Bahçesaray -63-64

Page 1



BAHÇESARAY

1


Mayıs - Eylül 2010 63-64 Sayı

içindekiler 3

.. Başyazı - Celal İçten

4

.. Mustafa A. Kırımoğlu’nun 18 Mayıs 2010 konuşması...

7

.. Seyran Osman ile röportaj

11

.. Gurbette sönmüş hasretli bir ömür, Piraye Kadrizade

20

.. Emel dergisi ve müstear isimler

21

.. Taş Han - Cafer Seydahmet Kırımer

Av. Ünsal Aktaş

28-29 .. Tepreç notları, resimleri 30

.. Bakan Davutoğlu okul açılışında

BAHÇESARAY ISSN-1304-7744

Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği İstanbul Şubesi Dernek Adına Sahibi Celal İçten Yazı İşleri Müdürü Özgür Karahan Yazışma Adresi Ördek Kasap Mah. Akkoyunlu Sokak No: 52 Dr. Ahmed İhsan Kırımlı Kırım Tatar Türkleri Kültür Evi Çapa - Fatih - İstanbul İletişim Tel : 0(212) 534 92 31 Faks : 0(212) 635 26 11 Bahçesaray Gazetesi bahcesaray@vatankirim.net www.bahcesaray.org Dernek istanbul@kirimdernegi.org www.kirimdernegi.org www.kirimturkleri.com Baskı HAS MATBAACILIK/Hasan Anlar Davutpaşa Cad. Emintaş Matb. Sitesi No: 329 Zeytinburnu - İstanbul Tel :0(212) 576 31 29 has.matbaa@gmail.com Bahçesaray QHA abonesidir

Okuyucularımıza teşekkür ederiz : Bahçesaray bugün 30 ülkeden 10000 kişiye ücretsiz olarak ulaşıyor. 7000 gazete posta yoluyla geri kalanı elden dağıtılıyor. Kırım, Türkiye, Almanya, Abd, Avusturalya, Belçika, Bulgaristan, Fransa, Hollanda, İngiltere, İsviçre, Japonya, Kanada, Kazakistan,

Aidatlarınız ve bağışlarınız için derneğimizin IBAN numarası : TR 08 0006 4000 0011 0491 1957 40

Kırgızistan, Kosova, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Litvanya, Macaristan, Moldova Özbekistan, Romanya, Rusya, Polanya, Tataristan, Türkmenistan, Ukrayna ve Yunanistan’daki okurlarımıza, üniversite kütüphanelerine, sivil toplum kuruluşlarına gönderilen gazetemizi okumasını istediğiniz Kırım dostlarının adreslerini de bize ulaştırabilirsiniz.

Bahçesaray sizlerin katkısıyla büyüyor. Okuyucularımıza teşekkür ederiz. Bahçesaray Gazetesi

Bahçesaray’a gönderilen yazılar basılsın, basılmasın iade edilmez. Yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Ya y ı n t ü r ü : Ye re l S ü re l i Ya y ı n . - - İ k i a y d a b i r y a y ı m l a n ı r. - - Ü y e l e r i m i z e ü c re t s i z d a ğ ı t ı l ı r.

D e r n e ğ i m i z 2 1 . 1 2 . 1 9 9 2 t a r i h v e 9 2 / 3 9 2 4 s a y ı l ı B a k a n l a r K u r u l u k a r a r ı i l e ‘‘ k a m u y a r a r ı n a ’’ d e r n e k t i r.

2

BAHÇESARAY


BAŞYAZI

Sevgili okuyucular, Kırım dostları; Bu sayımızda sizlerle paylaşmak istediğim konular Kırım ve Türkiye’mizdeki olaylar, bunlar üzerine düşüncelerim ve yapmak istediğimiz işler ve faaliyetler. 18 Mayıs 2010 günü dünyanın dört bucağından ve Kırım’ın bütün köy ve kentlerinden kalkıp gelen Kırım Tatarları 66 yıl önce insanlığın kurtarıcılığına soyunan bir rejimin milletimize reva gördüğü soykırımda verdiğimiz şehitlerimizi anmak ve haklarımıza sahip çıkmağa kararlı olduğumuzu haykırmak için toplandık. Yolbaşçımız Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu konuşmasında milletimize önemli uyarılarda bulundu. Ukrayna Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra devletin halkımızın durumuna karşı kayıtsızlığı ve ayırımcı politikası yeni boyutlara varabileceğine dikkatleri çekti. Halkımızın, devlet eliyle bölme ve parçalama girişimlerine karşı uyanık olmasını istedi. Halkımıza Ukrayna devleti eliyle bazı roller, bazı görevler verilebilir, bazı hedefler gösterilebilir. Bunları kişisel kazançlar açısından değil, millî varlığımıza yararı açısından, Millî Meclimisimize danışarak değerlendirmeliyiz. 31 Ekim 2010 günü yapılacak seçimlerde millî birliğimizi göstermeli, Millî meclisimiz ve yolbaşçılarımızla birlikteliğimizi ortaya koymalıyız. Bu yıl 17 Mayıs günü Fazilet Olcay hanımı, Derneğimizin Halasını kaybettik, 18 Mayıs 2010 günü toprağa verdik. Kırım’dan Osmanlı Dobrucasına, oradan da Türkiye’ye gelip yerlemiş bir ailenin evlâdı idi. Tam bir Türk insanı idi, yüreğinde ayırımsız, hem Türkiye Türküne, hem Kırım Türküne sevgisi vardı. Mal varlığını hep milletinin hayrı için kullandı. İstanbul Zeytinburnu’nda kardeşi adına “Kırımlı İsmail Rüştü Olcay Lisesi”ni, İstanbul Pendik’te kendi adına “Kırımlı Fazilet Olcay Anadolu Lisesi”ni, İstanbul ilinin Esenyurt – Kıraç beldesinde annesi ve babası adına “Fethiye ve Şükrü Olcay İlköğretim okulunu yaptırmış, Kırım’da Karasupazar Millî Mektebinin tamirine yardımlarda bulunmuştur. İstanbul Kırım Türkleri Derneğimizin türlü ihtiyaçlarına defalarca katkıda bulunmuştur. Nur içinde yatsın, Allah rahmet eylesin.

Kırım’da doğan, 89 yıllık ömrünün 66 yılını gurbette, Romanya’da yaşayan bir duygulu Kırımlı yürek, şaire Piraye Kadrizade Bükreş’te vefat etmiştir. Kendisi ile Eylûl 2002’de Köstence’de “Kırım Tatarlarının Dünü, Bugünü ve Geleceği” sempozyomunda tanışmıştım. Bir oturumda konuşmasını dinlemiş, çok etkilenmiştim. Romanya’da Dobruca’da yaşayan halkımızın dilinin konuştuğu gibi yazıldığını, bunu savunan Romanya’daki bazı eğitimcilerin yanlış yaptığını, hatta kendi şiirlerinin de bu kişiler tarafından halk ağzına çevrildiğini üzüntü içinde anlatmıştı. Bizim bir edebî dilimiz var, onu okuyup öğrenmeli, ona göre yazmalıyız diye örnekler vererek konuşmasını bitirmişti. Piraye Kadrizade hanım hakkında, Kırım’da Üniversitelerimizdeki sohbetlerde, haklı olduğunu, yapılması gerekenini söylemiş, dediler. Kendisine Rahmet diliyorum, nur içinde yatsın. Onun sürgünü ve vatan hasreti bitmiştir. Halkımız O’na Kırım’ın değerli evlâtları arasında yerini verecektir. Bu sene de, kurbanlarımızın Kırım’da kesilmesi için Derneğimiz yardımcı olacaktır. Kırım’da kesilen kurbanlar vatan mücadelesi yapan kardeşlerimize manevî güç verecektir. Toplu alımlarla kurbanlıkların fiyatları düşürülmeye çalışılarak, fark hasılat KTMM’ne verilmekte, millî ihtiyaçlarımızı desteklemek için kullanılmaktadır. 6 Haziran 2010’da İstanbul Derneği olarak Çatalca’da yaptığımız Tepreçimize katkılarından dolayı, yerin temini ve hazırlanması konusunda Çatalca Belediyesi Başkanı Cem KARA’ya, Tepreç yerine üyelerimizin ulaşmasında ve Kırım’dan gelen sanatçılarımızın geliş ve Türkiye masraflarının karşılanmasında Esenyurt Belediye Başkanı Necmi KADIOĞLU’na teşekkürü borç bilirim, Allah yollarını açık etsin. Mücadelemizin ışığı M u s t a f a Ab d ü l c e m i l K ı r ı m o ğ l u’ d u r. O’ nun a y d ı n l a t t ı ğ ı yolda mücadelemize devam edeceğiz. Vatan yolundaki mücadelemizde Allah hepimizin yardımcısı olsun. Celâl İçten, Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği İstanbul Şubesi Başkanı BAHÇESARAY

3


Mustafa

Abdülcemİl Kırımoğlu'nun 18 Mayıs 2010 konuşması: Sayğılı vatandaşlarımız, sayğılı Türkiye’den, Romanya’dan, Almanya’dan, Amerika’dan ve diğer ülkelerden kelgen misafirlerimiz! Her yıl Mayıs ayın 18-de dünyanın çeşit yerlerine saçılğan soydaşlarımız 1944 yılın sürgünü ve soykırımı esnasında şehit olğan insanlarımıznı hatırlamak, oların ruhlarına dua etmek için toplanırlar. Bundan ğayrı biz, adeta, bu matem mitinglerimizde milletin şimdiki vaziyetini közden keçirip devlet maqamlarına veya uluslararası quruluşları adına milletin temel haqları yerine ketirilmesi için neler yapılması kerek olduğu hususta müracaatlar qabül etemiz. Bu matem kününde Aqmescit şeherin merkezinde, diğer bizim soydaşlarımız yaşağan şeher ve qasabalarda toplanğan insanlarımızın sayısı belli derecede bizim milli birliğimizin, insanlarımızın milli kimlikleri ne seviyede olduğunu köstergen bir işarettir. Ayni zaman bu bizim Milli Hareketimizi güçünü numayış etken bir köstergedir. Ve bugün burada bu qadar çoq insan toplandığı, oların arasında o qadar çoq genç evlatlarımız da olduğu halqımız hiç bir şeyni unutmadığının ve kendi haq-huquqları için hareketlerini devam etmeğe qararlı olduqlarını köstergen bir olaydır. Bugün buraya keldiğiniz için, uzun mesafeli yürüyüşler yaptığınız için, ellerinizde bizim milli bayraqlarımızla ve bizim taleplerimizi bildiren sloganlarla saatlerlce ayak üstünde turup bizim konuşmalarımızı dinlediniz için sizlere çoq minnetdarız. İkinci Dünya savaşından sonra, bu gün milletimizin en manalı künlerinden birisi oldu, çünki 1944 yılında Sovyet rejimi tarafından uyğulanğan cinayet Qırım Tatar halqının qaderini tamamile deniştirdi. Bundan sonraki yıllarımız aman aman yarım asır devamında yeryüzünde millet olaraq saqlanıp qalmak için, ana toprağımızğa kaytıp kelmek için küreşle keçti. Diğer milletler ileriye adımlar yaptıqları zaman bizler hiç olmadıqta Ikinci Dünya savaşından önce durumumuzğa kelmek için hareketler yapmaq mecburunda olduq.

4

BAHÇESARAY

Elbet, Sovyet rejimi zamanında matem tedbirleri keçirilmesi büyük tehlikenen bağlı edi, bu tedbirler için insanlarımıznı hapislerge ata ediler. Şimdi ise her şey serbest. 18 Mayısta neler yapılacağı hususta bizler evelden basında, radyo ve televizyonda malümatlar veremiz, organizasyon komitelerimizde devlet strukturları da iştiraq etmektedirler. Adet olaraq sürgünün her yıldönümde Ukrayna Cumhurbaşqanı Qırım Tatar halqına bir müracaatta buluna. Sürgünün yübile yılları ise devlet seviyesinde hükümet rehberlerinin iştirağınen qayıt edilmektedir. O kün matem olaraq Ukrayna devlet bayrağı indirile. Yani, Ukrayna devleti bizim halqımızğa qarşı cinayet yapıldığını tanımaqla beraber bizim haqlı taleplerimizge destekçi olduğunu numayış etmektedir. Ukrayna Cumhurbaşqanın qararınen keçken sene Mayıs ayında Qırım Tatar halqına qarşı yapılğan cinayetni araştırmaq için SBU tarafından mahsus bir araştırma grubu qurulğan edi. Hep bunlar için bizler elbette minnetdarız. Ama, 1944 yılın sürgünü bir suç olduğunu qabül etmekle beraber, devlet, maallesef, Qırım Tatar halqının haq-huquqlarını yerine ketirilmesi için kerekli tedbirler almadı, bu millet öz vatanında normal bir hayat qurması için şaraitler yaratmadı. Ve böyle şaraitler olması için daha çoq adımlar yapılması kerek olacaqtır. Qırım Tatarları şimdi Otonom cumhuriyetinin yönetiminden praktik olaraq uzaqlaştırıldı demek mümkündür. Dünyada milli azınlıqların ve tamır halqlarının öz topraqlarında yönetim sisteminde temsilciliği, oların ana tillerinin fonksyonu, milli medeniyetlerinin gelişmesi qonularında birçoq uluslararası anlaşmalar ve qaideler var. Ama burada bu qaidelerge hiçbir sayğı şimdice kösterilmey. Bizim ana tilimizde milli maarif sistem tesis edilmesine devlet hiç destek vermedi ve millet asimilasyon olma, ve yeryüzünden bir millet olaraq yoq olma tehlikesindedir.


Çoq yıllar devamında biz Qırım Tatar halkının haq-huquqlarının iade verilmesi hususunda bir qanun qabul etilmesini talep etemiz, ama devlet tarafından bu hususta müspet adımlar yapılmadı. Sürgünlükten sonra Ruslaştırılğan köy-qasabalarımızın gerçek adlarını verilmesi qonuda da bizim haqlı taleplerimize qarşı davranışları ayni. Ukrayna Yukarı Şurasında sürgünlükke uğratılğan milli grupların haqlarını iade edilmesi hususunda qanun projesi ve Kırım’ın tarihi jeografik isimlerini geri verilmesi hususunda bir parlament komisyonu qurulması hususunda teklifimize qarşı basında ve İnternette Qırım Tatarlarına ve o halqımıznı temsil etken Milli Meclisimizge qarşı yüzlerce pis, iftira ve yalanlar dolu maqaleler yayınlandı. Otonom cumhuriyetinin yönetim sisteminde Qırım Tatarların temsilcileri halqımızın sayısına köre birqaç kere az. Bu adaletsizliği düzeltecekleri yerine Ukrayna Cumhurbaşkanı seçildikten ve burada yeni hukümet peydah olduqtan sonra Qırım’ın yönetiminde bizim temsilcilerin sayısı daha da aman aman 2 kere azaldı. Ğurbet topraqlarından vatanlarına qaytıp kelmeye imkanları olmağan daha 150 bin qadar soydaşlarımız ve aqrabalarımız var. Olarnı vatanlarına avdet etmelerine çareler baqacaq yerine yaqın zamanlarda yeni Ukrayna hükümetinin yöneticilerinden, Qırım’ğa Korelerni ketirmek kerek olduğu hususunda saçma teklifleri işittik. Halqımızğa qarşı bu qadar sayğısız ve edepsiz davranışlar devlet yöneticileri tarafından çoqtan beri olmağan edi. Birqaç hafta evvel Ukrayna’nın yeni rehberleri bizim vatanımızın bir qısmını sanki babaların malı kibi Rusya’nın askeri bazası için daha 25 yılğa kirağa vermek qonusunda anlaşma imzaladılar. Rusya devleti açıktan açıq buradaki bölücü siyasi quvvetlerini desteklediğini, oların yüksek seviyedeki rehberleri ardı-sıra Qırım yarımadası Rus toprağı olduğu hususunda provokasyon açıqlamalar yaptıqlarını, o devletin bu senenin başında qabul ettikleri yeni askeri doktrinlerine köre öz memleketlerin dışında, yani diğer memleletlerin topraqlarında Rusların menfaatlarını qorçalamaq için silah qullanabileceklerini hesaba alsaq, bu anlaşma Ukrayna ve Ukrayna’nın bir parçası olğan bizim vatanımız Qırım için ne derecede tehlikeli olduğunu anlayabilirsiniz. Bundan da ğayrı, bildiğiniz kibi, Rus Qaradeniz filosunun gemileri 2008 yılında Rus-Gurcistan savaşında aktif iştiraq ettip bizim toprağımıznı da az qaldı bu savaşa soqmadılar. Şimdi ise, bu anlaşma neticesinde bizler ve bizim torun-

