Sayı 07 - Ağustos 2020
SALGINDAN İLHAM ALAN ÇÖZÜMLER
COVID-19
SÜRECİNDE SAĞLIK
BAYKAR GENEL MÜDÜRÜ VE SAHA İSTANBUL YÖNETIM KURULU BAŞKANI HALUK BAYRAKTAR
MAZLUM COĞRAFYALARA NEFES OLMANIN GURURUNU YAŞIYORUZ
BAŞYAZI DEĞERLI TARGET OKUYUCULARI; Koronavirüsle mücadele kapsamında çok önemli kazanımlar elde ettiğimiz bu dönemde dergimizin Temmuz sayısında sizlerle buluşmanın heyecanını yaşıyoruz. Temmuz ayı savunma sanayii başta olmak üzere milli ve yerli sanayimizin gelişmesinde önemli bir dönüm noktası oldu. Dört yıl önce, 15 Temmuz 2016 tarihinde, devletimize yönelik kalkışılan hain darbe girişimi, ülkemizde hem milli birlik ve beraberlik ruhunun pekişmesine hem de sanayimizde yerlileşme politikalarının hızlanmasına neden oldu. Son dört yılda katma değerli yerli teknoloji üretimi artarken, savunma sanayii ihracatımızda sıçrama yaşadık. Savunma ve Havacılık Sanayii İmalatçılar Derneği (SaSaD) tarafından savunma sanayii performans verilerine yönelik hazırlanan 2019 yılı raporuna göre; savunma sanayii ihracatımız yaklaşık 3,1 milyar dolar oldu. Son beş yılda ihracatın iki kat arttığını görüyoruz. Milli gemilerle başlayan süreç, kara araçları, hava araçları özellikle İHA ve SİHA’lar, savunma ve silah sistemleriyle devam ediyor. Bu teknolojileri kendi silahlı kuvvetlerimizde kullanarak dışa bağımlılığımızı azalttığımız gibi ayrıca müttefik ülkelere de ihraç ediyoruz. TEKNOPARK İSTANBUL Savunma sanayiinin bir diğer kazanımı ise diğer sektörlerde de yerli sanayiye öncülük GENEL MÜDÜRÜ etmesi oldu. Bu sektörlerin başında da pandemi sürecinde en çok ihtiyaç duyduğumuz sağlık BILAL TOPÇU sektörü geliyor. T.C. Savunma Sanayii Başkanlığımızın öncülüğünde, ASELSAN, Baykar ve Arçelik iş birliğinde kısa sürede yerli solunum cihazları üretildi ve sadece Türkiye değil, çok sayıda ülkenin ihtiyacına cevap verildi. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Brezilya’dan Somali’ye kadar birçok kıtada Türk malı solunum cihazları kullanıldığını açıkladı. Pandemi sürecinde 138 ülkeye tıbbi teçhizat ve malzeme gönderebilmemizin arkasında bugüne kadar milli teknolojiye yapılan yatırımların olduğunu düşünüyorum. Bunu pandemi sürecinde başarılı bir sınav veren Savunma sanayiimizin millileşme adımlarının teknoparklar ve teknopark firmalarının geliştirdiği teknolojilerden görebiliyoruz. kazanımlarını, sağlık sektöründe görmeye Girişimcilerimiz çok hızlı aksiyon alarak teknolojilerle salgınla başladık. Benzer kazanımları diğer geliştirdikleri mücadelede önemli rol oynadılar. sektörlerimizde de görmemiz çok yakındır. İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA), COVID-19 ile Mücadele ve Dayanıklılık Programı kapsamında destek almaya hak kazanan ve salgının etkilerinin azaltılmasına yönelik acil çözüm sunan 800 proje arasından seçilen 20 proje arasında Teknopark İstanbul Kuluçka Merkezi Cube Incubation’ın “Girişimcilik Ekosistemi Yenilenme Projesi: Rejenerasyon-20” ve teknopark firmamız Pavelsis Aviyonik A.Ş.’nin “Modüler Akıllı Medikal İzleme Sistemi” projeleri yer aldı. Teknopark İstanbul olarak, ülkemizin geleceği için aksiyon almaya ve yeni fikirler ortaya koymaya devam edeceğiz. Üstümüze yüklenen sorumluluğun büyüklüğünün farkındayız ve bu nedenle hedeflerimizi de yüksek tutuyoruz. “Teknolojik ürünlerde de kendi kendine yetebilen” bir ülke yolunda Teknopark İstanbul olarak üstümüze düşen tüm sorumluluğu layıkıyla yerine getirmeye devam edeceğiz. 15 Temmuz’da demokrasiye sahip çıkıp göğsünü siper eden aziz şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize de şükranlarımı sunuyorum. Yeni sayımızı keyifle okumanızı diliyorum.
06 16 22 42 44 48 50 52 56
TEKNOPARK'TAN KAPTAN KÖŞKÜ "MAZLUM COĞRAFYALARA NEFES OLMANIN GURURUNU YAŞIYORUZ" KAPAK KONUSU SALGINDAN İLHAM ALAN ÇÖZÜMLER COVID-19 SÜRECİNDE SAĞLIK İŞTE KADIN "DERMOSKIN SATIŞLARINI VE PAZAR PAYINI ARTIRIYOR" DEPARTMAN "COVID-19’U PANDEMI İLAN EDILMEDEN ÖNCE GÜNDEME ALDIK" MİLLİ TEKNOLOJİLER "TAM GÜVENLİK İÇİN YERLİ YAZILIMLAR OLUŞTURULMALI" MAKALE SAVUNMA SANAYİİNDE GİZLİLİK VE GÜVENLİK MERCEK COVID-19 PATENT SAHASINDAKI REKABETÇILIĞI ARTIRDI İYİ FİKİR "YENİ DÖNEMDE ROBOTİK SİSTEMLER TERCİH DEĞİL, ZORUNLULUK OLACAK"
58 64 66 70 78 80 84
GELECEĞİN TEKNOLOJİLERİ GIYILEBILIR TEKNOLOJI MAKALE TÜRK KIZILAY TOPLUM MERKEZLERİ’NİN KORONAVİRÜS MÜCADELESİ LENS SAVUNMA TEKNOLOJİLERİ TARİHİ HABERLER TEŞVİKLER DİJİTAL ENTEGRASYONA DEVLET DESTEĞİ TREND TICARETIN GELECEĞI ÖZERK OLACAK: A-TİCARET ÇEVRECİ TEKNOLOJİLER İKLİM NÖTR İLK KITA OLMA HEDEFİ: GREEN DEAL
TEKNOPARK İSTANBUL A.Ş. ADINA İMTIYAZ SAHIBI Bilal TOPÇU YAYIN KURULU Cem DURAN, Özgür ÖZÇELİK, Mert SARIYILDIZ, Beril OLGUN, Yunus ERDAL, Ahmet Burak AKŞİT İLETIŞIM SANAYI MAH. TEKNOPARK BULVARI NO:1/9A 34906 PENDIK/İSTANBUL, TÜRKİYE +90 216 999 70 00 www.teknoparkistanbul.com.tr info@teknoparkistanbul.com.tr
TURKCELL DERGILIKTE'yiz
YAYINA HAZIRLIK GENEL YAYIN YÖNETMENI Selda YEŞİLTAŞ YAYINLAR KOORDİNATÖRÜ Murat ERDOĞAN BAŞ EDİTÖR Peri ERBUL EDITÖRLER Zeynep TÜTÜNCÜ GÜNGÖR, Edip Ozan ÜÇOK GÖRSEL YÖNETMENLER Ercan YAVUZ, Erkan ALTINDAĞ, Yılmaz MERMER MUHABİR Gizem İRİS FOTOĞRAF EDİTÖRÜ Fatih YALÇIN İLETIŞIM RUMELI CADDESI RUMELI PASAJI YUNUS APT. NO: 45 KAT: 3 NIŞANTAŞI - ŞIŞLI / İSTANBUL +90 212 236 00 50 www.viyamedya.com, viya@viyamedya.com /viyamedya
TÜRK TELEKOM E-DERGİ'deyiz
BASKI Özgün Ofset
T E K N O PA R K ' TA N
SIBER GÜVENLİK FİKİR YARIŞMASI GENÇ FİKİRLERİ DESTEKLİYOR Teknopark İstanbul’un bu yıl ikincisini düzenlediği “Siber Güvenlik Fikir Yarışması”, COVID-19 önlemleri kapsamında çevrim içi olarak gerçekleşti. Türkiye’de siber güvenlik alanında girişimcilerin yenilikçi, sürdürülebilir ve ticarileşebilir iş fikirlerini destekleme amacıyla düzenlenen yarışma, girişimcilere vizyon geliştirme ortamı da sağladı. T.C. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı ve Dijital Dönüşüm Ofisi himayesinde Teknopark İstanbul ve Türkiye Siber Güvenlik Kümelemesi iş birliğinde hayata geçirilen Siber Güvenlik Fikir Yarışması'nın ikincisi 16 Haziran tarihinde gerçekleşti. Türkiye’de ve dünyada artan dijitalleşme ile beraber siber
6
tehditlerin de oranı hızla artıyor. Bu sektörde global arenaya sunulabilecek kalitede ürün üretebilme kabiliyeti kazanmak hem ihracat potansiyeli hem de ülkemiz içerisindeki kritik siber altyapıların korunması için gereken bilgi birikimine sahip olmak açılarından büyük önem taşıyor. Bu önem doğrultusunda ilk kez geçtiğimiz
sene düzenlenen Siber Güvenlik Fikir Yarışması, Türkiye’de siber güvenlik alanında yeni girişimcilerin ticarileşebilir yenilikçi fikirlerinin desteklenmesi amacını taşıyor. Organizasyon, yeni fikirler üretmek, olgunlaştırmak, global pazar analizi yapmak ve fikirlerin protatiplerini ortaya koymak için potansiyeli yüksek fikirleri jüri önüne çıkarıyor.
3. etap yapıları kapsamında yılın son çeyreğinde Türkiye’nin ilk siber güvenlik kuluçka merkezini açacaklarını söyleyen Bilal Topçu, “Yerli ve milli siber güvenlik iş fikirleri geliştirme noktasında eğitim ve mentörlük imkanları sunacağımız bu merkezle ekosisteme önemli katkıda bulunacağız” dedi. KAZANANLAR PARA ÖDÜLÜNÜN YANINDA EKOSİSTEME DAHİL OLMA İMKANI DA BULDU Turkcell, NETAŞ, TÜRKSAT, HAVELSAN, STM, Türk Telekom gibi bilişim, savunma ve telekomünikasyon sektörünün dev şirketlerinin siber güvenlik birim direktörlerinin de jüri üyeleri içinde yer aldığı ve 23 siber güvenlik fikrinin yarıştığı organizasyonda, AVCS takımı; CCTV ve İHA/SİHA görüntülerinden elde edilen bilgilerin korunmasına yönelik projesiyle birinci olarak 25.000 liralık ödülün sahibi oldu. Proje, CCTV ve İHA/SİHA araçlarından elde edilen bilgilerin, yapay zeka mimarisi ile elden geçirilmesini, bu verilerin işlenerek kullanılabilir veriler haline getirilmesini ve saklı kalması gereken bilgilerin video görüntüsü tamamen silinmeden tersine boyama yöntemi ile saklanmasını sağlayan bir sistem sunuyor. Sisteme girme yetkisi olmayan personel görüntülere ulaşamıyor ve bunun farkında olmuyor. Böylece kritik bilgiler güvence altına alınıyor. Yarışmada ikinci olup, “Blok Zinciri 2.0” projesiyle 15.000 liralık ödülü kazanan Blocco 360, proje ile micromining teknolojisi ile veriyi dağıtan ve kaydeden, dağıtık bir mimari algoritma oluşturdu. Takım, bu proje ile dağıtık ve şifreli olarak veri güvenliği sağlayan yeni nesil blok zinciri algoritması sunuyor. Proje, şirketlere güvenli veri işleme ve kaydetme konusunda çözüm sunuyor. Düşük donanım gereksinimi ile yüksek veri güvenliği sağlayan
proje, özgün algoritması ile verilere güvenli ve yetkisel erişim sağlıyor. Üçüncü olarak 10.000 liralık ödülün sahibi olan Siber Vizyon takımı ise; siber güvenlik alanındaki karar vericiler ve aksiyon alıcılar için saldırı ve savunma yaklaşımları arasında bir yarışma ortamı oluşturarak, oyunlaştırılmış öğrenme ve vizyon geliştirme ortamı sağlayan bir proje ortaya koydu. Kuruma özel kapalı yarışma ortamı için kurumsal bir ortama dışarıdan gerçekleştirilen bir sızma testi aktivitesini veya ülkeler arası bilgi sızıntısına yönelik istihbarat konusunu içerebilen ön tanımlı senaryolara yönelik hem saldırgan hem de savunma görevlilerinin yarışabileceği oyun; kurumlara olası tehditler karşısında hızlı aksiyon alabilme imkanı sunuyor. Yarışmada ayrıca dördüncü, beşinci, altıncı ve yedinci olan takımlar mansiyon ödülü olarak 5.000 lira almaya hak kazandı. Dereceye giren ilk yedi takım Teknopark İstanbul’un Kuluçka Merkezi’nde 18 ay boyunca ofis imkanlarından ücretsiz olarak yararlanabilecek. Girişimci takımlar, siber güvenlik sektörünün üst düzey karar vericileri ile tanışarak, onlardan geri bildirim ve tavsiye alma imkanı da buldu. “SİBER GÜVENLİK EKOSİSTEMİNE ÖNEMLİ KATKILAR SUNMAYA DEVAM EDECEĞİZ” Yarışmayla alakalı açıklamada bulunan Teknopark İstanbul Genel Müdürü Bilal Topçu, siber güvenlik alanında
yerli teknoloji ile global kalitede üretim yapma kabiliyetinin hem ihracat potansiyeli hem de ülkedeki kritik siber altyapıların korunması için gereken bilgi birikimine sahip olmakla eş değer olduğunu ifade ederek şunları kaydetti: “Yerli siber güvenlik teknolojisine sahip olmak günümüzde kritik bir önem taşıyor. Bu noktada Teknopark İstanbul olarak, ülkemizi siber güvenlik alanında dünyayla rekabet edebilir seviyeye çıkartacak yeni girişimcileri ve genç fikirleri desteklemeyi istiyoruz. Bu yıl, ikinci Siber Güvenlik Fikir Yarışmamızı düzenledik. Birbirinden değerli projeleri dinledik. Kazanan takımları tebrik ediyoruz.” 3. etap yapıları kapsamında yılın son çeyreğinde Türkiye’nin ilk siber güvenlik kuluçka merkezini açacaklarını söyleyen Topçu, “Yerli ve milli siber güvenlik iş fikirleri geliştirilme noktasında eğitim ve mentörlük imkanları sunacağımız bu merkezle ekosisteme önemli bir katkı sunacağız. Teknopark İstanbul olarak savunma sanayisini bir bütün olarak ele alıyoruz ve siber güvenlik alanında da çığır açacak yerli girişimcilere ev sahipliği yapacağız. Ayrıca gelecek ders yılında Siber Güvenlik Lisesi’nin de kampüsümüzde faaliyete başlayacağını duyurmaktan büyük memnuniyet duyuyorum. Böylece siber güvenlik gibi stratejik bir konuda cazibe merkezi haline geliyoruz, ekosistemdeki tüm paydaşlarımızı ve girişimcileri de bu cazibe merkezinin parçası olmaya davet ediyoruz” dedi.
7
T E K N O PA R K ' TA N
TEKNOPARK İSTANBUL COVID-19 TEDBİRLERİYLE SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR EKOSİSTEM OLUŞTURDU Çalışan sağlığının ve iş ekosisteminin sürdürülebilir olması için gerekli tüm önlemleri en üst düzeyde ve en hızlı şekilde uygulamaya alan Teknopark İstanbul, COVID-19 tedbirleri kapsamında, dezenfeksiyon ve temizlik çalışmalarını rutin olarak devam ettiriyor: l Parmak okuma sistemi yerine kartlı geçiş sistemine geçilerek 5 binden fazla kart dağıtıldı. l Bina giriş çıkışlarına el dezenfektanları yerleştirildi.
l Servis araçları ve sosyal tesiste yer alan işletmelerde dezenfeksiyon çalışmaları düzenli olarak yapılmaya devam ediliyor. l Ortak alanlarda günlük olarak dezenfeksiyon işlemleri yapılıyor. l Asansör düğmeleri, tırabzanlar, parmak izi turnikeleri, wc aparatları, kapı kollarına saat başı dezenfeksiyon işlemleri yapılıyor. l Yüksek basınçlı püskürtme yöntemi ile tüm ortak alanların gün aşırı dezenfeksiyon işlemleri yapılıyor.
C
M
Y
CM
MY
CY
TÜRKİYE’NİN İLK CORONATHON’UNU INVENOA KAZANDI COVID-19 salgınının sebebiyet verdiği sorunlara sosyal ve lojistik anlamda yenilikçi çözümler üretmek hedefiyle 21-24 Mart tarihleri arasında düzenlenen Türkiye’nin ilk Coronathon etkinliği; Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Ankara Ticaret Odası, Ankara Sanayi Odası, İstanbul Sağlık Kümelenmesi ve İTÜ Çekirdek gibi kuruluşların öncülüğünde hayata geçirildi. Coronathon’da, Teknopark İstanbul’da faaliyetlerini sürdüren Invenoa, geliştirdiği Medibook projesiyle birinciliği elde ede ederek, 20 bin TL’lik destek almaya hak kazandı. COVID-19 salgını nedeniyle hastaneye gidemeyen ve kronik hastalığı/takibi olan kişilere
8
uçtan uca bulundukları noktadan görüntülü olarak sağlık hizmeti sağlayan bir e-sağlık platformu olan Medibook, karantinadaki hastaların da veri takibini yapabiliyor.
CMY
K
Gelecek, hayalini kurduğumuz değil, yarattığımız bir şeydir. Yeniliklerimiz, şehirlerin daha az enerji kullanmasına, soluduğumuz havanın daha temiz olmasına ve elektrikli taşımacılığı yaygınlaştırmaya yardım eder. İşte bu yüzden, BASF’de, gelecek konusunda iyimseriz. Daha fazla bilgi için: wecreatechemistry.com
C U B E I N C U B AT I O N
“KULUÇKA MERKEZLERİ GENÇ GİRİŞİMCİLER İÇİN FIRSAT YUVASI” Erken dönemde başlayan girişim hikayelerinde kuluçka merkezleri ve teknoparkların büyük bir öneme sahip olduğunu dile getiren Teknopark İstanbul Genel Müdürü Bilal Topçu, Teknopark İstanbul olarak her türlü yeni fikre destek sunmaya hazır olduklarını söyledi. OECD’nin 2019 “The Missing Entrepreneurs Raporu”na göre Türkiye’de yüksek bir büyüme yakalaması beklenen genç girişimcilerin oranı yüzde 25. Türkiye, bu oranla Avrupa Birliği ülkeleri ve OECD ülkelerini geçerek ilk sırada yer alıyor. Erken dönemde başlayan girişim hikayelerinde kuluçka merkezleri ve teknoparkların büyük bir öneme sahip olduğunu dile getiren Teknopark İstanbul Genel Müdürü Bilal Topçu, “Dış dünya ile rekabetin ileri düzeyde devam ettirilebilmesi ve sürdürülebilir bir kalkınma sağlanması için katma değerli ürün ve süreçlerin oluşturduğu ülkemiz açısından önem taşıyor. Genç girişimcilerimiz de teknolojik atılımlarla Türkiye’yi ileriye taşıma potansiyeline sahipler. Kuluçka merkezlerimiz genç girişimciler için bir fırsat yuvası. Teknopark İstanbul olarak kuluçka merkezimiz Cube Incubation’da bugüne kadar 200’ü aşkın girişimi başarıyla mezun ettik; şu an halihazırda 95’i aşkın girişime ev sahipliği yapıyoruz” dedi. “HER TÜRLÜ YENI FIKRI DESTEKLEMEYE HAZIRIZ” Konuşmasına Cube Incubation’da
yer alan başarılı genç girişimcilerden örnekler vererek devam eden Topçu, Teknopark İstanbul olarak yeni fikri olan herkese kapılarının açık olacağını söyledi. Topçu, Cube Incubation’da girişimcilerin; Biyoküp Laboratuvarı, Temiz Odalar, Post Kuluçka Alanı, Prototipleme Merkezi gibi alanlardan yararlanabilmenin yanında iş planı hazırlama, başarılı sunum teknikleri, finans gibi konularda eğitim ve mentörlük imkânlarından da yararlanabildiğini belirtti. Yeni bir fikri ve projesi olan herkese destek vermeye hazır olduklarını ifade eden Topçu, “Cube Incubation, Ortak
Çalışma Alanı’yla kuluçka merkezinden başarıyla mezun olan girişimcileri ofis kurana kadar desteklemeye devam ediyor. Kuluçka merkezinden mezun olan girişimciler teknopark firması olarak ticari ve Ar-Ge faaliyetlerini sürdürüyorlar. Ayrıca kuluçka mezuniyeti sonrası girişimciler; post kuluçka olarak adlandırılan dönemde düşük kira bedeli ödeyerek Teknopark İstanbul’da kalabiliyor” dedi. Türkiye’de kadın girişimci oranlarına da dikkat çeken Topçu, 2010-2019 yılları arasında kurulan teknoloji girişimlerinin yüzde 16’sında kadınların yer aldığını ifade etti.
200+
Cube Incubation’dan mezun olan girişim sayısı
70
Mezun olup Ar-Ge firması olarak devam eden kuluçka firma sayısı
CUBE INCUBATION’DA İKİNCİ DÖNEM BAŞVURULARI DEĞERLENDİRİLDİ 2020 yılının ikinci çeyreğinde Cube Incubation’a yapılan başvurular online olarak değerlendirildi. Ön değerlendirmeyi başarıyla geçen 17 girişim, Kuluçka Değerlendirme Kurulu’na online olarak katıldı. Cube Incubation’ın üçüncü dönem başvuruları Eylül ayında Kuluçka Değerlendirme Kurulu’nda değerlendirilecek.
10
CUBE INCUBATION “REJENERASYON-20” İLE İSTKA’DAN DESTEK ALDI Cube Incubation’ın İSTKA’dan destek alan projesi Rejenerasyon 20, ülke ekonomisine negatif etkileri olan COVID-19 salgını ile mücadelede evde yaşam, uzaktan çalışma, lojistik gibi kritik konularda çözüm sunan girişimlerin hayata geçirilmesini sağlayacak. Cube Incubation, İstanbul Kalkınma Ajansı’nın COVID-19 ile Mücadele ve Dayanıklılık Programı kapsamında “Girişimcilik Ekosistemi Yenilenme Projesi: Rejenerasyon-20” ile destek almaya hak kazandı. Rejenerasyon-20 ile salgınının ülke ekonomisine negatif etkilerinin azaltılmasına yönelik girişimcilerin hayata geçireceği yenilikçi uygulamalar desteklenerek, toplumun girişim ekosisteminin katkılarıyla güçlenmesi sağlanacak. Destekten 30 girişimin yararlanması hedefleniyor. Ülkemizin COVID-19’la mücadelesinde kritik projelerle ön plana çıkan girişim ekosisteminin yeniden yapılanmasını kapsayan “Rejenerasyon-20” projesiyle girişimciler; evde yaşamın iyileştirilmesi, uzaktan çalışmanın verimli ve uygulamada kolay hale getirilmesi, erişim/lojistik sorunlarının çözümüne yeni bir soluk getirilmesi ve toplumu rahatlatacak sosyal projelerin hayata geçirilmesi için desteklenecek.
Rejenerasyon-20 projesi ile erken aşamadaki girişimlere dijital hızlandırma, ürünleştirme aşamasındaki girişimlere danışmanlık programı verilecek. Ayrıca, ekosistemdeki soru ve sorunlara yanıt niteliğinde içeriklerden oluşacak video portalında 100 video ile bini aşkın girişimciye ulaşılması hedefleniyor. Projeyle ülkemizdeki nitelikli Ar-Ge mühendislerinin de girişimler
bünyesinde istihdam edilmesi planlanıyor. Proje kapsamında; üretilen yerli ürünlerle Türkiye’den dünyaya açılacak şekilde, salgının olumsuz etkilerini ortadan kaldıran projelerin desteklenmesi, gelecek vadeden girişimlere destek verilmesi hedefleniyor. Projenin diğer hedefleri ise ithalatı azaltma, ihracat artışına destek sunma, toplumsal birliktelik ve dayanışma kültürü oluşturmak.
CUBE INCUBATION’A İSTKA’DAN FİZİBİLETE DESTEĞİ Teknopark İstanbul’un Kuluçka Merkezi Cube Incubation, İstanbul Kalkınma Ajansı’ndan (İSTKA) 410 bin TL’lik fizibilite desteği almaya hak kazandı. Cube Incubation, desteğe uygun görülen Deeptech.ist (Derin Teknolojili Girişimler için Uluslararası Kuluçka Merkezi) projesiyle, uluslararası derin teknolojili girişimcileri yetiştirecek bir üs haline gelmeyi planlıyor. Teknopark İstanbul koordinasyonunda İSTKA’nın denetiminde dokuz ay sürmesi hedeflenen fizibilite projesini 24 aylık güdümlü proje desteği takip edecek. Fizibilite sürecinde; Teknopark İstanbul’un 3. etap binaları kapsamında yapımı süren yeni kuluçka merkezi binasının derin teknoloji girişimcileri için uygun
altyapı ve ayni destek mekanizmaları ile güçlendirilmesi planlanıyor. İSTKA desteğiyle güçlenecek kuluçka merkezi; farklı dikeylerde çalışmalar yürüten pek çok girişimciye hizmet verecek, her yıl 20 adet uluslararası girişimci yetiştirecek. Ayrıca siber güvenlik ve biyomühendislik gibi alanlarda da farklı programlar girişimlerin hizmetine sunulacak. Cube Incubation, Deeptech.ist projesiyle Türkiye’de, küresel ve teknolojik değeri sürekli artan derin teknoloji alanlarında geliştirmeler yapan girişimcilere özel sunacağı desteklerle, bu girişimlerin ülke ekonomimizi küresel ekonomiler arasına taşımasını yakından destekleyecek. Deeptech.ist projesiyle Cube Incubation,
girişimlerin genel olarak yaşadıkları problemlere çözüm yolları bulunması, global pazara açılmalarındaki engellerin kaldırılması ve uluslararası anlamda başarı yakalamaları için en uygun metotların belirlenmesini hedefleniyor. Katma değeri yüksek ürünlerin geliştirilmesi, küresel markaların oluşturulması ve ticarileştirme faaliyetlerinin sistematik olarak yürütülmesi projenin ana hedefleri arasında yer alıyor.
20
Her yıl yetiştirilecek uluslararası girişimci sayısı
11
C U B E I N C U B AT I O N
WITHOUT WALL İLE KESİNTİSİZ İLETİŞİM Cube Incubation, pandeminin sebep olduğu sosyal kısıtlılığı “Without Wall” ile ortadan kaldırdı. Cube Incubation, bu dönemde yaptığı online etkinliklerle, girişim ekosisteminin dinamik kalmasını ve sorunu fırsata dönüştürmesini sağladı. Cube Incubation, pandeminin sebep olduğu sosyal kısıtlılığı “Without Wall” adını verdiği online paylaşım ve buluşma sistemi ile ortadan kaldırdı. Cube Incubation girişimcileri ile yakaladığı sinerjiyi Without Wall üzerinden; online takip performans toplantıları, SLACK üzerinden girşimcileri arası iletişimi güncel tutmak, ilginç içerikleri mail yoluyla girişimcilerin bilgisine sunmak, tüm etkinlikleri sanal ortama taşımak ve izlenebilirliğini sağlamak için sosyal medya araçları üzerinden yayınlamak ve blog yazıları paylaşmak gibi etkinlikler gerçekleştirildi. Sanal dönem içinde, Cube Incubation’ın bir seneyi aşkın süredir
düzenli olarak gerçekleştirdiği cubeTALKS etkinlikleri, girişimcilerin büyüme odaklı düşünebilmelerinde önemli rol oynamaya devam etti. Pandemi sebebiyle girişimcilerin herhangi bir olumsuzlukla karşılaşmaması ya da dinamizmini kaybetmemesi için pek çok etkinliğini online’a taşıyan Cube Incubation, “Girişimcilik Dünyasında Büyüme Odaklı Pazarlama”, “Pandemide Ruh Sağlığı”, “Zor Zamanlarda Girişimcilik”, “Pandemide İş Gücü Verimliliği” ve “Pandemi Startup Fonlarını Nasıl Etkiliyor” başlıklı konular ile girişimcilik ekosisteminin COVID-19 döneminden avantajlı çıkabilmesinin yollarını aradı.
Cube Incubation’ın önemli konuklarla gerçekleştirdiği 13 cubeTALKS etkinliğini merkezin Youtube kanalı üzerinden izleyebilirsiniz.
GİRİŞİMCİ MENTOR İŞ BİRLİĞİ İLE BAŞARI HİKAYESİ Teknopark İstanbul Kuluçka Merkezi, TÜBITAK BİGG+ program desteğiyle, alanında en iyilerden oluşturulan mentör havuzuyla 30 girişimciye 900 saat mentörlük desteği sunmak için çalışmalarına başladı. Uluslararası düzeyde rekabetçi ve Ar-Ge odaklı yoğun girişimler ortaya çıkarmak, bu kültürü oluşturmak ve yerleştirmek amacıyla oluşturduğu nitelikli mentor havuzunu genişletmek ve ekosisteme kazandırmak için mentor adaylarının başvurularını toplayan ve kapsamlı kriterler çerçevesinde seçimlerini gerçekleştiren Cube Incubation, Marmara Bölgesi’ndeki derin teknoloji girişimcilerine mentorluk vermeye yetkin, mentor havuzuna katılacak adaylar seçecek. Kuluçka merkezi, 18 ay boyunca 30 girişimci ile toplamda 900’ü
12
aşkın saat sürecek projenin mentor havuzu oluşturma bacağını başarıyla tamamladı. Proje süresince, belirli periyotlarla hem mentor hem de menteenin birbirini değerlendireceği; mentee proje gidişatının 360 derece yöntemlerle ölçümleneceği bir değerlendirme sistemi kuran Cube Incubation proje yürütücüleri, süreç boyunca tecrübe ve uzmanlıklarına göre mentorlar ile ilgili alanda mentorluk ve danışmanlık ihtiyacı hisseden menteelerin eşleştirmesini yapmak üzere, Doğu Marmara Bölgesi içerisinde yer alan firmalar arasında
kapsamlı değerlendirme ve analizler gerçekleştirerek 30 mentee firma seçimi de tamamladı. Seçilen mentee firmalar ile mentor havuzunda yer alan mentorların eşleştirmelerinin doğru ve etkin şekilde gerçekleştirilmesi için kapsamlı stratejik analizler yapılarak firmalar üzerine stratejik raporlar yazıldı. Bu raporlar, oluşturulan Mentor Değerlendirme Kurulu’na sunularak, onaylanmasının ardından çizilen yol haritası doğrultusunda gerektiğinde değişiklik ve geliştirmeler yapılmak üzere mentor ve mentee eşleştirmelerinin gerçekleştirilmesi planlandı.
TTO HABERLER
TÜRKPATENT İŞ BİRLİĞİ İLE İNOVATİF PROJELERE DESTEK Teknopark İstanbul; TÜRKPATENT iş birliğinde hayata geçirdiği yeni Bilgi ve Doküman Birimi ile katma değeri yüksek fikirlerin oluşmasını, markalaşmayı ve inovatif bir kültürün oluşmasını hedefliyor. Teknopark İstanbul, ev sahipliği yaptığı şirketlere sağladığı olanak ve hizmetlere Bilgi ve Doküman Birimi’ni de ekledi. Türk Patent ve Marka Kurumu (TÜRKPATENT) iş birliğinde hayata geçirilen birim, firma ve girişimcilere sınai haklar konusunda bilgi ve destek sağlayacak. Birim; yenilikçi kültürün oluşturulması, markalaşma çabalarının desteklenmesi, katma değeri yüksek buluş ve tasarımların üretilmesi konularına önemli katkılarda bulunacak. Konuya dair açıklamada bulunan Teknoloji Transfer Ofisi (TTO) Sınai Haklar Birimi Sorumlusu ve Patent Uzmanı Nurcan Altay, bilginin ticarileştirilmesi ve korunmasının önemli olduğunu ve bu doğrultuda
hareket ettiklerini söyleyerek, "2019 yılında 19 patent başvurusunun gerçekleştirildiği Teknopark İstanbul’da TTO aracılığıyla 18 başvuruya destek verdik" dedi. Altay, birimin, fikri ve sınai hakların etkin şekilde korunmasına ilişkin çalışmalarının bir parçası olacağını söyleyerek, “Teknopark İstanbul’da faaliyet gösteren firma ve girişimciler; sınai mülkiyet haklarına ilişkin her türlü bilgi ve dokümana, ilgili ulusal ve uluslararası mevzuat ve yayınlara ulaşabilecek” şeklinde konuştu.
18
TTO’nun 2019'da destek verdiği patent başvuru sayısı
TTO’DAN FİRMALARA PATENT DESTEĞİ
Teknopark İstanbul Teknoloji Transfer Ofisi, 2020 ilk yarıyılı itibarıyla altı firmaya patent başvuru desteği verdi.
14
Teknopark İstanbul Teknoloji Transfer Ofisi (TTO), firma ve girişimcilere özel olarak hayata geçirdiği TeknoDestek programı kapsamında, patent, faydalı model ve endüstriyel tasarım tescili desteği veriyor. Teknopark İstanbul’da bulunan firmalar, bu program sayesinde patent, faydalı model ve yurt içi marka tescil başvurularında hizmet aldıkları vekil firmaların ücretlerinin bir bölümünün geri ödemesiz olarak Teknopark İstanbul tarafından karşılanmasını sağlayabilecek. TTO gelecek dönemde, Teknopark'ta yer alan firma ve girişimcilere patent, faydalı model ve tasarım tescili desteği vermeye devam edecek. TTO, TeknoDestek kapsamında, 2020
ilk yarıyılı itibarıyla altı firmaya patent başvuru desteği verdi: l ADVENS MÜHENDİSLİK A.Ş.: Modüler yüzer sistemlerde kullanılmak üzere sökülebilir kilit tertibatı l AKKOÇ TEKNOLOJİ A.Ş.: İnsansız su altı robotu l DUNYA 360 YAZILIM: Sanal tur için geliştirilmiş bir cihaz seti l LIGHTWAY: Reçineli ve fosforlu elektriksiz gece lambası çalışma yöntemi l STRATEJİK YENİLİKÇİ GİRİŞİMLER: Yüksek akımlı oksijen terapisi için ayarlanabilir burun maşalı nazal maske l TEXINSIGHT: Görüntü işleme ile insan makine çalışma alanı analiz eden, çalışma performansını ve üretim verimliliğini gösteren sistem
TTO’NUN COVID-19 DESTEKLERI ARALIKSIZ DEVAM EDIYOR Teknoloji Transfer Ofisi (TTO), Teknopark İstanbul’da yer alan Ar-Ge firmalarına ve girişimcilere salgın sürecinde video konferans ve diğer iletişim araçları ile destek sundu. COVID-19 ile mücadelesine ilk günden itibaren hız kesmeden devam eden Teknoloji Transfer Ofisi (TTO), Teknopark İstanbul’da yer alan Ar-Ge firmalarına ve girişimcilerine salgın sürecinde video konferans ve diğer iletişim araçları ile yardımcı oldu. TTO, ulusal ve uluslararası kapsayıcılıktaki toplantılarında yüzlerce firmaya; proje, eğitim ve bilgilendirme, patent ve tescil konusunda destek verdi. Salgın ile mücadele kapsamında koruyucu ve önleyici projelere öncelik veren TTO, Sanayi – Sanayi İş Birliği, Üniversite – Sanayi İş Birliği, Ulusal/ Uluslararası Teşvik Programları, Sınai Mülkiyet Hakları ve Kümelenme Destekleri modülleri ile hizmetlerine ara vermeden devam ediyor. Salgının yoğun olduğu dönemde desteklerini sanal ortamdan sunan TTO, haziran ayı itibarıyla, sosyal mesafe kuralları kapsamında fiziksel ziyaretlere de başladı. Birim, ilk ziyaretini BASF firmasına yaptı.
