n İ n a m o R i g z Çi k ı ş ı k a Y r u ğ U
i s e l e m e c
“Korkmak mı?” “Batman hiçbir şeyden korkmaz” “Esas korkan benim.” “Joker’in benimle ilgili haklı çıkmasından korkuyorum.”
Merhaba, bu yazıyı yazarken ilk defa bir inceleme yazısında kalem kâğıt kullanmadığımı söylemeliyim, bu da normal olarak kalem kâğıt kullanırken ki kelimelerimi kullanamayacağımı his olarak aynı olmayacağını düşünmemi sağlıyor, bir senarist olarak böyle hisseden kaç kişi vardır bilemiyorum. Hal böyle olunca yazacağım şeyin iyiliğinden şüphe ediyorum, peki bu durumda Arkham Tımarhanesinin yazarı olsa ne hissederdi? Grant Morrisonun ne hissettiğinin bir öneminin olduğunu düşünmüyorum, neden böyle söyledin derseniz eğer şunu söyleyebilirim, adam ne yazarsa, nasıl yazarsa iyi yazacakmış gibi bir hava veriyor çünkü. Şimdi ilk olarak neden yazardan başladım, çünkü sanırım en kısa sürecek kısım bu kısım olacak, çizimler üzerine sanırım buradakinden fazla değineceğim (sanırım). Arkham Tımarhanesini okuduğumda aklımda tek bir soru vardı, bu hikâye başka türlü çizilseydi aynı anlamı, duygu-
“Burası tekinsiz bir âlemde tekinsiz bir ev. Puslu havasında bütün dürtülerimizin buluştuğu, Kabul edildiği ve kader olarak benimsendiği.”
– Philip Larkin, Kiliseye Gitmek yu, içeriği bize verebilir miydi? Cevabım basit bir evet verebilirdi ötesine geçemedi, Bir hikâyede de en iyi olan kısım, en önemli olan kısım da budur, onu ne şekilde anlatırsan anlat, aslında hep aynı şeyi anlatıyor olursun anlam değişmez. Grant Morrison bunu çok iyi bir şekilde becerebilmiş bir senarist olduğunu bu hikâye ile bizlere kanıtlıyor. Hikâyedeki içeriğe değinecek olursak (incelemelerimde spoiler olmaz o yüzden rahat olun), kısa bir özetle Batman ’in Arkham Tımarhanesine gidip orada Hücrelerinden çıkan mahkûmlar ile yaşadıklarını konu alan bir Çizgi Roman. tabiiki bu kadar kısa bir şekilde anlatılmaz direk sorana böyle söyleyebilirsiniz ama aslında çok daha derin bir hikâye ve anlatıma, içeriğe sahip. Mesela Tımarhanenin bazımız için ev olabileceğini, toplumun aslında her kesiminin yozlaşmış bir deliliğe sahip olabileceğini ve bunun sadece bir felsefeyi benimsemek onu
anlamak ve etkileşime geçmesi sayesinde ortaya çıkarılabilecek deliliğe dönüşebileceğini anlatıyor aslında. Düzgün, namusuyla para kazanıp çalışan biri, deli birinin benimsediği bir felsefeyi benimserse ne olur sorusuna cevap buluyoruz bir nebze bu Çizgi Romanda. Aynı zamanda deli sandığınız kişinin aslında dahi olabileceğini de fark ediyorsunuz. Tüm bunlar aslında bize neyi anlatıyor? Karakterlerin kişiliklerini mi, hangi karakter Joker gibi deli olabilir, hangi karakter Two Face gibi saplantılı olabilir ’in cevabını mı veriyor bu kitap, hayır… Aslında insanların ne kadar Joker, ne kadar Two Face olabileceğini anlatıyor, bunlar için neler gerektiğini gösteriyor başka bir hikâye üzerinden. Başka bir deli üzerinden, bir delinin nasıl akıl sağlığını yitirip o hale geldiğini görüyoruz gün be gün, bu da bizim kendimizin delilikten ne kadar uzakta olduğumuz görmemizi sağlıyor. Aslında belki de bizde birer deliyiz, sadece teşhis edebilecek kapasitede biriyle henüz
karşılaşmadık… Aynı Killing Joke’taki Joker’ in bize söylediği gibi. “Hayattaki en aklı başında adamı deliliğe indirgemek için sadece tek bir kötü gün yeterli. İşte dünya benim bulunduğum yerden bu kadar uzakta. Sadece tek bir kötü gün.” “Ah, evet! Kiliseleri ahlaksız düşüncelerle doldurun! Beyaz Saray’ı dürüstlükle tanıştırın! Çocukların alınlarına müstehcen kelimeler yazın! Kredi kartlarınızı yakın ve topuklu ayakkabılar giyin! Tımarhane kapıları açık kalsın! Varoş mahalleleri cinayet ve tecavüzle doldurun! İlahi delilik! Bırakın coşku olsun sokaklarda, coşku! Gülün ve dünya da sizinle birlikte gülsün!” bu da Jokerimizden bir replik, kitabı açıp okuduğunuzda görebileceğiniz bir repliktir kendileri, aslında Joker’ in ne kadar aklı başında bir felsefeyi benimsediğini gösteren bir