20 minute read

S

Next Article
S

S

İslam Ülkelerindeki İstikrarsızlıklar Müslüman Gençleri Olumsuz Yönde Etkiliyor

İslam İşbirliği Teşkilatı Gençlik Forumu Başkanı Taha Ayhan, İslam dünyasındaki gençlerin sorunlarına değindi. Ayhan, "Müslüman gençler globalde psikolojik bir tecrit içinde yaşıyorlar." dedi.

Advertisement

İslam İşbirliği Teşkilatı Gençlik Forumu (ICYF) Başkanı Taha Ayhan, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ülkelerinde yaşanan siyasi çatışmaların ekonomik verilere de yansıdığını belirterek, “Müslüman gençler globalde psikolojik bir tecrit içinde yaşıyorlar.” diye konuştu. Bu durumda belli bir süre sonra kendi değerlerinden uzaklaşmaya doğru gidiyor.” dedi.

MÜSLÜMAN GENÇLERİN ÖNÜNDEKİ ENGELLER

İslamofobi’nin dünyada yükselişini sürdürdüğünü belirten Ayhan, “Müslüman kimliği taşıyan gençlerimiz bu yargının yanı sıra ekonomik istikrarsızlık, eğitim ve güvenlik tehditleriyle karşı karşıya kalıyor.” değerlendirmesinde bulundu. Ayhan, Müslüman gençlerin önündeki en önemli engellerin eğitimde fırsat eşitliği, can-mal güvenliklerinin sağlanması, eko-

Almanya'nın başkenti Berlin'de Müslüman gençler örnek bir çalışma gerçekleştirdi ve evsizlere erzak dağıtımında bulundu.

HAZIM DAMGACI

(IGMG) Berlin Bölgesi Gençlik Teşkilatı Ortaöğretim Birimi tarafından gerçekleştirilen gençlik çalışmaları tüm hızıyla devam ediyor. Buna göre Öğretim Kursları ve Yıldız Gençlik Kursları yanı sıra her yıl “biriz, beraberiz, Abi Kardeşiz” sloganı ile gerçekleştirilen Abi Kardeş Haftası, 98 faaliyet kapsamında 1181 katılımcı ile bu yıl da güzel neticelerle tamamlandı. nomik istikrar ve gündelik hayattan eksik kalmayacakları önyargıların ortadan kalkması olduğunu söyledi.

“MÜSLÜMAN GENÇLER HAREKETE GEÇMELİ”

Salgın nedeniyle dünyada klasik ekonomik modellerin daralması ve üretim modellerinin değişmesi halinde mevcut düzenlerin sarsılacağını bildiren Ayhan, “Buna uyum sağlayabilmek için gençlerimizin hızlıca sürece adapte edilmeleri önemli. Bu da devletlerin desteği olmadan mümkün değil. İİT üyesi ülkelerdeki gençlerin, yüksek işsizlik, düşük işgücü katılımı ve girişimciliğe sınırlı katılımı dikkati çekiyor.” diye konuştu.

Ayhan, salgının dil, din, ırk, ülke gözetmeden tüm insanlığı etkilediğini belirterek, “Gençlerin zaten kırılgan olan durumunu maalesef daha olumsuz hale getirdi. Salgın Haftası kapsamında ayrıca örnek bir çalışma gerçekleştirdi. Son derece organize ve planlı bir çalışmaya imza atarak, soğuk kış gününde sokaklarda yaşayan evsizlere erzak dağıtımında bulundu. Çalışma, evsizler tarafından büyük bir memnuniyetle karşılanırken, gençler de başkalarına yardım etmenin mutluluğunu yaşayarak güzel bir tecrübe kazandı. Yıllardır devam ederek artık bir gelenek hâline gelen Abi-Kardeş Haftası kapsamında gerçekleştirilen programlarda gençler, dinî sohbetler, çeşitli oyunlar, online dersler, geziler, toplu iftarlar gibi faaliyetlerde bir araya geliyor. sonrası Müslüman gençlerin hem dünya ekonomisine hem de kendi ülkelerinin ekonomisine katkı sağlamak üzere harekete geçmeleri geleceğimiz açısından zorunludur. Fakat yeterli donanım ve eğitime sahip olmazlarsa tabi ki istenilen sonucun elde edilmesi mümkün olmayacaktır.” dedi.

“YENİ TEKNOLOJİLER ESAS ALINARAK GİRİŞİMCİLİK DESTEKLENMELİ”

Eğitimde fırsat eşitliğini sağlamanın gençlerin istihdama katılımında en önemli unsur olduğuna işaret eden Ayhan, “Girişimcilik ise çeşitlendirilmemiş, dar tabanlı ve sığ ekonomilerin yeni ekonomik düzene adaptasyonu bakımından da hayatidir. Özellikle yeni teknolojilerin esas alınarak girişimciliğin desteklenmesi, gençlerin ekonomik kalkınmanın motor gücü hâline getirilmesi çok önemli.” şeklinde konuştu. ICYF’nin, sınırlı kaynaklara fakat büyük hedeflere ve görevlere sahip olduğunu belirten Ayhan, “Özellikle fırsat eşitsizliğini kıracak şekilde online eğitimler düzenliyoruz. Eğitimlerle hiçbir ayrım gözetmeksizin dünyanın her yerindeki gençlere ulaşıyor ve ufak çaplı ekonomik desteklerle gençleri girişimciliğe teşvik ediyoruz. Gençlerin iş gücüne katılımını sağlarken ilgili ülkelerin de gençlerin potansiyelinden yararlanmasını temin etmeye çalışıyoruz.” ifadelerini kullandı.