TTO’NUN COVID-19 AJANDASI l 21 firma ile sanayi - sanayi iş birliği kapsamında B2B görüşme l 15 firma ile ulusal proje bilgilendirme toplantısı, dört firmaya ulusal proje desteği l 11 firma ile uluslararası proje bilgilendirme toplantısı, altı firmaya uluslararası proje desteği l 39 firma ile patent konusunda
bilgilendirme toplantısı yapıldı, altı patent ve üç endüstriyel tasarım tescili başvurusu l 14 uluslararası küme iş birliği toplantısı l Altı ulusal küme iş birliği toplantısı l İstanbul Denizcilik Kümelenmesi Koordinasyon Toplantısı l Bir yerinde firma ziyareti ve bir patent eğitimi
TEKNOPARK YAPAY ZEKA KÜMELENMESI OLUŞTURACAK Teknopark İstanbul Teknoloji Transfer Ofisi (TTO), yürüttüğü kümelenme çalışmaları kapsamında Teknopark İstanbul içerisinde Yapay Zeka Kümelenmesi oluşturmak adına fizibilite çalışmalarına başladı. Fizibilite raporu, dünya genelindeki benzeri kümelenmeler ve sektörel etki analizlerinin incelenmesi sonucunda oluşturuldu. Teknopark İstanbul bünyesinde yer alan firmaların çalışmaları ve potansiyelleri değerlendirilerek oluşturulan raporda, 41 firmanın bu alanda Ar-Ge projesi olduğu belirtildi. Teknopark’ta yer alan
firmaların potansiyeli doğrultusunda Türkiye’nin ilk yapay zeka odaklı kümelenmesinin kurulması için proje takvimi oluşturan TTO, takvimi doğrultusunda ilgili ziyaretleri gerçekleştirmeye ve paydaşları proje yapısına dahil etmeye başladı. YAPAY ZEKA KÜMELENMESI EYLEM PLANI l Yapay zeka konusunun kümelenmeye uygunluğunun araştırılması l Teknopark İstanbul özelinde yapay zeka l Teknopark İstanbul paydaşlarına konunun açıklanması
l Kümelenme çalışması için sektör
özelinde lider kuruluşların fikirlerinin alınması l Teknopark İstanbul yapay zeka tanıtım günü l İhtiyaç analizi sonucuna göre küme firmalarının belirlenmesi l Kısa vadeli eylem planları l Küme tüzük ve yönetim kurulu oluşturularak kümenin resmi olarak faaliyete başlaması l Ulusal ve uluslararası destek unsurlarının araştırılması l Uzun vadeli eylem planları l Uluslararası küme iş birlikleri
15
K A P TA N KÖ Ş K Ü
BAYKAR GENEL MÜDÜRÜ VE SAHA İSTANBUL YÖNETIM KURULU BAŞKANI
HALUK BAYRAKTAR
"MAZLUM COĞRAFYALARA NEFES OLMANIN GURURUNU YAŞIYORUZ" Savunma sanayiinde geliştirilen teknolojilerin dünyada ve ülkemizde pek çok sektöre temel oluşturduğuna dikkat çeken Haluk Bayraktar, pandemi sürecinde Baykar’ın da dahil olduğu ekibin ürettiği yerli solunum cihazının da bu temel kapsayıcılığın bir parçası olduğunu belirtiyor. Bayraktar, cihazın hem ülkenin sağlık mücadelesine hem de katma değerli ihracatına katkı sağladığını söylüyor. avunma sanayii alanında ortaya koydukları milli ve özgün sistemler ve ürünlerle Türkiye’nin Milli Teknoloji Hamlesi’nin en güçlü destekçisi olan Baykar, teknoloji ve güvenlik alanındaki başarısını, sağlık sektörüne yansıttı. Pandemi döneminde temini acil olan solunum cihazının yerli olarak üretilmesi ve sağlık sektörüne destek sunulması için Biosys, ASELSAN, Arçelik ve Baykar iş birliğinde gerçekleştirilen solunum cihazının ihracatına da başlandı. Savunma sanayiinin birçok sektöre temel oluşturduğunu ve gerekli olması durumunda bu oluşumun gerekli alana aktarılabileceğini söyleyen Baykar Genel Müdürü ve SAHA İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Bayraktar, “14 gün gibi kısa sürede üretilen solunum cihazı, mühendislik başarısı olmasının ötesinde, milli seferberlik ruhuyla çalışılmış, motivasyonu insan yaşamı olan ülkemiz ve insanlık adına inançla başarılmış bir süreçtir” diyerek, ortaya koydukları başarının temelinde de bu milli ruhun olduğunu ve yerli üretim ile Türkiye’nin
S
HALUK BAYRAKTAR BAYKAR GENEL MÜDÜRÜ VE SAHA İSTANBUL YÖNETIM KURULU BAŞKANI
16
başarısını daha da perçinlemek amacında olduklarını söylüyor. Savunma sanayii için teknoloji üreten her şeyi üretebilir diye bir kanı var. Kısa sürede üretilen solunum cihazları bunun bir kanıtı mıydı? Dünyada savunma sanayii teknolojilerinden diğer sanayi kollarına transfer oldukça yüksek; Türkiye’de bunu nasıl görüyorsunuz? Pandemi sonrası transfer süreci hızlanır mı? Savunma sanayii, yüksek teknolojinin kullanıldığı, yeni teknolojilerin geliştirildiği bir alan. Burada geliştirilen teknolojiler, tüm dünyada ve ülkemizde pek çok sektöre ve ürüne de temel oluşturabiliyor. Günümüzde kullandığımız pek çok teknoloji, -internet bunların başında geliyorsavunma sanayii içinde geliştirildi ve sivil hayata aktarıldı. Ancak son yıllarda sivil hayatta da çok ciddi teknolojik gelişmeler yaşanıyor. Örnek vermek gerekirse; telekomünikasyon sektöründe oldukça hızlı yeni teknolojiler geliştiriliyor ve bizler de savunma sanayiinde bu alandaki gelişmelerden yararlanıyoruz. Sektörler arasında teknoloji transferi pek çok alanda gerçekleşiyor ve gerçekleşmeye de devam edecektir. Pandemi sürecinde savunma sanayii firmaları tarafından milli bir solunum cihazı üretilmesi durumunu değerlendirdik; bu da sonuçta bir mühendislik işi. Solunum cihazı, bugüne kadar hiç var olmadığımız sağlık sektöründe kullanılan bir cihaz olsa da katkı sağlayan tüm firmaların teknolojik ve mühendislik birikimlerini farklı bir konuya adapte etme becerisine sahip olduklarını göstermiştir. Ancak sadece 14 günde gerçekleştirilen solunum cihazı üretimi; mühendislik başarısı olmanın ötesinde milli seferberlik ruhuyla çalışılmış, motivasyonu insan yaşamı olan ülkemiz ve insanlık adına inançla başarılmış bir süreçtir. Sürecin başarısında elbette ki; savunma sanayiindeki teknolojik birikimimiz de etkili olmuştur. Pandemi sonrasında ülkelerin kendi içine döneceğine dair öngörülerin gerçekleşmesi durumunda, sektörler
Biosys, Baykar, ASELSAN ve Arçelik mühendislerinden oluşan 120 kişilik mühendis ekibi, gece gündüz demeden büyük bir azimle çalıştı ve cihazı 14 gün içinde seri üretime hazır hale getirdi.
arası teknoloji transferlerinde artış gözlemlenebilir. Pandemi sürecinde ülkelerin insan yaşamı bile söz konusu olduğunda birbirlerine yardım etmediklerini, hatta durumu daha da zorlaştırdıklarını hep birlikte gördük. Ülkelerin içe kapanması söz konusu olursa, herkes kendi içindeki potansiyeli en verimli şekilde kullanma ve her alanda milli üretimi artırma yoluna gidecektir ki; bu durum da transfer sürecini hızlandırabilir. Solunum cihazı üretiminde Baykar tam olarak nasıl rol aldı, üretim devam edecek mi? Şu an için ne kadarlık bir üretim hacminden bahsediyoruz? İhracat başladı mı? Bildiğiniz üzere Çin’den başlayarak dünyayı etkisi altına alan COVID-19 salgını, henüz Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak ilan edilmeden önce ülkemiz, başta Sağlık Bakanlığımız olmak üzere tüm kurumlarıyla olası senaryolara karşı gerekli tedbirleri en doğru şekilde aldı. COVID-19 virüsü, ilk günden bugüne insanların ciğerlerine saldırarak nefessiz
bırakıyor ve hayatlarını kaybetmelerine neden oluyor. Bu noktada yoğun bakım solunum cihazlarının önemi de ortaya çıkmış oldu. Dünyanın virüsle mücadele eden her ülkesinde hastaneler enfekte olmuş kişilerle dolup taşarken, nefes darlığı çeken hastaların çokluğu sebebiyle yoğun bakım solunum cihazları ve yoğun bakımlardaki yatak kapasiteleri yetersiz kaldı. Birçok ülke solunum cihazlarının ihracatını yasaklarken yine aynı şekilde solunum cihazına kritik parçalar üreten ülkeler de bu parçaların satışını hızlı bir şekilde yasakladı. Hatta bazı ülkelerin başka ülkeye gidecek olan solunum cihazlarına el koyması da dünya gündemini epeyce meşgul etti ve durumun vahametinin daha da gözler önüne serilmesini sağladı. Bu noktada Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı, Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla, yerli solunum cihazı üretimi için düğmeye bastı. Daha önce Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın da desteğiyle yoğun bakım solunum cihazı üretmeyi başarmış olan yerli girişim Biosys’e ulaşıldı.
17
K A P TA N KÖ Ş K Ü
Cihaz daha önce üretilmiş hatta bazı hastanelerde denenmişti ancak içindeki ihracat kısıtlaması bulunan parçaların hızla yerli olarak üretilmesi, cihazın daha da geliştirilmesi ve seri üretime hazır hale getirilmesi gerekiyordu. Arçelik de seri üretim bandını açarak cihazların en hızlı şekilde üretimini gerçekleştirdi. Biosys, Baykar, ASELSAN ve Arçelik mühendislerinden oluşan 120 kişilik mühendis ekibi, gece gündüz demeden büyük bir azimle çalıştı ve cihazı 14 gün içinde seri üretime hazır hale getirdi. Baykar olarak tesislerimizde solunum cihazı çalışmaları için bir atölye kurduk ve Biosys, ASELSAN ve Arçelik mühendislerini de tesislerimizde bu çalışmalar esnasında ağırladık. Cihazın kritik bileşenlerinin yerli imkanlarla üretilmesi için kendi alt yüklenicilerimizi de devreye sokarak mühendislerimizle yoğun teknik destek sağladık. Cihazın yazılımının daha da geliştirilmesi noktasında da mühendislerimizin çalışmaları oldu. Tüm bunlara ek olarak Teknik Müdürümüz Selçuk Bayraktar’ın liderliğinde solunum cihazı bağış kampanyası başlattık ve Baykar olarak 250 adet solunum cihazı bağışladık. Baykar mühendisleri ve saydığım şirketlerden gelen mühendis ekiplerle gerçekleştirilen çalışmalar sonucu, ülkemize çok büyük bir katma değer kazandırdığımıza inanıyoruz. Hem kendi insanımıza hem de dünyanın farklı coğrafyalarında birilerinin annesi,
Yerli solumun cihazı, hastanelerinde hiç solunum cihazı bulunmayan Somali ve Çad gibi bazı ülkelere Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla hibe edildi. Bunun yanı sıra başta Brezilya olmak üzere ihracatının gerçekleştirildiğini de söyleyebiliriz. 18
%70
Savunma sanayiinde yerlilik oranı
3 MİLYAR DOLAR Savunma ve havacılık ihracatı
73,7BİN Çalışan sayısı
1,6
MİLYAR DOLAR Ar-Ge harcamaları
Sadece 14 günde gerçekleştirilen solunum cihazı üretimi; mühendislik başarısı olmanın ötesinde milli bir seferberlik ruhuyla çalışılmış, motivasyonu insan yaşamı olan ülkemiz ve insanlık adına inançla başarılmış bir süreçtir. babası, eşi, kardeşi olan tüm insanlara nefes olabilmenin gururunu yaşıyoruz. İlk etapta 5 bin adet yerli yoğun bakım solunum cihazı üretildi. Diğer sorunuza yanıt olarak da hastanelerinde hiç solunum cihazı bulunmayan Somali ve Çad gibi bazı ülkelere Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla hibe edildiğini biliyoruz. Bunun yanı sıra başta Brezilya olmak üzere ihracatının gerçekleştirildiğini de söyleyebiliriz. Tüm bu çalışmalar devletimizin kurumlarının himayelerinde gerçekleştiriliyor. Daha önce sağlık veya diğer sektörlere yönelik benzer stratejik üretiminiz oldu mu? Yerli ve milli üretim hamlesi içinde sağlık dışında teknoloji transferi yaptığınız başka sektörler var mı? Geçtiğimiz yıllarda teknik müdürümüz Selçuk Bayraktar’ın üstlendiği bir çalışma ile Mobil EKG cihazı geliştirildi. Ancak Baykar olarak güvenlik güçlerimizin ihtiyaçlarına cevap vermek için insansız sistemler geliştirme maksadıyla kendi alanımızda ilerlemeye devam ettik. Pandemi döneminde ise yerli girişim Biosys’e mühendislik desteği vererek sağlık alanında başarılı bir iş daha gerçekleştirmiş olduk. Cezeri Uçan Araba projesi ile ülkemizi geleceğin yarışlarına hazırlamayı hedefliyoruz. Gelecekte çokça kullanılması beklenen uçan arabalar alanında henüz yolun başındayken kendi teknolojimizi geliştirip ülkemizin bu alanda lider ülkeler arasında olması için çalışıyoruz. Bu nedenle de uçan arabalar ile ilgili geliştirmeler üzerinde çalışıyoruz.
“HAİN GİRİŞİM ÜLKEMİZ ADINA ÇALIŞMAK İÇİN BİZİ DAHA DA MOTİVE ETTİ” 15 Temmuz, milletimizin hafızalarından asla silinmeyecek olan hain bir darbe girişimi olarak akıllarımıza kazındı. Bu güzel ülkeye düşman olanların önüne adeta bedenlerini set çekerek ülkesini savunan kahraman milletimiz sayesinde bu hain girişim başarısız oldu. Tarihimizde de sıkça karşılaştığımız bu hainler, bugün olduğu gibi geçmişte de ülkemize kötülük getirmekten başka bir şey yapmadılar. Ancak bu yapılanlar milletimiz gibi bizi de daha çok kamçıladı, ülkemiz adına çalışmamız için daha çok motive etti. Bizler geçmişte olduğu gibi bugün de ülkemiz için durmadan çalışmaya devam edeceğiz. Bu vesileyle, milletin iradesine vurulmak isteyen hain darbenin yıl dönümünde, 15 Temmuz günü şehit ve gazi olan tüm kahramanlarımıza ve ailelerine saygılarımı sunuyorum. Türkiye her geçen gün savunma sanayiinde daha nitelikli teknolojiler geliştiriyor. Türkiye, kendi kendine yetebilen bir ülke olmanın neresinde? Türkiye’de artık yaklaşık 20 yıl önce başlatılan Milli Teknoloji Hamlesi’nin kazanımlarını görmekteyiz. Bu yola çıkıldığı yıllarda yüzde 80 oranla dışa bağımlı olan savunma sanayi, bugün ekosistemde yer alan tüm aktörlerin katkılarıyla milli bir yapıya dönüşmüş durumda. Son dönemde geliştirilen projelerle savunma sanayinde yerlilik oranı, yüzde 15-20’lerden yüzde 70’lere çıktı. 2019 yılında savunma ve havacılık ihracatı bir önceki seneye göre yüzde 35 artarak 3 milyar dolara ulaştı. 2020 yılı da yine savunma sanayinde önemli ihracat rakamlarıyla başladı. Sektörde 73 binden fazla emekçi çalışıyor. Son dört senede 400’ün üzerinde yerli patent başvurusu yapıldı. Sektörde geçtiğimiz sene 1,6 milyar dolar Ar-Ge harcaması yapıldı. Türkiye olarak dünyada kendi imkânlarıyla SİHA ve İHA üretebilen 5 ülkeden biriyiz. Üretiyor ve yüksek teknolojide gelişmiş ülkelere ihraç ediyoruz. En güçlü üretim alanlarımız İHA ve SİHA’lar. Millileştirilmesi tamamlanmış yüzlerce ürün var. Her geçen gün Türkiye’de milli imkânlarla geliştirilmiş bir ürüne ya da tamamlanmış bir projeye şahit oluyoruz. Türkiye’nin özellikle savunma teknolojileri alanında yüksek teknoloji üretebildiği artık dünyada kabul gördü. Savunma sanayinde yüzde yüz yerlilik oranına henüz ulaşmamış olsak da Türkiye büyük ölçüde kendine yeten bir ülke konumuna gelmiştir. Zaten önemli olan stratejik noktalarda kritik öneme sahip ürünlerde milli üretimi gerçekleştirmektir. Türkiye de hayata geçirdiği projelerde kritik noktalardaki yerlileştirmeyi hedefleyerek yoluna devam etmektedir.
Savunma sanayii alanında yerlileşme amacıyla ortaya konulan iradenin bir sonucu olarak artık güvenlik güçlerimiz gerek terörle mücadelede gerekse ülkemizin güvenliğini ve çıkarlarını ilgilendiren tüm hususlarda yerli ve milli savunma sanayii ürünlerini yoğun bir biçimde kullanılıyor.
Türkiye’nin son yıllarda ortaya koymuş olduğu yerlileşme politikasında, katma değerli ürün üretimini hangi seviyede görüyorsunuz? Türkiye, 2002 yılından itibaren ortaya konulan yerli ve milli savunma sanayiinin tesis edilmesi hususundaki iradenin ardından farklı bir döneme girmiş oldu. Bu iradenin yüksek katma değerli ve büyük oranda yerli ürünlere dönüşmesi son zamanlarda gerçekleşmekte olsa da çalışmalar daha da eskilere dayanıyor. Savunma sanayii alanında yerlileşme amacıyla ortaya konulan iradenin bir sonucu olarak artık güvenlik güçlerimiz gerek terörle mücadelede gerekse ülkemizin güvenliğini ve çıkarlarını ilgilendiren tüm hususlarda yerli ve milli savunma sanayii ürünlerini yoğun bir biçimde kullanılıyor. Yerli savunma sanayiinin ilk adımlarında üretilen ürünlerin gerek yerlilik oranları gerekse katma değerleri noktasında büyük farklar görüyoruz.
19
K A P TA N KÖ Ş K Ü
Yerli savunma sanayii için atılan ilk adımlarda daha düşük katma değere sahip ve daha düşük yerlilik oranına sahip ürünler geliştirilirken bugün tüm şirketlerin ve güvenlik güçlerinin elde ettiği tecrübe ve bilgi birikimi sayesinde yüksek katma değerli ürünler üretiliyor. Geliştirilen birçok sistemin kritik sayılabilecek bileşenleri eskiye oranla daha çok üretilir hale geldi. Ancak yine de yüksek katma değerli ürünlerin üretimi konusunda ülke olarak durmadan ilerlememiz gereken uzun bir yol var. Milli Teknoloji Hamlesi’nin en büyük amaçlarından birisi de adeta bir dip dalgası oluşturarak 7’den 77’ye toplumun her kesimini bu işe dâhil ederek kendi teknolojilerimizi geliştirmenin önemini toplum olarak kavramak. Yalnızca bugüne değil, geleceğe yani çocuklarımıza ve gençlerimize yatırım yaptığımız sürece ülkemiz yüksek katma değerli tüm ürünleri tamamen yerli ve milli olarak üretebilecektir. Baykar, yerli teknoloji konusunda nasıl bir tedarikçi ağı oluşturdu. Bayraktar’ın arkasında kaç tedarikçi var? Baykar olarak geliştirdiğimiz yerli ve milli insansız sistemlerin ülkemiz ve güvenlik güçlerimiz için önemi oldukça büyük. Geliştirdiğimiz sistemi kritik veya kritik olmayan tüm bileşenleriyle yerli olarak üretmek oldukça mühim. Sistem üzerinde bulunan tüm parçaları kendi tesislerinizde, kendi mühendis ve teknisyenlerinizle üretmek tabi ki mümkün değil. Dünyada da savunma sanayii alanında iş yapan tüm firmalar enerjilerini doğru noktaya yönlendirebilmek adına alt yüklenicilerle çalışıyor. Biz de dışarıdan tedarik ettiğimiz tüm bileşenlerin yerli olarak üretilmesi gerektiğine inanmanın gereği ile buna uygun bir tedarikçi ağı oluşturduk. Birlikte çalışacağımız tedarikçilerimizin bizlere adeta birer yol arkadaşı olabilecek, kendisini alanında kanıtlamış, bizim kadar özenli ve kaliteli iş yapan, kalite belgelerine sahip, en iyi veya en iyi olma yolunda emin adımlarla yürüyen firmalar olmasına özen gösteriyoruz Yerli ve
20
milli teknolojiler geliştirmenin bir takım oyunu olduğuna inanıyor ve bizler büyürken yerli firmalarımızı da bizlerle birlikte yukarıya çekerek, ülkemiz için katma değerli işler yapabilen firmaların ortaya çıkmasına da katkı sağlamayı hedefliyoruz. Bahsettiğim gibi yüksek katma değerli işler yaptığınız da tüm bileşenlerinin yerli olması hususu oldukça önemli. Bu nedenle bizler dışarıdan tedarik edeceğimiz parçaları maliyet farkı gözetmeksiniz, mümkün mertebe yerli şirketlerden tedarik etmeye dikkat ediyoruz. Bu sayede hem yerli firmalarımızın kabiliyetleri artıyor hem de tamamıyla yerli sistemler üretme yolunda emin adımlarla yürümüş oluyoruz. Bahsettiğim tüm bu hususlar ışığında bugün itibarıyla toplamda bin 720 tedarikçimiz ile yolumuza emin adımlarla devam ediyoruz. Kalite el kitabımızda da kalite politikamızı “Ar-Ge faaliyeti yürüten alt yükleniciler ve tedarikçilerimize sürekli
SAHA İstanbul üyeleri, yüksek teknolojinin kullanıldığı özellikli ürünler üreten firmalar. Büyük bölümünün ürettiği ürünler Türkiye’de tek.
destek verip birlikte gelişmektir” şeklinde belirtiyor ve buna büyük önem veriyoruz. Aynı zamanda SAHA İstanbul’un da yönetim kurulu başkanlığını yapıyorsunuz. SAHA İstanbul yerlileşme ve katma değerli üretimde, tedarikçi ağı gelişiminde nasıl bir rol oynuyor? SAHA İstanbul, 2000’li yıllarda SSB bünyesinde başlayan Milli Teknoloji Hamlesi’ni desteklemek ve özel sektörün dinamizmini, savunma sanayisi ile buluşturmak amacıyla 2015 yılında kuruldu. Kuruluşundan bugüne kadar olan sürece baktığımızda hedeflerinin büyük bölümünü gerçekleştirdi. Kamu- özel sektör- üniversite arasında sağlıklı işleyen güçlü bir ekosistemi hayata geçirdi. Her geçen gün sisteme entegre ettiğimiz özel sektör firma sayısı artıyor. Buna paralel olarak milli üretim kapasitemizde de artış yaşanıyor. SAHA İstanbul’un oldukça güçlü network ağı ile bugüne kadar pek çok proje hayata geçirildi, başarı hikâyeleri yazıldı. Bundan beş yıl önce 27 kurucu üyeyle yola çıkan SAHA İstanbul, bugün 505 üyesiyle Türkiye’nin en büyük, Avrupa’nın en büyük ikinci sanayi kümelenmesi konumunda. SAHA İstanbul üyeleri, yüksek teknolojinin kullanıldığı özellikli ürünler üreten firmalar. Büyük bölümünün ürettiği ürünler Türkiye’de tek. Hatta bazı firmalarımız, dünyada sadece birkaç firma tarafından yapılan üretimleri gerçekleştirebilecek teknolojiye ve insan kaynağına sahip. Üyelerimiz üretim yeteneklerini Türkiye’nin millileşme hamlesinin bir parçası haline gelecek şekilde sisteme entegre etmek istiyorlar. Savunma, havacılık ve uzay endüstrisinde ana yüklenicilerin ihtiyaçlarından haberdar olmak, gelişmelerden haberdar edilmek ve kendilerinden talepte bulunulmasını bekliyorlar. Savunma, havacılık ve uzay endüstrisine yönelik üretim yapmak isteyen ancak nereden başlayacağını bilmeyen firmalar da SAHA İstanbul’dan yönlendirici destek bekliyor. SAHA İstanbul büyük oranda bu beklentileri gerçekleştiriyor. Oldukça aktif network ağı ile tüm üyeler arasında güçlü ve hızlı
bir bilgi akışı var. Ancak SAHA İstanbul’un talepleri karşılamanın yanı sıra yol gösterici, Türkiye’nin geleceğine katkı sağlayacak projeler üretmek gibi bir misyonu da var. Bu projeler de birer birer hayata geçiriliyor. Savunma projelerinde özellikle tedarik makamları ile ana yükleniciler arasında gerçekleşen sözleşmelerde ana sistemler ve alt ana sistemler bazında yerlileşme planları konuluyor. Hâlbuki daha alt seviyelerde malzemeler ve teknolojiler üreten, bu alanlarda faaliyet gösteren birçok yerli firmamız var. Aynı zamanda üretim için gerekli makine ekipman altyapıları üreten ve ürün geliştiren firmalarımızın sistemde yerini bulması, daha sözleşme aşamasında bu derinliğe inilebilmesi yerlileşme adına çok önemli. Biz SAHA İstanbul olarak bunu sağlamak için çalışıyoruz.
Bundan beş yıl önce 27 kurucu üyeyle yola çıkan SAHA İstanbul, bugün 505 üyesiyle Türkiye’nin en büyük, Avrupa’nın en büyük ikinci sanayi kümelenmesi konumunda.
Teknopark İstanbul’u ve yerleşkede firmalar tarafından geliştirilen teknolojileri nasıl değerlendiriyorsunuz? Teknopark İstanbul, sektörün gelişimi ve yerli teknolojilerin ihracatında nasıl bir rol oynuyor? SAHA İstanbul’un merkez ofisinin yer aldığı Teknopark İstanbul ve diğer tüm teknoparkları, Türkiye’nin teknolojik gelişimine büyük katkı sağlayan merkezler olarak çok önemsiyoruz. Türkiye’nin önde gelen teknoloji firmalarının yanı sıra Ar-Ge merkezlerinin, üniversitelerin startup’ların, kuluçka merkezlerinin kısaca teknolojik gelişime katkı sağlayacak tüm yapıların bir araya getirildiği bir ekosistem olan Teknopark İstanbul, Türkiye’nin katma değerli ürünler üreten ve ihraç eden bir ülke olması yolundaki önemli yapı taşlarındandır.
hızla ve kısa sürede hayatımıza girdi. Neredeyse tüm sektörlerde yaşanan değişim, elbette savunma sanayiinde de yaşanıyor. Koronavirüs salgını sadece sağlık sorunu değil. Merkezinde sağlık sektörü yer alsa da güvenlik, ekonomik, kültürel, siyasal ve toplumsal alanlarda küresel etkileri görülen pandemi, biyogüvenlik konusunu ve savunma sektörünü merkezine taşıdı. Siber güvenlik her zamankinden daha önemli bir konu haline geldi. Neredeyse tüm dünya dijital platformlara taşındı. Yeni güvenlik parametrelerinin ortaya çıkmasına neden olan pandemi, savunma sanayiinin kapsamını da genişletmiş oldu. Yeni normale geçmiş olsak da hâlâ içinde yaşamaya devam ettiğimiz bu süreç; kendi ihtiyaçlarını, tehditlerini ve risklerini oluşturdu, milli ve yerliliğinin ne kadar hayati olduğunu bize ve tüm dünya ülkelerine öğretti. Önümüzdeki süreçte savunma sanayii, değişen güvenlik parametrelerini de kapsayacak şekilde milli teknolojilere daha da ağırlık vererek gelişimini sürdürecektir.
2019, Türk savunma sanayii için umut verici bir yıl oldu. Pandemi sonrası gerek sosyal yaşam gerek ekonomide büyük bir değişim bekleniyor. Savunma sanayii ve teknolojisi de etkilenir mi? Tüm dünyayı etkisi altına alan pandemi 2020 yılına damgasını vurdu diyebiliriz. Belki yıllarca sürecek dijitalleşme süreci tüm sektörlerde tahmin edilmez bir
Ar-Ge ve patent çalışmalarınız arasında neler bulunuyor? Stratejik yatırım hamlesi ya da katma değerli ürün tedariki diyebileceğiniz planlarınız bulunuyor mu? Baykar olarak ülkemizi, çalıştığımız her alanda en üst lige taşıma hedefimiz doğrultusunda geliştirdiğimiz tüm sistemlerin sınıfının en iyisi olması için çalışıyoruz. Geliştirdiğimiz tüm
ürünlerde bunu ana hedeflerimizden biri olarak görüyoruz. Yapay zekâ ve İHA gibi geleceğin teknolojisi olarak nitelendirilen konularda yoğun Ar-Ge faaliyeti yürütüyoruz. Bünyemizde çalıştırdığımız mühendislerin büyük çoğunluğunun Ar-Ge personeli olması da Ar-Ge çalışmalarına verdiğimiz önemin göstergesi diyebiliriz. Geliştirdiğimiz insansız sistemler tamamıyla kendi mühendislerimizin tasarımı olarak özgün sistemler ve bu sebeple sistemlerimizin tüm hakları da şirketimize ait. Hava araçları için otomatik iniş kalkış sistemi, üç yedekli uçuş kontrol sistemi gibi patentlerimizde mevcut. Ürünlerimizi tüm alt sistemleriyle beraber özgün ve yerli olarak üretmemizin bir sonucu olarak bu konuya önem verdiğimizi belirtebilirim. Halihazırda Avrupa’nın en büyük SİHA üretim merkezlerinden biri olan Baykar Milli S/İHA Ar-Ge ve Üretim Tesislerimizi büyütüyor ve adeta bir kampüs haline getiriyoruz. Kampüsümüzün inşaatı planlanan takvime göre devam ediyor. Bu kapsamda oluşturduğumuz kampüs yalnızca Baykar’a hizmet etmekle kalmayıp ülkemize katkı sağlayabilecek girişimleri de ağırlayacak ve adeta bir teknoloji üssü olacak. Bunun yanı sıra geliştirdiğimiz ürünlerin test edilmesi ve kullanıcı personelin eğitimlerinin icra edilmesi için Test ve Eğitim Merkezleri kurduk. Bu kapsamda Keşan’da Bayraktar TB2, Çorlu’da ise Bayraktar AKINCI TİHA için kurduğumuz test ve eğitim tesislerinde faaliyetlerimiz devam ediyor.
21
K A PA K KO N U S U
SALGINDAN İLHAM ALAN ÇÖZÜMLER
COVID-19 SÜRECİNDE SAĞLIK
Dünya çapında milyonları etkileyen COVID-19’un sürekli yayılımı ve belirsizliği, dijital sağlığın erkenden gündeme gelmesini, global çapta yeni inovasyonların, girişimlerin ve ürünlerin ortaya konmasını sağladı. Tıp dünyasının yanı sıra teknoloji, bilişim ve akademi dünyasının da dahil olduğu seferberlik durumu, sağlık teknolojileri alanında benzeri görülmemiş hız ve yelpazede ürün ve çözüm oluşmasına neden oldu.
ok kısa bir süre içinde toplumsal, ekonomik ve sosyal yapının radikal değişimler geçirmesinde katalizör görevi gören COVID-19, tüm dünyayı ve sektörleri sıkı bir dijital dönüşüme zorladı; özellikle, temel mücadele noktası olan tıp alanında teknolojik çözümler çerçevesinde benzeri görülmemiş bir talebi ve girişimi destekledi. Nüfus taraması, enfeksiyon izleme, kaynak kullanımı
Ç
22
ve dağıtımını önceliklendirme, yeni ventilatörler, sürdürülebilir ve virüsle mücadele eden maskeler, hastalığın yayılmasını engellemek adına 3D tasarımlar gibi bir dolu başarılı çözüm ve ürün, pandemi döneminde ortaya kondu. Diğer yandan, pandemi ile mücadele, yayılımı durdurma, takibini yapma ve aşı üretme çabası sadece sağlık sektöründe değil, diğer sektörlerde de büyük bir seferberliği başlattı ve pek çok endüstri, konsantrasyonunu sağlık sektörü için harcamaya başladı.
23
K A PA K KO N U S U
Çin’de devlet kurumları ve drone üreticileri tarafından yeni bir yazılımla güncellenen endüstriyel drone’lar; karantina önlemlerini izlemek, lojistik destek sunmak, dezenfektan püskürtmek, trafiği izlemek ve ilaç ile gıda dağıtmak için kullanılıyor.
24
YAPAY ZEKA ILE TAKIP Facebook, Google, Twitter, TikTok, Amazon, Apple gibi teknoloji devleri, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve ulusal hükümetlerle anlaşmalara giderek, hastalığın takibi ve yanlış bilgilerin yayılmasının önlemesi amacıyla, kendi yapay zeka sistemlerini sağlık sektörünün hizmetine sundu. Aşının henüz bulunamamış olması ve salgına net çözüm sunacak ilaçlar noktasındaki belirsizlik sebebiyle şu an asıl öncelik, yayılımı durdurma üzerine kurgulu. Bu sebeple, özellikle hastaları izleme, hastalık takip ve tanı cihazlarının önemini gittikçe artıyor. Teknoloji devlerinin yapay zeka sistemleri de bu noktadaki en büyük iş birlikçi. Apple ve Google’ın ortaklaşa geliştirdiği COVID-19 izleme sistemi API, Nisan ayından bu yana pek çok ülkede uygulamaya alındı. Benzer şekilde Çinli arama motoru devi Baidu, Pekin’deki Oinghe tren istasyonunda dakikada 200’den fazla kişinin fotoğrafını çekerek, yüz tanıması yapıyor. Rusya ve AB ülkeleri de otomatik yüz tanıma teknolojisini kullanıyor.
DRONE DEVRIYELER Çin, Avrupa ülkeleri ve ABD, termal görüntüleme yapmak ve sosyal mesafe kurallarını ihlal edenleri tespit etmek için drone devriyesini kullanmaya başladı. Drone’lar sokak devriyeciliğinin yanında ilaç ve gıda dağıtımı için de hizmet veriyor. Bunun en başarılı örneklerinden birini Çin hükümeti uyguluyor. Devlet kurumları ve drone üreticileri tarafından yeni bir yazılımla güncellenen endüstriyel drone’lar; karantina önlemlerini izlemek, lojistik destek sunmak, dezenfektan püskürtmek, trafiği izlemek ve ilaç ile gıda dağıtmak için kullanılıyor. Çin ayrıca benzeri görevler için robotları da devriye birimine dahil etmiş durumda. Japonya ve Güney Kore, tarım uygulamaları için ilaç püskürtme amaçlı üretilen drone’larını yayılımın fazla olduğu bölgelerde dezenfektan püskürtmek için kullanıyor. İspanya, Belçika, İngiltere, Litvanya, Yunanistan, Bulgaristan ve Kaliforniya ise termal sensörler, gece görüş kameraları ve zoom lenslerle donattıkları drone’lar ile özellikle kamu personeline (polis, doktor) destek veriyor. İtalya da vatandaşların hareketlerini izlemek için drone kullanan ülkelerden. Pandemi yayıldıkça, kişilerin vücut ısıları, kalp ritimleri ve solunum hızlarını takip etmek, insanların toplu yerlerde hapşırdığını veya öksürdüğünü tespit etmek daha önemli hale geliyor. Bu spesifiklikte bir drone ise, Güney Avustralya Üniversitesi araştırmacıları tarafından geliştirilme aşamasında. Uzmanlar, teması azaltmanın ve virüse maruz kalmanın en aza indirilmesinde drone’ların önemli bir görev gördüğünü ve yakın dönemde robotik devriye sistemlerinin tüm
dünyada artacağını söylüyor. Drone’ların enfeksiyonlu kişilere dokunmak zorunda kalmadan vaka tespiti yapması ve kontrol etmesi, yayılımı azaltma konusunda kritik rol oynayacak. HALK SAĞLIĞINA ROBOTIK DESTEK Ülkelerin sağlık sektöründe dijitalleşme dönemini başlattığı COVID-19 sürecinde drone’lar gibi robotlar da görev başına geçti. Robotik geliştiriciler, halk sağlığı endişelerine ve ihtiyaçlarına en hızlı şekilde cevap vermek için robotik sistemleri devreye aldı. Hastaneleri, kamu ve özel alanları dezenfekte eden, tehlikeli atıkları işleyen veya yiyecek ve ilaç sağlayan robotlardan hastanın sıcaklığını ölçen ve tıbbi asistan olarak hareket eden robotlara kadar robotik teknoloji, salgının bulaşma riskini azaltmak için kullanılıyor. Çin merkezli akıllı robot sistemleri geliştiricisi CloudMinds, güvenlik, denetim, dezenfektasyon ve dağıtım işlerini yapması için Wuhan’daki hastaneye altı tane robot bağışladı. Hastane içinde hemşire robotlar için ayrı bir birim açıldı ve ağır vaka hastalarla ilgileniyorlar. Uçakları sterilize etmek için tasarlanmış mikrop öldürücü GermFalcon isimli robotlar ise şu anda acil müdahale çabalarının bir parçası olarak Los Angeles, San Francisco ve John F. Kennedy Uluslararası Havaalanlarında kullanılıyor. Hong Kong, Çin ve Güney Kore’de, İsrail üretimi Temi robotu hastaların bilgilendirilmesi ve aileleri ile iletişim kurması için bakım evlerine, hastanelere, havaalanlarına ve işyerlerine yerleştirildi. Belçika da hasta bakım evlerinde robot kullananlardan. ABD’deki bazı hastanelerde de telemedik
robotlar hizmet veriyor. Robotta, hastanın doktorlar ve sağlık personeli ile iletişimini ve hastanın kalbinin ve ciğerlerinin dinlenebilmesini sağlayan bir kamera, mikrofon ve stetoskop bulunuyor. İspanya, kısa bir süre önce, günde 80 bin kişilik test kapasitesine ulaşmak ve insanların enfeksiyona maruziyetini azaltmak için robotları kullanmayı planladığını açıkladı. TELETIP ILE UZAKTAN MÜDAHALE Salgının yayılımını engelleme, hastanelerin ve sağlık çalışanlarının işlevsel kalabilmesini sağlama noktasında hükümetlerin devreye aldığı bir yeni teknoloji de tele sağlık uygulamaları oldu. Hastanelerdeki yüksek bulaşma oranları göz önüne alındığında tele sağlık teknolojileri, virüsün yayılmasını yavaşlatmak ve hastane kapasitesi üzerindeki baskıyı azaltmak için önemli bir çözüm olarak ortada duruyor. Bu teknoloji, görselişitsel, gerçek zamanlı, iki yönlü iletişim sistemi aracılığıyla hastaların doktorlar tarafından uzaktan kontrol edilmesini ve teşhisin yapılmasını sağlıyor. Dünyanın dört bir yanındaki hastaneler, halk sağlığı yetkilileri ve dijital sağlık şirketleri, hastaları COVID-19 belirtileri açısından taramak ve ayrıntılı veriler elde etmek için çevrim içi semptom denetleyicilerini kullanmaya başladı.