repliktir kendileri. Nasıl sansürlenmedi çok merak ediyorum açıkçası bu replik, çünkü direk sistemi eleştiren bir replik, Beyaz sarayı Dürüstlükle tanıştırın… Büyük bir replik bu replik, elinizdeki her şeyi harcayıp yakın, topuklu ayakkabılar giyin, harcayın sistem yükselsin siz topuklu ayakkabılar ile yükselirken, Kiliseleri ahlaksız düşünceler ile doldurun… Herkes bilir din üzerinden yapılan ahlaksızları bu sadece bizim dinimizde gerçekleşmiyor tabi ki, çocukların alınlarına müstehcen kelimeler yazın, burada alın kelimesi aslında akıl olarak düşünebiliriz ve kimi zaman aileler kimi zaman çevre kimi zamanda devletin okulları yapıyor aslında bu yazma işlemini. Ama yine de tımarhaneler açık kalsın çünkü deli olan bu sisteme uyanlar değil, bunu reddedenler, onları tımarhanelere tıkın, varoş mahalleleri cinayet ve tecavüz ile doldurun!,
bırakın coşku dolsun sokaklarda, coşku! Arada ki ilahi delilik kelimesini çıkarınca daha net oldu değil mi cümle, varoş yerlerde tüm bunlar olurken pahalı yüksek topuklu ayakkabılarınızla gülün ve dünya da sizinle birlikte gülsün, görmezden gelsin. Joker aslında tüm sistemin farkındaymış değil mi, siz de aradaki görünmez kelimeleri eklediğimizde onun gibi farkında oldunuz aslında değil mi. Peki kim buradaki deli? O sisteme uyanlar mı? Batman’ de onlardan biri ve Joker bunu ona kanıtlamanın peşinde. Alt metinde bir sürü şey yatılı aslında, anlat anlat bitmez de, hani kısa bir yazı olmaz cidden belki de sıkılırsınız, kapitalizmi ve sistemi eleştiren bir Replikti yukarıdaki mesela, aynı şekilde tek eleştirisi bunun üzerine değil senaristimizin. Mesela insanların bu düzeni normalmiş gibi karşılamasını da eleştiriyor. Aynı şekilde, normallik tanımını da eleştiriyor, kime göre normal neye göre normal diye bir söylem oluşturuyor kendi içerisinde. Kendi aralarında normal olan o Arkham tımarhanesi mahkûmları dışarıya göre deli olarak nitelendiriliyorken tam tersi bir durumda var ortada aslında bakarsanız. Karanlık bir hava ile veriyor tüm bunları kitap, bunu senaryoda, hikâye de hissediyorsunuz, sadece çizimlerde değil, o kelimeler tek bile olsa aynı şekilde güçlüler, hikâyeyi ve senaryoyu çizimler güzelleştirmiyor, onlar zaten güzeller, çizimler onları mükemmel seviyesine çıkarmaya yardım ediyor sadece. O karanlık hava hepimizin içerisinde hissediliyorken, karakterler için üzülüp onlar gibi tepki verebiliyoruz bazı şeylere, burada asıl soru Batman’ de o tımarhanenin içine
dâhil olmalı mı sorusu iken, bu soru üzerinden başka konular hakkında başka sorularla ilgili bir sürü cevap alabiliyoruz kitabı kapattığımızda. Normallik nedir? Kim deli? Kim akıllı? delilik nedir?, bunu kim nasıl tanımlayabilir?, bu delilik denilen şeyi tanımlayan, çıkmasına neden olan şey aslında korku mudur?, Batman, Joker, Two Face ve diğerleri arasındaki benzerlik aslında korku mudur?… Tüm bunların cevabını Sembolizmden iyi bir şekilde yararlanarak veriyor bu hikâye, hikâyedeki sembolizm ile çizimlerdekini karıştırmayın ikisinde de var bu durum. “Tekinsiz bir âlemde Tekinsiz bir ev” kitabın alt başlığı bu, Ev kelimesi tımarhane için nasıl bir yakıştırma olabilir, kimlerin evleridir burası, kimler burada evinde hisseder, toplumun birbirlerini dışlama ve ötekileştirmesi üzerine bir söylem aslında bu, kimisi için ev olan kimisi için deliler kategorisine atılmış insanların kapatıldığı Tımarhaneler. Toplumdaki ayrışmayı gösteriyor. Yani Hikâye de kısacası önüm, ARKHAM tımarhane diyor… Son sahne ile bunu anlayacaksınız. Zaten kitap biterken Joker’ in Batman’e söylediği son cümle bunu kanıtlar nitelikte, oradaki Joker aslında evinden bir misafiri uğurlayan bir Joker, arkadaşını kapıya kadar geçirmiş biri sadece. Şimdi gelelim Çizim konusuna, hikâyeden az buçuk bahsettiğimiz için, çizime yer kalmayacak yoksa bu arada hikâye aslında daha da derin sadece, burada hepsini anlatmam, gerisini benim burada anlattıklarımdan çıkarım yaparak bulabilirsiniz zaten.
