Sayı 05 - Ocak 2020
SIBER GÜVENLIKTE MILLI ÇÖZÜMLER KÜRESELLEŞIYOR
TEKNOPARK İSTANBUL YÖNETIM KURULU BAŞKANI PROF. DR. METIN YEREBAKAN
YENİ DÖNEMDE HEDEFİMİZ, TİCARİLEŞME SÜRECİNİ GÜÇLENDİRMEK
BAŞYAZI DEĞERLI TARGET OKUYUCULARI;
TEKNOPARK İSTANBUL GENEL MÜDÜRÜ
BILAL TOPÇU
2020 yılının ilk sayısında sizlerle buluşmanın heyecanını yaşıyoruz. 2020 yılı Teknopark İstanbul’un 10. yılı olması sebebiyle bizim için çok ayrı bir anlam taşıyor. “Türkiye’de Türkiye için” mottosuyla 1.698 milli projeye, 298 yerli ve yabancı şirkete, 95 girişimci gruba ve 5.394 Ar-Ge mühendisine ev sahipliği yapmaktan gurur duyuyoruz. Rahmetli Turgut Özal tarafından ilk tohumları atılan İTEP-İleri Teknoloji Endüstri Parkı ve Havaalanı Projesi’nin en önemli etabı olan Teknopark İstanbul, Ar-Ge faaliyetlerinin, inovasyonun ve teknolojik üretimin desteklendiği, bunların da girişimciliği ve ekonomiyi tetiklediği bir ekosistem ile Türkiye’nin İnovasyon Merkezi oluyor. Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütmeye başlayan Sayın Prof. Dr. Metin Yerebakan, savunma, uzay, havacılık, malzeme ve sağlık bilimleri gibi odak teknoloji alanlarımızdaki derin bilgi birikimi, öncü ve idealist kişiliği ile teknoparkımıza büyük katkılar sağlayacaktır. Kurumsal gelişim hedeflerimize ulaşma noktasında güzel sonuçlar çıkaracağına inandığım bu dönemde Yönetim Kurulu Başkanı'mız ve üyelerimize başarılar diliyorum. Teknopark İstanbul’u ülkemizin ve Avrupa’nın en önemli Ar-Ge ve inovasyon merkezlerinden birine dönüştürme vizyonumuz doğrultusunda temelini attığımız 3. etap yapılarımızla büyümeye ve gelişmeye devam ediyoruz. 2020 yılı içinde 3. etap yapılarımız tamamlandığında yaklaşık 10.000 Ar-Ge mühendisine ev sahipliği yapacağız inşallah. Girişimcilerimiz ve firmalarımızın yoğun talebi doğrultusunda prototip atölyesi kurulması çalışmalarımızı hızlandırdık ve yakın zamanda açılmasını bekliyoruz. 3. etap yapılarımızda 8 adet GMP laboratuvar kurulması için sağlık kümemiz İSEK kapsamında AB projemizde bütçe onayını aldık. Bu sayımızda kapak konumuz olan siber güvenlik alanında Kuluçka Binası'nın bir katının tahsis edilmesini hedefliyoruz. Sektördeki girişimcilerin desteklenmesi için SSB iş birliği ile etkinlikler ve ortak programlar, eğitimler yapılmasını planlıyoruz. Yürüttüğümüz uluslararası iş birliği faaliyetleri ve imzaladığımız ikili anlaşmalar ile Teknopark İstanbul firmalarının yurt dışına açılmalarını kolaylaştıracak adımlar atıyor ve yine yurt dışında faaliyet yürüten teknoloji firmalarının Teknopark İstanbul’da Ar-Ge ofisleri açmalarının önünü açıyoruz. Başta Rusya, Malezya, Güney Kore, Tunus, İran, Özbekistan olmak üzere özellikle firmalarımız için yeni pazarlara açılım olabilecek bölgeler ile iş birliğimizi artırdık. Bu yıl temelini attığımız Maltepe Üniversitesi, Armelsan ve BASF İnovasyon Merkezi yapıları, Teknopark İstanbul’u Ar-Ge ve inovasyon üssüne dönüştürme yolunda attığımız önemli adımlardır. Yakın zamanda başta vakıf şirketlerimiz olmak üzere arazi tahsislerimizi hızlandırmayı hedefliyoruz. Bu adımları atarken yerleşkemizi birlikte paylaştığımız, ekosistemimizin temel taşı olan paydaş firmalarımızla iletişimimizi güçlendiriyoruz. Bu kapsamda firma yetkililerimizle düzenli aralıklarla bir araya gelerek, teknoparktaki güncel gelişmelerden haberdar ediyor, taleplerini dinleyerek daha etkili bir yönetim anlayışı ile hareket ediyoruz. Bu toplantılarımıza ve firmalarımız arasındaki koordinasyonu artıracak yeni toplantılara 2020 yılında da devam edeceğiz. 2020 yılının ülkemiz için güzel bir yıl olması dileğiyle yeni sayımızı keyifle okumanızı diliyorum.
Girişimcilerimiz ve firmalarımızın yoğun talebi doğrultusunda prototip atölyesi kurulması çalışmalarımızı hızlandırdık ve yakın zamanda açılmasını bekliyoruz.
06 18 22 26 48 52 56
TEKNOPARK'TAN
HABERLER
KAPTAN KÖŞKÜ
"YENİ DÖNEMDE HEDEFİMİZ, TİCARİLEŞME SÜRECİNİ GÜÇLENDİRMEK" AKADEMİ
“BAŞARININ ÖDÜLLENDIRILDIĞI ÖĞRENCI ODAKLI BIR ŞEHIR ÜNIVERSITESIYIZ” KAPAK KONUSU
TÜRKIYE, EN ÇOK SİBER SALDIRIYA UĞRAYAN ÜÇÜNCÜ ÜLKE DEPARTMAN "ÖNCELİĞİMİZ, AR-GE’LERİN SÜRDÜRÜLEBİLİR OLMASI VE İŞ BİRLİKLERİNIN ARTMASI" İŞTE KADIN
"İLKO İLAÇ, AR-GE İLE ÇİFT HANELİ BÜYÜYOR" MİLLİ TEKNOLOJİLER
"ELAA TECH, KANSERDE ERKEN TEŞHİSİ MÜMKÜN KILACAK"
58 62 64 68 72
MAKALE
TÜRKİYE’DE KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI REJİMİ İYİ FİKİR
"B2METRIC YAPAY ZEKA ILE SIGORTALAMA FINANSAL RISKLERINI MINIMIZE EDIYOR" TREND
DONANMALARIN YENI STRATEJIK ARACI; MİNİ DENİZALTILAR ÇEVRECİ TEKNOLOJİLER
ATIK SUYU DÖNÜŞTÜREN VE SUYU TUZSUZLAŞTIRAN TEKNOLOJİLER ÖNE ÇIKIYOR TEŞVİK
DIJITALLEŞME TEŞVIKLERI KOBİ’LERIN REKABET GÜCÜNÜ ARTIRACAK
TEKNOPARK İSTANBUL A.Ş. ADINA İMTIYAZ SAHIBI Bilal TOPÇU YAYIN KURULU Cem DURAN, Özgür ÖZÇELİK, Mert SARIYILDIZ, Beril OLGUN, Yunus ERDAL, Ahmet Burak AKŞİT İLETIŞIM SANAYI MAH. TEKNOPARK BULVARI NO:1/9A 34906 PENDIK/İSTANBUL, TÜRKİYE +90 216 999 70 00 www.teknoparkistanbul.com.tr info@teknoparkistanbul.com.tr
YAYINA HAZIRLIK GENEL YAYIN YÖNETMENI Selda YEŞİLTAŞ YAYINLAR KOORDİNATÖRÜ Murat ERDOĞAN
TURKCELL DERGILIKTE'yiz
TÜRK TELEKOM E-DERGİ'deyiz
YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Burak MERİÇ BAŞ EDİTÖR Peri ERBUL EDITÖRLER Can EMİR, Ebru PAKSOY GÖRSEL YÖNETMEN Ercan YAVUZ, Erkan ALTINDAĞ, Yılmaz MERMER MUHABİR Gizem İRİS FOTOĞRAF EDİTÖRÜ Fatih YALÇIN REKLAM VE KURUMSAL SATIŞ Angel ZAMAN, İlknur ULUSOY, Suat YEŞİLTAŞ İLETIŞIM RUMELI CADDESI RUMELI PASAJI YUNUS APT. NO: 45 KAT: 3 NIŞANTAŞI - ŞIŞLI / İSTANBUL +90 212 236 00 50 www.viyamedya.com, viya@viyamedya.com /viyamedya BASKI Özgün Ofset
T E K N O PA R K ' TA N
TEKNOPARK İSTANBUL 10. YILINDA VİTES BÜYÜTTÜ Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB) ve İstanbul Ticaret Odası (İTO) ortaklığında resmi olarak Mayıs 2010’da kurulan Teknopark İstanbul, 2020 yılında 10. yılını kutluyor. Nitelikli yapıları ve odak teknoloji alanlarındaki güçlü şirketleriyle cazibe merkezi olan ve her geçen gün büyüyen Teknopark İstanbul’da, başta savunma sanayi olmak üzere havacılık/ uzay, denizcilik, enerji ve sağlık bilimleri gibi kritik alanlarda yüksek teknoloji projeleri hayata geçiriliyor. Teknopark İstanbul’da yer alan şirketler, ülkemizin yüksek teknoloji ve özellikle savunma sanayi ürünlerinde dışa bağımlılığının azaltılması ve teknolojiyi ihraç eden bir ülke konumuna gelmesi için önemli çalışmalar yürütüyorlar. MILLI TEKNOLOJI HAMLESINE GÜÇ KATIYOR Teknopark İstanbul’un 10 yıllık gelişimini ve ülke için ürettiği katma değeri anlatmak amacıyla Genel Müdür Bilal Topçu tarafından yerleşke içinde bir basın toplantısı gerçekleştirildi. Bilal Topçu, Teknopark İstanbul’un hızlı bir gelişim içinde olduğunu ve nitelikli teknolojilere ve firmalara ev
6
Bu yıl, 10’uncu yılına giren Teknopark İstanbul, düzenlediği basın toplantısıyla 10 yıllık süreçte elde edilen kazanımları ve kampüsün gelişimini anlattı. Yazılı ve görsel medyanın büyük ilgi gösterdiği toplantıda konuşan Genel Müdür Bilal Topçu: “10 yılda 300’ü aşkın şirket ve 5 bin kişilik nitelikli Ar-Ge mühendisine ulaştık. 2030 yılında ise binin üzerinde şirkete, 300’ü aşkın girişimci grubuna ve 40 bini aşkın Ar-Ge mühendisine ev sahipliği yapmayı hedefliyoruz” dedi. sahipliği yaptığını belirterek “BMC’nin ürettiği Altay Tankı, TAI’nin Anka İHA’sı, TUSAŞ’ın Atak Helikopteri STM’nin Milgem Korvet’i, LHD Amfibi Hücum Gemisi gibi büyük savunma sanayi projeleri ve alt sistemlere Teknopark İstanbul büyük destek veriyor” dedi. Topçu; “Ülkemizi Ar-Ge ve yeni teknolojiler noktasında en ileri seviyelere taşıyacak projelerin geliştirildiği
en önemli inovasyon merkeziyiz. Türkiye’nin yerli ve milli teknoloji hamlesine büyük katkılar sunan bu önemli şirketleri ve projeleri bünyemizde barındırmaktan gurur duyuyoruz. Teknoparkımızda tüm etapların tamamlanmasından sonra ülke ekonomimize yıllık 10 milyar doları aşan bir katma değer sunmayı hedefliyoruz” diye konuştu. ve derin teknoloji tabanlı iş fikirleri üzerinde Ar-Ge çalışmaları yürüten 90’ı aşkın girişimci grubuna ev sahipliği yapan kuluçka merkezimiz Cube Incubation için önemli bir yatırım sürecindeyiz. Bu doğrultuda 3'üncü etap çalışmalarımız kapsamında 2020 yılı sonunda tamamlanması planlanan yeni blok içerisinde kuluçka şirketlerinin kullanımına sunulmak üzere “Temiz oda, laboratuvarlar ve prototip atölyeleri” tasarlıyoruz. Ayrıca, yeni binada kuluçka merkezinde ortak çalışma alanları, küçük ofisler, hibrit ofisler girişimcilerimizin hizmetinde olacak. Tüm bu çalışmaların tamamlanmasıyla 10 bin metrekarelik bir alana kavuşacak olan Cube Incubation, Türkiye’nin en büyük ve dünyanın sayılı kuluçka merkezlerinden biri haline gelecek.”
DÜNYANIN SAYILI KULUÇKA MERKEZLERINDEN BIRI OLACAK Sağladığı ekosistem nedeniyle Teknopark İstanbul’a girmek isteyen çok sayıda firma ve girişimci olduğunu ifade eden Bilal Topçu,“Teknopark İstanbul olarak yatırım yapmaya hız kesmeden devam edeceğiz” diyerek sözlerine şöyle devam etti: “Ağustos ayında 3'üncü etap binalarımızın da temelini attık. 2020 sonunda tamamlanmasını hedeflediğimiz bu yapılarla birlikte yaklaşık 9 bin kişilik istihdam hedefliyoruz. Bütün etaplar tamamlandığında, 1 milyon metrekare kapalı alanda, yüksek nitelikli 1000 Ar-Ge firmasına ev sahipliği yapacak ve yaklaşık 40 bin Ar-Ge çalışanıyla Türkiye’nin Ar-Ge ve inovasyon ekosisteminin merkezi konumuna geleceğiz. Diğer yandan inovatif
10'UNCU YILINDA
TEKNOPARK İSTANBUL’UN 2030 HEDEFLERİ
TEKNOPARK İSTANBUL
300+
5 BİN
Teknopark İstanbul’da bulunan seçkin firma sayısı
Teknopark İstanbul’da bulunan nitelikli Ar-Ge mühendisi sayısı
9 BİN
TEKNOLOJI TRANSFER OFISI KÜMELENMELERIYLE DIKKAT ÇEKIYOR Teknopark İstanbul’u farklı kılan bir diğer özelliği ise Türkiye’nin en büyük ve tek sektör kümelenmelerine ev sahipliği yapması. Kümelenmeler, ekosistemin gelişiminde, ortak proje üretiminde ve ürünlerin ticarileştirilmesinde önemli rol oynuyor. Teknoloji Transfer Ofisi (TTO), Ar-Ge çalışmaları yürütülen projelerin patent alması ve ticarileşmesi noktasında firmalara ve girişimcilere büyük destek veriyor. SAHA İstanbul (İstanbul Savunma, Havacılık ve Uzay Kümelenmesi Derneği), İSEK (İstanbul Sağlık Endüstrisi Kümelenmesi), Türkiye Siber Güvenlik ve HİSER Türk Denizcilik adlı kümelenmeler de ilgili odak teknoloji alanlarında çalışan kurumlarla bir sinerji ortamı yaratmak ve birlikte verimli araştırma alanları tesis etmek amacıyla önemli çalışmalara imza atıyor. Bilal Topçu, “Bu kümelenmeler, dışa bağımlılığı ortadan kaldırmak, milli teknolojilerin üretimini artırmak devletimizin yerli sanayiyi geliştirme hedeflerinde yardımcı olacak bir ekosistem kurmak için bir araya gelen şirketlerden oluşuyor ve kritik önem taşıyor” diyor.
2020 yılı sonunda 3'üncü etap binalarla birlikte oluşacak istihdam
1,5 MILYON M² Kapalı alan
1000+ Firma
300+
Girişimci grubu
40 BIN+ Ar-Ge mühendisi
10 MILYAR DOLAR
Ülke ekonomisine sağlanacak katma değer
7
T E K N O PA R K ' TA N
BAKAN VARANK KUVEYTLİ MEVKİDAŞIYLA TEKNOPARK İSTANBUL FİRMALARINI ZİYARET ETTİ Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, mevkidaşı, Kuveyt Ticaret ve Sanayi Bakanı Al-Roudan ile beraber 3 Ekim'de Teknopark İstanbul'a bir ziyaret gerçekleştirdi. Mühendislik ve tasarımları Teknopark İstanbul’da geliştirilen ve tamamlandığında Türkiye’nin ilk milli uçak gemisi olması beklenen TCG Anadolu’nun maketini inceleyen her iki bakana, Teknopark İstanbul Genel Müdürü Bilal Topçu tarafından geminin sahip olduğu özelliklerle ilgili bilgi verildi. Teknopark İstanbul yöneticileriyle görüşmenin ardından, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank ile Kuveyt Ticaret ve Sanayi Bakanı Al-Roudan beraberinde bulunan heyetlerle birlikte C-Tech, Fokus, KordSA firmalarını ziyaret etti. Ctech firmasının tüm telemetri sistemlerini Teknopark İstanbul'da bulunan temiz odalarda geliştirdiği Türksat 6A uydusuyla ilgili, firma yöneticilerinden bilgi alan Bakan Varank, temiz odayı da ziyaret ederek çalışmaları yakından inceledi. Heyetin bir sonraki durağı ise lazer silah sistemleri ve lazer teknolojileri alanında teknoloji geliştiren Fokus
8
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, Kuveyt Ticaret ve Sanayi Bakanı Al-Roudan ve beraberindeki kalabalık bir heyet ile Teknopark İstanbul’u ziyaret ederek, kampüs içindeki firma ve girişimcilerin projelerini yakından inceledi.
oldu. Bakan Varank, firmanın geliştirdiği menzili iki kilometreye ulaşan lazer işaretleyicilerini bizzat deneyerek bilgi aldı. Fokus’un ardından KordSA Mükemmeliyet Merkezi’ni de ziyaret eden heyete,
firma yetkilileri tarafından merkezde geliştirilen kompozit ürünler hakkında bilgi verildi. Heyet daha sonra kuluçka merkezi Cube Incubation’da girişimcilerin projelerini inceleyerek değerlendirmelerde bulundu.
TEKNOPARK İSTANBUL FIRMALARI KUALA LUMPUR ZIRVESI'NE DAMGA VURDU Teknopark İstanbul firmalarından, Altınay Teknoloji, Yongatek, TÜYAR ve SEFT Denizcilik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Malezya’ya gerçekleştirdiği ziyarette önemli iş birliği anlaşmalarına imza attı. Kuala Lumpur Zirvesi'ne katılmak üzere 18 Aralık 2019 tarihinde Malezya'ya giden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Malezya Başbakanı Mahathir Mohamad ile de bir araya geldi. Görüşme sırasında, Erdoğan ve Mahathir Mohamad huzurunda iki ülke arasında farklı alanlarda 17 anlaşma imzalandı. İş birliği anlaşması yapan firmalar arasında Teknopark İstanbul firmaları da bulunuyor. Türkiye’yi başta deniz aşırı olmak üzere tüm alanlarda temsil etmek için yüksek ve yerli teknoloji çözümleri üreten Altınay Teknoloji ile Malezya Milli Savunma Üniversitesi arasında
“Taktik İnsansız Hava Aracı” geliştirilmesi noktasında iyi niyet anlaşması imzalandı. Teknopark İstanbul’da denizcilik alanında faaliyet yürüten SEFT Denizcilik ise Malezya’nın yerel “Çok Maksatlı Karakol Gemisi”nin tasarlanmasına yönelik iş birliği anlaşması imzaladı. Şirket uzun yıllardır farklı tip ve boyutlarda çok önemli gemilerin üretim süreçlerinde yer alıyor. Doğu Akdeniz ve Karadeniz bölgesindeki en yetenekli denizaltı kurtarma gemisi olarak tasarlanan TCG Alemdar’da ve dünyanın en büyük Powership’i Karadeniz Osman Khan gemisinde de SEFT Denizcilik imzası bulunuyor.
Çalışmalarına Teknopark İstanbul’da başlayan Yongatek ise chip tasarımı, gerçek zamanlı görüntü işleme teknolojileri, gömülü sistemler, iletişim sistemleri gibi teknolojilerin yerli olarak geliştirilmesine yönelik Ar-Ge çalışmaları yapıyor. Yongatek, ziyaret sırasında Malezyalı SILTERRA firması ile chip tasarımı ve üretimi konusunda iş ortaklığı anlaşmasını hayata geçirdi. SILTERRA ile önemli bir iş birliğine imza atan bir diğer şirket ise ileri elektronik alanındaki çalışmalarını Teknopark İstanbul’da yürüten TÜYAR oldu. TÜYAR, Malezya’da mikrochip üretimi kapsamında bir fabrika kurulumu gerçekleştirmek üzere ön anlaşma imzaladı.
9
T E K N O PA R K ' TA N
TEKNOLOJI ODAKLI SANAYI HAMLESI PROGRAMI’NA TEKNOPARK FIRMALARINDAN BÜYÜK ILGI Teknopark İstanbul ve SAHA İstanbul organizasyonu ile gerçekleştirilen “Teknoloji Odaklı Sanayi Hamlesi Programı”na Teknopark firmaları büyük ilgi göstererek geniş bir katılım sağladı. Teknopark İstanbul’un, İstanbul Savunma, Havacılık ve Uzay Kümelenmesi Derneği - SAHA İstanbul iş birliğiyle düzenlenen “Teknoloji Odaklı Sanayi Hamlesi Programı Bilgi Günü", T.C Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Mehmet Fatih Kacır’ın da katılımıyla 1 Kasım'da Teknopark İstanbul konferans salonunda gerçekleştirildi. Açılış konuşmasını SAHA İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Bayraktar'ın yaptığı programda, Bakan Yardımcısı Mehmet Fatih Kacır, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından yerli üretimin teşvik edilmesine ilişkin açıklanan "Teknoloji Odaklı Sanayi Hamlesi Programı"nın genel uygulama esasları ve stratejisi hakkında bilgi verdi. Bakan Yardımcısı Kacır, yatırım tutarı 10 milyon liranın üzerinde olan ve üretmeyi hedeflediği ürün, öncelikli ürün listesinde yer alan projeler için firmaların başvuru yapabileceğini söyledi.
TEKNOPARK İSTANBUL’DA GİRİŞİMCİLERE SAĞLANAN DESTEKLER ANLATILDI Teknopark İstanbul Genel Müdürü Bilal Topçu, Nişantaşı Üniversitesi tarafından 29 Kasım'da Maslak 1453 Neo Tech kampüsünda düzenlenen "4th International EMI Enterpreneurship & Social Sciences Congress"de Yeni Nesil Girişimcilik Merkezleri konulu panelde girişimcilik üzerine sunum yaptı. Doç. Dr. Murat Yalçıntaş moderatörlüğünde gerçekleşen panelde Bilal Topçu, Teknopark İstanbul’da girişimcilere sağlanan destekleri anlatarak, bu desteklerin artarak devam edeceğinin bilgisini verdi.
10
TEKNOPARK İSTANBUL’A İKİNCİLİK ÖDÜLÜ T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından bu yıl 7'ncisi düzenlenen “Teknoloji Geliştirme Bölgeleri ve Ar-Ge Merkezleri” Ödül Töreni’nde Teknopark İstanbul, 'Gelişmekte Olan Teknoparklar' kategorisinde ikincilik ödülüne layık görüldü. T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından bu yıl 7’ncisi düzenlenen “Teknoloji Geliştirme Bölgeleri ve Ar-Ge Merkezleri” yarışmasının ödül töreni, 19 Kasım'da Ankara’da düzenlendi. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank'ın ev sahipliğinde düzenlenen ödül törenine, Bakan yardımcıları Mehmet Fatih Kacır, Çetin Ali Dönmez, Hasan Büyükdede, TÜBİTAK Başkanı Hasan Mandal, Türk Standardları Enstitüsü
Başkanı Adem Şahin, Türk Patent ve Marka Kurumu Başkanı Habip Asan ile Ar-Ge ve yenilik ekosisteminin önemli aktörleri katıldı.
Teknopark İstanbul adına Genel Müdür Bilal Topçu ödülü, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın elinden aldı.
GUILAN SCIENCE & TECHNOLOGY PARK İŞ BİRLİĞİ ANLAŞMASI İMZALANDI 1 Kasım'da, Teknopark İstanbul’u ziyaret eden Guilan Science & Technology Park ile iş birliği ve iyi niyet anlaşması imzalandı. Inter Islamic Network on Science and Technology Parks (INSTP) ile koordinasyon ve iş birliği çerçevesinde; Guilan Science & Technology Park Genel Müdürü ve Inter Islamic Network on Science and Technology Parks (INTSP) Genel Sekreteri Prof. Dr. Ali Basti ve INTSP Genel Direktörü Mahmoud Saberi Motlagh Teknopark İstanbul'u ziyaret etti. Teknopark İstanbul Genel Müdürü Bilal Topçu ile gerçekleştirilen ikili görüşmelerden sonra iş birliği ve iyi niyet anlaşması için imzalar atıldı. Anlaşma kapsamında soft landing programını kapsayan ortak akademik ve bilimsel faaliyetler yürütülecek. İmzanın ardından
İranlı heyet Teknopark İstanbul Kuluçka Merkezi Cube Incubation’u ziyaret ederek kuluçka merkezi ve girişimcilerin projelerini inceledi.
11
T E K N O PA R K ' TA N
AMMAN TICARET ODASI ILE İYİ NİYET ANLAŞMASI İMZALANDI Ürdün'ün en büyük ticaret odası konumundaki Amman Ticaret Odası (ACC) Başkanı Khalil El Haj Tawfiq ve beraberindeki heyet, 14 Kasım'da Teknopark İstanbul'u ziyaret etti. Genel Müdür Bilal Topçu tarafından misafir edilen Amman Ticaret Odası heyetine, bir sunum ile Teknopark İstanbul ve ekosistemi hakkında bilgi verildi. Topçu, Teknopark içinde devam eden Ar-Ge projelerinin kapsamı ve niteliğiyle ilgili de genel bilgiler paylaştı. Sonrasında Amman Ticaret Odası ile Teknopark
İstanbul yönetimi arasında, bir iş birliği ve iyi niyet anlaşması imzalandı. Amman heyeti imza sonrası kuluçka merkezi Cube Incubation'da girişimcilerin projelerini inceleyerek değerlendirmede bulundu. Daha sonra Yongatek firmasını ziyaret eden Amman Ticaret Odası heyeti, firmanın projelerini inceleyerek fikir alışverişinde bulundu.
TUNUS’TAN TEKNOPARK İSTANBUL’A IADE-I ZIYARET Tunus’ta yer alan El Gazala Teknopark yöneticileri, milli güvenlik ajansı yetkilileri ve teknopark girişimcilerinden oluşan bir heyet, Teknopark İstanbul’u ziyaret etti. Teknopark İstanbul yönetimi, teknopark firmaları Ctech, Pavotek ve Yongatek ile birlikte 2018 yılının Aralık ayında Tunus teknoparklarına düzenlediği iş seyahati kapsamında Elgazala Teknopark’a bir ziyaret gerçekleştirmişti. Bir yıl sonra Elgazala Teknopark ve teknopark girişimcilerinden oluşan bir heyet de, 18 Aralık 2019 tarihinde planlı görüşmeler için Teknopark İstanbul’a geldi. Ziyaret sırasında iki ülke firmaları arasında verimli ikili görüşmeler gerçekleştirildi. Karşılıklı girişimcilik ekosisteminin geliştirilmesi konusunda protokol detayları görüşüldü.
12
TEKNOPARK İSTANBUL ULUSLARARASI YILLIK DEĞERLENDIRME KONFERANSI'NA KATILDI Teknopark ve bilim parkları ekosistemindeki son gelişmelerin tüm yönleriyle değerlendirildiği konferansa Teknopark İstanbul’u temsilen Genel Müdür Bilal Topçu katıldı. Bilgi ve proje alışverişini artırmayı ve genişleyen ağ üzerinden sınai ve ekonomik kaynakları paylaşmayı hedefleyen konferansta üç gün boyunca; gelişmekte olan ülkelerde dönüşüm, kültür, fırsatlar ve zorluklar, gelecek bilim parkları, bölgesel inovasyon sistemleri ve küreselleşme, bilim parklarının yönetişiminin dijital çağda dönüşümü, başlangıç ve girişimcilik ekosistemleri, sürdürülebilirlik ve temiz enerji başlıklı paneller düzenlendi. Konuyla ilgili bir değerlendirme yapan Bilal Topçu, “Asya bölgesinde, 1997'de Japonya'da bilimsel teknoloji, endüstri ve ekonomi alanındaki ortak gelişmeyi sağlamak amacıyla kurulan uluslararası bir sivil toplum kuruluşu olan ASPA için geçtiğimiz yıl ekim ayında İstanbul’da gerçekleştirdiğimiz "Business Meeting ASIA 2019 Istanbul" konferansımızla, Türkiye’nin milli teknolojilerinin küresel pazarlara açılması için önemli bir adım atmıştık. 50’den fazla Güney Koreli
Teknopark İstanbul, üyesi olduğu Asya Teknoparklar Birliği'nin (ASPA) 11 - 13 Kasım tarihleri arasında Tayvan’da düzenlenen “Uluslararası Yıllık Değerlendirme Konferansı”na katılım sağladı. şirket yöneticisini 60’tan fazla Türk şirketi temsilcisiyle bir araya getirerek iş birliği görüşmeleri gerçekleştirildi. Bu görüşmeler sonucunda Türkiye'den CAVO firmasıyla Güney Koreli MPICO firması arasında otomotiv yedek parça üretimi konusunda anlaşma sağlandı. Bu etkinliğimizde pek çok üniversiteyi ve teknoloji transfer ofisini ağırlamanın yanı sıra bölgemizde yer alan OSB’leri de ağırlayarak üniversite-sanayi-kamu iş birliği alanında bir merkez olma vizyonumuz açısından da çok önemli bir etkinliğe imza atmıştık. Kasım ayında katıldığımız bu etkinlikte de Asya bölgesinde faaliyette olan teknopark yöneticileriyle bir araya gelip, önemli panellere katılarak iş birliklerimizi nasıl artıracağımız ve şirketlerimize nasıl katma değer sunacağımız noktalarında fikir alışverişlerinde bulunduk” diye konuştu.
13
T E K N O PA R K ' TA N
4. ULUSLARARASI SİBER SAVAŞ VE GÜVENLİK KONFERANSI TAMAMLANDI Teknopark İstanbul, yaka sponsoru olduğu 4'üncü Uluslararası Siber Savaş ve Güvenlik Konferansı’na katıldı. T.C. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB) himayesinde, Türkiye Siber Güvenlik Kümelenmesi tarafından 20-21 Kasım'da Ankara’da, ATO Congresium Konferans Salonu’nda 4'üncü Uluslararası Siber Savaş ve Güvenlik Konferansı düzenlendi. Cumhurbaşkanlığı
Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. İsmail Demir'in açılış konuşması ile başlayan konferansa, savunma sanayi firmalarının yanı sıra siber güvenlik alanında faaliyet gösteren firma yöneticileri de büyük ilgi gösterdi. Prof. Dr. İsmail Demir yaptığı açılış konuşmasında, siber güvenlik alanında uluslararası iş birliğinin önemine işaret ederek, bu alanın bir "savaş alanı" olarak
görülmemesi gerektiğini söyledi. Yerli siber güvenlik teknolojisini radarına alan Teknopark İstanbul, Türkiye'de gençlerin siber güvenlik alanında projeler geliştirmesi ve bu alandaki bilgilerini ticarileştirmelerine destek olmak amacıyla Savunma Sanayii Başkanlığı desteği ve Türkiye Siber Güvenlik Kümelenmesi ile Türkiye'de ilk kez "Siber Güvenlik Fikir Yarışması" düzenleyerek farkındalık yaratmıştı.
TEKNOPARK İSTANBUL, DÜNYA'NIN EN BÜYÜK GİRİŞİMCİLİK ETKİNLİĞİ SLUSH HELSINKI'YE KATILDI Helsinki'de her yıl kuluçka (start-up) şirket etkinliği olarak düzenlenmekte olan ve Finlandiya'ya yurt dışı yatırımcı çekmeyi amaçlayan Slush etkinliği, 24 Kasım'da gerçekleştirildi. Bu yıl yaklaşık 2 bin yatırımcı ve 4 bin kuluçka şirketini ağırlayan Slush etkinliğine, Teknopark İstanbul adına Genel Müdür Yardımcısı Dr. Cem Duran ve Cube Incubation Kuluçka Merkezi Yöneticisi Gürol Üzenç katılım sağladı.
14
Etkinlik süresince yatırımcılar ve dünya genelindeki kuluçka merkezi yöneticileriyle görüşme yapma imkanı bulduklarını ifade eden Cem Duran, “Farklı alanlardaki yatırımcılara Teknopark İstanbul’un kuluçka merkezinde yürütülen nitelikli Ar-Ge projelerini anlatma fırsatı bulduk. Ayrıca, yaptığımız görüşmelerde dünyadaki iyi uygulamalar hakkında bilgiler aldık” dedi.
TEKNOPARK İSTANBUL GİRİŞİMCİLERİ MMG ZIRVESI’NDE Teknopark İstanbul’un da Gümüş Sponsorları arasında yer aldığı MMG 4. Ar-Ge ve İnovasyon Zirvesi ve Sergisi, 23-24 Ekim 2019 tarihleri arasında İstanbul Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda gerçekleştirildi. Ctech ve Redoks firmalarıyla katılım sağlanan zirve; bu yıl, “Yerli Akılla Küresel Pazarlara” temasıyla gerçekleşti. Zirveye katılan İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı ve Teknopark İstanbul Yönetim Kurulu Başkan Vekili Şekib Avdagiç, Teknopark İstanbul standını ve Teknopark İstanbul firmalarını ziyaret ederek çalışmalar hakkında bilgi aldı. Yerli akılla küresel markanın inşa edilmesi, yerli yeniliğin finansmanı, bilginin ticarileşmesi, üretim teknolojilerinde paradigma değiştiren yenilikler, yerli yenilikçi enerji arzında kömürün rolü, yerli akılla girişimci üniversitelerin inşa edilmesi, Ar-Ge ve yenilik ekosisteminin fikri mülkiyet odaklı dönüşümü, yerli ağlardan küresel pazarlara lojistiğin önemi, küresel pazarlarda sertifikasyon engelinin aşılması gibi pek çok konu başlığında önemli panellerin düzenlendiği etkinliğe yerli ve yabancı ziyaretçiler katıldı. Teknopark İstanbul standı da ziyaretçilerden yoğun ilgi gördü.
ŞANGHAY TİCARET ODASI, TEKNOPARK İSTANBUL'U ZİYARET ETTİ Pudong Şanghay Ticaret Odası Uluslararası Ticareti Geliştirme Konseyi Başkan Yardımcısı Qiu Xiangrong, Şanghay Uluslarası Ticaret Odası Başkan Yardımcısı ve beraberindeki iş insanlarından oluşan kalabalık bir heyet, 25 Kasım'da, Teknopark İstanbul'u ziyaret etti. Teknopark İstanbul yönetimi ile görüşmelerde bulunan heyete, Teknopark İstanbul ve teknopark firmalarının kabiliyetleri hakkında bilgi verilerek uluslararası yatırımcılar için teknoparklarda yer almanın avantajları anlatıldı. Kuluçka merkezi Cube Incubation’u ziyaret eden Şanghay heyeti, girişimcilerin projelerini yerinde inceleyerek kuluçka firmaları hakkında bilgi aldı.
15
T E K N O PA R K ' TA N
TÜRK-JAPON ÜNİVERSİTESİ HEYETİNİN FİRMA ZİYARETLERİ DEVAM EDİYOR Teknopark İstanbul ekosisteminin bir parçası olarak kurulacak olan Türk-Japon Üniversitesi çalışmaları için Türkiye’ye gelen Japon heyeti, 14 Kasım'da
Teknopark İstanbul'u ve kampüs içindeki firmaları ziyaret etti. Tokyo Üniversitesi Rektör Yardımcısı Dr. Naoto Sekimura ve Japonya Ankara Büyükelçiliği Müsteşarı
BUSINESS MEETING ASIA 2019 İSTANBUL’DA GERÇEKLEŞTIRILDI
16
Shinya Takeuchi Teknopark İstanbul firmalarından Accenture, Fokus, Aspisan ve SDM'yi ziyaret ederek yürütülen çalışmalar hakkında bilgi aldı.