Hastaneleri, kamu ve özel alanları dezenfekte eden, tehlikeli atıkları işleyen veya yiyecek ve ilaç sağlayan robotlardan hastanın sıcaklığını ölçen ve tıbbi asistan olarak hareket eden robotlara kadar robotik teknoloji, salgının bulaşma riskini azaltmak için kullanılıyor.
25
K A PA K KO N U S U
teletıp kullanımının yüzde 50 arttığını gösteriyor. Genel Atlantik destekli Doctolib ve sigortacı Axa’nın desteklediği Fransa’daki Qare, İsveç Kry International’ın birimi Livi, İngiltere’de Push Doctor ve Almanya’da Compugroup Medical gibi girişimler de vatandaşlara sanal tıp desteği ve finansal destek sunuyor. İsrail’in en büyük hastanesi olan Sheba Tıp Merkezi de, virüsün yayılmasını kontrol etmek amacıyla uzaktan hasta izleme programı başlattı.
Teletıp, bulaşıcı hastalık uzmanlarının becerilerini, bu tür uzmanlık hizmetlerine erişimi olmayan coğrafi konumlardaki insanlara ulaştırabileceği için de benzersiz.
Teletıp, bulaşıcı hastalık uzmanlarının becerilerini, bu tür uzmanlık hizmetlerine erişimi olmayan coğrafi konumlardaki insanlara ulaştırabileceği için de benzersiz. ABD, klinisyenlerin zamanı ve hastane kaynakları üzerindeki kapsamlı baskıyı yönetme çabalarının bir parçası olarak, teletıp seçeneklerinde büyük yol kat eden ülkelerden. Ülkede Medicare sistemine kayıtlı ABD vatandaşları, ek bir ücret ödemeden telefonla veya görüntülü sohbet yoluyla doktorla konuşabiliyor. ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi (CDC) ise, Clara isimli bir çevrim içi bot sayesinde virüs taşıdığını düşünen hastaların kendisini kontrol etmesine olanak sağlıyor. Ülkede 18 eyalet ve Washington, teletıp kullanımını artırmak için acil yasal düzenlemeleri yürürlüğe koydu. Araştırmalar, ABD’de salgından sonra
SAĞLIK TEKNOLOJILERI 2021 YILINDA 270 MILYAR DOLARI AŞACAK Sağlık teknolojileri, 2020 yılına kadar yıllık yüzde 13’lük bir büyüme ile hareket ederken, COVID-19’un zorunlu hızlandırması ile yıllık bazda yüzde 23,6’lık bir büyüme hızına ulaştı. İngiltere merkezli araştırma firması Markets and Markets’in COVID-19 döneminde yaptığı araştırmaya göre, sağlık teknolojileri sektörü 2020 yılını 227,5 milyar dolarla kapatıp, 2021 yılında 270,3 milyar dolara ulaşacak. Markets and Markets, sağlık teknolojileri alanında en büyük büyümenin ise teletıp segmentinde olacağını belirtiyor. Öncelikle COVID-19'un artan insidansı, bilişim ve yapay zeka çözümlerinin artması, devlet yetkileri, destek ve girişimler, sağlık hizmetlerinde büyük verilerin artan kullanımı, yüksek yatırım getirisi ve sağlık kurumları üzerindeki baskıyı azaltma ihtiyacı tarafından yönlendirilen sağlık teknolojileri pazarı, artan sağlık maliyetleri için de önemli bir çözüm aracı.
26
BILGI TEKNOLOJILERI ILE GLOBAL ETKILEŞIM Potansiyel etki ve gelişmeler, COVID-19 salgınını incelemek için açık kaynaklı analiz araçlarının yaygınlaşmasını sağladı. Bu araçlar, virüs hakkında kolektif zekanın paylaşılmasını ve bir iş birliği çerçevesinde bilginin aşağıdan yukarıya erişilecek bir sisteme dönüşmesini sağladı. Bu da test ekipmanı ve ventilatör sıkıntısının giderilmesine uluslararası anlamda yardımcı oldu. Bu veri toplama faaliyetlerinin çoğu, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi gibi uluslararası kuruluşlar tarafından koordine ediliyor. Doğru verilerin paylaşılması, sağlık ekipmanlarının geliştirilmesi için büyük önem taşıyan bilgi teknolojileri, dünya çapında özel sektör kuruluşları tarafından geliştirilmenin yanında hükümetlerce de geliştiriliyor. İsrail hükümeti kısa süre önce, kişilerin virüse maruz kalıp kalmadıklarını belirlemek amacıyla kullanıcıların telefonlarından konum verileri toplayan Shield açık kaynak uygulamasını yayınladı. Singapur Hükümeti Teknoloji Ajansı ise, TraceTogether temas izleme uygulamasını devreye aldı. ABD, Avrupa ülkeleri, Çin, G. Kore, Türkiye, Japonya da kendi veri sistemlerini oluşturanlar arasında yer alıyor. Diğer yandan Elsevier, Springer Nature, Wiley Online Library, Emerald ve Oxford University Press gibi önemli 30 yayın kuruluşu, öne çıkan bir açık erişim kaynakları sayfası oluşturdu. Tüm dünyayı bilgilendiren sayfa dataları anında paylaşıyor.
Her ne kadar salgın, bir lokalleşmeye sebebiyet vermiş olsa da yayılımının, veri ve ürün paylaşımının küresel olması, güçlü ve uluslararası bağlayıcılığı olan NATO benzeri sağlık paktlarının kurulmasını gündeme getirdi.
Veri paylaşımının; bilişim teknolojileri, bilgiye erişilebilirlik, tüm paydaşların katkıda bulunmasını sağlayan açık standartlar ve hızlı keşiflere yol açabilecek hızlı prototipler gibi daha geniş bir dizi önemli kavramı ön plana çıkaracağı belirtiliyor. Bu bağlamda, ventilatörlerden yüz kalkanlarına kadar her şey için daha düşük maliyetli ve yeni tasarımlar geliştirmek için dünya çapında çeşitli girişimler oluşacaktır. AŞI ÇALIŞMALARI DEVAM EDIYOR Uluslararası toplum, şimdiye kadar gördüğü en şiddetli salgını yenmeye odaklanmış durumda. Salgın yayıldıkça, hükümetler, akademik kurumlar ve ilaç şirketleri salgınla mücadele için tedaviler geliştirmek için yarışıyor. Bugüne dek ortaya konan çözümler daha çok salgının yayılımını azaltma noktasında olsa da salgını yenecek ilaç ve aşı için de dünya genelinde bir çaba söz konusu. Bazı antiviral testler deneme aşamasına alınmış durumda. İlaç şirketleri ve bilim dünyası, aşının geliştirilmesinde özellikle gen düzenleme teknolojileri ve sentetik biyoloji alanında çalışmalar yapıyor. Şu anda Dünya Sağlık Örgütü kontrolünde çalışmaları yürütülen en az 20 tane COVID-19 aşısı var. Potansiyel bir aşı için ilk faz 1 klinik denemesi mart ayının sonlarına doğru başladı. Diğer yandan bilim insanları sentetik biyoloji aracılığıyla, virüslerin genotipini önemli ölçüde değiştirmek için biyoloji, mühendislik, genetik, kimya ve bilgisayar bilimlerini kullanarak multidisipliner bir yaklaşım oluşturmaya çalışıyor. Akademisyenler, sentetik biyoloji aracılığıyla, genleri çıkartarak ya da ekleyerek, DNA klonunu manipüle edip, mikrobun insan hücrelerine nasıl eriştiğini ve nasıl yayıldığını anlamaya çalışıyor. Nano bazlı ürünler de COVID-19’un muhafazası, teşhis ve tedavisi için geliştiriliyor ve kullanılıyor. Deneysel bir nano aşı, bir insan deneyinde test edilen ilk aşı oldu. Yapılan deneyler, nanoteknolojinin, çeşitli mekanizmalar vasıtasıyla, viral enfeksiyonun tedavisinde yardımcı olduğunu gösteriyor. Uzmanlar, nano
parçacıkların antiviral ilaç taşıyıcı sistemler olarak işlev görebileceğini; etkileşime girebileceğini ve bir virüse bağlanabileceğini, böylece virüsün önleyici hücreye yapışıp vücuda girmesinin engellenebileceğini söylüyor. SAĞLIK PAKTLARI YOLDA Sağlığın ne denli önemli olduğunu ve sağlıkta yaşanacak bir problemin tüm dünyayı kilitlenme noktasına getirebileceğini talihsiz bir şekilde ortaya koyan COVID-19, teknolojik alanda ortaya koyduğu değişimlerin yanında yönetimsel ve sosyolojik tarafda da bazı değişikliklere hazırlanıyor. Her ne kadar salgın, bir lokalleşmeye sebebiyet vermiş olsa da yayılımının, veri ve ürün paylaşımının küresel olması, güçlü ve uluslararası bağlayıcılığı olan NATO benzeri sağlık paktlarının kurulmasını gündeme getirdi. Salgının ortaya koyduğu belirsizlik ve daha fazla bilgi paylaşımına duyulan ihtiyacın, bu süreci hızlandırabileceği düşünülüyor. Salgın sebepli seyahat kısıtlarının ortadan kalkması da tam olarak sağlıkla bağlantılı hale geldi. Şu anda dahi pek çok ülkede hareketlilik için gerekli test sonuçları ve raporlar isteniyor. Bundan sonraki süreçte yurt dışı seyahatleri için özel damgalı pasaport dönemine geçilmesi bekleniyor. Onaylı pasaportu olanlar ve olmayanlar ticari hayatın içinde daha da belirginleşecek. Salgının yaşlıları daha izole bir hayatın içine çekmesi ise, özellikle yaşlı nüfusun yoğun olduğu batı ülkelerinde “dijital evlatlık” kavramının gündeme gelmesine neden oldu.
%23,6
Sağlık teknolojileri pazarı yıllık büyüme oranı
227,5
MİLYAR DOLAR Pazarın 2020 hacmi
270,3
MİLYAR DOLAR
2021’de beklenilen pazar büyüklüğü
27
K A PA K KO N U S U
TÜRKİYE SALGINI YÖNETME KONUSUNDA ROL MODEL OLDU
Türkiye’nin son yıllarda bir ülke felsefesi haline getirdiği yerli ve milli üretim anlayışı, COVID-19 sürecinde önemli sonuçlar verdi. Kolektif bir anlayışın benimsendiği pandemi döneminde Türkiye, kendine yeten bir ülke olmanın ötesine geçip inovatif ürünleriyle küresel mücadeleye de destek sundu. on 15 yılda sağlık yatırımları, özellikle yerli cihaz üretimi tarafında büyük gelişmeler gösteren Türkiye, COVID-19 salgını karşısında gerek alt ve üst yapısı gerekse ücretsiz sağlık hizmetleri sayesinde dünyadaki birçok ülkeye oranla çok başarılı bir salgın yönetim süreci geçirdi. Koronavirüs ile mücadelesine 10
S
Mart’ta ülkede görülen ilk vakadan çok önce başlayan Türkiye, hızlı tedbirler alıp başarılı sonuçlar ortaya koydu. Cumhurbaşkanlığı ve Sağlık Bakanlığı’nın koordinasyonunda yürütülen salgın ile mücadele yönetimi, tüm sektörlerin, uzmanların ve vatandaşların iş birliği ile yürütüldü. Hasta yönetimindeki eksikliklerin revize edilmesi, laboratuvar ve insan kaynağı kapasitelerinin artırılması, mali kaynakların iyileştirilmesi, organizasyonel yapıların oluşturulması ve iletişim stratejisinin geliştirilmesiyle başlayan mücadelede, salgının yayılmasını engellemek adına yasal prosedürler açıklandı. Türk sağlık sektörünün kendi tedavi protokollerini devreye aldığı süreçte Türkiye, sağlık kiti, maske ve dezenfektan gibi zorunlu sağlık malzemelerinin ihtiyacını kendisine yetecek kapasitenin üzerinde üreterek, diğer ülkelere de yardımcı oldu. Hastalara daha hızlı ve verimli destek verilmesi amacıyla, sağlık kuruluşlarının kapasitesinin artırılmasının yanında Atatürk Havaalanı içerisine salgın hastanesi yapıldı. Yaklaşık iki ay gibi bir sürede tamamlanan hastane, Türkiye’nin salgınla mücadeledeki azminin simgesi haline geldi. YERLI VE MILLI ÜRETIM BAŞARISI Tüm dijital ve inovatif altyapının da dahil edildiği COVID-19 ile mücadele sürecinde, Türkiye’nin son yıllarda bir ülke felsefesi haline getirdiği yerli ve
28
milli üretim anlayışı da önemli sonuçlar verdi. Türkiye’nin sağlık sektöründe kendi kendine yeten bir ülke olmanın ötesine geçip, diğer ülkeler için örnek teşkil etmesi noktasında hükümetin ve bakanlıkların yoğun desteği bulunuyor. Verilen desteklerin ve kolektif iş birliğinin bir yansıması olarak Türkiye, salgın döneminde tamamıyla yerli üretim birçok sağlık cihazı ve takip sistemi devreye aldı, ihraç etti: Tüm dünyada kritik öneme sahip olan tanı kitleri ile alakalı yapılan çalışmalar neticesinde, 4-24 saat aralığında sonuç veren tanı kitlerinin sonuç verme süresi 90-120 dakikaya düşürüldü. Türk mühendisleri tarafından rekor hızda üretilerek dünyaya ihraç edilen yerli yoğun bakım solunum cihazlarının yanında sürdürülebilir maskeleri devreye alan Türkiye, küresel mücadeleye en fazla katkı sunan ülkelerden oldu. Sosyal mesafe kuralları kapsamında geliştirilen “Koronavirüs Danışma Hattı”, vatandaşa uzaktan destek vererek, hastanelerin ve sağlık çalışanlarının üzerindeki baskıyı azalttı. Dünya genelinde salgın ile mücadele konusunda en önemli başlık, hastaların ve vaka sayısının izlenmesi oldu. Türkiye de diğer pek çok ülke gibi hastaları takibe alarak, bir salgın modellemesi oluşturdu. Sağlık Bakanlığı’nın devreye aldığı “Pandemi İzolasyon Takip Sistemi” hem vatandaşın bilgilendirilmesi hem de yetkililerin veri taraması yapmasını sağlıyor. YERLI AŞI ÜRETILDI Yerli üretim kapsamında ortaya konan en önemli başarı ise yerli aşının üretilmesi oldu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından haziran ayında açıklanan ve TÜBİTAK’ın “COVID-19 Türkiye Platformu” çatısı altındaki bilim insanlarınca geliştirilen “Favipiravir” isimli ilacın yerli versiyonu olan ilaç, ruhsatlandırma aşamasına geldi. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, TÜBİTAK, İstanbul Medipol Üniversitesi ve Atabay İlaç iş birliğiyle üretilen ilaç, 32 kişilik bir ekip tarafından 40 günde üretildi.
Ateşi yeni çıkmış hastalarda bile etkili olduğu belirtilen yerli ilaç, dünyada, salgının tedavisinde öne çıkmış 3-4 ilaçtan biri. “COVID-19 Türkiye Platformu” koordinasyonunda devam eden bir diğer aşı geliştirme çalışması ise Ankara Üniversitesi Biyoteknoloji Enstitüsü tarafından yürütülüyor. Test aşamasında olan ürün, içeriğindeki GRFT molekülü ile hastalığa çözüm sunmaya çalışacak. Yapı olarak doğal bir molekül olan GRFT, bugüne dek birçok farklı virüse karşı, enfeksiyonu durdurucu etki gösterdi. Bu iki çalışmanın dışında “COVID-19 Türkiye Platformu” bünyesinde 15 aşı geliştirme çalışması daha devam ediyor. SALGINLA MÜCADELEDE TEKNOPARKLAR ÖNE ÇIKTI Salgınla mücadelede kolektif bir anlayışın devreye alındığı pandemi sürecine en büyük katkı ise Ar-Ge merkezlerinden, teknoparklardan ve kuluçka merkezlerinden geldi. Teknolojiye yapılan yatırımın ve dijital altyapı oluşturmanın öneminin en net şekilde görüldüğü COVID-19 sürecinde, tanı kitleri, ventilasyon cihazları, temassız termal geçiş sistemleri, yüz koruyucu kalkanlar, kağıt para dezenfektan sistemleri, hasta takip sistemleri, teletıp uygulamaları gibi birçok inovatif yenilik ve start-up ortaya kondu. Bu çalışmaların çok büyük bir kısmı ise teknoloji yuvalarından çıktı. Teknopark yönetimleri tarafından koordine edilen akademi, üniversite, devlet ve sektör iş birlikleri, yerli üretime hız vermenin yanında, sağlık sektörünün dijitalleşmesi süresine de katkı sundu. Yerli tıbbi cihazların üretilmesi, temiz oda uygulamalarının yaygınlaşması, gerekli oksijenin güvenilir olarak sağlanması, solunum destek cihazlarının hastalara ulaştırılması, hastaların izlenmesi, sağlık çalışanlarının korunması ile ilgili ekipmanların geliştirilmesi ve lojistik yönetimi gibi konularda başarılı çalışmalar ortaya koyan ve devletin başarısına paralel hareket eden teknoparklar, ürettikleri ürün ve sistemlerin birçoğunu ithal ederek, küresel mücadeleye de destek sundu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından haziran ayında açıklanan ve TÜBİTAK’ın “COVID-19 Türkiye Platformu” çatısı altındaki bilim insanlarınca geliştirilen “Favipiravir” isimli ilacın yerli versiyonu olan yerli ilaç, ruhsatlandırma aşamasına geldi.
216.873 198.820 Türkiye’deki vaka sayısı
İyileşen sayısı
(16 Temmuz 2020 itibarıyla)
29
K A PA K KO N U S U
TEKNOPARK İSTANBUL’DAN
COVID-19’LA MÜCADELEYE ÖNEMLİ KATKI Teknopark İstanbul, İSEK ve Cube Incubation’ın yaptığı çalışmalar ile yerli tıbbi cihaz, N95 kalitesinde maske üretimi, salgının dağılımını kontrol eden uygulama, taşınabilir solunum cihazı ve elektrik olmayan ortamda oksijen üretimi projelerine destek sunuyor.
30
eknopark İstanbul, Türkiye’nin COVID-19 ile mücadelesine, İstanbul Sağlık Endüstrisi Kümelenmesi (İSEK) ve Cube Incubation girişimcilerinin çalışmalarıyla destek veriyor. COVID-19 ile mücadelede, İSEK kümelenmesini ve Cube Incubation’da yer alan şirketleri tüm imkanları ile desteklerini ifade eden Teknopark İstanbul Genel Müdürü Bilal Topçu, şirketlerin de bu bağlamda tüm özveriyi gösterdiğini ve yenilikçi fikirler sunduğunu söyledi. Topçu, Teknopark İstanbul şirketlerinden Invenoa’nın, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile ilgili kurumlar tarafından düzenlenen Coronathon’da elde ettiği birinciliğin, bu konudaki istek ve toplumsal fayda sağlama çabalarının en
T
önemli sonuçlarından biri olduğunu aktardı ve “Teknoparkımızda bu tür çalışmaların hayata geçirilmesi için var gücümüzle çalışacağız” dedi. İSEK, TÜRKIYE’NIN COVID-19 ILE MÜCADELESINE LIDERLIK EDIYOR Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Kümelenme Destek Programı kapsamında Teknopark İstanbul koordinasyonunda yürütülen İSEK, Türkiye’de yerli tıbbi cihaz üretim kapasitesinin ortaya çıkarılması için çalışmalar yürütüyor. Kümelenme; salgın özelinde tanı, yoğun bakım desteği vermek, solunum destek malzemeleri ve kişisel koruma malzemelerini piyasaya sürmek için hazırlıklar yapan şirketlere destek veriyor. Sağlık bilimleri alanında yüksek teknolojili Ar-Ge çalışmalarının hayata geçirilmesi için paydaşları ile beraber projeler gerçekleştiren İSEK, COVID-19
TIBBI CIHAZLARDA “YERLI” SEFERBERLIK Teknopark İstanbul tarafından yürütülen İSEK, koronavirüs salgınına özel medikal ürünleri üreten yerli firmaların kapasitesini artırmak için yurt çapındaki sağlık kümelenmeleri ile iş birliği yapıyor. MEDİCLUST (İSEK, OSTİM, MEDİKÜM, SEBİT) platformunda bir araya gelen bölgesel sağlık kümeleri, diğer sektörel paydaşlarla birlikte kamunun acil eylem planının tedarik kısmını destekliyor. Sağlık Bakanlığı’nın eğitim ve izleme birimleri ile koordineli çalışan üyeler, ham madde tedariki, kişisel koruma ürünleri, solunum ve yoğun bakım destek cihazları gibi konularda çözüm sunmaya çalışıyor.
ile mücadelede ortaya koyduğu çalışmalar ile öncü bir rol üstlendi. İSEK, yurt içinde olduğu kadar yurt dışında da pek çok kümelenme ile aynı paydada hareket ederek, fikir alışverişinde bulunuyor ve ortaya çıkan projelerin küresel faydaya dönüşmesini sağlıyor. COVID-19 gündeminde büyük bir önem kazanan yerli üretim noktasında büyük destekler sunan İSEK, kritik komponentlerin içeride üretilmesi için bu konuda çalışmaları olan ve bilişim tabanlı şirketleri Sağlık Bakanlığı ile bir araya getiriyor. İSEK, ilgili firmaların belirlenmesi ve kamu otoriteleri ile acil eylem planlarının hayata geçirilmesi için de büyük çaba sarf ediyor. Ayrıca İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü’nde bir kriz masası kurulması için de çalışmalar yürüten İSEK, salgınla ilgili bir hastalık modellemesinin yapılması noktasında da ilgili grupları Sağlık Bakanlığı’na yönlendiriyor.
kalım meselesini tetiklediğini ifade eden Prof. Dr. Öztürk, “İSEK üyeleri içinde bu salgına özel ve öncü tanı test kitleri geliştirmiş, üreten ve ihracat yapan firmalarımız var. Ülkemizde üretilen PCR tabanlı tanı kitleri hem ülkemize hem de ihracata yeter. Şimdi önceliğimiz, bu onaylı yerli ürünlerin sahaya çıkışlarını hızlandırmak ve salgınla mücadeleye katkı sağlamak” şeklinde konuştu. Prof. Dr. Öztürk, sağlık ürünleri ve kitleri alanında yapılan çalışmaların ilaç ve aşı geliştirme noktasında da ayrı platformlarda aktif olarak yürütüldüğünü sözlerine ekledi. Türkiye’nin tıbbi cihaz üretiminde büyük bir potansiyele sahip olduğunu belirten Prof. Dr. Öztürk, bu potansiyelin somutlaştırılması için bu alanda araştırma yapan, üreten veya bu ekosisteme destek veren tüm paydaşları kümelenmenin bir parçası olmaya davet etti.
COVID-19 ile mücadelede, İSEK kümelenmesini ve Cube Incubation'da yer alan şirketleri tüm imkanları ile desteklediklerini ifade eden Bilal Topçu, şirketlerin de tüm özveriyi gösterdiğini ve yenilikçi fikirler sunduğunu söylüyor.
“YERLI TIBBI CIHAZDA POTANSIYELIMIZ BÜYÜK” İSEK Kurucu Koordinatörü Prof. Dr. Cengizhan Öztürk, salgın nedeniyle yurt dışından gelen kritik ürünlerde yaşanan sıkıntı ve gecikmeler, ham madde teminatında artan bekleme süreleri gibi sorunların yerli üretimin önemini daha da artırdığına vurgu yaparak, “Böyle ortamlarda pek çok ülke, agresif alım stratejileri izliyor. Her zaman ucuz tedarike gidenler ve sağlık sektörünün pek çok kısmını zorlayan politikalar bir anda sorgulanmaya başladı. Yerli üretimin önemi bir global salgın ile tescillenmiş oldu” diyor. İthalata dayalı bir sağlık sisteminin, böylesi salgın dönemlerinde bir ölüm
31
K A PA K KO N U S U
N95 kalitesinde nano maske
MASKELER N95 KALITESINDE ÜRETILECEK Teknopark İstanbul’un kuluçka merkezi Cube Incubation’da faaliyetlerini yürüten şirketler de ülkemizin koronavirüs mücadelesine katkı sunmaya devam ediyor. Cube Incubation’da Ar-Ge çalışmalarını yürüten Bacpolyzyme Bioengineering, üretilen normal maskelerin koruyuculuğunu artırmak amacıyla maskenin yüzle temas eden bölümüne, tamamen biyolojik olarak uyumlu, FDA tarafından GRAS (Generally Recognized As Safe) olarak kabul edilmiş biyomalzemenin entegre edilmesi ve bu sayede havadaki viral ve mikrobiyal kontaminantların filtrelenmesi noktasında kritik bir çalışma yürütüyor. Şirket COVID-19 için üretilen maskelerin N95 kalitesinde olması için nano boyutta bir malzeme üretimi hazırlığında.
ELEKTRIĞIN OLMADIĞI YERLERDE OKSIJEN ÜRETILECEK Bir başka Cube Incubation firması olan Stratejik Yenilikçiler ise; oksijen üretim tekniklerinin evde ve sahada kullanımına yönelik önemli bir proje yürütüyor. Şirket, hastalara yüksek dozda oksijeni verimli şekilde verebilen bir maske ve hastanın expirasyon havasını ortamdan izole eden bir destek sistemi üzerine Ar-Ge çalışmaları yürütüyor. Konsept aşamasında olan proje, desteklenmesi halinde elektriğin olmadığı bölgelerde bile oksijen üretimini mümkün kılacak. Şu anda prototipi bitmek üzere olan çalışma için patent süreci devam ediyor. Şirket, altı aylık deneme sürecinin ardından seri üretime geçebilir.
Yoğun bakım ünitelerinde kullanılan mevcut solunum cihazlarının kullanışsız olması ve sayıca yetersiz kalması nedeniyle yaşanan sıkıntıları gidermek için tasarlanan taşınabilir ve kolay kullanımlı ventilatör ile hastanın bulunduğu oda yoğun bakım odası haline dönüşebilecek. TAŞINABILIR SOLUNUM CIHAZI YOLDA Daha önce akciğer kanseri tespitini kolaylaştıran 3 boyutlu navigasyon sistemiyle dikkatleri üzerine çeken Cube Incubation’ın girişimcilik şirketi ELAA Teknoloji, Sabancı Üniversitesi Tümleştirilmiş Üretim Araştırma ve Uygulama Merkezi (KORDSA) iş birliğiyle COVID-19 enfeksiyonu geçiren hastalar için taşınabilir mekanik solunum cihazı (mekanik ventilatör) geliştirilmesi üzerinde çalışıyor. Yoğun bakım ünitelerinde kullanılan mevcut solunum cihazlarının kullanışsız olması ve sayıca yetersiz kalması nedeniyle yaşanan sıkıntıları gidermek için tasarlanan taşınabilir ve kolay kullanımlı bu ventilatör ile hastanın bulunduğu oda, yoğun bakım odası haline dönüşebilecek ve tedavisi hızlanacak. Cihaz taşınabilir bir ventilatör (mekanik solunum cihazı)
32
olmasına rağmen, COVID-19 tedavisi için gerekli solunum destek modlarının yer aldığı elektronik kontrol üniteleri de barındırıyor. Protatip testlerine başlanan cihazın Türkiye İlaç ve Cihaz Kurumu’na sunulduktan sonra seri üretime geçilmesi planlanıyor. Ventilatörün önce ülkemize daha sonra da tüm dünyanın kullanımına sunulması hedefleniyor. SALGININ DAĞILIMI KONTROL ALTINA ALINACAK Cube Incubation’da yer alan girişim şirketi Çekirdek Ar-Ge ise Sağlık Bakanlığı ile testlerini yaptığı “Kitlesel Pandemi Yönetimi” uygulaması üzerinde çalışıyor. Virüsün hızlı bir şekilde yayılmasını kontrol altına alarak, sağlık sistemin çökmesini engellemeyi hedefleyen bu proje sadece koronavirüs sürecine yönelik değil, tüm dünyada yaşanabilecek olası krizleri engelleyecek çapta geliştiriliyor.
Kullanıcıların konum takibini içeren uygulama, hastalanmadan önceki 14 gün içerisinde bulunulan yerleri, ziyaret edilen alanları ve bu alanlarda aynı anda kaç kişinin olduğunu tespit edecek. Harita üzerinden raporlama ve analiz de yapabilen uygulama ile hastanın virüs bulaştırdığı düşünülen kişilere anlık bilginin gitmesi ve hastanın 14 gün öncesinde gittiği mekanların dezenfekte edilmesi talimatı da gönderebiliyor. Hastanın bulunduğu bölgedeki kamu kurumlarının bilgilendirilmesi de uygulama aracılığıyla yapılabiliyor. Karantina tedbirlerine uymayan kırmızı ve sarı moddaki kişiler, belirlenmiş alan dışına çıktığında kolluk kuvvetlerine kişinin yeri SMS ile bildiriliyor. Uygulamanın kullanımı için KKTC, Suudi Arabistan, Hollanda, Pakistan, Kazakistan gibi ülkelerle de görüşmeler yapılıyor.
Çekirdek Ar-Ge tarafından geliştirilen Kitlesel Pandemi Yönetimi uygulaması; hastalanmadan önceki 14 gün içerisinde bulunulan yerleri, ziyaret edilen alanları ve bu alanlarda kaç kişinin bulunduğunu tespit edecek.
33
K A PA K KO N U S U
COVID-19'A KARŞI DEZENFEKTAN KREM SFA AR-GE, COVID-19’a karşı ilk yerli probiyotik dezenfektan kremini geliştirdi. 12 bin yerli saf mikroorganizmadan probiyotik geliştiren firma, tescillediği Ata Biotic markası ile yoğurt, kefir ve 200 yıllık ekmek mayasını ticarileştirdi.
anayi Bakanlığı’nın COVID-19 çağrısına ilk yerli probiyotik dezenfektan krem Ar-Ge’si ile başvuran Teknopark İstanbul firmalarından SFA AR-GE, yoğurt ve 200 yıllık ekmek mayası da dahil, 12 bin yerli saf mikroorganizmadan probiyotik geliştiriyor. Türkiye’nin probiyotik gen bankasını kurmaya hazırlanan firmanın, Türkiye için ilk olan yerli üretimleri arasında COVID-19’a karşı etkinliği kanıtlanmış lipozomal C vitamini ile lipozomal zerdeçal da var. Türkiye’nin yedi bölgesinden 12 bin yerli ve milli mikroorganizmayı Ata Biotic markası ile üreten SFA AR-GE, eskiden gelen probiyotik kültürünü toplamayı ve geliştirmeyi hedefliyor. Yoğurt ve 200 yıllık ekmek mayalarını ticarileştirmiş olan firmanın Yönetim Kurulu Başkanı Dr. İsmail Aslan, “Kendi kültürümüze, topraklarımıza ait olmayan bir maya, sindirim sorunları gibi birçok sıkıntının temeli” diyor. SFA AR-GE için “Eczacılık ve kozmetik sektörünün Ar-Ge üssü” ifadesini kullanan Dr. Aslan, “3 binden fazla yerli Ar-Ge formülü ürettik. Piyasadaki 200’den fazla üründe SFA AR-GE imzası var. Halen prototip aşamasında 100’e yakın ürün üzerinde çalışıyoruz. 100 yıllık saf ata tohumlarımızın canlandırılmasına destek verebilecek koleksiyona sahibiz. GDO’lu ve hibrit tohumlar COVID-19 kadar zararlı” diyor. Teknopark şirketi olarak kozmetikte akredite edilmiş tek laboratuvara sahip
S
SFA AR-GE İnsana zarar vermeyen, çevreci 150 profesyonel ürüne sahip SFA AR-GE, 108 firma ile çalışıyor. Eczacılara yönelik lipozomal majistral (yapma) ilaç ham maddeleri üreten tek Ar- Ge kuruluşu olan şirket, krem, şampuan, masaj yağı, temizlik malzemeleri ve kimyasalları, tıbbi cihaz, gıda takviyeleri vb. ürünler üzerine Ür-Ge ve Ar-Ge çalışmaları gerçekleştiriyor. SFA AR-GE, kozmetik, biyosidal analizler, dermatolojik test çalışmalarını endüstriye aktarıp, teknoloji transferine hazır ürünler ortaya koyuyor.
34
DR. İSMAIL ASLAN olan firma, en çok ihtiyaç duyulan 11 analiz kaleminde TÜRKAK akreditasyon sürecini tamamlamış durumda. Yerli lipozomal taşıyıcı ve probiyotik aktif maddeleri üreten firmanın bu ürünlerinden biri de kanamayı durduran ve yaraları hızla iyileştiren jel. İleri görevde bulunan askeri personelin yanında yara bakım kiti olarak taşıyabileceği bu jel ile kanamaların önüne geçecek. COVID-19’A KARŞI YÜKSEK DOZ C VİTAMİNİ “Lipozomal C vitamini, zerdeçal ve glutatyonda Türkiye’nin tek üreticisiyiz” diyen Dr. İsmail Aslan, yüksek doz C vitamininin COVID-19 hastalarında ventilasyon ihtiyacını ortadan kaldıracak kadar etkili olduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Sağlık Bilimleri Üniversitesi olarak Sağlık Bakanlığı’na COVID-19’a karşı yüksek doz C vitamini önerisinde bulunduk. SFA AR-GE’den başka Türkiye’de lipozomal C vitamini üreten firma yok. Ürünümüzün ihracatı için büyük bir Alman ilaç şirketiyle anlaşma yaptık. Kalite ve maliyette Avrupa’dan daha rekabetçiyiz. Zerdeçal, COVID-19’a karşı etkin olan 72 molekülden biri. Dünyadaki lipozomal zerdeçal ürünlerinden daha yüksek standartta üretiyor ve en az beş kat daha düşük maliyetle piyasaya sürüyoruz.”
KÜRESEL SALGINA KARŞI YERLİ BİYOBARİYER iyobozunur, biyouyumlu, nano boyutta bir biyopolimer yani biyomalzeme üretimi gerçekleştiren Teknopark İstanbul firmalarından BacPolyZyme (BPZ) BiyoMühendislik, ürettiği malzemeleri, yeni tip koronavirüsten korunmak için takılan maskelerin koruyuculuğunu artırmak için kullanacak.
