4 minute read
Galiçya’dan Önce Kutlanan Zafer
İttihad ve Terakki’nin nüfuzu altına giren Osmanlı İmparatorluğu’nun başı üç kıtada savaş belasına girmişti. Tarihî şartların zorlaması ile girildiği iddia edilen bu savaşların neticesi çok ağır olmuş ve koca cihan devleti yerine daha küçük bir coğrafyada bir başka devlet kurulmuştu. Askeri bilgi yeterliliği hâlâ tartışılan ama daha çok serüven ve cihangirlik duyguları sebebiyle takdir edilerek bir kahraman sayılan ama her geçen gün, ortaya çıkan yeni belge ve bilgiler ışığında kişiliği hakkında yeniden tahliller yapmak mecburiyetinde kalınan Enver Paşa çok geniş yetkilere sahipti ve Osmanlı gerçekten en netameli dönemini yaşıyordu.
Birinci Dünya Savaşı’nda birçok cephede savaşan Osmanlı ordusu hiç de azımsanmayacak başarılar kazanıyordu ama ne yazık ki bu başarı zafere tekabül etmiyordu...
Advertisement
Garip bir dönemdir bu dönem... Sarıkamış’ta güney cephelerinden gelen askerlerimiz kırılıyor, ordumuz yok oluyor ama savaşlar bir türlü bitmiyordu. Çanakkale zaferi Osmanlı’nın yıldızının belki de son ışıltılarından biri olarak geçiyordu tarihe. Müttefikimiz Almanlar’ın hiç isteği olmamasına rağmen Enver Paşa, Galiçya gibi Türk askerinin hiç de bilmediği bir bölgeye ordu göndermemizi teklif ediyordu. Alman yetkililer bu isteği tuhaf buluyorlar ve gereği olmadı-
ğını söylüyorlar ama 4 Haziran 1916’da beliren lüzum üzerine Enver Paşa’nın bu isteğine olumlu bir cevap veriyorlardı...
Galiçya; Avusturya Macaristan İmparatorluğu’na bağlı bir eyalet. Çeşitlilik gösteren bir coğrafya Galiçya. Sadece iklimi ile değil, bölgeye yerleşen insanlarından da kaynaklanan bir çeşitlilik bu. Lehler, Ukraynalılar, Ruslar ve Macarlar, üstüne üstlük bir de Museviler var. İklim bir askere hiçbir mevsim aman verecek cinsten değil. O yüzden de özel donanım gerektiriyor. 22 Temmuz 1916’da ilk bölükler yola çıktı ve 19. ve 20. tümenin askerleri meşakkatli bir yolculukla cepheye ulaştı. Bu askerler Macaristan’ın Zemlin kentinde Enver Paşa tarafından da denetlendi. Bir haftalık istirahatten sonra hemen cepheye gitti askerlerimiz. Savaşılacak ordu Rus ordusuydu ve kış yaklaşmaktaydı. 1,5 yıl kalındı Galiçya cephesinde... Kayıtlar 12 bin ila 15 bin askerimizin şehit olduğunu belirtiyor. Galiçya topraklarına gömdüğümüz bu askerlerimizin yola çıkışı ve karşılaştıkları zorluklar, savaşlar ve bölge halkıyla olan ilişkileri ve hatta düşman olarak savaştıkları Rus ordusundan edindikleri asker arkadaşlarıyla konuştukları; bu çok çarpıcı gerçekler M. Şevki Yazman’ın anılarıyla sunuluyor okuyucuya. Rus Devrimi’nin olduğu sıralar savaşmamayı, Anadolu’ya dönmeyi öğütleyen Rus asker ile Mehmetçiklerin çay ve sigara hediyeleşmeleri eserin en çarpıcı bölümlerinden birini teşkil ediyor. Samimi bir ifade ile kaleme alınan hatıralarda okuyucu askerlerimiz ile birlikte çıkıyor Galiçya seferine ve onlarla birlikte yaşıyor savaşı. İlk baskısı 1928 yılında yapılmış bu hatıralar Kansu Şarman’ın sadeleştirmesiyle, İş Bankası Kültür Yayınları tarafından ‹Kumandanım Galiçya Ne Yana Düşer?’ ismiyle neşredilmiş.
Osmanlı askerleri Galiçya’ya gitmeden önce belki de Kut’ul-Amare zaferini kutlamışlardı kendi aralarında kimbilir... Zira arkadaşları, aynı sene yani 1916’nın Nisan ayında bir başka cephede, ama bu sefer diline, dinine ve coğrafyasına yabancı olmadığı bir toprakta, Irak’ta İngilizlerle savaşıp Çanakkale Zaferi’nden sonra Birinci Dünya Savaşı’nın ikinci önemli başarısını kazanmıştı.
Ne kadar garip? Neredeyse yüzyıl önce yine Irak ve yine Bağdat... Konfederasyon ve ABD askerleri yerine İngiliz askerleri, Iraklı Araplar yerine Osmanlı askerleri. Basra’dan çıkılıyor yine Irak topraklarına ve yine hedef Bağdat... O zamanki de kolay olmamış, 1914’te başlamış işgal ve epey sürmüş. Sonuç; Irak ve Bağdat, IV. Murad Han’ın deyimiyle ‹Güzelce Bağdat’ bizden koparılmış... İngilizler Mezopotamya Seferi ismini verdikleri bu savaşta, yine sömürgelerinden Hintli askerleri kullanmış...
Bizde yine İttihad ve Terakki’nin önemli kumandanlarından Süleyman Askerî Bey çıkar İngilizlerin karşısına. Süleyman Askerî; Enver Paşa’nın kurduğu Teşkilat-ı Mahsusa’nın başına getirdiği genç ve idealist bir kumandan. İngilizlere karşı 3 gün süren Şuayyibe savaşını kaybeder ve Bercisiye yakınlarındaki bir korulukta ne yazık ki intihar eder.
İngilizler Bağdat’a kadar ciddi bir mukavemetle karşılaşmayacaklarını sanarak ilerlemeye başlar ama Albay Nurettin Bey Kut’ul-Amare’de hiç ummadıkları bir direniş gösterir İngilizlere. Fakat kuvvetler denk değildir ve Albay Nurettin, Kut’ül-Amare’den ayrılacak ve şehit düşecektir. Takvimler 23 Kasım 1915’i gösteriyordur, Bağdat büyük bir tehdit altına girmiştir, Selmanıpak mağlup Osmanlı ordularının sığındıkları bir siper olmuştur ve İngilizler bu sefer buraya saldırıyordur. Selmanıpak’ta kuvvetle direnen Osmanlı askerleri, çekilen İngiliz ordusunu takip edecek, daha önce savunup direnemedikleri Kut’ul-Amare’de kuşatacak ve onların bütün yarma hamlelerini savuşturarak 4 ay, 23 gün sonunda 13 bin kişilik orduyu generalleriyle birlikte kayıtsız şartsız teslim alacaklardır... Yeditepe Yayınları işte bu savaşta esir düşen İngilizlerin Irak Seferi’nin başında bulunan General Charles V. F. Townshend’in kaleme aldığı hatıraları Recep Ahıshalı’nın sadeleştirmesiyle sunuyor okuyucuya. Bu Generel Townshend uzun yıllar bizde esir kalacak, Büyükada’da ağırlanacak ve Mondros Mütarekesi’nde bizim haklarımızı savunsun diye İngilizlere giden heyet içinde yer alacaktır.
Daha önce Tarih-i Asker-i Osmani Encümeni tarafından tercüme edilip, General’in eksik ve yanlışlarını işaret edip düzelterek ve belgeleyerek 1921 yılında yayınlanan eser, Napolyon’un savaş sır ve stratejilerini de anlatan bir giriş bölümünü kapsıyor. Osmanlı askerlerinin ne kadar fedakâr ve gözükara olduklarını bir İngiliz kumandanının kaleminden okumanın, İngilizlerin Ortadoğu politikaları ve Osmanlı üzerine görüşlerini de satır aralarında hecelemenin mümkün olduğu bu çalışma da Galiçya gibi çok az kaynağa sahip olduğumuz savaşlarımız hakkında önemli bir kaynak. Osmanlı’nın Yanya Müdafaasını nasıl ki İsmail Hakkı Okday’ın hatıralarından daha canlı öğreniyorsak, nasıl ki Medine Müdafaası’nı Fahrettin Paşa ve onun İstihbarat Subayı Naci Kaşif Kıcıman’ın hatıralarını okuyarak daha iyi anlıyorsak, Kut’ul-Amare Zaferi’mizi de bu savaşa iştirak etmiş İngiliz Kumandanı General Charles V. F. Townshend’in hatıralarından öğreniyoruz.
Kafdağı, 04.07.2007