Asya Teknoparkları Birliği (ASPA) ve Teknopark İstanbul organizasyonu ile düzenlenen “Asia Business Meeting 2019 Istanbul” 8 Ekim 2019 Salı günü Hilton İstanbul Bosphorus Otelinde gerçekleştirildi. Otomotiv, yedek parça, medikal ve telekomünikasyon alanlarında çalışan 50’den fazla Güney Koreli firma yetkilisi ile 60’dan fazla Türk firma yetkilisini bir araya getiren etkinlik, Teknopark İstanbul Genel Müdürü Bilal Topçu’nun açılış konuşmasını yapmasıyla başladı. Bilal Topçu’nun ardından ASPA Genel Sekreteri Dr. Sunkook Kwon bir konuşma yaparak, Teknopark İstanbul’a organizasyona yaptığı katkılardan dolayı teşekkür etti. Türk ve Güney Koreli firmalar arasında ortaklık, yatırım ve yeni pazar arayışları konusunda ikili iş görüşmeleri gün boyu devam etti. 8 Ekim’de gerçekleşen ikili iş görüşmelerinden sonra 9 Ekim tarihinde ASPA Genel Sekreteri ve beraberindeki firma yöneticileri, sanayi-üniversite iş birliği uzmanları ve doktora öğrencilerinden oluşan heyet, Teknopark İstanbul yerleşkesini ziyaret ettiler. Teknopark İstanbul firmalarından FEV Turkey ile bir iş görüşmesi gerçekleştiren heyet, Ctech firmasını da ziyaret ederek geliştirdikleri telekomünikasyon teknolojileri hakkında bilgi aldı. Daha sonra Güney Koreli firma yetkilileri TIRSAN firması ile bir iş görüşmesi gerçekleştirdi.
TEKNOPARK İSTANBUL, MÜSİAD VİZYONER’19 ZİRVESİ’NDE İŞ DÜNYASININ İLGİSINI ÜZERINE ÇEKTI Teknopark İstanbul ile birlikte MÜSİAD Vizyoner’19 Zirvesi’ne katılan sekiz kuluçka firması, geliştirdikleri ürün ve projeleri iş dünyasının yetkin isimlerine anlatma fırsatı buldu. MÜSİAD tarafından 28 Kasım'da Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen MÜSİAD Vizyoner’19 Zirvesi’ne, Teknopark İstanbul, kuluçka firmaları ve girişimcileriyle birlikte katılım sağladı. Zirvenin bu yılki teması “Dijital Gelecek” oldu. Zirvenin açılış konuşmasını yapan İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı ve Teknopark İstanbul Yönetim Kurulu Başkan Vekili Şekib Avdagiç, Teknopark İstanbul’un savunma sanayisi için önemini vurguladı. Açılış konuşmalarının ardından Teknopark İstanbul standını ziyaret eden Şekib Avdagiç, Teknopark pavilyonunda yer alan girişimcilerin ürün ve projeleriyle yakından ilgilenerek bilgi aldı. Zirvede ziyaretçiler ve öğrenciler tarafından da büyük ilgi gören Teknopark İstanbul standında sekiz kuluçka firması ve girişimciler ürünlerini sergiledi. HPC Bulut Teknolojileri, Elaa Teknoloji, Modüler Makina, Stratejik Yenilikçi Girişimler, B2Metric AI, Trexo Innovasyon ve Yongatek firmaları, geliştirdikleri ürün ve projeleri iş dünyasının yetkin isimlerine anlatma fırsatı buldu.
İSTANBUL TİCARET ODASI MECLİSİ'NDE TEKNOPARK İSTANBUL ANLATILDI İstanbul Ticaret Odası 20. Dönem 2’nci Meclis Çalışma Toplantısı, 8 Aralık'ta Abant’ta yapıldı. İTO Meclis Başkanı Öztürk Oran, Yönetim Kurulu Başkanı Şekib Avdagiç ve Meclis üyelerinin katılımıyla gerçekleşen toplantıda, İTO'nun 2019 yılı faaliyetleri ile 2020 yılı iş programı ele alındı. Teknopark İstanbul yöneticilerinin de katılım sağladığı toplantıda, bir bilgilendirme sunumu yapan Genel Müdür Bilal Topçu, Teknopark İstanbul'da devam eden Ar-Ge projeleri, kampüste devam eden inşaat projeleri ve kuluçka merkezi Cube Incubation hakkında bilgiler verdi.
17
K A P TA N KÖ Ş K Ü
TEKNOPARK İSTANBUL YÖNETIM KURULU BAŞKANI PROF. DR. METIN YEREBAKAN
“ YENİ DÖNEMDE HEDEFİMİZ,
TİCARİLEŞME SÜRECİNİ GÜÇLENDİRMEK"
Türk insanının icat etme arzusu ve potansiyelinin ileri seviyede olduğunu söyleyen Prof. Dr. Metin Yerebakan, Türkiye’de Ar-Ge veya inovasyonun iyi seviyede olduğunu fakat onları ticarileştirebilecek çözümler üretilmesi gerektiğini ifade ederek, Teknopark İstanbul’un yeni dönemde bu noktada çözümler üretmeye odaklanacağını belirtiyor. eknopark İstanbul’un yeni Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Metin Yerebakan, Devlet Planlama Teşkilatı’nda uzman olarak görev yaptığı günden bugüne kadar teknoloji ile hep iç içe yaşamış. Türkiye’nin ilk milli demir yolu aracını tasarlayan proje ekibinin de başında yer alan Prof. Dr. Yerebakan, “İnsanımızda keşfetme ve icat etme kapasitesi oldukça ileri seviyede. Bu durum sadece teknoparklar içindeki firmalar için geçerli değil, küçük sanayi sitelerindeki firmalarda
T
18
PROF. DR. METIN YEREBAKAN TEKNOPARK İSTANBUL YÖNETIM KURULU BAŞKANI
da bunu görebiliyoruz” diyor. Başarıya giden yolun zamanı doğru yönetmekten geçtiğini söyleyen Prof. Dr. Yerebakan, genç mühendislere, hangi alanda uzmanlaşırlarsa uzmanlaşsınlar, sanatı ihmal etmemelerini tavsiye ediyor. Prof. Dr. Metin Yerebakan’a, Teknopark İstanbul’un yeni dönemde izleyeceği yol haritasını ve başarıya giden yoldaki tecrübelerini sorduk. Hem akademi hem kamu hem de özel sektör tecrübeniz var. Röportajımıza kariyer hikayenizle başlamak isteriz... 1973 yılında İTÜ Mühendislik Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Devlet Planlama Teşkilatı’nda uzman yardımcısı olarak iş hayatıma başladım. Planlamada rahmetli Turgut Özal’ın yanında çalıştım. O dönemde; “Devlet dairelerinde ışıklar en son planlama dairesinde söner” derlerdi. Çünkü planlamanın mesai kavramı yoktu. Planlama Teşkilatı, kariyerimin şekillenmesinde önemli bir okul oldu. Proje değerlendirme uzmanlığı yaptım ve o dönemde süreç yönetimi derinliği kazandım. Planlamaya teknolojinin her alanından projeler geliyordu. Bu nedenle projelerin dayandığı temel süreçleri iyi öğrendik. Daha sonra Ege Üniversitesi’ne asistan olarak geçtim. Değerli hocam Ekrem Pakdemirli’nin asistanlığını yaptım. Sonrasında davetli olarak Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’ne (MIT) gittim ve bir yıl MIT’te eğitim verdim. Türkiye’ye dönünce Marmara Üniversitesi’nde Dekan Vekilliği yaptığım dönemde Türkiye Vagon Sanayii’ne Genel Müdür olarak atandım ve iki buçuk yıl görev yaptım. Milli Raybus’ı tasarladık. Bu aracımız, Türkiye’nin demir yolunda milli olarak tasarladığı ilk araçtır. Tasarımdan mühendislik testlerine kadar her şeyi kendi ekibimiz ile birlikte hayata geçirdik. Bu araç hâlâ kullanılmaya devam etmektedir. Özel sektöre geçişiniz ne zaman oldu? Vagon Sanayii’nden ayrıldıktan sonra iki yıl üniversitede bulundum, sonrasında tekrar ABD’ye döndüm. ABD’den döndükten sonra danışmanlık yaptım. İlk şehir içi arabası ve iki katlı otobüs tasarımı konusunda danışmanlık verdim. Bizim
Teknopark İstanbul’un içerisinde birçok teknoparkta olmayan yetkinlikler var. Aslında burası bir ölçüde teknoparklar merkezi gibi. araç tasarladım. 120 kilometre, şarj ile gidebilen elektrikli bir araçtı. Fakat bunu ticarileştirmedim.
tasarladığımız otobüslerin yüzde 70’i Almanya, Fransa ve Avusturya gibi en zor pazarlara ihraç edildi. Emekli olduktan sonra bir şirket kurdum ve girişimci oldum. Test ve belgelendirme alanına girerek çok da doğru bir seçim yapmış olduğumu sonrasında fark ettim. Şirketi, 2012 yılında Hollandalılara sattım ve o günden sonra da ticari hiçbir işe girmedim. 2012’den sonra TURKSAT’ın bir kuruluşunda ve ROKETSAN’da yönetim kurulu üyesi olarak görev aldım. 2012 yılında Meyev diye bir vakıf kurarak, mal varlıklarımı vakfa aktardım. Bu vakıf üzerinden çocuklara burs vermeye çalışıyorum. Uzmanlığınız daha çok endüstriyel tasarım alanında mı? Temel eğitimim, Makine Resim Konstrüksiyon ve malzeme mühendisliği üzerine. Endüstriyel tasarımda az çok başarılı olmamın sebebi, malzeme temelli bir konstrüksiyon hocası olmamdan kaynaklanıyor. Tasarıma hevesim var ve hâlâ tasarım işleriyle ilgilenmeyi seviyorum. Üç yıl önce PTT’de bir motor kazası görmüştüm ve çocuklar motorla gezmesinler diye özel bir elektrikli
Teknopark İstanbul hikayeniz, Bilim ve Teknoloji Kurulu’nda yer almanız ile mi başlıyor? Teknopark İstanbul’da bir ofisim vardı. Aslında kuruluşundan beri de bildiğim bir yerdir. Teknopark İstanbul’un oluşturduğu ekosistem şu anda gurur verici bir noktada. Havaalanına yakın bir konumda olduğu için yılda 100 milyona yakın insan görüyor, bu sebeple oldukça avantajlı. Adeta Doğu’nun cazibe ve bilim merkezi. Rahmetli Turgut Özal’ın hayalini kurduğu yer, burada şekilleniyor. Teknopark İstanbul yüksek teknoloji merkezi olduğu kadar finansın da ağırlıkta olduğu bir merkez olmayı önemsiyor. Bu konuyla ilgili de elimizden gelen gayreti gösteriyoruz ve sektörün gerçekten nefes aldığı yer olsun istiyoruz. Buradaki firmaların yetkinliğini nasıl değerlendiriyorsunuz? İnsanımızda inanılmaz bir keşif ve icat arzusu var. Sadece burada değil, özellikle küçük sanayi sitelerinde de her imalatçı, bir şeyi imal ettikten sonra daha farklı ve yeni bir şey yapmanın yolunu arıyor. Türkiye’deki ekosistemin, Ar-Ge veya inovasyon fikirlerini ticarileştirme sürecinde eksikliği var. Böyle olunca da projeler hayata geçemiyor. Teknopark İstanbul’un içerisinde birçok teknoparkta olmayan yetkinlikler var. Aslında burası bir ölçüde teknoparklar merkezi gibi. Denizciliğe baktığınız zaman burası bir mükemmeliyetçilik merkezi, denizcilik kümelenmesi bulunuyor. Savunma sanayi sektöründe faaliyet gösteren vakıf şirketlerimizin biri hariç hepsi teknoparkımız içinde yer alıyor. Kompozit malzemede de iyi bir mükemmeliyet merkezine sahibiz.
19
K A P TA N KÖ Ş K Ü
Geliştirilmesi gereken alanlarımız da var ama elektrik elektronikte, endüstriyel otomasyon yazılımında ve siber güvenlik alanlarında çok iyiyiz. Artık hedefimiz, burada gelişen Ar-Ge faaliyetlerini ticarileştirmek. Bu konuda bazı projelerimiz olacak. Ticarileştirme girişimcilerin mi yoksa Türkiye’deki yatırımcıların mı bir eksikliği? Bence bu bir ekosistem problemi. Çarpanı olan bir konu. Yatırımcı aslında iyi yatırım
Başarı, zaman kullanmaya bağlıdır. Biz zamanımızı doğru kullanırsak, her şeyi daha iyi öğreniriz ve israf etmeyiz. 20
yapmak için fırsat kolluyor. Ülkede çok kısa süreli, geri dönüşlü yatırımlara yöneliş var. Bu konuda sabırlı değiller çünkü Türkiye’de kaynak darlığı var. Bununla ilgili çözümler geliştikçe, daha uzun vadeli yatırımlara daha büyük bir cesaretle girilecek. Türkiye’de yenilikçi faaliyetlerin iyi noktada olduğunu söyleyebilirim. Oldukça becerikli mühendislerimiz var ama ulaştıkları ürünlere ve yeniliklere ticari bir ivme katamıyoruz veya kattığımız ivme yeterli gelmiyor. Herkes geliştirdiği ürünü iç piyasa veya dış piyasaya satmak istiyor. O konuda Teknopark İstanbul olarak biz de elimizden geleni yapıyoruz, belki de en iyisiyiz ama ben şahsen daha ileri çözümler arıyorum. Bu çözümlerden biraz bahsedebilir misiniz? Bu bir takım işi ve bu yüzden ekosistemin
önemini belirttim. Bankacılar, yatırımcılar ve start-upları bir platformda buluşturup BIST sermayesi ile de destekleyip pazara çıkarmak gerekir. Ürün geliştirilse dahi bazı ürünlerde belge alınamayabiliyor. Belge almak özellikle havacılık endüstrisinde oldukça maliyetli. Biz her alanda çözüm üretmeye çalışacağız. İzleyeceğim yol haritasıyla ilgili şimdilik bu kadar bilgi vermiş olayım. Özgün tasarımlara imza atmış biri olarak yerli imkanlarla yapılan milli gemi, helikopter ve tanklar için neler söylersiniz? Buna ilave yapayım; bizim milli trenlerimiz de yapılıyor ve yerli motorlar geliştiriliyor. Burası demir yolu araçlarının da cazibe merkezi. Şu anda Türkiye Vagon Sanayii bizden yer aldı. Ar-Ge mühendislerini burada güçlendirecek. Devlet Demir yolları da buraya gelme niyetinde. Raylı sistemlerde özellikle sinyalizasyon ve elektrik traksiyonu konusunda çözüm olacağımızı düşünüyorum. Zaten raylı sistemlerin bu iki bileşeni, teknolojinin kendisidir. Burası sadece havacılık ya da denizcilik için değil, demir yolu için de bir çözüm merkezi olacak. Çünkü bir hızlı trenin aerodinamiğine baktığınızda uçakla aynı. Benzer mühendisler tasarlıyor. Bu nedenle ekosistemi burası. Teknopark İstanbul biraz savunma sanayii özelinde bir teknopark olarak konumlanmış durumda ve sektör de oldukça hızlı bir büyüme yaşıyor. Sizce Teknopark İstanbul, gelecekte nerede olacak ve firmalara, girişimcilere vermek istediğiniz bir mesaj var mı? Teknopark İstanbul’u sadece savunma sanayi ile yalınlaştırmak istemiyorum. Burayı yüksek teknolojinin üretim merkezi olarak düşünmek lazım. Bizim misyonumuz da bu olmalı. Kilit sektörler buraya geldikçe Türkiye’nin kalkınmasına doğrudan ve dolaylı olarak katkı sunmuş oluruz. Burası yüksek teknoloji merkezidir. Önemli olan kim ne üretirse üretsin, bilgiyi bizden alsın ve biz bilgi merkezi olalım, amacımız bu olmalı diye düşünüyorum. Teknopark İstanbul çok özel bir yer. Gelecek dönemde sektördekilere yönelik toplantılar yapmayı arzu ediyorum. Sadece sorunlarını dinlemek için değil, ürünlerini ticarileştirmek konusunda da onlardan
Türkiye, dünyada Ar-Ge'ye en çok destek veren ülkelerden biri fakat bizim memlekette israf var. Alınan desteklerin gerçek anlamda araştırmaya gitmediğini düşünüyorum. Teşvik modelimize ince ayar yapılması gerekiyor sanırım. görüş toplayacağım. İç ve dış pazar entegrasyonunda ürettikleri ürün daha hızlı nasıl ticarileşebilir bu konulara yöneleceğim. Güzel teknolojilere sahip olabilirsiniz ancak pazar penetrasyonunuz yoksa teknolojiniz gelişemez. En büyük temennim, buradaki kuruluşlarımıza öncülük etmek. Onların teknolojik ve Ar-Ge başarılarını
ticarileştirerek taçlandırmaya katkı sağlamak istiyorum. En önemli misyonum bu olacak. Son olarak firma ve girişimcileri birer kahraman olarak görüyorum. Sanayicilerimiz de aynı şekilde ancak firma ve girişimciler daha az kaynakla daha üretken konumdalar.
NE OKUMALIYIM? NE IZLEMELIYIM? NE YAPMALIYIM? Gençlere bir kitap önermek isteseniz bu kitap hangisi olurdu? Günlük yaşamımız artık bilgisayarlar önünde geçiyor farkındayım ama kitap okuma alışkanlığının sürdürülmesini istiyorum. Genç arkadaşlarıma, sanat ve tarihle ilgili kitaplar okumalarını öneriyorum. Tecrübeli insanların nasihatleri ve tavsiyelerine baktıklarında daha fazla bilgi sahibi olacaklarını düşünüyorum. Mesleki olarak da verebileceğim tavsiye, çok kitap değil, az kitabı çok okumak yönünde. Örneğin dünyada referans kabul edilen kitaplar okunmalı. Eğer aerodinamik hesabı yapacaksa Alman bilim adamı Schlichting’in "Sınır Tabaka Teorisi" adlı kitabını okumalılar. Termodinamikle ilgileniyorsa 10 tane termodinamik kitabı okumak yerine, Nikolay Lobaçevskiy, T.S. Eliot gibi kişilerin referans kitaplarını okuyabilirler. Nejat Türkdoğan, Mustafa Arpacı gibi yazarların referans kitapları da mutlaka okunmalı. Gençlere izlemesini tavsiye ettiğiniz bir film ve belgesel var mıdır? Tek bir film önermeyeceğim. Şahsen,
içeriğinde bilgi olan filmleri izlemeyi tercih ederim. Biyografi ve tarihi filmleri daha çok izliyorum. Hiç unutamadığınız veya sık sık kullandığınız anlamlı bir söz var mıdır? Babamın dayısı bir gün elimi tuttu ve bana: “Oğlum hayatta her şeyin hurdası var ama ilmin hurdası yok, o yüzden öğren” demişti. Bunu hiç unutmam. Öğrenmenin yaşı yoktur. Bugünkü çağda başarıya giden yol sizce nereden geçiyor? Bu soruyu kime sorarsanız aynı şeyi söyler. Çalışmak, çalışmak, çalışmak. Ben farklı bir cevap vereceğim. Biz zamanı kullanmayı bilmiyoruz. Başarı ve hayatın temeli zamanı kullanmaya bağlıdır. İnsan için gerçekten zamandan önemli bir sermaye yok ama birçoğumuz bunun farkında değil. Çok ünlü bir büyüğümüzün meşhur bir sözü var: “Benim hayatım boyunca yaptığım ilmin bir cümleyle özeti varsa, o da hayatın kendisi zamanı kullanmaktır” demiş. Zamanımızı doğru kullanırsak, her şeyi daha iyi öğreniriz ve israf etmeyiz.
21
AKADEMİ
“BAŞARININ ÖDÜLLENDIRILDIĞI ÖĞRENCI ODAKLI BIR ŞEHIR ÜNIVERSITESIYIZ” İstanbul Ticaret Üniversitesi’nin en büyük gücünü 137 yıllık tecrübeye sahip İTO’dan aldığını söyleyen Rektör Prof. Dr. Yücel Oğurlu, “İTO ve üyeleriyle yaptığımız iş birlikleri sonucunda öğrencilerimizin staj yeri, mezunlarımızın ise iş bulması daha kolay olabilmekte” diyor. yüzyılın başında kurulan ve Türkiye’nin ilk özel üniversitelerinden biri olan İstanbul Ticaret Üniversitesi, ticareti ve girişimciliği özümsemiş ve bu alanda eğitilmiş elemanların yetiştirilmesi için eğitim faaliyetlerini sürdürüyor. Üniversitenin dünya genelindeki üniversiteler ve çeşitli kurumlarla yaptığı mutabakatlarla kendisini sürekli yenilediğini söyleyen İstanbul Ticaret Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Oğurlu, göreve geldikten sonra kurumun imkanlarına uygun şekilde ve ülke gerçeklerini de dikkate alarak gerçekçi bir öğrenim ve üniversite politikası izlemeye başladıklarını söylüyor. Prof. Dr. Oğurlu, Ticaret Üniversitesi’nin rolünü ve önceliklerini dergimiz TARGET'e anlattı.
21.
PROF. DR. YÜCEL OĞURLU İSTANBUL TICARET ÜNIVERSITESI REKTÖRÜ
22
İstanbul Ticaret Üniversitesi, nasıl bir ihtiyaçtan doğdu? Üniversite, kuruluşundan bugüne önceliğine neyi aldı? İstanbul Ticaret Üniversitesi 2001 yılında İstanbul Ticaret Odası Eğitim ve Sosyal Hizmetler Vakfı tarafından kuruldu. İstanbul
Ticaret Odası’nın kuruluş felsefesine uygun olarak ticareti ve girişimciliği özümsemiş, bu alanda eğitilmiş elemanların yetiştirilmesi için atılan adımların bir sonucudur. Üniversitemiz, Türkiye ve dünyada yükselen rekabeti karşılamak üzere komplekssiz ve üretken yapıların kurulması gerektiği hedefinden hareketle, İTO’nun kurumsal desteğiyle kurulmuştur. Hangi alanlarda eğitim programlarınız bulunuyor? 2019-2020 öğretim yılına kaç öğrenci ile başladınız? Toplam kaç öğrenci eğitim görüyor? İstanbul Ticaret Üniversitesi bünyesinde altı fakülte yer almaktadır. Bunlar İnsan ve Toplum Bilimleri, İşletme, Hukuk, İletişim, Mühendislik, Mimarlık ve Tasarım fakülteleridir. İngilizce Hazırlık Bölümü ve Dış Ticaret, Sosyal Bilimler, Fen Bilimleri ve Finans Enstitüsü ile çok sayıda araştırma ve uygulama merkezleri yer almaktadır. Kurulduğu yılda 73 öğrenci ile eğitime başlayan üniversitede bugün 800'ü uluslararası olmak üzere 8 binin üzerinde öğrenci bulunmaktadır. Akademisyen sayımız ise 300'ün üzerinde. Bazı mesleklerin kaybolduğu veya popülerliğini kaybettiği, yeni mesleklerin oluştuğu bir çağda, üniversiteniz kendini nasıl güncelliyor? Meslekler sürekli güncelleniyor. Artık bir meslekte başarılı olmak için sadece o alanda eğitim almak yetmiyor. Çok yönlü çalışmalar yapmak, farklı alanlarda da faaliyetler yürütmek gerekiyor. İstanbul Ticaret Üniversitesi, öğrencilerine üniversite müfredatının yanı sıra farklı alanlarda kendilerini yetiştirmeleri için çeşitli imkanlar sunuyor. Ayrıca dünya genelindeki üniversiteler ve çeşitli kurumlarla yaptığı mutabakatlarla kendisini sürekli yeniliyor, değişen dünyaya hızlı bir şekilde ayak uydurabiliyor. Bugün ülke genelinde 200’ün üstünde üniversite bulunuyor. Bir öğrenci, İstanbul Ticaret Üniversitesi’ni neden tercih etmeli? İstanbul Ticaret Üniversitesi, başarının
"İTO'nun varlığı, üniversitemizi tercih eden her bir öğrencinin mesleki donanıma sahip, teoriyi ve pratiği hayatın gerçeklerinden kopmadan bütünleştiren evrensel bir eğitim almasında önemli bir role sahip." ödüllendirildiği öğrenci odaklı bir şehir üniversitesidir. Öğrencilerimizin sosyal hayattan kopmadan öğrenim görmeleri ve üniversiteden aldıkları güçle gurur duyulacak sosyal sorumluluk projelerine imza atmaları en önemli farklılıklarımızdan biridir. Üniversitemiz, İTO'nun kurumsal desteği sayesinde öğrencilerine sadece uluslararası geçerliliği olan bir diploma değil, iş hayatının network imkanlarıyla ve akademik yönlü tecrübenin buluştuğu eğitim ortamlarında standartları yüksek bir gelecek vaat ediyor. Bahsettiğiniz İTO’nun kurumsal desteği ne gibi avantajlar sunuyor? İTO, 137 yıllık bir birikimi olan, dünyanın en büyük ve en eski ticaret odalarından biri. Bu birikimin bir kurumu desteklemesi elbette çok önemli. İTO'nun varlığı, üniversitemizi tercih eden her bir öğrencinin mesleki donanıma sahip, teoriyi ve pratiği hayatın gerçeklerinden kopmadan bütünleştiren evrensel bir eğitim almasını sağlıyor. Gerek İTO ile gerekse de İTO üyeleriyle yaptığımız iş birlikleri sonucunda öğrencilerimizin staj yeri, mezunlarımızın ise iş bulması daha kolay oluyor. Bugüne kadar staj yapmak için kariyer merkezine başvuran öğrencilerimizin
staj yeri bulamamak gibi bir sorunu olmamıştır. Mezunların kariyerlerini değerlendirdiğinizde, iş hayatına atılma, eğitim aldığı alanda devam etme veya girişimci olma gibi oranları gösteren istatistiki bilgiler var mı? 2017’de tüm mezunlarımızın aranması suretiyle hazırlanmış bir çalışma var. Çalışma kapsamında 8 bin 410 kişilik mezun datasının tamamı aranmış. 2005 – 2016 yılları mezunlarını kapsayan datada 3 bin 129 mezunumuzun iletişim bilgisi güncel olmadığından ulaşım sağlanamamış. İletişim bilgisi güncel olan 5 bin 281 mezundan 3 bin 432'sine ulaşılmış. Mezunlarımızın çalışma durumu sorulduğunda 3 bin 432 mezunumuzun 2 bin 494 tanesinin aktif olarak çalıştığını öğrenmiş bulunmaktayız. Ulaştığımız mezunlarımızın 838 tanesi ise çalışmadığını belirtmiş. Çalışmayan mezunlarımızın 371 tanesi iş aramadığını, bunun nedeninin ise çoğunlukla askerlik, evlilik ve doğum olduğunu belirtmiş. Üniversitenin eğitim programları sadece öğrencilerle mi sınırlı? Profesyonel hayata atılmış çalışanlar için ne gibi programlarınız bulunuyor? Üniversitemizde iş hayatına atılanlar için Sürekli ve Uzaktan Eğitim Merkezi bünyesinde birçok program mevcut.
23
AKADEMİ
KISA KISA... Öğrencilere ders kitapları dışında önerebileceğiniz kitaplar hangileri olur? Kitaplar konusunda daraltıcı bir yönlendirmede bulunmak istemiyorum. Öğrencilerimizin Türkçe’yi iyi kullanmaları için Türk klasiklerini ardından Rus klasiklerini, bunun yanında kendi düşünce ve inançlarına uygun temel kaynakları okuyup anlamalarını tavsiye ediyorum. Bunun yanında çeşitlilik olması açısından farklı alanlara girip anlamalarını öneririm. Öğrencilere kariyerleri boyunca neye önem vermelerini önerirsiniz? Öncelikle mesleklerine saygı duymalarını ve sevebilecekleri bir mesleği yapmalarını öneriyorum. Kendileriyle barışık bir hayat sürsünler. Başarının temel formülü işine saygı duymak, ideallerini korumak, mesleğe başlandığında kurulan hayallerin peşinden koşmak ve bunları asla terk etmemektir. Sizi etkileyen veya sık sık kullandığınız, bir özdeyiş veya bir söz var mıdır? İki ayet söyleyeyim. İlki “Bir işten yorulduğunuzda başka bir işe koyulun”, ikincisi ise “İnsan için çalıştığından başkası yoktur”. Size göre her daim önemini koruyacak meslekler hangileri? Birinci grupta insana doğrudan dokunan alanlar; hekimlik, psikoloji, psikiyatri, öğretmenlik ve hukuk var. İkinci grupta ise hiçbir zaman vazgeçilmemesi gereken ve temel bilim olarak gördüğüm felsefe, sosyoloji, matematik, fizik ve kimya gibi alanlar. Ancak bunlar temel bilim olduğundan ülkemizde meslek olarak görülmüyor maalesef. Üçüncü grup ise teknolojiye yönelik her alan. Bilgisayar mühendisliğinden yazılım mühendisliğine, mekatronikten yapay zekaya kadar…
24
Ayrıca çalışanlar da lisansüstü eğitimlerimizden (yüksek lisans ve doktora) istifade edebilirler. Ayrıca üniversitemiz tarafından düzenlenen çok sayıda konferans, çalıştay gibi etkinlikler de ilgili herkesin katılımına açıktır. Üniversiteniz, üniversite-iş dünyası iş birliğine yönelik hangi sanayi alanlarıyla ne gibi projeler yürütüyor? Üniversitemiz İTO ile iş birliği içinde iş dünyasının hemen her sektörüyle bir şekilde ilişkili. Bunun dışında 81 meslek komitesiyle temas halinde, piyasanın taleplerini de dikkate alarak lisans, lisansüstü ve doktora programlarıyla, Sürekli Eğitim Merkezi’yle hayat boyu öğrenim kapsamında yalnızca öğrencilerimize değil, tüm topluma katkı sağlamaya çalışıyoruz. Ticaret Üniversitesi’nin, Teknopark İstanbul ile de organik bir bağı bulunuyor. Organik bağ dışında iki kurum arasında ne gibi iş birlikleri ve projeler yürütülüyor? İstanbul Ticaret Üniversitesi, Teknopark İstanbul’un kurucu ortaklarındandır. Şu anda mevcut kapasitemizi her geçen gün geliştiriyoruz ve Teknoloji Transfer Ofisi aracılığıyla kuluçka merkezleri kurarak ve Teknopark ile YL programları oluşturarak kendimizi geliştiriyoruz. Önümüzdeki aylarda İstanbul Ticaret Üniversitesi, Teknopark İstanbul’a çok daha büyük boyutlarda katkı sağlamış olacak. Saray Bosna Üniversitesi’nde önemli çalışmalara imza attığınız ve üniversiteye değer kattığınız belirtiliyor. Rektörlüğünüz döneminde Ticaret Üniversitesi’nin de izleyeceği yeni bir yol haritası olacak mı? Uluslararası Saraybosna Üniversitesi’ndeki 3,5 yıllık görevim sırasında mevcut programlardan bir kısmının Avrupa akreditasyonunu başarıyla tamamladık. Üç olan fakülte sayısını beşe, tek olan merkez sayısını ise aktif çalışan beş merkeze çıkardık. Bunun yanında dünya sıralamalarında üniversite Webometrics’te 13 binde iken 3 bine kadar yükseldi ve proje sayısı birden 50’ye, indeksli yayın sayısı yılda
iki iken 51’e çıktı. Öğrenci sayısında da artış oldu. Yurt dışı üniversitelerden hem konuşmacı olarak hem de kadrolu olarak çok sayıda yabancı uyruklu akademisyeni transfer etmeyi başardık. Şimdi İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde de kurumun imkanlarına uygun şekilde ve ülke gerçeklerini de dikkate alarak gerçekçi bir öğrenim ve üniversite politikası izlemeye başladık. Bunun sonuçları da kendisini göstermeye başladı. Geçtiğimiz iki ayda öğretim üyelerimizin başvurduğu proje meblağı toplam 110 milyon TL civarında. İki aylık bir süreç için bu gerçekten yüksek bir rakam. Rektörlük Proje Yönetim Koordinatörlüğü kurularak bu konuda önemli bir adım atıldı. Saraybosna’da başarılanların çok daha fazlasının burada da başarılacağı kanaatindeyim. Çünkü insan kaynağı ve potansiyel çok daha yüksek.
"İstanbul Ticaret Üniversitesi bugüne kadar akademisyenlerinin bilim dünyasına kattığı indeksli yayınlar, makaleler, bildiriler, yurt içi ve yurt dışı çalışmalar ve milyonlarca dolara ulaşan projeleriyle akademik gücünü her fırsatta ispatladı."
. SIBER .. . K A PA K KO N U S U
GUVENLIK TÜRKIYE EN ÇOK SİBER SALDIRIYA UĞRAYAN ÜÇÜNCÜ ÜLKE
ankacılıktan lojistiğe, perakendecilikten imalat sanayisine tüm sektörlerde süreçlerin dijitalleşmesi, tehditleri de beraberinde getiriyor. Akıllı fabrikalar, giyilebilir teknolojiler, nesnelerin interneti ve Endüstri 4.0 gibi teknolojiler, veri güvenliğine yönelik güvenlik ihtiyaçlarını üst seviyeye çıkardı. Bu nedenle, siber güvenlik teknolojisi, en küçük işletmeden devlet kademesine kadar herkesin önceliği haline geldi. Üç yıl içinde 2 trilyon dolarlık bir pazar değerine ulaşması beklenen siber güvenlik pazarından pay almak isteyen Türkiye de milli siber güvenlik teknolojilerine yoğunlaştı. Bilgilerin bütünlüğünü, gizliliğini ve kullanılabilirliğini sağlama pratiğini ifade eden siber güvenlik; verileri, programları
B
26
Dünya genelinde siber saldırılar son 11 yılda 60 kat arttı. Türkiye, ABD ve Brezilya’dan sonra en çok saldırıya uğrayan ülke konumunda. ve cihazları birtakım saldırılara ve yetkisiz erişimlere karşı korumak için tasarlanmış; geliştirilen bir dizi araçtan, risk yönetimi yaklaşımlarından, teknolojilerden, eğitimden ve en iyi uygulamalardan oluşuyor. Siber güvenliği ortaya çıkaran ihtiyaç, günlük yaşamımızdan iş yapış şekillerine kadar her alanda dijitalleşmenin artması. Bilgisayarınız veya mobil cihazınız bir ağa bağlandığı anda siber saldırılara açık duruma geliyor. Bir saldırı sonucu tüm hesap bilgileriniz ve verileriniz elde edilebilir. Verinin, çağın yeni petrolü olarak değerlendirildiği bir ortamda, veriyi koruma ihtiyacı da öncelikler arasında yer alıyor. Bu nedenle dünya genelinde her yıl artışını sürdürmekle birlikte milyarlarca
dolar harcanıyor. Siber saldırıların, 2017 yılında dünya ekonomisine maliyetinin 600 milyar dolar olduğu belirtiliyor ve üç yıl içinde de bu maliyetin 2 trilyon doları aşması öngörülüyor. Yönetim ve dijital danışmanlık şirketi Accenture’nin açıkladığı 2018 Siber Dayanıklılık Raporu’na göre; 1 milyar dolar ve üstü ciro elden şirketlere, 2018 yılında 232 siber saldırı düzenledi. Dünyada en fazla siber saldırıya maruz kalan üç ülke arasında Türkiye’nin de olması dikkat çekiyor. Amerika ve Brezilya’nın ardından Türkiye en çok siber saldırılara maruz kalan ülkeler olarak öne çıkıyor. Türkiye, 2018 yılında toplamda 25 milyon siber saldırıya maruz kaldı.
