VI, 18) edilen ve temize çıkaran yemindir. Hayvan hır­ sızlığından ötürü açılmış olan dâvalarda, kendi bölgesi sakinlerinin arasında hırsızın bulunduğu o bölge memurunun yemin etmesi de aynı cinsden bir yemindir (VI, 24,27-29); nihayet yemin, hayvan ce­ zasına mahkûm edilmiş bulunan bir kimsenin hayvanı (veya yeter hayvanı) olmadığı hususundaki iddiasının resmî makam tarafın­ dan tasdik edilmesi de bir yemin şeklidir. (XII, 6,7). Bey rütbe­ sinde olan kimselere yemin ettirilmez, bunların yerine kendi san­ caklarından bir asil yemin eder (XII, 8). Hırsızlık dâvasında, müddeiye yemin verilmez (XII, 14). Malî cezalarda, cezanın yarısı müddeiye aittir (XII, 4); hay­ van cezalarında, 9 hayvanda bir hayvan beye düşer; ayrıca müddei ve müaddeialeyhin mensup oldukları bölgenin mahkeme elçileri bu hayvanların bir kısmını alırlar (~II, 2); müddeinin tatmiminden sonra kalan (XII, 4) maliyeye intikal eder ve bilhassa gayretli memurlar arasında bölüştürülmek gerekir (XII, 10). Dâvanın açılmasından sonra, meselenin taraflar arasında hal­ ledilmesi yasaktır, (yüksek şahsiyetler için cezası 3X9 sığır, diğer kimseler için 9 sığır); bununla beraber, eğer taraflar meselenin mahkemede halledilmesini istemiyorlarsa, müddeinin ve müddeialeyhin yasakları iki gün içinde meseleyi mahkeme dışında hallet­ mek üzere bazı kimseleri tâyin ederler (XII, 13). Eski Moğol hukukuna sıkıca tutunarak, Çinli kanun koyucu da hayvan hırsızlığı dâvaları için ayrıca özel hükümler koymuştur. Dâ­ vanın başlayabilmesi için malı çalınmış olanın çalınan hayvanların görünüşleri, yaşları ve hırsızlığın vuku bulduğu zaman hakkında 19)

Yeminin çok geniş bir uygulama alanı bulmuş olmasını anlamak için, unutma­ mak gerekir ki, bu bir çeşit ordal sayılmakta i d i : Yalan yere yemin edenin çocuklarının öleceğine inanılırdı (bk. Maiski S- 289).


142

KANUNLARIN MUHTEVASI

etraflı bilgi vermiş olması şarttır. (VI, 20). Hayvan hırsızlığı hak­ kında bir ihbar üçüncü şahısların verdikleri bilgiye dayanıyorsa, yalan ihbar ve suçlandırmaları önlemek için, şikâyet sırasında üçüncü şahsın adı ve neyin nesi olduğu bildirilmek mecburiyetinde­ dir (VI, 32 I). Suçu işlemiş olduğundan şüphe edilip de aleyhinde yeter delil bulunmayan kimse suçu işlemediğine yemin etmeğe mecbur edilir (20), bu yemini reddederse, itiraf etmiş sayılır (VI, 19). Suçlunun bulunması için, OMK hukukunda olduğu gibi, izlerin takip edilmesinin büyük bir önemi vardır. Hayvanları çalınan kim­ se, tanıklarla birlikte bu izleri takip eder (VI, 27,1. fıkra; seyyahlar için istisna kabul edilmiştir, VI, 27, 2, fıkra) ve izler bir yerde son bulursa, o yerin bir memuru suçlunun bu bölge sakinleri arasında bulunmadığı hususunda yemin etmek mecburiyetindedir (21). Eğer bu yemini etmezse, kendisi suçlu imiş gibi cezalandırılır (22) (VI, 24). izler, aynı gün terkedilmiş olan bir göçebe konak yerinde bi­ tiyorsa gene aynı şekilde yemin edilmek gerekir (VI, 28); eğer iz­ ler bir insan ikametgâhından bir ok atımı mesafede bitiyorsa ge­ ne aynı şekilde yemin etmek gerekir (VI, 29) (23). Şüpheli şahısların evlerinin aranması mümkündür, ancak ta­ nıklar önünde olmak gerekir; evin aranmasına müsaade etmemek, hırsızlığın işlenmiş olduğuna delil sayılır (VI, 30; aynı şekilde OMK B II, 11. §). Çalınmış hayvanların zilyetleri, yeminle veya başka bir şekilde zilyetliklerinin haklı bir sebebe dayanmadığını ispat etmedikçe hır­ sız sayılırlar. Zilyetliklerinin haklı bir sebebe dayandığını ispat et­ seler dahi hayvanları sahibine vermek mecburiyetindedirler. Bun­ ları üçüncü şahıslardan iktisap ettiğini iddia ederlerse, bunlarla yüzleştirilirler (VI, 31, 21). Hayvan hırsızı, cezayı ödemekten âciz durumda ise, bunu San­ cak Taici'si veya hırsız bir memur ise, amirleri öderler (VI, 15). 20) 21)

22)

23)

Bazen de dâvâlının yemininden vaz geçildiği olurdu. Böyle durumların hususî neticeler için bk. XII, 17. Şüphesizdir ki (Batı Moğollarında olduğu gibi, bk. Pallas I. S. 219) araştır­ malarda bulunması için memura uygun bir zaman bırakılır, ondan sonra ken­ disine yemin verdirilirdi. Bu çok sert muamele, ancak yemin ve mahkûmiyet tehdidiyle memurları ener­ jik bir şekilde araştırmaya sevketmek için konulmuştur; aksi hâlde Moğolla­ rın tenbelliği neticesi bu araştırma yapılmazdı. izleri koğuştuıma hususunda 1815 kanununda da aynı prensipler yer almıştır. Bir ok atımının mesafesi hakkında kanun mesafe uzak olunca şüphenin ve hvnunla da yemin mecburiyetinin ortadan kalkacağını söylemektedir.


MOĞOL KANUNLARI EK I. CENGİZ HAN'IN BÜYÜK

YASASI

1. — Zâni ister evli olsun ister olmasın, zina ölümle cezalandı­ rılır. 2. — Sodomi ölümle cezalandırılır. 3. — Kim bilerek yalan söyler veya sibirhazlıkla uğraşır veya bir başkasını gözetler veya kavga eden iki kişinin arasına girer ve­ ya bir kimseye başka birine karşı yardım ederse ölümle cezalandı­ rılır. 4. — Kim kül veya su içine işerse ölümle cezalandırılır. 5. — Kim, mal alır ve üç kez arka arkaya iflâs ettiğini bildirir­ se ölümle cezalandırılır. 6' — Kim tutsak alanın izni olmadan bir tutsağa yiyecek veya giyecek verirse ölümle cezalandırılır. 7. — Kim kaçmış olan bir köleyi veya tutsağı eski zilyedine geri vermezse ölümle cezalandırılır.

bulur ve onu

8. — Bir hayvan kesilirken bacakları bağlanmalı, karnı açıl­ malı ve ölünceye kadar kalbi elle sıkılmalıdır, bundan sonra onun eti yenebilir. Ama kim bir hayvanı Müslümanların usulünce keser­ se, o da aynı biçimde kesilmelidir. 9. — İster saldırıda, ister geri çekilmede olsun bir kimse sa­ vaşta çıkınını, yayını veya eşyasından başka bir şeyi düşürürse, arkasındaki adam attan inmeli ve bunu ona geri vermelidir. Bunu yapmıyan ölümle cezalandırılır. 10. — Ebu Tâlib'in oğlu Ali'nin bütün ardgelenleri, bütün fakir­ ler, Kur'an okuyucular, fakîhler, hekimler, bilginler, rakipler ve tek


EKLER

144

başına inzivada yaşıyanlar, müezzinler ve ölü yıkayıcılar vergi ve resimlerden muaftırlar. 11. — Tanrının hoşuna gitmek için birer araç olduklarından bü­ tün dinlere eşit olarak saygı gösterilmelidir. 12. — İsterse veren bir prens ve alan bir tutsak olsun, veren tadına bakmadan önce onun elinden bir şey yemek yasaktır. Başka­ sının yanında onu birlikte yemeğe çağırmadan bir şey yemek ve ar­ kadaşlarından daha çok yemek yasaktır. Üstünde yemek pişirilen ateşin veya yenilmekte olan bir yemeğin üzerinden geçmek yasaktır. 13. — Seyyahlar yemek yemekte olan kimseleri görünce attan inmeli ve izin istemeden onlarla birlikte yemelidirler. Bunu onlara kimse yasaklamamalıdır. 14. — Suya elleri daldırmak yasaktır; kullanmalıdır.

su almak

için bir kap

15. — Giyildiği ve iyice yıpramadığı sürece elbiselerini yıkamak yasaktır. 16. — Her hangi bir şeye pis demek yasaktır. Herşey temizdir ve temizle pis arasında bir fark yoktur. 17. — Herhangi bir mezhebi üstün tutmak, kelimeleri üstüne ba­ sarak söylemek ve şeref unvanları kullanmak yasaktır. Hükümdar­ la veya başka birisiyle konuşan kimse sadece onun adını söyleme­ lidir. 18. — Ardgelenlerini o birlikleri şahsen gözden geçirmeğe ve savaşa girmeden önce silâhları kontrol etmeğe, savaşçıları savaş için gerekli herşeyle donatmaya ve: herşeyi en ince noktalarına ka­ dar gözden geçirmeğe ve gerekli bir şey eksik olanı cezalandırmaya mecbur tuttu. 19. — Birliklere refakat eden kadınlar, erkekler savaşta iken bunların iş ve vazifelerini üzerlerine almak mecburiyetindedirler. 20. — Seferden dönen birlikle]- hüküdara belli vergiler vermek mecburiyetindedirler. 21. — Her yıl başında, kendisi ve oğulları için aralarından seç­ sin diye bütün kızlar hükümdara takdim edilmelidirler,

"V

f f

*"*'

" '*

I

'"•«l*IIH#l

>IH 1 II !• i

!:••

i. M

t . l 'İı'M41|l ••ll(lHl»*ll((f#ia t i t l i|IHti(l4..|>ll|Jlt .MiM«itai^u i «p«IWWi 1 )H


MOĞOL KANUNLARI

145

22. — Birliklerin başında her bin, yüz ve on er için bir önder bulunur. 23. — Eğer birlik önderlerinin en yaşlısı yanlış bir iş yapar ve hükümdar onu cezalandırmak için hizmetçilerinden en sonuncusu­ nu ona gönderirse, o bu berikine teslim, olmalı ve ölüm cezası bile olsa, ceza infaz edilinceye kadar önünde diz çökmelidir. 24. — Birlik önderleri hükümdardan başka kimseye baş vura­ mazlar, yoksa ölümle cezalandırılırlar. İzin almadan yerini değiş­ tiren de ölümle cezalandırılır. 25. — Hükümdar ülkedeki olaylar hakkında daha çabuk bilgi edinebilmek için sürekli posta karakolları kurmalıdır. 26. — Cengiz Han'ın oğlu Çağatay Yasa'ya uyulmasına etmelidir.

dikkat

27. — Askerler ihmalden ötürü cezalandırılmalıdırlar; sürek avında bir hayvanı vuramıyan avcılar sopa ile veya ölümle cezalan­ dırılmalıdır. 28. — Adam öldürmeden dolayı cezadan kanlık (diyet) ödiyerek kurtulunabilir: bir Müslüman öldürülmüşse 40 altın bir Çinli öldürülmüşse bir eşek. 29. — Yanında çalınmış bir at bulunan bir kimse, onu sahibi­ ne aynı değerde 9 atla geri vermeğe mecburdur. Buna malî takati yoksa atlar yerine çocukları alınmalıdır; çocuğu da olmıyam bir koyun gibi kesmelidir. 30. — Yasa, yalan, hırsızlık ve zina'yı yasaklar ve yakınlarını kendi kendini sevdiği gibi sevmeği, hakarette bulunmamayı ve on­ ları tamamiyle unutmayı, kendiliğinden teslim olan kenti, köyü korumayı, Tann'ya adanmış tapmakları ve Tanrı'nın hizmetkârla­ rını her türlü vergiden beri tutmayı ve onlara saygıyı emreder. 31. — Yasa, birbirini sevmeyi, zina işlememeği, çalmamayı, ya­ lan yere tanıklıkta bulunmamayı, hain olmamayı, ihtiyarlan ve fa­ kirleri korumayı emreder. Aykırı eylemler ölümle cezalandırılır­ lar. 32. — Çok yemek yemekten ötürü kim kusarsa, onu çadırda sürüklemeli ve hemen öldürmeli. Bunun gibi, ordu komutanının ça­ dırının eşiğine ayakla basanı da öldürmeli.


146

EKLER

33. — İçkiyi bırakamıyan ayda üç kez sarhoş olabilir. Bunu aşarsa suçludur. Ayda iki kez sarhoş olmak daha iyidir; bir kez ise daha övgüye değer. Ama hiç sarhoş olmamak! Bundan daha iyi ne olabilir? Böyle hir kimse nerede bulunabilir? Eğer gene de böyle birisi bulunursa, o her türlü saygıya değer. 34. — Odalıkların çocukları nesebi sahih çocuklardır ve baba­ larının vasiyetine göre mirastan gereken düşergelerini alırlar. Mira­ sın bölüştürülmesi şöyle olur: en büyük oğul küçüklerden daha çok alır; en küçük oğul babanın yurdunu (evini) alır. Çocukların yaşlı­ lığında öncelik, genel olarak evliliğin süresine uygun olarak ananın mevkiine göre tâyin edilir. 35. — Babasının ölümünden sonra, anası bir yana, karılarının ne olacağı oğulun tasarrufuna bırakılmıştır ve isterse onlarla evle­ nir veya başkalarıyla onları evlendirebilir. 36. — Kanunî mirasçılardan başka herkese bir ölünün her han­ gi bir şeyini kullanmak ciddi bir şekilde yasaktır. EK

II.

ESKÎ TSAAYİN

BÎÇİK

1. — Samanların (Kamların) odalıklarıyla cinsî münasebette bulunmanın cezası yoktur 2. — Bir prensesle zina hâlinde yakalanan kimse cereme ola­ rak bir keçi ve bir teke keser. 3. — Alelade zinada zâni, boynuzluya dört yaşında bir at, zâniye de yargıca üç yaşında bir at verir. 4. — Bir yabancıyı odalığının yanında yakalıyan kimse onu tamamiyle soyabilir, yanında bulunan at, para ve ne varsa alabilir ve onu çırılçıplak kapı dışarı edebilir. Odalık cezalandırılmaz. 5. — Bir genç erginleşip hayatını kazanmaya başlayınca artık babasının velayeti altında bulunmaz ve doğrudan doğruya kanunî beyin uyruğu olabilmek için sürümüm bir düşergesini alarak baba­ sından ayrılabilir. 6. — Eğer Kalmükler birbirleriyle kavga ederken biri diğeri­ nin saç örgüsünü çeker veya onlan koparırsa, örgüler hükümdara

I i I i. 1! . MUlfr

<l|l||ı:«Hf*.fı|ıt *H I »I 'HtP|M

' * l t > . l*f.[.«MI M«MMS*tlK.1< 1


MOĞOL KANUNLARI

147

ait olduğu ve uyrukluğun bir işareti bulunduğu için bu, cezayı ge­ rektiren bir fiildir. Ama bir kimsenin örgüsünden etrafında serbest ve upuzun saçları varsa, bunu her kes ceza görmeden çekiştirebilir, çünkü onun kendi saçıdır ve hükümdarın saçı sayılmaz. 7. — Kulübede kendi yerinde, yâni kapının sağ yanında oca­ ğın arkasında ve yatağın ayak ucunda oturan bir kadına kimse dokunmamalıdır; o bir yabancıya küfredebilir, hatta kadın istediği gibi ona odun veya ev eşyası fırlatabilir. Ama kavgada yerinden ayrılırsa, hele kulübeden dışarı çıkarsa hakkmı kaybeder ve haka­ retlerinden ötürü gerektiği gibi cezalandırılabilir. 8. — Bir kadın bir hükümdara gider ve kendisine veya yakın­ larına verilmiş olan bir cezanın affı için ricada bulunursa, karşı cinse karşı duyulan saygıdan ötürü genel olarak küçük cezalar af­ fedilir. Büyükleri ise yan yarıya indirilir. EK

III.

1640 TARİHLİ OYRAT - MOĞOL KANUNU (1) (Yeni Tsaayin Biçik) A ÖZEL HUKUK I. Borçlar Hukuku 1. — Bir şeyi ödünç alan kimse onu kaybederse, bunu borçlu­ ya tazminle yükümlüdür. (R 52-38). 2. — Bir hekimle ücret hakkında bir anlaşma yapılmamışsa, hastalık iyileştirildikten sonra hiç olmazsa bir at almaya hakkı vardır (P. 208). 3. — Atını kaybeden ve yaya olarak yakmlarının yanma gidemiyecek olan bir yabancıya bir at vererek yardım eden iki at alma­ ya hak kazanır (P 208). 4. — Üçüncü kişiler tarafından çıkartılan bir bozkır yangınını zamanında söndüren kimse borçlu durumda olan köy birliğinden bir koyun istemek hakkını elde eder (P208). 1)

Paragrafların sonundaki P. Pallas, C I deki sayfa dındadi iki rakamın birincisi Riaz'ın, ikincisi onun tunsky'nin sayfa numaralarını, (1640 yılı, Moğol 1880 - rusça - ) , en sondaki G. "Goldan"ın kanuna

numarasını, R, Riaz ve artarafından kullanılan GobKanunları, St. Petersburg eklemelerini gösterir.


148

EKLER

5. — Boğulmakta veya yanmakta olan bir kimseyi kurtaran kimse 5 sığıra hak kazanır. Bu yardım sırasında kendisi ölürse, mi­ rasçıları kurtarmak istediği kimsenin hısımlarından bir kişilik tam bir zırh ve silah donatımı ve 9 sığır istemek hakkim kazanırlar (P 204). 6. — Bir kimseyi bir katilin ellerinden kurtaran veya yolunu kaybetmiş veya açlıktan ölmek üzere olan bir kimseye yardım eden, ancak o kimsenin verebileceği kadarını almaya hak kazanır (P206). 7. — Ateş veya sudan bir köle veya ev eşyası kurtarırsa, kur­ tarmış olduğu uşak, zırh veya yurt karşılığı bir at, ev eşyası için de bir inek ister (P 204). 8. •— Bir bozkır yangınından bir sürüyü kurtaran kimse, kur­ tarılan hayvanların asıl sahibinden her cinsden iki hayvan, diğer kimselerden de bir hayvan ister (P 204). 9. — Vahşî bir attan kim bir çocuğu kurtarırsa, mükâfat ola­ rak hiç olmazssa bir koyun almalıdır (P 211). 10. — Bitkin bir durumdaki bir deveyi çamurdan çıkaranın üç yaşında bir sığır, atı çıkaranın bir koyun, ineği çıkaranın beş ok is­ temek hakkı vardır (P 208). 11. — Kim ondan fazla koyunu kurttan kurtarırsa, ölmüş olan koyunları ve sağlam bir koyun istemek onun hakkıdır, koyunların sayısı ondan az ise o zaman hakkı 5 oktur (P 208). 12. — Avda veya benzer bir durumda bir kimse başkasının atını yanlışlıkla öldürürse, tazminat olarak ona başka bir at ver­ mek meoburiyetindedir. Atın leşi maalikine adttir. Malik leşi teslim ederse daha iyi bir at almaya hak kazanır (P 204). .13. — Kendisinin vurmadığı av hayvanlarını kendisine mal eden kimse, avcıya zararım tazminle yükümlüdür. (P 208). 14. — Batur Han Tayci'nin ölümünden önce kabul edilmiş olan borçların hepsi zaman aşımına uğramışlardır ve bundan son­ raki borçlar da ancak tanıklar önünde kabul edilmişlerse muteber­ dirler. (R.53-Î27,G). //. Eşya