B
YERLI MIKROORGANIZAMADAN ÜRETIM Kimya, elektronik, gıda ve sağlık alanında farklı amaçlarla kullanılan biyomalzemenin, suni bir cilt gibi tamamen doğal ve emiciliği yüksek olduğu için pansuman alanından örtüyü kaldırmadan ilacı üstünden uygulama imkanı verdiğini aktaran firma kurucuları Dr. Orkun Pinar ve Prof. Dr. Dilek Kazan, malzemeyi, literatür verilerine dayanarak ürettiklerini ve yüksek koruyuculuğa sahip olduğunu belirtiyor. Dilek Kazan, "Yerel ekosistemden kendimize ait üretici mikroorganizma izole ettik ve üretimlerimizi gerçekleştirdik. Biyobozunur, biyouyumlu, nano boyutta bir biyopolimer yani biyomalzeme üretiyoruz” diyor ve üretime geçilmesi durumunda ihracata katkı sağlayacaklarını söylüyor. Ürettikleri biyopolimerin maskelerde kullanımı için gerekli ön testleri yaptıklarını söyleyen Prof. Dr. Dilek Kazan, koronavirüse karşı koruyucu maske için viral partiküllerin maskeden geçmesine engel olacak bir malzeme kullanılması gerektiğini belirtiyor. Ürettikleri biyopolimerin normal maskelerin koruyuculuğunu artıracağını dile getiren Kazan, “Maskenin yüzümüzle temas eden bölümüne, tamamen biyolojik olarak uyumlu yerli biyomalzememizi entegre edeceğiz. Bu nano malzeme sayesinde havadaki viral ve mikrobiyal kontaminantlar filtrelenebilecek” diyor. COVID-19’a karşı üretilen maskelerin belirli bir seviyede olduğunu ve filtrelemede yetersiz kaldığını söyleyen Dilek Kazan, nano boyuttaki bu malzeme ile virüsün yayılmasının azalacağına vurgu yapıyor.
PROF. DR. DILEK KAZAN KIT ENZIMI ÜRETECEK BPZ’nin, ticari enzimlerin üretiminde elde ettiği bilgi birikimini koronavirüs kitlerinde kullanılan enzimleri de üretmek için aktarmaya hazır olduğunu söyleyen Prof. Dr. Kazan, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Firmalarımıza kitlerde kullanılan enzimi üretme konusunda da teknik destek vermeye, ilaç geliştirme projelerinde bilgi ve deneyimlerimizi paylaşmaya hazırız.” Prof. Dr. Kazan, “Biyomalzememiz, Amerikan İlaç ve Gıda Dairesi (FDA) tarafından GRAS (Generally Recognized as Safe) yani güvenilir ve zararsız olarak kabul ediliyor. Kendi üretim prosesimizle kendi biyomalzememizi üretiyoruz. COVID-19 ile ilgili farklı proje çağrıları açıldı. Biz de bu konuda projemizi sunduk ve kabul edilirse, büyük ölçekli üretim için çalışmalarımızı genişleteceğiz” diyor ve talep olursa büyük ölçekli üretim için hazır olduklarını ekliyor.
Teknopark İstanbul firmalarından BacPolyZyme (BPZ) BiyoMühendislik tarafından üretilen biyomalzeme, koronavirüs için kullanılan maskelerin koruyuculuğunu artıracak. Malzeme, FDA tarafından güvenilir olarak kabul ediliyor.
BACPOLYZYME BİYOMÜHENDİSLİK BacPolyZyme (BPZ) BiyoMühendislik, Prof. Dr. Dilek Kazan ve Dr. Orkun Pinar tarafından geliştirilen “biyopolimerin yara örtüsü olarak kullanılabilmesi” projesinin KOSGEB tarafından kabul edilmesi ile 2019 yılında kuruldu. Türkiye’de biyomühendislik ekosistemi kurulması adına çalışmalar yürüten BacPolyZyme (BPZ) BiyoMühendislik, fermantasyon süreçleri yoluyla endüstriyel enzimler, biyoyakıtlar, organik asitler, biyopolimerler ve farmasötikler üretmek isteyen üreticiler için temel ve gelişmiş biyoproses hizmetleri sunuyor; biyomalzeme üretiyor; biyoprosesler geliştiriyor.
35
K A PA K KO N U S U
COVID-19’A OZON MÜDAHALESİ Mikrosay, ürettiği ozon ile hava ve sudaki virüs, bakteri ve kimyasal kalıntılarını ortadan kaldırıyor. Firma, doktor ve eczacıların yoğun talebine cevap verebilmek için Triovita adını verdiği ürünün üretimini artırdı.
eknopark İstanbul firmalarından Mikrosay Elektronik Yazılım Enerji Sanayi, COVID-19 ile mücadelede ozon sistemlerini kullanıyor. Mikrosay’ın patentli sistemi Triovita, ozon üreterek havadaki ve sudaki bakteri, virüs ve kimyasal kalıntılarını yok ediyor. Ürün, yerinde üretim yapıldığından depolama maliyeti de oluşturmuyor. Salgına karşı bireysel çözüm arayan hekim ve eczacıların yoğun taleplerini karşılamak için üretimini hızlandıran Mikrosay, çeşitli ülkelere ozon üreten sistemlerin ihracatını yapıyor.
T
DÜNYANIN EN GÜÇLÜ VE EN DOĞAL DEZENFEKTANI Mikrosay Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Terzioğlu, koronavirüs ile mücadelede dezenfektan olarak kullanılan kimyasalların doğaya, toprağa ve yeraltı sularına zarar verdiğini söylüyor. “Bu durum, yakın gelecekte çok büyük ve baş edilemez sıkıntılara neden olacak” diyen Terzioğlu, dünyanın en güçlü dezenfektanı olan ozonun ise tamamıyla doğal ve rakipsiz olduğunu ifade ediyor. Ozonun hastanelerde ve ameliyathanelerde kullanımının son derece güvenli olduğunu söyleyen Terzioğlu, “Hastaneler, sanayi kuruluşları gibi büyük alanlara özel tasarladığımız Triovita Herkül sistemi, ortamdaki havayı kullanarak ozon elde ediyor ve yüksek verim sağlıyor. Daha sonra bu ozon, oksijene dönüşüyor. Sistemlerimizi bugünkü düzey ve verimliliğe ulaştırıp,
MİKROSAY ELEKTRONİK YAZILIM ENERJİ SANAYİ ABD’de de şirket kuran Mikrosay’ın elektronik sistemli tasarım ve üretimlerini Türk mühendisler gerçekleştiriyor. Müşteriye özel embedded (gömülü) mikroişlemcili devresistem tasarımları, küçük ev aletleri, beyaz eşya üretimi ve program geliştirmesi yapan firma, endüstri bazlı akıllı binalarda yerli otomasyon döneminin de mimarı. Mikrosay, parmak izi, akıllı kart, GPS-GPRS uygulamaları alanında da hizmet veriyor. Firmanın 1999’da geliştirdiği ilk yerli ve gerçek zamanlı SCADA (uzaktan kontrol ve gözleme sistemi) programı TEOS’u, Türkiye’nin en büyük kamu ve sanayi kuruluşları kullanıyor.
36
HASAN TERZIOĞLU optimum miktarı yakalayana dek epeyce test ve çalışma yapmış bulunuyoruz” diyor. Terzioğlu, ozonun, koronavirüs ile aynı aileden olan SARS ve MERS virüslerini yok ettiğinin dünya çapında kanıtlandığını aktarıyor ve şöyle diyor: “Ozon, hastalıklı doku ve organlara ihtiyaç duydukları oksijen desteğini de verdiği için tedavi edici yönü ile ilaç gibi kullanılıyor.” PESTISITLERIN KALINTILARINI YOK EDIYOR “Havuzlar, su depoları gibi büyük su hacmine sahip mekânlar için sistemler farklı. Ev, ofis, okul, kafe gibi mekânlarda kullanılabilecek Triovita sistemlerinde hem su hem hava temizleme özelliklerini aynı cihazda birleştirdik. Sebze ve meyvelerin üstüne çıkacak kadar su koyduktan sonra cihazın hortumunu suya sokmak ve 20 dakika beklemek yeterli. Sadece bakteri ve virüsleri değil, aynı zamanda pestisitlerin (tarım ilaçları) kalıntılarını da yok ediyor” diyen Terzioğlu, gelişmiş ülkelerde ozonun su temizliğinde de kullanıldığını söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Triovita, ürettiği ozon ile havada ve sudaki virüsleri, e-coli, tüberküloz, koliform gibi bakterileri, koku, küf, mantar gibi gözle görülemeyen zararlı molekülleri yok ediyor. Böylece salgın hastalıkların oluşmasını ve yayılmasını engelliyor. En geç 90 dakika sonunda yeniden oksijene dönüşüyor. Her türlü gıdada kullanımı güvenli.”
OTO RESİTATÖR İLE SÜREKLİ OKSİJEN TEMİNİ eknopark İstanbul firmalarından SRDR Robotik, COVID-19 hastalarına sürekli oksijen temini sağlayacak ilk yerli oto resüsitatörü geliştirdi. Nefes alamayan hastanın akciğerlerini şişirmek için pozitif basınç kullanan, hastayı hayatta tutmayı sağlayan resüsitatör, sürekli oksijen temini ve yardımlı ventilasyon için de tercih edilebiliyor. Hem yetişkinlerde hem de çocuklarda ve bebeklerde otomatik veya manuel olarak kolay kullanıma sahip resüsitatör; hafif, kompakt ve her akciğer yapısına uyumlu. Resüsitatör, nefes alamayan hastanın akciğerlerini şişirmek için pozitif basınç kullanıp, hastanın akciğerlerini oksijenle dolduran ve onu hayatta tutmak için kullanılan bir cihaz. Nefes almada güçlük çeken hastalara maskeyle birlikte bağlanıyor ve bu şekilde solunum desteği sağlanıyor.
T
%100 MILLI ÜRETIM Tamamıyla yerli üretim olan ürünün gelecek nesiller açısından da önemli bir hamle olduğunu ifade eden SRDR Robotik’in Kurucusu Serdar Güvensoy, “Robotik sistemlerle iş yerinde sağlık ve güvenlik artar. Çalışanlar fiziksel yaralanmalara karşı da korunur. Çalışanların çalışma kalitesi artar. Üretici tarafında ise iş gücü cirosu ve istihdam zorlukları azalır, operasyonel verimlilik artar” diyor ve ekliyor: “Gelişen solunum yetmezliği sebebiyle hastalar iş yükünü kaldıramadığı için dışarıdan bir destek gerekiyor. Solunum cihazları bu hastalıkla mücadelede oldukça önemli. Birçok hastalıkta hastaya oksijen takviyesi gerekir. Hastaların kanında artmış olan alyuvarların sayısı oksijen cihazları ile düşürülür. Bu da iyileşme sürecini hızlandırır.” Bir tür yaşam destek cihazı olan resüsitatörün ilk yerli üretimini yapan SRDR Robotik, yurt dışından gelen talepleri karşılamak için özel ihracat izni bekliyor. Güvensoy, ihracatı izne tabi olan ürün için ilgili bakanlığa gerekli müracaatı
SERDAR GÜVENSOY yaptıklarını ve hem yurt içinden hem de yurt dışından gelecek talepleri hızla karşılayabilecek kapasitede olduklarını söylüyor. %30 DAHA EKONOMIK Ürünün Türkiye’de benzerinin olmadığını belirten Serdar Güvensoy, “Hızlı üretilebilen yerli resüsitatörün kullanımı kolay, hafif ve taşınabilir. Kalite ve kullanım açısından ithal ürünlerden hiçbir farkımız yok. Hatta yurt dışında üretilen resüsitatörlerden daha iyi olduğunu düşündüğümüz özelliklere sahip. Maliyet açısından da yüzde 30 daha avantajlı. Başarılı mühendislerimiz, çok başarılı hekimlerimiz var. Bir araya geldiğimizde böyle işe yarar, fonksiyonel ürünler ortaya koyabiliyoruz” diyor. SRDR Robotik’in, COVID-19 kapsamında geliştirdiği Ar-Ge projeleri arasında termal tünel ve dezenfektan kabini robotlu üretim hattı da var. SRDR’nin bu projelerle ilgilenen Katarlı yatırımcılarla görüşmeleri sürüyor.
SRDR Robotik, COVID-19 hastalarına sürekli oksijen temini sağlayacak ilk yerli oto resüsitatörü geliştirdi. Ürün; hafif, kompakt ve her akciğer yapısı ile uyumlu. İthal muadilleri ile aynı kalitede olan ürün, yüzde 30 daha ekonomik.
SRDR ROBOTIK 2015 yılında Teknopark İstanbul ekosistemi içinde kurulan SRDR Robotik, yüksek teknoloji gerektiren projelerde katma değer üreten bir şirket. SRDR Robotik, müşterileri için verimliliği artırıp, bakım maliyetlerini düşürüp, iş gücünü optimize etmek amacıyla hareket ediyor. Bu sayede müşterilerine, Endüstri 4.0 ve dijitalizasyon çağında daha kârlı üretim yapabilmeleri için çözüm ortaklığı sağlıyor. Firma; çok farklı sektörlerde, Türkiye’nin yanı sıra, ABD, Rusya da dahil 12 ülkede anahtar teslim robotik tesisler kuruyor.
37
K A PA K KO N U S U
LIVEWELL COVID-19’U “YERLİ” TAKİBE ALDI Giyilebilir sağlık teknolojileri alanında hizmet veren LiveWell, GSM’nin çektiği her yerde çalışabilen yerli telemetri sistemini geliştirdi. Sistem, doktorun hastasını bilgisayar üzerinden her an izleyebilmesini sağlayacak.
eknopark İstanbul firmalarından LiveWell Giyilebilir Sağlık Teknolojileri Şirketi, GSM’nin çektiği her yerde çalışabilen yerli telemetri sistemini geliştirdi. Sistem; COVID-19’un kalp sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini ve tedavide kullanılan ilaçların bozduğu kalp ritmini kesintisiz tespit edebilecek. Sağlık Bakanlığı’nın teletıp ve telekardiyoloji uygulamalarını tamamlayıcı niteliklere sahip olan yerli telemetri sistemi, ev karantinasındaki COVID-19 hastalarında da güvenle kullanılacak. Sistem, yine LiveWell’in geliştirdiği yerli ve milli ilk holter (EKG) cihazı olan Cardiom Uzun Süreli Ritim Takip Sistemi ile entegre çalışacak. Basit, sürdürülebilir ve çok ekonomik bu entegrasyonla doktor, hastasını bilgisayar üzerinden her an izleyebilecek. Şirketin COVID-19 kapsamında hayata geçirdiği 20’ye yakın projesinden biri olan Cardiom, içindeki GSM veri hattını kullanarak, hasta tetiklemesi ile anlık kayıtlarını, otomatik analiz fonksiyonlarıyla aritmi bilgisini iletiyor. Ürün; tedavi ve takip aşamasında doktorlara uzaktan izleme ve ihtiyaç duydukları tamamlayıcı bilgiye ulaşma imkânı sağlıyor. Yerli telemetri sistemi; taşınabilen ve 42 gün boyunca kardiyologlara kesintisiz veri aktarımı sağlayan Cardiom ile entegre olabilmesi ile benzersiz. Bu sistem sayesinde Türkiye ithal yazılımlara yüksek fiyatlar ödemek zorunda kalmayacak.
T
LIVEWELL Giyilebilir sağlık teknolojileri alanında hizmet veren LiveWell, 2012 yılında kuruldu. Önleyici sağlık tedbirlerini herkese uygulanabilir basitlikte sağlayan firma, klinik veri analizini kişisel koruyucu bakım ile birleştiren bir tıbbı teknoloji sistemi sunuyor. LiveWell, uzun süreli takip yapan, taşınabilir ilk yerli ve milli holter (EKG) cihazını üreterek, Türkiye’ye ‘bu üretimi yapabilen ikinci ülke’ unvanını kazandırdı. Kişiyi hastalığın kardiyolojik ya da nörolojik olduğu konusunda bilgilendiren Cardiom adlı holter, hastayı ve sağlık sistemini gereksiz tetkiklerden kurtarıyor.
38
FIRAT YEŞILLETEN “TELETIP SISTEMINDEKI EKSIKLERI TAMAMLIYORUZ” LiveWell Genel Müdür Yardımcısı Fırat Yeşilleten, “Teletıp sisteminde eksik kaldığını düşündüğümüz; stetoskop ile kalp seslerini dinleme, boğaz ve kulak kontrollerini yapma, oksijen satürasyonu ölçme, kan şekeri ölçme, tansiyon ölçme, ateş ölçme gibi hususlar mevcut. Bu işlemlerden üçünü; tansiyonu, kalp ritmini ve kandaki oksijeni ölçen vital monitör denilen büyük cihazlar var. Bizim sistemimiz; elektronik stetoskop, otoskop, oksijen satürasyon cihazı, kan şekeri ölçüm cihazı, tansiyon holter, sürekli ateş ölçer gibi cihazları birbirine entegre ederek daha çok fonksiyonu uzaktan erişimle gerçekleştirebilecek. Bir sonraki adımımız ise, yerli ve milli üretimi sağlamak olacak” diyor. GEZICI EKG EKIBI ILE EVE HIZMET LiveWell, virüs riski nedeniyle hastaneye gitmekten çekinen hastaların EKG çekimlerinin yapılması için gezici EKG ekibi kuruyor. Yeşilleten, “Firmamız, steril Cardiom cihazını hastanın evine kadar getirecek. Çekim yapıldıktan sonra yine evden alacak. Ekipler, verileri ‘LiveWell Akıllı Sağlık Platformu’ yazılımımıza yükleyecek. Bu sayede kardiyolog, evinden ya da kliniğinden ayrılmadan, internet üzerinden EKG/ Holter raporu oluşturabilecek” diyor.
K A PA K KO N U S U
COVID-19’A YAPAY ZEKA MÜDAHALESİ eknopark İstanbul’da yerleşik New Senses Uzay Teknoloji ve Sağlık Araştırmaları, yapay zekalı ilk kakozmi (kötü koku) ölçeri geliştirdi. CovidNose adındaki COVID-19 tanı kiti, hastalığı alveoler yolla yani nefes kokusunda tespit ettiği kan gazı moleküllerinin dengesizliklerini ölçerek teşhis ediyor. Kan alınmadan metabolik alkoloz ve asidozu (asit ve baz denge bozuklukları) tespit eden kit, İstanbul’da çeşitli hastanelerde 420 hastada etik izinle denendi. Hastaların pH, pCO2, HCO3 gibi kan gazı değerleri saptandı ve kan gazı ölçümlerinde hastalığın erken evresinde tespit edilebilecek ciddi dengesizlikler gözlendi. New Senses ekibine liderlik eden Dr. Hasan Gökçeoğlu, “Literatürde yapay zeka ile donatılmış ve COVID-19’u halitozis yani kötü koku ile teşhis edebilen yerli ya da yabancı bir ürün bulunmuyor” bilgisini verdi. Gökçeoğlu, tamamen yerli ve milli olan proje için “CovidNose, yapay zeka ile tanımlanan verileri analiz edip COVID-19’u teşhis edebiliyor ve hastalığın klinik takibinde başarıyla kullanılıyor. Hedefimiz; kolay uygulanabilen, COVID-19 teşhisini basitleştirip, tedavi sürecini hızlandıran yapay zeka destekli biyosensörler içeren bu test cihazlarını seri üretmek” diyor.
T
MALIYETLERI DÜŞÜRECEK Sürekli gelişen yapay zekası ile CovidNose’un maliyetleri düşüreceğini belirten Dr. Hasan Gökçeoğlu, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Ayrıca hem iç hem dış pazarda ilk defa bir teşhis kiti yapay zeka entegrasyonu ile yer alacak. Yapay zeka sürekli gelişerek, mutasyona uğrayan virüsleri, kronik hastaları, bağışıklık sistemi düşük kişileri belirleyip, ulusal sağlık koruma politikalarının daha az maliyetle, etkin şekilde yürütülmesini sağlayacak.”
40
DR. HASAN GÖKÇEOĞLU MOBIL TEŞHIS KITI YOLDA New Senses’in yeni çalışması ise, Mobil COVID-19 Teşhis Kiti. Kit, mobil cihazlara kılıf gibi takılacak. Telefon uygulaması özel bluetooth bağlantısını tanıyarak cihazı eşleyip kullanıma hazır hale getirecek. İsteyenlerin mobil cihazlarına takabilecekleri bu kit; nefesten tanı koyabilecek, tüm virüs evrimini yapay zeka ile izleyecek, öğrenecek, yeni semptomları ve hastalıkları teşhis edebilecek. Firma, en geç 2020 kasımında kiti pazara sunmayı amaçlıyor. Mobil teşhis kiti her gelir grubunun ulaşabileceği bir fiyatta olacak.
New Senses firması, dünyanın ilk yapay zeka destekli COVID-19 tanı kiti olan CovidNose’i geliştirdi. Virüsü, hastanın nefes kokusundaki kan gazı moleküllerinin dengesizliklerinden teşhis eden biyosensör, 420 hasta üzerinde başarıyla denendi.
NEW SENSES UZAY TEKNOLOJİ VE SAĞLIK ARAŞTIRMALARI Yapay zeka odaklı projeler üreten New Senses, işitme engelli bireylerin hayatını kolaylaştıracak ürünler üretiyor. Etik kurul iznine bağlı gen araştırmaları yapan firma, işitme engelli bireylerin yanında teknolojik olarak hayatını kolaylaştırmak isteyen kişiler için de çözümler sunuyor. Firmanın ürettiği tüm cihazlar, akıllı ürünlerle uyumlu şekilde geliştiriliyor. Ürünler, nesnelerin interneti (IoT) felsefesi ile analiz yapabiliyor. Firmanın uluslararası alanda bir ilk olan cihazı Sence Watch, işaret dili yerine gerçek seslerden oluşan, daha kolay öğrenilen titreşim diline sahip.
R A V Ç E GÜ
SEND
Başarıların ödüllerle buluştuğu, teorinin pratikle harmanlandığı, özgür bir akademik eğitim için İstanbul Ticaret Üniversitesi seni bekliyor!
444 0 413
ticaretedutr
www.ticaret.edu.tr
İŞTE KADIN
"DERMOSKIN SATIŞLARINI VE PAZAR PAYINI ARTIRIYOR"
Türkiye’nin önde gelen dermokozmetik markalarından olan Dermoskin’in satışlarını ve pazar hacmini her geçen gün artırdığını söyleyen Dermoskin Ar-Ge Müdürü Hatice Sarıyer, yurt içinde yakaladıkları bu başarıyı globalde de gösterme hedefinde olduklarını söylüyor. eknopark İstanbul ekosistemi içinde varlık gösteren ilk dermokozmetik firması olan Matilek Medikal Ürünler şirketi, geliştirdiği 60’tan fazla yerli ürün ile Dermoskin markası altında tüketiciye ulaşıyor. Global marka sayısının oldukça fazla olduğu Türkiye pazarında kaliteli ve zengin içerikli ürünleri ile ayrışma yaşayan ve pazar payını her geçen gün artıran Dermoskin, sektörde, Türkiye’nin küresel arenadaki itici güçlerinden biri konumunda. Türkiye’de bulunan en bilinir yabancı markaların satışlarında azalmalar görülürken Dermoskin’in satışlarında artışlar olduğunu kaydeden Dermoskin Ar-Ge Müdürü Hatice Sarıyer, yakaladıkları bu başarıyı yurt dışında da gösterme hedefinde olduklarını söylüyor. Pandemi döneminde pek çok ülkeden firma ile temasa geçip, distribütörlük anlaşması için görüşmeler yaptıklarını aktaran Sarıyer, “Bu anlaşmalar sağlandığında Türkiye’nin ihracat gücüne destek sunmuş olacağız” diyor.
T
Öncelikle Dermoskin’in hikayesi ile başlayalım. Yarım asırlık hikayenin kırılma noktaları neler? Bu yeni dönem ile beraber Dermoskin nasıl bir konumlanma ve değişim yaşadı? İstanbul Üniversitesi’nde eczacılık okuduğum yıllarda kozmetik dersleri en fazla ilgimi çeken derslerdi. Bu alana olan ilgim, mezun olup kendi eczanemi açtıktan sonra da yoğun şekilde devam etti.
42
Eczanemi açışımı takip eden yıllarda, satışını yaptığımız dermokozmetik ürünlerde yabancı marka sayısındaki hızlı çoğalma dikkatimizi çekti. Bunun üzerine kendisi de eczacı olan eşimle
HATICE SARIYER DERMOSKIN AR-GE MÜDÜRÜ
birlikte, bu sektörde güçlü formülasyona sahip, yerli bir markanın olmasının ülkemiz için gerekli olduğunu düşündük. 2000’li yıllarda, İngiltere’den işletme mezunu olarak gelen oğlumuzun ortaya
koyduğu ülkemizden çıkmış bir dünya markası geliştirme vizyonuyla,70’li yıllardan beri eczacı olarak emek verdiğimiz bu sektörde edindiğimiz yerli tüketici ihtiyacı ve formülasyon tecrübemizle, dermatologların da ihtiyaçlarını ön plana alarak, Dermoskin markasını kurduk. Başlangıçta beş farklı ürünle piyasaya çıkan markamız, şimdi satışa çıkmış 67 ürünle tüketicinin hizmetinde. Peki, rekabetin yoğun olduğu ve yabancı marka sayısının sürekli arttığı Türkiye pazarında Dermoskin olarak ayrışma, öne çıkma politikanız, yöntemleriniz neler? Dermoskin markamızın tüketici tarafında tanınması ve tercih edilmesi tabii ki biraz zaman aldı. İlk zamanlar, yerli marka olması sebebiyle beklediğimiz desteği görmedik. Geçmişte üretilen yerli ürünlerle ilgili yapılan bazı hatalar nedeniyle tüketici, yerli ürüne güvenmiyordu. Ancak Dermoskin olarak, biz hiçbir şekilde markamıza ve tecrübemize olan güvenimizden şaşmadık; ortaya koyduğumuz hedef ve vizyona sadık kaldık. Bunun sonucunda da ilk tüketicilerin kullanım sonrası yaşadığı yüksek memnuniyet ve bu memnuniyeti dillendirmesi, doğal bir PR sürecinin oluşmasını sağladı ve ürünlerimize olan talep hızlı bir şekilde arttı. Sonrasında ise, en yüksek kalitede ve en doğru oranlarda zengin formülasyonlarla, sadece saf etken maddeler içeren, dolayısıyla iyi sonuç veren ürünleri, olabilecek en uygun fiyatlarla tüketiciyle buluşturma misyonumuz, bu pazarda ciddi bir pay sahibi olmamızı sağladı. Sizin ürettiğiniz yerli ürünlerin tercih edilirliği, yabancı markalarla kıyaslandığında nerede duruyor? Yerli ürünleriniz sektörde ithalatı önlemede nasıl bir hacme sahip, ekonomik kazanım nedir? Açıkçası, bu kıyaslamayı rakamlar üzerinden yapmamız çok zor. Biz, ürünlerimizi ecza depoları aracılığıyla eczanelere veriyoruz. Yabancı markalar ise genellikle eczanelere doğrudan
Kıbrıs ve Azerbaycan ile başlayan ihracatımız, COVID-19 sonrası devam eden Fas, Libya, Tunus, Bosna Hersek, Gürcistan, Türkmenistan ve Suudi Arabistan’daki firmalarla distribütörlük görüşmelerinin tamamlanması sonucu büyüyerek devam edecek. satış yapıyor ve bayilik sözleşmeleriyle eczanelerden satış taahhüdü alarak, eczaneleri ciddi yükümlülük altına sokuyorlar. Ancak aldığımız bilgi ve geri dönüşlerden şunu biliyoruz ki; her yıl artan pazar payımız ve bilinirliğimizle satışlarımız da artıyor. Eczanelerde, tanınmış önde gelen dört markanın her birinin satışları en az dörtte bir oranında azalma yaşarken, Dermoskin’in artışları yükseliyor. Bu da markamızın ithalatın azalmasına katkıda bulunarak, ülkemize ekonomik kazanım sağlamakta olduğunu gösterir. Yıllık üretim hacminiz ve ihracat kapasiteniz ile alakalı bilgi verebilir misiniz? Hedef pazarlarda nereler var? Yıllık üretim kapasitemiz her yıl düzenli yatırımlarımız ile gelişiyor ve GMP Standartları’nda gerçekleşiyor. Kıbrıs ve Azerbaycan ile başlayan ihracatımız, COVID-19 sonrası devam eden Fas, Libya, Tunus, Bosna Hersek, Gürcistan, Türkmenistan ve Suudi Arabistan’daki firmalarla distribütörlük görüşmelerinin tamamlanması sonucu büyüyerek devam edecek. Bunlar hayata geçtiğinde Türkiye’nin ihracat gücünü de artırmış olacağız. Amacımız, yurt içinde yakaladığımız bu başarıyı globale taşımak. Teknopark’daki Ar-Ge Laboratuvarı’nda ne tür ürünlerle ilgili çalışmalarınız oluyor? Dermoskin Ar-Ge Laboratuvarı olarak, Teknopark İstanbul’un açılışında faaliyete geçen ilk dermokozmetik firmasıyız. Dermoskin markamız altında yer alan ürünlerimizin büyük bir bölümünün Ar-Ge çalışmaları burada yapıldı ve tamamlanan her projemiz
üretime hazırlandı; ticarileştirilerek eczanelerde satışa sunuldu. Bu ürünlerin içerisinde; farklı cilt tipleri için güneşten koruyucular, yaşlanma karşıtı ürünler, yüz yıkama köpükleri, tonik, probiotikler içeren krem ve balm, leke giderici ve sivilce serisi, bebek ürünleri serisi, gıda takviyeleri ve birçok sırasını bekleyen çalışma var. Tüketici tercihlerinin bireyselleştiği günümüzde, kişiye özel ürün üretimi yapmanız söz konusu mu? Özellikle pandemiden sonra cilt ve bakım daha hassas bir noktaya ulaşmışken… Ben, bu tür ürünlerin varlığına karşı değilim ama uygulamada, cildin gereksinimlerini en iyi bilen dermatologların tavsiyeleri önemlidir. Pandemi döneminde ürünlerimiz arasında daha çok temizleme ürünleri ve nemlendiriciler öne çıktı. Dermoskin yüz yıkama köpüğü, el ve cilt temizliği için kullanıldı. Dermoskin atoprobiotik krem ve Dermoskin atoprobiotik balm isimli iki ürünümüz mikrobiatayı destekleyerek, epidermal su kaybını önlediği ve cildin nem seviyesini artırdığı için tercih edilen diğer ürünlerimizden oldu. Son olarak, zor başlayan 2020 ve sonrası için öngörü ve hedefleriniz nelerdir? Pandemi döneminde, Teknopark Ar-Ge Laboratuvarı’ndaki projelerimizle ilgili çalışmalarımıza uzaktan çalışma sistemi ile hiç ara vermeden devam ettik. Dermoskin Ar-Ge olarak hedeflerimiz arasında 2023’te hayata geçirmek üzere Ar-Ge’sini başlatacağımız yeni projeler, ithalatı azaltan ve ihracat potansiyeli olan projeler olup, aralarında ham madde üretimi ve eşdeğer yerli ilaçlarla ilgili çalışmalar bulunuyor.
43
D E PA R T M A N
"COVID-19’U PANDEMI İLAN EDILMEDEN ÖNCE GÜNDEME ALDIK" eknopark İstanbul İdari İşler Departmanı Müdürü Ceyhun Özkan, idari işler olarak temel amaçlarının ilk günden son güne kadar tüm Teknopark İstanbul firmaları ve çalışanları için yüksek memnuniyet ve en iyi deneyimi yaşatmak olduğunu söylüyor. Çalışan sağlığı ve iş yaşamının devamlılığının da işlerinin bir başka sorumluluk alanını oluşturduğunu ifade eden Özkan, bu kapsamda, COVID-19 henüz pandemi ilan edilmeden önce aksiyon almaya başladıklarını ifade ediyor. Birim olarak insana ilk dokunan departman olduklarını dile getiren Özkan, pandeminin bunu daha da belirgin hale getirdiğini, ilerleyen dönemlerde idari işler alanının daha fazla önem kazanacağını söylüyor. COVID-19 kapsamında yaptıkları çalışmaları dergimiz Target’a değerlendiren Ceyhun Özkan, insan kaynağının öneminin farkında olarak çalışmalarını devam ettireceklerinin altını çiziyor.
T
Öncelikle İdari İşler Departmanı olarak, sorumluluk alanlarınız içinde ne gibi işler yer alıyor? Teknopark İstanbul İdari İşler Müdürlüğü olarak 13 kişilik bir ekiple görev yapıyoruz. Arkadaşlarımızın her biri son derece tecrübeli ve profesyonellerden oluşuyor. Sorumluluk alanlarımız içinde ofis ve ticari alan kiralama, sözleşme yönetimi, taşeron yönetimi, satın alma süreçleri, koordinasyon merkezi ve sekretarya kısımları yer alıyor. Teknopark İstanbul’da yüzde 100 doluluk oranına sahibiz. Ofis alanlarını büyütmek isteyen firmalarımız ile
44
Teknoparkların salgınla mücadelenin en önemli cephelerinden birini oluşturduğunu ifade eden Ceyhun Özkan, bu ekosistemin bir parçasını oluşturan İdari İşler Departmanı olarak, çalışanların sağlığının ve iş akışının sürdürülebilir olması için pandemiden çok önce aksiyon almaya başladıklarını söylüyor.
CEYHUN ÖZKAN TEKNOPARK İSTANBUL İDARI İŞLER MÜDÜRÜ
Teknopark İstanbul’a ilk kez girecek olan firmalarımızı fazla bekletmeden taleplerini karşılamak için çalışıyoruz. Yeni binamızı tamamlamak için İnşaat Müdürlüğümüz yoğun gayret gösteriyor. Henüz bina inşaatı bitmeden neredeyse kiralamaları tamamlamış durumdayız. Ofis kiralama ve büyütme taleplerinin bu kadar fazla olması hem kurumum hem de ülke ekonomimiz açısından son derece sevindirici. İhale süreçleri, taşeron sözleşmeleri, Ar-Ge ofis kiralama sözleşmeleri, arazi tahsis sözleşmeleri, ticari alan kiralama sözleşmeleri konuları, sözleşme birimimizin sorumluluk alanları içerisinde bulunuyor. Hukukçularımızın desteğiyle yıllık ortalama 500’e yakın sözleşme düzenliyoruz. Taşeron yönetimi birimimiz ise, personel ulaşım, temizlik, güvenlik, peyzaj, haşere kontrol ve ilaçlama hizmetlerinden sorumlu. Biz, tüm bu işleri taşere etmiş bulunuyoruz. Personel ulaşımında yaklaşık 170 servis aracı ile yaklaşık 2 bin Ar-Ge personelinin İstanbul’un tüm ilçeleri ve İzmit’ten güvenli ve konforlu bir şekilde Teknopark İstanbul’a ulaşımını sağlıyoruz. Ayrıca tüm bu servis operasyonunun denetim ve optimizasyonunu da en iyi şekilde sağlamaya çalışıyoruz. Özellikle pandemi sürecinde servis optimizasyonu konusunda çok yoğun bir çalışma ortaya koyduk.
Sunduğumuz tüm hizmetlerin kalitesini değerlendirebilmek ve farklı ticari firmalar tarafından hizmet verilen yeme–içme alanları hakkındaki memnuniyeti ölçebilmek amacıyla memnuniyet anketleri düzenliyoruz. Bugüne kadar yaptığımız anketlerde ortalama yüzde 85 başarı oranının altına inmedik.