27
K A PA K KO N U S U
1,5
MILYAR DOLAR
Türkiye’nin siber güvenlik pazar değeri
Türkiye’nin siber güvenlik yapılanmaları içinde kendi kendine yeten bir ülke olma hedefiyle Siber Güvenlik Kümelenmesi oluşturuldu. TÜRKİYE MİLLİ SİBER GÜVENLİK TEKNOLOJİSİ HEDEFİNDE Türkiye’nin tehdit altında olması, kamu ve özel şirketleri siber güvenlik alanında ciddi çalışmalara itiyor. Bu nedenle Savunma Sanayii Başkanlığı öncülüğünde ilgili tüm kamu kurum/ kuruluşları, özel sektör ve akademi temsilcilerinin katkılarıyla Türkiye Siber Güvenlik Kümelenmesi oluşturuldu. Siber güvenlik alanında faaliyet gösteren 100'e yakın firmanın iştirak ettiği, 40'a yakın üniversitenin öğrenci kulüpleriyle desteklediği kümelenmede, siber güvenlik altyapılarında kendi kendine yeten bir ülke olunması gayesiyle sektörde yerli/milli teknoloji kapasitesinin oluşturulması, yurt içi ve yurt dışı pazara erişim mekanizmalarının kurulması, sektörel iş birliği ve ihtiyaç duyulan insan kaynağının geliştirilmesi kapsamında çalışmalar yürütülüyor. 9-10 Şubat 2019 tarihinde, ilk kez yazılım ve siber güvenlik şirketleri ile sektör temsilcilerinin katılımıyla Türkiye Siber Güvenlik Kümelenmesi Sektör Zirvesi Çalıştayı düzenlenmişti. Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. İsmail Demir, burada yaptığı konuşmada: “Devlet zirvesinde bilişim alanında, siber güvenlik alanında çeşitli kurumlarımız yetkilendirilmiş
28
durumda. Siber güvenlik yapılanmaları içinde kendi kendine yeten bir ülke olmamız en büyük hedeflerimizden biri” diye konuştu. Bağımsız araştırma firması IDC’nin (İnternational Data Corporation) açıkladığı rakamlara göre; “2016-2019 Ulusal Siber Güvenlik Stratejisi” ve “2016-2019 Ulusal Siber Güvenlik Eylem Planı” ile siber suçlara karşı önlemini alan Türkiye; siber suçlar için 2017 yılında 233 milyon dolar harcamış. Bugün, 1,5 milyar dolarlık siber güvenlik pazarına sahip olan Türkiye’de pazarın yüzde 97’si yabancı şirketlerin elinde bulunuyor ve Türkiye’nin pazardan aldığı pay 45 milyon dolar ile sınırlı. SALDIRILAR 60 KAT ARTTI Uluslararası siber güvenlik kuruluşu Arbor Networks’ün yaptığı araştırmaya göre, günümüzde saldırı boyutları 11 yıl öncesine göre 60 kat arttı. E-suçluları engellemek amacıyla, kuruluşlar, dijital sınırlarını ve güvenlik protokollerini artırmak için giderek daha fazla yatırım yapıyor. 2018 Siber Güvenlik Raporu’na (Cybersecurity Ventures Report) göre, harcamaların boyutu, 2017-2021 arasında 1 trilyon doları aşacak. Siber güvenlik piyasasının son 13 yılda yüzde 35 arttığını
belirten rapor, piyasanın 2021 yılında yüzde 15 büyümesini öngörüyor. Beyaz Saray, 2017 Mali Yılı’nda siber güvenlik için ayırdığı miktarı 19 milyar dolar olarak açıklamıştı. 2016 yılında ise bu rakam 14 milyar dolardı. İngiltere hükümeti; 2016 yılında açıkladığı beş yıllık “Ulusal Siber Güvenlik Stratejisi”nde siber güvenlik alanına yönelik 1,9 milyar Sterlin yatırım yaptıklarını belirtmişti. İngiliz hükümeti tarafından hazırlanan “Siber Suçların Maliyeti” başlıklı rapora göre, siber suçların İngiltere’ye yıllık maliyeti, 27 milyar Sterlin civarında. CEO’LAR DA KIŞISEL TEDBIR ALIYOR Siber saldırılar, kurumlar kadar yöneticileri de hedef alıyor. Londra merkezli PwC’nin (PricewaterhouseCoopers) yaptığı Global Bilgi Güvenliği Anketi 2018’e göre, küresel anlamda, CEO’ların yüzde 87’si müşterileri ile güvene dayalı bir ilişki oluşturabilmek için siber güvenliğe yatırım yaptığını söylüyor. Siber güvenlikle alakalı ortaya konan raporlar ve rakamlar nezdinde firma yöneticileri artık siber güvenliğin taahhüt edilmeye değer bir alan olduğunun farkında ve artan diğer tüm ihtiyaçlara rağmen artan oranlarda finansman ayırıyorlar.
K A PA K KO N U S U
“FIKIRLERIN ŞIRKETE, ŞIRKETLERIN MARKAYA DÖNMESI IÇIN CIDDI DESTEKLER VERIYORUZ” Siber güvenlik alanında ülkenin dışa bağımlılığını azaltmak, yerli siber güvenlik ürün kullanımını artırmak ve uluslararası rekabet edebilecek markalar çıkarmak amacıyla 2018 yılında hayata geçirilen Türkiye Siber Güvenlik Kümelenmesi, fikirlerin şirkete, şirketlerin markaya dönmesi için ciddi destekler veriyor. SSB Siber Güvenlik ve Bilişim Sistemleri Grup Başkanı Mustafa Özçelik ile kümenin siber güvenlik farkındalığının oluşması noktasında oynağı rolü konuştuk. Siber güvenlik, bugün her sektörün önceliğe aldığı bir teknoloji oldu. Peki siber güvenlik ve milli teknolojiler, savunma sanayimiz için nasıl bir önem arz ediyor? Tüm sistemlerin dijital ortama geçtiği ve bütün nesnelerin birbirine bağlandığı günümüz dünyasında siber güvenlik teknolojileri, en önde gelen ve en çok yatırım yapılan teknolojilerin başında geliyor. Bugün ülkeler savunma sanayisine yaptıkları yatırımlar kadar siber güvenlik teknolojilerine de yatırım yapıyorlar ve kendi güvenlik sistemlerini en sağlam şekilde kurgulamaya çalışıyorlar. Savunma sektöründen, sağlık sektörüne, finans sektöründen eğitim sektörüne kadar tüm konuları en geniş şekilde kapsayan siber güvenliğin ülke savunması için oynadığı rol, çok kritiktir. Özellikle entegre sistem savunma teknolojilerinde ve ülkelerin kritik altyapılarının korunmasında yerli siber güvenlik ürünlerinin kullanımı çok önemlidir. Yerli siber güvenlik ürünlerinin kullanımı savunma sanayisinde dışa bağlılığı azaltıcı rol oynamakla birlikte verinin, ülke içinde kalması ve olası tehditler karşısında daha rahat ve hızlı
30
SSB Siber Güvenlik ve Bilişim Sistemleri Grup Başkanı Mustafa Özçelik, 40 firma ile kurulan ve kısa sürede 126 firmaya ulaşan Türkiye Siber Güvenlik Kümelenmesi’nin, Türk girişimcileri küresel birer oyuncu yapmanın yanı sıra, sektörün ihtiyaç duyduğu insan kaynağının yetiştirilmesi için çalışmalar gerçekleştirdiğini söylüyor. üzere birçok kritik alt yapısında ciddi operasyonel aksaklıklara yol açmaktadır. Bu tarz tehditler ve senaryolar karşısında yerli ve milli siber güvenlik teknolojilerinin kullanılması önemlidir. Yurt dışı kaynaklı alınan siber güvenlik ürünleri sebebiyle olası saldırılarda her daim o ülkelerin inisiyatifine kalınacağı ve verinin teknoloji üreten o ülkelere gideceği gerçeği söz konusudur. Bu noktada ülkemizi her alanda yerli teknolojiler ile savunmak gerekmektedir.
MUSTAFA ÖZÇELIK SSB SIBER GÜVENLIK VE BILIŞIM SISTEMLERI GRUP BAŞKANI hareket etmeyi sağlamaktadır. Her ülke kendi kurum ve kuruluşlarını, sanayisini ve diğer sektörlerini fiziksel saldırılar kadar siber saldırılara karşı da savunmak zorundadır. Bugün maliyeti çok düşük olan siber saldırı çeşitleri bile saldırı yapılan kurumlarda ciddi maddi zararlara yol açmaktadır. Bununla birlikte ülkelerin özellikle enerji altyapıları olmak
Siber güvenlik alanında faaliyet gösteren her şirket üye olabiliyor mu üyelik için istenen kriterler var mı? Üyelik için belli kriterler mevcut. Kümelenmenin kuruluş amacı, ülkemizdeki yerli ve milli siber güvenlik ekosistemini geliştirmek. Dolayısıyla firmaların kümelenme üyesi olabilmesi için merkezinin veya bir şubesinin Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde olması ve siber güvenlik alanında bir ürün veya hizmet üretiyor ya da eğitim veriyor olması gerekiyor. Türkiye siber güvenlik pazarında yabancı şirketler mi yoksa milli şirketler mi pazara hakim? Yerli ürünlerin
kullanımı için teşvik mekanizmaları oluşturmak faaliyetleriniz arasında. Küme bu konuda ne tür çalışmalar yürütüyor? Veriler, yerli pazarda yabancı ürünlerin ağırlıklı olduğunu gösteriyor. Ancak, kümelenme olarak biz firmalarımızın yerli pazardaki payını artırmaya yönelik birçok çalışma yapıyoruz. Öncelikle, kümelenme üyelerimizin ürün, hizmet ve eğitimlerinin yer aldığı Türkiye’de bir ilk olan Siber Güvenlik Ürün-Hizmet-Eğitim Kataloğu hazırladık. Bu kataloğu tüm yerli paydaşlara ve alıcılara gönderdik. Aynı zamanda birçok kamu kurumunu ziyaret ederek bu kataloğu paylaştık. Bununla birlikte firmalarımızın DMO Tekno Kataloğuna girmesi için destekler sağlıyoruz. Bunlara ek olarak üye firmalarımızı farklı sektörlerle ve kamu temsilcileri ile bir araya getirmek amacıyla yıl boyunca farklı birçok etkinlik düzenliyoruz. Türk şirketlerinin uluslararası pazardaki etkinliğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Kümenin bu konuda izlediği bir yol haritası var mı? Kümelenmenin kuruluş amaçlarından bir tanesi yabancı pazarda rekabet edebilen markalar yaratmak ve destek olmaktır. Ülkemizin yazılım alanında çok ciddi bir potansiyeli bulunuyor. Yazılım alanında mühendislerimizin dünya genelinde büyük işler başardığı ortadadır. Bu potansiyel ile her türlü teknolojinin üretilebileceği bir gerçektir. Şu anda kümelenme üyesi 126 üyemizin 150’den fazla ürünü piyasada bulunmakta ve birçoğu yurt dışında da satılmaktadır. Firmalarımızın geliştirdiği ürün ve hizmetlerin şu anda 65 farklı ülkeye ihraç edildiğini biliyoruz. Ancak bundan çok daha fazla potansiyelimizin olduğu da bir gerçek. Yurt dışı pazara yönelik firmalarımızı, hedef pazarlar özelinde destekliyoruz. Kümelenme olarak daha önce firmalarımızı Hollanda’da gerçekleşen Cyber Week, Dubai’de gerçekleşen GISEC ve GITEX fuarlarına götürdük. Bununla birlikte Almanya’ya müşteri görüşmesine götürdük. Katar ve Rusya ile iş birliği toplantıları gerçekleştirdik. Tüm bu etkinliklerde firmalarımıza maddi olarak
destekler sağlıyoruz. Bu desteklerimiz ve faaliyetlerimiz odaklı pazarlara yönelik devam edecektir. Fikirlerin şirkete, şirketlerin markaya dönmesi için ciddi destekler veriyoruz. Bu sayede yeni girişimleri küresel bir oyuncu yapmak istiyoruz. Bu yönde attığımız adımlar ile kurulduğumuz tarihten itibaren şirketleştirdiğimiz fikirleri şimdi küresel pazara sokmak üzere destek mekanizmaları oluşturuyoruz. Yeni bir alan ve teknoloji. Bu alanda nitelikli insan gücünün oluşturulması konusunda ne tür çalışmalarınız var? Siber güvenlik aslında yeni bir alan değil ancak günümüzde çok daha fazla telaffuz edilen bir teknoloji haline geldi. Siber saldırılar ülkeler için büyük tehditler oluşturuyor ve bu noktada kişisel verilerin, kurumsal verilerin ve kritik altyapıların korunması gittikçe daha önemli hale geliyor. Kümelenmenin öncelikli hedeflerinden
biri de sektörün ihtiyaç duyduğu insan kaynağının yetiştirilmesi ve niteliklerinin geliştirilmesi. Bu nedenle yıl boyunca devam eden Siber Güvenlik Eğitim Programımız ile üniversite öğrencilerine yönelik eğitimler veriyoruz. Yaz ve kış döneminde kamplar düzenleyerek daha uzun süreli ve daha çok öğrenciye ulaşan eğitimler planlıyoruz. Bu eğitim ve kampları üniversitelerde bulunan 43 siber güvenlik kulübü ile birlikte oluşturduğumuz Siber Kulüpler Birliği ile gerçekleştiriyoruz. Eğitimlerde şu ana kadar iki bine yakın öğrenci, başlangıç seviyesinden ileri seviyeye kadar eğitim aldı. Bu eğitimleri üye firmalarımızın uzman kadrolarından ve akademisyenlerimizden alıyoruz ve bu sayede öğrencilere eğitimleri ücretsiz sağlıyoruz. Yine ayrıca kurum personellerine yönelik farkındalık eğitimleri veriyoruz. Bu eğitimler de tamamen ücretsiz olup talep eden kurumlara verilmektedir.
31
K A PA K KO N U S U
“SİBER UZAY, MİLLİ GÜVENLİK AÇISINDAN KRİTİK HALE GELDİ” Siber uzayın yeni bir muharebe ve güç alanına dönüştüğünün altını çizen STM Savunma Teknolojileri Mühendislik ve Ticaret A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı Ömer Korkut, “Ülkemizin ve kurumlarımızın hassas dijital bilgilerinin korunması da artık milli savunma kavramının içinde yer alıyor” diyor. Ömer Korkut ile siber güvenlikte milli teknolojilerin stratejik önemini ve STM olarak bu konuda yaptıkları çözümleri konuştuk. Savunma sanayi başta olmak üzere sektörler ve firmalar için siber güvenlik neden önemli? Dijital çağda öne çıkan büyük veri, yapay zekâ ve nesnelerin interneti gibi teknolojilerin her geçen gün daha çok alanda kullanılmaya başlanmasıyla birlikte bugüne kadar karşılaşmadığımız ortamlarda farklı yapı ve platformlarda çeşitli mücadeleler gerçekleştiğini görüyoruz. Bugün siber uzay yeni bir muharebe ve güç alanına dönüşmüş durumda. Dolayısıyla ülkemizin ve kurumlarımızın hassas dijital bilgilerinin korunması da artık milli savunma kavramının içinde yer alıyor. Savunmadan finansa, sağlıktan iletişime her alanda kritik altyapıların güvenliğini sağlamak üzere siber güvenlik ülkemizde yatırım yapılması gereken en mühim alanlardan birini teşkil ediyor. Siber güvenliğin altında nasıl bir teknoloji yatıyor? Siber güvenliğin altında, yıllardır gelişen bilgi teknolojileri içerisinde yer alan açıklıkların fark edilmesi, bağlantılılık durumu sebebiyle de tehdit oluşturması ve istismar edilme riskinden dolayı ortaya çıkan gelişmeleri içeren bir teknoloji yatmaktadır. Siber uzayda güvenli olmak, varsa açıklıklarını
32
Siber güvenliği ülkede yatırım yapılması gereken en mühim alanlardan biri olarak gören STM Genel Müdür Yardımcısı Ömer Korkut, “Siber uzay günümüz dünyasında savaş alanı olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla ülkelerin kendi siber güvenlik çözümlerini geliştirmeleri, milli güvenlik açısından kritik bir konu haline geldi” diyor. bir teknoloji olarak karşımıza çıkmaktadır. Global ölçekte savunmadan ziyade saldırı için de kullanılıyor olması, ülkelerin siber savaş stratejilerini gündeme alması bu teknolojilerin oldukça agresif ilerlemesine sebebiyet vermektedir.
ÖMER KORKUT STM SAVUNMA TEKNOLOJILERI MÜHENDISLIK VE TICARET A.Ş. GENEL MÜDÜR YARDIMCISI kapatmak ve kötü niyetli saldırganları uzak tutmaktan geçmektedir. Bu amacı yerine getirmek için kullanılan teknoloji ise yine ağırlıklı olarak bilgi teknolojileridir. Yani kendi içinde büyüyen, güvenliği sağlarken hem kendi yeteneklerinden hem de gelişmekte olan büyük veri, yapay zekâ, makine öğrenmesinden beslenen ve kalifiye insan kaynağına daha çok ihtiyaç duyulan
Bu riskler milli çözümleri daha stratejik hale getiriyor diyebilir miyiz? Siber uzay günümüz dünyasında savaş alanı olarak kabul edilmektedir. Ulusal ve uluslararası düzeyde varlık sebebi olan siber güvenliğin yerli olan çözümlerle sağlanabilmesi elbette kritiktir. Aksi durumda bağımlılık artar, global arenada söz hakkı sahibi olma olasılığı düşer. Siber güvenlik alanında yerli ve milli ürün geliştirilmesi, kullanılan çözümlerin güvenilirliği adına çok büyük bir önem taşıyor. Yurt dışından alınan ürünlerin istismar edilme ihtimaline karşı kontrolü yüzde 100 elde tutamadığınız durumlarda risk ve tehditlere açık hale geliyorsunuz. Dolayısıyla ülkelerin kendi siber güvenlik çözümlerini geliştirmeleri milli güvenlik açısından kritik bir konu haline geldi. Bu kapsamda geliştirdiğimiz teknolojilerimiz ulusal ihtiyaçlarımıza yönelik önceliklerle şekilleniyor. Bu önceliği hem geliştirdiğimiz ürünlerimizde kullanıyor
hem de ihtiyaca yönelik uyarlayarak kritik özel sektör ve kamu kuruluşlarının hizmetine sunuyoruz. Örnek olarak TSK için yaptığımız Siber Savunma Merkezi Projesi ile Emniyet Genel Müdürlüğü’nde Siber Suçlar Daire Başkanlığı’nın Bilgi Güvenliği Projesi'ni verebiliriz. Siber güvenliğin tek bir ürün ya da tek bir kurum tarafından sağlanması mümkün değil, bu yüzden iş birliği ve ortak altyapıların kurulması da gerekiyor. Savunma Sanayii Başkanlığı öncülüğünde kurulan ve bizim de üyesi olduğumuz Türkiye Siber Güvenlik Kümelenmesi bugün Türkiye’de siber güvenlik alanında kültür oluşmasına ortam hazırlayan bir oluşum olarak faaliyetlerine devam ediyor. Tecrübelerimizle katkı sunduğumuz Türkiye Siber Güvenlik Kümelenmesi’nin yoğun çalışmaları ile sektörün sinerjisinin ve ürünlerin yerlilik oranlarının artacağına ve yakın bir zamanda çok daha ileri bir seviyeye geleceğine inanıyoruz. Ayrıca STM olarak Ar-Ge çalışmalarımızı üniversitelerimizle iş birliği halinde yürütüyoruz. Daha önceden bahsettiğim “IoT Medic” projemizi Başkent Üniversitesi ile “Ulusal Test Yatağı Merkezi Projesi”ni ise Sakarya Üniversitesi ile birlikte yürütüyoruz. STM olarak hangi alanlara yönelik ürün geliştiriyorsunuz ve faaliyet gösteriyorsunuz? STM olarak siber tehdit istihbaratından zafiyet tespitine, süreçleri daha etkin hale getiren platformlardan yol haritası çizmemizi sağlayan analizlere kadar farklı ihtiyaçlar doğrultusunda geliştirdiğimiz projelerde özellikle yapay zekâ ve büyük veri teknolojilerinden de destek alıyoruz. Siber güvenlik alanında geliştirmeye çalıştığımız ürünlerin en büyük özelliği ise niş alanlara ait olmasıdır. Bu kapsamda siber tehdit istihbaratı bizim özellikle ayrıştığımız noktaların başında geliyor. Siber saldırıların büyük bir kısmı dark web dediğimiz alanlarda koordine edilebilen aktivitelerden oluşuyor. Dolayısıyla siber tehdit istihbaratını değerlendirerek önlem almak büyük bir önem taşıyor. Henüz tehdit oluşmadan ya da oluşan tehdit bir zafiyet yaratmadan onu tespit etmeye odaklanan yaklaşımımız Ar-Ge çalışmalarımızdan, ürünleşen yazılımlarımıza, anahtar teslim projelerimizden kurumsal hizmetlerimize
kadar bütün faaliyet alanlarımızda kendisini gösteriyor. Bu kapsamda Ankara’daki merkez yerleşkemizde hayata geçirdiğimiz ve faaliyetlerini aktif bir şekilde sürdüren STM Siber Füzyon Merkezi (SFM) ile siber tehdit istihbaratı hizmetini bünyemizde barındırarak önemli bir görev üstleniyoruz. Siber Tehdit İstihbarat Merkezi, Siber Harekât Merkezi, Zararlı Yazılım Analiz Laboratuvarı olmak üzere üçlü bir yapıda kamu ve özel sektörden birçok kuruluşa hizmet veriyoruz. Ekim ayında lansmanını gerçekleştirdiğimiz ve dünyada bilinen bug bounty programları temelinde geliştirdiğimiz kitle tabanlı zafiyet avcılığı platformumuz “STM Bugshield” siber güvenlik alanında geliştirdiğimiz yenilikçi çözümlerimiz arasındaki yerini aldı. Mevcut ve yeni oluşan tehditlere karşı hızlı aksiyon alınmasını mümkün kılan STM Bugshield kurum kaynaklarının etkin bir şekilde korunması konusunda önemli bir çözüm sunuyor. Ürün portföyümüzde tamamlayıcı bir çözüm olarak sunduğumuz yerli ve milli bütünleşik siber güvenlik karar destek sistemi CyDecSys ise dünyada sınırlı sayıda rakibi olan bir ürün olarak ortaya çıkıyor. CyDecSys; ağ topolojisi oluşturma, zafiyet tespit etme, riske göre sınıflandırma ve saldırı ağacı oluşturma gibi işlemleri otomatik hale getirerek siber güvenlik süreçlerinin yönetiminde BT uzmanlarına ve yöneticilerine destek oluyor. Ar-Ge faaliyetlerimiz kapsamında sağlık sektöründe kullanılan IoT cihazlarının siber güvenliğine yönelik geliştirmekte olduğumuz IoT Medic projemiz ile kullanımı gittikçe yaygınlaşan IoT cihazlarının güvenliğini öncelikle sağlık sektöründe olmak üzere hedefliyoruz. Ayrıca kritik altyapılarda kullanılan elektronik kontrol
sistemlerinin yerlileştirilmesi hem de bu sistemlerin siber güvenliğinin milli imkânlarla sağlanması amacıyla kritik altyapıların güvenliğine yönelik başlatmış olduğumuz Ulusal Test Yatağı Merkezi projemizde çalışmalarımıza devam ediyoruz. Bizler siber güvenliği tek boyutlu olarak ele almıyor, ülke çapında bir mücadele ortamı yaratabilmek adına ekosistemi besleyecek girişimlerde de bulunuyoruz. Bu girişimlerin başında; siber güvenlik alanındaki farkındalığı artırmak ve nitelikli insan kaynağı yetişmesine katkı sunmak üzere gerçekleştirdiğimiz ve Türkiye’nin en uzun soluklu CTF (Capture the Flag – Bayrağı Yakala) Yarışması geliyor. Bu yıl beşincisini düzenlediğimiz yarışma sektör profesyonellerinin ve öğrencilerin katılımıyla ülkemizdeki en önemli siber güvenlik etkinliği olma özelliği taşıyor. Şirketimizin eğitim aracı STM Akademi’miz bünyesinde ise siber güvenlik ve büyük veri eğitimleri veriyor, üniversitelerle iş birliği yaparak gençlerimize ulaşıyoruz.
“TÜRKIYE’DE SIBER GÜVENLIK ÜRÜNLERINİN YÜZDE 95’I YABANCI MENŞELI” Türkiye’deki siber güvenlik ürünlerinin yüzde 90-95’inin yabancı menşeili ürünlerden oluştuğunu hatırlatan STM Genel Müdür Yardımcısı Ömer Korkut, dışa bağımlılığı azaltmak ve yerli üretimi artırmak adına ülke genelinde ciddi çalışmalar yapıldığını belirterek “Yerli ürünlerin güvenilirliğini sağlayabilmemiz gerekiyor ve sertifikasyon süreçleri önem kazanıyor. Bu kapsamda kurduğumuz STM ITSEF (IT Security Evaluation Facility), bağımsız bir test laboratuvarı olarak bu yıl faaliyete başladı. Bilgi teknolojileri ürünlerinin güvenlik seviyelerinin tespit edilmesi için uluslararası standart olarak kabul edilen Ortak Kriterler (CC) kapsamında değerlendirme yapan ITSEF, yerli ürünlerin uluslararası standartlar ile onaylanması ve yurt dışı kullanımlarının yaygınlaşması adına kritik bir rol üstleniyor.”
33
K A PA K KO N U S U
“BİLGİ GÜVENLİĞİ, ÜZERİNDE DURMAMIZ GEREKEN ÖNCELİKLİ KONU” Çeşitli alanlarda ürün ve proje geliştirmelerine rağmen savunma ağırlıklı bir firma olduklarının ve büyük oranda savunma teknolojileri üzerine çalıştıklarının altını çizen CTech Bilişim Teknolojileri Siber Güvenlik Ürün Müdürü Safai Tandoğan, Türkiye’nin siber güvenlik alanında ürettiği teknolojilerin başarılı olduğunu ama dünya pazarlarında yer bulabilmek için müşterilere ulaşma ve tanıtım noktasında daha çok çalışmaları gerektiğini söylüyor. Siber güvenlik sadece bir yazılımdan mı ibaret? Altında nasıl bir teknoloji yatıyor? Bütünleşik olarak insan, süreç ve teknolojiden oluşan bilgiye erişimi netleştiren bir kavram olarak değerlendirebileceğimiz siber güvenlik, artık fenomen bir kelimeye dönüştü. Aslında bilgi güvenliği olarak ele alınması ve fiziksel güvenlikten başlaması gereken bir kavram. Günümüzde uygulanan yöntemlerin birçoğu cihazları dış ağdan gelen tehditlere karşı korumak için var. Eğer birisi fiziksel olarak bir cihaza erişim sağlarsa, büyük ihtimalle o cihazın içerisindeki ve cihazın bulunduğu ağdaki bilgilere erişebilir. Bu sebeple bilgi güvenliği ya da siber güvenlik alanında fiziksel erişimden başlayan ve çeşitli seviyelerde değerlendirilen politikalar ve süreçler birliği ortaya koymamız gerekiyor. Bazılarına göre bilgi güvenliği siber güvenliğini, bazılarına göre ise siber güvenlik bilgi güvenliğini kapsıyor. Sonuç olarak bilgi güvenliği, üzerinde durmamız gereken öncelikli konu diyebilirim. Verilere ve uygulamalara erişim için çeşitli süreçler tanımlanmazsa ve bu süreçler bilgiye erişimi kimlerin yapabileceğini göstermezse bunun üzerinden bir teknoloji inşa etmek çok mantıklı
34
Siber güvenliği; bütünleşik olarak insan, süreç ve teknolojiden oluşan ve bilgiye erişimi netleştiren bir kavram olarak değerlendiren CTech Bilişim Teknolojileri Ürün Müdürü Safai Tandoğan, siber güvenliğin fiziksel güvenlikten başladığını, bu yüzden herkesin kullanabileceği nitelikte ürünler ürettiklerini söylüyor. Firma olarak hangi alanlara yönelik ürün geliştiriyorsunuz? CTech; Savunma, Havacılık, Uzay ve Uydu Teknolojileri, Haberleşme Sistemleri, Siber Güvenlik, Modelleme ve Simülasyon alanlarında faaliyet göstermektedir. Savunma tarafında geliştirdiğimiz bilgi birikimi ve tecrübeyi kullanarak sivil teknolojiler ya da İngilizce’de “consumer product” denilen herkesin yaygın kullanabileceği ürünler üretme noktasında da çalışıyoruz. Bilgi güvenliği alanında danışmanlık hizmetleri, güvenli ağların tasarlanması gibi alanlarda hem hizmet veriyoruz hem de ürün geliştiriyoruz.
SAFAI TANDOĞAN CTECH BILIŞIM TEKNOLOJILERI SIBER GÜVENLIK ÜRÜN MÜDÜRÜ olmuyor. Türkiye’de ise durum biraz tersten gidiyor. Biz önce teknolojiyi getirip süreçleri teknolojinin üzerine uydurmaya çalışıyoruz. Aslında yapılması gereken süreçleri belirleyip ona uygun teknolojileri geliştirmek ya da o teknolojilere sahip olmaktır.
Teknolojiler ve ürün çeşidi geliştikçe maliyetlerde bir düşüş yaşanıyor mu? Bizim yazılım alanındaki en büyük maliyetimiz insan kaynağı. İnsan kaynağı alanındaki maliyetler düşmediği gibi sürekli artıyor dolayısıyla bizim alanımızda da bir düşüş yaşanmıyor. Maliyet düşüşü, imalat teknolojilerinde geçerli olsa da yazılımda geçerli bir konu değil. Yazılım, Türkiye’de ve dünyada fikri sınai hak olarak ele alınıyor çünkü özel bir değer üretiyorsunuz ve bunu yoğun bir çalışma sonucu ortaya çıkarıyorsunuz. Yazılım, insan emeğine
dayanan bir iş olduğu için ancak yüksek sayılarda satışa dönüştürürseniz maliyette bir düşüş yakalanır. Teknoloji geliştikçe, yazılımları geliştirmek kolaylaşıyor gibi gözükse de teknolojiyle birlikte çözümlerin gelişmesi daha karmaşık bir hale geliyor. Eskiden siyah ekranda metin komutları ile yaptığınız işlemleri, bugün birçok farklı cihaz ve sistem üzerinde kullanıcı beklentisine uygun, görselliği yüksek ve kullanımı kolay bir şekilde ortaya koymanız gerekiyor. Dolayısıyla yazılım geliştirme noktasında maliyetlerin çok düştüğünü söyleyemeyeceğim ama yüksek satış rakamlarına ulaşılırsa birim maliyetler düşebilir. Müşteri sayısı arttıkça bizler de ürünü daha ucuz bir fiyata satabiliriz ama bu fiyatlar hiçbir zaman imalat ile aynı seviyelere inmez. Siber güvenlikte milli çözümler neden önemli? Milli çözümlerin önemliliği aslında diğer bütün alanlardaki millilik ile ilişkili bir durum. Örneğin Suriye’ye bir operasyon düzenleniyor ve NATO müttefiki birçok ülke size karşı askeri teknolojilerini kısıtlamaya başlıyor. Milli olmayan ürünlere böyle bir ortamda ulaşabilecek misiniz, bu bir soru işareti çünkü askeri teknoloji diye başlayan kısıtlamalar temel teknoloji seviyesinde günlük kullandığımız birçok ürünü etkiliyor. Ya da şirketinizde bir güvenlik mekanizması kurduğunuzda, karşı taraf size yenisini vermezse mekanizmadaki devamlılığı sağlayabilecek misiniz? Böyle durumlarda milli çözümler önemli bir konuma geliyor. İkinci boyutu ise güvenlik alanında olan teknolojiler, veriyi korumak için veriye, doğrudan bir erişim gerektiriyor. Yani veriyi bir Firewall arkasına koyduğunuzda, bütün ağ trafiği o Firewall üzerinden geçiyor. İşte bu noktada ortaya bir güven sorunu çıkıyor. Siz, kurulan Firewall’a, IPS’e ya da işletim sisteminize güvenebiliyor musunuz? Dosyalarınızı arka planda başka birine aktarıp aktarmadığından emin olabiliyor musunuz? Bir diğer sebep ise işin mali boyutu. Baktığınız zaman biz yurt dışına lisans ya da ürün bedeli olarak, her yıl milyonlarca dolar aktarıyoruz. Bu parayı bir şekilde ülkemizde tutabiliriz.
Tabii buradaki hedefimiz sadece parayı ülke içerinde tutmak olmamalı. Aynı şekilde dışarıdan da içeriye bir para akışı sağlayabilmek gerek. Milli teknolojik çözümlerin ekonomik olarak böyle bir boyutu var. Türk firmalarının bu alandaki yetkinliğini nasıl görüyorsunuz? Bu alanda güzel ürünler var fakat Türkiye’de 100 firma varsa dünyaya açılan, bir elin parmaklarını geçmez. Buradaki problem, sadece firma ya da ürün kaynaklı değil, o yüzden firmaları suçlamak doğru olmaz. Dünya ekonomisi ve dünya pazarı olarak baktığınızda aslında en büyük problem, Türk firmalarının dünyaya açılması ve orada kendilerine yer bulabilmesi. Çünkü dünyada Türk üretimi olan ürünler, kötü bir etiketle karşılaşabiliyor. Bu yüzden birçok Türk firma yurt dışına ofisler açarak, ürünlerini orada pazarlamaya çalışıyor. Bu sadece teknolojiyle ilgili bir konu değil, son yıllarda Türkiye’ye karşı oluşmuş kötü bir algı var. Bu sebeple önce bu algıyı yıkmak gerek. Dünyada mücadele ettiğimiz firmalar, bütün dünyaya ürün satan çok büyük firmalar. Ürünlerimiz teknolojik olarak ne kadar başarılı olursa olsun, müşterilere ulaşma ve tanıtım noktasında onlarla yarışmamız çok zor. Bu yüzden çok çalışmalıyız.
Türkiye’de siber güvenlik alanında çalışan firmalar, dünya pazarlarına açılırken ne gibi zorluklar yaşıyor? Teknolojik olarak Türk mühendislerinin dünyadaki diğer mühendislerden eksik kalan bir yanı olduğunu düşünmüyorum. Bunun dışında yaşanan engeller var. Örneğin, dünyada bir ekosistem var ve bu ekosistemde yer bulmak cidden çok zor. Engelleri yavaş yavaş kaldırıp ekosisteme dahil olmamız gerekiyor. Önce belli ülkelerde ve Silikon Vadisi’nde firmalar açmamız ve ekosisteme Türkiye’den export olarak değil içeriden biri gibi girmemiz gerekiyor. Bu doğrultuda, pazar stratejimizi de değiştirme yoluna gitmeliyiz. Avrupa ve Amerika’ya doğrudan satış yerine belki onların da satış hedefinde olan ve bizim de ulaşmamızın daha kolay olduğu Orta Doğu, Asya ve Afrika gibi alanlara girmemiz, bizim pazarda kendimize yer bulmamızı kolaylaştırabilir. "DOSYALAR İÇİN HER YERDE EN YÜKSEK KORUMA" KRYPTOS adında veri koruma çözümü olarak geliştirdiğimiz bir ürünümüz var. Bu ürünü savunma alanında edindiğimiz yetenekleri sivil teknolojiye uygulayarak geliştirdik. Bireysel olarak da kurumsal olarak da kullanılabilecek bir ürün. Burada amacımız, kişinin ya da kurumun dosyalarını şifreleyerek güvenli hale getirmek, bu dosyaları bilgisayarından, kendi ağından ya da başka bir ağdan dışarı çıkarttığında başkası tarafından okunamaz hale getirmek ama aynı zamanda kişinin bu dosyalar ile alıştığı şekilde çalışmasına devam etmesini sağlamak. Bunu da fiziksel bir katmanıyla güçlendiriyoruz. USB ya da Bluetooth üzerinden çalışan bir anahtarımız var. Bu anahtar kişinin yanında olduğu ve gerekli koşullar sağlandığı sürece dosyalarını açıp okuyabilir ve üzerinde çalışabiliyor. Ancak anahtar olmadığı takdirde dosyalar erişilmez oluyor. KRYPTOS şu an pazarda satışta olan bir ürün.