Hukuku

1- — Kaybolan hayvanların derhâl malikleri tarafından Şulengaya bildirilmeleri gerekir ki, böylece Şulenga hayvan arayıcı-

l. ı «ı'.•IHI- .(llı-fMtlıa ı

ıraM . r.mıı

ı . t .1,! , W , . « » . ı ,


MOĞOL KANUNLARI

149

lara direktif verebilisin. Yabancı kaybolmuş hayvanları tutanlar, bunları şulenga veya hayvan arayıcılara bildirmek mecburiyetinde­ dir (P 204). 2. — Yabancı bir sürü içine girmiş olan hayvanlar üç gün ser­ best ve dokunulmadan kalmalıdırlar, bu süre içinde yabancı sürü­ nün maliki durumu bildirmek mecburiyetindedir. Kaybolan hay­ vanlar at ise, sürünün sahibi üç gün geçtikten ve ilgili mercie du­ rumu bildirdikten sonra bu atlara binebilir. Zamanından önce bu hakkı kullananlar üç yaşında bir at vermek mecburiyetindedirler. (P 205) 3. — Yolunu şaşırmış hayvanların zilyedi, bu yoldaki niyetini bildirerek bu hayvanları, zamanı olmasa da kırkabilir. Haber veril­ meden ve zamansız olarak kırkılan yabancı hayvanların zilyedi beş hayvanla cezalandırılır. (P 205). 4. — Sürüsünün içinde haber verilmemiş ve yanlışlıkla gelmiş yabancı hayvanlar bulunan malik bu gibi hayvanların ölümünden ötürü sorumludur. Eğer haber vermişse sorumlu değildir (P208). 5. — Kaybolmuş hayvanların maliki bunları, kendilerine ina­ nılır tanıklar önünde geri istemek hakkına sahiptir. Hayvan satış yoluyla iyi niyetli üçüncü bir kişinin zilyetliğine geçmişse, malik «başını» (iyi kismmı), alıcı da «kıçını» (kötü kıs­ mını) almak hakkına sahiptir. (R. 52-119). 6. — Yabancı bir sürü içinde bir yıldan fazla kalmış olan yo­ lunu şaşırmış hayvanların maliki hayvanları geri verilirken yaban­ cı sürünün malikine hayvanların bakımı karşılığı şu edimlerde bu­ lunmak mecburiyetindedir: 3-9 hayvanda 1 hayvan lO'dan fazla hayvanda her 10 hayvan için 2 hayvan. Eğer üçten az hayvan bahse konu ise, bir edimde bulun­ mak mecburiyeti yoktur. Kaçıp gelmiş olan hayvanların kendi ay­ gır ve boğaları ile çiftleşmesinden doğan yavruların yarısı sürünün malikine aittir. (R 48-120). 777. Aile Hukuku 1. — Çok kadınla evlenmeye izin vardır (R 54-33). 2. — Kızını nişanlayan eşraftan bir kimse başlık olarak 30 de­ ve ve diğer kıymetli şeyler, 50 at ve 400 koyun istemek hakkına sa-


150

EKLER

hiptir; buna karşılık kendisi, kemdi takdirine göre kızına bir cehiz vermek mecburiyetindedir. 100 aileden fazlasına bakan Zaisan'lara kızları için 5 deve, 25 at, 25 inek ve 40 koyun verilmek gerekir. Buna karşılık kızlar da şöyle bir cehiz alırlar: 10 dikilmiş 10 dikilmemiş elbise, tam bir at donatımı, ev eşyası, gelinlik elbise, iki binek ve iki deve. Baba kızma bir uşak veya hizmetçi verir veya çehiz özellikle değerli olur­ sa, deve vermek gerekmez. Daha aşağı derecedeki zaisanlar'a kızları için 4 deve, 20 at, 20 inek ve 30 koyun verilmek gerekir; buna karşılık kızları şöyle bir cehiz alırlar: 5 dikilmiş ve 5 dikilmemiş elbise, 1 at, bir deve ve istendiği kadar ev eşyası. Hali vakti yerinde alelade bir hür'e kı­ zı için 15 at, 15 inek, 3 deve ve 20 koyun verilmek gerekir; buna karşılık o şunları cehiz olarak venrnek mecburiyetindedir: 1 at, 1 deve, 4 dikilmiş elbise, ve malî durumuna göre ev eşyası. Daha aşa­ ğı durumdaki bir kimse kızları için en çok 10 at, 10 inek ve 15 ko­ yun almalı ve kızlarına 1 at,l elbise, at donatımı ve gerektiği ka­ dar ev eşyası vermelidir. (P 200 v. öt.) 3. — 20 yaşma basmış olan bir nişanlı kızı, nişanlısı gelip al­ mamışsa, evlenme aracısı nişanlıya, üç kez teklifte bulunur. Bunlar da başarısız kalırsa, kızın babası durumu hükümdara bildirir. Hü­ kümdar kızı başkasıyla evlendirmek mecburiyetindedir ve ilk ni­ şanlının vermiş olduğu başlık kızın babasına kalabilir. Ancak baba hükümdarın haberi olmadan hareket ederse, yalnız başlığı geri ver­ mekle kalmaz, bundan başka 9x9 hayvan da ceza olarak teslim et­ mek mecburiyetindedir. (P 201) 4. — Bir evlenmeyi bozmak isteyen kimse veya nişanlı kızı vermek istemiyen kimse, duruma göre hayvan vermekle cezalandı­ rılır. (P 202) 5. — Ana-babası nişanlı kızı başkasına karı olarak verirlerse şu cezaları ödemeleri gerekir: eşraftan olanlar 5x9 hayvan ve 1 de­ ve; daha az zenginler 3x9 hayvan ve bir deve, daha fakirler 9 hay­ van ve bir deve. Bundan başka nişanlı erkeğin kızı ve vermiş oldu­ ğu başlığı geri istemek hakkı vardır. Evlenme ana^abanm izni olmadan vuku bulmuşsa, ikinci er­ kek yalnız kadını kaybetmekle kalmaz, ayrıca kızın ana^babasına iki misli ceza ödemek mecburiyetindedir. (R 54-39)


MOĞOL KANUNLARI

151

6. — Nişanlı bir kız düğün hazırlıkları sırasında ölürse, başlık babasına kalır. Daha önce ölürse iki tarafın ana-babası başlığın bö­ lünmesi üzerinde anlaşmalıdırlar. Bu sırada eşyanın değeri şöyle hesaplanır: 1 miğfer = 1 deve veya 9 tane başka hayvan; bir çift madenî kolluk = 5 hayvan; miğfer ve kolluklarla birlikte bir zırh = 10x9 hayvan; 1 iyi kıhnç= 9 hayvan; daha az iyi bir kılmç = 5 hayvan; 1 mızrak = 3 hayvan; Yay ve ok torbası = 3x9 hayvan. (P 201/202). 7. — Bir kız 14. yaşmı tamamlamadan önce evlendirilmez ama nişanlanabilir. Babası kızı daha önce evlendirirse, kız kocasından alınır ve başka genç bir erkekle bedelsiz olarak evlendirilir (P201) 8. — Nişanlı kızın ana-babası kızlarının bakir olduğunu ye­ minle temin etmelidirler. Düğünden sonra kızın başka bir erkekten gebe olduğu, anlaşılırsa, kayın' ana^baba damada bir miktar hayvanı tazminat olarak verirler. Damadın kızla düğünden önce temasta bulunmuş olduğu ispatlanırsa, o zaman damat kayın ana-ibabasına hakkaniyete uygun küçük bir cereme verir. (P. 202^ 9. — Düğün için bir Zaisan 3 sığır ve 4 koyun, aleâde bir kim­ se ise bir sığır ve 2-3 koyun kesmelidir (P 201) 10. — Kocası tarafından terkedilmiş olan bir kadını başkası satın alabilir. Satış bedeli şöyledir: eşraftan birisinin karısı îçm 9 hayvan ve değerli bir şey; orta sınıftan bir kadın için 5 hayvan; fa­ kir halktan bir kadın için 1 at ve deve. (R 54-100) 11. — 40 aileyi denetleyen her yıl 4 yeni çiftin evlenmesini sağ­ lamalıdırlar, yâni her 10 aile için bir çift, yoksa 2 deve, 5 at ve 2 koyun ceza verirler. Bu arada ayrıca başlığın kurallara uygun ola­ rak ödenmiş olmasına da dikkat etmelidirler. Fakir bir erkeğe baş­ kaları bu yolda yardım etmelidirler; bunlara sonra kızın cehizinden tazminat verilir. (P 201) 12. — Bir evlatlık erkeği babalık istediği zaman ve çırılçıplak kovabilir. Ancak evlatlık kızlar terkedilmezler. Bunlar 10 yaşını geçmişlerse, babalık asıl baba ile birlikte kendilerine çehiz vermeli ve başlığı da bu ikisi aralarında bölüşmelidirler. (P211,G)


EKLER

152

13. _ Evlatlık oğul babalığını terkedip asıl babasının yanına gidebilir ve kendi oğullarını da beraber götürebilir. Karısı ve kız­ ları i;in bir bedel ödemek mecburiyetindedir. (R 54-40,117) 14. — Bir kimseye evlâtlık olarak verilmiş olan kızlarını anababa geri almak isterlerse ve kız 9-15 yaşları arasında ise 9 hayvan vererek satın almak mecburiyetindedirler. Kızların bakımı iyi değildiyse bunun yansını öderler. Kız 15. yaşını bitirmişse, artık geri satın alınamaz ve analık-babalığına kalır. (R 54-40, 117) IV. Miraâ

Hukuku

Ey babalar, oğullarınızın miras düşergesini gerektiği gibi onla­ ra veriniz. Sonradan bir baba fakirleşirse, çocuklannin hayvanları­ nın 1/5 ini istemek hakkı vardır. (P 200) B. I.

Kamu Ceza

Hukuku

Hukuku

1. Bölüm : Devlete karşı işlenen suçlar. 1. — Kanunlan değiştiren bir büyük' bey 10 deve ve 100 at, ortanca bey 5 deve ve 50 at, küçük bey de bir deve ve 3 x 9 hayvan ceza olarak keser. (P 196) 2. — Ülkemizde barışı bozan, biribirleriyle savaşan, büyük bir Aymak'ı veya bütün bir Nutuk'u imha ve yağma eden beylere diğer Moğol ve Oyrat beyleri birlikte saldırmalı ve onlara hadle­ rini bildirmelidirler; bunların beyliği ellerinden alınmalı ve diğer­ leri arasında bölüştürülmelidir. Asıl suçluları da öldürülmemeli çıplak ve bir şeysiz serbest bırakmalıdır. Bunların mallarını yansı zarar görmüş olanlara, dörtte biri Moğollara ve dörtte biri de Oyratlara verilir. (P 195) 3. — Aymaklarda huzursuzluk yaratan asiller ve ileri gelenler ceza olarak bir deve ve 20 hayvan verirler. (P 195) 4. — Açıkça savaşınaksızm, sınırlarda huzursuzluk yaratan ve küçük Aymakları ve Hotonları imlıa edenler, gaspettiklerini geri verirler ve ceza olarak da 100 zırh, 100 deve ve 1000 at verirler. Fail ayrıca, eğer kendisi bir bey ise en iyi şeylerinden beşini, eğer bir buyruk ise birini teslim etmek mecburiyetindedir. Verilen şey-

I'; i! » .'MW|ı ii|l«ü#l«(i|thi MI ı ii.ifiH^r 1*11 : .|,^j,aHU«K«uw»»«^


153

MOĞOL KANUNLARI

ler her boyun yargıçlık vazifesi gören beyine aittir. Kaçanlar geriverilir. (P 195) 5. — Savaşın başlama tehlikesi olduğunu öğrenip de haber vermeyi ihmal eden kimse düşman sayılarak cezalandırılır (P 196). 6. — Kendilerine savaş çıktığı haber verildiği halde halkını bir araya toplayıp genel orduya katılmayı ihmal eden beyler ceza olarak 100 zırh, 100 deve ve 1000 at verirler (P 196). 7. — Bir düşman kalabalığı görüp de haber vermiyen kimse­ nin malları yağma edilir ve kendisi çoluk çocuğu ile birlikte köle olur. Alarm hâlinde herkes silâhlı olarak beyinin karargâhına git­ mek mecburiyetindedir, yoksa ceza olarak mallannı ve hürriyetini kaybeder. Bir boya düşman saldırmış ve onu yağma etmiş ve başka bir boy da yola koyulup düşmandan ganimetleri geri almış ise, bunun yarısı eski sahiplerine, gerisi de kurtarıcılara aittir ve düşmanı koğuşturma sırasında hayatlarını kaybedenlerin yakınlarına bir taz­ minat verilir. Bir^ baskını duyup da yardıma koşmıyan kimse ileri gelenler­ den birisi ise, mallarının yansını, orta halli birisi ise 9 hayvan, fa­ kir birisi ise 5 hayvan ceza olarak verir (P 197). 2.Bölüm: Beylere karşı işlenen suçlar. 1. — Beylere hakarette şu cezalar verilir: Hakarete uğrıyan

Hakaret

Ceza

Büyük bey Ortanca bey Ortanca bey Küçük bey Küçük bey Küçük bey

Sözle Sözle Fiille Sözle Ağır darbelerle Hafif darbelerle

Evin barkın imhası 9 hayvan 5X9 hayvan 5 hayvan 3X9 hayvan 2X9 hayvan (R 59/60-20)

2. — Haberci bir süvari büyük bir beye küfrederse 9 hayvan­ la cezalandınlır; daha küçük bir beye küfrederse 5 hayvanla ceza-


EKLER

154

landırılır. Eğer beye fiilen tecavüzde bulunursa ceza üç misli ar­ tar (P198). 3. — Bir beyin ateş yeri alanı içine kim bir kazık çakarsa ce­ za olarak 6X9 hayvan vermek mecburiyetindedir; çünkü bu, beyin iktidarına bir tecavüzdür. Aynı işi yapan fakir bir kimse bile hiç olmazsa 9 hayvan verir (P209). 4. — Beyin karargâhı olarak ayrılmış olan yurt'u kim bilerek hayvanları ile kirletirse bir deve ve 9 hayvan kesmek mecburiye­ tindedir (P 199). 5. — Bir beyin gelirlerinden bazı şeyler alan veya kendisine maletmeye çalışan kimse 9X9 hayvan vermek mecburiyetindedir (P 199). 6. — Beylere yiyecek gönderilmesinin inkîtaa uğramasında kim suçlu ise şu yolda cezalandırılır: bey büyük ise 9X9 hayvan; bey ortanca ise 9 hayvan; bey küçük ise bir at (R57-26). 7. — Bir beyin hizmetinde veya işinde bulunan bir kimse ne olursa olsun kimsenin hakaretine tahammül etmez, aksine buna karşı kuvvet kullanır. Bu gibi vuruşmalarda bir uyruğu öldüren bir bey, hizmetkârı sorumlu tutamaz. Bir el kavgasında yenilen bey hizmetkârına, karşı taraf manevî tazminat olarak 9 hayvan verir (P 198). 3. Bölüm:

Rahip sınıfına karşı işlenen suçlar.

1. — Bir adağın kasden bozulması ve rahiplik unvanını bırak­ ma mamelekinin yarısının müsaderesi ile cezalandırılır (R 45-18). 2. — Yüksek rahiplerle kavga çıkaran veya onlara küfreden 9X9 hayvan keser. Daha aşağı derecedeki rahiplere veya öğretmen­ lere (Bahsi) küfreden veya dokunan ceza olarak 5X9 hayvan veL rir. İlahiyat öğrencilerine (Manşiki) ve rahibelere yapılan hakarete karşılık 5 hayvan kesilir; hareket bir münzeviye karşı işlenmişse ceza bir attır. Bu gibi durumlarda fiilî tecavüz de vuku bulmuş ise ceza duruma göre yükseltilir (P198). 3. — Mesleğe girmiş bir rahibin şerefine dokunan bir fiil iş­ leyen kimsenin mamelekinin yarısı alınır (P198).

"!"'""

"

'

'

"

''

| :

!

''

l

"»I

.(ir-»W|i|l« İlli

!»K:|

I d!» , «U.»,i

İl»»»!,.;!,,


MOĞOL KANUNLARI

155

4. — Kim haberci sıfatıyla bir rahibin atma binerse bir inek verir. Eğer aynı kimse rahiplere tahsis edilmiş bir ata binerse bir at verir. Ama seyis atı ona vermişse cezayı da seyis verir. Bir haberci süvari, durumu bilmediğini ileri sürüyorsa, iddia­ sını yeminle takviye etmek mecburiyetindedir (P 198). 5. — Rahip sınıfını bırakıp evlenmiş olan bir kimseyle alay eden bir at verir. Fiilî tecavüz de vuku bulmuş ise ceza iki mislidir (P198). 6. — Rahiplere veya Lamalara zarar veren veya onların Ay­ maklarını yağma eden Kimse ceza olarak 100 zırh, 100 deve ve 1000 at verir, ayrıca kötülerin yerine iyilerini, kusurluların yerine ku­ sursuzlarını koymak üzere gaspettigi malların da iki mislini öder (P196). 4. Bölüm: Aileye karşı işlenen suçlar. 1. — Ana - babalarına karşı koyan çocukları gören kimse, on­ ları beyin önüne götürüp onlar hakkında şikâyette bulunmalıdır. Çocuklar ergin ve mümeyyiz iseler cezalan kendi sınıflarından bir savaşçının tam teçhizatı ve 9 hayvandır. Ayrıca bunlar ana-baba­ larından ayrı bırakılırlar (P200). 2. — Öğretmenine, babasına veya anasına fiilî tecavüzde bu­ lunan ve bunlara karşı yakışıksız hareket eden 3X9 hayvan, daha küçük suçlarda 2X9 veya yalnız 9 hayvan verir (P199). 3. — Tedip hakkını aştığı için babasını öldüren bir oğulun hayatından başka herşeyi alınır (P200). 4. — Babanın oğluna sebepsiz yere kötü muamele muamelesi şu şekilde cezalandırılır: ağır kötü muamele 9 hayvan, orta dere­ cede kötü muamele 5 hayvan, hafif kötü muamele bir at. Oğlunu öldüren bir baba mamelekinin müsaderesi ile cezalan­ dırılır (R55-31). 5 — Benzer durumlarda karı kocasını veya bir kan diğer kanyı öldürürse, serbest takdir hakkına dayanılarak ceza verilmeli­ dir. Ancak çok ciddî bir hâdisede ise suçlu kadının gözleri kör edi­ lir, burnu ve kulakları kesilir ve kendisi köle haline getirilmekle cezalandınlır (P200).


156

EKLER

6. — Bir kayınıbaba gelin ve damadını iyi niyetle döverse, bu­ na karşı bir şey söylenemez. Ancak onlara vahşiliğinden ötürü ve yeter sebep yokken vurursa 9 hayvan vermekle; aynı durumda bir kaymana 2X9 hayvanla cezalandırılır (P 199/200). 7. — Bir gelin kayın ana-babasına karşı koyarsa 3X9 hay­ vanla cezalandırılır. Hele kayınanasm-a vurmaya kalkışırsa, yuka­ rıda söylenen cezadan başka kendisine 30, 20 veya 10 kırbaç dar­ besi cezası verilir (P 199). 8. — Kadının rızası ile vuku bulan zinada zâni 5, zaniye 4 hayvan ceza olarak mahkemeye vermek mecburiyetindedir. Kadın buna mecbur edilmişse, erkek her iki cezayı birlikte öder (P206). 9. — Yüksek sınıfa mensup bir kızın kaçırılmasının cezası 7 deve, orta sınıftan bir kızın kaçırılmasının cezası 5 ve fakir sınıf­ lardan bir kızın kaçırılmasının cezası ise bir devedir (P 202). 10. — İleri gelen bir kimsenin karısını -kaçırıp yanında tutan kimsenin cezası bir deve ve 9X9 hayvandır. Kaçırtmanın cezası za­ rar gören kocanın sosyal durumuna göre ve en aşağıdaki sınıftan bir kimsenin karısının kaçırılması için 1 deve ve 3X9 hayvan ol­ mak üzere basamaklandırılmıştır. Kaçanlarını tutmak mümkün değilse, kaçıran erkeğin karısı ve mameleki kaçırılan kadının kocasına düşer veya ödenmiş olan başlığı kaçırılmış olan kadının hısımları kocaya geri verirler. Bun­ ların bunu geri verecek durumları yoksa, bey bu hususta karar ve­ rir (P 211). 5. Bölüm: Ahlâka ve adaba karşı işlenen suçlar. 1. — Bir bakir kızı rızası hilâfına cinsî münasebete zorlıyan kimse, bu sebepten ötürü dava açılırsa 2X9 hayvan ödemekle ce­ zalandırılır. Kiz razı olmuş ise ve hısımları dâva ediyorlarsa, er­ kek 9 hayvan ödeme ile cezalandırılabilir (P206). 2. — Bakir bir kızı öpen, onun göğüslerini tutan veya ona gayriahlâkî bir şekilde dokunan kimseye, bu hususta dâva açılır­ sa, davacı onanî yaptırabilir. Bununla beraber ancak 10 ya­ şından büyük kızlara dokunmak cezalandırılır (P207). 3. — Gebe bir kadının ırzına geçerek erken doğuma sebebi­ yet veren kimse, cenin kaç aylıksa, o kadar kere 9 hayvan ödemek mecburiyetindedir (P 207).


