doğal yapı

Page 1

1. DOĞAL YAPI GĠRĠġ Planlama süreci, farklı aĢamalardan oluĢan, fiziki mekânı ve mekânda yaĢayanları doğrudan etkileyen bir süreçtir. Sürecin gidiĢatını Ģekillendiren, yönlendiren ilk adım, çalıĢma alanına yönelik üst ölçekli doğal yapı verilerinin değerlendirilmesidir. Bu çalıĢma, ,Ġzmir ili ve yakın çevresinde yapılacak olan planlama çalıĢmasına altyapı oluĢturması amacıyla, çeĢitli kaynaklardan alınan verilerin çakıĢtırılıp değerlendirilmesi sonucunda ortaya çıkmıĢtır. Bu rapordan elde edilecek verilerle, yapılacak planlama çalıĢmalarının doğruya en yakın ve sürdürülebilir olması hedeflenmiĢtir. Raporda, Ġzmir ili ve yakın çevresiyle ilgili doğal yapıya iliĢkin veriler, Ülke ve Ege Bölgesi verileriyle karĢılaĢtırılarak mevcut durum değerlendirilmiĢtir. 1.1.COĞRAFĠK DURUM(KONUM) VE SINIRLAR TR3 Ege Bölgesi, Ġzmir, Aydın, Denizli, Muğla, Manisa, Afyon, Kütahya ve UĢak illerini kapsamaktadır. Ege Bölgesi iki bölüme ayrılmaktadır. 1) Asıl Ege Bölümü 2) Ġç Anadolu Bölümü Ġzmir ili bu bölümler arasında Asıl Ege bölümünde yer almaktadır. Ġç batı Anadolu Bölümünde ise UĢak, Kütahya ve Afyon Ġlleri bulunmaktadır. Diğer 5 il ise Asıl Ege Bölümünde yer almaktadır. Ege Bölgesinin, Batısında Ege Denizi; Kuzeyinde Balıkesir, Bursa, Bilecik; Doğusunda EskiĢehir, Konya, Isparta; Güneyinde Burdur, Antalya Ġlleri ile Ege ve Akdeniz; Batısında ise Akdeniz yer almaktadır. Ege Bölgesinin yüzölçümü 9.039.000 ha. olup, Türkiye yüzölçümünün % 11.54 ‟ini kapsar. Ege Bölgesi, Batıda Balıkesir Ġzmir il sınırından baĢlayan Ġzmir, Aydın, Muğla illerini kapsayan ve Muğla, Antalya il sınırına kadar ulaĢan Ege ve Akdeniz sahiline sahiptir. Ġzmir ili Anadolu Yarımadası‟nın batısında ve kıyı Ģeridinde, Ege Denizi‟nin doğusunda 38-39 Enlem, 27-28 Boylam arasında bulunmaktadır. Ġzmir ili 12.012km2 kilometrekarelik alan ile Türkiye yüzölçümünün yüzde 1,4‟ünü oluĢturmaktadır.


Batıda Ege Denizi ile çevrili olan Ġzmir ili, kuzeyde Balıkesir, doğuda Manisa, güneyde Aydın illeri ile komĢudur. Ġlin kuzey güney doğrultusundaki uzunluğu yaklaĢık olarak 200 km, doğu batı doğrultusundaki geniĢliği ise 180 km‟dir. Ġzmir‟in Ege Denizi‟nde 700km‟lik bir kıyısı bulunmaktadır. Ġzmir ilinin 30 ilçesi vardır. Ġzmir’in Uç Noktaları

Enlem

Boylam

Doğu-Kiraz ilçesinin doğusunda Ġzmir-Aydın-Manisa illeri sınırlarının bileĢimi

38 03 50

28 29 00

Batı-ÇeĢme Yarımadasının Sakız Adasına uzanan Tekeburnu

38 16 50

26 12 20

Kuzey-Madran Dağlarının kuzeyinde

39 24 50

27 16 00

Güney-KuĢadası Körfezinde

37 51 10

27 25 00

Sınır Ġller ve Kıyıları

Uzunluğu (km)

Balıkesir

(Kuzeyde)

65

Manisa

(Doğuda)

300

Aydın

(Güneyde)

130

Ege Denizi (Batıda)

700

Harita:1:TÜRKĠYE BÖLGELERĠ HARĠTASI-EGE BÖLGESĠ‟NĠN KONUMU


Harita:2:EGE BÖLGESĠ VE ĠLLERĠ HARĠTASI

ĠLÇELER: 1. Aliağa

16. Menemen

2. Bayındır

17. Narlıdere

3. Bergama

18. Ödemis

4. Beydağ

19. Seferihisar

5. Bornova

20. Selçuk

6. Buca

21. Tire

7. Çesme

22. Torbalı

8. Çiğli

23. Urla

9. Dikili

24. Karsıyaka

10.Foça

25. Gaziemir

11.Karaburun

26. Konak

12.Kemalpasa

27. Balçova

13.Kınık

28.Güzelbahçe

14.Kiraz

29. Bayraklı

15. Menderes

30. Karabağlar


Harita:3:ĠZMĠR ĠLĠ ĠLÇELERĠ HARĠTASI 1.2.TOPOGRAFYA Ege Bölgesi morfolojisi üçüncü ve dördüncü jeolojik zamanda oluĢmuĢtur. Ġzmir morfolojisi farklı görünümler taĢır. Ġzmir ilinin yeryüzü Ģekilleri, yakın jeolojik geçmiĢin bir sonucudur Ġzmir ilini üç yönde çevreleyen ve yerleĢim alanının arkasını kuĢatan dağlar ve bunların oluĢturduğu horizonal çizgiler ile yerleĢim alanının yoğunlaĢtığı sahil çizgisi arasında kalan ve yer yer iç kısımlara kadar uzanan sahil Ģeridi ve düzlükler üzerinde çevre dağlarında kopup sıçraması, tepeler morfolojik bünyenin temel çizgilerini meydana getirir. Doğu batı doğrultusunda birbirine paralel ve denize dik inen dağlar ve aralarındaki çöküntü ovaları ile akarsu ağızlarındaki birikinti ovaları ve yer yer görülen volkan konileri, Ġzmir ili ve çevresinin morfolojik yapısının temel çizgilerini oluĢturmaktadır. Ege Bölgesinin topografyası içerisinde dağlar, yaylalar, ovalar, akarsular, yeraltı su kaynakları ve göller önemli bir yer tutar. (Ġzmir Ġl Çevre ve Orman Müdürlüğü, 2004). Kuzeyde Madra Dağları, güneyde KuĢadası Körfezi batıda ÇeĢme yarımadasının Tekne Burnu,doğuda ise Aydın-Manisa il sınırları ile çevrilmiĢ, 12.012 km2‟lik bir alana yayılan Ġzmir ili batıda kendi adıyla anılan körfezle birleĢmektedir. Batı Anadolu sahilinin orta


kısmında yer alan Oğlak Adası yanında baĢlayan körfez, onun karĢısında bulunan Karaburun‟da sona erer. Oğlak adasının 13mil güneydoğusuna inildiğinde, körfezin doğuya doğru uzanarak iç Ġzmir Körfezini oluĢturduğu görülür. Körfezin uzunluğu Karaburun‟dan Yenikale Geçitine kadar 17.3mil, toplamı ise 26mil kadardır. GeniĢliği en az 1.2milden en çok 5 mil‟e kadar değiĢir. Ġzmir ili, arazileri jeomorfolojik birimler, yeryüzü Ģekilleri ve yükselti kuĢaklarına göre sınıflandırıldığında, yaklaĢık %60‟ını dağlar, %22‟sini ovalık alanlar, %18‟ini ise platolar yaylalar kaplamaktadır.

YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ % 18% DAĞLAR 22%

OVALAR 60%

YAYLA VE PLATOLAR

GRAFĠK:1:YERYÜZÜ ġEKĠLLERĠNĠN ALANSAL OLARAK DAĞILIMI

1.2.1.DAĞLAR Ġzmir ilindeki dağların yükseklikleri, 1000-2500 m. arasında değiĢmektedir. Dağlar ile ovalar arasındaki yükselti farkının büyük olusu, dağların yamaçlarının akarsularca Ģiddetle parçalanmasına neden olmuĢtur. Ġzmir Körfezi ve KemalpaĢa Ovası'nın kapladığı çöküntü çukurunun güneyinde, doğu-batı doğrultusunda uzanan yüksek ve dağlık bir alan ortaya çıkar. Bu dağlara genel olarak Bozdağlar adı verilir. Bozdağlar, doğuda Sarıgöl'ün güneyinden baĢlar ve KemalpaĢa güneydoğusundaki Karabel Geçidi'ne kadar uzanır. Bozdağlar en yüksek noktaya Birgi'nin kuzeyinde ulaĢır. Burada yükseklik 2159 m. ye kadar çıkmaktadır. Bozdağlar, kuzeyindeki Gediz Ovası'na ve güneyindeki Küçükmenderes Ovası'na dik yamaçlarla iner (www.izmir.gov.tr).Ġzmir Körfezi'nin doğusunda yüksekliği 1500 m.ye kadar çıkan KemalpaĢa Dağları heybetli bir görünüm meydana getirir. Ġzmir ilinin güney sınırı üzerinde Aydın Dağları uzanır. Bunlar Bozdağlar kadar yüksek değildir. En yüksek yeri Cevizli Dağı'nda 1646 m.ye ulaĢır. Aydın Dağları'nın Küçükmenderes Ovası'na bakan kuzey


yamaçları çok diktir. Bakırçay Ovası'nın güneyinde Yunt Dağları yer alır. Bunlar, doğudaki Sultan Dağları ile birleĢirler. Akarsu vadileri ile çok parçalanmıĢlardır. Yunt Dağı, Dumanlı Dağı, bunlarla birleĢmiĢ durumda olan Sultan Dağı ve Çamlıdağ, Bakırçay Ovası'nın güneyinde kesintisiz dağlık bir alan meydana getirir. Dumanlı Dağ'ın en yüksek noktası 1098 m. dir. Yamanlar Dağı genç bir volkan konisidir. Fazla aĢınmamıĢtır. Yamanlar Dağı üzerinde, tektonik kökenli bir kayma sonucunda oluĢan çukurluğa Karagöl yerleĢmiĢtir. Yamanlar ve Manisa Dağları'nın meydana getirdiği yüksekliğin güneyinde bir çöküntü alanı vardır. Bu çöküntü çukurunun batı kısmı deniz tarafından kaplanmıĢ ve Ġzmir Körfezi meydana gelmiĢtir. Ġzmir kentinin batısında Çatalkaya (Kızıldağ) yükseltilerinde yamaçlar çok dik, vadiler derin ve dardır. Çatalkaya'dan batıya doğru yükseklikler gittikçe alçalır. Urla'dan ÇeĢme'ye kadar olan yerlerde 500 m.yi geçen tepelere az rastlanır. Karaburun Yarımadası‟nda, kuzeyde Kömür Burnu ile güneyde Teke Burnu arasında ikinci bir dağ sırası uzanır. Bu sırada, kuzeyden güneye doğru, Akdağ (1.218m), Küre Dağı, Eskicidağ (643m, Velidağ, Kocadağ (490m), Geneldağ ve Kırandağ (662m) yer almaktadır. Madra Dağı: Kuzeyde Edremit, güneyde Bakırçay olukları arasında yükselen Madra Dağı, kubbe seklindedir. Orta bölümünde granit, çevresinde ise andezitler bulunan Madra Dağı‟nın en yüksek noktası Maya Tepesi‟dir (1.344m). Çevresi akarsularla parçalanmıĢ olan dağın güneyinde, basık topografyalı Kozak Yaylası yer almaktadır. Yunt Dağı: Kuzeyde Bakırçay, güneyde Gediz çöküntü alanı arasında uzanan Yunt Dağı, akarsularla parçalanmıĢ, görece basık bir yapıdadır. Dağın en yüksek noktası 1.075 metredir. Yamanlar Dağı-Karadağ Kütlesi: Kuzeyde Gediz, güneyde Nif Çayı olukları arasında yer alan bu dağ kütlesi, uzunluğu 40 km geniĢliği ise 15 km olan bir alanı kaplamaktadır. Fay dikliklerinin sınırladığı yamaçları çok eğimli olan bu kütle, Gediz Ovası‟nın batısında birden yükselir. Dağın en yüksek noktası, Manisa il sınırları içinde kalan Spil Dağı‟dır (1.513m). Bozdağlar: Doğu-batı yönünde uzunluğu 110 km, kuzey güney yönünde geniĢliği 20-30 km olan bu dağ sırası, kuzeyde Gediz ve güneyde Küçük Menderes ovaları arasında yükselmektedir. Güneyde Küçük Menderes Havzası‟na bakan yamaçları yer yer son derece dik ve sarp olan dağın üst kesimlerinde, 1.500 metre dolayında yükseltili eski asınım yüzeyleri ve bu yüzeyler üzerinde geniĢ tabanlı vadiler uzanmaktadır.


HARĠTA:4:ĠZMĠR ĠLĠ YÜKSELTĠ KUġAKLARI HARĠTASI

1.2.2.VADĠLER-OVALAR TR3 Ege Bölgesindeki ovalar bölgenin tarımı için büyük öneme sahiptir. Büyük Menderes havzasının AĢağı Büyük Menderes bölümünde yer alan Söke ve Aydın Ovaları, Denizli‟de yer alan Denizli Ovası, Büyük Menderes Ovası, Sarayköy Ovası, Tavas Ovası, Çivril Ovası, Baklan Ovası, Muğla‟da yer alan Dalaman Ovası, EĢen Ovası ve Yatağan Ovası, UĢak‟ta bulunan UĢak ve Banaz ovaları, Kütahya‟da yer alan Kütahya Ovası, TavĢanlı Ovası bölgenin önemli ovalarındandır. Ġzmir ili, kuzeyde Menemen-Manisa karayolu, doğuda Armutlu ve güneyde Selçuk ile Ġzmir körfezini bir yay gibi kuĢatan yüksek dağlar ile bunlar arasında yer alan vadi ve düzlüklerden oluĢmuĢtur. Ġzmir ilinin baĢlıca ovaları, Menemen ve Foça‟da Gediz, Tire, Selçuk, Torbalı ve Menderes‟te Küçük Menderes, Kemalpasa‟da Nif, Aliaga‟da Güzelhisar, Çandarlı‟da Bakırçay vadilerinin oluĢturduğu ovalardır. Ayrıca Urla ve Seferihisar‟da küçük kıyı düzlükleri ve vadiler oluĢmuĢtur. Bu ovaların içinden geçen ve aynı adları taĢıyan Küçük Menderes, Gediz ve Bakırçay Akarsuları döküldükleri noktalarda delta ovaları oluĢturmuĢtur. Bozdağlar'ın güneyinde Küçükmenderes Ovası yer alır. Üzeri çok verimli alüvyon toprakları


ile örtülmüĢtür. Küçükmenderes Ovası, doğuda hemen hemen Beydağ yerleĢim alanından baĢlar, ortalama 10-15 km. geniĢlikte, Torbalı ve Selçuk'a kadar uzanır. Küçükmenderes Ovası'nın bazı yerlerine, yerleĢme merkezlerinin ismi verilmiĢtir. (ÖdemiĢ, Tire, Bayındır, Selçuk ovaları gibi). TR3 Ege Bölgesinde tarımsal bakımdan önem arz eden verimli ovalara açılan vadiler arasında; Muğla‟da bulunan Dalaman Vadisi, EĢen Vadisi ve Sarıçay Vadisi, UĢak‟ta bulunan Çalı Çayı Vadisi, Manisa‟da bulunan Gediz Vadisi, Bakırçay Vadisi, AlaĢehir Vadisi, Gördes- Kum çayı Vadisi ile Denizli‟de bulunan Büyük Menderes ve Çürüksü Vadileri, Akçay Vadisi, Gireniz ve Kelekçi Vadileri bulunmaktadır.

Körfezin

doğusunda, etraftaki yamaçlardan inen akarsuların getirdiği alüvyonların denizi doldurması ile oluĢmuĢ Bornova Ovası, onun doğusunda KemalpaĢa Ovası bulunur. Bornova Ovası ile KemalpaĢa Ovası arasında yüksekliği 250 m. ye kadar çıkan Belkahve Geçidi yer alır. Ġlin en kuzeyinde Madra Dağları bulunur. 1250 metreyi aĢan yüksekliğe sahip olan bu dağlar, kuzeyindeki Burhaniye-Havran Ovaları ile güneyindeki Bergama Ovası arasında önemli bir yükselti meydana getirirler. Güneybatıya, Altınova ve Dikili'ye doğru uzanan kolları kıyı yakınlarına kadar ulaĢır ve burada alçalarak kıyı düzlüklerine karıĢır. Madra Dağları'nın güneybatı ucu, Bergama batısında Geyiklidağ adı ile anılır. Burada yükseklik 1061 m.ye ulaĢır. Madra Dağları üzerinde bazı yerler 500-700 m. yüksekliğinde hafif dalgalı düzlükler halindedir. Buralara yayla adı verilir. Fıstık çamı ormanları ile kaplı Kozak Yaylası bunların en bilinenidir. Madra Dağları'nın güneyinde Bakırçay Ovası yer alır. Ova, genel olarak, Soma yakınlarından Çandarlı Körfezi'ne kadar kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda uzanır. Uzunluğu 60 km. kadardır. Bakırçay ve kollarının getirdiği alüvyonlarla örtülü olan ovanın en fazla geniĢlediği yer Kınık'ın kuzeyinde bulunur. Dumanlı Dağ'ın güneyinde, içine Gediz Nehri'nin yerleĢmiĢ olduğu çöküntü alanı bulunur ve Dumanlı Dağ ile Yamanlar Dağı arasında 10 km. uzunluğunda dar bir boğaz meydana getirir. "Menemen Boğazı" adı verilen bu dik yamaçlı derin vadinin doğusunda AlaĢehir'e, hatta Sarıgöl'e kadar Gediz Ovası uzanır. Bu ova, esas itibariyle Manisa ili sınırları içinde kalır. Menemen Boğazı, batıya doğru Emiralem'den itibaren geniĢler, alçalır, Gediz Deltası'na bitiĢir. Gediz Nehri, döküldüğü yerde geniĢ bir delta meydana getirmiĢtir. Delta düzlüğünün kuzey-güney doğrultusundaki uzunluğu yaklaĢık olarak 20 km. kadardır. Menemen Ovası ve Gediz Delta Ovası adı verilen bu düzlük, Türkiye‟nin en verimli ovalarından birini teĢkil eder. (Özsoy, 2001:22) a- Bakırçay Vadisi ve Ovası: Bakırçay‟ın ana kolları, kuzeyde Madra, güneyde Yunt Dağı kütlelerinden geçerken, genel olarak dik ve derin vadiler açmıĢtır. Bakırçay ise, geniĢ tabanlı alüvyal bir yatak içinde akmaktadır. Kuzeydoğu-güneybatı yönünde yaklaĢık 50 km uzunluğunda ve kuzey-güney yönünde 2 ile 12,5 km arasında değiĢen geniĢlikte olan


Bakırçay Ovasında Ġzmir‟in Kınık ve Bergama ilçeleri bulunmaktadır. Ova doğuda Manisa il sınırları içine uzamaktadır. b- Gediz Vadisi ve Ovası: Manisa‟nın batısında, volkanik kesimde yarma bir boğaza giren Gediz Vadisi‟nde yamaçların eğimi yüksektir. Vadi tabanı ise yer yer alüvyonlarla kaplıdır. Gediz Irmağı, deltada oluĢturduğu alüvyal dolgu üzerinde, geniĢ tabanlı ve sığ bir yatakta akar. Delta alanının güneyinde sık sık ter edilmiĢ eski alüvyal yataklar görülmektedir. Gediz Deltası, Gediz Irmağı‟nın pleistosen ve holosende yığdığı alüvyonlarla oluĢmuĢtur. Delta, denizin 90 metre kadar alçaldığı dönemde Manisa çöküntü alanının batısındaki akarsular, kapalı havzaya dönüĢen bu alana doğru sokulmuĢ ve Emiralem-Muradiye arasındaki boğazın açılmasıyla çöküntü alanı Ege Denizi‟ne bağlanmıĢtır. Daha sonraki deniz basması sırasında, eski Gediz Deltası sular altında kalmıĢtır. Deniz basması sırasında ada durumunda olan Taslıtepe, Değirmentepe ve Üçtepeler, denizin çekilmesi ve Gediz Irmağı‟nın getirdiği alüvyonların yığılması ile karaya bağlanmıĢtır. Önceleri Ġzmir Körfezi‟ne dökülen Gediz‟in yatağı, körfezin alüvyonlarla dolmasını önlemek için, 1886‟da değiĢtirilmiĢ ve daha önceki yatağı olan Maltepe‟ye bağlanmıĢtır. c-Küçük Menderes Vadisi ve Ovası: Küçük Menderes Irmağını Bozdağ ve Aydın dağlarından gelen ana kolları, baĢkalaĢım geçirmiĢ alanlarda, eğimi fazla, dik ve derin vadiler açmıĢtır. Kiraz ilçe merkezi yakınlarında çöküntü alanına giren Küçük Menderes Vadisi‟nin bundan sonra, eğimi son derece düĢüktür. Irmak, bu kesimde menderesler çizmektedir. Belevi Boğazından Ege Denizi‟ne doğru Selçuk ilçe merkezinin kuzeybatısında Menderes‟in yatak eğimi iyice azalır. Kuzeyde Bozdağlar ile güneyde Aydın dağları arasında uzanan Ovanın doğu-batı yönünde uzunluğu 80 km, kuzey-güney yönünde en fazla geniĢliği ise 20 km kadardır. Ova, pleistosende son epirojenik yükselmenin yol açtığı faylanma sonucunda menderes kütlesinin kırılıp çökmesi ile oluĢmuĢtur. Ovanın bugünkü görünümünü almasında, pleistosen ve holosende deniz düzeyinde ortaya çıkan değiĢmeler de etken olmuĢtur. Pleistosende deniz düzeyinin 90- 100 metre kadar düĢtüğü bu oluĢum sırasında çöküntü alanının batısında oluĢan akarsu, yatağını kazarak doğuya doğru ilerlemiĢ ve kapalı bir havza durumunda olan çöküntü alanının doğu kesimi de Ege Denizi‟ne açılmıĢtır. Bu oluĢum sonucunda Selçuk-Belevi Boğazı ortaya çıkmıĢtır. En az 10.000 yıl önce oluĢtuğu düĢünülen deniz basması (transregresyon) ile Ege Denizi, Selçuk Boğazı‟na dek sokulmuĢtur. Bu dönemde, çöküntü alanının batısındaki Adatepe ve Kurudağ gibi tepelerle yüksek alanlar adalara dönüĢmüĢtür. Daha sonra çöküntü alanı Selçuk‟un batısından baĢlayarak Küçük Menderes Irmağı ve kollarının getirdiği alüvyonlarla dolmaya


baĢlamıĢtır. Böylece, Küçük Menderes çöküntü alanının güney kenarında kurulmuĢ olan antik Efes Kenti‟nin denizle olan bağlantısı, yavaĢ yavaĢ kesilmiĢtir. O dönemlerden günümüze değin Küçük Menderes Deltası, 8 km‟den fazla ilerlemiĢtir. Ġzmir‟in diğer kesimlerinde, özellikle neojen platoları üzerinde, geniĢ tabanlı ve yamaçları görece eğimli vadiler bulunmaktadır. Çöküntü alanları akarsuların aĢındırması sonucunda oluĢmamıĢtır. Buradaki vadiler, alüvyonların çöküntü alanlarına birikmesinden ve özellikle denizin çekilmesinden sonra açılmıĢtır. Ġl sınırları içindeki önemli ova alanlarından diğerleri Torbalı ilçesi çevresinde, Küçükmenderes Havzası içinde kalan alanlar ve Kemalpasa ilçesi çevresinde Nif Dağı ile Spil Dağı arasında Nif Çayı çevresindeki alanlar sayılabilir. Torbalı Ovası güneyde Tire-Selçuk arasındaki bölgede Küçükmenderes Ovası ile bütünleĢirken, Kemalpasa‟da Nif Çayı çevresindeki ova alanları da Turgutlu üzerinden Gediz Ovası ile birleĢir.

1.2.3.PLATOLAR VE YAYLALAR Ġzmir ilinin önde gelen platoların en önemlisi Madra Dağı üzerindeki 500-1000 m yükseltili Kozak yaylasıdır. Bunu Bozdağlar üzerindeki Bozdağ, Zeytinlik, Küçük ve Büyük Çavdar yaylaları izlemektedir.

1.2.4.EĞĠMLER


ALAN 300000 250000 200000

150000 ALAN

100000 50000 0 Eğimi %40'dan fazla olan alanlar

Eğimi %25-40 alanlar

Eğimi %10-25 alanlar

Diğer

Grafik:2:EĞĠM GRAFĠĞĠ

Eğim analizlerine göre Ġzmir ilinin %26,5‟i yerleĢime uygun olmayan %40+ topografik esik alanlarından oluĢmaktadır. Alanın %16‟sı eğimi %25-40 arasında, genelde yerleĢmeye uygun olmamakla birlikte, zorunlu hallerde kısıtlı oranda yerleĢime açılabilir alanlardır. Alanın %19,4‟ü eğimi %10-25 olup, konut yerleĢimi için kullanılabilir alanlar olmakla birlikte, yerleĢim ve altyapı maliyeti yüksek alanlardır. Ġzmir ilinin %39‟u eğimi %0-10 yerleĢmeye elveriĢli alanlardan oluĢmaktadır. Topografya merkez kent ve çevresinde yerleĢim açısından


oldukça kısıtlı geliĢmeye olanak vermektedir. Merkez kent yerleĢim alanları genelde topografik eĢiklerle çevrilidir. Çigli – Menemen aksının doğusu, Aliaga ve çevresi, Bornova‟nın doğusu, Ulucak – Kemalpasa – Turgutlu Aksı, A. Menderes Havaalanı – Torbalı aksı, Güzelbahçe – Urla, yelki – Seferihisar aksları topografik bakımdan yerleĢmeye elveriĢlidir. Bu topografik yapı Büyüksehir çevresi mekânsal geliĢmesinin kompalit ya da yağ lekesi biçimindeki geliĢme yerine aksiyel geliĢme ya da alt bölgesel odaklanmalara imkân vermektedir.

HARĠTA:5:ĠZMĠR ĠLĠ EĞĠM HARĠTASI

1.3. JEOLOJĠK ÖZELLĠKLER

Ġzmir ili ve yakın çevresinde Prekambriyen‟den günümüze kadar oluĢmuĢ çeĢitli yaĢ ve türdeki kaya toplulukları yüzeyler bölgedeki kaya toplulukları paleotektonik dönem temel


kayaları ile bunlar üzerinde örtü birimlerini oluĢturan Neojen ve Kuvaterner birimleri olmak üzere iki grupta incelenmiĢtir. 1.3.1.TEMEL KAYA BĠRĠMLERĠ Ġzmir ilindeki paleotektonik dönem temel kaya birimleri Menderes masifi ve Ġzmir-Ankara Kenet KuĢağı olmak üzere iki grupta toplanır . Tüm Batı Anadolu‟nun temelini oluĢturan Menderes masifi metamorfik kayalardan oluĢur. Masifin çekirdeği yüksek derecede metamorfizma geçirmiĢ gnays ve Ģistlerden oluĢturur . Menderes masifini oluĢturan kaya birimlerinin stratigrafisi detay olarak tanımlanmıĢtır. Buna göre masifin çekirdeği Prekambriyen yaĢlı gnayslardan oluĢur. Ġstif üstte doğru Paleozoyik yaĢlı mika-Ģistler, PermoKarbonifer yaĢlı metakuvarsit, siyah fillit ve koyu renkli rekiristalize kireçtaĢları ile devam eder. Bunların üzerine Mezozoyik yaĢlı neritik kireçtaĢları gelir. Paleosen ve Alt Eosen ise istifte rekristalize pelajik kireçtaĢları ile temsil edilir. Menderes masifi metamorfik çekirdek karmaĢık (core complex) olarak kabul edilir. Çok evreli metamorfizma geçirmiĢ olan Menderes masifindeki esas metamorfizmanın yaĢı 35-45 milyon yıl olarak önerilmiĢtir. Metamorfizmayı Erken Miyosen‟de bölgesel termal domlaĢma izlemiĢ ve bu dom orojenik çökme sonucu parçalanarak masif çevresinde bölgesel geniĢlemeye yol açmıĢtır. Ġzmir ilinde Menderes masifine ait kaya birimleri Gediz grabeni güneyinde Bozdağ yükselimi ile TorbalıGümüldür-KuĢadası körfezi arasında yüzeyler. Turgutlu güneyinde masife ait metakuvarsitler yüzlek sunarlar. Kuvarsitler üzerinde yer alan rekristalize kireçtaĢları Bozdağ kütlesi üzerinde adadağlar Ģeklindeki yükselimleri meydana getirir. Torbalı kuzeyinde Çapak köyü yöresinde masifine ait mikaĢistler ve mermerler izlenir. Torbalı güneyinde Paleozoyik mermerleri yaygındır. Özdere-Gümüldür yöresinde ise mikaĢistler yaygın izlenen kaya topluluklarıdır.


Harita:6:ĠZMĠR ĠLĠ JEOLOJĠK YAPI HARĠTASI

Anadolu‟nun paleotektonik dönem coğrafyasının önemli tektonik yapılardan olan ĠzmirAnkara kenet kuĢağı birimleri inceleme alanında yaygındır. Bu zon kuzeydeki Sakarya kıtası ile Menderes masifi arasında tektonik bir birliktir . Bornova fliĢ zonu karmaĢığı

veya Bornova

olarak adlanmıĢ olan bu tektonik birlik Üst Kretase–Paleosen yaĢlı kaya

topluklarından oluĢur. FliĢ fasiyesindeki kırıntılı kayalar ile bunlar içerisinde irili ufaklı bloklar oluĢturan serpantinit, çört, diyabaz ve kireçtaĢlarından bu tektonik birliğin litolojileridir. Birimin bazı kesimleri metamorfizmaya uğramıĢtır. Ġzmir ilinde birimin az metamorfik Ģistlerden oluĢan fliĢli seviyeleri Ġzmir-KuĢadası körfezleri arasındaki Seferihisar yükseliminde yaygındır. Doğuda Nif ve Spil dağı yükselimlerinde fliĢli kayalar içerisindeki serpanit ve kireçtaĢı blokları dağ boyutuna ulaĢan kütlesel yükselimler oluĢturur. Karaburun


yarımadasında yüzeyleyen paleotektonik dönem kaya topluklarının bölgesel tektonik içerisindeki konumu tartıĢmalıdır. Bu bölgedeki kaya toplukları bölgesel deneĢtirmelerde Ġzmir Ankara kenet kuĢağı içerisinde değerlendirilir. Alt Karbonifer-Alt Kretase yaĢ aralığındaki birimlerden oluĢan bu kaya topluluğu Karaburun kuĢağı olarak ayrı bir tektonik birlik olarak tanımlanmıĢ ve Ġzmir-Ankara zonu içerisindeki blokların kaynağı olarak gösterilmiĢtir. Bu çalıĢmada Karaburun kuĢağının Bornova karmaĢığı ile olan dokunağının tektonik olduğu belirtilir. Günümüzde aktif Gülbahçe fayının bu paleotektonik yapıya karĢılık gelmesi muhtemeldir.