35
K A PA K KO N U S U
“İŞİ FİKİR OLANLAR İÇİN EN BÜYÜK TEHDİT SİBER SALDIRILAR” Teknopark İstanbul firmalarından INVICTUS, bugün iç piyasada 20 banka, iki havayolu, silahlı kuvvetler, büyük sigorta firmaları ve çok uluslu e-ticaret firmalarına hizmet veriyor. Türkiye’nin siber güvenlik alanının öncülerinden biri olan INVICTUS Yönetici Ortağı Koryak Uzan’a siber güvenliğin firmalar için önemini ve dikkat edilmesi gereken noktaları sorduk. Siber güvenlik denilince ilk akla finans sektörü geliyor. Siber saldırıların hedefinde para mı var bilgi mi? İlk akla gelenin finans sektörü olmasının birkaç temel sebebi var. Bunlardan ilki finans sektörünün olgunlaşma sürecini diğer kritik altyapılara nazaran çok daha önce tamamlamış olması. Özellikle ülkemizde, finans sektörünün siber güvenlik olgunluğuna şapka çıkarmak gerekir. Öyle ki; biz dünyada dahi o yıllarda denenmemiş olan birçok yenilikçi siber-istihbarat yaklaşım ve çözümünü, 2012’de Türkiye’deki bankalarda uygulama imkanı yakaladık. Yedi yıl sonra bugün, aynı çözümü ülkemizde 20 farklı bankada kullanıyor, yedi farklı ülkeye ihraç ediyoruz. Gerek BDDK tarafından bu meselenin çok sıkı tutulması ve denetlenmesi, gerekse aynı anda milyonlarca kişiye dokunan teknolojiler olması sebebi ile finans sektörü, her zaman siber güvenlik sektörüne en çok ihtiyaç duyan, kucak açan sektör oluyor. Pek tabi, finans sektörünün en çok hedef alınan sektör olmasının da etkisini yadsımamakta gerekiyor. Siber güvenlik, bir şekilde dijital bileşenleri kullanan tüm sektörler için her zaman önemliydi. Lakin bunun fark edilmesi biraz uzun sürdü. İçerisinde bulunduğumuz çağda, milyar dolar düzeyindeki firmaların neredeyse
36
Siber güvenliğin dijital bileşenleri kullanan tüm sektörler için önem arz ettiğini söyleyen INVICTUS Yönetici Ortağı Koryak Uzan, “İşi, fikir olan herkes için siber güvenlikten daha önemli bir tehdit olduğunu düşünmüyorum” diyor.
KORYAK UZAN INVICTUS YÖNETICI ORTAĞI tümünün, en temel varlığının “know-how” olduğunu düşündüğümüzde, konunun neden önemli olduğunu daha kolay kavrayabiliriz. Bu riskin gerçekleşmesinde baş aktör olarak; dünyanın dört bir yanında on binlerce hacker, devlet destekli saldırı grubu veya aktivist, uyumadan, yılmadan, zafiyetlerinizi bulmak üzere çaba sarf ediyor. Dolayısıyla işi “fikir” olan herkes için, siber güvenlikten daha önemli bir tehdit olduğunu düşünmüyorum.
Teknolojiler ve ürün çeşidi geliştikçe maliyetler düşüyor mu? KOBİ’ler bu konuda kendilerini güvene almak için neler yapabilir? Burada, hangi kurumun yükleneceği maliyetlerden bahsediyor olduğumuzu iyi tanımlamak lazım. Kritik altyapılar, büyük kurumlar için konuşacak olur isek, teknolojiler ve ürün çeşitliliği geliştikçe maliyetler çoğunlukla düşmüyor. Zira bu tür üst-düzey kurumların ihtiyaçları söz konusu olduğunda, piyasanın ihtiyaçlarını, asıl “know-how” sahipleri belirliyor ve arzlarını, planlarını buna göre yapıyor. Çok spesifik amaçlara hizmet eden çözümler artık birer altın standart haline gelmiş durumda. Bu ürünlerin tedarikçileri çoğunlukla global firmalar ve gerek insan kaynağı, gerek finansal kaynak gerekse teknoloji bakımından oldukça ötede yer alıyorlar. Devasa bir yatırım olmaksızın bu ürünlere alternatif oluşturmak pek kolay olmuyor. Biz bunu başarabilmiş çok az sayıdaki firmadan biriyiz, -ki INVICTUS olarak siber istihbarat alanında bunu sağlayabilmiş olmaktan gurur duyuyorum. KOBİ’ler için durum böyle değil. Zira güvenlik, birincil ihtiyaçlardan biri olmasına rağmen çok maliyetli bir alan. Dolayısıyla KOBİ’lerin bütçesi ile bunu sağlamak çok zor. Neyse ki KOBİ düzeyindeki firmalar için, önemli alternatifler türetiliyor. Zira KOBİ’lerin
dış dünya ile etkileşim halindeki sistem ve servislerinin sayısı oldukça sınırlı. Dolayısıyla ülkemizdeki yerli zafiyet tarama teşebbüsleri veya log yönetimi çözümleri KOBİ’ler için son derece uygun alternatifler. Dahası, bir işletmenin yüzleşebileceği risklerin çoğunu ortadan kaldıran global çözümler de mevcut. Örneğin gelen trafiği üzerine alan ve işletmelerin dışarıdan erişebilir sunucularını kendi ardında gizleyen servisler, KOBİ’ler için biçilmiş kaftan. Yüksek gizlilik gerektiren sektörler haricindeki KOBİ’lerin bu tür bir yaklaşım ile güvenlik düzeylerini oldukça makul bir seviyeye çıkarabileceklerini düşünüyorum. KOBİ’LERIN TEMEL SIKINTISI PAKET SISTEMLER KOBİ’lerin en temel sıkıntısının, kullandıkları hazır, paket sistem ve altyapılar olduğunu düşünüyorum. Örneğin e-ticaret, pazarlama, sipariş yönetimi gibi ihtiyaçlar için alınan hazır yazılımların çoğunda önemli zafiyetler bulunuyor. Böyle bir zafiyet ortaya çıktığında da bu hazır yazılımları kullanan KOBİ’ler kendi kabahatleri olmaksızın önemli kayıplara uğruyor. Bunu engellemenin tek yolu KOBİ’lerin kendi adlarına talepkâr olmasından geliyor. Kendilerine satılmaya çalışılan sistemin sağlayıcısına, “Buna sızma testi yaptırdın mı, yazılım güvenliğini nasıl sağlıyorsun, bana raporunu göster!” diye sormaları, sorgulamaları gerekiyor. Siber güvenlikte milli çözümler neden önemli? Türk firmalarının bu alandaki yetkinliğini nasıl görüyorsunuz? Genel olarak güvenliğe bir kavram olarak baktığınızda, ödün vermeden karar almanız mümkün değil. Çoğu siber güvenlik yazılımı, bir bilişim sisteminin kalbine yerleştirilir ve sistemde, mümkün olan en üst yetkileri talep eder. Dolayısıyla yaptıkları işten daha ziyade bir altyapıda konumlandırıldıkları yer itibarı ile güvenlik yazılımlarının ince eleyip sık dokunması gerekir. Yerli olmayan çözümlerin iki dezavantajı söz konusudur. Bunlardan ilki; dışa bağımlılık yaratması. Bu yazılımların çoğu, halen alternatifleri bulunmaması
sebebi ile (-ki sanılanın aksine halen birçoğunun yok) çok yüksek maliyetler karşılığında ithal ediliyor. İkincisi, bu yazılımlar doğal olarak birer kapalı kutu. Biraz evvel de ifade ettiğim gibi, tam olarak muhteviyatını bilmediğimiz bu yazılımların, en kritik kurumlarımızın kalbinde çalışıyor olması; önemli stratejik riskler doğuruyor. Geçtiğimiz sene yaptığımız çalışmalarda, bahsettiğim bu çok uluslu güvenlik yazılımlarının neredeyse tümünde en kritik düzeyde zafiyet bulduk. Diğer yandan, bu yazılımların artılarını da es geçmemekte fayda var. Amaçlanan görevlerini oldukça iyi yapan yazılımlardan bahsediyoruz. Zira ortada onlarca yıldır geliştirilen bir bilgi dağarcığı, tüm dünya genelinden gelen ciddi bir geribildirim kanalı, daha da önemlisi, birçoğunda kritik devletlerin desteği var. Yeni bir oyuncu olarak piyasaya girerek bu düzeye hemen erişmek ve rekabete ortak olmak, belirli alanlarda pek kolay değil. Türkiye’deki yerli teşebbüslerden bahsedecek olursak, çok başarılı işler çıkaran firmalarımız olduğu gibi, ülkemizdeki bu faydalı yerlilik-millilik yatkınlığını gayrisamimi biçimde kullananlar da mevcut. Bu noktada en büyük görev, söz konusu çözümleri talep eden, kullanan birimlerin ince eleyip sık dokumasına kalıyor. Ciddi anlamda dünyada sesimizi duyuracak, son derece başarılı start-up’lar yatırım aramak için gönülsüz biçimde gözlerini yurt dışına çevirirken, altın yıllarını çok eskilerde bırakmış büyük tedarikçiler, yalnızca isimleri ve networkleri sayesinde çok daha kolay yatırım buluyor. Bunun en temel sebebi, ülkemizde halen siber güvenliğe özel kuvvetli bir yatırım/fon ekosisteminin olmamasından ileri geliyor. Beş sene öncesi ile kıyasla, ciddi merhale kaydettiğimizi kimse yadsıyamaz. Dahası, insan kaynağı olarak bir altın madeniyiz. Ülkemizde, ciddi anlamda çok yetenekli gençlerimiz var. Halihazırda finansal kaynakları sınırlı olan ülkemizde, yatırımlarımızı biraz daha isimden ziyade bu yetenekli gençlerin yetkinliğine çevirdiğimizde, çok daha başarılı senaryolar ortaya konabileceğine eminim.
INVICTUS, U.S.T.A. İLE ÇOK FARKLI İHTİYAÇLARI KARŞILIYOR Aslen bir Ar-Ge firmasıyız, siber istihbarat firması olarak kurulduk ve bu yönde teknoloji geliştiriyoruz. En kaba tabiriyle yaptığımız iş, siber saldırı ve siber saldırganlar hakkında atak bileşenlerini toplayan, anlamlandıran ve yorumlayan “siber istihbarat” sistemleri geliştirmek olarak ifade edilebilir. Bu alanda dünyanın ilk firmalarından biriyiz ve yapısal siber tehdit istihbaratı dağıtımı konusunda ilk geliştiriciler arasında yer alıyoruz. Ulusal Siber Tehdit Ağı (U.S.T.A.) olarak bilinen platformumuz, kurumlar tarafından birçok farklı ihtiyaç için kullanılabiliyor. Zira U.S.T.A. aslen metodolojik bir çözüm, nereye konumlandırırsanız o konuda istihbarat verisi topluyor. İçerisinde; tamamen ülkemizdeki kullanıcıların geri bildirimleri doğrultusunda adapte edilmiş, geliştirilmiş 14 farklı modül bulunuyor. An itibarıyla Türkiye açısından bakıldığında 20 banka, iki havayolu, silahlı kuvvetler, büyük sigorta firmaları, çok uluslu e-ticaret firmaları, ödeme sistemi altyapı sağlayıcıları ve hatta belirli bakanlıklarda U.S.T.A. kullanılıyor. U.S.T.A.’yı yöneten Siber İstihbarat Birimi’mizin yanı sıra bir de Güvenlik Araştırmaları ekibimiz var. Bu ekip, kurumların “sızma testi” (pentest) olarak bildikleri hizmeti, alışılmışın dışında bir perspektif ile sunuyor.
37
K A PA K KO N U S U
“EN BÜYÜK GÜVENLIK AÇIĞININ INSAN KAYNAKLI OLDUĞUNA INANIYORUM” “Gerçekten bir an önce farkında olmamız gereken bir gerçek var. Tüm dünya savaş halinde ve en büyük değer ‘bilgi’. Bu bilgiyi korumak da yeni dünyanın en kıymetli işlerinden biri” diyerek siber güvenliğin önemine vurgu yapan Fatih Soydan, bu nedenle çocuklardan başlayarak siber güvenlik alanında farkındalık oluşturulması gerektiğini söylüyor. Bir ağa bağlı bilgisayar olan her yerde siber güvenliğin gerekli olduğunu söyleyen Soydan, önemsiz zannedilerek gerekli tedbirlerin alınmaması nedeniyle sıkıntılar yaşandığını belirtiyor. Soydan, “Günümüzde her sektörde birtakım veriler üretiliyor. Dolayısıyla her sektör için siber güvenlik ciddi bir önem arz ediyor” diyor ve devam ediyor: “Kimi veriler, ticari kurumların rekabetini kaybetmemesi için korunması gerekirken, kimi veriler de ülkelerin politikalarını sağlıklı sürdürebilmeleri için korunmaya muhtaçtır. Hatta basit bir örnekle sizin hangi antibiyotikleri daha önce kullandığınız verisine ulaşabilen kötü niyetli bir araştırmacı, gelecek nesilleri daha güçsüz hale getirecek gıda katkıları tasarlayabilir.” Her iletişim veya veri saklama sistemine özel siber güvenlik çözümlerinin kullanılması gerektiğini ifade eden Fatih Soydan, “Ben, siber güvenlik teknolojileri nereye varırsa varsın en büyük güvenlik açığının insan kaynaklı olduğuna inananlardanım. Bu nedenle teknoloji üretenler, siber güvenlik tedbirleri almaya devam edecekler tabii ki fakat siber güvenlik alanında yatırım istihdama yapılmalıdır. Çok nitelikli ürünleri şans eseri seçmiş olsanız bile bunu yürütecek nitelikli bir ekip olmazsa ürünleriniz beklenen korumayı sağlayamayacaktır” yorumunu yapıyor.
38
Siber güvenlik alanında en büyük yatırımın istihdama yapılması gerektiğini düşünen USISHI Genel Müdürü Fatih Soydan, nitelikli bir ekip olmadan ürünlerin beklenen korumayı sağlayamayacağını belirtiyor.
FATIH SOYDAN USISHI GENEL MÜDÜRÜ Türk şirketlerinin kullandıkları siber güvenlik çözümlerinin milli olmasının önemini “Biz verilerimizi üretir de düşmanımızın kilidini kapımıza takarsak, o kilidin anahtarının bir kopyasını kendine saklamadığına nasıl emin olabiliriz?” sözleriyle anlatıyor. Yakın zamanda WannaCry olarak bilinen bir açık ile dünyada pek çok istihbarat örgütünün gerektikçe Windows makinalardan bilgi alabildiğinin ortaya çıktığını dile getiren Soydan, şu noktalara dikkat çekiyor: “Yaklaşık iki sene önce Citrix isimli sanallaştırma ürününde üretilmiş sanal makinalara FBI’ın
rahatça erişebildiği bulundu. Bunlar iyi saklanamadığı için ortaya çıkan bilgiler. Bir de ortaya çıkmayanlar var. Bize ait olmayan bir ürün, bizi asla korumaz, en azından üreticisine karşı korumaz. Firma çok büyük olsa da çok güvenseniz de bulunduğu ülke o ürünü, ulus menfaatlerini korumaya zorlayacaktır. Durum bu kadar vahim aslında. Neyse ki Türk firmaları siber güvenlik alanında çok değerli yer edindiler. Çok kaliteli ürünleri var artık. Tek sorunları, yabancılar kadar iyi pazarlama yapamamaları. Biraz daha renkli ve süslü olan ürünler yerine kendi ürünlerimizi kullanmaya yönelirsek, ülkemizde geliştirilmekte olan ürünlerin, çok daha önemli pozisyonlara geleceklerine inanıyorum.” Siber güvenlik alanında hizmet veren USISHI’nin “Buluthan” isimli ürün ailesi bulunuyor. Bu aile içerisinde; yüksek güvenlikli masaüstü sanallaştırma hem SAN hem de NAS olabilen bir veri depolama çözümü, obje temelli veri depolama çözümü, dosya paylaşımı ve ortak iş geliştirme ürünleri bulunuyor. Fatih Soydan, “Bu ürünlerimizin tamamında, hizmet verdiğimiz kurumlarda ve ülkemizde üretilmekte olan değerli verilerin korunmasını ve sürdürülebilir bir politika ile saklanmasını ana esas edinerek geliştirdik” diyor.
SAHA SAVUNMA HAVACILIK VE UZAY SANAYİ FUARI
2020
www.sahaexpo.com
“BİRLİKTE DAHA GÜÇLÜYÜZ” 25-28 İSTANBUL MART FUAR 2020 MERKEZİ
E KO S İ S T E M
Teknopark İstanbul firmalarından Trexo, Ağustos 2019’da Türkiye Teknoloji Takımı’ndan yatırım alma başarısı göstererek, yeni network ağına dahil oldu.
TREXO TÜRKİYE TEKNOLOJİ TAKIMI’NDAN YATIRIM ALDI Üç kardeş tarafından kurulan Trexo İnovasyon’un geliştirdiği Dolly, ticari bir ürün olarak düşünülmese de kısa sürede ticarileşmeyi ve yatırım almayı başardı. İkisi mühendis, biri endüstri ürünleri tasarımcısı olan üç kardeş (Serdar Kılıçbay, Mahmut Kılıçbay, Serhat Kılıçbay) tarafından geliştirilen Dolly adını verdikleri raylı kamera arabasının görüntüleri, sosyal medyada paylaşılmasının ardından oldukça ilgi çekti. Dolly projesi, dünya çapında prestijli bir ödül olan Red Dot Design Awards’da kaliteli tasarım dalında ödüle layık görüldü. Ürünü geliştirmek için 2016 yılında TÜBİTAK’a başvuru yapıldı. Temmuz 2017 yılından itibaren Teknopark İstanbul firmalarından biri olarak çalışmalarını sürdüren Trexo İnovasyon’un, ürünü ticarileştirme süreci de hızlandı ve firma ilk ihracatını Haziran 2018’de Amerika’ya yaptı.
40
Trexo son olarak Ağustos 2019’da Türkiye Teknoloji Takımı’ndan yatırım alarak başarılı yolculuğuna devam etti. Trexo İnovasyon’un Kurucu Ortağı Serdar Kılıçbay, ürünün ve firmanın tüm dünyada bilinirliğini artırmak için
çeşitli çalışmalar yaptıklarını belirterek, “Çek Cumhuriyeti’nde bir distribütörlük anlaşması sağladık. Ürünümüzü daha iyi hale getirmeye çalışıyor ve pazarlama faaliyetlerine hız kesmeden devam ediyoruz” dedi.
Kuala Lumpur Zirvesi’nde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Malezya Başbakanı Dr. Mahathir Bin Mohamad arasında imzalanan 18 anlaşma çerçevesinde ilk yerli ve milli çip üretiminin start'ı verildi.
YERLİ VE MİLLİ ÇİP 2020’DE GELİYOR Teknopark İstanbul firmalarından Yongatek, Türkiye’nin ilk yerli ve milli çiplerini üretmek için Silterra Malaysia Sdn. Bhd. firması ile iş birliği anlaşması imzaladı. Yerli ve milli çiplerin üretimine 2020 yılının Ağustos ayında başlanacak. Yongatek, yerli ve milli çip üretimi için hayata geçirilen “Çakıl Milli İşlemci Projesi”nde de Aselsan’ın çözüm ortağı olarak yer alıyor. Türkiye’de daha önce yapılmayan, ciddi mühendislik alt yapısı gerektiren ve tamamen yurt dışından ithal edilen alanlarda çözümler geliştiren Yongatek, gömülü hedef takip ve H264 video kodlayıcı ile çözücü sistemlerinde de Türkiye’nin ilk üreticisi oldu. Yongatek’in kurucusu ve Genel Müdürü Ali Baran, hedeflerinin yerli ve milli çip üretmek olduğunu söyledi. 2014 yılında Teknopark İstanbul’da kurulan Yongatek’in çekirdek ekibinin çip tasarımı ve yarı iletken alanında Alcatel, ST-Mikroelektronik, ST-Ericsson ve Ericsson gibi konusunda dünya lideri olan firmalarda 15 yılı aşkın tecrübesi bulunduğunu belirten Baran, amaçlarının bu tecrübelerini ülkenin hizmetine
sunarak, yerli ve milli çiplere öncülük etmek olduğunun altını çizdi. ÇİP EN STRATEJİK KONU Türkiye’nin yerli ve milli çiple ilgili tek sıkıntısını üretim tesisi olmamasına bağlayan Baran, TÜBİTAK ve Aselsan’ın “Çakıl Milli İşlemci Projesi” kapsamında yerli çip üretimine geçeceğini kaydetti. Türk mühendislerinin Malezya’daki Silterra’da çip üretim eğitimi alacaklarını ifade eden Baran, konuya ilişkin şunları söyledi. “Malezya, çip yatırımı yeteneğine sahip tek Müslüman ülke. Malezya’nın sanayileşerek güçlenmesi çip üretimine başlamasıyla aynı zamanda gerçekleşti. Burada da aynı etkiyi bekliyoruz. Malezya’da çip üretiminden sonraki hedefimiz Türkiye’de çip üretmek.” ÜRETİM 2020 AĞUSTOS’TA Baran, Türkiye ve Malezya arasında Kuala Lumpur Zirvesi’nde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Malezya Başbakanı Dr. Mahathir Bin Mohamad arasında 18 anlaşma imzaladığını belirtti. Anlaşmalardan birinin çip üretimi,
diğerinin çip fabrikası kurma alanında gerçekleştiğini söyleyen Baran, tasarım ve üretim tarafında özel sektörden Yongatek, fabrika kurma tarafında kamudan Tuyar A.Ş.’nin olduğunu ifade etti. Baran’ın üretim için öngördüğü tarih ise 2020 Ağustos’u. MALİYETTE CİDDİ AVANTAJ Ülkemizin savunma, haberleşme, otomotiv ve endüstri alanlarında ihtiyaç duyduğu çipleri hızla üretmeye başlayacaklarını ifade eden Baran, yerli ve milli çiplerin güvenlik, uygun maliyet ve yeni teknoloji açısından büyük katma değer kazandıracağının altını çizdi. Çipte dünyaya bağımlı olmasının Türkiye’nin güvenlik açıklarına zemin hazırladığını söyleyen Baran, sözlerini şöyle noktaladı: “Teknolojide gelinen son noktada bir kod ile bir anda tüm sistemleri durdurmak hiç de imkansız bir olay değil. Yakın bir zamanda ülkemiz haksız kısıtlamalar ve ambargolarla karşılaştı. Türkiye’nin en stratejik konusu olan çip ve elektronik kartları ambargo nedeniyle tedarik edememesini düşünmek bile istemeyiz.”
41
E KO S İ S T E M
“SAVUNMADA DÜNYA ILE REKABETE HAZIRLANIYORUZ” Türkiye’nin en büyük kümelenmesi olan SAHA İstanbul, yerlilik oranı yüzde 70’lere dayanan savunma sanayisinde Milli Teknoloji Hamlesi'nin en büyük destekçisi olarak faaliyetlerini sürdürüyor. Dünyadaki tüm ülkeler için stratejik öneme sahip savunma sanayisinden ihtiyaçlarının yerli üretim ile karşılanması, dışa bağımlılığın olabildiğince azaltılması hemen her ülkenin gündeminde ilk sıralarda yer alıyor. Savunma sanayi üzerinden yapılan ticaret savaşları, günümüzde artık çok daha belirgin ve zorlayıcı hale geldi. Türkiye’de de yaklaşık son 15 yıldır savunma sanayisinde yerlilik oranının artırılması için harcanan yoğun çabalar sonucunda, Türkiye de, dünyada yüksek teknoloji üretebilme kabiliyetine sahip ülkeler arasında yerini aldı.
42
Türkiye’nin yerli ve milli gücünün Barış Pınarı Harekatı’nda kullanıldığına dikkat çeken SAHA İstanbul Genel Sekreteri İlhami Keleş, şöyle devam ediyor: “Türkiye İHA’larıyla, SIHA’larıyla HÜRJET, Altay tankı, ATAK helikopteri, Milli muharip uçağı, HİSAR hava savunma füzesi, MİLGEM ve sayamadığımız daha pek çok milli platform, ürün, teçhizat ve geliştirilen sistemlerle savunma sanayisinde elde ettiği gücünü kanıtlamış durumda. Türkiye artık oyun bozan bir ülke olduysa bunu savunma sanayiindeki gücüyle yapabiliyor.”
TÜRKIYE’NIN SAVUNMA SANAYI GÜCÜ SAHA’DA Türkiye’de savunma sanayisinde gerçek anlamda millileşmenin gerçekleşmesi için kamu, sanayi ve üniversite ekosistemini başarılı şekilde hayata geçiren ve sürdürülebilirlik kazandıran SAHA İstanbul, Marmara Bölgesi’nin ardından tüm Türkiye’nin gücünü milli teknoloji hamlesine kanalize edebileceği bir strateji izliyor. Türkiye’nin savunma sanayisindeki üretim gücünün bir araya geldiği SAHA İstanbul’un 21 şehirden, 23 sektörden, 11’i üniversite olmak üzere 430 üyesi bulunduğuna dikkat çeken İlhami Keleş şöyle devam ediyor: “Ana platformlardan, alt ana sistem üreticilerine, malzeme ve bileşen imalatçılarından Ar-Ge merkezlerine ve üniversitelere kadar farklı büyüklüklerde yüzlerce kurum ve kuruluşu bünyesinde bir araya getirmeyi başaran SAHA İstanbul olarak, savunma sanayimizde yerlilik oranlarımızı arttırmaya, savunma sanayi, havacılık ve uzay endüstrisine yönelik üretim yapan yerli firma sayısını artırmayı amaçlıyoruz. SAHA İstanbul bünyesindeki firmalarda yaklaşık 45 bin kişi istihdam ediliyor.” “BILIM ÜRETECEK BILIM INSANLARINA IHTIYACIMIZ VAR” İHA ve SİHA üretiminde Türkiye’nin rekabet gücünün arttığının altını çizen Keleş “Örneğin son yıllarda önemi artan ve gelecekte çok daha faza kullanılır olacak lazer silahları konusunda dünyada yaşanan gelişmeleri eş zamanlı sürdürerek bu alanda da öne çıkabiliriz. Savunma sanayimizde yerlilik oranlarımızı yüzde 20’lerden yüzde 70’lere yaklaştırdık ancak buradan ileri gidebilmek ve dünyayı yakalamak için temel bilimlerde bilim üretiyor olmamız lazım. Mühendisimizin kullanacağı bilimi üretebiliyor olmalıyız. Aksi taktirde yalnızca anonimleşen bilimle ürün üretmek zorunda kalacağız. Bizim temel bilimlerde bilim üretecek bilim insanlarına ihtiyacımız var.”
YERLI VE MILLI SAVUNMA SANAYISİNIN IŞ BIRLIĞI PLATFORMU: “SAHA EXPO 2020” Yerli ve milli savunma ve havacılık sanayi için önemli bir iş birliği platformu olan SAHA EXPO 2020, 25-28 Mart tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Türkiye’nin yüksek teknoloji üretim potansiyelinin sergileneceği SAHA EXPO 2020’de stratejik öneme sahip yeni ürünler, sistemler ve geleceğin tasarımları dünyanın pek çok ülkesinden gelecek profesyonellerle buluşacak. Savunma Sanayi Başkanlığı’nın desteğiyle Türkiye’nin en büyük sanayi kümelenmesi SAHA İstanbul tarafından organize edilen SAHA EXPO 2020’nin hazırlıklarında sona yaklaşılıyor. 25 - 28 Mart tarihleri arasında İstanbul Fuar Merkezi (İFM) 9-10 ve 11’inci salonda gerçekleştirilecek SAHA EXPO 2020, milli teknoloji hamlesine destek veren tüm paydaşların bir araya geldiği, Türk savunma ve havacılık sanayisinin dünyadaki profesyonellerle buluştuğu görkemli bir buluşma olacak. Yerli ve milli savunma ve havacılık sanayi için önemli bir tanıtım ve iş birliği platformu haline gelen SAHA EXPO 2020, Türkiye’nin ulaştığı üretim potansiyelinin
sergileneceği ülkemizin “yüksek teknoloji üretebilir bir ülke” vizyonuna katkı sağlayacak uluslararası bir platform olacak. YERLI SAVUNMA SANAYI SAHA EXPO 2020’DE BULUŞACAK ASELSAN, ROKETSAN, HAVELSAN, Türk Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ (TUSAŞ), THY Teknik, Baykar, STM, MKEK, Kale Grubu, BMC ve Tümosan gibi Türkiye’nin dünyaca tanınan ana yüklenici firmaları ve yüzlerce tedarikçinin bir araya geldiği en etkin platform olan SAHA EXPO 2020’de üniversiteler ve Ar-Ge merkezleri de en yeni projeleriyle yer alacak. TEKNOLOJI IHRAÇ EDILECEK Dünyanın farklı coğrafyalarından savunma ve havacılık alanında faaliyet gösteren uluslararası firmaların yöneticilerinin, satın alma heyetlerinin, resmi ve özel kurum temsilcilerinin davet edildiği SAHA EXPO 2020’de katılımcılar, uluslararası üreticilerle yüz yüze görüşme, iş birliği yapma fırsatı yakalayacak. TSK ihtiyaçlarının yurt içinden karşılanma oranını maksimuma çıkarmanın, yaratılacak istihdam ve katma değer
ile ülke ekonomisine katkı sağlamanın amaçlandığı SAHA EXPO 2020’de Türkiye’nin sanayi ve teknoloji alanındaki ihracatına önemli katkı sağlanması da hedefleniyor. Katılımcı firmalar fuar sırasında potansiyel müşteriler ve uluslararası partner olabilecek firmaların temsilcileri ile aracısız görüşme yapabilecek. TÜRK MÜHENDISLERININ YENI ÜRÜNLERI TANITILACAK Bu yıl, dört kat daha büyük bir alanda ve çok daha fazla katılımcı ile gerçekleştirilecek SAHA EXPO 2020’de, Türk mühendislerce son bir yılda üretilen yerli ve milli ürünlerin tanıtımlarının yapılacağı, sunumların gerçekleştirileceği özel alanlar yer alacak. Milli teknoloji hamlesine destek veren firmalar, son bir yıldaki çalışmalarının sonunda elde ettikleri başarılı ürünlerini bu alanlarda tanıtabilecek. SAHA EXPO 2020’deki dikkat çekici bir başka bölüm de, kuluçka merkezlerinde geliştirilen savunma sanayisine yönelik yüksek teknoloji üretim projelerinin, geleceğin tasarımlarının tanıtıldığı sergi alanları olacak.
43
E KO S İ S T E M
MÜRGEMER, PROJELERİN ÜRÜNE DÖNÜŞMESİNİ SAĞLIYOR stanbul Kalkınma Ajansı’nın desteğiyle Teknopark İstanbul’da geçen yıl kurulan Marmara Üniversitesi Ürün Geliştirme Merkezi (MÜRGEMER), firmalara ürün geliştirme konusunda destek olarak, projelerinin ürüne dönüştürülmesini sağlıyor. MÜRGEMER Proje Yöneticisi Dr. Selim Hartomacıoğlu, “Merkezimiz, üniversite-sanayi-kamu iş birliği çerçevesinde önemli bir rol oynuyor. Firmaların projelerinin, akademisyenlerin danışmanlığında ürüne dönüştürülmesini sağlıyoruz” diyor. Dr. Hartomacıoğlu ile MÜRGEMER projesinin sürecini ve yarattığı katma değeri konuştuk.
İ
MÜRGEMER projesi hangi misyonla hayata geçirildi? Uluslararası inovasyon indekslerine baktığınızda, Türkiye’deki firmaların ürün geliştirme performanslarının düşük olduğunu görürsünüz. Biz de buradan hareketle, Marmara Üniversitesi İnovasyon Teknoloji Transfer Ofisi (MİTTO) desteği ile önce Teknopark İstanbul sonra da Saha İstanbul ile görüştük. Görüşmeler sonucunda üniversite dışında, doğrudan firmalarla iç içe, yani yerinde bir merkez kurma fikri ortaya çıktı. İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA), 2018 yılında Yenilikçi, Yaratıcı Mali Destek Programı başlıklı bir proje çağrısı yaptı. Bu projeye başvurduk ve değerlendirme süreçlerinden geçerek kabul gördük. Buradaki temel amacımız, firmaların ürün geliştirme süreçlerini iyileştirmek ve onlara bu konuda yardım etmekti. Üniversitelerde ve firmalarda üretilen bilgi, ilk önce teknolojiye daha sonra da ürüne dönüşüyor. Biz bu sürecin sağlıklı işlemesi konusunda destek oluyoruz.
44
İSTKA desteğiyle Teknopark İstanbul’da kurulan Marmara Üniversitesi Ürün Geliştirme Merkezi (MÜRGEMER), firmaların ürün geliştirme süreçlerini iyileştirmesine destek vererek, projelerin ürüne dönüşmesinde önemli rol oynuyor. Yani ilk planda Ar-Ge, ikinci planda UR-GE mi? Aslında biz işin Ur-Ge tarafındayız. Firmalar, üniversitede Ar-Ge çalışmaları yürütmeye başladı ve bu çalışmalar sonucu teknolojiler de ortaya çıkıyor. Bizim buradaki amacımız ise mevcut teknolojileri kullanarak projeleri ürüne dönüştürmek. Bu konuda, eş zamanlı mühendislik yöntemi, sıralı klasik ürün geliştirme yöntemi, proaktif ürün geliştirme, reaktif ürün geliştirme gibi birçok yöntem
DR. SELIM HARTOMACIOĞLU MARMARA ÜNIVERSITESI ÜRÜN GELIŞTIRME MERKEZI (MÜRGEMER) PROJE YÖNETICISI
var. Bu yöntemler kullanılmadığı için yani UR-GE disiplini devre dışı bırakıldığı için alınan desteklerin çoğu süreçlerde tıkanma yaşıyor. Çünkü ürün geliştirme sadece teknik bir şey değil, fikirden ticarileştirmeye kadar olan; pazar araştırması, maliyet analizleri, ürünün pazara çıkması ve çıktıktan sonraki kısımlarını takip eden bir süreç. Biz endüstriyel ürün geliştirme noktasına odaklandık ve bu maksatla kurulduk. Temel hedefimiz, ürün geliştirme kültüründe bir farkındalık oluşturmak ve bu kültürü yaygınlaştırmak. Bunun için de merkezimizde üniversite sanayi iş birliği çerçevesinde ürün geliştirmek ve yine ürün geliştirme alanında eğitim sağlamak istiyoruz. Günümüzde, ürünün prototipini üretmeden bilgisayar ortamında baştan sona bütün tasarımlarını yapabildiğiniz, bilgisayarla bütünleşik ürün geliştirme teknolojisi ön planda. Biz de bu yeni teknolojiler ışığında bilgisayar destekli ürün geliştiriyoruz. Firmalar hangi aşamada size geliyor? Biz aslında ürün geliştirme noktasında hizmet veriyoruz. Firmalar bizden, fikirden ticarileşmeye kadar ihtiyaç duydukları alanlarda destek isteyebildiği gibi bize, bir proje ile gelip bu projeyi geliştirmemizi de isteyebiliyorlar. Bazı firmalar, zaten belli olan süreçleri üzerine sadece eğitim kısmındaki eksiklikleri için destek istiyor. Firmalar, mevcut ürünlerini iyileştirmek, ürünlerindeki
“Proje ile 139 firmaya eğitim desteği sağladık. Eğitimlerimize şu ana kadar 779 kişi katıldı. Seminerlerimize katılan kişi sayısı ise 350’nin üzerinde. Proje ile 27 firmaya da teknik destek sağladık.”
hataları çözmek ya da yeni ürün geliştireceği zaman bizden destek isteyebiliyor. Bu süreçlerde de firmalara yardımcı oluyoruz. Çoğu firmanın üretim altyapısı olduğu için prototip üretimi konusunda firmalar kendi alt yapısını kullanıyor. MÜRGEMER sadece geliştirme boyutunda kalıyor. Uzman desteğini ekibiniz içinden mi yoksa üniversiteden mi sağlıyorsunuz? Burada, benim proje yöneticisi olduğum altı kişiden oluşan bir ekip var. Bir proje geldiğinde üniversiteden o alana uygun danışman desteği alıyoruz. Projelerde, merkez ekibimiz, danışman ve firma çalışanları ile beraber çalışıyoruz. İş modelimizi bu şekilde oluşturduk. Burada firmaların geliştirme ekibiyle beraber daha etkin çalışma yürütmek istiyoruz. Benzer yapılar diğer teknoparklarda da oluşmaya başladı mı? Gebze Teknik Üniversitesi’nin Teknopark’ı, bizden de destek alarak “Tasarım Odaklı Prototip Geliştirme Merkezi’ adında yeni bir proje oluşturdu ve Doğu Marmara Kalkınma Ajansı (MARKA)’dan destek aldı. Buradaki temel mantık şu; firmalar üniversitelere gelerek, danışmanlık hizmeti istiyorlar fakat burada asıl istekleri danışmanlıktan ziyade işin yapılması. Bunun için hem bir vakit hem de büyük bir altyapı gerekli, ama hocalarımızın ne böyle bir altyapıları ne de bu işe ayıracak vakitleri var. Özellikle çoğu KOBİ’nin ürün geliştirme ekibi bulunmuyor.