MOĞOL KANUNLARI

137

6. Bölüm : Hayata karşı işlenen suçlar. 1. _ öldürülmüş bir insanın tam diyeti, bir kişilik tam bir zırh ve silâh teçhizatı ve 9X9 hayvandır (P203). 2. — Ayıkken başkasını öldüren kimsenin karısı, zırh ve silâh­ ları ve varı yoğu alınmalıdır; tazminat ödiyecek kadar malı yoksa, öldürülenin hısımları katilin ileride elde edeceği mallara hattâ mi­ rasçılarının malları üzerinde nasafetli bir tazminat ödeninceye ka­ dar hak iddia ederler (P203). 3. — Bir kimse bir tuzağa düşerek ölmüş ise bunu bir insan için bilerek kurmuş olduğu ispat edilirse, tuzağı kuran ceza ola­ rak 3X9 hayvan ödemeğe mahkûm edilir. Eğer mağdur yalnız yaralanmışsa ve yarası iyileşecek cinstense, tuzağı kuran onu iyile­ şinceye kadar koyun etiyle beslemeye ve ona bir at vermeğe mec­ burdur. Bilerek kurulmuş olan bir tuzak yüzünden ileri gelen bir kim­ se ölmüş ise, tuzağı kurana hücum edilerek bütün varı yoğu zaptedilir (P208). 4. Sarhoşken başkasını öldüren kimse ceza olarak 5X9 hay­ van verir (P203). 5. Sarhoşken yurt'u kirleten birisini öldüren kimse, ceza ola­ rak 5X9 hayvan verir (P l 203). 6. — Kavga ederken başkasını öldüren kimse ceza olarak 5X9 hayvan ve değerli bir şey verir (R59-71). 7. — Terketmiş olduğu karısını öldüren 5X9 hayvan verir (R55-31).

kimse ceza olarak

8. — Bir kölenin öldürülmesinin cezası 5X9 hayvan, bir ca­ riyenin öldürülmesinin cezası ise 3X9 hayvandır (R58-32). 9. — îki kişi birbirleriyle kavga ederken kimse karışmamalı­ dır. Üçüncü bir kişi kavga edenlerden birine yardım eder ve diğe­ ri yenilerek yanlışlıkla öldürülürse, her ikisi birden ceza olarak bir kişilik zırh ve silâh ve 9 hayvan öderler (P206). 10. — îki kişi arasındaki oyun sırasında birisi ölecek şekil­ de yaralanırsa, diğeri 9 hayvan ve eğer olayı saklamaya kalkışırsa 3 x 9 hayvan verir (P 207).


158

EKLER

11. — Av sırasında bir av hayvanı yerine yanlışlıkla bir adamı öldüren kimse, onun vârislerine bir adamın öldürülmesi karşılığı tespit edilmiş olanın yarısını vermek mecburiyetindedir (R59-55). 12. - - Aklen malul olan birisi başka bir kimseyi öldürürse, öl­ dürülenin mirasçıları, aklen malul kimsenin hayvanlarının yarısını almaya hak kazanırlar (P202). 13. — Hayvanlar ve evcil hayvanlar bir insanın ölümüne se­ bep olurlarsa, bunların maliki cezalandırılır; eğer hayvan maliki­ nin denetinde bulunuyorsa, ileri gelen bir kimsenin ölümünün ce­ zası 9 hayvan ve değerli bir şey, orta sınıftan bir kimse için 5 hay­ van ve aşağı sınıftan bir kimse için değerli bir şeydir. Bozkırdaki (denetsiz) hayvanlar bahse konu ise ceza 1 hayvandır (R 59- 46, 48). 14. — Bir süvarinin atı bir kimseyi öldürürse süvari, denet altındaki bir hayvanın maliki gibi cezalandırılır (R 59-48). 15. — Kuduz bir köpeğin maliki, bu köpeği zararsız hâle ge­ tirmeği ihmal etmiş ve köpeğin ısırması sonucu birisi ölmüş ise, malik, ölenin hısımlarına ceza ve tazminat olarak hayvanlarının beşte birini vermek mecburiyetindedir (P202). 16. — Meskûn olan bir yerde bir kimse öldürülmüş olarak bulunursa veya böyle bir yerde bir kimse bir çukura düşerek ölür­ se, buranın sakinleri ölenin vârislerine bir at ve 9 hayvan tazmi­ nat olarak vermek mecburiyetindedirler. O çevrede insan yok da yalnız yayılan hayvanlar varsa, ölenin hısımları tazminat olarak bu hayvanlardan alabilirler (P202). 17. — Av hayvanı için bir tuzak hazırlayıp, çevredekileri bun­ dan haberdar eden bir kimse, bu tuzak yüzünden birisi ölürse, de­ ğerli bir giyim eşyası vermekten fazlası ile hiç bir surette sorumlu tutulamaz. Tuzak yüzünden bir hayvan ölürse, tuzağı kuran bu­ nu tazminle yükümlüdür (P208). 18. — Kendisini ölümle tehdit eden bir düşmanı yenip öldü­ ren kimse bundan dolayı cezalandınlamaz (R59-45). 19. — Zarar vermekte olan tehlikeli bir deliyi öldüren ceza­ landınlamaz (59-45).


MOĞOL KANUNLARI

159

7. Bölüm: Yaralama. 1. — Yaralama diyetleri şöyledir: Bir elin bütün parmaklarının kopmasında

5X9 hayvan ve değerli bir şey

Baş parmak veya işaret parmağının kopmasında 2 x 9 ve 5 hayvan Orta parmağın kopmasında

9 hayvan.

Yüzük parmağının kopmasında

5 hayvan.

Küçük parmağın kopmasında

3 hayvan.

İyileşen bir yaralamada

9 hayvan ve değerli bir şey

Hafif bir yaralamada

5 hayvan

Keskin bir silâhla ağır yaralamada

5X9 hayvan.

Keskin bir silâhla orta ağırlıkta bir yaralamada

3X9 hayvan.

Keskin bir silâhla hafif yaralamada

9 hayvan.

Silâhla hafif batırma yaralamasında

bir at, (R59-71).

2. — İki kişi keskin silâhlarla kavga ederlerse, yalnız yenen yenilenin yarasının ağırlığına göre cezalandırılır (P206). 3. — Sopa veya taş atarak dövmenin cezaları şunlardır: Ağır müessir fiilde: 9 hayvan ve değerli bir şey. Orta derecede müessir fiilde: 1 at ve bir koyun. Hafif müessir fiilde: Üç yaşında bir kısrak (R60-72). 4. — Yumruk veya kırbaç ile dövmenin cezaları şunlardır: Ağır müessir fiilde: 5 hayvan. Orta derecede müessir fiilde 1 at ve bir koyun. Hafif müessir fiilde: üç yaşında bir aygır (R60-72). 5. — Başkasının sakalını çekip koparan ceza olarak bir at ve bir koyun verir (P207).


150

EKLER

6. — Bir kadının saçlarını çekip koparan ceza olarak 9 hay­ van verir (P 207). 7. — Oyun veya dövüş sırasında ihmal yüzünden bir kimse ağır yaralanır ve bundan ötürü sonradan ölürse, oyun veya döğüşe katılanlardan her biri ceza olarak bir at vermek zorundadır. Ölen bir bey ise, ayrıca bunların hepsi tam bir zırh ve silâh teç­ hizatı vermek zorundadırlar (P207). 8. — Oyun sırasında başka birisinin gözünü, dişini veya bir uzvunu yaralıyan kimse, yaralar iyileştirilebilirse ceza görmez. Yok­ sa ceza olarak 5 hayvan vermek mı^eıburiyetindedir (P 207). 8. Bölüm: Hırsızlık. 1. — Hırsızlığın cezaları şunlardır: Bir deve çalınmışsa

15X9 hayvan

Bir aygır veya beygir çalınmışsa

10X9 hayvan.

Bir kısrak çalınmışsa

8X9 hayvan

Bir inek, iki yaşında bir aygır, bir koyun çalınmışsa ... 6X9 hayvan Bunlardan malı çalınan, malının iki mislini alır gerisi beye (pren­ se) kalır (P 204). 2. — Yılbaşından (Mong) sonra çalınan hayvanlarda, yavrula­ rın herbiri için de bir at verilmek gerekir (P 204). 3. — Yabancı bir boyun hayvanlarını sürüp götürmek 8X9 hay­ vanın alınması ve ayrıca tanığa da 9 hayvan verilmesiyle cezalandı­ rılır ( R 4 8 - 7 ) . 4. — Donarak ölmüş bir hayvanı 10 gün geçmeden alıp yiyen, 3 yaşında bir at vermek zorundadır (P211). 5. — Kurtun öldürmüş olduğu bir koyunu gizlice kendine alan kimse, 3 yaşında bir hayvan vermek zorundadır (P208). 6. — Yabancı hayvanları gizlice sağan kimse üç yaşında bir kıs­ rak vermek zorundadır (R 61-115). 7. — Aşağıda gösterilen şeylerin çalınmasında verilecek ceza­ lar şöyledir:

T"""1,

"•'

' "•'•«""""' •« " " • " •• ••... . . , . . « •

«.«.,.»,,,,„»,„.,,»,„,..„,„,„,.,»„.„,„,,

,,

)ıi(>ı


141

MOĞOL KANUNLARI

Çalınan şey

Ceza

Tam. bir zırh

10X9 hayvan.

Zırh, yay, içinde 10 ok bulunan bir ok torbası

•••... 3X9 hayvan.

Miğfer, tüfenk, kılıç ve kama, yay ve ok torbası 9 hayvan. İpekli koyun kürkü samur kürk, kaplan, pars veya su samurundan örtü, kapitone, ipek ceket, kakım, kürkü, dizginler, başlık takımı ile birlikte gümüş işlemeli eğer (her biri için) 5X9 hayvan. İyi koyun kürkü, kaplan veya pars postu, iyi kumaş, maroken deri, su samuru postu, ipek palto, iyi çekiç örs ve kelpetenle birlikte (her biri için) • • • Kurt, vaşak veya kunduz postu, pamuklu elbise, orta kalite koyun kürkü (her biri için) Samur, kurt, sincap, bozkır tilkisi, yaban kedisi veya kakın postu

9 hayvan. 7 hayvan.

Büyük post

Üç yaşında kısrak.

Küçük post

1 koyun.

Tuzaktan canlı olarak çalınmış olan hayvan için verilecek ce­ za aynı hayvanın postu için verilecek cezaya eşittir (R.61-38, 78). 8. — Koşum öteberisi, bıçak, balta, çakmak, makas, çekiç ip­ ler, küçük elbise veya çamaşır gibi mahfuz olmayan şeyleri çalan­ ların bir ellerinin beş parmağı kesilir. Bu cezadan kurtulmak istiyen suçlu her parmağı için 2 büyük, 5 orta ve 3 küçük hayvan öder (P210). 9. — İplik yumağı, kötü gereç gibi küçük şeyleri çalan kuzusu ile birlikte bir koyun veya hiç olmazsa oğlağı ile bir keçi verir (P210). 10. — Hırsızlıkta tekerrür, her defasında daha ağır cezalan­ dırılır (P204). 11- — İki kere hırsızlıktan yakalanıp mahkûm olan bir kimse üçüncü defa çalarsa karısını, çocuklarını ve büıtün varını yoğunu kaybeder ve köle olarak satılır (P213,G).


EKLER

162 9. Bölüm : İrtikâp.

1. — Şulenge'ya veya hayvan arayıcılarına haber vermeksi­ zin, yolunu şaşırmış olan yabancı hayvanları tutanlar, bu hayvan­ ların iki mislini ödemekle cezalandırılırlar (P204). 2. — Kim yabancı yolunu şaşırmış hayvanları tutup alakoyduğunu inkâr ederse, bu hayvanların iki mislini ve ayrıca 9 hay­ van ödemekle cezalandırılır. (P204). 3. — Yolunu şaşırmış yabancı hayvanlara kendi damgalarını basanlar 9 hayvan ödemekle cezalandırılırlar (P205). 4. — Yolunu şaşırmış yabancı hayvanları saklamaları için başkalarına verenler 3X9 hayvan ödemekle cezalandırılırlar (P 206). 10. Bölüm: Şekavet. Bir eşkiya çetesinden ayrılıp bu çete hakkında mahkemeye ih­ barda bulunan kimse cezalandırılmaz ve korunur. Kendisine dü­ şen ceza suç ortaklarına verilir. Bundan ötürü kendisine kötü mua­ melede bulunan tam bir zırh ve teçhizat ve 9 hayvan ödemek zo­ rundadır (P 209). 11.

Bölüm: Suçluya yardım ve yataklık.

1. — Bir suçluya atla kaçmak için yardım eden, 7X9 at öde­ mekle cezalandırılır (P. 207). 2. — Büyük hırsızlıklara yataklık 3X9 hayvan ödetmekle ce­ zalandırılır. Küçük hırsızlıklarda yataklık için en a z ceza 1 koyun­ dur (P207). 3. — İnsan veya mal gizliyen bir bey (prens) 100 zırh, 100 de­ ve ve 1000 at ile cezalandırılır (P196). 12. Bölüm: Maddî zarar. 1. — İhmali ile bir hayvanın ölümüne sebep olan, bunu taz­ min eder ve ayrıca ceza olarak bir at verir (P209). 2. — Başkasının hayvanı ile sodomi, bu hayvanın sahibine 5 hayvan vermekle cezalandırılır. Kullanılmış olan hayvan faile ka­ lır P 206).


MOĞOL KANUNLARI

%

163

3. — Hayvanın, başkasının hayvanına verdiği zarardan dola­ yı malik sorumlu değildir (P202). 4. — Hiddet ile başkasının konutuna zarar veren kimse, bir at öder (P209). 5. — Kavga sırasında başkasının elbisesini yırtan, mağdura bir tay verir (P207). 6. — Sarhoşken başkasının yurt'unu kirleten, bundan ötürü sorumlu tutulamaz (P 203). 13.

Bölüm: Dolandırıcılık, hilekârlık.

1. — Haksız olarak elçi olduklarını iddia edenler ve taşıt araçlarından ve yiyecek ve içecekten faydalananlar 9 hayvan öde­ mekle veya 5 hayvan ödemek ve 5 kırbaç darbesi ile cezalandırı­ lırlar (R61-23). 2. — Hırsızlıktan ötürü yitirdiklerinden alacaklarının yarısı verilmez (P204).

fazlasını isteyenlere

3. — Bir hayvan hırsızı, kendisinden şüphe edilmesini ber­ taraf etmek için, çaldığı hayvanın gübre, kemik v.b. şeylerini ya­ bancı bir köye götürürse, bu köyün Şulengasına 9 hayvan verme­ ğe mecburdur (P209). 14.

Bölüm: İkrah.

1. — Başkalarının kavgalarına karışan üçüncü kişiler ceza olarak bir at verirler. (P 206). 2. — Başkasına öldürücü bir silâh çeken, bu silâhı kaybeder (P 206). 3. — Hüküm giymiş dâvâlısından hükmedilen cezadan faz­ lasını istiyen veya onu tehdit eden talep hakkını yitirir (P208). 15.

Bölüm: Hakaret.

1. — Sakin sakin atla giden bir kimseye hakaret eden veya onunla alay eden kimse bir at öder (R60- 22). 2. — İtibarlı bir erkeğin yüzüne tüküren veya ona toprak atan veya onu atından aşağıya çeken bir at öder; bu üç fiili bir-


164

EKLER

den işlerse 1 at ve iki koyun, ikisini birden işlerse 1 at ve 1 ko­ yun öder. Hakarete uğrıyan aşağı tabakadan bir kimse ise, ceza 1 ko­ yun ve bir kuzudur (R60-72). 3. — Bir kadının başlığından püskülünü koparan ceza ola­ rak 9 hayvan öder (P207). 4. — Başkasının saç topuzunu koparan ceza olarak 5 hay­ van öder (P207). 5. — Bir başkasının cariyesi ile cinsî münasebet, eğer sahibi müsaade etmemişse, bir at ödemekle cezalandırılır (P206). 16. Bölüm: Suç tasnii. Suçsuz olduğu hâlde hırsızlıktan hüküm giymiş bir kimse, suçsuzluğunu ispat edebilirse, kendisine suç isnad etmiş olandan, ödediği cezanın iki mislini alır (P209). 17. Bölüm: Kundakçılık. Kötü niyetle bozkırı tutuşturan, en ağır şekilde cezalandırı­ lır (P204). 18. Bölüm: Sihirbazlık. 1. — Bir sihirbaz erkek veya kadını çağırıp sihirbazlık yap­ tıran, olayı haber verene bir binek atı verir. Sihirbazın atı da muh­ bire verilir (P. 210). 2. — Sihirbazlıktan haberi olup da susan veya üstelik bun­ da hazır bulunan binek atını ceza olarak verir (P 211). 3. — Her hangi bir kimseye her hangi bir zarar veren sihir­ baz ceza olarak 5 hayvan öder. Bir sihirbaz, sihir sırasında görülen kırmızı ördek, tarla ku­ şu ve köpek gibi hayvanlarla bir kimseyi korkutursa ceza olarak bir at öder. Alacaklı dağ yılanlaırından başka âdi yılanlarla sihir yapanlar hiç olmazsa iki ok veya bir bıçak cezası verirler (P 211).

MH»' • •M>*wm?w wi ( .ii,iıaşî 4 . > «,<A (».(.flffi.siMf.

mmnmf^ıuf,,


165

MOĞOL KANUNLARI

19. Bölüm: Köle ticareti (P 211). 1. — Biz yabancıları aramızda köle olarak satmak istemi­ yoruz. Kim böyle bir şey görürse, alıcıya, satıcıya ve satış bede­ line el koymaya hakkı olsun (P214, G I I ) . 2. — Gizlice insan satan veya satın alandan, satış bedeli­ nin iki ımisli alınsın ve köle özgürlüğüne kavuşsun (P214). 3. — Şimdiye kadar köle sahibi olanlar, onları muhafazaya devam etsinler, ancak onlara haksızlık etmesinler. Ganimet ola­ rak alınmış bir kölenin mâliki onunla anlaşamazsa, onu ister­ se çıplak kendinden koğsun, ama satmasın (P214, G I I ) . 20. Bölüm: Av suçları. 1. — Av sırasında başka birisinin avını korkutup kaçırtan veya vuran, bir at hırsızı gibi veya duruma göre, bir at, koyun veya 5 ok ile cezalandırılmalıdır (P210). 2. — Vurulmuş av hayvanını yakalayıp saklıyan ceza olarak 5 hayvan öder (P210). 3. — Avcıların attıkları okları kendisi için arayıp bulan ve geri vermeği reddedenler bir at öder (P 210). 4. — Eğitilmiş ve ayaklarına deri geçirilmiş bir av kuşunu yakalayıp öldüren bir at öder (P 210). 21.

Bölüm: Memuriyetten ötürü işlenen suçlar.

1. — Büyük veya küçük beyler, rütbe sahipleri Demhi veya Şulenga'lar, kanunların, kararnamelerin veya buyrukların yürü­ tülmesi için bir kimseye vururlarsa bu bir suç değildir ve vuru­ lan bundan ötürü ölse bile bu fiil cezasız kalır. Ancak bunlar ki­ birden ötürü vururlarsa şu cezalara çarptırılırlar: Ağır vuruşlar için Orta vuruşlar için Hafif vuruşlar için

9 hayvan 5 hayvan 1 hayvan (R57-21).

2. — Soruşturmayı savsaklamakla bir hırsızın kaçmasına fır­ sat veren veya üstelik onun kaçmasına yardım eden yargıç ceza olarak hayvanlarının yarısını verir (P 213 G).


166

EKLER

3. — Bir husus hakkında karar verirken prens sarayına ay­ rılması gerekeni vermiyen yargıçlar bunun iki misli cezalandırı­ lırlar (R 58-128 G). 4. — Üç kez yanlış hüküm vermiş olan yargıçlar görevlerini kaybederler (R 58-129 G). 5. — Keyfî bir menfaate bağlı kararlar veren yargıç görevin­ den olur (R53-134,GII). 6. — Bir Aul'un en yaşlısı cezalandırılır (R 58 - 60).

düzensizlikten ötürü 9 hayvanla

7. — Demhiler ve Otok başkanları fakirlere bakmadan ihmal­ lerinden ötürü 9 hayvan ve görevlerinin alınmasıyla cezalandınhrlar. ihmalden ötürü bakımı kenciilerine bağlı olan bir kimse öl­ müşse, bunun cezası öldürmenin cezasının eşidir (R. 58-122, G). 8. — Vuku bulan bir hırsızlığı haber vermiyen ve 10 yurta ba­ kan kimsenin elleri (veya parmakları) kesilir. Aksi ihmalden ötü­ rü başka kimseler prangaya vurulur (R58-123G). 9. — Hayvanların yayılma yerlerini yasağa rağmen değişti­ ren Aymak yöneticileri 9 hayvan ödemekle cezalandırılırlar ( R 5 8 132, G). 10. — Bir şeyi bir yere götürmekle görevlendirilmiş olup yo­ la koyulmayan kimse 9 hayvan ödemekle cezalandırılır (R58-98). 22. Bölüm: Çeşitli suçlar. 1- — Susamış olan bir kimseye bir yudum süt vermeyen bir koyun öder (P209). 2. — Bir kimsenin bitkin atını değiştirmeyi veya bir kimseye gece yatacak yer göstermeyi reddeden kimse üç yaşında bir kısrak öder (R58-24). 3. — Komşusundan zorla kımız alan eğerlenmiş bir at öder (P209). II. USUL HUKUKU 1. — Hukukî nizalar yalnı z :genel mahkemeler önünde halle­ dilir (P213.G).