Şimdi gelelim en can alıcı noktaya, Çizimlere… Çizimler Dave McKean abimiz tarafından yapılıyor, kendisi aslında çizim yapmıyor, illüstrasyon yapıyor, aradaki fark şu. Bu çizimler abartılı ya da doğada benzeri görülemeyecek ve deneysel olarak kurgulanamayacak kompozisyonlarla yapılır. Yani tam olarak çizim sayılmaz, sayılır ama tam değil yani. Her neyse şimdi Dave Abimiz garip bir çizim stili kullanıyor, böyle herkesin sevemeyeceği bir tür çizim stili ve bu da çok normal. Yani herkesin sevemeyecek olması, çünkü yaptığı şey aslında sıradan çizimler gibi değil ve içinde diğer çizgi roman çizimlerinden daha farklı bir çizim sanatı bulunduruyor. Bu çizimler farklı akımları temsil ediyor ve bu akımlar da herkes tarafından sevilmemesi normal olan akımlar, bir post modern art sanatçısı normal olarak klasik modern art sanatını sevmeyebilir, peki nedir bu akımlar. Bir kere kendisi tablo gibi çizim yapıyor, her karesini alıp bir tablo olarak kullanabilirsiniz, ama sadece bu da değil, kendisi sürreal bir anlatım ile yapıyor bunu, sürrealistik bir anlatımın içinde değişik
bir sürü şey bulunabilir. Mesela bunlardan bir tanesi kübizm bu çizgi roman için, konuyu farklı açılardan görüp bu şekilde resmetme çabasında yani kendisi, e tabiiki sadece kübizmin etkisinde değil Dave abimiz, aynı zamanda dışavurumculukta yapıyor sanatını icra ederken. Dışavurumculuk doğanın olduğu gibi temsili yerine duyguların ve iç dünyanın ön plana çıkarıldığı bir sanat akımı, genelde abartı olarak görüyoruz bunları, mesela alman korku sinemasında çıkan bu türde (sinemada ilk onlardadır) örnek olarak şöyle şeyler yapılıyordu. Karakterlerin tırnakları abartılı derecede uzundu, dekorlar ve perspektif çarptırılmış şekilde ve ışığın, gölgelerin abartılı kullanımları ön planda olurdu, tabiiki karakterler için sadece tırnak olayı yoktu, onlar da abartılır, sanki insanın iç dünyasında ki korku unsurlarını gün yüzüne çıkarmak istercesine. Peki, neden size sinemadan bahsettim, çünkü bu çizer abimiz aynı zamanda bir yönetmen. Evet, doğru okudunuz bir
yönetmen, bu akımların etkilerini filmlerinde de gösteriyor normal olarak. Eğer bir iki filmini izlerseniz daha net anlarsınız ne demek istediğimi. Şimdi dönelim illüstrasyonlarımıza, Dave abimiz yeri geliyor kübizmin farklı açılarını kullanıyor kitapta hikâyeyi resmederken, yeri geliyor dışavurumculuğu kullanıyor. Mesela dışavurumculuk olarak joker karakterinin resmedilişini gösterebiliriz kendisi ciddi anlamda bu sanat akımını temsilen çizilmiş gibi kitapta. kitapta bu akımı en çok göze sokan karakter yani, batman ve onun pelerini de bunu birazcık gösteriyor mesela.
Onun dışında sürrealizm konusuna geldiğimizde kitabın çoğu zaten sürrealizm etkisinde, Batman’ in yüzünü belli yerlerde görüyoruz mesela ama o da tam olarak bir görüntü değil sadece ağzı oluyor, onun dışında en fazla gözlerini görüyoruz başkarakterimizin, hâlbuki hikâyemizin kahramanı Batman, ama bir o kadar da değil. Kitapta iki ana karakter var aslında ikisi de birbirine çok acayip ve mantıklı şekilde bağlanıyor. Kitap bir felsefe oluşturup okuyucuya bunu benimsetiyor bitene kadar. Kitap, sonunda oha dedirttirebiliyor size. Çizimlerde gördüğümüz bu sanat etkileri, Dave abimizin hikâyeyi daha üst bir seviyeye taşımasına yardımcı oluyor. simgeleri, sembolleri çok güzel kullanıyor ve sembolizm esintilerini yüzümüze hafif bir meltem gibi tatlı tatlı savuruyor.