Bu gibi durumlarda biz devreye giriyoruz ve böylece aslında KOBİ’leri de yatırım maliyetlerinden kurtarmış oluyoruz. MÜRGEMER ne kadarlık bir maliyetle kuruldu? Şu ana kadar ne gibi bir katma değer yarattı? Buranın bütçesi toplam 2 milyon TL. Yüzde 75’ini İSTKA, kalan yüzde 25’ini de Marmara Üniversitesi karşıladı. Teknopark İstanbul da ücretsiz olarak bize yer ve altyapı imkânı sundu. İSTKA tarafından desteklendiği için bizim burada vermiş olduğumuz tüm destekler proje kapsamında ücretsiz olarak veriliyor. Projenin biteceği Mart 2020’ye kadar da ücretsiz olarak devam edecek. Merkezimizin sağladığı çok yönlü avantajlar var. Bu sebeple yeni projeler ile burayı desteklemeye devam edeceğiz. Piyasanın içinde bulunuyoruz. Bir amacımız da insan kaynağı olarak, yüksek lisans ve doktora öğrencilerini kullanarak, firmalar ile burada iş birliği yapmak. Üniversite-Sanayi-Kamu İş Birliği Modeli ile ortaya güzel işler çıkarmayı hedefliyoruz. Şu ana kadar elde ettiğiniz somut çıktılar var mı? Proje ile 139 firmaya eğitim desteği sağladık. Eğitimlerimize şu ana kadar 779 kişi katıldı. Seminerlerimize katılan kişi sayısı ise 350’nin üzerinde. Proje ile 27 firmaya teknik destek sağladık. Merkez kaynak israfının da önüne geçiyor. Projelerin ürüne dönüştürülmesi için
alınan destekler, bir noktaya geldiğinde tıkanabiliyordu. Bu şekilde ürüne dönüşmesini sağladığımız projeler oldu. Örneğin ürünü az çok geliştirmiş fakat tasarım doğrulama yapmadıkları için yurt dışına gitmek zorunda kalan firmalar olabiliyor. Bize bu sıkıntıları yaşamış firmaların geldiği oldu. Biz, bilgisayar destekli, bütünleşik ve analitik çözümlerle ürünlerin geliştirme sürecini sağlayabiliyoruz. Bilgisayar destekli tasarım yazılımları ile ürünlerin üç boyutlu modellerini tasarlıyoruz. Yine tersine mühendislik alt yapımız ile mevcut ürünlerin CAD modellerini oluşturabiliyoruz. Bir diğer önemli nokta da, sadece birkaç proje geliştiren firmaları ilave cihaz maliyetinden kurtarıyoruz. MÜRGEMER açıldıktan sonra Teknopark İstanbul firmalarının ilgisi nasıl oldu? Merkezimiz, Teknopark İstanbul’daki firmalar tarafından oldukça ilgi gördü. Teknoparktaki firmaların bir kısmı hizmetlerimizden yararlandı ve çalışmalar devam etmektedir. Birkaç teknopark kümesiyle birebir de çalıştık. Kuluçka firmalarına prototip ve ürün geliştirme alanlarında çok fazla destek verdik. Bizim montaj ekipmanlarımızı ve atölyelerimizi kullanan firmalar oldu. Eğitimlerimizin gördüğü talep bizi mutlu ediyor. Yeni projelerle merkezimizi devam ettirip firmalarımıza hizmetler sağlayacağız. Bütün firmalarımıza kapımız açıktır.
45
E KO S İ S T E M
"SEKTÖR VE COĞRAFİ OLARAK BAĞIMSIZ BİR AR-GE MERKEZLERİ PLATFORMUYUZ" r-Ge merkezleri tarafından kurulan ve tüm Ar-Ge merkezlerine açık olan, Ar-Ge Merkezleri İletişim ve İş Birliği Platformu ARGEMİP, Ar-Ge yönetim uygulamalarının kıyaslanmasına, Ar-Ge uygulamaları arasında iyi örneklerin ve ortak sorunların ortaya çıkarılmasına ve Ar-Ge merkezleri arasında iş birliğinin artırılmasına yönelik çalışmalar sürdüren bir platform. Kurulduğu günden itibaren üye sayısını hızla artıran ARGEMİP, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı yetkileri ile iyi bir diyalog içinde Teknopark İstanbul’da çalışmalarını sürdürüyor. ARGEMİP Yürütme Kurulu Başkanı Doç. Dr. Yalçın Tanes ve Genel Sekreter Zeki Tuna ile ARGEMİP’in Türkiye’de Ar-Ge kültürünün geliştirilmesinde nasıl bir rol oynadığını konuştuk.
A
ARGEMİP platformunun nasıl oluştuğunu anlatabilir misiniz? ARGEMİP, 5746 sayılı yasaya göre kurulmuş olan Ar-Ge merkezlerinin bilgi ve deneyimlerini birbirleriyle paylaşma ihtiyacından doğdu. Kurumsallaşma süreci 2015 tarihine dayanan ARGEMİP, bürokrasiden uzak, daha rahat ve samimi olsun düşüncesinden hareketle bir platform olarak Teknopark İstanbul’un çatısı altında kuruldu. Üyeleri, 5746 sayılı kanun uyarınca Ar-Ge merkezli olduğu tescil edilen, Ar-Ge merkezlerinden oluşuyor. 14 üye ile kurulan ARGEMİP, her sene yüzde 50 oranında büyüyen bir platform olarak, bugün 99 firmada 109 Ar-Ge merkezine ulaşmış durumda. Üyeliğin serbest olduğu platformun amacı Türkiye’deki Ar-Ge kültürünü yaygınlaştırmak ve birbirimizden
46
Üyelerin Ar-Ge ve teknoloji yönetimi konularını konuşabildiği, problemlerini anlatabildiği ve diğer Ar-Ge merkezlerinin bu konudaki çözümlerini duyabildiği bir platform olan ARGEMİP, 100’ün üzerindeki üyesiyle Ar-Ge kültürünün ülkemizde gelişmesine katkı sunmaya devam ediyor. öğrendiklerimizle daha da ileri taşımak. ARGEMİP, Türkiye’deki tüm Ar-Ge merkezlerine açık olan bir platform. ARGEMİP, know how transferlerinin oluşmasında nasıl bir rol üstleniyor? Adı iletişim ve iş birliği olan platformun genel yaklaşımı, Ar-Ge merkezlerini bir araya getirerek birbirleriyle konuşturabilmek. Çünkü ticari ilişkilerde, farklı şirketlerin bir araya gelerek konuşması çok kolay olan bir şey değil. Bu iletişimi birtakım aktivitelerle sağlıyoruz. Örneğin, her ayın üçüncü Cuma günü düzenlediğimiz, yaklaşık 20 firmanın katıldığı Bilgi ve Deneyim Paylaşımı toplantısı var. Bu toplantılarda konuşulacak o konu hakkında bir kişi sunum hazırlıyor. Yine belli periyodlarla bir uzmanın gelerek, bizi bilgilendirdiği seminerler düzenliyoruz. Bu seminerlere üye olmayan firmalar da girebiliyor. Bu faaliyetlerimizin yüzde 95 kadarını Teknopark İstanbul’da gerçekleştiriyoruz.
DOÇ. DR. M. YALÇIN TANES ARGEMİP YÜRÜTME KURULU BAŞKANI
Web ayağında belli çalışmalarınız var mı? ARGEMİP’in, herkesin erişim sağlayabildiği bir web sayfası bulunuyor. Buradan istedikleri bilgileri alabiliyorlar. Sayfamız aktif ancak henüz interaktif değil. Bu konudaki çalışmalarımız devam ediyor. Elektronik sosyal ortamımızı Linkedin’deki iki ayrı grupla sağlıyoruz. Biri herkese açık biri de sadece ARGEMİP üyelerine
"Bize katılan firmalar, diğer Ar-Ge merkezlerinin neler yaptıklarını görebiliyor. Bu, firmalar için önemli bir dışa açılma mekanizması. Bunun yanında ARGEMİP, bakanlığın verdiği ödevleri karşılayabilecek önemli bir platform." GENEL SEKRETER ZEKI TUNA, BAŞKAN DOÇ. DR. M. YALÇIN TANES VE YÖNETIM KURULU ASISTANI BANU KALKANDELEN açık olan iki farklı grupla, üyelerin ya da merkezlerin birbirleriyle haberleşmesini sağlıyoruz. Ülke geneline yayılma, şubeleşme gibi bir durum söz konusu mu? Biz şubeleşmeye kapalı değiliz. Hatta İzmir’de doğal bir şubemiz oluşmak üzere. Şu anda doğal olarak ağırlık verdiğimiz bölge İstanbul ve Kocaeli ama diğer illerde de genişlemek istiyoruz. Çünkü Türkiye’nin birçok ilinden üyemiz var. Temelde, sektör ve coğrafi olarak bağımsız bir Ar-Ge organizasyonuyuz. Her sektörden ve her bölgeden üyelerimizin olmasını ve merkezi bir lokasyonda buraya üye olunmasını arzu ediyoruz. Merkeziniz, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı nezdinde nasıl bir pozisyona sahip? Bakanlık ve ilgili müdürlüklerle oldukça iyi ilişkilerimiz bulunuyor. Çalışmalarımıza ve görüşlerimize önem veriyorlar. Çünkü genelde Ar-Ge merkezleri, Bakanlığa problemlerini tek tek bildiriyordu. Biz ise firmalardan gelen görüş ve sorunları süzgeçten geçirip, firmaların kendi yapabilecekleri noktalarda onlara yardımcı olup, Bakanlığa ortak olan görüş ve sıkıntıları raporluyoruz. Böylece Bakanlık, bu görüşün bir firmanın değil, çok sayıda
Ar-Ge merkezinin ortak görüşü olduğunu bildiği için onlar açısından büyük bir rahatlık oluyor. Şu an Ar-Ge merkezlerinin bir araya geldiği, temas kurduğu ve Bakanlıkla da ilişkileri iyi olan en büyük grup biziz. Sizin bakanlık ve üyeleriniz arasında köprü olma gibi bir durumunuz da var o zaman. Üyelerimizin arasında Bakanlıkta sesini duyuramayacak kadar küçük olan firmalar da bulunuyor. Biz, Bakanlığa problemleri tek bir şekilde değil, toplu ve genel problemler olarak aktardığımız için daha etkili olabiliyor. Bunun yanında bir de belli konularda oluşturduğumuz çalışma gruplarımız var. Bu çalışma gruplarının ürettikleri raporlar doğrultusunda, TÜBİTAK’a ya da Ar-Ge kuruluşlarına bildirilmesi gerekenleri iletiyoruz. Ayrıca belirli bir konuda farklı görüş açılarına sahip kişilerin sunum yaptığı, yurt dışı projelerine katılan firmaların deneyimlerini paylaştığı seminer ve toplantılar gerçekleştiriyoruz. Bir de Ar-Ge yönetimi ya da Ar-Ge teknoloji yönetimi konusunda verilen eğitimlerimiz var. Ar-Ge merkezleri neden sizin üyeniz olmalı? ARGEMİP, Ar-Ge yönetimi ve teknoloji
yönetimi konusunda konuşabileceği, problemlerini anlatabileceği ve başkalarının da bu konudaki çözümleri duyabileceği bir ortam. Bize katılan Ar-Ge Merkezleri, diğer merkezlerin neler yaptıklarını görebiliyorlar. Bu, firmalar için önemli bir dışa açılma mekanizması. Bunun yanında ARGEMİP’in Bakanlık ile ilişkileri her zaman pozitif ve yapıcı olmuştur. Ortaklı rekabet öncesi iş birliklerinde, düzenlediğimiz eğitim, seminer ve sempozyumlarımızla firmalara, birçok konuda faydalı olduğumuzu düşünüyorum. Bu aralar Bakanlık ve TÜBİTAK’ın çağrıları da projelerin ortaklı projeler olması yönünde. Biz de 100’ün üzerinde üyemizin olduğu bu platformda, ortaklı çalışmalara yeni arayışlar içerisindeyiz. Teknopark İstanbul’un buradaki rolü nedir? Burada yaptığımız etkinliklere firmalar da katılabiliyor ve böylece Teknopark İstanbul’daki firmaların Ar-Ge merkezleri ile konuşabileceği bir ortam doğuyor. Hem Bakanlık hem Teknopark İstanbul hem de biz, Ar-Ge merkezleri ile teknoloji geliştirme bölgelerindeki firmaların birbirine rakip olmadığı aynı ekosistemin paydaşları olduğu görüşündeyiz.
47
D E PA R T M A N
"ÖNCELİĞİMİZ, AR-GE’NİN SÜRDÜRÜLEBİLİR OLMASI VE İŞ BİRLİKLERİNİN ARTMASI" eknopark İstanbul bünyesinde Bilişim Teknolojileri ve ArGe Faaliyetleri Birim Müdürü olarak sekiz yıldır görev yapan Serhat Yıldız’ın müdürlüğünü yaptığı iki birimin de farklı birim ve sorumluluk alanları bulunuyor. “Ar-Ge Faaliyetleri Birimi, Teknopark İstanbul’a firma seçiminden, Ar-Ge proje süreçlerinin denetlenmesine, girişimcilerin devlet desteklerinden yararlanması ve firmalar arası iş birliklerinin sağlanmasına kadar geniş bir alanda sorumluluk almaktadır. Bilişim Teknolojileri birimi ise yeni gelişen teknolojilerin şirketimizin faaliyetleri kapsamında değerlendirilerek uygulanmasına, sistem ve ağ alt yapısını kurgulanmasına kadar kapsamı geniş bir alanda hizmet sunmaktadır” diyen Bilişim Teknolojileri ve Ar-Ge Faaliyetleri Müdürü Serhan Yıldız ile her iki birimin, kurum açısından önemini konuştuk.
T
Ar-Ge Faaliyetleri Biriminin sorumluluk alanına hangi süreçler giriyor? Firmaların global pazarda katma değerli ürünlerle seviye atlaması ve girişimcilerimizin fikirlerini ticari ürünlere dönüştürebilmesi için kurulan Teknopark İstanbul, bu hedef yolunda başarılı sonuçların elde edilmesi için firmalara destek olmaktadır. Birimimiz Ar-Ge firmalarının seçiminden buradaki faaliyetlerinin devamına kadar olan sürecin denetlenmesi, raporlarının hazırlanması, firmalar arası iş birliklerinin geliştirilmesi gibi konularda destek vermektedir. Ar-Ge Faaliyetleri biriminde hedefimiz; mevzuatın getirmiş olduğu destek ve muafiyetlerin uygulanmasının yanında firmaların
48
Teknopark İstanbul Bilişim Teknolojileri ve Ar-Ge Faaliyetleri Birimleri, çok yönlü çalışmalar ile hem Teknopark İstanbul’a hem de yerleşke içindeki firmalara katma değer sağlamaktadır.
SERHAN YILDIZ BILIŞIM TEKNOLOJILERI VE AR-GE FAALIYETLERI DENETIM BIRIMI MÜDÜRÜ birbirleriyle etkileşim halinde olması için ortak paydada buluşturarak projelerin gelişimlerine katkı sağlamak. Teknoloji Geliştirme Bölgemizde, 2019 yılı Kasım ayı itibariyle toplam 5.398 personele istihdam sağlanmıştır. Bölgemizde tamamlanan Ar-Ge proje sayısı 1.142, yürütülen Ar-Ge projesi 556 adettir. Faaliyete geçen Teknoloji Geliştirme Bölgelerinde bulunan şirketlerin, Hollanda başta olmak üzere, Almanya, Amerika Birleşik Devletleri
ve İngiltere gibi dünyanın en gelişmiş ülkelerine yapmış oldukları teknolojik ürün ihracatı 2019 Kasım ayı itibariyle yaklaşık 105 Milyon ABD dolarına ulaşmıştır. Bölgede faaliyet gösteren firmalar tarafından tescil ettirilen patent sayısı 19 ve başvuru süreci devam eden patent sayısı 54’tür. Bu verilerin sağlıklı bir şekilde Argeportal’a girilmesi ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına aktarılması konusunda hizmet sağlamaktayız. Ar-Ge faaliyetlerinde mevzuat ve teşviklerden yararlanmalarının dışında katma değerli hizmetler sunmaya çalışıyoruz. Her ay eğitimler düzenliyor ve bu eğitimlerin içerisinde firmaların Ar-Ge ve teşviklerden en düzgün şekilde yararlanmalarıyla ilgili eğitimler veriyoruz. Eğitimlerimizle firmaların bir sinerji ortamında Ar-Ge projelerini geliştirmelerini hedefliyoruz. Firmalarımızın aylık muafiyet rakamlarını da takip ediyoruz. Aylık verilen raporların yanında yıl sonunda bir de yıllık rapor alıyoruz. Yıllık raporlara göre bir değerlendirme yapıp firmaların Teknopark İstanbul'da devam edip etmeme kararlarını veriyoruz. Proje kabul edilme sürecinde nasıl rol oynuyorsunuz? Teknopark yönetiminin başarısını etkileyen önemli kriterlerden biri de teknopark içerisinde yer almak isteyen girişimcilerin yerleşkeye kabulü ile ilgili karar verme sürecidir. Projelerin Ar-Ge niteliği, çıktısı, nihai ürün hedefi ve aday
“SİBER GÜVENLİK İÇİN FARKINDALIK YARATIYORUZ”
Günümüz dünyasında her geçen gün artan siber ataklar artık daha akıllıca ve planlı olarak yapılmaktadır. Teknopark İstanbul A.Ş.’nin stratejik bir kurum olması sebebiyle bu ataklara karşı siber güvenlik alanında yatırımların en son gelişen teknolojilere paralel uçtan uca, daha sezgisel, öğrenebilen ve kendi kendini koruyabilen yapay zeka destekli sistemlerle korunması için yatırımlar yaptıklarını söyleyen Yıldız, ayrıca Türkiye’de ve Teknopark İstanbul A.Ş.’de uygulanan KVKK (Kişisel Verilerin Korunması Kanunu) ile de oluşan farkındalığın, güvenliğin arttırılmasında iyi bir rol oynadığını ifade etmek isterim. Teknopark içerisinde farkındalığın arttırılması için çeşitli eğitimler ve konferanslarla da Siber Atakların Önlenmesine karşı çalışmaların sürdürüldüğünü belirtmiştir.
girişimcinin hedeflerinin teknoparkın hedefleri ile olan uyumunun ölçülmesi ve yenilikçi ekosisteme uyum gösterip göstermeyeceklerini, mevcut firmalar ile iş birliği potansiyeline sahip olup olmadıklarını; Bilim, Teknoloji ve Değerlendirme kurul üyeleri ile birlikte girişimcilerimizin değerlendirilmesine, ekibimiz ile birlikte destek olmaktayız. Teknopark İstanbul A.Ş.’nin inovasyon kriterleri ve başarı ölçütleri nelerdir? Teknopark İstanbul A.Ş.’nin başarılı olmasındaki temel kriterler; girişimcilerimizin araştırma ve geliştirme faaliyetlerine harcamış oldukları bütçeleri, patent başvuruları, üretilen fikri mülkiyet çıktıları, bölgede yaratılan nitelikli istihdam sayısı, bölgede faaliyet sürdüren işletme sayısı, bölgeden dışarıya yapılan ihracat miktarı gibi vb. diğer tüm göstergelerdir. Uluslararası pazarda rekabet edebilmek ve uluslararası finansman kaynaklarına ulaşabilmek için, küreselleşmenin getirmiş olduğu trendleri yakalamak ve uygulamaya geçirebilmek büyük önem
“Ar-Ge Faaliyetleri biriminde hedefimiz; mevzuatın getirmiş olduğu destek ve muafiyetlerin uygulanmasının yanında firmaların birbirleriyle etkileşim halinde olması için ortak paydada buluşturarak projelerin gelişimlerine katkı sağlamak.” taşımaktadır. Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Endeksi göstergeleri arasına, küresel çapta önem kazanan marka bilinirliği, çalışan memnuniyeti, uluslararası alınan ödüller, patent ve kalite belgeleri gibi kavramlara verilen önemi ve bu konulardaki performansı ölçen çeşitli göstergeler eklenmesinin, teknoparkların uzun vadeli hedeflerine ulaşması açısından büyük
önem taşıyacağı kanaatindeyim. Bu göstergelerin kısa veya orta vadede Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Endeksi göstergeleri arasına eklenmesi, Türkiye’de faaliyet gösteren Teknoloji Geliştirme Bölgelerinin performanslarını artıracak ve hedeflenen başarıyı yakalamalarını sağlayacak adımlardan biri olarak öne çıkması muteberdir.
KURUMSAL HAFIZA DİJİTALE TAŞINDI
milli yazılımlara öncelik veriyoruz. Yakın zamanda mobil uygulamamızı yenileyerek daha kapsamlı bir hizmet sunmayı planlıyoruz. Mobil uygulama ile girişimcilerimizin konumu, anlık mesaj iletimi, servis güzergâhları, yemek menülerinin takibi, yerleşkedeki etkinliklere kadar tüm bilgiler takip edilebilecek mobil platform ağ yapısını oluşturduk. Diğer taraftan; kampüsümüzün 3D haritasını hazırlayarak, yerleşke genelinde binaların yerleri üç boyutlu olarak görülebilecek şekilde sisteme aktarılmıştır.
Kısa süre önce şirketlerinin büyük ölçüde dijitalleşmesini sağladıklarını söyleyen Serhan Yıldız, yapılan çalışmalarla ilgili şu bilgileri verdi: “Mobil ve e-imzaya geçerek kağıt israfını ortadan kaldırdık. Sekiz yıllık hafızanın hepsini dijitalleştirerek e-kütüphane yarattık. Bu sayede, yaklaşık 600 bin evrak dijitalleştirilmiş oldu. Sistem üzerinde istenen bir evraka, ağ üzerinden erişmek mümkün. Kullandığımız yazılımlarda ve sistemlerde yerli ve
49
D E PA R T M A N
BILIŞIM TEKNOLOJILERI BIRIMININ ÖNEMI, SEKTÖRÜNÜN GELECEĞI VE ÖNEMLI TEHDITLERI Bilişim, doğası gereği hızlı gelişen, gelişimiyle de hayatımıza doğrudan etki eden yenilik ve gelişmelerin ortaya çıkmasını sağlayan bir sektör. Türkiye’de, dünyayla paralel olarak endüstri 4.0 dijital dönüşüm, bulut hizmetleri ve nesnelerin interneti konularının gerek katma değerli ürünlerde gerek mobil ürünlerde etkin olacağından hem yazılım geliştirme hem de hizmet tarafında sektörün büyümesine olumlu etki edeceğini düşünüyorum. Günümüzde bilişim sistemlerine yönelik en önemli tehdit olarak tanımlanan siber saldırılar, ancak kapsamlı önlemlerin alınması, gerekli prosedürlerin geliştirilmesi, güvenlik altyapısının uygun hale getirilmesi ve tüm bu önlemlerin birbiriyle uygun şekilde işletilmesi ile mümkündür. En değerli varlık olan bilginin, her türlü tehdide karşı güvenliğinin sağlanması için çözümler üretmek ve bilgi güvenliği büyük resmini oluşturmak adına, Bilişim Teknolojileri birimimizin yeri ve önemi büyüktür. Siber güvenlik tehditleri, ulusal güvenliğin önemli unsurlarından biri haline gelmiştir. Son zamanlarda giderek artan siber ataklar, bu durumun en önemli göstergesidir. Öte yandan yeni nesil iletişim teknolojileri, mobil uygulamalar, scada sistemleri, IOT, İnternet Teknolojileri ile iç içe geçmiş durumdadır. Dolayısıyla da bunlar, birçok siber güvenlik riskine açık teknolojilerdir. Yerli imkânlarla geliştirilmiş ürünler olmadan, kritik altyapıların güvenliğini sağlamanın ve siber evrende söz sahibi olmanın mümkün olmayacağı kanaatindeyiz. Türkiye’nin en çok siber saldırılara maruz kalan ülkeler arasında olduğunun bilincinde olarak, çok ciddi bir farkındalığa da ihtiyacımız var. Bu farkındalığı arttırmak için BT ekibimiz ile birlikte yeni gelişen teknolojileri takip ederek, sistemlerimizi en ileri teknolojik düzeye ulaştırmaya çalışıyoruz.
SERKAN USLU
"Yaklaşık 8 yıldır Teknopark İstanbul A.Ş.’de Bilişim Teknolojileri Biriminde Kıdemli Uzman olarak görev almaktayım. Dijital dönüşüme ve değişime açık her kurumu etkileyecek olan BT altyapı hizmetlerinin sağlanması konusunda çalışmalarıma devam etmekteyim. Hızla değişen teknoloji ile birlikte siber ataklar da gelişerek artmaktadır. Bilişim Teknolojileri sistem alt yapımızı yeni yatırımlarla ve daha ileri teknolojik donanımlar ile güçlendirerek siber ataklara karşı önlemler almaktayız. Özellikle girişimciler siber atakların hedefi olmuş durumda, bu konuda bireysel farkındalığın yaratılması ve kurumsal savunmaya geçilmesinin çok önemli olacağı kanaatindeyim."
“YAZILIM VE SİSTEMLERİMİZİ MİLLİ TEKNOLOJİLERLE YENİLİYORUZ” Birim Müdürü Serhan Yıldız, Bilişim Teknolojileri birimi olarak da Teknopark İstanbul’a katma değerli hizmet üretme sorumlulukları olduğunu belirterek şunları söyledi: “Yerleşkenin altyapı ve üstyapı tüm bilişim hizmetlerinden sorumluyuz ve bu konuda destek sunuyoruz. Kampüsün fiber altyapısını kuruluş
50
BURAK SARAL
"Bilişim Teknolojileri Uzmanı olarak Teknopark İstanbul'da altı yıldır görev almaktayım. Bilgilendirme sistemlerinin teknik yönetimi (mobil uygulama, web sayfaları, 3D Kampüs, Kiosk sistemleri), iş süreçlerinin analizi ve süreçlerin dijital ortama aktarılarak kusursuz hale getirilmesi, sunucuların takibi/yönetimi vb. kurumumuzun ihtiyacı doğrultusundaki çok çeşitli çalışmaların yürütülmesinde severek görev almaktayım. Geçmişe baktığımızda bilişim sistemleri dinamik, hızla değişen/gelişen ve her geçen gün insana ihtiyacın azaldığı bir yapıya sahip. Yakın gelecekte kuantum bilgisayarların yaygınlaşması ile birlikte yapay zekânın çağ atlayarak otonom sunucu ve sistemlerin yönetiminde kullanılacağını dolayısıyla sistem arızalarının, güvenlik sızıntılarının yapay zekâ tarafından bertaraf edilebileceğini düşünüyorum."
aşamasından itibaren doğru kurgulayarak hızlı ve kesintisiz bir internet ağ yapısı oluşturduk. Kuluçka Merkezi’ndeki girişimcilere internet hizmeti sağlamanın yanı sıra özel projeleri için özel internet alanları ayırmaktayız. Teknopark İstanbul’un IT altyapısı olarak da son teknolojileri kullanarak sanallaşma altyapısıyla hem maliyet hem enerji tüketiminin azaltılmasını sağlayan modern bir sistem kurduk.”
GİZEM DAĞLI
"Teknopark İstanbul bünyesinde altı buçuk yıldır Ar-Ge Faaliyetleri Kıdemli Uzmanı olarak görev alıyorum. Firmaların yürütmüş olduğu Ar-Ge çalışmaları aylık ve yıllık olarak düzenli takip edilmekte, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı nezdinde raporlanmaktadır. Teknoparkta faaliyet göstermek üzere başvurusu kabul edilen firmaların, mevzuatın getirmiş olduğu desteklerden doğru ve eksiksiz olarak yararlanabilmesi adına izlenmesi gereken süreci aktararak, sistem üzerinden doğru raporlanmasını sağlıyoruz. Yönetici şirketin sunmuş olduğu hizmetler ve bölgede faaliyet gösteren firmaların yapmış olduğu Ar-Ge çalışmaları sonucunda, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından düzenlenen 2019 yılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri ödül töreninde Teknopark İstanbul olarak “Gelişmekte Olan Teknoparklar Kategorisinde” 2.lik ödülünün sahibi olduk. Bölgede faaliyet gösteren firmaların ihtiyaçlarına yönelik olmak üzere her ay çeşitli konularda eğitim düzenliyor, firmalarımızı konunun uzmanları ile bir araya getirmeyi hedefliyoruz.”
FATİH MUTLU
"Ar-Ge Faaliyetleri Uzmanı olarak yaklaşık bir buçuk yıldır Teknopark İstanbul'da görev yapıyorum. Teknoloji Geliştirme Bölgemizde yer alan tüm firmalarımızın ve girişimcilerimizin Ar-Ge faaliyetlerinin takibini ve kontrolünü sağladığımız Bakanlık portalı ile entegrasyonu olan Argeportal’ın iyileştirilmesi ve geliştirilmesi üzerine gerek sektör ihtiyacı gerekse Bakanlık geri bildirimleri doğrultusunda analizler yapılmaktadır. Bu geliştirmelerle birim hedeflerimizden biri olan dijitalleştirme faaliyetlerimizi bir adım öteye taşıyarak yıl toplamında yaklaşık 3.600 adet raporun elektronik ortamda kontrolü ve onay mekanizmasını canlıya almak istiyoruz. Ayrıca yerleşke içerisinde kurulacak kütüphanede kullanılmak üzere, bölgede yürütülen Ar-Ge projeleri için yapılacak literatür taramaları kapsamında ihtiyaca göre belirlenen yayınevlerinin elektronik kaynaklarına erişim imkanı tanıyacak veri tabanı aboneliklerinin başlatılması için girişimlerimiz bulunmaktadır."
SEDA ÇALIŞKAN
"Teknopark İstanbul’da 1,5 yıldır Ar-Ge Faaliyetleri Uzmanı olarak görev alıyorum. Bölgede faaliyet gösteren firmaları birebir ziyaret ederek, yapmakta oldukları çalışmaları eksiksiz ve doğru bir şekilde ilerletebilmeleri için teknoloji geliştirme bölgelerindeki süreçlerle ilgili bilgi aktarıyoruz. Gözlemlerime göre Teknopark İstanbul’daki girişimci firmalar zaten oldukça deneyimliler ve kurumsal açıdan sistemlerini oturtmuş durumdalar. Bunun yanı sıra her ay düzenli olarak Bilim ve Teknoloji Danışma Kurulumuzda firmalarımızın taleplerinin değerlendirilmesini sağlayarak yeni Ar-Ge projelerinin de sistematik bir şekilde bölgede başlatılmasını organize ediyoruz. Firmalara teşviklerle ilgili yönlendirmelerde bulunmak ve çıktılarına bir şekilde katkı sağlayabilmek bizi de çok mutlu ediyor.”
YASAL DÜZENLEMELER VE KANUNLAR
Ar-Ge teşvikleri ülkemizin önemli bir teknoloji stratejisidir. 4691 TGB sayılı kanunda belirtilen vergi muafiyetleri sayesinde girişimcilerin, araştırma ve geliştirme faaliyetlerini oldukça düşük maliyetlerle ve hızlı bir şekilde gerçekleştirebilmesine birim olarak da destek olmaktayız. Tüm bunlara ek olarak, geliştirilen teknolojilerin prototip ve nihai ürünlere dönüştürülmesi sürecinde gerekli olabilecek dış finansman kaynaklarına kolay erişim sağlayan bir ekosistem de sunulmaktadır.
51
İŞTE KADIN
"İLKO İLAÇ, AR-GE İLE ÇİFT HANELİ BÜYÜYOR" Biyoteknolojik ürünlerle ilgili Ar-Ge çalışmalarını Teknopark İstanbul’da bulunan merkezinde sürdüren İLKO İlaç, Türk bilim insanlarının katkılarıyla geliştirilen, üretimi Türkiye’de gerçekleşecek olan ilk orijinal biyoüstün ilacı sektöre kazandırmaya hazırlanıyor. İLKO İlaç Genel Müdürü ve Selçuklu Holding Yönetim Kurulu Üyesi Hatice Öncel, geliştirdikleri GX-G3 isimli biyoüstün ürünün, 7 milyar dolarlık küresel pazara sahip olduğunun altını çiziyor. eçmiş yıllarda yerli morfin tableti üreten İlko İlaç'ın odağında biyoteknolojik ürünler var. Firma bu alandaki Ar-Ge çalışmalarını Teknopark İstanbul'da bulunan İLKO ARGEM Biyoteknoloji Merkezi'nde gerçekleştiriyor. Biyoteknolojik ürünlerin küresel ölçekte ilaç endüstrisi pazarının yüzde 50’sine sahip olacağına dair beklentiler olduğunu ifade eden İLKO İlaç Genel Müdürü ve Selçuklu Holding Yönetim Kurulu Üyesi Hatice Öncel, “Firma olarak biz de ilk aşamada ağırlıklı olarak kanser ve kansere bağlı hastalıklara yönelik olarak biyoteknolojik ürünler üzerine çalışıyoruz” diyor. 2019 yılını yüzde 50 büyüme ile kapatacaklarını ve 2020’de istihdamı yüzde 5 artıracaklarını söyleyen Hatice Öncel ile, İLKO İlaç’ın yarım asırlık başarılı yolculuğunu ve gelecek hedeflerini konuştuk.
G
Röportajımıza yarım asrı geride bırakan İlko İlaç’ın başarı hikâyesiyle başlamak isteriz. İlko İlaç, bugün geldiği noktada kendini nasıl konumlandırıyor? Köklerimiz; Türkiye’nin ikinci nesil eczacılarından merhum Mustafa Öncel’in 1960’lı yıllarda majistral ilaç üretimi ile başlayan eczane
52
HATICE ÖNCEL İLKO İLAÇ GENEL MÜDÜRÜ VE SELÇUKLU HOLDING YÖNETIM KURULU ÜYESI
eczacılığına ve sonrasında ilaç sektöründeki yatırımlarına dayanıyor. Mustafa Öncel, Türk ilaç sanayinin kurucularından biriyidi. Kendisi özellikle ilaçta yerli ve milli sanayinin var olması zaruretine inanmış ve milli ilaç firmalarının güçlü ve yüksek standartlarda üretim tesislerine sahip olması gerektiğini savunmuştu. İLKO İlaç da bu ilkeler üzerine kuruldu. 50 yılı aşkın birikim ve tecrübenin ışığında; güçlü Ar-Ge yapımız, tüm majör tedavi alanlarını kapsayan ileri teknolojiye dayalı ve katma değerli geniş ürün portföyümüz, biyoteknoloji ve tüketici sağlığı alanındaki faaliyetlerimiz ile global bir ilaç şirketi olma hedefiyle adımlar atan bir şirketiz. Konuyu biraz daha açmam gerekirse kardiyoloji, merkezi sinir sistemi, nadir hastalıklar ve akut ürünler başta olmak üzere bütün majör tedavi alanlarını kapsayan geniş bir ürün portföyümüz var. 2013 yılında biyoteknoloji alanındaki çalışmalarımıza başladık. 2016 yılında
ise tüketici sağlığına farklı bir soluk getirmek üzere Wellcare markasını yarattık. Wellcare; Türkiye’deki sağlam altyapısı, bilimsel ve güvenilir portföyü ile doğumdan itibaren yaşam döngüsünün her aşamasında; sağlık problemlerine çözüm sunma ve yaşam kalitesini yükseltme hedefi için çalışıyor. Hedefimiz, ülkemizi küresel rekabette farklı bir konuma taşımak. Konya’da bulunan üretim tesisinizde bir yılda ne kadar ilaç üretiliyor? 2012 yılında faaliyete başlayan Üretim Tesislerimiz Konya 3. Organize Sanayi Bölgesi’nde yer alıyor. İLKO İlaç Üretim Tesisleri, bugüne dek Anadolu’ya yapılan en büyük ilaç sanayi yatırımı olma özelliği taşıyor. Yıllık 120 milyon kutuya ulaşma altyapısına göre dizayn ettiğimiz üretim tesislerimiz, 2014 yılında İngiltere Sağlık Bakanlığı İlaç Denetim Kurumu MHRA’dan aldığımız EU GMP (İyi Üretim Uygulamaları) ve ISO13485 belgelerine sahip.
“Biyoteknolojik ürünlerle ilgili ilk aşamada ağırlıklı olarak kanser ve kansere bağlı hastalıklara yönelik ilaçlar üzerine çalışıyoruz.”