I' ' • « MU» <»|iı«»H'a mi'iııiMiH' « » » iMO«ıw.ıı<4«wmwB«ı .,


MOĞOL KANUNLARI

16V

2. — Hotonlarla ilgili işlere Hoton mahkemeleri bakarlar. Ka­ bileleri ilgilendiren hususlarda en Yüksek Mahkeme karar verir (R62-143.G). 3. — Dava satın almak yasaktır. görmeğe mecburdur (R 62 - 132, G).

Davacı kendi işini kendisi

4. — Duruşma belli bir yerde ve tarafların huzurunda olur. Taraflar yokken duruşulmaz (R 62-128, 109, G). 5. — Davacı dâvâlıyı üç kez tanıklar önünde mahkemeye ça­ ğırmak ve gene tanıklar önün'de bu çağrıdan mahkemeyi haberdar etmek mecburiyetindedir. Üç kez çağrılmasına rağmen mahkeme­ ye gelmiyen dâvâlı zorla getirilir ve bir usulî ceza ile (1 at) ce­ zalandırılır (R 62- 109, 126, G). 6. — Başlıca beyyineler keşif ve tanıklardır. Tanıklar iyi, yâ­ ni inanılır (örn. mevki sahibi kimseler) ve inanılmaz (örn. köle­ ler) olarak ikiye ayrılırlar (R 62-62, 109). 7. — Bir kölenin tanıklığının değeri, yalnız ayrıca aydınlatı­ cı ise, vardır P 210). 8. — Bir cariye tanıklık edemez. Yalnız bir hırsızlığın ispatı yolunda, çalman hayvanın kemik ve etini gösterirse tanıklığı ka­ bul edilir (R62-101). 9. — Mahkemeye yardımından ötürü tanık mükâfatlandırılır. Hayvan cezalarında 9 hayvan, diğer cezalarda ise uygun bir hisse alır (R 62-106). 10. — Gerekirse konutlar aranabilir (R63-110). 11. — Mahkeme memurunun evi aramasına engel olan dâva­ yı kaybeder, meğer ki dâvâlının âmdri, tanıklar bulunmadığı için, davalının suçsuz olduğunu yeminle teyid etmiş olsun (P 210). 12. — Prens sarayı için bir harç alınır (R 63-128, G). 13. — Mahkeme önünde iki taraf birbirlerini suç sayılan fi­ illerle itham ediyorlarsa, mahkeme her iki iddiayı da reddedebilir. Ancak taraflar iddialarını ispat için tanık adları vermişlerse, bu artık mümkün olamaz (R63-85). 14. — Kendisinin olmıyan bir şeyi başkasının yararı için mah-


EKLER

168

kemeye getiren kimse mükâfat olarak maddî cezanın yarısını alır (P 213, G). 15. — Davacı, dâvayı kazanırsa, dâvâlının maddî cezanın dokuzda birini alır (P210).

mahkûm

oduğu

16. — Bir iddiada bulunup da iddiasını yeteri kadar ispatlıyamıyan kimse mahkeme 'masraflarını öder (P210). 17. — Yakın akrabalar birbirlerini dâva edemezler. Kardeş çocukları birbirlerinden bir şey çalmışlarsa, meseleyi kendi arala­ rında çözümlerler (P211). 18. — Bir dâvanın devamı sırasında ölenin terekesinden mah­ kemeye bir zırh ve teçhizat ve 9 hayran verilir (P208). 19. — Karar verilmeden önce bir hırsız ölürse, terekesinden 3X9 hayvan mahkemeye verilir (P208). 20. — Fakir olduğu için cezayı ödeyemiyen bir hükümlü, fa­ kir olduğu Şulenga tarafından yeminle teyid edilmişse, davacıya köle olarak verilir ve cezayı ödeyinceye kadar onun yanında çalı­ şır (P 208/9). 21. — Çalınmış hayvanların izleri yalnız bir Aymak'a gidiyor, ancak belli bir yeri veya evi göstermiyorsa, Aymak'ın Zaysanı araştırmalardan sonra hırsızlıktan haberi olmadığına ve kimseden şüphe etmediğine yemin etmelidir (P205). 22. — İzler bir köye gidiyorsa, Şulenga adamlarının suçsuz ol­ duklarına yemin etmeğe hazır olsa bile, başka suçsuzluk delilleri yoksa, bütün köy hırsızlıktan sorumludur ve köyde oturan herkes ceza olarak bir at verir (P209). 23. — İzler önemli tanıkların önünde sonuna kadar izlenebi­ liyorsa, hırsızlığa uğrayan mahkemenin yardımı olmaksızın, hır­ sızlık hakkındaki hükümlere uyarak hakkını kendisi arıyabilir. İzlenme sırasında önemli tanıklar yok idiyse, mesele mahkemeye götürülmek gerekir. Mahkeme Atıl'un en yaşlısına, hırsızın kim ol­ duğunu bilmediğine yemine çağırır. Yemin etse bile Aul'un en yaş­ lısı gözetleme işini savsakladığından ötürü cezalandırılır. (R 62 /63-62) 24. — Bir borçlu borcunu zamanında ödiyemez veya ödemek istemezse, kendisine alacaklı tarafından tanıklar önünde üç kez

•t

ı »| f » l « l « '

• ı • ||

|

-MI mmu

H

>IH İ l l i . ; ,

ı..

ı •• |.ı ı. *.1 , H İti* :.ıt|.||l,#tt|». f i t i -i M „ | l«ff Uf *-iflHHM«|iM..»ll i .a»MWI*»-*t ıı


MOĞOL KANUNLARI

169

ihtar edilmelidir. Alacaklı bunu ayrıca Şulenga'ya bildirmelidir. Bunun üzerine alacaklı, ikendisine borçlu olunan şeyi borçlusun­ dan almaya hak kazanır. Alacaklı ihtarda bulunmamışsa bir at öder. Şulenga'ya bildirmeden kendi başına veya zorla borçlusuna karşı harekete geçen alacaklı hakkını kaybeder. Böyle yasak bir hareket geceleyin vuku bulursa, alacaklı üstelik 9 hayvan ceza öder (R 52-63) III.

Yönetim

1. — Benim, bütün otoklarımın Demçi'leri halklarını iyice göz önünde tutmalı ve vergileri zamanında ve bekletmeksizin al­ malıdırlar. Gerektiği gibi işini yapmıyan bir demçi mahkemeye verilmeli ve bu duruma göre bütün malı mülkü elinden alınmalı­ dır. Otoklann en yaşlı Zaisanları Demçi'leri iyice kontrol etmeli ve buyrukları onlara bildirilmelidir ki, bunlar habersiz oldukları­ nı söyliyerek suçsuzluk iddiasında bulunmasınlar (P 212, G). 2. — Bütün Demçi'lere fakirlere ve muhtaçlara bakmalarını ve onlara yardım etmelerini emredin. Eğer onların yeteri kadar yardım malzemeleri yoksa, bunu Otoik'larındaki en yaşlı Zaisan'a bildirip ondan malzeme alsınlar. Sıkıntıda olanlara yardım kişi­ lik durumlarına bakılmadan yapılmalıdır. Zaisanlar da gereken malzemeyi bulamıyacak durumda iseler, durumu Yüksek Mahke­ me hükümdara bildirmelidir. Bununla birlikte gönderilen yiyecek içecek, sıkıntısında olanlara gerektiği gibi dağıtılmaz ve bunlar ya­ kınmaya sebep bulurlarsa, bu hususta zaisan'dan hesap sorulmalı­ dır. Eğer sıkıntıda bulunan bir kimse yardımsızlıktan ölürse, ora­ daki âmir bundan sorumludur ve duruma göre gerektiği biçimde cezalandırmalıdır (P 212, G). 3. — Tutumunu ve hayvanlarını tanımaya fırsat bulan kom­ şuları bir hırsızı bizzat ihbar etmelidirler. 10 Yurt'un başkanı bu hususta Zaisan'a, bu da hükümdara bilgi vermek zorundadırlar. Bu hususta iyi niyetle hareket etmiyen bir görevli bütün zırhları­ nı, silâhlarını ve 9 hayvan vermelidir. (P 205) 4. — Her çeşit hırsızlığı mümkün olduğu kadar önliyebilmek için her on aileye bir denetçi atanmalı ve bu kendisine bağlı olanlar hakkında tam hesap vermelidir. Bir kimsenin hırsızlık


EKLER

170

yapmakta olduğu hakkında şüpheler varsa, hemen ihbarda bulun­ malıdırlar. Kimin bunda ihmali görülürse sorumlu tutulur. (P 213, G) 5. — Hırsız serseriler bir arada bulundurulmalı ve başka Aymakların kurallarına göre çok sıkı bir denetim altında bulun­ durulan özel bir Otok hâline getirilmelidirler. Ayrıca böyle kötü­ lük yapanlar herkesin önünde azarlanıp tahkir edilmeli ve yaptık­ ları kötülükler ilân edilmelidir. Her kesin bunlara küfretmek hak­ kı olmalıdır. Kimse onları dava etmesin, yalnız alenen hırsızlıkla geçindiklerini söylesin; böylece sizden memnun kalırım. (P 213,G) 6. — Demçi'ler ve 40 Yurt denetçileri her yıl adamlarının ih­ tiyaçları için iki yeni zırh yaptırsınlar, öyleki silâhlıların sayısı git­ tikçe artsın. Demçi'lerin bu yoldaki ihmalleri deve ve at ödettirile­ rek cezalandırılır. (P 201) 7. — Kim hükümdara vergiyi zamanında ödemezse, ceza ola­ rak iki misli öder. (P 213, G) 8. — Kendi Aymak'mdan 'kaçıp başkasına sığman, âsi sayılıp geri verilmeli ve ceza olarak kendi Şulenga'sına 9 hayvan ödemeli­ dir. Bir kaçağı kendi aymağına geri götürüp teslim eden, mükafat olarak köy muhtarından bir at ve köyün her sakininden bir koyu;1 istiyebilir (P 213, G). 9. — Yabancı bir kabilede uzun zaman yaşadıktan sonra bu­ nu bırakıp gitmek isteyen kimse, giderken bu kabilede iktisab ettik­ lerinin yalnız yarısını götürebilir. (P 202) 10. — Ülkemizde bundan sonra kimsenin bedelsiz olarak pos­ ta atları vermeği reddedemiyeceği üç durum tesbit edilmiştir: (1). Din diyanet işleri için yola çıkmış olan elçi veya haberci­ lere; (2). Hükümdarla ilgili işler için yola çıkmış olan kişilere; (3). Yaklaşmakta olan savaş tehlikesini veya düşman baskın­ larını haber vermek için saray karargâhına süratle gitmekte olan­ lara. Bu üç durumda bir ulağa yorulmamış atlar vermeği reddeden­ ler 9x9 hayvan ile cezalandırılırlar. (P 197/8)

" ! " ''

" " •'

" > • ' ı « » m u m u n u » ı ı ıı u.«.<

un»,.,,


MOĞOL KANUNLARI

171

11. — Ulaklara binek atları tartışmasız verilmelidir; kim red­ dederse bir at yerine iki at verir. (P 209) 12. — Hükümdar ulağına engel hazırlayan, bir hayvan ile ce­ zalandırılır. (P 199) 13. — Yalan dolanla ulak atlarını kullananlar iyi bir hayvan ve­ rirler. Bu fiili kendine faydası dokunması niyetiyle bir kimse işler­ se, fail hükümdarlık gelirlerine zarar veriyor sayılmalı ve 9 hayvan veya 50 kırbaç darbesi ve 5 hayvanla cezalandırmalıdır. (P 199) 15. — Buyruğu öğrenir öğrenmez yola koyulmıyan bir ulak mamelekinden değerli bir şey ve 8 hayvan vermek zorundadır (P 209) 16. —• Uzun yola gitmek zorunda olan ulaklar, geceledikleri yerde bedava kalır ayrıca yemek için kendilerine bir koyun verilir. Daha fazlasını isteyen bir atlı ulak cezaya çarptırılır. (P 199) 17. — Kabul edilir sebepler göstermeden çocuksuz bir dul kadının evinde kendisini misafir etmeğe zorlayan atlı bir ulak kadın elbiseleri giydirilerek ortalıkta dolaştırılır. Mücbir sebepleri yemin ile teyid etmek gerekir. (P 199) 18. — Siz ulaklar, yola çıkarıldığınız zaman içki içerek sarhoş olmayın, yoksa size 5 hayvanlık bir ceza verilir. Yalnız hükümdarın yanında içmenize izin vardır. (P 209) IV.

Askerî Kanunlar

1. — Savaşta kötü davranan veya kaçan prensler ceza olarak 100 zırh, 100 deve, uyruklarından 50 aile ve 1000 at vermek zorun­ dadırlar. Küçük prensler ise 10 zırh, 10 deve, 10 aile ve 100 at ve­ rirler. Zaisanlar, Sargaçi'ler ve diğer önderler de 3 köle, yurt ve 30 at verirler. Savaştaki komutanların ise bundan başka zırhları çıkartılır ve kendileri kadın elbisesi ile ortalıkta dolaştırılırlar. Toplantı yerine çok geç kalanlar da kadın elbisesi ile ortalıktadolaştırılır. (P. 196) 2. — Bir prensi düşman elinden kurtaran onun ulusunda Tarhan olur. Bir prensi savaşta terkeden ise öldürülür ve malı mülkü yağma edilir. Zaisanları veya Sargaçi'leri tutsaklıktan kurtarırsa,


172

EKLER

bir prensin kurtarıcısı gibi mükâfatlandırılır kurtarılan teyid etse bile kurtarmış olma iddiası, ve prensini yüzüstü bırakmış olma it­ hamı değerli tanıklarla teyid edilmelidir. (P 197) 3. — Boğuşma sırasında zırhlı bir düşmanı öldüren onun zırhını alır; kendisine yakından yardım eden ise miğfer ile kolluk­ lar arasında seçebilir; yardım eden bir üçüncü kişi ise eline ne ge­ çerse onu alır. Zırhsız bir düşmandan ele geçen ganimet de buna uygun bir oranda bölüştürülür. Kargaşalıkta birisi diğerinin haklı olarak ele geçirdiği ganimeti almak isterse, bindiği atı vurmalı, ken­ disinin elde ettiği bütün ganimeti almalı ve ayrıca 9 hayvan ödet­ mekle de cezalandırmalıdır. (P 203) 4. — Savaşta cesur veya iyi teçhizatlı bir kimseye yardım eden, onun ganimetinden değerli bir parça ve ayrıca 8 büyük hay­ van talebedebilir (P 203). 5. -— Aynı talep hakkı, prensin izniyle savaşa gidip orada öl­ müş olanların akrabalarına da tanınmıştır. Buna karşılık, izinsiz olarak savaşmış olanın mirasçıları ganimetten yalnız pahalı bir parça talep edebilirler (P 203). 6. — Kim silahsız ve korkak bir kimseyi savaş sırasında kur­ tarırsa, bundan iki at ve bir silah talep edebilir. (P 203) 7. — Savaşta kim kendi tarafından birisini yanlışlıkla öldü­ rürse, onun mirasçılarına tazminat olarak 9 hayvan vermek mecbu­ riyetindedir. Tanıklarla ayrıca kendisinin kusurlu olduğu ispat edi­ lirse bunun üç mislini ödemeğe mecburdur. (P 203) 8. — Kim karşı taraftan kaçıp gelenleri prense adam başına mükâfat olarak bir at alır. (P 210)

götürürse,

9. — Karşı taraftan kaçıp gelen birisini kaçmak isterken ya­ kalayıp geri getiren onun atının, silahlarının, koşumunun, elbisele­ rinin ve diğer mallarının yansını alabilir, yalnız uşaklarına dokuna­ maz. Kaçağı yakalayanın onu öldürme hakkı yoktur. (P 210) 10. — Kaçıp gelen birisini öldüren ceza olarak öder. (P 209)

l:i ,B|I4!

* ,i! i

5x9 hayvan

mm-m u ".=ı t«n^ J «m it.*ty*.muv*ıuımmM*wt-


MOĞOL KANUNLARI

EK

173

IV

HALHA CİROM. (1) (A) Özel Hukuk I. Borçlar Hukuku 1. — Lamalar ve rütbe sahiplerinden iş hayvanı kiralama (VI) 2. — Çinliler ve Ruslar'dan kredi ile satın alma (VI) II. 1. 2. 3. 4.

— — — —

Eşya Hukuku

Buluntu ( = lukata) (VI) Kendiliğinden hak almanın yasaklanması Biçme hakkı (VI) Yayılma hakkı (hayvanları yayma) (I) III. Aile Hukuku.

1. — Nişanlanma (II) 2. — Nişanlının ölümü (V) 3. — Oğullar üzerinde babaların velayet hakkından ötürü öl­ dürme haklarının istisna edilmesi (VII) IV. Miras Hukuku Miras mukavelelerinin tescili zorunluğu (IV) (B)

Ceza Hukuku

1. — Halktan özgürlerde zina (II) 2. — Başka birisinin karısını veya kızını kaçıranın hakkının düşmesi (III)

sığınma

3. — İntikam sebebiyle öldürme (III) 4. — Bir kölenin alelade bir özgür tarafından öldürülmesi ve sonra da öldürülenin karısı ile zina (VI) 5. — Şekavet (IV) 6. — Alelade özgürler arasında öldürme (II) 7. — Öldürme suçlarında sığınma hakkı (I) 1)

Parantez içindeki Roma rakamları orijinaldeki yerleri gösterir (Riaz'a göre, S. 72 vd.). ( Z ) ise o yerdeki emretici hükmün kanunda ek olarak bulunduğu­ na alamettir.