Ayhan, gençlerin parlak geleceğinin, yeteneklerine, öğrenme kapasitelerine, aldıkları kaliteli eğitime, bilime ve teknolojiye yapılan doğru

Berlin'de Müslüman Gençlerden Evsizlere Erzak Yardımı

İslam Toplumu Millî Görüş yatırıma bağlı olduğunu dile getirdi.

Rhein-Neckar-Saar’da Hafızlar Yetişiyor

İslam Toplumu Millî Görüş hafızlık çalışmaları pandemi şartlarına rağmen devam ediyor. Son olarak Rhein-Neckar-Saar Mannheim Fatih Camii Hafızlık Kursu öğrencilerinden Kaan Soğla hafızlığını tamamlamasının sevincini yaşadı.

MEHMET ÇALAY, İLKNUR KÜÇÜK

İslam Toplumu Millî Görüş (IGMG) Rhein-Neckar-Saar Bölgesi hizmetlerine hız kesmeden sürdürüyor. Bilhassa eğitim konusunda yarınların büyükleri olacak çocuklara ve gençlere her türlü destek sağlanmaya gayret ediliyor. Bu çalışmalardan biri olan hafızlık hizmetleri de başarıyla yürütülürken tek tek meyvelerini vermeye devam ediyor. Bölgede yer alan Mannheim Fatih Camii Hafızlık Kursu öğrencilerinden Kaan Soğla yoğun ve istikrarlı bir ders temposunun ardından iki yıl içerisinde zoru başarıp hafızlığını bitirdi. Böylece Mannheim Fatih Camii ilk hafızını da yetiştirmiş oldu. Konuyla ilgili açıklama yapan Bölge Başkanı Şerif Aslan “Çocuklar ve gençler bizim geleceğimizdir onlara sahip çıkmak bizlerin görevidir.” dedi. Camia’ya konuşan genç hafız Kaan Soğla her gün kendisini evlerine 30 kilometrelik mesafede bulunan camiye getirip götüren anne babasının ve sabırla onu dinleyen hocasının en büyük destekçisi olduğunu söyledi. Soğla “Hafızlığa başlamam için annem çok teşvik etti. İlk başlarda ‘yapamam çok zor herhalde sadece birkaç sureyi anca ezberleyebilirim.’ diye düşünüyordum. Çok şükür annem beni her gün camiye götürdü, onun hasta olduğu veya götüremediği zamanlar da babam götürdü. Her gün camiye gittik ya annem ya babam bazen amcam götürdü beni. Hocam da sabah, akşam ne vakit gitsem beni dinledi. Çok yardım etti bana. Ailemin bu desteği ve hocam Mustafa Güler’in yardımları olmasaydı hafızlığımı tamamlayamazdım.” dedi.

Genç hafız Kaan Soğla, Kovid-19 salgını döneminde okulların da online eğitime geçmesiyle hafızlık için daha çok vakit bulduğunu söyledi. Soğla bu süreçte daha çok ezber yapabildiğini de aktardı.

“CUMAMIZ HAFIZLIK İLE TAÇLANDI”

Kaan Soğla son olarak ezberlediği Kur’ân-ı Kerîm’in son surelerini da geçtiğimiz cuma günü online olarak vererek hafızlığını tamamlamış oldu. Kaan’ın hafızlık hocası Mannheim Fatih Camii Hafızlık Kursu Müdürü Mustafa Güler Hocaefendi, “Bu kutlu davada gece gündüz demeden zoru başarmaya ve bu yolda hafızlar çıkartmaya niyet ettik. Rabbim bu niyetimizi ve duamızı duymuş olmalı ki duamıza icabet etti. Cumamız bayram ve bu bayramımız bir hafız ile taçlandı. Rabbim bize bu yolda ilk hafızımızı çıkarmayı nasip eyledi. Bunun mutluluğu ve sevinci içerisinde talebem Kaan Soğla’yı tebrik eder böyle güzel imkânlar sağladığı için Genel Merkezimizin öncülüğünde Bölgemize ve İrşad Başkanlığımıza, emeği geçen herkese çok teşekkür ederim.” dedi.

ALMANYA

Almanya’nın Hessen eyaletinde bulunan İslam Toplumu Millî Görüş Hanau İslam Cemiyeti Gençlik Teşkilatı, örnek bir sosyal proje başlattı. Buna göre proje kapsamında gençler, sosyal medya üzerinden vatandaşlara maske ve mesafe kuralına uyma çağrısında bulunuyor. Proje, “Ben seni koruyorum – Sen beni Koruyorsun” sloganı altında yürütülüyor. Güler “Hafız Kaan Soğla 13 yaşında Real Schule öğrencisi, hemen her gün ailesiyle birlikte uzak bir yoldan yılmadan sabırla ve azimle camiye gelerek hıfzını ikmal etti. Babası Salih Soğla beyi ve eşini tebrik ederim. Rabbim Hafız Kaan Soğla öğrencimizi Kur’an’la amel edebilmesini ve hafız olarak yaşayabilmesini nasip eylesin.” diyerek sözlerini tamamladı.