Hacettepe ve Teknopark İstanbul’da Ar-Ge merkezleriniz bulunuyor. Ar-Ge merkezlerinde ne tür ilaçlar veya ürünler geliştiriliyor? İlaç sektöründe etkin olabilmek için en önemli iki unsura sahip olmanız gerekiyor. Bunlardan biri güçlü Ar-Ge, diğeri ise güçlü üretim imkanı. Biz de bu noktadan hareketle iki Ar-Ge merkezimizi hayata geçirdik. 2009 yılında faaliyetlerine başlayan İLKO ARGEM Ar-Ge Merkezimiz Ankara Hacettepe Üniversitesi Teknokent’te faaliyet gösteriyor. Ülkemizde Ar-Ge konusunda üniversite - sanayi iş birliği içinde alt yapı oluşturularak, Teknokent bünyesinde bu ölçekte yapılan öncü ve örnek bir Ar- Ge yatırımı olma özelliği taşıyan İLKO ARGEM, 2 bin 600 metrekare kapalı alana sahip. İLKO ARGEM’de mevcut geliştirilen ürünlerin yanı sıra ileri teknolojiye dayalı ve katma değerli ürünlerin geliştirilmesi için de çalışmalarımıza devam ediyoruz. Türkiye’nin ilk biyoteknolojik ilaç Ar-Ge merkezi olan İLKO ARGEM Biyoteknoloji Merkezimizin kuruluşunu ise 2015 yılında gerçekleştirdik. Biyoteknolojik ürünlerle ilgili Ar-Ge çalışmalarımızı Teknopark İstanbul'da bulunan bu merkezimizde sürdürüyoruz. Biyoteknoloji alanında Ar-Ge çalışmalarını çok önemsiyor ve çalışmalarımızı ağırlıklı olarak bu noktaya odaklıyoruz. Son bir kaç yıldır biyoteknolojik ilaçlar gündeme daha sık gelmeye başladı. Sizin de 2013 yılında biyoteknoloji yatırımınız olmuştu. O alandaki çalışmalar nasıl gidiyor, meyvelerini toplamaya başladınız mı? Yakın bir gelecekte biyoteknolojik ürünlerin küresel ölçekte ilaç endüstrisi pazarının yüzde 50’sine sahip olması bekleniyor. Büyük yatırım ve bilgi birikimi gerektiren, biyolojik sistemler kullanılarak üretilen biyoteknolojik ilaçlar; kimyasal yöntemlerle yapılan ilaçların tedavi edemediği birçok hastalık için de yeni ufuklar açıyor. Hem yurt içi hem de uluslararası ilaç pazarında rekabet gücüne sahip bir şirket olabilmek için biyoteknoloji alanındaki gelişmelere ve teknolojilere mutlaka uyum sağlamamız gerekiyor.
53
İŞTE KADIN
İlko İlaç olarak bu noktadan hareketle 2013 yılı Aralık ayında, Güney Koreli biyoteknoloji firması Genexine ile bir ortaklık anlaşması imzaladık. Bu anlaşma çerçevesinde, Türkiye'nin ilk biyoteknolojik ilaç araştırma - geliştirme, üretim ve uluslararası pazarlama yatırımı olma özelliğini taşıyan İLKOGEN firmasını kurduk. Biyoteknolojik ürünlerle ilgili Ar-Ge çalışmalarımızı az önce de belirttiğim gibi Teknopark İstsnbul'da bulunan merkezimizde sürdürüyoruz. İlk aşamada ağırlıklı olarak kanser ve kansere bağlı hastalıklara yönelik olarak biyoteknolojik ürünler üzerine çalışıyoruz. Halen biyoüstün, nanobiyoüstün, biyobenzer ve yeni nesil biyoteknolojik ürünler üzerine çalışmalar yapıyoruz. Bu faaliyetlerimize ek olarak Hacettepe Üniversitesi ile nanobiyoteknoloji esaslı ürün geliştirme projemiz devam ediyor. Norveç, İspanya, İtalya ve yine Hacettepe Üniversitesi ile ortak Euronanomed projesinin
GX-G3 ürünümüz, süreçlerin tamamlanmasıyla birlikte Türk bilim insanlarının katkılarıyla geliştirilen, üretimi Türkiye’de gerçekleşecek olan ilk orijinal biyoüstün ilaç olarak tedavideki yerini alacak. GX-G3, 7 milyar dolarlık pazara hitap eden bir ürün olacak.
600+
İLKO İlaç’ta toplam çalışan sayısı
54
%50,5
İLKO İlaç’ın 2019 yılı büyüme oranı
çalışmalarını yürütüyoruz. Sabancı Üniversitesi ile de kanser tedavisinde kullanılmak üzere yerli biyobenzer ilaç geliştirmek üzere iş birliği yaptık. SİMAB isimli bu projemizin sonunda üretilecek ürün; Türkiye’de görülme sıklığı fazla olan kolon, akciğer, yumurtalık, rahim ağzı ve böbrek kanserlerinde kullanılabilecek ve hedefe yönelik etkin tedavi sağlayacak. Her üç projemiz de TÜBİTAK tarafından destekleniyor. Yoğun
Ar-Ge faaliyetlerimizin ilk neticesi olan GX-G3 isimli biyoüstün ürünümüzün Avrupa’da 13 klinik merkezde yapılan Faz II çalışmalarını başarıyla tamamladık. Klinik çalışmalarımızı ulusal ve uluslararası regülasyonların belirlediği kıstaslarla yürüttük. Geçtiğimiz yıllarda yerli morfine imza atmıştınız. Bunun gibi Türkiye’yi dışa bağımlılıktan kurtaran yeni ürünleriniz var mı veya olacak mı? T.C. Sağlık Bakanlığı’nın Pallia-Turk projesi kapsamında, Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi ile 2013 yılı Mayıs ayında başlayan iş birliğimiz çerçevesinde projeye ait tüm çalışmaları, İLKO ARGEM ve İLKO İlaç bünyesinde hayata geçirdik ve yerli morfin tableti ürettik. Bu sayede hastalar morfin tablete hızlı ve düşük maliyetle ulaşabiliyor, ayrıca yurt dışına bağımlılığımızı da azalttık. Morfia ile; TÜBİTAK, TTGV ve TÜSİAD tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen 2016 Teknoloji Ödülleri Yarışması'nda Büyük Firma - Ürün Kategori’sinde Büyük Ödül’ün sahibi olduk. Yine aynı yıl Altın Havan Ödülleri’nde Morfia ile ‘Yılın Ar-Ge Ödülü’nü aldık.
GX-G3, 7 MİLYAR DOLARLIK PAZARA HİTAP EDİYOR Faz II klinik çalışmasını başarıyla tamamladığımız GX-G3 ürünümüz,
“İLAÇ SEKTÖRÜ İÇİN KADIN ÇALIŞANLARI AVANTAJLI GÖRÜYORUM” Kadın istihdamının en yüksek olduğu ilk üç sektörden biri ilaç ve sağlık. Büyüyen Ar-Ge sektörünü, kadınlar için bir avantaj olarak görebilir miyiz? Bir kadın yönetici olarak bunun nedenini neler olarak görüyorsunuz? Sizin şirkette dağılım nasıl? İlaç sektörü, eğitim seviyesi yüksek, nitelikli çalışanların yer aldığı bir sektör. Daha detaylı ve titiz çalışma gerektiren, kalite odaklı bir yapısı var. Ayrıca belli kurallara sahip. Bu yönleriyle sektörümüz kadın çalışanlara oldukça uygun. Sadece Ar-Ge değil, ilaç sektörü için de kadın çalışanları avantajlı görüyorum. Kadınlarımızın çalışma hayatına daha çok katılmasıyla paralel sektörümüzdeki sayının her geçen gün artacağına inanıyorum. Keza bu durumun tüm sektörler için de geçerli olmasını temenni ediyorum. Üretim tesislerimizdeki ekibimizin yüzde 78’i erkek, yüzde 22’si kadın. Ar-Ge merkezlerimizde ise yüzde 73 oranında kadın çalışanımız var. Merkez, Üretim, Ar-Ge ve saha ekiplerimiz dahil tüm çalışanlarımızda ise yüzde 67 erkek, yüzde 33 kadın dağılımına sahibiz.
süreçlerin tamamlanmasıyla birlikte Türk bilim insanlarının katkılarıyla geliştirilen, üretimi Türkiye’de gerçekleşecek olan ilk original biyoüstün ilaç olarak tedavideki yerini alacak. Ülkemizde kemoterapiye bağlı nötropeni tedavisi gören hastaların, daha düşük maliyetle daha uzun süre etki gösteren üçüncü jenerasyon bir G-CSF ürününe erişimi mümkün hale gelecek. Şu anda bu ürünümüz özelinde global iş birliklerine hazırlanıyoruz. GX-G3, 7 milyar dolarlık pazara hitap eden bir ürün olacak. Üretiminizin ne kadarı ihraç ediliyor ve hangi pazarlarda varsınız? Yurt içinde olduğu gibi yurt dışı coğrafyalarda da yaygın olarak yer almak üzere yoğun çalışmalar yürütüyoruz. Bu çerçevede 40’a yakın ülkede ürün ruhsatlandırma ve ihracat faaliyetlerimiz mevcut. Satışlarımızın yüzde 20’ye yakın bölümünü ihracat oluşturuyor.
“2020’DE YÜZDE 5’İN ÜZERİNDE İSTİHDAM ARTIŞI HEDEFLİYORUZ” Küresel ekonomi açısından zor bir yıl olan 2019, sizin için nasıl geçti, 2020 için öngörünüz nedir? 2018 yılında yaşanan derin ekonomik kriz sonrası 2019’un toparlanma yılı olduğunu ancak krizin etkilerinin halen devam ettiğini söyleyebilirim. Tüm olumsuzluklara rağmen bu yılı İLKO İlaç olarak yüzde 50,5 gibi anlamlı bir büyüme ile kapatmayı hedefliyoruz. İhracata ağırlık verdik, portföyümüzü ileri teknolojiye dayalı ürünler ile büyüttük ve iki önemli jenerik ürünü tıbbın hizmetine sunduk. 2020’nin makro ekonomik seviyede daha dengeli bir yıl olacağını öngörüyorum. İLKO olarak 2020’de de yeni ürünlerimizi tedaviye sunmaya devam edeceğiz. Bazı çok uluslu firmalar ile iş birlikleri hayata geçirecek ve yurt dışı pazarlardaki faaliyetlerimizi artırarak sürdüreceğiz. Diğer yandan ekipman yatırımlarımız olacak. Tam bunların ışığında 2020’de yüzde 5’in üzerinde bir istihdam artışı hedefliyoruz. Bugün şirket bünyesinde 600’ün üstünde çalışanımız bulunuyor.
55
MİLLİ TEKNOLOJİLER
"ELAA TECH KANSERDE ERKEN TEŞHİSİ MÜMKÜN KILACAK" Doç. Dr. Tunç Laçin ve Doç. Dr. Gökhan Bora Esmer, TÜBİTAK’tan aldıkları destekle görüntü işleme teknolojisini kullanarak bir platform oluşturdular. Bu platform, hastanın akciğerinde tespit edilen 1 cm civarındaki lezyondan parça alınmasını mümkün kılıyor. Böylelikle hem hastalık erken teşhis ediliyor hem de hasta, defalarca tomografi çektirmek ve endoskopi yaptırmak zorunda kalmıyor. öğüs Cerrahı Doç. Dr. Tunç Laçin ve Elektrik Elektronik Mühendisi Doç. Dr. Gökhan Bora Esmer tarafından kurulan ElaA Tech, kanser tedavisinde, hem hastaları yormayacak hem de teşhis ve tedavi masraflarını azaltacak bir teknoloji geliştirdi. ElaA Teknoloji’nin Kurucu Ortağı Doç. Dr. Tunç Laçin, platformu görev yaptığı Marmara Üniversitesi Hastanesi’nde kullandığını belirterek, “Platform sayesinde, tomografi görüntüleriyle hastalığın nerede olduğunu tespit ederek, oraya giden en doğru yolu çiziyoruz ve cerraha doğru noktayı gösteriyoruz. Ve bunu yüzde 98 doğruluk oranıyla söyleyebiliyoruz” diyor. Doç. Dr. Tunç Laçin ile kanser teşhisleri başta olmak üzere sağlık sektöründe çığır açacak projenin ticarileşme sürecini ve getireceği yenilikleri konuştuk.
G
Proje, nasıl bir ihtiyaçtan doğdu, süreç nasıl gelişti? Ben, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Göğüs Cerrahisi'nde öğretim üyesiyim ve akciğer kanseri ameliyatları yapıyorum. İş fikri de buradan geliyor. Erken teşhis nasıl koyulabilir fikriyle projeye başladık. Bildiğiniz gibi kanser hastalığının teşhisinde ilk olarak akciğer tomografisi çekiliyor ve o tomografide bir lezyon görünüyor. O lekenin, kanser mi; değil mi, diye peşine düşüyoruz. Bir santimetre civarında olan lezyonlar, çok küçük olduğu için parça alınamıyor ve endoskopide de
56
göremiyoruz. Yılda 3-4 defa tomografi çekerek 2020 gibi de ticarileşeceğimizi öngörüyoruz. hastayı ve hastalığı takibe alıyoruz. Parça Aslında Türkiye’de özel bir hastaneden 100 büyürse de kanserden şüphelenip hastayı hasta için sipariş aldık fakat CE belgesinin ameliyata alıyoruz. Ameliyatla çıkarılan parçayı çıkmasını bekliyoruz. Çıktığında ilk olarak patoloji inceliyor ve karar veriyor. Eğer kanser bu hastanemiz platformu kullanmaya hücresi değilse, hasta boşuna ameliyat olmuş başlayacak. oluyor. Kanser ise de bir üst evreye geçildiği için bazen geç kalmış olabiliyoruz. Öyle bir Ürün, içinde nasıl bir teknoloji barındırıyor? sistem yapalım ki, ilk tomografi çekildiği anda Görüntü işleme teknolojisini kullanan bulut görüntü işleme teknolojilerini kullanarak tabanlı bir sistem. Tomografi görüntüleriyle lezyonun görüldüğü noktaya giden bir yol hastalığın nerede olduğunu tespit ediyoruz ve çizelim diye düşündüm. Fikrimi, aynı üniversite görev alan Doç. Dr. Bora DOÇ. DR. TUNÇ LAÇIN Esmer ile paylaştım. Kendisi ELAA TEKNOLOJİ elektrik ve elektronik KURUCU ORTAĞI mühendisi olduğu için yapabileceğimizi söyledi. Biz de bu projeyle TÜBİTAK 1512 desteğine başvurduk ve 130 bin TL’lik bir bütçe alarak iki yılda, projeyi ürüne dönüştürdük. Proje ticarileşti mi, hangi aşamada? Ağustos 2017’de projeye başlamıştık. Ekim 2017’de de Teknopark İstanbul’un Kuluçka Merkezi’ne girmiştik. Eylül 2019 itibariyle de projemiz bitti ve CE belgesine başvurduk. CE sertifikasını aldığımızda tüm dünyaya satabilir konuma geleceğiz. Şubat
daha sonra endoskopi sistemiyle lezyonun olduğu yere en kısa ve doğru yolu çiziyoruz. Google ve Yandex haritalarını kullanarak rota bulmak gibi düşünebilirsiniz. Cerraha, hastaya iğneyi şu noktadan yaparsan, hastalığı vurabilirsin diyoruz. Ve bunu yüzde 98 doğruluk oranıyla söyleyebiliyoruz. Çünkü damar yolunun 3 boyutlu görüntülerini çıkardığımız için sistem, iğnenin batırılacağı en güvenli yeri seçiyor. Sistemi kullanmaya başladınız mı? Dünyada benzer uygulamalar var mı? Evet, görev yaptığım hastanede kullanmaya başladım ve yüzde 98 doğruluk başarısı da buradan geliyor. Dünyada kullanılan Amerikan menşeli üç farklı sistem var. Onların doğruluk oranı yüzde 75’te kaldı. O sistemlerde hastanın üstüne bir elektromanyetik yerleştiriyorlar, aslında bir cihaz satıyorlar. Bizim sistemimiz ise bir algoritma, yazılım veya platformdan oluşuyor diyebilirim. Sistem, bulut tabanlı çalıştığı için dünyanın herhangi bir yerinde bir doktor, sistemi kendi bilgisayarına indirdikten sonra, tomografide görünen kitleye ulaşacak en doğru yolu doktora sunuyor. Şili’deki bir doktor dahi bizim web sayfamızdaki platformu indirerek rahatlıkla kullanmaya başlayabilir. Ekstra bir malzeme veya yazılıma ihtiyaç olmayacak. Bu da bizim bütün dünyadaki doktorlara hızlı bir şekilde ulaşmamızı sağlayacak. Mevcut sistemler, Türkiye’de ve dünyada ne kadar yaygın kullanılıyor? Şu anda kullanılan üç modül çok pahalı sistemler olduğu için çok yaygın değiller. Türkiye fiyatlarına göre sistemin biri 180 bin dolar, diğeri 350 bin dolar civarında. Sağlık uygulama temininde de ödeme sisteminde de bir geri ödemesi yok. Biz uygun maliyetlerle hasta başı ödeme sistemine göre çalışacağız. Çünkü bir cihaz satışımız olmayacak. Bütün dünyaya da sistemi bu şekilde kuracağız. Sisteminiz hastanelere nasıl bir maliyet avantajı sunacak? Bunu tersten cevaplayım dilerseniz. Bizim geliştirdiğimiz sistem kullanılarak hastalara teşhis koyulursa, hesaplamalarımıza göre teşhis maliyetleri yüzde 60 düşüyor.
ELAA TECH, YENİ PROJELERE BAŞLADI
Doç. Dr. Tunç Laçin, TÜBİTAK’tan 1511 ile başka bir projeye daha başvurdukları ve destek aldıklarını belirterek, “Şu anda projenin Ar-Ge çalışmalarına devam ediyoruz. Bir diğer projemiz olan hologram teknolojisi üzerinde çalışıyoruz. İlk, orta ve lise öğrencilerine anatomiyi nasıl öğretebiliriz diye bir eğitim sistemi kurmayı hedefliyoruz” diyor.
“Akciğer kanseri alanında bizim geliştirdiğimiz sistem kullanılarak hastalara tanı koyulursa, hesaplamalarımıza göre teşhis maliyetleri yüzde 60 düşüyor.” Tekrar edilen tomografilerden ve belki boşu boşuna yapılacak bir ameliyattan ve tekrarlanan endoskopilerden de hastayı kurtarmış oluyoruz. Böylelikle hastaları da yormamış oluyoruz. Sisteminiz akciğer kanseri tedavisi dışında kullanılabilecek mi? Bu bir platform teknolojisi olduğu için boşluklu her türlü organda bu teknolojiyi kullanabiliriz. Çünkü biz, havayollarını kullanacağız. Bağırsağa veya prostata ulaşmak için endoskopi sitemleri var. Biz de bütün bu platformun diğer organ sistemlerinde kullanılmasını ikinci iş fikri olarak geliştirmek istiyoruz. Neden, buluşunuzu tüm vücut navigasyonu olarak lanse etmiyorsunuz? Eğer bir yatırımcı bulabilirsek, bütün vücut navigasyonu şeklinde ürünü lanse etmeyi planlıyoruz. Sermaye ile alakalı bir konu. Ödüllendirildiğimiz uluslararası ödül töreninde yaptığımız görüşmelerde, “Siz bu projeyle, ABD’de olsaydınız çok ciddi yatırım alırdınız ve tüm vücut sistemine yönelik lansman yapardınız" yorumunu yaptılar. Fakat Türkiye’de yatırımcıya ulaşmak çok zor. Türkiye’de çok büyük yatırımcılarla görüştük fakat hepsi sağlığa uzak duruyor. Çünkü sertifikasyon süreçleri çok uzun sürüyor, haklılar aslında. Gerçi bizim sürecimiz çok hızlı ilerledi, projemiz iki yılda CE belgesi alabilecek ve ticarileşecek ürün haline geldi. Proje ortaklarından birinin mühendis, birinin de cerrah olması çok büyük avantaj. Teknopark İstanbul
%98
ElaA Tech’in geliştirdiği akciğer navigasyon sisteminin doğru noktayı bulma oranı
yönetimi bu farklılığımızı görerek çok büyük destek oluyorlar. Fakat Türk yatırımcıları ikna etmek çok zor. Yurt dışındaki yatırımcılar da Türkiye’den geliyor olmamızdan dolayı farklı bakıyor. Bizim aslında Amerika pazarına başvurabilmek için yatırımcıya ihtiyacımız var. Klinik çalışmayla beraber sağlık alanındaki bir ürünün Amerika pazarına girmesi 500 bin dolardan başlıyor. Amerika dahil bütün pazara birlikte yayılabilmek için yatırımcı arayışımız var. Aslında ürünün satışı başladığında iki yıl içinde bu sermayeyi oluşturabiliriz fakat bizim platformumuzu gören yurt dışındaki rakipler de ürünün farklı modüllerini geliştirerek pazara girebilirler. Bu açıdan bize sadece fon sağlayacak yatırımcı değil, ticarileşme sürecinde, pazarlama stratejilerinde mentorluk de yapabilecek bir yatırımcı lazım. Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı, bize güvendi ve fon sağladı. Bu destek, bizim ticarileşme sürecimizi çok hızlandırdı, vizyonumuzu geliştirdi. Dünyada ne kadarlık bir pazar mevcut, hesaplanan bir veri var mı? Şu an akciğer navigasyon sistemiyle yıllık 500 milyon dolarlık bir pazardan bahsediyoruz. Tüm dünyada günde yaklaşık 20 bin bronkoskopi yapılıyor. Bunun yanına prostat ve kolon kanser teşhislerini de eklediğimizde daha büyük bir pazar karşımıza çıkıyor. Bu açıdan ürünü 2020 yılında tüm dünyada ticarileştirerek satışa sunmak istiyoruz. Şu an yatırımcı görüşmelerimiz devam ediyor. Sonuç alabilirsek Avrupa ofisini de yakın zamanda açmak istiyoruz.
57
MAKALE
TÜRKİYE’DE KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI REJİMİ
KVKK kapsamında, uyum süreçlerinin tamamlanmaması halinde firmalar ve kurumlar, şikayet üzerine veya doğrudan kurumun tespitiyle her bir aykırılık için 1.000.000 TL’ye kadar varabilen idari para cezalarıyla karşı karşıya kalabilir. Enes Okumuş & Fatih Ermiş Ozbay & Okumus Hukuk Bürosu
eni teknolojilerin ve özellikle dijital çağın da etkisiyle işleme tabi tutulan, üretilen ve internet trafiğinde yer alan veri boyutu her geçen gün artıyor. Firmalar, gerek karar alım süreçlerinde, gerekse de operasyonel süreçlerinde verilerden faydalanıyor ve hatta bu süreçleri doğrudan verilerden çıkardığı anlamlı sonuçlar üzerine kurguluyor. Kişiselleştirilmiş reklam ve pazarlama süreçlerinde tüketici verilerinin
Y
58
yorumlanması, biyobankalar ve DNA bankalarının sağlık sektöründe tanı ve tedavi amaçlı kullanılmasını bu süreçlere örnek olarak gösterebiliriz. Veri temelli ekonomilerin bu denli gelişmesi doğal olarak insanların haklarındaki verilerin mahremiyeti, özel hayatlarının gizliliğine ilişkin çekincelerini de artırdı ve dünyanın farklı ülkelerinde kişisel verilerin korunması noktasında dijital çağın ihtiyaçlarını karşılayacak yeni yasal düzenlemeler yürürlüğe girmeye başladı. Türkiye’de de Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun (“Kanun”) 7 Nisan 2016’da Resmi
Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmesi ve Kanun’un uygulanmasındaki pürüzleri ortadan kaldıran ve gerektiğinde yaptırımlar uygulayan Kişisel Verilerin Korunması Kurumu’nun (“Kurum”) bağımsız bir idari otorite olarak kurulmasıyla bu trend karşılık buldu. KIŞISEL VERI NEDIR VE NASIL İŞLENIR? Kişisel veri, Kanun’da “kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgi” şeklinde oldukça geniş kapsamlı tanımlanmıştır. Bir kişinin ad, soyadı gibi kimlik bilgileri; e-posta,
telefon numarası gibi iletişim bilgileri, sağlık bilgileri, parmak izi, retina gibi biyometrik verileri, DNA gibi genetik verileri, gelir durumu gibi finansal verileri, IP adresi ve daha birçok bilgi bu tanım kapsamında kişisel veri olarak kabul edilmektedir. Bu verilerin ilk elde edilmesinden yok edilmesine kadar gerçekleştirilecek tüm işlemler (elde etme, görüntüleme, sınıflandırma, depolama, yedeğe alma..) Kanun kapsamında “veri işleme faaliyeti“ olarak kabul edilmekte olup verileri işleme tabi tutanlar, Kanun ile ilgili ikincil düzenlemeler ve Kurum kararlarına uyumluluğunu gözden geçirmelidir. KIMLER KANUN KAPSAMINDA SORUMLU? Verilerin işlenme yöntem ve amaçlarındaki karar merci olan “veri sorumluları” Kanun’a uyum süreçlerinde ve yükümlülüklerin yerine getirilmesinde asli sorumludur. Günümüzde firma ve kurumların hepsi personellerine ilişkin özlük bilgilerini İş Mevzuatı gereği kaydediyor, aynı şekilde fatura ve finansal kayıtlar Ticaret Mevzuatı gereği saklanıyor. Birçok firma ve kurum, verileri e-posta ve cloud servisleri alarak depoluyor. Dolayısıyla, firma ve kurumlar yasal zorunluluklar gereği ve teknolojik gelişmeler ışığında her halükarda kişisel veri işlediği için Kanun kapsamında “veri sorumlusu” olarak kabul edilecektir. VERI SORUMLUSU OLARAK NELERE DIKKAT EDILMELI? Veri sorumlularının yükümlülükleri Kanun ve regülasyonlarla detaylı bir şekilde ortaya konulmuştur. Veri sorumlusu firma ve kurumların bu yükümlülükleri dikkate almaması durumunda hapis cezalarından, yüksek miktarda idari para cezalarına maruz kalma riski bulunacaktır. Aşağıda yükümlülüklerden bazılarına örnek olarak yer verilmiştir: l Veri Sahiplerinin Bilgilendirilmesi: Kişisel verisi işlenen veri sahiplerinin hangi kişisel verilerinin hangi amaçlarla işlendiği, bu verilerin nasıl elde edildiği, kimlere aktarıldığı, haklarının neler olduğu konularında mutlaka yazılı olarak bilgilendirilmesi gerekir. İnternet sitelerinde genel olarak rastladığımız
gizlilik politikaları internet sitesi ziyaretçilerinin IP adresi, konum gibi işlenen kişisel verilerine yönelik bilgilendirme metnine örnek olarak gösterilebilir. l Veri Sahiplerinin Başvurularına Yanıt Verilmesi: Firmalar, kişisel verileri işlenen kişilerin talep ve şikayetlerini iletebileceği mekanizmaları (başvuru formu, iletişim hattı gibi) oluşturmalı ve bu mekanizmalar aracılığıyla gelen başvuruları da tatmin edici şekilde yanıtlamalıdır. l Veri Sorumluları Siciline (“VERBİS”) Kayıt ve Bildirim: Yıllık çalışan sayıları 50’den fazla olan veya yıllık mali bilançoları 25 milyon TL’den fazla olan veri sorumluları Kurum’un resmi internet sitesinde oluşturduğu VERBİS paneline kayıt olarak, işlenen kişisel verileri, veri sahiplerini, alınan güvenlik tedbirlerini işaretleyip kategorik olarak bildirmelidir.
VERI GÜVENLIĞI VE YÖNETIMI Kişisel veriler dijital ve/veya fiziki ortamlarda saklanabilmekte olup, firmalarca bu verilerin güvenliğini sağlamaya yönelik gerekli teknik ve idari tedbirler alınmalıdır. Teknik tedbirler, ağ güvenliğinin sağlanması, periyodik sızma ve penetrasyon testlerinin uygulanması, veri maskeleme, yedekleme gibi önlemlerdir. İdari tedbirlere örnek olarak ise şirket politikalarının oluşturulması (bilgi güvenliği, veri saklama ve imha gibi), veri transfer politikalarının hazırlanmasını verebiliriz. Kurum’un firmalar ve kurumlar hakkında şimdiye kadar uyguladığı idari para cezaları incelendiğinde büyük bir çoğunluğunun veri güvenliğine ilişkin yeterli önlemlerin alınmamasından kaynaklandığı görülmektedir. Örneğin Facebook’un aldığı 1.600.000 TL’lik cezada Facebook’un farklı özelliklerinin birbiriyle etkileşimi sonucu meydana gelen güvenlik açığından faydalanan siber saldırganlar erişim jetonlarını kullanarak hesap bilgilerini ele geçirmişti.
Bu noktada, şirket içinden ifşa edilerek veya dışardan siber saldırılar sonucu kişisel verilerin yetkisiz erişime açılması hallerinde süre kaybetmeksizin hem Kurum’a hem de verileri risk altında olan veri sahiplerine bildirim (“veri ihlal bildirimi”) yapılması gerektiğini de vurgulamakta fayda var. Çünkü veri ihlal bildiriminin zamanında yapılmaması ve hatta veri güvenlik açığının geç fark edilmesi Kurum’ca yeterli önlemlerin alınmaması olarak kabul edilip ayrıca cezalandırılmaktadır. UYUM SÜREÇLERI Firma ve kurumların Kanun’a ve ilgili regülasyonlara uyumlu hale gelmesi için uyum süreçlerinin yürütülmesi önem arz eder. Kişisel veri haritasının çıkarılması, veri işleme faaliyetlerinin hukuka uygunluk değerlendirmelerinin yapılması, veri sahibi başvuru süreçlerinin yönetimi, veri açığı acil durum planının hazırlanması, idari ve teknik tedbirlerin hayata geçirilmesi uzmanlaşmış yasal danışmanlar eliyle hayata geçirilecek uyum projeleriyle mümkün olacaktır. Uyum süreçlerinin tamamlanmaması halinde firmalar ve kurumlar, şikayet üzerine veya doğrudan Kurum’un tespitiyle her bir aykırılık için 1.000.000 TL’ye kadar varabilen idari para cezalarıyla karşı karşıya kalabilir.
Birçok firma ve kurum, verileri e-posta ve cloud servisleri alarak depoluyor. Dolayısıyla firma ve kurumlar yasal zorunluluklar gereği ve teknolojik gelişmeler ışığında her halükarda kişisel veri işlediği için kanun kapsamında “veri sorumlusu” olarak kabul edilecektir. 59
LENS
AKINCI TİHA TÜRKIYE’YI 4 ÜLKE ARASINA TAŞIDI! Baykar’ın geliştirdiği Akıncı Taarruzi İnsansız Hava Aracı (TİHA), ilk uçuş testini başarıyla gerçekleştirdi. Böylelikle Türkiye bu sınıfta insansız hava aracına sahip dünyadaki dört ülkeden biri oldu.
Yerli ve milli imkânlarla Baykar Milli S/İHA Sistemleri Üretim ve Ar-Ge Tesisleri'nde geliştirilen ve Türkiye'nin en gelişmiş özelliklere sahip insansız hava aracı olan Bayraktar Akıncı TİHA, ilk uçuşunu başarıyla gerçekleştirdi. GELIŞMIŞ OTONOMI VE YAPAY ZEKA Bünyesinde EO/IR kamera, ASELSAN tarafından milli olarak üretilen AESA radarı, görüş hattı ötesi (uydu) bağlantı ve elektronik destek sistemleri gibi kritik yükler taşıyacak olan hava aracı, gelişmiş yapay zeka özelliklerine de sahip olacak. Ayrıca bulundurduğu 3 adet yapay zeka bilgisayarı vasıtasıyla sensörlerden ve uçak üzerinde bulunan kameralardan aldığı verileri kaydederek bilgi toplayabilecek. 60
Bünyesinde EO/IR kamera, ASELSAN tarafından milli olarak üretilen AESA radarı, görüş hattı ötesi (uydu) bağlantı ve elektronik destek sistemleri gibi kritik yükler taşıyacak olan hava aracı, gelişmiş yapay zeka özelliklerine de sahip olacak.
TEKNIK ÖZELLIKLER
Seyir Hızı: 150 knot Azami Hız: 250 knot Servis Tavanı: 40 bin fit Dayanım: 24 saat Kanat açıklığı: 20 metre Uzunluk: 12,3 Yük taşıma kapasitesi: 1350 kg Azami kalkış ağırlığı: 5,5 ton Tahrik sistemi: Turboprop - 5 palli pervane Motor Gücü: 2X450hp ya da 2X750hp
TEKNIK KABILIYETLER
l Hataya Dayanıklı Sistem Mimarisi l Üç Yedekli Uçuş Kontrol Sistemi l Yedek Sensör ve Aktüatörler
l Havadan Yere Akıllı Mühimmat Atışı l Havadan Havaya Mühimmat Atışı l Uydu Haberleşme
l Gelişmiş Otonomi ve Yapay Zeka l Gelişmiş Radar Sistemi
l Elektro-Optik ve Termal Görüntüleme l Hedef İşaretleme
61
İYİ FİKİR
B2METRIC YAPAY ZEKA ILE SIGORTALAMA FINANSAL RISKLERINI MINIMIZE EDIYOR Teknopark İstanbul’un kuluçka merkezi Cube Incubation firmalarından B2Metric, yapay zeka teknolojisini kullanarak, finans, sigortacılık ve perakende sektöründeki firmaların risk faktörlerini minimize edip tasarruf sağlarken, tüketicilerin maliyetlerini düşürüyor.
ÜBİTAK desteğiyle 2018 yılının ilk çeyreğinde Teknopark İstanbul Kuluçka Merkezi’ne girdiklerini söyleyen B2Metric Kurucu Ortağı Murat Hacıoğlu, yapay zeka tabanlı perakende sektörüne yönelik akıllı pazarlama projesiyle ekosisteme girdiklerini hatırlatıyor. Finans, sigorta ve perakende sektöründe veri işleme ihtiyacının çok ciddi anlamda arttığını söyleyen Murat Hacıoğlu, B2Metric’in bu anlamda ne gibi çözümler sunduğunu TARGET'e anlattı.
T
Proje fikri nasıl oluştu, hangi sektörlere yönelik ürün geliştirdiniz? Tüm dünyada finans, sigorta ve perakende sektöründe veri işleme ihtiyacı çok ciddi anlamda arttı ve bu veriyi doğru analiz edip, önümüzdeki aylar ve yıllar için tahminlemeyi doğru yapabilecek yapay zeka modellerini kurgulamak da büyük önem kazandı. Sigorta sektörüne yönelik hem yazılım hem de danışmanlık hizmeti veriyorduk ve o sektörün ihtiyaçlarını çok iyi analiz edebilmiştik. Tüm dünyada artık her şeyin sigortalanması gibi bir trend oluştu ve dolayısıyla da üretilen poliçe sayısı artıyor.