EKLER

174

8. — Bir hayvan tarafından öldürmede sorumluluk (III) 9. — Av tuzağı v.b. durumlarda sorumluluk. (III) 10. — Yağmaya uğrayan birine yardımdan kaçınma (V) 11. — Gece yatacak yer vermemek yüzünden donmasına sebep olmak. (VI)

bir

yabancının

12. — Keskin gereçlerle ve sopa, taş kırbaç ile yaralama, Hapcagur'ları (Bk. Eb 18) ve diğer kişileri karşı yumrukla yaralama (IV) 13. — Ağır yaralama (kör etme, diş dökme, ellerin ve ayakların işe yaramaz hale getirilmesi) (III) 14. — Gebe bir kadına kötü muatmele ile erken doğuma sebep olma (VI) 15. — Ana-baba'ya veya öğretmenlere hakaret (VI) 16. — İftira (VII) 17. — Ele geçirilmiş yolunu şaşırmış hakkında bilerek yanlış bilgi verme (VI)

hayvanların

markaları

18. — Hazine mallarının çalınması (IV) 19. — Hayvan hırsızlığı (IV) 20. — Hayvan hırsızlığında yataklık (IV) 21. — Zimmete para geçirme (VII) 22. — Yataklık (V) 23. — Görevi kötüye kullanma (IV) 24. — Kuyu veya çeşmeleri kirletme (VI) 25. — Mezara saygısızlıkta bulunmak (III) 26. — Bozkırı yakma (VII) 27. — Ayırıntılariyla gösterilmiş (dinî olmıyan) van kesme yasağı (VIII)

yerlerde hay­

28. — Bazı hayvanların (mutlak surette) kesilmesi yasağı (VI)

' "r

wı » ı ı n ^ ı ı i M i » «ı ı 'imwti4- ı<ı»iiı M,I«»>MI


175

MOĞOL KANUNLARI

29. — Delilerin ceza hukuku bakımından görecekleri

işlem ve

onların kontrol altına konulması (V) 30. — Hapçagur'ların işleyecekleri suçlar (VI) 31. — Ceza hukukuna göre kusurdan ötürü «Yalan» in ölçül­ mesi (IV) 32. — Kadınlarda cezaların değiştirilmesi (Z) (C)

Dâva

1. — Sanığın ihzarı (III) 2. — Davacının gelmemesi (III) 3. — Klan mensupları tarafından savunmanın yasak edilmesi

(D

4. — Tanıklık ehliyetsizliği (VI) 5. — Bir hoton'un üyelerinden birisini tanık olarak göstermek­ ten çekinmesi (V) 6. — Yemin (V) 7. — Hırsızlık dâvalarında rütbe sahiplerinin yemin ettirilme­ si (IV) 8. — Ateş ordali (IV) 9. — Duruşma sırasında sarhoşluk (III) 10. — Disiplin cezaları (III) 11. — Yargı masraflarının tesbiti (IV) 12. — Muhakemenin iadesi (VII) 13. — Başka başka Hoşun'ların mensupları arasınidaki

dâvalar

(III) 14. — Bir hırsızı görünce haber verme vazifesi (V) 15. — Tutulan hırsıza yapılacak muamele (V) 16. — Suçüstü yakalanan hırsızın ellerinin kelepçeleneceği ve kendisinin prangaya vurulacağı durumlar (IV)


EKLER

176

17. — Hayvan hırsızının yanında bulunan ve kendisine ait olan ayak bağlarının, yularların, iplerin v. b. g. şeylerin alın­ ması yasağı (IV) 18. — Kaçmış olan hırsızın elinden aldığı hayvanlardan ne ka­ darının buna ait olduğuna dair hüküm (IV) (D) Asilzadelerle ilgili kurallar 1. — Noin'lerin elde etmiş oldukları hakların korunması (VI) 2. — Asilzadelerin seyahetleri sırasında

kendilerine

araç ve

yiyecek verilmesi (II) 3. — Asilzadelerin evlilikleri ile ilgili haklar (II) 4. — Bir prensin zinası (II) 5. — Alelade bir özgürün bir (II)

prens tarafından

öldürülmesi

6. — Bir Noin tarafından hırsızlığa teşvik (III) 7. — Asilzadelerin birbirlerini /karşılıklı olarak dit etmeleri (II)

tahkir ve teh­

8. — Bir prensese hakaret (II) 9. — Bir noin'e söz ve fiille hakaret (II) 10. — Asilzadelerin ağır hakarete uğramaları ve ağır bir şekilde sövülmeleri (VII) 11. — Hizmeti görülmüş nulması (IV)

asilzadelere silâh ile tehditte bulu

(E) Din adamları ve manastırlarla ilgili kurallar (a) Bogdo-Gegen 1. — Bogdo'nun mallarının yönetimi (1) 2. — Bogdo'nun sarayına ayn olarak verilecek şeyler (I) 3. — Bogdo'nun elçilerine bulunacak edalar (I) 4. — Hazine araçları için Bogdo'nun atlarının kullanılması hakkı (I)

m .mum».»» . ., ,,m,

sınırlı

.,.,1,1 „ m,.m„

olarak


177

MOĞOL KANUNLARI

5. — Bogdo'ya verilecek raporlar (I) 6. — Bogdo'nun buyruklarına aykırı hareket etme (I) 7. — Bogdo'nun sürülerinden hırsızlık (I) 8. — Bogdo'nun misafirlerinin mallarının çalınması (I) 9. — Bogdo'ya hacca gidenlerin mallarının çalınması (I) (b) Din adamları sınıfı 1. — Din adamları sınıfına girebilmek için koşullar (I) 2. — Bir aile üyesinin manasıra girmesi için akrabalar ile ma­ nastır arasında akit (I) 3. — Din adamları sınıfına girmek için kendi kişiliği üzerinde bir kimsenin tasarruf hakkı (I) 4. — Din adamlığına kabul (I) 5. — Aile ve mallardan vazgeçme (I) 6. — Saçların kesilmesi (I) 7. — Din adamlarının mamelek hakları ve kullanma ehliyetleleri (I) 8. — Din adamlarının mamelek haklan arasındaki farklar (I) 9. — Tibetli Lama'larm hukukî durumları (I) 10. — Yabancı ülkelerden gelmiş olan bilgin Lama'lar (I) 11. — Başka bir Hoşun'a mensup din adamlarının hukukî du­ rundan (Kanunlann kişiselliği prensibi) (I) 12. — Dua okumanın bedeli (I) 13. — Tabiblere verilecek ücretler (I) 14. — Sadaka verenlerle nizalar (I) 15. — Din adamı olmayanlar tarafından

bir din adamının ko­

vulması ve hakarete uğratılması (I) 16. — Din adamlarının sarhoş olmaları (I) 17. — Dışardan gelme (yabancı) Lama'larm işledikleri suçlar (*)


EKLER

178

18. — Din adamları (ve Manastır bekçi ve çobanları) için «Hapçagur»ları (yâni kendilerinden sorumlu tutulan başkala­ rının himayesine girmiş kişiler) kabul etme yasağı (Z) (c) Manastırlar 1. — Dinsel mal yönetimi (I) 2. — Bir manastır yapılması için toprak tahsisi (I) 3. — Bir manastırın çevresinde odun kesmek hakkının sınır­ landırılması (I) 4. — Bir manastır bölgesinde hayvan kesimi yasağı (I) 5. — Manasır mallarının, özellikle tapınak süslerinin, Budda resim veya heykellerinin ve manastıra ait hayvanların ça­ lınması (I) 6. — 5. numaralı maddeye ek hükümler: ödemekten âciz hır­ sızın çocuklarının alınıp mülk olarak manastıra verilme­ leri; bu da olanaksızsa ilgili prens her hırsız için manas­ tıra 3 at verir (Z) 7. — Bir manastıra baskın (suçlu bir asilzade ise, ülke dışına sürülür; halktan bir kimse ise idam edilir ve malları mü­ sadere edilir) ( z ) (F)

Yönetim

1. — Üç Hoşun'un bölgelerine girebilme izni ( I ) 2. — Kimlik kartlarının çıkanlması (VII) 3. — Ağır suç işleyenlerin ülke dışı edilmeleri (VI) 4. — Uzun yola seyahat (atla bir günlük yoldan daha uzağa gidecek olanlar ilgili makamdan izin almak zorunda idi) (V) 5. — Tecrit edilmesi gereken hastalar (VI) 6. — Vergi tahsildarlarına verilmesi gereken yiyecek içecek (VI) 7. — Vergi tahsildarlarının topladıkları vergileri ne yapacak­ ları hakkında hükümler (VI)

ıı» "inı.ı»ı»m« k ı > .ıı H M * k | i ı ı ı u « > « u


MOĞOL KANUNLARI

179

8. — Önemli sebeplerden seyahet etmekte olan ulaklara araç­ ların bırakılması mecburiyeti (VI) 9. — Devlete ait taş kömürü ocakları ve kireç yatakları hak­ kında hükümler (I) 10. — Atlarla ilgili işler hakkında kurallar (Kan almak, kulak ve kuyrukların kesilmesi) (IV) 11. — At koşulan ve mükâfat dağıtımı (VII) (G) Askerî Kanunlar 1. — Her askerlik mükellefinin zırh ve kılıç getirme mecburi­ yeti (VIII) 2. — Yedek teçhizat sağlanması (her süvari bölüğü her yıl 10 yedek zırh sağlamak zorundaydı; eksik her zırha karşı bölük komutanı bir at vermekle yükümlü idi, her fazla zırh için de bir at alırdı) (VII) 3. — Askerlik mükelleflerinin terhisleri (VIII) 4. — Binek ve yük atlarının (VIII)

askerî

amaçlarla

denetlenmesi

5.— Askerî amaçlara ayrılmış at ve develeri özel lanma veya satma yasağı (VIII)

olarak kul­

6. — Ruslar'a ve Çinliler'e deve kiralamak yasağı zası kira bedeline eşitti) (VIII)

(Bunun ce­

EK V MOĞOLİSTAN İÇİN 1789 TARİHLİ ÇİN KANUNU Bölüm I : Rütbeler. I. Mad. Prenseslerin oğulları, I. derece prenslerin oğulları ve kardeş­ leri I. sınıf Taici olurlar; I. sınıf prenseslerin oğulları, 2. ve 3. sınıf prenslerin oğullan ve kardeşleri 2. sınıf Taici olurlar; 2. sınıf prenseslerin oğulları, Bayse'lerin oğullan ve kardeşleri 3. sınıf Tai­ ci olurlar. 1., 2. ve 3. sınıf prenslerin diğer hısımları ve her smıf Taici'nin oğulları ve kardeşleri ise 4. sınıf Taici olurlar.


180

EKLER

2. Mad. Taici'lik rütbesi yalnı z meşru oğullar ve bunların oğullarına intikal eder.- Yabancı Taici'ler ve Karzin ve Tumot Tabunan'ları 4 derecedirler. I. derecede onbeş Taici ve Tabunan vardır; 2. derecede 12, 3. derecede 8 ve 4. derecede 4. Külah ve minderlerinde bunların da l.,2., 3. ve 4. sınıf memurların külah ve minderlerinde bulunan düğme kadar düğme bulunur. Bunların ölümünden sonra rütbeleri yalnız meşru oğullarına, torunlarına ve kardeşlerine intikal eder, 3. Mad. Dış Moğolistan'da her sancağın bir Hoşun-Cangin'i ve iki Mayren-Cangin'i bulunur. On süvari bölüğünden daha az bölüğe sahip olan sancakların bir Hoşun-Cangin'i ve bir Mayren- Cangin'i bulu­ nur. 4. Mad.

<

Hoşun-Cangin, Mayren-Cangin, Calan-Cangin ve Somun-Cangin yerleri boşalınca Yasak'lar itibarlı ve önderlik edebilecek Taici'leri ve Tabunan'ları seçip bu yerlere yerleştirmelidirler. Taici'ler ara­ sında bu boş yerleri dolduracak kişiler bulunmazsa, o> zaman halk arasından seçmelidirler; ancak bunlar gene de itibarlı ve önderlik yapabilecek kimseler olmalıdırlar. Boşalan teğmen veya astsubay ve alelade süvarilerin yerleri de, bu işi yapabilecek ve hayvan sahi­ bi olan kimselerle doldurulmalıdır. 5. Mad. Hoşun-Cangin, Mayren-Cangin, Calan-Cangin ve Somun-Cangin'Ierin boşalan yerleri astlarla doldurulmak gerekiyorsa Lama'lar bahse konu olamazlar; boşalan yerlere Taiciler veya Tabunanlar geçirilecekse o zaman Lamalar da. bahse konu olurlar. 6. Mad. Bir prensin veya Taici'nin mirasının bölüşülmesinde bunların hayattaki oğulları hakkında yanlış bilgi verilmiş ise prens, Taici ve Tusalakçi'ler Sancak işleri yönetiminden uzaklaştırılırlar ve aylık­ larının bir yıllık tutarı ile cezalandırılırlar; eğer Taici'ler aylık al­ mıyorlarsa cezaları 50 hayvandır.

^>tt*r«>

• ,i |

I

t/|

. m , , , , . ^ ,,. ,.||,

, ||

(|

ı-M«i|' :->:(|UUŞİ#ti|U HU'>I-'(İP<I4 ' * * « tMlfUı M>M •«***»****

M t 1:


MOĞOL KANUNLARI

181

7. Mad. İç ve dış Sancaklarda Tusalakçi yerleri boşalırsa, Yasak'lar Bölge Meclisi Başkanı ile birlikte, görevi olmıyan prensler ve Taici'ler arasından elverişli ve akıllı, işleri yürütebilecek ve astlarına hâkim olabilecek kimseleri seçerler, bunların içinden iki aday öne­ rirler ve bunları Li-fan-yüan'a takdim ederler; Li-fan-Yüan da bun­ lardan birisini onanmak üzere İmparatora önerir. 8. Mad. Moğolistan prenslerine bir muhafız birliği ve komutanlar tâyi­ ni «İç Prensler» (yâni imparator ailesi ile akraba olan veya Mançu prensleri, bir de başkentte oturan ve orada görevli moğol prensle1ri) hakkındaki hükümlere göre olur. 9. Mad. (5 sınıf prensin maiyetindeki teşrifat işlerini ilgilendirir) 10. Mad. (Prenseslerin oturuş sıralarını gösterir). 11. Mad. (Türlü Cangin'lerin ve teğmenlerin takacakları rütbe düğmele­ rini ve oturacakları minderleri, aynı rütbedeki Çinliler'in durumu ile birlikte gösterir) 12. Mad. Bir prense, Bayle'ye veya bir sancağa komuta etmiyen bir Bayse'ye tam unvanı ile hitap etmiyen hakarete uğrayan prense 9 hay­ van ceza verir. 13. Mad. (Bütün moğol Prens, Bayie ve Taici'lerinin, Pekin'de kurban bayramı sırasında belli yerde ve belli bir sıra içinde diz çökerek imparatoru selamlamaya mecbur oldukları ile ilgilidir.)


EKLER

182 14. Mad.

(Bir imparator buyruğunu getiren imparator elçisi nasıl kabul edileceğini ve imparator buyruğuna nasıl saygı gösterileceğini bil­ diren ayrıntılı bir hükümdür) 15. Mad. (Büyük memurların ve imparatorun emriyle nişanlar getiren muhafız birliğinden kimselerin ve altı bakanlıktan birisinin emirle­ rini getiren yüksek memurların karşılanışı ile ilgili teşrifat kuralla­ rını gösterir) 16.Mad. Her sınıftan prensin, veliahdlerin ve Moğolistana gelin gelmiş prenseslerin ölümünde verilmesi gerekenleri (kurban) gösterir. Örn. 1. sınıf bir prensin ölümünde: 1 boğa, 8 koyun, 9 testi şarap, 10000 yaprak kâğıt ve moğolca ve mançuca bir duanın okunması. Bu kurbanların miktarı rütbelere göre basamaklıdır). 17. Mad. (İmparatorun eniştesi olan bir moğol prensinin karısı ölünce yeniden evlenmesi halinde, imparator eniştesi olarak sahip olduğu rütbe ve unvanları yitireceğini ve bundan böyle terfi de edemiyeceğini hükme bağlar). 18. Mad. (Ç'ing sülâlesinin ilk yıllarımda seferlere yararlı katılmalarına karşılık daha ilk Mançu imparatorlarından Şun-çih ve K'ang-hsi zamanlarında nişanlar almış olan bazı prens ve Taiçi'lerin ölümle­ rinde rütbelerinin intikali hakkında ayrıntılı hükümleri ilgilendirir) 19. Mad. (Başlıca, imparatorun eniştelerinin meşru olmıyan çocukları­ nın babalarının ölümünde rütbelere nasıl tevarüs edeceklerini gös­ terir.) 20. Mad. (l.,2. ve 3. sınıf Taici'lerde rütbelerin intikalini gösterir).

i ' İ l : » | i ı i | : <iı|mı*«|4*|t» n> ı„ıımnııt" |;#.ııı ^««^«»iLmatflmB


MOĞOL KANUNLARI

183

21. Mad. (Savaşta ölenlere verilecek olan ve miras yoluyla intikal eden unvanlarla ilgilidir). 22. Mad. Veraset yoluyla bir rütbe iddiasında bulunan Moğollar erginleştikten ve çiçek hastalığını geçirdikten sonra başkente gidip İm­ paratora baş vurmalıdırlar, çiçek geçinmemiş olanlar ise bu işi Jehol'de yaparlar. 23. Mad. Bir moğol veliahd prensi erginleşmeden önce sürek avından ötürü tavus tüyleri ile taltif edilmişse, bakanlık ona, rütbeye vera­ setle intikal beratını hemen hazırlayıp verir; bunun dışında ilgili ancak erginleştikten sonra bunu talep edebilir. 24. Mad.

'

Ç'ing sülâlesinin başlangıcında savaşarak temayüz etmiş ve bundan ötürü kendilerine miras yoluyla intikal eden rütbeler veril­ miş olanların yaptıkları hizmetleri unutulmasın diye, bu gibi kim­ seler, çocukları, torunları veya kardeşleri olmadığı takdirde, yakın akrabaları arasından birisini rütbeye tevarüs etmek üzere evlatlık olarak seçebilmek için bölge meclisine müracaat edebilirler. An­ cak bu yalnız soydan olan evlatlıklar için mümkündür. 2. Bölüm : Denetim tedbir ve vazifeleri. 1. Mad. Dış Moğolistan'da her üç yılda bir, nüfus sayımı yapılacaktır. Az bildirmelerde sayı düzeltilecek ve her 10 az gösterilen kişi için ilgisi Casak Prensleri, Casak Taicileri ve Tabunan'lar 3 aylıkları­ na eşit bir ceza vereceklerdir. İhmalden ötürü az bildirimlerde Tusalakçiler, Hoşun-Canginler ve Mayren-Canginler ceza olarak herbiri 3x9 hayvan verirler, Calan-Cangin ve Somun-Canginler her biri 2x9 hayvan bir teğmen 9 hayvan verirler; bu hayvanları ihbarda bulunan alır; daha küçük görevlilere ise 80 kırbaç vurulur.


EKLER

184

Kim, prensini, Taicisini veya prensin oğullarını veya kardeş­ lerini, kendilerine bağlı olan kişileri bildirmelidirler diye ihbar eder­ se, ona bütün ailesiyle, babası, oğulları, kardeşleri ve köleleri ile istediği yere gitmek izni verilmelidir. Efendileri hakkında aynı şekilde ihbarda bulunan köleler içinde aynı hüküm uygulanır. İh­ bar, aralannda bir bağlılık durumu olmıyan bir kimse tarafından başka bir kimseye karşı yapılmışsa, muhbirin efendisi ile duru­ munda bir değişiklik olmaz. İhbarın asılsız olduğu anlaşılırsa, muhbir 100 kırbaç vuruşu ve 3 x 9 hayvan ile cezalandırılır-. 2. Mad. (Buna almıştır).

uygun hükümler

bu madde İç

Moğolistan için yer

3. Mad. Erkek nüfusun üçte biri askere alınır, savaş sırasında ise üçte ikisi. 4. Mad. Süvari bölüğü 150 kişiden oluşur; altı süvari bölüğüne bir Ça­ lan - Cangin komuta eder. 5. Mad. Her 10 Turt'a bir denetmen tâyin edilir; bunu ihmal ettikleri takdirde ilgili Casak prensi, Casak Taici ve Tabunanlar bir aylık­ larını ceza olarak verirler. 6. Mad. Hırsızlıklarda hırsızın mensup olduğu 10 yurt denetmeni, bir atla cezalandırılır. Hırsızı kendisi tutarsa kanunî mükâfatları alır. Hırsızlığa uğnyan Yurtların denetmeni ceza olarak verilen atlar­ dan birisini alır. 7. Mad. Bir Lama bir köleyi veya başka birisinin getirdiği bir kimseyi

MftMHIl.. • I I . f

|

. n! .mmut

L|u

, || , ;; ı.,

, , |. ,. . M W* .||| H ı„|iw f l »

£

ilm^

,,*,„ iMlM("*M*flP*t«W» it i


MOĞOL KANUNLARI

185

öğrenci olarak alır veya kaybolmamış Lamaları yanında saklarsa cezalar şunlardır : yüksek bir Lama için, rütbenin geri alınması ve 3X9 hayvan; Gelong ve Öğrenciler için 3X9 hayvan; bir Çinli aile­ si mensuplarından birisini bir Lama'ya öğrenci olarak verir, onu Lama'ya terkeder ve kaydolmamış ortalıkta dolaşan Lamaları ve­ ya öğrencileri saklarsa, suçlu rütbesine bakılmadan Adalet Bakan­ lığına teslim edilerek ağır cezaya çarptırılır. Bütün kaydedilmemiş ortalıkta Lamalar Dış Moğolistan'dan sınır dışı edilirler. Kim bunu savsaklar veya kendisine bağlı bu­ lunanları veya köleleri Lamalar'ın öğrencisi yapar, ve kendisine bağlı bulunanlar veya köleler veya üçüncü bir kişi tarafından ih­ bar edilir ve suçu sabit olursa aşağıdaki gibi cezalandırılır: (bun­ dan sonra Casak prensinden - aylıkların bir yıllık tutarı - teğmene kadar-2X9 hayvan, ve daha küçük görevliler - 10Q kırbaç darbesi). Ceza olarak verilen hayvanlar üçe ayrılır: bunlardan birini muh­ bir alır. Muhbir suçluya bağlı ise veya onun kölesi ise, o zaman evi terketmek zorundadır. Gizlice Lama öğrencisi olanlar ve ortalıkta dolaşıp duran bü­ tün Lamalar rütbelerini yitirirler ve Sancaklarına gönderilirler. 8. Mad. Orta yaştaki askerlik mükellefleri Ubaşı olamazlar. Buna kar­ şılık askerlik çağını geçmiş olanlar veya sakatlıktan ötürü asker­ likten muaf bulunanlar Ubaşı olabilirler.. Aksine hareket eden orta yaşlı askerlik mükellefleri, izinsiz Lama öğrencisi olanlar hakkında­ ki hükümlere göre cezalandırılırlar. 9. Mad. Ne cinli kadınları ne de Moğol kadınları izinsiz rahibe olamaz­ lar. Aksine hareket edenler 8. Madde hükümlerine göre cezalandı­ rılırlar. 10. Mad. Kira, kazanç veya ticaret amacıyla başka bir memlekete gitmiş ve, uzun zaman oralarda kaldıktan sonra yeniden aile birliğine gir­ mek için müracaat etmişse onun bu isteği reddedilir. Uzun zaman oturduğu bir Saneak'tan başka bir sancağa geçen kimse geri gönde-