"İDARİ İŞLER BİRİMİNİN ÖNEMİ DAHA DA ARTACAKTIR" İdari İşler Departmanı, çalışanın oturduğu masadan bindiği servise, bina güvenliğinden yediği yemeğe kadar sorumlu olan, çalışana ilk dokunan birim. Bu sebeple de pandemi sonrası dönem ile beraber öneminin daha da aratacağını düşünüyorum. Özellikle bu içinden geçtiğimiz dönemde idari işler biriminin önemi daha da görülür oldu. Bu süreçte İdari İşler Departmanı olarak firmalarımızın yerleşkemizde güvenle çalışmalarını sağlamak ve burada çalışan ve tüm faaliyetlerimizin odağında olan insanların sağlıklı ve sorunsuz bir şekilde işlerine devam edebilmeleri için birçok önlem aldık. Bu süreçte tüm ortak alanların ve asansörlerin, dezenfeksiyon çalışmalarını artırdık, periyodlarını sıklaştırdık. Bunlara ek olarak, bina giriş çıkışlarına
el dezenfektanları yerleştirdik. Teknopark çalışanlarının ulaşımlarını sağladığımız servis araçlarımızı her gün dezenfekte etmeye başladık. Yerleşke giriş çıkışlarında T.C. İçişleri Bakanlığı’nın yayınladığı genelgeye uygun olarak ateş ölçümleri başlattık. Dışarıdan gelen ziyaretçilerin Teknopark giriş prosedürlerini ve kontrol mekanizmalarını belirledik ve uygulanmasını sağladık. İdari İşler Departmanı olarak Teknopark İstanbul’da çalışan her bir personelin; yerleşkemizde yediği yemekten kullandığı servise, temizliğinden güvenliğine kadar sağlanan pek çok hizmetten sorumluyuz ve bu alanda sorumluluklarımızın ve sorumlu olduğumuz “insan kaynağı”nın öneminin farkında olarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
45
D E PA R T M A N
Temizlik hizmetlerini 48 personel ile sağlıyoruz. Aldığımız bu hizmetin en doğru şekilde uygulanıp uygulanmadığını sürekli denetliyoruz. Özellikle pandemi sürecinde en önemli konulardan biri de dezenfeksiyon uygulamalarıydı. Temizlik hizmetlerinde görevli çalışma arkadaşlarımızın da sağlığını koruyarak, bu uygulamaların aksamadan yapılmasını sağladık. Güvenlik hizmetini 7/24 fiziki ve elektronik olarak sağlıyoruz. Teknopark İstanbul’da sadece fiziki önlemlere değil, elektronik güvenliğe de önem veriyoruz. Bu hususta ciddi yatırımlar yaptık ve yapmaya da devam ediyoruz. Teknopark İstanbul’a yıllık yaklaşık 260 bin adet ziyaretçi araç girişi gerçekleşiyor. Tüm bu araç girişlerinin kontrolü, güvenlik personellerimizce yapılıyor. Güvenlik personeli için gerekli tüm eğitimlerin personellerimiz tarafından alınması ve sahada uygulanması hassasiyet gösterdiğimiz konuların başında geliyor. Her geçen gün büyüyen yerleşkemize paralel olarak peyzaj alanlarımız da büyüyor. Bu sebeple, peyzaj çalışmaları ve haşere ile mücadele kapsamında da oldukça yoğun ve detaylı çalışmalar sürdürüyoruz. Sunduğumuz tüm bu hizmetlerin kalitesini değerlendirebilmek ve farklı ticari firmalar tarafından hizmet verilen yeme–içme alanları hakkındaki memnuniyeti ölçebilmek amacıyla memnuniyet anketleri düzenliyoruz. Bugüne kadar yaptığımız anketlerde ortalama yüzde 85 başarı oranının altına inmedik. Bir diğer yoğun birimiz ise, koordinasyon merkezimiz. Teknopark’ta bulunan tüm personelin ve firma yöneticilerinin mutlaka temas ettiği birim diyebiliriz. Bu birimimiz ayrıca tüm sosyal sorumluluk ve faaliyetlerimizi de koordine ediyor. Arkadaşlarımızın yoğun gayretleriyle ve firmalarımızın destekleriyle, Kızılay iş birliği ile rekor düzeyde kan bağışı ve kök hücre bağış kampanyası gerçekleştirdik. Ayrıca masa tenisi turnuvası, Türk Japon Üniversitesi toplantıları, Özbekistan Cumhuriyeti ziyareti, BASF temel atma töreni organizasyonu, SSTEK
46
2020 yılındaki hedefimiz, sahip olduğumuz kalite, yönetim ve çevre belgelerinin içine ISO 10002 -Müşteri Memnuniyeti Yönetimi Belgesi ile Sıfır Atık Belgesi’ni de dahil etmek. organizasyonu, Tekno Kariyer etkinliği, yönetim kurulu ve bilim kurulu toplantı organizasyonları, siber güvenlik yarışması, Maltepe Üniversitesi İmza Töreni, Cumhurbaşkanımızın ziyareti, İSG ve çevre kurulu toplantıları ve onlarca seminerin gerçekleşmesinde koordinasyon merkezimizdeki arkadaşlarımızın önemli katkıları oldu. Ayrıca Teknopark İstanbul bünyesinde bulunan toplantı odalarının firmalar tarafından kullanılmasının koordine edilmesi de yine bu birimimizin sorumluluk alanı içerisinde yer alıyor. Tüm bunlar yanında satın alma birimimiz ve sekretarya birimimiz de oldukça yoğun çalışıyor. Tüm satın alma süreçlerimizi sistem üzerinden yürütüyoruz. Ayrıca ISO 9001:2015 Kalite Yönetim Sistemi, ISO 14001:2015 Çevre Yönetim Sistemi, ISO 45001:2018 İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi, ISO 27001:2013 Bilgi Güvenliği Yönetim Sistemi belgelerini almış bulunuyoruz. 2020 yılında bu kapsamdaki hedefimiz ise, ISO 10002 -Müşteri Memnuniyeti Yönetimi Belgesi ile Sıfır Atık Belgelerini de almak.
Ayrıca Teknopark İstanbul içerisinde faaliyet gösteren tüm ticari alanları iş yeri hekimi ve İSG uzmanı katılımı ile sürekli denetliyoruz. Geçtiğimiz aylar itibarıyla gündemi belirleyen COVID-19 boyunca departman olarak ne gibi görevler üstlendiniz? Sağlık tedbirleri kapsamında önceliğiniz neler oldu? Ülkemizde henüz pandemi durumu ilan edilmeden yapılan 21 Şubat tarihli Teknopark İstanbul Yönetim
Kurulu toplantısında alınan kararla, COVID-19’u gündemimize aldık. 27 Şubat tarihinde İSG Kurulumuzu COVID-19 gündemli toplayarak aksiyon planı oluşturduk. İlk olarak 4 Mart tarihinde uzman doktorların katılımıyla konferans salonumuzda geniş katılımlı bilgilendirme semineri tertip ettik. Ardından da aldığımız tüm kararları aşama aşama uygulamaya aldık. Yerleşkeye girişlerde ateş ölçme uygulaması, tüm blok girişlerine el dezenfektanları konulması, tüm ortak alanların her saat dezenfekte edilmesi, asansör yoğunluklarının azaltılması, parmak izi yerine kartla giriş imkanının sağlanması, tüm ziyaretçilere maske dağıtılması, ticari alanların yayınlanan genelgeler kapsamında denetlenmesi, personel servislerinin kapasitelerinin düşürülmesi ve her gün dezenfekte edilmesi, sosyal mesafe kurallarına uyulmasının sağlanması ve elektronik panolarımızda COVID-19 ile ilgili alınması gereken tedbirlerin personele duyurulması gibi pek çok önlemi devreye aldık. Ayrıca Sağlık Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve İstanbul Valiliği’nin konuyla ilgili talimat ve genelgelerini takip ederek yerleşke içerisinde gerekli önlemleri uygulamaya devam ediyoruz.
Dezenfeksiyon çalışmalarımızda, Teknopark firmalarımızdan Dermoskin tarafından üretilen dezenfektanları kullandık. Böylece hem firmamıza destek olduk hem de bu ürünlerle personelimizin dezenfektan ihtiyacını karşıladık.
Pandemi döneminde teknolojik ve dijital altyapı ve entegrasyon çok önemli hale geldi. Bu durum, sizin departmanınız için ne ifade ediyor? Pandemi krizi döneminde, dijital altyapının kamu sağlığı yönetimi ve iş hayatının devamlılığı açısından çok büyük öneme sahip olduğunu hep beraber gördük. Dijital altyapıların, olası gelecek krizlerin etkilerini azaltacak şekilde güçlendirilmesi, yapay zeka teknolojilerinin bizlerin süreçlerine efektif şekilde entegre edilmesi, yerleşke içindeki nüfusun hareketliliğinin ölçümü ve sağlık durumu takibi gibi konular, ulaşmak istediğimiz hedeflerimizin başında geliyor.
en önemli cephelerinden biri haline geldi. Salgınla mücadelede teknoloji ve yenilikçiliğin gücünü kullanarak çözümler üreten birçok firmamız ve bunların teknoloji ve inovasyon temelli birçok çözümü bulunuyor. Bu süreçte İdari İşler Departmanı olarak, yerleşkemizde sürdürdüğümüz dezenfeksiyon çalışmalarında, Teknopark firmalarımızdan Dermoskin tarafından üretilen dezenfektanları kullandık. Hem firmamızın Ar-Ge çalışmalarını Teknopark’ta yürüttüğü ürününe destek olduk hem de yerleşkede çalışan personelimize el dezenfeksiyon imkânı sunmuş olduk. Yine Mikrosay firmamız tarafından geliştirilen ve doğal dezenfektan olarak bilinen ozon ürünü var. Bunu da yakında kullanmaya başlayabiliriz.
Teknopark gibi dijital bir ekosistemin bir departmanı olmak sizin için nasıl bir avantaj oluşturdu bu süreçte? Bildiğiniz gibi teknoparklar ve yenilikçi ekosistemler salgınla mücadelenin
Bundan sonraki süreçte öncelikleriniz neler olacaktır? Teknopark İstanbul İdari İşler Birimi olarak en büyük önceliğimiz, çalışanlarımızın sağlıklı ve güvenli bir
ortamda çalışabilmeleri ve Teknopark İstanbul’un sunduğu tüm hizmetlerden en iyi şekilde yararlanabilmelerinin devamlılığını sağlamak. Bahsettiğim tüm imkanlar yanında yerel yönetimlerle iş birliklerimizi artırarak yerleşkemizde çalışan personelin daha konforlu ve güvenli şekilde Teknopark İstanbul’a ulaşımlarını sağlamak da önceliklerimiz arasında. Sıfır atık konusunda da Teknopark İstanbul olarak üzerimize düşeni yaparak yerleşkemizde çok etkili bir sıfır atık yönetimi uygulamaya koyduk. Bundan sonraki dönemde de sıfır atık uygulamaları gibi çevreci politikalar önceliklerimiz arasında olacak. Firmaların Teknopark İstanbul’a girdikleri ilk andan ayrıldıkları güne kadar sözleşme süreçlerinden sağlanan işletme koordinasyon hizmetlerine kadar bizimle ilgili olan tüm süreçleri hızlı ve kolay bir hale getirerek, firmalarımıza ve çalışanlarına en iyi deneyimi yaşatmak önceliklerimizin en başında geliyor.
47
MİLLİ TEKNOLOJİLER
"TAM GÜVENLIK IÇIN YERLI YAZILIMLAR OLUŞTURULMALI"
Bu sene ikincisi düzenlenen Siber Güvenlik Fikir Yarışması’nda AVCS yazılımı ile birinciliği elde eden Erdem Özgen, yarışmanın asıl değerli tarafının siber güvenlik alanının millileşmesine sağladığı katkı olduğunu belirtip, siber saldırılara karşı tam koruma sağlamak için yerli yazılımlar oluşturulması gerektiğini söylüyor. ürkiye’de ve dünyada artan siber tehditlerin etkisi ile hızla büyüyen siber güvenlik sektöründe yerli fikir ve projeleri ekosisteme dahil etmek amacıyla Teknopark İstanbul, T.C. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı Dijital Dönüşüm Ofisi ve Siber Güvenlik Kümelenmesi iş birliği ile hayata geçirilen Siber Güvenlik Fikir Yarışması’nda birinciliği elde eden Bahçeşehir Üniversitesi 4. sınıf bilgisayar mühendisliği öğrencisi Erdem Özgen’in mühendisliğe ve yazılıma olan merakı çocukluğuna dayanıyor. Liseden bu yana yazılım ve modelleme üzerine çalışmalar yapan Özgen, elde ettiği birinciliğin kendisi için büyük bir motivasyon olduğunu söylüyor. Bu tür yarışmaların eğitimlerden daha itici güce sahip olduğunu aktaran Özgen, “Böylesi yarışmalar, sektörün millileşmesi ve yeni aktörlerin kazanımı adına bir basamak” diyor.
T
Siber Güvenlik Fikir Yarışması’nda birincilik elde eden projenizden bahseder misiniz? Proje nasıl ortaya çıktı? Projenin fikri, hasbelkader denk geldiğim bir haberle başladı. Haberde, Milli Güvenlik Kurulu’na ait bir aracın Ankara’da kaçırıldığını okuyunca, ülkelerin istihbarat ve siber konularındaki hassasiyetlerine rağmen böyle bir olayın
48
ERDEM ÖZGEN
yaşanmasını yadırgadım. Ne yapılabilir diye düşünürken, AVCS projesi kafamda canlanmaya başladı. AVCS, görüntü ve video tabanlı açık kaynak istihbaratında devletlere ait hareket, operasyon ve hassas bilgilerin ortaya çıkmasını engelleyen çok yönlü bir yazılım programı. Yazılımın amacı; operasyon sırasında -bu olaydaki gibioperatörlerin güvenliğini sağlamak, kimliğini saklamak ve operasyonun, dünyanın neresinde olursa olsun, görüntülenmesini engellemek. Yazılımımız üç ana kısımdan oluşuyor: Birinci kısımda, server gereksinimi olmadan istediğimiz sisteme kodu enjekte edip programı çalıştırabiliyoruz. Bu kısım ayrıca kişilerin görüntülerden kaldırılmasından yüzlerinin buzlanmasına, kompleks sorgulardan yürüyüşten kimlik tespitine kadar olanak sağlıyor. İkinci ve üçüncü kısımda ise, toplanan CCTV ve İHA görüntüleri sayesinde, operatörlerin oldukları yerin bilgisini saklayabiliyoruz. Projeniz, türevi çalışmalardan nasıl ayrışıyor? Siber güvenlilik alanına nasıl bir yenilik sunuyor? Siber güvenlik için yazılmış yazılımlar, güvenlik sebebiyle genellikle reklamı yapılan ürünler değil. Ancak şunu söyleyebilirim ki, AVCS benzeri bir ürünle henüz karşılaşmadım. Açık kaynak istihbaratı, devletler için çok yararlı olabildiği gibi, sıkıntılar da doğurabilir. Çünkü sizin herhangi bir devlete karşı kullandığınız bu sistem tersi şekilde size karşı da kullanılabiliyor. Bu nedenle açık alandaki tüm bilgiler, siber güvenlik açısından çok önemli. Bu alanda güvenliği sağlamak için durumdan kaynaklanan güvenlik boşlukları üzerinde çokça çalışmak gerekiyor. AVCS, bu alandaki boşluğu dolduracak küçücük bir katkı niteliğinde. Yarışmada sizin projeniz ile yarışan diğer projeler hakkında ne söylersiniz? Ortaya konan fikirler, Türkiye siber güvenlik sektörünün geleceği için ne söylüyor? Beklediğimden daha geniş bir katılımcı çeşitliliği vardı; üniversite öğrencilerinden
Yarışmaların, eğitimlerden daha fazla itici güce sahip ve sektöre yeni aktörlerin kazandırılması adına bir basamak olduklarını düşünüyorum. akademisyenlere ve mühendislere kadar yelpaze genişti. Beni asıl memnun eden, devlet kurumlarının ve sektörün yeni fikirlere duyduğu ilgi oldu. Diğer yandan fikirlerin bolluğu gelecek için çok umut verici. Bu da diğer devlet ve şirketlerle daha rekabetçi yarışabileceğimizi gösteriyor. Bu nedenle, bu alana verilecek her türlü destek ve yatırım hiçbir şekilde boşa gitmeyecektir. Bu tür destek ve teşvikler sektörün gelişmesi ve yeni fikirlerin ortaya konması noktasında çok önemli bir yerde duruyor. Türkiye, dünyanın siber saldırıya en fazla maruz kalan ülkelerinden biri ve geçen yıl meydana gelen siber saldırılar siber güvenliğin sorgulanmasına neden oldu. Sorgulanan tam olarak ne? Ortaya konan yeni fikirler, bu açıkları doldurmaya ne kadar yeter? Türkiye’nin yaşadığı yoğun saldırı durumu, yeni fikir ve projelerin ortaya konmasını, bu alanın daha da ciddiye alınmasını sağlıyor/sağlayacak. Siber alanda yaşanan saldırıların bu alanın önünü açacağı kanaatindeyim. Pahalı, devamlığı zor olan ve sürekli günceli takip etme gibi özelliklerinden dolayı siber güvenliğe yatırım yapılmadan işin altından kalkılabileceğini düşünmek tehlikeli. Dışarıdan temin edilen sistemler de bir güvenlik açığı potansiyeli oluşturuyor. Yerel sistemlerin oluşturulması, tam güvenlik için çok önemli. Geleceğini düşünen tüm ülkeler siber güvenliğe yatırım yapmaya başladı. COVID-19 ile beraber dünyanın daha dijitalize hale gelmesi siber güvenliği önceliklerden biri haline getirdi. Sizce bundan sonraki süreçte siber güvenliğe dair neleri konuşacağız? Hızlı dijitalleşme aynı oranda güvenlik açığı anlamına geliyor. Dijitalleşme çok hızlı gelmesine karşın, siber önlem sistemleri ve yatırımları; ürünleşme, markalaşma ve pazar rekabetinin
gerisinde kalıyor. Bundan sonraki süreçte önceliğin siber önlemlere verilmesi elzem. Güvenlik dijitalleşme hızı ile paralel değil, önünde gitmeli. COVID-19 sonrası; devletlerin, özel sektörün ve hacker’ların daha önce kullanmadığı ya da çekindiği yöntemleri gördüğümüz enteresan bir dönem yaşayacağız. Bundan sonra konuşacağımız şeyler, hırsızlık kavramını baştan sona değiştirecek ve geliştirecek yeni kavramlar, durumlar olacak. Salgında yerli ve milli çözümlerin ve üretimlerin önemi daha da vurgulandı. Sizin sektörünüz için bakarsak duruma, neden yerlileşmeliyiz? Evrenselleşme politikasını benimsemiş ülkelerin bile milli ve yerli çözümlerin peşine düşmesi, yeni bir tartışmayı başlattı: Millilik mi, küreselcilik mi? Bu tartışmada şu an mili devletler kavramının ön plana çıkmasının nedeni, herkesin güvenliği tercih etmesi. Mili olanın daha güvenilir olduğu kabul görüyor. Gelecekte bu nasıl gelişir bilemem ancak alanımla ilgili şunu söyleyebilirim; milli yazılım, her zaman en güvenli olandır. Son olarak, sizce yerli ürünler üretme, yeni fikirleri ticarileştirme noktasında bu gibi yarışmalar nerede duruyor; başka neler yapılabilir? Yarışmalar, eğitimlerden daha itici güce sahip ve sektöre yeni aktörlerin kazandırılması adına bir basamak olduklarını düşünüyorum. Ben de dahil olmak üzere pek çok teşebbüsün, ticari anlamda kaygıları ve sorunları var. Devletin ve sektörün verdiği teşvikler çok değerli ancak sadece maddi destek sunulması yeterli değil; para yönetimi ve ticarileşme alanında bilgiler verilmeli. Çünkü biz işin mühendisi tarafını öğreniyoruz, ticari kısmını değil. Teknoparkların da değeri burada ortaya çıkıyor. Bir start-up’ın, fikrin ticarileşmesi noktasında çok önemli merkezler.
49
MAKALE
SAVUNMA SANAYİİNDE GİZLİLİK VE GÜVENLİK
Türk Silahlı Kuvvetleri ile güvenlik güçlerinin ihtiyaçlarının tedarik edilmesi ve savunma ihtiyaçlarının ülke içinden karşılanarak ülkenin bilim, teknoloji ve sanayi yeteneklerinin geliştirilmesi adına, büyük bir gelişim gösteren savunma sanayiinin en temel ilkelerinden biri gizlilik ve güvenliğin sağlanmasıdır. eknolojik gelişmeler ve askeri sistemlerdeki modernizasyon çalışmalarının da etkisiyle, dünya genelinde ülkelerin savunma sanayii bütçeleri gittikçe artmaktadır. Global savunma ve askeri harcamaların bu doğrultuda 2019-2023 periyodunca yüzde 3 artış gösterip 2,1 trilyon dolara ulaşması beklenmektedir (Deloitte: Global Aerospace and Defence Industry Outlook, 2020). Savunma sanayisi, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) tarafından paylaşılan ihracat verilerinden de görüleceği üzere, sadece global çapta değil, ülkemizde de son yıllarda büyük bir gelişme göstermiştir. Yerlileştirme çalışmaları ve teknolojik hamlenin de etkisiyle ihracat hacmindeki payını 2017’den itibaren sürekli artırmıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri ile güvenlik güçlerinin ihtiyaçlarının tedarik edilmesi ve savunma ihtiyaçlarının ülke içinden karşılanarak ülkenin bilim, teknoloji ve sanayi yeteneklerinin geliştirilmesi ihtiyaçlarının da etkisiyle, büyük bir gelişim gösteren savunma sanayiinin en temel ilkelerinden biri gizlilik ve güvenliğin sağlanmasıdır. Savunma sanayii ürünlerinin, projelerinin tedariki, serbest ticaret kurallarına tabi olmadığı gibi gizliliği de özel yasalarla sağlanmaktadır. Türkiye’de savunma sanayiinde gizliliğin sağlanması, Avrupa Birliği’nde,
T
Av. Enes Said Okumuş
Av. Fatih Ermiş
Av. Umut Rasim Özbay
Stj. Av. Romina Franko
50
Amerika’da ve başka birçok ülkede de olduğu gibi bu kapsamda yer alan bilgi ve belgelerin gizlilik derecelerine göre sınıflandırılmasını ve bu sektörde rol oynayan kişi ve yerlerin ise güvenlik standartlarına göre koruma altına alınmasını gerektirmiştir. SAVUNMA SANAYII AKTÖRLERININ YERINE GETIRMESI GEREKEN SORUMLULUKLAR NELER? Savunma Sanayii Güvenlik Mevzuatı’nda aktörler, savunma sanayiine ait gizlilik dereceli her türlü anlaşma ile bilgi, belge, proje, malzeme veya hizmetlerin alımını, satımını, üretimini, araştırma ve geliştirmesini, muhafazasını ve depolanmasını yapacak veya yaptıracak bütün kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişiler ile bunların faaliyet gösterecekleri tesisler olarak tanımlanmıştır. Bu tanım doğrultusunda, savunma sanayiinden ihale alan özel şirketlerin, bu projelerde faaliyet gösteren çalışanların ve özellikle de teknoparkların savunma sanayii aktörü olarak nitelendirilebilmesi mümkündür. Savunma sanayiinde faaliyet gösteren aktörlere gizliliğin sağlanması adına bazı sorumluluklar getirilmiştir: l Gizlilik dereceli bilgi, belge, proje ve malzemeye erişim sağlayacak kişilere ilişkin güvenlik soruşturması ve arşiv taraması yapılması; l Bilginin üretildiği ve depolandığı bilgi sistem odalarında ve bilgisayar
sistemlerinde TEMPEST korumasının sağlanması; l Proje makamı tarafından gizli olduğu belirlenen bilgilerin dolaşımına ilişkin fiziki kayıtların ve LOG kayıtlarının saklanması; l Tesis Güvenlik El Kitabı hazırlanarak, bu kitabın Milli Savunma Bakanlığı (MSB) onayına sunulması. Bu sorumlulukların yerine getirilmemesi halinde karşılaşılabilecek ağır yaptırımlar karşısında şirketlerin gizlilik dereceli bilgi, belge veya malzemenin kaybolduğunu, yetkisiz kişilere açıklandığını ya da bir güvenlik ihlali oluştuğunu tespit eder etmez proje makamına ve MSB’ye bildirmesi hayati derecede önemlidir. DEVLET SIRRI – TICARI SIR AYRIMI Savunma sanayii, ülke bağımsızlığının bir şartı olmakla ve temelinde milli güvenlik ilkesini barındırmakla birlikte, bu kapsamdaki gizli bilgileri sadece devlet sırrı kapsamında değerlendirmek uygun olmayacaktır. Savunma sanayii kamu kesimi tarafından şekillendiriliyor olsa da bu kapsamdaki gizli bilgilerin devlet sırrı yanında ticari sır teşkil edebilmesi de mümkündür. Devlet sırrı, devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri ifade ederken; ticari sır, üçüncü kişilere ve kamuya açıklanması halinde ilgili teşebbüsün zarar görme ihtimali bulunan ve teşebbüsün faaliyet alanı ile ilgili olup aynı zamanda gizli kalma iradesinin bulunduğu bilgiler olarak tanımlanabilir. Sınır güvenliğinin sağlanması konusunda hazırlanan plan ve stratejiler devlet sırrına; ürün ve satış stratejileri, ürün formülleri ve müşteri listeleri ise ticari sırra örnek gösterilebilir. Bilginin veya belgenin devlet sırrı olarak kabul edilebilmesi, bu niteliğin önceden resmi makamlarca açıklanmış olmasını gerektirmemekte ve devletin bilginin gizliliği konusundaki zımni iradesi, bu niteliğin kazanılması için yeterli sayılmaktadır. Bilgi gizliliğinin açıklanmamış olduğu gerekçesiyle yapılacak bir paylaşım, eylemin suç olduğu bilinmese dahi ağır yaptırımlarla karşı karşıya kalınmasına sebep olabilir.
Bir bilginin aynı zamanda hem devlet sırrı hem de ticari sır niteliğini taşıması mümkündür. Örneğin, bir firmanın orduda kullanılmak üzere ürettiği yazılım ve askeri teknolojileri hem ticari hem de devlet sırrı olabilir. SÖZLEŞMESEL SÜREÇLERDE SAVUNMA SANAYII AKTÖRLERI NELERE DIKKAT ETMELI? Sözleşmesel süreçlerde gizliliğin sağlanmasına ilişkin tedbirlere örnek olarak, gizlilik klozlarına uygun davranılması, bilgilere ulaşım sağlanmasını gerektiren tüm alt sözleşmelere güvenlik hükümlerinin yansıtılması, sadece kişi ve tesis güvenlik belgesi verilmiş kişilerle paylaşım kuralının benimsenmesi gösterilebilir. AYKIRILIK HALINDE KARŞILAŞILABILECEK YAPTIRIMLAR Yukarıda belirtilen sorumlulukların ihlali ve gizli kalması gereken bilgi ve belgeleri açıklama yasağına aykırılık Savunma Sanayii Güvenlik Mevzuatı’nda hapis, Kamu İhale Mevzuatı’nda ise iki yıla kadar savunma sanayiinin tüm ihalelerinden menedilme gibi yaptırımlara bağlanmıştır. Devlet sırrı niteliğindeki bilgi ve belgelerin temin edilmesi, açıklanması veya başkası yararına sunulması suçları için Türk Ceza Kanunu (TCK) 10 yıla kadar hapis ve adli para cezası öngörmüştür. Ticari sırların ifşası halinde ise, haksız olarak elde edilen kâr nedeniyle tazminat sorumluluğuyla karşı karşıya kalınabileceği gibi ticari sırrı hukuka aykırı olarak ifşa edilen ve bu sırrından haksız olarak yararlanılan şirkete karşı gerçekleştirilen haksız rekabet eylemleri nedeniyle cezai sorumluluk da gündeme gelebilecektir. Ayrıca günümüzde birçok şirket, çalışanlarıyla imzaladığı gizlilik/ rekabet sözleşmeleriyle ticari sırlarını güvence altına almaya çalışmaktadır. Bu nedenle, bünyesinde çalıştığı firmanın ticari sırrını ifşa eden bir çalışan, sadece iş akdinin feshedilmesi sonucuyla karşılaşmayacak, aynı zamanda gizlilik/ rekabet sözleşmelerinde belirlenen cezai şartı da ödemekle yükümlü olacaktır. Yönetim kurulu üyelerinin şirkete ilişkin ticari sırları kullanması
veya paylaşması ise, bu kişilerin şirkete ve pay sahipleri ile alacaklılara karşı sorumlu tutulması sonucunu doğuracaktır. TCK’de sadece devlet sırrı ifşasının değil, ticari sır ifşasının da suç olarak düzenlendiği ve bu sırların ifşası halinde de para cezası yanında hapis cezasıyla karşı karşıya kalınabileceği unutulmamalıdır. UYUM SÜREÇLERI Tüm bunlar doğrultusunda savunma sanayii sektöründe faaliyet gösteren şirketlerin tespit, değerlendirme ve aksiyon aşamalarını dikkatlice yürüterek, uyum ve denetim süreçlerini tamamlamaları önem arz etmektedir. Tespit aşamasında, mevcut güvenlik prosedür ve standartlarının tespit edilmesi ve soru listeleriyle süreç bazlı envanter çalışmalarının yürütülmesi gerekmektedir. Bu şekilde genel ve proje bazlı güvenlik aksiyon planlarının alınması, şirket içi disiplin prosedürlerinin oluşturulması, yönetim organlarının sorumluluklarının belirlenmesi, gizlilik derecesi sınıflandırma süreçlerinin yerine getirilmesi ve yeterli siber güvenlik önlemlerinin alınması amaçlanacaktır. Değerlendirme aşamasında, Güvenlik Mevzuatı kapsamında süreç bazlı hukuka uygunluk değerlendirmeleri gerçekleştirilmelidir. Ayrıca bilmesi gereken prensibi kapsamında (görev ve sorumluluklar gereği yetki düzeyinde bilgi sahibi olunması) online/fiziki bilgi sistemlerinde yetkilendirme şemaları oluşturulması ve gizlilik-güvenlik aksiyon planı hazırlanarak şirket ve Savunma Bakanlığı onayına sunulması uygun olacaktır. Aksiyon aşamasında ise tasnif edilen dokümanların saklanmasına ve paylaşılmasına ilişkin protokoller hazırlanması, çalışanlara yönelik eğitim ve farkındalık çalışmaları verilmesi ve şirket için güvenlik birimi oluşturulması gerekmektedir. Ancak alınacak tüm bu önlemlerin, şirket içinde denetim süreci yürütülmediği ve periyodik kontroller gerçekleştirilmediği sürece, gizlilik ve güvenlik açıklarını engellemek için yetersiz kalacağı da unutulmamalıdır.
51
MERCEK
COVID-19 PATENT SAHASINDAKI REKABETÇILIĞI ARTIRDI COVID-19 salgınının sağlık, sosyolojik ve ekonomik anlamda ortaya koyduğu tahribattan ve belirsizlikten çıkış umudu şu an bir buluşun varlığına bağlanmış durumda. Salgının etkilerini azaltacak veya tamamıyla ortadan kaldıracak bir aşı ve ilaç için tüm dünya seferber oldu. Ancak bu seferberlik, arka planda patent sahasının rekabetçiliğini de artırdı. 918’de İspanya gribi, 1957’de Asya gribi, 1961’de AIDS, 76’da koronavirüs ailesinin ilk virüsü Ebola, derken ikinci üye SARS, üçüncü üye MERS ve son olarak COVID-19... Tüm bu büyük tahribatlı virüsler içinde COVID-19’a verilen tepki ise
1
52
diğerlerinden çok farklı oldu. Bunun temelinde virüsün yayılımın küresel olması, çok hızlı yayılması gibi unsurlar var. Ancak bunların dışında verilen tepkinin bir önemli detayı bulunuyor: Dijitalleşme. Teknolojinin çok hızlı yaşandığı günümüzde, salgının boyutlarının bu kadar dramatik boyutlara ulaşması, bu detayın hem yadırgayıcı tarafını hem
de tetikleyici gücünü oluşturdu. Ayrıca diğer pandemilerle kıyaslandığında öldürücülük boyutu düşük olan COVID-19, insan yaşamının hemen tüm segmentlerinde radikal dönüşümlere neden oldu. Salgının sebep olduğu en önemli farkındalıklardan biri bilimin önemi oldu. Pandeminin tetiklediği hayatta kalma iç güdüsü ile solunum cihazları,
maskeler, dezenfektanlar, gözlükler, eldivenler gibi sağlık ürünlerine hızlı ve adil erişim konusu gittikçe önem kazanırken, salgın kaosunun sonlandırılması içinse tüm gözler bilim dünyasına çevrildi. Dünya, aşı ve uygun ilacın bulunmasıyla alakalı yapılacak bir küçük söylem için bilim insanlarının her açıklamasına dikkat kesilmiş durumda. Bir buluşun insanlığı bu belirsiz felaketten kurtaracağı düşüncesi, tıp, teknoloji ve bilim başta olmak üzere pek çok sektörü, dünya genelinde yeni fikirler, start-up’lar, icatlar bulmaya itti. Hem Türk Patent Kurumu hem de Avrupa Patent Ofisi, COVID-19 ile alakalı buluşları konu alan yüzlerce başvuru aldıklarını belirtiyor. Solunum cihazları, teşhis kitleri, teletıp uygulamaları, ilaçlar ve aşılara yönelik patent başvuruları aynı zamanda halihazırda var olan patentlerin de değer kazanmasını sağladı. Dünya Ekonomik Forumu’nun paylaştığı verilere göre, mevcut olarak, geliştirilmekte olan aşı çalışması 70’ten fazla; respiratör ve yüz maskesi için verilen yeni fikir sayısı ise 441. Salgın süresince her bir buluşun büyük önem kazanması sebebiyle, Birleşmiş Milletler destekli İlaç Patent Havuzu (MPP), küresel mücadeleye katkı sunmak ve ülkelerin lisans prosedürleri arasında sıkışan girişimcilere ve fikir üreticilerine destek olmak amacıyla, geçici olarak yetkisini COVID-19’un iyileştirilmesine katkıda bulunabilecek her türlü sağlık teknolojisini ve lisans verilmesinin inovasyon ve erişimi kolaylaştırabileceği durumları kapsayacak şekilde genişletti. Her gün yeni gelişmelere uyanan koronavirüs takviminin patent anlamında da takibi süreklilik gerektiriyor. Ortada, kamu sağlığını korumak için yapılan iş birliklerinin yanında ultra rekabetçi bir patent mücadelesi de bulunuyor. Şu an hem şirketler hem de ülkeler, bu zorlu süreçte aşı ve diğer ürünlerle ilgili olarak ilkleri ortaya koyup hem salgını yenmede büyük fayda sağlamak istiyor hem de ülke ekonomisi için önemli kâr yakalamak istiyor.
Bir buluşun insanlığı bu belirsiz felaketten kurtaracağı düşüncesi; tıp, teknoloji ve bilim başta olmak üzere pek çok sektörü, dünya genelinde yeni fikirler, start-up’lar, icatlar bulmaya itti. Dünya Ekonomik Forumu’nun paylaştığı verilere göre, mevcut olarak, geliştirilmekte olan aşı çalışması 70’ten fazla; respiratör ve yüz maskesi için verilen yeni fikir sayısı ise 441.
4.026
2020’nin ilk çeyreğindeki patent başvurusu PANDEMI DÖNEMINDE PATENT BAŞVURUSU ARTTI Hem Türkiye’de hem de dünya genelinde yerli üretimin her geçen gün daha önem kazanması patentlerin önemini bir kez daha ortaya koydu. Türkiye, 141 yıllık bir patent geçmişine sahip. Bugün itibarıyla Türkiye’de patent ve faydalı model rakamları 20 binleri geçmiş durumda. İhracat rakamları ile patent almanın doğru orantılı olması hem bu alana giriş yapan kişi ve kurum sayısını artıyor hem de devletin yeni fikir üretimlerine verdiği teşvikleri artırmasını sağlıyor. Türkiye’de bugün 38 bin patent ve 166
bin tasarım bulunuyor. Türkiye’de son yıllarda patent sayısındaki artışa bağlı olarak ihracat da artıyor. COVID-19 döneminde sanayide çarkların kısmen durma noktasına gelmesiyle, yerli ve milli üretimin öneminin artması, patentin de önemini ortaya koydu. Pandemi ile beraber diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye de ithalat kalemleri noktasında sıkıntılar yaşamaya başladı. Bu süre zarfında özellikle, kimya, medikal, genetik, tıp ve teknoloji alanında yerlileşmeye yönelik ciddi adımlar atıldı. Bu durumun kısa ve orta vadede patent başvurularını artıracağı düşünülüyor. Teknoloji ve Sanayi Bakanlığı’nın son yıllarda artırdığı teşvikler, COVID-19 döneminde önemli bir paya ulaştı. Yüksek teknoloji ile entegre bir sanayi altyapısı oluşturulması amacıyla hareket eden Bakanlık, bu
53
MERCEK
1.132
Teknoparklardaki patent sayısı
Tüm dünyada kısa bir süre içinde etkisini hissettiren COVID-19 ile mücadele esnasında en fazla ön plana çıkan platformlar teknoparklar oldu. Teknoparklar içinde pek çok girişim ve fikir patentlendi ve bunların birçoğu yurt dışına ihraç edildi. sayede yüksek katma değerli ürün oluşturulması ve ihracatın artırılmasını hedefliyor. Türkiye Patent Hareketi de teknoloji yüksek ürün imalatı için yeni fikirleri hedefliyor. 2023 yılı için bir milyon patent hedefi koyan kurum, patentin öneminin her geçen gün arttığını belirtiyor ve patent konusundaki farkındalığın daha küçük yaşlara inmesi için mücadele ediyor. Kurumun yaptığı açıklamaya göre, 2020’nin ilk altı ayında patent sayılarında yüzde 25 civarında bir artış yaşandı ve yıl sonuna kadar 15 bin civarında patent başvurusuna ulaşılması bekleniyor. Adres Patent ise, yılın ilk çeyreğinde bin 454’ü yerli, 2 bin 572’si yabancı olmak üzere toplamda 4 bin 26 patent başvurusu yapıldığı bilgisini paylaştı. Patentlerin firmaların maddi değerleri olmasının yanında günümüz rekabetçi dünyasında ayrışmanın yollarından biri olduğunu vurgulayan Teknopark İstanbul TTO Sınai Haklar Birimi Sorumlusu ve Patent Uzmanı Nurcan Altay, “Katma değeri yüksek ürünlerin ülke ekonomisine katkısı tartışılmaz. Her
54
geçen gün biraz daha dijitalleşiyoruz. Bu dijitalleşme katma değeri en yüksek ürünlerden biri olan yazılımları ön plana çıkarıyor. Ve yazılımlarla patentlenerek lisans hakları ticari bir araç haline gelebiliyor. Özellikle pandemi sürcinde online alışveriş ve hizmet uygulamaları, oyunlar, dizi film platformları, sosyal medya gibi yazılım alt tabanlı uygulamalara ve aplikasyonlara sahip şirket ve markaların değeri oldukça arttı. Pandemi süreci tüm dünyayı etkiledi. İnsanların hayatını değiştirdiği gibi işletmelerin de çalışma şeklini ve hizmet anlayışını değiştirmesine sebep oldu. Online alışveriş, online toplantı, online hayat nasıl olurdu noktasında bir ön prova yaşadık. Ve anladık ki, artık tüm işletmelerin online iş yapabilecek altyapısının bulunması gerekiyor” diyerek, dijitalleşme, katma değerli ürün ve patent üçgeninde ilerleyen bir sürecin kendini hızla kabul ettirmeye başladığını söylüyor. Bu sebeple de Ar-Ge ve inovatif çalışmalara daha fazla ağırlık verilmesi gerektiğini belirten Altay, pandemi döneminde özellikle teknopark gibi teknoloji ve dijital tabanlı platformların
409 122
Faydalı model sayısı
Endüstriyel tasarım sayısı öne çıktığını, patent ve faydalı model noktasında en büyük katkının buralardan geldiğini söylüyor. TEKNOPARKLAR ÖNE ÇIKIYOR Tüm dünyada kısa bir süre içinde etkisini hissettiren COVID-19 ile mücadele esnasında en fazla ön plana çıkan platformlar teknoparklar oldu. Teknoparklar içinde pek çok girişim ve fikir patentlendi ve bunların birçoğu yurt dışına ihraç edildi. Bilim ve teknoloji alanında Ar-Ge çalışmalarının yürütüldüğü teknopark firmaları, salgınla mücadelede ortaya koydukları başarının yanında ülke ekonomisi, inovasyon stratejileri ve büyüme noktasında bir kez ne kadar önemli olduklarını gösterdi. Teknoparklarda tescillenen patent sayısı bin 132, tescillenen faydalı model sayısı 409 ve tescillenen endüstriyel tasarım sayısı 122. Teknoparklarda faaliyet gösteren yaklaşık 35 bin firmanın, ortaya koydukları projeler kapsamında yaptıkları ihracat, 4,6 milyar dolar; yurt içi satışları ise 89 milyar TL civarında.