1.3.2.NEOJEN VE KUVATERNER Ġzmir ve çevresinde Neojen ve Kuvaterner birimleri Menderes masifinin metamorfik birimleri ile Ġzmir-Ankara Kenet

KuĢağına ait

temel birimler

üzerindeki örtü kayalarını

oluĢturmaktadır. Neojen yaĢlı birimler genelde akarsu ve göl fasiyesinde geliĢmiĢ çökel kayalar ile çeĢitli türdeki volkanik kayalardan oluĢur. Ġzmir ilindeki Neojen kaya toplulukları Ġzmir kuzeyinde Foça-Aliağa-Menemen, Ġzmir güneyinde Urla, Seferihisar- Torbalı ve Gediz Grabeni çevresinde geniĢ yayılımlıdır. Bölgedeki Neojen birimleri biri birine geçiĢli sedimanter kayalar ile volkanitlerden oluĢan Alt Miyosen-Erken Pliyosen yaĢ aralığındaki kayalarla temsil edilir. Bölgesel stratigrafide Neojen istiflerinin tabanını Alt-Orta Miyosen yaĢlı kaya toplukları oluĢturur. Bu birimler akarsu fasiyesinde çökelmiĢ kumtaĢı, Ģeyl, kireçtaĢı ve çakıltaĢlarından oluĢur. Tabandaki kırıntılılar Cumaovası-KuĢadası körfezi arası ve Torbalı-KemalpaĢa yöresinde temel kayalar üzerine yaslanır. Birim içerisindeki kırıntılılardan özelikle çakıltaĢlarının bileĢimi yaslandıkları temel kayalara göre değiĢkendir. Üste ise bunları uyumsuzlukla üzerleyen Geç Miyosen-Pliyosen çökelleri gelir. En üstteki bu paket kireçtaĢı, marn ve kiltaĢlarından oluĢur. Üst Miyosen-Erken Pliyosen birimleri Urla yarımadası, Buca-Cumaovası, Foça yarımadası ve Bornova doğusunda yaygın kaya türlerini meydana getirirler. Ġzmir kuzeyinde Menemen-Foça-Aliağa çevresinde yeralan Miyosen birimleri son derece karmaĢık bir stratigrafiye sahiptir. Bu birimler flüviyal ve gölsel fasiyeste karasal birimlerden ve bu birimlerle iç içe son derece yaygın bir volkanizmadan oluĢmaktadır. Kaya, volkanizmanın iki ayrı dönem içerdiğini ve bunlardan birincisini geçiĢ ikincisinin ise silisik karakterde olduğunu belirmiĢtir. Neojen çökelleriyle geçiĢli lav, aglomera ve tüflerden oluĢan volkanitler topoğrafyada yükselimler Ģeklinde izlenen volkan kompleksleri meydana getirir. Ġzmir ilinin kuzeyindeki Yamanlar dağı, Menemen yöresindeki Dumanlıdağ bunların oluĢturduğu strato-volkan komplekslerine karĢılık gelmektedir Cumaovası ve Foça yöresinde


Üst Miyosen-Erken Pliyosen paketinin en üst bölümü asidik patlamalarla geliĢmiĢ olan riyolitik volkanizma ürünlerinden oluĢur ve morfolojik olarak lav domları ve tıkaçlarla karakteristiktir. Ġzmir ilindeki Kuvaterner birimleri Gediz Grabeni, Cumaovası ve Küçükmenderes ovaları ile Gediz deltasında geniĢ düzlükler oluĢturur. KemalpaĢa ve Manisa ovalarında Gediz grabenin dolgusunu meydana getirir. Graben morfolojisi içerisinde alüvyon yelpazesi ve nehir çökellerinden oluĢan Erken Kuvaterner çökelleri, graben kenarındaki faylar tarafından kesilerek yükseltilmiĢ ve basamaklı bir morfoloji kazanmıĢtır. Ova morfolojili graben tabanı ise Holosen çökelleriyle düzlenmiĢtir. Gaziemir-Cumaovası koridoru boyunca izlenen Kuvaterner çökelleri Tahtalı çayına bağlı olarak ĢekillenmiĢ bir aĢınım oluğunu doldurur. Torbalı–Cumaovası arasında ise karstik kökenli çukurluklarda bataklıklar Ģeklinde izlenir. Ġzmir körfezi çevresinde Kuvaterner, Holosen yaĢlı delta, yelpaze deltası ve yelpaze çökellerinden oluĢur. Yelpaze deltaları körfez güneyinde Narlıdere ve Limanreis yöresinde körfez içine doğru küçük diller Ģeklindedir. Körfez doğusunda kalan alüvyon yelpazesi çökellerinin doldurduğu Bornova düzlüğü kıyı kesiminde art bataklıklara geçiĢlidir. Körfez kuzeyinde yer alan Holosen yaĢlı Gediz deltasının yüzeyi taĢkın çökelleriyle örtülüdür. Kıyı kesiminde delta yüzeyinde lagün gölleri ve art bataklıklar yer alır. Günümüz Gediz deltası Ege denizinde Holosen baĢında meydana gelen deniz seviyesi yükselimi sonucu oluĢmuĢ genç bir çökel paketidir. Delta oluĢumu bu süre içerisinde Menemen Emiralem boğazından baĢlayarak günümüzdeki kıyı çizgisine kadar ilerleyen bir geliĢme süreci izlemiĢtir. Ġzmir körfezi güneyindeki Kuvaterner çökelleri ise Holosen yelpaze deltalarından oluĢmaktadır. 1.3.3. BÖLGESEL NEOTEKTONĠK ÇATI Batı Anadolu neotektonizması açılmalı tektonik rejimle temsil edilir. Bölgesel olarak K-G yönlü açılmalı tektonik rejim Anadolu genelinde izlenen neotektonizmanın bir sonucudur. Türkiye‟de neotektonizmanın Orta-Üst Miyosen‟de Doğu Anadolu‟da Arap-Afrika levhaları ile Avrasya levhaları arasında gerçekleĢen kıta-kıta çarpıĢması sonucu baĢlamıĢ olduğu bilinir ve neotektonizma bu çarpıĢma sonucu ortaya çıkan Anadolu levhasının Kuzey ve Doğu Anadolu transform fayları boyunca batıya doğru kaçması Ģeklinde cereyan eden tektonik olaylar dizisini içerir. Batıya kaçıĢ esnasında Anadolu bloğu Batı Anadolu‟da saatin tersi yönünde rotasyonal bir dönme ile Ege Denizindeki Hellenik yay boyunca Afrika levhası üzerine itilmektedir. Batı Anadolu‟daki açılmalı tektonik rejim bölgede gerçekleĢen rotasyonal dönmenin bir sonucudur. Batı Anadolu‟nun ana morfotektonik elemanları kabaca D-B genel uzanımlı horst ve grabenlerden oluĢan bloklu bir yapı oluĢturur. Batı Anadolu‟nun


günümüzdeki bloklu morfolojisi neotektonik dönemde bölgede K-G genel doğrultusunda gerilmeyle karakteristik neotektonik rejimin eseridir (ġen. Büyükmenderes ve Gediz grabenleri neotektonik rejim içerisinde Batı Anadolu‟da geliĢen en büyük tektonik yapılardır. Biri birine simetrik geometrisi olan bu iki tektonik koridor günümüz morfolojisinde Aydın ve Bozdağ horstlarına karĢılık gelen ve Menderes masifi çekirdeğinin yükselmesine bağlı olarak ĢekillenmiĢ graben sistemleridir. Buldan eĢiği, doğu uçlarında biri birine yaklaĢan bu iki grabeni biri birinden ayırır. Büyük Menderes grabeni batı ucunda Ege Denizi‟ne açılır. Buna karĢın Gediz grabeninin Ege Denizi ile yapısal ve morfolojik bir bağlantısı yoktur. Bu iki graben arasında Menderes masifi çekirdeğinin oluĢturduğu yükselim yine D-B genel gidiĢli Küçükmenderes ovası tarafından morfolojik olarak ikiye bölünmüĢtür. Gerek havzanın sedimanter dolgu özelikleri gerekse jeomorfolojisi, Küçükmenderes ovasının Menderes masifi çekirdeğinin erozyonal süreçlerle deĢilmesi sonucu ĢekillenmiĢ olduğunu gösterir. Ġzmir ili doğusunda Gediz grabeni D-B genel uzanımında yaklaĢık 150 km uzunluğundadır. Graben tabanı Pliyo-Kuvaterner yaĢlı çökellerle düzlenmiĢtir. Grabeni çevreleyen horstlar esas olarak menderes masifinin metamorfikleri ve Ġzmir-Ankara kenet kuĢağı temel kaya birimlerinden oluĢur. Yapılan sondajlarla graben tabanında Pliyo- Kuvaterner çökellerinin altında izlenen ve yer yer de graben yüzeyindeki topografik düzensizliklerde yüzlekler veren Miyosen-Erken Pliyosen çökel istifleri aynı zamanda horst yükselimleri üzerinde de izlenebilen birimler olarak dikkati çeker. Graben çevresinde horstlar üzerinde izlenen Miyosen-Erken Pliyosen çökelleri Gediz graben morfolojisi dıĢında da yaygın olarak izlenebilmektedir. Ġzmir ili yakın çevresinde Gediz graben sistemi dıĢındaki neotektonik dönem yapıları KD ve KB uzanımlıdır. Bu bölgedeki neotektonik dönem deformasyonları genelde doğrultu atımlı fayların egemenliğindedir. Bunlardan KD uzanımlı yapılar yoğunluk bakımından daha baskın ve uzundurlar. Kuzeydeki Zeytindağ-Bergama fay zonu, Yuntdağ bloğunu batıdan sınırlandıran bölgesel ana yapısal unsurlardan biridir. Aliağa-Gediz grabeni arasında bu fay zonuna çapraz uzanan doğrultu atımlı fay sistemleri de bölgesel neotektonik deformasyon içerisindeki önemli elemanlardır. Bölgede günümüzdeki aktif neotektonik yapıların oluĢum yaĢı tartıĢmalıdır. Neotektonik yapıların ortaya çıkıĢına yol açan ana nedenin çeĢitli araĢtırıcılarca değiĢik süreçlerle açıklanan Menderes masifi çekirdeğinin yükselmesi olduğu konusunda genel bir görüĢ birliği vardır. Bazı araĢtırmalara göre bölgedeki neotektonik dönem yapılarının oluĢumu Geç Oligosen-Erken Miyosen‟de Menderes masifinin termal domlaĢma yoluyla yükselen bölgesel parçalanmayla baĢlar ve orojenik çökme süreçleriyle grabenlerin Ģekillenmesi günümüze kadar süregelmiĢtir. Bir diğer görüĢ ise günümüzdeki grabenlerin Pliyosen/Geç Pliyosen-


Kuvaterner‟de oluĢtuğunu. Ġkinci gruptaki görüĢlere göre günümüz grabenleri Menderes masifindeki domsal parçalanmanın ürünü olan Geç Oligosen-Miyosen havzalarına uyumsuzdur ve bunları kesen doğrultularda geliĢmiĢtir. Bölgesel neotektonik çatı içerisinde KD-GB uzanımlı faylara iliĢkin yapılan bazı çalıĢmalarda ise bunların Miyosen‟de KD-GB yönlü doğrultu atımlı fay sistemleri Ģeklinde ortaya çıktığı açıklanır. Öte yandan, Ġzmir yöresindeki KD-GB uzanımlı diri fayların Balıkesir-Ġzmir arasında Ġzmir-Ankara Kenet Zonu içerisindeki eski bir transform fay yapısına karĢılık geldikleri ve Miyosen‟de reaktive olarak günümüze kadar diriliklerini korudukları ileri sürülmüĢtür. Yukarıda özetlenen görüĢler Ġzmir ve yakın çevresinin neotektonik dönem evrimi üzerine henüz görüĢ birliği olmadığını ortaya koyar. Bölgedeki güncel deformasyon ve buna bağlı sismisite diri faylar tarafından denetlenmektedir. Dolayısıyla izleyen bölümlerde Ġzmir yöresinin diri faylarına iliĢkin verilen bilgilerin Batı Anadolu‟nun neotektonik evrimi ve güncel tektoniğinin aydınlatılmasına katkı sağlaması umulmaktadır. 1.4.ĠKLĠM VE HAVA Akdeniz iklim kuĢağında kalan Ġzmir'de yazları sıcak ve kurak kıĢları ılık ve yağıĢlı geçmektedir. Dağların denize dik uzanması ve ovaların Ġç Batı Anadolu eĢiğine kadar sokulması, denizle etkilerin iç kesimlere kadar yayılmasına olanak vermektedir. Ancak, Ġl bütününde yükseklik, bakı ve kıyıdan uzaklık gibi fiziksel coğrafya farklılıkları, yağıĢ, sıcaklık ve güneĢlenme açısından önemli sayılabilecek iklim farklılıklarına da yol açmaktadır. Ġl bazında yıllık ortalama sıcaklık, kıyı kesimlerde 14–18 ºC arasında değiĢmektedir. En sıcak aylar Temmuz (27.3 ºC ) ve Ağustos (27.6 ºC ), en soğuk aylar ise Ocak (8.6 ºC) ve ġubat (9.6 ºC)'tır. Yazın kıyı kesiminde sıcaklık, deniz melteminin (Ġmbat) etkisiyle iç kesimlere göre 1–2 ºC daha düĢük olmaktadır. KıĢ mevsiminde ortalama 7 ºC olan sıcaklık zaman zaman kuzey ve kuzeybatıdan sokulan denizel hava kütlesi nedeniyle düĢmektedir. Ġzmir'de yağıĢın aylara ve mevsimlere göre dağılımında önemli farklar vardır. Ġzmir'de yıllık ortalama yağıĢ miktarı 700 mm. olup yıllık yağıĢın % 50'den fazlası kıĢ mevsiminde %40- 45'i ilkbahar ve sonbaharda , % 2-4'ü ise yaz aylarında düĢmektedir. Kar yağıĢlı günler sayısı, alçak kesimlerde yok denecek kadar azdır. Yüksek kesimlerde gerek kar yağıĢlı günler sayısı, gerekse karın yerde kalma süresi artmaktadır. Dağlarla çevrilmiĢ ve bir körfez etrafında kurulmuĢ olan Ġzmir kentinde, havadaki nem oranı yüksek olup, en yüksek sıcaklığın kaydedildiği Ağustos ayında nem oranı %49'a kadar yükselmektedir. KıĢ aylarında kararsız ve ılık olan rüzgâr, yaz aylarında kararlılık göstermektedir. Ġzmir‟in hakim rüzgar yönü


güneydoğu ve batıdır. Yıllık ortalama 18.5 ºC olan deniz suyu sıcaklığının en düĢük olduğu aylar (11ºC) ve ġubat (10.7 ºC); en yüksek olduğu aylar ise Temmuz ve Ağustos (26.2 ºC ) dir. Ġzmir ili sınırları içinde bulunan 10 küçük klima, sekiz büyük klima ve bir yağıĢ istasyonu olmak üzere toplam 19 meteoroloji istasyonu vardır. Bu meteoroloji istasyonlarından uzun yıllar (30 ila 50 yıl arasında değiĢmektedir) elde edilen bilgilere göre bölgenin iklimsel özellikleri iki belirgin tiptedir. Ġlin hemen hemen tamamı Kıyı Ege iklim tipinin etkisi altındadır. Bu iklim tipi yaz ve kıĢ özellikleri itibarı ile Akdeniz ikliminin özelliklerini taĢır. Yazları sıcak ve kurak, kıĢları ılık ve yağıĢlıdır. Yarı nemli kuĢakta yer alan Ġzmir ili sınırının doğusu ve güneydoğusunun toplam yağıĢ miktarı, bölgenin diğer kısmından daha fazladır. Ġzmir‟in doğusunda KemalpaĢa‟dan itibaren Küçük Menderes ovasını içine alan bölümde toplam yağıĢ miktarı bölgenin diğer kesimlerinden 200 ila 400 kg kadar bir fazlalık gösterir. Ġlin en az yağıĢ aldığı ay Ağustos ayı, en çok yağıĢ aldığı ay ise Aralık ayıdır. Ayrıca kuzeyde Bergama ve çevresinin sıcaklık değerleri bölge ortalamalarının 4 derece kadar altındadır. Ġzmir-Güzelyalı istasyonu (BLD), “bölge + büyük klima” istasyonu olup ayrıca günde iki kez radiosonde ölçümleri de yapılmaktadır. Çiğli istasyonu (MY4); havaalanı içinde bulunduğundan “meydan+sinoptik” istasyondur. Bu havaalanı, eskiden sivil uçuĢlara açıkken Ģu anda sadece askeri amaçlarla kullanılmaktadır. Adnan Menderes istasyonu (MY3), mevcut hava alanında faaliyette bulunan “meydan+sinoptik+deniz”istasyondur. Dikili istasyonunda (S2), sinoptik+büyük klima+deniz” rasatları yapılmaktadır. ÇeĢme istasyonu (B3), “büyük klima+deniz” rasatları yapılan bir istasyondur. Bornova istasyonunda (B2), “büyük klima+açık siper” rasatları yapılmaktadır. Bergama (B1), Seferihisar (B1), ÖdemiĢ (B1) ve Selçuk (B1) istasyonları ise sadece “büyük klima” rasatlarının yapıldığı istasyonlardır. Ġzmir il sınırları içindeki iklim özellikleri Meteoroloji Genel Müdürlüğü‟nün 19852005 yılları arasındaki 21 yıllık rasatlarının yapıldığı birden çok istasyonun verileri değerlendirilerek ortaya konulmaya çalıĢılmıĢtır. Ġzmir il sınırları içinde dağların denize dik olarak uzanması ve dağlar arasında uzanan düĢük yükseltili alüvyal ovaların varlığı, denizel etkilerin iç kesimlere doğru sokulmasına olanak verir. Bu durum, il genelinde benzer iklim koĢullarının yaygınlaĢmasını sağlamaktadır. Ancak, yükseklik, bakı yönü, kıyıdan uzaklık gibi coğrafya özellikleri, yağıĢ, sıcaklık, güneĢlenme ve rüzgâr açısından önemli farklılıklara yol açmaktadır. 1.4.1. SICAKLIK


Ġzmir il genelinde ortalama sıcaklık değerlerine bakıldığında; ortalama sıcaklığın en yüksek olduğu bölümün Ġzmir merkez ve çevresi olduğu görülmektedir. Ġzmir‟de 180 C dolayında olan ortalama sıcaklığın, kuzeye çıkıldığında Bergama‟da 16,430 C dolaylarına düĢtüğü görülmektedir.

HARĠTA:7:ĠZMĠR ĠLĠ YILLIK ORTALAMA SICAKLIK

1.4.2. GÜNEġLENME Ġzmir Ġlinde güneĢ ısınları Ģiddetinden saatlik ortalama değerinin yıllık ortalaması 0.37 (cal/cm2/dk), güneĢ ısınları Ģiddetinin günlük kalori toplamının yıllık ortalaması 289.78 (cal/cm2/gün), güneĢ ısınları Ģiddetinin en yüksek yıllık ortalama değeri 1.31 (cal/cm2/dk)'dır. Ġzmir Ġlinde güneĢ enerjisinden sadece konutlarda günlük sıcak su ihtiyaçlarını karĢılamak amacıyla yararlanılmaktadır.


GRAFĠK:3:EGE BÖLGES GÜNEġLENME GÜN SAYISI,GÜNEġLENME SÜRESĠ

1.4.3. YAĞIġLAR Ġzmir il genelinde toplam yağıĢların aylara göre dağılımına bakıldığında, Ġzmir kent merkezi ve çevresinin en çok yağıĢ alan bölüm olduğu, bunu Selçuk ve Bergama ilçelerinin izlediği, ÖdemiĢ ve çevresinin diğer bölümlere oranla daha az yağıĢ aldığı görülmektedir. En çok yağıĢ alan bölüm olan Ġzmir merkez çevresinin en çok yağıĢ aldığı ayın ise 138.10 mm ile Aralık ayı olduğu görülmektedir.


HARĠTA:8:ĠZMĠR ĠLĠ YILLIK ORTALAMA YAĞIġ

Ġzmir‟in 52 yıllık yağıĢ ortalaması 691 mm, yağıĢlı gün sayısı 79.5 gün olarak belirlenmiĢtir.Ençok yağıĢ 134.1 mm ile Ekim ayında, enaz 19.8 mm ile Ağustos ayındadır. Karla örtülü gün sayısı 0.3 „tür.

GRAFĠK:4:YAĞIġ GRAFĠĞĠ


1.4.3.1.Yağmur Yıllık toplam yağıĢ miktarları 361,5 mm ile 1086,1 mm arasında değiĢmektedir. Ortalama yıllık toplam yağıĢ miktarı 676,3 mm‟dir. YağıĢlar yaz aylarında çok azalmakta, yıllık yağıĢların büyük kısmı kıĢ aylarında gerçekleĢmektedir. Yaz aylarında yağıĢ yok denebilecek seviyeye düĢmektedir. 1.4.3.2.Kar, Dolu, Sis ve Kırağı Bulutluluk, havanın açık veya kapalı olduğunu gösteren bir parametredir. Meteorolojik ölçümlerde 0-10 arasında değiĢen sayılarla ifade edilen bulutluluk değerlerinde “0”, bulutsuz tam açık bir havayı, “10” ise tamamen bulutlu kapalı bir havayı temsil etmektedir. Gökyüzünün bulutlarla kapalı olması, hem güneĢ ıĢımasının yeryüzüne gelen miktarını, hem de atmosferde düĢey yöndeki sıcaklık profillerini etkilediği için bulutluluk, hava kirlenmesi önemli olan meteorolojik parametrelerden birisidir. Ġstasyonlar arasında çok önemli bir farklılık görülmemekle birlikte, genelde Bergama‟da daha yüksek, Seferihisar‟da daha düĢük bulutluluk değerleri gözlenmiĢtir. Yıl içerisindeki değiĢimlerde ise, kıĢ aylarında aylarına göre daha fazla bulutluluk, yani daha kapalı havalar gözlenmektedir. 1.4.4. RÜZGAR


Ġzmir il genelindeki rüzgar hızlarına bakıldığında, en yüksek rüzgar hızı ortalamasının Ġzmir merkezde ve Bergama‟da olduğu görülmektedir. Hakim rüzgar yönlerine bakıldığında, ilçelerin coğrafi özelliklerine bağlı olarak, farklı yönlerde hakim rüzgarların bulunduğu görülmektedir. Ġzmir merkezde hakim rüzgar yılda 3854 kez esen güneydoğu rüzgarıdır. Bunu çok yakın bir esme sayısıyla, 3392 kez esen batı rüzgarı izler, en hızlı esen rüzgar ise 41.2 m/sn ile mart ayında hakim rüzgar yönünden, güneydoğudan esen rüzgarlardır. Ġlin kuzeyinde Bergama‟ya gelindiğinde hakim rüzgarın yılda 1878 kez esen kuzeydoğu rüzgarı olduğu, en hızlı esen rüzgarın ise 32 m/sn ile ocak ayında esen güney-güneybatı rüzgarı olduğu görülür. Basınç ve rüzgâr birbirine bağlı iki meteorolojik faktördür. Rüzgârın varlığı, kirli havanın taĢınması ve bir yerlere sürüklenmesi demektir. Rüzgârın sakin veya hafif olması ise, kirli havanın olduğu yerde kalması demektir. Rüzgâr, hava kirlenmesini etkileyen en önemli meteorolojik faktörlerden birisidir. Rüzgâr hızı, bacalardan atmosfere verilen kirleticilerin yatay yönde taĢınmasını sağlar ve seyrelme seviyesini etkiler. Rüzgâr yönleri de kirleticilerin taĢınacağı alanı belirler. Ġzmir‟in deniz kıyısında bulunması ve karadaki topografik farklılıklar nedeniyle rüzgârların genel olarak deniz-kara ve vadi-tepe arasında gidip gelen rüzgârlar olduğu görülmektedir. Rüzgârlar, hem gündüz ve gece saatlerine hem de bölgelerin denizlere ve dağlara göre konumlarına bağlı olarak zıt yönlere dönmektedir. Rüzgâr yönlerindeki bu değiĢimler, yer seviyesinde ve atmosferin yere yakın alt tabakalarında etkili olmaktadır. Ġzmir Ġl bazında meteorolojinin hava kirlenmesine etkisini belirlemek için yerden yüksek seviyelerdeki hava hareketlerini bilmek gerekir. Bunun için de atmosferik değiĢik yüksekliklerinde ölçümler yapılmalıdır. “Radiosonde” denilen bu ölçümler, Ġzmir‟de Meteoroloji Bölge müdürlüğü tarafından Güzelyalı‟da yapılmaktadır. Topoğrafyanın ve diğer coğrafi özelliklerin etkisiyle rüzgar yönlerinin değiĢimi değiĢik modellemelerle belirlemek mümkündür. Ġzmir için yapılmıĢ olan bir proje kapsamında böyle bir çalıĢma yapılmıĢ ve gündüz saatlerinde rüzgârların kıyı bölgelerinde denizden karaya doğru ve iç kısımlarda alçak bölgelerden yüksek bölgelere (vadi-tepe esintisi) doğru estiği, gece saatlerinde ise bu rüzgârların değiĢerek, karadan denize doğru ve yüksek bölgelerden alçak bölgelere doğru estiği belirlenmiĢtir. (Türk-Alman Projesi, 2000). Rüzgârların bölgelerin coğrafi konumlarına göre değiĢmesi nedeniyle, bölgedeki rüzgarlar hakkında tam bir bilgi sahibi olabilmek için değiĢik ilçelerdeki meteoroloji istasyonlarında sürekli ölçümlerle elde edilen saatlik rüzgar esme sayılarına göre aylık rüzgar


gülleri çizilmesi gerekmektedir. Bu değerlendirmelerde Devlet Meteoroloji ĠĢleri Genel Müdürlüğünden alınan 1990-1999 yıllarına ait saatlik rüzgâr bilgileri kullanılmıĢtır. Güzelyalı, Dikili, Seferihisar Ġstasyonları için 16 rüzgâr yönünün on yıllık veride aylara göre esme yüzdeleri hesaplanarak rüzgâr gülleri oluĢturulmuĢtur. OluĢturulan rüzgar gülleri, kıĢ dönemi olarak tanımlanan Ekim-Mart dönemi için ve Nisan-Eylül ayları için ayrı olarak verilmektedir

HARĠTA:9:ĠZMĠR ĠLĠ RÜZGAR ĠLĠ HARĠTASI

1.4.4.1. Güzelyalı Ġstasyonu Güzelyalı

istasyonunda

son

on

yılda

ölçülen

saatlik

rüzgâr

bilgilerinin

değerlendirilmesi sonucunda aylık esme sıklıklarına göre rüzgâr gülleri oluĢturulmuĢtur. Bölgedeki rüzgârların tipik denizden karaya ve karadan denize esen rüzgârlar olduğu görülmektedir. Bunun sonucu olarak hakim rüzgar yönleri batı-kuzeybatı (WNW) ve batı (W) ile güney-güneydoğu (SSE) ve güneydoğu (SE) rüzgarları olduğu görülmektedir. KıĢ aylarında daha çok güneydoğulu rüzgarlar, yaz aylarında ise batılı rüzgarlar daha fazla esmektedir.


Güzelyalı istasyonu KıĢ aylarına

Güzelyalı istasyonu Yaz aylarına ait

1.4.4.2.Dikili Ġstasyonu Dikili istasyonuna ait rüzgar gülleri incelendiğinde, kıĢ aylarında çok belirgin olarak güneydoğu rüzgarının hakim olduğu, yaz aylarında ise denizden esen rüzgarların da güneydoğulu rüzgarlara yakın esme sıklıklarına sahip olduğu görülmektedir. Yıllık olarak en fazla esen rüzgarlar doğu-güneydoğu (ESE) yönünden gelmektedir. Bunu güney-güneydoğu (SSE), batı-kuzeybatı (WSW) ve güneydoğu (SE) yönleri izlemektedir. KıĢ aylarında hakim yönler güneydoğulu rüzgarlardır. Bu aylarda en fazla esen yön doğu-güneydoğu (ESE) olup, bunu güney-güneydoğu (SSE) ve güneydoğu (SE) yönleri izlemektedir. Yaz aylarında rüzgarlar en fazla doğu-güneydoğu ile batı-güneybatı arasında


değiĢmektedir.

1.4.4.3.Seferihisar Ġstasyonu . Rüzgârların büyük çoğunluğu kuzeyden kuzey-kuzeybatı ile kuzey-kuzeydoğu arasında kalan sektörden esmektedir. Tüm aylarda hakim rüzgar yönünün kuzey olduğu belirlenmiĢtir. 1.4.5. Nem Ġzmir il genelinde nem oranlarına bakıldığında, % 73,36‟lık ortalamayla ÇeĢme ilçesinin öne çıktığı, bunu % 72,90‟lık oranla bir baska kıyı ilçesi Dikili‟nin izlediği görülmektedir. Ġl içindeki en düĢük nem oranı ise % 59,13 ortalamayla Selçuk Ġlçesi‟nde görülmektedir. Ġzmir merkezde ise nem oranı % 62.02 olarak çıkmaktadır. Ġzmir‟de nispi nemin yıllık seyrinde kıs aylarında yüksek, yaz aylarında ise düĢük seviyede olduğu görülmektedir. Nem oranlarının aylara göre değiĢimlerine bakıldığında ise bütün istasyonlarda kıs aylarında daha yüksek, yaz aylarında daha düsük değerler görülmektedir. Ġzmir‟de nisbi nemin yıllık seyrinde kıĢ aylarında yüksek, yaz aylarında ise düĢük seviyede olduğu görülmektedir. Bu dağılıĢ esas itibarıyla sıcaklığın yıllık değiĢmeleri ile nisbi nem değerleri arasında ters bir orantının varlığını ortaya koymaktadır. Gerçekten de sıcaklığın yıllık dağılıĢı ile nisbi nemin yıllık dağılıĢı karĢılaĢtırıldığında sıcaklığın yükseliĢi ile birlikte azalan nisbi nem en düĢük değerine Temmuz ayında ulaĢır ki bu ayda sıcaklık ortalaması (27.2 derece) en yüksek düzeydedir. Temmuz ayındaki düĢük nisbi nem değerleri ise Güzelyalı‟da %53, Bornova‟da %48, Çiğli‟de %54 Ģeklindedir. Ağustos ayından itibaren sıcaklığın azalmaya baĢlamasıyla nisbi nem değerleri de yükselmeye baĢlar ki, Ocak ve Aralık ayları en yüksek seviyededir. Buna göre Aralık ayında nisbi nem değerleri Güzelyalı‟da %75, Bornova‟da %71, Çiğli‟de %76‟dır. Batı sektörlü rüzgarların etkin olduğu ve bulutluluğun arttığı kıĢ mevsiminde ise nisbi nem miktarı azalmaktadır. Havadaki nem miktarının kirlilik yönünden hem iyi, hem de kötü yanı bulunmaktadır. Havadaki nem miktarının yüksek olmasının iyi tarafı, atmosferin alt katlarının üst katlarına göre daha sıcak olmasına neden olduğudur ki, bu durum hava kirliliğini artıran sıcaklık terselmesini önleyici bir özelliktir. Bunun aksine, yüksek nem miktarının tehlikeli tarafı ise, havadaki kükürtdioksitin sülfürikasit oluĢturmasıdır. Bilindiği gibi havada meydana gelen buhar halindeki sülfürikasit insan sağlığı açısından oldukça tehlikelidir. Onun için, sislikirli havalarda daha tedbirli ve dikkatli olunmalıdır. Ġzmir‟de de bütün yurtta olduğu gibi kıĢ


aylarında hem ısınmak için sobaların yanmıĢ olması ve çıkan dumanların fazlalığı, hem de nisbi nemin en üst düzeyde olması, insan sağlığı açısından olumsuz bir durum olarak karĢımıza çıkmaktadır. Nem oranlarının aylara göre değiĢimlerine bakıldığında ise bütün istasyonlarda kıĢ aylarında daha yüksek, yaz aylarında daha düĢük değerler görülmektedir. Güzelyalı istasyonunda ölçülen günlük ortalama nem oranları, Ocak ayında %61,8-73,3, ġubat‟ta %61,8-72,5, Mart‟ta %56,2-68,1, Nisan‟da %61,0-69,7, Mayıs‟ta %52,5-66,2, Haziran‟da %45,8-56,7, Temmuz‟da %46,2-56,0, Ağustos‟ta %48,3-58,0, Eylül‟de %50,063,2, Ekim‟de %59,5-71,1, Kasım‟da %62,2-72,6 ve Aralık ayında %69,2-76,0 arasında değiĢtiği, nem oranlarının yaz aylarında daha düĢük, kıĢ aylarında daha yüksek olduğu görülmektedir. 1.4.6. Basınç Hava basıncı, yeryüzündeki havanın hareketli veya hareketsiz olmasını etkilediği için önemlidir. Yüksek basınç Ģartlarının olduğu bir alanda hava, devamlı çökelme eğilimi gösterir. Bu nedenle kirli hava yükselme ve dağılma Ģansı bulamaz. Yüksek basınç sahaları, hava kirliliği bakımından olumsuz Ģartlara sahiptir. Alçak basınçlarda (siklon) ise, hava hareketi yükselici özellik gösterir. Türbülans ve konvektif harekete sahiptir. Kirli havayı atmosferin üst katlarına taĢıyarak, yükseklerdeki rüzgârlarla dağılmasına neden olur. Bunun için alçak basınç sahaları hava kirliliğinin dağılması açısından önemli özellikler taĢır. Güzelyalı istasyonunda yapınla Radiosonde ölçümlerinde, yerden uçurulan bir balona monte edilen cihazlarla sıcaklık, basınç, nem, rüzgâr yönü ve rüzgar hızı ölçülmekte, ölçüm sonuçları istasyondaki bir cihazda kaydedilmektedir. 1.4.7. Bulutluluk Ġzmir il genelinde bulutluluk oranları incelendiğinde, en yüksek oranın Bergama‟da olduğu, bunu ÖdemiĢ Ġlçesi‟nin izlediği görülmektedir. Ġzmir merkezde yıllık açık günlerin sayısının 144,2 olduğu, 169,4 günün bulutlu olduğu, 51,7 günün ise kapalı olduğu belirlenmiĢtir.


HARĠTA:10:ĠZMĠR ĠLĠ BULUTLULUK ORANI

1.4.8. BuharlaĢma KıĢ aylarında buharlaĢma miktarı çok düĢük olduğu için, aylık toplam buharlaĢma miktarları Nisan-Kasım ayları için verilmektedir. Sekiz aylık dönemlerde toplam buharlaĢma miktarları 1194,6 mm ile 1462,7 mm arasında değiĢmiĢ, yıllık ortalama 1373,5 mm olarak gerçekleĢmiĢtir.

Ġzmir‟deki

toplam

buharlaĢma

miktarları,

toplam

yağıĢlar

ile

karĢılaĢtırıldığında çok önemli bir fark görünmektedir. Yıllık toplam buharlaĢma miktarı, yıllık toplam yağıĢ miktarının yaklaĢık iki katıdır. Bu durum, su kaynaklarımızın çok iyi korunması ve yönetilmesi gerektiğini göstermektedir. 1.4.9. Mikroklima Ġzmir kenti sahip olduğu konumu ve alansal özellikleri nedeniyle mikroklima özelliği taĢıyan birçok alana sahiptir. Ġzmir kentinin mikroklima gereksinimini ve pasif açık alan ihtiyacının çok büyük bir bölümünü Ġnciraltı- Narlıdere kıyı kesimi, Tahtalı Barajı Koruma Alanı, KemalpaĢa-Armutlu orman alanı, Menemen-Emiralem, ÖdemiĢ-Bozdağ v.b. bölgeler karĢılamaktadır. Değerlendirme Ġzmir ili doğal kaynak zengini bir bölge olarak değerlendirilebilir. Fakat var olan potansiyelin korunmaması ve değerlendirilememesi bölgenin doğal yapısının niteliksel ve niceliksel bozulmalara uğramasına sebep olmaktadır. Bu durum ileride yaĢamsal sorunlara yol açabilecektir. Bu sebepten dolayı doğal kaynaklarla ilgili tehditler tespit edildikten sonra


alınması gereken önlemler uygulanmalı ve daha da ötesi iyileĢtirme çalıĢmaları ile olası olumsuz durumlar engellenmelidir. Ġzmir, Türkiye‟nin rüzgar potansiyelinde üçüncü sırada yer almaktadır. Rüzgar Enerjisi Potansiyel Atlası‟na göre, Türkiye‟deki rüzgar enerjisi kullanarak elektrik üretmeye uygun alanların % 30‟u Ege Bölgesi‟ndedir. Ġzmir‟in yer altı zenginliklerinin ekonomik değere dönüĢtürülebilir miktarda olduğu özellikle vurgulanmalıdır. Ġzmir ilinde bulunan jeotermal sahaları Aliağa, Balçova, Bayındır, ÇeĢme, Dikili, Bergama, Seferihisar, Urla ilçelerinde bulunmaktadır. Ġlde yer alan jeotermal kaynaklar ise; kaplıca, termal turizm, sağlık turizminin yanı sıra sera ısıtması, kentsel ısınma alanlarında da kullanılabilir niteliktedir. Enerji kaynakları açısından söylenebilecek en önemli konu; yenilenebilir enerji kaynaklarının yeterince değerlendirilemeyen bir potansiyele sahip olduğudur. Örneğin 1982-1985 yılları arasında Köy Hizmetleri Bölge Müdürlüğü tarafından Tire-Karateke, Menemen, TorbalıOglanağası yörelerinde biyogaz enerjisi elde etmeye yönelik çalıĢmalar yapılmıĢtır. Biyogaz elde edilmesi amacıyla artık Ġzmir ili sınırları içerisinde herhangi bir çalıĢma yapılmamaktadır. Fakat arıtma tesislerinin ihtiyaç duyduğu enerjiyi biyogaz eldesi ile temin etmeleri mümkündür. Ġzmir, Biyodizel konusunda gerek hammaddenin üretilebileceği karakteristiğe sahip olma açısından, gerek altyapı açısından geliĢime açık bir konuma sahiptir. Haziran 2007 itibariyle Ġzmir‟de belediyeden ruhsat izni alan 6 firma bulunmaktadır. Bunun yanında 2007 yılı haziran ayı itibariyle Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu‟ndan isleme lisansı alan bir çok firma mevcuttur. 1.5.GENEL ARAZĠ KULLANIM 1.5.1.ORMANLAR


HARĠTA:11:TÜRKĠYE ORMAN VARLIĞI HARĠTASI

Ġzmir ilinde, doğal ve plantasyon olarak 490.617 ha orman bulunmaktadır. Ormanlar çoğunlukla kayın, kızılçam ve fıstık çamı gibi ağaç çeĢitlerinden oluĢmaktadır. Koru alanı 370369.0.ha, baltalık alanı 120323.5 ha, koru+ bataklık alan ise 490746.5 ha dır. Ġzmir Ġli dâhilinde kalan orman alanlarının büyük bölümü genel olarak bozuk vasıflıdır. Ġzmir ili dâhilindeki genel orman sahası 1.173.122,5 hektardır. Bu sahanın 490.692.5 hektarı orman alanı, 682.430 hektarı ormansız alandır. Ġzmir ilinin %41‟ini oluĢturan 4.810.790 da alan orman ve fundalık,3.509.839 da alana sahip tarım arazilerinin oranı % 29,2‟dır. Bunu % 22,9


oran ve 2.741.951 da alana sahip diğer arazi ve kalan % 7,0 orana sahip 853.285 da alan çayır mera arazisidir. Ormanların % 41‟i iğne yapraklı, % 53‟ü yapraklı, % 6‟sı makidir. Arazinin çok kıymetli olması nedeniyle ormanlar sırtlar ve dere içleri gibi engebeli arazilerde yer almaktadır.

GRAFĠK:5:ORMAN NĠTELĠĞĠ TABLOSU

Toplam 12 086 112 ha olan arazi varlığının %30‟u tarım arazisidir. Koru ormanının yaklaĢık olarak tamamı, ibreli ağaçlardan oluĢmaktadır. Ancak bozuk vasıflı olanların %71'ini yapraklı türlerin oluĢturduğu meĢe ağırlıklı ormanlar meydana getirmektedir. Ġbreli ormanları kızılçam, karaçam ve az miktarda fıstık çamı oluĢturur. Devlet mülkiyetinde bulunan fıstık çamı sahası yok denecek kadar azdır. Genel olarak fıstık çamı ormanları özel Ģahısların mülkiyetinde bulunmaktadır. Özellikle Bergama Ġlçesinin Kozak Yöresinde çam fıstığı üretiminden geçimini sağlayan küçümsenmeyecek miktarda nüfus bulunmaktadır. Ġzmir Ġli dahilinde kalan ormanlardan her yıl, mevcut planlara bağlı olarak endüstriyel odun ve yakacak odun asli ürünü ile reçine, defne yaprağı, kekik gibi tali orman ürünleri üretimi yapılır. Ġzmir ilinin coğrafi konumunun sunduğu avantajlarla odun dıĢı orman ürünleri (Tali Ürünler) çok zengin bir potansiyel arz etmektedir. Yapılan planlama çalıĢmaları sonucunda 30 çeĢit üründen 213 Adet plan hazırlanarak üretime hazır hale getirilmiĢtir. Bu ürün çeĢitlerinden bazıları Ada çayı, Böğürtlen, Çalı süpürgesi, Ceviz, Civan perçemi, Defne, Yabani zeytin, Fıstık çamı kozalağı, Kantaron, kestane, Kekik, KuĢburnu, Laden, Mantarlar, Menengiç, Siklamen, KocayemiĢ, Sumak dır. Ġzmir Ġli dâhilinde yetiĢen maki türü bitkiler Ģunlardır. Mersin, defne, sandal kocayemiĢ, pırnal mesesi, kermes mesesi, katran ardıcı, katırtırnağı, kurtbağrı, keçiboğan, erguvan, tesbih çalısı, karaçalı, herdemtaze, keçiboynuzu, peruka çalısı, akçakesme, menengiç, sakız, boyacı sumağı, yabani zeytin (delice), kokarçalı, zakkum, maden yapraklı ahlat, yabani kuĢkonmaz ile funda olarak da ideal ağaç fundası, pembe çiçekli funda, erika cinsi bitkiler yetiĢir. (T.C. Çevre ve Orman Bakanlığı, 2010).