EKLER

186

rilir. Bunu savsaklayıp o kimseyi saklıyan kimse kaçakların sak­ lanması hakkındaki hükümlere göre cezalandırılır. Kaçak 100 kır­ baç darbesinden sonra eski sancağıma teslim edilir . 11. Mad. Ard geleni olmayan bir kimse başka birisini evlatlık olarak istiyorsa, bu isteğinden Sancak beyini (prensini) ve Hoşun-Cangin'i haberdar eder; bunun üzerine bunlar bir tutanak hazırlarlar, kendi oğlu yerine evlatlığın eğitilmesi iznini verir ve bunu sancak defterine kaydederler. Haber verilmişse, evlâtlık ailesine geri verilir ve bununla yetinilir. 12. Mad. Murisin hayatında aile birliğinden alınmış ve usulüne göre resmî makamlara haıber verilmiş, bir evlatlık miras hakkından faydalanır. Ancak çocuk kadının cloğurmayıp (gizlice aldığı bir ço" cuksa veya başka bir ailenin kölesinin oğlu ise bu hüküm uygu­ lanmaz. Bir evlatlık yoksa miras yakın veya yerine göre uzak hısım­ lara kalır. * Aile birliği üyelerinin kendilerinin de oğulları yoksa ve bun­ dan ötürü muris, prensin izniyle, başka soyadını taşıyan bir kim­ seyi evlatlık almışsa, o zaman bu evlatlık da miras hakkından fay­ dalanır. Murisin ailesinden mirasçılar bulunduğu tesbit edildiği hal­ de murisin karısı gene de evlatlık olarak alınmış bir kimseyi eğitmekdeyse, bu evlatlık mirasçı olamaz. Cariyesinin çocuğunu ev­ latlık olarak alan kimse bu cariyeji artık ne satabilir ne de başka­ sına verebilir; yoksa evlatlık alma muamelesi hükümsüz olur. Hısımlar ve evlatlık yoksa, o zaman miras hüküm sürmekte olan prense veya Taici'ye kalır. 13. Mad. Halk arasındaki evlenmelerde kadına verilecek hediyeler hay­ vanlardandır: 2 at, 2 boynuzlu hayvan ve 20 koyun. Bir fazlası

'' " I ' * 1 ™ " ' 1 ' '

"

I

I i l

* * 'l*»t "I" M l l i i

i: ..ı ı ,, ıını «i|lwu#l4t#m m ı -I WM<ı| * *ü

MMt^muummmM***


MOĞOL KANUNLARI

187

hazineye kalır, bir eksiğin zararı yoktur. Erkek ölürse bunların hepsi geri verilir, kadın ölürse yarısı. Ana-baba kızlarını vermeğe hâzır olup da erkek onu almaya niyetli değilse nişşanlısına hediye olarak verdiği hayvanları geri alamaz.. Bu durumda nişanlı kız 20. yaşına gelmişse, ana-babası onu başka birisiyle evlendirebilirler. 14. Mad. Bir kimse karısından aynlırsa, karısı yalnız evlilik birliğine getirdiği şeyleri alıp götürebilir. 15. Mad. Bir prens, Taici veya Tabunan, başka bir prens, Taici ve Tabunan ile nişanlı olan bir kadını alırsa, kadını veren ve alan aşağıda gösterildiği üzere cezalandırılırlar: 1. ve 2. derece prensler'den 9 aile alınır, Bayie Bayse ve Kunglardan 7 aile, Taici ve Tabunan 'lardan 5 aile; bunları eski nişanlı isteği gibi seçip alır; kadın da kocasından alınarak eski nişanlısına verilir. 16. Mad. Özgür halktan bir kimse başkasının nişanlısını alırsa, hem kendisi hem de kızı veren cezalandırılır; şöyleki: bir rütbe sahibi olanlar 3 x 9 hayvanla, rütbe sahibi olmıyanlar 9 hayvanla; kız adamdan alınır eski nişanlısına verilir. 17. Mad. Casak-Bayie, Bayse ve Kunglar bir yerde gecelediler mi ko­ yun yemeğe hakları vardır, boynuzlu hayvanla beslenirlerse 5 hay­ vanla cezalandırılırlar. Seyahat yiyeceği vermeği reddedenler bir öküzle cezalandırı­ lırlar; Casak - Bays, Bayie veya Kung olmadığı hâlde seyahat yiye­ ceği alanlar bir at ile cezalandırılırlar. 18. Mad. Posta atları kullanma emri bulunan bir ulak posta arabasıyla seyahat eder ve duraklardan azık alır. Kim ona azık vermeği redde-


188

EKLER

derse bir öküz ile cezalandırılır; koşum hayvanı vermeği reddetme ise 3 x 9 hayvanla cezalandırılır. Bir emirnamesi olmadan posta atları ile seyahet eden ve azık alanlar Li - an - yüan'a teslim edilir. Bir Bayla veya başka bir kimse görevli olarak bir prens tara­ fından gönderilmiş olan bir kimseye kötü muamele bulunursa 3 x 9 hayvanla cezalandırılır; kötü muameleye ugrıyan halktan birisi ise ceza 9 hayvandır. 19. Mad. Her Moğol prensi uyruklarından her yıl aşağıdaki listeye gö­ re vergi toplamak hakkına sahiptir: Vergi mükellefinin serveti en en en en

az az az az

Vergi

5 hayvan 20 koyun 40 koyun 2 boynuzlu hayvan

1 1 2 3

koyun koyun koyun Fu darı.

Saraya haraç teslim ederken, bölge meclisine giderken, kamp yerini değiştirirken, evlenirken 100 aileden fazlasına hükmeden­ ler her on aileden bir at ve koşulu bir öküz arabası alabilirler; ay­ rıca en aşağı 3 sağılır ineği olandan bir tulum dolusu süt, en aşa­ ğı 5 sağılır ineği olandan bir testi süt şarabı, en aşağı 100 koyunu olandan bir keçe örtü alabilirler. Bunlardan fazlasını isteyenler cezalandırılırlar. 20. Mad. (Bu madde türlü derecedeki prenseslerin evlenmelerinde ken­ dilerine verilecek köleler hakkında ayrıntılı hükümler ihtiva et­ mektedir. Örneğin 1. dereceden bir prensese kocası ile birlikte taya (=sütanne) sı, 8 câriye ve 8 «serbest» yâni erkekleri askerlikten muaf aile verilirdi; buna karşılık Taici'lerin ve 'fabunan'ların kızları yalnız uyruklardan bir «Taç» (yâni evli çift) ve ev hizmet­ kârlarından da üç «Taç» taleb edebilirlerdi. 21. Mad. Dış Moğolistan'da mahsulün az olduğu yıllarda Casaklar, ilgi-

•ııti|i iiıım«!i*e.tıı*


MOĞOL KANUNLARI

189

lı Sancağın zengin aileleri ve Lamalar fakirlerin doyurulması için gereken tedbirleri alacaklardır. Yeteri derecede yiyecek bulun­ mazsa bütün ülkede bir boynuzlu hayvan ve koyun toplama karcir panyası açılacaktır; gönüllü olarak hayvan verenlerin bir listesi Li - fan - yüan'a verilecektir. Az mahsûl arka arkaya birkaç yıl olur ve bütün ülke kendi kendine yetemiyecek bir duruma gelirse, Kurultay Başkanı bütün Casak'larla birlikte bu hususta Li-fan-yüan'a bir rapor vererek İmparator'dan yerinde durumu inceleyerek yardım kanısına vara­ cak ve gerekli gümüşü dağıtacak bir görevli göndermesini rica edecektir. Bu arada Casak prenslerine, Kung'lara, Taici'lere ve Tabunan'lara aylıklarının bir yıllık tutarı önceden verilir ve bun­ lar bu paraları halkın bakımına sarfederler. 22. Mad. (İç Moğolistan'daki at yaylaklarını ilgilendirir). 23. Mad . Listelere yazılmış olan Moğolları satmak yasaktır Aksine hareket edenler - satıcı olsun alıcı olsun - ağır cezaya çarp­ tırılırlar. Satış bedeline el konulur ve sancağın ihtiyaçlarına sarfedilir. 3. Bölüm : Saraya gidiş ve Haracın verilmesi (Bu bölümde İmparatorun yeni yılının tebriki, yıllık haraç, İmparatorun prenslere vereceği hediyeler ve başkentte prenslere tanınan maiyet miktarı hakkında ayrıntılar yer almaktadır). 4. Bölüm: Kurultay ve Savaş 1. Mad. Üç yılda bir Dış Moğolistan'ın Moğolları askıdaki sorunları çözümlemek ve nüfus sayımı için kurultay hâlinde toplanırlar. 2. Mad. Prensler, Bayie, Bayse, Taici ve Tabunanlar bildirilen kurul­ taya gelmezlerse yıllıklarının yarısı ile cezalandırılırlar; aylık al-


190

EKLER

mıyan Taici ve Tabunanlar ise 10 atla; geç için bir at ödenir.

kalmalarda

her gün

3. Mad. (Bu maddede kurultaya gelmiyen daha aşağı rütbelilere veri­ lecek cezanın bir listesi vardır). 4. Mad. (Her Sancak'ta Sancak yöneticisinin yılda bir kez ilkbaharda askerlerinin silâhlan ve başarıları- ok atma - hakkında bilgi edin­ me mecburiyetini gösterir). 5. Mad. Kim oklarının üzerinde cinslerini göstermezse, bunu haber ve­ renin lehine üç yaşında bir boğa ile cezalandırılır. 6. Mad. Sınırda birden bire savaş çıktığı zaman başkomutanlar ailele­ rini ülkenin içlerine gönderecekler, derhal birlikleri ile birlikte tehdit edilen bölgeye gidecekler ve komşu sancaklardan da yardım istiyeceklerdir. Her kes toplanınca birlikte hareket için gerekli bir plân hazırlanacaktır. Bu işi savsaklayan prensler rütbelerini yitirirler. 7. Mad. Kendileri savaşa katılmıyan komutanlar rütbelerini yitirirler ve orduda er olurlar. Kim bir sancağın savaşa gitmesine engel olursa ona savaş kanunları uygukmır. (Bundan sonra belli bir yere geç gelenlere uygulanacak cezaların bir listesi gelmektedir). 8. Mad. (Bu maddede subaylar ve askerler için aynı suç için hüküm­ ler vardır). 9. mad. (Komutanlara, askerî ve posta atlarına zarar verecek şekilde ava gitmeği yasaklar; cezası; aylıkların bir yıllık tutarının yarısı veya 10 at.

'itpfHHM

' '

w

I

' »" « I H I I ' I !

"I«

(.11 l l . : . l : i

I i

• t.. I ! .M Wl *!(l«l ..ŞUH *tM »i' I -I »MM* • J *JU İ M * » " ' «l»IK'H|MW«««*v»l < • *


MOĞOL KANUNLARI

191

(Savaş sırasında ve savaştan sonra disiplin hakkında ayrıntı­ lı ve korkaklar ile emirlere karşı gelenler hakkında ağır ceza teh­ ditlerini bildiren hükümler ihtiva eder. Sonundaki hükümler özel­ likle ilgi çekicidir: manastırlar hiç bir şekilde tahrip edilemezler. Sivil halktan karşı koyanlar öldürürler, boyun eğenlere ise yiye­ cek verilir. Tutsakların üzerlerindeki elbiseler yırtılmıyacak, ko­ calar kanlarından ayırtılmıyacaklardır. Ordudaki prensler her türlü vasıta ile genel huzuru sağlıyacaklar ve halka yardımlarda bulunacaklardır. Sessiz halkın tümü bir fark gözetilemeksizin tut­ sak yapıhnıyacaktır. Sivil halka karşı türlü zor ve yağma ağır ce­ zalarla teyid edilmiştir). 11. Mad. (10. Mad. atlanmıştır). (Bu madde zamanından önce sürek avını, savaşı veya kurul­ tayı eve gitmek için terkedenlere verilecek cezalan ihtiva eder). 12. Mad. Yılda iki kez, 6. ve 12. aylarda, her sancaktan bir adam talimat almak üzere başkente gönderilir. 13. Mad. (Ch'ien-lung'un 52. saltanat yılından bir kararname -1787). Bundan böyle bütün Kunglar ve yüksek rütbeliler özel olarak gö­ rüştükleri, İmparatorun yüksek rütbeli elçileri önünde diz çöke­ cekler ve iyice eğileceklerdir. Ancak elçiyi görev icabı görüyorlarsa bu tamamen yasaktır. Bu emirden Dış Moğolistan'ın Moğollan an­ lamalıdırlar ki, ben herkese aynı muameleyi yapmaktayım, bun­ dan böyle buna uymalıdırlar. 5. Bölüm : Sınırlar ve Karakollar 1. Mad. Yabancı bir mülkün sınırını geçen 1. ve 2. derecedeki bir prens 10 atla, bir Bayie, Bayse veya Kung 7 atla, bir Taici veya Tabunan 5 atla, halktan birisi ise bir öküzle cezalandınlır. 2. Mad. Başkasının mülküne girip hayvanlarıyla orada göçebelik et-


EKLER

192

mek yasaktır. Cezalar: Tabunanlara kadar prensler için aylıkları­ nın bir yıllık tutarı; aylıksız Taici ve Tabunanlar için 50 at; halk­ tan kimseler için (ham suçlu hem, de suçun işlendiğini bilen) ya­ bancı mülkün sahibinin lehine olmak üzere bütün hayvanları. 3. Mad. Her iş sahibi (esnaf) işini Casak - prensine, Bayie'ye, HoşunCangin'e ve Mayren-Cangin e bildirmek zorundadır. Bunları de­ netlemek için bir cangin tâyin edilir ve bunlardan her onu bir araya gelerek denetlemeyi kolaylaştırmak için bir birlik kurmak zorundadırlar. Bu esnaf yüzünden çıkan her türlü kargaşalıktan yukarda adı geçen prens v.b. sorumludurlar. Kim hısımlarını ziyaret etmek veya başka bir sebeple seyahet etmek istiyorsa, ilgili makamlardan, üzerinde seyahetin maksadı yazılı bir izinname almak zorundadır. Prensler v.b. böyle seyyah­ lar tarafından yapılan hırsızlıklardan sorumludurlar. Sahte bir seyahet izni ile yakalananlar 100 kamçı darbesi ve 3X9 hayvanla, suça katılanlar da 90 kırbaç darbeci ve 2X9 hayvanla cezalandırı­ lırlar. 4. - 7. Mad. (Bu maddeler Samurların yakalanmasını, yerden jensan kö­ kü çıkarılmasını ve bu maddeler ile ticareti yasaklamaktadır). 8. Mad. (Bu madde, sürek avı için ayrılmış olan yerlerde avlanmayı yasaklar). 9. Mad. (Bu madde bunun için belirtilmiş altı yerden Çin'e geçişi ve bu sırada uyulacak kuralları gösterir). 10. Mad. (Bu madde savaş bakanlığının iznine bağlı silâhların ve İm­ paratorun iznine bağlı cephanenin satın alınması ile ilgilidir).

*Vtwn.

• "

»

I

' Mı «l#i|ıH.*|. :.|«

1 l| ü i

i.

I |. , ):.| . . H»| nWWm

.»III

Î| lWR |ıl4 .1 i.n,||| u 4i|»: MM^KMMIMfe * ' '


MOĞOL KANUNLARI

193

11. Mad. (Dış ülkelere, özellikle Rusya şiddetle yasaklanması).

ve Türkistana

silâh satmanın

12. Mad. (Yabancı elçilerin askerî muhafızlarla götürülmesi rallar) .

hakkında ku­

13. Mad. (Elçilerin yiten eşyalarından muhafızların sorumlu oldukları ile ilgilidir). 14. Mad. Sınırı geçmiş olan kaçakçılar yakalanırsa, bunlar iki gün içe­ risinde Li-fan-yüan'a gönderilmek gerekir. Bunu savsaklıyan Casak-prensleri üç aylıklarını verirler. 15-17. Mad. (Sınır karakollarındaki disiplinin bozulmasında suçlulara ve­ rilecek cezaları gösterir). 6. Bölüm: Soygunculuk ve Hırsızlık 1. Mad. Bir görevli veya başka bir kimse yalnız başına veya başkala­ rının yardımıyla bir kimseyi soyar veya öldürürse, fail ve yardım­ cılarının kafaları kesilir ve bu kafalar alenen teşhir edilir. Soygunculuk sırasında bir kimse yaralanmış ve malları alınmışsa, fail ve yardımcılarının kafaları kesilir ve aileleri ve bü­ tün mamelekleri, bir liste yapılarak, soyguna uğrayana verilir. Mağdur yalnız yaralanmış da malı alınmamışsa, fail sonradan boğulmak üzere zindana atılmaya mahkûm edilir, failin bütün mameleki bir liste yapılarak yaralanana verilir; failin ailesi güz yargılama toplantısında ceza bir derece indirilinciye ıkadar Sancak'da kalır, bunun üzerine ailesi Honan ve Şantung illerine mec­ burî çalışmaya gönderilir. Suça iştirak edenler mamelekleri ile bir-


EKLER

Î94

likte mağdurun olurlar; aileleri Honam ve Şantung illerine mec­ burî çalışmaya gönderilirler. 2. Mad. (Bu madde müessir fiilsiz soygunculukla ilgilidir: soygunu bir kişi yapmışsa, bu ailesi ve bütün mameleki ile birlikte mecbu­ rî çalışma için Çin'e gönderilir. Suça katılanlar varsa, asıl fail sonradan boğulmak üzere zindana atılmaya mahkûm edilir, bütün mameleki ise soyulanın olur; failin ailesi güz yargılama toplantı­ sında ceza bir derece aşağı indirildikten sonra Çin'e mecburî ça­ lışmaya gönderilir; suça katılanlar da aileleri ve mamelekleri ile birlikte mecburî çalışma için Honan ve Şantung'a gönderilirler). '

3. Mad.

[

Bir görevli veya başka bir kimse tarafından yalnızca veya su­ ça katılanlarla hayvan veya başka şeyler çalınmış da, hırsızlığa uğrayanın komşuları hırsızları izlerken bunlar direnmişler ve izliyenlerden birisini öldürmüşlerse, asıl fail derhal kafası kesilmeğe mahkûm edilir, ailesi ve bir listesi yapıldıktan sonra bütün ma­ meleki davacılara verilir; suçu katılanlar aileleri ile birlikte güney illerinde bulunan askerlerin kölesi olmak üzere oralara gönderilir; bunların bütün mamelekleri, bir listesi yapıldıktan sonra davacı­ lara verilir. (İzleyenlerden birisi yalnızca yaralanmışsa 2. madde­ ye uygun hareket edilir). 4. Mad. Soygun sırasında suçüstü yakalanan kimse ölümle cezalandı­ rılır. Asıl fail ve yardımcıları zindana atıldıktan sonra kafaları kesilerek cezalandırılırlar. Ölüm cezası yerinde gözükmezse, asıl fail için ceza 3X9 hayvan, yardımcılarının herbiri için 9 hayvan­ dır. 5. Mad. Kim deve, at, boynuzlu hayvan veya koyun çalarken bir adam öldürürse kafası derhal kesilir ve bu kafa alenen teşhir edilir. 6. Mad. 30 attan fazla hırsızlık yapanlar ve yardımcıları sonradan bo­ ğulmak üzere zindana atılırlar. Güz yargılanma toplantısında bun-

111

'

' ' ' *'' ' W

'ffl«^*MH'*lü «İlerimi!*

.*.«*(( f^JKi.


