GÖKYÜZÜNE TUTUNURKEN
Gökyüzüne Tutunurken Özgün Adı | Skyscraping Cordelia Jensen Yayın Yönetmeni | Tuğçe Nida Sevin Yayına Hazırlayan | Su Akaydın Kapak Uygulama ve Sayfa Düzeni | Aslıhan Kopuz 1. Baskı, Eylül 2017, İstanbul ISBN: 978-605-9585-68-2 Türkçe Çeviri © Pınar Polat, 2016 © Yabancı Yayınları, 2017 © Cordelia Jensen, 2015 Sertifika No: 11407 Bu eserin yayın hakları Nurcihan Kesim Telif Hakları Ajansı aracılığıyla satın alınmıştır. Yayıncının yazılı izni olmaksızın alıntı yapılamaz.
YabancıTM Penguen Kitap-Kaset Bas. Yay. Paz. Tic. Ltd. Şti.’nin yan kuruluşudur. Caferağa Mah. Neşe Sok. 1907 Apt. No: 31 Moda, Kadıköy - İstanbul Tel: (0216) 348 36 97 Faks: (0216) 449 98 34 www.yabanciyayinlari.com – www.ilknokta.com Kapak, İç Baskı: Deniz Ofset Matbaacılık Gümüşsuyu Cad. Topkapı Center, Odin İş Merkezi No: 403/2 Topkapı-İstanbul Tel: (0212) 613 30 06 - Faks: (0212) 613 51 97 Sertifika No: 29652
C O R D E L I A
J E N S E N
GÖKYÜZÜNE TUTUNURKEN Çeviren
Pınar Polat
.
Geçmişteki ve şimdiki aileme...
.
1993
SONBAHAR
.
UÇUŞ İhtiyacım olan her şey yanımda. Çantam. Anahtarım. Güvenlik görevlisi adımı bildiği için, beni içeri aldı. Okul birazdan tıklım tıklım olacak; şimdilik sessiz, boş. Merdivenleri çıktım, sınıf iki kat arasında. Aynı bıraktığımız gibi: Köşede düzgün bir deste halinde mavi kâğıtlar, İki uzun cetvel. Yan yana. Çekmecede bir yazı tipi kitabı. İki yanımdaki beyaz sıralar, bir uçağın kanatları gibi. Köşede, yıllıklar. Yıllara göre sıralanmış. Bütün o gülümseyen yüzler. Bekleyen, inanan...
9
En sevdiğim yılı açtım: 1976, doğduğum yıl. Geçmişlerine gittim bir an: saçları düzleştirilmiş kızlar, İspanyol paça pantolonlu erkekler. Kimin hâlâ kiminle arkadaş olduğunu merak ettim. Yıllıklarını sakladılar mı? Yıllığı yavaşça kapattım, artık zaman benim zamanım. Eşyalarımı çıkardım: Yeni silgiler... Onları yan yana dizdim, ataşlar, etiketler. Bir bez çıkardım. Sıranın üstündeki toz katmanını sildim. Beyaz her zaman daha parlak olabilir. Yağmurdan sonra kanatlar... Sadece iki gün sonra, başlıyoruz. Belki de yıllar sonra bugün doğan bir bebek, büyüyüp benim gibi bir editör olacak: Bugünü anılara dönüştürmesini bilen birisi. Zamanı yakalamasını bilen birisi.
10
O kız bizim yüzlerimizi görecek. Ben. Chloe. Dylan. Büyüyüp ne olduğumuzu merak edecek. Sonra öylece oturacak, kendi gümüş cetvelini kullanıp kendi çizgilerini çekecek. Tıpkı benim şimdi yaptığım gibi. Uçuştan hemen önce yavaş yavaş ilerleyecek.
11
H AVA DA Cam kenarındaki koltuğumda, havada, Riverside’ı izledim: saçını atkuyruğu yapmış bir koşucu, poodle köpeğini gezdiren yaşlı bir adam, Big Rock’ın üstüne eğilen yemyeşil ağaçlar, Henry Hundson’dan yukarı arabalar vızır vızır, nehirde dört tekne ilerliyor, Manhattan’ın gökdelenleri North Bergen’i küçücük gösteriyordu. Babam yuvarlak yüzü, yavaş yavaş geçen bronzluğuyla, âdeta bir dev gibi kapının girişini kaplayarak başını içeri uzattı. Mira, zaman geldi, dedi. Bugün büyük bir gündü. New York’un yanımdan geçip gitmesini izledim. Güneş neredeyse gökyüzünü yutacak gibiydi. Hazırdım. Pencereye dokundum, cam sıcaktı, kendi izimi bıraktım, yükseklere uçarak, sıcacık turuncu gökyüzünün, içine.
12
zAMAN UÇUP GİDİYOR Bugün, lise son sınıftayım. Kız kardeşim April ise lise birinci sınıf. Babam yanaklarımızdan öptü, annem hâlâ uyuyordu. Babamın dediğine göre, iyi günler dilemiş. Dışarıda, April, Sam adındaki evsize kâğıt havlu ya sarılmış bir Pop-Tart verdi. Babam gurur duyardı. Cafe 82’yi, Kutsal Hazineler’i, Harry’nin Ayakkabıları’nı geçtik. Birlikte uçan ve kırık kaldırımın üzerine birlikte konan, sararmış bir yaprakla, bir Burger King ambalajını geçtik.
Zaman uçup gidiyor... Bir zamanlar Go-Go’s eşliğinde dans eden küçük kızlardık, aynalı duvarlarda kendimize bakan, birbirinin aynısı uzun sarı atkuyruğu saçları olan… April kolları iki yana açık, yüksek sesle şarkı söylerdi. Ben de, şarkının yavaş kısımlarında daireler çizerek dönerdim.