1.5.2.ÇAYIR VE MERA ALANLARI

Ġzmir ilinin %41‟ini oluĢturan 4.810.790 da alan orman ve fundalık, 3.509.839 da alana sahip tarım arazilerinin oranı % 29,2‟dır. Bunu % 22,9 oran ve 2.741.951 da alana sahip diğer arazi ve kalan % 7,0 orana sahip 853.285 da alan çayır mera arazisidir.

500 450 400 350 300 Alan(ha)

250

Oran

200 150

100 50

0 Tarım alanı

Çayır mera alanı

Orman fundalık

Tarım dışı alan

Grafik:6:ARAZĠ KULLANIM GRAFĠĞĠ

Arazi Kullanım potansiyeli kapsamında sayısallaĢtırılan verilerden, sulu tarım alanları ve özel ürün alanları yerleĢme için esik alınmaktadır. Ġzmir ilinin çoğunluğunu zeytinliklerin oluĢturduğu özel ürün alanları 62018,00 hektar olup, toplam alanın %11,21‟ini oluĢturmaktadır. Sulu (sulanabilir) tarım alanları 56.540 hektar olup, toplam alanın %7,8‟ini oluĢturmaktadır. Sulu tarım alanları Gediz ve Küçük Menderes Vadisi ile bunların kollarının oluĢturduğu alüvyonsal ovalar ile küçük kıyı düzlükleri ve vadilerde yer almaktadır. Özel mahsul alanları ise kıyı düzlüklerinin yanı sıra az eğimli yamaçlar ve dağlık bölgelere geçiĢ alanlarında yer almaktadır.


1.6.BĠYOLOJĠK ÇEġĠTLĠLĠK 1.6.1.FLORA 1.6.1.1.Habitat ve Toplulukları Endemizm: Ġlde tür ve tür altı kategoriler düzeyinde toplam 114 endemik taxon belirlenmiĢtir. Bu rakam toplam floranın % 6.59‟unu oluĢturmaktadır. Türkiye florasındaki endemizm oranının yaklaĢık % 33 olduğu düĢünülürse, bu değerin son derece düĢük olduğu görülür. Bunda da yörenin yüksek endemizm oranına yol açacak önemli yükselti, mikroklim, kayaç ve toprak farklılıklarının olmayıĢı neden olarak gösterilebilinir. Endemik taxonların familyalara göre dağılımında baĢta gelen endemik türlerin Bozdağ ve Nif Dağı‟nda görülmesi aynı bölge içindeki ani bir yükseltinin ne kadar önem teĢkil ettiği görülür.

1.6.1.2. Türler ve Popülasyonları Ġlde 129 familyanın 620 cinsine ait 1654 tür bulunmaktadır. Alt tür ve varietelerin ilavesi ile, tür ve tür altı kategorilerdeki taxon sayısı ise 1728‟dir. Buna göre en çok taxon içeren familya, Leguminosae olup (%10.93), bunu Compositae (%10.65), Gramineae (%9.61), Labiatae (%5.09), Umbellifereae (%4.28), Crucıferae (%4.11), Caryophllceae (%4.11), Liliaceae (%4.05), Rubiaceae(%2.72), Ranunculaceae (%2.55), Orchidaceae (%2.49) izlemektedir. 1.6.1.3.Milli Parklar, Tabiat Parkları, Tabiat Anıtı, Tabiatı Koruma Alanları ve Diğer Hassas Yöreler Ġzmir Ġli sınırları içerisinde Milli Park, Tabiat Parkı ve Tabiatı Koruma Alanı bulunmamaktadır. Ayrıca ilde 10 adet Tabiat Anıtı bulunmakta olup, bilgileri aĢağıda yer almaktadır; 1. Anadolu Kestanesi: 600 yasında,1994. 2. TaĢdede Pırnal Mesesi:250 yasında,1994 3. Kunduracı Çınarı: 980 yasında,1994 4. Teos Menengici:350 yasında, 1994 5. Ovacık Köyü Anadolu Kestanesi:1995 6. Yarendere Fıstık Çamı:150 yasında, 1995 7. Ġlkkursun Çınarı: 300 yasında,1995 8. YemiĢçi Çınarı: 350 yasında, 1995


9. Fıstık Çamı: 105 yasında,1995 10.Kadınlar Kuyusu Koca Menengici: 600 yasında,1995

1.6.2. FAUNA 1.6.2.1.Habitat ve Toplulukları

Ġlde çeĢitli habitatlar bulunmaktadır. Bu habitatlar, sulak alanlar (doğal göller, dalyanlar, lagünler, denizel ortam) ve karasal ortamlardan oluĢmaktadır. Ġldeki değiĢik habitatlarda yaĢayan, Ulusal ve Uluslar arası SözleĢmelerle koruma altına alınmıĢ olan pek çok hayvan türü mevcuttur.

1.6.2.2.Türler ve Popülasyonları 42 deniz balığı türü bulunmaktadır. Ayrıca ilde 7 amfibi türü (çalı, ağaç ve nemli alanlar gibi çeĢitli alanlarda), 17 sürüngen türü (taĢlık, kayalık gibi alanlarda), 16 memeli türü (mağara, bataklık, çalılık ve orman gibi alanlarda) yaĢamaktadır. 1.6.2.3.Ülkemizin Taraf Olduğu Uluslararası SözleĢmeler Uyarınca Korunması Gerekli Alanlar “Avrupa’nın Yaban Hayatı ve Yasama Ortamlarını Koruma SözleĢmesi” (Bern SözleĢmesi) Uyarınca Koruma Altına Alınmıs Alanlardan“Önemli Deniz Kaplumbağası Üreme Alanları”nda Belirtilen I. ve II. Koruma Bölgeleri, “Akdeniz Foku Yasama ve Üreme Alanları” Ġlde 4 adet yaban hayatı koruma sahası, 2 adet üreme alanı bulunmaktadır.

Kus Cenneti (Homa Dalyanı) Yaban Hayatı Koruma Sahası Ġzmir Kus Cenneti; Ġzmir‟in 25 km. kuzeybatısında, Gediz Nehrinin eskiden döküldüğü yerde, tuzcul ve tatlı su bataklıkları, koylar, tuzlalar ve lagünlerden (dalyan) oluĢan 19.400 ha.lık Gediz Deltası içinde 8000 ha. Alanı kapsayan geniĢ bir kıyı sulak alandır. Gediz deltasının binlerce yıl süren doğal oluĢumu sırasında, birçok lagün, gölcük ve bataklık meydana gelmiĢtir. Bunlar içinde en önemlileri


Kırdeniz, Homa ve Çilazmak lagünleridir. Ġzmir Kus Cenneti, derinlikleri 20–150 cm. arasında değiĢen ve I. Derece Doğal Sit Alanı olan bu lagünleri sınırları içine almaktadır. Kırdeniz Lagünü, eski adı Agria limanı olan Kırdeniz Limanının hemen güneyindedir. Ġzmir Kus Cenneti, 1980 yılında Su KuĢları Koruma ve Üretme Alanı ilan edilmiĢtir. Alanın coğrafi koordinatları 38 derece 17 dakika kuzey, 26 derece 48 dakika doğudur. Tuzla‟da tuzcul bitkiler hakimdir. Sazlıklarda ve kanallarda saz, kamıĢ, kafa otu, kumluk alanlarda ılgın, tepelerde ise çiriĢ otu, kekik, çitlembik, incir ve meĢe bulunmaktadır. Bölgede basta balıklar olmak üzere memeliler, sürüngenler ve çeĢitli türden çok sayıda hayvan barınmaktadır. Dalyanlarda, tatlı su kanallarında ve sazlıklarda; levrek, çipura, kefal türleri, vatoz, ispinoz, barbunya, tekir, gümüĢ, dil, sazan, yılan balığı ve acı balık bulunmaktadır. Balık üretimi yıllara göre 15 ile 40 ton arasında değiĢmektedir. Ekolojik yönden bol gıdalı (eutrophic) bir sulak alan alan özelliği taĢıyan bölge; kus varlığı yönünden ülkemizin en önemli sulak alanlarından biridir. Bugüne kadar 210 kus türü gözlenmiĢ, bunlardan 50‟sinin burada kuluçkaya yattığı tespit edilmiĢtir. Uygun iklim koĢulları yanında, tatlı ve tuzlu su su ekosistemlerinin bir arada bulunması, zengin ve değiĢik habitatlara sahip olması nedeniyle çeĢitli türden çok sayıda su kuĢuna son derece uygun üreme, beslenme, konaklama, kıllama olanağı sağlamaktadır. Derinlikleri 0.2 ile 1.5 m arasında değiĢen lagünlerin, 30-40 m arasında değiĢen sığ kesimleri flamingo ve ördekler için çok önemli besin alanlarıdır. Tuz Gölü‟nden sonra Türkiye‟nin en önemli tuz üretim sahası ve en büyük deniz tuzlasıda delta sınırları içerisindedir. Bölgede baĢlıca 59 kuĢ türü bulunmaktadır. 1985yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı‟nca Leukai antik kentini oluĢturan Üç Tepeler Mevkii, I.Derece Arkeolojik Sit Alanı, doğal sazlıkları oluĢturan kısım I. Derece Doğal Sit Alanı ve yaban hayatı koruma sahasının geri kalan kısmını da II. Derece Doğal Sit Alanı olarak tescil edilmiĢ, 1999 yılında da II. Derece olan kısmın tamamı I. Derece Doğal Sit Alanına dönüĢtürülmüĢtür. Çevre Bakanlığı da Ġzmir Kus Cenneti„ni de kapsayan Gediz Deltasını 1998 yılında sulak alanların korunması ile ilgili olan Uluslararası Ramsar SözleĢmesi kapsamına dahil etmiĢtir. Sahada bir Ziyaretçi Merkezi, bölgenin değiĢik yerlerinde 3 adet Kus Gözlem Kulesi, 1 adet Kus Gözlem Kulübesi bulunmaktadır. Ġzmir Kus Cenneti‟nde Ġzmir Ġl Çevre ve Orman Müdürlüğü, Ege Doğa Derneği ve Ege Üniversitesi Kus Gözlem Topluluğu ile ortaklasa yapılan 29-30 Ocak 2000 de kıs ortası sayımına göre 98 türe ait 76684 birey, 26 Ocak 2002 de 86 türe ait 81232 birey tespit edilmiĢtir. Gebekirse Gölü Yaban Hayatı Koruma Sahası


Ġzmir ili Selçuk ilçesi Zeytinköy‟de bulunmaktadır. Sahanın büyüklüğü 1000 ha'dır. Saha topoğrafik yapısı dolayısıyla biyolojik özellikler bakımından zenginlikler göstermektedir. Bu nedenle karada, tatlı suda, tuzlu suda ve bataklıkta yasayan birçok memeli, kus ve sürüngenlerle Akdeniz iklimini karakterize eden zengin bitki türlerini bünyesinde toplamaktadır. Gerek fauna gerekse flora bakımından çok zengindir. Bayındır-Ovacık Arpadağ Ormanları Yaban Hayatı Koruma Sahası Ġzmir ili Bayındır ilçesi Ovacık köyü ve yaylası içinde 8062 ha'lık karaçam ve kestanelik alan üzerine kurulmuĢtur. Sahanın sınırları Bayındır, Sarıyurt, Ovacık, Kızıloba, Hisarlık, Ergenli, Dereköy ve Kızılağaç Köyleri mülki hudutları içinde yer almaktadır. Yörede yapılan inceleme ve gözlemler neticesinde sayısı tam olarak bilinmemekle beraber karacanın varlığı tespit edilmiĢ, koruma altına alınmıĢtır. Karaada (EĢek Adası) Yaban Hayatını Koruma Sahası Ġzmir ili ÇeĢme ilçesi Karaburun yarımadaları arasında bulunan Karaada 1994 yılında Yaban Hayatını Koruma sahası olarak tescil edilmiĢtir. Tamamı Devlet Ormanı olarak sınırlandırılmıĢ adanın büyüklüğü 669.5 ha'dır. Adada mevcut keklik, tavsan, yabandomuzu ve yabani eĢekler gibi hayvanlara ek olarak 1997 yılında 1‟i erkek, 2„si diĢi ve 3 adet yaban keçisi bırakılmıĢ olup sayılarının 20 civarında olduğu anlaĢılmıĢtır. Adada bulunan yabani eĢekler adanın simgesi haline gelmiĢ olup adaya halk arasında Goni (Karaada), EĢek Adası da denmektedir. Hayvanların beslenmesi için adanın her yeri müsaittir. Kuyudan rüzgar gülü ile su çekilerek 20 m uzunluğundaki yalaklara akıtılarak yaz boyunca su ihtiyaçları sağlanmaktadır. Akdeniz Foku Yasam ve Üreme Alanları Ġlin Foça ilçesi kıyıları ve Karaburun Yarımadası, dünyanın en nadir oniki memelisinden biri ve Avrupa‟nın en nadir canlı türü olan Akdeniz Foku‟na (Monachus monachus) yasama, beslenme ve üreme alanı oluĢturmaktadır. Akdeniz Fokları, Foça‟da bulunan Orak AdasıSiren Kayalıkları‟nı ve Karaburun‟da bulunan Ayıbalığı Mağarası‟nı uymak ve yavrularını dünyaya getirmek için kullanmaktadırlar. Kıyılardaki plansız ve aĢırı yapılaĢmalar, deniz


kirliliği, aĢırı ve yasadıĢı balık avcılığı, bazı turistik faaliyetler nedeniyle rahatsız edilmeleri ve kıyılarda kurulan balık çiftlikleri nedeniyle fokların yasam alanları bozulmakta ve sayıları azalmaktadır. Bütün bu nedenlerden dolayı, Akdeniz Foku‟nun Türkiye‟de korunması amacıyla Foça Yerel Fok Komitesi ile SAD-AFAG tarafından hazırlanan ve Türkiye Ulusal Fok Komitesi ile Çevre Bakanlığı tarafından onaylanan Foça Pilot Projesi, Temmuz 1993‟te WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı)‟nın desteği ile hayata geçirilmiĢtir. Projenin sonucunda alınan önlemler ve kısıtlamalar Ģunlardır: Fokların Foça‟da en sık kullandıkları alan olan Orak Adası-Siren Kayalıkları koruma alanı ilan edilmiĢ (Foça Özel Çevre Koruma Bölgesi) ve alanda küçük balıkçıların balık avlamaları hariç her türlü insan faaliyeti (yüzmek, dalmak, karaya çıkmak, demirlemek vb.) yasaklanmıĢ, Çevre Bakanlığı tarafından Foça Belediyesi‟ne tahsis edilen “Çevre” isimli sürat teknesiyle yapılan denetimler sonucunda, yasadıĢı balıkçılık faaliyetleri büyük oranda engellenmiĢ, bölgede 2 mil mesafe içerisinde her türlü sürütme ağları ve gırgır ağı ile avcılık yasaklanmıĢ, yasaklanmıĢ olan trata takımlarının yasadıĢı kullanımına engel olmak amacıyla kıyı kesimine beton ve demirden yapılan su altı engelleri yerleĢtirilmiĢ, yasadıĢı trol ve trata avcılığına engel olmak ve su altı yaĢamını canlandırmak amacıyla yapay resifler oluĢturulmuĢ, arazi çalıĢmaları sırasında elde edilen bilgiler kullanılarak hazırlanan raporlar, Foça ve çevresinde yapılması planlanan, çevreye zarar verecek bazı inĢaatların ve faaliyetlerin önlenmesinde etkili olmuĢtur. Aynı zamanda yapılan eğitim programları çerçevesinde kamuoyunu bilinçlendirme çalıĢmaları yapılmıĢtır. Deniz Kaplumbağası Üreme Alanları Ġlde, nesli tehlike altında olan diğer türlerden olan Deniz Kaplumbağası türlerinin (Caretta caretta, Chelonia mydas, Dermochelys coriacea) üreme alanı bulunmamakla beraber, üreme mevsiminde kıyılarımızda ölü ya da yaralı halde birçok kaplumbağaya rastlanmaktadır. Ġlimiz kıyılarında da yaĢamlarını sürdüren bu türlerin (deniz kaplumbağaları ve Akdeniz Foklarının) korunmasının sağlanması amacıyla alınacak tedbirleri saptamak için “Deniz Sürüngenleri ve Memelileri Eylem Planı” toplantısı Müdürlüğümüz koordinatörlüğünde ilgili kurum ve kuruluĢların katılımıyla yapılmıĢtır.

1.7.TARIM 1.7.1.Genel Tarımsal Yapı


Türkiye tarım alanlarının %12,32‟si TR 3 Ege bölgesinde olup 3.204.470 ha.‟dır. Bunun %11,60‟ı tarla alanı, %19,30‟u sebze bahçeleri, %24,57‟si meyvelikler ve %7,18‟i nadas alanı oluĢturmaktadır. TR3 Ege Bölgesinde en fazla tarım alanı Afyonkarahisar‟da, en az tarım alanı ise UĢak‟ta bulunmaktadır. TR3 Ege bölgesinde tarım alanının yaklaĢık 2/3‟ü ekilen tarla alanıdır. TR3 Ege bölgesinde ekilen tarla alanlarının %63,25‟i TR33 Manisa alt bölgesinde bulunmaktadır. Sonra sırasıyla %27,10 ile TR32 Aydın ve %9,15 ile TR31 Ġzmir alt bölgesi takip etmektedir. Türkiye‟nin örtü altı dahil sebze alanları; oransal olarak Ege ve Marmara bölgelerinde yoğunlaĢtığı görülmektedir. TR3 Ege Bölgesinde ise sebze bahçelerinin alt bölgeler arasında birbirine yakın oranlarda dağıldığı görülmektedir. Türkiye‟de iĢlenen tarım arazisinin %12,69‟u bahçe bitkileri tarımında kullanılmasına karĢın bahçe bitkilerinin bitkisel üretim değerindeki payı ise %55,76‟dır. Ülkemizde meyvelik alanının en yüksek olduğu bölge %10,4 ile Karadeniz bölgesi olup, onu %8,16 ile TR3 Ege Bölgesi izlemektedir. TR3 Ege bölgesinde meyveliklerin yarısından fazlasına TR32 Aydın alt bölgesi sahiptir. TR33 Manisa Alt Bölgesi ile TR31 Ġzmir Alt Bölgesi yaklaĢık olarak aynı oranda meyveliklere sahiptir. En fazla nadas alanı Afyonkarahisar‟da (159.078 ha.), en az nadas alanı Ġzmir‟de (3.408 ha.) bulunmaktadır. 12.086.112 da. Yüzölçümüne sahip Ġlde tarım yapılan topraklar 3.448.944,8 da. olup ilin yaklasık %28.54‟ünü oluĢturmaktadır. Ġlde 115 tür bitkisel ürün yetiĢtirilmektedir. YetiĢtirilen en önemli ürünler zeytin, pamuk, tütün, hububat, üzüm, domates ve biberdir. Ġl arazilerinin parsel büyüklüğü olarak% 42‟si 10 dekardan küçük, %27‟si 10-20 da., %19‟u 20-50 da, %9‟u 50-100 da ve kalanı 100 dekardan büyüktür. Tarımsal isletmelerin %65,5‟inde bitkisel üretim, %37,2‟sinde hayvansal üretim ve %2,3‟ünde hayvansal üretimle birlikte bitkisel üretim yapılmaktadır.


GRAFĠK:7:TARIM ALANLARI KULLANIM DURUMU

İzmir İli 2008 Yılı Arazi Dağılımı

Diğer 26%

Tarım 29% Orman 41%

Mera, Çayır 4%

İzmir İli 2006 Yılı Arazi Dağılımı Diğer 23% Mera, Çayır 7%

Tarım 29% Orman 41%


Grafik:8

Grafik:9

1.7.1.1.Tarımsal Üretim

Tarım alanlarının %51.45‟ini oluĢturan 1.774.505,8 dekarı sulanmakta, kalan 1.674.439,1 dekar alanda kuru tarım yapılabilmektedir. DSĠ etüd sonuçlarına göre sulanabilecek tarım arazisi alanı 3.041.650 dekardır.

Alan (da)

Tarım 29%

Diğer 71%

Alan (da)

Sulu Tarım 51%

Grafik:10

Kuru Tarım 49%

Grafik:11


Grafik12

1.7.1..2. Bitkisel Üretim Meyve ve diğer uzun ömürlü bitkilerin tarımının yapıldığı alan toplamı 1.401.039,0 dekardır. Sebze ve süs bitkileri alanı toplamı 420.951,2 dekar, tarla alanları toplamı 1.456.716,6 dekardır.


1600000 1400000 1200000

896273 936342

1000000 800000

600000 400000 200000 0

2008 Tarla Alanı

Zeytinlik

450000 400000 350000 300000 250000 200000 150000 100000 50000 0

158956 134274 2006 2008 Sebze

Grafik13:

Meyve

Bağ

Grafik 14


45000 40000 35000 30000 25000 20000 15000 10000 5000

2006

0

2008 Narenciye

Nadas

12000

10000 7559 7850

8000

6000

4000 2000 2006 0

2008 Kavakl覺k

Grafik:15

S羹s Bitkileri

Grafik:16


1.7.1.3.Tarla Bitkileri

1.7.1.3.1.Buğdaygiller

500000

493516

493450

geniĢ alanda ekilisi yapılan tarla bitkisidir.

490000

Tüm ilçelerde ekilisi olan buğday, 2008

480000

yılında 398.954da alanda ekmeklik ve 52.512

470000 460000

da alanda durum ekilmiĢtir. Üretim miktarı

451066

iklim koĢullarına bağlı olarak değiĢmekle

450000 2004

440000 430000 2008

420000

Buğday GRAFĠK:17:

Buğday: Yıllara göre değiĢmekte birlikte en

birlikte

yüksek

verimli

hibrit

çeĢitlerin

kullanılması ile artmaktadır. 2008 yılı üretim miktarı 160.602 ton ekmeklik ve 23.986 ton durum olmak üzere 184.588 tondur


180000 160000 111630 113389 115208

140000 120000 100000 80000 60000 40000

2004 2006

20000 0

2008 Mısır

Arpa

25000 20000 15000

8333 6500 8898

10000 5000

2004 2008

0 Yulaf

Grafik 18

Çavdar

Grafik:19

Arpa: Arpa hayvan yemi olduğu kadar münavebe bitkisi olarak önem taĢır. Bira ve yem sanayi için önemli olmasına karsın ekonomik olmadığı için ekiliĢ alanı azalmaktadır. Ġlde


1970‟li yıllarda 250.000 dekara ulasan arpa ekim alanları 1990 „lı yıllarda 130.000 dekara düĢmüĢtür. 2008 yılında 115.208 da alanda arpa ekimi yapılmıĢ ve 31.940 ton arpa üretilmiĢtir. Dane Mısır: Gıda ve yem sanayinin önemli ham maddesi olan mısırın üretimini artırmak amacıyla Ġzmir ilinde uygulanmakta olan ikinci ürün projeleri ve yüksek verimli hibrit tohumlar sayesinde dane verimi artmıĢtır. 2007 yılı ekiliĢ alanı 106.964 da, üretim miktarı 105.306 tondur. 2008 yılı ekiliĢ alanı 106.964 da, üretim miktarı 191.973 tondur. Yaygın olarak yüksek verimli, orta erkenci hibrit çeĢitlerin ekilisi yapılmaktadır. Yulaf: Ġzmir ilinde 2006 yılı yulaf ekilisi 13.115 da üretim miktarı 2.590 tondur. 2008 yılı ekilisi 17.161 da alanda üretim miktarı 3.823 tondur. Çavdar: Ġzmir ilinde 2006 yılı çavdar ekilisi 8.333 da üretim miktarı 1.642 tondur. 2008 yılı ekilisi 8.898 da alanda üretim miktarı 1.830 tondur.

1.7.1.3.2.Baklagiller

İZMİR İLİNDE YILLARA GÖRE BAKLAGİL EKİM ALANLARI(da) 7000 6000 5000 4000

2008

3000

2006

2000

2004

1000

0 Nohut Kuru Fasulye

Grafik:20

Bakla


Nohut: 2006 yılında 3.141 da üretim miktarı 432 ton iken 2008 yılında 2.925 da alandan 421,5 ton üretim sağlanmıĢtır. Kuru Fasulye: 2006 yılında 3.538 da alanda ekilip 637 ton olan üretim miktarı, 2008 yılında 3.164da alanda ekilip 581,8 ton ürün alınmıĢtır. Bakla: 2006 yılı bakla ekiliĢ alanı 2.583 da, üretim miktarı 565 ton iken 2008 yılında 2.323 da alanda 494,7 ton üretim yapılmıĢtır. Diğer baklagillerden bezelye ve börülcenin ekiliĢ alanında önemli bir değiĢme olmamıĢtır. Bu ürünlerin verimlerindeki artıĢ üretim miktarını artırmıĢtır.

1.7.1.3.3.Yem Bitkileri TR3 Ege Bölgesinde en fazla hayvan varlığına sahip olan Ġzmir‟de son yıllarda yem ihtiyacını karĢılamak amacıyla yem bitkileri tarımına önem verilmektedir. Tarla bitkileri içerisinde yem bitkilerinin ekiliĢ alanı payı 2007 yılında % 25,12 iken 2008 yılında % 38,16‟ ya ulaĢmıĢtır. Yem bitkileri üretiminin destekleme kapsamına alınması, süt sığırcılığının geliĢmesi ve kültür ırkı hayvan çeĢitlerinin yaygınlaĢması ile üretim hızla geliĢmiĢtir. Ġzmir ili kesif yem üretiminde kendine yeterli olup, diğer illere yem bitkisi satısı yapılmaktadır. En önemli yem bitkileri mısır (silaj), yonca, fiğ ve yem Ģalgamıdır. Mısır (silaj): Hayvancılığın geliĢmesi ve yem bitkisi desteklemelerinin verilmesi üzerine üretimi en fazla artan ve Ġzmir ilinde en yüksek ekiliĢ alanına sahip yem bitkisidir. Pamuk üretimini bırakan üretici bu ürüne yönelmiĢtir. Birinci ve ikinci ürün olarak ekiliĢ alanı 2006 yılında 331.742da, üretim miktarı 1.612.885tondur. 2008 yılında 350.113 da alanda 1.592.469ton silaj mısır üretimi sağlanmıĢtır. Fiğ: Mısır (silaj)‟dan sonra en fazla ekilen yem bitkisidir. KıĢlık ikinci ürün olarak buğday ve pamuk anızına ot üretimi ve yeĢil gübre ihtiyacını karĢılamak amacıyla ekilmektedir. Yazlık ürünlerin ekilisinden önce hasadı yapılabildiğinden yaygınlaĢtırılması gereken bir yem bitkisidir. Ülkemizde yas ot payı % 4‟tür. Ġlimiz 2007 yılı ekilisi 42.328 da kuru ot, 24.492 da yeĢil ot ve 250 da dane olmak üzere 67.070 da üretim ise 25.639 ton yeĢil ot, 15.843 ton kuru ot ve 35 ton danedir. 2008 yılında 50.356 da kuru ot, 16.230 da yeĢil ot ve 350 da dane olmak


üzere 66.936 da alanda ekim yapılmıĢ ve 20.344 ton yeĢil ot, 21.997,5 ton kuru ot ve 53,3 ton dane üretilmiĢtir. Yem ġalgamı: 2008 yılında ekiliĢ alanı en fazla olan üçüncü yem bitkisi türü yem Ģalgamıdır. 2007 yılında 46.730 da alanda ekimi yapılmıĢ ve 273.251 ton üretim sağlanırken, 2008 yılında 47.700 da alanda 281.190,6 ton üretim sağlanmıĢtır. Yonca: En fazla ekim alanına sahip dördüncü yem bitkisi yoncadır. 2007 yılında kuru ot yetiĢtiriciliği için 30.554 da, yeĢil ot yetiĢtiriciliği için 6.857 da olmak üzere toplam 37.411 da alanda ekilmiĢ olup üretim miktarı 45.393 ton kuru ot ve 33.925 ton yeĢil ot üretilmiĢtir. 2008 yılında 6.915 da alanda yeĢil ot ve 42.405 da alanda kuru ot ekimi yapılmıĢ ve 44.562 ton kuru, 28.115 ton yeĢil ot üretilmiĢtir. Ġzmir ilinde bu dört yem bitkisi dıĢında hasıl mısır, tritikale, sudan otu, sorgum, hayvan pancarı ve üçgül ekilisi yapılmaktadır.

1.7.1.3.4.Endüstriyel Bitkiler 131150 135000 130000

123360

125000 120000 115000

113030

110000

2004

105000 2008

100000 Patates Grafik:21


Pamuk: Ġzmir ilinde tarımı yapılan tarla bitkileri içerisinde en geniĢ ekiliĢ alanına sahip bitkidir.. Karlılık durumuna göre ekiliĢ alanı her yıl değiĢmektedir. Son yıllarda üretim maliyetinin artması, satıĢ fiyatını düĢmesi ve ithalat nedeniyle üretim alanı hızla azalmıĢtır.Türkiye‟nin ve dünyanın en kaliteli pamuğu olan “mıntıka” Ġzmir ilinde yetiĢmektedir. 1980‟li yıllara kadar önemli bir pamuk ihracatçısı olan Türkiye, bu dönemden sonra dünyanın önde gelen pamuk ithalatçısı ülkelerden olmuĢtur. 1980–84 yıllarında % 4 olan dünya ticaretindeki payımız 2003–2004 yılında % 1 „e düĢmüĢtür. Pamuk üretimimiz 1980–2000 döneminde % 7 oranında gerilemiĢtir. Maalesef ülkemiz, pamukta dıĢa bağımlı bir ülke haline gelmiĢtir. Ġzmir pamuk üretiminin ülke payına oranı 2003 yılı itibariyle % 9,1 seviyesindedir .2007 yılı pamuk ekiliĢ alanı 342.106 da, üretimi ise 132.318 tondur. 2008 yılında pamuk ekiliĢ alanı 208.493 da, üretimi ise 91.397,8 tona gerilemiĢtir. Ġzmir‟de Menderes, Bergama, Torbalı, Dikili ve Kınık ilçelerinde ekimi yapılmaktadır. Patates: Özellikle ÖdemiĢ, Kiraz, Tire, Beydağ ve Bayındır ilçelerinde yetiĢtirilir. ÖdemiĢ ilçesi patates üretimi Ege Bölgesinin yemeklik ihtiyacını karĢılamaktadır. 2007 yılı birinci ve ikinci ürün ekiliĢ alanı 112.237 da, üretim miktarı 287.363 tondur. 2008 yılı ekiliĢ alanı 113.030 da üretim ise 284.025tondur. EkiliĢ alanları turfanda yemeklik patates üretimine yöneliktir. Pazarlama ağları geliĢtiği takdirde üretimi 6-8 kat artırmak mümkündür.


103900

120000

100000

81212

80000 60000

50195

40000

2004

20000 2008

0 Tütün

12807

14000 12000

11520

10530

10000

8000 6000 4000

2004

2000 2008

0 Ayçiçeği Grafik 22

Grafik 23

Tütün: Geleneksel bir ürün olan tütün, diğer bitkilerin ekonomik olarak yetiĢtirilip, tarımın yapılamadığı kıraç ve fakir arazilerde küçük aile isletmeleri seklinde yetiĢtirilmektedir. Dünyanın en kaliteli tütününün yetiĢtirildiği Ġzmir ilin‟de üretim kota konulması nedeniyle hızla azalmıĢtır. 2006 yılı ekiliĢ alanı 81.212da, üretimi ise 6.227 tondur. 2008 yılı ekiliĢ alanı 50.195 da, üretimi ise 4.035tondur.


Ayçiçeği: 1970‟li yılların basında 200 ton olan ayçiçeği üretimi 1979 yılından itibaren düzenli bir artıĢ göstermiĢtir. 2007 yılında 10.896 da alanda ayçiçeği ekilmiĢ ve 1.312 ton yağlık ve 86 ton çerezlik ayçiçeği üretilmiĢtir. 2008 yılında 11.520 da alandan 1.775 ton yağlık ayçiçeği üretimi yapılmıĢtır.

1.7.3.5.Bahçe Bitkileri 1.7.3.5.1.Meyve Üretimi Ekolojik koĢulların uygunluğuna bağlı olarak Ġzmir ilinde 2008 yılında 936.342 da zeytin alanı, 274.153 da meyve alanı, 134.274 da bağ alanı ve 44.680 da narenciye alanı olmak üzere toplam 1.389.449 da alanda meyvecilik yapılmaktadır. Ġzmir ilinde 4 yumuĢak çekirdekli, 8 tas çekirdekli, 4 sert kabuklu, 3 turunçgil, 4 üzümsü meyve, 4 subtropikal meyve ve 2 aromatik olmak üzere 29 meyve türü yetiĢtirilmektedir. 2006 yılı verilerine göre ülkemiz zeytin (yağlık) üretiminin % 23,00‟ü, Kiraz üretiminin %17,14‟ü ve mandalina (satsuma) üretiminin %14.03‟ü Ġlimizde gerçekleĢmektedir. Mandarin: Önemli bir mandarin üretim merkezi olan Ġzmir ilin‟de 2008 yılında 97.909ton satsuma, 44tonu diğer çeĢitler olmak üzere 97.953 ton üretim yapılmaktadır. 1970 yılında 1 milyon kadar olan meyve veren ağaç sayısı 1992 yılında 1.214.600‟e ve 2008 yılında 1.584.573„e ulaĢmıĢtır. Zeytin: 2008 yılı Ġzmir ili zeytin üretimi 31.617 ton sofralık ve 319.194 ton yağlıktır. Elde edilen yağ miktarı 65.968 tondur. 2007 yılında 1.033.245 ad. Sofralık ve 12.216.328 ad yağlık olmak üzere toplam 13.249.573 adet olan meyve veren ağaç sayısı 2008 yılında 1.068.785 adet sofralık ve 12.355.610 adet yağlık olmak üzere toplam 13.424.395 adede ulaĢmıĢtır. Zeytinin verimi yıllara göre peryodizite sebebiyle değiĢmektedir. Son yıllardaki kuraklık verimi olumsuz olarak etkilemiĢtir. Ġzmir, safralık, Ayvalık yağlık, uslu, memecik ve Gemlik üretimi yapılan önemli zeytin çeĢitleridir. Ġncir: 2008 yılı incir üretimi 21.085 tondur. 1970‟li yıllarda 800.000 olan meyve veren ağaç sayısı 1992 yılında 1.350.820 adet, 2008 yılında 1.336.710 adet olmuĢtur. Ġncir verimi uzun


yıllar 30-66kg/ağaç arasında, üretim 22.000-55.000ton arasında dalgalanmıĢtır. Kuraklık üretimi olumsuz olarak etkilemektedir. En yaygın çeĢitler Bardacık ve sarı loptur. Kestane: Türkiye üretimini %16‟sını oluĢturan Kestane ÖdemiĢ, Beydağ, Kiraz ve Tire‟de yetiĢmektedir. Toplam meyve veren ağaç sayısı 1970 yılında 140.000 iken 2008 yılında 305.000 adet olmuĢtur. Aynı yıl kestane üretimi 7.861 tondur. Sarı haĢlama, kara haĢlama ve ıĢıklar en çok yetiĢtirilen kestane çeĢididir. ġeftali: Türkiye üretiminin % 8‟lik kısmını üreten Ġzmir ilinde 1973 yılında 566.700 olan meyve veren ağaç sayısı 2008 yılında 6.630 si nektarin olmak üzere 1.342.040 olmuĢtur. Ancak 1970 yılından sonra kuruma, yaslanma, kuraklık ve kirazın ekonomik olarak ön plana çıkması sonucu cazibesini yitirmiĢtir. 2008 yılı üretimi 55.380 ton Ģeftali ve 132 ton nektarindir. En önemli üretim merkezleri Selçuk, KemalpaĢa, Tire, Torbalı ve Menemen „dir. Kiraz: Ġzmir ilinde kiraz üretiminin yaklaĢık % 13‟ü gerçekleĢtirilmektedir. 1973 yılında 194.440 olan ağaç sayısı kirazın ekonomik olarak ön plana çıkmasıyla hızla artmıĢ ve 2007 yılında 1.878.742 adet, 2008 yılında 2.064.976 adede ulaĢmıĢtır. Kiraza yöneliĢte dıĢ satıma yönelik kaliteli ve erkenci çeĢitler geliĢtirilmesi ve ekonomik olarak gelirinin yüksek olması önemli etmenlerdir. 2008 yılında kiraz üretimi 31.940 ton olmuĢtur. Üzüm: Ġzmir ilinde 2008 yılı üzüm üretimi 33.792 ton çekirdekli sofralık, 57.880 ton çekirdeksiz sofralık, 735 ton çekirdekli kurutmalık, 27.815 ton çekirdeksiz kurutmalık ve 18.714 ton Ģaraplıktır. Türkiye üretimindeki payı % 6 civarındadır. Üzüm üretiminin % 75‟i dünya pazarlarında ısrarla aranan sultaniyedir. Diğer önemli çeĢitler razakı, perlet ve alphonsedir. Ġlimizde toplam 129.661 da alanda bağcılık yapılmaktadır. ġaraplık üzüm üretimi son yıllarda artıĢ göstermektedir. Nar: 2008 yılı üretimi 3.310 ton, meyve veren ağaç sayısı 119.820 adettir.