IGMG Rhein-Neckar-Saar Bölgesi sosyal medyadan da istikrarlı bir ders temposunun ardından 2 yıl içerisinde zoru başarıp hafızlığını bitiren Mannheim Fatih Camii Hafızlık Kursu talebesi Kaan Soğla’yı tebrik ederek güzel haberi cemaatiyle

Sizi Korumak İçin Maske Takıyoruz

Almanya’da IGMG Hanau İslam Cemiyeti Gençlik Teşkilatı, örnek bir sosyal proje başlattı. Proje kapsamında gençler, maske ve mesafe kuralına uyulması yönünde çağrıda bulunuyor.

paylaştı.

Cemiyeti Gençlik Teşkilatı sosyal medya hesabından yayınlanan mesajda, “Maske takarak ve mesafe kuralına uyarak, koronavirüsün yayılmasını engelliyoruz.” ifadeleri ile gençlerin maskeli fotoğrafları yer aldı.

Bu paylaşım, Alman vatandaşları tarafından da memnuniyetle karşılandı. Yorumlarda,

“Bu aksiyon için teşekkürler” ve

“Aynen böyle, başka türlü değil” gibi olumlu ifadeler yer aldı. lam Cemiyeti Gençlik Teşkilatı Başkanı Ersin Kaçamaz, “Bazı insanlar koronaya inanmıyor, maske takmıyor. Biz ise Hanau İslam Cemiyeti olarak bu konuda hassas olduğumuzu sosyal medya üzerinden yansıtmak istedik.” diye kaydetti. Dinî programlar düzenlemenin yanında, sosyal mesajlar da vermeleri gerektiğini düşündüklerini belirten Kaçamaz, “Bunun için böyle bir aksiyon hazırladık ve projemiz ilgi gördü. Almanlardan yazanlar oldu, beğenenler oldu. Hanau’lu insanlar tarafından benimsenmek güzel.” diye konuştu.

İyi Bir Video Oyunu Nasıl Anlaşılır?

Muhteşem grafikler iyi bir video oyununun özelliklerinden sadece biri. Peki bu kadar çok oyun alternatifinin bulunduğu dijital ortamda iyi oyunları nasıl anlarız? Peki ya çocukların kaliteli bir video oyununa kendi başlarına karar vermelerini sağlayabilecek nitelikleri tespit edebilir miyiz?

Oxford Üniversitesi’nden Prof. Przybylski’nin de belirttiği gibi son aktüel araştırmanın sonuçları video oyunlarının insanların kendini iyi hissetmesi ve huzuru için pozitif etkileri ortaya koysa da, “dijital oyunlar herkes için iyidir, herkes oyun oynasın” diyebilmek için henüz çok erken.

Çeşitli oyunların çocukları intihar veya cinayete, şiddete sürüklediğini aklımızda tutarak bilhassa çocukların oyun tercihlerine velilerin de dahil olmasında veya çocuklarını yönlendirmesinde fayda var. Bununla ilgili olarak da çocuklar ve dijital medya alanındaki uzman isimlerden olan Thomas Feibel’e kulak verelim.

Feibel “Oyun eğlenceli olmalı, buna şüphe yok. Ama bir oyunu beğenilir kılan ayırt edici özellikler nelerdir? Bunları belirlemek bize önemli ipuçları sağlar ve işimizi kolaylaştırır. Ancak bu özellikleri çok katı bir şekilde aramak da makul değildir. Çünkü bir oyunun mutlaka iyi grafiklere sahip olması gerekiyorsa mesela – neden Minecraft gibi piksel tabanlı bir oyun bu kadar çok seviliyor? Ayrıca her insan için her özelliğin farklı bir önemi vardır: kimileri iyi bir hikâye arayışındayken kimileri rekabet oyunlarını sever.”¹ diyor.

İyi bir oyunun özelliklerini yan tarafta sıraladık ancak bunların çoğunu oyunu edinmeden bilmek mümkün değil. Fakat küçük bir tavsiyemiz var: Devlet kütüphanelerinin çoğu kitap gibi oyun da ödünç verdiği için her oyunu satın almak zorunda değilsiniz. Böylece bir oyunun paranıza değip değmeyeceğine, oyunu satın almak zorunda kalmadan karar vermeniz mümkün.

Video Oyun Seçiminde İpucu Verebilecek Özellikler:

İyi bir oyunun özelliklerini sıraladık ancak bunların çoğunu oyunu edinmeden bilmek mümkün değil. Fakat küçük bir tavsiyemiz var: Devlet kütüphanelerinin çoğu kitap gibi oyun da ödünç verdiği için her oyunu satın almak zorunda değilsiniz. Böylece bir oyunun paranıza değip değmeyeceğine, oyunu satın almak zorunda kalmadan karar vermeniz mümkün.