MOĞOL KANUNLARI

195

lara âdet olan işlem yapılır. Suç işlenirken yardım etmeyip de yal­ nız çalınan malların paylaşılmasına katılan kimsenin cezası bir de­ rece indirilir ve kendisi malaryalı Yünnan, Kuayçov, Kuangtung ve Kuangsi yörelerine gönderilir. Suça katılan ve çalman maldan da pay alanlar mehilli olarak idama mahkûm edilirler. Suçun işle­ neceğini bilipte işlenmesinde hazır olmıyan, ama genede çalman mallardan pay alanlara bir derece aşağı ceza verilir ve kendileri Hukuang veya Fuki'ene gönderilir. (Bundan sonra çalınan hayvan­ ların sayısına göre gittikçeazalan cezalar gelmektedir). 7. Mad. (Uzak bölgelerdeki Moğollarla ilgilidir - Olot'lar, Turgutlar ve Uriangay'lar-; buralarda hayvan hırsızlığında asıl faille yardımcı­ ları arasında fark gösterilmez). 8. Mad. Hayvan hırsızlığı hakkında hüküm verilirken, failin aynı yıl içinde daha önce de hayvan çaldığı anlaşılırsa, iki suça birden ce­ za verilir; ancak suç birinci hırsızlık önceki yıl işlenmişse dikkata alınmaz. 9. Mad. Asıl fail kaçmış, yardımcısı mahkûm olmuşsa, bu beriki, asıl faile karşı açılacak dâvada tanıklık edinceye kadar hapishanede saklanır cezası infaz edilmez. 10. Mad. Bundan böyle haber vermeden başkasına ait hayvanları tutup saklayan her Taici hısız sayılır ve rütbesini 6 yıl için yitirir. 11. Mad. Bir Taici hırsızlık yaparsa rütbesini yitirir, halktan birisi gibi olur ve bütün hayvanlarını mağdura verir. Ona bağlı olanlar ve köleleri en yakın sıradan hısımlarına verilir. Casak ise eksik de­ netim ve kötü könetimden ötürü sorumlu tutulur.


EKLER

196 12. Mad.

(Bu madde eski-1779 yılından kalma -.hırsızlıktan dolayı rütbesi alınmış bir Taici hakkında çıkartılmış bir emirnameyi ih­ tiva etmektedir). 13. ve 14. Mad. (Her iki madde de hırsızlık yapan Taici'lerin bazı durumlar­ da denetim altına konulması ile ilgilidirler). 15. Mad. Çalınmış hayvan için verileri, cezayı bir Moğol ödiyemiyecek durumda ise, bunu Sancak Taici'si öder. Hırsız bir görevli ise, da­ ha yüksek görevliler ona ödemede yardım ederler. 16. Mad. (İmparatorun sürek avlarında at hırsızlığı lar çalınan hayvanların sayısına göredir).

ile ilgilidir: ceza­

17. Mad. Hayvan hırsızlıklarında yalnız elebaşı asıl fail olarak kabul edilir. Birçok kişi hırsızlığa katılmış, bunlar yolda gruplara ayrıl­ mış, türlü yerlerde veya birkaç kez çalmışlarsa, her fiil ayrı ayrı cezalandırılır. 18. Mad. Hırsızlara yataklık eden prensler v.b.g,. aylıklarının bir yıllık tutarı ile cezalandırılırlar Onlara yataklık ettiklerini inkâr ederlerse, amcaları, yoksa amca oğulları bu iddianın doğru oldu­ ğunu yeminle teyit etmelidirler. 19. Mad. Hayvan çaldığından şüphe edilen ve bunu inkâr eden kimse iddiasını yeminle teyit etmelidir. Yemin ederse aleyhindeki işlem durdurulur. Yemin etmezse kendisine, kanunlara göre çalınan hayvanların sayısına uygun düşen ceza verilir. Hayvanlara zilyed olan ise 9 hayvanla cezalandırılır. Zilyed kendisi hırsızı haber ve-

""

" " " « ' i " i'M••!»mm. '•»'» '•«(•••».«-.•»«•••«••«.t


MOĞOL KANUNLARI

197

rirse, hırsız suçun ağırlığına göre ya derhal idamla, ya zindana atıldıktan sonra idamla ya da sürgünle cezalandırlır; zilyed ise cezalandırılmaz. 20. Mad. Çalınan hayvanların sahibi bunların sayıları, yaşları, renkleri ve hırsızlığın ay ve günü hakkında ilgili mercie tam bilgi vermek zorundadır; bu bilgileri Casak tutanağa geçirir. Bu bilgiler verilmemişıse veya bunlarda gerçeğe aykırı hususlar sonradan tesbit edilirse iddia hakkında bir işlem yapılmaz. 21. Mad. Mâlik kendisinden çalınmış olan hayvanları tanır, dâvalılaı ise bunları üçüncü bir kişiden aldıklarını iddia ederlerse, bu kişi­ ler yüzleştirilirler. Üçüncü kişiler itiraf etmezlerse, dâvâlılar ye­ mine çağrılırlar. Yemin ederlerse serbest bırakılırlar ve hayvanlar sahibine geri verilir. 22. Mad. (Bir sürek avı sırasında çalınmış olan atların sahiplerine geri verilmesi ile ilgilidir). 23. Mad. Çalışmış hayvanları üçüncü kişiler tutarlarsa, bunlardan (sa­ hibine iade edilen) bir tanesi için bir teşekkür, 2-10 tanesi için bir, bundan sonra her 10 hayvan için bir hayvan hakkederler. 24. Mad. Hırsızlar çaldıkları bir hayvanı keser etini bırakırlar da bir üçüncü kişi bu eti alırsa, hayvanın değerini ödemek zorundadır. İzin son bulduğu bölgede yemin edecek bir Cangin seçilir; bu yemin etmeği reddederse mahkûm edilir. 25. Mad. Hayvanlar yollarını şaşırırlarsa, malik üç gün içinde komşu Casak-Bayle, Bayse ve Kung'lara haber vermek mecburiyetindedir;


198

EKLER

bunlar araştırma yapmakla görevlidirler. Bu araştırma üzerine yakalanan her büyük baş hayvan için bir koyun borçlanılır. Tu­ tulmuş hayvanı eğerliyen 5 hayvanla cezalandırılır. Tutulan hayvanların kasden kendisine ait olduğunu iddia edip alan kimse 3X9 hayvanla cezalandırılır. Yamlarak böyle hayvan­ ları teslim alan ise 9 hayvanla cezalandırılır. Hayvanın mâliki or­ taya çıkmaz, yakalıyan da onu saklarsa 9 hayvanla cezalandırılır. 26. Mad. Bir yerden bir yere gitmekte olanlar, yolunu şaşırmış hayvan­ ları tutamazlar; aksi hâlde hırsızlar gibi hüküm giyerler. 27. Mad. İz sürerken tanıklar yoksa, yemin de gerekmez. Bu bir yerden bir yere gidenlere uygulanmaz.

hüküm

28. Mad. Hırsızın izleri yeni terkedilmiş bir kamp yerine yemin ettirmek gerekir.

görülüyorsa,

29. Mad. İzlerin yok olduğu yerden insanların oturdukları yere kadar bir ok atımı mesafe varsa yemin ettirmek gerekir. 30. Mad. Deliller araştırılırken tanık bulundurulmalıdır. aratmazsa hırsız sayılır.

Kim evini

31. Mad. Çalınmış hayvanlar hakkında yapılan gizli bir ihbarda bil­ dirilen hususlar, bir kimsenin hırsızlıkla uğradığı kayıplara uyu­ yorsa, bahse konu hayvanların yanında bulunduğu kimse hırsız kabul edilir. 32. Mad. Kim çalınmış hayvanlar hakkında gizli haberleri olduğunu bildirirse, bu haberleri öğrendiği kimsenin adını ve sosyal duru-


MOĞOL KANUNLARI

19?

munu da bildirmek mecburiyetindedir. İhbar yalansa veya çalın­ mış hayvanlar başka yerde bulunuyorsa, ihbarı yapan, yemini et­ tiren Taici lehine 3 X 9 hayvanla cezalandırılır. Aynı şekilde davacı da boş yere dâva ettiği kişi lehine 3 X 9 hayvanla cezalandırılır. 33. Mad. (Hayvan veya eşya hırsızlığında rütbe sahiplerinin yemin et­ meğe mecbur olup olmadıkları ile ilgilidir). 34. Mad. Altın, samur veya su samuru postu, kumaş veya yiyecek çalın­ mış ise, ceza bunun miktarına uygun olmalıdır. Çalman şeylerin değeri iki yaşında bir boğanın değerine eşitse, ceza 3X9 hayvandır, bir koyunun değerine eşitse ceza 9 hayvandır, bir koyunun değe­ rinden azsa ceza üç yaşında bir boğadır. 35. Mad. Bir domuz veya köpek çalmanın cezası 5 hayvandır; bir kaz, ya ördek veya tavuk çalmanın cezası 2 yaşında bir boğadır, ayrıca çalınan şeyler de tazmin edilir. 7. — Bölüm : Cana karşı işlenen suçlar. 1. Mad. Bir prens başka bir Sancak'tan bir adamı kötülükten kasten, taammüden veya bir plâna katıldığı için öldürse onun yerine bir adam vermek zorundadır. 1. ve 2. derecede prensler ayrıca 100, Bayie, Bayse ve Kunglar 70, Taici ve Tabunanlar 50 atı öldürüle­ nin ailesine vermekle cezalandırılırlar. Katil halktan birisi ise, zindana atıldıktan sonra kafası kesi­ lir; suça iştirak eden zindana atıldıktan sonra boğulur; failin bü­ tün mameleki, listesi yapıldıktan sonra öldürülenin ailesine veri­ lir. Yardımcıların yardımcıları ise, aileleri ve bütün mamelekleri ile birlikte komşu ilçenin yönetmenine götürülür ve vazife başın­ daki Taici'ye köle olarak verilir. 2. Mad. Bir prens veya başka birisi keskin bir silâhla kötü niyetle ve


EKLER

200

kasten veya sarhoşlukla bir uyruğunu veya köleyi öldürürse, l.ve 2. dereceden bir prens 40, Bayie, Bayse ve Kung 30, bir Taici veya Tabunun 3X9 hayvanla ve öldürülenin erkek kardeşi lehine ceza­ landırılır; öldürülenin ailesi ise nereye isterse oraya götürülür. Öldürme kasiden olmamışsa, fail olayın sebeblerini yazılı ola­ rak bildirir ve suçu haber verir, eğer arada herhangi bir düşman­ lık yoksa, öldürülenin ailesi başka yere gitmek zorunda değildir. Bu durumda prensler, Bayie, Bayse, Kung, Taici ve Tabunanlar 9 aylıklarının tutarları ile cezalandırılırlar; aylık almıyan Taici ve Tabunanlar ise hazine lehine 3X9 hayvanla cezalandırılırlar. Hoşun-Cangin'den halktan birisine kadar kötü niyetle ve kes­ kin bir silâhla, ister taammüden olsun ister sarhoşlukla kölesini öldürmenin cezaları şöyledir: Hoşun-Cangin ve Mayren-Cangin için 3X9 hayvan, Calan-Cangin, Sumun-Cangin ve Teğmen için 2X9 hayvan, halktan birisi için 9 hayvan; bu hayvanları öldürülenin ailesi alır. Öldürülenin ailesi ve kardeşleri Sancak'tan çıkmak zo­ rundadırlar. 3. Mad. Kavga sırasında ağır yaralanan birisi 50 gün içinde ölürse, fail zindana atıldıktan sonra boğulur. 4. Mad. Şaka yaparken kasitsiz olarak bir kimseyi öldüren 3 X 9 hay­ vanla cezalandırılır. 5. Mad. Kasitsiz olarak bir kimseyi öldüren kimse, olay hakkında gör­ gü tanığı gösterebilirse yemin etmez 3X9 hayvanla cezalandırılır. Tanık yoksa ve olay hakkında şüpheler varsa, Sancak'tan yemini üzerine alacak bir kimse seçilir. Bu adam yemin ederse faile veri­ lecek ceza 3x9 hayvandır; adam yemin etmezse, fail zindana atıl­ dıktan sonra boğulur. Başkasının gözünü çıkaranın cezası 3x9 hayvandır; başkası­ nın kol veya bacağını kıranın cezası 9 hayvandır. Müessir fiilin sürekli sonuçları olmazsa fail atlarla cezalandırılır.


MOĞOL KANUNLARI

201

6. Mad. Kim kasden karısını öldürürse, önce zindana atıldıktan sonra boğulur. Karısını kavga veya tartışma sırasında kusurlu olarak öldürenin cezası kaymanasmın ailesinin lehine 3 X 9 hayvandır. Kadın davranışıyla olaya sebep olmuş ve kocası onu istiyerek öldürmüşse cezası 3x9 hayvandır. Fiil bir alet ile, kurşunla vurarak, parçalayarak, pıçaklıyarak veya sopa ile vurarak işlenmişse fail katil sayılır ve zindana atıl­ dıktan sonra boğulur. 7. Mad, Bir köle efendisini öldürürse parça parça kesilir. 8. Mad. Kendisine gelmiş olan bir kaçağı öldüren görevli boğulur. Katil halktan birisi ise zindana atıldıktan sonra boğulur. Bu suça katılanlar, yetkili Bayle'ye verilmesi gereken 3x9 hayvanla cezalandırılırlar. Bayie olayla ilgilenmezse, ceza olarak verilen hayvanların yarısı suçu ihbar edene yarısı hazineye verilir. 9. Mad. Ok atarken veya başka bir durumda ve bir araçla kölesini ya­ ralayan veya onun burnunu veya kulaklarını kesenler şöyle ceza­ landırılırlar : Sancak prensleri 5 X 9 hayvanla, Bayie v.b.g. 3 X 9 , alelade bir görevli 2 X 9 ve halktan birisi 9 hayvanla. 10. Mad. Kavga veya tartışma sırasında başkasının gözüne zarar veren veya kolunu veya bacağını kıran 3x9 hayvanla cezalandırılır; ya­ ralamanın kötü sonuçları olmazsa ceza 9 hayvandır. Bir gebe kadının çocuğunu düşürtenin cezası 9 hayvandır; yumrukla veya kırbaçla vurmuşsa ceza 5 hayvandır. Bir kavga sırasında sebebsiz yere başkasının dişlerini kıranın cezaisi 9 hayvandır. Başkasının saç topuzunu veya külahının püs­ külünü koparanın cezası 5 hayvandır.


EKLER

202

8. — Bölüm,: Dâvalar 1. Mad. Herkes kendi dâvasını kendisi açmalıdır. Ü;üncü bir kişinin açtığı dâvayı kabul eden mahkeme kâtibi ceza olarak atını verir. 2. Mad. Yung-Cheng'in ilk saltanat yılından (1723) önce açılmış Mo­ ğollarla ilgili her türlü dâvalarda işlem durdurulur, diğerlerinde ise devam eder. 3. Mad. Prensin karar bağladığı nizalar hakkında yeni bir dâva açan kimse, eğer prens adalete uygun bir karar vermişse, 9 hayvanla cezalandırılır. (Buna uygun olarak, Casak-Bayle, Bayse veya Kunglar iptidaen karar vermişlersıe, ceza 5 hayvan; Cangin veya diğer görevliler iptidaen karar vemüşlerse ceza 1 attır). 4. Mad.

" •

İnsanların gizlenildiğine dair ihbarlar, mutlak olarak nüfus sa­ yımı yılı içinde yapılmalıdır. Bundan sonraki ihbarlara itibar edil­ mez. 5. Mad. Bir Moğol bir dâva açmak istiyorsa, iddiasını önce Casak-pensine, Bayie v.b.g, sunmalıdır, yanlış karar verildiği takdirde dâva­ sını yeniden İlçenin en yüksek görevlisine bildirir. Bu da âdil bir karar vermezse o zaman davacı, verilen kararları açık ve ayrıntılı bir şekilde belirterek Li - Fan - yüan'a müracaat edebilir. Li - fan yüan meselenin ilçenin en yüksek görevlisine geri gönderilmesi veya meseleyi incelemek üzere yüksek bir görevlinin gönderilmesi hakında bir rapor düzenler. Bu rapor en yüksek makama sunulur. Bidayet mercilerine baş vurmaksızm doğrudan doğruya Li f'an-yüan'a gidenler, iddiaları yerinde olsun olmasın cezalandırılır­ lar, şöyleki : Taici ve görevliler 3x9 hayvanla, halktan kimseler ve köleler 100 kırbaç darbesi ile. Bahse konu olan basit bir şeyse,

«'»'M*»!

"I11

' '" '

I' ••'•«! I H I H

*.|l«.ifl«H #tn O M

aft»).!* 4

HM» M lı^W*fl«MV w >


MOĞOL KANUNLARI

203

bu Casaklara veya ilçenin en yüksek görevlisine geri gönderilir; mesele öldürme ile ilgili ise,-gereken raporun düzenlenmesinden sonra - Li-fan-yüan bu işle yüksek bir memuru görevlendirir ve bunun için de İmparator'un emrini rica eder. Li-fan-yüan bidayet mercilerinin kanunlara uygun olarak karar verdiklerini tesbit ederse, rapor düzenlenmez. Bidayet mercileri âdil olmıyan bir ka­ rar vermişlerse, bundan sorumlu tutulurlar. Buna karşılık iddia­ nın mesnedsiz olduğu anlaşılırsa, davacı aynı ölçüde cezalandırı­ lır. 9. Bölüm : Kaçakların tutuklanması 1. Mad. Yabancı ülkeye kaçarken, kendilerini izleyenlere ellerinde silâhla karşı koyanların, ele başı veya yardımcısı olmalarına ba­ kılmaksızın, hemen kafaları kesilir. Karşı koymadan yakalanırlar­ sa, ele başının derhal kafası kesilir, diğerleri ise derhal boğulur. Kaçanlardan birisi tarafından izliyenlerden birisi yaralanırsa, bunlar tutulur tutulmaz hepsinin kafaları kesilir. Kendisini izle­ yenlerden kimseyi yaralamadan geri gelen kaçağa 100 kırbaç atı­ lır ve eski efendisine geri verilir. 2. Mad. Meskûn bir yerden geçmekte olan bir kaçağı yakalayana, ka­ çağın mâliki 2 yaşında bir boğa verir. Buna karşılık bir kaçağı saklıyan, kaçağın mâlikine 9 hayvan vermekle cezalandırılır. içlerinden birinde bir kaçağın saklı tutulduğu yurtların onba­ şısı, kaçağın mâlikinin oturduğu yere 9 hayvan vermekle cezalan­ dırılır. 3. Mad. Kaçak bir köle bir kimse tarafından tutulur ve yerine geri götürülürse, bunu tutan kaçağın yanında bulunan şeylerin yansını alır, diğer yarısını ise kölenin efendisi alır; köle de 100 kırbaç dar­ besiyle cezalandırılır. 4. Mad. Kaçakları izleyenler ele başını öldürürlerse, kaçakların gas-


204

EKLER

bettikleri hayvanlar ve başka şeyler onların olur; yalnız yarısını alırlar.

atların

Kaçaklar ele basılarım ele verirlerse, izleyenler gasbedilmiş olan şeylerden hiç bir şey alamazlar, bütün bunlar kaçakların efendisine verilir. Bir kaçak bir kimsenin karısını veya atlarını kaçırırsa, tazmi­ nat olarak ailesini ve bütün mamelekini yitirir. Eğer birşeye mâ­ lik değilse, kendisine de birşey yapılmaz.- Kaçan bir köle için efendisi sorumlu tutulamaz. 5. Mad. Bir prens v.b.g. kaçakları görür de onları izlemezse, aylıkla­ rının bir yıllık tutarını ceza olarak verir. Kaçaklara bir baskın sırasında bir kimse öldürülrnüşse, ka­ çaklardan alınan malların yarısı ölenin hısımlarının olur. Ayrıca kaçak 3x9 hayvanla cezalandırılır. Kaçaklardan birşey alınmamış­ sa, o zaman kaçakların Casak-prensi ve Bayle'si 3x9 hayvan verir­ ler. 6. Mad. Bir kimsenin dış ülkelere kaçmasına kasden yardım eden Sancak prensleri v.b.g. rütbelerini yitirirler. Daha aşağı rütbede bir görevli yardım etmişse, boğulur ve bütün mallarına hazine el koyar; halktan birisi yardım, etmişse, kafası kesilir ve onun da mamelekine hazine el koyar. • 7. Mad. (Kaçakları sınıra kadar koğuşturmanın ve sınırdan önce geri dönmemenin vazife olduğunu bildirir. Aksi takdirde cezalar şun­ lardır: Cangin ve teğmen işlerinden atılır ve birincisi 3x9 hayvan, ikincisi 2x9 hayvan öder; astsubaylar işten atılırlar ve 5 hayvan öderler, bunlara ayrıca 100 kırbaç atılır; askerlere 100 kırbaç atı­ lır). 8. Mad. Bütün bir sancak kaçarsa, diğer bütün Sancaklar hepsi bir­ den, savaş kuralları uyarınca toplanmaya ve onları kovalamaya


MOĞOL KANUNLARİ

205

mecburdurlar. Bu sırada başarı gösteremiyen Casak-Bayle v.b.g. aylıklarının bir yıllık tutarı ile cezalandırılırlar. 9. Mad. (Bir Sancak'ın küçük birliklerinin kaçması ile ilgili kurallar koymakta 20 veya daha fazla adamın kaçması gibi- ve durumun derhal Li-fan-yüan'a bildirilmesi gerektiğini, savsaklamanın ceza­ landırılacağını bildirmektedir). 10. Mad. (Bir kaçağı öldüreni saklıyan prens v.b.g. verilecek göstermektedir).

