3 minute read
Gazel
Gazel Bağçe-yi gül yerine sevdâyı soran ağlar Firak düşer de yâda yâr ağlar yârân ağlar
Ol zülf-i hançer düşer gibi bezm-i âlemde Bilmezler sebepsiz hüznü hüsn ü ân ağlar
Advertisement
Derken yâr çıkar gelir vîrân hayâl-hâneye Gül-i rânâ görünce hasedinden kan ağlar
Değil savt-ı ankâdan, kadd-i serviden değil Mihr ü mâh hazânından canları yanan ağlar
Al şâline sarılıp âsûde ruhlar gibi Bir aks-i mülevvendir ol mihrabda tan ağlar
Menendsiz ehl-i ışkız sırrımızdan bahtiyar Söylense dile gelse rindân-ı cihân ağlar
O her kadında bulduğumuz bölük pörçük O her kadında kaybettiğimiz paramparça.
Ben! Hep başı önünde biraz ziyade çocuk İncecik şarkılarla yağmurlara açılan
Soğuk kuşlar uçurdum, bir daha dönmeyecek.
Ah o yüzünde her daim asılı duran mahzunluk Ve sonra… sonrası yok, sonrası çok karanlık
Bizim Mahalle
Bizim Mahalle sımsıcak bir çocuk romanı. Çünkü sıcak bir ev, sıcak ailelerden oluşmuş bir mahalle var bu romanda. Gazetecilik mesleğini sürdüren Nusret Özcan, usta gözlemleri ve elbette çocukluk hatıralarıyla ortaya nefis bir çocuk romanı çıkarmış. Aile içinde her zaman yaşanan çocuklar arası rekabet, yaramazlar, uysallar, anne, baba ve çocuk ilişkileri, kıskançlıklar, sokak aralarında oynanan oyunlar, uçurulan uçurtmalar, zorda kalanlara mahallecek yapılan yardımlar, yanlış hareketlerde bulunan gençlere büyükler tarafından verilen öğütler, şefkat dolu ihtiyarlar; kısaca, bir mahalle bütün özelliğiyle bu romanda yansıtılıyor. Bizim Mahalle sıcak bir çocuk romanı dedik ama bu sıcaklık büyükler için de geçerli. Çünkü onlar da çocukluklarına dönerek o sıcaklığı yaşayacaklar. Gerçekten tadına doyamayacağınız, defalarca okuyacağınız ve okutacağınız bir eserle karşı karşıyasınız.
Sokak Sesleri
“Onlar... Çarşafçısı, sakası, kalaycısı, macuncusu, yazlık sinemaları, kar şölenleri ve gaz lambaları ile benim masalımı zenginleştiren efsunlu hatıralar. Şimdi artık çok uzak ve şaşırtıcı bir ikilikle; bir o kadar da yakın bir geçmişte, bana oldukça ışıltılı ve âsûde bir hayatı yâd ettiriyor... Hem yaşayarak yazmak hem de yazarken yaşamak; bozulmuş çiçek bahçelerinin hüznünü, o geri gelmez güzel günlerin burukluğunu getirip getirip yıkıyor yüreğime... İstanbul benim bahtım... Ne kadar değişti, ne kadar değişecek daha kimbilir... Şahit olunanlar ve olunmayanlarla birlikte, yaşanmışlığı hiç değişmeden bir yerlerde kalacak çok şükür.”
Leyla ile Mecnun
“Gecenin çöl rüzgarlarını dinledi Mecnun. Onların uğultularına kulak vererek düşündü durdu karanlıklarda. Leylâ’nın siyah saçlarını ve yanağındaki siyah beni düşündü. İçine düştüğü ve çıkamadığı siyah gözlerini. Gözlerine yıldızların üşüştüğü, çöl gecesi gözlerini. Ah, Leylâ ne kadar masum, ne kadar asil. Leylâ ne kadar mahcub, ne kadar temiz. Gözlerinin içi gülüyor Leylâ’nın. Leylâ güldümü dünya gülüyor. Leylâ’yı hayal etmek bile ne kadar dayanılmaz bir hâl. Sonsuzluğu fısıldayan çöl ve gökyüzü altında insan ne kadar yalnız. İşte her şeyi örten gece insana kalbini açıyor. Gecenin âsûde genişliğinde Mecnun ve derdi var. Mecnun inledi... ‘Geceyi âşığa sığınak ve azâb kuyusu yapan Allah’a şükürler olsun.’ ”
Kar Kelebekleri
Onlar; nice karlı, buzlu yollarda, sarp kayaklıklarda, yanında yöresinde arkadaşları birer birer düşerken direnenler...İçleri kan ağlayarak bu müthiş geçidi yürüyerek tüketenler...Allahüekber dağlarında kar kelebekleri gibi düşen mehmetçiklerden arta kalanlar... Soğuktan kavrulanlar, açlıktan karınları kaskatı kesilenler ve uykusuzluktan gözleri yananlar..Öyle yorgun, öyle halsiz, süzgün gözleriyle, çatlamış dudaklarıyla, buruk gülümsemelerle baktılar Emin Çavuş’a ve gıptayla el salladılar...
Bir Hüzün Yolcusu
Nusret Özcan’ın “Bir Hüzün Yolcusu” ismini taşıyan eseri beş hikâyeden oluşuyor: Bir Hüzün Yolcusu, Taburcu, Bu Çocukları Anlamıyorum, Annemin Kıyameti, Tuhaf Bir Akşamüstü. Eserdeki bütün hikâyeler, edebiyatı bilen, üslup sahibi bir yazarın kalitesini yansıtıyor. Nusret Özcan, milletimizin hayat tarzını oluşturan ölçüleri sanatlı bir dille okuyucuya sunmayı başarıyor. Yaşadığımız zamanda anlamını bilmeden kullandığımız bazı kelimeler ve deyimler bu hikâyelerin içinde zihnimize kaydoluyor. Okuyucu bu hikâyelerde bir yandan Nusret Özcan’ın edebi kimliğini bir yandan da hastalıklarla geçen son yıllarının ona neler hissettirdiğini bulacaktır.
Not Defterlerinden
Nusret Özcan TÜYAP Kitap Fuarı’nda kitaplarını imzalarken