Anlaşılırlık

Oyun kendisi hakkında yeterli bilgi veriyor mu? Açık ve anlaşılır mı?

Oyunu anlatan bir kılavuz/öğretici yönlendirmeler var mı?

Metinler anlaşılır mı?

İçerik

Sürükleyici bir hikâye var mı?

Oyunun iyi bir atmosferi var mı?

Grafikler oyun için ne kadar önemli?

Bakış açısı açık ve net mi? Oyuna hâkimiyet sağlıyor mu?

Oyun kontrolü akıcı mı yoksa takıldığı oluyor mu?

Konuşmalar inandırıcı mı?

Yükleme süreleri çok uzun mu?

Oynanabilirlik

Oyun çok kolay, çok zor ya da olması gerektiği gibi mi? Dikkat: Zor oyunlar yüksek hayal kırıklığına rağmen çok eğlendirici olabilir. Farklı zorluk seviyeleri var mı? Oyunun tekrar oynanması mümkün mü yoksa bir kere oynandıktan sonra bitiyor mu? Çoklu oyuncu seçeneği mevcut mu? Oyuna kaldığınız yerden devam etme imkânı var mı?

Sorunlu Konular

Oyuncuyu tekrar oyun oynamaya teşvik eden uygulama mesajları var mı? Ana oyun satın alındıktan sonra ancak ilave bir ücret ödenerek kullanılabilecek özellikler var mı? Zaten satın alınmış bir konsol oyununda bazı şeyler için tekrar para harcamak gerekiyor mu? Oyun oyuncunun kişisel bilgilerini istiyor mu? (Hiç iyi bir fikir değil!) FIKIH KÖŞESİ Pusula

Prof. Dr. Muhammet Şevki Aydın egitim@camiahaber.com

HANGİ İSLAMİ EĞİTİM

İslami Eğitim kavramı, eğitimin tamamının “İslami” özellikli oluşunu dile getirmektedir. İslam’ın ilk asırlarında Müslümanlar, “dinî eğitim”, “İslami eğitim” kavramlarını kullanmadılar. Etterbiye, et-ta’lîm, et-te’dîb kavramları kullanılırdı. Bununla birlikte onlar, elbette yaptıkları eğitimle, İslam dininin esaslarına uygun tutum ve davranışları bireylere kazandırmayı amaçlıyorlardı.

Hz. Peygamber (s.a.v.) ile başlayıp sahabe ve daha sonraki nesiller tarafından çok farklı coğrafyalarda ve toplumlarda sürdürülen İslami eğitimin, yeni yeni uluslarla, farklı kültürlerle karşılaşması, eğitim sisteminin anlayış ve uygulama boyutlarında değişikliklere yol açmıştır. Müslümanların zamanla karşılaştıkları yeni eğitim sorunlarına çözüm arayışları, ister istemez eğitim-öğretim faaliyetlerine yeni ve farklı boyutlar kazandırmış; eğitim etkinliklerinin hem alanları ve muhtevaları gittikçe genişlemiş, hem de gerçekleştiriliş biçimleri farklılaşmıştır.

İslami Eğitim, son tahlilde Müslümanların İslam anlayışlarına göre ortaya koydukları eğitim anlayış ve uygulamalarıdır; yani Müslümanların yaptığı eğitim demektir. Herkes, İslam’ı kendi kapasitesi ve imkânları kadarıyla anladığından dolayı, İslam anlayışı ve ona bağlı olarak eğitim anlayış ve uygulamaları farklılaşmaktadır. Hatta, eğitim farklılığı, tarihte olduğu gibi bugün de çok ileri boyutlara varabilmektedir. Sözgelimi, kimi Müslümanlar düşünme, sorgulama, anlamlandırma, analizler yapıp sentezlere ulaşma, merak edip araştırma gibi insani yetileri alabildiğine gelişmiş bireyler yetiştirmeyi önemserken, kimileri söylenenlerin pasif alıcısı konumunda olan, anlatılanları anlam(landırm) aya ihtiyaç duymaksızın kabullenen, büyükleri ne derse hiç sorgulamaksızın “baş üstüne” diyen kişiler yetiştirmeyi amaçlamaktadır. Bir tarafta, çocuk bile olsa birey olarak öğrencinin kişiliğinin önemsenmesi, onurunun kırılmaması konusunda dönemlerine göre son derece ileri görüşler/tutumlar ortaya koyan ve eğitimde şiddete yer vermeyen Müslümanlar, diğer tarafta falakayı eğitimin araç gereci olarak gören Müslümanlar.

Her biri, haklı olarak İslami eğitim yaptığını iddia etmektedir; çünkü kendi İslam anlayışına göre eğitim yapmakta, kendince İslam’ın öngördüğü insanı yetiştirmeyi amaçladığını düşünmektedir. Ama böyle düşünmesi, onun gerçekten İslami esaslara tamamen uygun bir eğitim yaptığı anlamına gelmez.