larımız bile ta 2042 senesine qadar Rusyanın askeri avantürlerinin rehini olup qalacaqmız. Onun için, hiç şüphesiz, hep normal Qırım Tatarları ve oları temsil etken Qırım Tatar Milli Meclisi bu mashara ve Ukrayna devletini aşağalayıcı anlaşmanı iptal etmek için hareket etken siyasi güçlernen beraber olacaqtırlar. Cumhurbaşkanı seçimlerinden sonra tayın etilgen yeni hukümet bizim meselelerimizi efektiv şekilde çözeceği ve bizim milli ve insan haqlarımıza sayğı köstereceği hususunda da büyük ümüdümüz yok. Bu hukümetin bir azası – Ukrayna İç İşleri baqanı, bildiğiniz kibi, bundan önce Qırım’ın militsiya başqanı edi. Bu herif kendi haqlarını talep etken vatandaşlarımızı ve aslında tüm halqımızı qorqutmak için qaba ve merhametsiz hareketler yapqan edi, onun başlığında militsiya silahsız vatandaşlarımıza qarşı ateş açqan edi ve sonra qazetalarda bizim halqımızğa qarşı iftira ve haqaretler dolu maqalleler bastı, 1944 yılı halqımıza qarşı uyğulanğan sürügünü ve soykırımı tamamile aqlamaya çalıştı. Avrupa Konseyinin Parlamento Assamblesinde 12 memleketni temsil etken milletvekilleri de kendi imzaladıqları beyanette bu kibi pis herifi Ukrayna İç İşleri baqanı olaraq tayin etilgeni Avrupa prensiplerine ayqırı olduğunu bildirdiler. Bu hususta biz Ukrayna Genel savcısına müracaat yazdıq ve bu herifni Ukrayna ceza qanunun 161 maddesine köre mahkemeye verilmesini talep ettik. Ama Genel savcılıq buna qarşı dava açma talebimize red cevabını verdi ve pratik olaraq onun cinayetlerini haqlı gördü. Ukrayna maarif işleri baqanı da kendi yayınladığı ‘Tretya oborona Sevasopola’ adlı maqalesinde Qırım Tatarlarını Qırım toprağında yaşağan diğer insanların düşmanı olaraq köstermeğe çalışa. Onun yazdıqlarına köre Qırım Tatarları ve oların Milli Meclisi vahhabitlerden silahlı birlikler qura ekenler ve Waşington yahut NATO’dan emirler keldiğinen Ruslarnı Qırım’dan yoq etmeğe ve kendi milli devletini qurmağa başlayacaq ekenler. Bu kibi aptal düşünceli ministrlerden yeni Ukrayna hukümetinde bir kaç tane daha var. Şunu da hatırlatmaq isteyim ki, şimdi iqtidarda olğan parlamento koalisyon azası Komünist partisine de yeni hukümette birçoq yüksek vazifeler verildi. Ve bu partini başqanı da, bizim halkımızğa qarşı yapılğan sürgünlüğü tamamile haqlı dep saya ve gazetede yaptığı açıqlamalarğa köre, Qırım Tatarları Stalin’ge, hepimizni öldürmediği için, teşekkürler bildirüp ona altın abide qurmamız kerekmiş. BAHÇESARAY

5


Elbet, yeni hukümette normal insanlar da var, ama esas quvvet oların elinde olacabileceği hususta çoq şupheler var. Onun için Qırım’da halqımızğa qarşı düşman propagandası ve provokasyonların sayısı artabileceğine büyük ihtimal var. Neticede, elbette, milletlerarası kerginlik çoq artabilir. Hem, de anlaşıla ki, böyle vaziyetlerde devlet organlarından destek beklemeye büyük ümit yoq. Ama kendi haq huquqlarımızı qorçalamaq için elbette kerekli tedbirler almamız kerek olacaqtır. Bu yolda bir basamaq olaraq bizler Qırım Tatar halqının vaziyetini müzakere etmek için dünyanın en önemli uluslararası teşkilatların temsilcilerinin iştirağınen Bütündünya Forumu toplamaq için hareketler başlayacaqmız. Bununla beraber, bildiğiniz kibi, tam 20 kün evvel, Strasburg’ta Ukrayna Cumhurbaşkanı Avrupa Konseyin Parlamento Asablesini’ndeki 27 Avrupa devletleri milletvekillerin önünde, sonki yıllar içerisinde Ukrayna’da Qırım Tatarların haq-huquqlarını yerine ketirilmesi için hiç bir şey yapılmadığını, ama yaqın zamanarda Qırım Tatar Milli Meclisinen işbirlikte büyük adımlar yapılacağı hususta söyledi. Tam 5 kün evvel Cumhurbaşqanınen Kiev’de ayrı bir körüşmemiz oldu. Bu körüşmede Cumhurbaşqanı Qırım Tatar halqının haqhuquqlarını yerine ketirilmesi için kerekli adımlar yapacağını tekrarladı ve bizim önümüzde birqaç meselelerimizi çözülmesine yonetilgen qararnı imzaladı. Bundan da ğayrı, ileride de böyle körüşmeler devam eteceği ve bu körüşmelerde Qırım’ın ve halqımızın aktüel meseleleri baqılacağı hususta anlaşmamız oldu. Bundan bir kün sonra Kırım’da V. Yanukoviç’in talimatınen bizim aktüel meselelerimizi baqmaq için Cumhurbaşqanı İdaresi reisinin başqanlığında diğer bir toplantı geçirildi. Bu toplantıda Milli Meclisimizin rehberleri, otonom cumhuriyetinin rehberleri ve bizim müzakerelerimizde aracılıq yapmaq için mahsus Strasburg’tan kelgen Avrupa Konseyi Parlamento assambleisin reisi iştiraq ettiler. Bu toplantida biz meselelerimizin çözümü için nasıldır yol haritası projesini yaptıq. Ümit ederiz ki, Cumhurbaşqanın bu meselelerge diqqatı devamlı ve aralıqsız olacaqtır. Ve şunu da hatırlatmaq isteyim ki, bizim halqımız ona yapılğan iyilikni hiç zaman unutmaz ve dayima iyilikle cevap verir. Ama her şey cumhurbaşkanın emirlerine bağlı değil, hem de eğer o yaqın zamanlar içerisinde devlet strukturlarını milletlerarası düşmanlıq ve kergilik yaratan, Ukrayna

6

BAHÇESARAY

devletinin şerefini dünya yüzünde lekeleyen kimselerden temizlep olamazsa. Bizim çoq meselelerimizin çözümü kendilerimize, kendilerimizin ğayretlerine, faaliyetlerine, disiplinimize ve kendilerimiz seçtiğimiz meclislerin efektif çalışmalarına da bağlıdır. Bizim miletimizde, bir çok milletlerde olduğu gibi, bir güzel qaide var – zor vaziyetlerde olduğumuz zaman aralarımızda olup keçken darğınlıqları, öfkelerimizi, can ağırtılarımızı unutup milli davamız etrafında birleşemiz. İşte o zaman çoqtan keldi. Önümüzki yılın Mart ayında büyük ihtimal bizim için çoq önemli yerli ve Qırım Otonom Cumhuriyetini Yuqarı Şurasına saylavlar olacaqtır. Eğer o saylavlarda bizler kerekli derecede aktif olsaq ve seslerimizi Qurultayımız ve yerli meclislerimiz tarafından köstergen namzetlere versek, eminim ki, bizler Qırım yönetim sisteminde temsilciliğimizi bir buçuq – iki kere bile arttırıp olarmız. Eğer millet arasında daima tartışmalar ve qavğalar olsa büyük devletler de yıqılır ve dağılır, ama insanlar arasında sağlam ve dost münasebetler olursa az sayılı milletler de yüksek seviyelere ulaşır, değen atasözü var. Sayğılı vatandaşlarımız! Sürgünlük ve milli küreş yıllarımız bizim halqımız için boşuna ketmedi, bizler çok şeyleri öğrendik, çoq tecrübe qazandıq. Başımızğa kelgen belalar, felaketler, acılar diğer insanların acılarını da daha ziyade anlamaya öğretti, olarğa çarelerimizge köre destek vemeye de öğretti. Biz diğer insanların acılarını kendi acılarımız kibi hissetmeye öğrendik. Eski Sovyetler birliği alanında belki de bizim Milli hareketimiz başka haqsızlıqlara ve felaketlere uğratılğan toplumlarğa hiç olmadıqta manevi destekleri verdiği qadar belki de başka hiç bir toplum vermeğendir. Onun için bizim halqımızın ve milli hareketimizin dünyada çoq dostları ve müteffikleri var. Bizler farqlı ve daha yüksek manevi seviyeye ulaştıq. Bizler için en büyük ğalebe qarşımızda olanları tamamile yenmek, olarnı alçatmaq değil de, ortada olğan problemni her tarafa uyğun olğan şekilde çözmektir. Bu en doğru pozisyondur, çünki yalnız böylelikle çoq milletli bir toplumda barış olabilir. İşte bu prensiplerimiz sayesinde bizim toprağımızda, ne qadar çoq problemler ve kergin vaziyetler olduğuna rağmen, büyük ölçüde qan tökülmedi. İnşallah bu yolnen ketmeğe biz devam etecekmiz. Hep buraya kelgen insanlarımıza daha bir kere teşekkürlerimizi bildirmek isteyim. Allah hepimizge yardımcı olsun! *


Türkiye – Ukrayna dostluk ilişkilerinin bir hadimi Kırım’lı iş adamı ve Türkiye’nin Akmescit Fahri Başkonsolosu Timur Berk’in özel röportajı : SEYRAN OSMAN ile söyleşi eden bir insandım. - Bugün hem başarılı bir iş adamı, hem Türkiye Cumhuriyetinin Akmescit Başkonsolosusunuz. İş hayatınız nasıl başladı ?

- Seyran Bey, “Bahçesaray” okuyucularına Vatan Kırım’a öykünüzü anlatır mısınız ?

dönüş

Ailece Taşkent’te yaşıyorduk, kurulu bir düzenimiz vardı. Halkımızın büyük çoğunluğu gibi ben de anavatanımız Kırım’a avdet etmeyi hayal ediyordum. Kırım’ı ilk olarak 1987 yılının Ağustos ayında ziyaret ettim. Geziyor ve kalacak bir yer, tutacak bir iş imkânlarını düşünüyordum. Özbekistan’a döndüm. Ailem, özellikle de annem çocuklarının mürüvvetini yanlarında görmek istiyorlardı. Benim için geniş, dört odalı bir ev hazırlıyorlardı.Benim aklım fikrim Kırım’daydı. 1988 yılında evlendim. 1989 yılının ortasında ben tekrar Kırım’a geldim. Bu defa arkamda kendi ailemin, eşimin ve ebeveynlerinin desteği vardı. Akmescit’in güneyindeki Konstantinovka köyünde bir ev aldım. Köyün mektebinde İş Bilgisi öğretmenliğine atandım. İşimi bir tanıdığımın vekâletine bırakarak Özbekistan’a eşyalarımızı getirmeye gittim. 1990 yılında görevime başladım. Okuldaki işimi sevdim, okul ekibine saygı duyuyordum. Kısa sürede meslektaşlarımın, öğrencilerin, köy halkının saygısını kazandım. Bu saygıyı yeni fikirleri, taze yaklaşım ve verimli projeleri sunduğum için kazandığımı düşünüyorum. İki milyon nüfuslu Taşkent’ten geldiğim için daha geniş ufuklu, daha tecrübeli, bilinçli hareket

Bizler 1990’lı yıllarda ticaretle uğraşan insanlarınkinden farklı bir iş yapmadık. 1990 yılında ilk kez bavul ticareti için Yugoslavya’ya gittim. Yıl sonunda okuldaki işimden ayrılıp ticarette karar kıldım. Bir arkadaşım ve kardeşlerimle beraber Kırım’da yokluğu hissedilen, talep edilen malları getirmeye başladık. İlkin beyaz eşya, daha sonra otomobil ve otomobil romörkları getirdik. Bizim işimizi yapanlar o tarihlerde çok değildi, ticaretin kazancı büyüktü. Benim o zaman yaptığım ticareti yapanların şu anda büyük çapta işleri var. 1992 yılına kadar bu ticareti yaptım. O yıl, biri askerliğini, diğeri üniversiteyi bitiren kardeşlerimle anne ve babamızın evini tamamladık. Kendimiz, eşim ve ben, Akmescit’in Fontanı semtinde halkımızın zaptettiği arsaların birine yaptığımız geçici konutumuzda kalıyorduk. 1992 – 1995 yıllarında “Kırım” adlı Kırımtatar Halk Oyunları ve Müziği Topluluğunun Mali İşler Müdürü olarak çalıştım. Bu ansambli bir özel şirket statüsüne getirdim. Bu dönem çok hareketli ve yoğun bir dönem idi. Ansamble katılımım ile kendimi Kırım Tatar halkının sosyal hayatı içinde buldum. Birçok eylemin, etkinliklerin girişimcisi oldum. - Toplumsal faaliyetlere Kırım’a geldikten sonra mı başladınız ? Çocukluğumdan beri toplum hayatının içindeyim. Benim tavırlarım açık seçikti. Her zaman herkese yardımcı olmak isterdim ve bunu severdim. Hiçbir zaman liderlik hırsım olmadı. Ben, toplum hayatında aktif faaliyet göstermek isteyen her insanın kendi ekonomik temeline sahip olması gerektiğini düşünüyorum. Toplumsal hareket maddi altyapı gerektirir. Böyle bir temele sahip olan BAHÇESARAY

7


binasını işgal etmeye çalışırken polisler copla benim kafamı yardı. Bu yaralanmamdan sonra serbest bırakılmasını talep ettiğimiz soydaşlarımız serbest bırakıldı, her şey düzene girdi. Başıma dikiş attılar, şimdi ise iyiyim. Allah’a şükürler olsun, o zaman polisler durduruldu, ortam yatıştırıldı. Kırım Tatarlarına Kırım Parlamentosunda 1992-94 yıllarında 14 koltukluk kontenjanın ayrılması için verdiğimiz mücadeleyi hatırlıyorum. O zaman eylemlere aktif olarak katılıyordum, her türlü destek sağlıyordum. O zaman Kırım Ansambli, milletvekili adaylarıyla birlikte, kendi parasıyla Kırım’ın bölgelerini gezerek köylerde bulunan soğuk kültür evlerinde bedava konser veriyordu. Gece taksicilik yapıp benzin parasını kazanırdık. Biz o zaman bunlardan başlıyorduk. Çok şey kazandık diye düşünüyorum. Biz hayatın değişik alanlarında Kırım Tatar halkı için iyi bir yer kazandık. Kırım Tatar halkının Kırım’dan sürgün edilmesinin 50. yıldönümü dolayısıyla 1994 yılında yapılan matem etkinliklerini hatırlıyorum. Türkiye Cumhurbaşkanının daveti üzerine, Kırım Tatar halkının Kırım’dan sürgününün 50. yıldönümü dolayısıyla matem etkinliklerini düzenlemek amacıyla Ankara’ya gitmiştim. Dilaver Bekirov (Kırım Tatar kemancısı, dönemin Kırım Ansamblinin yöneticisi) ise Kırım’da kaldmıştı. O zaman Türkiye’de üst düzey yetkililerle, orada yaşayan Kırım Tatar diasporası mensuplarıyla, bize - 1990’lı yıllarda olan olaylardan hangileri rehberlik yapan güzel insan İsmet Yüksel’le hatırınızda daha çok yer etti ? tanışmıştım. O dönem benim için bir dönüm noktası oldu. Diasporayla ilişki kurup Kırım’a 1992 yılının Ekim ayında Bahçesaray döndükten sonra ansamblideki faaliyetimi bölgesindeki Krasnıy Mak (Büyük Karalez) bıraktım ve ticaret yapmaya başladım. köyünde zapt edilen arsalarda buldozerlerle evlerin yıkma olaylarından sonra Kırım Tatar -Aileniz sizin fikirlerinizi, çalışmalarınızı halkı toplu protesto eylemlerine başladı. O destekliyor mu? zaman halk, Kırım Parlamentosu binasını işgal etmeye teşebbüs etti. Kiselyov (şu Ailemin bana verdiği destekten çok anda Bölgeler Partisi Ukrayna milletvekili memnunum. Bu destek çok büyük bir destektir. Vasiliy Kiselyov) başta olmak üzere Kırım Çözümü zor olan durumlarda ben ailemin siyasetçilerinden çoğu Kırım Tatarlarının desteğinden, tavsiyelerden faydalanırım. yaptığı protestoları olumsuz karşıladı. Bizim Eskiden beni ebeveynlerim desteklerdi, şimdi 26 soydaşımız hapse, tutuk evlerine, ise onlarla birlikte eşim ve beş çocuktan hastanelere atıldı. Bu soydaşlarımızın nerede oluşan ailem destekliyor. Dostlarımın bana olduğunu hiç kimse bilmezdi. İki - üç gün verdiği destek de benim için çok önemli. Ben boyunca savcılık (Kırım Savcılığı), mahkeme, dostlarıma, bana verdikleri destekten dolayı parlamento binaları önünde eylemler minnettarım. yapılmıştı. Bizim grubumuz parlamento insanlar iyi ve faydalı işleri daha kolay yapar, fikirlerini daha kolay gerçekleştirir. Ancak, sermayedarlığa karşı olduğumu ve sağlıklı ekonomik temeli desteklediğimi belirtmek istiyorum. Bu tutumla yola çıkarak sivil toplum aktivisti ve iş adamı oldum. Toplumsal hayatım ilkokuldan başlamasına ve daha sonra milli hareketimize katılmama rağmen, ben ilk önce iş adamıyım, daha sonra sivil toplum aktivistiyim. Bugün ise elimden geldiği kadar herkesi desteklemeye çalışıyorum. Halkımı seviyorum ve halkım için çok şeyler yapmaya çalışıyorum. Kırım’a geldiğim zaman burada çok az Kırım Tatarı vardı. Burada da halkıma sevgiyle yaklaşırdım. Eskiden Akmescit’in Samokiş sokağı numara 8 adresinde bulunan binada Meclis ( Kırım Tatar Milli Meclisi), Kütüphanemiz (İsmail Gaspıralı Kırım Tatar Kütüphanesi), “Golos Krıma” (Kırım Sedası) gazetesinin ofisi, “Kırım” ansambli bulunuyordu. Biz hepimiz dar bir yerde bulunuyorduk, ancak birbirimizi kırmazdık. Oraya gittiğim zaman yazarlarla, bestecilerle, müzisyenlerle, şarkıcılarla ve oyuncularla görüşürdüm. Hayatlarını sanata adamış insanları kıskandığım olmuştur. Kırım Tatar halkının tüm aydınlarıyla görüşmüşümdür, fikirlerine ve meziyetlerine hayran kalmışımdır. Bütün bu güzel insanlarla aynı halk, aynı emeller için yaşadığımızı düşünerek büyük mutluluklar yaşamışımdır.