13
Şimdiyse gözlerim, cam otobüs durağının altındaki, tabelaya kaymıştı: Aralıkta sadece jetonlar değil, MetroCard’lar da geçerli. Bunu ajandama yazdım; April’ın gördüğünden de emin oldum. Sırt çantalarımız olasılıklarla yüklüydü, bir sürü taksi yanımızdan hızla geçip giderek, bu eylül rüzgârında saçlarımızı havalandırıyordu, otobüs sanki yeni uyanmış gibi, esneyerek kapısını bizim için açtı.
14
SON İLK GÜNÜMÜz I. April ve ben, otobüsün arkasındaki, çapraz köşelere oturduk. Dylan otobüse bindi, kartını gösterdi, üstü başı sigara kokuyordu. Hazır olup olmadığını sordum. Bana omuz silkti. Ona çok heyecanlı olduğumu söyledim, lisenin gereksiz olduğunu geveledi. April’a ona kulak asmamasını söyledim. Dylan, SAT sınavlarında 16 milyar puan falan aldı; geri kalan bizler, çalışmak zorundaydık, bana dil çıkardı. II. Otobüs tünellerden yavaş yavaş ilerledi; doğruca Park’a vardı. Hepimiz aşağı indik, binanın pencereleri tepemizde, üzerimize ışık vuruyordu; öyle aydınlıktı ki, âdeta parlıyorduk. Chloe, köşedeydi, nasıl olduysa bizden erken gelmişti,
15
bir sigara yakmış, elinde makineden doldurduğu kolası, üstünde kısa kot şortu, kalemle boyanmış Converse ayakkabıları, “Mother Love Bone” yazılı bir tişört vardı. Benim üstümdeyse sade, V yakalı beyaz bir tişört, düz mavi bir kot pantolon. Ayağımdaki kahverengi terlikleri birbirine çarptırdım. Hayatımız boyunca arkadaş olsak da, Chloe’yle tarzlarımız farklıydı. III. April gergindi, içeri girmek istemiyorum, dedi. Babamın her zamanki laflarını fısıldadım: Bırak da kelebekler kalbine uçsun. Onun sınıfından bazı kızlar gruplar halinde hızla yanımızdan geçerken, April da onların rüzgârından faydalanıp aralarına karıştı.
Chloe’nin yüzüklü parmaklarından tuttum, daha fazla beklemek yok, hadi başlayalım... Kaldırımdan okulun kapılarına doğru ilerledik, Dylan bana göz kırptı, hep birlikte içeri doluştuk... Son ilk günümüz. Gözlerimi kısarak gökyüzüne baktım; bu ânın, hayatlarımızın filminde
16
birinin başımızdan konfetiler yağdırdığı o an olduğunu bilerek.
17
KALBİM Adam, beyaz şapka, okulun içindeki lobide beklerdi, elini nazikçe belime koyup beni yukarı çıkan okul asansörüne yönlendirirdi. O artık üniversitede, yanımda değil; bu başlangıcı ve sonu kutlamak için. Beni yönlendirmek için, burada değil. Onunla, okuldaki yıllık hazırlama ofisinde öyle çok öğleden sonrayı birlikte geçirmiştik ki... Bütün malzemeler düzenli, bütün planlarımız hazırdı. Birçok akşam onun bej halılı dairesinde, yıllık sayfaları etrafımıza saçılmış bir halde geçmişti. Prenses Gelin’i izleyerek, bardak altlıklarının üstünde öylece duran kırık buzlu kolalarımızdan yudumlayıp çalışırdık, film izlerdik, aralarda da öpüşürdük.
18
Fakat artık birlikte olmasak da, arada sırada konuşuyoruz. Kalbim, Adam’ın beni izlemesine kilitlenmişti; ben, bu istikrarlı, engelsiz yolculuğu kendi başıma yaparken, o, bana gülümsüyordu, hatta neredeyse beni alkışlıyordu.
19
U z AYA İlk ders Astronomi’ydi. Ağır siyah kapıyı iterek açtım. Dylan’ın yanına oturdum. Adam asmaca oynadık. Varoluşçuluk kelimesini bildim. Dylan, bir gülücük çizdi, ölen çöp adamın yüzüne. Bay Lamb tahtaya slaytlar yansıtıp durdu: Dünya’nın Ay’dan çekilen görüntüleri, güzelliğin mavi, yeşil döngüsü gibiydi. Kalbim çarptı: Onun içindeyim. Döngünün bir parçasıyım. Dylan bana bir kâğıt uzattı. Varoluşçuları okuduğunu yazmıştı; son sınıf bir krizde olduğumuz anlamına geliyormuş. Neyin anlamı olduğunu sorguluyormuşuz; tabii herhangi bir şeyin bir anlamı varsa.
20
Beni, okuldan sonra Chloe ve kendisiyle birlikte varoluşumuz üzerine kafa yormaya çağırdı. Ona şöyle dedim:
Ben krizde değilim.
Döngünün bir parçasıyım.
Hangi üniversiteye başvuracağı konusunda
daha çok düşünüp düşünmediğini sordum.
Bay Lamb’in sesi konuşmamızı böldü, Takımyıldızlar sadece güzel fotoğraflardan ibaret değiller. Gece gibi karanlık masamdaki, yıldız haritasına baktım; Daksil’le masanın kenarına şöyle yazarken Kimsenin beni görmediğinden emin oldum: benim kendi
gökyüzüm gece
küçük
21