Öyleyse, bizim veya başkaları tarafından yapılan her İslami eğitimin, ne kadar İslami olduğunu sorgulamak zorundayız. İslami diye nitelendirilen her eğitimde görülen kusurlar; asla İslam’a mal edilmemeli, ilgili Müslümanlara ve onların İslam anlayışlarına mal edilmelidir. Müslümanların eğitimini eleştirmek, İslam’ı eleştirmek değildir.

Dijital Oyun Severlere Müjde:

Video Oyunları Sanıldığı Kadar da “Kötü Değil”

Yeni tip koronavirüs pandemisi nedeniyle insanlar evlere kapanırken dijital oyunlara rağbet de büyük oranda arttı. Özellikle çocuklar ve gençler arasında yaygın olmakla birlikte binlerce yetişkinin de vazgeçemediği dijital eğlence platformlarından kaçınılması gerektiğine dair pek çok açıklamalar mevcut. Ancak dijital çağda, dijital oyunlardan kaçış mümkün mü? Veya mutlaka kaçınmalı mıyız?

İLKNUR KÜÇÜK

Yazının başlığına bakıp da uzmanlık alanımız olmayan bir konuda hüküm verdiğimizi düşünmeyin. Yıllardır konuşulan, tartışılan video oyunlarının aslında sanıldığı kadar da zararlı olmadığını söyleyen Oxford Üniversitesinden Prof. Andrew Przybylski ki, o da bu yorumunu yaptıkları bilimsel bir araştırmanın sonuçlarına dayandırıyor.¹

Ezber bozan araştırma sonuçları oldukça ilgi gördü. Zira dijital çağda binlerce insan bu oyunların tutkunu olmuş durumda. Gelelim araştırmaya. Oxford İnternet Enstitüsü'ndeki araştırmacıların “oyuncu davranışı ve zihinsel sağlık arasındaki ilişki”yi araştırmak amacıyla yola çıktıkları çalışmaya 18 yaş üstü 3 bin 274 oyuncu katıldı. Araştırma kapsamında 2 şirketin 2 ünlü oyununa odaklandı.

“UZUN SÜRE VİDEO OYUNU OYNAYAN BİREYLER DAHA MUTLU”

Oxford İnternet Enstitüsü direktörü Prof. Andrew Przybylski yönetiminde yapılan araştırmada “Plants vs Zombies: Battle for Neighborville” oyununu oynayan 518 kişi ve “Animal Crossing: New Horizons”i oynayan 2 bin 756 oyuncudan deneyimleriyle ilgili bir anketi yanıtlamaları istendi. Kullanım verilerini inceleyen bilim insanları, oyun ortamında sosyalleşen bireylerin mutluluk seviyesinin arttığını tespit etti. İngiliz bilim insanları, teste konu olan oyunlarda rekabetin ikinci planda kaldığına da vurgu yaptı.

Araştırmacılar, çalışmanın yalnızca bir anlık görüntü sağladığını kabul etseler de, bir oyuncunun oyun sırasındaki öznel deneyimlerinin zihinsel sağlık için salt oyun süresinden daha büyük bir faktör olabileceğini söyledi. Çalışmada oyunlardan gerçek anlamda keyif alan oyuncuların daha olumlu bir deneyim yaşadığı aktarıldı.

Öte yandan Przybylski, oyun şirketlerinden gelen nesnel veriler olmadan, ebeveynlere veya politika yapıcılara tavsiyelerde bulunanların bunu sağlam bir kanıtlara dayanmadan yaptıklarını da iddia ediyor.

VİDEO OYUNLARIYLA GEÇİRİLEN ZAMAN SİZİN İYİLİĞİNİZE OLABİLİR

Przybylski, “Bulgularımız, video oyunlarının sağlığınız için kötü olmadığını gösteriyor; bir kişinin psikolojik sağlığı üzerinde önemli bir etkiye sahip olan başka psikolojik faktörler de bulunuyor. Aslında

"Bulgularımız, video oyunlarının sağlığınız için kötü olmadığını gösteriyor; bir kişinin psikolojik sağlığı üzerinde önemli bir etkiye sahip olan başka psikolojik faktörler de bulunuyor."

Prof. Andrew Przybylski

video oyunları, insanların ruh sağlığıyla olumlu bir şekilde ilişkili bir aktivite olabilir ve video oyunlarını düzenlemek, bu faydaları oyunculardan alıkoyabilir. İnsanların oyun başında geçirdiği süresiyle ilgili verilere erişim sayesinde, ilk kez gerçek oyun davranışı ile öznel refah arasındaki ilişkiyi araştırabildik ve bu da politika yapıcıları desteklemek için yüksek kaliteli veriler sunan bir araştırma yapmamızı sağladı” diyor. kendilerini nasıl hissettikleri ve motivasyon deneyimlerini ölçmek için tasarlanan bir anketin verilerini video oyun şirketleri tarafından toplanan anket katılımcılarının için objektif davranışsal verileriyle birleştirmesinden şu sonuçlara varıldı.