8

BAHÇESARAY


-Ailenize çok vakit ayırabiliyor musunuz? Bazen çocuklarım benden mahrum kalıyor diye düşünüyorum.Ancak elimden geldiği kadar çocuklarıma babalık yapmaya çalışıyorum. Çocuklarımın beni anladıklarından, benimle beraber çalıştıklarından dolayı çok memnunum. Eşim de çok meşgul. Ailemle birlikte bir haftalığına bile denize gidemiyorum. -Fahri konsolosluğun 2009 yılında yaptığı faaliyetleri anlatır mısınız?

Tatar milli mekteplerini, camileri, ana okulları ziyaret etti. Umarım, ilerde ortak programlar gerçekleştirilecek. Bunun yanı sıra Kurultay yapıldı (5. Kırım Tatar Milli Kurultayı’ın 2. Toplantısı). Biz burada aktif katılımda bulunduk. 2009 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin Kiev Büyükelçisi değişti. Aralık 2009’da göreve başlayan yeni büyükelçi, bu yılın Ocak ayında Kırım’ı ziyaret etti. Konsolosluğumuzun çalışmalarına gelince, bu konuda her gün rapor verilebilir. Çok sayıda etkinlik yapılmakta. Turizm, ihracat ve ithalat geliştirme konularda programlar gerçekleştirilmektedir. 2010 yılının başında başkonsolos (Türkiye Cumhuriyeti’nin Odessa Başkonsolosu Murat Tamer) başkanlığındaki resmi heyet Sivastopol’deki (Akyar) Türk şehitliğini ziyaret etti. 8 Nisanda Sivastopol’e Türk askeri gemileri, askeri ataşe (Türkiye’nin Kiev Büyükelçiliği askeri ataşesi) geldi. Nisan ayının 20’lerinde 90 kişilik Türkiye Harp Akademisi heyeti gelecek. Her ay programlarla dolu.

Kaderde varmış, 2004 yılında Türkiye Cumhuriyetinin Akmescit Fahri Başkonsolosu oldum. Bu görevin en önemli artısı bana kendimi geliştirme imkânı vermesidir. Ben aynı anda hem sıradan bir insan olarak, hem toplum aktivisti, hem özel girişimci olarak hareket etme imkanına sahibim. Fahri konsolosluk bana hiçbir engel görmeden veya yadırgamaya maruz kalmadan kendimi tanıtma, kendi tutumumu gösterme imkânını sağlıyor. Attığım her adım sırasında ben Türkiye’yi -Türkiye ile Ukrayna’nın yeni yönetimi temsil ettiğimi hatırlıyorum, arkamda Türkiye siyasetçilerinin, sivil toplum aktivistlerinin, iş arasındaki diyalog ile ilgili tahminleriniz adamlarının güvenini hissediyorum. nedir? Bu konuda en önemli hususu belirtmek Ancak halkımı hiçbir zaman unutmuyorum. istiyorum. Türkiye, seçim kampanyası Kendi işini açmak için Türkiye’den Kırım’a sırasında herhangi bir cumhurbaşkanı adayına gelen iş adamıyla görüşürken ben kendileriyle karşı kesin bir tutumu olmadı. Türkiye’nin şöyle konuşurum: “Siz Türkiye’yi seviyor Ukrayna’ya karşı herhangi bir husumeti yok. musunuz?- Tabi ki severiz! Ukrayna ile Türkiye Türkiye bekleme tutumu içinde oldu. arasındaki ilişkilerin daha iyi olmasını istiyor Türkiye’yi, dünyanın tüm ülkeleri gibi musunuz?- Tabi ki isteriz! O zaman Kırım komşudaki durumun istikrarsız olması rahatsız Tatarlarını seviniz, onlar Ukrayna ile Türkiye eder. Bunun için Türkiye, Ukrayna’daki siyasi arasında köprüdür”, derim. durumun düzene gireceğini ümit ediyor. 2009 çok zor bir yıldı. Küresel mali kriz Umarım, Türkiye ile Ukrayna arasındaki kendisini hissettirdi. Çok sayıda olumlu ve işbirliği daha sıkı ve daha verimli olur, olacak olumsuz anlar vardı. Büyük iş adamları batarken küçük iş adamları ise kendileri için diye düşünüyorum. Yanukoviç, (Ukrayna bir fırsat görüyor. Bu durumun millet için bir artı Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç), başbakan olduğunu düşünüyorum. Kendi hareketlerini olduğu dönemde (2006-2007) Türkiye’yi koordine edebilmek, bir amaca yönelik olmak ziyaret etti ve o zaman Türk mevkidaşı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşmede Türkiye lazım. 2009 yılında Dünya Kırım Tatar Kongresi ile işbirliği yapmak istediğini dile getirmişti. O (DKTK) yapıldı. Konsolosluğun DKTK’nın zaman ikili işbirliği, ortak projeler konusunda organizasyonunda ve yapılmasındaki önemli çok açıklamalar, ortak anlaşmalar yapıldı. katkısı oldu. Konsolosluğumuz sayesinde Ben, diyalog olacak diye düşünüyorum. en büyük heyetin Türkiye’den gelmesinden Türkiye, Ukrayna’yı ekonomik olarak gelişmiş, dolayı çok memnunum. Bizim heyetimiz Kırım demokratik bir devlet olarak görmek istiyor. * BAHÇESARAY

9


10

BAHÇESARAY


GURBETTE SÖNMÜŞ HASRETLİ BİR ÖMÜR, PİRAYE KADRİZADE

Saim Osman Karahan

(04.01.1921. Aqmescit – 05.09.2010 Bükreş) Şaire Piraye Kadrizade 4 Ocak 1921 tarihinde Kırım’ın Akmescit (Simferopol) şehrinde doğdu. Babası Abdurahman Kadrizade (18761938) Kırım müftüsü Abdülkerim efendinin oğlu, zamanının istidatlı şair ve yazarlarındandı. 1920’li yıllarda Bolşeviklik eski çarlık Rusyasını Sovyetler Birliği haline getirdikten sonra, Kırım gazetelerinden “Közaydın” ve “Yañı Dünya” gazetelerinde çalışırken milliyetçi ve kurultaycı olarak suçlanmıştır. Eserleri kitap haline gelemedi, işinden atıldı. Annesi Meryem hanım Dr. Ahmet Özenbaşlı’nın eşi Anife hanım ve şair Memet Nüzet’in kardeşi, şefkatli, namazında niyazında bir insandı. Piraye Kadrizade duygulu, zeki ve hareketli, edebiyata istidatlı, müzik kabiliyeti radyoda solistlik yapmasına yetecek derecede yüksek, Kırım’ın kültür hayatında adından söz ettirmeye namzet bir kızdı . 1930’lu yıllarda Kadrizade ailesinin birçok akrabası ya “kulak”- köy ağası diye sürgüne gönderilir ya da milliyetçilikle suçlanıp işlerinden atılır. Piraye’nin kendisi dahi çalışmakta olduğu radyoevindeki işinden çıkarılır. Bu acısından ta dekabr 2000’de bile bahsedecektir bir şiirinde : “Radyonıñ reisi / Şerfedin edi ismi, / - Seni işten çıqardıq, / Kelme sen işke artıq” / Dedi, men de tireldim, / “”Men begenilem” dedim. / Bakıp menim közüme / Şöyle laflar söyledi : / “Kelişmeysin sen bizge, / Işanmaymız biz sizge, / Dedeleriñ yabancı, / Zengin soylı nesiliñ, / Babañ da bir milletçi.” / Sonra keçdi bir sene, / Eşittim bir laf gene, / Özi de”halq duşmanı” / Olup, ketken sürgünge.”

Piraye Kadrizade liseden sonra Akmescit Devlet Üniversitesinde Coğrafya Fakültesini bitirip öğretmen çıktı. İkinci Dünya Savaşının sonlarında Kırım Tatarlarına karşı stalinci takibat başlanıp topyekün sürgünün hazırlıkları yapılırken, 1944 yılında Ahmet Özenbaşlı’nın yolbaşçılığındaki birkaç yüz kişilik muhacir kafilesi Romanya’nın yolunu tutar. Piraye Kadrizade ile annesi de aralarındadır. Necip H. Fazıl ve Avukat Selim Abdülhakim onları Odesa’dan alıp Köstence’ye getirir. Yardım komitesi tarafından Türk İlkokuluna, Köstence ve köyler eşrafının yanlarına yerleştirilirler. Ahmet Özenbaşlı ailesi Omurça köyünde Mehmet Halim Vani’nin evinde misafirdir. Yerleştirilenlere sahte isimlerle kimlik belgeleri temin edilir. Piraye Kadrizade’nin yeni adı Mustafa Ayşe, anasının ise Asan Meryem olur. Ana ve kız için ömürlerinin sonuna kadar sürecek bir ıztırap devri başlar. Kaderin rüzgârları onları Köstence, Topraisar (Topraksar, Toprakhisar), Karaköy (Rom. Pelinu), Karatay (Nisipari), Tekirköl ve Bükreş’e sürükler. Ahmet Özenbaşlı bir rus ajanının tuzağına düşüp, uçakla İtalya’ya götürüldüğünü sanarak çıktığı yolculukta kendini Moskova’da bulmuştur. Selim Abdülhakim vefat etmiş, Necip H. Fazıl 1948’de tutuklanıp hapiste öldürülmüştür. Yalnızlık, yabancılık, dil bilmemezlik, kadınlık çekingenlikleri, geçim derdi, hiç tanımadıkları kimselere muhtaç olmanın tedirginliği, hele, hele Kırım hasreti onları yaralar, ezer, yıkar, perişan eder. Piraye Kadrizade zaman zaman dertlerini şiir şeklinde bir deftere döker. Yazılarında sanat kaygısı, güzel bir şey meydana getirip bir başka insana sunmanın meramı yoktur. Bu defteri ona bir ayna, onda halini görüp maneviyatını toparlamaya yarayan bir vasıtadır. 25.6.1944 – Topraisar, diye not düştüğü bir şiirinde şöyle der :

BAHÇESARAY

11


TİLEK

yaşındadır). Annesi 1967 yılında 75 yaşında ölmüş. (“Anayıma” şiirinde şunları yazmış Piraye : “… Yigrimi üç yıl ğurbetlik / Çektik sen-men ekimiz. / Endiden soñ hasretlik / Çekecekmen yalñız.”). Bu yalnızlığından 1988 yılında yazdığı “Menim doğmağan kızıma” şiirinde de değinir :

Büyük Tañrım, yalvaraman, Qol köterip tileymen, Tesadüfiy, boş bir hayat Berdiñ mağa sen deymen. (yahut Layıq kördiñ sen, deymen). İstiqbalden ümitim yoq, Keçmişim de qaranlıq, Felekniñ boranlarından Yoq hiç aman – aralıq, Künler keçe hiç deñişmey, Bir şey etmey gezemen, İşsizlikten darsıqaman, Can-cigerim, niçün seni ketirmedim Ömürümden bezemen. dünyağa ?, Yaş başımda bir fikir yoq, Ketirseydim, bu künlerde pek yalıñız Qalbim deseñ, o da boş. olmazdım, Yalnız bir qursağım toq, Yaş başıñnen tiker ediñ közleriñni anaña, Bir bilgenim yuqu – aş. Künüm tüşmez edi catqa, yabancığa qalmazdı. Böyle hayat istemeymen, Ömrüm doğru ketmedi hiç, kıyış-buruş cöneldi, Bu ömürni menden al, Tüzelmedi soñundan da, nice uzun seneler. Keçmişimni unuttur da, Lakin göñül bu hayatqa hiçbir vaqıt könmedi, Saadetli yolğa sal. Cesaretim olmadı hiç seni de ketirmege. Men de diger insanlarday, Bütün ömrüm hasta edim, Yürekten bir küleyim, Babam kibi çekişdim. Vaqıt kelse, qorqu bilmey, Bir başqa biçareni de Peşman körmey öleyim ! Ketirmeyim dep bildim. * Başka şiirlerinde günlük hayatın pisliklerinden, Diger yaqdan bu toprakda halktan kendileri için toplanan yardımların Sen kim bolup yaşardıñ ? bazı alçakların şerrine uğramasından, birçok Başqa yerde bolğandan soñ, yerli tanışların komünist ajanlardan çekinerek Sen nasıl bir Tatardıñ ? kendilerinden mesafeli durmaya başlamasından Rahmetli anam da dedi : dert yanar, iğrenir. (“O künnü hiç unutmam”). Kerekmey “qazaq” torun. Daha başka şiirlerinde ise hemşehrilerinin Oğa yaman ağır keldi, düştüğü şaşkınlıklarına, çaresizliklerine üzülür. Hasıl olğan bu durum. Bazı vaqıt şükür etem, (“Toplanğanlar …”). 1947 yılından 1967 yılına kadar, yirmi yıl Seni ketirmedim dep, boyunca, şiir defterine bir şey yazmak içinden Bazı vaqıt peşman etem, Pek yalıñız qaldım dep. gelmez. 1967 yılından sonra kaleme aldığı şiirlerinden ve Valeri de kucur insan, az sayıdaki sayfa kenarı ve altları şerhlerinden ve Bazı zar zor cönele, onu tanımış olanların anlatmasından anlaşılıyor ki İstemegen işlerini bu dönem içinde Piraye Kadrizade Bükreş’te resmi Hiç de yapmay, söylene. bir işte çalışamamış, komşularına ve tanışlarına Menim ise halim yoktır, dikiş dikerek, kendisinin ve annesinin geçimini Endĭ hızmet etmege. terzilik yaparak sağlamış. Hastalanmış, zaman …. * zaman hastanede yatıp çıkmış : bronhoektaziye, akciğer şişmesi ve öksürük nöbetlerinden hep Ocak 1995’te yazdığı 143 numaralı şiirinde çekmiş. Anlayışlı, sevecen, Valeri isminde teyzesinin kızı Dr. Meryem Özenbaşlı’ya hitap bir romenle tanışıp evlenmiş. (Beyi halen 90 eder :

12

BAHÇESARAY


Qardaşıma, (Meryem’ge)

Yalnız tabiat sahibi olğanlarğa Berecekmen haqlı yerde men qıymet.

Kelmesem de, bekle meni,

Aseti fitne bilmeysin sen ömrüñde,

Yaldap kelir bir gemi.

Yalan, öşek yoqdır seniñ indiñde,

Yanaşır o, bir limanğa, Ketirir elemimni.

Kimsecikke sen duşmanlıq etmeysin, Bergen sözüñ tutasın sen her zaman, Doğru yoldan taymaysın sen hiçbir an.