Bazen bir hayvanı bu sembolizme eklerken, bazen bir hareketi, bir şekli ekliyor ve hikâye tamamen ayrı bir şeye dönüşüyor. Daha önce bahsettim Grant Morrisonun güzel hikâyesi karşımıza Dave abimiz sayesinde mükemmel bir hale bürünmüş olarak geliyor. Atmosferi çok iyi yansıtıyor mesela kendisi, deliliği içimizde hissediyoruz karmaşıklığından doğurduğu düzeni bizlere kabul ettiriyor hikâyeyi sindirmemize yardımcı oluyor. Başka bir çizim olsa belki bu kadar iyi anlatılamayacak hikâyeyi, üst seviyeye taşıyor. Yanlış olmasın başka bir çizim olsa hikâye yine kendi başına çok iyi anlatır ama bu seviyede olmazdı kesinlikle. Renk paletinin karanlıklığı, deliliği sembol eden renkleri ve çizimler birleşince karşımızda çok ayrı bir eser oluşuveriyor. Evet, çizimler çok güzel, ancak ileri seviyesine renkleri ile birlikte taşınıyor, tek başına verebileceğinden çok daha büyük etki uyandırıyor. Kimi zaman karamsarlığa, kimi zaman deliliğe götürüyor renk paleti ve çizimlerin birleşimi, kendi içimizde o karışıklığın düzenini oturtuyoruz ve çok karışık gelen o çizimler bir anda kafamızda oradan oraya uçarak belli bir
sıraya oturuyor sanki. O sürrealizmi içimizde hissettiriyor yani, panallemeler çok garip değil, aslında bakarsanız bahsettiğim şey panellerin yer değiştirip kafanızda düzene girmesi değil, bahsettiğim şey çizimlerin kafanızda canlanıp hareket edip size deliliği ya da karamsarlığı yaşatması. Şimdi gelelim bu karakter çizimlerinin ne derecede olduklarına, Joker çizimi dediğim gibi dışavurumculuk ve sürrealizm etkisinde, batman de aynı şekilde, ama diğer karakterlerde bu durum biraz değişiyor, çoğu bahsettiğim şekilde zaten ancak (karakterlerin isimlerini spoiler olmasın diye söylemeyeceğim). Şöyle bir durum var, karakterlerin hepsi zaman geçtikçe bir sembole sahip oluyor, bu en basit karakter için bile geçerli, bakın tip değil karakter diyorum ikisinin farkı var sonra gelip demeyin bu karakterin ne önemi var diye. Bu karakterler kimi zaman hayvanlar ile kimi zaman tanrılar ile özdeşleşip tamamen farklı anlamlara sahip
olabiliyor. Sembolizm de burada devreye giriyor, üst üste anlatılan karakterler bir anda toplanınca tamamen farklı bir şeye dönüşebiliyor ve siz okuyucu olarak buna gerçekten şaşırabiliyorsunuz. bazen acaba bu konuşan kim diye sayfaları geri çevirip bakıyorsunuz, anlamaya çalışıyorsunuz çünkü o an sembolizm kullanılıyor ve bir anda her şey karman çorman oluveriyor.
Evet, arkadaşlarım, abilerim, ablalarım, kardeşlerim, Arkham Tımarhanesi, aslında bir Tımarhane mi yoksa kitabın kapağında söylenildiği gibi sadece “Tekinsiz bir âlemde Tekinsiz bir ev” mi? Alıp, okuyup buna sizin karar vermeniz gerekiyor, içeriği bayağı dolgun olan eserin aslında düz, bu dolgunluklar olmadan anlatılacak bir şeyi yok. Ama işin içerisine Dave abimizin çizimleri ile Grant abimizin hikâye anlatışı girdiğinde mükemmel bir eser çıkıyor karşımıza. Almanızı kesinlikle bu sanatlar yüzünden şiddetle tavsiye ediyorum, kaçırmamanız gereken bir hikâye anlatım tarzı olan bir kitap, aynı zaman da hikâye de çok güzel ve ince bir şekilde işlenmiş. Bunlar dışında, kitap Türkçeye çevrildi JBC yayıncılık tarafından. Piyasa fiyatı da, 30 ₺, bunun gibi bir sanat eseri için ucuz olan bir fiyat. Kitabın baskısı konusunda ise iplik - dikiş kombinasyonu kullanılmış yani hem yıpranması hem de dağılması çok zor bir kitap kendileri, sayfa sayısı 164 olan kitabın, çevirileri de gayet başarılı bence. Ve son söz olarak biraz önce dediğim gibi alıp okumanız gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum, koleksiyonunuzda kesinlikle bulunmalı herkese iyi günler dilerim.