1.7.3.5.2.Sebze Üretimi Ġlin önemli sebze üretim merkezlerinden biridir. 24 değiĢik türde üretim yapılmaktadır. Domates, biber, hıyar, karpuz, marul, enginar, bamya ve fasulye önemli sebzelerdir. 2006 yılı


verilerine göre ülkemiz enginar üretiminin %32,48‟i, hıyar (turĢuluk) üretiminin % 27,17‟si, domates (salçalık) üretiminin %17,83‟ü ve ıspanak üretiminin % 10.77‟ si Ġlimizde gerçekleĢmektedir. Domates: 2007 yılı domates ekiliĢ alanı 96.335 da salçalık ve 40.014 da sofralık olmak üzere toplam 136.349 da‟dır. Üretilen miktar ise 590.037 ton salçalık ve 189.921 ton sofralıktır. 2008 yılı domates ekiliĢ alanı 106.725 da salçalık ve 76.339 da sofralık olmak üzere toplam 183.064 da‟dır. Üretilen miktar ise 704.438 ton salçalık ve 421.398 ton sofralıktır. Biber: 2008 yılı biber ekiliĢ alanı 26.072 da salçalık, 11.568 da sivri biber ve 5.977 da dolmalık biberdir. Üretim miktarı ise 69.743 ton salçalık, 25.035 ton sivri ve 14.824 ton dolmalık biberdir. Önemli çeĢitler çarliston, ege acı, tatlı sivri, yeĢil dolmalık ve sarı dolmalıktır. Salatalık: 2008 yılı salatalık üretimi 46.627 tonu turĢuluk ve 33.835 tonu sofralık olmak üzere 80.462 tondur. EkiliĢ alanı 19.702 da turĢuluk ve 12.498 da sofralıktır. Ülkemizde üretilen sofralık salatalık üretiminin % 6‟sı turĢuluk hıyar üretimini % 4‟ü ilimizde yetiĢmektedir. Karpuz: 2008 yılı karpuz ekilisi 70.211 da, üretim miktarı 262.152 tondur. Marul: 2008 yılı marul üretimi, 13.883 ton göbekli, 2.722 ton kıvırcık olmak üzere 16.605 tondur. Marul ekiliĢ alanı 7.323 da göbekli ve 1.868 da kıvırcık olmak üzere 9.191 da‟dır. Enginar: 2008 yılındaki 9.540 ton üretim miktarı ile ülke üretiminin % 50‟si Ġzmir tarafından karĢılanmaktadır. EkiliĢ alanı 8.000 da‟dır. Bamya: 2008 yılında 18.244 da alanda, 8.817 ton bamya üretilmiĢtir. Fasulye (taze): 2008 yılında 25.821 da alanda, 27.854 ton üretim yapılmıĢtır . Örtü altı sebze yetiĢtiriciliği: Ġzmir ilinde örtü altı seracılığın önemli bir yeri vardır. 2008 yılında 118,7 da cam, 6.988,5 da plastik, 340 da yüksek tünel ve 20 da alçak tünel olmak üzere toplam 7.467,2 da alanda örtü


altı sebze tarımı uygulaması yapılmıĢtır. Cam seranın yatırım maliyetinin yüksekliği ve yöre ekolojik koĢullarının uygun olusu üreticiyi plastik seracılığa yöneltmiĢtir. Menderes, Menemen, Torbalı ve Seferihisar en fazla örtü altı sebze yetiĢtiriciliğinin yapıldığı ilçelerdir. Örtü altı çiçek yetiĢtiriciliğinin son yıllarda getirisinin fazla olusu, örtü altı sebze tarımını olumsuz etkilemiĢtir. Hıyar: 2008 yılı örtü altı hıyar üretimi 108.784 ton, ekiliĢ alanı 4.75,5 dekardır. Domates: 2008 yılı örtü altı domates üretimi 21.738 ton, ekiliĢ alanı 747,4 dekardır. Marul: 2008 yılı örtü altı marul üretimi 8.634,95 ton göbekli, 2.816 ton kıvırcık ve 816 ton aysberg olmak üzere toplam 12.266,95 tondur. EkiliĢ alanları toplamı 2.257,3 da göbekli, 804 da kıvırcık ve 204 da aysberg olmak üzere 3.265,3 dekardır.

1.7.3.6.Süs Bitkileri Ġlde kesme çiçek, iç ve dıĢ mekan süs bitkileri üretimi 17 ilçe de örtü altı ve 14 ilçede açıkta süs bitkisi yetiĢtiriciliği yapılmaktadır. Ülkemiz süs bitkileri üretiminde Ġzmir 3. Sırada olup, üretimdeki payı %12,5‟dir. Örtü altı süs bitkileri üretiminde ise %29,6‟lık payla Antalya‟dan sonra ikinci sıradadır. Örtü altı süs bitkileri yetiĢtiriciliğinin en fazla yapıldığı ilçeler Menderes, Urla, Balçova ve Seferihisar‟dır. Açıkta süs bitkisi yetiĢtiriciliği ise Karaburun, Urla, Bayındır ve Torbalı ilçelerinde yoğunluk kazanmıĢtır. Kesme Çiçek Üretimi: Ġzmir ilinde gül, krizantem, gerbera ve lilium basta olmak üzere 17 kesme çiçek türü yetiĢtirilmektedir. 2008 yılında 1.685,2da alanda 229.522.000 adet karanfil,1.377da alanda 25.081.500 adet Nergis, 766da alanda 113.450.000 adet gül ve 364da alanda 28.307.000 adet Krizantem olmak üzere toplam 4.192,2da alanda 396.360.500 adet süs bitkisi üretimi gerçekleĢmiĢtir. Doğal Çiçek Soğanı Üretimi: Ġzmir ilinde 2008 yılında ilimizden ihracat yapan üç firmanın doğa ve üretim kotası 10.720.491 adet doğal çiçek soğanı olup, 6.233.033 adedi ihraç


edilmiĢtir. Üretim olarak adlandırılan çiçek soğanları Bornova, Menemen ve Urla ilçelerimizde firmalara ait alanlarda kültürel yollarla elde edilmektedir.

1.7.4.Organik Tarım Ġzmir‟de organik tarım alanlarının toplam tarım alanları içindeki oranı, hem Türkiye‟nin hem de Ege Bölgesi‟nin üzerindedir. Bu oran Türkiye‟de %0,54 ve Ege Bölgesi‟nde % 1,63 iken Ġzmir‟de %7,65‟tir. TÜĠK verilerine göre Ġzmir ilinde 2007 yılında 1.294 üretici tarafından 26.330 hektar alanda 19.058ton organik ürün elde edilmiĢtir. 2007 yılında organik tarım faaliyetleri kapsamında üretimi yapılan ürün sayısı 83‟tür. Bu değerler ülke düzeyinin, alan olarak % 19,5‟ine ve çiftçi olarak % 12,3‟üne karĢılık gelmektedir. TKB tarafından yetkilendirilen 13 organik tarım ve sertifikasyon kurulusunun 7‟si Ġzmir‟dedir. Ekolojik ürün isleme tesislerinin büyük kısmı Ġzmir‟dedir.

Harita:11:Ġllerdeki toplam organik üretim alanları (hektar) (2008 yılı verileri)

1.7.5.Yesil Alanlar 2008 yılı BüyükĢehir Belediyesi Tarım Park Bahçeler Daire BaĢkanlığının yaptığı ağaçlandırma alanları: 1.064.000m² 2008 yılı yeni yapılan yeĢil alan: 904.034m² ( 4.789.940 adet bitki)


2008 yılı BüyükĢehir Belediyesi Tarım Park Bahçeler Daire BaĢkanlığının bakmakla yükümlü olduğu yeĢil alan miktarı: 9.817.046m² Nüfus sayımına göre merkez ile 8 ilçenin nüfusu (Balçova, Bornova, Buca, Gaziemir, Güzelbahçe, KarĢıyaka, Konak, Narlıdere) 2.274.595 kiĢidir. 2008 yılı sonu itibariyle kiĢi basına düĢen yeĢil alan miktarı 6.30m² dir. 2006 yılı sonu itibariyle aynı kriterler baz alındığında kiĢi baĢına düĢen yeĢil alan miktarı 5.12 m2 dir. 2000 yılı nüfus sayımına göre merkez ile 9 ilçe bazında yapılan çalıĢmalarda 2005 yılı sonu itibariyle kiĢi baĢına düĢen yeĢil alan miktarı 4.3 m2 olarak verilmiĢtir. Ġl sınırları içerisinde, 460.000 m2'lik Kültür parkı sahası ve 3.001.270m2'lik park ve yeĢil alan bulunmaktadır. BüyükĢehir Belediyesi Ġmar Müdürlüğü 2004 yılı verilerine göre ilçe bazında yeĢil alanlar aĢağıdaki listede verildiği gibi planlanmıĢtır.

GRAFĠK:24:

1.8.TOPRAK 1.8.1.Toprak Yapısı ve Arazinin Kullanım Kabiliyetlerine Göre Dağılımı Kullanma Kabiliyeti Sınıflaması; toprağı korumak ve özelliklerine uygun olarak planlı ve dengeli bir Ģekilde kullanılmasını sağlamak amacıyla birden sekize kadar yapılan sınıflandırmadır. Toprak verimlilik durumları I. sınıftan VIII. sınıfa doğru azalmaktadır. Çayır, mera, yaylak, otlak, kıĢlak, zeytinlik ve orman sınırları dıĢında kalan, I., II., III., IV., V., VI. ve VII. sınıf araziler tarım arazileridir. I., II., III., IV. Sınıf araziler, toprak iĢlemeli tarıma elveriĢlidir. V., VI., ve VII. sınıf araziler toprak iĢlemeli tarıma elveriĢli olmamasına rağmen toprak muhafaza tedbirleri almak suretiyle tarım yapılabilir. VIII. sınıf araziler ise tarıma elveriĢli olmayan araziler yani tarım dıĢı arazilerdir. ĠĢlemeli tarıma uygun ve kısıtlı


uygun olan tarım topraklarının (I., II., III., ve IV. sınıf) amaç dıĢı kullanılmasından dolayı, iĢlemeli tarıma uygun olmayan mera alanlarının bozularak tarıma açılması, bu alanlarda toprak erozyonunun boyutlarını artırmıĢtır. TR3 Ege Bölgesinde toprak iĢlemeli tarıma elveriĢli arazi varlığı (I., II., III.,IV. Sınıf) en fazla Afyonkarahisar‟da olup, en azı ise Muğla ilindedir. TR3 Ege Bölgesinde toplam arazi varlığı içerisinde oran olarak en fazla toprak iĢlemeli arazi varlığına sahip il Afyonkarahisar (%38,25) olup, en azı ise Aydın‟dır (%13,22). Ege Bölgesinde bu oran %26.24‟tür. Toprak iĢlemeli tarıma elveriĢli arazi varlığı olarak TR3 Ege Bölgesinin Türkiye‟ye oranı ise %10,36‟ dır. Ġzmir ilinin topraklarının büyük bölümü kalkersiz kahverengi topraklar sınıfına girmektedir. Alanı geniĢ olan diğer topraklar, kalkersiz kahverengi orman toprakları ile kırmızı Akdeniz topraklarıdır. Akarsu havzalarının düz bölümlerini oluĢturan alüvyonel araziler geniĢ bir alanı kapsamaktadır. Geriye kalan topraklar ise kahverengi orman toprakları, kırmızı Akdeniz toprakları, rendzina toprakları ve organik topraklarıdır.


ALAN(HA) PAYI (%) 400,000

350,000

300,000

250,000

200,000

150,000 ALAN(HA) PAYI (%) 100,000

50,000

0

Grafik:25


Arazi Dağılımı (ha) 700 600 500 400 Arazi Dağılımı (ha)

300 200 100 0 1

2

3

4

5

6

7

8

Grafik:26

1.9.SU Ġzmir‟de yıllık kullanılabilir su potansiyeli 2 milyar 564 milyon m3‟dür.KiĢi baĢına düĢen yıllık kullanılabilir su potansiyeli ortalama 614 m3 olup Türkiye ortalamasından %63 daha azdır. Dünya genelinde bilinen su yeterlilik ölçeğine göre kiĢi baĢına düĢen su miktarı 2.000m3 olmalıdır. Bu sayıdan az olan yerler su azlığı yaĢamakta,kiĢi baĢına 1.000m3‟ten az su düĢen alanlar ise su fakiri olarak değerlendirilmektedir.Ġzmir ili su fakiri olarak görülmektedir. Ġzmir ili yüzeysel su potansiyelinin %46‟sı Küçük menderes havzasında,%29‟u bakırçay havzasında,%6‟sı Gediz havzasındandır. Ġzmir ilindeki toplam su kullanımının %90‟ını oluĢturan yer altı sularının %32,5‟u içme ve kullanma suyu amaçlı,%51‟i ise sulama ve endüstriyel amaçlarla kullanılmaktadır. Ġzmir ilindeki toplam su kullanımının ise yaklaĢık %70‟i tarımsal amaçlı,%15‟i ise endüstriyel amaçlı kullanımlardan oluĢmaktadır. Ġzmir‟de su tüketiminin büyük bir oranının sulama amaçlı kullanıldığı görülmektedir. %90 kullanım oranına sahip yer altı sularının Ġzmir için önemi büyüktür.Bunun yanında yüzeysel su kaynaklarının büyük bir oranını oluĢturan havzalarda Ġzmir‟in önemli su kaynaklarındandır.Ġçme suyu ihtiyacının %40‟ı barajlardan%60‟ı ise 94 adet derin kuyudan karĢılanmaktadır.


1.9.1.BARAJLAR

Yıllık Ortalama YağıĢ Miktarı : 685 mm Ortalama AkıĢ Verimi : 5 l / s / km2 Ortalama AkıĢ / YağıĢ oranı : % 23 Ġzmir ilinde 9 tane baraj bulunmaktadır. Bunlar; Beydağ barajı, Kestel barajı, Güzelhisar barajı,Seferihisar barajı,Alaçatı barajı,Balçova barajı,Kavakdere barajı,Tahtalı barajı‟dır.

BARAJ REZERVUAR YÜZEYLERİ 2% 7%

6% 6%

BEYDAĞ BARAJI

1%

KESTEL BARAJI BALÇOVA BARAJI 12%

GÜZELHİSAR BARAJI 1%

5%

ÜRKMEZ BARAJI SEFERİHİSAR BARAJI TAHTALI BARAJI

60%

ALAÇATI BARAJI KAVAKDERE BARAJI

Grafik:27


BARAJ ADI

ĠLĠ

AMACI

1

Beydağ

ĠZMĠR

SULAMA

2

Kestel

ĠZMĠR

SULAMA

3

Balçova

ĠZMĠR

ĠÇME

4

Güzelhisar

ĠZMĠR

SANAYĠ

5

Ürkmez

ĠZMĠR

SULAMA+ĠÇME

6

Seferihisar

ĠZMĠR

SULAMA

7

Tahtalı

ĠZMĠR

ĠÇME

8

Alaçatı

ĠZMĠR

ĠÇME

9

Kavakdere

ĠZMĠR

SULAMA

SIRA NO

GRAFĠK:28


GRAFĠK:29:

1.9.2.AKARSULAR TR31 Alt Bölgenin baĢlıca akarsuları, Gediz , Bakırçay ve Küçük Menderes akarsularıdır . Bu akarsulardan Gediz nehri Menemen‟in kuzeyinden geçerek Foça yakınlarındaki Ġzmir Körfezinden Ege Denizine dökülmektedir. Bakırçay alt bölgenin kuzey bölümünden geçerek Dikili ile Aliağa arasında bulunan Çandarlı Körfezinden Ege Denizine dökülmektedir. Küçük Menderes ise Alt bölgenin güneyinden geçerek Selçuk yakınlarından yine Ege Denizine dökülmektedir. Bölgenin baĢlıca akarsuları çöküntü ovalarını geçerek Ege Denizine dökülen Bakırçay, Gediz, K. ve B. Menderes akarsularıdır. Ġzmir il topraklarında Küçük Menderes, Gediz ve Bakırçay havzaları bulunmaktadır. Bunlardan Küçük Menderes Havzası KirazÖdemiĢ-Bayındır-Tire-Torbalı-Selçuk-Seferihisar-Ġzmir Merkezi-Urla-ÇeĢme ve Karaburun yörelerini kaplamaktadır. Bu bölgede havzanın en önemli akarsuyu olan Küçük Menderes bulunmaktadır. Ġzmir‟in Menemen ve Foça ilçeleri ile KemalpaĢa yöresini tümü ile kaplayan Gediz Havzası Türkiye‟nin en büyük havzaları arasındadır. Bu havzanın en önemli akarsuyu da Gediz Nehri‟dir. ĠZMĠR ĠLĠNDEKĠ AKARSULARIN KOLLARI  Bakırçay Tasvra Çayı  Pirinçci Çayı Gediz  Eğri Dere Küçükmenderes  Karacaali Çayı Ketsel


 Güzelhisar Çayı MenteĢe  Koca Dere Değirmendere  Ürkmez Çayı Uladı Çayı  Kavak Dere Ergenli Çayı  Tahtalı Çayı Burgaz Çayı  Çamlı Çayı AktaĢ Çayı  Seferihisar Rahmanlar Çayı  Yassıdere Uluç Çayı  Balçova Deresi Birgi Çayı  Nif Çayı Sırımlı Dere  Çiçekli Çayı Gelinboz Dere  Armutlu Deresi Kiraz Çayı  Sofular Deresi Sulu Dere  Hırsız Dere Kargı Dere 1.9.3.GÖL VE GÖLETLER Ġzmir ilinde doğal göl bulunmamaktadır. Alt bölgede yer alan Tahtalı Baraj Gölü 23,5 Km2 ve Güzelhisar Baraj Gölü ise 5,8 km2 büyüklüğündedir Göller Ġzmir'de yer alan önemli göller Gölcük, Belevi Gölü, Çakalboğaz Gölleri (Küçük Menderes Deltası) ve Karagöl‟dür.Gölcük, Ödemis'in kuzeyinde Bozdağlar'ın en yüksek noktasının batısında bulunur. Dağ sıralarının genel doğrultusunda güneyden kuzeye doğru uzanan küçük bir çöküntü çukuru içine yerlesmistir. Gölcük'ün olusumunda etraftan gelen sellerin bıraktıkları alüvyon birikintisinin de rolü olmustur. Derinliği, küçüklüğüne göre fazladır. Gölcük etrafından gelen sular ve özellikle dip kaynakları ile beslenir. Suları küçük bir dere ile kuzeye doğru akarak Gediz'e ulasır. Gölcük''ün suları tatlıdır. Belevi Gölü, Torbalı ile Selçuk arasında Küçükmenderes'in sol tarafında bulunmaktadır. Sığ bir göldür.Çakalboğaz Gölleri, Küçükmenderes'in Selçuk'tan 5-6 km. ilerilere kadar doldurduğu körfezde meydana gelmis olan ovanın kuzey kenarında bulunurlar. Eski körfezin kalıntısıdırlar. Karagöl, Yamanlar Dağı üzerindedir. Tektonik kökenli bir kayma sonucu olusan çukurlukta sekillenmistir. Etrafı çam ormanları ile kaplıdır.


GRAFĠK:30

Gölcük Gölü; Ödemis'in kuzeyinde Bozdağlar'ın en yüksek noktasının batısında bulunan “Gölcük gölü, deniz seviyesinden 1050 m yüksekliktedir. Tektonik orijinli olan bu gölün etrafını metamorfik kayaçlardan olusan dağlar çevrelemistir. Göl genellikle sonbahar, kıs ve ilkbaharda yağmur ve kar suları ile beslenmektedir. Yaz aylarında gölden yapılan asırı sulamanın bir sonucu olarak, göl alanı önemli derecede daralmaktadır. Genellikle hakim rüzgarların bu bölgede devamlı olması nedeniyle, göl suyu çoğunlukla sirkülasyon halinde olup, ılıman ve üçüncü derecede polimiktik bir göl tipi özelliği göstermektedir.” Ödemis ilçe merkezinden 18 km uzaklıkta, Gölcük (Zeytinlik) Belediyesi sınırları içinde bulunan Gölcük Gölü, 1. Derece Doğal Sit Alanı olarak tescil edilerek koruma altına alınmıs yerlerdendir. Gölcük Gölü, Çevre ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü‟nce “Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alan” (Potansiyel Ramsar Alanı) olarak belirlenmis yerler arasında sayılmaktadır.


Karagöl; Ġzmir merkeze en yakın konumda bulunan doğal göl olan Karagöl,KarĢıyaka ilçe merkezinin kuzeyinde, Yamanlar Dağı üzerinde bulunmaktadır. Tektonik kökenli bir kayma sonucu olusan çukurlukta ĢekillenmiĢ olan Karagöl‟ün çevresi çam ormanları ile kaplıdır. Gölün bulunduğu alan Karsıyaka ilçe merkezine 27 km uzaklıktadır. 810 metre rakımda yer alan Gölün yüzeyi yaklasık 35.000 m2 ‟dir. Gölün çevresi uzun yıllardan bu yana rekreatif amaçlarla kullanılmaktadır. Belevi Gölü; Selçuk ilçesinin Belevi beldesinde, Ġzmir-Aydın otoyolunun ve Belevi beldesinin kuzeydoğu kesiminde bulunan Belevi Gölü‟nün, güney batısından otoyol ve Belevi‟nden Tire ilçe merkezine bağlantıyı sağlayan karayolu geçmektedir. Göl, oldukça sığ olup, yaz aylarında suların azalması nedeniyle kısmen tarım amaçlı olarak kullanılmıĢtır. Göl alanı ve çevresine iliskin günümüze dek alınmıĢ bir koruma kararı bulunmamaktadır. Gebekirse ve Çakal Gölleri; Selçuk ilçesinde, Küçükmenderes'in doldurduğu körfezde olusmus ovanın kuzey sınırında bulunmaktadır. Küçükmenderes‟in delta olusumundan önce var olan eski körfezin kalıntısı olan ve birbirine yakın iki gölden batıda bulunanın adı Gebekirse Gölü, doğuda yer alanın adı ise Çakal Gölü‟dür. Alüvyal ovada yer alan göllerden suyu tatlı olan Çakal Gölü, 74 hektar büyüklüğünde ve 4 metre derinliğindedir. Gebekirse Gölü‟nün suyu az tuzlu, büyüklüğü 75 hektar ve derinliği 5 metredir. Foto:Çakal Gölü ve Gebekirse Gölleri21 Göllerin çevresindeki alanlar 1. Derece Doğal Sit olarak koruma altına alınmıstır. Göllerin de içinde yer aldığı Küçükmenderes Deltası, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü‟nce “Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alan” (Potansiyel Ramsar Alanı) olarak belirlenmis yerler arasında sayılmaktadır. 3.4.1.2.2. Göletler Ġzmir il sınırları içinde farklı kurumlar tarafından yapılmıĢ içmesuyu, sulama ve hayvancılık amaçlı göletler bulunmaktadır. Ġzmir il sınırları içinde DSĐ tarafından yapılan iki sulama göleti 2007 yılında tamamlanarak isletmeye açılmıĢtır. Bu göletlerden ilki Karaburun Ġlçesi‟nde, Mordoğan Göleti, diğeri ise Menderes Ġlçesi‟nde, Ataköy Göleti‟dir. DSĐ


tarafından yapılarak isletmeye açılan bu göletlerin dıĢında, DSĐ dıĢındaki kurum ve kuruluĢlarca yapılmıĢ olan diğer göletler aĢağıdaki tabloda gösterilmiĢtir. Göletler küçük çaplı sulama ve hayvancılıkta içme suyu amacıyla kullanılmaktadır.

GRAFĠK:31: Ġsletmede olan :

414 hm3/yıl

Menemen Yeraltısuyu :

25 hm3/yıl (1976)

Halkapınar kaynakları :

45 hm3/yıl (1972)

Göksu kaynakları (Manisa) :

63 hm3/yıl (1988)

Balçova barajı :

12 hm3/yıl (1983)

Sarıkız kaynakları (Manisa) :

45 hm3/yıl (1990)

Ġzmir Yakın Çevre Kaynakları :

19 hm3/yıl

Tahtalı barajı :

128 hm3/yıl (2001)

Alaçatı barajı :

3 hm3/yıl (2001)

Güzelhisar barajı :

73 hm3/yıl

Mordoğan göleti :

1 hm3/yıl

Ġl toplamı :

695 hm3/yıl

1.9.4.SULAMA PROJELERĠ 1 141 696 hektarlık tarım arazisi potansiyeli içinde DSĠ tarafından etüd edilen sulamaya elveriĢli arazi miktarı 382 776 hektar ve bunun da ekonomik olarak sulanabilir miktarı yeraltı sulamaları dahil 261 525 hektar civarındadır. 12 085 hektarı yeraltı sulamaları olmak üzere 158 745 hektarlık bölümü (% 61) sulanmaktadır. 44 173 hektarlık bölümü (% 17 ) ise yatırım programlarına girmiĢtir. 13 322 hektarlık bölümün

(% 5) inĢaatları sürdürülmektedir.


Geride kalan 45 285 hektarlık alanın 32 264 hektarlık (% 12) bölümün ön inceleme -master planı, 10 040 hektarlık (% 4) bölümün planlaması, 2 981 hektarlık (% 1) bölümün kesin projeleri tamamlanmıĢtır. 1.9.5.HĠDROLĠK POTANSĠYEL Ege bölgesi, su potansiyelini Kuzey Ege Havzasının Bakırçay bölümü, Gediz havzası, Küçük Menderes havzası, Büyük Menderes havzasının doğu bölümü oluĢturmaktadır. 30 582 km2 'lik hizmet alanının 15 123 km2 'si Gediz, 4 488 km2'si Kuzey Ege, 7 186 km2 'si Küçük Menderes ve 3 785 km2 'si Büyük Menderes Havzasında yer almaktadır. Bölgemizin yerüstü su potansiyeli 1,64 km3 / yıl Gediz, 0,94 km3 / yıl Kuzey Ege, 1,19 km3 / yıl Küçük Menderes ve 0,46 km3 / yıl Büyük Menderes havzasında olmak üzere toplam 4,23 km3 / yıl'dır ve 1,034 km3 / yıl emniyetli yeraltı suyu potansiyeli mevcuttur. 1.9.6.ENERJĠ PROJELERĠ Hidroelektrik potansiyel olarak Ege bölgesinin üretim kapasitesi 74 MW kurulu güçle yılda 207GWh enerjidir. Ülke geneline göre % 0,2 sini ifade eden bu miktardan halen 199 GWh / yıllık kısmı (% 96) üretilmektedir. Bunun 69 MW kurulu gücü Demirköprü HES'dedir ve yılda 192 GWh enerji üretilmektedir. Banaz Çayı üzerinde 0,7 MW kurulu gücünde yılda 6,6 GWh enerji üreten Banaz - Karahallı HES bulunmaktadır. Bölge Müdürlüğümüz çalıĢma programı kapsamında Manisa ili'nde ön incelemesi tamamlanan 4 MW kurulu gücü olan AfĢar II. HES projesi ile yılda 8 GWh enerji üretimi sağlanacaktır. 1.9.7.ĠÇME SUYU ĠÇME VE SANAYĠ SUYU PROJELERĠ Ġzmir BüyükĢehir alanının evsel ve endüstriyel su ihtiyaçlarını karĢılayacak projeleri ortaya koymak amacıyla Ġzmir Ġçmesuyu Projesi master plan raporu DSĠ tarafından 1971 yılında yapılmıĢtır. Bu proje kapsamında Manisa ili'nde Göksu ve Sarıkız Kaynakları Ģehre bağlanmıĢtır. Ġzmir ili'nde ise Tahtalı Barajı ve Arıtma tesisi tamamlanarak toplam 236 hm 3/ yıl su kullanıma sunulmuĢtur. Bu proje öncesinde DSĠ'nce gerçekleĢtirilen Halkapınar Kaynakları GeliĢtirilmesi, Menemen Yeraltı suyu, Balçova Barajı ve bazı yeraltı suyu kuyularından elde edilen 116 hm3/ yıl su ile birlikte Ġzmir kentine 352 hm3/ yıl su


sağlanmıĢtır. Petkim ile DSĠ arasındaki protokol çerçevesinde 1981 yılında iĢletmeye açılan Güzelhisar Barajı'ndan, 109 hm3/ yıl su sanayiye verilmektedir. 2001 yılında iĢletmeye açılan ÇeĢme Alaçatı (Kutlu AktaĢ) Barajı'ndan 2,7 hm3/ yıl su ÇeĢme ilçesi ve Alaçatı'ya tahsis edilmektedir. DSi ile Ġzmir Valiliği arasında iĢletme protokolü çalıĢmaları devam etmektedir. 1981 yılında iĢletmeye açılan SeviĢler Barajı'ndan 20 hm3/yıl su çekilerek Soma Termik Santrali'ne iletilmektedir. TEK tarafından yapılan ve SÜZER Soma Termik Üretim Ltd. ġti. tarafından iĢletilen isale hattı ve pompa istasyonu ile su termik santrale iletilmektedir. Halen uygulama programında bulunan Ġzmir Ġçmesuyu II. Merhale Projesi kapsamında Manisa ili'nde inĢaatı davam eden Gördes Barajı'ndan Ġzmir'e 58,6 hm3/ yıl içme ve kullanma suyu verilmesi öngörülmüĢtür. Proje kapsamında 114 km uzunluğunda boru hattı, 365 000 m3/gün kapasiteli arıtma tesisi ve pompa istasyonu bulunmaktadır. Bu tesislerin kati proje çalıĢmaları tamamlanarak 1 Mayıs 2007 tarihinde DSĠ Genel Müdürlüğü‟nce onaylanmıĢtır. Projenin Gördes Barajı'ndan sonraki kademesi olan Manisa ili'ndeki Çağlayan Barajı'ndan 45 hm3/ yıl, BaĢlamıĢ Barajı'ndan 42 hm3/ yıl suyun Ġzmir kentine verilmesi planlanmıĢtır. Proje tamamlandığında Ġzmir ili'ne toplam olarak 145,6 hm3 / yıl su sağlanmıĢ olacaktır. UĢak Ģehir merkezinin içme ve kullanma suyu ihtiyaçlarının karĢılanması amacıyla 2004 yılında UĢak Ġçmesuyu Planlama Mühendislik Hizmetleri iĢi ihale edilmiĢtir. Ġhale kapsamında Küçükler Barajı'ndan UĢak'a su verecek arıtma ve isale tesislerinin tatbikat projeleri de bulunmaktadır. UĢak projeleri uygulamaya geçinceye kadar Küçükler Barajı'ndan yılda 6,4 hm3 su verilmesi için 3 661 m'lik içmesuyu isale hattı 2005 yılında tamamlanmıĢtır. Arıtma tesisi inĢaatı devam etmekte olup, 2008 yılında tamamlanacaktır.3 milyon 796 bin kiĢi nüfusu ve binde 15 nüfus artıĢ oranı ile Ġzmir batı Anadolu‟nun en hızlı büyüyen kenti durumundadır. Bu hızlı büyüme ile birlikte içme suyu ihtiyaçları da büyük bir hızla artmıĢ ve merkezde yer alan nüfusun 2009 yılındaki günlük ortalama toplam su tüketimi 505.427 m3 olarak gerçekleĢmiĢtir. Ġzmir‟e su sağlayan kaynakların 2009 yılı verilerine göre %63‟ü yeraltısuyu kaynaklarıdır. Bu kaynaklar içinde, kentsel alan içinde yer alan ve 1897 yılından beri 113 yıldır kente su sağlayan Halkapınar kaynakları, kent içinde olması ve 45 milyon m3/yıl potansiyeli ile en önemli kaynaktır. Potansiyeli daha yüksek olan ancak Manisa ili Muradiye beldesinde yer alan Göksu kaynakları 63 milyon m3/yıl, yine Manisa ilinde Saruhanlı ilçesi Nuriye beldesinde bulunan Sarıkız kaynakları da 45 milyon m3/yıl potansiyelleri ile Ġzmir‟e su sağlayan diğer yeraltısuyu kaynaklarıdır. Göksu kaynakları 1988, Sarıkız kaynakları da 1990 yılında kente bağlanmıĢtır. Menemen ilçe merkezi ve ÇavuĢköy‟deki kuyular 1976 yılında Ġzmir‟e bağlanmıĢ olup,


toplam 25 milyon m3/yıl potansiyel ile Ġzmir‟in su kaynakları içinde önemli bir paya sahiptir. Halen iĢletmede olan ancak sistemin bütünü içinde çok küçük bir paya sahip olan PınarbaĢı ve Buca‟da bulunan yeraltısuyu kuyuları da yeraltısuyundan su sağlayan sistemin en küçük parçasıdırlar. Ġzmir‟in su sağlayan sistem içinde yüzeysel su kaynaklarının payı 2009 yılı verilerine göre %37‟dir. En önemli yüzeysel su kaynağı Tahtalı barajıdır. 1997 yılından beri Ġzmir‟e su veren Tahtalı barajının projesindeki ortalama potansiyeli 128 milyon m3/yıl „dır. Ġkinci yüzeysel su kaynağı 1984 yılından beri devrede olan Balçova barajı olup, projesindeki ortalama potansiyeli 12 milyon m3/yıl olarak belirlenmiĢtir. Tahtalı ve Balçova barajları tamamen içme suyu amaçlı olmalarına karĢın, Ġzmir BüyükĢehir alanı içinde Seferihisar ilçesi sınırlarında yer alan, Ürkmez ve Payamlı‟ya su veren Ürkmez barajı hem içme suyuna hem de sulamaya su veren iki amaçlı bir barajdır. Ürkmez barajındaki yıllık içme suyu tahsisi 780 000 m3 olarak belirlenmiĢtir. Aliağa ilçe merkezine devamlı, Ġzmir kent merkezine ise zaman zaman su veren Aliağa ilçesindeki Güzelhisar barajı Ġzmir‟in yüzeysel su kaynakları içindeki son paydaĢtır. Güzelhisar barajından Aliağa‟ya içme suyu tahsisi (70 litre/s) 2,2 milyon m3/yıl olarak belirlenmiĢtir. Güzelhisar barajından Ġzmir‟e içme suyu amacıyla herhangi bir tahsis bulunmamakla beraber, zaman zaman karĢılıklı anlaĢma yolu ile Ġzmir‟e değiĢken miktarlarda içme suyu alınmaktadır.