TEKNOLOJI TRANSFER OFISI (TTO) SINAI HAKLAR BIRIMI SORUMLUSU VE PATENT UZMANI NURCAN ALTAY
“PATENTLI DEMEK DÜNYADA TEK DEMEK” Dünyadaki stratejik ve gelişime açık yönümüze kıyasla, patent konusunda yeni yeni gelişim kaydediyoruz. Markalaşma daha eski bir oturmuşluk gösterse de bu süreçte patent gibi sınai haklar ön planda görülmüyordu. Bunun nedeni yeni buluşların olmaması, Ar-Ge çalışmalarının yapılmaması değil, patent konusunda farkındalığın olmamasıyla alakalıydı. Patentlenebilir yeni teknolojilerin takibi için teknoloji geliştirme bölgelerindeki teknoloji transfer ofisleri bu sebeple önemlidir. TTO' lar hem farkındalığın hem de başvuruların artmasında itici bir güç ve yol gösterici olmaktadır. Artık işletmeler ve hükümetler, rekabetçilikte fark yaratmak ve daha fazla ihraç için ürünlerini patentliyor, aynı zamanda reklem aracı olarak kullanıyor. Çok duymuşuzdur “patentli ürünümüz” cümlesini. Bu, çok kıymetli bir cümledir çünkü patentli demek, dünyada tek demek. Teknopark İstanbul'un blog sayfasında markaların patent hikayeleri ile ilgili kaleme aldığım yazılarda patent savaşlarının geldiği son noktayı sık sık anlatıyorum. Her sektörde olduğu gibi yazılım sektöründe de bütünleyici bakmak ve önyargıları artık kırmak gerekiyor. 2018 yılı verilerine göre marka değeri 153.6 milyar dolara ulaşan Apple ve 91.2 milyar dolar marka değeriyle Samsung arasında patent savaşları yaşanıyor. Apple ihlallere karşı 1 milyar dolar tazminat istemiş ancak mahkeme Samsung’un Apple'a 539 milyon dolar tazminat ödemesine karar vermişti. Bu konu yıllarca basın mecralarında yazıldı konuşuldu. Sonuç olarak birbirleriyle teknoloji transferi yaparak çözüm buldular. PATENT BAŞVURULARI %7,63 ARTTI Türk Patent ve Marka Kurumu'nun resmi istatistiklerine baktığımızda patent başvurularında ciddi bir artış söz konusu. 2010 yılında yerli ve yabancı patent
başvuruları toplamı 8 bin 340 adetken 2019 yılında 9 bin 916 adetle yüzde 7,63 oranında gelişme kaydediyor. 2017 Sınai Mülkiyet Kanunu ile akademisyenlerin, çalışanların, buluş sahiplerinin hakları netleşirken, kanun önünde yaptırımların netleşmesi bu artışın katlanarak devam etmesini sağlayacak. Patent bilinirliğinin artması adına; Türk Patent ve Marka Kurumu'nun yaptığı farkındalık çalışmaları, eğitimler, sosyal medya duyuruları, destek hattı, bilgi ve dokümantasyon birimleri, kamu kurumları tarafından düzenlenen organizasyonlar, yarışmalar, farkındalık için büyük önem taşıyor. Bugün medyada sıklıkla, bilinen dünya devlerinin patent savaşlarını okuyor, yapılan teknoloji transferlerini örnek alıyoruz. Aynı zamanda patent veri tabanlarını kullanan Ar-Ge çalışmaları, kaybedilen zamanı, var olanı geliştirme yönünde kullanıyor. Sanayide ithalatta yaşanan sıkıntılar ise Ar-Ge çalışmalarına dolayısıyla patent konusuna ivme kazandırıyor. Bu yüzden “patent acıdan doğar” diye bir söz bile var. Avrupa’da patent başvurularında ilk 20’nin içindeyiz. Çok sürmeden, devlet destekleriyle bu sıralamada ilk 10'a yerleşebiliriz. Şu anda daha çok beyaz eşya, küçük ev aletleri, robotik, kimyasal ürünler gibi konular yoğunlukta ama bunun dışında birçok alanda da çalışmalar devam ediyor. Bir ürünün değerlemesinin yapılmasında patent büyük önem taşıyor. Bir işletmenin sınai tüm hakları korunmalı. Dolayısıyla firmanın yaptığı geliştirmelerle ilgili patenti, yeni tasarımları için tasarım
tescili koruması olmalı. Bu haklar işletmeyi hem koruyacak hem de varlığını artıracaktır. Teknopark İstanbul'da sınai haklara çok önem veriliyor. Bizler de Teknoloji Transfer Ofisi olarak bu konuda farkındalığı artırmaya yönelik eğitimler düzenliyor, firma ziyaretleri yaparak soruları cevaplıyoruz. Aynı zamanda Teknodestek programımız kapsamında patent/faydalı model başvurularına 3.500 TL, endüstriyel tasarım tescili başvurularına 1.000 TL hibe şeklinde başvuru desteği veriyoruz. Patentli ürünlerimizi fuar ve organizasyonlarda sergiliyor, yarışmalara girmelerine ön ayak oluyoruz. Geçtiğimiz sene Teknofest’te gerçekleştirilen ISIF'19 İstanbul Uluslararası Buluş Fuarı’na katılmasına aracı olduğumuz 10 firmamız; yedi gümüş iki altın ve bir de onur madalyası alarak döndü. Ayrıca Teknopark İstanbul olarak aldığımız IFIA Grand Prix ödülü bizleri çok sevindirdi. Bugün Teknopark İstanbul bünyesinde, Teknoloji Transfer Ofisi olarak bizzat destek verdiğimiz 26 patent dosyası mevcut.
Geçtiğimiz sene Teknofest’te gerçekleştirilen ISIF'19 İstanbul Uluslararası Buluş Fuarı’na katılmasına aracı olduğumuz 10 firmamız; yedi gümüş iki altın ve bir de onur madalyası alarak döndü. 55
İYİ FİKİR
"YENI DÖNEMDE ROBOTIK SISTEMLER TERCIH DEĞIL, ZORUNLULUK OLACAK"
Pandeminin, robotik sistemlerin önemini en net şekilde ortaya koyduğunu belirten Mehmet Ekin, bunun artık rakiplerden ayrışma yöntemi olmasının ötesinde, büyük bir zorunluluk haline geldiğini ve yeni dönemde ayakta kalabilmenin yolunun robotasyondan geçtiğini söylüyor. ision Sistemleri Yöneticisi Mustafa Sarı ve Kurucu ortak Mehmet Ekin’in 2019 yılında kurduğu Pi Robotik, birbiri ile koordineli çalışan robotik otomasyon, yapay görme ve endüstriyel IoT departmanlarından oluşuyor. Firma, robotik paletleme/ paketleme, robotik CNC besleme, robotik gazaltı kaynak, boyama, kamera ve vision uygulamaları (kalite kontrol, hassas ölçme, baskı-yüzey inceleme, sayma, sınıflandırma vb.), robotik vision alanlarında faaliyet gösteriyor. “2020 yılı vizyonumuz, yurt içi ve yurt dışı müşterilerimiz için erişilebilir, rekabetçi ve kaliteli çözümler sunmak. Ayrıca en az iki patent başvurusu yapmayı, en az iki yüksek teknoloji projesi sunmayı ve yeni istihdamlar oluşturmayı amaçlıyoruz” diyen Ekin, geleceğin teknolojilerini barındıran çözümleri ile hem sektördeki firmalardan ayrıştıklarını hem de müşterilerini geleceğe hazırladıklarını söylüyor. Pandemi sonrası dönem ile birlikte robotik sistemlerin tercih olmaktan çıkıp bir zorunluluğa dönüşeceğini ifade eden Ekin, bunu yapamayan firmaların ayakta kalamayabileceğini vurguluyor.
V
56
MEHMET EKIN PI ROBOTIK KURUCU ORTAĞI
Müşterilerinize hangi alanlarda hizmet veriyorsunuz, diğer firmalardan nasıl ayrışıyorsunuz? Geliştirdiğimiz çözüm ve sistemlerin geleneksel robot/PLC otomasyonlarının ötesinde olması, yapay görme, yapay zeka gibi ileri teknolojileri desteklemesi, bağımsız endüstriyel standartlarda olması, Ar-Ge ve UR-GE ağırlıklı firma yapılanmamız, bizi rakiplerimizden ayıran başlıca özelliklerimiz. Robotik vision başlıca odak noktamız olmasına rağmen, tamamen kendi yazılımımız Pirox ile robotik hat sonu paletleme alanında da yüksek teknoloji ile destek sağlamaktayız. Sektör deneyimimiz, bizi müşterilerimizin satış sonrası desteğe ihtiyaç duyduğu konusunda yeteri kadar bilgi sahibi yaptı. Bu sebeple Pirox’a eklediğimiz özelliklerle müşterilerimizin uzmanlık gerektirmeyen kolaylıkta sistemde müdahaleler yapmasına olanak tanıdık. Bu uygulama ile birlikte bize ihtiyaçları olduğu her an için 7/24 açık Pi Robotik destek hattını kurduk. Çoğu sözleşmemizde mesafeye bağlı olarak altı saat için saha desteği sunma konusunda garanti veriyoruz. Teknopark İstanbul firması olmanın katma değerli üretim anlayışınıza ve network’ünüze nasıl bir katkısı var? Farklı disiplinlerde pek çok teknoloji firması ile aynı ortamı paylaşmak, sürekli teknoloji ve Ar-Ge ile içli dışlı olmanızı sağlıyor. Bu da kolay iş birliği ve sinerji oluşturuyor. Teknopark İstanbul'un sunduğu finansal, ticari destekler, tüm faaliyetlerin başarılı şekilde dökümante edilmesi, denetimlerin
disipline bir periyodda gerçekleşmesi gibi avantajlara sahip olması firmalar nezdinde büyük bir güven oluşturuyor. Bunun yanında geniş bir yelpazede sunduğu sosyal imkanlar da motivasyon ve verimlilik noktasında destek veriyor. Ayrıca İstanbul Teknopark ve Teknoloji Transfer Ofisi (TTO), potansiyel yurt içi ve yurt dışı ilişkiler kurma, seminerler ve tanıtımlar düzenleme, bürokratik prosedürler için nitelikli eleman istihdam etme gibi firmalar için zor olabilecek hizmetler de sunuyor. Ortaya koyduğunuz ürünler, kurumlar için bir altyapı zorunluluğu gerektiriyor mu? Çalıştığımız kurum belirli bir altyapıdaysa, sistemimizle muhtemelen uyuşacaktır. Altyapısı olmayanlar ve yeni başlayanlar içinse en ileri teknolojiyi öneriyoruz. İleride karşılaşabilecekleri karanlık fabrika, big data, digital twin gibi konseptlere hazırlıklı olacakları sistemler kuruyoruz. Bizim yazılımlarımız yeni ileri teknolojileri barındırdığından, müşterilerimize bir anlamda geleceğin teknolojisini sunuyoruz. Bulut tabanlı yapılarımızla; yedekleme, güvenlik, modülerlik, ölçeklenebilirlik, performans, gibi pek çok avantaj sunmuş oluyoruz. Ürünleriniz sadece yurt içinde mi kullanılıyor? Yurt dışı hedefleriniz neler, neler yaptınız? Tüm ürün ve çözümlerimizi global ölçekte kolaylıkla rekabet edebilecek kalitede ve çok uluslu satılacakmışçasına üretiyoruz. Yurt dışında şimdilik Avrupa pazarında varız. Bir sonraki hedefimiz Kuzey Amerika pazarına girmek.
KOBİ’LER ROBOTASYONLA REKABET ÜSTÜNLÜĞÜ YAKALAYABILIR Günümüzde KOBİ ölçeğindeki firmaların büyüklerle ya da Çin işi üretimle rekabet edememelerine sebep, ucuz işçilik veya seri üretim sorunudur. Bunu aşmanın en kolay yolu ise robotlu üretime kaymak. Hatta küçük olmanın avantajını kullanarak daha seri davranabilir ve robotlu üretim ile rekabet üstü avantaj yakalayabilir. KOBİ’ler yeterli nitelikli iş gücü barındıramadığından, robotlu yatırımlardan çekinebiliyor çünkü programlaması, sistemine entegre edilmesi vb. süreçler de gerekiyor. Bu noktada bizim gibi firmalar, profesyonel programlama bilgisi gerektirmeyen ara yüzler ve akıllı yazılımlar sunuyor. Bu, bir avantaj.
Avrupa’nın önde gelen radyatör üreticisi bir firma için geliştirdiğimiz karanlık fabrika konseptine uygun, hiç insan kullanılmayan tam otonom robotlu paletleme sistemi geliştirdik. Karanlık fabrika (insansız üretim) konseptinde en ufak problemlere karşı bile önlem almış olmalısınız. Robotların kendi aralarında haberleşerek iş dağılımı yapabilmesi, bir şeyler yanlış gittiğinde algılayıp çözüm bulabilmesi gerekir. Biz; palet beslemeden robotlu paletlemeye, ERP haberleşmesinden kameralı barkod okumaya kadar bu çok karmaşık yapıyı büyük bir uyum içinde gerçekleştirdik. Şu an üzerinde yoğunlaştığınız ne gibi çalışmalarınız var? Üzerinde yoğunlaştığımız üç temel çalışmamız var: Yeni teknolojilere entegrasyon ve uygulama (derin öğrenme, yapay zeka, otonom sistemler, augmented reality); piyasaya tak-kullan sektörel ürünler sunma ve mevcut projeleri devam ettirme / tamamlama. COVID-19'un bir sonucu olarak, robotlu üretime olan talep artmaya başladı. Bu, bizim açımızdan olumlu bir sonuç. Ülkemizin yanı sıra Orta Doğu’daki ülkelerde de robotlu üretimin artacağını öngörüyorum. Salgın esnasında otomasyon seviyesi yüksek olan, robotlu üretim yapan firmalar daha avantajlı konuma geçti. Bunun oluşturduğu farkındalık, robotik üretim sistemlerine dair oluşan talebi, önümüzdeki dönemlerde daha da artıracaktır. Peki, yeni dünya düzeninde robotik ve otomasyon alanı nereye varacaktır? Baştan şekilleneceğini düşündüğünüz sektörler var mı? Pandemi gösterdi ki, robot yatırımları artık işletmelerin olmazsa olmazı. Pandemiden en çok etkilenen firmalar, robot bazlı üretim yapmayanlar oldu. Virüs, robot otomasyonu olmayan ve çalışmaya devam eden firmalar için büyük bir tehdit oluşturdu. Bu sebeple, firmalar artık her türlü krize ve salgına hazırlıklı olmak zorunda. Özellikle küçük işletmeler için robot vazgeçilmez bir yatırım olarak düşünülmeli çünkü sınırlı bir sermaye, insan kaynağı ve üretime sahipler.
57
GELECEĞİN TEKNOLOJİLERİ
TEKNOLOJI SEKTÖRÜNÜN YENI İTICI GÜCÜ
GiYiLEBiLiR TEKNOLOJi
Teknoloji dünyasının yeni oyun alanı haline gelen giyilebilir teknolojiler, önümüzdeki beş sene içinde teknoloji alanında en fazla sıçrama yaşayacak alan olacak. Bu alanın itici gücünün ise COVID-19 ile daha da önem kazanan sağlık sektörü olacağı belirtiliyor.
58
iyilebilir teknoloji, elektroniği günlük aktivitelere entegre eden, değişen yaşam tarzlarına uyan ve vücudun herhangi bir yerine takılan ya da giyilen ürünleri tanımlıyor. İnternete bağlanma, bir ağ ile bir cihaz arasında veri alışverişini sağlama giyilebilir teknolojilerin itici gücü. Akıllı telefonları geride bırakarak, teknoloji sektörünün en hızlı gelişen alanına dönüşen giyilebilir teknolojiler, akıllı saatlerden akıllı gözlük ve bilekliklere, fitnesstan savunmaya hatta kozmetik sektörüne kadar
G
varlığını genişleten bir pazara dönüştü. Tıp, güvenlik, moda ve eğlence gibi sektörlerde hayat değiştiren uygulamalarla önemli bir alana dönüşen sektör, mobil ağların büyümesi, hızlı veri aktarımı, mikro işlemciler ve nesnelerin internetinin hızlı büyümesi ile son 10 yıl içinde teknoloji piyasasının sırtlanıcısı oldu. Yazılım ve donanım bileşenlerindeki artan ilerlemelerin yanı sıra yeni tasarım, yenilik ve teknoloji stratejisi ile pazarı yakalamaya çalışan çok uluslu şirketlerin yatırımlarının artması da giyilebilir teknoloji pazarının büyümesini yönlendiriyor. Akıllı giyim ürünleri, daha ziyade spor ve fitness alanında tercih edilse de bunun alt segmentini de sağlıklı yaşam oluşturuyor. İnsanlar, özellikle genç kuşaklar arasında artan sağlık bilinci, pazar büyüklüğünün artmasında önemli bir faktöre dönüştü. Sürdürülebilirlik, esneklik ve çok yönlülüğe sahip olmaları sebebiyle tercih edilirliği yükselen giyilebilir teknolojiler, veriye anında ulaşma ve vücudumuzu kontrol etme isteğinin yanında kişilerin artan güvenlik ihtiyacına da cevap veriyor. Kişisel tercihlerin yanı sıra iş güvenliği riski teşkil eden endüstrilerde bu ürünlere olan talep artmaya başladı. Güvenlik amaçlı kullanılan ürünler, tehlike oluşturabilecek durumu önceden fark edip kişiye sinyal ya da uyarıcı sesler iletiyor. Giyilebilir teknolojiler sektörü, tekno
alan içinde en hızlı büyüyen sektör olmasına rağmen tüketici tarafından henüz yeteri desteği görmüş değil. Ancak ortaya konan son raporlar bu durumun beş sene içinde değişeceğini gösteriyor. PAZAR 2025 YILINDA 74 MILYAR DOLARI AŞACAK Marketing araştırma firması Mordor Intellinge’ın yaptığı giyilebilir teknoloji pazarı araştırmasına göre, 2019 yılında 28 milyar dolar değerinde olan sektör, 2025 yılına kadar yıllık yüzde 17,6’lık büyüme oranı ile 74 milyar doları aşacak. Cisco Systems’ın araştırmasına göreyse, 2018 yılında 593 milyon olan giyilebilir cihaz sayısı, 2022 yılında 1,1 milyara ulaşacak. Dünyanın önde gelen araştırma şirketlerinden IDC’nin 2020 yılının ilk çeyrek nabzını değerlendirdiği araştırmasına göreyse, giyilebilir teknoloji pazarı, salgına rağmen, yüzde 30’luk bir büyüme yakaladı. Pazarın bu denli büyümesinde en büyük katkı ise Apple’a ait. 21 milyondan fazla ürün satışı gerçekleştiren marka, yüzde 29,3’lük pazar payı ile sektörde lider. 10 milyondan fazla ürün satışı ve yüzde 14’lük payı ile Xiaomi ise yıllık yüzde 56,4’lük büyüme hızı ile dikkat çekiyor. Apple’ın yıllık büyüme oranı ise yüzde 59,9. Bu iki markayı ise Samsung (%11,9), Huawei (%11,1) ve Fitbit(%3) takip ediyor.
Dünyanın önde gelen araştırma şirketlerinden IDC’nin 2020 yılının ilk çeyrek nabzını değerlendirdiği araştırmasına göre, giyilebilir teknoloji pazarı, salgına rağmen, yüzde 30’luk bir büyüme yakaladı.
59
GELECEĞİN TEKNOLOJİLERİ
TÜRKIYE, GIYILEBILIR TEKNOLOJILERI SAĞLIK ALANINDA KULLANIYOR
LIVEWELL GENEL MÜDÜR YARDIMCISI FIRAT YEŞILLETEN “GIYILEBILIR TEKNOLOJIDE KIRALAMA DÖNEMI BAŞLAYACAK” Türkiye’de giyilebilir teknolojiler alanında çalışmalar yapan LiveWell şirketinin Genel Müdür Yardımcısı Fırat Yeşilleten, giyilebilir teknolojiler pazarının en niş alanının sağlık olduğunun altını çiziyor. “Üzerinize giydiniz ve bir şekilde telefon, tablet veya bilgisayarınızla etkileşime soktuğunuz tüm ürünlere giyilebilir teknoloji diyebiliriz ama bu alanın temelini ve asıl bilimsel tarafını sağlık oluşturuyor” diyen Fırat Yeşilleten, sağlık alanındaki giyilebilir teknoloji ürünlerine erişim yolunun da kiralama sisteminden geçtiğine vurgu yapıyor. Diğer alanlarda kullanılan akıllı saat, bileklik gibi ürünlerin de temelinde sağlıklı olmayı barındırdığını aktaran Yeşilleten, giyilebilir teknolojilerde sağlık ürünlerinin belirli standartları olduğunu, bu standartların hem ürünün satışa sunulması hem de satın alınması noktasında bazı zorluklar yaşattığını aktarıyor. Bu zorlukların en önemlisinin maliyet olduğunu ifade eden Yeşilleten, şöyle devam ediyor: “Sağlık alanında pazara sunulan giyilebilir ürünler, diğer alandaki ürünlere oranla çok
60
daha pahalı. 2-3 bin dolar bandındaki bir ürünü sadece bir bireyin değil, bir hastane ya da sağlık kurumunun bile alması maliyetli. Bu sebeple ilerleyen dönemde bu alanda kiralama siteminin yaygınlaşacağı kanaatindeyim. Şu an Amerika, bu sistemi başarı ile yürütüyor. Bu ürünlerin yaygınlaştırılabilmesi için arka planda sağlam bir finansal katkının olması lazım. Bunu yapabilecek kurumlar ise devletler ve sigorta şirketleridir. Onların bu işi sübvanse etmesi gerekiyor.” COVID-19 ile beraber sağlık alanında üretilen giyilebilir teknolojilerin hastanelerde ve sağlık kuruluşlarında kendine yer bulmaya başladığını söyleyen Yeşilleten, “Artık hastalar hastanelere gitme konusunda pek istekli değil ve bu, uzun bir süre daha böyle olacak. Bu sebeple, yerinde müdahale görmek isteyen hastaların sayısının artması, online sağlık hizmetlerine ve giyilebilir teknolojilere olan talebi artıracak. Kaldı ki hem dünyada hem de ülkemizde COVID-19 sürecinde bu şekilde hizmet veren sağlık kuruluşları ve laboratuvarlar oluşmaya başladı” diyor.
Gittigidiyor’un yapmış olduğu Türkiye giyilebilir teknolojiler pazarı araştırması, sektöre olan ilginin yoğunluğunu ortaya koyuyor. Araştırmaya katılanların yüzde 48’i satın alma eğiliminde olduğunu söylerken, yüzde 72’si ise bu teknolojilere ilgi duyduğunu belirtti. Yüzde 54’lük payla en fazla talep gören ürün akıllı saatler olurken, onu gözlük ve bileklik takip ediyor. Katılımcıların yüzde 60’lık kısmı giyilebilir teknolojileri sağlık verilerini kaydetmek ve takip etmek için kullanıyor. Sağlığı spor, eğlence ve moda amaçlı kullanım izliyor. Pazar payı açısından Samsung, Apple, Xiaomi gibi dev oyuncular önemli bir yüzdeye sahip olsa da oldukça rekabetçi olan sektörde önemli bireysel oyuncuların sayısı da her geçen gün artıyor. Girişim ve start-up ekosisteminin dikkatini çeken sektörde rekabet avantajı sağlamak için sürekli yeni ürünler sunuluyor. Firmalar faaliyet alanlarını genişletmek için yatırımlar veya stratejik birleşmeler yapmaya devam ediyor. 2020 ve sonrası için yeni oyuncuların beklendiği sektörde Amazon ve Google’ın ciddi hamleleri söz konusu. Google 2019 yılında, Fossil’den aldığı fikri mülk için 40 milyon dolar harcadı. Google’un bu konuda attığı en büyük adım ise 2019’un kasım ayında Fitbit’i satın alması (2,1 milyar dolar) oldu. Şirket bu sene yeni ürünü Pixel Watch’u da piyasaya sürdü. Amazon ise yapay zeka destekli sanal çözüm asistanı Alexa ile giyilebilir ürün sektörüne gireceğini geçtiğimiz senenin nisan ayında duyurdu.Kullanım kolaylığı da dahil olmak üzere sunduğu avantajlar nedeniyle, gördüğü ilgi sürekli artan giyilebilir teknolojiler, esnekliği, doğruluğu ve rahatlığı sayesinde sağlık sektöründen savunma sanayiine kadar geniş bir kullanım alanına sahip. Bileklik, gözlük, kıyafet, spor ürünleri,
28 MİLYAR DOLAR
Sektörün 2019 büyüklüğü
saatleri içeren sektörün en hızlı büyüme gösteren ürünü ise akıllı saatler. Amerikalı araştırma firması Cision’ın 2020 tarihli raporuna göre, akıllı saatler yıllık yüzde 19,9’luk bir büyüme oranına sahip. Giyilebilir teknolojik ürünleri, uygulamaya dayalı olarak fitness ve spor, sağlık, güvenlik, eğlence ve endüstriyel alanlarda kullanılıyor ancak bu kategoriler arasında fitness ve spor segmenti yüzde 40’ın üzerindeki payı ile liderliği elinde tutuyor. Mordor Intellinge, raporunda yıllık yüzde 35,7 büyüme ile eğlence/oyun sektörünün de bu alanda büyük bir paya sahip olacağını belirtiyor. Ancak gelecek dönemin en hızlı büyümesi sağlık alanında bekleniyor. Yapılan araştırmalar, bu alanda lider olan bölgenin Kuzey Amerika olduğunu gösteriyor. Dünyadaki tüm önemli teknolojik gelişmelerin merkezi olan bölge, harcanabilir gelirlerdeki artış ve akıllı cihazların hızlıca benimsenmesi sebebiyle sektörün itici gücü konumunda. Bölge pazarının büyümesinde Apple, Fitbit ve Garmin gibi markalar da büyük paya sahip. Diğer yandan yüksek sağlık sorunları ve bu konudaki farkındalık, bölgenin sektör hakimiyetindeki önemli etkenlerden. Artan genç nüfus ve teknoloji meraklısı popülasyonun hızla artması nedeniyle Çin, Hindistan, Japonya ve Güney Kore’nin başını Asya Bölgesi’nin, 2025 yılına kadar en hızlı büyüyen bölge olacağı düşünülüyor.
SAĞLIKTA GIYILEBILIR TEKNOLOJI HIZLA BÜYÜYOR Sağlık hizmetlerinde giyilebilir teknoloji, yeni gelişmeler ve yeni cihazların günlük olarak kullanılabilmesi ile büyük bir dönüm noktası yaşıyor. Bu alandaki yeni teknoloji trendleri kalp atış hızı izleme cihazları ve günlük adım sayaçları gibi temel sağlık ve fitness cihazlarının çok ötesinde bir dönüşüm dalgası oluşturdu. Son 10 yılda, sağlık sektörü, giyilebilir teknoloji kullanımında benzersiz bir büyüme yaşadı. Bunda nesnelerin internetinin (IoT) kullanımındaki artış önemli bir etken. IoT Business’ın yaptığı bir araştırmaya göre tıp hizmetlerinde IoT kullanımı 2025 yılına kadar 534,3 milyar dolarlık bir hacme ulaşacak ve en kullanışlı uygulamalar arasında hayati belirtileri izleme yeteneğine sahip giyilebilir cihazlar yer alacak. Buna ek olarak, semptomları izlemeye yardımcı olmak için sıcaklık ve terleme sensörleri içeren ürünlerin de sayısı artacak. Beş yıl içinde yüzde 30 büyümesi beklenen sağlıkta giyilebilir teknolojiler pazarının hızlı büyümesinde özellikle artan salgın hastalıklar ve son olarak yaşanan pandemi büyük etken. Uzmanlar, özellikle COVID-19 sonrası dönemle birlikte, sağlık cihazlarında giyilebilir teknoloji trendlerinin benimsenmesinde belirgin bir artış yaşanacağını ifade ediyor.
74 MİLYAR DOLAR 2025 beklentisi
593 MİLYON
2018’de satılan ürün sayısı
1,1 MİLYAR 2022’de satılması beklenen ürün sayısı
61
GELECEĞİN TEKNOLOJİLERİ
“HEDEFIMIZ GELECEĞIN TEKNOLOJILERINI MILLILEŞTIRMEK”
Pavotek olarak öncelikli hedeflerinin geleceğin teknolojilerini yerli ve milli olarak üretip, yarının takipçisi değil, öncülüğünü yapmak olduğunu söyleyen Ömer Ragıp Özkan, yeni dünya düzeninde rekabetçilikte öne çıkmak için sadece yeni fikir üretmenin yeterli olmayacağını, bu fikri ilk gerçekleştiren olmak gerektiğini vurguluyor.
urulduğu günden bu yana savunma sanayii alanında 60’tan fazla ürün ve proje devreye alan Pavotek, savunma sektörüne kazandırdıklarının yanında endüstriyel tarafta da pek çok ilk, pek çok ürün ortaya koydu. Pavotek’in temel hedefinin geleceğin teknolojilerine öncülük eden ve bu teknolojileri millileştirmek olduğunu ifade eden Pavotek Yönetim Kurulu Üyesi Ömer Ragıp Özkan, yakın zamanda Uzak Doğu, Avrupa ve Orta Doğu pazarlarında olmak için çalışmalarını sürdürdüklerini söylüyor. Dünyada hızla artan rekabetçilik anlayışının sadece giyilebilir teknolojiler alanında değil, tüm sektörlerde revizyonu zorunlu kıldığını aktaran Özkan, “Tüm dünyada kopya edilemeyen bir ürün ortaya koyabilmek için artık hız kaçınılmaz hale geldi” diyerek, rekabetçilikte yenilikçi fikirlerin sayısının sürekli arttığını buradaki temel ayrışmanın ise ilk olmakla gerçekleşeceğinin altını çiziyor.
K
62
ÖMER RAGIP ÖZKAN PAVOTEK YÖNETIM KURULU ÜYESI
Öncelikle Pavotek’in çalışmalarından ve gelecek hedeflerinden bahseder misiniz? Kurulduğumuz 2003 senesinden bu yana, öncelikle kıymetli insan kaynağımızın, ardından da yerli tedarik zincirimizin gücünü artırmak ve teknoloji geliştirme vizyonuyla hareket ediyoruz. Gelecek stratejimiz, bu doğrultuda ülkemizin milli teknoloji hamlesi ile paraleldir; yurt dışından temin edilmesi aşamasında ambargolarla zorlandığımız dönemleri geride bırakarak, Ar-Ge yatırımlarıyla ekonomimizi içeriden besleyerek teknoloji ihraç etmeyi hedefliyoruz. Savunma teknolojisi altyapımızdan gelen yüksek teknoloji tasarlayıp gerçekleme uzmanlığımızı; biyomedikal, akıllı şehir, yapay zeka, 5G/6G teknolojisi gibi sadece bugünün çözümü değil, yarının da çözümü olacak alanlara aktarıyoruz. Son olarak, temel amacımız, bugünü yakalayan değil, gelecek teknolojileri takip eden de değil; geleceğe öncülük eden firma olmak. Giyilebilir teknoloji alanında ortaya koyduğunuz ürünler neler? Ürünleri yurt dışına sunma hedefi var mı? Savunma sektörüne kazandırmaya çalıştığımız giyilebilir teknolojilerin başında; askerlerin sağlık durumunu uzaktan takip eden ve komuta merkezi ile kablosuz/kesintisiz görüştürmesine imkan veren cepte taşınabilir mobil altyapılar geliyor. Endüstriyel tarafta ise, COVID-19 pandemisiyle gündeme gelen sağlık teknolojileri alanında, hassas/güvenilir ölçümler yapan sürekli ateş ölçer ve iBeacon SO2 & Nabızölçer projelerimizi giyilebilir teknoloji kapsamında gerçekliyoruz. Henüz bu konuda aktif ihracatımız olmasa da Orta Doğu, Uzak Doğu ve Avrupa pazarını hedefliyoruz. Giyilebilir teknoloji pazarı girişimcilik ve start-up ekosistemi içinde nerde duruyor? Teknopark İstanbul gibi kurumlar, bu ikili kültürün gelişmesinde nasıl bir anlam ifade ediyor? Pavotek olarak girişimcilik ruhumuzu hiç kaybetmedik. Start-up hevesi ile iştiraklerimizle beraber 300’ü aşan insan
Teknopark ekosisteminin bir parçası olmak, kuluçkada yer alan firmaların gelişimini desteklediği kadar bizler gibi sektörde daha uzun süredir var olan firmalara da tutku aşılıyor.
kaynağımızın gücüyle sağlam adımlarla ilerliyoruz. Teknopark ekosisteminin bir parçası olmak, kuluçkada yer alan firmaların gelişimini desteklediği kadar bizler gibi sektörde daha uzun süredir var olan firmalara da tutku aşılıyor. Yeni ve dedike alanlara yönelmiş genç firmalarla görüşmeye her zaman kapımız açıktır. Gelişime, dolayısıyla eleştiri ve iş birliklerine inanan, birlikten kuvvet doğar felsefisini benimseyen bir genetiğimiz var. Bu anlamda bu çeşitlenmiş ekosisteme ev sahipliği yapan Teknopark İstanbul’da yer almanın ayrıcalığının farkındayız. Küresel ekonominin bu, hızla yükselen rekabet alanında firma ve girişim sayısı her geçen gün artıyor. Ayrışmak için sizin yol haritanız nedir? Küreselleşmenin etkisiyle, bir alanda uzun seneler boyunca iş yapmanın imkanı kalmadı. Bu, bizim gibi firmalar için aslında avantaj. Çünkü zaten uzun senelerdir kazancımızın büyük bir bölümünü know-how’a, yeni insan
kaynağına, büyümeye, yeni teknoloji alanlarına ayıran bir doğamız var. Ayrışmaya çalışmak diye bir şey yok, bu, doğamızın tam da kendisi. Yol haritamızı tekrar belirtmek gerekirse, gelecek teknolojileri milli teknoloji olarak belirleyen firma olmak. COVID-19’un iteklemesi ile artan dijital faaliyetler ve ürünler de hesaba katıldığında, önümüzdeki dönemde giyilebilir teknoloji pazarı nereye varacaktır? Türkiye pazarı küresel içinde nerede duruyor? COVID-19, firmaların artık tek başına var olabilme savaşında zaman mevhumuna yenik düşebileceğini gösterdi. Sadece giyilebilir teknoloji için değil, tüm dünyada kopya edilemeyen bir ürün ortaya koyabilmek için artık hız kaçınılmaz hale geldi. Farklı disiplinlere hızla sahip olmaya çalışmak yerine içeride kümelenmeler, dernekler ya da Teknopark İstanbul gibi özel bölgelerde hem sanayi hem de akademi-sanayi iş birliklerinin artırılması gerektiğini düşünüyorum.