Belki men bir quş bolurman,

Mağa ruhen yardım berdiñ yaqından,

Çatır tawğa qonarman.

Qayğırasın menim içün bıqmadan.

Vatanımnı seyir eter, Qavuşur quvanırman.

Belki bir zerre bolurman, Uçup kelir qonarman, Tuhumumnu yerge eker, Öser, açar, oñarman. Bir çiçekni qolğa alsañ, Hatırla sen meni de. Vatanına basalmağan, Pirayedir, eliñde. Piraye hanım sağlığına güvenip yola çıkamamışsa da, mert insan rahmetli Dr. Meryem Özenbaşlı 1999 yılında bizzat Romanya’ya gelip, bir hastaya şok tedavi uygularcasına, adeta zorla, onu Kırım’a alıp götürmüş, ömründe son bir defa daha Vatanını görmesini sağlamıştır. Helâl olsun, ona.

* Şaire Piraye Kadrizade’yi Eylül 2002’de, Köstence’de tertiplenen “Kırım Tatarlarının Dünü, Bugünü ve Geleceği” Sempozyomunda görmüştüm. Feruze teyzemle gelmişti. Tanıştık. Romanya’da çıkan “Renkler” mecmualarında ve “Karadeniz” gazetesinde basılmış şiirlerini okuduğumu söylemiştim. Birden gerilmiş, şiirlerinin Kırım söyleyişiyle yazdığı halde, nasıl da Dobruca ağzına çevrildiğinden şikâyette bulunmuştu. Başka yazdıklarını da çok merak ettiğimi, İstanbul Kırım derneği olarak kitap halinde bastırabileceğimizi söyledim. Veremiyeceğini, Köstence Derneğinden bir kitap sözü aldığını bildirmişti. (Bu kitap 2003 yılında çıktı). El çantasından çıkarıp bir şiir defteri gösterdi. 300 sayfa kadardı. Feruze tatam, “basmakta kullanmak için değil de, kendisi için bir “xerox” çıkartsa olmaz mı ? Eminim, Saim sizin dediğinizden asla çıkmaz” demişti. Bir suret çıkartıp almama razı olmuştu. “Ama nasıl olacak?”, demiş, “Bugünkü oturuma girmem, bir iki saate kadar bir suret çıkartır, gelirim”, demiştim.

Şubat 2001’de yazdığı 236 numaralı şiiri benim Telefonda Feruze teyzemden öğrendim ki iş de çok iyi tanıdığım bir insana, Feruze Velula / adamı ve Bükreş Kırım Derneği üyelerinden Veliullah’a ithaf edilmiştir. (S.O. : dayımın kızı, muhterem Abduraim Şefkati akamız rahmetlinin elyazmalarını ve bazı eşyalarını, “kırkı” verildikten “Feruze tatam” ya da “tizem”, 1926 doğumlu). sonra, Kırım’a götürüp ilgililere teslim edecekmiş. İki hatıra defteri varmış emanetleri arasında. Belki, benim elimdekilerden başka, 2002’den Feruze’ge sonra yazılmış daha başka şiir defterleri de vardır. İnşallah hepsi Vatan Kırm’da kitap haline Hayatımnıñ soñuna yaqlaşqanda getirilip milletimize ulaştırılır. Seni yaqından tanıdım, Feruze, İstanbul Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Ömrüm’nıñ soñ yılları aqqanda, Derneği olarak Rahmetli şairemiz çilekeş Piraye Sağa rastlap dostlıq kördĭm, Feruze. Kadrizade hanıma Allah’tan rahmet diler, Eski fikirlerĭmden men vazgeçtim, yakınlarına ve halkımıza başsağlığı dileriz. Ruhu şad olsun. Endiden soñ sayacaqman men, elbet, BAHÇESARAY

13


14

BAHÇESARAY


KIRIM HANLIĞI

KRONOLOJİSİ

(YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM)

(OLAYIN CEREYAN TÂRİHİNE AİT AY VE GÜN BELİRLENEMEMİŞSE, YIL OLARAK GÖSTERİLMİŞTİR.) Hazırlayan :

Oğuz Çetinoğlu ocetinoglu@ttmail.com

14 Ocak 1739: Bosna Vâlisi Hekimoğlu Ali Paşa, Kalgay Mehmed Giray Sultan’ın emrindeki kuvvetli bir Kırım ordusunun desteği ile Özi, Bender ve Kılburnu kalelerini Ruslardan alarak yıktı. 30 Aralık 1739: Selim Giray Han’ın oğullarından İkinci Mengli Giray Han, Yanbolu’da, 60 yaşında vefât etti. İlk defa, 20 Ekim 1724 târihinde han tâyin edilip 6 yıl 2 ay görev yaptıktan sonra, mirzaların isteği, Osmanlı sadrâzamı ile paşaların uygun görmesi ile Osmanlı tahtına yeni oturmuş olan Sultan İkinci Mahmud Han tarafından azledildi ve Rodos Adası’na sürgün edildi. Feth Giray Han’ın azledilmesi üzerine 28 Ağustos 1737 târihinde tekrar tâyin edildi. İkinci dönemde 2 yıl 5 ay hanlık yaptı. Bu dönemde Osmanlı – Rus ve Osmanlı Avusturya savaşları devam ediyordu. Diğer taraftan Ruslar devamlı olarak Kırım’a saldırıyorlardı. Mengli Giray Han Ruslar karşısında, Osmanlı Devleti de hem Ruslar hem de Avusturyalılar karşısında başarılı oldu. Rusya ve Avusturya barış isteğinde bulundular. Barış şartlarının konuşulması için Han İstanbul’a dâvet edildi. Barış yapıldı, huzur sağlandı derken, Mengli Giray Han, iki dönemde toplam 8 yıl 4 ay görev yaptıktan sonra Ramazan ayında vefât etti. Bahçesaray’da Han Câmii’nin yanındaki türbesinde toprağa verildi. Gazeller yazan İkinci Mengli Giray, hayırsever bir insandı. Karasubazar şehrinde câmi, tekke, Bucak’ta medrese inşa ettirmişti. Ocak 1740: İkinci Selâmet Giray, Kırım hanlığına tâyin edildi. İkinci Mengli Giray'ın ölümü üzerine Kırım'a Han tâyin edildi. Ruslar tarafından yakılıp yıkılan Bahçesaray şehrini yeniden onardı. Han camii adı verilen büyük bir cami yaptırdı. 1741'de İstanbul'a çağrılıp Padişah Sultan Birinci Mahmut Han ile görüştü. Kırım'a dönüşünden bir müddet sonra Ruslardan alınmış olan esirleri, anlaşma şartlarına göre, serbest bırakmak gerekiyordu. Bunu yapması için Padişahtan ferman gelmiş olmasına rağmen emri yerine getirmemiş olması yüzünden 1743' de hanlıktan indirildi; Gelibolu kasabasında ikamete mecbur edildi. Bir süre sonra affedilip Yanbolu civarında Fındıklı köyünde yaşamasına müsaade edildi. Merhum Hacı Selim Giray’ın en küçük oğlu olan İkinci Selamet Giray temiz kalpli, dindar, hayrat yapan bir kişi idi. Azledildikten sonra Gelibolu’da oturmasına izin verildi. Yerine tâyin edilen İkinci Selim Giray Han, O’nun tekrar Han olarak tâyin edilme ihtimalinin bulunduğu anlamına geldiğini düşünerek Yanbolu’ya gönderilmesini, Osmanlı Hükümeti’nden talep etti. Bu istek yerine getirildi. Selâmet Giray burada 60 yaşına kadar yaşadı. 1751 yılında vefat etti. 3 yıl 9 ay hanlık yapmıştır. Kasım 1743: İkinci Selim Giray Han, Kırım hanlığına tâyin edildi. Kırım Hanlarından Kaplan Giray Han’ın oğludur. Selamet Giray Han’ın tahtta oturduğu dönemde Kalgay Azamet Giray Sultan’ı azlederek Kaygaylığa; ‘Mürebbim, vasim ve

efendimin oğludur.’ Diyerek Selim Giray’ı tâyin etmişti. Devlet idaresinde ciddî ve sert olduğundan halk arasında Katı Selim Giray lakabıyla anıldı. Anlaşma gereğince Rus esirlerini serbest bıraktığından Padişahın iltifatını gördü, İstanbul'a çağrıldı. İstanbul'dan döndükten sonra hastalanıp 1748'de vefat etti ve Hansaray bahçesinde toprağa verildi. 40 yıl yaşamış, 4 yıl 9 ay hanlık yapmıştır. 21 Ağustos 1745: Kırım’ın Rusya’ya ilhak edildiği dönemdeki Rus Çariçesi İkinci Katerina, Rus tahtının vârisi ile evlendirildi. Damat 16, gelin 15 yaşındaydı. İkisi de Almanya'da doğup büyümüştü. Ancak, şimdi St. Petersburg'da, damat Rusya tahtının varisi ve gelinimiz de çar adayının sevgili karısı, geleceğin Romanov çarlarının annesi olacaktı. Bugün evlenen gelin ve damadın ikisi de Rusya'yı yönetecekti: damat sadece altı ay için, 3. Petro olarak, gelin ise 34 yıl boyunca Büyük Yekaterina olarak… Otobiyografisine bakacak olursak, Yekaterina o kadar câhil bir gelinmiş ki, nikahtan bir gün önce annesi tarafından bilgilendirilinceye kadar, karılık vazifeleri konusunda hiçbir bilgisi yokmuş. Aslında, bunun anlam taşıdığı söylenemez. Zira Petro'nun da gözleri henüz açılmamıştı. Küçük damat zifaf gecesinde hiçbir şey istememiş. Aslında bu evliliğin yedi yıl sonra bile tamamlanmadığını biliyoruz. Belki de hiç tamamlanmamıştı. Gerçi o zaman Yekaterina on beş yaşındaki bâkire olmaktan çok uzaktı. Çoktan gözü açılmıştı, adeta sevgili koleksiyonu vardı. Bunlardan birisi de muhtemelen tahtın varisinin babasıydı. Belki de Petro biraz tuttuğunu koparan cinsten bir çar olmalıydı. Nikahtan on yedi yıl sonra, nihayet muradına ererek tahta çıkmıştı. Fakat 185 gün sonra Yekaterina, hazırladığı senaryoyu sahneye koyacak ve kocasını cezaevi hücresinde boğduracaktı. 07 Ocak 1747: Osmanlı Pâdişahı Sultan Birinci Mahmud Han, İkinci Selim Giray Han’a üstün hizmetleri sebebiyle unvan ve imtiyaz verdi. 30 Haziran 1747: İkinci Selim Giray Han vefat etti. 17 Kasım 1743 târihinden 29 Haziran 1747 târihine kadar 4 yıl 9 ay hanlık yaptı. Devlet idâresinde ciddî ve sert olduğundan halk arasında Katı Selim Giray lâkabı ile anıldı. Kendisinden önceki Selâmet Giray Han’ın pâdişahın emrine rağmen, serbest bırakmadığı Rus esirleri, ülkelerine gönderdi. Bu sebeple pâdişâhın teveccühünü kazandı. Tebrik için İstanbul’a çağırıldı. Dönüşünde hastalanarak öldü. Bahçesaray’daki Han sarayının bahçesinde toprağa verildi. 1748: Aslan Giray, Kırım hanlığına tâyin edildi. Hacı Selim Giray Han’ın torunu ve İkinci Devlet Giray Han’ın oğludur. Ağabeyi Fethi Giray’ın Kırım Hanı olduğu dönemde Kaygay sıfatıyla görev yaptı. İkinci selim Giray Han’ın 1748 yılında vefatı üzerine Vize Sancağı’nda mutasarrıf iken, Osmanlı Pâdişâhı Sultan Birinci Mahmud Han tarafından; kendisine 4.000 altın atıyye ve selefleri gibi İstanbul

BAHÇESARAY

15


Gümrüğü hâsılatından 1.000.000 akçe tahsisat verilerek Han tâyin edildi ve süratle Kırım’a gitmesi emredildi. Kırım Hanlarının tâyinlerinde İstanbul’a gelerek merâsim yapılması kanun gereği idiyse de, içerisinde bulunulan durumun aciliyeti ve önemi sebebiyle Kırım’ın hansız kalmasının mahzurları göz önünde bulundurulmuştu. Arslan Giray Han memleketinin onarılmasına ve yeni inşaata çok önem vermiş ve hizmet etmiştir. Bu cümleden olarak Rusların yıktıkları Or ve Arabat kalelerini onarmış; Üç Oba, Çongar ve Çuvaş istihkâmlarına tabyalar yaptırmış ve eksiklerini tamamlamıştır. Hendekleri temizletmiş ve kalelerdeki muhafızları çoğaltmıştır. Böylece Rus saldırılarına karşı savunma kudretini arttırmıştır. Han sarayı yanında bir medrese ile bir okul yaptırmıştır. Kalmuk hanlarının ellerinde bulunan Kırım Türklerini Kırım'a getirip yerleştirmiş ve bir kısmını Arabat Kalesi’nde görevlendirmiştir. Arslan Giray Han, padişahların sarayında uzun zaman harem ağalarına hocalık ederek saraya intisap etmiş olan Kırımlı Rıza efendinin teşvikiyle 1756 yılında hanlıktan azledildi ve önce Sakız Adası’na sürüldü, sonra Gelibolu'da oturmasına izin verildi. Kırım tahtına, Halim Giray oturtuldu. 11 yıl sonra, 1767 yılında, ikinci defa tekrar Han tâyin edildi ise de, Bahçesaray’da eceli ile vefat ettiğinden, bu sefer yalnız, üç ay hanlık yapmıştır. Arslan Giray Han ilk hanlığı zamanında, yukarda yazılanlardan başka, Gözleve'deki büyük camii onarmış, şehirde çeşmeler yaptırmış, eskilerini tamamlamıştır. Vize kasabasında kimsesiz fakir çocukların bakımları için vakıf bırakmıştır. Ergene suyu üzerinde bir köprü yaptırmıştır. Gözleve camiine ait olmak üzere Hanlar tarafından iki medrese, bir imarethane, bir çamaşırhane, bir hamam yaptırmıştır. Gözleve camiinin masraflarına ve içinde çalışan hatip, imam ve müezzinlerinin maaşlarına tahsis olunmak üzere dükkânlar inşa ettirmiştir. Çongar'da Köstel adını taşıyan köyde 1300 desatina vakıf toprak bırakılmıştır ki Çarlık zamanında yılda 15.000 ruble gelir sağlamıştır. 19 Kasım 1751: Kırım Hanlığı’nın 37. Hânı İkinci Selâmet Giray Han 43 yaşında Yanbolu’da vefat etti. Kaplan Giray’ın oğlu idi. 29 Şubat 1740 târihinden 17 Ekim 1943 târihine kadar 3 yıl 9 ay tahtta kaldı. Ruslardan aldığı esirleri Sultan İkinci Mahmud Han’ın emrine rağmen serbest bırakmayınca, azledilerek Gelibolu’da mecburî ikamete tâbi tutuldu. Bir süre sonra affedilip Yanbolu civârında, Fındıklı köyünde yaşamasına izin verildi. Temiz kalpli, dindar, hayır işleri yapmayı seven bir insandı. Ruslar tarafından yakılıp yıkılan Bahçesaray şehrini onardı, Han Câmii adı verilen büyük bir câmi yaptırdı. 1756: Kırım Hanı Arslan Giray’ın birinci defa hanlık görevinden azledilmesi üzerine Hacı Selim Giray’ın torunu ve Saâdet Giray Han’ın oğlu Halim Giray, Kırım’a han olarak tâyin edildi. Halim Giray, amcası İkinci Mengli Giray Han döneminde bir süre Kalgay olarak görev yaptı ise de hayatının büyük bölümü Yanbolu’daki çiftliğinde geçtiği için kendi halkının geleneklerini bilmiyordu. Halkı ile görüşme