62
MURAT HACIOĞLU VE TUNA SÖNMEZ B2METRIC AI KURUCU ORTAKLARI
Bu süreçlerin bir şekilde dijitalize ve otomatize edilmesi gerektiği farkındalığı oluştu. Tüketicilere kadar yansıyan yüksek poliçe maliyetlerini nasıl düşürebiliriz diye pazar araştırması yaptığımızda, bunun yolunun sigortacılara yapay zeka ile yardım etmekten geçtiğini gördük. Çünkü sigorta firmalarının poliçe fiyatlarını yükseltmelerinin en büyük sebebi, riskli poliçeler ve sahtekarlıklarla uğraşmalarından kaynaklanıyor. Dünya genelinde tüm poliçe ve sigortalama işlemlerinin yüzde 10 ila yüzde 20’sinde sahteciliğe rastlandığına dair tespitler var. Risk faktörünü elemine ettiğimizde bu maliyetleri düşürebileceğimizi düşündük. Biz, geleceğimizi daha uygun maliyetlerle ve doğru şekilde sigortalama hedefiyle yola çıktık diyebilirim. Yapay zeka bunu nasıl yapacak? Müşterinin incelenmesi ve geçmiş datanın doğru analiz edilebilmesi çok önemli. Datanın analizinin yanı sıra dökümanların ve fotoğrafların analizi de önemli. Yapay zeka, veri ve dökümanların analizini sağlayarak risk faktörünü çıkarıyor. Aynı şekilde hasar gerçekleştiğinde yapay zeka, çekilen ve sisteme gönderilen fotoğrafları analiz ederek, hasar maliyetini hesaplıyor. Bir servisin, ekspertizin veya ustanın inisiyatifine bırakmıyor. Yapay zeka, hangi parçanın hasarlı olduğunu, değişmesi gerektiğini söylüyor. Bizzat benim başıma gelen bir olay var. Bir ameliyat oldum ve doktorun yazmış olduğu raporda bir ifadeyi yanlış kullanması nedeniyle, sigorta şirketi bu rahatsızlığın sigortalanma öncesi var olduğunu belirterek, ameliyat masraflarını karşılamadı. Yapay zeka, insanların yanlış karar verme etkenlerini de ortadan kaldırıyor. Yapay zeka insan faktörünü ortadan kaldıracak mı? Yapay zeka teknolojisi, insan faktörünü tamamen ortadan kaldıracak diye de bir algı oluşmamalı. Bu diğer sektörler için de geçerli. Şu an için her şeyin tam otomasyonda çalıştığını veya çalışacağını söyleyemeyiz. Sistemi inceleyen ve denetleyen insan faktörü her zaman olacaktır. Yapay zekayı işimizi kolaylaştırsın diye kullanacağız. Bizim yaptığımız
“Global düzeyde 20 müşteriye ulaşma hedefimiz var. Ürünümüzü orta ve büyük ölçekli 20 firmada kullanılabilir hale getirmek istiyoruz. Şu anda 10 kişiden oluşan ekibimizi de 30-40 kişiye çıkarmak istiyoruz.” sistemde de insanların o süreçler için harcadığı vakti, en aza düşürerek insanın o vaktini başka bir çalışmaya harcamasına imkan tanıyacağız. Geliştirdiğiniz ürün özelinde süreci değerlendirirsek ne deriz? Ürünümüzü öne çıkartan şey, makine öğrenmesi süreçlerini otomatikleştiren bir yazlım aracı sunuyor olmamız. Firmaların kendi sistemlerine kolay adapte edebileceği bir sistem geliştiriyoruz. B2Metric yazılımımız, sahip olduğu gelişmiş makine öğrenmesi algoritmaları sayesinde, piyasadaki analitik sistemlerle karşılaştırıldığında yüzde 15 daha iyi sonuçlar veriyor. Bu da hasar maliyetleri, poliçelendirme süreç maliyetlerinde yüzde 10 tasarruf anlamına geliyor. Sigortacılık sektöründe kötü niyetli, sahtecilik olarak kabul edebileceğimiz davranışlar mevcut. Bazen sahtekarlık nedeniyle sigorta şirketi, ciddi tazminatlar ödemek zorunda kalıyor ve günün sonunda bunun maliyetini de diğer portföy sahiplerine yansıtıyor. Biz, riskli portföyleri azaltacak yapay zeka yazılımını hazırlıyoruz. Ürünün ticarileştirilmesi anlamında hangi aşamadasınız? Projenin ürünleşmesi ve ticarileşmesi anlamında ciddi adımlar attık. Ürünü pazarladığımız sigorta, finans ve telekomünikasyon sektörlerinden müşterilerimiz var. Yatırımcı arayışınız var mı? Aslında şu sıralar bir yatırımcı turundayız ve yakın zamanda bir yatırım almayı hedefliyoruz. Şu ana kadar şirketin, sattığı ve satmakta olduğu ürün ve servislerden elde ettiği gelirlerle kendini döndürmesi sağlandı. Orta vade için belirlediğimiz hedeflere ulaşmak için stratejik bir yatırımcı ile iş birliği arayışı içindeyiz.
Orta vadedeki hedefiniz nedir? Global düzeyde 20 müşteriye ulaşma hedefimiz var. Ürünümüzü, orta ve büyük ölçekli 20 firmada kullanılabilir hale getirmek istiyoruz. Şu anda 7 kişiden oluşan ekibimizi de 30-40 kişiye çıkarmak istiyoruz. Türkiye başta olmak üzere üç ülkede ofis hedefliyoruz. Amerika ve Avrupa’da büyüme hedefimiz var. İddialı hedefler. Pazarda nasıl bir rekabet var, güçlü rakipleriniz var mı? Geçen yıl, İTÜ’nün InnoGate Uluslararası Hızlandırma Programı ile Amerika’ya gittik. Yurt dışında pazarda yatırıma ulaşma imkânı çok daha iyi durumda. İki, üç rakibimizi incelediğimizde Avrupa’da ciddi anlamda yatırım toplamış olduklarını gördük ve büyüme evresindeler. Ayrıca pazarda büyük firmalar da var. Müşterinin ihtiyacını doğru analiz edip doğru fiyatlandırmayla ürünü sunarsanız rekabetçi olabilirsiniz. Biz bu ürünü sigorta sektörüne uyarlarken bu sektörün kullandığı büyük analitik yazılımlar da vardı ve hâlâ daha var fakat zamanla, yapay zeka tabanlı yeni yazılımlar ve şirketlerin bunların yerini alacağını düşünüyorum. Zor bir pazar fakat fırsatları da var. Ürününüz, firmalara zaman avantajı dışında somut olarak ne kadar tasarruf sağlıyor? Bizim ürettiğimiz risk analiz modeli, Türkiye’deki firma ölçeklerini düşündüğümüzde, firmaya yıllık 2 ile 5 milyon TL arasında bir kazanç sağlıyor. Yurt dışındaki firmalar için düşündüğümüzde çarpanları dolara çevirebilirsiniz. Yani 2 milyon dolar ile 5 milyon dolar arasında değişebilir. Bizim şu anda çalıştığımız müşteriler de bu tespitimizi doğruluyor.
63
TREND
DONANMALARIN YENI STRATEJIK ARACI
MiNi DENiZALTILAR En güçlü savaş aracı olarak görülen denizaltılar, Birinci Dünya Savaşı’nın kaderini etkilemiş, İkinci Dünya Savaşı’nda kritik önem kazanmış, Soğuk Savaş'ta ise kilit rol oynamıştı. Son yıllarda ise teknolojik gelişime bağlı olarak denizaltılar form değiştirip küçülerek donanmalarda rol almaya başladı. İngiltere mini denizaltı teknolojisinde öncü olsa da İran, denizaltı stratejisini mini denizaltılara bağlamış durumda. Türk Deniz Kuvvetleri’nin henüz bu alanda bir çalışması bulunmasa da Teknopark İstanbul firmalarından DATUM, 2013 yılından beri mini denizaltı teknolojisine yönelik yaptığı Ar-Ge çalışmalarıyla dikkat çekiyor. 64
eniz ve okyanus sularının altındaki sualtı gücü her geçen gün daha stratejik bir hale bürünürken, denizaltılar, bugüne kadar icat edilmiş en güçlü tekil askeri donanımlarından biri olarak kabul ediliyor. Bazı görüşlere göre uçak gemilerinin ardından en gelişmiş ve en güçlü savaş aracı olarak anılan denizaltılar, uzak mesafelerdeki deniz ve kara hedeflerine saldırı imkânı sağlamasıyla diğer donanımlardan sıyrılıyor. Günümüzde sadece 10 ülke özgün sualtı savaş platformu tasarım ve üretim kabiliyetine sahip. Yerli sualtı teknolojilerinin geliştirilmesi için atılacak adımlar Türkiye’nin geleceğin
D
en rekabetçi alanlarından birinde öncü ülkeler arasına girmesini sağlayacak. Oscarlı Yönetmen James Cameron, 2012 yılında Büyük Okyanus’un batısındaki Mariana Çukuru'na Deepsea Challenger adlı bir denizaltı ile tek başına dalmıştı. Derin denizlerde güneş ışıklarının ulaşamadığı yerlerde mini denizaltıların kullanılması ona popülerlik kazandırdı. Donanmalar, daha kısa sürede tamamlanması ve düşük maliyetli olması nedeniyle son yıllarda mini denizaltılarını filolarına eklemeye başladı. Mini denizaltı araçlar, boyu 30 metre ve çapı 3 metreyi geçmeyecek boyutlardaki insanlı, sualtında başka bir gemiye bağlı olmaksızın bağımsız olarak hareket edebilen araçlar olarak tanımlanıyor. 21’inci yüzyılın gelişen teknolojileri, denizaltılar veya sualtında kullanılan insanlı veya insansız bütün donanma araçlarını betimlemek üzere kullanılan “sualtı savaş platformlarının” çehresini ve kabiliyetlerini hızla değiştirdiği gibi görünse de DATUM Kurucularından Cansın Özden, “Aslında denizaltıcılık tarihinde tasarlanan ilk denizaltılar hep mini denizaltılardı. Bunun ilk örneklerinden biri olan Abdülhamit Denizaltısı 31 metre boyunda ve 3.5 metre çapındaydı. Dünyada ilk defa torpido atışı yapan denizaltıydı” diyerek önemli bir detaya dikkat çekiyor. İngiltere’de yapılarak parçalar halinde İstanbul’a getirilen ve Taşkızak Tersanesi’nde birleştirilen Abdülhamit ve Abdülmecit denizaltıları, deneme seyirleri ve torpido atışları sonrası kızakta çürümeye terkedilmiş. Cansın Özden, “Maalesef ülkemizde bu çalışmalar, nasıl olduysa devam ettirilememiş ve önce Hollanda ve İngiltere, ardından da ikinci dünya savaşı sonrası Amerikan denizaltılarının göreve girmesi ile Amerika’ya denizaltı konusunda bağlı kalınmış. 1972 yılında başlayan Ay sınıfı denizaltı projesi ile de Alman denizaltılarıyla tanışılmış ve bu durum günümüze kadar uzanmıştır” diyor. Bugün mini denizaltıların hala birçok ülke tarafından çok çeşitli amaçlarla kullanıldığını söyleyen Cansın Özden,
Cansın Özden DATUM Kurucularından
mini denizaltının kısa tarihi ile ilgili şu bilgileri paylaşıyor: “Denizaltıcılık tarihinin mihenk taşlarının başında gelen Holland 1 denizaltısı, İrlanda asıllı Amerikalı bir lise fizik öğretmeni olan John Philip Holland’ın yaptığı, bir mini denizaltıdır. Bu denizaltının inşasından sonra yavaş yavaş Holland’ın bu projeleri, büyüyerek Amerika’nın nükleer denizaltılarını inşa edebilecek seviyeye gelmiştir. İngiltere’ye gönderilen bir Holland mini denizaltısı da İngiltere’deki denizaltı inşa tarihini başlatmıştır. Askeri amaçla kullanımda Mini Muharebe Denizaltıları, SAT (Sualtı Taarruz) timleri için intikal araçları, denizaltıdan personel kurtarma araçları ve test araçlarını sayabiliriz. Sivil amaçla kullanılan mini denizaltılar; turistik ve deniz dibi araştırma amaçlarıyla kullanılmaktadır. Mini muharebe denizaltıları İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya ve Japonya tarafından çokça kullanılmıştır. Suyun altında kısa mesafeler kat ederek, büyük savaş gemilerine üzerinde taşıdığı torpidoları ile saldırı düzenleyecek kadar yaklaşabilen mini (İngilizce tabiriyle midget yani cüce) denizaltılardı. Bu konuda son zamanlarda en çok çalışma İran tarafından yapılmaktadır. Nahong ve Ghadir sınıfı mini denizaltıları yaklaşık 30 milyon dolara mal etmekte ve bunlardan şimdiye kadar bilinen 23 adedini tamamlayarak göreve almış bulunmaktadırlar.”
65
TREND
İRAN, DENIZALTI STRATEJISINI MINI DENIZALTILARA BAĞLADI Biraz zorunluluktan biraz da stratejik açıdan İran’ın, denizaltı stratejisini bu araçlara bağladığını söyleyen Özden, şöyle devam ediyor: “Üzerindeki ambargolar ve çok pahalı olmaları nedeniyle İran, çok yüksek teknolojik denizaltıları satın almak veya ülkesinde inşa etmek yerine yerli imkanlarla geliştirdiği bu mini denizaltıları ön plana çıkarmaktadır. Bu denizaltılar bilindik muharip denizaltılara nazaran daha az teknolojik de olsalar stratejik olarak bunlarla mücadele edebilmek için karşı tarafın da sahada ya yine bir denizaltı ya da bu kadar küçük ve dolayısıyla da sessiz olabileceği varsayılan mini denizaltıları tespit edebilmek için ciddi DSH (Denizaltı Savunma Harbi) yürütebilecek bir su üstü gemisine ihtiyaç duymaktadır. İran’ın elinde olan bu 23 adet mini denizaltı da rakibin işini bayağı zorlaştırmaktadır.” Özden, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri kullanılan, kuru ve açık tipleri olan SAT intikal araçlarının da bugün Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Rusya, İsveç başta olmak üzere birçok ülke tarafından geliştirildiğinin altını çiziyor. Birçok ülkede hidrodinamik araştırmalar için ve ana inşa projesi öncesinde sistemin teknik özelliklerinin anlaşılması için prototip boyutunda mini denizaltılar kullanıldığını söyleyen
Cansın, bunlar üzerinde deneyler gerçekleştirilerek, gerçek boyutlu geminin hidrodinamik ve hidroakustik performansının saptanmasına yönelik çalışmalar yapıldığını belirtiyor. Türkiye’de benzer çalışmaların yapılıp yapılmadığı sorusuna; “Bildiğimiz kadarıyla mini denizaltılar konusunda Deniz Kuvvetlerimizde bir çalışma bulunmamaktadır” diyen Cansın Özden, şu bilgileri paylaşıyor: “Türkiye’de muharip denizaltılar Gölcük Tersanesi’nde inşa edilmektedir. Alman HDW Tersanesi’nin tasarımı ve kontrolünde Ay sınıfı ve ardından Preveze ve Gür Sınıfı denizaltılarla devam eden inşa çalışmaları günümüzde yine HDW’nin (şimdiki adıyla TKMS (Thyssen Krupp Marine Systems)’ın aldığı ihale kapsamında Reis sınıfı denizaltılar, Gölcük’te
“İTÜ Ata Nutku Gemi Model Deney Laboratuvarı’na DATUM tarafından kurulan bir sistem sayesinde denizaltı ve sualtı araçlarının direnç ve sevk deneyleri artık ülkemizde gerçekleştirilebilir hale geldi.” 66
Deniz Kuvvetleri çalışanlarımız tarafından inşa edilmektedir. Fakat bildiğimiz kadarıyla mini denizaltılar konusunda Deniz Kuvvetlerimizde bir çalışma bulunmamaktadır. DATUM Denizaltı Teknolojileri Uygulama ve Mühendislik A.Ş. olarak 2013 yılından beri hem Teknopark İstanbul’da yer alan ofisimizde hem de İstanbul Teknik Üniversitesi’nde yer alan laboratuvar/atölyede mini denizaltıların geliştirilmesine yönelik Ar-Ge çalışmaları yapmaktayız.” “DENIZALTI TASARIM VE TEKNOLOJISINE, MINI DENIZALTI ILE BAŞLANMALI” Türkiye gibi denizaltı tasarımı konusunda gelişmek ve kendi denizaltılarını tasarlamak isteyen ülkelerin öncelikle mini denizaltılar yapması gerektiğini düşünen Özden, nedenini şöyle açıklıyor: “Aynı Rusya’nın Typhoon sınıfı denizaltılarının prototipi üzerinden gerçek geminin teknik özelliklerine hakim olduğu gibi Türkiye de böyle mini denizaltılar üzerinde çok düşük maliyetlerle ama bir o kadar da gerçekçi olarak “Milli Denizaltı” çalışmalarında alternatif gövde ve pervane formları deneyebilir ve bunların tasarıma etkilerini değerlendirebilir. Aksi takdirde denizaltı tasarım çalışmalarında süreç İspanya'nın başına gelenlere dönebiliyor. İspanyol Navantia Tersanesi, uçak gemisi tasarımı yapabilecek seviyede kabiliyetli bir tersane olmasına rağmen S80 denizaltı projesinde büyük prestij kaybetti. Bundan bizim de kendi projemiz için sonuçlar çıkarmamız ve muharip
“Proje kapsamında ortaya çıkarılması planlanan ürünlerimizin, sonraki çalışmalarla türetilerek, Türk Deniz Kuvvetleri ve Türk savunma sanayisindeki birçok ihtiyaca cevap verebilir hale getirileceğini öngörmekteyiz.” denizaltılardan önce mini denizaltılar tasarlayıp inşa ederek tecrübe kazanmamız gerekiyor.” İTÜ’NÜN TEKNOLOJI ŞIRKETI, DATUM’A STRATEJIK ORTAK OLDU Cansın Özden, DATUM’un 2013 yılında başlattığı mini denizaltı projesinin geldiği seviyeyle ilgili de şu bilgileri veriyor: “Mini denizaltılar üzerinde akademik ve Ar-Ge çalışmaları yürütüyoruz. 21 Haziran 2018 tarihinde, geliştirmekte olduğumuz yerli ve milli projelerin önemine inanan İTÜ’nün teknoloji şirketi İTÜNOVA da DATUM A.Ş.’ye “stratejik ortak” olarak ilgili platformlarda projeye teknik ve mali destek sağlama konusunda irade gösterdi. DATUM ekibi olarak bir yandan mini denizaltı tasarımları yapıyoruz diğer yandan da ülkemize Milli Denizaltı çalışmaları sırasında ihtiyaç duyulacağına inandığımız bazı sistemleri kazandırmak konusunda çalışmalar yürütüyoruz. Deney sistemleri ve yazılımlar hazırlıyoruz. Genel denizaltı tasarımı konusunda yaptığımız çalışmalara, denizaltı mukavemeti konusunda inhouse olarak geliştirdiğimiz programlarımızı ve sonlu eleman analiz yöntemleriyle yaptığımız akma ve burkulma analizleri ile denizaltı ve basınçlı kap mukavemeti konusunda hiçbir eksiğimiz kalmadığını söyleyebilirim. Denizaltılar için çok önemli bir konu olan akustik konusunda HAD (Hesaplamalı Akışkanlar Dinamiği) yöntemleriyle gerçekleştirdiğimiz ve sonrasında kavitasyon tüneli deneyleriyle
de doğruladığımız pervane gürültü tahmini çalışmalarımız bulunuyor. Bu konudaki çalışmalarımızı uluslararası yayına da dönüştürmüş bulunuyoruz. Denizaltı hidrodinamiği konusunda hem hesaplamalı akışkanlar dinamiği hem de deneysel olarak yaptığımız önemli çalışmalar bulunuyor. İTÜ Ata Nutku Gemi Model Deney Laboratuvarı’na DATUM tarafından kurulan bir sistem sayesinde denizaltıların ve sualtı araçlarının direnç ve sevk deneyleri artık ülkemizde gerçekleştirilebilir hale geldi. Bu konuda yaptığımız doğrulama çalışmalarımızı 5-10 Ağustos 2018 tarihlerinde Hamburg Teknik Üniversitesi’nde Amerikan Donanması’nın Office of Naval Research tarafından düzenlenen Symposium on Naval Hydrodynamics Konferansı’nda sunmuş ve bunu son derece saygın bir akademik dergide yayınlamış bulunuyoruz. Bunlar DATUM olarak yaptığımız Ar-Ge çalışmalarının dünya çapındaki geçerliliğinin bizce en kıymetli kanıtıdır. Denizaltının parçalarını sistem sistem deneyerek bunların imalatı ile ilgili gereken Ar-Ge çalışmalarını tamamladıklarını söyleyen Özden, şöyle devam ediyor: “Datum olarak üzerinde çalışmakta olduğumuz projelerin başında bir test aracı geliyor. Milli Denizaltı çalışmaları sürecinde ülkemizdeki savunma sanayi şirketlerince denizaltılarda kullanılmak üzere geliştirilen sistemlerin oldukça uzun süren ve zahmetli olan testlerinin büyük kısmının bu aracımızda gerçekleştirilmesini istiyoruz.”
DATUM TARAFINDAN GELIŞTIRILEN PROJELER
DATUM’un üzerinde çalıştığı öncelikli projelerden olan test aracının, denizaltı inşa edebilen az sayıda ülkeden biri olan Türkiye Cumhuriyeti’nin temel denizaltı ve alt sistemlerinin tasarım kabiliyetini de kazanmasına önemli katkıda bulunacağına inandıklarını söyleyen Cansın Özden, “Proje kapsamında ortaya çıkarılması planlanan ürünün sonraki çalışmalarla türetilerek Türk Deniz Kuvvetleri ve Türk savunma sanayisindeki birçok ihtiyaca cevap verebilir hale getirileceği öngörülmektedir” yorumunu yapıyor. a) SAT Komandoları için İntikal Aracı; 8 kişiye kadar bir SAT ekibini, tüm ekipmanlarıyla, kuru bir ortamda sualtında uzak mesafelere taşıyabilecek, başka bir denizaltıya akuple olarak veya bir gemi ile denizden, bir konteyner içinde karayolu ile veya kargo uçağı ile havadan taşınabilecek bir mini denizaltı tasarımını konu almaktadır. İçinde bulunan basınçlandırılabilir bir koferdam sayesinde dalgıçların araca giriş çıkışı sağlanabilecektir. Bu görevle kullanılabilecek bir araç, bu başvuruya konu aracın imalatından sonra geliştirilebilecektir. b) Deneysel Denizaltı Hidromekaniği Test Aracı; Amerika Birleşik Devletleri, Rusya ve Almanya gibi denizaltı teknolojisi geliştiren ülkelerin denizaltı hidrodinamik formu, pervane ve dümen konfigürasyonları, yelkenin geometrik tasarımı ve hidroakustik çalışmalar gibi birçok konuda kullanmak üzere geliştirdikleri modüler test araçları bulunmaktadır. Bu çalışma kapsamında geliştirilecek araca çok benzer bir aracın, bu konuda yapılacak araştırmalarda kullanılması söz konusu olacaktır. c) Denizaltı Personel Kurtarma Aracı (Deep Submergence Rescue Vehicle); Zemine oturan ve kendi imkanlarıyla satıha ulaşamayan denizaltıları tespit etmek ve içindeki personeli kurtarmak için geliştirilmiş olan kurtarma denizaltılarını taşımak üzere MOSHIP ve RATSHIP projelerine başlanmıştır. Bu araçların kurtarma operasyonunda kullanacakları kurtarma denizaltıları, (DSRV – Amerikan Donanması) ülkemizin envanterinde yer almadığı için ihtiyaç halinde bu araç çok yüksek maliyetlerle kiralanmak suretiyle kullanılabilmektedir. Bu proje kapsamında üretilecek olan araç daha da geliştirilerek ve dalma derinliği artırılarak, denizaltıdan personel kurtarma maksadıyla kullanılabilecektir.
67
ÇEVRECI TEKNOLOJILER
ATIK SUYU DÖNÜŞTÜREN VE SUYU TUZSUZLAŞTIRAN TEKNOLOJİLER ÖNE ÇIKIYOR Canlıların temel kaynağı suyun tehdit altında olması nedeniyle insanoğlu tasarruftan daha fazlasını yapması gerektiğini fark etti. Çünkü sadece 1970 ile 2010 yılları arasında tatlı su kaynakları yüzde 76 azaldı. Uluslararası tüm kuruluşlar, atık suların yeniden kullanımını sağlayacak teknolojilerin geliştirilmesi için çağrıda bulunuyor. İsrail bu alanda dünya lideri. İran da son yıllarda ciddi yatırımlar yapmaya başladı. NESCO'nun hazırladığı ve 22 Mart Dünya Su Günü’nde açıkladığı 2019 Dünya Su Raporu’na göre 2 milyar insanın temiz su kaynaklarına düzenli erişimi yok ve 4,3 milyar insan da sıhhi tesisat kullanmıyor. Rapora göre su kaynaklarına erişimi sınırlı olan insanların yarıdan fazlası Afrika ülkelerinde yaşıyor. Birleşmiş Milletler’in 2018 yılında yayımladığı raporda, son yüzyılda temiz suya olan ihtiyacın altı kat yükseldiği, her yıl temiz su ihtiyacının da yüzde 1 arttığının altı çiliyor. BM raporunda, önlem alınmaması durumunda 2030’da dünyadaki mevcut temiz suyun insanlığın ihtiyacının yalnızca yüzde 60’ını karşılayacağına dikkat çekiliyor. Araştırmalar, gelecek 30 yılda dünyadaki her dört insandan birinin temiz su bulmakta sıkıntı yaşayacağını belirtiyor. Dünya nüfusunun 10 milyara ulaşacağı düşünüldüğünde, 2,5 milyar insanın bu sıkıntılarla karşı karşıya kalacağını gösteriyor. Ayrıca kuraklık nedeniyle
U
68
TÜRKIYE DE ‘SU STRESLI’ ÜLKE KATEGORISINDE Türkiye, üç tarafı denizlerle kaplı olması ve çok sayıda su kaynağına sahip olmasına rağmen “su stresli ülke” kategorisinde bulunuyor. Bu nedenle Türkiye Sınai Kalkınma Bankası (TSKB), bu yıl yayımladığı su raporunu “Su: Yeni Elmas” adıyla yayımladı. TSKB Ekonomi Araştırmaların yayımladığı raporda,üç tarafı sularla çevrili olmasına rağmen Türkiye'nin su stresli bir ülke olduğuna vurgu yapılarak, 2004 ile 2016 yılları arasında su kullanımında yüzde 50’den fazla artış olduğunun altı çiziliyor. Nüfus ve
ekonomik büyüme oranının etkileri de dikkate alındığında, mevcut kaynakların 20 yıl içinde tükenmemesi ön koşuluyla gelecekte Türkiye'nin su kaynakları üzerindeki baskının artması bekleniyor. Türkiye'de sanayide su kullanımının payı, yıllar ilerledikçe yüzde 11'den yüzde 18'e kadar yükselirken, en çok su kullanan sanayi sektörleri arasında kimya, petrokimya, demir çelik, tekstil, kağıt ve gıda bulunuyor. TSKB’nin raporuna göre; Türkiye’de 2015 yılında bin 422 metreküp olarak hesaplanan kişi başına düşen
su miktarı, 2017 itibarıyla bin 386 metreküp olarak hesaplanmaktadır. Avrupa’daki ve dünyadaki diğer ülkeler incelendiğinde, Türkiye, kişi başına kullanılabilir su miktarı açısından su sıkıntısı çeken ülkelerden biri olarak göze çarpmaktadır. Genel bir kural olarak, kişi başına yıllık 5 bin metreküpten fazla su potansiyeli olan bir ülke su zengini olarak kabul edilmektedir. 2023 yılında 87 milyon nüfusa sahip olması beklenen su stresli Türkiye’nin, 2023 yılındaki su potansiyeli bin 289 metreküp/kişi seviyesine düşecektir.
2050 yılına kadar tahıl üretimi, yüzde 40 düşebilir. Bunun en büyük nedeni de, son yüzyıl ve 50 yılda iklim değişikliği nedeniyle su alanlarının yok olması. Araştırmalar, son yüzyılda sulak alanların yarısından fazlasının yok olduğu ve 1970 ile 2010 yılları arasında tatlı su kaynaklarının yüzde 76’sının azaldığına işaret ediyor. EKOSISTEM KORUNMALI, ARITMA TEKNOLOJILERI DESTEKLENMELI Birleşmiş Milletler, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri arasında olan “Temiz Su ve Sıhhi Koşullar” başlığında gelecek 30 yıl içinde dünyadaki her dört kişiden birinin temiz suya erişimde sıkıntı yaşayacağını belirterek, gelişmekte olan ülkelerde su verimliliğini teşvik etmek ve arıtma teknolojilerini desteklemek için uluslararası iş birliklerine ihtiyaç olduğunun altını çiziyor. UNESCO’DAN ALTYAPI VE TEKNOLOJIYE YATIRIM ÇAĞRISI UNESCO Komisyonu Başkanı Ulla Burchardt, 2019 Su Raporu’nun lansmanında yaptığı konuşmasında, insanların temiz suya erişimi konusunda acil harekete geçilme çağrısı yaptı. Burchardt, alt yapı sistemlerine özellikle de su ve sıhhi tesisatlara yüksek miktarlarda ve etkili yatırımlar yapılması gerektiğine dikkat çekerek, adil ücretlendirmenin yanı sıra, temiz su konusunda daha fazla araştırma ve yenilik yapılması gerektiğini vurguluyor.
ÇEKILEN SU MIKTARININ KAYNAKLARA ORANI Düşük (< %10) Düşük-orta seviye (%10-20) Orta-yüksek seviye (%20-40) Yüksek (%40-80) Çok yüksek (> %80)
NOT: Projeksiyonlar, işleyişin değişmediği bir senaryoya göre, SSP2 ve RCP8.5 kullanılarak hazırlanmıştır.
Columbia Üniversitesi’nden bir grup araştırmacı, tuzlu suyu tuzdan arındırmayı sağlayan hızlı ve kolay bir yöntem buldu. Buna göre suyun içindeki tuzun yüzde 98,4’ünü ayrıştırmayı başardı. İSRAIL TUZSUZLAŞTIRMA TEKNOLOJISINDE DÜNYA LIDERI OLDU Yeryüzündeki suyun yüzde 97’sinden fazlası, insanların kullanımına uygun olmayan tuzlu sulardan oluşuyor. İçilebilir tatlı suların dünyadaki suya oranı yüzde
3'ün altında ve temiz suyun büyük bir bölümü kutuplarda yer alıyor. Kutuplar, barındırdığı enerji kaynakları kadar sahip olduğu su kaynakları ile de gelecek dönemde kutuplarda hak iddia eden ülkelerin gündeminde olacağa benziyor.
69
ÇEVRECI TEKNOLOJILER
TERS OZMOZ NEDİR?
Ters ozmoz, bir diğer adı “reverse osmosis”, membran teknolojisi ile çalışan, çok hassas filtreleme yeteneğine sahip, deniz suyu dahil olmak üzere atık suların tekrar kullanımı için kullanılan özel bir su arıtma sisteminin adıdır. Çapraz akışa sahip membran filtrelerin su akışına ve hidro basınca karşı fiziki bir engel oluşturmasıyla gerçekleşen sistemde ozmotik basınç tersine çevrilir. Ters ozmoz sistemleri en çok endüstriyel alanda, yüksek hacimli su arıtma için kullanılan, ihtiyaca göre üretimi yapılan özel sistemlerdir.
Deniz suyundan tatlı su kazanımı, ilk akla gelen çözüm olarak öne çıkıyor. Ciddi kuraklık yaşayan İsrail, tuzlu su arıtımı sürecindeki etkin iyileştirme ve geliştirme çabaları sayesinde bu alanda dünya lideri haline geldi. İsrail, geri dönüşüme yaptığı yatırımla, atık suyun yüzde 85’ini yeniden kullanabiliyor. Ayrıca içme suyunun yüzde 60’ını da tuzsuzlaştırma teknolojisi ile elde ediyor. İsrail, tuz arıtımı teknolojileri konusunda da ciddi bir ihracat gerçekleştiriyor. Ülkenin güney bölgesinde 31 adet küçük tuz arıtma tesisi bulunuyor. Bunlar yılda yaklaşık 26 milyon metreküp su üretiyor. 2005 yılında 250 milyon dolarlık yatırımla Ashkelon’da faaliyete geçirdiği deniz suyundan ters ozmos yöntemiyle tuz arıtma tesisi, ülkenin su ihtiyacını karşılayan tesislerden biri. Fakat bugünkü teknolojilerle üretilen suyun maliyeti oldukça yüksek. Diğer bir sıkıntı ise, tuzlu suyun saf suya dönüşümü sırasında oluşan bazı maddelerin çevre kirletme riskinin olması.
70
DEV ŞIRKETLER İSRAIL’E YATIRIM YAPIYOR Su sektöründe; “Tuz Arıtma Teknolojileri”, “Membranlar” ve “Güvenlik” ciddi büyüme kaydeden alanlar arasında yer alıyor. Bu alanda ciddi ihracat gerçekleştiren İsrail, devletin konuya stratejik yaklaşımı, üniversitelerin Ar-Ge desteği, özel sektörün yatırımlarıyla bu alanda dünyanın “silikon vadisi” olmayı amaçlıyor. BusinessWeek Dergisi’ne göre İsrailli firmalar, küresel damlama sulama pazarının da yarısını elinde bulunduruyor. 1960’lı yıllarda dünya sulama pazarına giren İsrail, kısıtlı kaynaklarını en iyi şekilde değerlendirmiş ve zirai sulamada yüzde 80’i aşan başarı sağlamış. Dünya su pazarı gelişmeye açık sürdürülebilir fırsatlar sunuyor. Sektörde kurulan küçük yenilikçi teknoloji şirketlerinin, yarattıkları çözümler, diğer büyük şirketleri de harekete geçirdi. General Electric (GE), ITT, Siemens gibi dünya devleri bu şekilde pazara adım attılar. Küresel şirketler bu sebeplerle İsrail’e geliyor
Dünya yüzeyinin yüzde 70’i sularla kaplı olmasına rağmen, sadece yüzde 3'ü tatlı su kaynaklarından oluşuyor. İçilebilir suyun miktarı ise sadece yüzde 1.
%50
Son 100 yılda yok olan sulak alan miktarı
%76
1970-2010 arasında tatlı su kaynak miktarlarındaki düşüş
ve burada büyük yatırımlar yapıyor. Geçtiğimiz günlerde Columbia Üniversitesi’nden bir grup araştırmacı, tuzlu suyu tuzdan arındırmayı sağlayan hızlı ve kolay bir yöntem buldu. Sıcaklık Değişimli Çözelti Özütleme-Temperature Swing Solvent Extraction/TSSE olarak adlandırılan yeni yöntem, deniz suyundan yedi kat daha tuzlu suları (hipersalin) tuzundan arındırabiliyor. Araştırma ekibi suyun içindeki tuzun yüzde 98,4’ünü ayrıştırmayı başardı. Bu da günümüzde altın standart olarak görülen ters osmoz sürecinin başarı oranına yakın bir oran. İRAN KAPASITESINI ARTIRDI Bu alanda çalışmalar yapan bir diğer ülke ise İran. Su kıtlığıyla karşı karşıya kalma riski yüksek ülkelerden olan İran, deniz suyunun içme suyunda kullanılması amacıyla bu alana yatırımlar yapıyor. İranlı yetkililer tarafından deniz suyu arıtma kapasitesinin günde 250 bin metreküpe ulaştığı, 2022 sonuna kadar ise günlük 500 bin metreküp deniz suyu arıtma kapasitesine erişileceği açıklandı. Ülkenin deniz suyu arıtma tesisleri Basra Körfezi’ndeki Huzistan, Hormozgan ve Buşehr eyaletlerinde konumlandırıldı. 25 deniz suyu arıtma tesisinin daha
Mazandaran, Sistan-Baluchestan, Semnan, Alborz, Isfahan, Kerman ve Ilam eyaletlerinde yapılmaya devam ettiği kamuoyuyla paylaşıldı. Yapılan bir araştırmaya göre; Basra Körfezi kenarındaki Arap ülkelerinin deniz suyu arıtmasından elde edilen suyu kullanma ihtiyacı son dönemde yüzde 11 artış gösteriyor. Raporda, dünyada günlük 95
SÜPER-PÜRÜZSÜZ FILTRE GELIŞTIRILDI
Tüm dünyada arıtma tesisleri genellikle tuzlu suyu polyamidden yapılan ince tabakalardan geçirerek ayırma işlemini gerçekleştiriyor. Polyamidin küçük delikleri su moleküllerinin geçmesine izin verirken sodyum iyonlarını durduruyor. Ancak organik maddeler ve suda bulunan kalsiyum sülfat gibi diğer maddeler bu tabakaların yüzeyinde birikerek bir süre sonra suyun deliklerden gelmesine mani oluyor. Tesis görevlileri bu film tabakaları sık sık değiştirmek ya da tabakaları tıkayan maddelerin bu noktaya erişmeden ayrıştırılması için pahalı ekipmanlar kullanmak zorunda kalıyor. Günümüzde bu istenmeyen
milyon metreküp deniz suyundan tuz arıtılma kapasitesinin bulunduğu, bunun 22 milyon metreküpünün Basra Körfezi ve Umman Denizi kenarındaki devletlerde yer aldığı ifade ediliyor. Suudi Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirliği, Katar ve Bahreyn gibi ülkeler de içme suyunu Basra Körfezi'ndeki suların arıtılmasından elde ediyor. parçacıkları toplayan küçük çukurları bulunmayan, süper-pürüzsüz bir filtre geliştirildi. Bu yöntem ile temiz su üretim maliyeti azaltılabilir ve tuzsuzlaştırma çok daha geniş çevrelerde erişilebilir hale gelebilir. İsrail ayrıca, dünyada yenilikçi su filtrasyon teknikleri ve su iyileştirme konularında da endüstri lideri olarak tanınıyor. İsrailli firmalar, su iyileştirme geliştirme çalışmalarında bütünleşik teknolojileri kullanıyorlar. Bu özgün ve orijinal teknikler; ultraviole lambaları, elektromanyetik sensörler, lazer esaslı analiz ekipmanları, filtreler ve membranlar gibi, diğer sektörlerin bilgi ve deneyimlerinin, su iyileştirme teknolojileriyle bütünleştirilmesiyle kazanılıyor.