63
MAKALE
TÜRK KIZILAY TOPLUM MERKEZLERİ’NİN KORONAVİRÜS MÜCADELESİ Türk Kızılay Toplum Merkezlerimiz, Kızılay’ın 152 yıllık geleneğine sahip çıkmaya; devletimizden, destekleyicilerimizden ve halkından aldığı güçle, vatandaşların ihtiyaçları doğrultusunda, koronavirüsün yaralarını sarmaya ve halka hizmet vermeye devam ediyor. in’in Wuhan kentinde başlayıp tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını, pek çok can kaybına sebep olmaya devam ediyor. Dünyanın dört bir yanındaki birçok ülke gibi Türkiye de bu salgın hastalıktan ne yazık ki, olumsuz yönde etkileniyor. Türkiye’de ilk koronavirüs
Ç
RUŞEN ÇETINKAYA TOPLUM TEMELLİ GÖÇ PROGRAMLARI KOORDİNATÖR YARDIMCISI
64
vakası, 11 Mart 2020 tarihinde tespit edildi ve bu tarihten günümüze kadar koronavirüsün etkilerini en aza indirip salgını önlemek için topyekün, canla başla mücadele ediliyor. Kişi ve halk sağlığı için çalışmalar da gerçekleştiren Türk Kızılay Toplum Merkezleri, tüm bu sıkıntılı süreçte halkıyla beraber mücadele edip, çözüm üretmek için birçok yeni çalışmaya imza atmaya devam ediyor.
YEREL HALK VE GÖÇMENLER ELELE VERDI, MASKE ÜRETIYOR Pandemi, dünyada tüm hızıyla yayılırken hem sağlık çalışanları için hem de halk için maske, eldiven, siperlik gibi koronavirüse karşı koruyucu ekipmanlara olan ihtiyaç her geçen gün artıyor. Bu ihtiyaç doğrultusunda, hızlıca harekete geçen Türk Kızılay Toplum Merkezleri, bağış olarak temin ettiği özel kumaştan maske üretimine başladı. 16 toplum merkezinde bulunan dikiş atölyeleri ve destek sağlanan hane içi üretim kapasiteleri de devreye sokularak, maske üretiminde ciddi bir kapasite ortaya çıktı. Plastik siperlikler ise Toplum Merkezleri’nde bulunan teknoloji sınıflarındaki 3D yazıcılar sayesinde üretiliyor. Ev sahibi yerel halk ve göçmenler üretim çalışmalarına dayanışma içinde, beraber destek veriyor. Koronavirüsün ortaya çıkardığı tablo; Toplum Merkezleri'nin hizmetlerinden yararlanan göçmen topluluklar adına bir vefa örneğine de sahne oluyor. Yerel halkın yanında farklı milletlerden göçmen yararlanıcılar ve gönüllüler de üretime destek verince, bu vefakâr mücadelenin kazananı aslında yine kardeşlik oluyor. BÜYÜKLERIMIZ YALNIZ BIRAKILMIYOR, HALK BILGILENDIRILIYOR Türkiye’de ilk koronavirüs vakasının görüldüğü dakikadan itibaren harekete geçen 16 Türk Kızılay Toplum Merkezi; sosyal medyada, sokaklarda, toplu taşımalarda, marketlerde ve daha birçok yerde paylaşılmak üzere farklı dillerde çeşitli infografikler, videolar, afişler ve broşürler hazırladı; hastalık hakkındaki güncel bilgileri ve önlemleri halkla buluşturdu ve buluşturmaya devam ediyor. Halk sağlığı bilgilendirmeleriyle toplamda 519 bin kişiye ulaşıldı. Sosyal mesafenin önemine devamlı vurgu yapılan önlemler kapsamında, 21 Mart 2020 tarihinde, 65 yaş üstü büyüklere, küçük çocuklara ve kronik rahatsızlığı olan kişilere sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Bu doğrultuda Toplum KizilayTM
KizilayTM
Merkezlerimizin çalışanları ve gönüllüleri, büyüklerimize ve hastalarımıza hane ziyaretleri gerçekleştirerek bilgilendirmelere devam edip, gıda ve hijyen malzemesi gibi acil ihtiyaçlarını karşılıyor. Bu zamana kadar toplamda 18 bin hijyen ve diğer ayni yardım kolisi dağıtıldı. EVDE SANAT VAR, SAĞLIK VAR, HAYAT VAR… Kişilerin beden sağlığı kadar ruh sağlığına da önem veren Toplum Merkezleri hem yerel halk ve farklı milletlerden yararlanıcıların psikolojik iyilik hallerini desteklemek hem de atölye eğitimleri yararlanıcılarını mağdur etmemek adına, online olarak derslere devam ediyor. Geçim Kaynağını Geliştirme ve Sosyal Uyum Programlarının iş birliğiyle dil kursları, konuşma kulüpleri, satranç dersleri, sanat atölyeleri, çocuk etkinlikleri, dikiş kursu gibi pek çok ders, yararlanıcıların da katılımlarıyla online olarak devam ediyor. Aynı zamanda, Toplum Merkezleri, her ay yerel ve farklı milletlerden halkın, COVID-19 sürecindeki bilgi, davranış ve tutumlarını anlayabilmek adına sosyal uyum ekibimiz ve diğer birimlerinin temsilcileriyle birlikte düzenli bir şekilde danışma kurulu toplantılarını da online olarak sürdürüyor. Tüm bunların yanı sıra Toplum Merkezleri, Sağlık ve Psikososyal Destek Programları kapsamında hazırladığı içeriklerle çocuk, genç, büyük demeden her yaştan bireylerin faydalanabileceği çeşitli bilgilendirme videoları, animasyonlar ve oyun içerikleri hazırlayarak kişilerin psikolojik iyilik hallerinin desteklenmesine de katkı sağlıyor. Sağlık ve psikososyal destek çalışmalarıyla toplamda 616 bin kişiye ulaşıldı. Aynı zamanda koronavirüs pandemisi sürecinden ruhsal açıdan olumsuz etkilenebilecek bireylere özel olarak Sağlık ve Psikososyal Destek Programı tarafından ücretsiz olarak online danışmanlık hizmeti de veriliyor.
KizilayTM
KizilayTM
KizilayTM
Türk Kızılay Toplum Merkezleri tarafından bu zamana kadar toplamda 18 bin hijyen ve diğer ayni yardım kolisi dağıtıldı. Ayrıca vatandaşlara psikolojik destek verildi. TÜRK KIZILAY TOPLUM MERKEZLERI HALKIN İHTIYAÇLARINA ÜMIT OLUYOR Dünyada altı aydır etkili olan yeni tip koronavirüs (COVID-19) salgını, birçok alışkanlığımızı değiştirmemize sebep olup, yaşam tarzımızda birtakım yeniliklere gitmemizi gerektirdi. Bu değişikliklerden dolayı sıkıntılı günler yaşayan insanlar, salgına bir an önce çare bulunmasını ümit ediyor. Bu beklenti kapsamında, Türk Kızılay Toplum Merkezlerimiz de Kızılay’ın 152 yıllık geleneğine sahip çıkmaya; devletimizden, destekleyicilerimizden ve halkından aldığı güçle, vatandaşın ihtiyaçları doğrultusunda hizmet vermeye devam ediyor. Toplum merkezlerimiz koronavirüs pandemisi ile mücadele ederken gönüllüleri ve çalışanlarıyla beraber bugün de insanlığın yanında, yüreklerdeki ümitlerin kapılarını aralayıp, aydınlık yarınlara bir an önce kavuşmayı bekleyenlere çare olmak için çalışmalarını tüm hızıyla sürdürüyor. Yapılan tüm çalışmalar; Avrupa Birliği, Avrupa Topluluğu İnsani Yardım Bürosu (ECHO), Birleşmiş Milletler insani yardım organları, Alman Kızılhaçı, Uluslararası Kızılhaç Kızılay Dernekleri Federasyonu (IFRC) gibi uluslararası organizasyonlar tarafından da destekleniyor. Türk Kızılay Toplum Merkezleri olarak 16 hizmet noktasında yürüttüğümüz faaliyetlerimiz hakkında www.kizilaytoplummerkezleri.org sitesinden daha fazla bilgi alabilirsiniz. www.kizilaytoplummerkezleri.org
65
LENS
OK VE YAYDAN ENDÜSTRI 4.0’A
MÖ 3. YÜZYIL
SAVUNMA TEKNOLOJİLERİ TARİHİ
Tarihi MÖ 3. yüzyıla kadar uzanan Türk savunma sanayii, atın üzerinde ok ve yay kullandığı günlerden en son teknoloji ile üretilmiş cihazlarla donatılmış bir yapıya büründü. Türk savunma sanayii, ürettiği yerli ve milli araç ve cihazlarla dünyanın önde gelen sanayilerinden biri.
TEMREN (OK UCU) Hunların, düşmanı korkutmak amacıyla, ıslık benzeri bir ses çıkaran delikli ok uçlarını ürettiği düşünülmektedir.
66
OK, YAY VE ÜZENGI Hunlar, menzil ve darbe gücü yüksek çift kavisli yayları imal etti. Üzengi kullanımı ise at üstünde hareket kabiliyetini artırdı.
ZIRH Literatürde “Altın Elbiseli Adam” olarak bilinen zırhlı erkek cesedi, bir Hun kurganında bulunmuştur.
4.-5. YÜZYILLAR ZINCIR ÖRME VE PLAKA ZIRHLAR Orta Asya’da kullanılan zincir örme ve metal plaka takviyeli zırhlar Batı Hunları üzerinden Orta Avrupa’ya kadar ulaşmıştır. Eski Türklerde plaka zırhlar “kedim” ve “demir don”, göğüs zırhı ise “say yaruk” ve “kuyag” adını taşırdı.
6. YÜZYIL ZIRHLI ATLAR Arkeolojik çalışmalar, Hazar Türklerinin atlarını muhafaza etmek ve süslemek için “keçim” adını verdikleri zırhlar kullandıklarını ortaya koymuştur.
6.-10. YÜZYILLAR SÜVARI BIRLIKLERI Göktürklerde ordunun merkez gücünü teşkil eden mızraklı süvari birlikleri, uzun mesafelerin rahatlıkla kat edilmesini ve savaş meydanında hızlı hareket edilebilmesini sağlardı.
MÖ 209-174 METE HAN’IN 10’LUK ORDU SISTEMI Bu düzende ordu 10, 100, 1.000 ve “tümen” ismi verilen 10.000’lik birimlerden oluşuyordu. Bu nedenle, MÖ 209 tarihi Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın kuruluş yılı olarak anılır.
67
LENS
11. YÜZYIL
KUŞATMA SILAHLARI: MANCINIK, ARRÂDE VE DEBBÂBE Selçuklular mancınık ve “arrâde” gibi, kuşatma yapmaya yönelik ağır silahlar kullanıyorlardı. Surlara yakın duran askerlerini düşman atışlarından korumak için ise “debbâbe” kullanıyorlardı. Kuşatma savaşlarında lağımcı ve neftçi sınıfları önemli görevler üstlenirdi.
ÇAKA BEY VE İLK TÜRK DONANMASI Anadolu’nun fethinde öncü rol oynayan Çaka Bey, 1081 yılında İzmir’i ele geçirerek bir deniz üssüne dönüştürdü ve 17 çektiri ile 33 yelkenliden oluşan elli parçalık ilk Türk donanmasını kurdu. Bu tarih, günümüzde Türk Deniz Kuvvetleri’nin kuruluş tarihi olarak anılır.
SELÇUKLULARDA OK VE YAY Selçukluların Anadolu’ya girişi ve Bizans topraklarını hızla fethetmelerinde ok ve yay kullanımındaki ustalıkları önemli rol oynamıştır. Başparmaklarına hem boynuz ve kemik gibi hayvanlardan elde edilen malzemelerden hem de kıymetli veya adi metallerden yapılmış “zihgir” takan süvariler, at üzerinde dört yöne ok atabiliyorlardı.
13. YÜZYIL
12. YÜZYIL SAVAŞ FILLERININ KULLANILMASI VE SILAH ÜRETIMI Müslüman ordular arasında ilk kez Gazneliler zırh giydirilmiş savaş fillerini kullandılar. Gazneliler döneminde Büst/Leşkergah şehri, silah üretimi yapılan bir demircilik merkezi hâline geldi.
1214
DENIZ GÜCÜ OLARAK SELÇUKLULAR Selçuklular Sinop’u fethederek Karadeniz’de önemli bir limana sahip oldular. Burada yerel kaynaklarla bir donanma inşa ettiler.
1227
İLK DENIZAŞIRI SEFER İlk kez Alaeddin Keykubad denizaşırı bir sefer düzenledi. Kastamonu Uç Beyi Hüsameddin Çoban’ın kumandasındaki gemilerle gönderilen Selçuklu ordusu Suğdak’ı fethetti. SELÇUKLULARIN ŞEHIR SAVUNMASI Selçuklular, Uluborlu örneğinde olduğu gibi, ele geçirdikleri bölgelerdeki Bizans kalelerini savunma amaçlı yeniden kullanırlardı. Müstahkem Selçuklu şehirlerinin başında gelen, kalın ve yüksek surlarla çevrili Sivas şehrinde silah imalathaneleri ve depoları bulunurdu.
68
14. YÜZYIL
1327
KARAMÜRSEL TERSANESI İlk Osmanlı tersanesi, Orhan Gazi döneminde, günümüzde Kocaeli sınırlarında bulunan Karamürsel’de inşa edildi. Tersaneyi kuran Mürsel Alp Bey, Osmanlı Devleti’nin ilk deniz komutanıdır.
1390
GELIBOLU TERSANESI Yıldırım Bayezid, Sarıca Paşa’yı Gelibolu’da Venedik usulü çektiri gemilerinin yapılabileceği bir tersane kurmakla görevlendirdi.
1395
ANADOLU HISARI Boğaz’daki ilk Osmanlı kalesidir. Güzelcehisar olarak da bilinir. Boğaz’ı kontrol etmek amacıyla 1394-1402 yıllarında devam eden İstanbul kuşatması sırasında Yıldırım Bayezid tarafından dikdörtgen, yüksek bir kule olarak inşa ettirildi.
1394-1402
TOPUN İLK KEZ KULLANILMASI Osmanlılar tarafından topun kesin olarak kullanıldığı bilinen ilk önemli savaş, Yıldırım Bayezid dönemindeki İstanbul kuşatmasıdır.
69
I TO - B T M H A B E R L E R
BTM VE BAŞAKŞEHİR LIVING LAB’DEN GİRİŞİMCİ KENTLER İŞ BİRLİĞİ BTM ile Başakşehir Living Lab, girişimcilik ekosistemini geliştirmek için iş birliği protokolü imzaladı. Partnerlik doğrultusunda gençlerin belediyelerle kolektif çalışmalar yürütmesi planlanıyor. Bilgiyi Ticarileştirme Merkezi (BTM) ile Başakşehir Belediyesi’ne bağlı Başakşehir Living Lab, girişimcilik ekosistemini geliştirmek adına 2 Temmuz tarihinde iş birliği protokolü imzaladı. İstanbul ekonomisini geliştirmek amacıyla hareket eden BTM ile bilişim teknolojileri ve tasarım hizmetleri
sunan Başakşehir Living Lab arasında oluşturulan partnerlik doğrultusunda, gençlerin yerel belediyelerle kolektif çalışmalar yürütmesi amaçlanıyor. Böylece, belediyelerin inovasyon uyumlarının artması, girişimcilik kültürünün yaygınlaşması ve ortaya konacak projelerin ticarileştirilebilir bir model haline getirilmesi planlanıyor.
İTO’DAN “COVID AKLIMDA” KAMPANYASI İTO, yeniden kapılarını açan iş yerleri için “COVID Aklımda” kampanyası başlattı. Mağaza ve dükkanlarda, özellikle müşterilerin yoğun olduğu alanlara yerleştirilecek uyarı sloganlarının yer aldığı görsellerle hem iş yeri sahiplerini hem de müşterileri salgına ve salgının getirdiği kurallara karşı uyaran kampanya, iş hayatının sürdürülebilir olmasını sağlamak için hazırlandı.
70
Görsellerde yazan “COVID aklımda”, “Temassız kart kullanmayı unutma”, “Gönlünüz ferah, kartınız temassız olsun”, “Aramızda 1,5 metrenin lafı mı olur?”, “Daha çok görüşmek için 14 kuralı unutma” şeklindeki ifadeler, COVID-19 kapsamında uyulması gereken kuralları eğlenceli bir şekilde hatırlatıyor. Görsellere ulaşmak isteyen firmalar, İTO’nun web sayfasını ziyaret edebilir.
BTM’nin Fulya’daki merkezinde düzenlenen törende konuşan İTO Başkanı Şekib Avdagiç, projenin hedefinin, girişimciliğin mikro düzeyde yaygınlaştırılmasını sağlamak olduğunu söyleyerek, “Proje ile gençlerin dinamizminin İstanbul ve ülke ekonomimize itici güç olarak kazandırılmasını sağlayacağız” dedi.
İSTANBUL’DA 15 GÜNDE 2.416 FİRMA KURULDU İstanbul Ticaret Odası verilerine göre, normalleşmenin başladığı haziranın ilk 15 gününde İstanbul’da 2 bin 416 yeni firma açıldı. Böylece normalleşme sonrası artış yüzde 54 oldu. Firmaların imalata ilişkin kapasite raporu talebi, bu dönemde yüzde 120 artışla 286’ya yükseldi. Dış ticaret belgelerinde ise artış trendi devam ederek, verilen belge sayısı 100 bine yaklaşırken, faaliyet belgesi talebi de 26 bini geçti.
Konuya dair, firmaların pandeminin esiri olmadan, tüm ayarlarını güncelleyip yoluna devam etme kararlılığını ortaya koyduğunu belirten İTO Başkanı Şekib Avdagiç, şunları kaydetti: “Ekonominin can damarı olarak nitelenen birçok küçük işletme, faaliyetine tekrar başladı. Tüm bu veriler, COVID-19’un ekonomi üzerindeki etkilerini hafta hafta geride bıraktığımızı ortaya koyuyor. Yeni
normal, bundan sonra sürekli devam edecek bir hayat biçimimiz olacak. Pandemiden geri kalan süreçte daha çok mücadele ederek, daha çok üreteceğiz.” KREDI TARAFINDA ÖNEMLI BIR CANLANMA OLUŞTU Avdagiç, iş dünyasının ortaya koyduğu çalışmayı yansıtan İTO verilerini Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerinin de desteklediğini bildirdi. Tüketici kredilerinin 5 Haziran ile biten haftada 3,8 milyar TL arttığını belirten Avdagiç, “Bir haftada 685 milyon liralık konut kredisi, 108 milyon liralık taşıt kredisi, 3 milyar liralık da tüketici kredisi kullanıldı. Bu da desteklerin özellikle kredi tarafında önemli bir canlanma oluşturduğunu gösteriyor” dedi.
İTO WEB PORTALI HIZINI ÜÇ KATINA ÇIKARDI İstanbul iş dünyasının en büyük veri tabanı olan İstanbul Ticaret Odası (İTO) internet portalı www.ito.org.tr, güncel teknolojinin en gelişmiş özellikleri kullanılarak yerli yazılımla yenilendi. Portalda yer alan ve özellikle firma bilgileri araması için sıkça kullanılan İTO Bilgi Bankası’ndaki işlem süreleri kullanıcı dostu tasarımla üç kat hızlandı. Firma bilgileri aramasının yanı sıra firma istatistikleri, faaliyet konusuna göre nace kodları, toplu bilgi talebi gibi verilerin yer aldığı İTO Bilgi Bankası’nda yeni tasarımla birlikte 6 dakika olan ortalama işlem süresi, 2 dakikaya indi. İTO’nun mobil uygulaması ise, temmuz ayında kullanıma açıldı.
“Teknoloji atılımımızın meyvelerini pandemi sürecinde topladık. E-belge hizmetleri de verdiğimiz web portalın ilk altı ayda ziyaretçi sayısı yüzde 19 arttı” diyen İTO Başkanı Şekib Avdagiç, yıl sonunda portalı kullanan toplam
tekil ziyaretçi sayısının 12 milyonu bulmasını beklediklerini söyledi. Avdagiç, portalı Türkiye dışında İngiltere, ABD, Almanya, Fransa gibi ülkelerden ziyaretçilerin de kullandığını sözlerine ekledi.
71
S AV U N M A S A N AY İ İ H A B E R L E R İ
GAZİANTEP SANAYİ ODASI VE SAHA İSTANBUL TÜRKİYE İÇİN GÜÇLERİNİ BİRLEŞTİRDİ GSO ile SAHA İstanbul arasında imzalanan "Gaziantep Savunma Sanayi Geliştirme İşbirliği Protokolü" kapsamında, SAHA İstanbul Gaziantep Şubesi açıldı. Türkiye’nin en büyük sanayi kümelenmesi SAHA İstanbul, Gaziantep Sanayi Odası (GSO) ile “Gaziantep Savunma Sanayi Geliştirme İşbirliği Protokolü” imzaladı. GSO Mesleki Eğitim Merkezi’nde (GSO-MEM) gerçekleştirilen imza törenine, GSO Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Ünverdi, SAHA İstanbul Genel Sekreteri İlhami Keleş, GSO Meclis Başkan Yardımcısı Ali Özpolat, GSO Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Cevdet Akınal, Yönetim Kurulu Üyeleri Ercan Sayın, Hakan Aslansoy ile Genel Sekreter Kürşat Göncü katıldı. Adnan Ünverdi, törende yaptığı konuşmada, “Buradaki irtibat ofisinde sanayicilerimiz savunma sanayii konusunda inşallah güzel işlere imza atacaklar” dedi. SAHA İstanbul Genel
Sekreteri İlhami Keleş ise Gaziantep’in çok ciddi bir üretim potansiyeli olduğunu kaydederek, “Bu kentte savunma sanayiine girme potansiyeli olan birçok firma var. Bu noktadan hareketle irtibat ofisi açıyoruz. Bu uygulama ile inşallah güzel işlere imza atacağız” diye konuştu. Ankara’dan sonra Anadolu’daki ikinci irtibat ofisini Gaziantep’te açan SAHA İstanbul, Gaziantepli sanayiciler dışında bölgedeki sanayicilerle de yakın temasta olacak. İmza töreninin adından protokol heyeti Gaziantep sanayicilerine ziyaretler gerçekleştirdi. Çiltuğ Isı Sanayi, Gepatek Elektrik ve Savunma Sanayi MST İş ve Tarım Makinaları ile Erdem Cam fabrikasını ziyaret eden heyet, üretim konusunda da bilgi aldı.
SAHA İSTANBUL’UN TECRÜBESI, GAZIANTEP’IN ÜRETIM GÜCÜ ILE BULUŞUYOR Gaziantep Savunma Sanayii Geliştirme Programı kapsamında imzalanan bu protokol ile GSO üyelerini savunma sanayii, sivil havacılık ve uzay sektörlerinde üretim yapmaya teşvik etmek üzere; bilgilendirilmesi, projelerden haberdar edilmesi, projeler etrafında kümelenmesi ve ana yüklenicilerle birlikte çalışma ortamının sağlanması amaçlanıyor. Üniversitelerle sanayinin senkronize çalışmasının sağlanması, devlet desteklerinin protokol konusu ana sektörlerdeki projelere yoğunlaştırılması, ülkede olmayan fakat mutlaka olması gereken üretim yeteneklerin ülkeye kazandırılması, yurt dışı pazar arayışına kolektif destek verilmesi de protokolün hedefleri arasında yer alıyor. İş birliği kapsamında; SAHA İstanbul’un üyelerinin yeteneklerinden GSO’nun, GSO firmalarının yeteneklerinden SAHA İstanbul firmalarının haberdar olmaları ve iş birliği geliştirmeleri sağlanacak. GSO’dan ilgili kişiler SAHA İstanbul Komite çalışmalarına, Gaziantep sanayii SAHA İstanbul etkinliklerine katılacak.
İkinci irtibat ofisini Gaziantep’te açan SAHA İstanbul, Gaziantepli sanayiciler dışında bölgedeki sanayicilerle de yakın temasta olacak. 72
AKINCI BELGESELİ İZLEYİCİ İLE BULUŞTU Bayraktar Akıncı TİHA’nın gelişim aşamalarını anlatan aynı isimli belgesel, uçağın ilk uçuşunu yaptığı 6 Aralık 2019’a kadar olan zorlu ve yoğun çalışma döneminin yaşandığı son altı aylık sürece mercek tutuyor. Türkiye’nin taaruzi sınıfı ilk insansız hava aracı olan ve Baykar tarafından geliştirilen Bayraktar Akıncı uçağının geliştirme aşamalarının anlatıldığı “Akıncı” belgeseli izleyici ile buluştu. Bayraktar Akıncı TİHA’nın kritik üretim safhalarının ve geliştirme aşamalarının anlatıldığı belgesel, Baykar’a ait “Baykar Technologies” adlı Youtube kanalında yayınlanıyor. Yönetmenliğini Altuğ Gültan ve Burak Aksoy’un yaptığı belgesel için İstanbul’daki Baykar Milli S/İHA Ar-Ge ve Üretim Tesisleri ile Bayraktar Akıncı TİHA’nın test faaliyetlerinin yürütüldüğü Çorlu Hava Meydan Komutanlığı’nda aylarca süren çekimler gerçekleştirildi. Çekimlerine şubat 2019’da başlanan belgesel, yaklaşık 15 ayda tamamlandı. Belgesel, Bayraktar Akıncı’nın ilk uçuşunu yaptığı 6 Aralık 2019’a kadar olan zorlu ve yoğun çalışma döneminin yaşandığı son altı aylık sürece mercek tutuyor. Belgeselde
Bayraktar Teknik Müdürü Selçuk Bayraktar ve mühendislik birimlerinin liderleri, kendileriyle gerçekleştirilen röportajlarda, uçağın yapım aşamalarına dair detaylı bilgiler sunuyor. Belgeselle, Türkiye’de ilk kez yüksek teknolojiye sahip bir hava aracının geliştirilme safhaları ele alınıyor.
Belgeselde Bayraktar Teknik Müdürü Selçuk Bayraktar ve mühendislik birimlerinin liderleri, kendileriyle gerçekleştirilen röportajlarda, uçağın yapım aşamalarına dair detaylı bilgiler sunuyor.
TÜRKİYE’NİN SAVUNMA GÜCÜ ‘SANAL FUAR’ İLE 7/24 TANITILACAK Türkiye’nin en büyük sanayi kümelenmesi SAHA İstanbul, COVID-19 salgını nedeniyle fuarların iptal edildiği bu dönemde, savunma ve havacılık sanayiinde faaliyet gösteren 493 firma ve 16 üniversitenin ürün ve kabiliyetlerini tanıtmak amacıyla sanal fuar uygulamasını hayata geçiriyor. Yüksek katma değerli ürünlerin ihracatı ve güvenlik güçlerinin ihtiyaçlarının yerli çözümlerle karşılanması noktasında önemli çalışmalara imza atan SAHA İstanbul, Türk savunma sanayii ürünlerinin
tanıtımını 7/24 ziyaret edilebilecek sanal fuar ile daha da ilerletmeyi amaçlıyor. SAHA İstanbul’un 4-7 Kasım 2020 tarihleri arasında İstanbul Fuar Merkezi’nde düzenleyeceği SAHA EXPO fuarı ile koordineli yapılacak SAHA EXPO sanal fuarı, kümelenme üyesi ASELSAN iştiraki BİTES tarafından geliştirilen XperEXPO uygulaması ile gerçekleştirilecek. Fuarda; Akıncı TİHA, Bayraktar TB2, Anka, Altay tankı, Atak helikopteri, zırhlı araçlar ve füze sistemleri başta olmak üzere savunma
sanayii ürünlerini incelemek ve detaylı şekilde bilgi almak mümkün olacak. Sanal fuarda yüz yüze iletişim ihtiyacı yerli video konferans uygulaması BizBize, randevu sistemi ise yine yerli yazılım B2B ile sağlanacak. Kullanıcılara özel bir sanal tur imkanı sunulacak. Firmaların ürünlerinin ve vizyonunun interaktif bir deneyimle sergilenmesine olanak tanıyacak olan sanal fuarda, gerçek fuarlarda mümkün olmayan demo gösterisi de yapılacak. SAHA EXPO’ya ilerleyen dönemde yapay zeka destekli stant görevlileri de eklenecek.
73
S AV U N M A S A N AY İ İ H A B E R L E R İ
PAKİSTAN’A MİLGEM, AZERBAYCAN’A SİHA GÖNDERİLECEK Türkiye savunma sanayiinin ihracatı hız kesmeden devam ediyor. Azerbaycan Savunma Bakanı Zakir Hasanov, Türkiye’den SİHA alacaklarını açıkladı. Türkiye’nin en büyük savunma ihracatı olan Pakistan MİLGEM Projesi içinse içeride kritik iş birliğine imza atıldı. Savunma Teknolojileri Mühendislik ve Ticaret A.Ş. (STM) ile Askeri Fabrika ve Tersane İşletme A.Ş. (ASFAT), Türkiye’nin en büyük savunma ihracatı olan Pakistan MİLGEM Projesi’ne yönelik önemli bir anlaşmaya imza attı. Anlaşma, iki firmanın ana tahrik sistemi
tedariki ve entegrasyonuna yönelik mühendislik çözümleri konusunda iş birliğini öngörüyor. STM sorumluluğunda gerçekleştirilecek çözüm ile Pakistan donanması, günümüz teknolojik yenilikleriyle kendini revize edecek.
ASFAT ana yükleniciliğinde Pakistan Deniz Kuvvetleri için üretilecek MİLGEM korvetlerinin inşası İstanbul Tersanesi Komutanlığı ve Karaçi Tersanesi’nde yapılacak. STM ise, projeye uluslararası tecrübesiyle katkıda bulunacak. AZERBAYCAN MILLI MECLISI’NDEN SİHA ONAYI Kendi ülkesindeki bir televizyon kanalında, Türk üretimi silahlı insansız hava araçlarının (SİHA) başarısına değinen Azerbaycan Savunma Bakanı Kıdemli Orgeneral Zakir Hasanov, SİHA’ların Türkiye’den temin edilmesi yönündeki çalışmalarının sonuca vardığını ve Azerbaycan Milli Meclisi’nin bir süre önce bu konudaki anlaşmayı onayladığını kaydetti.
HAVA SAVUNMA SANAYİİNE YENİ ÜYE: SUNGUR ROKETSAN’ın, paydaşları ile birlikte geliştirdiği Sungur, hava savunma sanayii envanterine geçmek üzere girdiği testleri başarı ile tamamladı. T.C. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. İsmail Demir, sosyal medya hesabından duyurduğu Sungur için “Güvenlik kuvvetlerimizin kabiliyetlerini artırmak için sürpriz bir güç!” ifadesini kullandı. Portatif özelliğiyle kara, hava, deniz platformlarına entegre edilebilen Sungur, hareketli atış yeteneği, gecegündüz hedef tespiti, teşhis, tanımlama, takip ve 360 derece atış özelliğine sahip. Sungur, titanyum harp başlığı ve hedefin uzun menzilden görüntülenmesini sağlayan nişangahıyla, kendi sınıfının önünde bir sistem.
74
MİLLİ UYDU İMECE’NİN SON MONTAJI YAPILDI Türkiye’nin ilk yerli ve milli yüksek çözünürlüklü yer gözlem uydusu İmece, yapılan son montajların ardından test aşamasına geçti. Uydunun gelecek sene uzaya gönderilmesi planlanıyor. Türkiye’nin ilk yerli ve milli yüksek çözünürlüklü yer gözlem uydusu İmece’nin son montajı, T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu tarafından gerçekleştirildi. Testlerin başarıyla tamamlanmasının ardından son üretim aşamasına geçilecek uydunun gelecek yıl uzaya fırlatılması planlanıyor. İmece uydusunun Isıl Yapısal Yeterlilik Modeli (IYYM) montaj entegrasyon faaliyetleri, salgın hastalık şartlarına rağmen dört ay gibi kısa sürede başarıyla tamamlandı. Isıl Yapısal Yeterlilik Modeli, bu aşamadan sonra üç ay boyunca zorlu çevresel testlere tabi tutulacak ve uzay şartlarına uyumluluğu test edilecek.
Projeyle Türkiye’nin askeri ve sivil yüksek çözünürlüklü görüntü ihtiyaçlarını karşılamak üzere metre altı çözünürlüklü gözlem uydusunun geliştirilmesi amaçlandı. Büyük ölçüde yerli ve milli imkanlar kullanılarak geliştirilen metre altı kameranın uydu platformunda kullanılmasıyla Türkiye’nin sivil ve askeri yüksek çözünürlüklü görüntü ihtiyacının yerli kaynaklarla karşılanmasına yönelik önemli bir adım atılmış oldu. Proje kapsamında yüksek çözünürlüklü elektro-optik kameraya ek olarak kritik ekipmanlar, yazılımlar ve ilgili teknolojiler milli imkanlarla geliştiriliyor.
İmece uydusunun bundan sonra uzay ortamı simüle edilecek şekilde testleri yapılacak. İlk olarak vakum ortamında ısıl koşullara dayanımı test edilecek uydunun, daha sonra da uzay aracı üzerindeki titreşim testi gerçekleştirilecek. Isıl yapısal yeterlilik testlerini eylülde tamamlayacak İmece uydusunun bundan sonra da uçuş modelinin montajı yapılacak.
İLK YERLİ ORTA MENZİLLİ FÜZE MOTORU TEST EDİLDİ Kara, deniz ve hava savunma sistemlerine entegre edilecek şekilde tasarlanan Türkiye’nin ilk yerli orta menzilli gemisavar füze motoru TEI-TJ300, Eskişehir’deki TEI tesislerinde Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank tarafından test edildi. TÜBİTAK’ın desteği ile TEI ve ROKETSAN’ın iş birliğinde geliştirilen ilk yerli gemisavar füze motoru, beş bin irtifada ses hızının yüzde 90’ına varan yüksek hızlarda çalışabilme özelliğine sahip. Sistem, saniyeler içinde itki verebilecek şekilde geliştirildi. Bin 300 Newton itki verebilen ve yaklaşık 400 beygir motor gücüne sahip olan TEI-TJ300, marşa ihtiyaç olmadan kanat altı rüzgarı sayesinde anında çalışabiliyor. TEI-TJ300, çok küçük boyutta tasarlandığından tüm savunma sistemleri ile eşleşebiliyor. Yerli füze motoru TEI-TJ300’ün ilk entegrasyonu ise, Gökbey helikopterinde denenecek.
75
S AV U N M A S A N AY İ İ H A B E R L E R İ
ASELSAN “EJDERHA GÖZÜ”NÜ TESLİM ETTİ ASELSAN, Kara Kuvvetleri Komutanlığı için ürettiği Dragoneye (Ejderha Gözü) isimli elektro-optik sensör sisteminin teslimatını tüm yükümlülükleri ile gerçekleştirdi. Kara Kuvvetleri Komutanlığı ihtiyacı için Milli Savunma Bakanlığı ile imzalanan Portatif Termal Kamera sözleşmesi kapsamında hazırlanan ürün, özellikle sınır birliklerinde ve karakollarda yoğun ve etkin şekilde kullanılıyor. Soğutmalı termal kamera, yüksek çözünürlüklü gündüz kamerası, lazer mesafe ölçer, dijital manyetik pusula ve GPS alt sistemlerini içeren entegre bir elektro-optik sensör sistemi olan
Dragoneye, araç üstü ve sabit kullanım amacıyla olmak üzere iki farklı konfigürasyonda üretiliyor. Sistemde bulunan yüksek performanslı termal kamera sayesinde, kullanıcıya gündüz, gece ve olumsuz hava koşullarında görüş imkanı sağlanıyor. Hedef koordinatlarının yüksek hassasiyet ile tespit edilmesini sağlayan Dragoneye, bu sayede çeşitli iletişim araçları ile tespit edilen bu koordinat bilgisinin diğer destek unsurlarına iletilmesinde öncü rol oynuyor. Seri üretimine geçtiğimiz yıl başlanan sistem, yurt dışında da pek çok müşteriye gönderildi.
TÜRK SAHİLLERİNİN GÜVENLİĞİ YERLİ YAZILIMA EMANET Türk sahillerinin güvenliğine yönelik tedbirlerin çapını artıracak Sahil Gözetleme Radar Sistem Projesi’nin ilk yazılım paketi Sahil Güvenlik Komutanlığı’na teslim edildi. Türk sahillerinin güvenliğine yönelik tedbirlerin artırılması adına üretilen yerli yazılımların ilk teslimatı Sahil Güvenlik Komutanlığı’na yapıldı. T.C. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir’in “Karasularımız ve sahillerimiz yerli sistemlerle artık daha güvenli olacak” notu ile duyurduğu Sahil Gözetleme Radar Sistemi (SGRS), HAVELSAN ve ASELSAN ortaklığında geliştirildi. Yerli olan yazılımın tüm bileşenleri HAVELSAN tarafından geliştirilirken, radar ve elektro-optik sistemleri ASELSAN tarafından üretildi. Radar, elektrooptik ve diğer sensörlerle donatılacak istasyonlardan oluşacak Sahil Gözetleme Radar Sistemi Projesi ile 7/24 kesintisiz gözetleme yapılacak. Kaza, kaçakçılık, düzensiz göçle mücadele, kara suları ihlali, arama kurtarma konularında etkin ve hızlı teknoloji sağlanacak ve kamu kuruluşlarıyla tam entegre şekilde çalışacak.
76
DENIZ RESMI OLUŞTURULACAK T.C. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı tarafından Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın ihtiyaçları doğrultusunda başlatılan proje ile Sahil Güvenlik Komutanlığı sorumluluk alanında olan Türk Deniz Karasuları ve Münhasır
Ekonomik Bölgesi’nde yeterli radar kapsaması sağlanarak, su üstü resminin oluşturulması ve otomatik tanımlama sistemleri, elektrooptik sistemler ve diğer kamu kurumlarının sistemlerinden alınan verilerle tanımlanmış deniz resminin oluşturulması amaçlanıyor.
MİLLİ MUHARİP UÇAK TUSAŞ VE HAVELSAN ORTAKLIĞINDA ÜRETİLECEK Türk Havacılık ve Uzay Sanayii (TUSAŞ) ile HAVELSAN, Milli Muharip Uçak (MMU) Geliştirilmesi Projesi’nde iş birliğine imza attı. Proje tamamlandığında Türkiye; ABD, Rusya ve Çin ile beraber, beşinci nesil muharip uçağı üretebilecek altyapı ve teknolojiye sahip ülkeler arasında yer alacak. TUSAŞ ile HAVELSAN'ın iş birliğiyle, yazılım geliştirme, simülasyon, eğitim ve bakım simülatörleri gibi birçok çalışma gerçekleştirilecek. İki
firma arasındaki iş birliği, gömülü eğitim/simülasyon, eğitim ve bakım simülatörleri ve çeşitli alanlarda verilecek mühendislik desteği (Virtual Test Environment, proje seviyesi yazılım geliştirme ve siber güvenlik) konularını kapsıyor. 2023 yılında hangardan çıkışı planlanan uçak, 20 milyon satır civarında yazılımın üzerinde koşacağı, yüzlerce modül yazılımın birlikte çalışacağı bir uçan bilgisayar yapısında olacak.
KATAR’A 50 ZIRLI ASKERİ AMBULANS Türk savunma sanayiinin önde gelen firmalarından Nurol Makine, Katar Savunma Bakanlığı ile 50 adet Ejder Yalçın 4X4 zırhlı araç satışı için anlaşma yaptı. Ambulans formunda tasarlanan zırhlı araçlar, güvenlik güçlerinin hızlı ve güvenilir şekilde tahliye edilmesi ve taşınması için gerekli olan tüm donanımı barındıracak. Nurol’un, dünyanın farklı ülkelerine ihraç ettiği Ejder Yalçın, taktik zırhlı bir
savaş aracı. Gövdesi balistik koruma sağlayan bir zırh çeliğinden üretilen araç, manuel ve uzaktan kontrollü farklı silah sistemleri ile entegre edilebilecek olanaklar barındırıyor. Ejder Yalçın’da sağ ve sol el kullanımına uygun silah mazgalları ve patlak gider (run-flat) lastikler öne çıkıyor. 11 kişilik taşıma kapasitesine sahip olan aracın en önemli özelliği ise, saatte 110 kilometre hıza ulaşabiliyor olması.
YENİ NESİL KRİMİNAL ARAÇ KIRAÇ’TA ANAHTAR TESLİM EDİLDİ Katmerciler firması tarafından geliştirilen yeni nesil kriminal inceleme aracı Kıraç’ın teslimi İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve T.C. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir’in de katıldığı bir törenle 17 Haziran tarihinde gerçekleşti. T.C. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanlığı tarafından başlatılan proje kapsamında geliştirilen Kıraç, Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Daire Başkanlığı’nın faaliyetlerini daha hızlı, planlı ve etkin şekilde gerçekleştirmesini ve delillerin güvenli toplanması sağlamak amacıyla üretildi. Zırhsız Olay Yeri İnceleme Aracı, Zırhlı Olay Yeri İnceleme Aracı ve Zırhsız Kriminal Laboratuvar İnceleme Aracı
olmak üzere üç farklı konfigürasyonda üretimine başlanan araçtan toplam 60 adet üretilecek. Bunlardan 20’si zırhlı, 40’ı zırhsız olacak. Ayrıca 385 panelvan tipi Olay Yeri İnceleme Aracı ile kriminal inceleme faaliyetleri için kullanılacak görev ekipmanları da Katmerciler tarafından üretilip, 2021 yılı ortasına kadar teslim edilecek. Üstün donanıma sahip olan Kıraç’ın içinde ofis, delil muhafaza ve laboratuvar bölümleri yer alıyor. Araçta, atış mesafe ve yönü tespit sisteminden delil analiz cihazlarına, otomatik parmak izi sisteminden (APFIS) kimyasal analize, delil muhafaza sisteminden internet ve uydu sistemine birçok sistem yer alıyor. Her türlü hava ve yol koşuluna uygun olan Kıraç, çok yönlü koruma ve ekipman kullanımına da olanak sağlıyor.
77
TEŞVİKLER
DIJITAL ENTEGRASYONA DEVLET DESTEĞI COVID-19 sürecinde ülkelerin sunmuş olduğu destek ve teşvik paketlerinin içerisinde dijital ve teknolojik uygulamalar kendine epeyce yer buldu. Hayatın ve işleyişin büyük oranda sanala kaydığı bu dönemde Türkiye de iş akışını devam ettirecek, ihracat için dijitalleşmeyi teşvik edecek, şirketlerin dijital altyapılarını güçlendirecek, ihracatta kolaylık sağlayacak teknolojik destekler açıkladı.
OVID-19 salgının getirdiği insani ve ekonomik krizin etkilerini hafifletmek üzere dünya genelinde pek çok devlet, mart ayından bu yana ulusal destek paketlerini açıklıyor. Sağlık sisteminin güçlendirilmesi bu süreçte hükümetlerin temel önceliği olsa da ekonomideki tıkanmanın sebep olduğu sorunlar da büyük öncelik haline geldi. Salgınla alakalı açıklanan devlet destek paketlerinin boyutu, salgının etkisi
C
78
şiddetlendikçe büyüdü. İşletmelerin, çalışanların, emeklilerin, halkın ve sektörlerin ihtiyaç ve beklentilerini kapsayacak şekilde hazırlanan paketler, salgın krizi ile mücadelede en önemli aksiyon haline geldi. COVID-19 sürecinde yaşanan sosyal kısıtlılık ve karantina durumu, tüm dünyayı sanal dünyanın içine daha fazla entegre etti. Tüm işlerin ve organizasyonel sürecin dijitale kayması, teknolojik girişimleri ve altyapıyı, işletmeler ve kişiler adına daha da önemli kıldı. Bu sebeple dijital uygulamaların ilgili destekler ve
mekanizmalar içerisindeki ağırlığı fazla oldu. Vatandaşların bilgilendirilmesi ve salgının izlenmesi konularının dışında iş akış sürecinin ve ihracatın devamlılığı noktasında da dijital araçlara ağırlık verildi. Türkiye de bu konuya diğer ülkeler gibi önem verenlerden oldu ve Ekonomik İstikrar Kalkanı adı verilen ilk acil müdahale paketinin ardından, iş akışının devam etmesi ve ihracat için dijitalleşmeyi teşvik edecek, şirketlerin dijital altyapılarını güçlendirecek, ihracatta kolaylık sağlayacak teknolojik destekler açıklandı.
KOBİ’LERE E-TICARET DESTEĞI COVID-19 pandemisinin en fazla etkilediği kesimlerden olan KOBİ’lerin ticari faaliyetleri üzerindeki olumsuz etkilerini gidermek, KOBİ’lerin e-ticaretin sağladığı imkanlardan faydalanmalarını sağlamak ve KOBİ ekosistemindeki istihdamı korumak için Ticaret Bakanlığı tarafından “E-Ticaret Olarak KOBİ’lerin Yanındayız” destek programı başlatıldı. Pazara Girişte Dijital Faaliyetlerin Desteklenmesi Hakkında Cumhurbaşkanı Kararı genelgesinin 27 Mayıs’ta Resmi Gazete’de yayınlanması ile hayata geçen destek programı kapsamında; bu yıl e-ticaret sitelerine üyelik giderlerinin yüzde 80’i, takip eden yıllarda ise yüzde 60’ı devlet tarafından karşılanacak. Şirketlerin Resmi Gazete’de yayınlanan genelgedeki şartları taşımaları ve bakanlıkça onaylanan e-ticaret sitelerine üye olmaları durumunda, üyelik giderlerinin yüzde 60 oranında karşılanmasının yanında e-ticaret sitesi başına 8 bin liraya kadar maddi destek de sağlanacak. Şirketler bu destek paketinden en fazla üç e-ticaret sitesi ve site başına en fazla iki sene yararlanabilecek. Kampanyaya destek sunan e-ticaret siteleri ve kuruluşlar da üye olacaklara ve mevcut faaliyetlerini artıracak olan KOBİ’lere finansal ve teknik anlamda kolaylıklar sağlayacak. Kampanyaya 16 elektronik ticaret sitesi, üç elektronik ticaret altyapı sağlayıcısı, iki sanal market, bir sanal yemek servisi, iki ödeme kuruluşu ve bir STK dahil oldu. SANAL FUARLARA 100 BIN DOLARA KADAR DESTEK 27 Mayıs’ta yayınlanan Pazara Girişte Dijital Faaliyetlerin Desteklenmesi Hakkında Cumhurbaşkanı Kararı başlıklı destek kapsamına, sanal ticaret heyetleri ve sanal fuarlar da dahil edildi. Sanal ticaret heyetleri ve sanal fuarlara katılım için iş dünyasını temsil eden çatı örgütlerin yapacakları masraflar ve sanal fuar organizasyonları giderleri de yüzde 50 oranında devletçe desteklenecek. İhracat Genel Müdürlüğü tarafından uygun görülen uluslararası niteliğe sahip sanal fuarlara ve katılım
COVID-19 tedbirleri kapsamında ticaret sicili belgeleri MERSİS üzerinden e-imza ile temin edilebilecek. Ayrıca gümrük işlemlerinde belgelerin temini ve izinlerin sorgulanması işlemleri de sanal ortamdan gerçekleştirilebilecek. organizasyonlarına katılacak firmalar için faaliyet başına 50 bin dolara kadar katkı da sağlanacak. Ayrıca, iş birliği kuruluşlarınca düzenlenen sanal fuar organizasyonları için faaliyet başına 100 bin dolara kadar destek verilecek. Destek ödemesine ilişkin ibraz edilen belgelerdeki giderlerin dolaylı vergiler dahil TL cinsinden olanları TL olarak, döviz cinsinden olanları ise döviz alış kurları esas alınarak dolar karşılığı Türk Lirası olarak ödenecek. MERSİS ÜZERINDEN E-BELGE TEMINI Ticaret Bakanlığı’nın dijital dönüşüm projeleri kapsamında hayata geçirdiği bir başka destek programı da Merkezi Sicil Kayıt Sistemi (MERSİS) üzerinden ticaret sicili belgelerinin e-imza ile temin edilmesi ve harç bedellerinin ödenebilmesi oldu. COVID-19 döneminde ticari hayatı daha da kolaylaştırmak adına yapılan bu uygulama ile anonim şirketlerin genel kurul toplantıları için bakanlık temsilcisi görevlendirme işlemleri de gerçekleştirilebiliyor. Haziran ayı itibarıyla Ankara, İstanbul ve İzmir Ticaret Sicili Müdürlüklerinde hayata geçirilen e-belge uygulaması, hızlı bir şekilde tüm ticaret sicili müdürlüklerinde devreye alınacak. GÜMRÜK İŞLEMLERINDE ELEKTRONIK DÖNEM COVID-19 tedbirleri kapsamında gümrük işlemlerindeki pek çok hizmet de elektronik ortama taşındı. Bu kapsamda; Tek Pencere Sistemi ile ithalat ve ihracatta aranılan belgelere e-devlet üzerinden ulaşılabilecek ve belgeler gümrük beyannamesine elektronik ortamda eklenebilecek. İhracatta tüm beyan ve belge ibrazı işlemleri sistem üzerinden yapılabilecek. Dış ticarette faaliyet gösteren firmalar; ithalatta/ ihracatta yerinde gümrükleme başvuru
işlemleri, izinli gönderici/izinli alıcı başvuru işlemleri, yetkilendirilmiş yükümlü başvuru işlemleri için hazırlamış oldukları dosyaları türkiye.gov.tr adresi üzerinden yetkili bölge müdürlüklerine gönderebilecek. Vergi ödemeleri, trafik şahadetnamesinin sorgulanması, dahilde işleme izinlerinin verilmesi, nihai kullanım izni başvurusu, geçici ithalat izni verilmesi gibi pek çok işlem de e-devlet üzerinde sanal ortamda yapılabilecek. Gümrüklerde elektronik uygulaması, işlemlerin hızlanması açısından, COVID-19 sonrası dönemde de devam edecek. Menşe Şahadetnamesi ve Özel Menşe Şahadetnamesi belgelerinin de Menşe ve Dolaşım Belgeleri Otomasyon Sistemi (MEDOS) üzerinden elektronik olarak yapılması kararlaştırıldı.
%80
2020 yılında KOBİ’lerin e-ticaret faaliyetlerinin karşılanacak kısmı
8 BİN TL KOBİ'lere faaliyet başına verilecek destek miktarı
50-100 BİN DOLAR
Sanal fuarlarda faaliyet başına verilecek destek miktarı
79
TREND
TICARETIN GELECEĞI ÖZERK OLACAK Ticaretin özerk geleceğini temsil eden a-ticaret ya da otonom ticaret; akıllı cihazlar, yapay zeka, artırılmış gerçeklik, büyük veri gibi yeni teknolojiler sayesinde e-ticaret deneyimini tüketici için daha sorunsuz ve basit hale getirmeyi amaçlıyor.
80
Ticaret hem B2C hem de B2B satışlarının büyük bölümünün dijital kanallar üzerinden gerçekleşmesi ile hızla değişiyor. Yapay zeka, büyük veri, artırılmış gerçeklik gibi diğer teknolojilerden gelen hızlı değişimlerle birlikte bu eğilim daha da artıyor.
A-TİCARET ticaret, tüketicilerin fiziksel bir mağazaya gitmeden çevrim içi ürün satın almalarına izin verilmesi üzerine oluşturdu. Büyük oranda maliyet tasarrufu ve kolaylık üzerine kurulu olan yapı hem şirketler hem de tüketiciler adına teknolojinin sağladığı en büyük faydalardan biri. Ancak senelerdir başarılı bir şekilde devam eden bu tüketicisatıcı anlaşması, son yıllarda değişen tüketim alışkanlıkları ve dijitalleşmenin durdurulamaz yükselişi ile kırılmalar yaşamaya başladı. Tercihlerin kişiselleştiği; lojistiğin, tüketimin en önemli ayaklarından birine dönüştüğü ve yapay zeka sistemlerinin kişiyi ve tercihlerini analiz etmeyi öğrendiği günümüzde tüketici, artık e-ticaretten daha fazlasını istiyor. Perakende mağazalarda bulamayacağı benzersiz ürünler keşfetmeyi istiyor. Anında erişim, kişiselleştirilmiş çevrim içi iletişim, ürünün anında teslimatı, beğenilerine uygun ürünler için bilgilendirilmek istiyor. Tüm bu istekler, e-ticaret dünyasının bir adım daha ileri gidip otonom bir ticarete dönüşmesi anlamını taşıyor. A-ticaret adı verilen bu yeni dönem, akıllı cihazlar, yapay zeka, artırılmış gerçeklik ve büyük veri gibi yeni teknolojiler sayesinde
E
satın alma işlemini bir şeye ihtiyacımız olduğu anda ya da sadece bir şey istediğimizde otomatik hale getirecek. E-TICARETTE YENI PERSPEKTIF E-ticaret, dünyanın en hızlı yükselme yaşayan sektörlerinden biri. Sektör, özellikle pandeminin doğurduğu sosyal mesafe ve izolasyonlar nedeniyle, daha hızlı bir büyüme sürecine girdi. Deloitte Digital’in araştırmasına göre, 2019 yılında yapılan e-ticaret harcamaları bir önceki yıla göre yüzde 18 artarak 3,5 trilyon dolar civarında oldu. E-ticaretin 2021 yılına kadarsa 4,5 trilyon dolara ulaşacağı tahmin ediliyor. Ancak ABD merkezli dijital danışmanlık firması Camelot, e-ticaretin, çok kanallı yeni dönem ile birlikte kabuk değiştireceğini hatta öleceğini söylüyor. Bunu da değişen tüketici davranışları, bilgi ve otomasyonun gücü ve makine öğrenmesine bağlıyor. Önde gelen medya reklam platformlarından Criteo da Camelot’u destekler bir araştırmaya imza attı. 2026 yılına kadar birçok tüketicinin, online alışverişin kendi başına bir etkinlik deneyimi olduğu bir ortam talep edeceğini belirten Criteo, artırılmış gerçeklik (AR) ve kişisel dijital asistanlar sayesinde, çevrim içi ticaretin perakende ortamlarına benzer bir yapıya dönüşeceğini söylüyor.
81
TREND
Günümüz tüketicileri; ürün performansı, sürdürülebilirlik, kalite ve lojistik konusunda çok daha bilinçli olduğundan, satın alma noktasında yüksek standartlara sahip. Online alışveriş sahasında artık büyük oyuncuların yanında yenilikçi, premium ve kişiselleştirilmiş ürünler sunan çok sayıda start-up ve küçük oyuncular da bu rekabet potasına girmiş durumda. Dahası, alışveriş yapanların artık bilgiye her zamankinden daha fazla erişimi var ve bunları karar verme süreçlerinde yoğun şekilde kullanıyorlar. Eskiden internetten alışveriş yapmak, kişinin fiziksel ortamda kendine ayırdığı zaman için önemli bir tasarruftu. Ancak özellikle COVID-19 ile beraber, hayatın daha fazla dijitalin içine kayması, sanal dünyadan da tasarrufu gerekli hale getirdi. Tüketiciler, mümkün olduğunca hızlı ve kişiselleştirilmiş ürünler tercih ediyor. Bunun yanında artık tüketici deneyimi de önemli. Sanal ticareti kullananlar, perakendeye oranla daha hızlı bir alışveriş deneyimi yaşıyor ve dünyanın bir ucundaki ürüne ulaşıyor olabilseler de çeşitli sorunlarla karşı karşıyalar: Ücretsiz gönderim ile en ucuz ürünü
bulmak, tedarikçi güvenilirliği, ürünün zamanında teslim edilip edilmeyeceği, ürünün görseldeki gibi olup olmadığı, ekolojik olup olmadığı gibi konular tüketiciler için oldukça önemli hale geldi.
Otonom ticaret döneminde, sosyal medyada parmak izinizi izleyerek kişisel ilgi alanlarınıza ve beğenilerinize dayalı olarak neyi beğeneceğinizi, ne isteyeceğinizi veya arzu edeceğinizi tahmin etmek, teknik olarak mümkün olacak. 82
Tüm bunlar, internet müşterileri için artık yorucu ve bu sorular tatmin edici bir şekilde hemen cevaplanmazsa, satın alma konusunda isteksiz olabiliyorlar. Bu nedenle, tüketici sorunlarını anlama ve bilgi üretmek için veri kullanımını otomatikleştirme yeteneği, bu rekabetçi ortamda, hayatta kalmanın anahtarı olacak. Ama nasıl? Bugün, makine öğrenimi ve yapay zeka ile e-ticaret yeni bir paradigmaya kayıyor. Tüketiciler; alışverişin keyifli, hızlı ve sorunsuz olmasını istiyor, bu nedenle alışveriş sorunlarını çözen makinelere karar vermek, hayatlarını çok daha kolay hale getiriyor.
Uzmanların ve analistlerin “a-ticaret” olarak adlandırdığı bu yeni sanal ticaret dönemi, özerk yani otonom ticaret dönemini temsil ediyor. Ticaret hem B2C hem de B2B satışlarının büyük bölümünün dijital kanallar üzerinden gerçekleşmesi ile hızla değişiyor. Yapay zeka, büyük veri, artırılmış gerçeklik gibi diğer teknolojilerden gelen hızlı değişimlerle birlikte bu eğilim daha da artıyor. A-ticaret olarak adlandırılan bir sonraki ticari dönem, e-ticaret deneyimini tüketici için daha sorunsuz ve basit hale getirmeyi amaçlıyor.
varlık göstermeye başladı. Ancak bu sadece başlangıç. Yeni uygulamalar ile vücuttaki değişiklikler ve şehrin havası takip edilecek. Akıllı ürünler, en sevdiğiniz renkleri, en son trendlerle eşleştirecek ve en uygun fiyatı arayacak. Ancak otonom ticaret bundan da fazlası. Sosyal medyada parmak izinizi izleyerek kişisel ilgi alanlarınıza ve beğenilerinize dayalı olarak neyi beğeneceğinizi, ne isteyeceğinizi veya arzu edeceğinizi tahmin etmek, teknik olarak mümkün olacak. Banka hesabınızla çapraz alışveriş ve alışveriş davranışınız da otomatik karar verme sürecinde rol oynayacak. Son olarak, siparişini vermediğiniz (henüz) veya farkında bile olmadığınız ürünleri alarak kendinize sürpriz yapabileceksiniz.
Nesnelerin interneti, yapay zeka, sanal gerçeklik ve büyük veri; dijitalleşme çağında en büyük varlık bilgilerine dönüştü. Bu sebeple uzmanlar, kurumsal pazarlama stratejisinin bir parçası olarak BT'ye bütçe ayrılmasını öneriyor.
ÇOK MU FÜTÜRISTIK?
HIZLI DÜŞÜNEN VE HAREKET EDEN ÜRÜNLER Yiyecek veya kişisel bakım gibi günlük kullanımlı ürünler için akıllı nesneler (cihazlar, makineler) ve sensörler, buzdolabınızı ve dolabınızı tarayıp yönetecek. Kısa sürede tükenebilecek ürünleri tespit edecek ve hangi ürünü satın alacağınıza karar verecek. Hatta piyasada yeni bir marka veya yeni bir varyasyon var mı, üründeki herhangi bir bileşene karşı alerjiniz var mı diye kontrol edecek. Bizim için en uygun programı bildiklerinden teslimatın yerine ve saatine karar verecek. En önemlisi, makineler, en iyi teklifi elde etmek için mevcut tüm tedarikçiler arasında, fiyatlar ve teslimat süreleri üzerinden simülasyonlar yapabilecek. Akıllı nesnelerin varlığını en fazla gösterdiği alanlardan biri e-ticaret ekosisteminin en çok harcama yapılan sektörü giyim. Akıllı asistanlar, dijital stilistler gibi yapay zeka donanımlı uygulamalar henüz yaygın olmasa da
Bazılarına bunlar, yakın gelecek için biraz fazla fütüristik veya olanaksız gelebilir. Ancak, teknolojik gelişimi biraz düşündüğümüzde sanılandan çok daha yakın olduğunu görmek mümkün. Birçok endüstri oyuncusu ve girişimci, yukarıda örnekleri verilen konularda ve çok daha fazlasında zaten hızlı bir ilerleme kaydetti/ kaydediyor ve ticaretin geleceği için trendler belirleme konusunda öncü olma yolundalar. Burada açıklanan senaryoların tümü ya zaten uygulamaya konma aşamasında ya da laboratuvarlarda denenerek, gelecek için prototip haline getiriliyor. Ancak ticarette bu yeni dönem, var olan rekabetçiliği de bir adım öteye taşıyacak. Bu sebeple, ticaret çağında rekabetin önünde olmak isteyen kuruluşların ele alması gereken bazı önemli konular ve sorunlar var: Firmaların ilk olarak düşünmeleri gereken konu, çok kanallı ve makineden makineye iş çağında markayı nasıl konumlandıracakları. Markanın çevrim içi ya da çevrim dışı konumlandırılması, firmanın pazara giriş stratejilerini de belirleyecek. Nesnelerin interneti, yapay zeka, sanal gerçeklik ve büyük veri; dijitalleşme çağında en büyük varlık
bilgilerine dönüştü. Bu sebeple, yeni dönem için uzmanlar, trendlere ayak uydurmak ve bu ortamda hayatta kalmak için şirketlere kurumsal pazarlama stratejisinin bir parçası olarak BT’ye yeterli bütçe ayırmalarını tavsiye ediyor. Üreticiler, distribütörler ve perakendeciler, talebi gerçek zamanlı olarak yönetmeye, ele almaya ve değişen pazar ihtiyaçlarına anında cevap vermeye hazır olmalı. Kişiselleştirilmiş tercihlerin varlık göstereceği a-ticaret döneminde, talep odaklı olmak, ayrışmayı sağlamanın yollarından biri olacak. Tedarikçilerin ve distribütörlerin sürekli değişen talebe tepki vermek ve tüketiciye uygun hızda cevap vermek için zamanı çok verimli kullanmaları gerekecek. Lojistikle ilgili sorunları ele almak için pek çok firma, blockchain ve nesnelerin interneti gibi teknolojileri birleştirmeye ve kendi lojistik ağlarını oluşturmaya başladı bile. Tamamıyla birbirine bağlı olan dünyada, her saniye büyük miktarda işlem verisine ihtiyaç duyuluyor. Bu ortamda bağlanma, verileri yönetme ve işletme için öngörüler oluşturma yeteneğinin daha da artırılması gerekiyor.
83
ÇEVRECI TEKNOLOJILER
İKLIM NÖTR İLK KITA OLMA HEDEFI
GREEN DEAL
Avrupa Komisyonu’nun aralık 2019’da başlattığı Green Deal projesi, 27 ülke blokunun refahını düşürmeden ve insanların yaşam kalitesini iyileştirirken, daha temiz bir dünya felsefesi ile yüksek karbonlu bir ekonomiden düşük karbonlu bir ekonomiye geçişi hedefliyor. 84
050 yılına gelindiğinde, Avrupa, dünyanın ilk iklim nötr kıtası olmak istiyor. Bu, Avrupa Komisyonu tarafından Green Deal (Yeşil Anlaşma) olarak sunulan bir dizi amaç ve girişimin temel mesajı. Komisyon, 2050 yılına kadar Avrupa Birliği’ni (AB), kaynak verimliliği, sürdürülebilirlik ve doğal enerjiler yoluyla adil bir ekonomi ve müreffeh bir topluma dönüştürmeyi hedefliyor. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in “Avrupa’nın aydaki adamı” benzetmesini yaptığı Yeşil Anlaşma, Leyen’in açıklaması ile AB’nin yeni büyüme stratejisi ve AB ekonomisini sürdürülebilir kılmak için çizilen yeni yol haritası. Bu yol haritası ilk olarak 11 Aralık 2019 tarihinde Leyen’in açıklaması ile kamuoyu ile paylaşıldı: “Yeşil Anlaşma ile alıp götürdüğünden fazlasını veren bir büyüme sağlamak istiyoruz. Bu yeni strateji, yaşam ve çalışma şeklimizi, üretme ve tüketme biçimimizi, nasıl daha sağlıklı yaşayacağımızı ve işlerimizi yenilikçi hale getireceğimizi gösteriyor. Önce ve hızlı hareket ederek ekonomimizin küresel bir lider olmasına yardımcı olacağız… Dünyanın geri kalanına nasıl sürdürülebilir ve rekabetçi olunabileceğini göstererek, diğer ülkeleri bizimle birlikte hareket etmeye ikna edebiliriz.” Ursula von der Leyen’in kararlı açıklaması ile start alan Green Deal projesinde Komisyon, ocak-mayıs döneminde “yeşil fırsat yatırım planı ve adil geçiş mekanizması”, “Avrupa İklim Paktı”, “Avrupa sanayi stratejisi”, “döngüsel ekonomi eylem planı”, “güvenli gıda stratejisi” ve son olarak “biyoçeşitlilik stratejisi” programlarını açıkladı.
2
HEDEF: 2050’DE “0” KARBON Bu planlar doğrultusunda Avrupa Komisyonu, 2050 yılına kadar sera gazı emisyonlarını tamamıyla sıfırlamayı, ekonomik büyümeyi doğal kaynaklar üzerine entegre etmeyi ve bunu yaparken herkes için eşit ve adil bir ortam sunmayı hedefliyor.
Sanayi Devrimi’nden bu yana insan ilerlemesinin paterni, atmosferi karbonla, denizleri plastikle doldurmak ve doğal dünyanın sömürüsü şeklinde gerçekleşti. Doğal kaynakların tükenme noktasına gelmesi, dünyayı insanla paylaşan diğer canlıların tükenmeye başlaması ve iklim krizi, son yıllarda çevrecilerin, gençliğin ve bilim dünyasının sesini daha yüksek çıkarmasına sebep oldu. Ancak iklim değişikliğinin ele alınması sadece çevresel bir öncelik değil. Dünya Ekonomik Forumu’nun Global Riskler Raporu’nda da belirttiği gibi ekonomik ve sosyal istikrar da iklim riski altında ciddi bir bozulma ile karşı karşıya. Bu da devletlerin ve uluslararası kuruluşların da düğmeye basmasına sebep oldu. Green Deal da tıpkı Paris İklim Anlaşması gibi üzerine basılan düğmelerden biri. Yeşil Anlaşma, enerji üretiminden gıda tüketimine, ulaşımdan imalata, inşaattan tarıma Avrupa ekonomisinin her yönden köklü şekilde elden geçirilmesini zorunlu kılıyor. Anlaşma kapsamındaki, yenilenebilir enerjiyi zorunlu kılan ve hava kirliliğini azaltan yönergeler, bu alandaki sektörler için 20-25 yıllık köklü bir çalışma anlamına geliyor. AB’nin Green Deal’dan önce hayata geçirdiği girişimler daha sınırlı kapsamdaydı, bazense uygulamada zayıf kalındı. Örneğin, enerji yoğun sektörler 2005 yılından bu yana emisyon azaltımı programı kapsamında ancak politik baskı karbon fiyatını düşük tuttuğundan program büyük ölçüde etkisiz oldu. Yine aynı şekilde, 2010 yılında başlatılan tarıma yönelik biyoçeşitlilik hedefleri, AB’nin tarım lobisinin gücü sebebiyle son derece zayıf kaldı. Yeşil Anlaşma ise net kapsayıcı hedefler belirleyen bir düzenleme ve yasal mevzuatlar çerçevesinde çalışacak. Buna göre 2050 yılına kadar kıta için sıfır karbon emisyonu hedefi var ve 2030 yılına kadar emisyonlarda yüzde 50-55’lik bir azalma öngörülüyor. Bu hedefler, özel sektör yatırımlarını doğala teşvik etmenin yanı sıra, kilit sektörler için eylem planları, tür kaybını durdurmak, atıkları azaltmak, doğal kaynakları verimli kullanmak gibi kurallar da içeriyor. Bu proje için oluşturulacak bütçenin
tamamı, çevreye fayda sağlayacak şekilde harcanıldığından emin olmak için denetimlere tabi tutulacak. Bilim, araştırma ve geliştirme bütçeleri daha düşük karbonlu bir eğilim oluşturma görevi üstlenecek ve bu, sektörler için ayrıntılı bir “2050 eylem planı” olacak. Komisyon, yüksek teknolojili endüstrilerde yenilebilir enerjiden elektrikli araç üretimine ve sürdürülebilir binaya kadar yeni istihdam alanları oluşturulacağını ve kaynak kullanımındaki verimlilik değişikliklerinin, sektörlerin geçiş sürecindeki maliyetleri karşılayacağını belirtiyor. von der Leyen: “Yeşil Anlaşma, yeni büyüme stratejimiz; götürdüğünden daha fazlasını veren bir büyüme stratejisi.” EKOLOJIK DÖNÜŞÜM HAZIRLIĞI BIYOÇEŞITLILIK STRATEJISI AB Komisyonu, iklim bütçesinin büyük bir kısmını tarımsal regülasyonlar ve biyoçeşitliliğe ayırmayı planlıyor. Bu bağlamda 20 Mayıs tarihinde “Biyoçeşitlilik Stratejisi” planını açıklayan Komisyon, bu planının önemini, “Doğayı tekrar sağlıklı hale getirmek, fiziksel ve zihinsel refahımızın anahtarıdır; iklim değişikliği ve salgın hastalıklarla mücadelede müttefiktir. Doğa ve biyoçeşitlilik, büyüme stratejimiz olan Yeşil Anlaşma'nın kalbinde yer alıyor…” cümleleri ile ifade etmişti. Yeşil Anlaşma’nın (Green Deal) bir parçası olan Biyoçeşitlilik Stratejisi, Avrupa’nın biyolojik çeşitliliğini 2030 yılına kadar insanlara, iklime, atmosfere ve gezegene yarar sağlayacak şekilde düzeltmeyi hedefliyor.
Avrupa Komisyonu, 2050 yılına kadar sera gazı emisyonlarını tamamıyla sıfırlamayı, ekonomik büyümeyi doğal kaynaklar üzerine entegre etmeyi ve bunu yaparken herkes için eşit ve adil bir ortam sunmayı hedefliyor. 85
ÇEVRECI TEKNOLOJILER
20 Mayıs tarihinde Biyoçeşitlilik Stratejisi'ni açıklayan Avrupa Komisyonu, strateji için "Doğa ve biyoçeşitlilik, büyüme stratejimiz olan Yeşil Anlaşma'nın kalbinde yer alıyor" dedi.
Bu hedefler içinde karanın ve okyanusların yüzde 30’unu sıkı korumak, kimyasal pestisitlerin kullanımını ve etkilerini yüzde 50 azaltmak, 2030 yılına kadar 3 milyar ağaç dikmek ve tozlaştırıcıların sayısındaki düşüşün önüne geçip durumu tersine çevirmek var. Gıda üretimini ekolojik hale getirmek ve doğa ile bozulan ilişkileri yeniden onarmayı amaçlayan Komisyon, stratejinin AB’nin COVID-19 ile mücadelesinde “merkezi bir öğe” olacağını vurguluyor. YEŞIL ANLAŞMA ULUSLARARASI AÇIDAN NEDEN ÖNEMLI? Bu yıl, Paris Anlaşması’nın 2015’te imzalanmasından bu yana en önemli uluslararası iklim toplantısı -BM COP26 İklim Görüşmeleri- gerçekleşecekti. Ancak toplantı, COVID-19’un sebep olduğu olumsuzluklardan dolayı 2021’e ertelendi. Toplantının
Birleşmiş Milletler’in (BM) ocak ayında yayınladığı Biyoçeşitlilik Sözleşmesi’nin tamamlayıcısı niteliğinde olması bekleniyor. 2015’te, Paris’teki toplantıda devletler, iklim krizi ile mücadele kapsamında, sıcaklığı 2 °C’nin altında tutma kararı aldı. Ancak Paris’te, sera gazlarını azaltmak için verilen taahhütler, pratikte gerekenin çok altında kaldı ve 2015 yılından bu yana dünyanın karbon üretimi yüzde 4 arttı. 2021’e ertelenen iklim görüşmelerinde, ülkelerin 2030 için daha sert hedefler ve yüzyılın ortalarında veya hemen sonrasında net sıfır emisyona ulaşma hedefleri almaları bekleniyor. Bu açıdan AB’nin stratejisi BM’ninki ile uyumlu ve AB, bu noktada öncü rol üstlenmiş olacak. BM’nin yapacağı toplantının en önemli aktörleri ise Paris Anlaşması’nı kabul etmeyen ABD ile dünyanın en büyük sera gazı üreticisi olan Çin olacak.
AB'nin 2030 hedef tahtası
Pestisit kullanımının %50 azaltılması
Planın finansmanı için yıllık 20 milyar Euro artırılması
3 milyar ağaç dikilmesi
86
AB nehirlerinin en az 25.000 km’sinin serbest akış durumuna getirilmesi
Yeşil alanların ve denizlerin %30’unun sıkı koruma altında alınması.