Oyun oynamak için harcanan süre, insanların refahında (kendilerini iyi hissetmelerinde) küçük ama önemli bir olumlu faktör. Bir oyuncunun oyun sırasındaki öznel deneyimleri, huzur ve refahları için salt oyun süresinden daha büyük bir faktör olabilir. Oyunlardan gerçekten zevk alan oyuncular, kendilerini daha iyi hissediyor. Bulgular, psikolojik ihtiyaçları gerçek dünyada karşılanmayan kişilerin oyundan “olumsuz bir iyilik hali” bildirebileceğini öne süren geçmiş araştırmalarla uyumlu.

Araştırmanın sonuçları olumlu olsa da yine de seçiciliği elden bırakmamak gerekiyor. Zira Prof. Andrew Przybylski de araştırma sonuçlarının tüm video oyunlarının oyun oynayanlar için “iyi olduğu” veya “tüm oyuncuların yararlandığı” anlamına gelmediğini söylüyor.² Bununla birlikte, araştırmanın, oyun oynamanın oyuncular üzerindeki etkisine ve zaman içindeki etkilerine ilişkin uygun bir bilimsel çalışma yürütmenin ilk adımı olması gerektiğini söylüyor ve alanda daha fazla bilimsel çalışma yapılmasını temenni ediyor.

1. https://www.ox.ac.uk/ news/2020-11-16-groundbreaking-new-study-says-timespent-playing-video-games-canbe-good-your-well https://www.ox.ac.uk/news/ arts-blog/gaming-may-not-bebad-you-think-oxford-research

“Ebû Hanîfe Tek Kişi Doğdu, Ama Tek Değil, Binlerce Kişidir”

Prof. Dr. Abdullah Kahraman

Kocaeli Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı ve Temel İslam Bilimleri Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdullah Kahraman ile PLURAL Yayınevi tarafından yayınlanan Ebû Hanîfe kitabı üzerine konuştuk.

Hocam, İmam Ebû Hanîfe hakkındaki kitaba geçmeden önce

Hanefî mezhebi ve kurucusu

İmam Ebû Hanîfe hakkında özetle neler söyleyebiliriz?

İslam mezhepleri içerisinde, Hanefî mezhebi dünya Müslümanlarının büyük çoğunluğu tarafından benimsenmiş, kabul edilmiş, dini anlama ve yaşama konusunda örnek bir yol olarak kabul edilmiş bir ekoldür. Dinî bir sistemdir. Tabi ekollerin varlığı, oluşması, ortaya çıkması, kabul görmesi, insanlar ve müntesipleri tarafından benimsenmesi, o ekolleri, o mezhepleri oluşturan âlimlere, öncü âlimlere yıldız simge isimlere çok şey borçludur. O anlamda gerek Türk gerekse diğer coğrafyalarda yaşayan Müslümanların birçoğunun mensubu olduğu, bağlandığı ve her birinin gönlünde taht kuran Hanefî mezhebi de onun kurucusu kabul edilen ve bazı isimlendirmelerde en büyük imam, İmam-ı Azam adı ile anılan Ebû Hanîfe’nin mezhebi olarak kabul edilmektedir.

Durum böyle olunca Ebû Hanîfe’nin kimliği, kişiliği, soyu, sopu, yaşadığı bölge, yetişme tarzı, yetişme çağı içinde yetişmiş olduğu toplum, toplumun siyasal ve bilimsel şartları her zaman merak konusu olmuştur. Onun yanında Ebû Hanîfe’nin ortaya koymuş olduğu sistem, bu sistemin kodları diyebileceğimiz temel esaslar, dinamikler ve diğer ekollerden ve mezheplerden onu farklı kılan, özellikler yine ilgi konusu, merak konusu olmuştur. Aynı zamanda Ebû Hanîfe’nin sistemini nasıl yerleştirdiği ve insanları hangi noktalardan daha çok etkilediği, özellikle de yeni ilimlerin hangi sahalarında ne gibi görüşler ortaya koyduğu, yine araştırmacıların öteden beri dikkatini çeken hususlardandır.

En son olarak da Ebû Hanîfe’nin vefatından sonra insanlara ne bıraktığı, mirasının ne olduğu, geride neler bırakıp insanlara vasiyet kabilinden özelikle neler bıraktığı derken, ilim adamlarının bizim için mal ve mülkü değil o kendi mezhebinden gelen evlatları ilgilendirir. Diğer insan kitlelerini ilgilendiren şey miras, ilmî mirastır, bilimsel birikimdir. O geriye ne bıraktı ve bu konuda neler tavsiye etti, bunlar hep ilgi ve merak konusu olmuştur.

Şunu ifade etmek gerekir ki bütün büyük alimler, önderler, siyaset adamları, filozoflar, düşünürler, gönül adamları, irfan erleri hepsiyle ilgili belki ciltlerce diyebileceğimiz biyografiler, eserler yazılmıştır. Tarih bunlara şahittir. Ama baktığımızda, araştırdığımızda Ebû Hanîfe ile ilgili olarak yazılan ve birçok menâkıb ismini taşıyan, yani, menkıbeler, hayat hikâyeleri, hayatına dair birtakım rivayetler, bunlarla ilgili kitapların hayli yekün tutuğunu görüyoruz. İnsanlar hakikaten Ebû Hanîfe’nin hayatıyla ilgili çok ilgilenmişlerdir.