cezaları

11. Mad. Sınırda dolaşıp duran Çinliler ve mançuryalı köleler yakala­ nıp Li-fan-yüan'a teslim edileceklerdir (Savsaklama hâlinde veri­ lecek cezalar arkasından .gelmektedir). 12. Mad. Bilerek hırsızları saklıyan ve teslim etmiyen prensler v . b . g aylıklarının bir yıllık tutarının ceza olarak öderler; aylık almıyan Taici ve Tabunanlar ise 9 hayvan verirler. 13. Mad. Hırsızların tutulmasına karşı koyan ve bunların kaçmasını emreden prens v. b. g. 'lerin cezası aylıklarının bir yıllık tutarıdır; aylık almıyanlar ise 5 x 9 hayvan verirler. 14. Mad. Yakalanan hırsızlar Sancalanna götürülerek nezaret alınırlar.

altına

Mukden veya Kuei - hua - ch'eng'de bir suç işliyen Moğollar, suçun işlendiği yerde bekletilirler ve onlar hakkında karar vermek üzere bir casak veya Taici istenir


206

EKLER

15. Mad. Sürgüne mahkûm edilmiş suçluları Li-fan-yüan'a haber vere­ rek zindana atılmak üzere Casaklar yersel görevlilere teslim eder­ ler. 16. Mad. Şantung veya Honan'a sürülmüş Moğollar kaçarlarsa, ilk kaçış için ceza bir ay K'ang ve Fukien veysı Hukuang'a yollanmadır; ikinci kaçış için ceza iki ay K'ang ve Yünııan, Kuayçov, Kuangtung veya Kuangsi'ye uzak malaryalı bölgelere yollanmadır; üçüncü kaçış için 3 ay K'ang ve ikamet yerinin değiştirilmesidir. Ölüme mahkûm edildikten sonra affa uğramış ve bir garnizo­ na sürülmüş olan bir Moğol kaçarsa ve hakkında başka bir iddia yoksa, daha kötü bir yere gönderilir (ayrıca şu cezalar verilir : ilk kaçış girişiminde 2 ay K'ang, 2. kaçış girişiminde 3 ay K'ang ve damgalanmak v. b. g. ). 17. Mad. (Eksik nezaretten ötürü suçlunun kaçmasına sebeb olan görev­ lilere verilecek cezaları gösterir). 18. Mad. Yakalanan hırsızların elinde bulunan şeyler ve ceza olarak alınan hayvanlar ikiye ayrılır, birisi mükâfat olarak yakalayana ve­ rilir, diğeri malı çalınana. 19. Mad. (Kaçan savaş tutsakları ile ilgilidir — Olotlar ve Türkistanlı­ lar). 20. Mad. (Köle olarak gönderilen ve Moğolistan'a kaçmış olan bir suç­ luyu yanma alana verilecek cezalan gösterir). 10. Bölüm : Türlü suçlar 1. Mad. Kim sıcak tutan bir külaha, külahın kenarından daha uzun

ll|.t»WHi

'

• J

|

» »lı W ! | H 4 » |

i.M

İM ılı •

«

ı. iı ı. (ııl , J .1 nı|. .ını«ı*ş|4|l f | « ıı i (ı ( t j p n ı . ,4 «,„ ı M ı W n , ^ ı ı ^ ^ M M M H B f r ^ t . ,


MOĞOL KANUNLARI

207

bir püskül takar kulaklarını örten bir külah veya kenarsız bir keçe külah giyerse bir atla cezalandırılır. 2. Mad. Belirtilmiş zamandan önce ve sonra yeni yılı kutlamak yasak­ tır (bundan sonra bunun cezaları gelmektedir; cezalar rütbeye gö­ re basamaklıdır: Sancak prensi 9 hayvan verir, halktan birisi 1 at. Cezaları haber veren alır). 3. Mad. (Prenslere hakarette verilecek cezalar. Hepsi hayvanla ödenen cezalardır; hakarete uğnyanm rütbesine göre basamaklıdır. Ce­ zaları hakarete uğrıyan alır). 4. Mad. Kendiliğinden silâha sarılmak yasaktır (Basamaklı cezalar : prenseler, aylıklarının yıllık tutarının yarısı; halktan kimseler, 5 hayvan). 5. Mad. Kim bir yolcuyu evinde geceletmez ve bu yolcu da soğuktan donarsa 9 hayvan öder; soğuktan donmazsa ceza 2 yaşmda bir boğadır. Evinde geceletir ama, yolcunun eşya veya hayvanlarını çalarsa, ona tazminat verir. 6. Mad. Kendi yurt'una girip atını da yurtun önüne bağlamış olan bir yolcunun bu atmm üçüncü bir kişi tarafından çalındığını iddia eden veya yolunu şaşırmış hayvanlan yanında tutan kimse zarar gören yararına 5 hayvanla cezalandırılır. 7. Mad. Çiçek çıkarmış durumda yabancı bir evde yatıp başkalarına hastalığı bulaştıran bir kimse, çiçekten birisi ölürse 3 x 9 hayvan­ la, ölmezse, 9 hayvanla cezalandırılır. Hastalık çiçek değilse ceza 1 attır.


208

EKLER

8. Mad. Deliler, amcalarının, kardeşlerinin, yiğenlerinin ve aileler bir­ liğinden en yakın hısımlarının denetimi altına verilirler. Hısımları yoksa, denetim komşu onbaşıya düşer. Denetim azlığından deli kaçarsa, denetimle görevli olanlara 100 kırbaç atılır. 9. Mad. Bir hayvan inini dumanlıyan ateşi söndürmeden bırakırsa, ha­ ber verenin lehine 9 hayvanla cezalandırılır. Yangın genişler ve hayvan yanarsa, fail bundan sorumludur; bir insan yanarsa, suçlu 3 x 9 hayvan öder (Bundan sonra, diğer savsaklamadan ötürü çı­ kan yangınlarda verilecek cezalar gelmektedir). 10. Mad. (Bir adamın ölmesine sebep olan kundakçılıkta verilecek ce­ zalar: görevliler zindana atıldıktan sonra boğulur, halktan kimsele­ rin zindana atıldıktan sonra kafaları kesilir, ayrıca her ikisinin de mamelekleri davacının lehine müsadere edilir. Yalnız hayvan yanmışsa cezalar şöyledir: görevliler için, görevin yitirilmesi ve dava­ cı lehine mamelekin müsadere edilmesi, halktan kimseler için, 100 kırbaç darbesi ve mamelekin müsaderesi). 11. Mad. (Bu madde mezarların tahrip veya kirletilmesi hâlinde veri­ lecek ağır cezaları gösterir. Cezalar ölünün eski rütbesine göre ba­ samaklıdır). 12. Mad. Bir Moğol bir Moğol erkek veya kadınını kandırarak yanına alır sonra da köle olarak satarsa - satış akdi mevcut olsun veya ol­ masın - 100 kırbaç darbesi ve 3 x 9 hayvanla cezalandırılır; kanan kimseye de 100 kırbaç atılır. 13 Mad. Dış Moğolistan'da bir kimse Çinli bir erkek veya kadını kan­ dırıp köle olarak satarsa - bahse konu olanlar özgür olsunlar köle

1, ', M ...MHI| Ami»ŞI*iW>

HM »I IKHıl)

<l <«*IH>ı«HHi»IMI<.flfl«»MMİ««u >! . i ;l

Mi


MOĞOL KANUNLARI

209

olsunlar, satış akdi meydana gelsin veya gelmesin, kaçırma vuku bulmuş ve kaçırılan da neyin bahse konu olduğunu bilmemişse zindana atıldıktan sonra boğulur, yardımcıları 100 kırbaç darbesi ve 3 x 9 hayvanla cezalandırılırlar. Kandırılana ceza verilmez. Fail tek başına hareket etmişse cezası gene boğulmahdır. Kandırılan failin niyetlerini biliyorduysa, failin cezası 100 kır­ baç darbesi ve 3 x 9 hayvandır, kandırılanın cezası ise 100 kırbaç darbesi. 14. Mad. Asil olmıyan bir erkek, asil olmıyan bir kimsenin karısı ile zi­ na işlerse cezası 5 x 9 hayvandır, ayrıca zina işliyen kadın da ken­ disinden alınarak vura vura öldürmesi için kocasına verilir. Koca­ sı kadını öldürmezse, ceza olarak alınan hayvanlar prense kalır. Yabancı bir kadının aklını çelmeye çalışan kimsenin cezası 3 x 9 hayvandır. 15. Mad. Halktan birisinin karısı ile zina işliyen Sancak prenslerinin cezası 9 x 9 , Bayse, Bayie ve Kungların cezası 7 x 9 , Taici ve Tabunanların cezası 5 x 9 hayvandır. Bu hayvanlar zina işliyen kadının kocasına verilir. 16. Mad. Halktan birisi bir prensesle zina işlerse parça parça kesilir, prensesin de kafası kesilir, zina işliyen erkeğin ailesi de köle olur. 17. Mad. Kötü davranışlı kimselere Sancak içinde tahammül edilmez, bunlar aileleri ve mamelekleri ile birlikte Posta duraklarında ça­ lışmak üzere Honan veya Shantung'a gönderilirler. 18. Mad. Bir yabancının hayvanını vuran veya döve döve öldüren 9 hay­ van öder. Savsaklama yüzünden bir at vuran iki at öder. Hayvan ölmez ve iyileştikten sonra malikine geri verilirse ceza iki yaşında bir boğadır.


EKLER

210

11. Bölüm: 1. Mad.

Lamalar. '

.

: i ;

(Lama'larm elbiselerinin renkleri hakkında kurallar ihtiva eder; İmparator ayrı bir renk vererek bir Lama'yı taltif edebilir; bunun dışında aksine hareket edenler cezalandırılırlar: Gelong ve Getsul'lar 9 hayvan, öğrenci ve rahibeler 100 kırbaç darbesi.) 2. Mad. Kim Lama'ları veya Lama öğrencilerini tabib olarak ve âyin için evine götürmek isterse, Baş Lama'ya baş vurur. Bunun üzeri­ ne, onu geri getirmek ve gene baş Lama'ya teslim etmek koşuluyla, evine götürmek ve hizmetinden yararlanmak izni verilir. Lamalar veya öğrencileri yabancı bir evde bir gece geçirirlerse veya baş Lama'dan habersiz manastırdan uzaklaşırlarsa, veya onları evine gö­ türen baş Lamanın haberi olmadan götürmüşse, böyle kendi ken­ dine manastırdan uzaklaşmış ve yabancı bir evde gecelemiş olan Lamalar veya öğrencileri hazine lehine 3 x 9 hayvanla cezalandırı­ lırlar. Bunları götüren kimse ise cezalandırılmak üzere Li-fan-yüan'a teslim edilir. Evli olmıyan bir kadının yanında geceliyen Lama ve­ ya öğrencisi dinsel rütbesini yitirmek ve 100 kırbaç darbesi ile ce­ zalandırılırlar. Kadın bir Moğol kadını ise ona da 100 kırbaç atı­ lır, bir cinli kadın ise cezalandırılmak üzere Li-fan-yüan'a teslim edilir. 3. Mad. Bir rahibe cinsel ilişkide bulunursa, dinsel rütbesini yitirir ve 100 kırbaç darbesi ile cezalandırılır. İlgili manastırın baş rahibi de 3 x 9 hayvanla cezalandırılır. 4. Mad. Lama manastırlarına kadınların girmesi yasaktır. Bir Lama oturduğu yere bir kadın sokar ve onu yanında tutarsa, suçlu Lama cezalandırılır (bundan sonra dinsel rütbeye göre basamaklı hay­ van cezaları gelmektedir). Böyle bir kadının kocası Çinli ise, ceza­ landırılmak üzere Li-fan-yüan'a teslim edilir. 5. Mad. Herhangi bir sebepten mahkeme önüne çıkartılan Lamalar'ın


MOĞOL KANUNLARI

2İİ

Önce dinsel rütbeleri kaldırılır ondan sonra haklarında hüküm ve­ rilir. Lama beraat ederse dinsel rütbesi kendisine geri verilir. Bir Lama'dan ceza olarak alman mallar, başka manastırların Lamalarını mükâfatlandırmak üzere Li-fan-yüan'm tasarrufuna ve­ rilir. 6. Mad. Hırsız veya soyguncuları yanına alan bir Lama, onların çarp­ tırılacağı cezaya çarptırılır. 12. Bölüm : Ceza olarak alınan mallara uygulanacak işlem 1. Mad. 9 hayvan şu hayvanlardan meydana gelir: 2 at, 2 yetişkin bo­ ğa, 2 inek, 2 üç yaşında ve 1 iki yaşında boğa. - 5 hayvanın anlamı şudur: 1 yetişkin boğa, 1 inek, 1 üç yaşında boğa ve iki yaşında boğa. Her zaman icra ve infaz organlarına üç yaşında bir boğa ve­ rilir. 2. Mad. Hükümlünün ilçesinin Casak'ınm ulaklarına üç yaşında bir boğa verilir; davacının ilçesinin Casak'mın ulakları da her 10 ceza hayvanından bir hayvan alırlar, ancak üç hayvandan artık alamaz­ lar. 3. Mad. Prens her 9 ceza hayvanından 1 hayvan alır; 9'dan aşağı ceza­ larda birşey alamaz. 4. Mad. Mal cezalarının yarısı haber verene verilir. 5. Mad. Haber verenden kim kötü niyetle ve zorla hayvan alırsa ceza­ landırılır, şöyleki: prensler 3 x 9 , Bayie, Bayse, Kunglar, Taici ve Tabunanlar 9 hayvanla. Bu alınmış olan hayvanları haber verene geri verilir, ayrıca bu istediği yere göç edebilir.


EKLER

212 6. Mad.

Mal cezasına çarptırılmış olan kimsenin hayvanı yoksa, bu hususta Cangin veya hükümlünün Sancak'ından birisinin yemin etmesi gerekir. Aksi ispat edilirse, ceza ödettirildikten başka, ye­ min eden de 9 hayvanla cezalandırılır. 7. Mad. 3 x 9 hayvandan daha yüksek bir cezaya hükmedildiği zaman yemini Hoşun-Cangin, yoksa Cangin'den birisi eder. 8. Mad. Prensler, Bayie, Bayse, Kunglar, bunların kayınları ve Tusalakçılar ceza dâvalarında yemine zorlanamazlar, Sancaklarından bir Taici bunun için seçilir. 9. Mad. Hükümlünün hayvanları cezanın ödenmesine yetmezse, her hayvan yerine 25 kırbaç darbesi vurulur. Ancak bu darbelerin sa­ yısı 100'ü geçemez. 10. Mad. Hazineye düşen ceza hayvanlarını kurultayın başkanı Casaklarla birlikte toplar ve özellikle çalışkan görevlilere dağıtmak için kullanır; bu husus denetim amacıyla Li-fan-yüan'a bildirilir. 11. Mad . (Soyguncuların suç yerinde idamlarını emreder) 12. Mad. (Aylıklarını hazineye verme cezasına çarptırılmış olan prens v. b. g. lerin bunu gümüş ve ipek olarak ödemelerini emreder). 13. Mad. Mahkeme önüne getirilmiş bir meseleyi taraflar kendi arala­ rında çözümliyemezler. Davacının ve dâvâlının Casak-Bayle'leri me­ seleyi barışçıl yoldan çözümlemek için adamlar tâyin ederler. Bu

•Ml|'fc»WI»" . ı ı

(

|

ı N ıttl|.H|.||

M|I| I H I

I<

I. I , , 11|,|. ,«141 ,#14* }li» n l |

I IftnM ' ' l*!|[ H Ufu *!l.ll,.HMWMllfc. :l>l


MOĞOL KANUNLARI

213

tâyin iki gün içinde yapılmazsa, suçlu Casak her geçen gün için 3 yaşına bir boğa ile cezalandırılır. 14. Mad. Bir suçu haber veren kimse hiç bir durumda yemin ettirilmez, yemin hırsıza ettirilir. 15. Mad. Suç haber verenler veya aynı şekilde bir dâvaya katılan kişi­ ler, isteklerine göre başka bir Sancak'a gönderilirler. Bunlar görev­ li Sancak prensi v. b. g.'lerin yanında değil, hüküm sürmiyenlerin veya görevli olmıyan Taici ve Tabunanlann yanında hizmet gö­ rürler. 16. Mad. Ölüm cezası ile teyid edilmiş bir suçu işlemiş olma şüphesi altında bulunan herkes, suçunu ikrar etmez ve tanıklar da getirmez­ se yemine zorlanır. 17. Mad. Bir Taici veya görevli hırsızlara yemini bağışlamış, sonradan da üçüncü kişiler tarafından çalman mallar bulunmuş, ve hırsı­ za yemini bağışlamış olanlar hareketlerinin yanlış olduğunu ka­ bul etmemişlerse, bunların amcaları hırsızı yemin ettirmeğe zor­ lanırlar. Bunu yapmazlarsa, Taici ve Tabunanlar 5 x 9 hayvanla, diğer görevli ve onbaşılar ise 3 x 9 hayvanla cezalandırılırlar. 18. Mad. Hırsızlık yapan 10 yaşından küçük bir oğul mahkeme önüne çıkarılamaz. 19. Mad. Çin'de suç işliyen bir Moğol'a çin kanunları uygulanır; Moğo­ listan'da suç işliyen bir Çinli'ye Moğol kanunları uygulanır. 20. Mad. Suçhı bir Moğol boğulma veya idama mahkûm edilmek gere-


İl4

EKL E R

kiyorsa, Casak'ın garnizonunda yapılacak soruşturmadan sonra, olayı bildiren bir rapor Li-fan-yüan'a gönderilir; bu üç yargıç tâ­ yin ederek görüşünü imparatora bildirir ve ondan emir bekler. 21. Mad. Bir adamı öldürdüğü için boğulmaya mahkûm edilmiş bir Mo­ ğol affedilmişse, idam edilmez, öldürülenin hısımları lehine 3 x 9 hayvanla cezalandırılır. 22. Mad. Ağır bir suç işleyip de ölüm cezasından kurtulmak istiyen kim­ se, suç öğrenilmeden önce, ölüm cezasının uygulanmamasını dile­ yen bir dilekçeyi Li-fan-yüan'a sunmalıdır. Bu durumda suçlu 100 kırbaç darbesi ile cezalandırılır, ailesi ise görevli olarak çalışan Taici'ye köle olarak verilir. Bütün mameleki de mağdura kalır. 23. Mad. Bir suçtan dolayı hüküm giymiş olan bir Moğol cezadan kurtul­ mak istiyorsa, diyet olarak 9 x 9 at öder. Ailesini de cezadan kur­ tarmak istiyorsa, bu, iki tarafın anlaşmasına kalmıştır. Bir Çinli ile ilgili bir işten ötürü ölüm cezasından diyetle kur­ tulmak istiyen kimse ailesi için diyet verirken, her 9 yaşını geçmiş aile üyesi için 2 x 9 hayvan ödemek zorundadır. Ailesini diyetle kurtarmazsa, kendisini de kurtaramaz. 24. Mad. Lamalar'dan hayvan çalındığı zaman hırsızın el konulan ma­ meleki Lamalara değil hazineye verilir. 25. Mad. Sancak Moğolları Çinliler'den hayvan çalarlarsa, hırsızlar idam edilir, ancak bunların aileleri davacılara verilmez, görevli Moğol Taici'lerin kölesi olurlar. 26. Mad. Moğol suçlular boğulma yoluyla idama mehilli olarak mahkûm edilmiş ve cezaları sonra af yoluyla bir derece indirilmişse, Moğol

i • M...III.I

.«4ll|u#|*f:»|fl H l | . - I ' « i ( ! 4 •*^l|[|H«(Hail.l!*.mMMMlw 1 ( Hı.

• • .1 -I,


MOĞOL KANUNLARI

215

kanunlarına uygun olarak, öldürülenin hısımlarının lehine 3 x 9 hayvanla cezalandırılırlar. Bu ödemede bulunacak durumları yoksa posta duraklarına zorla çalıştırılmak üzere Şantung veya Honan'a gönderilirler. 27. ve 28. Mad. (İç-Moğolistan'da öldürme ve hırsızlıkla ilgilidir). 29. Mad. Sürgün yerine giderken Pekin'den geçmek zorunda olan suçlu­ lar, gidecekleri yere ulaştırılmak üzere Adalet Bakanlığına teslim edilirler; bunun dışında, eğer Pekin'den geçmek yolu çok uzatıyor­ sa, bakanlığın gösterdiği yollardan gönderilirler.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.