71
TEŞVİKLER
DIJITALLEŞME TEŞVIKLERI, KOBİ’LERIN REKABET GÜCÜNÜ ARTIRACAK 2023 Sanayi ve Teknoloji Stratejisi’nde önceliğe alınan dijital dönüşüm ile KOBİ’lerin rekabet gücünün artırılması hedefleniyor. Teşvik programlarıyla üretim sürecini geliştiren, cari açığı azaltan ürün ortaya koyan ve ilk kez ihracat yapan KOBİ’ler için teşvik programları devreye alındı. azine Bakanlığı, Yeni Ekonomi Programı’nda KOBİ’lere ayrı bir önem vereceklerini belirtirken, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı da KOBİ’lerin dijitalleşmesi için teşvik sistemlerini hayata geçirdi. Ticaret Bakanlığı ise daha fazla KOBİ’nin ihracatçı olması için çalışma yürütüyor. Dijitalleşme, en küçük işletmeden en büyük işletmeye,
H
72
STK’lardan bakanlıklara kadar her kurumun ana gündeminde. Bunun en büyük nedeni de dijitalleşme ile üretimde verimliliğin artırılarak, rekabet gücünün artırılmasının yanı sıra ticaretin daha kolay ve hızlı yapılabilmesi olarak gösteriliyor. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın 2023 Sanayi ve Teknoloji Stratejisi’nde ‘sanayide dijital dönüşüm’ önemli bir yer tutuyor. Bu dönüşümde ise KOBİ’lerin dijitalleşmesi Türkiye sanayisi için oldukça stratejik. Çünkü imalat sanayi sektöründe, mikro
ölçekli işletmeler yüzde 90,2, küçük ölçekli işletmeler yüzde 7,8, orta ölçekli işletmeler yüzde 1,6 olmak üzere KOBİ’lerin payı yüzde 99,6 ile önemli paya sahip. Büyük işletmeler ise imalat sanayisinde sadece yüzde 0,4 paya sahip. Bu nedenle Bakanlık, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) aracılığıyla çeşitli programlarla KOBİ’leri dijitalleşmeye ve küreselleşmeye teşvik ediyor.
KOSGEB tarafından ayrıca işletmelere, 10 miyon TL’yi bulan “Girişimcilik, İşletme Geliştirme, Büyüme ve Uluslararasılaşma, İş Birliği, KOBİ Finansman ve Laboratuvar Hizmetleri, Genel Destek, başlıklarında destekler sağlanıyor. KOBİ’LERE 10 MILYON TL’YE KADAR GELIŞIM DESTEĞI KOBİ’lerde inovasyon kültürünün geliştirilmesi, verimliliğin artırılması ve yeni ürünlerin geliştirilmesine yönelik dijitalleşmeye teşvik eden çok sayıda destek programı bulunuyor.
alanlarında yer alan ürünler için gerçekleştirilecek yatırımlar da 5 milyon TL’ye kadar desteklenecek.
İŞLETME GELIŞTIRME DESTEK PROGRAMI Küçük ve orta ölçekli işletmelerin rekabet güçlerinin, kurumsallaşma-markalaşma düzeylerinin ve ekonomideki paylarının arttırılması, kapasitelerinin geliştirilmesi ve öncelikli ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik 290 Bin TL’ye kadar destek veriliyor.
AR-GE VE İNOVASYON Bilim ve teknolojiye dayalı yeni fikir ve buluşlara sahip küçük ve orta ölçekli işletmeler ile girişimcilerin geliştirilmesi, yeni ürün, yeni süreç, bilgi ve/veya hizmet üretilmesi konularında yürütülen projelerin desteklenmesi amaçlanıyor. Ar-Ge ve inovasyon projelerine 750 bin TL’ye kadar destek veriliyor.
KOBİ TEKNOYATIRIM PROGRAMI Ar-Ge veya yenilik faaliyetleri sonucu ortaya çıkan yeni ürünlerin üretimini ve ticarileştirilmesini amaçlayan yatırımları desteklemek suretiyle ihracatı artırmak ve ülke ekonomisine katma değer sağlamak için yapılacak yatırımlar destekleniyor. Düşük Teknoloji ve Orta-Düşük Teknoloji alanlarında yer alan Ar-Ge veya yenilik faaliyetleri sonucu ortaya çıkmış ürünler için gerçekleştirilecek yatırımlar, 500 bin TL’ye kadar, Orta-Yüksek Teknoloji ve Yüksek Teknoloji
ULUSLARARASI KULUÇKA MERKEZI VE HIZLANDIRICI DESTEK PROGRAMLARI Ar-Ge ve inovasyon faaliyetleri Türkiye’de gerçekleştirilen teknolojik ürünlerin, uluslararası pazarlarda yer alması, ihracatın arttırılması, yerli teknoloji yoğun başlangıç işletmelerinin gelişmiş girişimcilik ekosistemleri içerisinde yer alması için, uluslararası kuluçka merkezi kurulmasını ve işletmelerin hızlandırma programlarına katılmasını destekliyor. 60 bin dolar destek sağlanıyor.
STRATEJIK ÜRÜN DESTEK PROGRAMI Cari açığı azaltmayı sağlayan ürünler için hazırlanan programda 5 milyon TL’ye kadar destek veriliyor.
73
TEŞVİKLER
KOSGEB, İşletme Geliştirme, Teknoyatırım, Stratejik Ürün, Ar-Ge ve İnovasyon, KOBİGEL, Uluslararası Kuluçka Merkezi ve Hızlandırıcı Destek Programları ile KOBİ’leri dijital dönüşüme teşvik ediyor. Bu programlarla, KOBİ’lerin dijital dönüşüm sürecinde ihtiyaç duyduğu teknolojik altyapı yatırımları ve Ar-Ge faaliyetleri destekleniyor. Ayrıca KOBİ’lere dijital dönüşümde ihtiyaç duyabilecekleri personel, makine-teçhizat, yazılım, eğitim, danışmanlık, hizmet alımı ve belgelendirme gibi giderleri için de destekler mevcut. KOBİGEL ÇAĞRISI BÜYÜK ILGI GÖRDÜ 2019 mart ayında KOBİ Gelişim Destek Programı (KOBİGEL) kapsamında KOSGEB tarafından “İmalat Sanayinde Dijitalleşme” temalı çağrı yapıldı. Programın amacı, özgün yerli teknolojilerin ağırlıkta olduğu bir dijitalleşme için teknoloji geliştiren KOBİ envanterini genişletmek ve KOBİ’lerin dijitalleştirilmiş iş süreçlerini artırmak olarak belirlenmişti. Bu çerçevede, büyük
74
verinin kullanımı, nesnelerin interneti, akıllı sensör teknolojileri, otonom robot teknolojileri, yapay zeka ve siber güvenlik alanları çağrı kapsamına alındı. Çağrıya bin 742 proje başvurusu oldu ve yapılan değerlendirmeler sonucu, 258 işletmeye destek verilmesine karar verildi. Destek miktarı 300 bin lirası hibe olmak üzere, işletme başına 1 milyon liraya kadar çıkıyor. Bakanlık, gelecek dönemde teknoloji geliştirici KOBİ’lerin nitelik ve niceliğini artırmaya özel önem verecek. Programla birlikte 50,5 milyon lirası geri ödemesiz, toplamda 71,5 milyon liralık desteğin KOBİ’lere tahsis edilmesi planlanıyor. İLK KEZ IHRACAT YAPACAKLARA 300 BIN TL DESTEK KOSGEB, son olarak Yurtdışı Pazar Destek Programı kapsamında Ticaret Bakanlığı öncülüğünde Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) ile bir iş birliğine imza attı. “TİM-KOSGEB İhracata İlk Adım Seferberliği İş Birliği Protokolü” ile ihracat yapan ve ihracata başlayacak KOBİ’lere 6 farklı
kalemde 300 bin liraya kadar destek sağlanacak. Protokole göre, Anlaşma ile KOSGEB ilk kez yurt dışına çıkacak KOBİ’lere veya yurt dışı pazar payını arttırmak isteyen işletmelere 300 bin TL’ye kadar destek verecek. Program kapsamında KOBİ’lere, personel gideri desteği, yazılım ve donanım giderleri desteği, tanıtım giderleri desteği, yurt dışı fuar ve seyahat giderleri desteği, test, analiz ve belgelendirme giderlerine yönelik destek ve hizmet alımı giderleri desteği olmak üzere altı başlıkta destek sağlanacak. Bu desteklerden yararlanmak isteyen KOBİ’ler, e-devlet üzerinden veya KOSGEB’in internet sitesinden Yurtdışı Pazar Destek Programına başvuru yapmaya devam ediyor. Teknolojik Ürün Yatırım ve Stratejik Ürün Destek Programları ile KOBİ’lerin teknolojik ürünleri üretmesini teşvik eden önemli programlar yürürlüğe koyuldu. Bu programla, KOBİ’lerin projeleri desteklenerek, büyük kuruluşlarla iş birliğini özendirecek modeller geliştirildi.
11. KALKINMA PLANI’NDA DIJITAL DÖNÜŞÜMDE ÖNE ÇIKAN HEDEFLER İmalat sanayiinin dijital dönüşümüne yönelik iş birliği ve bilgi paylaşımını güçlendirecek arayüzlerin ve standartların oluşturulması ve farkındalığın artırılması sağlanacaktır. Öncelikli sektörler başta olmak üzere sanayinin dijital dönüşümü sürecinde ihtiyaç duyulan akıllı ürün ve sistemlerin geliştirilmesi ve kullanımı sağlanacaktır. Yerli dijital teknoloji geliştirici ve uygulayıcıların yetkinlikleri ile ürün ve hizmet portföylerine yönelik envanter oluşturulacaktır. Öncelikli sektörlerdeki dijital dönüşüm ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik yerli ürün ve sistemlerin geliştirilmesi, iyileştirilmesi ve ticarileştirilmesi amacıyla Dijital Dönüşüm Ürün Geliştirme Destek Programı uygulanacaktır. Öncelikli sektörlerde faaliyet gösteren imalat sanayii firmalarının yerli ürün ve hizmet sağlayıcılarla iş birliği içerisinde geliştirecekleri dijital dönüşüm projeleri desteklenecektir. Öncelikli sektörlerde dijital dönüşüm alanında deneyimsel eğitim ve danışmanlık hizmetleri sunacak, farkındalık çalışmaları yürütecek ve teknoloji tedarikçileri ile kullanıcılarını bir araya getirecek Yetkinlik ve Dijital Dönüşüm Merkezleri OSB ve TGB’lerde oluşturulacaktır. Başta KOBİ’ler olmak üzere, işletme özelinde dijital dönüşüm yol haritalarının hazırlanmasını sağlamak amacıyla dijital dönüşüm alanında yetkin ve akredite edilmiş danışman havuzu oluşturulacaktır. Öncelikli sektörlere yönelik endüstriyel bulut platformlarının oluşturulması desteklenecektir. ÖNCELIKLI ÜÇ HEDEF Öncelikli sektörlerde endüstriyel bulut platformu üzerinden hizmet alan KOBİ sayısı, 2023’te 10 bine çıkarılacak. Yetkinlik ve Dijital Dönüşüm Merkezi sayısı birden 14’e çıkarılacak. Öncelikli sektörlerde faaliyet gösteren KOBİ’lerin yerli ürün ve hizmet sağlayıcılarla iş birliği içerisinde geliştirdikleri dijitalleşme proje sayısı 20 bine çıkarılacak.
DIJITALLEŞEN FIRMALAR ÜRETIM ENDEKSINDE ÖNE GEÇIYOR Küresel üretim maliyetlerine ilişkin yapılan bir çalışmada Türkiye’nin iş gücü maliyetleri açısından avantajlı olduğu ifade ediliyor. Ancak sanayide hedeflenen dijital dönüşüm Avrupa ülkeleri ve Amerika’da gerçekleştiğinde bu avantajın önemini yitirebileceği vurgulanıyor. Raporda kullanılan küresel üretim endeksine göre Türkiye, 98 ortalama birim maliyet ile üretim yaparken; ABD 100, Almanya ise 121 ortalama birim maliyetle üretim gerçekleştiriyor. Almanya, Endüstri 4.0 ile beklediği yüzde 15- 25 oranındaki verimlilik artışını sağladığında, Türkiye ile hemen hemen aynı birim maliyetle üretim yapabilecek konuma gelecek. Gerekli Ar-Ge ve yenilik yatırımlarının yapılmasının ve ihtiyaç duyulan nitelikli insan kaynağını karşılayacak tedbirlerin alınmasının, üretimdeki uluslararası rekabet avantajının korunması için elzem olduğu vurgulanıyor.
12.000
Yılın ilk sekiz ayında ilk kez ihracat yapan firma sayısı
2,2
MİLYAR DOLAR
12 bin firmanın ilk sekiz ayda gerçekleştirdiği ihracat
75
S AV U N M A S A N AY İ H A B E R L E R
SAVUNMA SANAYİSİNİN 5 YILLIK YOL HARİTASI ÇIKARILDI Savunma Sanayi Başkanlığı’nın 2019-2023 Dönemi Stratejik Planı'na göre 2023'te savunma sanayisindeki yerlilik oranı yüzde 75'e çıkarılacak. Yeni finansal modeller oluşturularak hayata geçirilecek. Vizyoner Genç kapsamında üç milyon gence ulaşılacak.
76
ürk savunma sanayisinin ortak bir vizyon etrafında yüksek verimliliğe odaklanarak hizmet verebilmesini, imkan ve kabiliyetlerini aynı amaç etrafında seferber etmesini sağlamak adına bütüncül bir strateji oluşturmasına yönelik olarak Savunma Sanayi Başkanlığı, 2019-2023 Dönemi Stratejik Planı hazırlandı. Plan doğrultusunda, harekât sahalarındaki ihtiyaçların karşılanmasında yerli imkânlardan ve milli teknolojilerden azami ölçüde faydalanılması ve bunların sürekli gelişiminin sağlanması amaçlanıyor. Plana göre, beş yıllık dönemde savunma ve güvenliğe yönelik kullanıcı ihtiyaçlarının güvenli, istikrarlı şekilde ve mümkün olan azami ölçüde Türk savunma sanayisinin imkan ve kabiliyetleri ile karşılanması, bunun için gerekli teknoloji tabanının
T
oluşturulması için bütüncül politika ve stratejileri içerecek Türk Savunma Sanayii Stratejisi hazırlanacak. YETEN PROJESI TAMAMLANACAK Savunma sanayisi ürünlerinin, teknik kabiliyetleri artırılmış ve sistem, alt sistem, bileşen seviyesindeki dışa bağımlılığı azaltılmış versiyonları geliştirilecek. Bunu sağlamak üzere; tüm ülke kapsamında, savunma sanayisinin mevcut durumunu, sistem, alt sistem, bileşen seviyesindeki kabiliyetlerini saptamak için endüstriyel yetkinlik veri altyapısının geliştirilerek yetenek envanterinin oluşturulacağı YETEN Projesi tamamlanacak. Yetenek envanteri ile Mühimmat Yol Haritası, Hava Savunma ve Uzay Yol Haritası, İnsansız ve Akıllı Sistemler Yol Haritası gibi spesifik yol haritaları bütüncül bir bakış açısıyla analiz edilerek Yerlileştirme Yol Haritası oluşturulacak. Bu çalışmalar sonunda 2023'te savunma
sanayisindeki yerlilik oranının yüzde 75'e çıkarılması amaçlanıyor. Finansal kaynağa ilişkin planlama dikkate alınarak; başkanlıkça yürütülen ve başlatılması talep edilen projeler, ihtiyaç makamları ile koordineli şekilde önceliklendirmeye tabi tutularak Savunma Sanayii Destekleme Fonu kullanımı etkinleştirilecek. Sözleşmesi imzalanmış projeler için önceliklendirme çalışması gelecek yıl tamamlanacak. Fon gelirlerini artırmaya ve giderlerini azaltmaya yönelik alternatif yöntemler üzerinde çalışılacak ve karar verilen yöntemler uygulamaya konulacak. HEDEF 3 MILYON GENCE ULAŞMAK Savunma sanayisinde farkındalığı ve eğitim kalitesi yüksek, iş gücü kapasitesi artırılacak. Milli teknoloji şuuru aşılayacak ve geliştirerek yerleştirecek etkinlikler (Vizyoner Genç Projesi, Roboik Yarışması ve benzeri) düzenlenerek bu kapsamda gerçekleştirilecek faaliyetler (Teknofest ve benzeri) desteklenecek. 2023 yılında Savunma Sanayii Akademisi eğitim gören öğrenci sayısının 200'e ulaşması, Vizyoner Genç Projesi kapsamında ulaşılan genç sayısının 3 milyona ulaşması hedefleniyor.
Savunma Sanayi Yatırım ve Geliştirme Faaliyetlerini Destekleme Programı kapsamında KOBİ’ler dahil, tüm savunma sanayi firmalarına finansal destek sağlanacak.
2023’te savunma sanayisinde hedeflenen yerlilik oranı
GELECEĞIN TEKNOLOJILERINE YATIRIM YAPILACAK Savunma ve güvenlik güçlerinin sürpriz etkisi yaratacak kabiliyetler kazanması amacıyla geleceğin teknolojilerine yatırım yapılacak. Bu konuda "İnsansız, Otonom ve Yapay Zekâ Projeleri", "Yeni Nesil Silah Sistemleri", "Nesnelerin İnterneti Askeri Uygulamalar" ile "Siber Güvenlik ve Uzay Teknolojileri" başlıklarında çalışmalar yürütülecek. Siber Güvenlik Test ve Değerlendirme Merkezi 2022, Kara Araçları ve Balistik test merkezleri ise 2023'te kurulacak.
Savunma Sanayi Başkanlığı, 2019-2023 Dönemi Stratejik Plan dönemindeki amaç ve hedeflerinin gerçekleştirilmesi için yaklaşık 242 milyon lira maliyet öngörüyor.
İHRACAT IÇIN FINANSAL MODELLER OLUŞTURULACAK İhracat stratejileri doğrultusunda yeni finansal modeller oluşturularak hayata geçirilecek ve her yıl en az iki ihracat sözleşmesi imzalanacak. Devletten Devlete Satış Mekanizması'nın esas ve süreçleri oluşturularak uygulamaya konulacak.İmkanların elverdiği ölçüde her yıl en az dört ülkede savunma sanayii müşavirliği/ataşeliği kadroları oluşturulacak.
%75
FIRMALARA FINANSAL DESTEK VERILECEK Endüstriyel Yetkinlik Değerlendirme ve Destekleme Programı (EYDEP) kapsamında savunma sanayisi firmaları analiz edilerek ihtiyaç duydukları destek alanları belirlenecek ve eğitim, danışmanlık ve rehberlik destekleri odaklı mali yardım sağlanacak. Savunma Sanayii Yatırım ve Geliştirme Faaliyetlerini Destekleme Programı kapsamında ise KOBİ’ler dahil tüm savunma sanayisi firmalarına finansal destek sağlanacak. ÇOKLU KULLANIM IMKÂNLARI GELIŞTIRILECEK Teknoloji alanındaki öncü sektörlerden olan savunma sanayisinde geliştirilen teknolojilerin sağlık, enerji, ulaştırma gibi ilişkili sektörlerde kullanımını teşvik etmek ve diğer sektör kabiliyetlerini savunma sanayisine aktarmak için çalışma alanları oluşturulacak. Gelecek yıl Elektronik Harp ve Radar Sektör Kabiliyet Atlası ve Adaptif Dönüşüm Modeli Projesi ile Elektronik Harp ve Radar Sektör Zirvesi gerçekleştirilecek.
77
S AV U N M A S A N AY İ H A B E R L E R
SAVUNMA SANAYISİNE ‘SIFIR ATIK’ KRITERI GELDI Sıfır Atık Projesi'nin tanıtımı dolayısıyla Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın katılımıyla ASELSAN'da tören düzenlendi. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. İsmail Demir törende yaptığı konuşmada; “Türk savunma sanayisini küresel bir oyuncu haline getirmeyi hedeflediklerini belirterek, "Bu hedefler doğrultusunda yol alırken çevreye duyarlı hareket etmek adına, atıkların kontrol altına alınması ve gelecek nesillere temiz ve gelişmiş bir Türkiye bırakılması hedefiyle Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi'nin öncülüğünde
başlatılan Sıfır Atık Projesi'ne destek verilerek, Başkanlığımız ve savunma sanayi ekosistemi tam olarak bu konuda uygulamaya geçme kararlılığındadır” diye konuştu. Demir, proje kapsamında farkındalığı sağlayacak en önemli hususlardan birinin de bayrak gemisi niteliği taşıyan şirketlerin atacağı öncü adımlar olduğunu belerterek, şöyle devam etti: "Başkanlığımız çeşitli projelerde ana yüklenicilerimize çeşitli yükümlülükler getirmektedir. Onların alt yüklenici seçiminde belirli mecburiyetler getirmekteyiz. EYDEP ile Türkiye'de yetkin şirketlerin çıkmasını ve küresel oyuncu
olmasını hedefliyoruz. Bu değerlendirme sistemimizin bir parçası da artık Sıfır Atık Projesi'nde gelinen seviye olacaktır." Demir, Başkanlık olarak Sıfır Atık Yönetmeliği kapsamında en üst seviye olan Platin Sıfır Atık Belgesi alınmasını hedeflediklerini kaydetti. ASELSAN BIR AY IÇINDE ATIK MIKTARINI YÜZDE 83 AZALTTI ASELSAN Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Haluk Görgün de ASELSAN'ın projelerinde çevreye duyarlı olduğunu vurgulayarak, "Başlattığımız geri dönüşüm seferberliğiyle ASELSAN'da hayata geçirdiğimiz Sıfır Atık Projesi'nin çalışmalarımızın en güzel örneklerinden biri olacağı kanaatindeyiz. Sıfır Atık Projesi'nde hedeflenen bireysel atıkların yönetimini de kapsayacak şekilde ASELSAN'ımız atık yönetim sistemini geliştirmiş ve Sıfır Atık Yönetim Sistemi'ni oluşturmuştur" diye konuştu. Sistem hakkında bilgi veren Görgün, bir ay içinde atıkları yüzde 83 azalttıklarını ifade etti.
YENİLİKÇİ YAZILIMLAR YARIŞIYOR’DA İKİNCİ DÖNEM Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı tarafından 2018 yılında başlatılan Yenilikçi Yazılımlar Yarışıyor (Y³) programıyla, savunma ihtiyaçları için kritik olan belirli yazılım geliştirme alanlarında; rekabetçi bir yöntemle performansların artırılması, yenilikçi yöntemlerin çalışılması, sektörün yönlendirilmesi ve müteakip ihtiyaçlarda değerlendirilecek yetkinlik havuzunun oluşturulması amaçlanıyor. Programın 1. Dönem (2018-2019) yarışma faaliyetleri, elektro-optik (E/O) uydu görüntülerinden görüntü işleme yöntemleri kullanılarak belirli hedeflerin tespiti amacıyla ODTÜ Görüntü Analizi Merkezi (OGAM) iş birliğiyle düzenlendi. Yarışmaya üniversite öğrencileri, kurum, KOBİ ve üniversite çalışanlarından toplam 147 bireysel başvuru yapıldı ve ön eleme ile 40 katılımcı yarışmaya dahil edildi. Başarılı olan yarışmacılar, toplamda verilen 100 bin lira para ödülünün yanı sıra, yarışma
78
konularıyla ilgili SSB tarafından başlatılacak projelerde yer alabilecekler. İKINCI DÖNEM YARIŞMA TANITIMI Y3 programının 2. dönem (2019-2020) faaliyetleri kapsamında yine uydu görüntülerinden mevcut performansların artırılması, ilave hedeflerin tespiti ve Geniş Alan Gözetleme (GAG) görüntülerinden hareketli nesne tespiti ve takibi
konularında yarışma düzenlenmesi planlandı. Yeni dönemde yapılacak yarışmaya, sektörde konuyla ilgili çalışmalarda bulunan tüm araştırmacı/ akademisyen/enstitü/firmaların dahil olması bekleniyor. Yeni yarışma dönemine ilişkin detaylar yakın zamanda https:// y3.ogam.metu.edu.tr/ adresinden duyurulacak ve konuyla ilgili gelişmeler bu adresten takip edilebilecek.
TÜRKİYE'NİN İLK UZAY PARÇACIK RADYASYONU TEST ALTYAPISI KURULDU Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayi Başkanlığı tarafından yürütülen Türkiye'nin ilk Parçacık Radyasyonu Test Altyapısı'nın kurulumu gerçekleştirildi. Türkiye'nin 2023 hedefleri çerçevesinde uzay alanında ihtiyaç duyulan yetenekler kapsamında Parçacık Radyasyonu Test Altyapısı Kurulum Projesi başlatılmıştı. Proje ile uzay sistemlerinde kullanılan elektronik bileşenlerin veya malzemelerin uzayda karşılaşacakları parçacık radyasyonu etkilerine karşı test edilmesi hedeflendi. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından desteklenen proje, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Proton Hızlandırıcı Tesisi kullanılarak geliştirildi. Uzay ortamının radyasyon etkileri, uyduların görev ömürlerinin kısalmasına ya da uyduların tamamen görev dışı kalmasına sebep oluyor. ODTÜ-Saçılmalı Demet Hattı ile proton hızlandırıcısından çıkan proton demetinin hem akışı hem de genişliği,
farklı kullanıcıların gereksinimlerine uygun şekilde ayarlanabiliyor ve uzay ortamına uygun testler yapılabiliyor. Bu test altyapısıyla Türkiye'nin milli ve yerli imkanlarla geliştirdiği güneş hücreleri, lityum iyon pil ve çok katmanlı yalıtım battaniyesi gibi İMECE uydusuyla uzaya gönderilecek ekipman ve malzemelerin Avrupa Uzay Ajansı (ESA) standartlarına göre testleri gerçekleştirilecek. Proje kapsamında ayrıca yerli ve milli uydularda kullanılmak üzere tasarlanan Yerli Radyasyon Monitörü geliştirilmesi hedefleniyor. Uydularda radyasyon kaynaklı meydana gelebilecek aksaklıkların tespit edilerek radyasyon etkilerinin raporlanması sağlanacak ve uzay aracı görev planlamalarında Yerli Radyasyon Monitörü'nün verilerinden faydalanılacak.
TÜRKİYE’NİN MİNİ ASKERLERİ GÖREVE HAZIRLANIYOR Türk savunma sanayi şirketlerinin, insansız teknolojiler üzerine çalışmaları her geçen gün artarak devam ediyor. Son olarak bu kapsamda 1, 3 ve 6 kilogram ağırlığında 3 tip yerli hafif sınıf insansız kara aracı prototipinin geliştirildiğini SSB Başkanı Prof. Dr. İsmail Demir, sosyal medya hesabından paylaştığı video ile kamuoyuna duyurdu. Geliştirilen araçlar, mağara, meskun mahal, çok katlı bina, geniş arazi operasyonlarında güvenlik birimlerinin minik yardımcıları olacaklar. Gecegündüz şartlarında keşif gözetleme, silah, haritalama modülü ve KBRN dedektörü de takılabilecek araçların
kalifikasyon testlerinin tamamlandığı bilgisi verildi. Prof. Dr. Demir, güvenlik birimlerinin ihtiyaçları çerçevesinde geliştirildiğini, daha sonra seri üretime geçileceğini açıkladı. İHA’LAR GPS OLMAYAN ORTAMDA DA GÖREV YAPACAK Bir diğer insansız teknloji aracı olan İHA’larda da yeni gelişmeler yaşanıyor. Küresel Konumlama Sistemi Bağımsız Otonom Seyrüsefer Sistemi Geliştirilmesi (KERKES) Projesi kapsamında Döner Kanatlı (Çok Rotorlu) ve Sabit Kanatlı İHA’larla GPS olmayan ortamlara görev gerçekleştirilmesi amaçlanıyor.
79
B T M - I TO H A B E R L E R
YENI DÖNEM BTM PROGRAMLARI Türkiye’den çıkacak Unicorn’ların adresi olmayı amaçlayan BTM, “BTM 1000” projesi ve yeni dönemde uygulayacağı yeni programlarla Türkiye ekonomisini yeni fikirlerle güçlendirmeyi planlıyor. imdiye kadar gerçekleştirdiği hızlandırma kampları, “Mucit Girişimci Programı” ve “Winglobal” gibi projelerle girişimcilik kültürünün yaygınlaşmasını sağlayan BTM, 3000 metrekarelik yeni yerleşkesinde bünyesinde 1000 start-up’a destek vereceği “BTM 1000” projesi ile start-uplara daha fazla yatırım yapılmasını teşvik ederek Türkiye’den çıkacak Unicorn’ların adresi olmayı amaçlıyor. Her geçen gün daha da güçlenerek büyümeye devam eden BTM, “BTM 1000” projesiyle yalnızca girişimcilik ekosistemine katkı sağlamayı değil, 1000 start-up’ın şirketleşmesinin de yolunu açarak, Türk ekonomisini daha da güçlendirmeyi amaçlıyor. Bu proje ile mevcut üye sayısını arttırmayı hedefleyen BTM, söz konusu projenin getireceği büyümenin bir sonucu olarak, fiziki kapasitesini daha fazla girişimci ve personeliyle arttırıp, çok yakın bir zamanda daha geniş ve büyük bir alanda ekosisteme hizmet vermeye devam edecek.
Ş
BTM KAMP Girişimci olmak ve ekosistem içerisinde yer almak isteyen girişimci adaylarına yönelik programdır.
ÖN KULUÇKA Yenilikçi bir iş fikri olup, bununla ilgili ürün veya ürün çıktılarına (yazılım, web sitesi vb.) sahip olan girişimcilere yönelik programdır. Programa Kabul edilen girişimciler altı ay boyunca BTM Üyesi olmaya hak kazanırlar. Tüm bu süreç boyunca özel olarak belirlenen çalışma ve sosyal alanları, toplantı salonlarını 7/24 kullanabilecek olan girişimciler, üye oldukları süre boyunca tüm eğitim, söyleşi ve etkinliklere katılarak projelerini geliştirecek bir programdan yararlanacaklar. İTO Komiteleri’ne projelerini sunma şansı yakalayabilecek olan girişimciler BTM’nin uzman ekibinden de birebir danışmanlık alarak projelerini geliştirebilecekler. Program sonunda yatırımcı karşısına çıkmaya hazır olan girişimler BTM Sahne etkinliğinde projelerini yatırımcılara anlatma fırsatı bulabilecek. Süreç sonunda şirketleşebilen girişimler, BTM ekibinin değerlendirmesi sonunda Kuluçka üyesi olmaya hak kazanabilir. KULUÇKA Şirket sahibi ve satış yapmış girişimcilere yönelik programdır. Programa Kabul
80
edilen girişimciler altı ay boyunca BTM üyesi olmaya hak kazanırlar. Tüm bu süreç boyunca özel çalışma odası ve sosyal alanları, toplantı salonlarını 7/24 kullanabilecek olan girişimciler, üye oldukları süre boyunca BTM’de yapılan tüm etkinliklere diledikleri zaman katılım sağlayabilirler. Özel olarak yapılacak “Yatırımcı Görüşmeleri”nden yararlanacak girişimciler, mentorluk hizmeti ile projelerini geliştirmeye devam edecek. POST KULUÇKA Yatırım almış, ikinci veya üçüncü tur yatırım arayışında olan girişimcilere yönelik programdır. Programa Kabul edilen girişimciler 1 (bir) yıl boyunca BTM Üyesi olmaya hak kazanırlar. Tüm bu süreç boyunca özel çalışma odası ve sosyal alanları, toplantı salonlarını 7/24 kullanabilecek olan girişimciler, üye oldukları süre boyunca BTM’de yapılan tüm etkinliklere diledikleri zaman katılım sağlayabilirler. Özel olarak yapılacak “Yatırımcı Görüşmeleri”nden yararlanacak girişimciler, mentorluk hizmeti ile projelerini geliştirmeye devam edecek.
BTM, DÜNYANIN EN ÇOK GELECEK VAAT EDEN PROGRAMI SEÇILDI İstanbul Ticaret Odası (İTO) tarafından girişimciliğin desteklenmesi amacıyla kurulan Bilgiyi Ticarileştirme Merkezi (BTM) ödüle doymuyor. İki yıl gibi kısa bir süre önce kurulan ve son olarak Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ile Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) tarafından organize edilen Oda/Borsa proje yarışmasında “Girişimcilik” ödülünü alan BTM, bu kez de dünya çapında bir ödülü almanın gururunu yaşıyor. Girişimcilik ekosisteminde dünyanın en saygın organizasyonlarından biri olarak görülen UBI Global Ödülleri’nde BTM, “Dünyanın En Çok Gelecek Vaat Eden Programı” ödülünün sahibi oldu. Katar’da düzenlenen gecede BTM Direktörü İbrahim Elbaşı, ödülü UBI Global Araştırma Başkanı Holger Meyer’ın elinden aldı.
“BTM’NIN DEĞIL, TÜRKIYE’NIN ÖDÜLÜ” Ödül töreni ile ilgili konuşan BTM Direktörü İbrahim Elbaşı, “Bu ödül ile birlikte BTM artık global bir oyuncu olduğunu kanıtlamıştır. Bu başarı uluslararası arenada Türkiye’nin de girişimcilik ekosistemine daha çok katkı sağlayacağının, rekabet edeceğinin ve kazanacağının bir adımıdır. Bu ödül sadece BTM’nin değil Türkiye’deki tüm girişimci ve yatırımcılarındır” dedi.
Bilgiyi Ticarileştirme Merkezi, dünyanın en saygın organizasyonlarından olan UBI Global Awards’tan da ödülle döndü. BTM, dünyanın en çok gelecek vaat eden programı ödülünü aldı.
FORFARMING İKİNCİ TUR YATIRIMINI KAPATTI BTM’nin başarılı girişimlerinden sağlıklı gelecek için akıllı tarım çözümleri sunan ForFarming, 12 milyon TL değerleme ile ikinci yatırım turunu kapattı. Kapalı alanlarda yapay zeka destekli ve IoT tabanlı dikey tarım çözümleri sunarak yıl boyunca zirai ilaçsız, taze ve sağlıklı ürünler yetiştirilmesine olanak sağlayan ForFarming, aldığı bu yatırım ile küresel pazarda önemli bir oyuncu olma yolunda ilerlemeye devam ediyor. “Farmio” ve “Farmi” isimli ürünleri ile şimdiye kadar 7 farklı ülke ve 24 farklı lokasyonda akıllı topraksız tarım çözümleri sunmayı başaran
ForFarming, otellerden fabrikalara, market zincirlerinden restoranlara kadar birçok alanda anahtar teslim otonom dikey tarım çözümleri sunuyor.
81
2020’DE MILLI KATILIM SAĞLANACAK SAVUNMA VE HAVACILIK SANAYI FUARLARI DIMDEX 2020 Doha/Katar 16-18 Mart 2020 FIDAE 2020 (The International Air & Space Fair) Santiago/Şili 31 Mart-5 Nisan 2020 DSA 2020 (Defence Services Asia Exhibition and Conference) Kuala Lumpur/Malezya 20-23 Nisan 2020 EUROSATORY 2020 (Defence & Security International Exhibition) Paris/Fransa 8-12 Haziran 2020 ADEX 2020 (Azerbaijan International Defence Industry Exhibition) Bakü/Azerbaycan 8-10 Eylül 2020 AAD 2020 Africa Aerospace and Defence Güney Afrika/ Tshwane 16-20 Eylül 2020 ADAS 2020 (Asian Defense & Security) Manila/Filipinler 23-25 Eylül 2020 INDO DEFENCE EXPO & FORUM 2020 Cakarta /Endonezya 4-7 Kasım 2020 IDEAS 2020 (International Defence Exhibition & Seminar) Karaçi/Pakistan 24-27 Kasım 2020
DİĞER FUARLAR Saha Expo 2020 İstanbul 25-28 Mart 2020 KUWAIT AVIATION SHOW Kuveyt 15-18 Ocak 2020 IQDEX 2020 Irak 07-20 Mart 2020 8. Karadeniz Savunma ve Havacılık-Uzay 2020 Romanya 20-22 Mayıs2020
w w w. a s els a n . c o m. t r
ASELSAN Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı’nın bir kuruluşudur.
Teknopark İstanbul'un Ücretsiz Yayınıdır
Sayı 05 - Ocak 2020