İmam Ebû Hanîfe’nin, İslam dinini anlamada diğer mezheplere göre farklı bir akıl ve kıyas sistemi olduğunu biliyoruz. Onunla ilgili en çok hangi bölgelerde araştırmalar yapılmış durumdadır?

Ebû Hanîfe ile ilgili çalışmalar daha çok özellikle Osmanlı ve Hindistan bölgesinde yapılmıştır. 70 yıllık bir hayattır İmam Ebû Hanîfe’nin hayatı ve bu 70 yıl aslında bir âlim için çok da uzun bir hayat sayılmaz. Ama bu 70 yıllık hayatın hemen hemen her zerresini, her karesini, her gününü insanlar merak etmiş ve bunu kayda da almışlardır. Çünkü Ebû Hanîfe tek bir kişi değildir.

Annesinden dünyaya gelirken belki tek bir evlat olarak dünyaya gelmiştir. Ama, ilim adamı kimliğini kazandıktan, hocalık cübbesini giydikten sonra etrafına toplanan, on binlerce insan olmuş. Tarih kayıtları 4000 öğrencisini bize naklediyor. Bu 4000 öğrenci içerisinden 4 tanesi öne çıkmış, çok meşhur olmuş, onun sistemini sağlamlaştırmış, yeniden yorumlamış ve kayıt altına almıştır.

İmam Ebû Hanife’nin görüşleri bizlere kadar nasıl geldi?

Ebû Hanîfe’nin görüşleri onların bize miras bırakmış olduğu kitaplar üzerinden yürümüştür ve biz o temel kaynaklardan Ebû Hanîfe’nin hukuk, fıkıh ve dinî bilgilerini elde etmekteyiz. Bu sebeple gerek Türkçe gerek İngilizce, batı dillerinde çok az olmakla birlikte bu enteresan bir şeydir. Diğer mezhep imamlarıyla ilgili batı dillerinde daha fazla literatür bulunmasına rağmen Ebû Hanîfe’nin kıyas sistemi, akıl sistemi diğerlerinden daha çok işlenmiş olmasına rağmen, akli yöntemleri daha fazla kullanmış olmasına rağmen bu konuda öncü olmasına rağmen, batı dillerinde, batılı yazarlar tarafından Ebû Hanîfe’ye çok fazla ilgi ve iltifat olmayışı dikkatimizi çekmektedir.

Batı dünyasında Ebû Hanîfe’nin ve mezhebi hakkında diğer mezhep ve imamlarına göre daha az bir araştırma yapıldığı söyleniyor. Siz ne dersiniz hocam?

Şahsen ben de hazırlamış olduğum bu küçük kitapta bu biyografide o noktanın altını özellikle çizmişimdir. Çünkü bu kitap özellikle yurt dışında ve Almanya’da yetişen, orada yaşayan insanlarımıza hitap ettiği için temel kitlesi oralar olduğu için bu noktayı özellikle araştırmıştım ve dikkatimi çekmiştir. Ama öyle de olsa gerek batı dillerinde yine söyleyelim, gerek Arap dünyasında gerekse Türk dünyasında Ebû Hanîfe ile ilgili birçok biyografinin yazıldığına biz biliyoruz. Hatta yazılan biyografi kitaplarının önemli bir kısmının Arapçalarının Osmanlıcaya, Osmanlılar döneminde Osmanlı Türkçesine aktarıldığını, bize kadar geldiğini onların yine bir kısmının sadeleştirildiğini biliyoruz. O anlamda Osmanlı ve Hint coğrafyası özellikle Ebû Hanîfe ile ilgili Hindistan Pakistan bölgesi Ebû Hanîfe ile ilgili çok yoğun çalışmalar yapmış ve onlardan önemli bir kısmı Türkçeye aktarmıştır.

Kitabınızda Ebû Hanîfe’nin şahsiyetinden bahsediyor, Ebû Hanîfe’nin siyasetle ilgilenmediğine dikkat çekiyorsunuz. Ama bir kez daha bunu izah edebilir misiniz?

Kitabın giriş bölümünde Ebû Hanîfe’nin yaşadığı dönem ve çevresini anlatıyoruz. Bağdat bölgesinde yaşıyor. Oradaki ilmi çevresinin nasıl olduğunu Ebû Hanîfe’nin hangi şartlarda bulunduğunu veya hangi şartların Ebû Hanîfe gibi bir büyük âlimi yetiştirdiğini ele almaya çalıştık.

Birinci bölümde Ebû Hanîfe’nin soyu ve ailesi, hocaları, tahsil hayatı ve onu hayatına damgasını vuran, maalesef, yine onun bir kurbanı olan Ebû Hanîfe’nin siyasi duruşu ve bu anlamda çekmiş olduğu çileler sıkıntılar söz konusu edildi. Çünkü Ebû Hanîfe siyasetle barışık olmamış, siyasilerin istediklerini yapmadığı için onların istediği fetvaları vermediği için, resmî görev de almamış. Resmî görev almayışının en temel sebebi de budur. Kendi dönemindeki sultanların, kendisini hegomanya altında alacağını ve istenmedik fetvaları vermeye zorlayacaklarını bildiği için siyasetten uzak durmuştur.