16

BAHÇESARAY

ve konuşmalarında kusurlar işliyordu. Bu hâli yüzünden memleketin ileri gelenleri ve halkıyla kaynaşamadı ve anlaşamadı. Bucak halkı da O'ndan memnun olmadı. Kırım Hanlığı’na tâyin edildikten sonra tecrübesizliğinden yararlanmak isteyenler isyanlar çıkardılar. Başlangıçta Osmanlı hükümeti, Halim Giray’ı korudu. İsyanların önü alınamayınca Halim Giray, hanlıktan azledildi ve yerine kendisinden önceki han, Arslan Giray tekrar Kırım tahtına oturtuldu. Arslan Giray da isyanları bastıramayınca, O da azledilerek 1758 yılının Ekim ayında, Kırım Giray, hanlık tahtına oturtuldu. Halim Giray, çiftliğine çekildikten bir sene sonra, 1758 yılının Ekim ayında, 70 yaşında iken eceli ile vefat etti. Bilgili, eli kalem tutan ve şiirler, kitaplar yazan bir zat olmasına rağmen, yönetim tecrübesi yoktu. Ekim 1758: Halim Giray, Kırım hanlığından azledildi. Yerine Kırım Giray tâyin edildi. 1760: Rus Kazakları Kırım’ı dördüncü defa istila ettiler. Kabartay’da yeni Rus kalelerinin inşası, hanlığın bu yönden de tehdit altına girmesine yol açtı. Rusların Lehistan’a yerleşmesi ve Kırım Hanlığı’na ait Balta şehrine sığınmış olan Leh konfederelerini takiple bu şehri zapt ve tahrip etmeleri yeni bir Osmanlı-Rus savaşına sebep oldu. 1768-1774 yılları arasındaki bu savaş, Kırım için felâketle neticelendi. BİLGİLİK / RUS KAZAKLARI: Rus Kazakları 4 gruptur 1- Lehistan'a ait Özi Nehri'nin beri tarafında yaşayanTagıraKazakları. Lehistan ve Osmanlı Devletleri ile iyi ilişkiler içerisinde bulunmuşlardır. 2- Rusya’ya ait, Özi Suyu'nun öte tarafındaki Büyük Ukrayna Kazakları. Bunlar, Rusların yönetimi altında ve Rusya’ya mutlak tâbi olarak yaşarlar. 3- Zaparoçya Kazakları. Bunlar, askerî bir guruptur. Kendi başlarına hareket ederler. Bazen Ruslara, bazan Osmanlı Devleti'ne ve Kırım Han'larına tabi olurlar. Brabaş ve Kaklaç olarak da anılırlar. 4- Don Kazakları. Ruslarla anlaşmalar imzalamışlardır. Bu anlaşmalara göre kendi içlerinden bir komutan seçerler. Ruslardan bir suçlu onlara sığınırsa, geri vermek mecburiyetinde değildirler. Rus çarları, Don Kazaklarını tamamen hâkimiyet altına almak için çok uğraştılar. Rus Generali Aleksi Dolgoruki, Rusların hizmetinde olan Zpaskin adlı Kazak serdarını astığı için kardeşi İstenkoradski çok üzülmüştü, intikam almak düşüncesi ile Kazakları isyana tahrik etti. 1667 yılında yanlarında bulunan bazı Kazak Tatarları, Bulgarlar, o taraflardaki Nogaylar, Hacı Tarhanlı ve Ejderhanlılar ve Kırgız askerlerinin yardımı ile Moskof ülkesinden İdil Suyu'nun kıyılarında ve Cayık "Yayık" boyundaki köy ve kasabaları yaktılar, diğer tarafları da yağma ettiler. Ta Moskova şehrine kadar uzandılar. Halka aşırı korku saldıktan sonra, Ejderhan Kalesi'ni zaptettiler. Buradaki Moskof'ları öldürdüler. Böylece, Moskof memleketinin doğusundaki Hassa ülkesini zaptettikten sonra gemiler inşa edip, Hazer Denizi’nin güneyine inip İran sahillerini de yağma ve talan ettiler. Bu isyan beş sene sürdü. 1672 yılında bir İstenkoradski yakalanıp Moskova'ya götürüldü. Moskof Çarı'nın emri ile canlı canlı derisi yüzülüp korkunç işkencelerle öldürüldü. Moskof Çarı, Kazakların başkanlarıyla anlaşma yaptı. Yiyeceklerini yanlarına almak ve başkalarına müdâhale etmemek şartıyla yaşadıkları bölgeye dönmelerine izin verildi. Adı geçen İstenkoradski, Osmanlı Devleti'nden ve Kırım Han'larından birkaç defa yardım istedi. Yardım edildiği


takdirde; Rusların Osmanlı Devleti’den ve Kırım Türklerinden gasp ettikleri toprakları geri alıp eski sâhiplerine vermeyi teklif ettiler. Bu istek ve teklif uygun görülmedi ve kabul edilmedi. Kabul edilseydi, Osmanlı Devleti avantajlı bir durum elde edebilirdi. Çünkü Don Kazakları aracılığı ile Rusların bütün kuvvet ve kudretini mahvetmek mümkün olabilirdi. Büyük Ukrayna Kazakları da evvelce bağımsız idi ve liderlerini kendileri seçerlerdi. Çar Petro'nun zamanına kadar hürriyetleri vardı. Ancak, Çar Petro'nun İsveç Kralı ile düşmanlıkları ortaya çıkınca, bu Kazaklar, İsveç askerine katılıp onlarla birlikte savaşa katıldılar. Poltava Kalesi yakınlarındaki savaşta İsveç Ordusu yenilince İsveç Kralı kaçtı ve Osmanlı Devleti’ne sığındı. Savaşta İsveç Kralı, pek çok askerle gelip Moskof ülkesini zaptetmek üzere yedi sekiz sene savaştı. Hepsinde Rusları yendi. Hatta Rusların meşhur Riga Kalesi’ni de arkasında bırakıp yedi sekiz kere Rusları hezimete uğrattı. Lehistan'a İstanislav'ı kral tâyin etti. Deli Petro'yu tamamen mahvetmek için yalnız bir hamle kalmıştı. Poltava Savaşı ile bu hamleye teşebbüs etti. İsveç askeri, Rusları küçümsediğinden Rus ordusuna karşı tedbir almaksızın açıktan yürüdüler. Hilekâr Ruslar, pusu kurmuşlardı. Gafil İsveçler, pusu ç izgisinde patlayan bombalarla parçalanıp havaya savruldular. O kıyamet sırasında Moskof askeri gayreti elden bırakmayıp İsveçlerin göz açmalarına vakit bırakmadan onları kırmağa başladılar. Cephane ve hazinesini zaptettiler. İsveç Kralı, 5-6.000 askeriyle döğüşerek kaçıp Aksu Nehri'nden Osmanlı tarafına geçmek suretiyle kurtulabildi. Osmanlı Devleti kendisine ve askerlerine Bender civarında oturma izni verdi, masraflarını karşıladı. Kazaklar Ruslarla aynı mezheptendirler. Buna rağmen bağımsızlıklarını korumak ve kuvvetlenmek için savaşı tercih ederler. Bu amaçla sık sık isyan etmişlerdir. Osmanlı Devleti, haraç almamak şartıyla, Eflak ve Buğdan vilâyetlerindeki gibi, bunlara, kendi cinslerinden bir komutan tâyin etse idi bunlar, Osmanlı Devleti'ne bağlı olurlar ve Osmanlı’nın dostuna dost, düşmanına düşman gibi davranırlardı. Bu bağlılık Rusya’nın gelişmesini, Kırım Hanlığı ve Osmanlı Devleti için tehdit oluşturmasını engellerdi. 03 Temmuz 1762: Rus Çarı Üçüncü Petro’nun eşi İkinci Katerina, St. Petersburg şehrine baskın düzenleyip iktidarı eline geçirdi ve kocasını hapse attırdı. Katerina, hapse attırdığı kocasını, 6 Temmuz 1762 tarihinde boğdurarak öldürttü.

Dokuz gün önce, 28 Haziran 1762’te Çar'ın karısı Büyük Yekaterina, sevgilisi Grigory Orlov'un desteğiyle kansız bir darbe gerçekleştirerek, Rusya'nın imparatoriçesi olmuştu. Talihsiz Çar Üçüncü Petro, yanına sadece hizmetçileri ve köpeği verilerek Ropşa'daki bir kale cezaevine gönderildi. Ancak, Çar unvânı üzerinde iken, hapiste olsa bile ihtilalci Yekaterina için sürekli bir tehlike teşkil ediyordu. Bu yüzden, Orlov'un biraderi Aleksi, Ropşa'ya gönderildi. Aleksi ve emrindeki iki asker, Petro'nun tutulduğu yatak odasına girdi. Askerler Çar'ı yakalayıp, iki kuştüyü yastıkla boğmaya çalıştı. Ufak tefek ve narin yapılı da olsa, Çar can havliyle askerlerin elinden kurtularak, yarı baygın bir halde odanın bir köşesine kaçtı. Bunun üzerine, dev gibi bir adam olan Aleksi, üzerine atladığı tutuklu Çar'ı kendi kocaman elleriyle boğdu. Petro'yu boğmayı başaramayan iki asker de aynı gün öldü. Cinayetin gizli tutulması gerekliydi, bu yüzden Çar'ı öldürme emri verilmeden bir gün önce adamlar gizlice zehirlenmişti. Yoksa, öldürülmeleri, görevlerini ağızlarına yüzlerine bulaştırmalarından kaynaklanmamıştı. Yekaterina, bu cinayetten önceden haberi olmadığını iddia etti. İmparatoriçe, Çar'ın ölüm sebebini hemorodial kolik olarak açıkladı. Elbette, bu açıklamaya kimse inanmadı. Üçüncü Petro, tarihe cinayete kurban giden ilk Rus Çarı olarak geçti. Fakat sonuncusu değildi. 39 yıl sonra, kendi oğlu dahil, dört çar daha öldürüldü. Rus Çarı Üçüncü Petro’nun kısa hayat hikâyesi: Rusça’daki tam adı Pyotr Fyodoroviç, asıl adı ise HolsteinGottorp Dükü Karl Peter Ulrich’tir. 21 Şubat 1728 tarihinde doğdu. 5 Ocak 1762'den 9 Temmuz 1762 tarihinde boğularak öldürülmesine kadar 185 gün Çarlık yaptı. ‘Büyük Çar’ olarak anılan Birinci Petro'nun kızlarından Anna ile Holstein-Gottorp dükü Karl Friedrich'in oğluydu. Teyzesi Yelizaveta'nın çariçe olmasından kısa bir süre sonra, 6 Aralık 1741 tarihinde Rusya'ya getirildi. Adı değiştirilerek Rus Ortodoks Kilisesi'ne kabul ve Rus tahtının vârisi ilan edildi. 21 Ağustos 1745'te, Anhalt-Zerbst'in prensesi olan ve sonradan Yekaterina Alekseyevna adını alan Sophie Frederike Auguste ile evlendirildi. Çar olduktan sonra Rusya’nın dış politikasında ve kilise yönetiminde yaptığı değişiklikler sebebiyle halkı ve saray çevrelerini kendisinden uzaklaştırdı. Çarın kendisinden boşanmayı planladığından kuşkulanan Yekaterina, sevgilisi Grigori Grigoryeviç Orlov ve öteki bazı imparatorluk muhafızlanyla işbirliği yaparak Petro'yu tahttan indirdi ve 9 Temmuz 1762'de muhafızlar, senato ve kilisenin onayıyla İkinci Yekaterina adıyla tahta çıktı. Yeni Çariçe’nin ilk işi, kocasını öldürmek oldu.

Üçüncü Petro, halası imparatoriçe Elizabeth'in ölümü üzerine 1762 yılında Çarlık tahtına oturmuştu. Henüz evlenme çağma gelmemişken, 1744 yılında Yekaterina ile evlendirildi. Kısa boylu, zarif ve narin yapılı bir insan olan çar aynı zamanda karakter fakiri idi. Yekaterina'yı devamlı aşağılıyor, boşayacağını veya öldürteceğini herkesin içinde tekrarlıyordu. 33 yaşındaki Yekaterina, sevgilisi ile birlik olup tezgâh kurdu. Kocası, askerî manevralara katılmak için saraydan çıktığında, kadınlığını kullanarak elde ettiği üst düzey yöneticilerin desteği ile kendisini çariçe ilân etti. Petro olayı duyduğunda hiçbir direniş gösteremedi. Yatağa gönderilen bir çocuk gibi tahttan indirilmeye razı olmuştu. Ancak 185 gün çarlık yapmıştı. Katerina, kimini satın alarak, kimini de korkutarak diğer üst düzey yöneticilerin desteğini sağladı. Halk, Petro'dan kurtulmuş olmanın sevincini yaşıyordu. Katerina'nın hâkimiyeti 34 yıl sürdü.

İkinci Devlet Giray Han’ın oğlu olan Kırım Giray, Hâlim Giray Han’ın azledilmesi üzerine 1758 yılında hanlık tahtına oturmuştu. Gösterişli, zevk ve safâyı seven, içki ve çalgıya düşkün idi. Fakat aynı zamanda cesur, sözünü dinleten, disiplinli ve otoriter bir insandı. 6 yıl görev yaptıktan sonra, Kabileler arasındaki anlaşmazlıkları gideremediği için, görevinden azledildi. 1768 yılında tekrar han oldu. 4 ay sonra, Rus Çariçesi İkinci Katerina tarafından görevlendirilen bir casus tarafından zehirlenerek öldürüldü.

06 Temmuz 1762: Rus Çarı Üçüncü Petro, eşi İkinci Katerina ve O’nun sevgilisi Grigory Orlov tarafından zindanda boğduruldu.

Üçüncü Selim Giray Han, İkinci Devlet Giray Han’ın torunu ve İkinci Fethi Giray Han’ın oğludur. 1748 yılında, Amcası Aslan Giray Han’ın birinci hanlık döneminde Kalgay olmuş

10 Ocak 1764: Kırım Giray Han, görevinden azledildi.

12 Ocak 1764: Kırım Giray Han’ın tahttan indirilmesi üzerine, Üçüncü Selim Giray, han tâyin edildi.

BAHÇESARAY

17


ve Aslan Giray’ın azledilmesinden sonra, babasından kalan Vize’nin Çakıllı köyündeki çiftliğine çekilmişti. Diğer amcası Kırım Giray Han’ın 1764 yılında azledilmesi üzerine han tâyin edildi. Tâyininden sonra kendisinden önceki Han Kırım Giray’ı, ikamete mecbur edildiği Sakız Adası’nda rahat durmayıp, Kırım’a mektuplar göndermek suretiyle karışıklıklar çıkarmaya teşebbüs ettiği gerekçesiyle Rodos Adası’na sürgün ettirdi. Üçüncü Selim Giray, Rumeli'de oturan bütün sultanları yanına alıp Dobruca'daki Babadağ kasabasında Osmanlı ordusuna katıldı. İlkbaharda Ruslar Kırım'a saldırdılar. Or Kale’de meydana gelen savaşta Osmanlılar ve Kırımlılar iyi döğüştüler. Serasker İbrahim Paşa, Rusları kovdu. Fakat Ruslar Bucak'ı işgal ettiler. İşgalden sonra General Dolgoruvki bir beyanname bir yayınladı. Beyannâmede; ‘Siz Kırımlılar, Cengiz sülalesinden eski ve müstakil bir Devlet idiniz. Şimdi Osmanlı Devleti'nin bir eyâleti hâline düştünüz. Hanlarınız Osmanlı pâdişâhının keyfine göre tâyin ve azlediliyor. Bizimle beraber olunuz. İstiklalinizi tanırız.’ Deniliyordu. Sultanlardan ve mirzalardan bu sahte sözlere inananlar çıktı. Zaten evvelden beri böyle yalanlara aldananlar yok değildi. Bunlar, Rusların Kırım Türklerini Osmanlılardan ayırıp himâyesiz ve yardımcısız bırakmak ve sonra yurtları ile birlikte ellerine geçirmek maksadı güttüğünü kavrayamayacak kadar saf ve gafil kişilerdi. Ruslar 1771'de Kırım'a yeniden saldırdılar. Osmanlılar ve Kırımlılar fena halde bozguna uğradılar. Serasker İbrahim Paşa esir düştü. Üçüncü Selim Giray Han, Kefe'den gemi ile İstanbul'a kaçtı. Savunmasız kalan Kırım'ı Ruslar baştan başa işgal ve istila ettiler. Bunun üzerine Türkiye ile Rusya arasında Romanya'nın Fokşan kasabasında sulh görüşmelerine başlandı. Görüşmelere Bükreş'te devam edildi. Türkiye'yi Dışişleri bakanı Abdurrazzak Paşa, Rusya'yı elçi Obraşkof temsil ettiler. Rusya murahhası Kırım’a bağımsızlık tanınmasını, Kerç ve Azak kalelerinin Rusya'ya bırakılmasını istiyordu. Türkiye murahhası Kırım'ın bağımsız olması şartını kabul etmedi. Öteki şartları, Taman'da yeni bir kale yapmak şartıyla kabul etmek mecburiyetinde kaldı. 177l'de Kırım'a ikinci defa hücum eden yine general Dolgoruvki idi. Dağıttığı beyannamedeki yalan sözlere inananların başında prens Şahin Giray ile bâzı Kırım ve Nogay mirzaları vardı. Ruslar, Kırımlıları tuzağa düşürerek parçaladılar ve Rus generali Dolgoruvki'nin saldırısına karşı mukavemeti zayıflattılar. İstanbul'a kaçan Üçüncü Selim Giray Han'ın arkasından pek çok ulema da kaçtı. Bir kısmı Osmanlı ordusuna katıldı. Kırım Hanlığı’nda düzen iyice bozulmuş, millet şaşırmış, bölünmüş ve kime inanacağını ve neye karar vereceğini bilemiyordu. 27 Şubat 1764: Rusya’da, Çariçe İkinci Katerina döneminde Ukazı Bildirisi yayınlandı. Bildiri ile Çarlık yönetiminde yaşayan insanlar üzerindeki baskılar hafifletildi. Yeni Din Değiştirenler Kuruluşu kapatıldı. Ayrıca Müslümanların din değiştiren kardeşlerinin yerine vergi ödeme yükümlülüğü kaldırıldı. Cami ve medrese inşaatına sınırlı da olsa izin verildi. Kazan Türklerine ve Rusya’nın diğer bölgelerinde, Rusya yönetimine bağlı olarak yaşayan Müslüman Türk ailelerine bâzı hakları iade edildi. Müslüman tüccarlara, sınır bölgeleri dışındaki bütün Rusya’da ticaret yapma serbestisi tanındı. Kırım Türklerine Rusya vatandaşlığına geçme hakkı tanındı, mecburî askerî hizmetten muaf tutuldu. Ancak istedikleri takdirde gönüllü

18

BAHÇESARAY

asker olabilecekleri bildirildi. 26 Ağustos 1764: Rusya imparatoriçesi İkinci Katerina, Polonya’yı sevgilisine armağan etti. Stanislav Poniatowski adındaki genç, siyasî güç açısından fakir olmakla birlikte yakışıklı ve entelektüeldi. Kral olarak Polonya tahtında oturduğu on bir yıl boyunca ülkeyi zayıflatıp Rusya’nın hegemonyasına girmesini kolaylaştıran reformlar yapmaktan başka bir faaliyet gösteremedi. 14 Mart 1767: Kırım’da çıkan karışıklıklar sebebiyle, İstanbul’a gelen Üçüncü Selim Giray Han azledilerek yerine Arslan Giray, ikinci defa han tâyin edildi. Arslan Giray’ın bu dönemdeki hanlığı 3 ay sürdü. Bahçesaray’da eceli ile vefat etti. 14 Mart 1767: Arslan Giray Han’ın vefat etmesi üzerine Maksud Giray, Kırım Hanlığı’na tâyin edildi. Maksud Giray, İkinci Selim Giray Han’ın oğludur. Amcası olan Kırım Giray Han döneminde Kalgay olarak görev yapmıştı. Başarılı görülmediğinden 1 yıl 5 ay görevde kaldıktan sonra 1768 yılında azledildi. Yerine, Kırım Giray Han tâyin edildi. 28 Haziran 1767: Birinci dönemde, 30 Haziran 1747’den 2 Ocak 1755 târihine kadar; 7 yıl 7 ay, İkinci dönemde 15 Mart 1767 târihinden 28 Haziran 1767 târihine kadar 3 ay olmak üzere toplam 7 yıl 10 ay hanlık tahtında oturan Arslan Giray Han vefât etti. İkinci Devlet Giray’ın oğludur. Hanlığı süresince bayındırlık işlerine önem verdi. Rusların yakıp yıktıkları Or ve Arabat kalelerini onardı. Ayrıca Rus saldırılarına karşı savunma gücünü artırdı. Han Sarayı yanına bir medrese ile bir okul yaptırdı. Gözleve’deki büyük câmii onardı, şehirde çeşmeler, iki medrese, bir imârethâne, çamaşırhâne ve hamam yaptırdı. İstanbul’da pâdişah sarayında harem ağalarına hocalık eden Kırımlı Rıza Efendi’nin teşvikiyle azledildi. Sakız Adasına sürüldü ise de bir müddet sonra Gelibolu’da oturmasına izin verildi. 10 Ağustos 1767: Ruş Çariçesi İkinci Katerina, Yekaterina Genelgesi isimli belgeyi açıkladı. Belge, İkinci Yekaterina'nın, gerçekleştirmeyi amaçladığı yönetim reformlarına ve yeni hukuk sistemine temel olacak siyasî ilkeleri ortaya koymaktadır. Montesquieu ile İtalyan kriminoloji uzmanı ve hukukçu Cesare Beccaria'nm prensiplerine dayanarak hazırlanan genelge, hukuka saygılı hür insanlardan oluşan bir toplum oluşturulmasını hedefliyordu. Belgede; herkesin kanunlar önünde eşit olduğu savunuluyor, kanunların halkı ezmekle değil, korumakla yükümlü olduğu belirtiliyor, insanlara ve topluma doğrudan zarar veren eylemleri yasaklamak dışında kanunların halka her tür hürriyeti tanıması gerektiği belirtiliyordu. Yönerge idam cezasına, işkenceye ve serfliğin devamına karşı olmakla birlikte, yönetimde mutlakıyet ilkesinden tâviz vermiyor ve siyasî iktidarın bütün kanunların üstünde olan hükümdara ait olduğunda ısrar ediyordu. Fazla radikal bulunduğu için Fransa'da yayımlanması yasaklanan Yekaterina Genelgesi, Rusya'da pek etkili olmadı. Reform konusunu incelemek ve yeni bir hukuk sistemi geliştirmekle yükümlü olan komisyon, Aralık 1768'de dağıldığında her iki konuda da hiçbir somut adım atılmamıştı. Yekaterina bu tarihten sonra savunduğu ilkeleri uygulayabilmek için yeni bir teşebbüste bulunmadı. Fakat hazırladığı yönergenin, Rus siyasî düşüncesinin gelişmesinde büyük etkisi oldu.


BAHÇESARAY

19


EMEL DERGİSİ ve MÜSTEAR İSİMLER Av. Ünsal Aktaş - ANKARA SSCB iç ve dış rejim muhaliflerine ve bilhassa çözülmediğini bildiği “milliyetler meselesini”işleyen odaklara karşı fevkalâde hassas ve hazırlıklıydı. İki büyük devletten biri sıfatıyla ve imkânlarıylaçok yönlü gözlem ve tedbirler üretebiliyordu. SSCB’nin yapısal niteliği gereği, içeriden dışarıya asgari haber gitmesi ve dışardaki muhalif faaliyetlerin azami bloke edilmesiesastı. Bilhassa etnik bağlantılıve hemhudut olan ülkelerde bu tarz meselelerle alenen uğraşmak gerçekten zor ve riskli idi. Bu kuşakta yer alan ülkelerden en önemlisi olan Türkiye’de herşey herzaman yazılamıyordu. Soğuk savaşın tüm unsurlarının yakinen hissedildiği bu dönemlerde, belli amaçlı bir periyodik yayını yaşatmak ta ziyadesiyle güçtü. Ekonomik zaruretler bir yana, hem yazı hem de doğru haber ve bilgi kaynakları gerekiyordu. Kıt kaynaklardan damlayan (sızan) dağınık malûmat çerçevesinde, uygun ve makul üslupla, ortulu işlenen konular da eksik olmuyordu.Keza aynı kalemden çıkması gereken konuları da dergicilik tekniği ve kadro zenginliği gibi takdim etmekte önem arzediyordu. Tabii kien önemli belirleyici kıstası gizlilik ve illiyet bağlantıları oluşturuyordu. Bir diğer faktör de siyasi mürşidimiz Cafer Seydahmet Kırımer’in haklı ve isabetli titizliğinden ve ihtiyatından neş’et ediyordu. Bu arada1908’den başlayan geleneklerin dersleri ve birikimi de yönlendirici oluyordu. Kırım Türklerinin muhatap olduğu ağır ve haksız uygulamalar dolayısıyla geniş bir coğrafya, Emel dergisinin ilgi alanına giriyordu. Bu ufkun çok ciddi bir bölümünü SSCB oluşturmaktaydı.Ayrıca Türkiye dışındaki oluşumların (Promete, Paris Bloku, SBÖE vs.) karakteristiği ile Türkiye içindeki faaliyetlerin kurgusu farklıydı. Ancak belli ölçülerde temas ve işbirliğikaçınılmazdı. Paralel dergiler de aynı kaygılarla benzeri teamüllerle uyguluyorlardı. Hatta yakinen takip edenlerce bilineceği üzere, bazı dergilerde yazıların tamamı bir veya iki kalemden çıkmaktaydı. Bu açıdan Emel dergisi daha şanslıydı. İyi organize olmuş bir ekip, uzun işleri aksatmadan ve asli mecrasında sürdürdü. İşaret edilen sebepler çerçevesinde ve henüz telaffuzu gerekmeyen sair özel sebepler gözetilerek Emel Mecmuasında zaman zaman müstear isimlerle yazılar yeralmıştır. Bunların bir kısmını okurlarımızla paylaşmak gereğini duyduk. Kırımlı Yılmaz : Cafer Seydahmet Kırımer, Kırımlı Yiğit : Dr. M. Edige Kırımal, Orlu : Selim Ortay, Gültekin : İbrahim Otar, A. K. : Ahmet Karakaya, Kırımsar : Ali Kemal Gökgiray, Temircili : Kerim Toktar, Totmanlı : Bekir Akcar (Bekir Muhittin), Tekin : Müstecib Ülküsal, Dobrucalı : Müstecib Ülküsal, İmzasız / M. Ü. : Müstecib Ülküsal, M.Y. : Murat Yakupoğlu, A.Y. : Arıkan Yakupoğlu, A.Z. : Dr. Abdullah Zihni Soysal, M. Alaç : Sabri Arıkan, O.Ö. : Sabri Arıkan (yalnız 25. sayıdaki yazı için), Tonguç : İsmail Otar, Çorabatır : Raşit Aşkı Özkırım, A.(Eli Elif) : (Romanya’daki Emel’de ve Arslanoğu’nun başharfleri olarak) İsmail Otar. Emel bünyesinde daha bir kısım müstear isimle çıkan yazıların sahiplerini özel sebeplerle şu safhada yazmak durumunda değiliz. İlerki yıllarda uygun vesilelerle bunları da yazmayı düşünüyoruz. Yitirdiğimiz ve yaşayan tüm vatan hadimlerini hatırlamayı ve hatırlatmayı milli ve vicdani vecibe telakki ederek, sırası gelmişken şairin (Eşref Şemizade) dörtluğuyle duygularımızı yansıtalım :

Bir tamçı suv ne eken dep besinmeyip keçmeñiz ! Şu tamçı, nice özen denizlerin başıdır. Denizlerni, devletlerni, insanlarnı kozgatkan, Bir tamçı suv, bir tamçı kan, bir tamçı közyaşıdır. Not. : 1930 – 1940 yıllarında Müstecib Ülküsal ve arkadaşlarının çıkardıkları Emel Mecmuasında Dobruca Kırımtatar Kültürüne ve Kırım Milli Davasına ilişkin çok önemli ve kıymetli şahsiyetlerimizin yazılarının yer aldığı bilinmektedir. Bu yazıların bir kısmı o devrin şartları gereğince takma adlarla yayınlanmıştı. Günümüzde maalesef bu yazıların yazarları bazen bilinmemektedir. Bundan dolayı emeldaş arkadışımız sayın Av. Ünsal Aktaş’tan bu konuda yukarıdaki yazısını Dergimizde yayınlamamız için iznini rica ettik. Buna binaen Cafer Seydahmet Kırımer’in Kırımlı Yılmaz imzalı çıkan aşağıdaki hikâyesini , eski harflerden çevirerek, okuyucularımıza sunmayı faydalı gördük. Saim Osman Karahan

20

BAHÇESARAY

Cafer Seydahmet Kırımer (Kırımlı Yılmaz)


TAŞ HAN, 1935 1935 İstanbul’da, Fatih’te Malta çarşısında dört beş katlı büyük bir bina olan Taş Han’ı Kırımlılar çoktan tanırlar … Abdülhamid ve Meşrutiyet devirlerinde bu hanın rutubetli odalarında Kırımlı talebeler yaşarlardı … Şimdi o odalardan her birinde Kırımlı bir aile barınmaktadır. Türk tebaası olduklarından Kırım’dan çıkabilen bu zavallıların burada çektikleri yoksullıkları, acıları işitmiştim. Bir genç arkadaş, göz yaşları arasında, boğuk sesiyle bana bunların hallerini anlatıyor : “… Çocuklarına bir dilim ekmek veremiyorlar … Hepsi aç ! … Bir mangal olsun yakamıyorlar, … hepsi titriyor ! … İçlerinde hastaları var. İlâç değil, bir kâse sıcak çorbaya bile muhtaç ! Bilhassa kadınların üstleri başları berbat … Bazıları bu soğukta taşlar üstünde yalın ayak ! … Zavallı halkımızın baş yazısı ne kadar acı, ne kadar kara imiş ! … “ Bu temiz yürekli kardeş artık göz yaşlarını tutamadı, sözünü uzatamadı … Soğuğu, rutubeti kemiklere işleyen İstanbul’un yağmurlu ve karlı bir gününde Malta çarşısına gittim … Bir zamanlar Kırım’ın ümitli gençlerinin millî yükseliş ve kurtuluş emellerini işledikleri, Türkçülük hayallerinini iman kuvvetiyle süsledikleri Taş Han’a girdim … Bu büyük binanın ortasında küçük bir avlusu var … Burası biraz hapishaneleri andırıyor … Güneş bile buraya kıskançlıkla, hissizlikle bakar … Merdivenlerinden çıkarken bir kadının : “mukayyet ol, mukayyet ol, parañnı coyma !” diye bağırdığını işittim … Merdivenlerden hızla inen 12 yaşlarındaki çocuktan bir şeyler sormak istedim. “Biz açmız. Şimdi bizim yaktan bir akay kelip bir parça para berdi … Ekmek almağa ketemen !“ dedi ve hızla merdivenlerden bir ikisini birden atlap, koşup gitti … İkinci katta karşıma altmışlık, ak sakallı bir kart çıktı. Koltuğunda bir samavar .. Düşünceli düşünceli … yavaş yavaş geliyordu … “Hoş geldin, baba … ben de Kırımlıyım, Yalıboyluyum, sizleri görmeğe geldim …” dedim. Kart derinden içini çekip “Buyur, buyur balam !” dedi ve beni odasına götürdü … Kart ana, gelini, onun balaları, kendi kızları, hepsi bu dar odacığa sığınmışlar … Birbirlerine sıkışmışlar … Odada iki sandık …, yerde bir kilim ve töşekler …Bu yataklar onların hem uyumalarına, hem oturmalarına ve hem de misafirleri konaklamalarına yaramakta … Sandıklardan birisi sofraları … birisi de ikisinin oturmalarına yarayan iskemleleri … “Odamız soğuk, kardeşim … Mında mangal kullana ekenler, bu bizim alıştığımız şey değil amma …, ne yaparsın, şimdi bu samavarı satsam, bir mangal, bir parça kömür alacağım. Çare yok, soğuk arta. Balalar

Kırımlı Yılmaz / Cafer Seydahmet Kırımer,

üşüy ! … dedi ve “Men Közlev betten, … köyünden Kurtveli’yim. O yaklarda tanığanıñ olsa, sor, bilsem aytarman ! … Yalıya çoktan ketalmadım !” diyen karta ben Kırım’ın her tarafında olup geçenleri bir parçacık olsun, bildiğimi kendilerini görmekten maksadımın niçin ve nasıl geldiklerini öğrenmek olduğunu söyledim. Kart içini çekti, ben kendisine bir sigara verdim. “Çoktan içalmadım !” dedi ve birbiri ardından çektikten son, “Ey kardaşım, sen menim dertlerimi kozğatmaya keldiñ, desene” dedi ve: “Ay gidi, menim öz köyüm, su başı Nayman, Seniñ közüñ torlansa, men cılayman.” Çıñnı tekrarladı ve sanke yüregimiñ bütün derinliğini okumak ister gibi gözlerini gözlerime dikti, birkaç saniye sözsüz birbirimize baktık … Kartnıñ gözleri doldukça doldu … “Yurt ! … Yurt ! … Öz yurtımız ! … Bütün yüreklerimiz onuñçün kaynay … Onı tekrarlap kaynay … Yurt ! Kolay kolay bırakılır mı ?” dedi … Bu arada kart ana söze karıştı. “Bolşevik cehenneminden kurtulup gelenler herkese şüphe ile bakarlar … Her laftan korkarlar … Sözlerini hep nükteli söylerler … Bunda da pek haklıdırlar … Böyle de yapmaları ve dikkatli bulunmaları pek yerindedir. Bu kart yok mı, balam ! Bu Nuh der de, peygamber demez, cınsındandır ! Ben ona “Diniñ içün değil, künüñçün” degenler ! Şu bolşeviknıñ yoluna tekaran uy, dedim, tıñlatamadım ! O hep menim sözümü keser ve mağa: “Avdarıl kaya, bas meni, körmesin közüm” Ölsem özüm öliyim, ölmesin sözüm” dep karşılık berirdi. Ana soñu, balam : “Avdarıldı Çatır Tav, köçtü Kırım.” Kart anayga ben biraz kendimden bahs ettim, yurt derdiyle yandığımı uzunca anlattım. Benim de Kırım’ın milliyetçilerinden olduğumu söyledim ve Kurultaycıların yolunda olmağa ant edenlerden olduğumu anlattım ve : “Tözmiy göñül, tözalmay ! Can könalmay, Endi bizge yok kaytuv, açuv almay.” dedim. Kart anay rahatlandı. “Ah, balam, ne ot bar, ne cezbe … Sağa bir kave pişiralmadık ! Ayse ayt, kart. Bu başka, ayt, o bizni añlar, ondan bizge yamanlık kelmez ! ... dedi ve sözü karta bıraktı … “Birlik barda, dirilik bar !” degenler. Ana, bizim halkın anlayalmadığı bu şey, balam … Bizni bahtsızlıkka sürüklegen mına bu … Dün de, bugün de yurtımıznı gasp ettiren mencilik, balam, mencilik ! … Ka, kızım Asiye, şu “münafıklık” degen beyitleri okuçı !” dedi. 15 yaşlarında olan Asiye “münafıklık” değil, babay. BAHÇESARAY

21


Nifak, Nifak ! dedi ve Türk şairi Mehmet Emin begin bu odalara yerleştiren ve burada da kendilerine o güzel şiirini heyecanla, ateşle okudu … (1). yardım edenlerin yalnız Kırımlılar olduğunu büyük bir (1) – Bu şiir Kırım’da vaktiyle bolşevik devrinde basılmış kıraat teessürle söyledi … Ve kendilerinden pasaportlarınız kitabının üçüncü bölüğünde “Osmanlı ve Azerbaycan Türkleri Edebiyatından Örnekler kısmında basılmıştı. Şimdi (1935 yılı) tamam değil diye ceza istediklerini anlatarak, bu da ne, bu da nasıl iş ? … Mında da halimiz avur eken … Bunu mennedilmiş ve toplanmışır. hiç de anlayamadık ! … dedi ve: NİFAK “Avursam halim sorar yok, ölsem cılar, Başımnı sıypap közümnü kim cumdurar ! …” Ey, Vatanın ufkunda ıslık çalan baykuş ses ! çıñını söyledi ve “İşte balam, biz Kırımlılar böyle Lânet sana, sus, boğul ; kahkahanı artık kes ! … bahtsız olduk ! … diyerek sigarasını derin derin çekti. Tam bu sırada odaya yine Kırım’dan gelmiş Evet, senin fırtınan her boradan zalimdir, muhacirlerden bir kadın geldi ve heyecanla, telâşla Senin alçak hırsların girdaplardan derindir, karttan bir zengin İstanbullu hanımın gelip kendi Senin kanlı kinlerin kayalardan keskindir, kızçığını evlâtlığa istediğini söyledi. “Ne yapayım, Senin melun rüzgârın dünyaları titretir ; nasıl evlâtçığımdan ayrılayım … Vermesem nasıl ona da bir lokma ekmek bulacağım ?” … dedi. Bir devleti öyle bir felâkete düşürür, Kartnıñ iri kaşları çatıldı. Gözleri büsbütün nurlandı, Tehlikeye atar ki,, burda büyük bir millet, Şeref, namus, hürriyet … sesi değişti ... Bir geminin enkazı gibi batar ve çürür. “Balanı vermiyeceksiñ … Onıñ aşını men veririm.” dedi. Ve kadının “Ya sizler, özüñüz de muhtaçsıñız da!” Ey tarihin feneri ! Sen bizlere ışık ver, diyen sözlerine karşı o : “O balanıñ babası halkımız içün Kurtarıcı nurunu şimşek gibi parıldat, öldürüldü … O bize Tañrı’nıñ emanetidir. Biz ölmeden Gözümüzü kör eden karanlığı aydınlat ; onı horlatmamız … Ve seniñ biñ türlü felâketnen yanan Neredeyiz, Nereye gideceğiz ? Yol göster ! yüreğin onıñ acısını da kaldıramaz !” dedi … Kadın süyünçle akan gözyaşlarıyle kartın eline sarılıp Ve göster ki : Zamanın kumlarında kaç mezar, öperken, ben de, ihtiyarsızca, onıñ mübarek ellerinden Şu uğursuz nifaka kurban olmuş kaç vatan, ve gözlerinden öptüm … Kırım faciasının manasını Kaç zavallı Hindistan, anlayabilmek içün, halkımızın yüreğindeki duygunun Kaç zavallı Buhara, kaç zavallı Kırım var ! … temizliğini ve yüksekliğini kavramak lâzımdır … Kart”Ana, balam, men başkalarını pek bilmem, Taş Han’da gördüğüm açlık ve ıztırapla bütün ruhum yalnızbizim yurtımızın ve halkımızın bahtsızlığını ezilir ve çırpınırken, birdenbire kendimde yüksek arttıran bu nifaktır !” dedi. Ve bolşevik cehenneminde bir kuvvet buldum, göz yaşlarım arasında büyük bir halkımızın birçok günahlarının eriyip gittiğini ve sevinç duydum … Bu duygularla ben karttan ayrıldım. bu kabilden artık münafıklığın, kıskançlığın da çok Merdivenlerden inerken başka bir odada yaşayan azaldığını söyledi ve kendi diliyle, kendi anlayışıyle bahtsız Kırımlı bir kızın ince, titrek sesiyle söylediği birçok misaller getirerek bolşeviklerin yaptıkları muhacir türküsü bu ağır, hissiz Taş Han’ın lâkayt bütün haksızlıklar, bütün vahşetlerle halkımızda duvarları arasında kayıp olup gidiyordu. millî imanın kuvvetlenmesini, birliğin arttığını “Kimisi de maldan ayrılğan, ey yâr, anlatı … Hakikaten, kartın dertleri kozgalmış ve o, Kimisi de candan … Aytır da ağlarım.” candan coşmuş idi … Ben bir sırasını getirip bir daha Bu ses hâlâ kulaklarımda çınlamakta. Gördüğüm kendisinden neden ve nasıl buraya geldiğini sordum manzara hâlâ gözlerimde, kartın “Yurt ! Yurt ! Öz … İki oğlunun ve damadının milletçilikle itham yurtımız ! …” sözleri hâlâ kafamda … “O balanıñ babası edilerek yok edildiklerini ve kendi vaziyetinin de halkımız içün öldürüldü, biz ölmeden onı horlatmamız çok tehlikeli bir hale girmesinden dolayı göçmeğe ! ...” kararı hâlâ yüreğimde canlanmakta. Onun mecbur kaldığını añlattı … Ve yine derin bir nefes mübarek ve nurlu çırayı hep karşımda … Bütün bunlar aldı, ağır göğüs geçirdi … bana Kırım’ın genç ve ölmez kurbanlarından Hamdi Bolşeviklerin kendisine para çıkartmadıklarını, Giray’ın “Ant etkemen ant edenin antı içün ölmege“ büyük vergiler ve cezalar uydurarak elindeki, şiirini tekrarlatıyor. Ve yüreğim bu andı tekrarlamakla avucundaki paraları tutup aldıklarını anlattı … Ve teselli ve kuvvet buluyor. Evet : Endi bizge yok kaytuv, burada da elindeki birkaç doların ancak rıhtıma açuv almay. çıkmağa yettiğini ve gümrükten kendilerini alarak (Emel Mecmuası, 3 - 1935

22

BAHÇESARAY


PİRAYE K A D R İ Z A D E ’ nin

şiirlerinden : Qırım efsanelerinden :

ARZI QIZ yahut SUV ANASI, (Öz hayalıma köre qalemge algan edĭm.) Neden bilmem, aqlıma keldi bugün Hasret olğan vatanımnıñ mazısı, Qırım’nıñ pek eski künlerinde Halq ağzından alınğan bir “yazısı”. Gece. Her kes uyquda, Mishor yuqlay, Hiç teprenmey İstanbul selbileri, Sıra sıra askerge benzep taşlay Yükseklerge oqtalğan kevdeleri. Deniz yuqlay pek nazlı baladay Başın salıp ana yerniñ tizine. Yuqarıdan ışık serpe oña ay, Küle küle baqıp bayğın yüzüne. Sabah deňiz uyana, bir yel ese, Şuvuldaşa İstanbul selbileri, Keçke qalmay kün doğa, aydınlana Tatarlarnıñ sofalı şeñ evleri. Küneş doğsa deňişe bar tabiat, Yer canlana, her şeyde başqa bir hal, Köyde başlay hareket, kaynay hayat. Sıcaq basa her yerni, qalmay mecal. Soñra, küneş batqan son salqın tüşe, Suv almağa keteler köy qızları, Bir biriniñ artından yolğa tüşe, Hür Mishor’nıñ ziyneti, yıldızları. Çivildeşe, iteşe, yırlaşalar, Bir birine şeñ mane aytışalar,

1944

Göñüllerin açalar, sırdaşalar, Soñra tınıp birden bir yatışalar. Mına endi çıqtılar eniş yolğa, Çapışalar, baqmaylar sağğa solğa, Gügümlerin alğanlar hepsi qolğa, Bilmeyler hiç ğam qasvet neden doğa. Arasında qızlarnıñ bir danesi, Selbi boylı, gül yüzlü, nazlı sesi, Yoq bilmegen onın hiçbir manesi, Hür Mishor’da bir dane, güzel Arzı. Ottay yana zeytin renkli közleri, Gülday aça yanaqları külgende, Göñül ohşay talı, nazlı sözleri, Balakları yelpirey yel eskende. Onsekizni toldırdı güzel Arzı, Şimdigecek göñlüne ğam kirmedi, Sakin geçti hayatı, nazlı nazlı, Taliy onı kimseye layik körmedi. Yavaşlattı yorulıp adımların, Güzel Arzı kızlardan artta qaldı. Arkasından yetişip aqranların, Yal almakçün gögümünü taşqa saldı. Soñra qızlar kettiler, özi qaldı. Yukarıdan sarıqlı bir insannıñ Közin tikip turğanın tuymay qaldı. Av ızına tüşken bir qaşqırday, Sarıqlınıñ közleri pek yaltıray. Qıznıñ güzel olğanını sezgen soñ, Qıvancından qol-ayağı qaltıray. Yuqarıdan sekire, bir oqtala, Arzı qıznıñ yanında soñ toqtala. Bir daqqada kötere, qolğa ala,

İstanbul Selbileri

BAHÇESARAY

23


Sesi çıqmasın dep ağzına yavluq sala. Arzı şaşa, abdıray, özin coya, İşniñ aslın pek keçikmey pek tez tuya. Kurtulmağa araştıra bir çare, Tapalmay hiçbir türlü – hepsi nafle. Haydut kete aşıqıp yalı betke, Çoq keçikmey, yete bir dena çetke. - Arqadaşlar, men keldim, dep bağıra, Haydutlarnı tez yanına çağıra. Toplaşa, fısıldaşa, quvanşalar. Tap sonunda, ne ise, añlaşalar. Arzı kıznı minsetip bir gemige Ketecekler satmağa karşı betke. Bir gemige Arzı’nı minseteler, Bir qaranlıq odağa minseteler. Yavaş yavaş qaderge alışır dep, Özlerince alçaqlar ümit eteler. Arzı anlay taliyge könmeycegin, Endiden soñ hür serbest cürmeycegin, Anasını babasını körmeycegin, Bahtlı hayat sefasın sürmeycegin. Çoq tüşünmey, kele o bir qararğa. Yavaşçıktan çekile bir kenarğa, Soñki defa taray o gür saçların, Ses çıkmasın dep taşlay papuçların. Haydutlar pek qızğınlı oynağanda, Birbirine qanları qaynağanda, Arzı birden sekire, suvğa dala, Açuvını onlardan böyle ala.

Mishorlılar Arzını pek araylar, Künler keçe, bir yerden tapalmaylar. Anasınen babası qasvet etip, Dayanalmay bu dertke, kete ölüp. Keçip kete aradan birqaç sene, Eşitile Mishor’da bir laf gene, Lakin onı herkeske pek aytmaylar. Aytqanlar da sözünden hiç kaytmaylar.

24

BAHÇESARAY

Küneş batıp qaranlıq basqandan soñ Çıqa, deyler yalığa Suv Anası, Gür saçları töküle arqasına, Qucağında körüne yaş balası. Aydınlatsa ışıq serpip onı ay, Pek parılday suvda gümüş kevdesi, Yırlap yırlap Mishor betke pek qaray, Arzı qıznıñ sesine beñzey sesi. Sesi yetkencek,bar küçünen bağıra, Anasını babasını çağıra, Unuttıñız siz meni, dep öpkeley, Dostlarına yaman canı ağıra. Barıp çeşme başına saçın taray, Közlerinen toktamay bir şey aray, Qollarınen birevge şimar ete, Soñ birden bir deñizge çomup kete. Gece. Her kes yuquda, Mishor yuqlay. Hiç teprenmey İstanbul selbileri, Sıra sıra askerge beñzep taşlay, Yükseklerge oqtalğan kevdeleri. Deñiz yuqlay pek nazlı bir baladay, Başın salıp ana yerniñ tizine, Yuqarıdan ışıq serpe oña ay, Küle küle baqıp bayğın yüzüne. *


QIRIM’ĞA,

ARZI QIZ

1982

Zarema Trasinova

Ey sevgili Vatanım, Sen qaydalarda qaldıñ ? Köz aldında yata hep, O sevgili hayalın. Vaqıt kele ölmege, Ketecekmen biçare. Vatanımnı körmege Tapılmay bir çare. Dua kibi adıñnı Fısıldayman içimde. Elâl et de, Vatanım, Añ meni de kimerde. Köz aldında belire Dumanlı yalılarıñ, Gece tüşüme kele O gezdigim yollarıñ. Taşıña, toprağıña, Hasret qaldım, Vatanım. Qurban olsıñ oğrıña Şu taliysiz hayatım ! Aceba hiç men kibi, Seni kimse sevdi mi ? Qıymetiñni, qadriñni Men qadar hiç bildi mi ? Sen quvansañ quvandım, Ağlaganda ağladım,

Qaderimni ömrümni Yalınız sağa bağladım. Çekken bütün azabım Közlerimde yaş oldı, Ğam-keder, ıstırabım Bağırımda taş oldı. Muqaddes toprağıñnı Taptadılar, ezdiler, Türlü türlü kelmeşekler Toprağıñda gezdiler. Baba-dede mezarları Yermen yeksan etilgen, Baş taşları çıqarılğan, Saban sürüp ekilgen. Ey sevgili Kırım’ım, Vaqıt keldi, yorğunım, Saña açam sırımnı, Soñ sözümni, yırımnı. Ömürimniñ saati Soñkı defa urğanda, Baş ucumda Azrail Qanat kerip turğanda, Soñ nefeste sırımnı Tekrarlarım içimde, Elvida ! aziz Qırım, Añ sen bazı meni de!

KURBANLARIMIZI KIRIM’ DA KESELiM 1991’ den beri kurbanlarımızı Vatan Kırım’ da kesiyoruz. Türkiye’ den Vatan Kırım’ a doğru kurulan bu gönül köprüsü Kırım Tatarları’ na maddi ve manevi bakımdan önemli bir güç vermektedir.

Varolma mücadelesİ veren kardeşlerİmİze destek vererek; Kurbanlarımızı Kırım’ da Keselİm kampanyasına katılalım. Kurbanlar İslami usullere göre kesildikten sonra Kırım Tatar Milli Meclisi tarafından ihtiyaç sahiplerine dağıtılacaktır. Müracaat : Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği İstanbul Şubesi Ördek Kasap Mahallesi Akkoyunlu Sokak No: 52 Dr. Ahmed İhsan Kırımlı Kırım Tatar Türkleri Kültür Evi Çapa - Fatih - İSTANBUL Telefon : 0(212) 534 92 31 Belgegeçer : 0(212) 635 26 11 BAHÇESARAY

25


FAZİLET OLCAY Halamız (26.11.1926 – 17.5.2010)

Fazilet Olcay hanım, İstanbul Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneğimizin en kıdemli ve saygın üyelerimizden biriydi. 1970’li yıllarda dayısı olan Derneğimizin başkanı Emekli asker Av. Ali Kemal Gökgiray’ın yanında birçok faaliyetlerin müteşebbisi ve neferi idi. 1990 yılından sonra Türkiyemize tahsile veya sağlık sorunlarına derman bulmaya gelen Kırımlı kardeşlerimize yardım elini uzatan O idi. İster Derneğimizin üyeleri, ister Kırımlı misafirler onu bir hamiden ziyade, kendilerinin bir yakını, bir halası olarak görmeye başladı. Fazilet Olcay hanım adı yerine Hala demeye başladılar. İstanbul’daki faaliyetlerimizde de, Kırım gezilerimizde de Hala hep bizimle beraberdi. Bizlere ettiği tenbihlerden biri, hem Türkiyemiz için, hem Kırım için çalışacaksınız idi. Kendisi tam bir Türk insanı idi, yüreğinde ayırımsız, hem Türkiye Türküne, hem Kırım Türküne sevgisi vardı. Mal varlığını hep milletinin hayrı için kullandı. Okullar yaptırdı, okuyanlara yardımcı oldu. 2005 yılında kendi adına yaptırdığı “Kırımlı Fazilet Olcay Anadolu Lisesi”nin açılışında yaptığı konuşmada öğrencilere şöyle demişti : “Gençler , siz sevgi dolu bir dünyada yaşarken belki ben bu dünyada olmayacağım. Ancak, sizden isteğim benim adımı hatırlamanız değil, kendi dünyanızı dilediğinizce kurmanız için çok çalışmanız ve okumanızdır. Gençler, dünyada başka bir Türkiye yok. Vatanımız tek cennet .. El ele, gönüle, severek, barış içinde, çok çalışarak, okuyarak bu Vatanı sizlerde yükselterek koruyunuz. … Sahip olunuz.” Hala 17 Mayıs 2010 günü Hakkın rahmetine kavuştu. Ertesi gün, 18 Mayıs’ta, Kırım sürgünü ve şehitlerimizin anıldığı gün İstanbul Karacaahmet mezarlığında dayısının yanına, toprağa verildi. Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın.

26

BAHÇESARAY


BAHÇESARAY B AHÇESARAY

27 2 7


6 Haziran Tepreçimizden notlar

Hakan Özbayraktar

Haftalardan beri beklediğimiz gün gelmişti. Fakat havaya baktımızda, kapalı, bulutlu görünce benim gibi sanırım herkesi bir tereddüt sarmıştı. Ama İstanbul’da böyle hava ise, Çatalca’da da öyle olacağı anlamına gelmezdi ya. Evvel Allah yola çıkalım dedik. Esenler Belediyesinin reisi Nemci Kadıoğu’nun otobüsleri gelmiş, bizleri Çapa’da bekliyordu. İhtiyatlı arkadaşlarımız Çatalca’yı aradılar telefonla. Belediye başkanı ve bu yılki Tepreçimizin ağası Cem Kara yüreklerimize su serpti : “Hava orada da kapalı idi, fakat “Havuzlar”da Belediye’nin kapalı tesisleri bizlerin keyfine amade idi. “Hayda bre !” dedik yola çıktık. … Vardığımızda “Havuzlar altı” koruluğunu Çatalca Belediyesinin ekipleri tarafından Tepreç için bir eksiksiz hazır hale getirilmiş bulduk. Çevre köy ve beldelerden bizden evvel gelenler yerleşmişlerdi bile. Herkes önce bir teftiş ve tanış arayışına çıktı. Kendine bir yer seçti. Tepreş ağamız Cem Kara, Esenyurt başkanı Nemci Kadıoğlu, AKP İstanbul eski il başkanı Mehmet Müezzinoğlu, Ukrayna Başkonsolosu Bogdan Yaremenko, eşi ve tercümanları, eski Romanya müftüsü Şahingiray Bağış efendi ve hepimiz, bizler vardık. İstiklâl Marşımız, Ant Etkenmen ve Tepreş Duamız okundu. Celâl İçten başkanımızın açış konuşmasından sonra Tepreç eğlenceleri başladı. Server Kakura, Asiye Sale ve Ansamblin değerli müzisyenleri, halkın coşkusu, Çiberek kokusu ortamı tam “millileştirdi”. Bir ara Cem Kara ağa ile Celâl İçten başkanımız “kalaynı tığırttılar”, emarelerini okuyarak 2010 yılının bereketli bir yıl olacağını müjdelediler, herkes sevindi, uzun uzun alkışaldı , yine zıplayıp hoplayıp oyunlara başladı. Kaytarmalarda meydan aşınıp çukurlaştı. Kırım’dan İstanbul’a çalışmaya gelen “Kara” Leyla yine saatlerce, bazen tek başına bile, dur durak bilmeden oynadı. Guiness temsilcileri olsaydı Tepreç’te mutlaka bir rekor daha tespit ettik deyip dönerlerdi. “Beyaz” Leyla ancak ara sıra oyuncular arasında bir kaçamak yaptığı görüldü. Zavallının çibörek kazanının başında işi başından aşkındı. Güreşler yapıldı, çuvallanıp çuval koşuları oldu, çuvallayanlar da halkı epey güldürdü. Böylece akşamı bulduk. Unutmadan şunu da kaydedeyim, Büyük Allah o gün bizi kayırdı. Üstümüzde bulutlar hâlâ vardı galiba, ıslanmadığımız için, göğe bakmak aklımıza gelmedi. Dönüş yolunda ancak zaman zaman yağmurdan geçtik. Aşağıda Tepreşimizden bazı görüntüler veriyorum. (Emre Kırımtay çekti) Resimlerde görünenler kim kimdir, onu ben söylemeyeceğim, bilenler bilmeyenlere söyler. Benim maksadım, Tepreç sabahı bulut görüp de nem kapmış olan dostlarımızı biraz hayıflandırmak. Allah bizlere daha nice Tepreçler nasip etsin.

Kırım Ansambli

28

BAHÇESARAY

Erkal Tezgüler, Çatalca Kaymakamı Yüksel Ayhan, Muammer Yontar, Celâl içten


Celâl İçten – açılış konuşması

Başkonsolos Bogdan Yaremenko, Ukrayna Konsolosluğu görevlileri Çatalca Bld. Bşk. Cem Kara

Milletvekili Mehmet Müezzinoğlu

Kırım Ansambline yeni star mı ?

BAHÇESARAY

29


Zuya Tatar Milli Mektebi Dışişleri Bakanımız Ahmet Davutoğlu tarafından açıldı

Resmi temaslarda bulunmak üzere Kırım’a giden Dışişleri Bakanımız Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu Türk İşbirliği ve Kalkınma (TİKA) Başkanlığı tarafından inşa edilen Zuya kasabası Tatar Milli Mektebinin açılışını yaptı. Açılışta Bakanımız yanı sıra TİKA başkanı Musa Kulaklıkaya ve Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı, Ukrayna milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu da bulundu. Dışişleri Bakanı Davutoğlu törende yaptığı konuşmada Kırım’a denizin ötesinden selâmlar getirdiğini ederek, her türlü meselelerinde Türkiye olarak Kırım halkının yanında olmaya devam edeceğimizi söyledi. “Bundan sonra Kırm ile denizin öte yakasını daha çok kaynaştıracağız. Yalta ile Sinop arasında feribot seferlerini başlatmayı planlıyoruz “ dedi.

TİKA – Avrasya bülteni 80, Mayıs 2010

Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu “Vatanımızda çok sorunlarımız var. Bu sorunlardan en önemlisi eğitimdir, dedi. Şu anda 15 Kırım Tatar çocuklarının ancak yüzde 10’u ana dilinde eğitim görüyor. Eğer çocuklar milli ruh içinde yetiştirilmezse, milli kimlik kaybedilir. Bugüne kadar yaptıklarınızdan dolayı teşekkür ediyorum. Umarım, yardımlarınız devam edecektir,” diye konuştu. Buğüne kadar TİKA tarafından 2006 yılından bu yana 40’ın üzerinde çeşitli projeler gerçekleştirildi. Oktyabrskaya (Büyük Onlar), Mayskoye (Kalayköy), Starıy Krım (Eski Kırım), Belogorsk (Karasupazar), Kezlev (Yevpatoriya), Kolçugino (Bulganak), Zuya okulları bunların bazılarıdır.

Akmescit’te Kırım Tatar Bayrak Günü kutlandı AKMESCİT/SİMFEROPOL, 28.06.2010 (QHA) – Kırım Tatar Milli Bayrak Günü, 26 Haziranda Akmescit’in

merkez meydanında düzenlenen programla tarihte ilk kez kutlandı. Program, Kırım Tatar Milli Meclisi, Sivil Toplum Kurumu teşkilatı ve Kırım Haber Ajansının desteğiyle “Mecal” (Güç), Vatanperver Grubu, Tutum - İ.N.D. gibi gençlik teşkilatları ortak düzenledi.

30

BAHÇESARAY


Kırım Tatarlarından Yanukoviç’e rest

AKMESCİT, 03.08.2010 (QHA) - Kırım Tatar Milli Meclisi, Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukobviç’in Kırım Tatar halkı temsilcileri ile yapacağı görüşmeye, bu toplantıya yıkıcı faaliyet yürüten siyasi grupların da davet edilmesini protesto etmek amacıyla katılmadı. Kırım’a çalışma ziyareti yapan Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç, 3 Ağustos’ta “Kırım Tatar halkı temsilcileri ile görüşme” şeklinde anons edilen toplantı gerçekleştirdi. Söz konusu toplantıya Kırım Tatarlarının temsili organı olan Kırım Tatar Milli Meclisinin yanı sıra Rusya’ya yakınlığıyla tanınan yıkıcı faaliyetlerde bulunan bazı siyasi güçlerin temsilcileri de davet edildi. KTMM yönetimi ise, görüşmeden önce KTMM başkanlık divanı toplantısı düzenleyerek, Yanukoviç ile görüşme formatının değiştirilmesi ve Kırım Tatar halkının temsili organı olarak yaptıkları skandallarla bilinen ve kendi çıkarları için her türlü yıkıcı hareketlere başvurmaya hazır olan iki-üç Kırım Tatar sosyal ve siyasi oluşumların görüşmeye davet edilmesi nedeniyle Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç ile yapılacak görüşmeye katılmama kararını aldığını bildirdi.

Kırımoğlu, temsilciler kurulunun adının değiştirilmesini teklif ediyor

AKMESCİT, 30.08.2010 (QHA)- Kırım Tatar Milli Meclisi (KTMM) Başkanı ve Ukrayna Milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, 28 Ağustosta yapılan 5. Kırım Tatar Milli Kurultayı 3.toplantısının ilk gününde Ukrayna Cumhurbaşkanı Kırım Tatar Temsilciler Kurulunun adının değiştirilmesini teklif etti. Kırımoğlu, ‘ Önermek istediğim tek şey, kurumun adını değiştirmek. Çünkü bir halkın temsilcileri atanmaz, seçilir’’ dedi. Kırımoğlu, günümüzde Kırım Tatar halkının yaşadığı birçok sorunun Ukrayna Cumhurbaşkanı’nın müdahalesi olmadan çözülmediğinden dolayı bundan iki hafta önce Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’e mektup göndererek Ukrayna Cumhurbaşkanı’nın Kırım Tatar Temsilciler Kurulu ile görüşmesini talep ettiğini kaydetti.

KIRIM TATARLARI, KIRIM PARLAMENTOSU SEÇİMLERİ İÇİN ADAYLARINI BELİRLEDİ

AKMESCİT, 30.08.2010 (QHA) - Kırım Özerk Cumhuriyetinin başkenti Akmescit’te (Simferopol) yapılan Kırım Tatar Milli Kurultayında, Kırım Parlamentosu seçimlerinde Kırım Tatarlarını temsil edecek milletvekili adayları belirlendi. Kırım Tatar Türklerinin kendi kendilerine beş yılda bir seçtikleri delegelerle oluşturdukları en yüksek özyönetim organı olan Kırım Tatar Milli Kurultayı, 31 Ekimde Ukrayna çapında yapılacak olan yerel seçimlerden önce toplanarak aday listelerini oluşturdu. Kurultayın bir diğer önemli gündemi olarak da Kırım Tatar halkının yaşadığı sorunların ele alınacağı uluslar arası forumun organizasyonu gerçekleştirecek komitenin kurulması yer aldı. Kırım Özerk Cumhuriyeti Verhovna Radası (Parlamentosu) için yapılan aday oylamasıyla 15 kişilik liste oluşturuldu. Listede ağırlıklı olarak kurultayın daimi icra organı olan Kırım Tatar Milli Meclisi üyeleri yer aldı. Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı ve Ukrayna Milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’un sağ kolu olan Dünya Kırım Tatarları Kongresi Başkanı Refat Çubarov listenin başında yer aldı. Kırım Tatar Milli Kurultayı uzun yıllar boyunca işbirliği yaptığı, etnik Ukraynalıların destek verdiği Ukrayna Halk Hareketi partisinin Kırım Şubesi Başkanı Leonid Pilunskiy’ye bu listede ikinci sıra verildi. Yerel Seçim Kanununda yapılan değişikliklerin ardından azınlıkta olan Kırım Tatarlarının nüfusları oranınca temsil edilebilme ihtimali azaldı. Kırım Tatarları Kırım’da nüfusun %13’ünü teşkil etmesine rağmen, Kurultay – Ukrayna Halk Hareketi grubu son dönem Kırım Parlamentosunda 8 kişi ile %8 oranında temsil hakkı kazanabilmişti. Bu seçimlerde temsil oranının yarı yarıya düşmesi bekleniyor.

YILMAZER EMLAK Emlak Danışmanlığı Ev - Arsa - Villa - Arazi Alım Satımı

Ferhat Yılmazer 0(531) 846 74 04

İzzettin Mah. No: 66/B Çatalca / İstanbul Tel & Faks : 0(212) 796 22 63

BAHÇESARAY

31


PROF. AHMET - NACi CAFER ALi VEFAT ETTi (01.12.1924 - 04.07.2010) Eğitimci, etnograf, halk bilimcisi – “Boztorgay” ve “Unutma Beni” folklor derlemelerinin toplayıcısı ve naşiri, Tatarca ve Türkçe okul kitapları editörü, yazar ve çevirmendi. Merhuma Allah’tan rahmet, ailesi, yakınları ve halkımıza başsağlığı dileriz. Müstecib Ülküsal 1981 yılında “Boztorgay”ı hazırlayanları Emel’de şu sözlerle tebrik etmişti : “Evvelâ, bu kıymetli eseri yayınlamış olan aydın gençlerimizi yürekten kutlarım. Bununla bugün Romanya’da yaşayan Kırım asıllı 50 bin kadar Türk-Tatar’a büyük bir hizmet yapmışlardır. Çünkü, 20 yıldan fazla bir zamandan beri okulu, dergisi, kitabı, gazetesi olmayan ve yalnızca Rumence okuyup yazan , her yerde ve hattâ evinde bile Rumence konuşulup anadilini tamamiyle unutmaya başlayan çocuklarımıza ve gençlerimize severek zevkle okuyacakları bir kıymetli kitap hediye etmişlerdir. Ümit ve temenni ederim ki babalar ve analar da kıymetli eserin değerini bilerek ve sağlayacağı faydaları düşünerek kendileri de okurlar ve çocuklarına da okumayı tavsiye ederler.”

PROF. CAViT MUSA (23.12.1931 - 05.07.2010) Bükreş Üniversitesi ve Köstence “Ovidius” Üniversitesi Fizik fakültelerinde Plasma Fiziği ve Lazerler profesörü, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fizik Laboratuvarları, diploma ve masterlik çalışmalarının yöneticisi, Romanya Bilimler Akademisinin üyesi Prof. Cavit Musa Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Değerli soydaşımıza Allahtan rahmet, ailesi, yakınları ve halkımıza başsağlığı dileriz.

VEFAT ve BAŞSAĞLIĞI Saygılı Sabri Ülker’ in Eşi ve Saygılı Murat Ülker’ in Annesi

Güzide Ülker Hanım’ a Allahtan Rahmet, Ailesi ve sevenlerine başsağlığı dileriz. İstanbul Kırım Türkleri Derneği

VEFAT

VEFAT

Dobruca’daki millî faaliyetin önderlerinden

Sema Tokgöz, Suha Çilmi, Şeref Çilmi’nin sevgili anneleri

şehit Necip H. Fazıl’ın, oğlu

Bora H. Fazıl – Ülküsal (15. 06. 1936 – 15. 07. 2010) Hakkın rahmetine kavuşmuştur.

32

Hacı Süheyla Çilmi 29 Temmuz 2010 tarihinde Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Merhumeye Allah’tan rahmet,

Merhuma Allah’dan rahmet, yakınlarına

yakınlarına başsağlığı dileriz

başsağlığı diliyoruz.

İstanbul Kırım Türkleri Derneği

BAHÇESARAY BAHÇESARAY




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.