Ġçme Suyu Kaynakları ve Barajlar Ġzmir ili sınırları içinde kullanılan içme suyu kaynakları; - Alaçatı Barajı - Balçova Barajı -Tahtalı Barajı - Halkapınar Kuyuları - Menemen ve Çavusköy Kuyuları - Pınarbası Kuyuları - Buca Kuyuları

Yüzölçümü

3 058 200 ha

Tarıma elveriĢli arazi

1 141 696 ha


Sulanabilir arazi

767 244 ha

DSĠ Yerüstü Sulamaları

249 440 ha

Planlama projelendirme aĢaması

45 285 ha

Yatırım programı aĢaması

57 495 ha

ĠĢletme aĢaması DSĠ Yer altı Sulamaları

146 660 ha 12 085 ha

SU KAYNAKLARI Yıllık ortalama yağıĢ Toplam su potansiyeli

626 mm 5 264 hm 3 / yıl

Yerüstü suyu

4 230 hm 3 / yıl

Yer altı suyu

1 034 hm 3 / yıl

HĠDROELEKTRĠK ENERJĠ Toplam enerji potansiyeli Planlama projelendirme aĢaması Yatırım programı aĢaması ĠĢletme aĢaması Tablo:3

Toplam su potansiyeli : 2,564 km3/yıl Yerüstüsuyu potansiyeli : 2,07 km3/yıl Gediz Nehri : 0,13 km3/yıl Kuzey Ege suları : 0,75 km3/yıl Küçük Menderes Nehri : 1,19 km3/yıl Doğal göl yüzeyleri : 372 ha Gölcük : 81 ha Karagöl : 2 ha

74 MW % 100 - 207 GWh/yıl % 100 4 MW % 5 - 8 GWh/yıl % 4 70 MW % 94 - 199 GWh/yıl % 96


Belevi Gölü : 140 ha Gebekirse Gölü : 75 ha Barutçu (Akgöl) Gölü : 74 ha Gölet rezervuar yüzeyleri : 158 ha Ataköy göleti : 20 ha Balabandere göleti(KHGM) : 24 ha Dokuz Eylül göleti (KHGM) : 6 ha Mordoğan göleti : 18 ha Sandıdere göleti (KHGM) : 11 ha Ulamıs göleti (KHGM) : 14 ha Dikili Deliktas Göleti (KHGM): 23 ha Karaburun Parlak Göleti (KHGM) 14 ha Seferihisar Payamlı Göleti(KHGM) 9 ha Bergama Göçbeyli Göleti (KHGM) 19 ha Akarsu yüzeyleri : 861 ha Bakırçay nehri : 200 ha Gediz nehri : 421 ha Küçük Menderes nehri : 240 ha Toplam su yüzeyi : 5 079 ha Yeraltısuyu ( kaynaklar dahil ): 0,494 km3/yıl 1.9.8.YERALTI SULARI Bölgenin sınırları içindeki alanların saptanmıĢ emniyetli yeraltısuyu rezerv miktarı 663 hm3 /yıl' dır. Kaynaklarla beraber bu değer 1034 hm3 /yıl' a ulaĢmaktadır. Bunun illere göre dağılımı Ġzmir 494 hm3/yıl, Manisa 443 hm3/yıl ve UĢak 97 hm3 /yıl' dır.

2.ÇEVRESEL KAYNAKLAR 2.1. DOĞAL KAYNAKLAR 2.1.1.DOĞAL KAYNAK DEĞERLERĠ 2.1.1.1. Ġzmir Ġlinde Doğal Kaynak Değerleri Ġzmir ilinde var olan doğal kaynak değerlerine bakıldığında, bir bölümünde sulak alan niteliği de buluna kıyı alanları öne çıkmaktadır. Kıyı alanlarının dıĢında var olan sulak alanlar da il


sınırları içindeki doğal kaynak değerlerdendir. Kıyı alanları ve sulak alanların yanı sıra, özellikle Bozdağ, Spil Dağı, Nif Dağı gibi yüksek dağlık kesimlerde bulunan orman alanları da sahip oldukları nitelikleriyle doğal kaynak değerleri olarak öne çıkmaktadır. Kıyı alanlarından özellikle Foça ve Karaburun Yarımadası kıyılarını içeren bölümleri, Akdeniz Foku‟nun yaĢam alanı olarak öne çıkarken, Ramsar alanı olan Gediz Deltası‟nın yanı sıra kuzeyde Bakırçay Deltası, güneyde Küçükmenderes Deltası sulak alanlar arasında doğal kaynak değeri olarak öne çıkmaktadır. Bu geniĢ delta alanları dıĢında, Aliağa‟da Güzelhisar Çayı Deltası, Selçuk Gebekirse ve Çakal Gölü, Belevi Gölü, ÖdemiĢ Gölcük Gölü ve Alaçatı kıyıları da sulak alan niteliği ile doğal kaynak değeri olarak önemli alanlardır. Çesme-Alaçatı, Zeytineli kıyıları, Selçuk Pamucak kıyılarında var olan kumul alanlar ve kıyı oluĢumları da dikkate alınması gereken doğal kaynak değerlerindendir. Bu alanların yanı sıra, büyük bölümü doğal sit kararlarıyla koruma altına alınmıĢ kıyı alanları da doğal kaynak değeri olarak korunması gereken alanlar arasında yer almaktadır. Bunlar arasında Dikili-Çandarlı arası kıyılar, Foça-Yenifoça arasındaki kıyılar ve ÇeĢme-Seferihisar arasında kalan kıyı bölümleri dikkat çekici alanlardır.

2.1.2.ENERJĠ KAYNAKLARI „Yenilenebilir Enerji‟ olarak da ifade edilen „Doğal Enerji Kaynakları‟, canlıların ve dünyanın yaĢam haklarına saygılı olması nedeniyle de evrensel bir kimlik kazanmaktadır. Yenilenebilir enerji, "doğanın kendi evrimi içinde, bir sonraki gün aynen mevcut olabilen enerji kaynağı" olarak tanımlanıyor. Bugün yaygın olarak kullanılan fosil yakıtlar, yakılınca biten ve yenilenmeyen enerji kaynaklarıdır. Oysa hidrolik (su), güneĢ, rüzgâr ve jeotermal gibi doğal kaynaklar yenilenebilir olmalarının yanı sıra temiz enerji kaynakları olarak karĢımıza çıkmaktadır. 2.2.1.GüneĢ Enerjisi Potansiyeli Türkiye, coğrafi konumu nedeniyle sahip olduğu güneĢ enerjisi potansiyeli açısından birçok ülkeye göre Ģanslı durumdadır. Devlet Meteoroloji ĠĢleri Genel Müdürlüğünde (DMĠ) mevcut bulunan 1966-1982 yıllarında ölçülen güneĢlenme süresi ve ıĢınım Ģiddeti verilerinden yararlanarak EĠE tarafından yapılan çalıĢmaya göre Türkiye'nin ortalama yıllık toplam güneĢlenme süresi 2640 saat (günlük toplam 7,2 saat), ortalama toplam ıĢınım Ģiddeti 1311 kWh/m²-yıl (günlük toplam 3,6 kWh/m²) olduğu tespit edilmiĢtir. Ancak, bu değerlerin, Türkiye‟nin gerçek potansiyelinden daha az olduğu, daha sonra yapılan çalıĢmalar ile


anlaĢılmıĢtır. 1992 yılından bu yana EĠE ve DMĠ, güneĢ enerjisi değerlerinin daha sağlıklı olarak ölçülmesi amacıyla enerji amaçlı güneĢ enerjisi ölçümleri almaktadırlar. Devam etmekte olan ölçüm çalıĢmalarının sonucunda, Türkiye güneĢ enerjisi potansiyelinin eski değerlerden %20-25 daha fazla çıkması beklenmektedir. Türkiye'nin en fazla güneĢ enerjisi alan bölgesi Güney Doğu Anadolu Bölgesi olup, bunu Akdeniz Bölgesi ve daha sonra Ege Bölgesi izlemektedir ( www.eie.gov.tr ). Bölgeler

Toplam GüneĢ Enerjisi

GüneĢlenme Süresi

(Kwh/M2-Yıl)

(Saat/Yıl)

G. Doğu Anadolu

1460

2993

Akdeniz

1390

2956

Doğu Anadolu

1365

2664

Ġç Anadolu

1314

2628

Ege

1304

2738

Marmara

1168

2409

Karadeniz

1120

1971

Tablo:4:Türkiye‟nin Yıllık Toplam GüneĢ Enerjisi Potansiyelinin Bölgelere Göre Dağılımı ( EĠE Genel Müdürlüğü)

Ege

Gün

GüneĢlenme Süresi

Bölgesi

eĢli

Ra

Günlük

Ra

Günlük

Ġlleri

Gün

sat

Ort.

sat

Ort.

Sayı

GüneĢle

GüneĢle

res

nme

res

nme

i

Süresi

i

ġiddeti

(Y

(Saat,

(Y

(cal/cm

ıl)

Dakika)

ıl)

2, dak.)

30

7 saat,

30

382.71

26

382.84

30

303,41

Ġzmir

157, 2

GüneĢlenme ġiddeti

55 dakika

Aydın

197,

30

7

7 saat, 37 dakika

Denizli

158,

30

7 saat,


7

24 dakika

Muğla

177,

30

2

7 saat,

30

337,04

-

-

30

376,17

30

346,44

22

316,40

22 dakika

Manisa

152,

30

5

6 saat, 54 dakika

Afyonkar ahisar

113,

30

6

6 saat, 39 dakika

Kütahya

99,4

30

5 saat, 48 dakika

UĢak

156, 4

30

7 saat, 33 dakika

Tablo:5:Ege Bölgesi GüneĢlenme Gün Sayısı, GüneĢlenme Süresi ve GüneĢlenme ġiddeti ( Meteoroloji ĠĢleri Genel Müdürlüğü)

Ege Bölgesinde en fazla güneĢli gün sayısına sahip il 197,7 gün ile Aydın‟dır. Aydın ilinden sonra 177,2 gün ile Muğla ili gelmektedir. Yine Bölge illeri günlük ortalama güneĢlenme süresi bakımından Ġzmir Ġli 7 saat 55 dakika ile en fazla güneĢlenme süresine sahip ildir. Ġzmir ilinin ardından 7 saat, 37 dakika ile Aydın ili gelmektedir. GüneĢlenme Ģiddeti bakımından da bölge illeri günlük ortalama güneĢlenme Ģiddeti bakımından en yüksek değere sahip il 382.84 değeri ile Aydın dır. Aydın‟ı 382,71 ile Ġzmir ili izlemektedir. Ġzmir ili ülkemizde önemli güneĢ enerjisi potansiyelini barındırıyor.Ġzmir iline gelen güneĢ enerjisi Türkiye ortalamasının üstündedir. Ancak bu potansiyel Ġzmir ilinde güneĢ enerjisinden sadece konutlarda günlük sıcak su ihtiyaçlarını karĢılamak amacıyla yararlanılmaktadır. 2.2.2. Kömür


Ġzmir‟de TaĢkömürü bulunmamaktadır. Ancak Ġzmir'de Linyit sahaları; Cumaovası, Tire, Torbalı, Bergama-Çalan, Bergama–Ürkütler‟dir. Sadece Tire Linyitleri özel sektör tarafından iĢletilmektedir.

2.2.3. Petrol Ġzmir Ġli sınırları içerisinde petrol rezervi bulunmamaktadır. Türkiye Petrol Rafineleri A.ġ. Ġzmir ili Aliağa sınırları içerisinde bulunmaktadır. Rafineri yıllık 10.000.000 ton ham petrol iĢleme kapasiteli olup atıksu arıtma tesisleri arıtma tesisleri bu kapasiteye uygun olarak dizayn edilmiĢtir.

2.2.4.Jeotermal Sahalar Ġzmir Ġli sınırları içerisindeki Jeotermal sahalar genel olarak aĢağıda belirtilmiĢ olan 8 bölgede yer almaktadır. 

Aliağa Jeotermal Sahası

Balçova Jeotermal Sahası

Bayındır Jeotermal Sahası

Bergama Jeotermal Sahası

ÇeĢme Jeotermal Sahası

Urla-Gülbahçe Jeotermal Sahası

Dikili-Kaynarca Jeotermal Sahası

Seferihisar Jeotermal Sahası

2.2.4.1.Aliağa Jeotermal Sahası Ġzmir Ġli'nin kuzeyinde yaklaĢık olarak 650 km.'lik bir alan kaplamaktadır.

2.2.4.2.Balçova Jeotermal Sahası 1973-1990 yıllarında aralıklı olarak jeoloji (1/25.000) jeofizik ve sondaj çalıĢmaları yapılmıĢtır. Sıcaklıkları 60-80 C0, 80-100 C0 ve 100 C0'nin üzerinde olmak üzere 3 jeotermal zon belirlenmiĢtir. Bu kuyulardan Balçova Termal Tesisleri ve Dokuz Eylül Üniversitesinin Tıp Fakültesi binaları ısıtma için yararlanılmaktadır. Jeoloji ve jeofizik çalıĢmalar 1.000-1.300 m. derinlikte 200C0 civarında jeotermal rezervuarın varlığına iĢaret etmektedir. 1963 'te keĢfedilen bu sahada bugüne kadar derinlikleri 46-250m arasında değiĢen 11 kuyudan elde


edilen sıcaklık değerleri 93-120 C0 arasında değiĢmektedir. Kuyulardan elde edilen toplam ısı üretimi 5.6x10 kcal/saat'tir.

2.2.4.3.Bayındır Jeotemal Sahası Bayındır kaplıcaları Bayındır Ergenli Köyü sınırları içerisinde bulunmaktadır. Kaplıca üç tarafı yüksek dağlarla çevrili bir vadi içerisindedir. Bayındır Ġlçesi‟ne 7 km.'lik asfaltla yolla bağlıdır.

2.2.5.4.ÇeĢme Jeotermel Sahası ÇeĢme jeotermal alanı Karaburun yarımadasının uç kısmında bulunmaktadır. Topan Ilıcası dıĢındakiler deniz kenarında olduklarından ölçülen sıcaklıklar deniz etkisi nedeni ile değiĢmektedir. Topan Ilıca 56 C0 sıcaklıkta bir kaynaktır.

2.2.4.5.Dikili-Kaynarca Jeotermal Sahası Ġzmir'in yaklaĢık 90 km. kuzeyinde bulunan bu sahada MTA'nın yapmıĢ olduğu çalıĢmalarla sahanın önemli bir jeotermal potansiyele sahip olduğu anlaĢılmıĢtır. 1989 yılında 1500 m. derinlikte açılan kuyuda tespit edilen rezervuar sıcaklığı 130 C0‟dir. 1973- 1977 yıllarında jeoloji, jeofizik çalıĢmaları yapılmıĢtır. 1986- 1987 yılarında Japonya‟da Türkiye iĢbirliği kapsamında Landsat, fotojeoloji, prospeksiyon, detay jeoloji, jeofizik ve sondaj çalıĢmaları(3adet toplam 1.083 m) yapılmıĢtır. 1989 yılında 1.500 m'lik derin sondaj yapılmıĢtır . Sahada 80 C' sıcaklıkta 4 sıcak su gölü saplanmıĢtır. Tüm kaynakların toplam debisi 200lt/saniyedir.

2.2.4.6.Seferihisar Jeotermal Sahası Ġzmir'in 40 km. kadar güneybatısında yer alır. Sahada 5 kuyu açılmıĢtır. Eldeki sonuçlar mevcut kuyuların 8.17x10 kcal/s termal enerji üretilebileceğini göstermiĢtir. Bu enerji miktarı ile 360 dönüm sera ısıtılması mümkün olacaktır.. Seferihisar Cumalı jeotermal alanı, Türkiye‟nin en büyük 10 jeotermal alanından biridir. Buradan üretilecek jeotermal su ortalama sıcaklığı 138 C, en soğuk havada kapasitede kullanılacak peak jeotermal su debisi 1,880 m/h'dir. Cumalı jeotermal enerjisi ile Türkiye'nin ve dünyanın en büyük jeotermal


ısıtma projesi uygulamaya konmuĢtur. 46 km.'lik taĢıma hattı tamamlanmadığında, Seferihisar, Narlıbahçe, Balçova ve Hatay'da 34.000 konutun ısıtma -soğutması ile Cumalı Balçova arasındaki 50.000 m2 'sinin ısıtması gerçekleĢtirilecektir. TaĢıma hattının döĢenmesine baĢlandığında projenin tamamlanması beklenmeden, ulaĢılan her yerleĢim bölgesinde konut ile seralarda ısıtma yapılacaktır.

2.2.5.Biyokütle Ġzmir Ġl sınırları içerisinde biyogaz enerjisi elde edilmesine yönelik, tavuk çiftlikleri ve besi damları yeterli miktarda bulunmaktadır. 1982-1985 yıları arasında Köy Hizmetleri Bölge Müdürlüğü tarafından Tire-Karateke, Menemen, Torbalı- Oğlananası yörelerinde biyogaz enerjisi elde edilmesine yönelik çalıĢmalar yapılmıĢtır. Biyogaz enerjisi elde edilmesine yönelik çalıĢmalar yapılmıĢtır.


2.2.6.Mineral Kaynaklar 2.2.6.1.Sanayi madenleri

Harita:8:ĠZMĠR ĠLĠ ENDÜSTRĠ HAM MADDESĠ HARĠTASI

2.2.6.2.Metalik Madenler


Harita:9:ĠZMĠR ĠLĠ METALĠK MADEN HARĠTASI

2.2.6.2.1.Altın Madeni Ġzmir Ġli‟nde 9 adet altın madeni yatağı bulunmaktadır.


2.2.6.2.1.1.KarĢıyaka-Altıntepe / Çilektepe Altın Sahası 1990 yılında 107,90 m'lik sondaj yapılmıĢtır. Altıntepe sektöründe 3.38 gr/ton altın tenörlü 157.250 ton görünür ve 42.8 gr/ton gümüĢ tenörlü 357.250 ton görünür+muhtemel, Çilektepe Sektöründe 1.3 gr/ton altın tenörlü 1.400.000 ton görünür+muhtemel rezerv saptanmıĢtır. 2.2.6.2.1.2. ÖdemiĢ-Geyikdağı Altın Yatağı Zeytinlik sahasında ortalama 10.7 gr/ton Au ( Altın ) tenörlü 13.028 ton gör+muh., Avradere sahasında 1 gr/ton Au tenörlü 19.717 ton gör +muh ., Geyikdağ sahasında 1.3 gr/ton Au tenörlü 1.050.000 tongör+muh. ve Boğazyayla sahasında da 1.2 gr/ton Au tenörlü 45.650 ton görünür , 214.000 ton muhtemel rezerv, Yedilertepe sahasında %1 tenörlü 19.717 ton muhtemel rezerv saptanmıĢtır. 2.2.6.2.1.3. ÖdemiĢ-Boğazyayla Altın Yatağı Sahada 0-2.5 gr/ton tenörlü, 214 164 ton muhtemel rezerv altın saptanmıĢtır. 2.2.6.2.1.4. ÖdemiĢ-Yediler Tepe Altın Yatağı Sahada 0-1.2 gr/ton tenörlü, 19 717 ton muhtemel rezerv altın saptanmıĢtır. 2.2.6.2.1.5. ÖdemiĢ-Zeytinlik/Ġncilipınar Altın Yatağı Sahada 0.8-27.5 gr/ton tenörlü, 13 028 ton muhtemel rezerv saptanmıĢtır. 2.2.6.2.1.6. ÖdemiĢ-Küre Altın Sahası 1.1 g/ton ile 8 g/ton arasında değiĢen tenörlü, 96400 ton muhtemel rezerv altın saptanmıĢtır.. 2.2.6.2.1.7. Merkez-Efemçukuru Köyü Altın Sahası 0.1 ile 2.6 g/ton arasında değiĢen Altın değerleri tespit edilmiĢtir. 2.2.6.2.1.8. Seferihisar-Gödence Köyü-Poyrazoğlu Tepe Altın Sahası Yarmalardan alınan oluk örnekleri ile karot örneklerinden 0.5 ile en fazla 7 g/ton arasında düzensiz altın değerleri elde edilmiĢtir.


2.2.6.2.1.9. Bergama-Ovacık Altın Yatağı Yatağın tenörü 10-11 gr/ton altın ve 18 gr/ton gümüĢtür. Yatağın görünür rezervi 1.743.000 tondur.

3. DEPREM 3.1.DĠRĠ FAYLAR Ġzmir ve çevresi neotektonik dönemde açılmalı tektonik rejimin egemen olduğu Batı Anadolu‟da yer alır. Ġzmir kent yerleĢimi söz konusu açılmalı tektonik rejimin ürünü olan Gediz grabeninin batı ucunda D-B uzanımlı tektonik bir oluğa yerleĢmiĢ aynı adlı körfezi çevreler. Ġzmir ve çevresi tarihsel dönemlerden bu yana yoğun deprem aktivitesine sahne olmuĢtur. Bu özelliğine karĢın Gediz grabeni dıĢında bölgede yoğun deprem aktivitesine kaynak oluĢturabilecek aktif fayların varlığı ve niteliği konusunda yeterince detay bulgular mevcut değildir. Türkiye Diri Fay Haritası‟nda

Cumaovası çizgiselliği, Gediz grabeni

batısındaki bazı faylar ve Menemen yöresindeki Dumanlıdağ fay zonu gösterilmiĢ, neotektonik ve bölgesel amaçlı yapılan bazı çalıĢmalarda da diri fay ve sismisite özellikleri belirtilmeksizin bazı faylar haritalanmıĢtır. AraĢtırma kapsamında Ġzmir kenti merkez olmak üzere yaklaĢık 50 km yarıçapındaki bir alanda diri fay haritalaması gerçekleĢtirilmiĢ ve bu alanda 13 adet diri fay tanımlanmıĢtır. Bu faylar hakkındaki proje kapsamında toplanılan bilgiler aĢağıda verilmiĢtir. 3.1.1.Güzelhisar Fayı Ġzmir‟in kuzeyinde Aliağa ilçesi ile Manisa‟nın Osmancalı beldesi arasında uzanır. Güzelhisar fayı Menemen kuzeyindeki KDGB uzanımındaki fay zonu içerisinde tanımlanmıĢtır. Bu çalıĢmada ise Türkiye Diri Fay Haritası‟nda adı geçen fay zonu biri birinden farklı nitelikteki fay sistemleri oluĢturması nedeniyle Güzelhisar fayı ve Menemen fay zonu olarak ikiye ayrılmıĢtır. Güzelhisar fayı yaklaĢık 25 km uzunluğundadır. Fay K70B genel doğrultuludur. Miyosen yaĢlı bir strato volkan olan Dumanlıdağ yükselimini morfolojik olarak kuzeyden sınırlandırır. Doğrultu atım morfolojisinin egemen olduğu fay esas olarak ana gövde ve her iki ucunda yer alan kuyruk bölümlerinden oluĢur. Kuzeybatı ucunda yaklaĢık 5 km uzunluğundaki kuyruk bölümü Güzelhisar köyü ile Aliağa ilçe merkezi arasında uzanır. Bu kesiminde fay Miyosen yaĢlı volkano sedimanterleri keser. Güzelhisar köyü yöresinde ise


volkano-tortullar ile Kuvaterner çökelleri arasında dokanak oluĢturmaktadır . Bu bölümünde genel

morfolojide

oluĢturduğu

çizgisellik

dıĢında

fayın

Kuvaterner

aktivitesine

yorumlanabilecek veri toplanamamıĢtır. 20 km uzunluğundaki doğu bölümü fayın ana gövdesini oluĢturur. Çıtak ve Avdal köyleri arasında uzanan bu bölümünde fay batı ucunda Miyosen yaĢlı volkano-sedimanterleri keser. Doğuya doğru ise Kretase yaĢlı Ġzmir fliĢi ile Miyosen yaĢlı çökeller arasında dokanak oluĢturur. Türkmenköy ile Büyüksümbüller arasında fay çok çizgisel gidiĢlidir. Genel morfolojisi doğrultu atımlı faylara özgü topografik bir yapı sunar. Güney blok morfolojik olarak yukarıdadır. Türkmen köyünün yaklaĢık 200 metre batısında açılmıĢ bir yarmada fay zonu yüzeylemektedir. Burada fay Miyosen yaĢlı volkanitler ile yine Miyosen yaĢlı kiltaĢı ve çamurtaĢından oluĢan çökeller arasında izlenir. YaklaĢık 20 metre geniĢliğindeki deformasyon zonu içerisinde izlenen fay düzlemlerindeki çizikler fayın sağ yönlü doğrultu atımlı olduğuna iĢaret eder. Fay boyunca ötelenmiĢ jeomorfolojik unsurlar belirgin değildir. Genel morfolojisi doğrultu atımın yanı sıra fayın kuzey bloğunun sistematik olarak aĢağıda olduğuna yorumlanmıĢtır. Bölgesel aktif tektonik çatı içerisinde değerlendirildiğinde fayın eğim atım bileĢenli sağ yönlü doğrultu atımlı olduğuna yorumlanmıĢtır. Güzelhisar fayının kestiği en genç jeolojik birim Miyosen yaĢlı volkanitler ve çökel kayalardır. Fayın Holosen aktivitesine iliĢkin jeolojik bulgular elde edilememiĢtir. Jeomorfolojik bulgular ise fayın Kuvaterner‟de etkin olduğuna iĢaret etmektedir. Bu nedenle Güzelhisar fayı olasılı diri fay olarak kabul edilmiĢtir.

3.1.2.Menemen Fay Zonu Menemen kuzeyindeki Dumanlıdağ volkan kompleksi ile Gediz nehri taĢkın ovası arasında yer alan ve KB-GD doğrultusunda uzanan faylar Menemen fay zonu olarak adlandırılmıĢtır. Bu fay zonu ilk kez ġaroğlu ve diğerleri tarafından haritalanmıĢ ve ĠDSDMP‟de Dumanlıdağ fay zonu olarak tanımlanmıĢtır. Bu çalıĢmada fay adlamasında ilke olarak en yakın büyük yerleĢme adının kullanılması nedeniyle Menemen Fay Zonu adlaması tercih edilmiĢtir. Kabaca biri birine paralel uzanan K60B genel doğrultulu dört fay parçasından meydana gelen fay zonunun toplam uzunluğu 15 km‟dir. Zondaki faylardan Dumanlıdağ zirvesinde yer alanların tümü Miyosen yaĢlı strato-volkan konisini oluĢturan lavları keser. Fay zonunun geniĢliği 5km‟yi bulur. Fay zonunun kuzeybatı bölümünü oluĢturan fay 8 km uzunluğundadır. Bu parça zonun genel doğrultusundan farklı olarak K50B uzanımlıdır. Zonun ortasında yer alan en uzun fay ise 12 km uzunluğundadır. Dumanlıdağın zirvesinde Miyosen yaĢlı kaya birimlerini kesen bu faylar hava fotoğraflarında net olarak izlenebilen çizgisellikleri oluĢturur. Ancak fayların niteliği ve Kuvaterner aktivitesi konusunda ayrıntılı jeomorfolojik veri


toplanamamıĢtır. Genç ve Yılmaz tarafından Dumanlıdağ yöresinde aynı doğrultuda uzanan bazı fayların sağ yönlü oldukları belirtilmiĢtir. Güzelhisar fayı ile aynı doğrultuda uzanmaları da göz önüne alınarak Dumanlıdağın zirvesindeki bu fayların sağ yönlü oldukları yorumlanmıĢtır. Faylar boyunca izlenen ve doğrultu atıma yorumlanabilecek bazı sırt ve morfolojik ötelenmelerin, fayın Kuvaterner aktivitesine iliĢkin yapısal oluĢuklar mı yoksa erozyonal kökenli morfolojik unsurlar mı olduğu tartıĢmalıdır. Menemen fay zonunu meydana getiren faylardan en güneydeki ise Menemen kuzeyindeki Gediz nehri taĢkın ovası ile Dumanlıdağ yükselimi arasında morfolojik diskordans oluĢturmaktadır. K55B doğrultulu bu çizgisellik 8 km uzunluğundadır . Fay volkanitlerle Menemen ovasının alüvyonları arasında dokanak oluĢturur. Kuzey bloğu morfolojik olarak yukarıdadır. Fay boyunca Dumanlıdağ yükseliminden beslenen üç güncel alüvyon yelpazesinin ova tabanına açılan uç bölümleri çizgisellik tarafından kesilir. Yelpazelerin uçlarındaki sarplıklarının yüksekliği 2-5 metre arasında değiĢir. Hava fotoğraflarından yapılan değerlendirmede güneybatı ucunda fayın aglomera ve andezitik lavlardan oluĢan volkanitleri kestiği belirgindir. Kuzeybatı ucuna rastlayan Buruncuk yöresinde de Miyosen lav akıntılarının genel olarak faya uygun Ģekilde basamaklandığı görülür. Bu verilere göre söz konusu çizgisellik batı bloğu aĢağıda olan eğim atımlı aktif bir normal fay olarak değerlendirilebilir. Öte yandan, bu çizgiselliğin Ege Denizi‟nde Geç Pleyistosen sonunda gerçekleĢen deniz seviyesi yükselimi (Holosen transgresyonu) sonucu Gediz nehri deltasındaki alüvyonal boğulma süreçleriyle oluĢmuĢ bir morfolojik diskordansa karĢılık gelmesi muhtemeldir. Bu olasılık dikkate alındığında söz konusu çizgisellik boyunca alüvyon yelpazelerinde izlenen morfolojik kesinti ve basamaklanmanın taĢkın ovasında Gediz Nehrinin yanal yöndeki aĢındırmaları sonucu ortaya çıktığı yorumu yapılabilir. Menemen fay zonu içerisinde, Dumanlıdağın zirve kesimlerinde uzanan fayların Kuvaterner aktivitesine iliĢkin veriler sınırlıdır. Bu nedenle zon içerisindeki bu fayların bölgesel fay paterni içindeki konumları da dikkate alınmıĢ ve deprem üretme potansiyeli en düĢük olan neotektonik dönem çizgisellikleri olarak değerlendirilmiĢtir. Buna karĢın Buruncuk-Gediz nehri arasında izlenen fay

segmenti

üzerindeki

bulgular

ise

bu

parçanın

Holosen‟de

etkin

olduğuna

yorumlanabilmektedir. Ancak, yukarıda da belirtildiği gibi bu çizgisellik boyunca izlenen morfolojik anomalilerin erozyonal süreçlerle ilintili olma ihtimali de vardır. Bu olasılık nedeniyle adı geçen fay olasılı diri olarak kabul edilmiĢtir.

3.1.3.Yenifoça Fayı


Yenifoça doğusunda Nemrut limanı ile güneydeki Gerenköy arasında K-G genel doğrultusunda uzanan bir faydır. Nemrut limanını doğusunda dik yarlar oluĢturan KBGD uzanımlı kıyı olasılıkla bu fayın kuzey devamlılığını yansıtır. Bu bölümü ile birlikte değerlendirildiğinde fayın toplam uzunluğu 20 km‟ye yaklaĢır. Denzialtı verileri Nemrut körfezi açıklarında Kuvaterner çökellerini kesen bir fayın varlığını gösterir. Ancak bu iki fayın biri biriyle olan geometrik iliĢkisi hakkında bir Ģey söylenememektedir. Fayın karadaki bölümü Neojen yaĢlı volkanitler içerisinde izlenir. Bu kesiminde fay çizgisel gidiĢlidir. Fay zonu üzerine çizgisel vadiler yerleĢmiĢtir. Kuzey bölümünde fay boyunca batıya dalımlı monoklinal sırt ve tepelikler dikkati çeker. Kuzey ucuna rastlayan Horozgediği yöresinde fay zonu boyunca sıcak su çıkıĢları geliĢmiĢ ve Neojen kayaları hidrotermal alterasyona uğramıĢtır. Yenifoça fayı sol yönlü doğrultu atımlıdır. Fayın karada kalan kesimleri boyunca oluĢturduğu çizgisel morfolojinin dıĢında Kuvaterner ve Holosen aktivitesine iliĢkin veri toplanamamıĢtır. Bu çizgisel morfoloji fay zonunda yüzeyleyen Neojen

birimlerinin

tabaka

doğrultularına

da

uygun

olup

doğrudan

fayla

iliĢkilendirilememiĢtir. Bu nedenle kara verilerine göre fay neotektonik dönem yapısı olarak değerlendirilmiĢ ve çizgisellik olarak haritalanmıĢtır. Çandarlı körfezinde bu çizgiselliğin devamında yer alan ve Kuvaterner‟i kesen faylar

bu sistemle bağlantılı olması durumunda

fay olasılı diri olarak kabul edilebilir. Ancak eldeki veri iki fay arasında bu yönde bir korelasyon yapmaya olanak tanımaz.

3.1.4. Ġzmir Fayı Ġzmir körfezinin doğusunda, bu körfezi güneyden morfolojik olarak sınırlandıran D-B uzanımlı fay Ġzmir fayı olarak adlanmıĢtır Ġzmir körfezinin doğu yarısı bu fayın kuzey bloğunda geliĢmiĢ bir tektonik çukurluk veya oluk niteliğindedir. Bu tektonik oluk Batı Anadolu açılmalı tektonik rejimi içerisinde ĢekillenmiĢ en büyük çöküntü havzalarından birini oluĢturan Gediz graben sisteminin batıya doğru devamında yer alır. Fayın kuzey bloğunda ĢekillenmiĢ Ġzmir çöküntü havzasının tabanı Karaburun yarımadası ile Bayraklı arasında Ege Denizi suları altındadır ve körfezi oluĢturur. Körfezin kuzeyi Gediz nehri deltası tarafından doldurularak düzlenmiĢtir . Çöküntünün körfez doğusunda kalan bölümü Bornova alüvyon düzlüğünü meydana getirir. Ġzmir çöküntüsü kuzeydoğuda Kretase yaĢlı Bornova fliĢi ile Miyosen yaĢlı sedimanter ve volkanik kayalardan oluĢan Yamanlar dağı kütlesi tarafından sınırlandırılır. Fayın güney bloğu ise morfolojik olarak yüksektedir. En batıda Kretase yaĢlı Bornova fliĢi Dikmen dağı yükselimini oluĢturur. Balçova-Güzelbahçe arasında Ġzmir fayı genelde Bornova fliĢini keser veya bununla Kuvaterner yaĢlı çökeller arasında dokanak


oluĢturur. Kuzey kesimindeki zirve düzlüklerinde ortalama yükseltisi 400-500 metrelerde olan bir aĢınım platosunun yer aldığı Seferihisar yükseliminin körfeze bakan kesimi Ġzmir fayının oluĢturduğu fay dikliklerine karĢılık gelen dik yamaçlarla sonlanır. Bu yamaçlar güneyden kuzeye yönelimli ve fay zonuna dik uzanan sel karakterli akarsuların yerleĢmiĢ olduğu dar ve derin vadilerle yarılmıĢtır. Balçova ile Buca arasında fayın güney bloğunda Miyosen yaĢlı volkanik ve çökel kayalar yüzeyler. Buca yöresinde bu kaya topluluklarının üzerinde geliĢmiĢ Pliyosen aĢınım düzlükleri Ġzmir fayı tarafından kesilmiĢ ve fayın güney bloğunda askıda kalmıĢtır. PınarbaĢı yöresinde fayın güney bloğunda Nif dağı yükselimini meydana getiren temel kayalar yüzeyler. Fayın güney bloğundaki yükselimler üzerine yerleĢmiĢ ve kuzeye akaçlanan akarsu yataklarındaki çok dönemli vadi kazıma veya yarılmaları belirgindir. Fay boyunca izlenen bu morfotektonik yapı Pliyosen sonrasında Ġzmir fayının güney bloğunda bölgesel anlamda genel bir tektonik yükselmeye iĢaret eder. Ġzmir fayı Güzelbahçe ile PınarbaĢı arasında toplam 35 km uzunluğunda eğim atımlı normal bir faydır. Batı ucunda fay ikiye çatallanır. Güney kolu KD-GB doğrultulu ve sağ yönlü doğrultu atımlı Seferihisar fayının doğrultusunda sonlanır. KB‟ya yönelen kuzey kol ise olasılıkla Ġzmir körfezi tabanında Çiçekadaları ile Uzunada doğusunda yer alan KKBGGD doğrultulu fay zonuyla bağlantılıdır . Fay Ġzmir kent yerleĢmesini D-B yönünde boydan boya kateder. Yoğun kent yerleĢmesi nedeniyle Balçova ile Altındağ arasında faya iliĢkin saha verisi toplanamamıĢ, bu bölüme iliĢkin haritalama 1960‟lı yıllarda çekilmiĢ hava fotoğraflarındaki sınırlı verilere dayalı olarak yapılmıĢtır. Bu nedenle kent yerleĢmesi içerisinde fayın konumu yeri yaklaĢık olarak haritalanmıĢ olup, lokasyon açısından kesinlik ifade etmez. Haritalamadaki bu eksiklik fayın geometrik segmentlerinin tanımlamasını da tartıĢmalı hale getirmektedir. Bu çalıĢmada fayın alt bölümleri arasındaki doğrultu değiĢimleri ve sıçrama geometrisi göz önüne alınarak Ġzmir fayı Balçova ve Narlıdere olmak üzere iki geometrik segmente ayrılmıĢtır. Balçova segmenti Ġzmir fayının batı bölümünü oluĢturur. Güzelbahçe kuzeyindeki Yalı Mahallesi ile Göztepe arasında segment K82D genel doğrultulu olup, 15 km uzunluğundadır. Kabaca biri birine paralel faylardan meydana gelen zonal bir yapı sunar. En güneydeki fay ana fay niteliğindedir. Fay zonu Ġzmir körfezi ile Seferihisar yükselimi arasında yaklaĢık 400 metre yüksekliğe ulaĢan dik yamaç zonunun etek bölümünde yer alır. Zondaki faylardan güneydekiler genelde Kretase yaĢlı Bornova fliĢinin oluĢturduğu kaya topluluklarını keser. Kuzeydeki faylar ise Ġzmir körfezi güneyinde dar bir kıyı Ģeridi oluĢturan ve yelpaze deltası çökellerinden meydana gelen kıyı düzlüğü alüvyonları ile fliĢel kayalar arasında yer yer dokanak oluĢturur ve çoğunlukla da fliĢ içerisinde izlenir. Segment en batıda iki alt bölümden oluĢur. Güneydeki parça Narlıdere-Ġstihkam Okulu arasında temel


kayalar içerisinde uzanan fayın batıya doğru devamı niteliğindedir. Temel kayalar içerisinde kavisli bir gidiĢ sunan bu fay KD-GB genel doğrultuludur. FliĢel kaya toplulukları içerisinde izlenen fayın oluĢturduğu çizgisellik belirgin olarak izlenebilmektedir. Genel topografik yapı içerisinde kuzeye akıĢlı Kuvaterner akarsu ağı ve oluĢturdukları vadiler bu çizgisellik boyunca fay zonuna intibak ederek fayın doğrultusuna uyumlu yönelimler kazanmıĢtır. Limanreis güneyinde D-B doğrultulu fay parçası ise 4 km uzunluğundadır. Bu fay doğu bölümünde temel kayalar içerisinde izlenir. Batısındaki yaklaĢık 1.5 km‟lik bölümünde ise Holosen yelpaze deltası çökellerini keser. Söz konusu yelpaze üzerinde fayın kuzey bloğu morfolojik olarak aĢağıda olup Holosen fay sarplıkları belirgin olarak izlenebilmektedir. Bu fayın güney bloğundaki yelpaze deltasını oluĢturan dere boyunca izlenen yatak yarılmaları taban bloğunda Holosen‟de meydana gelen tektonik yükselmeye iĢaret eden jeomorfik kanıtlardır. Narlıdere batısında biri birine paralel iki fay yer alır. Yapay arazi düzenlemeleri ve yerleĢim yoğunluğu nedeniyle kuzeydeki fayın Holosen aktivitesine iliĢkin net bulgular sağlanamamıĢtır. Güneydeki fay ise Ġstihkam Okulu ile Balçova‟daki Agememnon kaplıcaları arasında 8 km uzunluğunda kesintisiz bir çizgisellik oluĢturur. K80-85D genel gidiĢli olan bu parça güneye içbükey bir yay Ģeklindedir. Genelde temel kayalarda izlenen fay bazı bölümlerinde körfeze açılan akarsu ağızlarındaki yelpaze deltalarında izlenir. Ancak yoğun tarım aktivitesi ve yerleĢim nedeniyle meydana gelen yapay değiĢimler fayın bu bölümünde Holosen aktivitesine iliĢkin yüzey verisi toplanmasını güçleĢtirmiĢtir. Buna karĢın Narlıdere batısında Ġstihkam Okulu arazisi içerisinde kalan alanda fayın tavan bloğunda güneye doğru çarpılmıĢ veya tiltlenmiĢ morfolojik yüzeyler eğim atımlı normal faylara özgü jeomorfolojik verilerdendir ve fayın Kuvaterner aktivitesini belgelemektedir.Narlıdere doğusunda Balçova segmenti biri birine paralel bir seri normal faydan oluĢur. Fayın taban (güney) bloğundaki akarsuların oluĢturduğu yelpaze deltası çökelleri Narlıdere ile Balçova arasında geniĢ bir kıyı ovasını ĢekillendirmiĢtir. Zondaki faylar bu kıyı ovası ile Seferihisar yükselimini meydana getiren temel arasında keskin bir morfolojik diskordans oluĢturur. Bu zon içerisinde kuzeydeki iki fay parçası hava fotoğraflarında belirgin çizgisellik oluĢturur ve alüvyon yelpazeleri üzerindeki eğim kırıklıkları Ģeklinde izlenirler. YerleĢme yoğunluğu ve tarım aktivitesi nedeniyle arazide orijinal Ģekliyle izlenemeyen bu sarplıkların fayın Holosen aktivitesi sonucu geliĢen yer Ģekilleri olduğu yorumlanabilmektedir. Güneyde Agememnon kaplıcalarının olduğu bölümdeki faylar ise jeolojik olarak izlenebilmektedir. Agememnon kaplıcaları yöresinde faylar üzerinde sıcak su çıkıĢları dizilidir. Kaplıcaların hemen güneyinde Ilıca dere vadisinin doğu yamacında Bornova fliĢine ait litolojilerde fay düzlemi net olarak izlenebilmektedir. Kaplıcalar yöresinde Narlıdere‟den doğuya doğru uzanan fay zondaki en belirgin parçadır.


Doğu ucunda bu fay KKD doğrultusuna döner. YerleĢme yoğunluğu nedeniyle bu fayın Balçova ile Göztepe arasında kalan kesimi hava fotoğraflarından haritalanmıĢtır. Kaplıcalar yöresindeki fayların düzlemleri temel kayalar içerisinde izlenebilmektedir. Kaplıcalar ile batısındaki seralar arasında fay alüvyonla temel kayalar arasındadır. Kaplıcalardan ayrılarak güney batıya doğru uzanan faylar ise temel kayalar içerisinde izlenmektedir. Kaplıca binasının hemen güneyinde, Ilıca dere giriĢindeki temel kayalarda açılmıĢ bir yarmada fay düzlemi yüzeylemektedir. Bu yarmada yapılan ölçümlerde fay düzleminin K80B doğrultulu ve 63° ile kuzeye eğimli olduğu görülmüĢtür. Ilıca dere ile Narlıdere‟ye açılan AlionbaĢı dere arasındaki sırtı kesen ve kuzeye bakan bir yay Ģeklinde uzanan fay üzerinde yapılan ölçümlerde ise fay düzleminin ortalama 60° ile kuzeye eğimli olduğu gözlenmiĢtir. Ölçümler bu fayın 5°-12° arasında kuzeybatıya yan yatımı olduğuna iĢaret

eder. Agememnon

kaplıcaları yöresinde elde edilen bu yapısal bulgular Balçova segmentinin eğim atımlı bir normal fay olduğunu ortaya koyar ve diğer bölümlerinde fayın niteliğine iliĢkin toplanan morfolojik verileri doğrular. Balçova segmenti Ġzmir fayının jeolojik ve jeomorfolojik olarak en iyi izlenebildiği bölümüdür. Segmentin tavan bloğuna Ġzmir körfezi yerleĢmiĢtir. Ġzmir körfezinin taban topografyası segmentin doğrultusuna uyumludur. Körfez batısında yapılan sismik çalıĢmalar Uzunada doğusunda KKB-GGD uzanımlı bir tektonik çukurluğun varlığını ve bu çöküntüyü kontrol eden fayların Kuvaterner sedimanlarını kestiğini ortaya koymuĢtur. Ġzmir fayının Balçova segmenti, batı ucunda olasılıkla aktif faylarla sınırlandırılmıĢ bu tektonik çöküntüyle bağlantılıdır. Limanreis ve Narlıdere kıyı ovalarını meydana getiren Holosen yaĢlı alüvyon yelpazeleri yüzeyindeki mikromorfoloji, Balçova segmentinin aktivitesi hakkında detay morfolojik veriler sağlar. Fayın güney bloğundan beslenen ve iri çakıl ile moloz taĢıyan sel karakterli akarsu ağızlarında geliĢmiĢ olan bu alüvyon yelpazeleri Limanreis bölümünde fay tarafından kesilmektedir. Narlıdere ovasında ise yüzeydeki fay sarplıklarının yanında kaplıcalar yöresindeki ana faylara yaslanan yelpazelerin apeksleri topografik olarak çok belirsiz veya çökel niteliğine göre çok basıktır. Yelpazelerin bu morfolojisi fayın tavan bloğundaki tektonik alçalmaya iĢaret eder. Göztepe ile Halkapınar arasında kalan kent yerleĢimi içerisinde Ġzmir fayı için herhangi bir veri toplanamamıĢtır. Konak-Göztepe arasında fay olasılıkla Balçova segmentinin doğrultusunda yüksek yalıyar Ģeklinde izlenen kıyı çizgisine karĢık gelir veya deniz tabanındadır. Kıyıyı oluĢturan bu sarplık doğuya doğru karada Konak meydanı güneyini izleyerek Halkapınara kadar Kadifekale yükseliminin eteğini sınırlandıran bir çizgisellik olarak izlenir. Fayın doğu bölümünü oluĢturan PınarbaĢı segmenti Halkapınar ile Belkahve arasında uzanır. YaklaĢık 15 km uzunluğundadır. Bu segment iki alt bölümden oluĢur. Batıdaki bölümü D-B genel


doğrultuludur. Altındağ yöresinde bu parça güneydeki Miyosen çökelleri ile kuzeydeki alüvyon düzlüğü arasında dokunak oluĢturur. Altındağ yöresinde fay sarplığı boyunca heyelanlar yaygındır. IĢıkkent bölümünde bu parça kireçtaĢları ile alüvyon arasında izlenir. Segmentin PınarbaĢı yöresine rastlayan doğu bölümü ise K65D doğrultuludur. PınarbaĢı bölümünde fay Miyosen öncesi temel kayalar ile alüvyon dokanağında izlenir ve keskin bir morfolojik uyumsuzluğa karĢılık gelir. Hava fotoğraflarından yapılan değerlendirmeler, PınarbaĢı yöresinde fayın güney bloktan beslenen alüvyon yelpazelerini kestiğini iĢaret eder. Ancak, yoğun kentleĢme ve yapılaĢmanın etkin olduğu fay zonunda meydana gelen yapay değiĢimler nedeniyle bu sarplıkları sahada gözlemek mümkün olamamıĢtır. ĠDSDMP kapsamında Aykut Barka tarafından yapılan gözlemlerde söz konusu morfolojik sarplıklar, Ġzmir fayının Holosen aktivitesiyle iliĢkili olduğu Ģeklinde yorumlanmıĢtır. PınarbaĢı doğusunda fay temel kayalar içerisinde çizgiselliğe dönüĢerek son bulur. Yukarıda sıralanan bulgular Ġzmir fayının eğim atımlı normal bir fay olduğunu ve Holosen‟de yüzey yırtılmasıyla sonuçlanan büyük depremlere kaynaklık ettiğini göstermektedir. Jeolojik verilere göre fayın Miyosen sonrasında ortaya çıktığı söylenebilmektedir. Fayın tavan bloğunda yarım graben Ģeklinde geliĢmiĢ olan Ġzmir çöküntüsünün güncel havza geometrisi içerisinde Kuvaterner‟den daha yaĢlı çökellere rastlanmaz. Söz konusu fay, Pliyosen aĢınım döneminde Ģekillenmeye baĢlamıĢ olan Buca- Cumaovası oluğunu tektonik olarak kuzeyden sınırlandırır ve bu aĢınım oluğu fay boyunca askıda kalmaktadır. Bu veriler Ġzmir fayının Geç Pliyosen-Erken Kuvaterner‟de etkinlik kazandığını açıklar. Balçova segmenti faydaki normal eğim atımın en fazla izlenebildiği bölümüdür. Bu segment güneyindeki taban bloğunu oluĢturan Dikmen dağı kütlesinin yüzeyi güneye doğru çarpılmıĢtır. Bu kütle üzerindeki aĢınım düzlüğü referans alındığında fayın Balçova segmenti boyunca yaklaĢık 500-600 metrelik bir görünür atım hesaplanabilir. Yukarıda açıklanan bulgular Ġzmir fayının Holosen‟de yüzey yırtılmasıyla sonuçlanan büyük depremlere kaynaklık ettiğini ortaya koyar. Tarihsel ve aletsel dönem deprem kayıtları Ġzmir kenti yakın çevresinde yoğun deprem aktivitesi olduğunu göstermektedir. Tarihsel kayıtlara göre Ġzmir kenti son ikibin yıl içerisinde çok sayıda yıkıcı depremden etkilenmiĢtir. Ancak, kent yakın çevresinde büyük deprem üretebilecek çok sayıda diri fay bulunmaktadır. Bu nedenle tarihsel kayıtlardaki hangi depremlerin Ġzmir fayından kaynaklandığı yorumlanamamaktadır. Fayın deprem tarihçesinin ortaya konulabilmesi ve depremlerin tekrarlanma sıklığının anlaĢılabilmesi açısından ayrıntılı paleosismolojik çalıĢmalara gereksinim vardır. Kayıtlara göre kenti etkileyen tarihsel depremler içerisinde 10 Temmuz 1668 tarihli depreminin Ġzmir fayından kaynaklanmıĢ olması büyük olasılıktır. ġiddeti I0=X


olarak tanımlanmıĢ olan bu depremdeki hasar dağılımının Körfez boyunca yoğunlaĢmıĢ olması dikkat çekicidir. Depremde Ġzmir kent merkezinde 20.000‟ne yakın insanın öldüğü rapor edilmektedir. Depremle ilgili olarak verilen yüzey deformasyonları Ġzmir fayındaki yüzey yırtılmasını tanımlar nitelikte değildir. Deprem esnasında Balçova segmentinin yaklaĢık 3 km kuzeyinde Narlıdere yelpaze deltası ucundaki Ġnciraltı mevkiinde meydana gelen yüzey deformasyonları sonucu Sancak Kalesinin zemine gömüldüğü ve kalenin denize doğru 30 metre kayarak yer değiĢtirdiği ve bir adacık Ģekline dönüĢtüğü tariflenmektedir. Deprem sonucunda kent içerisinde kıyı boyunca da bazı çökmelerin oluĢtuğu ve denizin kara yönünde ilerlediğine iliĢkin gözlemler sıralanmaktadır. Tanımlanan bu yüzey deformasyonları deprem esnasında gerek Narlıdere yelpaze deltası gerekse kent içerisindeki sahil boyunca yanal yayılmaların oluĢtuğunu gösterir. Aletsel dönem kayıtları Ġzmir kenti yakın çevresinde yoğun bir deprem aktivitesini belirler. Ġzmir fayı boyunca belirli periyotlarda izlenen mikrodepremler fayın doğu yarısında yoğunlaĢır . Ġzmir kentinde lokal hasar yapmıĢ olan orta büyüklükteki 1974 (M:5.3) ve 1977 (M:5.5) depremlerinin aletsel dıĢmerkez lokasyonları Ġzmir fayına yakındır. Bu iki depremde de kent merkezindeki yapıların hasar görmüĢ olması dikkat çekicidir. 1977 depreminin fay düzlemi çözümünden normal faylanma mekanizması elde edilmiĢtir . Ancak sismolojik veriler bu depremlerin kaynağının Ġzmir fayı olup olmadığına yorumlanamamaktadır. Faydan kaynaklanabilecek deprem büyüklüğünün kestiriminde kullanılabilecek parametrelerden olan fay uzunluğu için iki alternatif önerilebilir. Bunlardan ilki fayın biri birinden farklı iki geometrik segmentinin ayrı ayrı kırılabileceği varsayımıdır. Fayı oluĢturan her iki segment de 15‟er km uzunluğundadır. Fayın her iki segmentinin tek bir depremde kırılacağı öngörüsünde ise toplam fay uzunluğu 35 km‟ye ulaĢır.


Harita:10

3.1.5.Bornova Fayı Ġzmir‟in kuzeydoğusunda KarĢıyaka ile KemalpaĢa batısındaki Ulucak arasında KB-GD genel doğrultusunda biri birine paralel uzanan faylardan oluĢan çizgisellik Bornova fayı olarak adlanmıĢtır. Fayın Bornova batısında kalan kesimi Miyosen yaĢlı Yamanlar dağı volkanitleri üzerinde doğrusal uzanımlı iki çizgisellikten oluĢur. Neotektonik dönem yapısı olmalarına karĢın bu iki fayın Kuvaterner aktivitesini gösterir herhangi bir veri toplanamamıĢ ve bunlar çizgisellik olarak haritalanmıĢtır. Fayın, Bornova-Ulucak arasında yine biri birine paralel


uzanan iki faydan oluĢan doğu kesimi ise Miyosen çökel kayalar ile Mezozoyik yaĢlı temel kayaları keser. Bu iki fay Gediz grabeni batısındaki KemalpaĢa fayının kuzeybatı devamında bulunur. Bunlardan güneydeki fay boyunca olan akarsu vadileri ile sırtlarda sistematik sağ yönde dirseklenmeler geliĢmiĢtir. Bu vadilerdeki yanal ötelenme miktarı 300 metreyi aĢar. Kuzeydeki çizgisellik ise kuzey bloğu aĢağıda olan normal fay morfolojisi sunar. Bu iki faydan güneyde yer alanı Kuvaterner drenajını etkilemiĢ olması nedeniyle sağ yönlü doğrultu atımlı olasılı diri fay, kuzeydeki ise neotektonik dönem çizgiselliği olarak değerlendirilmiĢtir.

C.1.6.Tuzla Fayı Ġzmir‟in güneybatısında Gaziemir ile Doğanbey arasında KD-GB genel uzanımlı yapısal hat Tuzla fayı olarak tanımlanmıĢtır. Aynı fay çeĢitli araĢtırmalarda değiĢik isimlerle anılmaktadır. Fay, Türkiye Diri Fay Haritası‟nda Cumaovası çizgiselliği , EĢder ‟de Cumalı ters fayı, Genç ve diğerlerinde ise Orhanlı fayı olarak adlanmıĢtır. Doğanbey burnu ile Gaziemir arasında fayın karadaki uzunluğu 42 km‟dir. Doğanbey körfezinde MTA Sisimik-1 araĢtırma gemisiyle yapılan sismik çalıĢmalar Tuzla fayının GB‟da Ege Denizi tabanında devam ettiğini göstermiĢtir. Denizaltı devamıyla birlikte değerlendirildiğinde fayın uzunluğu 50 km‟yi aĢar. Tuzla fayı, Seferihisar yükselimini oluĢturan Bornova fliĢine ait metamorfik kayalarla Cumaovası-Ege Denizi arasında yüzeyleyen Neojen yaĢlı kaya toplulukları arasında tektonik dokanak oluĢturmaktadır. Önceki araĢtırmalarda bölgede bu faya paralel uzanan ve Neojen kayalarını da kesen irili ufaklı çok sayıda fay haritalanmıĢ ve bu yapılar arasında Miyosen yaĢlı sedimanter ve volkanitlerden oluĢan istifin çökeldiği havza Çubukludağ grabeni olarak tanımlanmıĢtır. Bu çalıĢmada Tuzla fayı dıĢındaki faylar inaktif yapılar olarak değerlendirilerek rapor kapsamına alınmamıĢtır. KD-GB genel doğrultulu olan Tuzla fayı biri birinden belirgin sıçrama veya büklümlerle ayrılan ve farklı doğrultularda uzanan üç alt bölümden oluĢur. Kuzeyden güneye doğru bunlar Çatalca, Orhanlı ve Cumalı bölümleri olarak tanımlanabilir. Fayın kuzeydoğu ucunu oluĢturan Çatalca bölümü 15 km uzunluğunda olup K35D doğrultuludur. Batı ucunda 750 m‟lik sağ yönde bir sıçrama ile Orhanlı bölümünden ayrılır. Fay boyunca batıdaki Bornova fliĢi ile doğudaki Neojen yaĢlı kaya toplulukları karĢı karĢıya gelmiĢtir. Fay Çatalca yöresinde Ģeyl, kumtaĢı ve çakıltaĢı ardalanmasından oluĢan Alt Miyosen yaĢlı çökellerle fliĢel kayalar arasında izlenir. Gaziemir yöresinde ise fliĢ ile Üst Miyosen-Alt Pliyosen yaĢlı çökelleri biribirinden ayırır. Çatalca yöresindeki vadi yarmalarında fay zonu yüzeylemektedir. Bu yarmalarda doğrultu atımlı faylanmayı yansıtan makaslama deformasyon yapıları izlenir. Ancak doğrultu atımın niteliğine iliĢkin yapısal veriler toplanamamıĢtır. Buna karĢın faya dik olarak geliĢmiĢ bazı


akarsu vadilerinde sağ yönde dirseklenmeler belirgindir. Gaziemir batısındaki Çatalkaya ve Bahçecik köyü kuzeybatısındaki bazı vadilerdeki sağ yöndeki ötelenmeler 200-300 metreyi bulmaktadır. Fay çizgisi boyunca izlenen bazı Holosen sarplıklarının litolojik farklılıklardan sonucu biçimlendiği anlaĢılmıĢtır. Dolayısıyla fayın Holosen aktivitesine yorumlanabilecek veri toplanamamıĢtır. Tuzla fayı genelinde batı blok yüksektir. Ancak, Çatalca yöresinde fay zonu üzerinde geliĢen yan dereler çizgisel gidiĢlidir ve genel morfolojinin tersine güney bloktaki bazı sırtlar kuzeye oranla daha yüksek topografya oluĢturur. Çatalca segmenti Genç ve diğerler tarafından sol yönlü doğrultu atımlı bir fay olarak tanımlanmıĢtır. Ancak bu segment fay boyunca Kuvaterner jeomorfolojisine iliĢkin sınırlı veriler fayın sağ yönlü doğrultu atımlı olduğuna iĢaret etmektedir. Tuzla fayının Orhanlı bölümü K50D genel doğrultulu olup 16 km uzunluğundadır. Bu bölümün doğusunda fay Bornova fliĢine ait metamorfik kayalarla Miyosen yaĢlı Çatalca ve Ürkmez formasyonları arasında dokunak oluĢturur. Batı ucunda ise alüvyon dolgulu Kocaçay vadisini izler. Kocaçay vadisi tabanında yeri yaklaĢık haritalanmıĢtır. Orhanlı bölümünde Tuzla fayının niteliği ve Kuvaterner aktivitesine iliĢkin veri toplanamamıĢtır. Tuzla fayının güneybatısında yer alan Cumalı bölümü ise KKD-GGB uzanımında biri birine paralel faylardan oluĢan zonal bir yapı sunar. Cumalı kaplıcası ile Doğanbey Burnu arasında karada 15km uzunluğunda olan bu fay zonunun aynı doğrultuda Ege Denizi tabanında yaklaĢık 10 km devamlılık sunduğu bilinmektedir. Denizaltı kesimi ile birlikte Tuzla fayının Cumalı bölümünün toplam uzunluğu 25 km‟yi aĢmaktadır. Zondaki faylar boyunca çok sayıda sıcak su çıkıĢı ve traverten oluĢumları geliĢmiĢtir. Kuzeyde Cumalı yöresinde zondaki faylardan en batıda yer alanı ters fay niteliğindedir. Düzlemi KB‟ya doğru 60°-80° eğimli olan bu fay boyunca temel kayaları oluĢturan Bornova fliĢi Miyosen birimleri üzerine itilmiĢtir. KD-GB genel uzanımındaki bu fay kavisli geometrisi ile zondaki diğer faylardan ayrılır. Bu nedenle diğer faylardan farklı olarak inaktif bir neotektonik dönem yapısı olarak değerlendirilmiĢtir. Zon içerisindeki diğer faylar ise K20D doğrultusunda çizgisel gidiĢlidir. Cumalı kaplıcaları ile Tuzla mevkii arasında fay zonu iki faydan oluĢur. Miyosen birimlerini kesen bu faylardan kuzeydeki üzerinde Cumalı yöresinde çok sıcak su çıkıĢları dizilidir. Bu kaynaklara bağlı traverten oluĢumları geliĢmiĢtir. Cumalı kaplıcalarının bulunduğu alanda fay fliĢ ile Miyosen çakıltaĢları arasında, yer yer de Miyosen içerisinde izlenir. Bu kesimde taze sarplıkları çok belirgindir. Sarplıklar boyunca fayın batı bloğu morfolojik olarak yüksektedir. Yerel halktan alınan bilgilere göre söz konusu sarplıklar boyunca 1992 depreminde kılcal çatlaklar Ģeklinde bazı yüzey deformasyonları geliĢmiĢtir. Tuzla mevkiinden batıya doğru fay zonal bir gidiĢ içerinde iki ana kola ayrılır. Ġki kol


arasında fay zonu ile aynı doğrultuda uzanan topografik yükselim büyük boyutlu bir basınç sırtına karĢılık gelir. Basınç sırtının batısındaki faylar fliĢel kaya topluklarını keser. Doğusundakiler ise fliĢ ile Miyosen dokunağında ve Miyosen çökellerinde izlenir. Faylar boyunca hidrotermal alterasyon ve silisifiye zonlar yaygın olarak izlenen oluĢumlardır. Basınç sırtını dikine kesen akarsuların antesedant yerleĢimli oluĢu sırt boyunca Kuvaterner‟deki tektonik yükselmeye iĢaret eder. Bu yükselimin batısında, Tuzla ile Doğanbey burnu arasında uzanan üç fay parçası aralı aĢmalı olarak biri birini tümler. Bunlar temel kayalar içerisinde çizgisel morfolojileri ile karakteristiktir. Bu üç fay parçasından en doğuda bulunanı üzerinde sıcak su çıkıĢları ve traverten kuleleri yer alır. Tuzla mevkii yakınında fay üzerinde uzun eksenleri 10-15 metre, yükseklikleri ise 2-3 metreye ulaĢan basınç sırtları fay üzerinde meydana gelmiĢ eski depremlerdeki yüzey faylanmasını belgeleyen mikromorfolojik oluĢumlardır. Tuzla mevkiinden batıya doğru uzanan doğudaki kol ise biri birine paralel iki fay parçasından oluĢur. Yukarıda tanımlanmıĢ olan basınç sırtını doğudan sınırlandıran bu faylar kesintisiz bir Ģekilde batıda denize ulaĢır. Bu iki faydan batıdaki, temel kayalar ve Miyosen çökellerini keser. Fay üzerinde bir çok sıcak su kaynakları bulunur. Tuzla bölümünde silisifiye Miyosen birimleri içerisinde yüzeyleyen fay düzlemindeki çizik, çentik ve kayma olukları fayın sağ yönlü doğrultu atımlı olduğunu gösterir. Batıya doğru olan devamında fay tarafından kesilen akarsularda 200-700 metreye ulaĢan sağ yönlü ötelenmeler belirgindir. Buna paralel uzanan doğudaki fay parçası ise Miyosen kaya birimleri üzerinde geliĢmiĢ etek düzlükleri üzerinde çizgisellik oluĢturur. Bu çizgisellik batı ucunda antik bir yerleĢme yakınından geçerek denize ulaĢır. Çizgisellik boyunca bazı derelerde sağ yönde dirseklenme izlenir. Hamam deredeki Doğanbey kaplıcasından güneye doğru akan antik bir traverten kanalında 10 metreye ulaĢan sağ yönde keskin bir dönme izlenir. Ancak, bu çizgisellik boyunca yapılan dört hendek kazısında Holosen çökellerini kesen bir faya rastlanmamıĢtır. Söz konusu traverten kanalında yapılan gözlemler ise kanaldaki dönmenin yapının orijina l geometrisiyle iliĢkili olduğunu göstermiĢtir. Fayın batı devamında deniz tabanından alınan sismik kesitlerde de Tuzla fayının karadakine benzer bir geniĢ deformasyon zonu oluĢturduğu ve zondaki fayların deniz dibindeki en genç çökelleri kestiği anlaĢılmıĢtır. Aynı çalıĢmadaki bulgular fayın doğrultu atımlı olduğunu, deniz tabanında Doğanbey burnundakine benzer basınç sırtları oluĢturduğunu ve bu zondaki bazı fayların ters fay bileĢeni taĢıdığını göstermektedir. 6 Kasım 1992 tarihinde ĠzmirDoğanbey arasında düĢük hasarlara yol açan bir deprem olmuĢtur Büyüklüğü Ms:6.0 (USGS) derinliği 14 km olarak belirlenmiĢ olan bu depremin dıĢmerkezi Doğanbey ile Ürkmez


arasında denize rastlarken, artçı Ģokları ise Tuzla fayı üzerinde dağılım göstermektedir. Fay düzlemi çözümleri depremin sağ yönlü doğrultu atımlı bir kırılma mekanizmasıyla geliĢtiğini göstermektedir. Bu sismolojik değerlendirmeler yukarıda açıklanan saha bulgularıyla uyumludur. Depremden hemen sonra yapılan arazi gözlemlerinde bölgede herhangi bir yüzey deformasyonuna rastlanmamıĢtır. Ancak, elinizdeki bu araĢtırmanın arazi gözlemleri esnasında yerel halkla yapılan görüĢmelerde Cumalı kaplıcaları yöresinde tarafımızca haritalanan fay boyunca zeminde bazı kılcal çatlakların geliĢtiği yönünde bilgiler edinilmiĢtir. Yine Cumalı kaplıcaları bölümünde tam fay çizgisi üzerinde subasman temeli atılmıĢ ancak inĢaatı tamamlanmamıĢ bir beton temel tabliyesini kesen kırıklar gözlenmiĢ ve yapının 50 cm yüksekliğinde yarım kalmıĢ duvarlarında 20 cm‟lik sağ yönlü ötelenme ölçülmüĢtür. Yüzey kırılması geliĢmemiĢ olmasına rağmen bu ötelenme olasılıkla 1992 depreminin etkisiyle geliĢmiĢ bir yüzey deformasyonu olarak yorumlanabilecek niteliktedir. Denizaltı bölümüyle birlikte uzunluğu 50 km‟yi aĢan sağ yönlü doğrultu atımlı Tuzla fayı, Ġzmir yakın çevresinin en önemli aktif tektonik yapılarından biridir. Bu nedenle Ġzmir kenti ve yakın çevresinin depremselliği açısından önem taĢır. Bölgesel jeolojik verilere göre Tuzla fayı bölgenin Miyosen paleocoğrafyasını belirleyen ana yapısal unsurlardandır ve bu dönemde Çubukludağ havzasını batıdan sınırlamaktadır. Aynı araĢtırıcılar tarafından fayın sol yönlü doğrultu atımlı olduğu belirtilmektedir. Tarafımızca toplanan saha bulguları Tuzla fayının Kuvaterner‟de sağ yönlü doğrultu atımlı hareket ettiğini göstermektedir. 1992 depreminin fay düzlemi çözümleri bununla uyumludur. Fayın niteliğine iliĢkin bu iki farklı veri bölgesel neotektonik rejim içerisinde değerlendirildiğinde Miyosen- Pliyosen zaman aralığında Tuzla fayının sol yönlü doğrultu atımlı çalıĢmıĢ olduğuna yorumlanabilir. Bölgesel güncel kinematik içerisinde ise fay Gediz graben sisteminin batı ucunda, bu grabendeki KD-GB yönlü açılmayı sönümleyen sağ yönlü doğrultu atımlı transfer faylardan biri olarak çalıĢmaktadır. Nitekim GPS verileri Gediz ve Büyükmenderes grabeni batısında doğrultu atımlı transfer fayların varlığını gösterir.

3.1.7.Seferihisar Fayı Ġzmir‟in güneybatısında Seferihisar yöresindeki Sığacık körfezi ile Güzelbahçe arasında uzanır. Sualtı verileri fayın güneye doğru Ege Denizi tabanında devamlılık sunduğuna iĢaret eder. Önceki araĢtırıcılar tarafından Ġzmir ve Sığacık körfezleri arasındaki fay batısında oluk Ģeklinde bir morfoloji sunan koridor boyunca Seferihisar fayının dıĢında da bazı faylar haritalanmıĢtır. Seferihisar fayı, Ġnci ve diğerlerindeki Seferihisar-Yelki fay zonuna karĢılık gelir. Ocakoğlu ve diğerleri tarafından ise bu fay yakın batısında Urla fayı adıyla ikinci bir


aktif fayın varlığı ileri sürülmüĢtür. Rapor kapsamında Seferihisar fayı dıĢındaki faylar değerlendirmeye alınmamıĢtır. Seferihisar fayının Sığacık körfezi ile Gülbahçe arasında karadaki uzunluğu 23km olup, sualtı bölümüyle birlikte fayın toplam 30 km‟lik bir uzunluğa ulaĢtığı sanılmaktadır. K20D genel doğrultulu olan fay güney yarısında Bornova fliĢine ait kaya toplukları içerisinde ve alüvyon düzlüklerinde izlenir. Çamlıköy-Güzelbahçe arasındaki kuzey bölümü ana doğrultudan doğuya saparak Ġzmir fayından ayrılan bir kola uyumlu bir gidiĢ kazanır. Güzelbahçe yöresinde bu faya paralel Miyosen kayaları içerisinde izlenen bazı küçük fayların kuzey bloğu aĢağıda olan normal faylar Ģeklinde geliĢtiği gözlenmiĢtir. Çamlı köyü güneyinde Miyosen ile temel dokunağında yüksek açılı fay düzlemleri boyunca doğrultu atımlı faylara özgü makaslama yapıları geliĢmiĢtir. Fay düzlemlerinde sağ yönlü doğrultu atımı belirleyen gözlemler yapılmıĢtır. UlamıĢ köyü yöresi, fayın Kuvaterner çökelleriyle iliĢkisi ve doğrultu atım morfolojisinin en iyi gözlendiği alanlardandır. Bu kesiminde fay Pleyistosen ve Holosen yamaç molozu ve yelpazelerini kesmektedir. UlamıĢ köyü yakın güneyinde fay çizgisi boyunca akarsu yatakları sistematik olarak sağ yönde ötelenmiĢtir. YaklaĢık 1 km içerisindeki üç dere yatağında 20 ile 100 metre arasında ötelenme değerleri ölçülmüĢtür. Jeomorfolojik veriler Seferihisar fayının Holosen‟de aktif bir fay olduğuna yorumlanır. Güney ucundaki sualtı verileri de deniz tabanında fayın en genç çökelleri etkilediğini göstermektedir. Nitekim, 10 Nisan 2003 tarihinde bölgede meydana gelen depremin (Mw:5.7) dıĢ merkez lokasyonu ve artçı Ģokların dağılımı fayın Seferihisar yakınlarındaki bölümüne rastlar. Bu depreme iliĢkin yapılan fay düzlemi çözümlerinden elde edilen kayma düzlemlerine göre KD-GB doğrultulu olan Seferihisar fayının haritalanan uzanımına uygun olup, depremin sağ yönlü kırılma sonucu oluĢtuğunu göstermektedir. Çözümdeki ikinci düzlem olan KB-GD doğrultusunda herhangi bir fay haritalanamamıĢtır. Depremde herhangi bir yüzey deformasyonu geliĢmemiĢtir. Seferihisar fayının Ġzmir-Ankara zonu içerisinde Üst Kretase-Paleosen yaĢlı Bornova fliĢiyle temsil edilen bir tektonik zonda yer aldığı ve Miyosen‟de de aktif olduğuna iliĢkin yorumlar yapılmıĢtır. Sözbilir ve diğerlerinde ise bu paleotektonik yapının Seferihisar‟dan Balıkesir Bigadiç yöresine kadar olan kesiminin Üst Miyosen‟de reaktivite kazandığı ve günümüzde 150 km uzunluğunda aktif bir fay zonu oluĢturduğu ileri sürülmüĢtür. Bu çalıĢmada toplanan bulgular bölgesel kinematik içerisinde Seferihisar fayının D-B uzanımlı Ġzmir fayıyla bağlantılı bir yapı olduğunu gösterir. Dolayısıyla bu fay Tuzla fayı gibi Gediz grabeni batısındaki transfer fay demeti içerisinde değerlendirilir.

3.1.8.Gülbahçe Fayı


Ġzmir körfezi ile Karaburun yarımadasını yapısal ve morfolojik olarak ayıran önemli bir hattır. Önceki araĢtırmaların çoğunluğunda bu faya iliĢkin bazı bilgiler verilmiĢ ve ĠDSDMP‟da Karaburun fayı olarak adlanmıĢtır. Daha yeni bir araĢtırmada ismini aldığı Karaburun yöresinde bu faya paralel çok sayıda sualtı fayı haritalanmıĢtır. Adlama karıĢıklığına yol açamamak amacıyla karada izlendiği bölümdeki en büyük yerleĢme dikkate alınarak bu çalıĢmada Gülbahçe fayı olarak yeniden adlanmıĢtır. Gülbahçe fayının karadaki bölümü aynı adlı körfez ile güneydeki Sığacık körfezi arasında 15 km uzunluğundadır. K-G doğrultulu olan fayın her iki ucu da sualtınadır. Sualtı bölümleriyle birlikte değerlendirildiğinde fayın toplam uzunluğu 70 km‟yi bulmaktadır. Fayın karadaki bölümü güneyde Karaburun bloğuna ait Triyas-Jura-Kretase yaĢlı ayrılmamıĢ kireçtaĢlarında izlenir. Bu kireçtaĢlarında fayın doğrultusu boyunca yerleĢmiĢ akarsular alüvyon dolgulu çizgisel vadiler oluĢturmuĢtur. Fay Sığacık körfezi batısındaki K-G uzanımlı çok dik ve çizgisel kıyıyı sınırlandırır. Bu kıyı boyunca fay olasılıkla kıyıya çok yakın olarak deniz tabanında uzanır. Gülbahçe yöresinde fay batıda Miyosen birimleri ile doğudaki temel kireçtaĢlarını ayırır ve Kuvaterner çökellerinde çizgisellik oluĢturur. Körfeze girdiği bölümünde üzerinde bir sıcak su çıkıĢı izlenir. Karada toplanan bulgular

Gülbahçe

fayının Kuvaterner

morfolojisini denetlediğini ortaya

koymaktadır. Ancak kara bulgularına göre fayın Holosen aktivitesi hakkında kesin yorum yapılamamaktadır. Buna karĢın sualtı verileri fayın niteliği ve Kuvaterner etkinliği konusunda daha net veri sağlamaktadır. AĢağıda fayın sualtı bölümlerine iliĢkin yorumlar bu üç makaledeki sualtı verilerine dayandırılmıĢtır. Güney ucunda fayın kıyı boyunca oluĢturduğu çizgiselliğin Sığacık körfezindeki sualtı uzanımında genç çökelleri kesen bazı faylar haritalanmıĢtır. Ancak Sığacık körfezi açıkları doğuda Seferihisar ve Tuzla fay zonlarının biribirine yaklaĢtığı bu nedenle doğrultu atımlı fayların yoğun olduğu bir alandır. Körfez tabanında Gülbahçe fayının devamlılığı ve diğer faylarla olan geometrik iliĢkisi net olarak yorumlanamamaktadır. Bu belirsizlik nedeniyle Sığacık körfezi batısındakli Teke burnu Gülbahçe fayının güney ucu olarak kabullenilmiĢtir. Kuzeyde ise fay Ocakoğlu ve diğerleri ‟nde Karaburun fayı olarak tanımlanan yapıya karĢılık gelir. Gülbahçe körfezini K-G doğrultusunda kateden fay Mordoğon‟dan kuzeye doğru KKB-GGD uzanıma döner. Karaburun açıklarında bu faya paralel çok sayıda baĢka faylar da haritalanmıĢtır. Çoğunluğu Miyosen ve Kuvaterner yaĢlı sualtı çökellerini kesen bu faylar doğrultu atımlı bir zon oluĢturur. Sismik kesitlerden bu fayların çoğunluğunun ters eğim atım bileĢene sahip oldukları yorumlanmıĢtır.


Harita:11

Gülbahçe körfezi kuzeyinde fay Karaburun yükselimi ile Ġzmir körfezinin batı çıkıĢında yer alan KKB-GGD uzanımlı çöküntü arasındaki keskin morfolojik uyumsuzluğa karĢılık gelir. Sualtı verileri fayın doğu bloğunda Miyosen ve Kuvaterner yaĢlı sedimanların depolanmıĢ olduğunu gösterir. Batı blokta ise Sakarya Kıtası içerisinde değerlendirilen Karaburun kuĢağı kaya birimleri kütlesel yükselimli bir morfoloji sunar . Bu fay zonunun Ġzmir körfezi çıkıĢında oluĢturduğu K-G genel uzanımlı tektonik koridor Çandarlı-Foça açıklarındaki tektonik kökenli denizaltı çukurluğuyla bağlantılıdır. Kara bulgularının sınırlı olmasına rağmen Ġzmir Körfezi çıkıĢında elde edilen sismik kayıtlara göre Gülbahçe fayının deniz tabanını ve en genç çökelleri kestiği ve fay sarplıkları oluĢturduğunu kesindir . Bu bulgular fayın Holosen aktivitesini açıklar. Fay zonu boyunca özellikle Karaburun-Foça arası çok sık depremlerin oluĢtuğu bir bölgedir. Dolayısıyla 70 km‟yi bulan uzunluğuyla Gülbahçe fayı, Ġzmir yöresinin önemli deprem kaynaklarının biri olarak değerlendirilir. Çoğunluğu sualtında olması nedeniyle deprem tehlike analizleri için önem taĢıyan fayın geometrik segmentleri hakkında detay tanımlama yapılamamaktadır. Ancak genel doğrultusunda Gülbahçe körfezinde meydana gelen değiĢim gevĢeyen bir büklüm veya sıçrama geometrisini iĢaret etmektedir. Bu


geometrisi nedeniyle fay güney ve kuzey olmak üzere iki geometrik segmente ayrılabilir. Sığacık ve Gülbahçe arasındaki güney segmentin uzunluğu 30 km‟dir. KKB-GGD uzanımlı kuzey segmenti ise yaklaĢık 40 km uzunluktadır. Bulgular Gülbahçe fayında doğrultu atımın baskın olduğunu gösterir. Ancak fayın Holosen‟deki atım yönüne iliĢkin yorum yapılamamaktadır. Sualtı verileri kuzey segment boyunca fayın ters bileĢeni de bulunduğunu ve batı bloğun doğu blok üzerine itildiğini açıklar. Karada yapılan bazı çalıĢmalarda Karaburun bloğu yüzeyinin batıya doğru çarpılmakta (tiltlenmekte) olduğu ileri sürülmüĢ olup, bu durum Ocakoğlu ve diğerleri tarafından önerilen ters fay bileĢeni ile uyumludur. Bölgesel morfotektonik deneĢtirmeler Karaburun yarımadasında kuzey segment batısında kalan bloğunun güneydeki Kıran dağları platosuna oranla daha yüksekte olduğunu gösterir. Güney segment boyunca ters fay bileĢenine yorumlanabilecek veri toplanamamıĢtır. Bölgesel morfotektonik yapı ve fayın genel geometrisi içerisinde fayın kuzey segmenti boyunca izlenen sıkıĢmalı bileĢen fayın sağ yönlü doğrultu atımlı olabileceğini düĢündürmektedir. Ancak, bu konuda daha detay bulgulara gereksinim vardır.

3.1.9.Gümüldür Fayı Ġzmir‟in güneybatısında Gümüldür ile Özdere beldeleri arasında uzanır. Genç ve diğerlerinde Ortaköy fayı olarak tanımlanmıĢtır. K55B genel doğrultusunda uzanır ve güneybatıya bakan bir yay geometrisi sunar. Haritalanabilen uzunluğu 15 km‟dir. Tavan bloğu batıda yer alan normal bir faydır. Kıyıya paralel uzanan fay KuĢadası Körfezi ile doğusunda temel kayaların oluĢturduğu kütlesel yükselim arasında keskin bir morfolojik uyumsuzluk oluĢturur. Fayın taban ve tavan blokları arasındaki görünür yükselti farklılıkları 300 metreyi aĢar. OrtaköyÖzdere arasına rastlayan güney bölümünde fay tek çizgi Ģeklindedir ve Menderes masifine ait metamorfik kayaları keser. Fay düzlemi 40°-60° arasında batıya eğimlidir. Ortaköy yöresinde fay düzlemine alüvyon yelpazeleri yaslanır ve yelpazelerin yüzeyinde taban blok yönünde geriye doğru yüzey çarpılmaları seçilebilmektedir. Gümüldür-Ürkmez yöresinde ise kabaca üç parçadan oluĢan fay BKB doğrultusuna döner. Bu kesiminde fay Miyosen ve temel kayalar içerisinde izlenen KD-GB uzanımlı fayları keser. Zonda yer alan kuzeydeki parça çakıltaĢı ve kumtaĢlarından oluĢan Miyosen yaĢlı Ürkmez formasyonu içerisinde izlenir. Fay boyunca bu birim içerisinde hidrotermal alterasyon zonları geliĢmiĢtir. Gümüldür yöresinde en güneydeki parça hava fotoğraflarından haritalanmıĢ çizgiselliğe karĢılık gelir. Hava fotoğraflarında alüvyon yüzeyinde bu çizgisellik boyunca morfolojik eğim kırıklıkları belirgindir. KuĢadası


körfezinin genel morfotektonik yapısını sınırlandırmıĢ olması ve Kuvaterner morfolojisini etkilemesi nedeniyle Gümüldür fayı olasılı diri olarak değerlendirilmiĢtir. Fayın kuzeybatı ucunda Tuzla fayı uzanır. Özdere güneyinde KuĢadası körfezi kıyıları fay boyunca çok sarp bir morfoloji sunar. KuĢadası körfezinin kuzeyinde deniz tabanında kıyıya yakın kabaca Gümüldür fayının uzanımıyla aynı doğrultuda bir normal fay haritalanmıĢtır. Aynı çalıĢmada körfezin derin bölümlerinde bir seri normal fayın varlığına iĢaret edilir. Bu sismik kesitlere göre sualtı fayları Kuvaterner çökellerini kesmektedir. Deniz ve kara verilerinin ortak yorumu KuĢadası körfezi kuzeyinde kabaca BKB-DGD uzanımlı Gümüldür fayının da dahil olduğu bir normal fay sisteminin varlığını göstermektedir.

3.1.10.Gediz Graben Sistemi Fayları Gediz grabeni doğuda Sarıgöl ile batıda Manisa ve KemalpaĢa arasında D-B genel uzanımında yaklaĢık 150 km uzunluğundaki normal fay sistemine bağlı olarak ĢekillenmiĢtir. Doğudan batıya doğru geniĢleyen graben tabanı Neojen ve Kuvaterner yaĢlı çökellerle kaplıdır. Grabenin güney kenarını boydan boya sınırlandıran düĢük açılı sıyrılma (detachment) fayı sistemin ana yapısal unsurudur. Grabenin güney kenarında ana sıyrılma fayına kabaca paralel uzanan bir seri sintetik ve antitetik fay bulunur. Sıyrılma fayının antitetik yapıları ise grabenin kuzey kenarını sınırlandırır. Salihli doğusunda BKB-DGD uzanımlı olan graben Salihli‟den batıya doğru geniĢler ve çatallanarak kollara ayrılır. Gölmarmara, HalitpaĢa, Manisa ve KemalpaĢa kolları bunlardan en belirgin olanlarıdır. Bu kollar normal faylarla biri birinden ayrılan blokların oluĢturduğu adadağlarla birbirinden ayrılmaktadır. Anadolu‟nun en önemli sismojenik zonlarından olan Gediz grabeninin batısındaki faylardan kaynaklanabilecek depremler Ġzmir ve çevresindeki yerleĢmeleri etkileyecek konumdadır. Bu nedenle Gediz grabeninin Ġzmir‟e yakın konumda olan Turgutlu batısındaki fayları araĢtırma kapsamında incelenmiĢtir. Gediz grabeni batı ucunda yer alan faylar grabenin KemalpaĢa ve Manisa kollarını oluĢturur. Manisa kolu doğu ucunda Turgutlu fayının KB devamlılığı Ģeklinde izlenen Manisa fayına bağlı olarak ĢekillemiĢtir. KemalpaĢa kolundaki aktif yapıların baĢlıcaları ise graben ana sıyrılma fayı, KemalpaĢa fayı ve bir transfer yapısı olan Dağkızılca faylarından oluĢur.

3.1.11.Gediz Grabeni Ana Sıyrılma Fayı (Batı Bölüm) Gediz grabenin güney kenarı düĢük açılı bir sıyrılma (detachment) fayı tarafından sınırlandırılmıĢtır. Salihli bölümünde Çamköy sıyrılma fayı olarak tanımlanmıĢ olan bu fay, Sarıgöl-AlaĢehir arasında 150 km uzunluğunda sürekliliği olan bir yapıdır. Bu fay Gediz graben sisteminin ana yapısal elemanı olup sistem içerisindeki kompleks ikincil yapıları


oluĢturan sintetik ve antitetik yapılar fayın tavan bloğu üzerinde geliĢmiĢtir. Graben sistemindeki tüm ikincil yapıların oluĢumunda rol oynaması ve Batı Anadolu‟nun neotektonik dönemdeki açılmalı kinematik evriminin anlaĢılmasında özel bir önem taĢıması nedeniyle bu çalıĢmada Gediz Grabeni Ana Sıyrılma Fayı adlaması tercih edilmiĢtir. Bu fay SarıgölKemalpaĢa arasında D-B genel uzanımlı güneye bakan geniĢ bir kavis oluĢturur. AlaĢehir bölümünde KB-GD uzanımlı fay Salihli-Turgutlu arasında D-B gidiĢlidir. Turgutlu batısında ise BKBDKD doğrultusuna dönen fay en batı ucunda sağ yönlü doğrultu atımlı bir transfer yapısı olan KD-GB uzanımlı Dağkızılca fayına bağlanır . Fay, Menderes masifinin metamorfik kayaları ile graben içerisinde yer alan Miyosen-Günümüz kayalarını ayırır. Batı ucunda Miyosen-Pliyosen yaĢlı çökel kaya topluluklarını keser.Güncel morfotektonik yapısı içerisinde grabenin taban dolgusu Geç Pliyosen-Günümüz zaman aralığında depolanmıĢ çökellerden oluĢur. Gediz grabeni sıyrılma fayı düĢük açılı bir normal fay olup kuzeye eğimlidir. D-B genel uzanımında fay kendi içerisinde büklümlü bir gidiĢ sunar. Deprem potansiyelinin değerlendirilmesi açısından fayın geometrik veya deprem segmentlerine iliĢkin herhangi bir değerlendirme mevcut değildir. Genel doğrultusundaki değiĢimlere göre fay doğu, orta ve batı olmak üç ana geometrik bölüme ayrılabilir. Doğudaki iki bölüm bu araĢtırma kapsamı dıĢındadır. Bu çalıĢmada, fayın D-B genel uzanımından BGB-DKD doğrultusunda 30°‟lik yön değiĢtirmenin gerçekleĢtiği Turgutlu yöresi orta ve batı bölüm arasındaki sınır kabul edilmiĢtir . Bu sınır aynı zamanda grabenin Manisa ve KemalpaĢa kollarına ayrıldığı bir alandır. Turgutlu batısında Gediz sıyrılma fayı Çatalköprü-Kurudere köyleri arasında 27 km uzunluğundadır. Bu bölümünde fay K70D genel doğrultuludur. Bağyurdu ile Çatalköprü arasında kalan kesiminde kuzeydeki tavan blokta sintetik ve antitetik faylardan oluĢan ikincil yapılar izlenir. Yiğitler köyü batısında ana faydan ayrılan kolda ise KemalpaĢa fayı dıĢında tavan blokta ikincil yapılar izlenmez. Yiğitler-Çatalköprü arasında Pliyo-Kuvaterner çökelleri ile metamorfik temel kayalar arasında dokunak oluĢturan fay düzleminin eğimi 12°-18° arasında değiĢir. Bu bölgede fay kavisli bir gidiĢ sunar. Kavisli gidiĢ içerisinde kuzeye içbükey olduğu kesimlerinde topografyada sırtları, dıĢbükey olduğu kesimlerde ise vadi tabanlarını izler. Ören‟den batıya doğru fay düzlemi düzenli bir Ģekilde yüksek açı kazanmaya baĢlar. Düzlemindeki bu eğim değiĢimine bağlı olarak fayın uzanımı da doğudan batıya doğru doğrusallık kazanır. Ören-Yukarıkızılca arasında fay Pleyistosen yaĢlı alüvyon yelpazeleri ile taban bloktaki metomorfik kayaları ayırır. Bu kesiminde fay düzleminin ortalama eğimi 20-25°‟dir. Fay düzlemine yaslanmıĢ Kuvaterner yelpazelerinde güney yönde 10-15°‟lik yüzey eğimlenmeleri geliĢmiĢtir. Yukarıkızılca batısında sıyrılma fayı güneydeki


Mahmutdağı yükselimini oluĢturan Miyosen kayaları ile Kuvaterner çökelleri arasında dokunak oluĢturur. KemalpaĢa-Torbalı karayolunun geçtiği en batı ucunda ise Miyosen kayaları içerisinde izlenir. Bu karayolunu kestiği bölümünde fayın düzlem eğimi 25- 32° arasında değerler sunar ve düzlemdeki 10-15°‟lik yan yatımlı çizikler sağ yönlü oblik bileĢeni gösterir. Proje alanında Gediz grabeni sıyrılma fayı Pliyokuvaterner çökellerini keser ve güncel morfolojiyi denetler. KemalpaĢa fayı ile birlikte grabenin batısısındaki iki ana aktif faydan birini oluĢturur. Sıyrılma fayı batı ucunda Dağkızılca transfer fayına bağlanır. Bu sıyrılma fayı Gediz grabeninin ana yapısı olup grabendeki güncel açılma bunun üzerinde gerçekleĢmektedir. Dolayısıyla bölgenin en önemli sismojenik unsurunu oluĢturur.

3.1.12.Dağkızılca Fayı KemalpaĢa ilçesi güneyi ile Torbalı arasında uzanır. Gediz grabeni sistemine bağlı sağ yönlü doğrultu atımlı bir transfer fayıdır. K70°D genel doğrultulu ve toplam 27 km uzunluğundadır. Kabaca biri birine paralel üç parçadan oluĢur. En batıda Karaağaç-Menderes (Cumaovası) arasındaki bölümü Neojen ve Kuvaterner yaĢlı birimler arasında morfolojik çizgisellik Ģeklinde izlenir. Kurudere-Ayrancılar arasında kalan 20 km uzunluğundaki bölümü diri fay olarak haritalanmıĢtır. Fayın bu bölümü iki parçadan oluĢur. Kurudere-Kırıklar köyleri arasında 13 km uzunluğundaki parça K65D doğrultusundadır. Bu fay doğu ucunda 35°‟lik bir büklüm yaparak Gediz grabeni sıyrılma fayına birleĢir. Büklümüm hemen batısında Miyosen kaya birimleri içerisinde fay boyunca geniĢ bir ezik zon geliĢmiĢtir. Doğrultu atımlı makaslama

yapılarının

izlendiği

bu

bölümde

çakıltaĢlarındaki

yüksek

açılı

fay

düzlemlerindeki çizik ve ondülasyonlar yatay yönde olup fayın sağ yönlü doğrultu atımını gösterir. Faya paralel vadilerde erozyon süreçlerinin etkin oluĢu nedeniyle fayın Holosen aktivitesine iliĢkin bulgulara sınırlıdır. ViĢneli ve Kırıklar köyleri arasında ise fay Miyosen çökelleri ile Nif dağı yükselimini meydana getiren temel kayalar arasında dokunak oluĢturur. Bu kesimi boyunca fay sarplıkları belirgindir. ViĢneli-Ayrancı arasındaki fay parçası 13 km uzunluğundadır. Miyosen ve temel kayalarda çizgisellik oluĢturur. Fay boyunca uzamıĢ sırtlar ve doğrultu atımı gösterir drenaj örgülenmesi belirgindir. Dağkızılca fayı Gediz graben sistemi batısında Seferihisar ve Tuzla fayları gibi Ege açılma tektonik rejimi içerisindeki transfer yapılarından biridir. Bulgular fayın aktif olduğuna iĢaret etmektedir. 31 Mart 1928 Torbalı depreminin (M:6.5) hasar dağılımı bu fayın batı yarısında yoğunlaĢmaktadır. ġekil 33‟te sunulan haritadaki eĢ hasar eğrilerinin uzanımı Dağkızılca fayının genel doğrultusuyla tam bir uyumluluk göstermez. Hasar dağılımı, Torbalı yöresindeki Kuvaterner birimlerinin harita dağılımına uygun bir geometri sunar. Bölgedeki


Kuvaterner çökelleri akarsu ve bataklık ortamında depolanmıĢ gevĢek Holosen çökellerinden oluĢur. Deprem esnasında sıvılaĢmaya bağlı zemin yenilmelerinin geliĢtiği rapor edilmiĢtir. Bu alüvyon düzlüklerinde yeraltısuyu seviyesi yüksektir. Dolayısıyla 1928 depreminin Dağkızılca fayından kaynaklandığı ancak hasar dağılımında yerel zemin koĢullarının belirleyici olduğu sonucuna varılmıĢtır.

3.1.13.KemalpaĢa Fayı Gediz grabeninin batısında Bağyurdu ile Ulucak arasında uzanan diri fay KemalpaĢa fayı olarak adlanmıĢtır. Toplam 24 km uzunluğunda olup uçlarında kuzeye içbükey olan fayın genel doğrultusu K75D‟dur. KemalpaĢa fayı doğu ucunda Gediz grabeni sıyrılma fayından ayrılan bir normal fay Ģeklinde baĢlar. Fay boyunca güneydeki sıyrılma fayı önünde geliĢmiĢ graben dolgusu kesilir. Orta ve doğu kesiminde Pliyo-Kuvaterner graben çökelleri ile Holosen alüvyon yelpazelerini ayırır. KemalpaĢa batısında ise Nif dağının temel kayaları ile Holosen yelpazeleri arasında morfolojik uyumsuzluk oluĢturur. En doğu ucuna rastlayan Ören yöresinde, birleĢtiği sıyrılma fayının düzlem eğimi ortalama 12-15°‟dir. Arazide gözlenememiĢ olmasına rağmen morfolojisi ve çizgisel gidiĢi bu sıyrılma fayının tavan bloğunda sintetik bir yapı konumundaki KemalpaĢa fayının daha yüksek açılı olduğunu gösterir. Fay boyunca Holosen yelpazeleri kesilmiĢ ve tepe kesimleri güney blokta askıda kalmıĢtır. Taban blokta bu yelpazeleri oluĢturan akarsu yataklarında tektonik kökenli taraçalar geliĢmiĢtir. Armutlu-KemalpaĢa arasındaki çok taze fay sarplıkları tarihsel dönemlerde geliĢmiĢ depremlerle ilgili mikro-morfolojik yapılar olarak tanınır. Batı ucunda fay KemalpaĢa kent yerleĢmesini KB-GD yönünde boydan boya kateder. Fay Ulucak yöresindeki iki küçük fay parçası ile sonlanır. 3.1.14.Manisa Fayı Manisa Fayı Gediz grabeninin kuzeybatı kolunda yer alan normal bir faydır. Turgutlu ile Manisa batısındaki Muradiye arasında yaklaĢık 40 km uzunluğundadır . K65B genel gidiĢli olup geniĢ büklümlerden oluĢan kavisli bir uzanım sunar. Turgutlu-Manisa arasında fay K45 genel doğrultusunda uzanan tek bir çizgisellikten oluĢturur. D-B doğrultusunu kazandığı Manisa batısında ise bir seri normal faydan oluĢan zonal yapı kazanır. Manisa fayı Gediz grabeninin orta kesiminde graben tabanındaki Holosen dolguları ile güneydeki PliyoKuvaterner çökelleri arasında yer alan Turgutlu fayının batı devamını oluĢturur. Turgutlu fayı, batı ucunda D-B genel doğrultusundan saparak Manisa fayının doğrultusuna döner. KemalpaĢa çayı bölümünde 45°‟lik bir büklüm bu iki fayı ayıran geometrik sınır kabul edilmiĢtir. Kuzeybatıya doğru sağ yönlü bu büklümün iki fay arasındaki bir aktarım


rampasına karĢılık gelmesi muhtemeldir.Manisa fayı keskin bir büklümle birbirinden ayrılabilen doğu ve ve batı olmak üzere iki segmentten oluĢur. Doğu segmenti KemalpaĢa çayı ile Manisa kenti arasında uzanır. Bu segment 15 km uzunluğunda ve K45B doğrultuludur. Segment doğu ucuna rastlayan Çobanisa-KemalpaĢa çayı arasında PliyoKuvarterner-Holosen çökelleri arasında genel morfolojide sarplıklarla tanınır. Çobanisa yöresinde taban (batı) bloktaki Pliyo- Kuvaterner yelpazelerinin tabakalalarında batıya doğru 5-10°‟lik eğimlenmeler izlenmiĢtir. Çobanisa‟dan kuzeye doğru önce Miyosen çökellerini keser ve daha sonra ise Spil dağı kütlesini meydana getiren Mesozoyik kireçtaĢları ile Holosen çökelleri arasında dokunak oluĢturur. Burada fay düzlemine yaslanan yamaç molozlarında açılmıĢ yarmalarda taze fay düzlemleri yüzeylemiĢtir. Fay zonunda kireçtaĢları içinde çok sayıda fay izlenmiĢtir. Ancak, ana fay düzlemi yamaç molozu-kireçtaĢı dokunağında yer almaktadır. Bu yarmalar boyunca ana fay düzlemi K45B gidiĢli olup düzlem eğimi 55-60°KD‟yadır. Düzlem üzerinde oluk ve çizikler pür normal faylanmayı gösterir. Ana düzlem üzerinde yamaç molozlarında breĢik bir zon geliĢmiĢtir. Bu yarmalardan kuzeybatıya doğru gidildiğinde fay bir büklüm yaparak K60B doğrultusuna döner. Tarım iĢletmeleri tesisleri ile Manisa arasında ana fay düzlemi kireçtaĢları ile Holosen yelpazeleri arasında çok dik kireçtaĢı Ģevleri Ģeklinde izlenir. Düzleme yaslanan yamaç molozları ve tavan bloktaki kireçtaĢlarında çok sayıda fay geliĢmiĢtir. Açılan yarmalarda ana fay düzleminin ortalama eğimi 45-50° ölçülmüĢtür. Kavisli gidiĢli ana faydan tavan ve taban blok yönünde çok sayıda ikincil fay ayrılır. Ġkincil fayların bazılarında sağ ve sol yönlü oblik bileĢeni gösteren yan yatımlar izlemiĢtir. Fay düzlemine yaslanan Holosen yelpaze ve yamaç molozları fay tarafından kesilir. Fay tarafından kesilen bazı büyük yelpazelerin tepe kısımları tavan blokta askıda kalmıĢtır. Yelpazelerin yüzeyinde birkaç metrelik topografik farklıkları olan taze fay sarplıkları belirgindir. Bunların faydaki tarihsel depremlerde geliĢtiği sanılmaktadır. Tavan bloğunda Spil dağından beslenen dereler faya dik kanyon vadilere gömülmüĢlerdir. Yine bazı akarsular boyunca fayın Holosen aktivitesini yansıtan tektonik kökenli taraçalar yaygındır. Fay boyunca açılmıĢ olan yarmalarda taze fay düzlemleri açığa çıkmıĢtır. Düzlemlerdeki oluk ve çizikler düĢeydir. Yarmaların üst seviyesindeki kireçtaĢlarında karstik erime süreçleriyle fay düzlemi aĢındırılmıĢtır. Ancak bu aĢınmıĢ kireçtaĢlarında fay dikliğinin mikromorfolojisi basamaklı bir yapı sunar. Bu basamaklar olasılıkla fayın tavan bloğunda yükselmeyi gösteren paleosismolojik kayıtlarlardır.Söz konusu fay dikliği üzerinde farklı yükseltilerde dizilmiĢ mağara ağızları da Kuvaterner‟de tavan bloktaki tektonik yükselmeye iĢaret eden verilerdendir. Manisa fayının batı segmenti kentin doğusu ile batıda Gediz nehri arasında yaklaĢık 20 km uzunluğundadır. Bu segment 3 km


geniĢliğe ulaĢan bir zon içerisinde birbirine paralel fay parçalarından oluĢur. Doğu kesimindeki faylar D-B genel doğrultusunda kuzeye bakan geniĢ yay geometrisi sunar. Batı bölümdeki fayların genel doğrultuları ise K55B‟dır. Segmentin en batısını oluĢturan parça ise K-G doğrultusunu kazanır. Güneydeki fay temel kayaların oluĢturduğu topografik yükselimleri kateder. Sık orman örtüsü nedeniyle bu fay yeri yaklaĢık haritalanmıĢtır. Fayın düzlem eğimi ortalama 50°‟dir. Manisa kent yerleĢmesinin Spil dağı eteğine rastlayan kesimlerini boydan boya kateden kuzeydeki fay ise genelde temel kayalar ile Holosen çökelleri arasında izlenir. Batı ucunda Miyosen birimlerini keser. Hava fotoğraflarında güncel alüvyon yelpazelerinin fay tarafından kesilmiĢ olduğu kesimlerde fay sarplıkları belirgin olarak seçilebilmektedir. Ancak, saha çalıĢmaları esnasında yoğun kent yerleĢmesi nedeniyle faya iliĢkin bulgular toplanamamıĢtır. Segmentin Keçili-Akgedik köyleri arasında kalan batı kesimi KB-GD genel doğrultusunda uzanır. YaklaĢık 2 km geniĢliğinde zonal bir yapı sunan bu bölgede faylardan en güneyde yer alanı ana fay niteliğindedir. Kayapınar-Akgedik arasında uzanan ana fay kavisli bir gidiĢe sahiptir. Ana fay boyunca Kayapınar bölümünde 78°, Emlakdere‟de 55° Gürle‟de ise 42° düzlem eğimleri ölçülmüĢtür. Bu ölçümlerde düzlem üzerindeki çiziklerde izlenen 20-70° arasındaki yan yatımlar Manisa fayının bu kesiminde sağ yönlü doğrultu atımlı bileĢen oblik bir nitelik kazandığını gösterir. Bazı kesimlerinde sağ yönlü atım daha baskındır. Ana fay kuzeyinde KB-GD ikincil faylar çizgisel gidiĢli olup kısa boyludur. Bunun kuzeyinde yer alan diğer faylar ise doğrusal gidiĢli olup 47-58° arasında değiĢen düzlem eğimleri ölçülmüĢtür. Bu faylar Mesozoyik kireçtaĢları ile Miyosen ve Holosen çökelleri arasında izlenir. Bunlardan Kayapınar-Emlakdere arasında uzanan fayın kuzeyinde geliĢmiĢ alüvyon yelpazesinde taban blok yönündeki yüzey tiltlenmesi çok belirgindir. Bu fay boyunca açılmıĢ taĢ ocaklarında fay düzlemi

yüzeylemiĢ

ve

yelpazeleri

oluĢturan

yamaç

molozlarında

Holosen

deformasyonlarının izleri net olarak izlenebilmiĢtir. Emlakdere-Akgedik arasında biri birine paralel uzanan faylar ise yelpaze çökelleri ve Gediz Nehrinin taĢkın ovası düzlüğündeki taze fay sarplıkları ile mikromorfolojide çok belirgindir. Bu taze fay sarplıkları tarihsel dönemlerde fayın bu bölümünde yüzey faylanmasıyla sonuçlanmıĢ büyük depremlerin meydana geldiğini belgeler. Gediz ovasının sonlandığı Muradiye yöresinde KD-GB uzanımında doğrultu atımlı faylar haritalanmıĢtır . Bu faylar sol yönlü doğrultu atımlıdır. Bağyolu ile Gediz nehri arasındaki bu fay zonu toplam 8 km uzunluğundadır. Manisa fayının batı segmenti Akgedik yöresinde K-G doğrultusuna dönerek sonlanır ve adı geçen doğrultu atımlı fay zonuna çok yaklaĢır. Bu doğrultu atımlı fay zonu tarafımızca Manisa fayıyla bağlantılı bir transfer yapısı olarak değerlendirilmiĢtir. Yukarıda açıklanan bilgiler Manisa


fayının diri bir tektonik yapı olduğunu ve Holosen‟de fay boyunca düĢey doğrultuda önemli ölçüde yerdeğiĢtirmeler gerçekleĢmiĢ olduğunu açıklar. Tarihsel ve aletsel dönem kayıtlarına göre Manisa kenti ve yakın çevresi ağır hasarlara yol açan çok sayıdaki büyük depremden etkilenmiĢtir. Bu depremlerden hangisinin Manisa fayından kaynaklandığı, fay üzerinde depremlerin oluĢ sıklığı ve fay üzerinde meydana gelmiĢ en son büyük depremin hangi tarihte gerçekleĢtiği konusunda bilgi yoktur. Bu bilgiler detay paleosismoloji çalıĢmalarıyla elde edilebilecektir. Manisa kent yerleĢmesi fay tarafından boydan boya katedilmektedir. Fayın batı kesimi ise sanayi yatırımlarının yoğun olduğu bölgelerdir. Bulgular fay üzerinde meydana gelebilecek depremlerde önemli ölçüde yüzey deformasyonlarının geliĢeceğini göstermektedir. Bunedenle Manisa fayı öncelikli olarak paleosismoloji çalıĢmalarının gerçekleĢtirilmesi zorunlu faylardan biridir.

4.AFETLER 4.1. Heyelan ve Çığlar Ġzmir Ġli‟nde, çığ olayı riski sadece ÖdemiĢ, Bozdağ‟da bulunmaktadır. Bu nedenle; zararların azaltılması ve oluĢabilecek olaylarda hızlı müdahale edilebilmesi için il genelinde Çığ Uyarı Birimi oluĢturulmuĢ ve Bayındırlık ve Iskan Bakanlığı Afet Ġsleri Genel Müdürlüğü‟ne gönderilmiĢtir.Zaman zaman meydana gelen heyelan ve kaya düĢmesi olaylarının en önemlileri aĢağıda yer almaktadır. Afet Türü: Heyelan Yılı: 1977 Yeri:Kadifekale 2200 adet konut etkilenmiĢ, 885 afetzede hak sahibi ilan edilmiĢ, hak sahibi afetzedeler B.Çiğli, Buca- Esentepe‟deki afet konutlarına yerleĢtirilmiĢtir. Bu ailelerin afet bölgesindeki evleri yıktırılmıĢtır. Afet Türü: Kaya Düsmesi Yılı:1971 Yeri:Asansör 80 adet konut etkilenmiĢ, 46 afetzede hak sahibi ilan edilmiĢ, afetzedelerin EsentepeÜçkuyular semtindeki afet konutlarına 1972 yılında nakilleri sağlanmıĢtır. Bu ailelerden 33‟ünün afet bölgesindeki evleri yıktırılmıstır. Afet Türü:Heyelan Yılı:1981 Yeri:Gürçesme 3505-3559 Sokaklar Birkaç konut etkilenmiĢ olup, afet genel hayatı etkileyici nitelikte değildir. Afet Türü:Heyelan Yılı:1983 Yeri:Gürçesme Ferahlı Mah. Afet genel hayatı etkileyici nitelikte değildir.


Afet Türü:Çökme Yılı:1986 Yeri:Göztepe 119/1 sok. Ġstinat duvarı bina inĢaatı temel hafriyat sırasında çökmüĢ olup, belediyesince istinat duvarı yeniden yapılmıĢtır. Afet Türü:Heyelan Yılı:1984 Yeri:Altındağ Çamkule Mah. 7 adet konut etkilenmiĢ olup, afet genel hayatı etkileyici nitelikte değildir.

Afet Türü:Heyelan Yılı:1984 Yeri:Gültepe Millet Mah. 6 adet konut etkilenmiĢ olup, afet genel hayatı etkileyici nitelikte değildir . Afet Türü:Heyelan Yılı:1984 Yeri: Narlıdere Ilıca-Đnönü Mah Afet mahalli sınırları Bayındırlık ve Iskan Bakanlığı elemanlarınca kroki halinde tespit edilmiĢ olup belediyesince bu alana inĢaat izni verilmemektedir. Afet Türü:Heyelan Yılı:1980 Yeri:Yesilyurt-Limontepe Afet genel hayatı etkileyici nitelikte değildir. Afet Türü:Heyelan Yılı:1978 Yeri:BalçovaK.Oğlu Mevkii Bu alan bos olup, afet bölgesi ilan edildiğinden Belediyesince insaata kapatılmıĢtır. Afet Türü: Kaya DüĢmesi Yılı:1981 Yeri:Bayraklı Çiçek Mah. Yapılan etüt çalıĢması neticesi hazırlanan rapor gereği için Belediyesine gönderilmiĢtir. 4.2.Seller Ġzmir ilinde sağanak türü yağıslar sıklıkta olmakta, bunun sonucunda gerek altyapı eksikliğinden, gerek kanal tıkanmalarından veya diğer yapısal bozukluklardan zaman zaman sel baskını olayları meydana gelmektedir. Bu olaylardan kayıtlara giren ve genel hayatı etkileyenler asağıda yer almaktadır. 

Kiraz Çatak Köyü 1.9.1986 Su Baskını Binaların nakli kararlaĢtırılmıĢtır.

Bergama-Sarıdere 1.9.1986 Su Baskını Köyü

Ödemis-Hamamköy 8.1.1981 Su Baskını 2 konut hasar görmüĢ.

Bayraklı Çay Mah 1991 Sel Baskını Gerekli önlemlerin alınması için ilgili belediye uyarılmıĢtır.


Ġl Merkezi 13–14.11.1991 Sel Baskını 265Konut hasar görmüĢ Valilikçe Afet Ġsleri Genel Müdürlüğünden 200 milyon TL. ödenek temin edilerek selden zarar görenlere dağıtılmıĢtır.

KarĢıyaka-Çiğli 01.11.1995 Su baskını

4.3.Orman, Otlak ve Sazlık Yangınları Ġzmir Orman Bölge Müdürlüğü‟nün faaliyet sahası 2 509 336 ha. Olupbunun %41‟i ormanla kaplıdır (975 005 ha) . Bitki örtüsü, arazi yapısı ve iklim koĢullarının özelliklerinden dolayı orman yangınlarına karsı birinci derecede hassas bir bölgedir. almaktadır. Yangınlarım Nedenleri 

Bitki Örtüsünün Özellikleri

Ormanların % 49‟u iğne yapraklı, % 45‟i yapraklı, % 6‟sı makidir. Yangınlar daha çok sahillerde, yerlesim alanları çevresinde ve 500 m. Rakıma kadar olan mevkilerde çıkmakta olup, buralarda asli orman ağacı kızılçamdır. Ormanlar genel olarak genç ve ağaç boyları kısa, dipten itibaren dallı ve yangına hassas maki elemanları ile kaplı durumdadır. Bütün alanlar yaz basında kuruyan ot ve çayır tabakası ile kaplıdır. 

Arazi Yapısı

Ormanlar 1200 m rakımın altında bulunmakta olup, tehlikeli alanların tamamına yakın kısmı kıyı Ģeridindedir. Vadiler boyunca denizden esen rüzgarlara açıktır. Arazinin çok kıymetli olması nedeniyle ormanlar sırtlar ve dere içleri gibi engebeli arazilerde yer almaktadır.

4.4.DEPREM Deprem tehlike değerlendirmelerinde kaynak fayların yapısal özellikleri ve nitelikleri ile bunlardan kaynaklanan depremlerin sismolojik özellikleri iki temel veri grubunu oluĢturur. Sismolojik veriler aktif fayların fayların tanımlamasında da kullanılan temel bilgilerdir. Önceki bölümlerde Ġzmir yakın çevresindeki deprem kaynaklarının coğrafik dağılımı, yapısal özelikleri, nitelikleri ve aktivitelerine iliĢkin toplanan jeolojik ve jeomorfolojik bilgiler sunulmuĢtur. AĢağıda ise bölgedeki son ikibin yıl içerisinde meydana gelmiĢ tarihsel ve aletsel dönem depremleri hakkında özet bilgiler verilmektedir.

4.4.1.Tarihsel Dönem Depremleri (1899 ve öncesi) Ġzmir ve yakın çevresi, Doğu Akdeniz‟de tarihsel çağlarda pek çok uygarlığın hüküm sürdüğü bir bölge olması nedeniyle tarihsel dönem deprem kayıtlarının en fazla olduğu


bölgelerimizden biridir. Kayıtlar, Ġzmir kent merkezi ve yakın çevresindeki çoğu yerleĢmenin tarihsel dönemde çok sayıda depremden etkilendiğini ortaya koyar. Son ikibin yılda kent ve yakın çevresinde yıkıcı hasar yapan büyük depremler Şekil‟de sunulmuĢtur. Kayıtlar, Ġzmir kentinin çoğu depremden etkilenmiĢ olmasına rağmen özellikle bazı depremlerde çok büyük hasarların meydana geldiğini göstermektedir.



4.4.2.Aletsel Dönem Depremleri (1900-Günümüz) 1900‟lü yılların baĢından itibaren “Aletsel Dönem” olarak adlandırılan ve günümüze kadarki dönemi içeren zaman dilimi içerisinde Ġzmir ve yakın çevresini etkileyen çok sayıda deprem meydana gelmiĢtir. Ġzmir kenti merkez olmak üzere yaklaĢık 50 km yarıçaplı bir daire içerisinde kalan alanda son yüzyılda meydana gelen 13 depremin magnitüdü 4‟ten büyüktür. Bu depremlerin bazıları bölgede can kaybı ve maddi hasarlara neden olmuĢtur. Son yüzyılda meydana gelen depremler içerisinde en büyük deprem 31 Mart 1928 tarihli Torbalı depremidir (M: 6.5). Bu deprem çok geniĢ bir alanda etki yapmıĢ , 2000‟den fazla ev yıkılmıĢ yada hasar görmüĢtür. Ġzmir güneyinde meydana gelmiĢ 6 Kasım 1992 depreminin büyüklüğü ise Mw: 6.0‟dır. 2003 yılında meydana gelmiĢ Urla depremi (Mw:5.7) ise Seferihisar‟da az hasara yol açmıĢtır. Bu haritalardan da anlaĢılabileceği gibi Ġzmir kent yerleĢmesi orta büyüklükte de olsa çevresinde farklı alanlarda oluĢan bu depremlerden etkilenen bir coğrafik konumdadır.


4.4.3.DEPREM SONUÇLAR Ġzmir kenti merkez olmak üzere yaklaĢık 50 km yarıçaplı bir alanda elde edilen sonuçlar: 

Ġzmir kenti ve yakın çevresinde deprem kaynağı olabilecek onüç adet fay

Vardır. Bu faylar, aktiviteleri açısından diri fay, olasılı diri fay ve çizgisellik olmak üzere üç kategoriye ayrılmıĢtır. Bu gruptaki faylar Ġzmir, Tuzla, Gülbahçe, Seferihisar, Manisa, KemalpaĢa, Dağkızılca ve Gediz Grabeni ana sıyrılma fayının batı bölümüdür. Diri fay kategorisinde faylar bölgede yüzey yırtılmasına yol açabilecek, yıkıcı özellikte büyük deprem üretme potansiyeli en yüksek olan faylardır. Menemen fay zonu ile Güzelhisar ve Gümüldür faylarının Kuvaterner aktiviteleri belirgindir. Olasılı diri faylar bölgesel deprem tehlike değerlendirmeleri açısından deprem potansiyeli ikinci derecede önemli tektonik yapılarıdır. 

Bölgesel güncel kinematik içerisinde Gediz Grabeni ana sıyrılma fayı, KemalpaĢa fayı,

Manisa fayı ve Dağkızılca fayı Gediz Graben sistemi içerisindeki normal faylardır. Bu graben batısına rastlayan Ġzmir yöresindeki fayların nitelikleri ve dağılımı bölgedeki güncel deformasyonun esas olarak doğrultu atımlı faylarla karĢılandığını göstermektedir. Ġzmir fayı


bu deformasyon sürecinde K-G gerilmeyi karĢılayan bir tektonik yapıdır. Doğrultu atımlı faylar KD-GB, K-G ve KB-GD doğrultularında uzanır. Ġzmir körfezi tabanında,Uzunada-Foça arasında uzanan sol yönlü doğrultu atımlı fay dıĢında kalan diğer doğrultu atımlı fayların çoğunluğu sağ yönlüdür. Gülbahçe fayı kuzey bölümde ters fay bileĢene sahiptir ve bu sıkıĢmalı zon Karaburun bloğunun saat yönünde rotasyona uğraması ile iliĢkilendirilmiĢtir. Diri ve olasılı diri olarak haritalanan normal faylardan uzunlukları 15 km ve daha fazla olanlarda meydana gelebilecek maksimum deprem büyüklüklerinin Mw: 6.0 ve daha yüksek olması büyük olasılıktır. Doğrultu atımlı faylardan ise uzunlukları 30-35 km‟nin üzerinde olanların bölgede yüzey yırtılmasıyla sonuçlanan büyük deprem üretebilecek kaynaklar oldukları sonucuna varılmıĢtır. Daha kısa uzunluklardaki fayların ise orta büyüklükte depremlere kaynaklık etmesi muhtemeldir. 

Ġzmir fayı, Manisa fayı ve KemalpaĢa fayı yerleĢme yoğunluğu

yüksek kent merkezlerini kat eder. Bu faylar üzerinde Holosen‟de yüzey deformasyonu ile sonuçlanmıĢ eski deprem sarplıkları belirgindir. Bu faylarda yüzey yırtılmasıyla sonuçlanabilecek büyük depremlerde fay çizgisi boyunca yüzeyde fiziksel deformasyonların geliĢmesi beklenir. Dolayısıyla, bu yerleĢmelerde fay çizgisi boyunca oluĢacak hasarların, depremin sarsma etkisi (yer ivmesi) yanında yüzey deformasyonlarından kaynaklanabileceği bir gerçektir. 

Ġzmir kent yerleĢmesinin büyük çoğunluğu körfez çevresindeki delta düzlükleri

üzerindedir. Her ne kadar bu çalıĢmanın kapsamında olmasa da bu deltaları oluĢturan çökellerin yeraltı suyu seviyesi yüzeye yakın pekiĢmemiĢ alüvyonlardan oluĢtuğu bilinmektedir. Yakın çevre faylarından kaynaklanabilecek büyük depremlerde bu alüvyon alanlarda zemin büyütmesi, sıvılaĢma, körfez kıyıları boyunca ise yanal yayılmaların geliĢmesi beklenilen bir sonuçtur. Ġzmir Körfez Kullanımı Balıkçılık, turizm, yerleĢim, endüstri, ticaret ve birçok faaliyetin en yoğun Ģekilde yaĢandığı körfez ve kıyı bölgesinde dengeli ve sürdürülebilir bir yaralanma Kıyı Alanları Yönetimini uygulamakla mümkün olabilir. Bu bağlamda yapılacak isler; Kıyı bölgelerinin doğal, ekolojik, sosyal, kültürel, ekonomik ve tarihi özelliklerini belirlemek amacıyla arastırmalar yapılmalı, envanterler oluĢturulmalıdır. Kıyı ve deniz ortamında yer alabilecek limanlar, sanayi alanları, kentsel yerleĢmele , balık çiftlikleri, doğal koruma alanları, tarım alanları, tarihi sit alanlarına iliskin sektörel talepleri ve tercihleri yansıtan master planlar ekolojik önceliklerle hazırlanmalı ve kıyı bölgesi planlamasına veri olusturması sağlanmalıdır.


Kıyı bölgesini etkileyen ulasım tercihlerine kısıtlamalar getirilmeli, çevre duyarlı ulasım teknolojileri biçimleri veya yürüme alıskanlığını destekleyici sistemler kullanılmalıdır. Kıyı bölgesi kavramı içinde yer alan mekanların tanımı önemlidir. Kıyı mekanı yalnızca kıyı ve sahil seridi gibi kısıtlı alanlardan olusmaz. Denize ve kıyıya etki yapan faaliyetlerin yer aldığı karasal alan veya denizin etkisinin devam ettiği bölge yeni bir etkilenme alanı kavramını gündeme getirmektedir. Kıyı bölgesi, kıyı sahil seridi ve kıyı etkilenme alanı olarak yeniden tanımlanmalıdır. Kıyı faaliyetlerinin eğilimleri belirlenerek (balıkçılık, turizm, tarım vb.) sektörler bazında koruma kullanma ilkeleri doğrultusunda tedbirler uygulamaya geçirilmelidir. Sürekli izleme ile kirlilik kontrolü yapılmalıdır. Kıyının kentsel toprağa dönüsümü engellenmelidir. Kentsel arazi kullanımında karsımıza çıkan bir sorun da çevre düzeni planlarının olmayısıdır. Çevre Düzeni Planları, konut, sanayi, tarım, turizm gibi farklı alan kullanım taleplerinin yoğunlaĢtığı ve onunla bütünlesen kırsal alanların birlikte olusturdukları çevresel bütünlüğü olan alanlarda düzenlenirler. Çevre düzeni nazım planları, kendinden daha ayrıntılı ölçeklerde düzenlene ve doğrudan uygulamayı yönlendirmek amacıyla hazırlanan imar planları ve yerel planlar ile sürekli karĢılıklı iletiĢim durumunda ve aynı planlama bütünü içinde yer alarak kentsel yerleĢimler için düzenli ve dengeli bir geliĢme sağlayıp, değerli tarım toprakları ile su kaynaklarını koruyup geliĢtirme yönüyle kentsel arazi kullanım için önem taĢımaktadır.Kentlerin kontrolsüz yayılması, aynı zamanda kentselkırsal çevre ekonomi üzerinde olumsuz etkileri olmaktadır. Kontrolsüz gelismeden ötürü konut, su, kanalizasyon ve kamu hizmetleri kent halkına getirilememektedir. Kentler genellikle en verimli tarım toprakları üzerinde kurulması ve gelismesi toprağın gereksiz kaybına yol açmaktadır. 5.DOĞAL VERĠLERĠN DEĞERLENDĠRMESĠ Doğal Veriler Açısından Ġzmir Ġzmir ilinde var olan iklim koĢullarına bakıldığında, il alanı içindeki her bölümde yıl boyu belirlenen iklim özelliklerinin tüm canlı türleri açısından yasamı olanaklı kıldığı, sahip olunan iklim özellikleri nedeniyle tarımın pek çok türünün ekonomik açıdan verimli yapılabilir olduğu görülmektedir. Ġzmir il sınırları içinde kalan alanların tümüyle birinci derece deprem bölgesi içinde kaldığı, Ġlin Gediz Grabeni ile Büyük Menderes Grabeni gibi ülkemizin iki önemli çizgisel yapısı üzerinde konumlanmıĢ olduğu görülmüĢtür.

Ġlin sahip olduğu


jeomorfolojik yapının, farklı yükseklikler ve yönlenmelerle özellikle tarımsal süreklilik ve çeĢitlenme açısından önemli olanaklar yarattığı,jeomorfolojik geçmiĢin, karasal iklimle deniz ikliminin bir arada yaĢanabildiği denize dik uzanan dağlar arasında verimli alüvyon ovaların oluĢumunu sağladığı, ovaların ve dağların sunduğu farklı olanaklar nedeniyle, iki unsurun geçiĢ alanlarında konumlanmıĢ yerleĢim dizilerinin oluĢtuğu görülmektedir.Her ne kadar günümüzde suları azalmıĢ, yaz aylarında tümüyle kurur hale gelse de il sınırları içinde bulunan üç akarsu havzasında (Bakırçay, Gediz ve Küçükmenderes) verimli tarım alanlarının bulunduğu, yerleĢmelerin bu havzalarda akarsu sistemlerine koĢut sıralandığı görülmektedir. BaĢlangıçta, yerleĢimlerin can suyu olan akarsuların zaman içinde bu yerleĢimler tarafından kurutulması ve kirletilmesi, Ġzmir‟in ve bölgesinin çevre düzeni planı kararları açısından temel sorunsallarından biridir. Doğal göller açısından oldukça zengin olmayan Ġzmir‟de var olan az sayıda göl ve çevresindeki geliĢmeler de planlama aĢamasının sorunsallarındandır. ÖdemiĢ Gölcük‟te gerek tarımsal sulama amacıyla suyun çekilmesi ve gerekse göl çevresinde artan yapılaĢmalar aynı zamanda doğal sit alanı olan bölgede koruma-kullanma dengesi konusunda kapsamlı bir çalıĢmayı zorunlu kılmaktadır. Ġzmir ilinin toprak yapısına bakıldığında; arazilerin tarımsal faaliyetlere uygun alanlarının aslında son derece sınırlı olduğu görülmektedir. Bu durum, özellikle ilde toprak oluĢum faaliyetlerinin yavaĢ olması, toprakların oluĢtuğu jeolojik ana materyallerin çoğunun ayrıĢmaya karsı dirençli olması, topoğrafik özellikler, toprak sığlığı, etkili toprak derinliği, erozyon, taslılık, kayalılık gibi birçok nedenden dolayı ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, son derece sınırlı olan, oldukça iyi ve seçkin tarım arazilerinin mutlak korunması gereklidir. Tarıma elveriĢli araziler olarak nitelendirilmeyen, VI ve VII sınıf arazilerin büyük oranlarda olmasına rağmen, bu alanların ilin iklim özellikleri bakımından zeytin tarımına elveriĢli olması gözden kaçırılmamalıdır. Sulu tarım yapılan alanlarda yılda 3 ürününün alınması, dolayısıyla ilde yüksek tarımsal su kullanımı söz konusudur. Son yıllardaki iklim değiĢiklikleri, barajlardaki su yetersizlikleri ve hızla azalan yeraltı su kaynakları önemli sorunları birlikte getirmektedir. Su kullanımı konusunda oluĢturulması gereken politikalar da planlamanın sorunsallarındandır. Ġzmir gerek karasal ekosistemler, gerek sulak alan ekosistemleri ve gerekse kıyı ve deniz ekosistemlerinin bulunması nedeniyle ekolojik açıdan zengin illerdendir. Ġl sınırları içinde bulunan BayındırOvacık-Arpadağ Ormanları, Bozdağ, Nif Dağı ve Manisa ile sınır oluĢturan Spil Dağı, karasal ekosistemler açısından hassas alanlardır.Bu alanlarda, mevcut ekosistemlerin bozulmasını engelleyecek önlemlerin geliĢtirilmesi planlamanın temel sorunsallarından biri olmalıdır. Gediz Deltası, Ramsar Alanı olarak ilan edilmiĢ, ülkemiz ve dünya açısından koruma altına alınmıĢ önemli sulak alan ekosistemlerinden biridir. Gediz Irmağı‟nda yaĢanan kirlenme ve


Ġzmir kentinden kaynaklanan kirlenmeler ile verimli Gediz Ovası‟nı sulamaya yönelik geliĢtirilen baraj projeleri, sulak alan ekosistemi açısından en önemli tehditler olarak öne çıkmaktadır. Grek sanayi ve gerekse konut amaçlı yapılaĢma baskısının da planlama aĢamasında değerlendirilmesi gerekmektedir.Foça kıyıları, adalar ve Karaburun Yarımadası kıyıları, nesli tehlike altındaki türlerden olan Akdeniz Foku‟nun yasam alanlarıdır. Foça Kıyıları‟nın bir bölümü Özel Çevre Koruma Bölgesi olarak koruma altına alınmıĢsa da, sınır dıĢında kalan alanlarda Akdeniz Foku‟na zarar verecek geliĢmelerin engellenmesi zorunludur. Karaburun Yarımadası, gerek iklim koĢulları, su sorunları ve gerekse ulaĢımında yaĢanan konfor sorunları nedeniyle önemli ölçüde korunmuĢ doğal alanlardandır. Ancak sahip olduğu doğal koĢullar, kısıtlılıklar ve sorunlar nedeniyle, Yarımada köylerinde boĢalma sürmektedir. Plan kararlarının oluĢturulması sürecinde, bir yandan Yarımada‟nın doğal yapısını koruyacak, köylerin yaĢanabilir olmasını sağlayacak özendirici kararlara gereksinim vardır. Ancak, alınacak özendirici kararların yazlık nüfus yüklemesine neden olması tehlikesine karsı gerekli önlemlerin de plan kararlarıyla geliĢtirilmesi zorunludur.Ġzmir‟in kıyı alanlarında giderek artan su ürünleri üretim alanları, ekonomik getirisi ile yerel yasam kalitesinin yükselmesine katkı sunarken, diğer yandan denizde ve kıyılarda önemli çevre sorunlarının yaĢanmasına neden olmaktadır. Su ürünleri üretim yerlerinin yer seçimi, kapasitesi ve alınması gerekli önlemler de planlamanın sorunsalları arasında yer almalıdır. Kaplıcalar- Ilıcalar 1)Balçova Kaplıcaları: Agamemnon kaplıca merkezinde 435 yataklı ve 3 yıldızlı konaklama tesisleri hizmet vermektedir.624 yataklı ve 4 yıldızlı yeni konaklama tesisleri ise 1994 yılında hizmete açılmıĢtır. Kaplıca otelleri aynı zamanda kent otelleri olarak da kullanılmaktadır. Termal su sehri nitelikleri taĢıyan bu kaplıca merkezinde küvet ve havuz banyosu, masaj, ısın, fizik tedavi ve beden eğitimi gibi uygulamalar yapılmaktadır. Kaplıca suyu romatizma, kalp ve kan dolaĢımı, eklem ve kireçlenme sinir ve kas yorgunluğu, sinirsel rahatsızlıklar gibi hastalıklara olumlu etki yapar. Su sıcaklığı 62-80 derece olup klorür, bikarbonat, sodyum ve kalsiyum bileĢiminden oluĢmaktadır. 2)Bayındır Ilıcaları: Bayındır‟ın kuzeydoğusunda Turgutlu yolu üzerinde 8 km uzaklıktaki Ergendi ılıcası, Dereköy kaplıcasından olusmaktadır. Birbirlerine 15 dakikalık uzaklıkta bulunan kaplıcalardaki su sıcaklığı ortalama 40 santigrat dolayındadır. Kükürt ve sodyum


hidrokarbonat ihtiva eden kaplıcaların daha çok romatizma ve deri hastalıklarının tedavisinde basarılı olduğu belirtilmektedir. Ziyaretçi konaklamaları için altyapı yetersizdir. 3)Bergama Kaplıcaları: Bergama ve çevresinde değisik hastalıklara iyi gelen, çamurlu özellikte kaplıcalar, su kaplıcaları, sifalı içmeler bulunmaktadır. 4)Mahmudiye Ilıcası: Suları 26 derece sıcaklıkta bulunan ılıcada radyoaktivite oranı yüksektir. Sodyum açısından zengin olan ılıcada kalsiyum yoktur. Bu nedenle köylüler tarafından çamasır suyu olarak da kullanılmaktadır. Cilt hastalıklarına faydalı olduğu bilinmektedir. 5)Pasa Ilıcası: Bergama‟ya 20 km uzaklıktaki Pasa köyündedir. Ziyaretçilerin daha çok baraka ve çadırlarda konakladığı ılıcanın sıcaklık ve madensel tuzlar yönünden fakir olan suları banyo olarak kullanılır. Kronik romatizma, gıda metabolizması bozukluğundan ileri gelen gut, diabet, sismanlık, yaslılıktan ileri gelen düskünlük halleri, böbrek ve kadın hastalıklarında da bu sulardan yararlanılmaktadır. 6)Geyiklidağ Ilıcası: Bergama ile Kozak bucak merkezinin arasında yer alan ılıca etrafında konaklama tesisleri bulunmamaktadır. Bu nedenle yakın yerlesimlerde bulunanlar ılıcanın sıcak ve kükürtlü sularından, özellikle kronik iltihap sendromlarının tedavisinde ve üst solunum yollarının kronik iltihapları refritlerinde kullanılır. 7)Güzellik Ilıcası: Bergama „ya 4 km uzaklıkta bulunan Güzellik ılıcası kubbeli ve iki mermer havuzlu bir kaplıcaya sahiptir.1986 yılında yeni bir bakım ve onarıma alınan konaklama tesisleri ile sirin bir tatil imkanı yaratan kaplıca su sıcaklığı 35 derece dolayındadır. Sodyum bikarbonat ve sülfat bulunan kaplıca suyunun romatizma, nefralji kalp hastalıkları, nevresteni, dimağ yorgunlukları ve cilt hastalıklarına iyi gelmektedir. Ayrıca kaplıcaların yağlı ve seboraik deriler üzerinde güzellestirici bir etkide bulunduğu yaygın bir kanıdır. Hatta bu anlamda, tarihte Kleopatra‟nın da Bergama‟yı ziyaretinde bu kaplıcada yıkanarak güzellestiği rivayet edilir. Kaplıca suyunda 1,5 eman değerinde oldukça yüksek radyoaktivite bulunmaktadır. 8)Kaynarca-Dikili Kaplıcası: Dikili‟nin 10 km doğusunda bulunan Kaynarca etrafında konaklama elverisli tesis bulunmamaktadır. 3 km çapında ve ortasında çok sıcak sular kaynayan sazlı bir bataklıktır. Deri ve kadın hastalıkları tedavisinde kullanılmaktadır. Suyun ısısı 42-64 derecedir. 9)Menemen-Deniz Ilıcası: Menemen‟in kuzeybatısında Aliağa Çiftliği bucak merkezinin 15 km

batısındadır. Sular bir mağranın içinde kaynamaktadır. Kayaların eski dönemlerde

yontularak kaynağın doğal bir hamam içinde kalması sağlanmıstır. Travmatik nedenlere bağlı


kaynaması gecikmis kırıklar, kemik sisteminin erimesi, kan dolasımı bozuklukları ve benzeri gibi rahatsızlıklar bu sularda tedavi edilmektedir. 10)Çesme Ilıcaları: Ġzmir-Çesme yolu üzerinde ve Çesme‟ye 5 km uzaklıkta deniz kıyısında bulunan Ilıcalar plajı ve ılıcası aynı yerde olan, dünyanın en ilginç ve zor bulunur ılıcalarından biridir. Suların sıcaklıgı 55 derecedir. Klorür, sodyum, magnezyum bromür ve florür bilesimine sahiptir. Banyo ve içme kürleri için elverislidir. Romatizma, kalp ve kan dolaĢımı kadın sinir ve kas yorgunluğu, sinirsel rahatsızlıklar ve göz hastalıklarına olumlu etki yapar. Çesme kaplıca merkezinde 420 yataklı ve 4 yıldızlı, Turban termal oteli ile 1030 yataklı ve 4 yıldızlı Altınyunus deniz termal ve tatil merkezi hizmet halinde bulunmaktadır. Bu kaplıca ve deniz termal merkezinde küvet ve havuz banyoları, masaj, ısın, fizik tedavi ve beden eğitimi gibi uygulamalar yapılmaktadır. 11)Çesme-Sifne Kaplıcası: ÇeĢme ılıcalarının 5 km kuzeydoğusunda bir yarımada üzerinde bulunur. Suyu sodyum klorür ve kalsiyum ihtiva eder. Kaplıca sıcaklığı 38 derece, radyoaktivite oranı ise 5.3 emandır. Rasitizm, romatizma ve deri hastalıklarına yararlıdır. 12)Urla Ġçmesi: Ġzmir-Çesme yolunun hemen solunda ve Ġzmir‟e 42 km uzaklıktadır. Kaynak suları Heykelli kaynak ve Kayadibi olmak üzere iki yerden çıkıs yaparlar. Kaynak suları bol verimlidir. Suyun sıcaklığı 22 derece olup, klorür, sodyum, kalsiyum, magnezyum ve sülfatlı bir bileĢime sahiptir. Urla içme suları mide ve barsak, karaciğer safra kesesi rahatsızlıkları gibi hastalıklara olumlu etki yapar


6.KĠRLĠLĠK


SWOT ANALĠZĠ

GÜÇLÜ YÖNLER 1.Türkiye'nin en büyük doğal yaĢam parkı olan Sasalı Doğal YaĢam Parkı'na sahip olunması. 2.Türkiye'nin kapasitesi en büyük ileri biyolojik atık su arıtma tesisine sahip olunması. 3.Arsenik arıtımında baĢarılı arıtma tesislerine sahip olunması. 4.Yeni transfer istasyonları kurularak düzensiz depolama alanlarının atık dökümüne kapatılması. 5.Geri kazanım-geri dönüĢüm gibi atık değerlendirme projelerinin uygulanıyor olması. 6.Yeni katı atık bertaraf tesisinin kurulmasına yönelik çalıĢmaların baĢlaması. 7.Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından onaylanmıĢ Ambalaj Atıkları Yönetim Planı'na sahip olunması.


8.Hava kirliliği ölçüm alanının geniĢletilmesine yönelik çalıĢmalar yapılması . 9 .Tı b b i at ı k yönet i m p l a n ı n ı n hazırlanmaya baĢlanması. 10.Su kaynaklarının kullanımına yönelik çalıĢmaların baĢarılı olarak yürütülmesi. 11.Talep eden kamu kurumları ve STK'lara ücretsiz fidan verilmesi. 12.Ġzinli hafriyat toprağı ve inĢaat yıkıntı atıkları depolama alanlarına sahip olunması. 13.Eğitim ve projeler yoluyla organik tarımın teĢvik edilmesi. 14.Fidan alımlarının kooperatiflerden temin edilmesiyle üre t i c i l e r i n desteklenmesi. alanlar için oluĢturulan iletiĢim ve çözüm ekiplerine sahip olunması. 16.Yüzen çöplerin toplanması için çöp gemisinin olması. 17. Zengin doğal, tarihi ve kültürel kaynakların bulunması 18.Rüzgar enerjisi açısından ülke potansiyelinin büyük bölümüne sahip olunması ve bunun yatırım potansiyeli yaratması 19. Jeotermal enerjide dünyada besinci sırada olan ülkemizin toplam potansiyeli içinde büyük paya sahip olunması 20 .Evsel ısınma ve sanayide kullanılan yakıtların kalitesine sınırlama getirilmesi ve kullanılan yakıtların denetlenmesi 21. Sanayi ve evsel ısınmada doğalgaza geçilmesi 22 .Körfez‟deki kirliliği önlemek amacıyla Büyük Kanal Projesi kapsamında 2000 yılında devreye giren Arıtma Tesisi‟nin varlığı 23. Ġzmir kıyılarının, Akdeniz fokuna yasama, beslenme ve üreme alanı oluĢturması 24. Birçok kus türüne ev sahipliği yapılması 25. Yaban hayatı koruma alanlarının bulunması 26. Geri dönüĢüm ve atık yönetimi konusunda teknik kapasitenin bulunması 27. Çevre konusunda çalıĢan üniversitelerin ve araĢtırma merkezlerinin bulunması 28. Orman varlığının Türkiye‟ye göre fazla olması

ZAYIF YÖNLER 1.KiĢi baĢına düĢen yeĢil alan miktarının dünya ortalamasının altında olması. 2.Tek düzenli depolama alanı olan Harmandalı Düzenli Depolama Alanı'nın yerleĢim alanı içerisinde kalması ve kullanım ömrünün azalması. 3.Düzensiz depolama alanlarının çevreye olumsuz etkisinin olması. 4.Geri kazanılabilir atıkların diğer atıklardan ayrı olarak kaynağında ayrıĢtırılmasının yetersizliği.


5.YeĢil alanların sulanmasında artezyen suyundan yeterince faydalanılmaması. 6.Atık yönetimi konusunda kurumlar arası iĢbirliğinin eksik olması. 7.Hafriyat ve moloz atıklarının toplanması ve bertarafı ile ilgili yetersizliklerin yaĢanması. 8.Zoonozlarla mücadelede ilgili kamu kurum ve kuruluĢları ile koordinasyon eksikliği. 9.Su ürünlerinde aĢırı avlanma yapılması, örgütlenme ve denetim yetersizliği 10. Orman ve mera olarak değerlendirilmesi gereken alanların tarım arazisi, yapılaĢma, turizm, maden ve tas ocakları gibi ekonomik faaliyetler amaçlı kullanılması 11. Endüstriyel faaliyetlerden dolayı bazı ilçelerde tarım alanlarının yok olma tehlikesi bulunması 12. Enerjide dıĢa bağımlı olunması 13. OSB'lerde atık yönetimi konusunda ciddi eksiklikler olması 14. Su kaynaklarının yetersiz olması 15. Arıtma tesisi ile hizmet verilen nüfusun payının düĢük olması ve bazı ilçelerde klorlama, depolama hizmetlerinin eksik olması 16. Kanalizasyon altyapısında eksiklikler olması 17. Deniz kirliliği sorunu olması 18. Katı atık bertarafı konusunda kapasitenin ve atık depolama altyapısının yetersiz olması 19. Atık çamur bertarafının yetersiz olması 20. Sanayi tesislerinin kent içi hava kalitesini olumsuz etkilemesi, atıklar açısından sorunlu olması 21. Gediz Havzası‟nın çoğunlukla endüstriyel, tarımsal; Bakırçay Havzası'nın tarımsal; Küçük Menderes Havzası‟nın evsel ve tarımsal faaliyetlerden dolayı kirleniyor olması 22. Sanayide suyun yeniden kullanım oranının düĢük olması 23. Çevre yönetim sistemlerinin kullanım oranının düĢük olması 24. Tehlikeli atık konusunda firmaların bilgi yetersizliği, bilgisi olan firmalarda ise depolama sorunu, tehlikeli atık geri kazanımı için kullanılan lisanslı geri kazanım tesislerinin yeterli kapasiteyi sağlayamaması 25. Tüm havzalarda kirlilik kontrolünün yetersiz olması 26. Bilinçsiz ve kontrolsüz gübre ve tarım ilaçları kullanılması 27. AĢırı sayıda açılan yer altı kuyu suları nedeniyle Küçük Menderes su seviyesinin gittikçe düĢmesi 28. Verimli orman alanları bakımından Türkiye ortalamasının altında olunması 29. Ġzmir ormanlarının birinci derece yangına hassas ormanlardan oluĢması 30. Hava kirliliği ölçüm istasyonlarının yetersiz kalması


31. Yeterli sayıda atık su arıtma tesisi bulunmaması 32. Endemik türleri içeren nitelikli alanların herhangi bir koruma statüsüne sahip olmaması

FIRSATLAR 1.Ġzmir'in yenilenebilir enerji kaynaklarına (rüzgar, güneĢ, jeotermal vb.) sahip olması. 2.Çevre dostu teknolojinin yaygınlaĢması. 3.Çevre projeleriyle ilgili teknik bilgi ve desteğin alınabileceği üniversitelerin olması. 4.Halkın çevre ile ilgili konularda duyarlılığının yüksek olması. 5.Kentin coğrafi konumu ve iklim yapısı. 6.Kentin organik tarım alanlarının ve verimli topraklarının olması. 7. Avrupa pazarına coğrafi açıdan yakın olunması 8. Yenilenebilir enerji sektörünün ulusal ve uluslararası alanda öncelik kazanması 9. Çevre il ve ilçelerde altyapı ve arıtma tesislerine yönelik yatırımların artırılması 10. Organik tarımın geliĢmesiyle toprak kirliliğinin azalacak olması 11. Avrupa Birliği ve ulusal yenilenebilir enerji politikalarının yerli, ucuz ve temiz enerjiyi destekliyor olması

TEHTĠTLER 1.Küresel ısınma ve yangınlar. 2.YeĢil alan olarak değerlendirilecek arazilerin yetersizliği. 3.Su kaynaklarının sınırlı olması. 4.Suyun ve su kaynaklarının kullanımında gerekli duyarlılığın gösterilmemesi. 5.Körfezin akıntılara kapalı olması, bazı alanların sığ olması. 6.Trafiğe çıkan araç sayısının hızla artması. 7.Sanayicilerin tehlikeli atıklarını değerlendireceği tesislerin yetersiz olması. 8.Kaçak moloz dökümleri. 9.Evsel atıklar ile ambalaj atıklarının çöpe karıĢık atılması. 10.YeĢil alanların kullanımında gerekli hassasiyetin gösterilmemesi. 11.Kent merkezinin topografik yapısının (çanak Ģeklinde) hava ve gürültü kirliliğine olumsuz etkisinin olması. 12.Ġzmir'in liman kenti olması nedeniyle oluĢan deniz kirliliği. 13.Geri dönüĢüm tesislerinin kurulu olduğu alanların yetersiz olması. 14.Erozyonun neden olabileceği olumsuzluklar.


15.Kentin göç alması. 16.Tarımsal faaliyetlerin yol açtığı su kirliliğinin olması. 17.Kentte gemi söküm tesisinin bulunması. 18.Diğer illerdeki altyapı eksiklikleri ve tedbirsizlikler sonucu oluĢan çevresel kirlilik(Gediz Nehri). 19.Toprak yapısının değiĢken olması. 20. Denizlerin kirlenmesinin su ürünleri için risk oluĢturması 21. Küresel ısınma ve iklim değiĢikliği yaĢanıyor olması 22. Körfez‟deki iyileĢme sürecini olumsuz etkileyen bazı kirlilik girdilerinin devam etmesi 23. Gediz havzasına diğer illerden evsel atıklar ve sanayi atıkları gelmesi 24. Sanayi tesislerinin yerleĢim merkezlerine yakınlığının çevresel tehditler oluĢturması


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.