Babası, yün ve ipek, iplik ticareti yapan bir aile. Zengin, kendi malı da var, babadan kalma bir varlığı da. Yani bu anlamda çok da muhtaç değil, ama, onun hayatından gördüğümüz şu, eğer siyasi ortam uygun olsa, kendi kurmuş olduğu fıkıh sistemine ve dinin temel esaslarına uygun bir yönetim olsa yine görev alır, ondan kaçınmaz. Ama yaşadığı dönemde, böyle bir şey görmediği, aksini gördüğü için asla görev almamış. Bundan dolayı hep görev alması istenmiş, hatta, bu konuda baskılar görmüştür. Yine de almamıştır. Sonunda hapsedilmiş, hapiste işkenceler görmüş ve en son gördüğü işkenceden dolayı da vefat ettiğini maalesef tarih bize kaydediyor.

O bakımdan Ebû Hanîfe’nin siyasi duruşu, çekmiş olduğu işkenceler de önemlidir. Kitapta bunlar yer almıştır. Ebû Hanîfe’nin böyle sağlam bir karakteri var, kişiliği var, dinî gayreti var, dinî hassasiyeti var, ilkelere son derece bağlı ve yiğit bir tarafı var. İşte o yiğit tarafı Ebû Hanîfe’nin kişiliğini oluşturuyor. O konu da kitapta ele alındı.Sonra vefatı, nasıl vefat ettiği, işkence görerek veya hapiste veya hapisten çıktıktan bir müddet sonra, ama, o işkencenin etkisiyle vefat ettiği konusunda tarihçiler neredeyse ittifak halindedirler. Tefsir Köşesi

Prof. Dr. Saffet Köse tefsir@camiahaber.org

Allah’a Borç Vermek: Karz-ı Hasen

“Allah'a güzel bir borç verin. Kendiniz için gönderdiğiniz her iyiliği, Allah katında daha hayırlı ve sevapça daha büyük olarak bulacaksınız.” (Müzzemmil suresi, 73:20)

Kur’ân-ı Kerîm’de, “karz-ı hasen” şeklinde yer alan ifade, kelime olarak “güzel bir borç” anlamına gelir. Yukarıda yer verilen ve aynı konudaki diğer ayetlerde geçen “Allah’a güzel bir borç verin” ifadesi Allah’ın hoşuna giden, O’na yakınlaştıran bir amel olarak borç vermeyi teşvik eder. O zaman bu emir ne anlama gelir? Tefsirlere bakıldığında Allah’a borç vermenin iki anlamda kullanıldığı belirtilir. Birincisi ihtiyaç sahiplerinin bu ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için belli bir süreliğine para borcu vermektir. Bu fıkhi çerçevede düşünülebilecek bir ilişkidir. Onun hukukunu fıkıh kitapları belirlemiştir. Üzerinde durulan ikincisi anlamı ise eldeki imkânları Allah yolunda harcamaktır. Yani “Allah’a güzel bir borç vermek” aslında karşılığını Allah’tan tahsil etmek üzere hayır yolunda harcamada bulunmaktır. Bunun güzelliği de verilene karşılık olarak Allah’ın kat kat fazlasını ödemesidir. Normalde borç alındığı kadar ödenirken Allah’ın ödemesi katlanarak olmaktadır. Bu o kadar yüksek ve bereketli bir geri dönüştür ki 700 katına kadar çıkmaktadır (Bakara suresi, 2:261).

Normalde borç alındığı kadar ödenirken Allah’ın ödemesi katlanarak olmaktadır.

Burada anlatılmak istenen “hayırlarda yarışın” (Bakara suresi, 2:148; Maide suresi, 5:48) ya da iyi insanlara yakışan bir davranış olarak hayır ifade eden ameller için koşuşturmayı ( l-i İmrân suresi, 3:114) isteyen ayetlerde belirtildiği üzere mali imkâna sahip olanlar herhangi bir hayır yolunda ya da hayırlı işlerde yapmış oldukları harcamaları Allah hesabına yapmış olmaktadırlar. Çünkü vermiş oldukları para ya da mal bizzat Allah rızası için, O’nun yolunda, O’nun hesabına ve O’nun adına harcandığı için O da bu harcamaların karşılığını hem bu dünyada hem de ahiret yurdunda (Sebe suresi, 34:39) fazlasıyla ödeyecektir (Bakara suresi, 2:272). Dünya ahiretin tarlası olduğuna göre burada fazla tohum atıp ahirette Allah’tan tahsil etmenin yolu son pişmanlık fayda vermeden infak etmektir. Şu ayetler bunu anlatır: “Her birinize ölüm gelip ‘Rabbim! Ne olur bana azıcık daha süre tanısan da gönüllü yardımlarda bulunsam ve iyi kişilerden olsam’ diye yalvarmadan önce size verdiğimiz rızıklardan başkaları için de harcayın. Allah eceli gelince hiç kimsenin ölümünü ertelemez...” (Münâfikûn suresi, 63:10-11) En doğrusunu Allah bilir.

This article is from: