Özgür Düşün Sayı 45

Page 1


SUNU

Merhaba! Yine yo¤un bir say›yla karfl›n›zday›z. Gündem yine olanca h›z›yla ak›p giderken, biz de elimizden geldi¤ince gündemdeki kimi konulara de¤indik. Ve elbette kendi gündemlerimiz de var. Dünyay› kas›p kavuran finansal krizin sonuçlar› art›k daha yo¤un hissedilmeye bafllarken Marx’a ilgi de artm›fl durumda. Kapitalistler dahi Marx’›n ad›n› anmadan duramazken bizim de kimi analizlerimizde Marx’a baflvurmam›z kaç›n›lmazd›r. ‹deoloji yaz›m›z›n ikinci k›sm›nda “Marx’da ideoloji” konusunu ele ald›k. Kriz yaz›m›zda ise yine Marx’›n tahlillerinden hareket ettik. Bir de Post-Marxizm’i elefltiren bir yaz›y› çevirerek sizlerle paylaflt›k... Okur-yazarlar›m›z›n yaz›lar›na daha çok yer vermek istedi¤imizi hat›rlatmak isteriz. Keza Özgür Düflün büyük bir kolektifin ürünü olma iddias›n› korumaktad›r. Yeni say›m›zda görüflmek üzere, umutla ve dirençle kal›n...

‹Ç‹NDEK‹LER

01

Kr ze, Aldatmalara ve Talana Karşı Yen Demokras Mücadeles

33

özür d lesen ne yazar!

04

dgh’den

38

topal osman’dan ergenekona...

08

ekonom -pol t k: deoloj 2 marx’da deoloj

47

çev r : post-marks zm n marks st eleşt r s

14

röportaj - yerel seç mler ddhd

64

EZİLEN CİNS Mİ KAYBETTİ, EZİLEN IRK MI KAZANDI?

69

k tap tanıtımı: joseph fouche

73

s nema: pandora’nın kutusu

18

hyde park...

22

sah kr z n ye çıktı?

28

s yasette akp karşıtlığı

özgürdüflün

75

s nema: bahoz-sonbahar

KARDELEN BASIM-YAYIM REKLAM GÖSTER‹ ORGAN‹ZASYON LTD. fiT‹. Sahibi ve Yaz›iflleri Müdürü: Hakan ERTEN Yay›n Türü: Yayg›n-Süreli Yönetim Yeri: Katip Mustafa Çelebi Mah. Tel Sok. No: 20/2 Beyo¤lu-‹STANBUL Tel: (0212) 243 91 94 Dizgi: Kardelen Yay›mc›l›k

ozgurdusunkolektifi@hotmail.com ABONE OLALIM-ABONE BULALIM OKUYALIM-OKUTALIM Yurtiçi Abonelik 6 Ayl›k: 15 YTL 12 Ayl›k: 30 YTL

Yurtd›fl› Abonelik 6 Ayl›k: 40 Euro 12 Ayl›k: 80 Euro

Kocaeli ‹rtibat Bürosu: Belediye ‹flhan› D Blok Kat: 6 No:15 KOCAEL‹ Bask›: SM Matbaac›l›k Adres; Çobançeflme mah. Sanayi cad. Altay sk. No: 10 A Blok Yenibosna Bahçelievler- ‹stanbul Tel :0212 654 94 18

Hesap Numaras›: Serpil KARAKAYA: ‹fl Bankas› ‹stanbul Parmakkap› fiubesi 1042 0677147


8 Mart Dünya Emekçi Kad›nlar Günü’nde

Cinsel, Ulusal, S›n›fsal sömürüye son demek için

8 Mart’ta Alanlara...


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

Kr ze, Aldatmalara ve Talana Karşı

Yen Demokras Mücadeles riz ülkemizin gündemine kitlesel iflten atmalar ve hayat pahal›l›¤› ile son sürat girdi. “Kriz te¤et geçecek.” ve “Bu krizi f›rsatlara çevirebiliriz.” türü aldat›c› yaklafl›mlarla krizin gerçek yüzünü gizlemeye çal›flan komprador sistemin politik sözcüleri, kitleleri yerel seçim kampanyalar› ve Ergenekon-derin devlet tart›flmalar› ile oyalamaya devam ediyorlar. %26’ya dayanan iflsizlik oran› ve en zengin %20’lik kesimin toplam gelirin yaklafl›k yar›s›na el koydu¤u bir ülkede yap›lan bu hileli yönlendirmeler sistemin “k⤛ttan kaplan” özelli¤ini gizleyememektedir. Tarihsel hakl›l›¤›m›zdan ald›¤›m›z meflruiyet zeminimizle hareket ederek örgütlü pratiklerimizi krizin as›l sorumlular›na yani emperyalizmin ülkemizdeki uflak-

K

lar›na karfl› yöneltmeliyiz. Sendika a¤alar›n›n iflçi s›n›f› üzerindeki hakimiyeti k›r›lmad›kça emekçilerin krizi karfl›lama flanslar› yoktur. Bu krizin, emekçi s›n›flar›n kontrol edildi¤i veya pasifize oldu¤u durumlarda da faflizmi derinlefltirece¤i bir gerçekliktir. Çünkü faflizmin beslendi¤i kaynaklardan biri de iflsizliktir. Dolay›s›yla hem gelir da¤›l›m›ndaki uçurum hem de iflsizlik, halk›n örgütsüzlü¤üyle birleflti¤inde kriz yeni demokrasi güçleri aç›s›ndan bir f›rsata de¤il, derin bir bunal›ma da yol açabilir. Dolay›s›yla bireysel mücadele yerine örgütlü mücadelenin, salt kampüse veya belli mahallere odaklanan çal›flma yerine üretim alanlar›na yönelen çal›flman›n, sistemin çarp›tmalar›na karfl› salt eylemlilik yerine teorik bilincin gelifltirilmesinin yap›lmas› gerekmektedir.

01


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

Ergenekon Operasyonu: Yeni Çete Yap›lanmas› “Hay›rl›” Olsun! Küresel krizin yak›c›l›¤›n›n yan›nda ülkemiz özgülünde yaklafl›k 1,5 senedir devam eden Ergenekon operasyonu gittikçe trajikomik bir hal almaktad›r. “Derin devleti tavsiye ediyoruz” yalan›yla gözalt›lar devam etmektedir. Biz bu operasyonun daha bafllar›nda Ergenekon ile ilgili analizlerimizi ortaya koymufltuk. Kimi “sol” ve “devrimci” kurumlar ise bunu derin devletin bir tasfiyesi olarak alg›lay›p operasyonun derinleflmesi için kampanyalar bile düzenlediler. Biz ise çete-devlet iliflkisinin yap›sal bir iliflki oldu¤unu dolay›s›yla sömürü sisteminin devam etti¤i sürece devletin bu tarz yap›lanmalar› devrimcilere ve di¤er muhalif hareketlere karfl› kullanaca¤›n› belirtmifltik. Dolay›s›yla “Ergenekon Operasyonu”nun çetelerin tasfiyesinden öte bir anlam tafl›d›¤›n› belirtmifltik: “Ergenekon operasyonu faflist-ulusalc› itti-

Bugün devr mc l k, l beral zm ve ulusalcılık le sınanmaktadır. B z b l yoruz k devr mc l k aynı zamanda sınır çekmekt r. Emperyal zm n halka sunduğu k deoloj k düşünce b ç m olan l beral zm ve ulusalcılıkla mücadele ve sınır çekme, devr mc l ğ n kend s n de güçlend recekt r. Dolayısıyla demokras ve adalet sınıfsal çer kten soyutlayarak demokratlık havar l ğ ne soyunmak halkı kandırmaktan başka b r şey değ ld r.

02

fak›na ve bilinci “sol” kemalizm ile buland›r›lm›fl orta burjuvazinin tutars›z anti-emperyalist kalk›flmalar›na karfl› yap›lm›flt›r” Operasyonun halen bu seyirde devam etmesi analizimizin kan›t›d›r. Devrimcilerin ve Kürt ulusal hareketinin kitlesinin bilincinde yan›lsama yaratmak için birkaç faflist tetikçiyi veya ordu mensubunu içeri atarak derin devlet tasfiye edilmez. AKP bu operasyonla, ayn› zamanda ulusalc› ve yönetemedi¤i faflist yap›lanmalar› kendine muhalefet tehdidi tafl›d›¤› için tasfiye etmektedir. Yani devletin bizzat kendisinin yeniden yap›land›r›lmas› çerçevesinde de¤erlendirilebilecek bu operasyonla AKP’nin kendi çetesini oluflturdu¤u bir gerçekliktir. Yoksa y›llard›r muhalif güçlere, ülkemiz iflçi s›n›f›na, köylülü¤e, Alevilere ve Kürtlere karfl› uygulanan katliam politikalar›n›n a盤a ç›kart›lmas› gibi bir amaç yoktur. Böyle bir hareket sömürü üzerine dayanan devlet

yap›s›n›n tabiat›na ayk›r›d›r. Dolay›s›yla Ergenekon operasyonunu de¤erlendirirken duygusall›ktan ve f›rsatç›l›ktan uzak bir de¤erlendirme yapmak bir zorunluluktur. Taraf gazetesi önderli¤inde, liberallerin yapt›¤› gibi bu operasyonu devletin temizlenmesi ve demokratikleflmesi gibi de¤erlendiremeyiz. Veya kendilerine ulusalc›lar olarak adland›ran kemalizmi “sol” fleklinde sunan kesimler gibi de, NATO’ya yani emperyalizme göbekten ba¤l› olan TSK’y› antiemperyalist gösteremeyiz. Yeni demokrasi güçleri metot olarak kendilerine bilimsel sosyalizmi rehber edinmifltir. Ne Kemalizm ne ‹slamc›l›k ne de liberalizm, bizim metodumuzu ülkemizde geliflen olaylar› analiz etmemizde kullanmam›z› engellememelidir. Sürekli de¤iflen gündemlerde, bizim can simidimiz olan bilimsel sosyalist metot, bize kurumlar› s›n›fsal gerçeklikleri içinden tahlil etme olana¤› sa¤lamaktad›r. Liberallerin ve ulusalc›lar›n, özelde “Ergenekon Operasyonu” üzerinden genelde de ülke yönetim flekli üzerinden yapt›klar› tart›flmalar halk› bir taraf olmaya zorlamaktad›r. De¤ne¤in iki ucunun pislikten geçilmedi¤i bir ortamda bu iki zihniyetin hegemonyas›ndan kurtulman›n biricik yolu ideolojik mücadeledir. Ülkemizdeki sömürü iliflkilerine dokunmadan soyut bir demokrasi fikri mücadelesi veren liberaller, bu ülkenin emekçi halk›na AB ve ABD tipi uflak demokrasi fleklinden baflka bir fley veremez. Veya ulusalc›lar›n gözdesi, sözde antiemperyalist özde NATO ufla¤› TSK bu ülkede yapt›¤› darbelerden, katliam politikalar›ndan ve emperyalizm tafleronlu¤undan baflka ne verebilir. Dolay›s›yla hem liberallerin hem de ulusalc› kesimlerin dayand›¤› ve medet umdu¤u ayn› yap›lanmad›r: EMPERYAL‹ZM ve ONUN YEREL TAfiERONLARI Ülkemizin AB ve ABD olan iliflkilerini, bütün kurumsal yap›lanmalar›n iç yüzüyle beraber sorgulamadan, halk ad›na veya yarar›na mücadele etti¤ini iddia etmek ahmakl›kt›r. Emperyalizm ile kurumsal iliflkileri olan sivil toplum kurulufllar›ndan, bürokratik kurumlardan veya sermaye gruplar›ndan destek alarak ne demokrasi oluflturulur ne de emekçi halk›m›z›n eme¤inin hakk›n› ald›¤› bir ülke kurulur. Baz› sözde demokrat özde emperyalizmin sol tafleronlu¤unu yapan ayd›nlar›m›z›n, halkla beraber örgütlenme modeli yerine emperyalizmin çeflitli kurumlar›yla iliflkiye girerek demokrasinin ve hakça paylafl›m›n gelece¤ini iddia etmeleri ya ahmakl›kt›r ya da büyük bir uflakl›kt›r. Yeni demokrasi güçleri esas olarak halka güvenirler. Büyük güçlere yamanmak onlar›n ligine geçmek için ç›rp›nan baz› f›rsatç› “sol”cular halk› örgütlemeyi bir kenara b›rak›p fillerin dövüflüne taraf oluyorlar. Esas amac›n bu büyük güçleri y›kmak oldu¤unu niyetten


Yerel Seçimler: Talana Karfl› Söz, Yetki , Karar Halka Ülkemizdeki di¤er bir gündem yaklaflan yerel seçimlerdir. Düzen partilerinin, küresel krize ra¤men yapt›klar› flatafatl› kampanyalar soygun ve talanc› anlay›fllar›n› kapatmak içindir. Belediyeleri adeta bir pazarlama ve soygun mekanizmas›yla yöneten CHP, AKP, MHP, DYP gibi düzen partileri, laik-fleriatç›, Kürt-Türk, AleviSünni, liberal-ulusalc› gibi ayr›mlarla emekçi halk› birbirine düflürmeyi amaçlamaktad›rlar. Yapt›klar› talanlar› ancak halk› içten bölerek sürdüreceklerini bildiklerinden, kampanyalar›nda her türlü kirli oyunla seçmenin iradesini sat›n almaya çal›flmaktad›rlar. AKP’nin, Dersim özelinde öne ç›kan, valileri seferber ederek beyaz eflyayla oy sat›n alma takti¤i halk›n duvar›na çarpm›flt›r. Yoksullu¤un esas olarak yap›sal bir sorun oldu¤u ve bunun da sebebinin sömürü sistemi oldu¤u gerçe¤ini gizlemeye çal›flan AKP kurdu¤u sadaka sistemiyle halk›m›za dilenci muamelesi yapmaktad›r. Sorun halka buzdolab› vermek de¤il onun içini doldurabilece¤i çal›flma alanlar› açmak ve bu alanlardaki iflçilerin fabrikalar›n› kendilerinin yönetti¤i bir düzen kurmakt›r. AKP’nin “laik” versiyonu olan CHP ise yine benzer yard›m kampanyalar›yla veya Kuran kursu aç›l›mlar›yla y›llard›r unuttu¤u bir kitleyi seçim zaman›nda hat›rlam›flt›r. Halk› sömürülecek, kand›r›lacak veya güdülecek bir kitle gören bu talanc› zihniyetler esasta birbirlerinin ayn›s›d›r. Y›llard›r devrimcilerin yaratt›¤› alanlarda oy avc›l›¤› yapan CHP’nin bu kez kendine sa¤ seçmeni hedef seçmesi tesadüf de¤ildir. Devrimci muhalefetin gereken düzeyde olmamas› CHP’yi vakumlayacak baflka alanlara sevk etmifltir. Program›n›n piyasac›l›¤› ve emperyalizmin uflakl›¤› noktas›nda AKP’den hiçbir fark› olmayan bu parti kendini halka, ilerici ve ezilenlerin temsilcisi gibi lanse etmektedir. Ne mazlum rolünü oynayan AKP ne de ilerici oldu¤unu iddia eden CHP belediyelerdeki talanc› düzeni de¤ifltiremez. Olumlu olan geliflme yeni demokrasi güçlerinin di¤er

seçimlere oranla bu seçimlerde ciddi bir at›l›m yapmas›d›r. Hem seçimlere siyasal olarak müdahale etme hem de halkla birlikte örgütlenme noktas›nda olumlu ad›mlar at›lm›flt›r. Demokratik Haklar Federasyonu “söz, yetki ve karar halka” fliar›yla gerici düzen partilerine karfl› halk›n kendi yönetimini kurma perspektifi temelinde hareket ederek di¤er demokrasi güçleriyle birlikte alternatifi oluflturmay› amaçlamaktad›r. Birçok yerelde çal›flmalar yap›larak, sadece yerel seçimleri kazanma perspektifli hareket edilmemekte, seçim sonras› da devam edecek örgütlenmeler kurulmaktad›r. Dersim özelinde yap›lan olumlu çal›flmalar hem halk›n olumlu tepkisiyle karfl›lanm›fl hem de yeni demokrasi kültürü çerçevesinde yeni birliktelikler yakalanm›flt›r. Dolay›s›yla yerel seçimlerde bizim için temel amaç düzen partilerinin talanc› ve soyguncu anlay›fl›na karfl› halk›n kendi kendisini yönetmesini sa¤layacak mekanizmalara bir katk› sunmakt›r.

Gündemlerin sürekli de¤iflti¤i ülkemizde bu gündemlerin analiz edilmesi ve bunlara müdahale edilmesi acil bir görevdir. Metot-analiz-örgütsel müdahale-kitlelerden kitlelere diyalekti¤i çerçevesinde gelifltirilen pratiklerle kitlelerin yan›lsamalar› k›r›labilir. Egemenlerin yaratt›¤› suni gündemlerin deflifre edilerek ortaya ç›kart›lmas›, yerel seçimlerde “söz, yetki ve kara halka” fliar›yla talanc›lara karfl› durulmas› ve küresel krize karfl› halk›n örgütlenmesi görevleri yeni demokrasi güçlerinin bahar aylar›ndaki yönelimlerini göstermektedir. Bahar›n gelifli her zaman yeni at›l›mlar›n da habercisidir. Devrimcili¤in ay›rt edici çizgisinin ve yeni demokrasi kültürünün öne ç›kart›lmas›yla, bu at›l›mlar sadece yaz›da de¤il gerçeklikte de kendini gösterecektir.

fiubat-Mart 2009-45

ÖZGÜR DÜfiÜN

ba¤›ms›z unutup bu büyük güçlerin tafleronlu¤una kalk›fl›yorlar. Bu yol hay›rl› bir yol de¤ildir. Bugün devrimcilik, liberalizm ve ulusalc›l›k ile s›nanmaktad›r. Biz biliyoruz ki devrimcilik ayn› zamanda s›n›r çekmektir. Emperyalizmin halka sundu¤u iki ideolojik düflünce biçimi olan liberalizm ve ulusalc›l›kla mücadele ve s›n›r çekme, devrimcili¤in kendisini de güçlendirecektir. Dolay›s›yla demokrasi ve adaleti s›n›fsal içerikten soyutlayarak demokratl›k havarili¤ine soyunmak halk› kand›rmaktan baflka bir fley de¤ildir.

03


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

04

DGH’den DEMOKRAT‹K GENÇL‹K HAREKET‹ www.demokratikgenclikhareketi.org

fiubat 2009

Halk Gençli¤inin Anti-emperyalist, Anti-feodal ve Anti-fafliflt Meflru Mücadelesi Engellenemeyecektir! 15 Ocak (Perflembe) günü sabah erken saatlerde Ankara, Kayseri ve Sivas’ta, baflta Sivas - Cumhuriyet Üniversitesi ö¤rencileri olmak üzere Sivas yerelindeki demokratik kitle örgütlerini de kapsayan bir operasyon gerçeklefltirildi. Operasyon neticesinde 20’den fazla ö¤renci ve sendika üyesi gözalt›na al›narak günlerce hücrelerde tutuldular. Mahkeme aflamas›nda ise gözalt›na al›nanlardan, yedi kifli, 19 Ocak (Pazartesi) günü tutuklanarak Sivas Cezaevi’ne konuldular. Sivas yerelinde yaflanan bu kapsaml› operasyonun yaklafl›k bir y›ld›r haz›rl›klar›n›n sürdürüldü¤ü ve bu do¤rultuda, baflta Sivas - Cumhuriyet Üniversitesi ö¤rencileri olmak üzere, yerel demokrasi ve emek örgütlerinin hemen tüm meflru faaliyetlerinin kay›t alt›na al›nd›¤›, bu faaliyetlerde öne ç›kan devrimci-demokrat bireylerin telefonlar›n›n ayr›nt›l› flekilde dinlendi¤i ve hatta kimi demokratik kitle örgütlerine ait kurumlarda düzenlenen kapal› salon etkinliklerinin de “gizli çekimlerle” kay›t alt›na al›nd›¤› anlafl›lmaktad›r. Bunlarla birlikte, yukar›daki gibi mevcut yasal mevzuat› da ihlal eden “gizli çekim” yöntemleriyle haz›rlanan

sorgu tutanaklar›ndan da anlafl›ld›¤› üzere, operasyonun görünürdeki gerekçesinin, Sivas yerelindeki yasal demokratik sendikalar ile demokratik gençlik oluflumlar›n›n da “yasad›fl› örgütler”in uzant›lar› oldu¤u gibi hiçbir maddi zemini olmayan birtak›m ithamlarla haz›rland›¤› görülmektedir. Siyasi iktidar›, büyük ölçüde kontrol alt›nda tutu¤u bu gibi yerellerde dahi, kolluk kuvvetleri nezdinde, halka ve halk›n demokratik, meflru zeminde örgütlü halk güçlerine yönelik olarak bu denli bir korkuya, histeriye sürükleyen gerçek nedir? Bugün, cevab›yla birlikte, ülkemiz gerçekli¤ini ve emperyalist tahakküm alt›nda ezilen halklar›m›z›n toplumsal kurtuluflunu ayd›nlatacak yegâne tayin edici soru budur!

Ülkemiz, Boynundaki Emperyalist Prangalarla, Açl›¤a, Yoksullu¤a ve Kölelik Koflullar›na Mahkûm Edilmektedir! Ülkemiz, kuruluflundan itibaren, hâkim s›n›flar eliyle emperyalizme ba¤›ml›l›ktan kurtulamam›fl, aksine emperyalistlerin dönemsel aç›l›mlar›na göre sürekli olarak


Baflta Emek Hareketi Olmak Üzere Halk›m›z, Demokratik Haklar› için Mücadelesini Sürdürmektedir! Tüm bunlara karfl›n, baflta iflçilerimiz olmak üzere, emekçi kesimler bugün mücadelelerini “iflgal” düzeyin-

de, da¤›n›k da olsa sürdürmektedirler. Bilhassa sanayi havzalar›nda iflten ç›karmalara karfl› tüm fabrika iflçilerinin gösterdikleri bu dayan›flma, halklar›m›z›n ekonomik ve sosyal haklar mücadelelerinin yayg›nl›¤›na ve kararl›l›¤›na iflaret etmektedir. Ö¤renci-gençlik, geçti¤imiz y›llara nazaran, son dönemlerde artan bir yayg›nlaflmayla birlikte nispeten daha kitlesel bir düzeye ulaflm›flt›r. Azg›nlaflan kriz koflullar›n›n, okullara olan dolays›z yans›lar›na karfl›, kendili¤inden mücadeleyi, daha etkili bir biçimde politiklefltirebilmektedir. Kürt ulusunun yan› s›ra bugün Aleviler de ülke genelindeki demokratikleflme mücadelesinin dinamiklerini zenginlefltirmektedir.

fiubat-Mart 2009-45

ÖZGÜR DÜfiÜN

yeniden ve daha azg›n bir flekilde örgütlenmifl bir sömürü ve zorbal›k düzeniyle örülmüfltür. Baflta iflçi s›n›f›m›z olmak üzere topraks›z, yoksul köylülü¤ümüzün ve çeflitli kesimlerden emekçilerin ekonomik ve sosyal haklar mücadelelerine karfl›, kendi yasalar›n› dahi çi¤nemekten geri durmayan bu düzenin yegâne gayesi, ülkemizin do¤al kaynaklar›n› ve emekçilerimizin üretim gücünü, emperyalist ekonomi reçetelerine peflkefl çekmek olmufltur. Kamu teflekküllerimiz yok pahas›na sat›lm›fl; emek gücümüz “tafleronlaflt›rma” gibi emperyalist istihdam stratejileriyle bölünmüfl, güçsüzlefltirilmifl; halklar›m›z emperyalizmin dönemsel stratejilerine uygun flekilde kimlik cemaatlerine ayr›flt›r›larak birbirine düflmanlaflt›r›lm›fl; e¤itim ve sa¤l›k baflta olmak üzere sosyal haklar›m›z gasp edilmifl ve tüm bunlara karfl› demokratik haklar›m›z› savunmada temel meflru haklar›m›z olan “sözeylem-örgütlenme” özgürlüklerimiz bask› alt›na al›nm›fl ve bu düzene ancak payanda olabilecek gerici ideolojilerle manipüle edilmek istenmifltir. Bu pervas›z sald›rganl›k günümüzde de devam etmektedir. Bilhassa da bugün; emperyalizmin bir baflka yap›sal krizinin ayyuka ç›kt›¤› ve daha da derinleflece¤i aflikâr olan bir ortamda; emperyalizmin tahakkümü alt›ndaki ülkelere ç›kan fatura, baflta emekçi kesimler olmak üzere, halka ödettirilmeye çal›fl›lmaktad›r. Ülkemizde fabrikalar birer birer kapanmakta; her geçen günde iflsizler ordusu h›zla büyümekte; baflta e¤itim ve sa¤l›k olmak üzere sosyal haklar›m›z gasp edilmekte; neredeyse her yeni günde yap›lan zamlarla yoksulluk t›rmanmakta; hâlihaz›rda yoksul olan kesimler açl›¤a ve sefalete sürüklenmekte; kültürel asimilasyonla kitleler öz de¤erlerine yabanc›laflt›r›larak piyasan›n hâkim oldu¤u kendine yabanc›laflm›fl, gerici, yoz düzen ve bireyler tesis edilmekte; Aleviler ve Kürtler gibi ulusal ve kültürel bask› alt›nda tutulan kesimlere sald›r›lar yo¤unlaflmakta ve emekçi halk kitleleri bu minvalde birbirlerinden ayr›flt›r›lmaktad›r. Emperyalizmin krizi, kendi cephesinden yap›sal dönüflmeleri dayatmakta ve bu do¤rultuda tahakküm alt›nda tuttu¤u co¤rafyalarda da yeni yap›sal düzenlemeleri beraberinde getirmektedir. Ülkemizde, “Ergenekon” operasyonuyla vücut bulan bu süreç, halklar›m›za “demokratikleflme” yalan› olarak lanse edilmekte ve “neoliberal sol” gibi sahte toplumcu ak›mlarla ciddi bir ideolojik sald›r› örgütlenmektedir.

Demokratik Haklar Mücadelesinin Güncel Sorunlar› ve Geliflmekte Olan Dinamikler Ne ki baflta emek hareketleri olmak üzere bu kendili¤inden mücadeleler, arzu edilen, insanca bir yaflam imkân› ve gerçek demokratik bir düzenin tesis edilmesine olanak sa¤layacak ölçülerde bütünlüklü bir mücadele perspektifinden ve mücadele ayg›tlar›ndan yoksun görünmektedir.

“Neo-liberal sol” ideoloji, ciddi ölçülerde halk güçlerine nüfuz etmifl ve hat›r› say› l›r bir kafa bulan›kl›¤› ortaya ç›karm›flt›r. ‹ktidar perspektifinden yoksunluk, emek hareketlerinden uzaklaflma, dar-s›n›rl› mücadele alan, araç ve kesimlerine s›k›flma bugün için afl›lmas› gereken temel sorunlar haline gelmifltir. Sendikalar, geride b›rak›lan çeyrek as›rl›k azg›n neoliberal ekonomik-politik sald›rganl›¤›n neticesinde bugün ço¤unlukla ABD ve AB emperyalistlerinin “demokratik” (!) ve “özgürlükçü” (!) fonlar›na ba¤lanm›fl bulunmaktad›r. “Neo-liberal sol” ideoloji, ciddi ölçülerde halk güçlerine nüfuz etmifl ve hat›r› say›l›r bir kafa bulan›kl›¤› ortaya ç›karm›flt›r. ‹ktidar perspektifinden yoksunluk, emek hareketlerinden uzaklaflma, dar-s›n›rl› mücadele alan, araç ve kesimlerine s›k›flma bugün için afl›lmas› gereken temel sorunlar haline gelmifltir. Halk güçleri nezdinde, bu temel sorunlar›n ortaya ç›kard›¤› örgütsel ve siyasal çizgide marjinalleflme, kitle-

05


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

06

lerden ve kitle hareketlerinden uzaklaflma, kendi dar-s›n›rl› kimlik s›n›rlar›na hapsolma ve mücadeleyi, kitleler ad›na ancak onlardan ve onlar›n temel gündemlerinden kopuk bir flekilde bu hareketleri tan›mlayan imzalar ile hakim s›n›flar aras›ndaki bir düelloya dönüfltürme e¤ilimi ne yaz›k ki hakim hale gelmifltir. Siyasal ve örgütsel marjinalleflme derinlefltikçe, nitelik kayb› kuvvetli bir zemin kazanmakta ve bu s›n›rlar› aflma çabalar› da yine ancak ayn› hatal› çizgilerin tekrar ve tekrar, her defas›nda bir öncekinden daha geri noktalarda ortaya ç›kmas›n› beraberinde getirmektedir. Dolay›s›yla kitlelerin devrime ve devrimci güçlerle olan mesafesi daha da derinleflmekte ve bu boflluk gerici düzenin ideolojik ayg›tlar›yla kaplanmaktad›r. Özellikle 19 Aral›k sonras› devrimci dinamizmin hat›r› say›l›r bir flekilde k›r›lma yaflamas› ve uzun zamand›r devam ede gelen kitle hareketlerine önderlik etme yetene¤inin azalma e¤ilimi artarak devam etti. Kendi içine kapanma tehlikesiyle her geçen gün daha da cebelleflen bir hareket tarz›yla hem kitlelere yabanc›laflma hem de kitlelerden kopma gibi birbirini besleyen bir sürece tan›kl›k ettik. Zaman zaman bu çemberi yarmaya cüret edilebilmiflse de esas olarak sürecin belirleyen yönü bu olamad›. Dolay›s›yla politik kitle faaliyeti ve bunun bir sonucu olarak kitlelerle buluflma, örgütlenme ve dinamizme sahip olmak, hakim s›n›flar› harekete geçmeye zorlamaktad›r. DGH’nin ve baflka kurumlar›n politik kitle faaliyetinde ve bu faaliyetin yerel unsurlar›n›n halkla kurdu¤u ba¤›n geliflmesi karfl›s›nda tak›naca¤› tutumu art›k kestirmek zor de¤ildir. Ancak unutulmamal› ki bu olmaks›z›n içe kapan›k ve kendi kendini kemiren bir çal›flma tarz›yla hiçbir sorunun afl›lamayaca¤› da bir gerçektir. Dolay›s›yla, politik kitle faaliyeti ve bu faaliyetin örgütlü güce dönüfltürülmesi, yerelleflmesi ve yayg›nlaflmas› bizim aç›m›zdan vazgeçebilece¤imiz bir fley de¤il-

dir. Her koflulda bu temel hedefin uza¤›na düflmemek esas amac›m›z olmaktad›r.

Demokratik Gençlik Hareketi, Yakalad›¤› Siyasal Nitelikle Birlikte, Mevcut S›n›rlar› Aflma ve “Kurumsallaflma” Hedefine Bugün Dünden Daha Yak›nd›r! Bu bak›mdan, Demokratik Gençlik Hareketi’nin, “yerelleflme ve yayg›nlaflma” hamlesiyle birlikte halk gençli¤inin ekonomik ve sosyal hak talepleri mücadelesini daha da nitelikli k›labilmek için “kurumsallaflma” hedefiyle ortaya koydu¤u son y›llardaki önemli ad›mlar; hem tespiti yap›lan genel siyasal ve örgütsel eksikliklerin afl›lmas›nda belirleyici olmufl hem de kendisine yönelik olarak birbiri pefli s›ra gerçeklefltirilen “yasad›fl› örgüt operasyonlar›n›” da beraberinde getirmifltir. Sadece geçti¤imiz 6 ay içerisinde Adana, Mersin, Konya, Malatya ve Dersim’de yeni demokrasi güçlerine yönelik olarak yap›lan benzer operasyonlarda 60’a yak›n kifli gözalt›na al›nm›fl ve ço¤unlu¤u tutuklanm›flt›r. Bunlar›n önemli bir kesimini de Demokratik Gençlik Hareketi faaliyetçileri oluflturmufltur. Halk gençli¤inin demokratik ve meflru zemindeki programatik mevzisi olan Demokratik Gençlik Hareketi, geçmifl dönelerde Edirne, Van, K›r›kkale ve Ankara örneklerinde de yafland›¤› üzere, benzer sald›r›lara u¤ram›fl ve onlarca faaliyetçisini tutsak vermifltir. fiüphesiz ki Demokratik Gençlik Hareketi de yukar›da izah etti¤imiz eksikliklerden muaf de¤ildir. Ancak program›na ve halka olan güven ile iradesine yapt›¤› vurgu ve yak›n gelece¤ine iliflkin hedefleri kapsam›nda daha da niteliklefltirdi¤i mücadelesi, bugün siyasi iktidar›n yönelimini özellikle kendi üzerinde toplam›fl görünmektedir. Bu gibi sald›r›lar›n, bilhassa büyük flehirler d›-


Siyasi ‹ktidar, “Ba¤›ms›zl›k” ve Gerçek Demokratik Bir Düzenin Ad› olan “Yeni Demokrasi” Düflüncesine, Bugün Dünden Daha Düflmand›r! Demokratik Gençlik Hareketi, nihayetinde, programatik bir belgedir. Bu belge etraf›nda, baflta halk gençli¤i olmak üzere, bu gerçe¤in ba¤›ms›z düflünülemeyece¤i emekçi halk gerçe¤inin, insanca bir yaflam ve gerçek demokratik bir düzen kavgas›nda saf tutan bireylerin oluflturdu¤u ko-

lektif irade, di¤er devrimci-demokrat güçler gibi yo¤un sald›r›lara maruz kalmaktad›r. Siyasi iktidar›n, derinleflen kriz koflullar›nda, emperyalist efendilerinin direktifleri do¤rultusunda ülke kaynaklar›n› ve emekçilerin emek gücünü ya¤malamada, peflkefl çekmede karfl›laflt›¤› demokratik tepkilere olan sald›rganl›¤› da içerisine yuvarland›¤› siyasi ve ekonomik krizin sonuçlar›d›r. Köylü ve iflçi gençlik ile üniversiteli ve liseli ö¤rencigençli¤in, etraf›nda topland›¤› siyasal bir mevzi olarak Demokratik Gençlik Hareketi’nin, bugün, ekonomik ve sosyal y›k›mlardan ülke ve bölge düzeyindeki siyasi krizlere dek tutarl› bir demokrasi mücadelesi yürütmek isteyenlerin bayra¤› haline dönüflümü; bugün için çok daha anlaml› hale gelmektedir. Bu kapsamda güncel büyük görev, boyutlanan mücadelenin, daha ileri at›l›mlar›n somut mevzisini yaratmak olarak ortaya ç›kmaktad›r.

fiubat-Mart 2009-45

ÖZGÜR DÜfiÜN

fl›nda kalan yerellerimizde, arataca¤›n› söylemek abart›l› olmayacakt›r. Demokratik Gençlik Hareketi, halk gençli¤inin ekonomik, sosyal ve kültürel hak talepleri mücadelesinin, ülke genelindeki emek ve özgürlük mücadelesinden ba¤›ms›z olmad›¤›n›n bilinciyle; bugün, derinleflen ekonomik ve siyasi kriz koflullar›n›n yak›n gelecekte alaca¤› kapsaml› kaotik duruma uygun flekilde; halk gençli¤i cephesinde, daha fazla yerel emek güçleriyle birleflme hedefiyle hareket etmektedir. Bu hedef çerçevesinde boyutland›rd›¤› ve yayg›nlaflt›rd›¤› mücadelesi, gelinen noktada, kurumsallaflmay› ve bu uzun erimli, bedellerle örülü mücadelesini kal›c›, nitelikli bir mevziiye dönüfltürme ihtiyac›n› da dayatmaktad›r. Demokratik Gençlik Hareketi, ilan›ndan günümüze, ortaya koymufl bulundu¤u programatik görüflleri itibariyle, halk gençli¤inin ba¤›ms›zl›k ve yeni demokrasi mücadelesinde, kitlelerin kendili¤inden mücadeleleri içerisinde ayd›nlanma, politikleflme mücadelesinin; ülkemizin özgür gelece¤i ve gerçek demokratik bir düzenini tesisi için gençli¤i kazanma hedefinin; önemli bir mevzisi olmufltur. Demokratik Gençlik Hareketi’nin, özellikle devrimci mücadelenin s›k›flt›r›ld›¤› alanlar›n d›fl›nda kalan yerellerde, halk gençli¤i içerisinde kabul gören bir programa dönüflümü, siyasi iktidar›n hesaplar›n› bofla ç›karma noktas›nda kuvvetli bir araca dönüflmüfltür. Demokratik Gençlik Hareketi’nin sürekli olarak “yasad›fl› örgütlerle” iliflkilendirilmesinin, faaliyetlerinin “yasad›fl›” olarak tan›mlanmas›n›n ve bu temelde kendisini DGH’li olarak addeden halk gençli¤inin süreklileflen bask›lara maruz kalmas›n›n temelinde yatan gerçek budur! Demokratik Gençlik Hareketi’nin, halk gençli¤inin ba¤r›nda yefleren ve halk gençli¤i için emperyalist tahakküme karfl› ba¤›ms›zl›¤›n, zorbal›k düzenine karfl› insanca bir yaflam›n ve gerçek demokratik bir düzenin program› haline dönüflümü, gelinen aflamada, mevcut sald›r›lar karfl›s›nda daha direngen, kal›c› ve güçlü olabilmek için daha ileri at›l›mlar› zorunlu k›lmaktad›r.

Siyasi ‹ktidar›n Kendi Yasalar›n› Dahi Hiçe Sayan Hiçbir Giriflimi, Halk Gençli¤inin Meflru Mücadelesini Engelleyemeyecektir! Aç›kl›kla ifade edilmelidir ki Demokratik Gençlik Hareketi, etraf›nda toparlad›¤› birikim ve s›rt›n› yaslad›¤› tarihsel tecrübeler ›fl›¤›nda, halk gençli¤inin özgür, üretken ve demokratik yar›nlar›n› kazanma iradesini daha da niteliklefltirmek ve büyütmek iradesindedir. Halk gençli¤inin ekonomik, sosyal ve kültürel hak talepleri içerisinde, meflru ve demokratik bir zeminde, emperyalist iflgallere ve katliamlara karfl› durmak; ekonomik ve sosyal hak gasplar›na karfl› demokrasi mücadelesini yüceltmek ve kitlesellefltirmek; e¤itim ve sa¤l›k alanlar›ndaki zaruri haklar›n ya¤malanmas› karfl›s›nda halk için e¤itim, halk için sa¤l›k anlay›fl›n› savunmak; eflit, bilimsel, paras›z, anadilde e¤itimi, özgür bir toplumun temel gereklerinden kabul etmek ve bunun için mevcut e¤itim kurumlar›nda mücadele etmek; emperyalist ekonomik-siyasal tahakkümü k›rmak ve eflitlikçi bir kalk›nmay›, istihdam› örgütlemek için gençli¤in emek mücadelesi savunusu içerisinde olmak Demokratik Gençlik Hareketi’nin program› ›fl›¤›nda mümkündür. Bu hedefler kapsam›nda iflçi, köylü, ö¤renci gençli¤in bir araya gelmesi, demokratik ve meflru zeminde faaliyetler örgütlemesi bir suç de¤ildir! Bu hedefleri yaratan ve ülke tarihimiz içerisinde, halk›n meflru mücadele tarihinde ortaya ç›kan önderlerini ve fikirlerini savunmak bir suç de¤ildir! Tüm bunlar› suç olarak görenler, emperyalizmin uflaklar› ve onar›n hizmetindeki halk düflmanlar›d›r! ‹nsanca bir yaflam ve gerçek demokratik bir düzen mücadelesi engellenemeyecektir!

07


fiubat-Mart 2009-45

ÖZGÜR DÜfiÜN

EKONOM‹ POL‹T‹K

‹DEOLOJ‹ ÜZER‹NE-2 Marx’da ‹deoloji Koflullar›n ve yetiflme flartlar›n›n de¤iflimine vurgu yapan materyalist doktrin, koflullar›n da insanlarca de¤ifltirildi¤ini ve dolay›s›yla e¤iticinin de e¤itilmesinin gerekli oldu¤unu gözard› eder

08 2

‹deoloji, günlük dilde, siyasette, kitle iletiflim araçlar›nda ve sosyal bilimlerde s›k s›k kullan›lan bir kavramd›r. Fakat tan›mlanmas› noktas›nda farkl› paradigmalar›n ve araflt›rma kuramlar›n›n birbiriyle çeliflen veya farkl›laflan tan›mlamalar› mevcuttur.1 Bu yüzden tek bir ideoloji tan›m› yapabilmek mümkün de¤ildir. Eagleton ideoloji kavram›n›n farkl› anlamlar›n›n nedeni üzerine flu analizi yapm›flt›r: “fiimdiye kadar hiç kimse ideolojinin tek ve yeterli bir tan›m›n› yapamam›flt›r ve bu anlamda bu kitap da bir istisna oluflturmayacakt›r. Bu durum, bu alanda çal›flanlar›n zeka seviyelerinin düflük olmas›ndan de¤il, ideoloji teriminin kullan›fll›, ama birbiriyle ba¤daflmaz nitelikte olan birçok anlam› olmas›ndan kaynaklan›r. Dolay›s›yla bu anlam zenginli¤ini tek ve kapsay›c› bir tan›ma s›k›flt›rmaya çal›flmak, mümkün olsayd› bile, pek yararl› olmazd›. Diyebiliriz ki, “ideoloji” kelimesi farkl› kavramsal liflerle bir doku halinde örülmüfl bir metindir; farkl› tarihlerle yo¤rulmufltur.”2 ‹deoloji kelimesini literatüre sokan ayd›nlanmac› burjuva ide-


e¤itilmesinin gerekli oldu¤unu göz ard› eder.”3 Karl Marx, Avrupa Ayd›nlanma ortam› içinde yetiflmifl bir düflünür olmas›na ra¤men Ayd›nlanma ve onun ekonomik temeli olan kapitalizme yöneltti¤i elefltirilerle yeni bir paradigma yaratm›flt›r. Yani Marx içinden ç›kt›¤› Ayd›nlanmac› ve Sol Hegelci düflünce sistemlerinden koparak kendi paradigmas›n› kurmufltur. Althusser bu kopuflu epistemolojik bir kopufl olarak adland›rm›flt›r. Yani Marx yeni bir bilim yarat›p farkl› bir metodoloji gelifltirerek insanl›¤› epistemolojik olarak yeni bir k›taya tafl›m›flt›r. Thales ile matematik k›tas›yla tan›flan insanl›k Galileo ile fizik k›tas›n› keflfetmifltir. Marx ise insanl›¤› tarih k›tas›yla buluflturmufltur.4 Marx ideoloji kavram›na getirdi¤i farkl› yaklafl›mlarla ideolojiyi Marksizm’in önemli bir unsuru haline getirmifltir. Kavram Marx’dan sonra hem Marksizm’de hem de sosyal bilimlerde s›kça kullan›lan bir hale gelmifltir. Dolay›s›yla Destutt de Tracy’nin 1796 y›l›nda literatüre soktu¤u kavram Marx ile beraber hem yeni anlamlar›na kavuflmufl hem de sosyal bilimlerin ve politikan›n temel bir kavram› haline gelmifltir. Marx ilk ideoloji tan›m›n› din elefltirisi temelinde yapm›flt›r. Bunu ilk eserlerinden olan “Hegel’in Hukuk Felsefesinin Elefltirisi” kitab›nda dile getirmifltir. Bu eserinde, dinin insanlar› gerçek dünyadan uzaklaflt›r›p kendilerini tan›malar›n› engelledi¤ini belirtiyordu. Ona göre kendi öz bilincini kaybeden insan bunun yerine dini koyuyordu. “Din-d›fl› elefltirinin temelini flu oluflturuyor: ‹nsan› yapan din de¤il; dini yapan insand›r. Yani din, henüz kendine eriflmemifl ya da çoktan yitirmifl bulunan insan›n sahip oldu¤u kendinin bilinci ve kendinin duygusunu oluflturuyor. Ama insan, dünyan›n d›fl›nda herhangi bir yere çekilmifl soyut bir öz de¤il. ‹nsan, insan›n dünyas›; devlet, toplum anlam›na

geliyor. Bu devlet, bu toplum, dünyan›n tersine çevrilmifl bilinci olan dini üretiyor, çünkü kendileri alt üst olmufl bir dünya oluflturuyor.”5 Dinin insan› flekillendirdi¤i dolay›s›yla insan›n dini de¤il; dinin insan› yaratt›¤› izlenimi yaflad›¤›m›z dünyadaki iliflkilerin ters dönmüfl bir haliydi. Yaflad›¤›m›z dünyan›n türevini dinsel dünya oluflturuyordu. Marx bu belirlemelerini Feuerbach’›n din elefltirilerinin etkisinde kalarak oluflturmufltu. Daha sonradan bu tersine dönmenin ana nedeni olan maddi altyap›ya odaklanarak elefltirisini temellendirecektir. Ama yine de bu din elefltirisinde bir yan›lsamalar dünyas› belirlemesi görebilmek mümkündür. Elefltiri sonucu gerçekli¤e ulaflma ve yan›lsamalardan kurtulma, Marx’da ilk ideolojiye girifl olarak nitelendirilebilir. Marx’›n kendi düflüncesini tam olarak oluflturmad›¤› 1843–1845 aras›ndaki bu dönemde, din ve fleylerin gerçek niteliklerini gizleyen di¤er kurumlar›n yapt›¤› ters yüz etmel-

fiubat-Mart 2009-45

ÖZGÜR DÜfiÜN

ologlar, ideoloji sayesinde do¤ru fikirleri yanl›fl ve metafizik fikirlerden ay›racaklar›n›, e¤itim ile de cehalet, yoksulluk ve eflitsizlik gibi sorunlar› çözebileceklerine inan›yorlard›. Görünüflte materyalist özde idealist olan bu bak›fl aç›s› ile dinin(veya tanr›n›n) yerine akl›, metafizi¤in yerine ise materyalizmi koyuyorlard›. Asl›nda ak›ldan kas›t burjuva akl›yken materyalizmden kas›t ise mekanik ve dura¤an bir materyalizmdi. ‹nsan mutlulu¤u ve refah›n› e¤itim merkezli çözme anlay›fl› Marx’›n “e¤itimcileri kim e¤itecek?” sorusuyla çökmüfltür. “Koflullar›n ve yetiflme flartlar›n›n de¤iflimine vurgu yapan materyalist doktrin, koflullar›n da insanlarca de¤ifltirildi¤ini ve dolay›s›yla e¤iticinin de

er ideoloji kavram› yerine kullan›lm›flt›r.6 K›sacas› Marx ilk dönem eserlerinde ideoloji kavramsallaflt›rmas›n›n zeminini din elefltirisi üzerinden oluflturmufltur. Marx, 1845 ile 1846 y›llar› aras›nda yazd›¤› “Alman ‹deolojisi” ve “Feuerbach Üzerine Tezler” adl› kitaplar›yla ideoloji konusundaki analizlerini daha net bir

Metan›n gizemli bir fley olmas›n›n basit nedeni, onun içinde insan eme¤inin toplumsal niteli¤i, insana, bu eme¤in ürününe nesnel bir nitelik damgalam›fl olarak görünmesine dayanmaktad›r; üreticilerin kendi toplam emek ürünleri ile iliflkileri, onlarla kendi aralar›nda bir iliflki olarak de¤il de emek ürünleri aras›nda kurulan toplumsal bir iliflki olarak görünmesindedir.

09 3


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

flekilde ortaya koymufltur. Her iki eser de esas olarak devlet ve din elefltirisinden oluflmaktad›r. Fakat “Hegel’in Hukuk Felsefesinin Elefltirisi”ndeki gibi din ve devlet, tek tek bireylere veya bireylerin do¤alar›na inilerek de¤il; toplumsal iliflkiler esas alarak analiz edilir. Bu eserler ile birlikte Marx felsefi hümanizmi ve soyut insan incelemelerini b›rakarak toplumsal iliflkilere ve maddi temele odaklanm›flt›r. “Feuerbach, dinsel özü insansal öze indirgiyor. Ama insansal öz, tek tek her bireyin do¤as›nda bulunan bir soyutlama de¤ildir. Gerçekli¤i içerisinde bu, toplumsal iliflkilerin bütünüdür. Bu gerçek özün elefltirisine girmeyen Feuerbach bunun sonucu olarak: 1. Tarihsel süreçten uzaklaflmak ve dinsel duyguyu [Gemüt] kendi bafl›na bir fley olarak saptamak ve soyut yal›t›lm›fl- bir insan bireyini

olojilerinde ters bir flekilde gördüklerini aç›klamak için kullanm›flt›r. 10 Dolay›s›yla ideoloji burada gerçekli¤in çarp›k bir temsili veya yan›lsama olarak aç›klanmaktad›r. Yani yaflam› belirleyen bilinç olmamakta bizzat yaflam›n kendisi bilinci belirlemektedir. Ek olarak yaflam›n bilince yans›mas› do¤rudan de¤il; çarp›k veya yan›lsamal› bir flekilde gerçekleflmektedir. Bu gerçek olan›n tersine çevrilme sürecini cans›z sermayenin canl› eme¤i kontrol etmesinden, ücret sözleflmesinin eflit bir iliflki gibi gösterilmesinden ve bu iliflkilerin ezilenlerin zihninde itaatkar bir tarzda kabul edilmesinden ç›kartmak mümkündür.11 Yani ezilen kesimleri her gün sisteme ba¤layan ve onlar›n sömürülmesini yeniden üreten mekanizma ideoloji sayesinde ifllemektedir. Burada geçen ideoloji tan›m›n› baz› Marksistler ve Marksologlar “yanl›fl bilinç” olarak aç›klam›fllard›r, fakat Marx “yanl›fl bilinç” kavram›n› hiç kullan-

Marx ideoloji kavram›na getirdi¤i farkl› yaklafl›mlarla ideolojiyi Marksizm’in önemli bir unsuru haline getirmifltir. Kavram Marx’dan sonra hem Marksizm’de hem de sosyal bilimlerde s›kça kullan›lan bir hale gelmifltir. Dolay›s›yla Destutt de Tracy’nin 1796 y›l›nda literatüre soktu¤u kavram Marx ile beraber hem yeni anlamlar›na kavuflmufl hem de sosyal bilimlerin ve politikan›n temel bir kavram› haline gelmifltir. varsaymak zorunda kalm›flt›r. 2. Dolay›s›yla insansal öz, onda ancak bir "tür" olarak, birçok bireyi salt do¤al olarak birlefltiren içsel, dilsiz bir genellik olarak anlafl›labilir.”7 Marx’a göre insan›n bilinci özerk de¤ildir. Dolay›s›yla ancak insan bilincini etkileyen toplumsal iliflkileri analiz edersek bu bilinci kavrayabiliriz. ‹nsanlar› hayvanlardan ay›ran koflullar geçim koflullar›d›r. ‹nsanlar kendi geçim araçlar›n› ürettiklerinde kendi maddi yaflamlar›n› da üretmeye bafllam›fllard›r.8 Buradan hareketle fikirlerin, anlay›fllar›n ve bilincin üretimini, insanlar›n maddi faaliyeti ve maddi iliflkiler ile iliflkilendirir. Dolay›s›yla ahlak, metafizik, din, sanat ve ideolojiden hiçbiri özerk de¤il; bizatihi bu maddi iliflkilere ve yap›ya ba¤l›d›r.

4 10

Marx “Alman ‹deolojisi”ndeki ünlü camera obscura9 benzetmesini, insanlar›n sahip olduklar› iliflkileri ide-

mam›flt›r. Kavram› kullanan kifli Engels’dir. Mehring’e 1893 y›l›nda yazd›¤› mektupta ideolojiyi yanl›fl bilinç olarak aç›klam›flt›r: “Evet, ideoloji, düflünürü denen kiflinin bilinçli bir biçimde gerçeklefltirdi¤i bir süreçtir; ama bunu yanl›fl bir bilinçle yapar. Kendisini etkileyen gerçek yönlendirici güçlerin ne oldu¤unu bilmez; aksi takdirde bu ideolojik bir süreç olmazd›. Dolay›s›yla bu kifli asl›nda yönlendirici güç olmayan ya da öyle gibi görünen güçleri yönlendirici san›r.”12 Alman ‹deolojisi”ndeki bir di¤er ideoloji kavramsallaflt›rmas› ise egemen s›n›flarla ezilenler iliflkisini yeniden üreten düflünceler tan›mlamas›d›r. “Egemen s›n›f›n düflünceleri, bütün ça¤larda, egemen düflüncelerdir, baflka bir deyiflle, toplumun maddi egemen gücü olan s›n›f, ayn› zamanda egemen zihinsel güçtür. Maddi üretim araçlar›n› elinde bulunduran s›n›f, ayn› zamanda, zihinsel üretimin araçlar›n› da


bu egemen s›n›fa ba¤›ml›d›r.”13 “Alman ‹deolojisi”nde geçen iki ideoloji tan›m›, birbirini belli ölçülerde tamamlay›c›, belli ölçülerde ise çeliflirdir. Tamamlay›c› yön, ideolojinin, egemen s›n›f›n, yan›lsamal› fikirleri kendi hakimiyetindeki zihinsel üretim araçlar›ndan üretti¤idir. Fakat birinci model yan›lsamalar›n otomatik olarak yani içsel bir biçimde oldu¤unu ifade ederken ikinci modelde egemen s›n›f›n kurumlar›n›n aktif bir biçimde müdahalesinin oldu¤u vurgusu mevcuttur. Marx’daki üçüncü ideoloji tan›m›, “Ekonomi Politi¤in Elefltirisine Katk›”da altyap›-üstyap› çerçevesinde ele al›nm›flt›r:

biçimleri olan bu iliflkiler, onlar›n engelleri haline gelirler. O zaman bir toplumsal devrim ça¤› bafllar. ‹ktisadi temeldeki de¤iflme, kocaman üstyap›y›, büyük ya da az bir h›zla altüst eder. Bu gibi altüst olufllar›n incelenmesinde, daima, iktisadi üretim koflullar›n›n maddi altüst oluflu ile —ki, bu, bilimsel bak›mdan kesin olarak saptanabilir—, hukuki, siyasal, dini, artistik ya da felsefi biçimleri, k›saca, insanlar›n bu çat›flman›n bilincine vard›klar› ve onu sonuna kadar götürdükleri ideolojik flekilleri ay›rt etmek gerekir.”14 Metinde altyap›n›n üzerinden yükselen üstyap›n›n ideoloji olarak adland›r›ld›¤› anlafl›lmaktad›r. “Alman ‹deolojisi”ndeki olumsuz ideoloji tan›m› yerine burada bütün insanlar› kapsayan bir biçimde anlamland›r›lm›fl bir ideoloji tan›m›yla karfl›lafl›lmak-

fiubat-Mart 2009-45

ÖZGÜR DÜfiÜN

emrinde bulundurur, bunlar o kadar birbirinin içine girmifl durumdad›rlar ki, kendilerine zihinsel üretim araçlar› verilmeyenlerin düflünceleri de ayn› zamanda

“Evet, ideoloji, düflünürü denen kiflinin bilinçli bir biçimde gerçeklefltirdi¤i bir süreçtir, ama bunu yanl›fl bir bilinçle yapar. Kendisini etkileyen gerçek yönlendirici güçlerin ne oldu¤unu bilmez; aksi takdirde bu ideolojik bir süreç olmazd›. Dolay›s›yla bu kifli asl›nda yönlendirici güç olmayan ya da öyle gibi görünen güçleri yönlendirici san›r”

“Varl›klar›n›n toplumsal üretiminde, insanlar, aralar›nda, zorunlu, kendi iradelerine ba¤l› olmayan belirli iliflkiler kurarlar; bu üretim iliflkileri, onlar›n maddi üretici güçlerinin belirli bir geliflme derecesine tekabül eder. Bu üretim iliflkilerinin tümü, toplumun iktisadi yap›s›n›, belirli toplumsal bilinç flekillerine tekabül eden bir hukuki ve siyasal üstyap›n›n üzerinde yükseldi¤i somut temeli oluflturur. Maddi hayat›n üretim tarz›, genel olarak toplumsal, siyasal ve entelektüel hayat sürecini koflulland›r›r. ‹nsanlar›n varl›¤›n› belirleyen fley, bilinçleri de¤ildir; tam tersine, onlar›n bilincini belirleyen, toplumsal varl›klar›d›r. Geliflmelerinin belirli bir aflamas›nda toplumun maddi üretici güçleri, o zamana kadar içinde hareket ettikleri mevcut üretim iliflkilerine, ya da bunlar›n hukuki ifadesinden baflka bir fley olmayan mülkiyet iliflkilerine ters düflerler. Üretici güçlerin geliflmesinin

tad›r. Buradaki tan›m›yla ideoloji bir bak›ma s›n›f mücadelesinin gerçekleflti¤i alanlardan bir tanesi olmaktad›r. Dolay›s›yla ideoloji sadece egemen s›n›fa özgü bir yan›lsama ifllevi görmemekte ayn› zamanda ezilen s›n›flara da bir dünya görüflü sunmaktad›r. Marx’daki son ideoloji tan›mlamas›n›n geçti¤i yer “Kapital” adl› temel eserinin Meta Fetiflizmi bölümündedir. “Meta Fetiflizmi”nde gerçekli¤in çarp›t›lmas› veya ters yüz olmas›n›n nedeni bizatihi gerçekli¤in kendisinin çarp›kl›¤›ndan veya altüst olmas›ndan kaynaklanmaktad›r. “Demek ki, metan›n gizemli bir fley olmas›n›n basit nedeni, onun içinde insan eme¤inin toplumsal niteli¤i, insana, bu eme¤in ürününe nesnel bir nitelik damgalam›fl olarak görünmesine dayanmaktad›r; üreticilerin kendi toplam emek ürünleri ile iliflkileri, onlarla kendi aralar›nda bir iliflki olarak de¤il de,

11 5


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

6 12

emek ürünleri aras›nda kurulan toplumsal bir iliflki olarak görünmesindedir. Eme¤in ürünlerinin, metalar haline, niteliklerinin duyularla hem kavranabilir hem de kavranamaz toplumsal fleyler haline gelmelerinin nedeni budur. Bunun gibi, bir nesneden alg›lanan ›fl›n, bize, görme sinirimizin öznel etkilenmesi olarak de¤il de, gözün d›fl›nda bir fleyin nesnel biçimi gibi geliyor. Oysa görme olay›nda her zaman, ›fl›n›n bir fleyden baflka bir fleye, d›fltaki bir nesneden göze fiilen geçmesi söz konusudur. Fiziksel fleyler aras›nda, fiziksel bir iliflki vard›r. Ama metalarda, bu farkl›d›r. fieylerin ki bu metalar›n varl›¤› ve bunlara meta damgas›n› vuran emek ürünleri aras›ndaki de¤eriliflkisi ile bunlar›n fiziksel özellikleri ve bu özelliklerden do¤an maddi iliflkiler aras›nda mutlak olarak ba¤ yoktur. Burada, insanlar aras›ndaki belirli toplumsal iliflki, onlar›n gözünde, fleyler aras›nda düflsel bir iliflki biçimine bürünüyor. Bu nedenle, benzer bir örnek vermek için, din âleminin sislerle kapl› katlar›n› dolaflmam›z gerekir. Bu âlemde, insan beyninin ürünleri, ba¤›ms›z canl› varl›klar gibi görünür ve hem birbirleriyle, hem de insano¤lu ile iliflki içine girerler. ‹flte metalar âleminde de, insan elinin yaratt›¤› ürünler için durum ayn›d›r. Emek ürünlerine, meta olarak üretildikleri anda yap›fl›veren ve bu nedenle meta üretiminden ayr›lmas› olanaks›z olan fleye, ben, Fetiflizm

metaym›fl gibi alg›lay›p onu tüketmek ister. Ayn› fley cep telefonu fabrikas›nda çal›flan iflçinin tekstil fabrikas›nda çal›flan iflçinin üretti¤i tak›m elbiseyi ba¤›ms›z bir meta gibi görmesinde de gerçekleflir. Dolay›s›yla emekçiler birbirlerinin üretti¤i metalar› kendilerinden ba¤›ms›z birer varl›k gibi görmeye bafllamalar›nda ideoloji temel bir görev görmektedir.

diyorum.”15 Burada mal ve meta ayr›m›yla önemli bir tez gelifltirilmifltir. Meta ve mal iki farkl› toplumsal ihtiyaç üretme tarz›na karfl›l›k gelmektedir. Mal terimi insanlar›n de¤iflime ve parasal iliflkilere konu olmayan ürünler için kullan›l›rken, meta de¤iflime konu olan ve

Özetlersek Marx’da 4 farkl› ideoloji tan›m› mevcuttur: 1) ‹nsanlar› gerçek toplumsal koflullardan baflka yönlere çeken yan›lsamalar, çarp›tmalar ve ters yüz etmeler. (Alman ‹deolojisi) 2) Egemen s›n›f›n zihinsel üretim araçlar›yla eflitsiz iliflkileri yeniden üretmesini sa¤layan fikirler (Alman ‹deolojisi) 3) Bünyesinde s›n›f mücadelesinin verildi¤i toplumsal bilinç biçimlerinin bütünü (Ekonomi Politi¤in Elefltirisine Katk›) 4) Sistemin kendi çarp›kl›¤› ve altüstlü¤ünün bilince yans›ma biçimi (Kapital-Meta Fetiflizmi) Bu tan›mlardan Kapital’de yap›lan tan›m Marx’›n olgun döneminin son ideoloji tan›mlamas›d›r. Genç Marx’›n toplumsal koflullar›n varl›¤›n› öne almas›na ra¤men bu koflullarla zihin aras›ndaki iliflkiyi göz ard› etmesine, olgun Marx meta fetiflizmi analiziyle son vermifltir. Ona göre toplumsal yap›n›n çarp›k yap›s› zihinde de çarp›k ve aldat›c› bir bilincin oluflmas›na sebep vermifltir. ‹deoloji kavram› Marx’›n ölümünden sonra Marksizm’de iki ana hattan beslenmifltir. Bunlardan bir tanesi toplumsal bilinç biçimlerinin bütünü olarak alg›lanan ideolojiyken di¤eri s›n›f ç›karlar›yla

de¤iflim amac› ile üretilen ürünler için kullan›l›r.16 Dolay›s›yla kapitalizmin nüfuz etti¤i toplumlarda de¤iflim de¤eri yani meta, toplumsal yap›ya nüfuz eder. Bu üretim faaliyetinin temel amac›n›n toplumun ihtiyaçlar›n› karfl›lamak de¤il; kar etmek oldu¤unu bize gösterir. Marx’›n belirtti¤i meta fetiflizmi, kapitalizmin metalar arac›l›¤›yla emekçileri kendi ürettikleri ürünler karfl›s›nda nas›l edilginlefltiklerini göstermek için kullan›lm›flt›r. Sistemin üretti¤i eflitsizlik ve çarp›kl›klar, emekçileri kendi ürettikleri ürünler karfl›s›nda pasifize ve mistifize ederler. Bu ürünler hem üreticisine hem de tüketicisine ihtiyaç temelli de¤il tüketme temelli empoze edilir. Dolay›s›yla metalar› üretenler, bu metalar›n yaratt›¤› yan›lsamal› dünyay› gerçekmifl gibi alg›larlar. Örneklemek gerekirse bir tekstil iflçisi bir cep telefonu fabrikas›nda çal›flan iflçinin üretti¤i cep telefonun bir emek ürünü olarak de¤il de sanki bu ürün kendi bafl›na bir

ba¤lant›l› politik görüfllerdir.17 Dolay›s›yla Marx’›n pejoratif manada oluflturdu¤u ideoloji tan›mlar› yerine olumlu ideoloji tan›mlar› kullan›lm›flt›r. Gramsci, hegemonya kuram›n› bu olumlu tan›mlamalar çerçevesinde gelifltirmifltir. Ona göre ideoloji hayat›n bütün etkinlik ve belirimlerinde gizil olarak bulunan bir dünya görüflüdür. Dolay›s›yla s›n›flar, birbirleri üzerlerindeki hegemonyalar›n› ideoloji yoluyla kurarlar. Bernstein ise Marksizm’in kendisinin de ideoloji oldu¤unu söyleyerek bilimsel yönünü geri plana atm›flt›r. Lukacs’da Marksizm, proletaryan›n ideolojik ifadesi ve en güçlü silah› olarak aç›klanm›flt›r. Lenin’de ideoloji kavram› ise bizzat siyasal mücadelenin merkezine konmufltur. Yani burjuvazinin mistifikasyonuna ve çarp›tmalar›na karfl› devrimci s›n›f›n politik bilincine iflaret eden nötr bir kavram haline gelmifltir. Lenin “Ne Yapmal›” adl› eserinde iflçi s›n›f›na d›flar›dan bilinç tafl›nmaz ise bu s›n›f›n en


fazla burjuva ideolojisinin bir biçimi olan sendikalizme yönelebilece¤ini söylemifltir. ‹flçi s›n›f›na kendi kurtuluflunu sa¤layacak olan ideolojiyi tafl›yacak güç bizzat proletarya partisinin kendisidir. Sonuç olarak ideolojinin burjuvaziye dönük yüzünün - Marx’dan al›nt›yla - toplumsal iliflkilerinin çarp›kl›¤›n›n zihinlerdeki bir yans›mas› oldu¤unu söylemek mümkündür. Fakat bunun iflçi s›n›f› önderli¤indeki di¤er ezilenlere dönük yüzünün ise bu eflitsizli¤i ve mistifikasyonu y›kacak politik bilince karfl›l›k geldi¤ini söyleyebiliriz. ‹deoloji kavram› da özgürlük, demokrasi ve ba¤›ms›zl›k kavramlar› gibi s›n›flar çerçevesinde düflünüldü¤ünde farkl› anlamlar kazanmaktad›r. Marx ve takipçileri, bu kavram› burjuva ayd›nlanmac›lar›n›n tekelinden kurtar›p ezilenlerin literatürüne sokarak, s›n›f mücadelesinin, kavramlar›n tan›mlanmas› üzerinden de devam etti¤ini bize göstermifllerdir.

Kaynakça

Althusser, Louis. Lenin ve Felsefe, ‹stanbul: ‹letiflim Yay›nlar›, 2004 Çelik, Nur Betül. ‹deolojinin Soy Kütü¤ü 1 – Marx ve ‹deoloji, Ankara: Bilim ve Sanat Yay›nlar›, 2005 Eagleton, Terry. ‹deoloji, ‹stanbul: Ayr›nt› Yay›nlar›, 2005 Geuss, Raymond. Elefltirel Teori – Habermas ve Frankfurt Okulu, ‹stanbul: Ayr›nt› Yay›nlar›, 2002 Larrain, Jorge. The Concept of Ideology, London: Hutchinson&Co. Publishers, 1982, Larrain, Jorge. “‹deoloji”, Marksist Düflünce Sözlü¤ü, Ed. Tom Bottomore, ‹stanbul: ‹letiflim Yay›nlar›, 2005 Marx, Karl. Hegel’in Hukuk Felsefesinin Elefltirisi, Ankara: Sol Yay›nlar›, 1997 Marx, Karl. Engels,F. Alman ‹deolojisi(Feuerbach) , Ankara:

Dipnotlar 1- ‹deolojinin tan›m›yla ilgili tart›flma ve belirsizliklerle ilgili bkz. David Mclellan, ‹deoloji, ‹stanbul: ‹stanbul Bilgi Üniversitesi Yay›nlar›, 2005, s. 1–4, Nur Betül Çelik, ‹deolojinin Soy Kütü¤ü 1 – Marx ve ‹deoloji, Ankara: Bilim ve Sanat Yay›nlar›, 2005, s. 9–25, Jorge Larrain, The Concept of Ideology, London: Hutchinson&Co. Publishers, 1982, s. 13-16, Teun Van Dijk, “Söylem ve ‹deoloji Çok alanl› Bir Yaklafl›m”, Söylem ve ‹deoloji Mitoloji – Din – ‹deoloji, Eds Bar›fl Çoban, Zeynep Özarslan, Çev. Bar›fl Çoban, Zeynep Özarslan, Nurcan Atefl, ‹stanbul: Su Yay›nlar›, 2003, s. 1318, Terry Eagleton, ‹deoloji, ‹stanbul: Ayr›nt› Yay›nlar›, 2005, s. 17-58, Raymond Geuss, Elefltirel Teori – Habermas ve Frankfurt Okulu, ‹stanbul: Ayr›nt› Yay›nlar›, 2002, 13-44 2- Terry Eagleton, ‹deoloji, ‹stanbul: Ayr›nt› Yay›nlar›, 2005, s. 17 3- K. Marx, Selected Writings, der. D. Mclellan, Oxford: Oxford University Press, 1977, s. 156, Marx’dan aktaran, Mclellan, ‹deoloji, ‹stanbul: ‹stanbul Bilgi Üniversitesi Yay›nlar›, 2005, s. 5 4- Louis Althusser, Lenin ve Felsefe, ‹stanbul: ‹letiflim Yay, 2004, s. 23-25 5-Karl Marx, Hegel’in Hukuk Felsefesinin Elefltirisi, Ankara: Sol Yay›nlar›, 1997, s. 191-192 6- Jorge Larrain, “‹deoloji”, Marksist Düflünce Sözlü¤ü, Ed. Tom Bottomore, ‹stanbul: ‹letiflim Yay›nlar›, 2005 , s. 292 7- Karl Marx, F. Engels, Alman ‹deolojisi(Feuerbach) , Ankara: Sol Yay›nlar›, 1999, s. 23 8- A.g.e, s. 39 9- Karanl›k oda 10- A.g.e, s. 45 11- K. Marx, F. Engels, Selected Correspondence, Progress, , 1965, s, 459. Aktaran David Mclellan, ‹deoloji, ‹stanbul: Bilgi Üniversitesi Yay›nlar› 12- Karl Marx, F. Engels, Alman ‹deolojisi(Feuerbach) , Ankara: Sol Yay›nlar›, 1999, s. 75 13- Karl Marx, Ekonomi Politi¤in Elefltirisine Katk› , Ankara: Sol Yay›nlar›, 2005, s. 39 14- Karl Marx, Kapital, Ankara: Sol Yay›nlar›, 2000, s. 82-83 15- Terry Eagleton, ‹deoloji, ‹stanbul: Ayr›nt› Yay›nlar›, 2005, s. 131 16- Jorge Larrain, “‹deoloji”, Marksist Düflünce Sözlü¤ü, Ed. Tom Bottomore, ‹stanbul: ‹letiflim Yay›nlar›, 2005 , s. 293294 17 - Raymond Geuss, Elefltirel Teori – Habermas ve Frankfurt Okulu, ‹stanbul: Ayr›nt› Yay›nlar›, 2002, 40-41

fiubat-Mart 2009-45

ÖZGÜR DÜfiÜN

‹deoloji kavram› da özgürlük, demokrasi ve ba¤›ms›zl›k kavramlar› gibi s›n›flar çerçevesinde düflünüldü¤ünde farkl› anlamlar kazanmaktad›r. Marx ve takipçileri, bu kavram› burjuva ayd›nlanmac›lar›n›n tekelinden kurtar›p ezilenlerin literatürüne sokarak, s›n›f mücadelesinin, kavramlar›n tan›mlanmas› üzerinden de devam etti¤ini bize göstermifllerdir.

Sol Yay›nlar›, 1999 Marx, Karl. Ekonomi Politi¤in Elefltirisine Katk› , Ankara: Sol Yay›nlar›, 2005 Marx, Karl. Kapital, Ankara: Sol Yay›nlar›, 2000 Mclellan,David. ‹deoloji, ‹stanbul: ‹stanbul Bilgi Üniversitesi Yay›nlar›, 2005 Van Dijk, Teun. “Söylem ve ‹deoloji Çok alanl› Bir Yaklafl›m”, Söylem ve ‹deoloji Mitoloji – Din – ‹deoloji, Eds Bar›fl Çoban, Zeynep Özarslan, Çev. Bar›fl Çoban, Zeynep Özarslan, Nurcan Atefl, ‹stanbul: Su Yay›nlar›, 2003

13


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

RÖPORTAJ

Yaklaflan yerel seçimler öncesi Dersim Demokratik Halk Dayan›flmas› yürütmesi ile yapm›fl oldu¤umuz röportaj› yay›nl›yoruz.

Ö.D: Dersim Demokratik Halk Dayan›flmas› (DDHD) kimdir?

14

DDHD: Dersim Demokratik Halk Dayan›flmas› (DDHD), Dersimde yaflayan ve kendisini yerel demokrasi mücadelesine adayan ve farkl› farkl› fikirlerden insanlar›n bir araya gelerek oluflturdu¤u bir birliktir. DDHD, 2008 May›s ay›nda yerelde yeni bir demokrasi anlay›fl› ve prati¤ini hayata geçirmeye çal›flan bir anlay›fl›n ürünü olarak do¤du. Küçük bir grubun bafllatt›¤› ama k›sa sürede, farkl› düflünen insanlar›n ortak ifl yapma bilinciyle geliflen bir örgütlülük biçimidir. DDHD halk meclisi ve halk meclisinin seçti¤i bir yürütmeden oluflmaktad›r. DDHD’nin en yetkili organ› halk meclisidir. DDHD bütün kararlar›n› ve yönelimini meclisinde tart›flarak almaktad›r. DDHD yürütmesinin üzerine ald›¤› sorumluluklar›n bafl›nda halk meclisinin ald›¤› kararlar› uygulamak, pratik faaliyet içerisinde ortaya ç›kan ihtiyaçlar› tespit etmek ve bu ihtiyaçlar› tekrar halk meclisine getirerek yeni kararlar›n al›nmas›na önderlik etmek gelmektedir. Bu yönüyle DDHD’nin ülkemiz demokrasi mücadelesine önemli katk›lar sundu¤unu/sunaca¤›n› düflünüyoruz. fiimdiye kadar geliflen süreç, halk›n beklentilerine cevap olabilecek, halk› temsil eden yeni bir demokrasi anlay›fl›n›

bütün canl›l›¤› ve coflkusuyla ortaya ç›karm›flt›r. DDHD, geçici, sadece seçimlere endeksli bir hareket de¤ildir. DDHD uzun soluklu bir mücadele arac› olacakt›r. DDHD bir yandan yerel yönetim için uygun yol ve yöntem aray›fl› içerisine girmesine ra¤men, di¤er yandan da yerelde Dersim halk›n›n sorunlar›na çözüm yollar› bulup öneren, çözüm üreten bir kurum olsun istiyoruz. K›sa ve uzun vadeli plan› olan bir kurum olsun istiyoruz. Zaten bu ihtiyac›n bir ürünü olarak do¤du DDHD. Ö.D: DDHD, 2009 Yerel Seçimlerini Nas›l De¤erlendiriyor? Yerel Yönetimlere Nas›l Bir Anlam Yüklüyor? DDHD: Sömürü düzeninin “ekonomik krizinin” gittikçe derinleflti¤i; iflsizli¤in ve yoksullu¤un artt›¤›; gençlerin, kad›nlar›n ve farkl› toplumsal kesimlerin yaflad›¤› sorunlar›n çözümsüzlüklerle bo¤ufltu¤u; özelde Kürtlerin ve Alevilerin, genelde ise ezilen inanç ve milliyetlere mensup halk›m›z›n demokratik hak ve özgürlüklerinin yok say›ld›¤› bir dönemde, yerel seçim sürecine giriyoruz. fiüphesiz yaflanan sorunlar, içerisinden geçmekte oldu¤umuz sürecin sonuçlar› de¤ildir. Yaflanan sorunlar, ülkemizin sosyal ve ekonomik yap›s›n›n ortaya ç›kard›¤›


Ö.D: DDHD, Demokrasi Güçlerinin birli¤ini nas›l de¤erlendiriyor? Dersim’de, Demokrasi Güçlerinin birli¤ini gerçeklefltirmek için neler yapt›n›z? DDHD: Yerel seçimler yaklaflt›kça halk›m›z›n ve demokrasi güçlerinin birlik aray›fllar› ve söylemleri s›klafl›yor. Dersim’in ve Dersim halk›n›n sosyal, kültürel ve siyasal özellikleri dikkate al›nd›¤›nda birlik istemleri daha bir anlam kazan›yor. Zira sömürü düzeninin AKP ve CHP gibi düzen partileri üzerinden gelifltirmekte oldu¤u gerici sald›r›lar devrimci güçlerin birlikte hareket etmesini zorunlu k›l›yor.

Dersim halk›n›n beklentilerine ve sorunlar›na cevap olmak demek; grup-parti ç›karlar›n› de¤il halk›n ç›karlar›n› merkeze almak demektir. Çünkü devrimcilerin ç›karlar› halk›n ç›karlar›yla ayn›d›r. Halk›n taleplerine cevap olunursa devrimciler kazan›r, güçlenir. Dolay›s›yla ilerici-devrimci güçler aç›s›ndan “birlik” halk›n ç›karlar› ve beklentileri etraf›nda kenetlenmek anlam›na gelmelidir. Dersim Demokratik Halk Dayan›flmas› (DDHD), demokrasi güçlerinin birli¤ine bu flekilde yaklaflmaktad›r. DDHD, bu yaklafl›m›n›n gere¤i olarak aylard›r demokrasi güçlerinin birli¤ini gerçeklefltirmek için büyük bir çaba sarf etmifltir. Fakat gelinen aflamada demokrasi güçleri aras›ndaki birlik tart›flmalar› ayr›flmalarla sonuçlanm›flt›r. Her kesim birlik ihtiyac›ndan bahsetse de ne yaz›k ki halk›n ç›karlar› de¤il; parti-grup ç›karlar› savunulmufltur. DDHD, devrimci kurumlar›n, bugün halk›m›z›n bilgisi dâhilinde olan yaklafl›mlar› henüz netleflmemiflken ya da netleflme aflamas›ndayken çeflitli öneriler sunarak demokrasi güçlerinin birli¤i tart›flmalar›na katk› sunmaya gayret etti. 2008 Kas›m›nda DTP, EMEP, ESP, ‹flçi-Köylü, Halk Cephesi, HKM ve DDHD aras›nda bafllayan ilk görüflmelerde DTP oluflturulacak bir platforma kat›lmayaca¤›n› söyleyerek çekildi. Sonraki süreçte ESP ve ‹flçi- Köylü gazetesi platform çal›flmalar›n› olgunlaflt›rma görevi üstlendi. Bu s›rada DTP, bugün de geçerli olan, 3 ön koflul öne sürerek yaklafl›m›n› netlefltirdi. Bunlar; kad›n kotas›, aday›n DTP’li olmas› ve seçimlere DTP çat›s›yla girilmesiydi. DTP ön koflullar›n›, d›fl›ndaki güçlere, “parti karar›md›r tart›flmam” yaklafl›m›yla ifade ederek geri kalan k›s›mlar› tart›flabilece¤ini aç›klad›. Bu süreçte uzunca y›llard›r devam eden DTPEMEP ittifak› “baflkanl›k” tart›flmas› yüzünden “ayr›lmayla” kendisini gösterdi. Bu ayr›l›k Kas›m ay› öncesinde de genifl kesimlerin gündemine girmiflti. Takip eden haftalarda önce ESP, daha sonra HKM, DTP’yi destekleme kararlar›n› aç›klad›lar. Bu iki kurumun “destek” aç›klamalar›yla birlikte Dersim’deki demokrasi güçlerinin birli¤i tart›flmalar› fiilen “bölünmeyle” sonuçlanm›fl oldu. ESP, ortak platform oluflturma görevi üstlenmesine karfl›n 20.12.2008 tarihinde düzenledi¤i panelde DTP’yi destekleyece¤ini ilan etti. ESP ve HKM’nin destek aç›klamalar›yla birlikte DTP’nin ön koflullar›n› iyiden iyiye “tart›fl›lmaz” hale geldi. Halk Cephesi ise herhangi bir platforma dâhil olmayaca¤›n›,

fiubat-Mart 2009-45

ÖZGÜR DÜfiÜN

sonuçlard›r. Dolay›s›yla ezilen milyonlar kendilerine ait bir iktidar yaratmad›kça daha kapsaml› y›k›m politikalar›n›n hedefi olmaktan kurtulamayacakt›r. 2009 yerel seçimleri, önceki seçim süreçlerinde oldu¤u gibi, gerici düzen partileriyle demokrasi güçleri aras›nda süren bir mücadeleye tan›k olacakt›r. Düzen partileri, on y›llard›r yerel yönetimleri kendi ç›karlar› için kulland›, kullanmaya devam ediyor. AKP, CHP, SHP, DYP, ANAP, MHP, DSP gibi partiler, yerel yönetimlerin olanaklar›n› emekçi halk›m›z› sömürenlere peflkefl çekti. Düzen partilerinin yolsuzluklar›, h›rs›zl›klar›, vurgunlar› onlar›n yerel yönetim anlay›fl›n› temsil etmektedir. Düzen partileri içerisinde bugün öne ç›kan ve kimi zaman birbirinin karfl›t›, kimi zaman birbirinin alternatifi olarak sunulan AKP ve CHP ayn› gerici özden beslenmektedir. DDHD önümüzdeki süreçte bu iki gerici partinin Dersim’deki çal›flmalar›n› daha güçlü bir flekilde teflhir edecek ve Dersim halk›n› gerici düzen partilerinin kirli oyunlar›na karfl›, demokratik halkç› yerel yönetimleri infla etmeye davet edecek. Mademki, halk kendi yöneticilerini seçmek için bir pratik içerisine girecek, o zaman halka gerçekleri anlatmak zorunday›z. Demokrasinin, sadece sand›¤a gidip oy kullanmak olmad›¤›n›, ayn› zamanda söz, karar ve yetki sahibi olman›n art›k gerekli oldu¤unu vurgulamak ve prati¤e uygulamak durumunday›z. Biz bu anlay›flla, yerelde halk›n söz, karar ve yetki sahibi olmas›n›, elefltiren, bilinçli bir yurttafl olmas›n› istiyoruz. Biz yerel yönetimde, gelecekle ilgili yönetim modelimizin bir biçimini uygulamak istiyoruz. Yerel Yönetimler bu aç›dan bizim için önem arz ediyor.

15


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

16

geliflmeleri de¤erlendirerek tav›r alaca¤›n› ifade etti. DDHD, bu süreçte yaflanan sorunlar›n çözümü için çeflitli öneriler sundu. DDHD, hiçbir kurumun ön koflul ileri sürmeden bir araya gelmesini, öncelikle Dersim’in ve Dersim halk›n›n sorunlar›n› merkeze alan bir anlay›flla ve bu anlay›fl› temsil eden bir program etraf›nda bir araya gelmenin önemine dikkat çekti. Bu konularda birlik sa¤land›ktan sonra “baflkanl›k” tart›flmas›n›n afl›labilece¤ini vurgulad›. Ve o günden bugüne de¤in DDHD hiçbir zaman kendi aday›n› olmazsa olmaz bir flart olarak sunmad›. DDHD, baflkanl›k konusunda görüflmelerin önünü t›kayan DTP ve EMEP’in bu tutumlar›n› aflabilmek için birçok öneri sundu. Bu önerilerden en makul ve do¤ru olan› Dersim halk›n›n kat›l›m›n› sa¤layacak bir ön seçim gerçeklefltirmekti. DDHD, bütün güçlerin dâhil olaca¤› bir platform oluflturarak

çal›flmalar› ortaklaflt›rma ve uygun bir yol-yöntem yaratarak seçimlere tek adayla girme önerisini her zaman dillendirdi. Fakat ne ön seçim, ne efl baflkanl›k ne de baflkaca öneriler DTP, EMEP ve di¤er çevreler taraf›ndan kabul edilmedi. DTP tüm bu süreçler boyunca ön koflullar›n› de¤ifltirmedi¤i gibi yaflanan sorunlar› aflmak için hiçbir yeni yaklafl›m da sergilemedi. 15.01.2008 tarihinde DDHD’nin giriflimleriyle DDHD, EMEP, ‹flçi- Köylü, TUDEF ve Demokratik Haklar Federasyonu (DHF) çal›flmalar›n› ortaklaflt›rma karar› alarak bu yaklafl›m›n› Dersim halk›na ilan etti. Anlay›fl ve program üzerinden sa¤lanan birlik, sonuçlanma aflamas›na gelmiflken ‹flçi- Köylü gazetesi “merkezi” kararlar› gere¤ince,

tüm hatalar›na ra¤men kay›ts›z flarts›z DTP’yi destekleyece¤ini söyleyerek çal›flmalardan ayr›ld›¤›n› bildirdi. DDHD, EMEP ve TUDEF çal›flmalara devam etme karar› almas›na karfl›n EMEP görüflmeleri fiilen durdurmufl ve DTP ile “merkezi” görüflmeler yapmaya bafllam›flt›r. EMEP resmi bir aç›klama yapmadan fiilen birli¤in d›fl›na ç›kt›. DDHD, özellikle DTP ve EMEP’li dostlar›n aras›nda yaflanan sorunlar›n ve ayr›flmalar›n bir taraf› de¤ildir. Bu anlaflmazl›k ve yaflanan bekleme süreci demokrasi güçlerini do¤ru temeller üzerinde birlefltirebilecek yaklafl›mlar bar›nd›rmamaktad›r. Demokrasi güçlerinin toplam iradesinden ba¤›ms›z olarak iki parti aras›nda kapal› kap›lar ard›nda sürdürülen “baflkanl›k kavgas›” halk›m›z›n beklentilerine cevap olacak sonuçlar do¤urmayacakt›r. Dersim belediyesinin son 5 y›ll›k tecrübesi bunun en somut örne¤idir. DDHD, demokrasi güçleri aras›ndaki “çarp›k demokrasi” anlay›fl›na, çeflitli ön koflullar öne sürerek halk›n birlik talebine cevap olmamaya, siyasal dayatmalara, kapal› kap›lar ard›nda sürdürülen baflkanl›k kavgalar›na son verecek yegâne gücün Dersim Halk› oldu¤una inanmaktad›r. Maalesef gelinen aflamada DDHD bu do¤rular› tek bafl›na savunmak zorunda kalm›flt›r. DDHD kuruldu¤u günden bugüne demokrasi güçlerinin demokratik birli¤i sorununu temel hedefi olarak görmüfl ve tüm gücünü bu hedefe ulaflmak için kullanm›flt›r. Ancak kendi içinde demokrasiyi yaflatmayan, siyasal dayatmalar›n kabulü ile oluflan bir birli¤in ilkeli oldu¤u iddia edilemez. Böyle bir birli¤in demokratikkat›l›mc› bir yönetim oluflturmakta ve halk› yönetime katmakta ne denli baflar›l› olaca¤› öngörülebilir bir durumdur. DDHD dün oldu¤u gibi bugün de ilkesiz ittifaklara karfl› ç›kmaktad›r. Dersim’in ve Dersim halk›n›n demokratik, devrimci, ilerici tutumunu, çok sesli ve çok renkli yap›s›n› temsil eden DDHD, art›k çal›flmalar›n› kazanmaya kilitlenmifl, güçlü bir alternatifi yaratmak ve demokratik, halkç›, kat›l›mc› bir yerel yönetim ihtiyac›n› karfl›lamak için çok daha güçlü biçimde sürdürecektir. Ö.D: DDHD’nin Yerel Yönetim anlay›fl› ve program› hakk›nda bilgi verir misiniz? DDHD: Halkç› ve Kat›l›mc› Yeni Demokratik bir Yerel Yönetim anlay›fl›na sahibiz. Halk› ve halk›n


Ö.D: DDHD, Gençli¤in Yerel Yönetime kat›l›m› hakk›nda Neler Düflünüyor? DDHD: “Gençlik gelecektir” derler. Evet, gelece¤imiz olan gençlik e¤er iflin merkezinde de¤ilse, gelece¤i yakalamam›z mümkün gözükmüyor. Bir yandan hareketin motor gücü olan gençlik, rolünü oynamaya çal›fl›yor, öte yandan yozlaflt›r›lan, kifliliksizlefltirilen ve gelece¤ini öldürmeye çal›flan gençlik, rolünün fark›nda bile de¤il. ‹flte biz gelece¤imiz olan gençlik ile birlikte yerelin kazan›lmas› için yo¤un bir çaba içerisine girmifl bulunuyoruz. Hareketimizin ana eksenini gençlik oluflturuyor. Gençlik, hem kendisini e¤itip yeniliyor ve hem de di¤er gençlik kesimin kurtar›lmas› için tart›fl›yor, politikalar üretmek için u¤rafl›yor. Yerel yönetim anlay›fl›m›zda gençli¤in yeri çok önemlidir. Gençli¤e yönelik bilimsel projeler üretmek için çaba harcayaca¤›z. Gençlik kültür evleri, kültür sanat etkinlikleri, meslek edinme kurslar›, spor aktiviteleri, ücretsiz e¤itim ve kurs çal›flmalar› gibi planlar yap›p gençli¤in örgütlenme-

sine katk›lar sunaca¤›z. Gençlik, gelecekteki yerel yönetimimizin asli unsuru olacak ve halk komitelerimizin oluflmas› için önemli görevler üstlenecektir. Dersim’de gençlik genel olarak, kendi benli¤inden kopmufl, diline ve kültürüne yabanc›laflm›fl bir durumdad›r. Ana dilinde e¤itim alamad›¤› için, bir yan› eksik kalm›flt›r. Yerel yönetimin asli unsurlar›ndan birisi olacak olan gençlik, hem kültürüne sahip ç›kacak hem de ana dilinde e¤itim için giriflimde bulunacakt›r. Bu durum hem gençli¤i dinamik k›lacakt›r hem de kökünden kopart›lm›fl gençli¤in yeniden kendi kökleri üzerinden yükselmesini sa¤layacakt›r.

fiubat-Mart 2009-45

ÖZGÜR DÜfiÜN

ç›karlar›n› temel alan bir yönetim modeli uygulamak istiyoruz. Çok boyutlu, çok aktörlü, karar alma süreçlerini farkl› aktörlerin kat›l›m›na açan, ifllevsel ve etkili bir yönetim modeli uygulamak istiyoruz. Yönetim anlay›fl›m›z, seçimle gelen Baflkan ve Meclis Üyeleri ile Halk, Demokratik Kitle Örgütleri, Sendikalar, Halk Meclisi arac›l›¤›yla yönetmektir. Yani sorumlulu¤u paylaflarak, farkl› düflünceler aras› diyalogu gelifltirip ortaklafla yönetmektir. Önceli¤imiz, halk› yönetime kat›p ortak ettirmektir. Belediyenin alaca¤› bütün kararlar› halkla tart›flmak, halk›n onay vermedi¤i hiçbir ifli yapmamakt›r. Söz, karar ve yetkiyi halka vermektir. Belediye üzerinde birçok denetim mekanizmas› oluflturulmal› diyoruz. Çok yönlü bir denetim flartt›r. Halk Meclisleri komisyonu, belediye komisyonu, sendikalar komisyonu gibi komisyonlar belediyeyi denetleyip, Halk Meclisinin önünü açabilirler. Halka hiçbir vaatte bulunmuyoruz. Çünkü yönetimimizde halkla birlikte karar verece¤iz. Program›m›z da, tamamen halk›n menfaatlerini ve yerelin ihtiyaçlar›n› temel alarak oluflturulacakt›r. Alt yap›, Ulafl›m, At›klar, Ar›t›m Tesisleri, Su ve Çevre Sorunu, Gençlik, Kad›nlar ve Engelliler program›m›z›n ana gövdesini oluflturmaktad›r.

Ö.D: Son olarak neler söylemek istersiniz? DDHD: Dersim halk›, ilkeli ve uzun soluklu bir birlik istiyor. Gelenekselleflmifl yap›lardan b›km›fl durumdad›r. Kendi kültürüne, diline, inançlar›na sahip ç›kacak güç ar›yor. D›fllanm›fl, itilmifl bir toplum olmak istemiyor. Bu istemlere cevap olabileceksek e¤er, o zaman halk›n ç›karlar›n› kendimize temel alarak hareket etmeliyiz. Dayatmac› ve benmerkezci bir anlay›fl› b›rakmal› ve bütün demokrasi güçlerini birlefltirebilecek yol ve yöntemleri birlikte, halkla beraber bulmal›y›z. Halk›n taleplerine yan›t olmal›y›z. Derginiz de bu hakl› istemlerin gerçe¤e dönüflmesi için katk› yapacaksa ki yapaca¤›na inan›yoruz, o zaman bu gerçekleri birlikte halka anlatmal› ve bir dayan›flma a¤› örmeliyiz. Ülkemizin de¤iflik yerlerinde yaflayan ilericidemokrat- devrimci dostlar›m›z› daha fazla yan›m›zda görmek istiyoruz. Özellikle çeflitli illerde ve yurt d›fl›nda yaflayan Dersimlileri, Dersimli lise ve üniversite ö¤rencilerini seçim sürecine daha aktif kat›lmaya ve 29 Martta Dersim’e gelerek DDHD’nin adaylar›na oy vermeye davet ediyoruz. E¤er her birimiz bulundu¤umuz yerden DDHD’nin büyük bir heyecan ve coflkuyla süren çal›flmalar›n› çevremize duyurur ve onlar›n eme¤ini, duyarl›l›¤›n› DDHD ile birlefltirebilirsek gelece¤e önemli bir deneyim b›rakaca¤›m›za inan›yoruz. DDHD ülkemiz demokrasi mücadelesi tarihinde önemli deneyimlerden birisi olma yolunda ilerlemektedir. ‹nan›yoruz ki bu deneyim dostlar›m›z›n eme¤i ve katk›lar›yla eksiklerini aflarak daha da güçlenecektir. Dolay›s›yla art›k Dersim’in ve Dersim halk›n›n ç›karlar›n› merkeze alan bir anlay›fl ve programla hareket etmeli ve kazanm

17


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

Postallarla Gelenlerin Özgürlük Anlay›fl›:

Hyde Park Tarihçe

18

Londra'n›n bat› k›sm›nda yer alan Hyde Park, yaklafl›k 146 hektarl›k bir alan› kapsayan bir parkt›r. Geçmifli yaklafl›k 900 y›l öncesine uzan›yor. Kuruldu¤unda amaçlanan fley, herhangi bir konuda konuflma yapmak isteyen biri, buraya gidip "serbest hatiplere" ayr›lan yerde istedi¤i konuflmay› yapabilmesidir. Dinleyici bulup bulmamas› ise flans›na kalm›flt›r. Fakat Hyde Park'› toplumsal muhalefet aç›s›ndan önemli k›lan yan› bu de¤ildir. ‹ngiliz burjuvazisinin bu parkta "Serbest hatiplerin köflesi" diye tarif etti¤i yer, asl›nda ‹ngiltere'nin en ünlü idam mekan›yd›. ‹ngiliz egemen s›n›flar›, o köflede yoksullardan, muhaliflerden on binlerce insan› idam etmesiyle nam›n› dünyaya duyurmufltur. 1108 y›l›ndan beri idam alan› olarak kullan›lmaya bafllanan park›n köflesinde bulunan a¤aca da Tyburn ‹dam A¤ac› ad› verilmifltir. ‹ronik olarak bu a¤ac›n bulundu¤u köfle flu anda insanlar›n kendi görüfllerini aç›klad›¤› yerle ayn›d›r. Geçmiflte idam edilenler, düzene isyan etmeyi düflünenleri sindirmek için, günlerce o a¤açta as›l› b›rak›yordu. ‹ktidar›n kraliyetten burjuvaziye geçifli ‹ngiliz muhaliflerinin kaderini de¤ifltirmedi. Hatta ‹ngiliz burjuvazisinin verdi¤i idam cezalar›n›n çoklu¤u karfl›s›nda Tyburn ‹dam A¤ac› yetersiz gelmeye bafllad›. A¤ac›n dallar› özel bir flekilde bu-

dan›p, ayn› anda 20'den fazla kiflinin idam edilebilece¤i hale getirildi. Kendili¤inden geliflen Ludist hareketin ve Çartist hareketin militanlar›, sonra sosyalist ve komünist iflçiler Hyde Park’taki Tyburn ‹dam A¤ac›nda as›ld›lar. Bu tarihsel misyonundan dolay› ‹ngilteredeki yürüyüfller genellikle bu idam köflesinde bafllar. 1855 y›l›nda iktidar›n iflçilere koydu¤u yasaklara karfl› Karl Marx’›nda kat›ld›¤› büyük bir yürüyüfl düzenlenir. Yürüyüflün yasaklanmas›na ra¤men 200 bin iflçi yasa¤› dinlemeyip, çat›flarak parka girer. 1866'da dönemin ‹ngiltere Baflbakan› Lord Derby‘de park› iflçilere yasaklar. Yaklafl›k 250 bin kifli polis barikat›n› yararak, idam köflesinde daha önce idam edilenleri anarlar. ‹flçilerin kararl›l›¤› karfl›s›nda duramayan ‹ngiliz burjuvazisi geri ad›m atarak gösterilerin Hyde Park'ta yap›lmas›n› yasallaflt›rd›. 1872 y›l›nda ç›kar›lan yasayla Hyde Park'›n söz konusu köflesi 'Hitabet Köflesi' olarak ilan edildi. ‹ngiliz burjuvazisi ezilenlere bahfletti¤i bu “özgürlük alan›” projesiyle kendi yenilgisinin üstünü örtmeye çal›flm›flt›r. Tony Blair döneminde ise Irak‘›n iflgalini protesto etmek isteyen göstericilere çimlerin ezilece¤i gerekçe gösterilerek Hyde Park yasaklan›lmaya çal›fl›lm›flt›r.


fiubat-Mart

Ü

2009-45 S stem n kend bekası ç n kend s ne yönel k tepk ler farklı kanallar üzer nden yok etmeye çalışması yen b r saldırı değ ld r. Z ra ülkem zde günlük hayatta kend n çok güçlü b r şek lde h ssett ren b r çok kanalla zaten k tleler n “dertler nden kurtulup” yen den “hayata döndükler ” b r çok alan mevcuttur. Stadyumlar bu duruma çok y b r örnek teşk l etmekted r. K tleler yığınlar hal nde stadyumlarda egemenler n her türlü pol t k oyuna alet olab lmekted r. Aynı şek lde maruz kaldıkları otor ter kültürün gel şt rd ğ “saldırganlık” eğ l m sayes nde “egemenler n kavgası” çok rahat b r şek lde “sokaktak ez lenler n kend aralarındak boğuşmalarına” dönüşeb lmekted r. Sokaklarda yaratılan l nç kültürünün, Kürt-Ermen düşmanlığının genell kle tr bünlerden beslenmes elbette tesadüf değ ld r.

ÖZGÜR DÜfiÜN

niversiteler, son y›llarda yaflanan tart›flmalarda ülke gündeminde hat›r› say›l›r bir yer tutmaktad›r. Bu tart›flmalar, 1980’lerde bafllayan neoliberal toplumsal dönüflümün ya da yap›land›rman›n üniversitelere yans›yan boyutunu içermektedir. Neoliberalizmin piyasalar›n istek ve ihtiyaçlar›n› flekillendirmede önemli bir yer tutan üniversiteler bu ihtiyaçlar do¤rultusunda ad›m ad›m dönüfltürülmektedir. Özellikle AKP’nin 2002 seçimlerinde tek bafl›na mecliste bir ço¤unluk sa¤lamas› sonucu, “Büyük Ortado¤u Projesi” (BOP) kapsam›nda kendisine biçilen misyonla birlikte ülkemizde emek ve demokrasi cephesine yönelik sald›r›lar daha da katmerlefltirilmifltir. Bu sald›r›lar› sadece BOP ile de¤il bununla beraber neoliberal politikalarla iliflkilendirebiliriz. 1980 süreciyle beraber ülkemizin kaynaklar› emperyalistlere peflkefl çekiliyor, kamu kurumlar› yok pahas›na özellefltiriliyor, birçok alanda daha önce kazan›lan sosyal ve ekonomik haklar ya gasp edilyor ya da yeni sald›r›larla birçok temel hakk›m›z elden gitmeyi bekliyor. Tüm bu sald›r›lar›n bedelini geçmiflte oldu¤u gibi ülkemiz emekçi s›n›flar› ödeyecektir. Fakat son dönemde emperyalistlerin AKP üzerinden ülkemizde yaratmaya çal›flt›¤› neoliberal de¤iflim dönüflüm öncekilerden farkl› olarak, çok daha sa¤lam bir ideolojik zeminde yükselmektedir. Ülkemizde yap›lmaya çal›fl›lan bu yap›sal de¤ifliklik ülkemiz egemen s›n›flar› ve hizmet etmekte s›n›r tan›mad›klar› emperyalistler aç›s›ndan farkl› sorunlara da iflaret etmektedir. Bu sorunlardan bir tanesi, ülkemizde var olan siyasal yap›n›n flu anki durumuyla, emperyalistlerce BOP projesi çerçevesinde çizilen misyona daha iyi hizmet edebilmesi için baz› de¤iflikliklere gidilmesi zorunlulu¤udur. Bu zorunluluk AKP üzerinden yeniden yap›land›r›lmaya çal›fl›lan siyasal yap›n›n güçlü bir ideolojik boyutunun olmas›n› da zorunlu k›l›yor. Yap›s› de¤ifltirilmeye çal›fl›lan kurumlar için kapitalist ülkelerdeki modeller esas al›narak yeniden yap›land›r›lmaya gidiliyor. Bu durum emperyalist güçlerini ülkemizi tahakküm alt›nda tutmak için haz›rlad›klar› planlar› hayata geçirmek için baz› avantajlar sa¤layacakt›r. Bu avantajlardan bir tanesi art›k kendileri aç›s›ndan yük olarak gördükleri baz› kurumlar›n hareket alan›n› daralt›p yeni misyonlar biçerek yap›land›rmakt›r. Bir di¤eri de artik zor kullanarak kontrol alt›nda tutmaya çal›flt›klar› her türlü örgütlü mücadelenin içini boflaltarak kendi istedikleri kimli¤e bürünmesini sa¤lamakt›r. Son dönemde Ergenekon süreciyle yarat›lmaya çal›fl›lan “demokratikleflme” yan›lsamas› ve bununla ilintili olarak “neoliberal sol” yaratma çabas› ezilen kitleler üzerindeki ideolojik manipülâsyonun tepe noktas›d›r. Yaflanan de¤iflim dönüflüm ile y›llard›r ezilenlerin örgütlü mücadelesini her türlü yolu kullanarak bast›rmaya çal›flan devletin temize ç›kart›larak yap›lanlar›n devletten ba¤›ms›z çetelerce yap›ld›¤› ve devletin bunlarla hesaplaflt›¤› izlenimi yarat›lm›flt›r. Biryandan da bu ifllevi görecek farkl› unsurlarla ihtiyaçlar do¤rultusunda bu kurumlar›n yeniden yap›land›r›lmas› amaçlanmaktad›r. Buna paralel olarak yap›lan sözde “demokratik” ac›l›mlar yarat›lmaya çal›fl›lan kafa bulan›kl›¤›na örnek teflkil etmektedir. Bu “demokratik” aç›l›mlar çerçevesinde üniversitelerde yeniden yap›land›rma konusunda pay›na düfleni almaktad›r. Yeni YÖK baflkan› neoliberal-islamc› Yusuf Özcan, göreve gelir gelmez “paral› e¤itim” söylemiyle sald›r›lar› derinlefltirme konusunda nab›z yoklayan aç›klamalar›ndan sonra flimdi de HYDE PARK projeleriyle üniversitelere vaat etti¤i “özgürlük parklar›n›”` kamuoyu ile paylaflt›. ‹ngiltere'deki `HYDE PARK` modeli esas al›narak haz›rlanan projeyle “güvenli ve özgür bir üniversite” için al›nacak baz› önlemleri kapsayan pro-

19


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

YÖK’ün ‹ngiltere’den ithal etmek istedi¤i Hyde Park’tan bir görünüm... Çizilen s›n›rlar içerisinde özgürsünüz!

Sözümüzdür.... Özgürlük, çizilen s›n›rlar içersinde de¤il, bu s›n›rlar› aflarak, yani zorunluluklar›n bilincine vararak gerçekleflir

20

je ana hatlar›yla flöyledir: * Üniversitelerden polis ç›kart›lacak yerine özel güvenlik birimleri konumland›r›lacak, * Üniversitelerde yarat›lacak “özellefltirilmifl özgürlük alanlar›nda” ö¤renciler “fliddet ve suç içermeyen” her türlü fikirlerini ifade edebilecek, üniversite yönetimini elefltirebilecek, üniversite yönetiminden izin almaya gerek duymadan da konferans ve sempozyum düzenleyebilecek, * Ayr›ca üniversitede mücadele eden örgütlü ö¤rencilerin sosyolojik, ekonomik durumlar›, ailevi sorunlar›, s›k›nt›lar›, arkadafl iliflkilerindeki sorunlar› incelenerek “rehabilite edilmesi” amaçlanacak. Yukar›da hedeflenen amaçlardan aç›kça görülmektedir ki; egemen s›n›flar üniversitelerdeki devrimci ve ilerici ö¤rencilerin mücadelesini ve kazan›mlar›n› kendi yaratt›¤› `özgür alanlara` hapsetmeye çal›flmaktad›r. Böylece halk gençli¤inin meflru ve hakl› mücadelesi egemenlerin kontrolü alt›na al›nacakt›r. Çünkü bu s›n›rlar içinde yap›lacak muhalefetle, örgütlü mücadele, sistemi de¤ifltirip dönüfltürmeyi hedefleyen bir noktadan sistemi yeniden üreten bir noktaya evriltilecektir. Bu çarp›k muhalefet anlay›fl›; haks›zl›¤› kabullenen, yanl›fllar› sade-

ce sistemin ona sundu¤u çerçeveden dillendiren ve muhalefeti bireysel hayk›r›fl ve serzenifllere indirgeyen bir bireyi yaratacakt›r. Yani art›k yeni YÖK baflkan›na göre köklü dönüflümü hedefleyen örgütlü mücadele yerine bireysel ve yenilgiye mahkum kronik muhalefet anlay›fl› makbuldur. Sistemin kendi bekas› için kendisine yönelik tepkileri farkl› kanallar üzerinden yok etmeye çal›flmas› yeni bir sald›r› de¤ildir. Zira ülkemizde günlük hayatta kendini çok güçlü bir flekilde hissettiren bir çok kanalla zaten kitlelerin “dertlerinden kurtulup” yeniden “ hayata döndükleri” bir çok alan mevcuttur. Stadyumlar bu duruma çok iyi bir örnek teflkil etmektedir. Kitleler y›¤›nlar halinde stadyumlarda egemenlerin her türlü politik oyuna alet olabilmektedir. Ayn› flekilde maruz kald›klar› otoriter kültürün gelifltirdi¤i “sald›rganl›k” e¤ilimi sayesinde “egemenlerin kavgas›” çok rahat bir flekilde “sokaktaki ezilenlerin kendi aralar›ndaki bo¤uflmalar›na” dönüflebilmektedir. Sokaklarda yarat›lan linç kültürünün, Kürt-Ermeni düflmanl›¤›n›n genellikle tribünlerden beslenmesi elbette tesadüf de¤ildir. Futbol gibi milliyetçilik, din ve çarp›k-yozlaflm›fl cinsellik her türlü afla¤›lanm›fll›¤› içinde bar›nd›ran yozlafl-


*** E¤itim sisteminin ticarilefltirilmesi, emperyalizmin teknokent projeleri, mediko ve yurt haklar›n›n gasp edilmesi, harç ücretlerinin yükseltilmesi ve sürekli de¤iflen s›nav sistemleriyle ezilenlerin tüm kesimlerinin ma¤dur edilmesi üniversitelerin ad›m ad›m piyasa sisteminin insaf›na b›rak›ld›¤›n›n göstergesidir. Yine son dönem de Ankara Dil Tarih Co¤rafya Fakültesi’nde de yaflanan faflist sald›r›lar, Ortado¤u Teknik Üniversitesi’nde ö¤renci-

ler hakk›nda istihbarat toplayan J‹TEM eleman›n yakalanmas› üniversitelere yönelik yeni sald›r›lar›n kap›da oldu¤unun göstergesidir. Dünya ölçe¤inde yaflanan emperyalist krizin üniversitelere do¤rudan yans›malar›n›n getirdi¤i muhalefetin ilerleyen süreçte daha da büyümesinden çekinen egemen güçlerin, ekonomik ve sosyal hak gasplar›na yönelik fiziksel ve ideolojik sald›r›lar› her alanda kendini hissettirecektir. Bu sald›r›lar›n bir parças› olarak onlar bize kendi istedikleri s›n›rlar ve alanlar içinde “muhalefet etme” etme özgürlü¤ü tan›ya dursunlar; bizler buna karfl› mücadelemizi halk gençli¤inin tüm katmanlar›n›n etraf›m›zda toplayaca¤›z. Ekonomik ve sosyal y›k›mlar› derinlefltiren ülke ve bölge düzeyindeki siyasî krizlere karfl› örgütlü bir demokrasi mücadelesi yürütüp bize çizdikleri s›n›rlar› aflarak egemen s›n›flar›n iktidarlar›n› sarsmaya devam edece¤iz.

fiubat-Mart 2009-45

ÖZGÜR DÜfiÜN

ma olgular› ezelden beri ezilenlerin örgütlü mücadelesini bast›rmak için kullan›lan ideolojik araçlar olmufllard›r. Fakat son projeyle yarat›lmaya çal›flan durum var olan›n daha ileri bir noktaya tafl›nmas›d›r. Bununla “sistemin asla y›k›lamayaca¤›” fikrini insanlar›n beyinlerine kaz›nmas› sa¤lanarak var olan muhalefete de alternatif bir muhalefet yarat›lacakt›r. Art›k sistem devrimcili¤i ve muhalefeti ezmenin bir yolu olarak kendi tasarlad›¤› “devrimcili¤i” ve “muhalefeti” kendi deyimiyle piyasaya sunmaktad›r. Bu da tam olarak yarat›lmaya çal›fl›lan “neoliberal sol” gibi sahte ak›mlarla ezilenlerin mücadelesini kendi belirledi¤i nitelikler ve s›n›rlar içinde sistemi yeniden üreten bir yap›ya kavuflmas›n› sa¤layacakt›r. Alevilere yönelik sahte “demokratik” aç›l›mlar, Kürtlere yönelik TRT fiefl ve üniversitelere aç›lmas› düflünülen Kürt Enstitüleri gibi aç›l›mlar da bu kapsamda de¤erlendirilebilir. Devlet y›lard›r kanl› b›çakl› yaflad›¤› bu kesimlerle mücadelenin yollar›ndan biri olarak inkar etme politikas›n›n yerine kendi Alevisi’ni, kendi Kürt’ünü yaratmaktad›r. Böylece kendisine kars› tehlike olarak gördü¤ü kesimlerin muhalefet zeminini ortadan kald›rmay› hedeflemektedir. Hyde Park Projesinde bahsedilen “olaylara kar›flan ö¤rencilerin sosyolojik, ekonomik durumlar›, ailevi sorunlar›, s›k›nt›lar›, arkadafl iliflkilerindeki sorunlar› incelenerek rehabilite etme” söyleminin 19 Aral›k sonras› devrimci tutsaklara yönelik “yeniden topluma kazand›rma” söylemiyle paralelli¤i dikkat çekicidir. Her iki durumda sald›r›, çok daha derinlemesine boyutlanarak örgütlü gücün de¤ifltirmeye çal›flt›¤› kesimden ziyade bizzat örgütlü güce yönelmifltir. “Rehabilite etme” ve “topluma kazand›rma” söylemleri ile örgütlü devrimci güçler toplumsal eflitsizli¤in ve kültürel yozlaflman›n sebebiymifl gibi gösterilmektedir. Ama asl›nda rehabilite ve topluma kazand›r›lmas› gereken bizzat bu eflitsizli¤i ve yozlaflmay› yaratanlar›n kendileridir. 19 Aral›k 2000’deki operasyon ile devletin kendisine yönelik alternatif siyasal söylemin merkezlerinden biri olarak gördü¤ü hapishaneleri devre d›fl› b›rakmak ve yapt›¤› katliam› gizlemek için kulland›¤› söylem, üniversiteler için de neoliberal dönüflümün son h›z devam etmesi için uygun ideolojik koflullar›n yarat›lmas›yla devam etmektedir.

21


fiubat-Mart 2009-45

ÖZGÜR DÜfiÜN

Sahi niye ç›kar bu kriz? “E¤er para, Auiger’in dedi¤i gibi,‘dünyaya, bir yana¤›nda do¤ufltan kan lekesiyle geliyor’sa, sermaye tepeden t›rna¤a her gözene¤inden kan ve pislik damlayarak geliyor.” Karl Marx Kapital Cilt 1, sf. 724

ermaye sahiplerinin egemenliklerini kal›c›laflt›rmak ve daha da artan ölçüde geniflletmek u¤runa yapt›klar›n› göstermesi aç›s›ndan Marx’›n betimlemesi ne kadar da dünyam›za uyuyor. Sermayenin geniflleme ve hakim olma h›rs›n›n vard›¤› kan ve vahfleti belleklerimizden kolay kolay silemeyecek olaylar yaflanmaktayken, biz krize dair analizimizi yaparken bugünlerde birçoklar›n›n yapt›¤› gibi “krizden nas›l ç›k›labilir?” sorusuna “do¤ru yönetiflim” cevab›n› vermeyece¤iz. Kapitalizmden umudunu kesmemifl kesimlerin son yaflanan/yaflanmakta olan krize iliflkin çözüm önerileri ve sistemin restorasyonuna iliflkin planlar›n›n d›fl›nda bir analize giriflerek farkl› bir aç›dan sorunu ele almaya çal›flaca¤›z. Çünkü bu çaban›n d›fl›ndaki her türlü aç›klaman›n düzenin devam›na iliflkin kayg›lar› yans›tt›¤›n› ve burjuvazinin can s›k›nt›s›na ortak bir halet-i ruhiyeyi yans›tt›¤›n› söyleyebiliriz. Her fleyden önce krizin sermaye sahiplerinin krizi oldu¤unu ve sonuçlar›n›n halka yans›t›ld›¤›n›, faturas›n›n halka kesildi¤ini söylemek gerekir. Kriz sü-

S

22

reçleri sermayedarlar›n hiç ak›llar›ndan ç›karmad›klar› sald›r› politikalar›n› hayata geçirdikleri ve krizi gerçek anlamda “f›rsata dönüfltürdükleri” bir süreçtir. Hükümet yetkililerinin ve çeflitli sermaye gruplar›n›n daha bafl›ndan beri dillerinden düflürmedikleri “krizi f›rsata dönüfltürebiliriz” retori¤i asl›nda çok yak›ndan bildi¤imiz bir s›n›fsal güdüyü hat›rlatmaktad›r: Hakim s›n›flar›n emekçilere karfl› her daim haz›r olan sald›r› güdüsünü… ‹flten ç›karmalar, k›dem tazminatlar›, vergi yükleri, çal›flma koflullar› gibi konularda sermaye sahiplerinin harekete geçti¤ini ve kimi düzenlemeler için dü¤meye bast›klar›n› biliyoruz. 2009 eylem planlar›nda neler oldu¤unu görünce bunu daha da net bir flekilde söyleyebilece¤iz. Sermayedarlar› böylesi bir hareket tarz›na zorlayan fleyin ne oldu¤unu birazdan daha iyi anlayaca¤›z. Ama k›saca belirtmek gerekirse; sermayenin krizin yükünü hafifletmek ve kriz öncesi sahip oldu¤u kar pay›na ancak bu flekilde sömürü oran›n› artt›rarak varabildi¤ini görüyoruz. Yaz›m›zda öncelikle krize nas›l gelindi¤ini, bu-


Kriz Kapitalizmin Do¤as›ndad›r… Öncelikle belirtmek gerekir ki yaflanan kriz finans piyasalar›nda cereyan etse de asl›nda söz konusu olan reel piyasalardan kaynakl› bir durumdur. Zaten finans piyasalar› da reel piyasalardan ba¤›ms›z de¤ildir. Krize sebebiyet veren fley de bu iki piyasa aras›ndaki dengesizli¤in finans piyasalar› lehine muazzam bir büyümeyle sonuçlanmas›ndan (popüler söylemle ifade edersek “balon gibi fliflmesinden”) kaynaklanmaktad›r. Bu dengesizli¤in neden olufltu¤una k›saca de¤inmek gerekirse: Egemenlerin serveti, sömürüden elde edilen de¤erin birikimi ve bu de¤erin katlanarak de¤erlendirilmesidir. Kapitalizmin yasas›d›r, de¤erlenme sürecine girmeyen sermaye de¤ersizleflir. Öyleyse Mortgage kriziyle bafllayan ve yarat›lan kredi piyasas›n›n geri ödemeler gerçekleflmeyince çökmesiyle özetlenen süreci nas›l aç›klamak gerekir? Tam da demin dedi¤imiz gibi de¤erlenme sürecine girmeyen sermaye de¤erlenecek bir alan açmak için çabalamaktad›r. Reel piyasalarda de¤erlenme olana¤› bulamayan sermayenin (bunun sebebine az ilerde de¤ine-

ce¤iz) finans piyasalar›na el atmas› tam da bundand›r. Mortgage kredileriyle ötelenen kriz bu de¤erlenme çabas›n›n iflaretidir. Üretim içerisinde de¤erlenme sürecine girmeksizin gerçekleflen büyüme sermayenin genel formülünde küçük bir de¤iflime sebep olmaktad›r. Bu de¤erlenme sürecindeki fark Marx’›n deyimiyle flöyle aç›klan›r: “…faiz getiren sermayenin söz konusu oldu¤u durumlarda, P-M-P’ dolafl›m› k›salt›lm›fl olarak belirir. Ara aflama olmaks›z›n, P-P’ biçiminde sonuca ulafl›r›z, deyim yerindeyse, özlü anlat›m›yla para

fiubat-Mart 2009-45

ÖZGÜR DÜfiÜN

nun alt›nda yatan yap›sal özellikleri aç›klamaya çal›flarak bafllayaca¤›z. Ard›ndan krizin patlak verdi¤i andan itibaren devleti göreve ça¤›ran söylemin neoliberal söylem içerisindeki yerini tan›mlamaya çal›flaca¤›z. Hat›rlatmak isteriz ki burada de¤inece¤imiz kimi konular› (art›-de¤er, sömürülme haddi, de¤iflen/de¤iflmeyen sermaye, sermayenin genel formülü) ekonomi politik köflemizde s›ras› geldikçe ele alaca¤›m›z için yaz› içerisinde bu kavramlara yaln›zca krizi aç›klayabilecek kadar de¤inece¤iz. Bu ve benzer kavramlar› “Ekonomi Politik” köflemizde ilerleyen say›lar›m›zda daha ayr›nt›l› inceledi¤imizde kapitalizmi krize sürükleyen yap›sal özellikler daha iyi anlafl›lacakt›r. Bu kavramlar üzerinden meseleyi ele almam›z›n özel bir amac› da var tabi. Daha krizin ilk günlerinden beri hemen her kesim ayn› soruyu soruyor: “Marx hakl› m› ç›kt›?”. Bu soruyu cevaplamak bir yana, Marx’›n genel olarak ne dedi¤ine bakmak gerekiyor. ‹flte bu yaz›m›zda Marx’›n söyledi¤inin çok az›n›, elimizden geldi¤inceanlatmaya çal›flaca¤›z. Bunu yapmaya çal›fl›rken kaç›n›lmaz olarak Marx’›n kulland›¤› kavramlar› da kullanmam›z gerekiyor. Kuflkusuz bir dahi olan Marx’›n söylediklerinin yan›nda bizim söyleyeceklerimiz az kalacakt›r.

Kriz süreçleri sermayedarlar›n hiç ak›llar›ndan ç›karmad›klar› sald›r› politikalar›n› hayata geçirdikleri ve krizi gerçek anlamda “f›rsata dönüfltürdükleri” bir süreçtir. Hükümet yetkililerinin ve çeflitli sermaye gruplar›n›n daha bafl›ndan beri dillerinden düflürmedikleri “krizi f›rsata dönüfltürebiliriz” retori¤i asl›nda çok yak›ndan bildi¤imiz bir s›n›fsal güdüyü hat›rlatmaktad›r: Hakim s›n›flar›n emekçilere karfl› her daim haz›r olan sald›r› güdüsünü… daha fazla de¤erde para, de¤er kendisinden daha büyük de¤erdir.”1 Para-Meta-Para dönüflümünde Meta aflamas› atlanarak Para-Para flekline bürünmesi sermayenin çok eski bir açgözlülük güdüsü olarak de¤iflik piyasalar yaratt› kendisine. Gerçek anlamda bir üretim olmadan sermayenin de¤erlenme gereksimi onun do¤as›nda sakl› olan bir çeliflkiden do¤maktad›r. Buna de¤inece¤iz, ama daha önemlisi; sermayenin reel piyasalar›n d›fl›nda sanal olarak yaratt›¤› de¤erlenme alanlar› kaç›n›lmaz sonun bafllad›¤› and›r. ‹flte tam da buna benzer flekilde yarat›lan Mortgage kredi piyasas›yla sermaye kendini de¤erlendirecek bir alan açma çabas›na girmifl ve bunda da k›sa vadeli bir çözüm bulmufltur. Kapitalizmin her durgunluk döneminde benzer uygulamalara gitti¤i

23


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

unutulmamal›d›r. Kredi ve finans piyasalar›n›n çeflitlenmesi genel olarak kapitalizmin bunal›m›n›n afl›lma çabalar›d›r. Kapitalizmin durgunlaflan ekonomik göstergeleri hareketlendirmek için giriflti¤i konut yat›r›mlar› al›c›s›n›n bulunmas› için konut kredileriyle sat›fla sunulmufl, fakat al›c›lar geri ödemeleri gerçeklefltiremedi¤inde yarat›lan kredinin karfl›l›¤›n›n olmad›¤› görülmüfl ve finans piyasalar› tepetaklak olmufltur. Söz konusu konutlar›n biçilen fiyatlar›n›n çok daha alt›nda fiyatlara düflmesi sermayenin de¤ersizlefl-

mesi fleklindeki süreci desteklemifltir. Özetlersek, reel piyasalarla finans piyasalar› aras›ndaki orant›s›zl›k geçti¤imiz birkaç y›lda katlanarak artm›fl ve do¤all›¤›nda beklenen süreç ifllemeye bafllam›fl yani ad›na küresel mali kriz dedikleri özünde ise “kapitalizmin krizi” olan olaylar dizisi yaflanm›flt›r. Dünyan›n ve toplamda dünyadaki tüketim harcamalar›n›n bir s›n›r› oldu¤una göre, [ki asl›nda dünya nüfusunun büyük bir k›sm› baflta temel g›da harcamalar› olmak üzere gerekli tüketimi yapamamaktad›r] meta üretimi üzerinden elde edilen kar›n dayand›¤› bir s›n›r ve her defas›nda bu s›n›r› aflmak için kapitalizmin att›¤› çeflitli ad›mlar kaç›n›lmazd›r. Bu ad›mlar›n zaman zaman savafllara ve iflgallere vard›¤›n› söylemekle yetinebiliriz. Di¤er taraftan finans piyasalar›n› da sermayenin bu ihtiyac›ndan yani de¤erlenme ihtiyac›ndan do¤du¤unu söylemek pekâlâ mümkün. fiimdi esas soruyu soruyoruz: sermayeyi reel piyasalar›n d›fl›nda de¤erlenmeye iten sebep nedir? Di¤er bir deyiflle, yaflanan birçok krizin cereyan etti¤i finans piyasalar›na neden ihtiyaç duyuluyor?

Finansal krizin perde arkas›…

24

Kapitalizm her krizinden kendince kimi dersler ç›kararak yola devam etmeye çal›fl›r. Di¤er yandan her tarihsel süreç kendi özgünlü¤üyle krizin ya p›s›nda da belirleyici olur. 1929 krizinin sebepleri ve sonuçlar› ile ikinci emperyalist paylafl›m savafl›ndan 1970’lere kadar olan süreç kimi önemli farkl›l›klar gösterir.

Yöntem olarak krizi aç›klarken biz elbette ki meselenin görünen -finans piyasalar›- k›sm›n› de¤il, kaynakl›k eden k›sm›n› -kökenini- ele almaktay›z. Do¤all›¤›nda kapitalizmin temel çeliflkisine dönmekte fayda var. Bu çeliflki kuflkusuz üretimin toplumsallaflmas›yla mülkiyetin özeleflmesi aras›ndad›r. Yani üretim bir bütün insanl›¤› kapsayacak flekilde toplumsallafl›rken, bu üretimi kaotik bir plans›zl›¤a götürecek kâr h›rs›n›n sebep oldu¤u özel mülkiyet dünyas› da beraberinde geliflmektedir. Dolay›s›yla kapitalizme içkin olan bir çeliflki ve kendi içinde çözüme kavuflma flans› olamayan, ancak bir toplumsal altüst oluflla afl›labilecek bir sorunsal oluflmaktad›r. Önce reel piyasalarda bafllayan ama kaç›n›lmaz olarak finans piyasalar›na sirayet eden krizin kayna¤›na inecek olursak… Kapitalizmin büyük çeliflkisi ve kriz dinami¤i, afl›r› üretimden ve düflen kâr e¤iliminden kaynaklanmaktad›r. Sermayenin do¤as› gere¤i daha fazla kâr için üretim sürecine girmesi ve üretti¤i oranda sömürmesi ve sömürme haddi kadar tekrar büyümesi gerekir. Sermayenin (S) bileflimini Marx’›n yapt›¤› gibi


S=s+d ve sermayedar›n esas olarak kâr›n› de¤iflen sermaye üzerinden elde etti¤ini düflünürsek temel bir çeliflkiye ulafl›yoruz. Bu çeliflki fludur: de¤iflen sermaye, yani emek gücüne ayr›lan para ayn› zamanda art› de¤erin (a) elde edildi¤i tek üretim birimidir (bunun neden böyle oldu¤unu baflta söyledi¤imiz gibi ekonomi politik köflesinde ileride aç›klayaca¤›z). Dolay›s›yla üretim sürecine giren sermaye süreç sonuna de¤erlenmifl olarak ç›kar. S

=>

S’ = (s + d) + a

Sermayedar ise elde etti¤i art› de¤eri daha fazla de¤erlendirmek için de¤iflmeyen sermayeyi (makine, teçhizat, hammadde) art›rma e¤ilimindedir. Bu da kaç›n›lmaz olarak sermayenin bileflimindeki emek gücü oran›n›, yani dolay›s›yla art›-de¤eri azaltmakta dolay›s›yla kâr oranlar› düflmektedir. Bu durumda düflen kâr e¤ilimiyle birlikte sermayenin büyümesi anlams›z hale gelmekte çünkü kâr eskisi kadar elde edilememektedir. Derhal yat›r›mlar azalmakta ve dolay›s›yla talep daralmaktad›r. Bunun ad› apaç›k bir flekilde “kriz”dir. Düflen kar e¤ilimini Marx’›n kurdu¤u formülasyonda görecek olursak; a (art› de¤er) a/d (sömürülme haddi) k’ (Kar) = = d+s 1 + s/d (de¤iflen + d.yen sermaye) Görüldü¤ü gibi sermayenin organik bilefliminde de¤iflen sermaye (d) azald›¤›nda, yani emek gücü için harcanan miktar azald›¤›nda paydan›n de¤eri büyümekte ve dolay›s›yla kar oran› (k’) azalmaktad›r. Bu kapitalistler aras› rekabetin sebep oldu¤u yeni teknolojik geliflme ve makineleflmenin artmas›yla var›lan kaç›n›lmaz sondur. Burada öne ç›kan iki gerçe¤i özetleyecek olursak; Sermayenin art› de¤er elde etti¤i tek üretim birimi emek gücüdür. Yani çal›flt›rd›¤› iflçinin sömürülmesidir. Sermayenin organik bilefliminde iflçiye ayr›lan pay düfltükçe kâr oranlar› düflme e¤ilimindedir. Bunu basit bir örnekle aç›klayacak olursak…

s ___ 50 100 200

d _____ 100 100 100

k’ ____________ 100:150= % 66 100:200= % 50 100:300= % 33 2

fiubat-Mart 2009-45

ÖZGÜR DÜfiÜN

de¤iflen sermaye (d) ve de¤iflmeyen sermaye (s) gibi iki bölüme ay›r›rsak

Kar oran› (k’) art› de¤erin (a) sermayenin toplam de¤erine (S= s+d) oran›d›r. Art› de¤eri biz bu örnekte farazi olarak 100 kabul ediyoruz. Yani bu flu anlama geliyor: kapitalistin iflçiye ödedi¤i miktar (d) 100 ve iflçinin kapitaliste kazand›rd›¤› miktar 200’dür. ‹flçi günün yar›s›n› kendi hesab›na di¤er yar›s›n› da patronun hesab›na çal›flm›flt›r. Yukar›daki örnekte sömürü derecesi ayn› kalmak üzere sermayedeki emek gücüne ayr›lan pay (100) ayn› tutulup rekabet vb. gerekçelerle sermayenin makine teçhizat vb k›sm›na ayr›lan de¤er artt›r›lm›flt›r. Do¤all›¤›nda sermayenin organik bilefliminde emek gücü-

S›n›fl› toplum gerçe¤i olarak ekonomik iliflkilerin karfl›t kutuplar› aras›ndaki gelir dengesizli¤i ezilenlerin, iflçilerin, yoksul köylülerin, iflsizlerin, küçük esnaf›n al›m gücünü daraltmakta ve kaç›n›lmaz olarak kapitalistin üretti¤i meta al›c› bulamamaktad›r. Talebin zamanla düflme e¤ilimi ve ayn› zamanda üretimin afl›r› artmas› kapitalizmi dönem dönem krize sürüklemektedir.

nün pay› azalm›flt›r. ‹flte demin bahsetti¤imiz düflen kar oranlar›: % 66, % 50, % 33… Eme¤in pay› azald›kça kâr oran› da azalm›flt›r. Bu; art› de¤erin yaln›zca iflçiden gasp edilen k›s›m oldu¤unu gösteriyor. Ancak bu süreci sermayedar için anlaml› k›lan fley kârdaki nispi azalman›n sermayenin geniflleyen ölçe¤iyle birlikte mutlak olarak artmas›d›r. Yani bir taraftan kâr oran› azalmakta, ama kâr miktar› mutlak olarak artmaktad›r. ‹flte artan bu kâr miktar› üretimi afl›r› bir noktaya kadar devam ettirmektedir. “…,kapitalist üretimdeki geliflmeyle birlikte, eme¤in toplumsal üretkenli¤indeki ayn› geliflme, kendisini, bir yandan, kâr oran›nda gitgide artan bir düflme

25


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

26

e¤iliminde, öte yandan, ele geçirilen art›-de¤er ya da kâr›n mutlak kitlesinde meydana gelen devaml› bir büyümede ifade etmekte ve böylece bütünüyle al›nd›¤›nda, de¤iflen sermayede ve kârda nispi bir azalma, bunlar›n her ikisinde mutlak bir büyüme ile birlikte yürür.”3 Kapitalizmdeki bu kâr oranlar›n›n düflme e¤ilimi genel olarak sermayedar› yeni de¤erlenme alanlar›na yöneltmifltir. ‹flte bugün reel piyasalar›n çok daha üzerinde (yaklafl›k elli kat oldu¤u biliniyor) bir piyasa hacmine sahip olan bu finans piyasalar› bu e¤ilimin sonucudur. Di¤er taraftan s›n›fl› toplum gerçe¤i olarak eko-

nomik iliflkilerin karfl›t kutuplar› aras›ndaki gelir dengesizli¤i ezilenlerin, iflçilerin, yoksul köylülerin, iflsizlerin, küçük esnaf›n al›m gücünü daraltmakta ve kaç›n›lmaz olarak kapitalistin üretti¤i meta al›c› bulamamaktad›r. Talebin zamanla düflme e¤ilimi ve ayn› zamanda üretimin afl›r› artmas› kapitalizmi dönem dönem krize sürüklemektedir. Her defas›nda de¤iflik metotlarla bu çeliflkiyi aflmaya çal›flsa da, sermaye devresel olarak ayn› problemle daha da büyümüfl olarak karfl›laflmaktad›r. Bu devresel kriz süreçleri kapitalizmin her dönem gelifltirdi¤i enstrümanlarla daha uzun periyotlarla gündeme gelmifltir, ama kesin olarak ortadan kald›ramam›flt›r, kald›ramayacakt›r. Bunun neden böyle oldu¤unu demin söyledik, bu kapitalizmin kendi yap›s›ndan kaynakl› bir çeliflkidir. Marx’›n deyimiyle “Kapitalist üretim, sürekli olarak, kendi niteli¤inden gelen bu engellerin üstesinden gelmeye çal›fl›r, ama bunu ancak, bu engelleri tekrar kendi yoluna ve hem de da-

ha heybetli ölçekte koyarak becerir. Kapitalist üretimim gerçek engeli sermayenin kendisidir.”4 Kapitalizm her krizinden kendince kimi dersler ç›kararak yola devam etmeye çal›fl›r. Di¤er yandan her tarihsel süreç kendi özgünlü¤üyle krizin yap›s›nda da belirleyici olur. 1929 krizinin sebepleri ve sonuçlar› ile ikinci emperyalist paylafl›m savafl›ndan 1970’lere kadar olan süreç kimi önemli farkl›l›klar gösterir. fiimdi burada bunlara girmeyece¤iz, ama bilinmesi gerekir ki bu dönemlerde kapitalizmin kriz periyotlar›nda ve fliddetinde kimi de¤ifliklikler olmufltur, tabi ki öz ayn› kalarak…5

Ne o, ne oldu neoliberalizm? Kapitalizmin 1929 bunal›m›ndan sonra Keynesgil projelerle nefes alma süreci 1970’lerle birlikte terk edilmifl ve zamanla ad›na neoliberalizm dedi¤imiz aç›l›m gerçekleflmifltir. Politik arenada ise “küreselleflme” söylemi süreci besleyerek bugüne kadar gelinmifltir. “Daha çok piyasa, daha az devlet” gibi bir ifadeyle piyasay› kutsay›c› neoliberal söylem bugün gelinen aflamada iflas etmifltir. Piyasaya s›n›rs›z güveni ifade eden “görünmez el” prensibinin her dengesizlik an›nda devreye girece¤ini ve piyasan›n aksayan yönlerini düzenleyece¤ini iddia eden yaklafl›m gelinen aflamada terk edilmifle benziyor. En az›ndan bunu art›k bu kadar kolay iddia edemeyecekler. Finansal krizin daha ilk günlerinde devleti piyasaya yard›ma ça¤›ran sermaye gruplar› asl›nda uzun süredir ötelenen bir kriz dalgas›n›n efli¤indeki yakar›fllar› ifade ediyordu. Bu ne anlam ifade ediyor? Daha önce sermayenin s›n›rs›z hareketi için


ekonomik yeniden düzenleme harekat› olmayacak

gayreti içerisinde olanlar var.”6 fleklindeki aç›kla-

Ankara 2004.

mas› ayaklar› yere basmayan söylemlerdir. Daha flimdiden iflten ç›kar›lan binlerce iflçi krizin ne te¤et ne de psikolojik oldu¤unu gösteriyor. Kriz art›k birçoklar›nca üç ila befl y›l etkisini koruyaca¤› noktas›nda ortaklaflt›r›yor. Bu süre zarf›nda kapitalizmin yeni bir mali düzene gidece¤i muhakkak. Finans piyasalar›yla reel piyasalar aras›ndaki aksayan yanlar onar›lmaya çal›fl›lacak. Bu sadece bir

tabi. Bunun siyasal ve sosyal sonuçlar› da olacakt›r. Özetlersek; ad›na finansal kriz denilen ve esas›nda kapitalizmin yap›sal bir sorunu olan afl›r› üretim ve düflen kar e¤iliminden dolay› sermayenin kendine bir de¤erlenme alan› aramas›n›n sonucu olan finansallaflma e¤ilimi kaç›n›lmaz olarak krize sebep olmufltur. Kapitalizmin bu e¤ilimi tarihsel süreç içerisinde önceleri (1945-1970) talebi canl› tutan ücret ve fiyat politikas› fleklinde cereyan etmifl ancak 70’lerle birlikte bu da art›k yeterli olamam›fl-

fiubat-Mart 2009-45

ÖZGÜR DÜfiÜN

daha az devlet müdahalesini savunanlar flimdi yine ayn› sermayenin gelece¤i için daha fazla devlet müdahalesini savunuyor. Sürecin tek ortak yan› sermayenin ç›karlar›d›r ve bu Marksist devlet teorisiyle uyum halindedir… Devletin piyasaya müdahalesi de esas›nda söz konusu zarar›n toplumsallaflt›r›lmas›d›r. Kriz sermayenin krizidir, faturas› ise halka paylaflt›r›lmak isteniyor. Gelinen aflamada, 1980’lerden beri kutsanan neoliberal söylem paças› tutuflan sermayedarlarca bir anda terk edilebildi. Bunu kapitalizmin sonu fleklinde yorumlamak ne kadar hatal›ysa da, unutmamak gerekir ki yeni bir söylem oluflacakt›r. Krizden sermayenin güçlenerek ç›kma olana¤› da mevcuttur. E¤er karfl›s›nda ciddi bir s›n›f hareketi yoksa kriz gerçekten de sermayedarlar için f›rsata dönüflebilir. Yüzlerce y›ll›k mücadele sonucunda kazan›lm›fl birçok hak gasp edilmek üzere savunmas›z orta yerde duruyorsa onu gasp etme alçakl›¤›n› gösterecek devletler sahiplerinin hizmetinde çal›flacakt›r. Sosyal güvenlik reformunun sadece yaflad›¤›m›z topraklarda de¤il, birçok ülkede uygulamaya sokulmas› gerçe¤i, uluslararas› sermayenin emperyalist kurulufllar›n›n planl› bir program›n›n olmas›ndan ileri gelmektedir. Ayn› flekilde e¤itimde uzunca bir süredir devam eden piyasalaflt›rma düflüncesi de merkezi bir plan dâhilinde sermayenin kendine açt›¤› bir de¤erlenme alan›d›r. Dolay›s›yla söyleyebiliriz ki, uluslar aras› finans kapitalin ve genel olarak sermayenin ç›karlar› do¤rultusunda emperyalist kurulufllarca planl› bir program hayata geçirilmektedir. Kaç›n›lmaz olarak merkez ülkelerde planlanan süreç çevreye yans›makta ve genel plan›n özelleflmifl versiyonlar› yar› sömürgelerde uygulanmaktad›r. Krizin te¤et geçmedi¤i-geçemeyece¤i ortadayken R.T.Erdo¤an’›n kriz olmad›¤›na iliflkin önce kesilen kurban say›s›ndaki verilere dayanmas› ve devam›nda “Türkiye'deki olay psikolojiktir ve Türkiye'de kas›tl› olarak, psikolojik olarak, bu krizi körükleme

t›r. Art›k yükselen yeni de¤er neoliberalizmdir. Sermayenin hareket alan› için yeni düzenlemeler olan “yap›sal uyarlama” politikalar› devreye girmifltir. Akabinde finansallaflma olgusu üretim alan›nda yüksek kârl›l›¤› elde edemeyen sermaye için sanal bir alan olmufltur. Gerçek üretimin olmad›¤› spekülatif de¤er de¤iflimleriyle kârl›l›k yarat›ld›¤› bu alanda deyim yerindeyse finansal sektör “kendi kuyru¤unun etraf›nda” dolafl›p durmufltur. Varl›klar›n gerçek de¤erlerinin üzerinde oluflmas›yla meydana gelen “köpük” sermayenin de¤erlendi¤i alanlar olmufltur. Bunlardan sonuncusu da Mortgage finans piyasalar›d›r. Görüldü¤ü gibi kapitalizmi hareket ettiren tek fley kâr h›rs›d›r. Dolay›s›yla kendi mant›¤› içerisinde tutarl› olan ama baflka bir düzlemde mant›ks›zlaflan bir süreçle karfl› karfl›yay›z. Tüm bu söylediklerimizden sonra yaz›m›z› bir soruyla bitirelim. “Dünyan›n bugün içine sürüklendi¤i krizi aflmak, bizzat kapitalizmin mant›¤›n› aflmay› gerektirmiyor mu?”7 D‹PNOTLAR: 1- Marx, Karl, “Kapital” Cilt 1, sf. 158, Sol Yay›nlar›, Ankara 2004. 2- Örnek, Marx’›n anlat›m› kolaylaflt›rmak için verdi¤i bir örnektir. Kapital, 3. Cilt, sf.188, Sol Yay›nlar›. 3- Marx, Karl, “Kapital” Cilt 3, sf. 198, Sol Yay›nlar›, 4- Marx, Karl, “Kapital” Cilt 3, sf. 221, Sol Yay›nlar›, Ankara 2004. 5- Bu konu hakk›nda daha ayr›nt›l› bilgi için “Kapitalist Ekonominin

Temelleri”,Gouvernaur,

Jacques,

‹mge

Kitabevi, Bölüm 9 (Büyüme ve Krizler) 6- Sabah, 25 Aral›k 2008, “Kriz psikolojik, kas›tl› körükleyen var.” 7- Gouvernaur, Jacques, “Kapitalist Ekonominin Temelleri”, sf. 261, ‹mge Kitabevi, Ankara 2007.

27


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

SİYASAL İSLAM ÇİZGİSİNE İNDİRGENMİŞ GERİCİLİK ALGISI VE İKTİDAR BİLİNCİNDE DERİNLEŞEN KIRILMA:

“AKP KARŞITLIĞI”

28

Yerel Seçimlerinin yaklaflmas›yla birlikte uzunca zamand›r “sol” hareketler içerisinde tart›fl›lan ve çeflitli kesimlerin taktiksel politikalar› haline gelen “AKP karfl›tl›¤›” yeniden t›rman›fla geçmifl durumda. 27 Aral›k 2008 tarihinde yerel seçimlere iliflkin 24 kurumun imzas›yla, yay›nlanan bildirge, ba¤r›nda tafl›d›¤› bir dizi s›k›nt›ya ra¤men, “demokrasi güçlerinin” birlikteli¤i için önemli bir ad›m olarak görülebilir. Fakat birli¤in AKP ve CHP gericili¤ine karfl› yaklafl›m› ve birlik içersinde var olan farkl› tutumlar “AKP karfl›tl›¤›” meselesini do¤ru bir flekilde ele almay› zorunlu k›l›yor. Demokrasi güçleri içerisinde “AKP karfl›tl›¤›” do¤ru bir mecraya oturmad›¤› oranda niyetlerden ba¤›ms›z olarak “gericili¤in” geliflmesine hizmet edecektir. “Gericilik” üzerine sürdürülen tart›flmalar ve var›lan sonuçlar ülkemiz devrimci hareketi için yeni bir tart›flma bafll›¤› de¤ildir. Bugün daha ziyade AKP ve “milli görüfl” çizgisindeki partiler üzerinden tarif edilen “gericilik”, 30 y›l önce de “‹slami” kesimi temsil eden farkl› gerici partiler üzerinden tarif ediliyor-

du. Ne yaz›k ki devrimci hareket, aradan geçen onlarca y›la ve yaflanan say›s›z “ac›” tecrübeye karfl›n, “gericilik” konusunda do¤ru bir tav›r belirleyememifltir. Bu durum ayr› ayr› pratiklerde kimi olumluluklar bar›nd›rsa da genel olarak yaflanan yetersizlikler kendisini hissettirmektedir. Ülkemiz “sol”, “devrimci-sosyalist” hareketleri içerisinde gericilik dendi¤inde ilk akla gelen, “dini ö¤eleri kullanarak fleriat düzenini getirmeye çal›flan kesimler” oluyor. Kimi “ilerici” kesimlerimiz Osmanl›’dan Türkiye Cumhuriyetine geçifli “ileri” kabul etmektedir. Yine bu kesimlerimiz AKP ve benzerlerini Osmanl› düzenini geri getirmek istiyor diyerek bir ç›rp›da “gerici” ilan etmektedir. Bununla birlikte CHP-SHP-DSP gibi partileri ise gerici-dincilere karfl› cumhuriyeti koruyan “ilericiler” olarak adland›rmaktad›rlar. Fakat içerisine düflülen temel hata Osmanl›n›n sosyal ve ekonomik koflullar›n›n TC’ye göre geri olup olmad›¤›n›n görmezden gelinmesi ya da o sürecin yanl›fl tahlil edilmesidir. Osmanl›- Cumhuriyet ba¤lam›nda ortaya ç›kan ileri-


lim. Gericili¤in sadece bir yönüne kilitlenmek kimin ç›karlar›na hizmet etmektedir? Daha öz bir ifadeyle sadece AKP gericili¤inin teflhirine yönelen bir anlay›fl objektif olarak kimi güçlendirmektedir? Bafltan söyleyelim: CHP gericili¤ini! Devrimciler CHP gericili¤inin sol maskesini ç›kar›p atma cesaretini tutarl› bir flekilde göstermedikçe gerici yaklafl›mlar ezilenler aras›nda büyümeye devam edecektir. Devrimci hareketin belgeleri aras›nda gezinirken Devrimci Yol’un 1979 tarihli bir say›s›nda CHP’ye iliflkin flöyle bir de¤erlendirmeye yer verildi¤ini görüyoruz: “Ülkemizdeki egemen s›n›f klikleri aras›ndaki çat›flmalar CHP’nin ilerici ve demokratik bir görüntü alt›nda egemen s›n›flar›n mevcut siyasi iktidarlar›na düzen s›n›rlar› içinde bir ‘alternatif’ olarak ortaya ç›kmas›na yol açm›flt›r. Bugün genifl emekçi y›¤›nlar›n›n bu reformist ‘alternatife’ ba¤lad›klar› ‘umut’ devrimci hareket aç›s›ndan, iflçi s›n›f›n›n ba¤›ms›z siyasetinin emekçi y›¤›nlar taraf›ndan benimsenmesi sorunu aç›s›ndan en önemli engellerden bir tanesidir.” Bu tespit CHP gericili¤inin teflhir edilmesi, ezilenleri kendi iktidarlar›n› kurma mücadelesine yönlendirme gibi fikirlerle destekleniyor. Fakat ayn› yaz›n›n devam›nda birden flöylesi bir sonuçla karfl›lafl›yoruz: “Ne var ki, CHP’nin desteklenmemesi ve onun burjuva

muhtevas›n›n aç›klamas› fleklindeki bir politika genel olarak CHP’ye oy verilmemesi ça¤r›s› yap›lmas› fleklinde anlafl›lmamal›d›r. Devrimciler CHP’ye oy verdirtmemek için özel bir gayret sarf etmeyecek, esas olarak, AP, MHP gibi faflizmin temel dayana¤› olan partileri tecrit etmeye çal›flacak, bu arada CHP’ye oy veren kitlelere CHP konusundaki görüfllerimizi aç›klayacaklard›r.” Kimi devrimci çevreler 30 y›l önce “tabanlar›yla

fiubat-Mart 2009-45

ÖZGÜR DÜfiÜN

geri tart›flmas› sosyo-ekonomik yap› paralelinde sürdürülmelidir. Zira TC’nin Osmanl›dan ileri olabilmesi için ülkenin sosyo- ekonomik yap›s›nda bir tak›m ileri de¤iflimler yaratmas› gerekirdi. Oysa TC, Osmanl› düzenin temel belirleyenlerini de¤ifltirmemifltir. Zaten TC söz konusu toplumsal yap›y› de¤ifltirmek gibi bir misyon üstlenmemiflti. Dolay›s›yla TC, Osmanl›ya göre “ileri” bir toplum düzenini temsil etmemektedir. TC, Osmanl›n›n sosyal ve ekonomik yap›s›n› oldu¤u gibi devralm›fl ve bu düzenin sürdürücüsü olmufltur. Genç kuflaklar taraf›ndan bu dönemin kavranmas› ve tarih bilincinin do¤ru temeller üzerine oturmas› yaflanan “savrulmay›” önleyecek önemli dinamiklerden birisi olacakt›r. Öyleyse Osmanl› ne kadar geriyse TC’ye geçifl ve sonras› da o kadar geridir. Dolay›s›yla bu süreçlerle birlikte an›lan partilerin ikisi de(AKP ve CHP) gericidir. Her iki partide gerici toplumsal düzenin devam›ndan yana oldu¤u için “ilerici”, “demokrat”, “halkç›” olamaz! Her ikisi de isimlerindeki farkl›l›¤a ra¤men ayn› gerici kaynaktan beslenmektedir. Maalesef genel “sol” kitle içerisinde ileri- geri ba¤lam›nda sürdürülen tart›flmalar bu yaklafl›m›n uza¤›ndad›r. Geri kavram›n›n karfl›t› olan ileri flayet; içerisinde bulunulan koflullar içerisinde ileri düzeydeki toplumsal ve siyasi geliflmelere iflaret eden bir muhteva bar›nd›r›yorsa, kavramlar› yerli yerinde kullanman›n önemi daha bir ortaya ç›k›yor. Günümüzde ileri olarak de¤erlendirebilece¤imiz her fley insanl›¤›n alt›n ça¤›n› ifade eden yeni bir dünyan›n yarat›lmas›yla ilgilidir. Dolay›s›yla bir hareketin, gerici ya da ilerici olup olmad›¤›n› tespit etmek için söz konusu hareketin yasland›¤› programa bakmak yeterli olacakt›r. Bu program›n hizmet etti¤i s›n›f, söz konusu oluflumun gerici ya da ilerici karakterini belirlemektedir. Öyleyse ezilenlerden yana daha iyi bir ülke ve dünya yaratma mücadelesinin karfl›s›nda olan her türlü fley gericidir! Ve devrimciler her türlü gericilikle mücadele etmelidir. Gericili¤in biriyle mücadele ederken di¤erini ya da di¤erlerini tali saymak niyetlerden ba¤›ms›z olarak gericili¤e yedeklenmek olacakt›r. Devrimci hareketin on y›llard›r aflamad›¤› tam da budur. Örne¤in CHP’nin ezilen milyonlar aras›nda hala “sol” olarak alg›lanmas›nda devrimcilerin pay› yok mudur? CHP, politikalar›yla bu kadar teflhir olmuflken “sol” olarak kalabilmeyi neye borçludur? Sorumuzu bir baflka noktadan sorarak devam ede-

29


karfl› karfl›ya gelmemek”, “CHP’yi kullanarak kimi olanaklar› ele geçirmek ve buralar› ezilenlerin ç›karlar› için de¤erlendirmek” maksad›yla hareket ediyordu. CHP’ye iliflkin yap›lan tespitler ve var›lan sonuçlar bugün de gerçekli¤ini koruyor. Devrimciler böylesi bir hedef do¤rultusunda CHP’yi kullan›rken; CHP bu durumlar› bile bile neden “sessiz” kald›(kal›yor) dersiniz? Yoksa CHP farkl› fikirleri bünyesinde tafl›yabilen, ezilenlerin ç›karlar›n› savunan demokratik bir muhteva m› bar›nd›r›yor? Ya da CHP, devrimcilerin bu taktiklerine karfl› taktiklerle cevap vererek ezilenler aras›nda “sol” olarak kalmaya m› gayret ediyor? Kim kimi daha çok “kullan›yor” dersiniz? 30 y›l› aflk›nd›r benzer tart›flmalar›n yap›lmas› devrimcilerin “tabaDoğru tavır ger c l ğ n her n›n›n kaygan hale gelmesine”, türlü tems lc ler yle açıktan CHP’nin ezilenler mücadele etmekt r. Yen aras›na sol olarak yerleflmesine ve demokras güçler AKP CHP’nin “kurtulufl ger c l ğ n teşh r etmey önems z umudu” olarak alg›lanmas›na yol açb r konu olarak görmemekted r. m›flt›r. Devrimciler Fakat b zler AKP’n n mevcut dün Adalet Partisi’ni, MHP’yi teflhir sömürü düzen n n sadece b r ediyordu. Bugünse parçası olduğunu, öneml ve AKP’yi… Fakat dün gerekl olanın ger c l ğ n bütün oldu¤u gibi bugün de CHP gericili¤inin yönler yle etk n b r şek lde etkin flekilde teflhimücadele ed lmes nde olduğunu rinin yap›lmamas› en ciddi tehlikelerdüşünüyoruz. den birisidir. CHP’nin ülke genelindeki yöneticilerine bak›n›z! Orada gördü¤ümüz “eskinin h›zl› devrimcileri”, “bedel ödemifl iyi insanlar” devrimci hareketin baflar›s›zl›¤›n›n resmidir! CHP “devrimci” de¤erler üzerinden kan kazanmaya devam ediyorsa ve devrimciler hala CHP’ye oy veren kitleye aradan geçen 30–40 y›la ra¤men genel propagandayla s›n›rl› tav›r tak›nmaya devam ediyorsa gericilik kaç›n›lmaz olarak büyüyecektir. Hem de sol maskenin alt›nda! ‹flte CHP “solculu¤u” üzerinden geliflen- gelifltirilen Kürt düflmanl›¤›! ‹flte sol söylemler ard›na gizlenmifl Kürt sorununun inkâr›! Devrimciler kendi gerçekleriyle yüzleflmelidir. Devrimciler, kendilerine ait

ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

30

oldu¤unu düflündükleri ama asl›nda kendilerine ait olmayan “tabanlar›yla” ve o taban›n “CHP zihniyetiyle” hesaplaflmal›d›r. Hem de gecikmeksizin. Bir 30 y›l daha kaybetmeden. Do¤ru tav›r gericili¤in her türlü temsilcileriyle aç›ktan mücadele etmektir. Yeni demokrasi güçleri AKP gericili¤ini teflhir etmeyi önemsiz bir konu olarak görmemektedir. Fakat bizler AKP’nin mevcut sömürü düzeninin sadece bir parças› oldu¤unu, önemli ve gerekli olan›n gericili¤in bütün yönleriyle etkin bir flekilde mücadele edilmesinde oldu¤unu düflünüyoruz. Devrimci hareketin deneyimleri bu konuda yap›lan eksiklerin gericili¤i güçlendirdi¤ine iflaret eden say›s›z ders sunmaktad›r. Gerici düzenin AKP flahs›nda yaflam bulan çeflitli ekonomik- sosyal- siyasal- kültürel- akademik vb. sald›r›lar›, dünyada ve ülkemizde geliflmekte olan süreci özetler niteliktedir. Özellefltirme talanlar›; iflçi ve emekçilere yönelik sald›r›lar; Kürtlere, Alevilere, çeflitli az›nl›k milliyetlere ve inançlara dönük bask› ve sindirme politikalar›; gençlere, kad›nlara özcesi ülkenin ezilen milyonlar›n›n geleceklerine yönelen sald›r›larda büyük art›fl olmufltur. Devletin çeflitli kurumlar›nda yaflanan AKP kadrolaflmas› bu kapsaml› sald›r›lar›n parças› olarak h›z kazanm›flt›r. Fakat AKP flahs›nda kimi devlet kurumlar›n›n el de¤ifltirmesi ve çeflitli alanlarda art›fl gösteren kapsaml› sald›r›lar do¤rudan do¤ruya mevcut sistemin yap›sal ve tarihi kökleriyle alakal›d›r. “En bafl›ndan itibaren emperyalizmle uflakl›k iliflkileri gelifltiren ve fakat 20. yy.'›n ortalar›na de¤in, dünya konjonktüründe ABD ve AB kapitalizminin s›n›rl› etkisi içerisinde görece kamu a¤›rl›kl› bir ekonomisi olan devletin, Sosyal Emperyalizmin çözülüflü sonras› ortaya ç›kan "küresel" yeni kapitalist rejimin ihtiyaçlar›na cevap olma çabas› içerisinde kendi bünyesinden ortaya ç›kard›¤› yeni bir sürecin ürünüdür AKP.” AKP yüklendi¤i misyon gere¤i dönem dönem “demokrat” olarak da karfl›m›za ç›kar›lmaktad›r. Alevi aç›l›m›, Kürtçe TV, Naz›m Hikmet’in Türk vatandafll›¤›na kabulü… Sistem solu da sa¤› da “komünisti” de AKP flahs›nda temsil etti¤ini savunmaktad›r. Bu tabloya aldanmayanlar› ise “laiklik elden gidiyor”, “ülkeyi fleriata teslim etmeyece¤iz” yaygaralar›yla CHP gericili¤ine yedekliyor. Hakim s›n›flar›n gerici odaklara yükledi¤i misyon on y›llard›r de¤iflik flekillerde devam ediyor ve devrimcilerin yanl›fl tutumlar›yla ezilenler aras›nda taban buluyor.


tada buluflmas› flart” dedikten sonra bu buluflmay› ve AKP karfl›tl›¤›n› flöyle toparl›yor: “…Burada bizim yapmam›z gereken AKP`nin netli¤ine, ideolojisine karfl› ayn› netlikte cevap verebilecek sosyal demokrat bir yap›lanmad›r. Türkiye flu anda sola susam›fl durumda. Gerçek sosyal demokrat bir iktidara flimdi herkes her zamankinden daha çok ihtiyaç duyuyor.” PSAKD genel baflkan› Fevzi Gümüfl ise “Demokrasinin art›k kazaya u¤ramas›n› istemiyorsak, Türkiye`de demokrasi terazisinin sol kefesini doldurmam›z gerekiyor. Art›k sa¤›n alternatifi sa¤, AKP`nin alternatifi yine AKP olmamal›. Solda, sosyal demokraside yeni silkinifl flart.” Diyor. Nihayetinde AKP’nin gerici sald›r›lar›na karfl› sosyal demokratlar›n ve tüm “ilerici” kesimlerin birli¤ini öne ç›kar›yor.

Yukar›da aktard›¤›m›z beyanlar›n›n ard›ndan 2 Eylül 2008 tarihinde Ahmet Taflgetiren Bugün gazetesinde AKP’yi savunan karfl› bir yaz›da, flöyle cevap veriyor: “Diyor ki D‹SK Baflkan›: "‹flçinin akl›na sosyal devlet olmak yat›yor!" Ben de diyorum ki, bunu AK Parti iktidar› neden yapmas›n? Bunun için sol olmaya ne gerek var? Bunun için illa da D‹SK Baflkan›n›n veya CHP Genel Baflkan›n›n ya da bilmem kimin Baflbakan olmas› m› gerekiyor?” Birbirine “karfl›t” görünen bu yaklafl›mlar özünde ayn› noktada birlefliyor. Biri toplumu “AKP” korkusuyla CHP gericili¤ine mahkûm ederken di¤eri CHP gericili¤ine vurarak AKP gericili¤ini kutsuyor. Aktard›¤›m›z örneklerde sol ad›na ortaya ç›kan ve çeflitli beyanlarda bulunan baz› kifli ve kesimler, sömürü düzeninin gerici karakterini ezilenler lehine de¤ifltirmek gibi bir iddian›n sahibi olmad›klar› için, kendi ç›karlar›n› temsil eden gerici güçlerin

fiubat-Mart 2009-45

ÖZGÜR DÜfiÜN

2009 yerel seçimlerinden bir iki örnekle devam edelim. ÖDP ve Halkevleri ülke genelinde sürdürmekte oldu¤u yerel seçim çal›flmalar›nda AKP gericili¤ini teflhir etme konusunda hem fikirdir. Bu tutum daha önce de ifade etti¤imiz gibi yanl›fl de¤ildir. Fakat eksiktir. Dostlar›m›z gericilikle mücadele ederken, tabanlar›yla karfl› karfl›ya gelmemek için CHP gericili¤ini görmezden gelebilmektedir. Ya da seçimleri kazanma ihtimalinin CHP listeleriyle daha olas› göründü¤ü kimi yerlerde, CHP’nin yan›nda yer almay› tercih edebilmektedir. Hatta CHP’nin karfl›s›na baz› yerellerde aday ç›karmama gibi tav›rlar sergilemektedir. Gericilerin Gökçek- Karayalç›n saflaflmas›nda Halkevlerinin tak›nd›¤› tutum böylesi bir yaklafl›m›n ürünüdür. Bu pratikle hedeflenen tabandan tepki almadan taban› de¤ifltirmek, devrimcilefltirmekmifl. Devrimci hareket 30 y›l› aflk›nd›r taban›ndan tepki almamak ad›na tepkilerin oda¤› haline gelmifl durumdad›r. Öyle ki CHP konusunda belirledi¤i tutum “kendi kitlesi” taraf›ndan dahi sahiplenilmemektedir. ‹flte güncel bir örnek daha: Gericili¤in ‹stanbul hesaplaflmas› ve birden bire ortaya ç›k›veren “dürüst”, “do¤rucu”, “Dersimli”, “Alevi”, “eski devrimci” ve daha birçok etkili s›fat›n sahibi Kemal KILIÇDARO⁄LU! Yerel seçimlerde ‹stanbul ve Ankara baflta olmak üzere birçok yerde CHP’nin de büyütmeye gayret etti¤i AKP korkusunun ve öne ç›kard›¤› “adaylar›n›n” devrimcilerin “tabanlar›ndan” da önemli oranda oy alaca¤›n› rahatl›kla söyleyebiliriz. Öyle ya meydan› AKP’ye mi b›rakal›m! Öyleyse haydi Onur Ak›n gibi K›l›çdaro¤luna türküler yaz›p, methiyeler düzelim. Unutmadan e¤er CHP’ye de¤il kifliye oy veriyorsan›z ya da kendinizi ve çevrenizi böyle kand›rmaya çal›fl›yorsan›z, oy verebilece¤iniz “dürüst” ve “devrimcilere yard›mlarda bulunmufl” bir kifli daha var. Kim mi? Saadet Partisi ‹stanbul Büyükflehir Belediye Baflkan aday› Mehmet Bekaro¤lu. Olmad› m›? Tabi ya “gerici-dinci” bir partiye oy verilir mi? Peki ya CHP’ye? Sahi CHP’yi bilen, tan›yan var m›? Benzer iki örnek daha: Biri D‹SK’ten di¤eri ise PSAKD’den… Süleyman Çelebi 01.09.2008 tarihinde Cafe siyaset adl› programda “… AKP iktidar›n›n bu kadar oksijen almas›n›n en önemli katk›s›n› sermaye vermifltir. Metotlarla ilgili bazen s›k›nt›lar› var ama AKP`nin politikalar›na iliflkin bizim bakt›¤›m›z cepheden bir elefltirileri yok. Oysa flunu çok net söyleyeyim, Türkiye`nin AKP iktidar›ndan kurtulmas› için herkesin ortak bir nok-

31


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

32

geliflmesini istemektedir. Dolay›s›yla bu kesimler her zaman, ezilenlerin ileri taleplerini gerici güçlere yedekleyerek “iktidar” alanlar›n›n devam›n› sa¤lamaya çal›fl›r. Bu kesimler pratikleriyle esasen gericili¤in saf›ndad›r. Bu bak›mdan özellikle “sol” sendika ve konfederasyonlar, Alevi- Bektafli dernekleri ve demokrasi güçleri içerisinde yer alan kimi dost kuvvetler yönetim ve anlay›fl düzeyinde önemli zaaflar bar›nd›rmaktad›r. Devrimciler bu zaaflara karfl› net tutum sahibi olmal› ve bu zaaflar› saflar›ndan uzaklaflt›rmal›d›r. Unutulmamal›d›r ki bu gibi çeliflmeleri halk yarar›na çevirebilmek öncelikle siyasal ve örgütsel olarak, Yeni Demokrasi perspektifiyle örülü çok güçlü bir anti-emperyalist birliktelik yaratabilmekle mümkündür. Bu koflul gerçekleflmeden, çeliflmeden faydalanma ad›na sadece yaz›larda ve son derece c›l›z eylemlerde "AKP karfl›t›" sloganlarla bir siyasi çizgi belirlemek, sadece eklemlenmeyle sonuçlanacak giriflimler olacakt›r. Ülkemiz demokrasi ve devrim mücadelesinin tarihinin de iflaret etti¤i gibi ezilen milyonlar›n yaflad›¤› sorunlar parlamentoyla, mevcut hükümetlerle ve düzen partileriyle s›n›rl› ve alakal› de¤ildir. Yaflanan sorunlar›n çözümü AKP’nin ya da baflka bir düzen partisinin “sand›ktan” ç›kmas›n› engellemek hiç de¤ildir. Ezilenleri böylesi bir hatta sürüklemek, onlara düzen içi çözümlerle “umut” afl›lamakt›r. Yak›n geçmiflte ülkemizde hükümete “baflkanl›k” yapm›fl partilerin flimdiki durumlar›na ve onlar›n yerini alan yeni düzen partilerinin ç›k›fl›na bakt›¤›m›zda, düzen partilerini teflhir çal›flmas›n›n hangi düzlemde ele al›nmas› gerekti¤ini görmekteyiz. Fakat dostlar›m›z bu gibi temel meseleleri atlayarak ülkede yaflanan her türlü sorunu AKP ile s›n›rl› de¤erlendirmektedir. Ö¤rencilerin yaflad›¤› sorunlar›, ekonomik krizi, zamlar›, ezilen milliyet ve inançlar›n karfl› karfl›ya kald›¤› bask›lar› ve daha nicelerini “AKP’nin ifli” ve marifeti olarak de¤erlendirip böylesi bir teflhire yönelmektedir. Bu sorunlar›n yarat›c›s› olarak AKP gösterilmekte; çözüm olarak ise AKP’nin gitmesi sunulmaktad›r. Böylesi bir yaklafl›m niyetlerden ba¤›ms›z olarak, gerici sistemi temize ç›karmakt›r. Sorunlar›n kayna¤› olarak AKP’yi görmek ya da göstermek ülke gerçe¤ini görmemektir. AKP’nin temsil etti¤i siyasal çizgi- anlay›fl Osmanl›dan günümüze çeflitli flekillerde devam etti. AKP’den sonra da bu çizgi var olacakt›r. AKP’nin varl›¤› ülkemizin mevcut sosyo-ekonomik yap›s›

içerisinde gerçek anlam›n› bulmaktad›r. AKP ve benzerleri sömürü düzenin bir parças›d›r. Dolay›s›yla gericili¤in teflhirine yönelirken bu çal›flmay› sadece AKP ile s›n›rl› görmemek gerekir. Bu çal›flma kaç›n›lmaz olarak CHP gericili¤inin teflhirine de yönelmelidir. Hâkim s›n›flar yerel seçimlerde özellikle Kürt illerinde DTP’ye ve devrimci güçlere karfl› AKP- CHP ve di¤er düzen partilerini birlefltirmeye gayret etmektedir. Bu durum geçti¤imiz günlerde AKP’nin “do¤u raporunda” bir kez daha görülmüfl oldu. Birbirinin karfl›t› ya da alternatifi olmayan düzen partileri; askerle, polisle, valiyle, kaymakamla ve siyasi iktidar›n her türlü olanaklar›yla birleflerek kendilerini var eden ortak ç›karlar› savunmaktad›r. Bugün düzen partileri içerisinde gericili¤in bir yönünü temsil eden AKP ile s›n›rl› bir teflhir çal›flmas› yürütmek CHP gericilinin geliflmesine ve onun ezilenler aras›nda “sol” olarak büründü¤ü sahte yüzünün devam›na hizmet edecektir. Dolay›s›yla devrimciler AKP ve CHP gericili¤inin gerçek yüzünü halka anlatmal› ve onlar›n ezilenler içerisindeki faaliyetlerini etkisizlefltirmeyi hedeflemelidir. Özellikle yerel seçim sürecinde yap›lan her etkinlik ve eylem büyük- küçük demeden ülkenin her yerinde bu amaca kilitlenmelidir. Bununla birlikte yap›lan çal›flmalar yeni demokrasi vurgusuyla birleflmelidir. Düzen partilerinin ve gericili¤in alternatifi halk›n iktidar oldu¤u gerçek demokratik bir düzendir. Gerçek demokratik bir düzen ancak ve ancak ezilenlerin devrimci bir program etraf›nda kenetlenerek demokratik haklar› ve özgürlükleri için mücadele etmesiyle yarat›labilir. Dolay›s›yla yaflanan sorunlar mevcut düzenin s›n›rl›l›klar› içerisinde de¤erlendirilmemelidir. AKP’ye ve di¤er gerici güçlere karfl› sürdürülen mücadelenin ezilenlerle ezenler aras›nda yüz y›llard›r süre gelen iktidar mücadelesinden ba¤›ms›z olmad›¤› bilinmelidir. Ezilenlerin yaflad›¤› sorunlar›n mimar› ne AKP’dir ne de CHP! Yaflad›¤›m›z sorunlar›n yarat›c›s› mevcut sömürü düzenidir. Öyleyse aslolan AKP- CHP gericili¤inin son bulmas› de¤il sömürü düzeninin sönümlenmesi ve yeni demokratik bir ülkenin yarat›lmas›d›r. Onun için demokratik- meflru tepkilerimizin merkezine siyasi iktidar› koymal› ve bu bilinçle hareket etmeliyiz. AKP karfl›tl›¤› ya da gericili¤in teflhiri ancak böylesi bir bütünlük içerisinde ele al›nd›¤›nda do¤ru ve yararl› sonuçlar do¤urabilir.


Katliam, asimilasyon , inkar ...

ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

özür dilesen ne yazar? lkemizde ve dünyada art›k herkesin bildi¤i, utanç duydu¤u, k›zd›¤›, yüzünün k›zard›¤› ve içinden hesap sormak geldi¤i durumlar gün yüzüne ç›kmaya bafllam›flt›r. Geçmiflte inkâr edilip has›ralt› edilmeye çal›fl›lan yarg›l›/yarg›s›z infazlar, iflkenceler, katliamlar, ölümler dünya halklar›n›n yaflad›¤› ve bildi¤i gerçekliklerdir. Tüm bunlar›n bilinmesine ra¤men hala kanl› tarihleriyle övünenler ve bunlar›n üstünü örtmeye çal›flanlar ise yok de¤il. Yaflananlar› yalanlarken bazen hata yap›p, yap›lan gerçeklikleri a¤›zlar›ndan kaç›r›yorlar. Kendileri d›fl›nda bu gerçeklikleri dile getirenlere ise Adalet Bakan› fiahin'in deyimiyle 'Devletime katil dedirtmem' naralar› atarak tehditler savuruyorlar. Tehditler yeterli olmaz ise resmi ideolojiyi sorgulayan kiflilere kendi oluflturduklar› yasalarla baflta Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesinden olmak üzere davalar aç›yorlar. Bu da yeterli olmaz ise Hrant Dink gibi sokak

Ü

ortalar›nda, devletin beslemesi ‘iyi çocuklar’ taraf›ndan katlediliyorlar. Yani devletin gerçek yüzünü ortaya ç›karanlara karfl› yap›lan sistematik uygulamalar, inkar, ‘cezaland›rma’ ve imhad›r. Tarih sayfalar›na kara bir leke olarak yaz›lan ve yaz›lmaya da devam eden insanl›k suçunu iflleyenlerin ard›llar› yap›lan katliamlar› gö¤üslerini gere gere anlatmaya övünmeye, “Yine olsa, yine yapar›m!” tehditlerine ve bu suçlar› ifllemeye devam ediyorlar. ‹flte o sözlerden bir kaç›na örnek: Ermenilere ve Rumlara uygulanan imha ve inkâr›, daha aç›k ifade ile soyk›r›m›, Milli Savunma Bakan› Vecdi Gönül flu sözlerle aç›kl›yor: “Bugün e¤er Ege’de Rumlar, Türkiye’nin pek çok yerinde Ermeniler yaflamaya devam etseydi, acaba bugün Türkiye Cumhuriyeti ayn› milli devlet olabilir miydi?” 1 Y›llard›r kendi dillerini konuflmak, e¤itim gör-

33


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

mek, en genel ifadeyle kültürlerini yaflamak isteyen ve bunun için y›llarca mücadele yürüten Kürtler hakk›nda ise Tayyip Erdo¤an’›n a¤z›ndan flu sözler döküldü: “Biz tek devlet, tek bayrak, tek millet dedik. Buna karfl› ç›kt›lar, Buna karfl› ç›kan›n Türkiye’de yeri yok, buyursun istedikleri yere gitsinler.”2 Erdo¤an bununla da yetinmedi, yap›lan eylemlerde göstericilere pompal› tüfekle atefl eden vatandafl› ise flu flekilde savundu: “Vatandafl›n can›na, mal›na kastediyorsun, o da kendini korur tabii, ama sabretsin.”3 AKP Yozgat milletvekili Abdulkadir Akgül ise ayn› konuda kendi görüfllerini flu flekilde ifadelendirdi: “Devletim ve milletime karfl› gelenleri elbette vurmaktan hofllanaca¤›m. Bu ülkede adalet herkese fazlaca eflit uygulan›yor.”4 Yazar Temel Demirer’in Hrant Dink’in katledil-

34

mesinden sonra yapt›¤› konuflmadan sonra kendisine 301. maddeden dava aç›lm›fl ve olay›n medyada geniflçe yer almas›ndan sonra Adalet Bakan› Mehmet Ali fiahin flu aç›klamalar› yapm›flt›; “Adam 'Türkiye katil devlettir. Önce Ermenileri katletti flimdi Kürtleri katledecek' diyor. Kimse kusura bakmas›n. Ben, devletime katil dedirtmem. Bu ifadeler düflünce özgürlü¤ü de¤ildir. Tam da 301. maddede düzenlenen devletin flahsiyetini afla¤›lama suçudur."5 Tüm bu aç›klamalar aç›kça bize flunu göster-

mektedir: 1895–96, 1909 ve 1915 y›l›nda Ermenilere ve 6–7 Eylül 1955 y›l›nda Rumlara uygulanan imha ve inkâr sald›r›lar›ndan piflmanl›k duymaman›n rahatl›¤›d›r. Onlarca yarg›s›z infaz, iflkence, zulüm bask› imha ve asimilasyona u¤ratt›klar›, kendi dilinde konuflmas›, kendi kültürüyle yaflamas› yasaklanm›fl Kürt halk›na karfl› yap›lanlar›n ve yap›lmaya da devam edenlerin- hoflnutlu¤udur. Osmanl›’dan ‹ttihat ve Terakki’ye, Kemalist cumhuriyetin Türk tarih tezinden Türk-‹slam sentezine, devlet anlay›fl›n›n özünde hiçbir fleyinin de¤iflmedi¤inin göstergesidir. Uluslar› ve milliyetleri katliamlarla, soyk›r›mlarla, zorla göç ettirmelerle yok eden kanl› a¤a-patron devleti gerçekli¤idir. Farkl› uluslar›n ve farkl› inanç gruplar›n›n, ‘Tek

Bayrak, Tek Devlet, Tek Dil’ anlay›fl› çerçevesinde faflizan ulus devlet u¤runa imha, inkar ve asimile edilmesidir. Ermenilere uygulanan soyk›r›m› ve Rumlar ile Türklerin yaflad›¤› topraklardan ç›kart›lmas›yla sonuçlanan mübadelenin ulus-devlet inflas› için gerekli bir ad›m oldu¤unu savunmakt›r. Yarg›s›z infazlar›ndan ve tetikçilerinden, derinlerinde de¤in bizzat sorumlunun kendisi olan devlet, herkes taraf›ndan bilinmesine ve kabul edilmesine ra¤men, yapt›¤› soyk›r›mlar› ve katliamlar› in-


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

kar etmektedir. Ülkemizde halen bu yaflananlar› dile getirilenlere davalar aç›lmaktad›r, tehdit ve hakaretler ya¤d›r›lmaktad›r. ‹flte bu inkar ve tehdit politikas› yaflanan gerçekli¤i üstüne örtmenin en aç›k göstergesidir. Bu co¤rafyada binlerce y›ld›r birçok ulus ve milliyet kardeflçe yaflam›flt›r. Bu topraklarda egemen s›n›flar›n yönlendirdi¤i katliamlar halklar›n aras›ndaki kardeflli¤i bozacak etkiler yaratsa da esas olarak halklar aras›nda bir düflmanl›ktan söz edemeyiz. Fakat CHP zihniyetinin önceli olan ‹ttihat Terakki zihniyetinin dayand›¤› s›n›flar›n ç›karlar› çerçevesindeki politikalar› sonucu bu uluslar›n›n bir k›sm›n›n say›lar› azalsa da, hala ülkemizde yaflamaya

devam etmektedirler. Tabii ki geride kalanlar yaflamaya devam edebilmek için birçok bedeller ödediler. Kimisi bu bedeli kan›yla-can›yla ödedi, kimisi asimile olarak, dilini, dinini de¤ifltirerek bu bedeli ödemifltir. Hrant Dink’in, Özgür Düflün Kolektifi taraf›ndan düzenlenen Ayd›nl›k Sorgular Sempozyumu’nda yapt›¤› konuflmada bu asimilasyon ve imhan›n nedenlerini flu flekilde aç›klam›flt›r: “TC kuruluflundan itibaren tamamen yeni bir birey, tarih, kültür ve o tarih ve kültürün harmanlad›¤› yeni bir zihniyet ve hatta üniforma, tek bir forma, tek bir k›yafet tek bir kimlik yaratamaya çal›flt›. Bir teklik ve onun toplam›nda Türklük diye bir kimli¤i ald› ve bütün yurttafllar›na dayatt›.”

Gayrimüslim az›nl›klara ‹ttihat ve Terakki Partisi’nin ve onun ard›l› CHP ve DP’nin yapt›¤› katliamlar› salt bir ulus flovenizmi üzerinden de¤erlendiremeyiz. Az›nl›klara uygulanan katliamlar esas olarak Türk komprador burjuvazisini yaratma politikas›n›n bir arac›d›r

Bu imha ve inkar politikalar›na en fazla maruz kalan Anadolu’nun kadim halklar›ndan olan Ermeniler bu co¤rafyada yaflam›fl kültürel zenginli¤i bak›m›ndan birçok ulusu etkisi alt›nda b›rakm›fl bir halkt›r. Ermeniler tarih boyunca yerleflik bir tar›m toplumu olmufllard›r. Mimariden el sanatlar›na, müzikten edebiyata kadar farkl› dallarda bu topraklara katk›lar› olmufllard›r. Ama Osmanl› son dönemlerinde hep k›r›mlara u¤ram›fllard›r. 1895–96, 1909 ve 1915’te yap›lan toplu katliamlar tarih sayfalar›na kanl› harflerle yaz›lm›flt›r. Rumlar da co¤rafyam›z›n temel uluslar›ndan bir tanesidir. Yaflad›klar› bölgelerde u¤raflt›klar› ticaret, mimari, denizcilik gibi konularda co¤rafyam›zda yaflayan halklara yol göstermifller ve katk› sunmufllard›r. Rumlar da 1922’de yaflad›klar› mübadele ve

35


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat- Mart 2009-45

Varl›k Vergisi ile Anadolu’dan göç etmek zorunda kalm›fllard›r. 6–7 Eylül 1955 y›l›nda ise, ‘Rumlar Atatürk’ün evini bombalad›’ söylentisiyle, bizzat bafl›n› devlet yetkililerinin çekti¤i sald›r›larla katledilmifl, varl›klar› ya¤malanarak zorla sürgün edilmifllerdir. Daha sonra ise bu evin halk› az›nl›klara karfl› k›flk›rtmak için M‹T’in önceli MAH taraf›ndan bombaland›¤› ortaya ç›km›flt›r. Özetlersek gayrimüslim az›nl›klar flu katliam ve politikalarla ülkemizden ç›kart›lm›fllard›r: 1915 büyük k›r›m›, 1922 Türk-Rum mübadelesi, 1942 varl›k vergisi, 20 kura askerlik uygulamas›, 6-7 Eylül

Biz Ermeni soyk›r›m› olmad› veya Kürtlere karfl› imha politikalar› uygulanmad› demiyoruz. Bilakis bu tarihsel gerçeklikleri y›llard›r her alanda dile getiren bizleriz. Fakat biz bu katliamlar›n ve inkar›n tespitini yaparken emperyalizmin politik kompradorlu¤unu da yapamay›z. Veya “Özür diliyoruz” ad› alt›nda bu katliam ve inkar politikalar›n› Türk ulusuna yükleyerek emperyalizm, hakim s›n›flar›n ve onlar›n politik kurumlar›n›n asli rolünü gizleyemeyiz.

36

1955 talan›, 1971 y›l›ndan sonra gayrimüslim vak›f mallar›na el konulmas›, 28 Aral›k 1988 tarihli "sabotajlara karfl› koruma yönetmeli¤inde potansiyel suçlular aras›nda "yerli yabanc›lar›n" yani gayriMüslimlerin iflaret edilmesi, politikac›lar›n a¤z›n› açt›¤› zaman "Ermeni" kelimesini potansiyel düflman küfürle özdefl tutmas› ve di¤er toplumsal bask›lar. Gayrimüslim az›nl›klara ‹ttihat ve Terakki Partisi’nin ve onun ard›l› CHP ve DP’nin yapt›¤› katliamlar› salt bir ulus flovenizmi üzerinden de¤erlendiremeyiz. Az›nl›klara uygulanan katliamlar esas olarak Türk komprador burjuvazisini yaratma politikas›n›n bir arac›d›r. Rag›p Zarakolu bu durumu benzer bir biçim de flöyle aktar›yor: “Tabii ki hem Ermenilere hem de Rumlara yap›lanlar,

“Abdülhamit'le bafllay›p ‹ttihat ve Terakki ve CHP ile devam eden zor metodunun zirvelerinden örneklerdir. Müslümanlar›n -daha sonra Türkleringayrimüslimleri ekonomik hayattan silmek ve onlar›n yerine geçmek için iktisat d›fl› yapt›klar› sermaye transferlerinin en önemlilerinden biridir.”6

Katliamc› zihniyet ve sisteminin de¤ifltirilmesi yüz binlerce “Özür Diliyorum” imzas›ndan daha de¤erlidir Emperyalistler kendi ç›karlar› do¤rultusunda Türk devletini s›k›flt›rmak için tekrar gündeme getirdikleri soyk›r›m, tehcir ve mübadelede tart›flmalar›ndan sonra bir k›s›m ayd›n taraf›ndan “Özür Diliyoruz” kampanyas› bafllat›ld›. Kampanyan›n temel fliar› fluydu: “1915'te Osmanl› Ermenileri'nin maruz kald›¤› Büyük Felâket'e duyars›z kal›nmas›n›, bunun inkâr edilmesini vicdan›m kabul etmiyor. Bu adaletsizli¤i reddediyor, kendi pay›ma Ermeni kardefllerimin duygu ve ac›lar›n› paylafl›yor, onlardan özür diliyorum” Yaklafl›k 1 y›l sürecek olan kampanyaya bu zamana kadar yaklafl›k 30 bin kifli imza atarak destek verdi. Kampanyan›n bafllat›lmas›ndan sonra ülkemizde birçok tart›flma yafland›. Gazete sayfalar› bu özrü elefltiren veya yeren yaz›larla doldu taflt›. Milletvekilleri ve faflist siyasi partiler yine bilindik ezber sözlerle kampanyay› bafllatanlar› elefltirdi ve suçlad›. Kampanyay› bafllatanlara karfl› çeflitli tehditler yükseldi. Hatta organiza edenlere karfl› suikast planlar› bulundu. “Özür dilemiyoruz” bafll›kl› kampanyalar› birçok internet sitesinde türedi. Kampanyay› destekleyenlerin genel kanaati ise, özrün devletler taraf›ndan dilenmesi gerekti¤i üzerinde yo¤unlaflt›. Kampanyay› bafllatan ayd›nlar› analiz etti¤imizde flöyle bir entelektüel tablosuyla karfl›laflmaktay›z: Genel olarak ülkedeki devrimci mücadeleden çok s›rt›n› emperyalistlerin getirece¤i sözde demokratik yasalara dayanan bir ayd›n tipolojisi. Bir k›sm›m›z›n akl›na flu soru iflareti gelebilir. Ülkedeki devrimci mücadele düflük bir mücadele seyrinden geçerken ayd›nlar niye yeni demokrasi mücadelesine destek versinler? Buna kat›lmak mümkün de¤ildir çünkü emperyalizm ne kadar güçlü ve buna mu-


cu komprador sistemin yerine yeni demokrasiyi infla etmektir. Yaz›m›z› ayd›n tavr›n›n ne olmas› gerekti¤ini gösterdi¤inden dolay›, Temel Demirer’in, Hrant’›n katledilmesinden sonra yapt›¤› aç›klamayla bitiriyoruz. “Gerçekleri hayk›rmaman›n cinayete ortak oldu¤u bir ülkede yafl›yoruz. Hrant sadece Ermeni oldu¤u için de¤il, bu ülkede soyk›r›m oldu¤u gerçe¤ini ifade etti¤i için katledildi. Türkiye ayd›nlar› e¤er 301 kere 301 suçu ifllemezlerse Hrant'›n cinayetine ortak olmufl demektirler. Tarihimizde bir soyk›r›m vard›r. Ad› Ermeni Soyk›r›m›'d›r. Hrant bu gerçe¤i hepimize kan› can› pahas›na anlatt›. Suç iflliyorum, herkesi suç ifllemeye ça¤›r›yorum. Bu katil devlet karfl›s›nda suç ifllemeyenler Hrant Dink’in cinayetine ortak olanlard›r. Dün Ermenileri katledenler bugün Kürt kardefllerimize sald›rmaktad›rlar. Halklar›n kardeflli¤ini isteyenler olarak bu tarihle hesaplaflmak zorunday›z. Dün Ermeni kardefllerimizin bafl›na gelenin bugün Kürt kardefllerimizin bafl›na gelmemesi için suç ifllemeliyiz. Hepinizi suç ifllemeye ça¤›r›yorum. Evet, bu ülkede Ermeni soyk›r›m› olmufltur.”

fiubat-Mart 2009-45

ÖZGÜR DÜfiÜN

kabil devrimci hareket ne kadar güçsüz olursa olsun gerçek bir demokrasi ancak bir s›n›f mücadelesinin sonucunda ortaya ç›kabilir. Bask›n Oran’›n öncülük etti¤i, ço¤unlu¤unu Yasemin Çongar gibi ‘taraf’ olan “ayd›nlar” s›rtlar›n› emperyalizme dayayarak ülkedeki s›n›f mücadelesine de büyük zararlar vermektedirler. Biz Ermeni soyk›r›m› olmad› veya Kürtlere karfl› imha politikalar› uygulanmad› demiyoruz. Bilakis bu tarihsel gerçeklikleri y›llard›r her alanda dile getiren bizleriz. Fakat biz bu katliamlar›n ve inkar›n tespitini yaparken emperyalizmin politik kompradorlu¤unu da yapamay›z. Veya “Özür diliyoruz” ad› alt›nda bu katliam ve inkar politikalar›n› Türk ulusuna yükleyerek emperyalizm, hakim s›n›flar›n ve onlar›n politik kurumlar›n›n asli rolünü gizleyemeyiz. Halk›n Günlü¤ü internet sitesinin yazarlar›ndan Hüseyin Demir bu “Taraf” ayd›nlar›n› flöyle analiz ediyor; “Türkiye-Ermenistan aras›ndaki iliflkilerin düzelmeye bafllad›¤› bir dönemde, bu vicdan rahatlama kampanyas› kimin ifline yarayacak? Neyi çözecek? Ya da neyi tetikleyecek?” Demir ayn› zamanda bu ‘ayd›nlar’ için flunlar› ifade etmektedir: “Yak›n tarihte hangi katliama, hatta bireysel “hak ihlallerine” karfl› durmufllard›? Buna bakmak gerekmez mi samimiyetlerine inanmak için...”7 Yukar›da yapt›¤›m›z al›nt›da da gördü¤ümüz gibi, kampanyay› bafllatan insanlar iflkencehaneler ve hapishanelerde devrimciler katledilirken neredeydi? Yoksa bu kifliler ABD’nin Irak ve Afganistan iflgallerinin ard›ndan T.C.’nin ç›karmak istedi¤i tezkerelerin bir an önce ç›kar›lmas›n› isteyenler de¤iller miydi? Burjuva demokrasisi’nin havarili¤ini yapan bu ‘ayd›n’lar›m›z, yani ABD patentli liberallerimiz, efendilerinin emriyle yeni bir oyun peflindeler mi? fiu bir gerçekliktir ki; e¤er gerçekten bir özür dilenecekse, bu özrü dilemesi gereken Türk Devletidir, “Ermeni kardefllerimizin ac›s›n› paylaflmak için özür diliyoruz” demek, Ermeniler ve tüm milli bask›ya maruz kalanlarla aram›za kal›n bir çizgi çizmek demektir. Ac›s›n› paylaflt›¤›m›z insanlardan kendimizi ayr› tutamay›z. Türk devleti de kendi komprador burjuvazisini, tarih tezini ve vatandafll›k anlay›fl›n› bu soyk›r›m ve imha politikalar› anlay›fl› üzerinden var etti¤i için özür dilemesi kendi tabiat›na ayk›r› bir durumdur. Dolay›s›yla mesele özür dilemek de¤il, özrün kayna¤› olan imhac›, inkarc› ve asimilasyon-

D‹PNOTLAR 1- ‘Bakan Gönül: Türkiye'nin ulus-devlet olmas›nda mübadelenin önemi büyük’, Sabah Gazetesi, 11.11.2008. 2- ‘Tayyip Erdo¤an, Tek millet, tek bayrak, tek bayrak, tek devlet dedik’, www.nethaber.com, 03.11.2008. 3- ‘Erdo¤an`dan `pompal› vatandafl`a: Sabret,’ Taraf Gazetesi, 04.11.2008. 4- ‘AKP`li vekilden skandal sözler’, www.timeturk.com, 13.11.2008. 5- ‘Devletime katil dedirtmem’, www.samanyoluhaber.com, 17.11.2008. 6- Cumhuriyet tarihinin en karanl›k lekesi, Rag›p Zarakolu, Alternatif Gazetesi, 06.09.2008. 7- Yazar›n yaz›s›n›n tamam› için bak›n›z; http://www.halkingunlugu.net/yazarlar/kan_kizila_boyarken_bu_neyin_ozru.html 8- Hrant Dink’in katledilmesinden sonra Ankara’da yap›lan bas›n aç›klamas›ndaki konuflmas›ndan.

37


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

okur-yazarların kalem nden...

Topal Osman’dan ‘Ergenekon’a

Post-Kemalizm, ‘Zenci Müslümanlar’dan ‘Beyaz Müslümanlar’a

Post-‹slamc›l›k Girifl Yerel seçimler yaklaflt›kça ülkenin gündemi de bu konu etraf›nda flekillenmeye devam ediyor. Türkiye’de siyasal kat›l›m›n, siyaseti alg›lay›fl biçiminin kodlar›n› bu süreçte a盤a ç›kartmak da gözlemlerden ve çeflitli araflt›rmalardan mümkün olabiliyor.

38

fierif Mardin, yükselen Siyasal ‹slam’›n sosyal hayattaki etkisi ile geleneksel kontrol mekanizmalar›n›n çak›flmas› ile birlikte “mahalle bask›s›” fleklinde yeni bir kavram att› ortaya. Asl›nda sosyoloji ve sosyal psikoloji aç›s›ndan bu kavram hiç de yeni de¤ildir. Zira “grup bask›s›” olarak formüle edilen ve daha az say›daki insan birlikteli¤indeki bask› ve kontrolü ima eden bir kavram hâlihaz›rda zaten vard›r. Ancak bunun Türkiye koflullar›nda ve güncelinde yeniden ve daha genifl toplumsal boyutlarla iliflkilendirilmesi popülerlik kazanan bir kavram haline dönüfltürmüfltür. Mahalle bask›s›n›n dini ve gelenekselci yönler ile ‹slami-muhafazakar kesimin,

devletin ideolojik ayg›tlar› arac›l›¤›yla da mahalle bask›s›n›n resmi versiyonu olan “milli bask›”n›n da Kemalist kesimin kendileri için bir savunma çeperi haline getirdiklerini söyleyebiliriz. Son olarak Soros güdümündeki Aç›k Toplum Enstitüsü’nün Prof.Dr. Binnaz Toprak’a yapt›rd›¤› “Türkiye’de Farkl› Olmak: Din ve Muhafazakârl›k Ekseninde Ötekilefltirilenler” adl› araflt›rma, Anadolu’nun çeflitli yerlerinde kad›nlar, Aleviler ve kendi laik olarak tan›mlayanlar›n yaflam tarzlar›na yönelik bask›lar›n oldu¤unu, Fethullah Gülen cemaatinin giderek toplumda yayg›nl›k kazand›¤›n› ve tehlikeye ulaflt›¤› gibi çeflitli tespitler içermektedir. Söz konusu edilmifl olan tespitler yeni de¤ildir kuflkusuz. Ancak biz bu yaz›m›zda dile getirilen bask›lar›n dile getirdi¤imiz iki farkl› kesimin kendine göre ötekilefltirme tarzlar›n›n farkl› boyutuna ulaflmay› deneyece¤iz. Kemalist ve ‹slami kesimin örgütlenme ve siyasallaflma süreçlerine bakaca¤›z. fierif Mardin’in mahalle bask›s›ndan baflka vurgula-


Tepeden inmeci devrim: Kemalist üst yap› devrimi ve bugüne uzant›s› 1923 Kemalist devrimi, bilindi¤i gibi Kurtulufl Savafl› s›ras›nda önderlik eden bir grup askeri s›n›f taraf›ndan gerçeklefltirilmiflti. Mustafa Kemal Atatürk’ün önderli¤indeki cumhuriyet Türkiye’si dönemin uluslararas› sisteminden ve ülkenin jeopolitik- jeostratejik bofllu¤undan ve dengelerinden faydalanarak yeni bir ulus (Türk Ulusu) infla etmeyi planl›yordu.

bafllatt›lar. Tepeden inmeci model olarak kavramsallaflt›r›lan bu devrim modeli sadece Türkiye’de de¤il, 1968’de Japonya’da da benzeri tepeden inmeci devrim ve milliyetçi anlay›flla ulusun inflas› gerçeklefltirilmifl, 1952-70 aras› M›s›r’daki Nas›r rejimine ve 1968’de Peru’da kurulan askeri hükümete uygulanarak yeniden flekillendirilmifltir (Trimberger, 2003:19). Di¤er taraftan bunlar›n ne derece “devrim” özelli¤i gösterdi¤i de hep tart›flmal› olmufltur. Ancak buradaki devrim nitelendirmesine yol açan fley iktidar›n kanun d›fl› el de¤ifltirme biçimi, sonras›nda toplumsal ve siyasi de¤iflimin bafllat›lmas›, çok az kitlesel kat›l›m›n olmas›, göç, fliddet ve cezaland›rmay› beraberinde getirmesi, bürokratik araçlar›n kullan›lmas›, aristokrasinin ve üst s›n›f›n iktisadi ve siyasi taban›n› y›kmas› (ancak Kemalist rejimin bunu çok s›n›rl› seviyede gerçeklefltirdi¤ini belirtmek gerekir) gibi kriterler olmaktad›r (22).

fiubat-Mart 2009-45

ÖZGÜR DÜfiÜN

d›¤› önemli bir di¤er husus, Kemalist projenin belkemi¤ini oluflturan ve onu simgeleyen “ö¤retmen”in, siyasal islam›n art›k temsili halinde düflünülebilecek “imam”›n karfl›s›nda yenildi¤ini tespit etmifl olmas›d›r. Bu yenilginin arkas›nda ise ‹slami kesimin “iyi, do¤ru ve güzel” hakk›nda kendisine göre bir kültür oluflturmas›na karfl›n Kemalist kesimin “iyi, do¤ru ve güzel” hakk›nda yeterli cevap olamad›¤›n› aramak gerekti¤ini belirtmifltir fierif Mardin. Bu yaz›m›zda sosyalleflme ve örgütlenmeleri bak›m›ndan iki kesimin bak›fl aç›s›n› ve felsefesini fierif Mardin’in bu üç kavram›n› dikkate alarak karfl›laflt›rmaya gidece¤iz. Bu karfl›laflt›rmay› yaparken de güncel Ergenekon tart›flmalar›na da göndermelerde bulunaca¤›z.

1923’ün bütünlüklü bir toplumsal devrim olmad›¤› hatta Osmanl›’n›n saray›nda çal›flanlar›n bile cumhuriyet döneminde memur yap›ld›¤›, iktidar flekli ile s›n›rl› üst yap› de¤iflikliklerinin yap›ld›¤› bir süreç olarak görebiliriz. Bülent Ecevit(1970) bu gerçe¤i flu cümlelerle dile getirmifltir y›llar evvel: “Gerçek devrim, alt yap› devrimi’dir. Yani, üretim iliflkilerini yeniden düzenleyen ve ekonomik güce el de¤ifltirten devrimdir. fiimdiye kadar Türkiye’ye bu anlamda bir

Kemalizm, militarist karakterini hiçbir zaman üzerinden atamam›flt›r, atamaz da. Zira o bunun kendisine içkin bir özelliktir zaten. Bunun bir nedeni kendisini toplumsal birlikteli¤in mayas› görmesinden ve tepeyle s›n›rl› kalmas›ndan dolay› toplumsal taban bulamam›fl olmas›d›r. Halka güvenilmedi¤inden dolay› militarist güç her daim karakter olarak kalm›flt›r.

Türkiye’deki Osmanl› rejiminden kalma baz› üst düzey askeri ve sivil bürokratlar›n fliddetin veya sivil savafl›n ortas›nda kalm›fl hükümeti ya da saltanat› çeflitli giriflimlerde ortadan kald›rd›lar ve merkezi milli devleti kuvvetlendirerek sanayileflmeyi

devrim, ekonomik güce el de¤ifltirten bir devrim, bütün olarak ve köklü olarak yap›labilmifl de¤ildir.” Sistemin adamlar›ndan Ecevit bile y›llar önce bu tespiti yapabilmiflse bunun daha fazla tart›flmas›n› yürütmek anlams›zd›r. Odaklanmam›z gereken nok-

39


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

ta Kemalizm’in nas›l hayatta karfl›l›k buldu¤udur. S›n›fs›z, kaynaflm›fl kütle olarak ulusu infla etme çabas›nda olan Kemalizm Ziya Gökalp’in düflüncelerinden besleniyordu. Gökalp ise Durkheim’den ald›¤› (s›n›f yerine) toplumsal iflbölümü kavram›n›n yerine “milliyetçilik”i ikame edecekti. Zira Durkheim’daki dayan›flmac› anlay›fl Türkiye koflullar›nda ancak “din” ve bunun uzant›s› olan “ümmet” bilinci ile flekil alabilirdi. Ancak laik ve bat›l› gibi olma sevdas› ile geçmifl rejimin niteliklerini tafl›may› reddetmesinden dolay› Kemalizm ve Gökalp, “ümmetçilik” yerine ulusu koydular. Türklük milli bir bütünlük olarak gösterilmeye çal›fl›ld›. Bugün bile ‹slamc›lar›n “milli” kelimesini kullanmalar› ile Kemalistlerin “milli” veya “ulusal” kelimeleri aras›nda bir

niz’de Topal Osman çetesi taraf›ndan öldürülmesidir. Farkl› çete ve örgütlenmeleri iktidar›n kendi süreklili¤i için “tafleron” olarak kullanmas› süreç içerisinde art›k bir “derin devlet”e dönüfltü¤ü için zaman zaman kullan›lsa bile (1990’larda Hizbullah örgütünü PKK’ye karfl› kullanmas›nda oldu¤u gibi) kendisi ölüm ve korkutma makinelerini gelifltirmeyi baflarabilmifltir (J‹TEM gibi). Ergenekon ise ‹ttihat ve Terakkiden bu yana oluflturulan bu mekanizmalar›n toplam›n›n sadece bir özeti niteli¤indedir. ‹ktidara karfl›, hangi düflünce ile biçiminden gelirse gelsin, kendisi için tehdit oluflturan ak›ma, harekete karfl› gösterilen refleks her dönem tüm muhalif kesime yönelik olmufltur. Tüm darbeler bunu göstermifltir. 28 fiubat bile ‹slamc› kesime yönelik bir giriflim-

paralellik kurulacaksa bu noktada kurulmal›d›r.

mifl gibi taraf› olsa bile esas›nda solu da hedef alm›flt›r (19 Aral›k hapishane sald›r›s›n›n planlanmas› o dönem gerçeklefltirilmifltir). Örne¤in fieyh Sait ‹syan› sonras›nda oluflturulan ‹stiklal Mahkemeleri’nde, isyanlarla hiçbir alakas› olmad›¤› halde pek çok komünist yarg›lanm›fl, idam ve mahkûm edilmifltir.

Kemalizm’in niteliklerine dönecek olursak, Cumhuriyeti kuran kadrolar, kurma süreçlerinde kulland›klar› yöntemleri sonraki y›llarda darbelere transfer edebilmifllerdir. Tepeden inmecilik her daim temel bir nitelik olarak kalm›flt›r. Frans›z jakobenizmden feyiz alan bu düflünce ve yaflam biçimi toplumu geri kalm›fl, e¤itilmesi ve modernlefltirilmesi gereken homojen bir yap› fleklinde görme al›flkanl›¤› kazanmalar›n› da beraberinde getirmifltir.

40

‹ktidar› kuran askeri ve bürokrat kadrolar daha kurulufl aflamas›ndayken bile gayri kanuni yollarla suikastlar düzenlemek, toplumu maniple etmek gibi çeflitli araçlara baflvurarak kendi hegemonyalar›n› korumaya çal›flm›fllard›r. Bunun en bariz örne¤i TKP lideri Mustafa Suphi ve yoldafllar›n›n Karade-

Kemalizm her ne kadar birlefltirici argümanlar ortaya koydu¤unu idda etse de esas›nda parçalay›c› ve d›fllay›c› olmufltur. Kürtler, Aleviler, dini duyarl›l›¤› yüksek kesimler, gayri Müslimler yok say›lan ya da d›fllananlar›n bafl›nda tutulmufllard›r. Türklük gibi bir etnik kimlik esas›na dayal› kurulan devlet ve infla edilen ulusu bugün yine reddetti¤i kimlikler sarsmaya bafllam›flt›r. Kemalizm militarist karakterini hiçbir zaman üzerinden atamam›flt›r atamaz da. Zira o bunun kendi-


lumsal devrim olmad›¤› hatta Osmanl›’n›n saray›nda çal›flanlar›n bile cumhuriyet döneminde memur yap›ld›¤›, iktidar flekli ile s›n›rl› üst yap› de¤iflikliklerinin yap›ld›¤› bir süreç olarak görebiliriz. Bülent Ecevit (1970) bu gerçe¤i flu cümlelerle dile getirmifltir y›llar evvel: “Gerçek devrim, alt yap› devrimi’dir. Yani, üretim iliflkilerini yeniden düzenleyen ve ekonomik güce el de¤ifltirten devrimdir. fiimdiye kadar Türkiye’ye bu anlamda bir devrim, ekonomik güce el de¤ifltirten bir devrim, bütün olarak ve köklü olarak yap›labilmifl de¤ildir.” Sistemin adamlar›ndan Ecevit bile y›llar önce bu tespiti yapabilmiflse bunun daha fazla tart›flmas›n› yürütmek anlams›zd›r. Odaklanmam›z gereken nokta Kemalizm’in nas›l hayatta karfl›l›k buldu¤udur.

Kemalist iktidar erken cumhuriyetinden bugüne kendisinin belirledi¤i bir “kamusal alan” ve “kamusal tarih” anlay›fl›n› gelifltirmeye çal›flm›flt›r. Kamusal tarihi resmi ideoloji çerçevesinde okullarda, resmi törenlerde vb flekilde devam ettirmeye çal›flmaktad›r. Kamusal alanda ise sorunlar ç›km›flt›r. Kemalist cumhuriyet kamusal alan› özel alan›n önüne getirterek, kamusal alan›n Kemalist yap›s›n›n özel alan› belirlemesi gerekti¤ini çeflitli reformlarla (medeni kanun, k›l›k-k›yafet vb) gerçeklefltirmeye çal›flm›flt›r. Bu noktada aile ve mahremiyet konusunda radikal tedbirler almaya çal›flm›flt›r.

fiubat-Mart 2009-45

ÖZGÜR DÜfiÜN

1923’ün bütünlüklü bir top-

sine içkin bir özelliktir zaten. Bunun bir nedeni kendisini toplumsal birlikteli¤in mayas› görmesinden ve tepeyle s›n›rl› kalmas›ndan dolay› toplumsal taban bulamam›fl olmas›d›r. Halka güvenilmedi¤inden dolay› militarist güç her daim karakter olarak kalm›flt›r.

Erken cumhuriyet döneminde evlilik kurallar›n›n de¤ifltirilmesinden dini uygulamalar›n denetimine kadar pek çok özel alan›n denetim alt›na al›nmas› mahremiyet s›n›rlar›n› da zorlayan bir çaba olarak görmek gerekir. Kuflkusuz bu çaba 19. yüzy›ldan beri süregelen ve modernlefltirici elit taraf›ndan tepeden inmeci bir proje olarak gelifltirilen Türk Modernleflmesinin biz uzant›s›yd›. Bugün telefon dinlemelerinden flikâyetçi olan Kemalistlerin mahremiyet konusundaki zihinsel çeliflkilerini tarih su yüzüne ç›karmaktad›r. Tepeden inme modernleflmenin temelinden halktan kopuk olan siyasi ve askeri bürokrasinin varl›¤› yat›yordu. Kemalistlerin halk› ilkel gören tepeden bak›fl aç›s›, halk›n ancak “e¤itim”le adam edilece¤i flart›n› getirmifltir. Bat›l›, modern ve seküler e¤itim anlay›fl› savunan Kemalistlerin gözden kaç›rd›¤› nokta sosyal hayata dair alternatiflerinin olmay›fl›yd›. Osmanl›y› bütünüyle reddeden bu düflünce fierif Mardin’in “iyi, güzel ve do¤ru” hakk›nda çok fazla yaflam prati¤i gelifltirememifltir. Sadece elit tabakan›n kültürel davran›fllar›yla s›n›rl› kalm›flt›r. Cemaatçi yap›y› reddeden bir düflünce yine Kemalist tonda yeni bir cemaat yaratmas›na ra¤men kendi kültürel dokusunu oluflturamam›flt›r. Kemalist bir bireyin gündelik hayat› nas›l olabilir sorusuna belki elit bir Kemalist cevap olabilir ama s›radan bir köylünün Kemalist yaflam tarz› bunun alt›n› dolduramaz. Kemalizm ç›k›fl noktas› ve infla süreci itibariyle anti-liberal ve anti-sosyalist bir siyasal felsefe ile üçüncü bir alternatif olmay›, kaynaflm›fl bir kütle inanc›nda korporatist bir momentte durmay› amaç edinmifltir (Parla,2008). Üçüncü yol bulma fikri 1960’larda ve 70’lerde de devam etmifltir. Sözgelimi Do¤an Avc›¤olu, Türkiye’nin Düzeni (1978) adl› eserinde üç kalk›nma seçene¤inin var oldu¤unu öne sürmüfltür: bunlardan birincisi, komünist kalk›n-

41


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

42

ma, ikinci olarak ABD tipi, yabanc› sermaye ve özel sektöre dayanan kalk›nma ve üçüncü olarak da Prof. Oscar Lange’in “Milli Devrimci Kalk›nma” modelleridir. Kemalist ayd›nlar›n benimsedikleri kalk›nma modeli hep üçüncü model tarz› olmufltur. Kadro ve Yön Dergileri bu siyasetin tafl›y›c›lar› olmufllard›r. S›ralamaya çal›flt›¤›m›z Kemalizm’in bu özellikleri tarihsel süreçte yeni karakterler de kazanm›flt›r. 1950, 1983 ve 1995 seçimlerinde ortaya ç›kan siyasal haller (Demokrat Parti, ANAP ve Refah Partisi’nin zaferleri) ve bu tarihlerin konjonktürleri Kemalistleri de yeni aray›fllara itmifltir.

tin sahibi biziz” diyemez. Dese bile, bunu hayata geçirebilecek yasal ve kurumsal olanaklar bulamaz. Pretoryen cumhuriyette ise, rejimin ideolojik ve kurumsal özünü tam da bu sahiplik olgusu oluflturur.” (‹nsel,2007). AKP’nin de bugünkü arzusu devletin sahibi olabilme çabas›d›r. Ancak bunu yaparken de karfl›t› gördü¤ü pretoryen gücün kodlar›na göre hareket etmekte, ona göre örgütlenmektedir. Deniz Baykal’›n “AKP kendi derin devletini yaratmaya çal›fl›yor” ifadesi hem Deniz Baykal’›n kendisinin derin devlet ya da devlet sahipli¤ini hem de AKP aç›s›ndan bir gerçe¤i dile getiriyor.

Ali Gevgilili(1987) 12 Mart 1971 Türkiye’de rejimin aslî niteli¤isonras›nda sistemin bürokrasi sisnin pretoryen bir cumhuriyettir. teminden sermaye sistemine geçÖzellefltirmeci, piyasa Ancak pretoryen cumhuriyet ti¤ini belirtir. 24 Ocak kararlar› ve kavram›, askeri cumhuriyet antercihli, iradeci gibi ne12 Eylülde üretim sisteminden filam›ndan çok, “asker etkisinde nans sistemine geçilmifl ve neolioliberal sembollerle Kes›n›rl› bir ço¤ulcu siyasal sistem” beralizmin, IMF’nin boyunduru¤u olarak anlamak gerekir (‹nmalizm’in devletçi, ulukabul edilmifltir. Ancak Kemalist sel,2007). Pretoryanizm, bir toppretoryen sistem niteli¤ini kaybetsalc› ve modernist idelumda siyasal kat›l›m ve siyasal memifl, tersine neoliberal piyasa hareketlilik düzeyleri, siyasal olojisinin sembolleri ile uzlaflma yolunu denemifltir. Bu kurumlaflma düzeylerini belirgin son dönemde iktidar› tehdit eden 1990’larda iç içe geçmiflbir biçimde aflt›¤› zaman ortaya faktör olarak siyasal ‹slam’›n yükç›kar. Geliflmifl toplumlar, uztir. Kemalist kesim kenselmesi ve 12 Eylülde sola karfl› manlaflm›fl toplumsal gruplar panzehir olarak düflünülen silah›n di iktidar›n›n devaml›l›¤› arac›l›¤›yla kendilerini ifade bumerang gibi gelip kendilerini ederken, pretoryen devlet ya da için Siyasal ‹slam’a karfl› vurmaya bafllamas› her ne kadar toplumlarda, toplumu politize 28 fiubat ile birlikte afl›lmaya çal›devlet otoritesinin d›fl›neden fley ise siyasal kurumlar›n fl›lm›flsa da bugün Ergenekon geryoklu¤udur. Pretoryen dönemleçe¤i ile bir kez daha su yüzüne da piyasa güdümlü neorini içeren darbe zamanlar›nda ç›km›flt›r. hiçbir siyasal kurum veya politik liberal sembollerden s›k yap› meflru olarak görülmez. ÖrErgenekon’un NATO üyesi ülkes›k yararlanm›flt›r. ne¤in 12 Eylül sonras›nda toplulerde ülkenin iflgali tehlikesine mu depolitize eden ordunun karfl› oluflturulmufl ve gayrinizakendisi belli bir süre sonra afl›r› flemî harp için yetifltirilmifl baz› Avrupa kilde siyasallaflacakt›r (Parlar, 2005:31-34). ülkelerinde Gladio tipi örgütlenmenin Türkiye versiyonu oldu¤u yolundaki savlar› tarih çürütmektedir. Ordunun siyasallaflmas›n›n arkas›nda kendisine bir Ermeni Tehciri, Mustafa Suphi’nin öldürülmesi olay›, meflruluk kayna¤› olarak gördü¤ü “devletin sahipliAtatürk döneminde ‹stiklal Mahkemelerinde yarg›la¤i”dir. Kemalist ideoloji çerçevesinde pretoryen bir nanlar, 6-7 Eylül Olaylar› vb NATO gerçekli¤inin d›tarza sahiplenmeyi sa¤layan bu güç sadece askeri büfl›nda tamamen iç dinamiklerle geliflen faflizan uygurokrasi ile s›n›rl› de¤ildir. Bu sahiplik ayn› zamanda lamalard›. Devletin kirli çamafl›rlar›n› temizledi¤i yobir d›fllamay› ile de iç içedir. “Sahip olmaktan do¤an lundaki düflünceler de sakatt›r zira yukar›da s›rlad›kullan›m haklar›, gerçek ortak mülkiyette birey ve ¤›m›z temel nitelikler göz önüne al›nd›¤›nda Ergenezümrelere terk edilemez. Bu nedenle, egemenli¤in kakon gibi d›flar›ya taflan yap›lar bizatihi devletin de y›ts›z flarts›z millette oldu¤u bir rejimde, kimse “bu rekarakteridir. jimin sahibi vard›r”, “devlet sahipsiz de¤ildir”, “devle-


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

Devlet güdümlü modernleflmeden piyasa güdümlü modernleflmeye: Post‹slam›n Post-Kemalizmle savafl› Kemalist devlet sahipli¤i ve modernleflmesi tepeden afla¤›ya do¤ru hareket etme çabas›na sahipti. ‹slami hareket (kendi içinde homojen olmasa bile) ise afla¤›dan yukar›ya, mikrodan makroya do¤ru bir seyir izlemifltir. Asl›nda iki ak›m da karfl›l›kl› birbirlerini diyalektik olarak yeniden üretmifllerdir. Zira her ikisinin kendisini tan›mlamas› di¤erine göre olmufltur hala da öyle olmaya devam etmektedir. Osmanl› döneminde bafllayan yukar›dan afla¤›ya devlet eliyle modernleflme çabalar›nda, fierif Mardin’in de iflaret etti¤i gibi Osmanl› eliti bu tip modernleflmeci uygulamalar›n› (askeri ve e¤itim alan›nda) Bat›l› olmak için de¤il, devlet gücünün muhafaza edilmesi için benimsemifltir (Özyürek,2008:24). Kemalist devlet gelene¤inin de bir özelli¤i olan bu olgu, devletin sahibi olmaya aday ve pretoryen gerçeklik düzemlinde kendini yeterli hisseden AKP ve arkas›ndaki Siyasal ‹slam gerçekli¤i karfl›s›nda yeni bir renk ve görünüm kazanmaya bafllam›flt›r. Uluslararas› sistem, küreselleflme ve emperyalist hegemonyan›n izin verdi¤i ölçüde uzlaflmac› ve iflbirlikçi davranan bu hareketin siyasal temlisi olan AKP, kendi varl›¤›n› bu koflullardan çok uzun soruluklu geçmifl çal›flmalara borçludur.

“Abdullah Gül, daha RP y›llar›ndan itibaren Türkiye'deki temel çeliflkiyi tarif ederken iki ‹ngilizce kavrama baflvururdu: "establish-ment" (kurulu düzen ve "grassroot" (kitleler). Gül'e göre kendileri Türkiye'nin tek "grassroot", yani kökleri toplumda olan hareketiydi. Toplumda kök salm›fl bu hareketin tart›flmas›z lideri, belediye baflkanl›¤› elinden al›nan, hapis yatan ve siyaset yapmas› yasaklanan Tayyip Erdo¤an'd›. Kimilerine göre o "beyaz Türklere" karfl› "zenci Türklerin bekledi¤i liderdi.” (Ruflen Çak›r, 3 May›s 2003 Vatan Gazetesi). AKP’yi do¤uran etmenler Ruflen Çak›r’›n ifade ettiklerinin arkas›ndaki gerçeklikti. Milli Görüfl’ün ma-

Türkiye’de rejimin aslî niteli¤inin pretoryen bir cumhuriyettir. An cak pretoryen cumhu riyet kavram›, askeri cumhuriyet anlam›n dan çok, “asker etki sinde s›n›rl› bir ço¤ul cu siyasal sistem” olarak anlamak gerekir

43


aktif parti üyelerinin kat›l›m› ve bu bireyleri bu tür faaliyetlere kat›lmaya, hatta aktif üye olmaya yönelten faktörlerin vard›r. “zenci Müslümanl›k” en önemli faktörlerden biridir. Ya da biriydi demek daha do¤ru olacakt›r. Siyasal ‹slam’›n yükselifli kimlik siyaseti çerçevesinde, parti örgütlerinde çal›flanlar ve onlar› aktif üyeli¤e yönelten faktörler göz önünde bulundurularak incelenmelidir (Delibafl,2008).

ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

Devletin sahiplerinden Baflbu¤ bile cemaatlerin art›k alternatif sosyal güvenlik sistemi kurduklar›n› itiraf etme noktas›na gelmifltir. Bu tespit do¤rudur. Hayatta hiç kimsesi kalmayan herhangi bir yurttafl›n ki vergisini veriyorsa normal flartlarda devletin sahip ç›kmas› gerekir. Sosyal devletin gereklili¤i budur. Ancak ne yaz›k ki di¤er özellikler gibi sosyal devlet de sadece anayasada yaz›l› oldu¤u hali ile kalmaktad›r. Bugünkü sosyal güvenlik sisteminin hali ortadad›r. Bu durumda güvenlik de¤il devlete karfl› güvensizlik noktas›na ulafl›lm›flt›r. Kald› ki toplum güvense bile zaten devlet endi toplumuna güvenmemektedir.

Kemalistlerin neoliberal elefltirileri sadece teorik düzeyde kalmakta, “ulusall›k” sadece devlet ideolojisinin tek partili dönemdeki zihniyet örüntüsü ile ayakta kalmas›n› sa¤lama gayreti olarak karfl›m›zda durmaktad›r halle mahalle örgütlenmesi, en küçük birime kadar sorumluluk vermesi, hiyerarfli oluflturmas› ve en önemlisi de 1970’lerde kalan solun devrim idealinin toplumsal tabanda karfl›l›¤›n› milli görüfl idealine b›rakmas› bu hareketi bugüne tafl›yan en önemli unsurlard›r. Bir di¤er nokta ise fierif Mardin’in belirtti¤i “iyi, güzel ve do¤ru” hakk›nda toplumda tatminkâr cevap bulabilmesindir. Zira mahallenin en küçük örgütlenmesinde ile yer alan bu siyasal ‹slam’›n aktörleri dü¤ünlerde, cenazelerde ve çeflitli ev ziyaretlerinde yüz yüze iliflkiler kurarak devletin yapamad›¤›-

44

n› yapm›fllard›r/yapmaktad›rlar. Refah Partisinden AKP’ye parti üyelerinin, özellikle

En küçük örgütlenmeden en büyük örgütlenmeye, AKP’den Fethullah Cemaatine kadar pek çok siyasal ‹slam’›n temsili “iyi, güzel ve do¤ruyu” kendi anlay›fllar› çerçevesinde toplum nezdinde gerçeklefltirebilmifllerdir. Yüz yüze kurulan iletiflim, özellikle mahallelerde kad›nlar›n sosyalleflmesine yönelik çal›flmalar›, dinsel ritüellerin ve sohbetlerin yaratt›¤› “biz”lik duygusu, ideal bir dünya yaratma özlemini tafl›yan olumlu gelecek beklentisi, dayan›flma ve yard›mlaflman›n sa¤lad›¤› alternatif sosyal devlet olma gerçekli¤i gibi pek çok faktör “imam”›n “ö¤retmen” karfl›s›ndaki baflar›s›na katk› sunmufltur/sunmaktad›r. Siyasal ‹slam’›n, en az›ndan Erbakan önderli¤indeki Milli Görüfl’ün bir zamanlar anti-emperyalist olan taraf›ndan farkl› olarak, yine bu hareketin bir türevi olan AKP’nin Milli Görüflün ç›k›fl noktas›n›n tersine, çeflitli emperyalistler iflbirli¤i yap›p Il›ml› ‹slam projesinin Türkiye temsilcili¤ine soyunmas›, Post-‹slam’›n da öncülü¤ünü yapmas›n› sa¤lam›flt›r. Siyasal ‹slam’›n yükselifline dair analizleri önceki say›larda dile getirdi¤imizden flimdilik yüzeysel olarak de¤inip geçiyoruz. Post-‹slam, kalk›nmac›l›¤› piyasa güdümündeki modernleflmeyle gerçeklefltirmeye çal›flarak devletin de sahibi olmak istemektedir. Yerel kal›nma dinamikleri-


Gündelik hayatta Kemalistlerin nas›l bir siyasal davran›fl ve alg›lay›fl gösterdiklerine iliflkin Esra Özyürek’in (2008) yapt›¤› çal›flma ilginç tespitler tafl›maktad›r. Derinlemesine görüflmeler yapt›¤› erken cumhuriyet döneminde do¤an ya da çocukluk geçiren kifliler, Atatürk dönemine iliflkin nostaljik bir bak›fl ortaya koymufllard›r. Kendi kiflisel hayatlar›n› cumhuriyetin kamusal tarihi ile ödefl gören “cumhuriyetin bireyleri” özlemle bakt›klar› Atatürk dönemimin itaatkâr ama modernlefltirici dönemini cennet olarak betimlemifllerdir. Bu özlem ‹slamc› kesimin Hz. Muhammed

mas›, Atatürk imgesinin metalaflarak neoliberal ortamla uzlaflmas›n› sa¤lam›fl ve devlet yeniden yarat›lm›flt›r. Neoliberal söylemi Kemalist kesim kendi amaçlar› için gerekti¤inde kullanm›flt›r ve kullanmaktad›r da. Nostalji flimdiyle iliflki kurup onu dönüfltürmenin güçlü ve çok yönlü yollar›ndan biridir. Kemalistlerin kamusal tarihe sahip ç›kma ve kamusal alan› tekellerine alma giriflimleri bize nostaljinin geçmiflle kiflisel bir münasebetten ibaret olmad›¤›n› da gösteriyor (Özyürek,2008: 228). Geçmiflin ütopyas› olarak Kemalistlerin ortaya koydu¤u bu tarz bir çeliflkiyi de gündeme getirmektedir: Osmanl›y› bir zaman utan›lmas› gerekip reddetmek, buna karfl›l›k geçmiflin ütopyas› ile alternatif olmay› sunmak Siyasal ‹slam’›n Osmanl›y›

fiubat-Mart 2009-45

ÖZGÜR DÜfiÜN

nin ideolojik önderli¤ini yürütmeleri bunun bir göstergesidir. Post-Kemalizm ise neoliberalizmle uzlaflma yoluna giderek hâkimiyetinin devam›n› sa¤lama çabas›ndad›r.

En küçük örgütlenmeden en büyük örgütlenmeye, AKP’den Fethullah Cemaatine kadar pek çok siyasal ‹slam’›n temsili “iyi, güzel ve do¤ruyu” kendi anlay›fllar› çerçevesinde toplum nezdinde gerçeklefltirebilmifllerdir. Yüz yüze kurulan iletiflim, özellikle mahallelerde kad›nlar›n sosyalleflmesine yönelik çal›flmalar›, dinsel ritüellerin ve sohbetlerin yaratt›¤› “biz”lik duygusu, ideal bir dünya yaratma özlemini tafl›yan olumlu gelecek beklentisi, dayan›flma ve yard›mlaflman›n sa¤lad›¤› alternatif sosyal devlet olma gerçekli¤i gibi pek çok faktör “imam”›n “ö¤retmen” karfl›s›ndaki baflar›s›na katk› sunmufltur/sunmaktad›r. dönemine duydu¤u özlemle ayn›d›r. Kemalist kesim 1990lar›n sonras›nda artan kimlik siyaseti koflullar›nda eskiye ait Kemalist modernleflmeci sembollerin tüketilmesi üzerinden yeni bir kimlik ve meflruiyet zemini aram›flt›r. Atatürk’ün minyatürlefltirilmesi ve metalaflt›r›larak serbest piyasan›n bireyci tüketimine sunmas›, devletin rolünü topluma devretmeye bafllamas› gibi faktörler Kemalizm’in yeniden üretilmesini sa¤l›yordu. Post-Kemalizm’in en iyi ifade “Mustafa” filminin temsil etti¤i ve beraberinde getirdi¤i tart›flmalar ile kendi yaflam tarzlar›d›r. Devletsizlefltirme devlet sembollerinin özelleflmesi, devletin s›n›rlar› d›fl›na bireylerde kabul edilebilir ve nostaljik arzu nesnesi boyutuna ulafl-

veya Hz. Muhammed dönemini ütopya göstermesinden farks›z de¤ildir. Özellefltirmeci, piyasa tercihli, iradeci gibi neoliberal sembollerle Kemalizm’in devletçi, ulusalc› ve modernist ideolojisinin sembolleri 1990’larda iç içe geçmifltir. Kemalist kesim kendi iktidar›n›n devaml›l›¤› için Siyasal ‹slam’a karfl› devlet otoritesinin d›fl›nda piyasa güdümlü neo-liberal sembollerden s›k s›k yararlanm›flt›r.(Özyürek, 2008:11). Sivil toplumculuk da resmi ideolojinin piyasa üzerinden kendini yeniden üretmesine olanak vermifltir/vermektedir. Görünüflte devlete ait olmayan örgütler taraf›ndan 75. y›l gibi kutlamalar ile Cumhuriyet mitingleri gibi biçimsel muhalif hareketler, esas›nda devletin

45


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2008-42

resmi ideolojisini meflrulaflt›ran dayanaklard›r. Yael Navaro-Yashin’e göre (2002) devlet kendi iktidar›n› sivil toplumla devlet aras›ndaki farkl›l›¤› ortaya koyarak sa¤lamaya çal›fl›r. Ona göre, Türkiye’de 1990’larda devlet kendi iktidar›n› kendi geleneksel alanlar› d›fl›nda üretmeye bafllam›flt›r. Devlet sembolleri, devletin d›fl›nda görülen alanlarda kullan›larak serbest piyasan›n arzu nesneleri olmas›n› sa¤layarak ve bireylerin kendi özel tarihlerini resmi ideolojinin tarihi ile özdefl k›lmalar›n› sa¤layarak yeni meflruluk zeminleri oluflturulmak istenmifltir. 28 fiubat sonras›nda yap›lan 75. y›l kutlamalar›, 10.Y›l Marfl› ile her kutlaman›n yap›lmas›, 1933’e yap›lan nostaljik bir gönderme tafl›yordu. Hala süren bu göndermenin alt metninde tek partili dönemin mutlak otoritesinin neoliberal söylemlerle uzlaflt›rma istencini tafl›d›¤›n› söylemek yersiz olmayacakt›r. Bu bak›mdan Kemalistlerin neoliberal elefltirileri sadece teorik düzeyde kalmakta, “ulusall›k” sadece devlet ideolojisinin tek partili dönemdeki zihniyet örüntüsü ile ayakta kalmas›n› sa¤lama gayreti olarak karfl›m›zda durmaktad›r. Sözgelimi darbe günlüklerinde baz› generallerin ABD’nin deste¤ini almadan darbe yapamayacaklar›, bugün ABD’nin de AKP’nin yan›nda oldu¤u görüflleri, Kemalizm’in kendi mutlak iktidar› için bir uluslararas› güç ile iflbirli¤i yaparken fazla ay›r›ma gitmeyece¤ini de göstermifltir. Post-Kemalizm’in milli bask›y› elinden kaybedip cumhuriyet mitinglerinde, Atatürk’ün yeniden çeflitli flekillerde keflfediliyormufl izlenimi vererek (roman, an›, film) kendini yeniden üretmeye çal›flmas› karfl›s›nda kendini Türkiye’nin en büyük sivil toplum hareketi olarak lanse etmeye çal›flan Fethullah Gülen cemaatini bulabiliyoruz. Kemalizm devlet d›fl›na taflt›kça ve ‹slamc›l›k da devlete uzand›kça klik çat›flmalar›n›n devam edece¤i görülmektedir. Sonuç

46

Siyasal ‹slam geçmiflin toplumda tek birlefltirici unsurun din oldu¤unu iddia ederken, Kemalistler ise Bat›l› yaflam tarz› ve laiklik oldu¤unu iddia ederek 100 y›la varan(‹ttihat ve Terakki dönemi de kat›l›rsa) klik çat›flmas›n› sürdürmektedirler. Tarihsel, kültürel, toplumsal gerçeklik birlefltirici unsurun ne din, ne laiklik ne de baflka bir egemen söylem oldu¤unu göstermifltir. Hangi toplumsal yap› olursa olsun birlefltirici tek yegâne güç “toplumsal emek”tir. Eme¤in örgütlenifli, üretim iliflkilerinin niteli¤i bir arada yaflaman›n mayas›d›r. Din birlefltirici oldu¤u kadar ayr›flt›r›c›d›r da. Bat› tarz› “modern” yaflam tarz›n›n geldi¤i seviye zaten

ortadad›r. ‹nsanl›k tarihinin arkeolojik kaz›s› nesnel olarak yap›ld›¤›nda emek tek birlefltirici güç olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Dolay›s›yla emek eksenli bir seçene¤in her zamankinden daha elzem oldu¤u da bir gerçektir. Siyasal ‹slam’›n örgütlenme tarz› sol için son derece ö¤reticidir. Kemalizm’in bürokratik ve elit bak›fl aç›s› da son derece önemlidir. Zira Sovyetler Birli¤i’nin y›k›l›fl›nda bu ikincisinin benzer flekilde uygulan›fl›n›n a¤›rl›¤› vard›r. Devrimci olabilmek her aç›dan alternatif olmay› gerektirir. fierif Mardin’in belirtti¤i “iyi, güzel ve do¤ru” hakk›nda söyleyecek sözü ve hayata geçirecek düflüncesi olan ancak gelecekte alternatif olabilir. Teorik ile prati¤in, toplumsal gerçekli¤i ve alg›lay›fl› do¤ru kavrayan bir noktada ete kemi¤e bürünmesi ile bu mümkündür.

KAYNAKLAR AVCIO⁄LU, Do¤an (1978) Türkiye’nin Düzeni, Ankara: Bilgi Yay›nevi DEL‹BAfi, Kayhan (2008) “Dini Kimlik ve Kat›l›mc› Birey: Kimlik Siyaseti ve Türkiye’de Siyasal ‹slam’›n Yükselifli”, Amme ‹daresi Dergisi, Cilt 41 Say› 2 s. 131-159. ECEV‹T, Bülent (1970) Atatürk ve Devrimcilik, ‹stanbul: Tekin Yay›nevi GEVG‹L‹L‹, Ali (1987) Yükselifl ve Düflüfl, 2. bas›m, ‹stanbul: Ba¤lam ‹NSEL, Ahmet (2007) “Devletin Sahipleri”, Radikal ‹ki, 14.5.2007 NAVARO-YAHIN, Yael (2002) Face of the State: Secularism and Public Life in Turkey, Princeton University Pres, Princeton NJ ÖZYÜREK, Esra (2008) Modernlik Nostaljisi- Kemalizm, Laiklik ve Gündelik Hayatta Siyaset (çev: Ferit Burak Aydar), ‹stanbul: Bo¤aziçi Üniversitesi PARLA, Taha (2008) Türkiye’de Siyasal Kültürün Resmi Kaynaklar›, Cilt 3: Kemalist Tek-Parti ‹deolojisi ve CHP’nin Alt› Ok’u, 3. Bask›, ‹stanbul: Deniz Yay›nlar› PARLAR, Suat (2005) Silahl› Bürokrasi’nin Ekonomi-Politi¤i, 2.Bask›, ‹stanbul: Kuramsal Kitapl›k TRIMBERGER, Ellen Kay (2003) Tepeden ‹nmeci Devrimler- Japonya, Türkiye, M›s›r, Peru (çev: Fatih Uslu), ‹stanbul: Gelenek Yay›nc›l›k


ÇEV‹R‹

“Post-Marksizm”in Marksist bir Eleştirisi

ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

James PETRAS

S›n›f mücadelesinden soyutlanm›fl, kimlik mücadeleleri ve sivil toplum anlay›fl› ülkemizde ve dünyada özellikle son y›llarda gittikçe artm›flt›r. Bu anlay›fl›n tafl›y›c›l›¤›n› trajik bir biçimde eski Marksistler yapmaktad›r. Kendilerini “ça¤dafl sol” anlay›fl›n›n bir temsilcisi olarak lanse eden bu kifliler Marksizmi eski köhnemifl bir anlay›fl olarak göstermektedirler. ‹flte kendi adland›rmalar›yla ifade edersek; Post Marksist ve (neo)liberal “ayd›nlar›n” ipli¤ini pazara ç›kartan Petras’›n yaz›s›n› bu yüzden önemsiyoruz. Özgür Düflün kolektifi olarak çevirisini yapt›¤›m›z Marksist sosyolog James Petras’›n yaz›s›n› okurlar›m›zla paylafl›yoruz. -Özgür Düflün Kolektifi-

Girifl ‹flçi s›n›f› hareketinin zay›flamas› ve neoliberalizmin zaferi ile “post-marksizm” ayd›nlar aras›nda oldukça ra¤bet gören bir durufl haline gelmifltir. Reformist solun [Latin Amerika’da] bofl b›rakt›¤› meydan› büyük ölçüde kapitalist politikac›lar ve ideologlar, teknokratlar, ve köktenci kiliseler (Pentelcostallar ve Vatikan) doldurmufltur. Geçmiflte ise bu meydan› sosyalistler, popülist milliyetçiler ve “kurtulufl teolojisi”ni benimsemifl din adamlar› dolduruyordu. Yak›n zamana kadar siyasi rejimlerde ve halk kitleleri aras›nda oldukça etkili olan ortan›n solu eski gücünü muhafaza edememifltir. Radikal solun bofl b›rak-

t›¤› alan dendi¤inde sözü geçen “alan” siyasi ayd›nlar, sendikalar›n politize olmufl kesimleri, kentsel ve k›rsal toplumsal hareketlerdir. Ve iflte Marksizm ile “Post-marksizm” aras›ndaki çeliflki bugün en yo¤un biçimi ile bu gruplar›n saflar›nda yaflanmaktad›r. Neoliberalizmi benimsemifl olan temel finansal kurumlarca ve devlet ayg›tlar›nca beslenen ve pek çok durumda da finansal destek sa¤lanan, ideolojisi, ba¤lant›lar› ve prati¤i Marksist teori ve pratik ile do¤rudan çeliflmekte olan pek çok “toplumsal” örgütlenme ortaya ç›km›flt›r. Ço¤u durumda, kendilerini “devlet d›fl›” veya “ba¤›ms›z araflt›rma merkezleri” olarak tan›mlayan bu örgütlenmeler finansal patron-

47


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

lar›n›n neoliberal programlar› ile kolayl›kla ba¤daflan ve hatta onlar› tamamlayan ideolojileri ve eylemleri desteklemekte ve yaymaktad›rlar. Bu yaz› söz konusu kurulufllar›n ideolojisini elefltirecek, ard›ndan da bu kurulufllar›n faaliyetlerini anlatarak bu faaliyetleri s›n›f hareketi ve s›n›fsal bak›fl aç›s› ile karfl›laflt›racakt›r. Bu bölümü, yaz›n›n “post-marksizm”in kökenini, evrimini ve gelece¤ini, Marksizm’in gerilemesi ve muhtemel geri dönüflü ile birlikte ele alan bölümü izleyecektir. Post-Marksizmin Unsurlar› Post-marksizmin ayd›nlar aras›ndaki destekçileri ço¤unlukla Marksizmi “elefltirerek”, kendilerine alternatif bir teori veya en az›ndan mant›kl› bir analiz metodu yaratabilmek için Marksizmin sundu¤u temel önermelere karfl›savlar üreterek Marksist teori ve pratikten kopmufl “eski Marksistler”dir. Bu postMarksistlerin sunduklar›n› on temel sav› ise afla¤› yukar› flöyle özetlememiz mümkündür:

48

1. Sosyalizm bir hatayd› ve toplumlar› analiz etmeye ve de¤ifltirmeye çal›flan bütün “genel teoriler” bu süreci tekrar etmeye mahkûmdurlar. ‹deolojiler hatal›d›r (post-Marksizm hariç!) çünkü tek bir cinsiyete veya ›rka dayal› kültür sistemlerinin egemen oldu¤u bir düflünsel dünyay› yans›t›rlar. 2. Marksizmin toplumsal s›n›flara yapt›¤› vurgu “indirgemecidir” çünkü s›n›flar çözülme aflamas›na girmifllerdir; siyasi ayr›flmalar› var eden temeller kültüreldir ve çeflitli kimliklere ba¤l›d›rlar (›rk, cinsiyet, etnik köken, cinsel tercihler vs.). 3. Devlet demokrasi ve özgürlü¤ün düflman›, toplumsal adaletin da¤›t›m›nda yetersiz ve yozlaflm›fl bir arac›d›r. Onun yerine “sivil toplum” demokrasi ve toplumsal geliflmenin öncüsüdür. 4. Merkezi planlama üreticiler aras›ndaki meta al›m-sat›m›na ket vuran bürokrasinin bir sebebi ve bir sonucudur. S›n›rl› bir denetlemeye tâbi tutulan piyasalar ve piyasa temeline dayanan bir al›m sat›m daha büyük miktarda tüketimi ve daha etkili da¤›t›m› sa¤lar. 5. Geleneksel solun iktidar mücadelesi, bu mücadelenin içinde yer alanlar› yozlaflt›r›r ve sivil toplum üzerinde tahakküm oluflturan otoriter rejimlere yol açar. De¤iflimin ulusal ve uluslararas› otoritelere dilekçe vermek veya bu otoritelere bask› uygulaman›n haricinde yegâne demokratik yöntemi yerel mevzulara yerel örgütlerce, yerel mücadeleler arac›l›¤› ile

getirilen çözümlerdir. 6. Devrimler imkâns›zd›rlar ya da her zaman kötü bir flekilde sonlan›rlar: Toplumsal de¤iflim otoriter tepkimeleri tetikler. Bunlar›n alternatifi demokratik evrimi ve seçim süreçlerini desteklemek ve kuvvetlendirmektir. 7. S›n›f dayan›flmas› eskinin koflullar›n› yans›tan ve geçmiflte kalm›fl ideolojilere has bir olgudur. Toplumsal s›n›flar art›k yoktur. Belirli kimliklerin, 'hayatta kalabilmek için', d›flar›dan destek alarak karfl›l›kl› yard›mlaflma faaliyetlerinde bulundu¤u bölünmüfl çevreler mevcuttur. Dayan›flma s›n›flar üzeri bir fenomendir, insanc›l bir davran›fl biçimidir. 8. S›n›f mücadelesi ve savafl›m› somut kazan›mlara yol açmaz; yenilgileri tetikler ve sorunlar› çözmede baflar›s›zd›r. Devletlerle ve uluslararas› kurulufllarla belirli konularda yap›lan iflbirli¤i ise üretimi artt›r›r ve geliflmeyi h›zland›r›r. 9. Anti-emperyalizm de art›k miad›n› doldurmufltur. Günümüzün küreselleflmifl ekonomisinde ekonomik güç odaklar›na karfl› ç›kman›n bir yolu yoktur. Dünya ekonomisini teflkil eden unsurlar gittikçe birbirlerine ba¤›ml› hale gelmektedirler ve bu yüzden sermayenin, teknolojinin ve bilginin “zengin” ülkelerden “yoksul” ülkelere geçiflinde daha fazla uluslararas› iflbirli¤ine gereksinim vard›r. 10. Kitle örgütlerinin önderleri sadece yoksullar› örgütlemeye ve onlar›n yaflam flartlar›n› paylaflmaya yönelmemelidirler. ‹çsel örgütlenmelerin d›flar›dan gelen finansal yard›m›n üzerine temellendirilmesi gerekir. Yerel gruplar›n örgütlenebilmesi için profesyonellerin programlar haz›rlamas› ve d›flar›dan gelen yard›m› güvence alt›na almas› flartt›r. D›flsal yard›m olmadan yerel gruplar ve profesyonel kariyerler çöker. Post-Marksist ‹deolojinin Elefltirisi Böylece post-Marksistlerin bir analizleri, elefltiri metodlar›, ve geliflim stratejileri vard›r; yani tam da Marksizm’i tart›fl›rken lanetledikleri “genel ideolojinin” varl›¤› için gerekli olan fleyler burada mevcuttur. Dahas› bu, kapitalizmin krizlerini (uzun süreli dura¤anl›¤› ve dönemsel finansal pani¤i) ve üzerine yo¤unlaflmay› pek sevdi¤i yerel toplumsal sorunlar› etkileyen, ulusal ve uluslararas› çaptaki toplumsal çeliflkileri (toplumsal eflitsizli¤i ve toplumsal kutuplaflmay›) göz ard› eden bir ideolojidir. Örne¤in, neoliberalizmin (Post-Marksistleri var eden sosyo-politik ve ekonomik ça¤›n) kökeninde de s›n›f savafl›m› yat-


Askeri baflar›s›zl›klar, ekonomik yenilgiler ile bir de¤ildirler ve sosyalist deneyimin etkisini ölçmek için birer standart olamazlar. Dahas›, nispeten istikrarl› dönemlerde var olmufl olan sosyalist yönetimlerde ve halk cumhuriyetlerindeki pek çok toplumsal göstergeye göre, sosyalist yönetimin veya halk cumhuriyetinin kendisinden sonra gelen rejime k›yasla daha baflar›l› oldu¤unu gözlemlemek mümkündür. Örne¤in Pinochet dönemindekine k›yasla Allende döneminde sa¤l›k, e¤itim, demokratik sürece kat›l›m ve eflit geliflim daha ileridir. Ayn› alanlarda Nikaragua’daki Sandinista’lar›n da Chamorro rejimini geride b›rakt›¤›n› görmemiz mümkündür. Yine benzer flekilde Arbenz hükümetinin getirdi¤i toprak reformunun ve bu rejimin insan haklar›na yaklafl›m›n›n, topra¤›

fiubat-Mart 2009-45

ÖZGÜR DÜfiÜN

maktad›r. fiöyle ki, devlet ve imparatorluk ile bir ittifak oluflturan sermayenin belirli kesimleri, halk kitlelerini yenerek bu düzeni dayatm›fllard›r. S›n›fsal olmayan bir bak›fl aç›s› Post-Marksistler’in de içinde bulunduklar› ve faaliyetlerini sürdürdükleri dünya düzeninin kökenini aç›klamakta yetersiz kalacakt›r. Ayr›ca, ayn› sorun Post-Marksistler’in ortaya ç›k›fl›n› da tart›flmaya çal›flt›¤›m›zda ortaya ç›kacakt›r. Kendi biyografileri de ulusal ve uluslararas› boyutta, ekonomik ve kültürel alanda ans›z›n gerçekleflen ve Marksizm’in çal›flma alan›n› ve kaynaklar›n› zay›flat›rken Post-Marksizminkiler’i kuvvetlendiren güç de¤iflikli¤ini yans›tmaktad›r. Post-Marksizmin sosyolojik kökeni do¤rudan do¤ruya siyasi gücün iflçi s›n›f›ndan ihracatç› sermayeye geçmesine ba¤l›d›r. fiimdi post-Marksist ideolojinin bilgi sosyolojisine dayanarak yapt›¤›m›z elefltirisini ve “genel teori”lere iliflkin tutars›zl›¤›n› bir yana b›rakarak onun sundu¤u belli bafll› önermeleri ele alal›m. “Sosyalizmin baflar›s›zl›¤›” ve “ideolojilerin sonu” sav›ndan bafllayal›m. “Sosyalizmin baflar›s›zl›¤›” dendi¤inde tam olarak ne kastediliyor? Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birli¤i’nin ve Do¤u Blok’unun çöküflü mü? ‹lkin, bunun sosyalizmin sadece bir tasar›m biçimi oldu¤unu belirtmeliyiz. Ayr›ca burada baflar›s›z olan›n ne oldu¤u da pek aç›k de¤ildir: Siyasi düzen mi yoksa sosyo-ekonomik düzen mi? Rusya, Polonya, Macaristan ve ço¤u eski Sovyet devletinde yak›n zamanlarda gerçekleflmifl olan seçimlerin sonuçlar› bizlere seçmenlerin büyük ço¤unlu¤unun geçmiflte var olan ekonomik düzeni ve sosyal devlet anlay›fl›n› flimdikine tercih etti¤ini göstermifltir. fiayet eski komünist ülkelerdeki genel kan› “baflar›s›zl›¤›n” bir göstergesi ise, o vakit söz konusu “baflar›s›zl›¤›n” sonuçlar› pek de kesin de¤ildir. Hem sonra e¤er post-Marksistler “sosyalizmin baflar›s›zl›¤›” derken solun güç bak›m›ndan zay›flamas›n› kastediyorlarsa, sosyalist prati¤in içsel yetersizliklerinden kaynaklanan bir “baflar›s›zl›¤›n” d›fl güçlerce yol aç›lan siyasi ve askeri yenilgiler ile ayn› kefeye konamayaca¤›na vurgu yapmam›z gerekmektedir. Mesela Hiç kimse Hitler’in Bat› Avrupa demokrasilerini alafla¤› ediflinin “demokrasinin baflar›s›zl›¤›” oldu¤unu söylemeye cesaret edemez. fiili, Arjantin, Bolivya, Uruguay, Guatemala, Nikaragua, El Salvador, Angola, Mozambik, Afganistan ve Dominik Cumhuriyeti’nde iktidara gelen terörist kapitalist rejimler ve/veya Amerikan müdahaleleri, devrimci solun “geriye düflüfl”ünde büyük rol oynam›fllard›r.

Bel rl b r grup tarafından doğrudan uygulanan baskıya karşı b r b l nç olarak gel şen k ml k pol t kası makul görüleb l r. Fakat eğer bu, karşı karşıya kalınan baskıya sebep olan unsurları b r an evvel aşarak o baskıyı var eden toplumsal düzene karşı çıkamazsa d ğer ez len toplumsal gruplardan kend s n soyutlayan ve ç nden çıkılamayan b r “k ml k (ırk veya c ns yet) hap shanes ne” dönüşür. Bu unsurları aşmak ç n de genel ve özel eş ts zl kler n koşullarını bel rleyen toplumsal güç yapısının daha gen ş ve sınıfsal b r anal z ne gereks n m duyulmaktadır.

az say›da elde toplay›p 150.000 insan› katleden Amerikan kukla rejiminin uygulad›¤› siyasete k›yasla çok daha olumlu oldu¤unu görmek mümkündür. Bugün her ne kadar neoliberallerin hüküm sürdü¤ü ve Marksistlerin zay›f oldu¤u gerçek ise de, Latin Amerika’da Marksizm’den veya sosyalizmden etkilenmifl halk hareketlerinin eylemler gerçeklefltirmedi¤i ve neoliberal rejimlere kafa tutmad›¤› bir ülke ad› saymak güçtür. Paraguay, Uruguay ve Bolivya’da baflar› ile yürütülen genel grevler; Meksika’da yerli gerillalar ve kitleselleflmifl köylü hareketleri; Brezilya’da topraks›z emekçilerin hareketleri, hep Marksizmin etkilerini yans›t›rlar. Halk›n hür bir biçimde belirledi¤i ç›karlar›n› temsil etti¤inden, Do¤u Blok’unun d›fl›nda sosyalizm genellikle kitle deste¤i kazanan demokratik bir halk

49


hareketi biçiminde vücut buluyordu. Post-Marksistler Sovyetik Komünizmi Latin Amerika’daki devrimci-demokratik halk hareketleri ile kar›flt›rma hatas›na düflerler. Neoliberalizmin iki karfl›t kavram› iç içe geçiriflini kabul ederek askeri yenilgileri solcular›n siyasi hatalar› ile birbirine kar›flt›r›r, ikisini bir tutarlar. Son olarak da, Sovyetik Komünizm için de dâhil olan, komünizmin de¤iflken ve dinamik do¤as›n› göz ard› ederler. Oysa toplumsal mülkiyetin, sosyal güvenli¤in, toprak reformunun ve halk meclislerine dayal› demokrasinin sosyalistlerce gerçeklefltirilen ve kitlesel destek bulan sentezi yeni sosyal ve siyasi hareketlerin üzerine temellendirilmifltir. Bu ba¤lamda Post-Marksistler’in “ideolojilerin sonu” söylemi sadece kendi ideolojik söylemleri ile de¤il, ayn› zamanda geçmiflte ve günümüzde Marksistler aras›ndaki ideolojik tart›flmalar ile ve Marksistlerin flu anda neoliberalizm ve onun “Post-Marksist” yavrusu ile girmekte olduklar› polemikler ile de çeliflerek tutars›zl›¤a yol açmaktad›r.

dirgemeci” olmak ve s›n›flar›n aras›ndaki cinsiyete ve etnik kökene dayal› sorunlar› görememek ile itham ediyorlar. Daha da ileri giderek bu etnik veya cinsi “farkl›l›klar›n” ça¤dafl siyasetin do¤as›n› teflkil etti¤ini bile söyleyebiliyorlar. Köklerini entelektüel inflac›lardan ikinci bir sald›r› yöntemi ise s›n›flar›n kültürel bir biçimde belirlenen öznel fenomenler oldu¤unu savunmaktad›r. Bu sava göre toplumu bölen “somut s›n›f ç›karlar›” yoktur çünkü “ç›karlar” tamamen özneldirler ve kültürden kültüre de¤ifliklik gösterirler. Ekonomik ve toplumsal alanlardaki muazzam de¤iflikliklerin bir zamanlar var olmufl olan s›n›flar› yok etti¤i düflüncesini savunarak da Marksizmin s›n›fsal analizlerine sald›rmak için kendilerine bir yol daha açm›fl oluyorlar. Kimi post-Marksistlere göre “sanayi sonras›” toplumlarda güç, biliflim sistemlerinde, yeni geliflen teknolojilerde ve onlar› kontrol edenlerdedir. Bu görüfle göre toplum ikiye bölünerek yeni bir toplumsal aflamaya evrilmektedir. Bu aflamaya geçildi¤ini savunanlara göre sanayi proletaryas› yok olarak ya “yeni orta s›n›f›n” saflar›na Sınıflar öznel kararlardan ortaya kat›lacak, ya da marjinal bir grup olan “alt-s›n›çıkmazlar; kap tal st sınıfın kend s ne değer tahs s et- fa” inecektir. Marksistler hiçbir zaman s›n›flar›n içindeki mes ç n bu sınıf tarafından organ ze ed l rler. Bu yüz›rksal, etnik ve cinsi ayr›mlar›n önemini yads›maden sınıfın zamana, mekâna ve algıya bağlı öznel b r m›fllard›r. Fakat Marksistler bu farkl›l›klar› yarakavram olduğu düşünces “sınıf” le “sınıf b l nc ” kav- tan toplumsal düzene ve bu eflitsizliklerin iflyeramlarını b rb rler ne karıştırır. İlk nesnel ken, k n- rinde, mahallede ve aile ortam›nda ortadan kalc s toplumsal ve kültürel etmenlerce bel rlen r. Evet, d›r›lmas›na duyulan ihtiyaca vurgu yapm›fllard›r. sınıf b l nc toplum tarafından yaratılan b r olgudur Ço¤u Marksistin karfl› ç›kt›¤› fley ise cinsi ve ›rkfakat bu onu herhang b r şek lde gerçek-dışı veya sal eflitsizli¤in s›n›fsal çerçevenin d›fl›nda çözülönems z yapmaz. Her ne kadar sınıf b l nc n n toplum- meye çal›fl›lmas› olmufltur. Yani reddedilen düsal b ç m ve fade şekl farklılık göster yor se de dün- flünce, toprak sahibi zengin kad›n›n, asgari ücrete çal›flan ve ço¤unlukla aç kalan yoksul köylü ya çapında, tar h boyunca k m zaman bağımsız b r b kad›n› ile veya neoliberal hükümetin saflar›nda ç mde, k m zamansa başka b l nç türler n n gölges nde yer alan ve Güney Amerika yerlisi kökenden gekalarak (ırksal, c ns , veya ulusal) veya onlar le b r- len bir bürokrat›n topra¤›ndan edilen yerliler ile leşerek (m ll yetç l k ve sınıf b l nc ), devamlı ortaya ortak bir “kimli¤i” paylaflt›¤›d›r. Örne¤in bugün, çıkmış b r olgudur. Bolivya’n›n baflkan yard›mc›s› yerli kökenlidir ve koka bitkisi yetifltiren yerli köylülerin topyekûn tutuklanmas›ndan sorumludur. S›n›flar›n Çözülüflü ve Kimliklerin Belirli bir grup taraf›ndan do¤rudan uygulanan Yükselifli bask›ya karfl› bir bilinç olarak geliflen kimlik politikas› makul görülebilir. Fakat e¤er bu, karfl› karfl›ya kaPost-Marksistler Marksizm’in savundu¤u s›n›fsal l›nan bask›ya sebep olan unsurlar› bir an evvel aflatahlil kavram›na çeflitli yollardan sald›r›yorlar. Me- rak o bask›y› var eden toplumsal düzene karfl› ç›kasela s›n›fsal bir bak›fl aç›s›n›n kültürel kimliklerin mazsa di¤er ezilen toplumsal gruplardan kendisini (etnik köken, cinsiyet) önemini yads›d›¤›n› iddia edi- soyutlayan ve içinden ç›k›lamayan bir “kimlik (›rk yorlar. S›n›fsal tahlillere baflvuranlar› “ekonomik in- veya cinsiyet) hapishanesine” dönüflür. Bu unsurla-

ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

50


de bulundurmas› anlam›na gelir. Yak›n tarihte var olmufl olan devletlerin ve rejimlerin“ço¤ul belirleyicileri” bir yana, günümüzde neoliberal birikim modeli borçlar›n ödenmesi ve döviz elde edilmesi amac› ile bir ihraç sektörünün oluflturulmas› için, uluslararas› bankalara do¤rudan ba¤›ml› olmak durumunda kalan merkezi devlet yönetimlerine dayanmaktad›r. Düzenin dayand›¤› söz konusu devlet modelinin yurttafl ile olan ba¤› ise bask›c› devlet ayg›tlar› ve toplumsal patlamalar›n önünü kesen sivil toplum kurulufllar› arac›l›¤› iledir. Sosyal devletin alafla¤› edilmesi toplumsal yap›n›n kutuplaflmas›n›n daha sert bir biçimde gerçekleflmesine neden olmufltur. Bu, bir tarafta yer alan ve düflük ücretlere çal›flt›r›lan (veya iflsiz olan) sa¤l›k, e¤itim ve sosyal güvenlik sektörlerinin kamu emekçileri ile öbür tarafta yer alan çokuluslu flirketlere dolgun maafllar›yla ba¤l› profesyoneller, sivil toplum örgütleri, ve d›flsal unsurlarca finanse edilen, dünya pazar›na ve siyasi güç odaklar›na ba¤l› olan kurulufllar aras›ndaki bir kutuplaflmad›r. Bugünün koflullar›nda mücadele sadece fabrikalarda mevzilenen s›n›flar›n aras›ndaki bir mücadele de¤ildir. Sokaklarda ve pazarlarda, sosyal devletin tasfiyesi ile güvenceli ifllerini kaybetmifl ve toplumsal yeniden üretimin masraflar› s›rtlar›na yüklenmifl, s›n›fs›zlaflt›r›lm›fl insan toplulu¤u ile devlet aras›nda da bir çeliflkiden söz etmek mümkündür. Üst-tabaka ihracatç›lar ile orta ve ufak çapl› kompradorlar (elektronik mallar›n üreticileri, otel sahipleri ve turizme ba¤l› di¤er unsurlar) taraf›ndan gerçeklefltirilen dünya ekonomisine eklemlenme ifli içsel ekonominin tahrip edilmesi pahas›na gerçeklefltirilmifltir. Yerel sanayi ve ufak çiftlikler de üreticilerin devaml› olarak ülke d›fl›na veya flehirlere gönderilmesi ile tasfiye edilmifllerdir. Lüks tüketim mallar›n›n üst-orta s›n›f için gerçekleflen ithali yoksullar›n “ihraç” edilen eme¤inin getirdi¤i kazanç sayesinde vuku bulmaktad›r. Sömürünün çekirde¤ini iç ekonominin yoksullaflt›r›lmas›, yani köylülerin topraks›z b›rak›larak göçe zorlanmas› oluflturmaktad›r. “‹hraç edilen eme¤in” getirdi¤i gelir ithalat›n finanse edilmesine ve yurtiçi ihrac› ve turizm iflletmelerini desteklemek için gerçeklefltirilen neoliberal altyap› projelerine nakit para olarak aktar›lmaktad›r. Sömürü zinciri de, dolayl› yoldan olsa da, yine de emek-sermaye iliflkisine ba¤›ml›d›r. Neoliberalizmin ça¤›nda “ulusun”, ulusal pazar›n, ulusal üretim ve de¤iflimin yeniden yarat›lmas› için vuku bulan mücadele, t›pk› denetimsiz (resmi

fiubat-Mart 2009-45

ÖZGÜR DÜfiÜN

r› aflmak için de genel ve özel eflitsizliklerin koflullar›n› belirleyen toplumsal güç yap›s›n›n daha genifl ve s›n›fsal bir analizine gereksinim duyulmaktad›r. Kimlik siyasetinin temelcili¤i, oluflan gruplar› soyutlayarak birbirleri ile rekabete iter ve bu yüzden de yoksullar›, emekçileri ve köylüleri var eden ve esir eden siyasal ve ekonomik düzene karfl› ç›kacaklar› boyuta geçemezler. “Kimlik siyaseti” s›n›f siyaseti düzleminin içinde ele al›nmal›d›r ve ancak bu düzlemde s›n›flar› ve di¤er eflitsizlikleri var eden kurum ve iliflkiler de¤ifltirilebilir. S›n›flar öznel kararlardan ortaya ç›kmazlar; kapitalist s›n›f›n kendisine de¤er tahsis etmesi için bu s›n›f taraf›ndan organize edilirler. Bu yüzden s›n›f›n zamana, mekâna ve alg›ya ba¤l› öznel bir kavram oldu¤u düflüncesi “s›n›f” ile “s›n›f bilinci” kavramlar›n› birbirlerine kar›flt›r›r. ‹lki nesnel iken, ikincisi toplumsal ve kültürel etmenlerce belirlenir. Evet, s›n›f bilinci toplum taraf›ndan yarat›lan bir olgudur fakat bu onu herhangi bir flekilde gerçek-d›fl› veya önemsiz yapmaz. Her ne kadar s›n›f bilincinin toplumsal biçimi ve ifade flekli farkl›l›k gösteriyor ise de dünya çap›nda, tarih boyunca kimi zaman ba¤›ms›z bir biçimde, kimi zamansa baflka bilinç türlerinin gölgesinde kalarak (›rksal, cinsi, veya ulusal) veya onlar ile birleflerek (milliyetçilik ve s›n›f bilinci), devaml› ortaya ç›km›fl bir olgudur. S›n›fsal yap›da önemli de¤iflikliklerin oldu¤u su götürmez bir gerçektir fakat bu Post-Marksistler’in iddia etti¤i do¤rultuda de¤ildir. Sömüren ve sömürülen s›n›flar›n do¤alar› ve içinde bulunduklar› flartlar de¤iflirken bile, sözü edilen önemli de¤ifliklikler s›n›fsal farkl›l›klar› ve sömürüyü derinlefltirmifltir. Bugün, geçmiflte oldu¤undan daha fazla ücretli iflçi bulunmaktad›r. Geçmifltekine k›yasla denetimsiz emek pazar›nda ( “gayr›-resmi” veya “kay›t-d›fl›” sektör olarak bilinen sektörlerde) çal›flmakta olan çok daha fazla iflçi vard›r. Belirleyici özelli¤i vahfli sömürü koflullar› olan bir düzenin, kapitalizmi “aflm›fl” bir düzen oldu¤unu iddia etmek mümkün de¤ildir. Aksine 19. yüzy›l›n emek sömürüsü düzenine bir geri dönüfltür bu. Yeni bir tahlile ihtiyaç duyan, halkç› sosyal devletin çöküflünden sonra ortaya ç›kan kapitalizmdir. Bu da, geçmiflte emek ve sermaye aras›nda gidip gelerek karmafl›k bir görevi yerine getirmifl olan partilerin ve devlet ayg›tlar›n›n yerine, do¤rudan egemen kapitalist s›n›f›n yan›nda yer alan devlet ayg›tlar›n›n gelmifl oldu¤u bir düzendir. Neoliberalizm egemen s›n›f›n arac›lar olmaks›z›n devlet iktidar›n› elin-

51


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

olmayan) iflgücünün kuvvetli bir kamusal yat›r›ma, resmi bir ifl gücüne, ve yaflanabilir toplumsal koflullar›n yarat›lmas› için denetleyici bir merkeze duydu¤u ihtiyaç gibi, temel tarihsel bir ihtiyaçt›r. K›saca, s›n›fsal tahlilin, reformizmin gelir da¤›l›m›nda sa¤lad›¤› nispi adaletin yerini, geliri ve gücü tepede yo¤unlaflt›ran neoliberal politikalar›n alm›fl oldu¤u, denetimsiz ve uluslar aras› ba¤lar› olan bir emek piyasas›nda hiçbir flekilde dizginlenemeyen sermaye egemenli¤inin ça¤›na uyarlanmas› gereklidir. Geçmiflte denetime tabi tutulan emek pazar›nda yer alm›fl olan genifl iflçi ve köylü kitlelerinin homojenlefltirilifli ve harekete geçirilifli birleflik devrimci faaliyet için muhteflem bir potansiyel sa¤lamaktad›r. Yani yoksullar›n mücadelesinin örgütlenebilece¤i bir zemini oluflturan ortak bir s›n›f kimli¤i bugünün düzeninde mev-

S v l topluma l şk n tartışmalar büyük ölçüde s v l toplumun kend ç nde var olan ve onu kamplara ayıran çel şk ler göz ardı etmekted r. S v l toplum, daha doğrusu bu s v l toplumun önder kadroları, “s v l toplumun” üzer ndek tahakkümler n muhafaza etmek ç n da ma mal ye ve asker ye le olan bağlarını kuvvetlend rmeye çaba sarf etm şlerd r.

52

cuttur. K›saca, post-Marksistlerin söyledi¤inin aksine, kapitalizmin dönüflümü s›n›fsal tahlili eskiden oldu¤u kadar önemli bir konuma getirmifltir. Teknolojik ilerlemeler de s›n›flar› ortadan kald›rmak bir yana, onlar›n aras›ndaki uçurumu derinlefltirmifltir. Mikroçip sanayisinde ve o çiplerin kullan›ld›¤› sanayi alanlar›nda çal›flan emekçiler iflçi s›n›f›n› ortadan kald›rmam›fllard›r. Sadece faaliyet alan›n›n ve üretim biçiminin sürmekte olan sömürü sürecindeki yerini de¤ifltirmifltir. Yeni s›n›fsal yap› geliflen teknolojiyi daha yo¤un sömürü biçimleri ile birlefltirmektedir. Kimi sektörlerin otomatiklefltirilmesi çal›flma temposunu artt›rmaktad›r; idari personelin say›s›n› azaltan güvenlik kameralar› iflçilere soluk alacak alan tan›mamaktad›r. ‹flçilerin iflçilere bask› uygulad›¤› ve dolayl› yoldan kendi sömürülerini ücret art›fl› olmaks›z›n yo¤unlaflt›rd›klar› “ifl kalite gruplar›” oluflmaktad›r. “Teknolojik devrim”in niteli¤i, neoliberal karfl›-devrimin s›n›fsal niteli¤i taraf›ndan belir-

lenmektedir. Bilgisayarlar tar›msal firmalar›n üretti¤i böcek ilaçlar›n›n fiyatlar›n› ve miktar›n› belirleyebilirler fakat onlar› ekinlere s›karken zehirlenecek olanlar yoksul, düflük ücrete çal›flan iflçilerdir. Benzer flekilde biliflim a¤alar› korkunç bir sömürünün söz konusu oldu¤u denetimsiz sektördeki tekstil ürünleri ve ayakkab› türünden metalar›n üretimini belirlerler. Eme¤in ve teknolojinin bu eflitsiz fakat birleflik geliflim sürecini anlaman›n yegâne yolu s›n›fsal analizdir. Devlet ve Sivil Toplum Post-Marksistler devleti yaln›zca tek yönlü bir biçimde ele al›rlar. Devlet hiçbir ifle yaramayan, halk› yoksul b›rakan, hazineyi talan eden ve ekonomiyi iflasa sürükleyen engin bir bürokrasi denizi olarak alg›lan›r. Siyasi alanda, devlet yurttafll›k haklar›n›n uygulamaya geçirilifline (demokrasi) ve serbest meta al›m sat›m›na ket vuran (“piyasa”), otoriter ve keyfi egemenli¤in arac› olarak görülür. Öte yandan, PostMarksistler’e göre “sivil toplum” hürriyetin, toplumsal devinimin ve yurttafll›¤›n kalesidir. Aktif bir sivil toplum hareketi sayesinde eflitlikçi ve dinamik bir ekonomi ortaya ç›kabilir. Bu ideolojinin ilginç yan›, [Latin Amerika’n›n] 50 y›ll›k yak›n tarihini göz ard› ediyor olufludur. Kamu sektörü, özel yat›r›m olmad›¤› için, 1930’lar›n küresel krizinde ve 40’lar›n savafl›nda sanayileflmeyi tetikleyen zorunlu bir araç olmufltur. Ayr›ca, okuma-yazma oran›n›n ve temel sa¤l›k sektörünün geliflimi de kamunun öncülü¤ünde gerçekleflmifltir. 18. yüzy›ldan 1930’l› y›llara de¤in Latin Amerika ‹ncil’de anlat›lan yedi felaket ile karfl›laflm›flt›r: Soyk›r›m, açl›k, salg›n hastal›k, zorbal›k, ba¤›ml›l›k, sömürü ve köksüzlefltirilme. Bütün bu ac›lar karfl›s›nda serbest piyasa parma¤›n› dahi oynatmam›flt›r. Bu sorunlar›n karfl›s›nda kamusal sektör büyümüfl fakat siyasi elitler ve sermayedarlar bu sektörü kendilerine mal etmeye bafllad›kça kamusal fonksiyonlar›ndan uzaklaflm›flt›r. Yani “devletin yetersizli¤i” asl›nda kamunun özel sektörü sübvanse etmek ve siyasi destekçilere ifl sa¤lamak için gelifligüzel kullan›lmas› sureti ile kiflisel ç›kar için istismar edilmesinden kaynaklanmaktad›r. Devletin yetersizli¤i onun do¤rudan özel sektörün ç›karlar›na ba¤l› k›l›nmas› ile alakal›d›r. Devletin tasfiye edilen kapsaml› sa¤l›k ve e¤itim programlar› asl›nda hiçbir zaman özel ekonomi, kilise veya sivil toplum kurulufllar›nca


buldukça egemen s›n›flar›n devlet üzerindeki tekelini k›rmaya u¤raflm›fllard›r. Bu yoksullar zenginlere karfl› içinde bulunduklar› sosyo-ekonomik durumu kuvvetlendirmek için s›k s›k yüzlerini devlet kaynaklar›na dönmüfllerdir. Mevzu daima farkl› s›n›flar›n devlet ile olan iliflkisi olmufltur. Neoliberaller taraf›ndan devletten uzaklaflt›r›lm›fl olan Post-Marksist ayd›nlar kendi beceriksizliklerini bir meziyetmiflçesine öne ç›kar›rlar. Yukar›dan gelen devlet düflman› retori¤i elefltirmeksizin afla¤›ya afl›larlar. Post-Marksistler örgütsel araçlar›n›n (sivil toplum örgütlerinin) dikey yönde bir esneklik sa¤lad›¤›n› iddia ederken bu sivil toplum örgütlerinin devletten ba¤›ms›z oldu¤unu iddia ederler. Oysa bu örgütler yerel hükümetler ile iflbirli¤i yapmalar› amac› ile d›fl güçlerce desteklenmektedirler.

fiubat-Mart 2009-45

ÖZGÜR DÜfiÜN

yeterli bir biçimde telafi edilememifltir. Özel sektör de, kilise de, ufak bir az›nl›¤a hizmet eden özel muayenehaneleri ve okullar› finansal olarak desteklemekten öte bir fley yapmam›fllard›r. Sivil toplum ise yabanc› ba¤›flç›lar›n dileklerine ba¤›ml› olan, s›n›rl› say›da insana yerel koflullarda ulaflan, k›sa dönemli e¤itim programlar›ndan öteye gidememifltir. Devlet ile özel sektör mukayese edildi¤inde, post-Marksistlerin tarihi yanl›fl okuduklar› ortaya ç›k›yor. Devlet-karfl›t› retorikleri öylesine esir alm›flt›r ki onlar›, kamunun özel sektöre k›yasla getirdi¤i kazan›mlar› görememektedirler. “Devlet”in otoriterizmin kayna¤› oldu¤u sav› hem do¤rudur hem de de¤ildir. Diktatörlükler her zaman var olmufltur ve var olacakt›r; fakat ço¤unun kamusal mülkiyet ile uzaktan yak›ndan alakas› olmad›¤›n› görmemiz mümkündür; özellikle de bu kamusal mülkiyete giden yol yabanc› iflletmeleri kamulaflt›rmaktan geçiyor ise. Ço¤u diktatörlü¤ün geçmiflte ve günümüzde ekonomideki devlet yönetimine karfl› serbest piyasa destekçisi oldu¤unu gözlemledikten sonra, yak›n gelecekte de böyle olaca¤›na kanaat getirmemiz mümkündür. Dahas› devlet, nüfusun sömürülen kesimlerinin yönetime kat›lmas›n› sa¤layarak ve iflçilerin, kad›nlar›n ve siyahîlerin haklar›n› tan›yarak yurttafll›k haklar›n›n önemli bir destekçisi olmufltur. Devletler geliri, bütçeyi ve topra¤› yoksula avantaj sa¤layacak flekilde yeniden da¤›tarak sosyal adalet için zemin oluflturmufllard›r. Yani devletin meflruiyetini, siyasi temsile dayanan temelini ve s›n›fsal niteli¤ini tan›mlamak için devletçi/devlet-karfl›t› retori¤in ötesine gitmemiz gerekmektedir. Devlete karfl› yöneltilen, tarihsel ve toplumsal aç›dan tamamen as›ls›z sald›r›lar sadece serbest piyasa toplumunun yurttafl›n› bu düzene karfl› toplumsal eylemin yarat›c› potansiyeli taraf›ndan a盤a ç›kar›lacak etkili ve ak›lc› bir alternatif yaratmaktan mahrum b›rakmaktad›r. Sivil toplumun bu yaklafl›m› ayn› zamanda yanl›fl bir k›yaslamaya yol açmaktad›r. Sivil topluma iliflkin tart›flmalar büyük ölçüde sivil toplumun kendi içinde var olan ve onu kamplara ay›ran çeliflkileri göz ard› etmektedir. Sivil toplum, daha do¤rusu bu sivil toplumun önder kadrolar›, “sivil toplumun” üzerindeki tahakkümlerini muhafaza etmek için daima maliye ve askeriye ile olan ba¤lar›n› kuvvetlendirmeye çaba sarf etmifllerdir. Benzer flekilde sivil toplumun saflar›nda yer alan halk kesimleri olanak

Neol beraller tarafından devletten uzaklaştırılmış olan PostMarks st aydınlar kend becer ks zl kler n b r mez yetm şçes ne öne çıkarırlar. Yukarıdan gelen devlet düşmanı retor ğ eleşt rmeks z n aşağıya aşılarlar. Post-Marks stler örgütsel araçlarının (s v l toplum örgütler n n) d key yönde b r esnekl k sağladığını dd a ederken bu s v l toplum örgütler n n devletten bağımsız olduğunu dd a ederler. Oysa bu örgütler yerel hükümetler le şb rl ğ yapmaları amacı le dış güçlerce desteklenmekted rler.

“Sivil toplum” kapitalist toplumun ba¤r›nda yetiflen, ona has olan ve neoliberal ça¤da daha da derinleflmifl olan toplumsal uçurumlardan soyutlanarak üretilen bir olgudur. Sivil toplumun kendi içinde, bünyesindeki s›n›flar aras›nda, en az devlet ile sivil toplum aras›nda oldu¤u kadar çeliflki vard›r. Sadece istisna durumlarda bunun aksini söylememiz mümkündür. Sadece iflkencenin, kötü muamelenin ve ya¤man›n toplumsal s›n›flar›n bütünlü¤ünü rencide etti¤i faflist veya totaliter rejimlerde sivil toplum ile devletin aras›nda aç›k bir çat›flmadan söz edebiliriz. “Sivil topluma” dair söz söylemek veya yaz› yazmak, yasalc› bir ayr›m› siyaseti belirleyen ciddi siyasi kategorilere uyarlamak anlam›na gelir. Böyle yaparken s›n›flar aras› farkl›l›klar›n üzeri örtbas edilir

53


ve egemen s›n›f›n toplumun üzerindeki tahakkümüne meydan okunmaz. “Yurttafl›” “devlet”in karfl›s›na koymak kimi yurttafllar›n (üst/orta s›n›f, ihracat devleri) devlet, toplumun büyük bir kesiminin (iflçilerin, yoksul köylülerin) temel toplumsal haklar›n› kullanmaktan mahrum b›rak›lmas› ve bu haklara yabanc›laflmas› ile olan son derece önemli ba¤lar›n› göz ard› etmek anlam›na gelir. Bu üst tabakaya mensup yurttafllar devleti, devletin yurttafllar›n› tebaa haline getirmek için kullan›rlar. Devlet ile oldu¤u gibi sivil toplum tart›flmalar›nda da öncelikle toplumsal s›n›flar›n ve ayr›cal›kl› s›n›flarca dayat›lan s›n›rlar›n göz önünde bulundurulmas› son derece önemlidir. Post-Marksistler bu terimi mutlak ve her koflula uygun bir olguymuflças›na kullan›rlar; çünkü amaçlar› toplumsal de¤iflimin dinamikleMarks zm’ n rini a盤a ç›karmak Post-Marks st eleşt rmenler n n de¤il, tam tersine ontemel eleşt r ler nden b r s yas lar› gizlemektir.

ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

kt darın nsanları yozlaştırdığı ve onun ç n mücadele etmen n büyük günah olduğudur. Bunun devlet halktan kopuk olduğu ç n olduğunu, otor ten n özerk ve keyf b r surete bürünerek asıl amacından ayrılıp k ş sel çıkarlar peş nde koştuğunu söylemekted rler.

54

Planlama, bürok rasi ve piyasa Eski komünist ülkelerdeki merkezi planlaman›n otoriter, merkeziyetçi ve bürokratik bir üretim biçimi oldu¤u su götürmez bir gerçektir. Bu gözlemden yola ç›kan post-Marksistler “planlaman›n” (merkezi veya baflka türlü) do¤as› gere¤i günümüzün pek çok talebi, milyonlarca tüketicisi ve devasa bilgi ak›fl› ile son derece kar›fl›k olan ekonomisine bir antitez oluflturdu¤u kan›s›na var›rlar. Onlara göre sadece piyasalar sorunlar› çözebilir. Demokrasi ile piyasa daima kol kola olmak zorundad›r. Bu da neoliberalleri Post-Marksistler ile birlefltiren bir baflka noktad›r. Bu sav›n hatas› ise kapitalist bir ekonomideki neredeyse bütün büyük çapl› kurumlar›n merkezi planlamaya baflvurdu¤u gerçe¤idir. General Motors, Wal-Mart ve Mikrosoft do¤rudan gerçeklefltirecekleri bütün yat›r›mlar› ve üretim ve pazarlamaya iliflkin tüm harcamalar› önceden planlayarak yapmaktad›rlar. Post-Marksistler aras›nda neredeyse hiç kimse bu büyük teflebbüslere dikkatini çevirmemifltir. Post-Marksistler bu çoku-

luslu tekellerin uygulad›klar› merkezi planlaman›n etkilili¤ini veya bu planlaman›n kapitalist demokrasilerin rekabete dayal› seçim sistemi ile ba¤dafl›p ba¤daflamayaca¤›n› da niyeyse sorgulamay› ak›l edememifllerdir. Post-Marksistlerin merkezi planlamaya iliflkin teorik hatas›n›n sebebi onun yaln›zca bir siyasal/tarihsel biçimini göz önünde bulunduruyor olmalar›d›r. Planl› sistemin çeflitli siyasi düzenlerde (demokratik veya otoriter) var olabilece¤i ç›kar›m›nda bulunabiliyorsak e¤er, o halde planl› sistemin hesap verebilirli¤i ve getirileri elbette ki durumdan duruma çeflitlilik gösterecektir. Bugün kapitalist toplumlarda, askeri bütçe devlet planlamas›n›n bir parças›d›r ve harcamalr üreticilere (ve sermaye sahiplerine) verilen “emirlere” dayanmaktad›r. Fakat bu üreticiler ve sermaye sahipleri verilen “emirlere” gereken biçimde karfl›l›k vermeyerek, bazen 50 y›l› aflan sürelerle bundan kâr elde ederler. Planlama “modelinin”, flu noktada sözü geçen merkezi planlama da dâhil olacak flekilde, “komünist düzenlere” has bir olgu olmad›¤›na vurgu yap›lmas› gerekmektedir. Eksikliklerine genellemeler ile yaklafl›lmaktad›r ancak bunlara kapitalist ekonomilerde de rastlamak pekâlâ da mümkündür. ‹ki durumda (Komünizmde ve Pentagon’da) da as›l problem demokratik hesap verilebilirli¤in yoklu¤udur. Askeri-sanayici üst-tabaka üretimi, fiyatlar›, arz› ve talebi kendilerine göre belirlerler. Do¤al kaynaklar›n eflitsiz da¤›l›m›, göç, üretkenlik, meta talebi gibi sebeplerden veya tarihsel sebeplerden ötürü devletin kaynaklar›n›n merkezi da¤›t›m› bugün ço¤u ülkede son derece gereklidir. Yukar›daki faktörlerden olumsuz bir biçimde etkilenen az geliflmifl bölgelere, s›n›flara, cinsiyetlere veya ›rklara ancak merkezi bir da¤›t›m mal ve hizmetleri adil bir biçimde ulaflt›rabilir. Çünkü “piyasa” daima tarihsel avantaja ve avantaj sa¤layan özelliklere sahip olanlara hizmet ederek kutuplu bir geliflime yol açar, hatta bölgeleraras› s›n›f sömürüsüne ve etnik çat›flmalara dahi yol açabilir. Planlaman›n temel sorunu, bu planlama sürecini bilgilendiren siyasi yap›lard›r. Örgütlü topluluklar›n ve toplumsal gruplar›n denetimine tabi tutulacak flekilde seçilerek mevkiine gelen planlama görevlileri üretime, tüketime ve yat›r›ma ayr›lan mallar› askerisanayici elitlere ba¤›ml› olan atanm›fl planlama görevlilerinden daha farkl› flekillerde tahsis edeceklerdir.


“Siyasi ‹ktidar Yozlaflt›r›r”: Yerel siyaset boyun e¤er Marksizm’in Post-Marksist elefltirmenlerinin temel elefltirilerinden biri siyasi iktidar›n insanlar› yozlaflt›rd›¤› ve onun için mücadele etmenin büyük günah oldu¤udur. Bunun devlet halktan kopuk oldu¤u

için oldu¤unu, otoritenin özerk ve keyfi bir surete bürünerek as›l amac›ndan ayr›l›p kiflisel ç›karlar peflinde kofltu¤unu söylemektedirler. fiüphesiz ki tarihte güç elde eden kimi insanlar sahiden de zorba olmufllard›r. Fakat toplumsal hareketleri yönlendiren kimselerin iktidara gelmesinin de özgürlefltirici etkileri olmufltur. Köleli¤in kald›r›lmas› ve mutlakiyetçi monarflilerin alafla¤› edilifli buna verilebilecek iki güzel örnektir. O halde “iktidar” asl›nda tarihsel ba¤lama göre iki farkl› anlama sahip olabilmektedir. Benzer flekilde yerel hareketlerin de topluluklar› harekete geçirmede ve var olan koflullar› yerel çapta, kimi zamanlar ciddi biçimlerde iyiye dönüfltürmede baflar›lar elde ettikleri görülmüfltür. Fakat ayn› zamanda makro-siyasi/ekonomik kararlar›n yerel çabalara zarar verdi¤i de bilinmektedir. Bugün ulusal ve uluslararas› boyutta uygulamaya konan yap›sal de¤ifliklik siyaseti; yoksullu¤a ve iflsizli¤e yol açmakta, yerel kaynaklar› tüketmekte ve kimi bölge halklar›n› göçe

fiubat-Mart 2009-45

ÖZGÜR DÜfiÜN

Ayr›ca planlama detayl› bir biçimde haz›rlanan flartnameler demek de de¤ildir. Toplumsal bütçe halk taraf›ndan seçilen temsilciler taraf›ndan kararlaflt›r›labilir. Yurttafllar›n yaflad›klar› bölgede duyulan ihtiyaçlara göre oy verebildikleri halk meclislerinin kararlar›na göre de bu bütçenin da¤›l›m› belirlenebilir. Bu yöntem ‹flçi Partisi’nin olan bir yerel yönetim taraf›ndan birkaç y›ld›r Brezilya’daki Porto Alegré’de baflar›l› bir biçimde uygulanmaktad›r. Genel ve yerel planlaman›n aras›ndaki iliflkilerin de, t›pk› harcama ve yat›r›m flartnamelerinin “üst mercilerce” belirlenmesinin gerekli olmad›¤› gibi, mutlak ve de¤iflmez kurallara ba¤l› olmas› gerekli olmayabilir. Yüksek derecede teknoloji, e¤itim ve altyap› gibi bütün ülkeyi etkileyen stratejik hedeflerin belirlenmesi için merkezi da¤›t›m ayg›tlar› faaliyet gösterir, onlar›n kararlar›n› da okullara, kültür merkezlerine ve sa¤l›k ocaklar›na parasal destek vermek gibi yerel karar alma mercileri destekler. Bugünün kapitalist ekonomisinde planlama çok önemli bir rol oynamaktad›r. Sosyalist planlamay› reddetmek toplumsal dönüflümün örgütlenmesine destek olacak çok önemli bir arac› reddetmek demektir. Var olan korkunç eflitsizlikleri, mülkiyetin adaletsiz da¤›l›m›n› ve adil olmayan bütçe harcamalar›n› de¤ifltirmek için genel bir plan ile onu uygulayacak demokratik bir güç oda¤› gereklidir. Kamu teflebbüsleri, üreticiler ve tüketicilerden oluflan özyönetim konseyleri ile birlikte merkezi planlama demokratik dönüflümün üçüncü temel tafl›d›r. Son olarak da merkezi planlaman›n ufak çapl› üretim ve hizmet faaliyetleri (lokantalar, kahvehaneler, tamirhaneler ve ufak çiftlikler) ile pekâlâ da ba¤daflabilece¤ini eklememiz gerekmektedir. Kamusal otorite toplumun makro-yap›s› ile u¤raflmaktan baflka ifllere vakit bulamayabilir ve bu noktada bu tür teflebbüsler faydal› olabilirler. Karmafl›k karar ve bilgi ak›fl›n› idare etmek günümüzde var olan son derece geliflmifl bilgi ifllem teknolojisi ile çok daha kolay bir hal alm›flt›r. Formül fludur: demokratik temsil+ merkezi planlama= verimli ve toplumsal aç›dan adil üretim ve de¤iflim.

Uluslararası şb rl ğ ne ve m kro-teşebbüslere da r ett kler laflar sadece neol beraller le deoloj k bağlar kurmalarına olanak tanımakla kalmayıp, aynı zamanda dış bağışçılara ve onların neol beral sosyo-ekonom k planlarına bağımlılığı da kuvvetlend rmekted r. O halde on yıla yakın süred r sürmekte olan s v l toplum faal yetler n n ardından PostMarks st profesyoneller n kadınları, gençl ğ ve mahalleler tamamen “de-pol t ze” etm ş olmasına ve onların rad kal zm n köreltm ş olmasına şaşırmamak gerek r. veya suç ifllemeye zorlamaktad›r. Devlet ve yerel güçlerin aras›ndaki diyalektik yerel insiyatifleri destekleyecek veya zay›flatacak flekilde iflleyebilir. Bu iki seviyede de kendisini belli eden s›n›fsal güce do¤rudan ba¤l›d›r. Tarihte, karfl›-devrimci ulusal rejimler taraf›ndan finansal deste¤i kesildi¤i için baflar›s›zl›¤a u¤ram›fl pek çok ilerici yerel-yönetim giriflimi olmufltur. Öte yandan, Uruguay’daki Montevideo’nun sosyalist belediye baflkan› ve Porto Alegré’nin solcu belediye baflkan› ile oldu¤u gibi, ilerici yerel yönetimlerin mahalli örgütlenmeye çok önemli biçimlerde destek sa¤lad›¤› da görülmüfltür. “Yerel” ile “devlet”i karfl› karfl›ya getiren PostMarksistler savunmalar›n› tarihsel deneyimin, en

55


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

56

az›ndan Latin Amerika’n›n tarihsel deneyimlerinin hareketler ortaya yeni ç›kmakta olan radikal toplumüzerine temellendirmemekteler. Sivil toplum örgütle- sal hareketleri besleyen kaynaklard›r. Can al›c› soru rinin; yerel örgütlenmeler, neoliberal yabanc› ba¤›fl- onlar›n yönelimine ve dinami¤ine iliflkindir: toplumç›lar (Dünya Bankas›, Avrupa, ABD) ve yerel serbest sal düzenin genifl çaptaki sorunlar›na dikkat çekerek piyasa rejimlerinin aras›nda bir arac› görevi üstlendi- yerel güçler ile ittifak kurmak arac›l›¤› ile devleti ve ¤ini sanmaktalar. Tutars›zl›klar›n›n kayna¤› da iflte ona arka ç›kan emperyalistleri karfl›s›na m› almaktabu düflüncedir. Kendilerini “meflrulaflt›rmak” için bu d›r, yoksa içe dönerek ve yabanc› ba¤›flç›lardan mePost-Marksist sivil toplum profesyonelleri, “demok- det umarak k›sa sürede d›flsal finansman için birbiri ratik kitle hareketinin neferleri” olarak, solu siyasi ile rekabet eden fraksiyonlara m› bölünmektedir? iktidar boyutunda küçük düflürmeyi kendilerine gö- Marksistler ilk soruya verilecek “evet” cevab›n›n yarev bilmektedirler. Bu süreç içinde yerel hareketler n›ndad›rlar, post-Marksistler ise ikincisine bu cevab› ve örgütlenmeler ile ulubeklerler. Devrimler hep kötü bir bisal ve uluslararas› siyasi Neol beraller n hareketlerin aras›ndaki kutuplaşmış b r sınıfsal yapı ya- çimde sonlan›r: post-Marksizmin “imkânc›l›¤›” ba¤lar› kopararak neoliratarak orta çıkardıkları topberallere yard›mc› olmufl Post-Marksizm’in karamsar lum Post-Marks stler’ n hayalolurlar. “Yerel faaliyetlebir türü vard›r ki, devrimlerin re” yap›lan vurgu neoli- ler nde olan toplumu değ l baflar›s›zl›¤›ndan söz etmektenberallere hizmet etmek- Marks st parad gmaya uygun se sosyalizmin imkâns›zl›¤›ntedir. Çünkü bu vurgu, olan toplumu yansıtmaktadır. dan söz etmeyi ye¤lemektedir. neoliberalizmin yabanc› Günümüzde Lat n Amer ka’nın sı- Bunlar, devrimci solun geri düve yerel bankac›lar›n›n flüflü, Do¤u’da kapitalizmin zanıfsal yapısı esk ye nazaran damakro-sosyoekonomik feri, “Marksizmin krizi”, alterha determ n st k ve katıdır, devsiyaseti yönetmelerine natiflerin kayboluflu, ABD’nin lete ve sınıf s yaset ne daha bağve onlar›n devletin kaykuvveti, askeriyelerce gerçeknaklar›n›n büyük ço¤un- lıdır. Bu şartlarda devr mc s - lefltirilen darbeler gibi olaylar› lu¤unu ihracat sermaye- yaset Post-Marks stler’ n sun- ve olgular› solu “imkânc›l›¤›” darlar›na aktarmalar›na duğu pragmat zmden çok daha desteklemeye ikna etmek için olanak sa¤lamaktad›r. kullan›rlar. “‹mkânc›l›k” Düngünceld r. Sivil toplum örgütleya bankas› ve onun yap›sal derinin yöneticileri olan ¤iflim program› kapsam›nda var Post-Marksistler proje tasarlamada ve yeni “kimlik- olan bir serbest piyasa düzeninde faaliyet gösterilleri” ve “küreselleflmeci” jargonu kendi hareketlerine mesi ve sosyalizmin askerler taraf›ndan dayat›lan uyarlamada oldukça hünerli hale gelmifllerdir. Ulus- parlamenter siyasetlere hapsedilmesi anlam›na gellararas› iflbirli¤ine ve mikro-teflebbüslere dair ettikle- mektedir. Buna kimi zaman da “pragmatizm” veya ri laflar sadece neoliberaller ile ideolojik ba¤lar kur- “ço¤almac›l›k” gibi isimler takt›klar› da görülebilir. malar›na olanak tan›makla kalmay›p, ayn› zamanda Post-Marksistler toplumsal dönüflümlerin seçime d›fl ba¤›flç›lara ve onlar›n neoliberal sosyo-ekonomik dayal› bir sistemin hâkimiyetine sokulmas›n› prenplanlar›na ba¤›ml›l›¤› da kuvvetlendirmektedir. O sip edinen, askeri rejimden burjuva demokratik rejihalde on y›la yak›n süredir sürmekte olan sivil top- me seçime dayal› geçifl metodunun uygulamaya lum faaliyetlerinin ard›ndan Post-Marksist profesyo- konmas›nda ve savunulmas›nda da ideolojik öncü nellerin kad›nlar›, gençli¤i ve mahalleleri tamamen rolünü üstlenmifllerdir. “de-politize” etmifl olmas›na ve onlar›n radikalizmiPost-Marksistler’in savlar›n›n ço¤u nesnel gerni köreltmifl olmas›na flafl›rmamak gerekir. Peru ve çekli¤in de¤iflmez ve eklektik gözlemlerine ve öncefiili klasik örnekler teflkil etmektedirler: sivil toplu- den kararlaflt›r›lm›fl ç›kar›mlara dayanmaktad›r. mun kuvvetli bir biçimde taban buldu¤u yerlerde ra- Devrimlerin ça¤d›fl› oldu¤una karar k›ld›ktan sonra dikal toplumsal dönüflüm hareketleri geri ad›m at- neoliberallerin seçimlerde elde ettikleri zaferlere yomak durumunda b›rak›lm›fllard›r. ¤unlaflmaktad›rlar. Bunu yaparken elbette seçim Acil sorunlar ile bafla ç›kmaya çabalayan yerel sonras› gerçekleflen ve büyük say›da insan› parla-


spekülasyonlar› dahi çokuluslu flirketlere devredebilen neoliberal siyasetin radikalleflmesine tan›kl›k etmifltir. Neoliberallerin kutuplaflm›fl bir s›n›fsal yap› yaratarak orta ç›kard›klar› toplum Post-Marksistler’in hayallerinde olan toplumu de¤il Marksist paradigmaya uygun olan toplumu yans›tmaktad›r. Günümüzde Latin Amerika’n›n s›n›fsal yap›s› eskiye nazaran daha deterministik ve kat›d›r, devlete ve s›n›f siyasetine daha ba¤l›d›r. Bu flartlarda devrimci siyaset Post-Marksistler’in sundu¤u pragmatizmden çok daha günceldir. S›n›f Dayan›flmas› ve Yabanc› Ba¤›flç›lar›n “Da yan›flmas›” “Dayan›flma” sözcü¤ü öylesine yanl›fl biçimlerde kullan›lm›flt›r ki neredeyse anlam›n› yitirmifl bulunmaktad›r. Post-Marksistler “dayan›flma” dedikleri zaman bunun içine yoksul herhangi bir toplulu¤a yollanan d›fl ba¤›fllar› da katarlar. Hatta sadece “araflt›rma” veya yoksullar›n profesyonellerce “e¤itimi” de onlara göre “dayan›flmad›r”. Asl›nda bu “yar-

fiubat-Mart 2009-45

ÖZGÜR DÜfiÜN

mento-d›fl› faaliyetlerde birlefltiren kitlesel eylemleri ve genel grevleri görmezler. Komünizmin 1980’lerdeki çöküflünü görebilirler, fakat 90’lar›n ortas›ndaki yeniden diriliflini gözden kaç›r›rlar. Askeriyenin seçimle gelen siyasetçilere uygulad›klar› bask›lardan söz ederken Zapatista gerillalar›n askeriyeye baflkald›r›fl›n›, Caracas’taki kent ayaklanmalar›n› ve Bolivya’daki genel grevlerin fark›na varmaktan acizdirler. K›saca, “imkânc›lar” yerel veya sektörel boyutta askeriyenin koydu¤u seçime dayal› siyasetin s›n›rlar› dâhilinde bafllay›p, daha sonra seçime flartlanm›fl “imkânc›lar›n” beceriksizliklerinden ötürü bu s›n›rlar›n d›fl›na taflarak insanlar›n temel talep ve ihtiyaçlar›n› karfl›layan mücadelelerin dinamiklerini anlayamamaktad›rlar. Bu “imkânc›lar” ne askeriyenin dokunulmazl›¤›na son getirmifllerdir, ne kamu çal›flanlar›n›n maafllar›n› ödeyebilmifl (Arjantin’de), ne de koka çiftçilerinin (Bolivya’da) ekinlerinin yok edilifline son verebilmifllerdir. Post-Marksist “imkânc›lar” çözümün de¤il sorunun bir parças› haline gelmektedirler. Sözü edilen

Marks stlere göre dayanışma b r toplumsal hareket n dışında yer alarak, her şey eleşt r p h çb r şey desteklemeden yorumlar yapmak değ l, o hareket ç n gerek rse ödenecek olan bedel de paylaşmak demekt r. Post-Marks st ç n temel amaç “proje” ç n har cî desteğ “kazanab lmekt r”. Marks st ç nse temel amaç gerçekleşen pol t k mücadele ve toplumsal gel ş m sağlamlaştırmak ç n olan eğ t m süreçler d r. Amaç toplumsal dönüşüm ve çoğunluğun genel yaşam şartlarını değ şt rmek ç n k tley b l nçlend rmekt r.

rejimden rejime geçifller uygulanmaya bafllayal› 15 y›l olmufltur fakat Post-Marksistler daima neoliberalizme sar›larak serbest piyasa siyasetini derinlefltirmektedirler. “‹mkânc›lar” serbest piyasan›n olumsuz getirilerine karfl› etkin bir biçimde ses ç›karamamakla kalmay›p mevkilerini kaybetme korkusu ile neoliberallerin durmadan yeni ve daha sert uygulamalar› gerçeklefltirme talepleri karfl›s›nda boyun e¤mekteler. Bu kimseler neoliberallerin pragmatik elefltirmenleri olmaktan ç›k›p, gerekti¤inde yat›r›mc›lar›n güvenini kazanacak, gerekti¤inde de halk hareketini bast›racak ölçüde neoliberalizmin etkin ve adanm›fl yöneticileri haline gelmifllerdir. Bu esnada Post-Marksistler’in pragmatizmi ile ancak neoliberallerin afl›r›c›l›¤› boy ölçüflebilmektedir. 1990’lar ile bafllayan on y›ll›k dönem potansiyel krizleri engelleme amac› ile çok kârl› yat›r›mlar› ve

d›m›n” ve “e¤itimin” aktar›lma biçimi ve bu biçimin hiyerarflik yap›s› 19. yüzy›l hay›r kurulufllar›n› and›rmaktad›r ve destekçileri de H›ristiyan misyonerlerinden pek de farkl› de¤illerdir. Post-Marksistler “ba¤›ml›l›¤a ve devlet güvencesine” sald›r›rken “kendi kendine yeterlili¤e” vurgu yaparlar. Neoliberalizmin kurbanlar›n› kendi saflar›na çekmeyi amaçlayan farkl› sivil toplum kurulufllar›n›n kendi aralar›ndaki bu rekabet sürecinde, PostMarksistler Avrupa ve ABD’deki akranlar›ndan büyük miktarda parasal yard›m al›rlar. Kendi kendine yeterlilik felsefesi, kamu çal›flanlar›n›n yerine gönüllülerin ve dikey bir esnekli¤i olan, geçici dönemlerle ifle al›nan profesyonellerin getirilmesi gerekti¤ini savunur. Post-Marksist görüflün amac› “dayan›flma” kavram›n›, dikkatleri zengin s›n›flar›n malvarl›¤›ndan uzaklaflt›r›p yoksullar›n kendi kendilerini sö-

57


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

58

mürmesini sa¤layarak iflbirli¤ine ve neoliberalizmin böylesine farkl› anlamlar yüklenebiliyor oluflunun makro-ekonomisi karfl›s›nda boyun e¤ifle çevirmek- sebebi bu kavrama yaklafl›mdaki perspektifin fark›tir. Yoksullar›n, devletin kendilerini yapmaya zorun- d›r. lu k›ld›¤› fleyleri yapt›klar› için Post-Marksistler taraS›n›f Mücadelesi ve ‹flbirli¤i f›ndan “faziletli” ilan edilmeye ihtiyac› yoktur. Buna k›yasla Marksizm’de vurgu ,s›n›f dayan›flPost-Marksistler hiç düflünmeksizin herkesin “iflmas›na ve bu s›n›f›n içerisinde ezilen topluluklar›n birli¤inden” söz etmektedirler. Bunu yaparken bir an (kad›nlar›n ve farkl› ›rklardan kimselerin) yerel ve için olsun neoliberal rejimlerin ve d›flsal fon kurumyabanc› sömürücülere karfl› olan dayan›flmas›na ya- lar›n›n iflbirli¤inin yol açaca¤› sorunlar› düflünmep›l›r. Marksizm s›n›flar› bölen ve ufak topluluklar› et- mektedirler. S›n›f mücadelesi art›k var olmayan atakisiz k›lan ba¤›fllara odaklanmay› tercih etmez. lardan kalma bir kavram muamelesi görür. O yüzden Marksist dayan›flma kavram›, bizlere “yoksullar›n” kendilerine ayn› s›n›f›n fertlerinin ortak Yakın zamanda yeni bir yaflam kurmak istedi¤i ekonomik sorunlardan yola ç›ant emperyal zm sözcüğü söylenir. Onlar art›k geleneksel karak kolektif ilerleme için orideolojilerden, siyasetten ve siPost-Marks stler’ n s yas tak bir mücadele vermesi gerekyasetçilerden s›k›lm›fllard›r. lugatından çıkmıştır. Burti¤i temeli üzerine dayan›r. Buraya kadar bir sorun yok. Bu dayan›flma mücadele ve- juva s yasetç ler ne dönüş- Fakat deniz-afl›r› fon ak›m› sa¤ren toplumsal hareketleri des- müş esk ger llalar le layan ve bu fonlar› uygun kaytekleyen, gerekirse ortak bir be- STK’ları yöneten profesyo- naklara ulaflt›ran Post-Marksistdel ödemeye haz›r olan ayd›nneller uluslararası şb r- ler, arabulucu ve tellal olarak lar› da içerisinde bar›nd›r›r. Bu üstlendikleri görevi bu flekilde l ğ nden ve karşılıklı b r dayan›flma alg›lay›fl› “organik” tan›mlamamakta pek hevesli deentelektüellere de ba¤l›d›r. bağımlılıktan söz etmekte- ¤illerdir. Kurumlar›n giriflimcileri Bunlar hareketin adeta birer d rler. de yak›n geçmiflin “emek müteparças›d›rlar, s›n›f mücadelesiahhitlerininkini” (enganchadone kaynak, analiz ve e¤itim sa¤res) and›ran yeni bir siyaset anlarlar. Post-Marksistler ise müesseselerin, seminerle- lay›fl›na angaje olmufllard›r: “E¤itilmeleri” için kad›n rin, yabanc› kurulufllar›n, uluslararas› konferansla- topluluklar›n›n birer sürüymüflçesine güdülmeleri ve r›n ve bürokratik raporlar›n dünyas›na eklemlenmifl- ihracat devlerine tafleronluk görevini üstlenen miklerdir. Sadece öznel kimlikler kültü nezdinde kabul ro-firmalar›n kurulmas› gibi metotlar bu anlay›fl taragörmüfl bir avuç insan›n anlayabilece¤i postmodern f›ndan benimsenmektedir. jargon ile yazd›klar› için de kitlelerden kopukturlar. Post-Marksistler’in yeni siyaseti esasen kompraMarksistlere göre dayan›flma bir toplumsal hare- dorlar›n siyasetidir. Ulusal üretimde yer almazlar, ketin d›fl›nda yer alarak, her fleyi elefltirip hiçbir fleyi sadece neoliberal rejimin sürdürülebilmesi için d›fl desteklemeden yorumlar yapmak de¤il, o hareket fonlar ile yerel emek (kendi kendine yeterlilik ve için gerekirse ödenecek olan bedeli de paylaflmak mikro-firmalar) aras›nda ba¤lar olufltururlar. Bu aç›demektir. Post-Marksist için temel amaç “proje” için dan ele al›nd›¤›nda sivil toplum kurulufllar›n›n yöneharicî deste¤i “kazanabilmektir”. Marksist içinse te- ticileri olarak Post-Marksistler asl›nda projeleri, e¤imel amaç gerçekleflen politik mücadele ve toplumsal tim seminerleri ve atölyeleri ile gayrisafi milli hâs›lageliflimi sa¤lamlaflt›rmak için olan e¤itim süreçleri- y› veya yoksullu¤un ortadan kald›r›lmas›n› en ufak dir. Amaç toplumsal dönüflüm ve ço¤unlu¤un genel bir biçimde etkilemeyen siyasi aktörlerdir. Fakat fayaflam flartlar›n› de¤ifltirmek için kitleyi bilinçlendir- aliyetleri, halk› s›n›f mücadelesinden uzaklaflt›rarak mektir. Post-Marksistler için “dayan›flma” özgürlük sömürücüleri ile iflbirli¤ine itmek aç›s›ndan oldukça emelinden soyutlanm›flt›r, bir e¤itim semineri için etkilidir. veya bir helân›n inflas› için üç-befl kifliyi bir araya geS›n›f savafl›m› ve mücadelesinin Marksist alg›s› tirmekten ibarettir. Bir Marksist için kolektif müca- toplumda sahiden var olan toplumsal bölünmelerin delenin dayan›flmas›, gelece¤in demokratik kolekti- temeli üzerine infla edilmifltir. Bunlar kâr, rant ve favist toplumunu müjdeler. Dayan›flma kavram›na iz elde etmeye çal›flan, azalan oranl› vergileri savu-


Antiemperyalizm Öldü Mü? Yak›n zamanda antiemperyalizm sözcü¤ü PostMarksistler’in siyasi lugat›ndan ç›km›flt›r. Burjuva siyasetçilerine dönüflmüfl eski gerillalar ile STK’lar› yöneten profesyoneller uluslararas› iflbirli¤inden ve karfl›l›kl› bir ba¤›ml›l›ktan söz etmektedirler. Yine de borçlar›n ödenmesi ad› alt›nda Latin Amerika yoksullar›n›n kazan›mlar› Avrupa, Amerika ve Japonya’daki bankalara aktar›lmaktad›r. Kamusal mülkiyet, bankalar ve hammaddeler çok düflük ücretler

karfl›l›¤›nda çokuluslu firmalar taraf›ndan sat›n al›nmaktad›r. Eskisinden çok daha fazla Latin Amerikal› milyarderin paras› bugün Amerikan ve Avrupa bankalar›ndad›r. Bu arada pek çok eyalet s›naî mezarl›¤a dönüflmüfltür ve k›rsal alanlar› da insans›zlaflt›r›lm›flt›r. ABD’nin bugün tarihteki herhangi bir dönemde oldu¤undan daha çok say›da askeri dan›flman›, uyuflturucu görevlisi ve federal ajan› Latin

Marks zm n emperyal st sömürünün yoğunlaşmasına yaptığı vurgunun özünde toplumsal üret m l şk ler , emperyal st ve bağımlı kap tal zm n arasındak l şk ler yatmaktadır. Sovyet Sosyal st Cumhur yetler B rl ğ ’n n çöküşü emperyal st sömürüyü ş ddetlend rm şt r. Tek kutuplu dünyanın d led kler üzere “ şb rl ğ ne” yol açacağına nanan Post-Marks stler Amer ka’nın Panama’da, Irak’ta, Somal ’de ve başka yerlerde gerçekleşt rd ğ asker müdahaleler herhalde k yanlış anlamış olacaklar. Ayrıca unutulmamalıdır k emperyal zm n d nam ğ SSCB le olan dışsal b r rekabete değ l sermayen n çsel d nam ğ ne bağlıdır. Amerika’n›n “polisli¤i” görevini üstlenmifl durumdad›r. Yine de kimi eski Sandinistalar veya eski Farabundistalar ç›k›p bize so¤uk savafl›n sonu ile antiemperyalizmin de son buldu¤unu anlatmaya çal›flmaktad›rlar. Bize söylendi¤ine göre, sorun yabanc› yat›r›m veya yard›m de¤il bunlar›n eksikli¤idir. Bu anlay›fl›n beraberinde getirdi¤i siyasi ve iktisadi miyopluktan ötürü destekçileri, yat›r›mlar›n ve yard›mlar›n varl›¤› için gereken siyasi flartlar›n sa¤lanmas› için eme¤in ucuzlamas›n›n, toplumsal yasaman›n ortadan kald›r›lmas›n›n, Latin Amerika’n›n devasa bir plantasyona, devasa bir maden iflletmesine, haklar›ndan, ba¤›ms›zl›¤›ndan ve zenginli¤inden tamamen ar›nd›r›lm›fl bir serbest ticaret bölgesine dönüfltürülmesinin gerekti¤ini görmekten aciz kalmaktad›rlar. Marksizmin emperyalist sömürünün yo¤unlafl-

fiubat-Mart 2009-45

ÖZGÜR DÜfiÜN

nanlar ile ücretlerin, toplumsal harcamalar›n ve üretici yat›r›mlar›n azami seviyeye ç›kar›lmas›n› savunanlar›n aras›ndaki çeliflkinin üzerinedir. PostMarksist yaklafl›m›n sonuçlar›n› bugün her yerde görebiliriz. On y›l› aflk›n süredir iflbirli¤ini, mikro-firmalar› ve “kendi kendine yeterlili¤i” savunanlar›n bizi getirdi¤i nokta gelirin az say›da elde yo¤unlaflmas› ile eskisine k›yasla eflitsizli¤in korkunç art›fl›d›r. Bugün Inter-American Bank (IAB) gibi bankalar bir yandan mikro-firmalara kredi sa¤larken bir yandan da milyonlarca tar›m emekçisini zehirleyen ve sömüren ihracatç› tar›msal firmalara fon sa¤lamaktad›rlar. Post-Marksistler’in bu mikro projelerdeki vazifesi tabandaki siyasi muhalefeti sustururken egemen s›n›flara da neoliberalizmi savunmakt›r. “‹flbirli¤i” ideolojisi Post-Marksistler arac›l›¤› ile yoksullar›n tepelerindeki neoliberallere ba¤lanmas›na sebep olur. Entelektüel alanda Post-Marksistler kabul edilebilir araflt›rmalara karar veren, araflt›rma fonlar›n›n da¤›t›m›n› gerçeklefltiren ve s›n›fsal tahlilleri ve s›n›f mücadelesini esas alan görüflleri ay›klayan “entelektüel polis” görevini görmektedirler. Marksistler “ideolog” yaftas›n› yiyerek bu tür konferanslardan d›fllan›rlar. Buna karfl›n Post-Marksistler kendilerini “toplumsal bilim adamlar›” olarak lanse ederler. Yay›nlar›n, konferanslar›n ve araflt›rma fonlar›n›n kontrolü sayesine Post-Marksistler kendilerine bir güç zemini elde ederler fakat bu zeminin varl›¤› do¤rudan neoliberal patronlar› ile en ufak bir çat›flmadan kaç›nmalar›na ba¤l›d›r. Elefltirel Marksist ayd›nlar›n gücü, fikirlerinin de¤iflen toplumsal gerçekleri yans›t›yor oluflundan ileri gelmektedir. T›pk› öngördükleri üzere s›n›flar›n kutuplaflmas› sertleflmektedir ve fliddetli çat›flmalar yayg›nl›k kazanmaktad›r. Bu aç›dan Marksistler taktik olarak zay›f olmalar›na ra¤men stratejik olarak kuvvetlidirler, Post-Marksistler içinse tam tersi geçerlidir.

59


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

60

mas›na yapt›¤› vurgunun özünde toplumsal üretim iliflkileri, emperyalist ve ba¤›ml› kapitalizmin aras›ndaki iliflkiler yatmaktad›r. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birli¤i’nin çöküflü emperyalist sömürüyü fliddetlendirmifltir. Tek kutuplu dünyan›n diledikleri üzere “iflbirli¤ine” yol açaca¤›na inanan Post-Marksistler Amerika’n›n Panama’da, Irak’ta, Somali’de ve baflka yerlerde gerçeklefltirdi¤i askeri müdahaleleri herhalde ki yanl›fl anlam›fl olacaklar. Ayr›ca unutulmamal›d›r ki emperyalizmin dinami¤i SSCB ile olan d›flsal bir rekabete de¤il sermayenin içsel dinami¤ine ba¤l›d›r. ‹ç pazar›n ve d›fl sektörün Latin Amerika’da ortadan kalk›yor oluflu “ulus öncesi” ça¤dan ziyade “sömürge” ça¤›n› and›rmaktad›r. Emperyalizme karfl› bugün gerçeklefltirilecek olan mücadele için ulus, iç pazar, üretici ekonomi, ve toplumsal üretim ve tüketime do¤rudan ba¤l› bir iflçi s›n›f› yeniden yarat›lmal›d›r.

STK’lar toplumsal hareketlere değ l projelere vurgu yaparlar. İnsanları üret m araçlarının kontrolü ç n değ l sınırda üret m ç n harekete geç r rler. İnsanların günlük yaşamını b ç mlend ren yapısal koşullarla alakasız projeler n tekn k ve f nansal desteğ ne odaklanırlar. Solun laflarını kend amaçları ç n kullanır, “halk kt darı”, “c ns yet eş tl ğ ”, “sürdürüleb l r gel ş m”, “yetk lend rme”,“yukarıdan aşağıya l derl k” g b ter mler ağızlarına sakız ederler. Sorun bu d l n her türlü prat ğ , sınıf müToplumsal Dönüflüme iki Farkl› Yaklafl›m: S›n›f cadeles n reddeden s yas anlayışÖrgütleri ve STK’lar lara tâb kılan bağışçılara ve devlet Emperyalizme ve onun yerel neo-komprador ifl- aygıtlarına bağımlı oluşudur.

birlikçilerine karfl› verilecek mücadelenin ilerlemesi Post-Marksistler ile halk hareketleri içerisinde ideolojik ve kültürel tart›flmalardan geçmektedir. Neoliberalizm, bugün ekonomik ve kültürel/siyasi olmak üzere iki cephede, ve rejim ve halk kitlelerinde olmak üzere iki seviyede faaliyetlerini yürütmektedir. Tepede IMF ve Dünya Bankas›, Washington, Bonn ve Tokyo ile kol kola bir biçimde, neoliberal rejimlerle, yerel ihracatç›larla, büyük iflletmelerle ve bankac›larla da iflbirli¤i içerisinde neoliberal siyasan›n oluflturulmas›n› ve uygulamaya konmas›n› sa¤lamaktad›r. 1980’lerin bafllar›nda neoliberal egemen s›n›flar›n olaylar› daha iyi kavrayabilen kesimleri siyasetlerinin toplumu kutuplaflt›rd›¤›n› ve genifl çapl› toplumsal huzursuzlu¤a yol açt›¤›n› keflfetmeye bafllad›lar. Bu yüzden neoliberal siyasetçiler “tabandan” gelen, aralar›nda çeliflkiler olan s›n›flara müdahale edebilmek için “devlet-karfl›t›” bir jargon benimsemifl olan, “kitlesel” örgütlenmeye dayanan ve özünde “toplumsal bir tampon” bir görevi görecek olan hareketleri desteklemeye ve finanse etmeye karar vermifllerdi. Bu örgütlenmeler finansal olarak neoliberal kaynaklara ba¤›ml›yd›lar ve yerel liderler ile aktivistlerin deste¤i için do¤rudan sosyo-politik devinimler ile rekabet halindeydiler. 1990’lara gelindi¤inde “devletten ba¤›ms›z” olarak tan›mlanan bu ör-

gütlenmelerden binlerce vard› ve dünya çap›nda 4 milyar dolara yak›n miktarda destek al›yorlard›. STK’lar›n siyasi niteli¤ine iliflkin kafa kar›fl›kl›¤›n›n sebebi 1970’lerde, diktatörlüklerin ça¤›nda oynad›klar› siyasi rolden kaynaklanmaktad›r. Bu dönemde bu diktatörlüklerin kurbanlar›na yard›m sa¤l›yor ve insan haklar› ihlallerini lanetliyorlard›. Yine bu STK’lar neoliberal diktatörlüklerin yaratt›¤› flok dalgas›n›n ilk kurbanlar›n›n ac›lar›n› hafifletmek amac› ile aflevlerini desteklemifllerdi zaman›nda. Hatta bu dönemde sol bunlar› “ilerici kamp›n” saflar›nda kabul ediyordu ve solcular bu kurulufllara sempati ile yaklafl›yorlard›. Yine de o zamanlar bile STK’lar›n yetersizli¤i ortadayd›. Örne¤in diktatörlüklerin insan haklar› ihlallerine sald›r›rlarken bu yönetimlerin Avrupal› finansmanlar›na ve patronlar›na dil uzatt›klar› pek görülmezdi. Ayr›ca emperyalizmin yeni ça¤›na girildi¤inde, neoliberal ekonomi politikalar› ile insan haklar› ihlallerinin aras›ndaki ba¤lant›y› kurmak için hiçbir çaba sarf etmemifllerdi. D›flsal yard›mlara olan ba¤›ml›l›klar›n›n, elefltirel perspektiflerini ve insan haklar›na iliflkin faaliyetlerini s›n›rlad›¤› aç›kt›r. 1980’lerde neoliberalizme karfl› muhalefet kuvvetlendikçe Avrupa devletleri ve Dünya Bankas›


olufltururlarken STK’c› orta-s›n›f profesyoneller ofisler açmak, ulafl›m› desteklemek, ufak çapl› ekonomik faaliyetler için ufak miktarda fonlar ile yetinmek durumunda kalm›fllard›. Ama siyaseten as›l önemli olan STK’lar›n toplumun kimi kesimlerini depolitize etmifl, kamusal istihdamdan uzaklaflt›rm›fl olmalar› ve potansiyel halk önderlerini kendi ufak projeleri için devflirmifl olmalar›d›r. Neoliberal rejimler devletin sa¤lad›¤› e¤itim sistemine sald›r›rken de STK’lar devlet okullar›nda görevli ö¤retmenlerin mücadelelerinin saf›nda yer almaktan çekinmifllerdir. Düflük ücretlere ve bütçe k›s›tlamalar›na karfl› gerçeklefltirilen grevleri ve protestolar› destekledikleri de pek nadir olmufltur. E¤itim fonlar›n›n neoliberal yönetimlerden geldi¤ini düflünecek olursak mücadelede kamu sektörünün iflçileri olan e¤itimcilerin saf›nda yer alm›yor olufllar› flafl›lacak fley de¤ildir. “Devlet-d›fl›” asl›nda pratikte kamu-karfl›t› harcama etkinlikleri, neoliberallerin ihracatç› kapitalistlere sa¤lad›¤› destek ve bu faaliyetlerden arta kalan ufak miktarda gelirin devletten STK’lara damlamas› anlam›na gelmektedir. Gerçekte devlet-d›fl› kurulufllar devlet-d›fl› de¤illerdir. Denizafl›r› ülkelerin devletlerinden parasal yard›m al›rlar veya yerel devletlerin özel tafleronluk görevlerini üstlenirler. S›kl›kla do¤rudan devlet kurulufllar› ile iflbirli¤i yapt›klar› görülebilir. Bu tafleronluk sözleflmeli profesyonelleri zor durumda b›rak›r ve onlar›n yerine yedek, flarta ba¤l› profesyonelleri getirir. STK’lar sosyal refah devletinin sa¤lad›¤› uzun dönemli ve kapsaml› programlar› taklit edebilecek güçte de¤ildir. Bunun yerine az say›da toplulu¤a s›n›rl› miktarda hizmet sunarlar. Daha da önemlisi uygulamaya koyduklar› programlar yerel halka de¤il denizafl›r› ba¤›flç›lara hesap verecek flekildedir. Bu aç›dan STK’lar toplumsal programlar› yerel halk›n ve onlar›n seçimle gelen temsilcilerinin ellerinden alarak seçilmemifl, denizafl›r› görevlilere verdikleri ve halk› bunlara ba¤›ml› k›ld›klar› için de demokrasinin karfl›s›ndad›rlar. STK’lar yerel toplumsal hizmetlerin deste¤i için insanlar›n dikkatini ulusal bütçeden çelerek kendi kendilerini sömürmelerini sa¤larlar. Bu sayede neoliberaller toplumsal bütçeyi k›sarak devlet yard›mlar›n› özel bankalara ve ihracatç›lara aktarma f›rsat›n› elde ederler. “Öz-sömürü” (öz-yard›m) iflçilerin devlete vergi verip karfl›l›¤›nda hiçbir fley alamamalar›n›n yan› s›ra ayn› zamanda burjuvazinin karfl›l›ks›z elde etti¤i fleyler için asgari ücrete fazla mesai yapmalar› anlam›na gelir. Yani STK’lar›n “özel, gönüllü

fiubat-Mart 2009-45

ÖZGÜR DÜfiÜN

STK’lara verdi¤i deste¤i kuvvetlendirmeye bafllam›flt›. Neoliberal modele meydan okuyan hareketlerin kuvvetlenifli ile bu hareketleri STK’lar›n alternatif faaliyetleri arac›l›¤› ile y›kma çabalar› do¤rudan birbirine ba¤l›d›r. Dünya Bankas›’n›n STK’lar ile yak›nlaflmas›n›n temel sebebi ikisinin de “devletçili¤e” karfl› olmas›yd›. Yüzeyde, STK’lar devleti “sol” bir perspektiften elefltiriyor, sivil toplumu savunuyorlard›. Sa¤c›lar ise devleti serbest piyasa zemini üzerinden elefltiriyorlard›. Hakikatte ise Dünya Bankas›, neoliberal rejimler ve Bat›l› kurulufllar çokuluslu firmalar›n kurbanlar›na teselli olarak toplumsal hizmetlere fon ay›rarak, STK’lar› sosyal refah devletinin çökertilmesine olanak sa¤layacak flekillerde destekliyorlard›. Yani iktidardaki neoliberal rejimler ucuz ithal ürünlerin istilas›, d›fl borç ödemeleri, eme¤in denetiminin ortadan kald›r›lmas›, ve gittikçe büyüyen ve düflük ücrete k›sa dönemlerle çal›flan iflsiz ordular›n›n oluflmas› arac›l›¤› ile toplumlar› periflan ederken STK’lar “öz-yard›m” projeleri, “e¤itim seminerleri”, “ifl e¤itimleri” kurmak için toplumu harap eden bu güç odaklar›ndan parasal destek al›yorlard›. Amaç ufak yoksul gruplar› k›sa dönemler ile meflgul etmek ve bu yöntemler ile bir flekilde düzen karfl›t› mücadeleleri zay›flatmakt›. STK’lar k›sa sürede neoliberalizmin “toplumsal yüzü” haline geldiler ve tepedekilerin y›k›c› faaliyetlerini yerel projeler ile desteklediler ve hala da desteklemekteler. Yani neoliberaller ikili bir stratejiyi benimsemifllerdir. Ne yaz›k ki solcular›n ço¤u d›flar›dan veya tepeden gelecek olan neoliberalizme (IMF, Dünya Bankas›) karfl› odaklanm›flt› ve bu afla¤›dan gelen neoliberalizm onlar› haz›rl›ks›z yakalad›. Buna karfl› haz›r olamay›fllar›n›n bir sebebi de çok say›da eski Marksistin de STK teori ve prati¤ine devflirilmesi olmufltu. Post-Marksizm s›n›f siyasetinden “toplumsal geliflime” geçifl için bir bilet görevi görüyordu: Marksizmden STK’lara geçifl için. Neoliberaller son derece kârl› devlet mülklerini zenginlere teslim ederken STK’lar sendikal mücadelenin saf›nda yer almam›fllard›. Tam tersine bu esnada, yerel topluluklarda mikro-teflebbüslere yo¤unlaflarak “öz-yard›m” felsefesini savunan yerel ve özel projelerde aktif bir rol oynam›fllard›. STK’lar “devlet karfl›tl›¤›” ve “sivil toplum” ad›na ufak çapl› kapitalistler ile özellefltirme sürecinin kayma¤›n› yiyen tekelciler aras›nda ideolojik köprülerin kurulmas›n› sa¤lam›fllard›. Zenginler kendilerine özellefltirmelerden gelen gelir ile devasa finansal imparatorluklar

61


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

faaliyet” ideolojisi devletin yurttafllara güvenli bir gelecek, yaflam, hürriyet, ve mutluluk sa¤lamakla yükümlü oldu¤u, devletin siyasi sorumlulu¤unun vatandafllar›n refah› için zaruri oldu¤u fikrini zay›flatmaktad›r. Bu kamusal sorumluluk fikrine karfl› olan STK’lar toplumsal sorunlar›n karfl›s›nda özel sorumlulu¤a, ve bu sorunlar›n çözümü için özel kaynaklar›n önemine vurgu yaparlar. Fiilen yoksullar›n s›rt›na iki misli bir yük y›karlar. Yani yoksullar›n hem zengine hizmet eden neoliberal devlete hizmet etmesi için vergi vermesi hem de özel “öz-sömürü” arac›l›¤› ile de kendi bafllar›n›n çaresine bakmalar› beklenmektedir.

züm olarak söz etmek sorunun, gelirin denizafl›r› aktar›m›na de¤il bireysel inisiyatife ba¤l› oldu¤unu söylemek anlam›na gelir. STK’lar›n yard›m› toplumun ufak bir kesimine ulafl›r ve bu yüzden s›n›rl› kaynaklar için topluluklar aras›nda sinsi ayr›mlara ve s›n›f dayan›flmas›n›n baltalanmas›na sebebiyet verecek bir rekabete yol açar. Ayn›s› profesyoneller için de söz konusudur her biri kendi STK’s›n› d›fl yard›m› isteyebilmek için kurar. Bu yüzden bir STK, d›fl ba¤›flç›lara onlar›n ç›karlar›na uygun düflen projeler sunarken, di¤er STK’lardan daha çok destekçisi oldu¤unu söyleyerek ve daha düflük ücrete çal›flmay› kabul ederek

STK’lar ve post-Marks st profesyoneller yoksulların, kadınların, ırksal açıdan ayrıma uğrayanların ve d ğer ez len grupların desteğ ç n toplumsal hareketler le rekabet hal nded rler. İdeoloj ler ve prat kler d kkatler yoksulluğun kaynağından ve çözümünden uzaklaştırır (dışarıya ve yukarıya değ l de çer ye ve aşağıya bakılmasını sağlar). Den zaşırı bankaların sömürüsünü göz ardı ederken m kro-teşebbüslerden çözüm olarak söz etmek sorunun, gel r n den zaşırı aktarımına değ l b reysel n s yat fe bağlı olduğunu söylemek anlamına gel r.

62

STK’lar ve Sosyo-Politik Devinimler STK’lar toplumsal hareketlere de¤il projelere vurgu yaparlar. ‹nsanlar› üretim araçlar›n›n kontrolü için de¤il s›n›rda üretim için harekete geçirirler. ‹nsanlar›n günlük yaflam›n› biçimlendiren yap›sal koflullarla alakas›z projelerin teknik ve finansal deste¤ine odaklan›rlar. Solun laflar›n› kendi amaçlar› için kullan›r, “halk iktidar›”, “cinsiyet eflitli¤i”, “sürdürülebilir geliflim”, “yetkilendirme”,“yukar›dan afla¤›ya liderlik” gibi terimleri a¤›zlar›na sak›z ederler. Sorun bu dilin her türlü prati¤i, s›n›f mücadelesini reddeden siyasi anlay›fllara tâbi k›lan ba¤›flç›lara ve devlet ayg›tlar›na ba¤›ml› olufludur. STK faaliyetlerinin yerel do¤as› sözü geçen “yetkilendirmenin” s›n›rl› kaynaklara dayanarak toplumun s›n›rl› bir alan›n›n üzerindeki, ve neoliberal devlet ve makro-ekonominin izin verdi¤i s›n›rlar dâhilindeki bir “yetkilendirmeden” öteye geçememesi anlam›na gelir. STK’lar ve post-Marksist profesyoneller yoksullar›n, kad›nlar›n, ›rksal aç›dan ayr›ma u¤rayanlar›n ve di¤er ezilen gruplar›n deste¤i için toplumsal hareketler ile rekabet halindedirler. ‹deolojileri ve pratikleri dikkatleri yoksullu¤un kayna¤›ndan ve çözümünden uzaklaflt›r›r (d›flar›ya ve yukar›ya de¤il de içeriye ve afla¤›ya bak›lmas›n› sa¤lar). Denizafl›r› bankalar›n sömürüsünü göz ard› ederken mikro-teflebbüslerden çö-

di¤erleri ile sürekli bir rekabet halindedir. Bunun sonucu, yoksul topluluklar› kendilerini etkileyen genifl toplumsal dokuyu alg›lamaktan ve ona karfl› mücadele etmekten aciz sektörel ve sektörel alt› gruplara bölen STK’lar›n durmadan ço¤almas›d›r. Yak›n zamanda edinilen tecrübeler bize ayn› zamanda söz konusu d›fl ba¤›flç›lar›n projelere finansal deste¤i özellikle statükoya toplumsal ve politik baflkald›r›n›n kuvvetli oldu¤u dönemlerde sa¤lad›klar›n› göstermektedir. Bu baflkald›r› sona erdi¤inde finansal yard›m› STK-rejim iflbirli¤ini sa¤layacak kanallara aktar›rlar. Bu da STK projelerinin neoliberal programlar›n bünyesinde yer bulmas›d›r. “Apolitik” görünümleri ve öz-yard›ma yapt›klar› vurgu ile STK’lar›n yap›lar› ve do¤alar› yoksul kitleleri depolitize etmeye ve etkisiz k›lmaya yaramaktad›r. Neoliberal partileri ve bas›n› destekleyerek seçim süreçlerine arka ç›kmaktad›rlar. Emperyalizmin do¤as›na ve ihracatç›larla mevsimlik iflçilerin aras›ndaki çeliflkiler gibi neoliberalizmin s›n›fsal temeline iliflkin siyasi e¤itimden ise kaç›n›l›r. Bunlar›n yerine STK’lar, “d›fllanm›fllar›”, “güçsüzleri”, “afl›r› yoksullu¤u”, “›rksal veya cinsi ayr›mc›l›¤›” bunlar› var eden toplumsal düzene karfl› gelmeden yüzeysel bir biçimde ele alarak tart›fl›yormufl gibi görünürler. Yoksullar› tamamen “özel gönüllü faaliyetler” arac›l›¤›yla neoliberal ekonomiye


emperyalist güç odaklar› taraf›ndan konan kurallar›n ve bu güç odaklar›n›n ç›karlar›n›n dahilinde oluflturulur ve onaylan›rlar. Denetimden geçtikten sonra da toplumlara “sat›l›rlar”. De¤erlendirmeler emperyalist kurumlar taraf›ndan, yine bu kurumlar için yap›l›rlar. Finansal deste¤in kayd›r›lmas› veya kötü de¤erlendirmeler gruplar›n, topluluklar›n, çiftliklerin ve kooperatiflerin topluca terk edilmesine yol açar. Herkes ve her fley gittikçe ba¤›flç›lar›n ve proje de¤erlendirmecilerinin taleplerini karfl›lamak için daha da diSTK’ların güçlend ğ k m bölgelerde bağımsız pol t k sınıf mücadeles n n zayıflamış olması ve neol beral zm n

fiubat-Mart 2009-45

ÖZGÜR DÜfiÜN

katan STK’lar toplumsal eylemin ve dayan›flman›n görüntüsü ard›na asl›nda ulusal ve uluslararas› güç yap›s›na boyun e¤en muhafazakâr bir konformizmi gizlerler. STK’lar›n güçlendi¤i kimi bölgelerde ba¤›ms›z politik s›n›f mücadelesinin zay›flam›fl olmas› ve neoliberalizmin rakipsiz bir biçimde hüküm sürüyor oluflu tesadüf de¤ildir. STK’lar›n büyümesi, neoliberalizmin artan finansal yard›m› ve her yerde yoksullu¤un artmas› ile ayn› zamana denk düflmektedir. STK’lar›n yerel boyutta kimi baflar›lar elde etti¤i yönündeki iddialara ra¤men neoliberalizmin mutlak gücüne meydan okuyabilecek kimse yoktur ve STK’lar da bu oluflan güç dokusunda kendilerine yer edinebilecekleri çatlaklar aramaktad›rlar. Alternatiflerin üretilmesindeki yavafllaman›n bir di¤er sebebi de toplumsal hareketlerin, gerilla, kad›n ve sendika hareketlerinin eski önderlerinin ço¤unun bu STK’larca devflirilmifl olmas›d›r. Teklif oldukça caziptir: Dolgun bir maafl, itibar, denizafl›r› ba¤›flç›lar›n, konferanslar›n ve a¤alaflmalar›n gözünde edinilecek olumlu yer ve bask›lar karfl›s›nda güvenlik. Sosyo-politik hareketler ise içinde yer alanlara, maddi fayda sa¤lamasalar da daha büyük miktarda sayg› ve ba¤›ms›zl›k sa¤larlar. Ayr›ca bu hareketlerin içinde yer alanlar›n STK’larda yer alanlar›n sahip olmad›klar› bir özgürlükleri vard›r ki o da politik ve ekonomik düzene meydan okuma özgürlü¤üdür. STK’lar ve onlar›n denizafl›r› bankac› destekçileri (Dünya Bankas›, Inter-American Bank) s›k s›k mikro-teflebbüslerin ve baflka “öz-yard›m” projelerinin baflar›lar›n› anlatan hikayeler yay›nlarlar. Bunu yaparken toplumsal tüketimin azalmas›, ucuz ithal mallar›n pazar› istila etmesi ve faiz oranlar›n›n f›rlamas› ile birlikte bu projelerin yüksek baflar›s›zl›k oranlar›n› toplumdan gizlemeyi de ihmal etmezler. Bu projelerin “baflar›lar›” da zaten yoksul kitlelerin çok çok ufak bir k›sm›na faydal› olur ve sadece baflkalar› o pazara giremedi¤i sürece baflar›l› olurlar. Ama bireysel mikro-teflebbüsün baflar› hikayesinin propaganda de¤eri, neoliberalizmin destek gören bir fenomen oldu¤una iliflkin efsanenin kuvvetlendirilmesi aç›s›ndan önemlidir. Öte yanda mikro-teflebbüslerin var oldu¤u bölgelerde meydana gelen fliddetli kitlesel tepkiler, bizlere ideolojinin belki de hegemonyaya tâbi olmad›¤›n› ve STK’lar›n ba¤›ms›z s›n›f hareketinin yerini alamad›¤›n› göstermektedir. STK’lar ayr›ca yeni bir kültürel ve ekonomik sömürgecili¤i ve ba¤›ml›l›¤› beslemektedirler. Projeler

rak ps z b r b ç mde hüküm sürüyor oluşu tesadüf değ ld r. STK’ların büyümes , neol beral zm n artan f nansal yardımı ve her yerde yoksulluğun artması le aynı zamana denk düşmekted r.

siplinli bir flekle sokulur. Yeni gelen vekiller ba¤›flç›lar›n hedefleri, de¤erleri ve ideolojileri dahilinde hareket edilip edilmedi¤ini ve fonlar›n beklenen biçimde kullan›l›p kullan›lmad›¤›n› denetlerler. “Baflar›lar›n” elde edildi¤i yerlerde bunlar, her zaman yoklu¤unda çökecekleri d›fl deste¤e s›k› s›k›ya ba¤›ml›d›rlar. STK’lar›n ço¤u gittikçe neoliberal sisteme eklemleniyorlar iseler de bunlar›n içinde antiemperyalizmi ve s›n›f hareketini desteklemeye çal›flan ufak bir az›nl›¤›n oldu¤unu da eklememiz gerekmektedir. Bu gruplar›n hiçbiri Dünya Bankas›’ndan veya Avrupa’dan finansal destek almamaktad›r. Yerel iktidar mücadelelerini merkezi siyasi iktidar mücadelesine ba¤lamak için var olan çabalara arka ç›karlar. Yerel projelerle, büyük toprak mülklerini iflgal eden, kamu mülkiyetini ve çokuluslu firmalara karfl› ulusal firmalar› savunan ulusal sosyo-politik hareketlerin aras›nda ba¤lar oluflturmaya gayret gösterirler. Topra¤›n mülksüzlefltirilmesi için olan toplumsal hareketler ile dayan›flma içerisindedirler. S›n›fsal yaklafl›mlara ba¤l› olan kad›n hareketlerini desteklerler. Yerel ve acil sorunlar›n çözümünde siyasetin öne ç›kmas›n›n gerekli oldu¤u gerçe¤ini yads›mazlar. Yerel örgütlenmelerin ulusal boyutta mücadele yürütmesi gerekti¤ine ve ulusal önderlerin yerel çal›flanlara hesap verebilmesi gerekti¤ine inan›rlar. K›saca söylememiz gerekirse, post-Marksist de¤ildirler.

63


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

BİR SEÇİM HİKAYESİ...

AB

D’

DE

?

EZ‹LEN C‹NS M‹ KABETT‹ EZ‹LEN IRK MI KAZANDI

64

ABD merkezli a盤a ç›kan ekonomik kriz tüm dünyay› etkisine alarak s›n›fsal çeliflkileri daha da keskinlefltirmektedir. Kriz dünyan›n bir numaral› gücü olan ABD emperyalizmini ve onun ideologlar›n› da zorlamaktad›r; çünkü krizin keskinlefltirdi¤i toplumsal çeliflkiler muhalefet güçlerinin pratiklerini artt›racak bir zemin oluflturacakt›r. Bu da emperyalistleri ve onlar›n ideologlar›n› buna karfl› geliflen muhalefete karfl› yeni yol ve yöntemleri devreye sokmalar›na sebep olacakt›r. Krizin etkilerinin devam etti¤i, tüm dünya halklar›n›n yan›nda ABD halk›n›n da krizi derinden hissetti¤i ve krizin ceremesini çekti¤i bir gerçekliktir. Bu süreçte gerçekleflen ABD Baflkanl›k seçimleri, mevcut tablo içerisinde kendisine oy verecek kitleleri kand›rarak,

onlar›n tepkilerini engelleyecek bir politikaya yaslanmak zorundayd›. Seçim sürecindeki ABD hakim s›n›flar›n›n stratejisi; artan iflsizlik, yoksulluk, azalan sosyal hak ve güvencelerle daha da belirginleflen toplumsal çeliflkiler sonucu yükselen toplumsal mücadeleyi manipüle etme üzerine kuruldu. Burjuva ideologlar ve politikac›lar seçim sürecini ayn› zamanda umutlar›n ve sisteme olan güvenin tazelendi¤i bir sürece dönüfltürmek istiyorlard›. Bunun anlam› daha fazla yalan söylenmesiydi. Ancak yalanlar›n sosa bat›r›larak gizlenmesi için iyi bir k›l›fa yani kitlelerin özlemini ifade eden bir k›l›fa bürünmesi gerekiyordu: ‘De¤iflim’ ve ‘ilerleme’. ‹flte seçim sürecinde birbiriyle yar›flan ABD hakim s›n›f kliklerinin ortak ç›k›fl noktas› bu oldu. Baflkanl›k için


leyicilerden birinin Clinton’a “Sen git de gömleklerimi ütüle” demesi o kadar ortak slogana dönüfltü ki bas›n ve medyada bu sald›r› onaylan›r tarzda ele al›n›p seçim rekabetinde öne ç›kar›ld›. Bir taraftan da bu anlay›fl

cinsiyetçi

bir

politikaya

dönüfltürülerek Clinton’›n rakip partinin yan›nda kendi partisinin seçmenlerinin ve Obama yanl›lar›n›n da ellerinde pankartlara dönüfltü. Bu duruma iliflkin de Morgan flu yorumu yapt›: “Bu duruma bas›n ve televizyonlarda fazlaca tepki verilmiyor. Oysa birisi ç›k›p da Obama’ya ‘Sen git de benim pabuçlar›m› parlat’ deseydi (yani ›rkç› bir imada bulunsayd›) yer yerinden oynard›.” yar›flan iki parti de halka de¤iflim vaatlerinde bulunup onlar› ‘umutland›rarak’ alt› bofl söylemlerle halk›n karfl›s›na ç›kt›lar. Söyledikleri fleyler neredeyse birbirinin ayn› oldu¤u halde iki rakip parti birbirini karalamak amac›yla ve seçimi kazanma azmiyle ülke tarihinin en maliyetli seçim sürecini bafllatt›. Seçim kampanyalar›na toplamda 2.4 milyar dolar› bulan harcamalar yap›l›rken, yürütülen seçim politikalar› da esas meselelerin çözümüne odakl› programlara de¤il; rakiplerin birbirini karalayarak ön plana ç›kma mant›¤› üzerine kuruluydu. Cumhuriyetçilerle demokratlar›n dünya meselelerine ve ülke meselelerine iliflkin bak›fl aç›lar› da ortakt›. Ortado¤u’ya yönelik sald›r› politikalar›ndan savunma politikalar›na, ekonomik-sosyal ve toplumsal politikalara kadar ayn› anlay›fl zeminine yaslananlar›n, halk›n karfl›s›na ç›karak en iyinin kendisi oldu¤unu ispatlamak için en iyi ve inand›r›c› yalanlar söylemesi, siyasal rakiplerine yönelik en iyi anti-propaganda ve karalama kampanyalar› düzenlemesi gerekiyordu. K›yas›ya bir yar›fl yürütüldü. Cumhuriyetçilerin aday› daha en bafl›ndan kesinleflirken, Demokrat Parti’nin adaylar› Hilary Clinton ve Barack Obama aras›ndaki rekabet, ön seçim süreçlerinde devam etti. Ancak iki partinin ilerleyen aflamalarda ayn›

fiubat-Mart 2009-45

ÖZGÜR DÜfiÜN

Seçim konuflmalar›ndan birisinde din-

fleyleri farkl› ifadelere büründürerek kitlerle tafl›d›¤› görüldü. Örne¤in Irak iflgali konusunda Cumhuriyetçilerin aday› McCain ile Demokrat Clinton’›n program› ayn›yd›. Hatta Hilary Clinton’›n daha sald›rgan bir tutumla, Irak’taki asker say›s›n› ço¤altmaktan, kal›c› üsler kurmaktan ve savafl bütçesini artt›rmaktan bahsetti¤ini söyleyebiliriz. Halka “radikal” ve “yeni bir umut” diye yutturulmaya çal›fl›lan Demokrat partili Obama’n›n söyledi¤i de “daha ak›ll›ca savaflmal›y›z”dan ibaretti. Ancak Demokrat Parti’nin iki aday›n›n özgün taraflar› vard›. ‹ki aday da ilklerin temsilcisi olmay› vaat ediyordu. Biri ilk kad›n baflkan olarak kad›nlar›, di¤eri de ülke tarihinde ilk kez baflkanl›k için yar›flacak olan siyahî ›rk›n temsiliyetini simgeliyordu. ‹lk kad›n baflkan ya da ilk ‘zenci’ baflkan olmak, yani iki temel meseleye, ABD’de geçmiflten bugüne iki eski sorun olan ›rkç›l›k ve cinsiyet ayr›mc›l›¤›na çözüm olmak vaat ediliyordu. Cumhuriyetçi partiden farkl› olarak bu iki temel soruna yönelik de ‘de¤iflim’ sözü veriliyordu. Dolay›s›yla ‘daha fazla de¤iflim umudunu’ kitlelere tafl›yan parti, sonuç itibarîyle Demokrat Parti oldu. Bu süreçte tüm çekiflmelere ve rekabete karfl›n, cumhuriyetçilerin de demokratlar›n da dünya ve ülke meseleleri yan›nda ortaklaflt›klar› baflka bir fley daha a盤a ç›kt›. Kad›na yönelik cinsel ayr›mc›l›k konusunda kökleflmifl ve içselleflmifl olan ataerkil anlay›fl temelinde mükemmel bir ortak uyum söz konusuydu. Bu öyle bir ortakl›kt› ki siyasal rekabet içerisinde olanlar› dahi ayn› potada ve tepkide, ayn› duyars›zl›k ve ilgisizlikte buluflturabilecek kadar kan›ksanm›fl, içselleflmifl bir kültürü yans›t›yordu. Demokrat Parti’nin baflkan adaylar›ndan biri olan ve ‘ilk kad›n baflkan aday›’ olarak kendi partisinin de propagandas›n› yap›p ‘yüceltti¤i’ Hilary Clinton, siyasal rekabet k›z›flt›kça ve sadece karfl› parti ile de¤il, Demokrat Parti’nin iki farkl› aday› aras›ndaki çekiflme de artt›kça bu yar›fla dahil olan üçüncü bir birey olarak de¤il, kad›n olmaktan kaynakl› ve cinsel ayr›mc›l›k eksenli sald›r›larla karfl›laflt›. Clinton’a yönelik sald›r›lara medya da destek verdi ki bu güncel yaflant›m›z içerisinde yabanc› oldu¤umuz bir durum de¤ildir. Neydi bu sald›r›lar, hat›rlayal›m: Hilary Clinton’› siyasi bir rakip olarak gören Cumhuriyetçi Parti’nin Baflkan aday›n›n siyasi rekabet yöntemi, çok da flafl›rt›c› olmayacak biçimde Clinton’›n cinsel kimli¤ine yönelik olmufltur. John McCain’e ‘Difli köpe¤i nas›l yenece¤iz?’ diye sorduk-

65


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

lar›nda, McCain kahkahalarla güldükten sonra ‘Mükemmel bir soru’ diyerek cevap vermiflti. Bu afla¤›lama durumunun yan›nda pervas›zca ve piflkince dile getirilmesindeki rahatl›¤› ve umars›zl›¤› da sorgulamak gerekmez mi? Ünlü feminist yazar ve eylemci Robin Morgan, kaleme ald›¤› yaz›s›nda “Siyah piçi nas›l yenece¤iz? diye sorsalard› yer yerinden oynard›” diyerek mevcut durumu çarp›c› bir flekilde gözler önüne seriyor. Keza Hilary Clinton’›n cinsel kimli¤ine yönelik sald›r›lar sadece rakip partiden de¤il, temsiliyeti noktas›nda aday› oldu¤u parti ve seçmenleri taraf›ndan da gösterildi. Seçim konuflmalar›ndan birisinde dinleyicilerden birinin Clinton’a “Sen git de gömleklerimi ütüle” demesi o kadar ortak slogana dönüfltü ki bas›n ve medyada bu sald›r› onaylan›r tarzda ele al›n›p seçim

ve medyan›n de¤il; Demokrat Parti’nin de tepki göstermedi¤i, kay›ts›z kald›¤› bir sald›r› olmufltur. Hilary Clinton, seçim süresince daha birçok sald›r›ya maruz kalm›flt›r. Kimi ‘Kal›n ayak bileklerinden hofllanm›yorum’ derken, kimileri üzerinde ‘Keflke Hillary, O. J. Simpson ile evli olsayd›’ yazan tiflörtlerle gezdi. Yine bir TV dizisinde teröristlerin Hillary Clinton’›n vajinas› içine bomba koymaktan söz etmeleri gibi daha birçok kad›n ayr›mc›l›¤› içeren ifadeler birbiri ard›na dizildi. Clinton’a yönelik sald›r›lar bununla s›n›rl› de¤il. Cinsel kimli¤ine yönelik sald›r›lara, özel hayat›na yönelik sald›r›lar da yo¤unluklu olarak ilave edildi. Hilary Clinton’›n lezbiyen iliflki yaflad›¤› iddias› ortal›¤› aya¤a kald›rd› ve manfletlerden düflmedi. ‹ddiaya göre Hillary, “Kendisini baflkan yapacak olan Müslüman kad›n” olarak da nitelendirilen sa¤ kolu ve asistan› Huma

Bugün kimlik politikalar›na yön veren (cinsel, ulusal ve ›rksal ayr›mc›l›klar baflta olmak üzere) emperyalistkapitalist sistemdir. Emperyalizmin hakim oldu¤u koflullarda onun iktidar› ile en çabuk uyumlu hale gelip bütün leflecek ve ona en güçlü yedeklenebilecek politikalar, kimlik politikalar› olmaktad›r. Emperyalizme karfl› ezilen s›n›f temelli bir iktidar mücadelesi yürütülmedi¤i ve bu mücadele zemininden kimlik politikalar› üretilmedi¤i takdirde aç›kça tek yol da bu gerçe¤e ç›kmaktad›r. Dolays›yla ne Obama siyahî ›rk›n temsilcisidir ne de Clinton kad›nlar›n temsilcisidir. Çünkü bu mümkün de¤ildir. Hakim s›n›flar›n partilerinin içinden ezilen kesim temsil cili¤i yap›lamaz. Bu ülkemizdeki CHP ve AKP partileri içinden ezilen kesimlerin temsilcili¤ini yapan “eski tüfek dostlar›m›z” için de geçerlidir.

66

rekabetinde öne ç›kar›ld›. Bir taraftan da bu anlay›fl cinsiyetçi bir politikaya dönüfltürülerek Clinton’›n rakip partinin yan›nda kendi partisinin seçmenlerinin ve Obama yanl›lar›n›n da ellerinde pankartlara dönüfltü. Bu duruma iliflkin de Morgan flu yorumu yapt›: “Bu duruma bas›n ve televizyonlarda fazlaca tepki verilmiyor. Oysa birisi ç›k›p da Obama’ya ‘Sen git de benim pabuçlar›m› parlat’ deseydi (yani ›rkç› bir imada bulunsayd›) yer yerinden oynard›.” Morgan’›n bu karfl›laflt›rmay› yapmas›n›n nedeni, ülkedeki ezilen ›rka yönelik bask› ve fliddetten daha fazla ve daha yayg›n kabul görenin ezilen cinse yönelik bask› ve fliddet oldu¤unu göstermek olmaktad›r. Bu daha genifl kesimce kabul gören cinsel ayr›mc›l›k, ezilen ›rk›n dahi kat›ld›¤› ve benimsedi¤i bir hal almaktad›r. Bu tespit gerçekten de düflündürücüdür ve do¤rudur. Çünkü Clinton’a yönelik gerçeklefltirilen bu sald›r›, o kadar güçlü, köklü bir gelenektir ki sadece kamuoyunun, bas›n›n

Abidin ile lezbiyen bir iliflki yafl›yor. Clinton’un lezbiyen oldu¤u iddias› yeni de¤il; ama seçim sürecindeki kadar gündemlefltirilip kullan›lmad›. Asl›nda özel hayata yönelik sald›r›lar sadece Clinton’a yönelik de de¤ildi. Cumhuriyetçi adaylardan demokrat adaylar›n birbirini karalamak için aileleri ve çocuklar› da dahil olmak üzere tüm özel hayatlar› deflifre edildi ve süslenerek bas›na s›zd›r›ld›. Ancak hiçbiri Hilary Clinton’›n ‘lezbiyen iliflkisi’ kadar gündemlefltirilmedi. Dolay›s›yla mevcut kay›ts›zl›k sadece rakip iki parti ile de s›n›rl› olmayan, toplumun genelinin bak›fl aç›s›n› ve duruflunu ifade eden bir pratik oldu¤u için kad›nlara karfl› yap›lan ‘ince’ ayr›mc›l›¤›n, belden afla¤›ya vurman›n ses getirmesi ‘ola¤an’ bir hal al›yor. Kad›nlar›n iktidar›n bir nesnesi olmas› sorunu yeni bir tart›flma konusu de¤il elbet. Ancak daha yak›n bir süreçte yaflananlar, dünyan›n bir numaral› emperyalist gücü olan bu ülkede en güçlü kad›nlar›n


yar›fl› boyunca, sadece cinsel ayr›mc›l›kla karfl›laflt›¤› fiubat-Mart durumlarda cinsel ayr›mc›l›ktan bahsederek bir 2009-45 kad›n olarak mücadele yürütmenin önemine ve zorluklar›na de¤indi. Seçim gezilerinde gözyafllar› eflli¤inde “Bir kad›n olarak cinsel ayr›mc›l›¤a maruz kal›yorum” diyerek dert yand›. Elbette bu bir gerçekti. Ancak Clinton, mevcut ‘egemenli¤in’ bir parças› oldu¤unu, bu sald›r›ya maruz kal›rken asl›nda mevcut sorunu üreten mekanizman›n da bir parças› hatta yöneticisi oldu¤unun fark›nda de¤il mi? Clinton’› bu kapsamda ‘ma¤dur’ ve ‘temiz’ göstermek hiç gerçekçi de¤il. Cinsel ayr›mc›l›¤a maruz kalan Clinton’›n, ayn› zamanda Irak’a daha fazla yüklenilmesi gerekti¤ini savunan, siyasi rekabet u¤runa ›rkç› söylemlerde bulunan ve halk›n yarar›na olmayacak birçok Ez len c ns , ulusları, faaliyetin parças› ve savunucusu olan bir ırkları azınlık olarak kad›n oldu¤u gerçe¤ini tanımlayıp onlara ‘azınlık de¤ifltirmez. Dolay›s›yla vadeden b r karfl›laflt›¤› fliddete karfl› hakları’ koymak gerekli olmakla düzen n demokras anlayışı birlikte, bu sald›r› çarpık ve sahted r. Bu gerekçesiyle ‘kiflinin ve çarpık zem nden mücadele onun temsil etti¤i kad›nl›¤›n’ gerçekli¤ine de toplumsal b r mücadele yabanc›laflarak onu alanı olamaz. Y ne aynı sadece bir kad›n oldu¤u şek lde ez len c ns olan için desteklemek, baflkan olmas› için kadını toplumun en alt b r mücadele yürütmek, ne m nden üst b r m ne kadar kad›nlar›n ne de toplam- var eden b r düzen n kt da insanl›¤›n kurtuluflu darı ç nde yer alan b r için en küçük bir anlam kadının sadece kadın olduğu tafl›mayacakt›r. Kampanya boyunca ç n kadınların kurtuluş feministlerden destek gömücadeles n n öznes rolü ren Clinton(feministlerin bir kad›n›n baflkan olma- yüklenemez. s› noktas›nda duydu¤u heyecan›, feministlerin çok önemle vurgulad›klar› savafl karfl›tl›¤› söylemlerinin yerine tam tersine) Irak’taki iflgali destekleyen, hatta buraya daha fazla güç aktar›lmas› gerekti¤ini sertçe ve çok keskin bir flekilde vurgulamaktan kaç›nmam›flt›r! Emperyalizmin egemenlik anlay›fl› ve onun temsilcileri; hangi dil, din, ›rk ve cinsiyete mensup olursa olsunlar, emperyalist politikalar›n savunucusu ve uygulay›c›s› olabildikleri ölçüde iktidar›n bir parças›

ÖZGÜR DÜfiÜN

dahi kad›n bireyler olarak ayaklar› üzerinde durabilmelerinin, erkek egemen düzenin bir parças› olmadan, onunla bütünleflmeden mümkün olmad›¤›n› tekrar gösterdi. Ayr›ca bu süreç çok çarp›c› bir gerçe¤i daha a盤a ç›kard›. ‹ktidar yar›fl›nda kad›n, düzenle mükemmel bir uyumu yakalasa bile bir kad›n olarak her an afla¤›lanabilecek, alay konusu olabilecek ve bel alt› sald›r›lara hedef olabilecek kadar da zay›f olabilmektedir. En az erkek adaylar kadar kendi partisinin politikas›n› destekleyecek ‘nitelikte’ olan Hilary Clinton’a karfl› yürütülen seçim çal›flmalar› ve propagandalar›, kiflisel bir sald›r›ya ve özellikle cinsel ayr›mc›l›k üzerinden flekillenen sald›r›lara rahatl›kla dönüflüvermifltir. Bu pervas›zl›k ve vurdumduymazl›k, farkl› farkl› siyasetlerin rakiplerini dahi birlefltirecek ortak bir sald›r› niteli¤ine dönüflen cinsel ayr›mc›l›k ve fliddet mekanizmas›, bizlere ataerkil düzenin varl›¤›n› ve gücünü göstermektedir. Clinton ezilenlerin temsilcisi miydi, ezilen cins olan kad›nlar›n özgürlük mücadelesini mi yürütüyordu? ABD’nin ezilen halklara ve uluslara yönelik bugüne kadar yürüttü¤ü politikalara karfl› alternatif bir program› m› savunuyordu? Hay›r, hiçbiri. Hatta bir kad›n olarak az›nl›k diye tan›mlan›rken, yine baflka bir az›nl›k olan siyahî ›rka ve onun temsilcili¤ini yerine getirme iddias›ndaki kendi partisinin siyahî aday›na ›rkç› söylemlerle sald›rmaktan geri durmad›. Yani asl›nda bel alt› sald›r›lara maruz kal›rken ayn› sald›r›lar› kendisi de gerçeklefltirmekten çekinmedi. Sistemle ve onun çirkef yüzüyle bu kadar bütünleflen birine niçin sald›r›ld›¤›ndan öte daha da önemli olan kendisinin dahi yabanc›laflt›¤› kad›nl›¤›na yönelik sald›r›lara maruz kalmas›d›r. Ayn› zamanda bize, kapitalizmde kad›n›n gerçekten bir kad›n olarak, hele ki kad›nlar›n temsilcisi olarak asla iktidar olamayaca¤›n› da aç›kça göstermektedir. Clinton’›n kad›nlar›n sorunlar›na iliflkin bir program› olmad›¤›, bir kad›n olarak mevcut soruna hakim s›n›f ve erkek egemen yaklafl›mlar›yla s›n›rl› bir politika yürüttü¤ünü (ki bu durum kaç›n›lmazd›r) gözden kaç›rmamak gerekir. Üstelik kampanyada Clinton’›n eril bir yap›s› oldu¤u, bir erkek gibi güçlü oldu¤u da s›kl›kla dile getirilmektedir. Clinton yenilgiyi kabul etti¤i konuflmas›na kadar, kampanyas›n›n çok büyük bir k›sm›n› erkekler kadar nas›l sert ve güçlü olabildi¤ini göstermeye çabalayarak geçirdi. Hatta kendi destekçileri bile onun niteliklerinden bahsederken eril kliflelere baflvurdular. Ayr›ca seçim

67


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

68

olmaktad›rlar. Dolay›s›yla hakim s›n›flar›n temsilcilerinin kimlikleri ne olursa olsun emperyalist-kapitalizmin genel ç›karlar› belirleyicidir. Bu konuda en somut ve güçlü örneklerden biri Bush’un baflkanl›k döneminde D›fliflleri Bakan› olan Condalezia Rice’d›r. Hem bir kad›n olan hem de siyahî ›rka mensup olan, dolay›s›yla farkl› kimliklerin temsilcisi olabilecek konuma sahip olan Rice’›n görev süresi boyunca ›rkç› ya da cinsiyetçi sald›r›lara ve ayr›mc›l›klara karfl› politika üretti¤i ve bu politikan›n savunusunu yürüttü¤ünü kim iddia edebilir? Rice, emperyalizmin amaçlar› u¤runa en vahflî ve ac›mas›z politikalar›n uygulay›c›s› olmaktan bir an için bile tereddüt etmemifltir, Clinton’›n da Rice’dan farkl› bir pratik sergileyemeyece¤i rahatl›kla öngörülebilir. (Obama’n›n seçimleri kazanarak ABD Baflkan› olmas›yla Clinton’›n Rice’›n D›fliflleri Bakanl›¤› g ö r e v i n i üstlendi¤ini hat›rlatal›m!) Tüm bunlara ra¤men bayan Clinton’a yönelik cinsel ayr›mc›l›¤a ve sald›r›lara tepki göstermemek mümkün olmad›¤› gibi kad›n eme¤inin bu “de¤ersizleflme” ve erkek egemen düzenle bütünleflmesi sürecine dahil olunamaz. Ayn› zamanda kad›n›n bu alandaki temsiliyetinden medet ummak da mümkün de¤ildir. Ezilen cinsi, uluslar›, ›rklar› az›nl›k olarak tan›mlay›p onlara ‘az›nl›k haklar›’ vadeden bir düzenin demokrasi anlay›fl› çarp›k ve sahtedir. Bu çarp›k zeminden mücadele de toplumsal bir mücadele alan› olamaz. Yine ayn› flekilde ezilen cins olan kad›n› toplumun en alt biriminden üst birimine kadar var eden bir düzenin iktidar› içinde yer alan

bir kad›n›n sadece kad›n oldu¤u için kad›nlar›n kurtulufl mücadelesinin öznesi rolü yüklenemez. Bugün kimlik politikalar›na yön veren (cinsel, ulusal ve ›rksal ayr›mc›l›klar baflta olmak üzere) emperyalist-kapitalist sistemdir. Emperyalizmin hakim oldu¤u koflullarda onun iktidar› ile en çabuk uyumlu hale gelip bütünleflecek ve ona en güçlü yedeklenebilecek politikalar, kimlik politikalar› olmaktad›r. Emperyalizme karfl› ezilen s›n›f temelli bir iktidar mücadelesi yürütülmedi¤i ve bu mücadele zemininden kimlik politikalar› üretilmedi¤i takdirde aç›kça tek yol da bu gerçe¤e ç›kmaktad›r. Dolays›yla ne Obama siyahî ›rk›n temsilcisidir ne de Clinton kad›nlar›n temsilcisidir. Çünkü bu mümkün de¤ildir. Hakim s›n›flar›n partilerinin içinden ezilen kesim temsilcili¤i yap›lamaz. Bu ülkemizdeki CHP ve AKP partileri içinden ezilen kesimlerin temsilcili¤ini yapan “eski tüfek dostlar›m›z” için de geçerlidir. Ezilenlerin iktidar mücadelesi ve sosyalizm mücadelesi deneyimleri gösteriyor ki kad›nlar›n ve di¤er ezilen veya ötekilefltirilen kimliklerin kurtulufl mücadelesi de ancak s›n›f eksenli bir zeminden yükselebilir. *** Son olarak Hilary Clinton’›n sosyalizme ve dolay›s›yla kad›n›n kurtulufl mücadelesine nas›l bakt›¤›na iliflkin ilginç bir diyalo¤u aktaral›m. Seçim sürecinde muhafazakâr kanattan da oy toplama aray›fl›ndaki Clinton ile Amerikan medyas›n›n en tart›flmal› isimlerinden Bill O’Reilly’in program›nda flöyle bir diyalog yaflan›yor: O’Reilly soruyor; “Baflkan olursan›z cüzdan›mdan ne kadar paray› geri alacaks›n›z?” Clinton, yan›t olarak orta s›n›f aileler için getirdi¤i önerileri s›ralamaya bafllay›nca da sözünü kesiyor: “Ben orta s›n›ftan de¤ilim, zengin bir adam›m”. Sonra da Clinton'›n varl›kl›lardan al›p daha az geliri olanlara verece¤ini iddia ediyor ve ekliyor: “Bu sosyalizmdir”. ‹flte o an Clinton tam olarak ne düflünüyor bilinmez; ama sanki korkunç bir iftira ile karfl› karfl›ya kalm›fl gibi tepki veriyor: “Teddy Roosevelt de mi sosyalistti? Bence çok iyi bir baflkand›!” Gönül rahatl›¤›yla flunu söyleyebiliriz. Hilary’nin kad›n kimli¤ine yönelik sald›r›lara karfl› ç›kmak gerekir. Ancak bunu Hilary ile de¤il; Hilary’e ra¤men yapmak kayd›yla.


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

Kitap Tan›t›m› Yazar: Stefan Zweig Çeviren: Gülperi Sert Yayınevi: Can Yayınları

Joseph Fouche Bir Politikac›n›n Portresi “Fouche, akl›n› ve iradesini kontrol edebilen, Makyavelist, gözü kara her türlü etik ilkeden yoksun, de¤iflen ideolojilere ayn› h›zla uyum gösteren, iktidar zevkini maskeleyebilen bir politika tipidir. Zweig, Fouche’nin flahs›nda sadece bir politikac›y› de¤il, ç›kar ve amaçlar›n› her fleyin üstünde tutan, bu u¤urdaki önündeki her fleyi ve herkesi ezip geçen, kendini, sadece kendini düflünen insan› anlatmaktad›r asl›nda” 1 “Daha tuhaf olan fley, Fouche’nin böyle kaçamak tespit etti¤iniz profilleri ilk anda birbirini tutmaz. 1790’daki papaz ö¤retmeninin, 1792’de kiliseyi ya¤malayan kiflinin, 1793’teki komünistin, befl y›l sonraki zengin milyonerin ve on y›l sonraki Otranto Dükü’nün ayn› kifli, ayn› yüz ve ayn› saçlarla Joseph Fouche oldu¤unu anlamak için çaba harcamak gerekir.”2 “Erken olgunlaflm›fl olan Fouche, bir devrimin hiçbir zaman kendisini bafllatanlara de¤il, aksine her zaman onu sona erdirenlere, bir ganimetmifl gibi üstüne çökenlere yarad›¤›n› biliyordu” 3 3

M

ücadelede, okulda ve çal›flma hayat›nda karfl›m›za ç›kan bir düflünce ak›m›: PRAGMAT‹ZM. Bir düflüncenin salt anl›k pratik sonuçlar›yla ilgilenen bir görüfl. ‹ktisat kitaplar›nda s›k s›k gördü¤ümüz homo economicus ve yararc›l›k düflüncesinden besleniyor. Tarihsel olarak kapitalizmin geliflme aflamas›na denk gelen; ABD ve ‹ngiltere'de ortaya ç›km›fl bu düflünce ak›m›n›n tek bir

69


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

felsefe ak›m› olmaktan çok hâkim Anglosakson ve Amerikan ana anlay›fl›n› kapsayan bir düflünceler bütünü oldu¤unu söyleyebiliriz. Pragmatizm; ödev, özgürlük, onur, erdem, iyilik gibi kavramlar›n önemlerini bizlere sa¤lad›¤› faydalar bak›m›ndan ölçmektedir. Buradaki "biz"i ülkede veya dünyadaki hâkim olan sosyal s›n›f veya siyasi oluflumlar olarak da görebiliriz. Politikadaki pragmatizm ise yararc›l›¤›n yan›nda f›rsatç›l›¤› da içermektedir. Zweig’in Joseph Fouche ile ilgili ünlü biyografik yap›t› iflte bu yararc›l›k ve f›rsatç›l›k üzerine ifllenebilecek eflsiz bir kiflili¤i incelemektedir. Zweig bu roman› 1929’da yazm›flt›r. Yaz›ld›¤› dönemde Rusya’da genifl bir yank› uyanm›fl ve rivayete göre Stalin roman›n etkisiyle KGB fleflerinden Jagoda’y› görevden alm›flt›r.4

Stefan Zweig

70

sonra kralc› en sonunda ise liberal olmufltur. Yani o zamanki bütün ideolojilerin yan›ndad›r. Fakat Fouche’deki bu fikir de¤iflimleri do¤ru ideolojik tav›r almadan kaynaklanmamaktad›r. Fouche, Frans›z siyasetindeki de¤iflimleri iyi okumakta, bu yüzden de yükselen ve tasfiye edilen güçleri görerek kendini yükselen güçlerin ideolojisine h›zl› bir flekilde kayd›rmaktad›r. H›zl› bir flekilde yükselen güçlere yanafl›p eski yoldafllar›n› satmaktan veya giyotine göndermekten çekinmeyen Fouche’nin kolayca ve so¤ukkanl› bir flekilde adam satma özelli¤ini nas›l kazand›¤›n› Zweig flöyle aç›klamaktad›r. “Ancak manast›r okulunda geçirdi¤i bu on y›l, gelece¤in diplomat› Joseph Fouche’ye çok fley ö¤retir, özellikle de sessiz kalabilme yetene¤ini, kendini

“Fouche, akl›n› ve iradesini kontrol edebilen, Makyavelist, gözü kara her türlü etik ilkeden yoksun, de¤iflen ideolojilere ayn› h›zla uyum gösteren, iktidar zevkini maskeleyebilen bir politikaCI tipidir. Zweig, Fouche’nin flahs›nda sadece bir politikac›y› de¤il, ç›kar ve amaçlar›n› her fleyin üstünde tutan, bu u¤urdaki önündeki her fleyi ve herkesi ezip geçen, kendini, sadece kendini düflünen insan› anlatmaktad›r asl›nda”

31 May›s 1759 da do¤an bu zat Fransa ve dünya tarihine kasaba politikac›l›¤›ndan(yöresel anlay›fl) "pragmatist kentli veya burjuva politikac›" ya geçifli en güzel flekliyle anlatan bir tip. Frans›z devrim sürecine ve devrim sonras› dönemlere damgas›n› vurmufl bir kifliliktir Fouche. Bu yüzden onu sadece Frans›z politik hayat›na özgü bir karakter oldu¤unu söylemek do¤ru de¤il. Fouche tüm dünyada ve her türlü siyasal görüfl içersinde karfl›laflabilece¤imiz bir politikac› tipidir. Onun f›rsatç›l›¤› her dönemdeki güçlü kifliliklere yanaflma özelli¤i, iktidar gücünü her türlü idealden üstün tutmas› asl›nda bugünde pek çok burjuva siyasetçisinde görebilece¤imiz özelliklerdendir. Fouche'nin inan›lmaz bir h›zla de¤iflen siyasal fikir de¤iflimleri de bize bugünkü burjuva politikac›l›¤›n›n atas›n›n kim oldu¤u konusunda fikir vermektedir. Bu bukalemun kiflilik ilk önce PAPAZ daha sonra en sert jakoben, sonra komünist daha

gizleyebilme sanat›n›, insanlar›n gönlünden koruyabilmeyi, o hareketsiz ve ayn› zamanda suskunluk perdesiyle çevrili yüzünde öfke, k›zg›nl›k ve heyecan›n› asla göstermemeyi, en hofl fleyleri oldu¤u kadar en korkunç fleyleri de ayn› ses tonuyla ifade etmeyi, imparatorun dairesinde de, k›zg›n halk kalabal›¤›n›n aras›nda da ayn› sessiz ad›mlarla yürüyebilmeyi, kendine hâkim olma konusundaki o eflsiz disiplini, isteklerini dizginlemeyi, tüm bunlar› siyaset sahnesine ç›kmadan çok önce daha manast›r y›lar›ndayken Loyola’n›n al›flt›rmalar› sayesinde ö¤renmifl, as›rl›k papazl›k sanat› üzerine yap›lan tart›flmalarda ise konuflma konusunda kendisini e¤itmifltir.”5 Fouche kilise okulundan kazand›¤› yeteneklerle 1789 devriminden sonra h›zla yükselmifl ve kendinden yüksek mevkilerdeki insanlar›n bile korkulu rüyas› haline gelmifltir. Koca Napolyon bile ondan


karar›n› veriyordu”6 Fouche’nin politik zekas›n›n yüksekli¤i yaflam felsefesiyle de uyum içinde olmufltur. Bu üstün zekan›n temel felsefesi her ne olursa olsun "Suyun üstünde bafl›n› dik tutmak"t›r. Suyun üstünde bafl›n› dik tutarken uygulad›¤› taktikler ise flunlard›r; 1) Çok h›zl› de¤iflebilme yetene¤i, 2) Susmas›n› ve dinlemesini bilme, 3) Gizlenmesini bilme, 4) Geçmifli çabucak unutabilme veya inkâr etme, 5) Ortal›kta pek fazla görünmeme vb. 6) Herkesle iyi geçinme ve herkesin dostu olma (yani kimsenin dostu olmama) “Jirondenler devrilirken Fouche ayakta kal›yor, Jakobenler sürülürken, Fouche oldu¤u yerde kal›yordu, Direktuvar, konsül, imparatorluk, krall›k ve sonra yine imparatorluk da¤›l›p çökerken, geride her zaman bir tek kifli kal›yor, o da geri planda kalmas›n› bilen, s›n›r tan›mayan kifliliksizli¤inin o cüretkar cesareti ve sonsuz inançs›zl›¤› sayesinde hep Fouche oluyordu.”7 Fouche bu özellikleriyle Krall›k, Cumhuriyet, Direktuarl›k, Konsüllük ve imparatorluk zaman›nda

bakanl›klar yapm›flt›r. Bu dönemlerde çeflitli katliamlar yapm›fl, en yak›n arkadafllar›n›n ölüm ferman›n› imzalam›flt›r. Herkesin zay›f yanlar›n› ve aç›klar›n› ö¤renerek zaman› gelince bu kiflilere karfl› bir koz olarak kullanmaktan çekinmemifltir. Fouche burjuva politika anlay›fl›n›n atas›d›r. Ama bu k›vrak zekan›n sonu kötü bitmifltir. Kendi iktidar h›rs› Fouche’nin sonunu getirmifl ve di¤er h›rsl› bukalemunlar taraf›ndan tasfiye edilmifltir. Fouche’nin yükselifli ve sonu bize Frans›z devriminin ve öncesinin idealist kahramanl›k anlay›fl›n›n yerine kentli, pragmatist ve oportünist politika anlay›fl›n›n geçiflini aç›klamaktad›r.

fiubat-Mart 2009-45

ÖZGÜR DÜfiÜN

korktu¤u için ona güvenlik bakanl›¤›ndan ayr›lmas› karfl›l›¤›nda Otranto düklü¤ünü vermifltir. Napolyon hem ondan çok korkmufl ama ayn› zamanda zekas›na da çok büyük bir hayranl›k beslemifltir. “Çal›flma odas›nda oturup hiç rahats›z edilmeden, Da¤l›lar’›n kaplanlar›yla Jirondenlerin panterlerinin birbirlerinin etlerini parçalamalar›n›, o h›rsl› büyük insanlar›n bir Verniaud, Condorcet, Desmoulins, Danton, Marat ve Robespierre gibi üstün kiflilerin birbirlerini öldüresiye yaralamalar›n› bekleyebilir ve seyredebilirdi. Seyrediyor ve bekliyordu, çünkü flunu iyi biliyordu: Ancak h›rsl›lar birbirlerini yok ettikten sonra, bekleyenlerin ve ak›ll›lar›n zaman› gelecekti. Fouche her defas›nda ancak bir mücadelenin sonunda kazanan ve kaybeden taraf belli olduktan sonra, kesin

Zweig bu politikac›n›n portresini yazarken günümüzdeki burjuva politika anlay›fl›n› elefltirmektedir. Roman bu yüzden sadece Frans›z devrimcilerinin bu pragmatist anlay›fll› insanlar yüzünden nas›l yok edildiklerini anlatmamakta bugünlere de at›fta bulunmaktad›r. Bir yanda idealleri u¤runa savaflan devrimcilerin kahramanl›¤›n› gösterirken bir yandan da pragmatist ve oportünist politikac›lar›n devrim sürecini nas›l bir rant sürecine çevirdiklerini göstermektedir. Bu yüzden roman› okuduktan sonra etraf›n›zdaki Fouche’leri daha iyi tespit edebilece¤inizi söylemek mümkündür. “Gerçek yaflamda, hakiki yaflamda, politikan›n güç alan›nda üstün kifliler, gerçek fikir insanlar› çok ender olur –bu da tüm politik inançlar karfl›s›nda bir uyar› olarak vurgulanmal›d›r-, daha az önemli ama becerikli flahsiyetler, geri planda kalanlar daha etkili olurlar: 1914-1918 y›llar› aras›nda dünya tarihini ilgilendiren savafl ve bar›fl ile ilgili kararlar›n, ak›l ve sorumluluk duygusuna sahip insanlar taraf›ndan de¤il, aksine kiflili¤i flüpheli, yeterince zeki olmayan, geri planda kalan ve ortaya ç›kmayan insanlar taraf›ndan al›nd›¤›na flahit olduk. Günümüzde de hala halklar›n, çocuklar›n ve yar›nlar›n› inanarak teslim ettikleri ne oldu¤u belirsiz korkunç politika oyunlar›nda, do¤ru, ufku genifl ve kararl› insanlar›n de¤il, diplomat dedi¤imiz profesyonel kumarbazlar›n, eli çabukluk, bofl sözler ve vurdumduymazl›k konusunda usta

71


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

kiflilerin cirit ati¤ini görüyoruz. Gerçekten de Napolyon’un bir yüzy›l önce dedi¤i gibi, politika “la fatalite moderne” ise, o zaman kendimizi korumak için bu güçlerin arkas›ndaki insanlar› ve bu insanlar›n güçlerinin tehlikeli s›rlar›n› ö¤renmeye çal›flmal›y›z. ‹flte bu nedenle politikadaki insanlar›n tipolojisine bir katk›da bulunmak için Joseph Fouche’nin yaflamöyküsünü yazd›m.”8 Zweig’in bugünkü pragmatist ve oportünist burjuva politikac›lar›n› anlamam›z için yazd›¤› bu roman ülkemizdeki benzerlerini tespit etmemiz yard›mc› oluyor. AKP’nin alevi halk›na yapmaya çal›flt›¤› göstermelik aç›l›mlar, CHP’nin yerel seçim öncesi bir anda türbanl› kad›nlar› hat›rlay›p onlar› partiye büyük flovlarla üye yapmas› Fouchevari davran›fllara örnek gösterilebilir. “Meclis’in birlikleri devrimin o büyük kalesine sald›r›r ve gece yar›s› saat ikide Fouche ve taraftarlar›n›n Robespierre’in yok edilmesi konusundaki anlaflmay› onaylamalar›ndan yirmi dört saat sonra, Fouche’nin düflman› ve daha düne kadar Fransa’n›n en güçlü adam› olan Maximilien Robespierre kanlar içinde, çenesi parçalanm›fl bir halde Meclis’in giriflindeki odada iki koltuk üzerine y›¤›l›p kalm›flt›r. Gözünü kan bürümüfl adam yakalanm›fl, Fouche kurtar›lm›flt›r. Ertesi gün ö¤leden sonra bir el arabas› Devrim Meydan›’na gitmektedir. Terör sona ermifltir, ama devrimin ateflli ruhu da sönmüfltür, kahramanl›k dönemi bitmifltir. fiimdi mirasç›lar›n ve mutluluk flövalyelerinin ve kumarda kazananlar›n, ganimet peflinde olanlar›n, ikiyüzlülerin, generallerin ve paral› adamlar›n devridir, yeni localar›n dönemidir. fiimdi –insanlar o görüflteydi- devir, Joseph Fouche’nin devridir.”9

72

Zweig’in bu biyografik eseri haz›rlarken gözden kaç›rd›¤› en önemli unsur dönemin tarihsel ve toplumsal flartlar›d›r. Zweig Frans›z ihtilali sonras› kaç›n›lmaz olarak gericileflmeye bafllayan burjuva düflüncesini analiz edememifltir. Tarihteki katliamlar› veya yanl›fl politikalar› sadece bireylerin kiflisel davran›fllar›na yükleyemeyiz. Tarihsel dönüflümler veya olgular› analiz ederken toplumsal iliflkileri ve yap›s›ndan ba¤›ms›z birey tahlilleri analizimizi güdük ve duygusal b›rak›r. II. Dünya Savafl›’ndaki Yahudi katliam›n› sadece Hitler’in vahflili¤ine veya anti-semitizmine ba¤larsak bireyi toplumsal iliflkilerden soyutlam›fl oluruz. Bu yüzden Zweig Fouche’yi analiz edip bugüne göndermelerde bulunurken iyi bir tip analizi

ç›kart›yor fakat bu bireyi mevcut toplumsal yap›dan soyutlayarak analizini güdüklefltirmektedir. Fouche’nin izinden giden günümüz siyasetçileri kendi faydalar›n› toplumun tüm faydas›ym›fl gibi gösteriyorlar. Bu siyasetçiler tepkiyle karfl›laflt›klar› zaman geri çekiliyor, güçlendikleri zaman ise kendileri için tehlikeli gördüklerinin g›rtla¤›na basmaktan çekinmiyorlar. Fakat bizler Fouche'lerden korkmamal›y›z, aya¤›m›z› kayd›rabilirler ama pes etmemek laz›m çünkü FOUCHE’LER gibi afla¤›l›k ve kifliliksiz yaflamaktansa devrimci ahlakla donanm›fl ROBESPIERRE’ler gibi onurlu yaflamak ilk oluflumundan beri mücadele eden insano¤luna yak›flan bir tav›rd›r. Fouche’ler “her fley iktidar için” anlay›fl›n›n ürünüdürler ve putlar yarat›rlar. Onlara karfl› daha fazla insana, topluma yaklaflmak ve putlar› k›rmak bugün bir yok oluflla karfl› karfl›ya olan insanl›k için bir ödevdir.

Dipnotlar: 1-Stefan Zweig, “Joseph Fouche”, ‹stanbul: Can Yay›nlar›, 1993, s. 10 Kitab›n çevirmeni Gülperi Sert Fouche’nin özelliklerini özetliyor. 2-A.g.e, s. 15 3-A.g.e, s. 29 4-A.g.e, s. 11 5-A.g.e, s. 19, Aziz Ignacio Loyola(1491-1556): 1534’te Paris’te Cizvit Tarikat›’n› kuran ‹spanyol ilahiyatç›. 6-A.g.e, s. 29 7-A.g.e, s.31 8-A.g.e, s. 16 9-A.g.e, s. 87


“PANDORANIN

ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

KUTUSU” AÇILDI

Yönetmen: Yeflim Ustao¤lu Senaryo: Yeflim Ustao¤lu Süre: 112 dk. Oyuncular: Tsilla Chelton (Nusret Han›m), Derya Alabora (Nesrin), Övül Avk›ran (Güzin), Onur Ünsal (Murat), Osman Sonant (Mehmet) Müzik: Jean-Pierre Mas

Daha önce “Günefle Yolculuk” ve “Bulutlar› Beklerken” filmleri ile ses getiren Yeflim Ustao¤lu bu kez “Pandora’n›n Kutusu” ile seyirci karfl›s›na ç›kt›. “Günefle Yolculuk”ta ‹zmir-Tire’li bir gencin Kürt kimli¤ine, mücadelesine ve co¤rafyas›na tan›k olmas›n›n hikâyesini izlemifltik. “Bulutlar› Beklerken”de ise Osmanl›n›n do¤u Karadeniz’den göçe zorlad›¤› Rumlar’›, bir kad›n özgülünde konu alan dram›na tan›kl›k etmifltik. Son filminde ise günümüz toplumunun yavafl yavafl daha çok

hissedilen bir konusuna, yabanc›laflma ve yaln›zlaflma konusuna de¤indi¤ini görüyoruz. “Pandora’n›n Kutusu” konu itibariyle di¤er filmlerinden daha az politik bir konuya iflaret etmifl gibi gözükse de asl›nda en az di¤erleri kadar politik oldu¤unu söylemek mümkün. Di¤er filmlerinde konunun birer ulusal kimlik etraf›nda dönüyor olmas› (Kürt, Rum) ister istemez politik yan›n› daha gözle görülür k›l›yorken, son filminde böylesi bir “öteki”ye yer verilmedi¤i için politik yan› di¤er film-

73


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

74

lerine nazaran daha az hissediliyor. “Ötekilefltirilmifl” kimlik vurgusu devletin resmi söylemi olan “tek millet, tek devlet” politikas›n› hat›rlatt›¤› için izleyeni daha kolayl›kla politize edebiliyor. “Pandora’n›n Kutusu” ise benzer bir “öteki”ye de¤il ama günümüz toplumunun yabanc›laflm›fl insan›na gönderme yaparak bir bak›ma modernizmin elefltirisine girifliyor. Film; anneleri (Nusret Han›m) Karadeniz’in bir da¤ köyünde yaln›z yaflayan Nesrin, Güzin ve Mehmet’in annelerinin kayboldu¤u haberini almalar›yla bafll›yor. Kardefllerin köye gitme yolculuklar› ayn› zamanda karakterlerin iç çat›flmalar›na tan›k olmam›za vesile oluyor. Otoriter bir abla ve ayn› zamanda anne olan Nesrin’in (Derya Alabora) kocas›yla ve çocu¤uyla (Murat) yaflad›¤› s›k›nt›, Güzin’in iyi yürümeyen ve her fleyden çok yaflam›n› dolduran aflk iliflkisi ve Mehmet’in savruk ve “parazit” yaflam koflullar› ve onu örnek alan Murat tam bir sorunlar yuma¤›na iflaret ediyor. Tüm bu sorunlu kifliliklerin d›fl›nda kalm›fl bir annenin kay›p haberi ve bulunmas› ertesinde onun da ‹stanbul’a getirilmesi, sorunlarla bo¤uflan bu toplam›n içinde yafll› ve masum bir kad›n›n trajedisine yol aç›yor. Filmin genelinde yafll› ve Alzhaimer hastas› kad›n›n etraf›nda dönen hikâye ilk bak›flta bir dram› daha çok and›r›yorsa da daha dikkatli izlendi¤inde

asl›nda filmin merkezindeki annenin de¤il, merkezin etraf›ndaki karakterlerin hikâyesinin anlat›ld›¤›n› görüyoruz. Üç kardeflin ve kardefllerden Nesrin’in o¤lu Murat’›n kendi iç dünyalar›ndaki s›k›nt›, orta s›n›fa mensup kentli insan›n yaln›zl›¤›na ve s›k›flm›fll›¤›na iflaret ediyor. Tüm bu s›k›nt›l› ve bocalayan-tutunmaya çal›flan insanlar›n hikâyeleri, annelerinin kay›p haberiyle birleflti¤inde asl›nda üç kardeflin birbirine olan yabanc›laflmas›na da tan›kl›k ediyoruz. Üç kardeflin kendi sorunlar›yla bo¤uflmalar› esnas›nda arada kalan anneleri Nusret Han›m’› anlayan tek kifli ise büyük abla Nesrin’in o¤lu Murat oluyor. Alzhaimer hastas› Nusret Han›m’›n Do¤u Karadeniz’deki da¤ evine gitme iste¤ini gerçeklefltirecek tek kifli olan Murat, onun bu iste¤ini kimseye dan›flmadan gerçeklefltiriyor. Anneannesiyle giriflti¤i bu yolculuk asl›nda Murat’›n da bir iç yolculu¤udur. Filmin bitifl sahnesinde ormana do¤ru yürüyen Nusret Han›m’›n ard›ndan sessiz kalan Murat, asl›nda bir “kaybolufla” göz yumuyor. Çünkü filmde “kaybolma” bir metafor olarak kullan›lm›fl. Filmin yafll› kad›n›n kaybolma haberiyle bafllay›p, sonunda yine bir kaybolufl yolculu¤uyla sonlanmas› asl›nda modernizmin sebep oldu¤u kentli insan›n kaybolufluna gönderme yap›yor.


AYRINTIDA GİZLİ FİLMLER

Son dönem beyazperdeye yans›yan yap›mlardan özellikle ikisi sol saflardan birçok insan›n gündeminde haylice yer ald› ve tart›fl›ld›. Filmlerin her ikisinde de devrimcilerin flöyle veya böyle yer almas› tart›flmay› daha da canl› tuttu. Sinematografik yanlar›n›n d›fl›na ç›k›larak daha çok siyasal yönleriyle tart›fl›ld›¤› içindir ki asl›nda çok farkl› yerlerde durmas› gereken iki yap›m birçok kifli taraf›ndan ya çok be¤enildi, ya da hiç be¤enilmedi. Söz konusu iki filmden biri Kaz›m Öz’ün yönetmenli¤ini ve senaristli¤ini yapt›¤› “Bahoz” (F›rt›na), bir di¤eri ise Özcan Alper’in yönetmenli¤ini ve senaristli¤ini yapt›¤› “Sonbahar”. Kimileri “F›rt›na”y› yere gö¤e s›¤d›ramay›p “Sonbahar”› k›yas›ya elefltirirken, kimisi de benzer flekilde Sonbahar’› çok sevip F›rt›na’ya kuflkuyla yaklaflt›. Biz de bu iki filmi birlikte ele alarak asl›nda garip bir flekilde ilk yaklafl›m›n bask›n olmas›na “kuflkuyla” yaklaflaca¤›z. 2001’de “Foto¤raf” filmi ve 2005’de “Dûr” (Uzak) belgeseliyle izleme f›rsat› buldu¤umuz Kaz›m Öz’ü bu sefer kendisinin de geçmiflte parças› oldu¤u yurtsever ö¤renci hareketinin konu edildi¤i bir film ile izledik. Filmin konusu k›saca flöyle: 1990'larda, Dersim’de yaflayan Cemal, üniversite s›nav›n› kazan›p ‹stanbul’a gelir. Geldi¤i ilk zamanlarda yaln›zl›k çekerken, yurtsever ö¤renci hareketinden gençlerle tan›fl›r. Kendisini Kürt de¤il, Alevi olarak tan›mlayan Cemal zaman içerisinde dönüflmeye ve Kürt kimli¤ine ve mücadelesine sar›lmaya bafllar. Bir grup ö¤rencinin etraf›nda geliflen olaylar›n sonucunda bireydeki de¤iflimi ve geliflimi gördü¤ümüz filmde devrimcilerin yeri ise oldukça can s›k›c›d›r. Buna biraz-

dan de¤inece¤iz. fiimdi di¤er filmimize dönelim. 15. Adana Alt›n Koza Film Festivali’nde “En ‹yi Film” ödülünü alan ve “Sab›rs›zl›k zaman›n›n güzel çocuklar›na” atfedilen Özcan Alper’in ilk filmi “Sonbahar”, hayat›n›n 12 y›l gibi bir süresini hapishanede geçiren Yusuf karakterinin ömrünün sonbahar›n› anlatan bir film. 19 Aral›k operasyonu ve ölüm oruçlar› sonucunda yakaland›¤› hastal›k nedeniyle serbest b›rak›l›p Hemflin’deki köyüne annesinin yan›na dönen Yusuf’un hikâyesi, Sovyetlerin y›k›lmas›ndan sonra para kazanmak için küçük k›z›n› Gürcistan’da b›rak›p Hopa’ya gelen ve burada “nataflal›k” yapmak zorunda kalan Elka’yla kesifliyor. Çaml›hemflin-F›rt›na Vadisi’ndeki köyüne, yafll› annesinin yan›na dönen Yusuf, kendisi için kaç›n›lmaz sona yaklafl›rken, hayata tutunmaya çal›fl›r… *** Önce Bahoz’un yan karakter olarak yer verdi¤i devrimcilere bakal›m ve ard›ndan nas›l oluyor da çizilen “devrimci” karakterlere ra¤men film devrimcilerin çok hofluna gidiyor, bunu anlamaya çal›flal›m. Film esas›nda yurtsever ö¤renciler etraf›nda döndü¤ü için devrimcileri filmde uzun uzad›ya göremiyoruz. Bir

ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

75


ÖZGÜR DÜfiÜN

fiubat-Mart 2009-45

76

karakter çözümlemesi yapacak kadar tan›yaca¤›m›z bir devrimcinin olmamas› elbette ki yönetmenin tercihi ve konu itibariyle de gerekli olmayan bir unsur olurdu. Burada herhangi bir sorun yok. Devrimcilerin nas›l çizildi¤ine bakal›m ve sorun olan k›sm› söyleyelim. Filmde devrimcileri ya da daha genifl bir ifadeyle solcular› (kuflkusuz reformistler de var bu tan›m›n içinde) bir iki yerde görüyoruz. Bunlardan ilki 6 Kas›m YÖK’ün kurulufl y›ldönümünde ö¤rencileri eyleme ça¤›ran keskin “devrimci” karakteri. Devrimcimiz s›n›fa giriyor ve bilindik flablon haline gelmifl bir “Askeri Faflist Cuntan›n ürünü olan YÖK” diye bafllayan malum girifli yap›yor. ‹tiraz eden bir ö¤renciye “kes sesini” gibisinden bir üslupla ba¤›ran devrimcimiz, burnu havada bir konuflma yap›p, peflinden de iki slogan patlat›p, mahalle kabaday›lar› edalar›yla s›n›f› terk ediyor. Kitlelere tepeden bakma, onlar› küçümseme ve hafife alma siyasetini çizgi olarak belirlemifl olan devrimcimiz bir kötü örnek. Solcular›m›za rastlad›¤›m›z di¤er yer ise siyasetler toplant›s›n›n yap›ld›¤› bir anda ö¤renci gruplar› temsilcilerinin birbirine “siz gidin önce aç karn›n›z› doyurun” ifadelerinin dahi kullan›ld›¤› bir anda Yurtsever ö¤rencilerin kendi deyimleriyle “Türk Solu”na b›y›k alt›ndan gülmeleri… fiimdi sorun olan nokta, yönetmenin 165 dakikal›k filmde gösterme f›rsat› bulup da 5-10 dakika gösterdi¤i solcular›m›za ne kadar objektif ve gerçekçi yaklaflt›¤›d›r. Gösterdi¤i flekliyle durumlar var m›d›r? Evet, mutlaka. Peki ya bu durum genel içerisinde ne kadarl›k bir yer tutmaktad›r da yönetmen hiçbir olumlu fley bulamay›p yaln›zca göstermek istedi¤i k›sm› göstermifltir. 90’lar›n ilk yar›s› ö¤renci hareketinin günümüze oranla hayli güçlü oldu¤u ve kitle

içerisinde varl›¤› hissedilebilen bir gerçeklikti. Buna ra¤men solu kitlelerin d›fl›nda, onlara tepeden bakan ve hatta onlar› azarlayan bir flekilde resmetmek kuflkusuz bir iyi niyet göstergesi de¤ildir. Yönetmen devrimcileri k›sa birkaç planda gösterme f›rsat›n› buldu¤unda tercihini tereddütsüzce bu yönde yapm›flt›r. Di¤er filmimizde ise Yusuf karakteri filmin bafl›ndan sonuna kadar olay örgüsünün ifllendi¤i esas karakter oldu¤undan, kifli hakk›nda oldukça fazla izlenime sahip oluyoruz. Fiziken tükenmifl bir bedenin Karadeniz co¤rafyas›n›n dinginli¤i içerisindeki konumu birçoklar›nca “umutsuz” bir karakter çizildi¤i fleklinde de¤erlendirilse de, asl›nda ayr›nt›larda gizlenmifl olan unsurlar Yusuf’un yaflama olan tutkusunu ve umudunu gösteriyor. Yusuf’un k›fl ortas›nda yaylaya ç›kma iste¤i, tamir etti¤inde çalma f›rsat› bulamayaca¤› bir tulumu tamir etmesi, televizyonda buz pateni yapan sporcular› izlerken gözlerinin parlamas›, küçük bir çocu¤a ders çal›flt›rmas› ve afl›k olmas›… Hepsi ve belki de en önemlisi örgütlü bir yoldafl›yla bulufltuklar›nda aralar›nda geçen diyalogda piflman olmaman›n aç›k ifadesi Yusuf’u anlat›yor. *** Evet, birçoklar›nca Bahoz (F›rt›na) içerisindeki küçük ayr›nt›lar görmezden gelindi¤i için be¤enilirken, benzer küçük ayr›nt›lar “Sonbahar”da atland›¤› için umutsuzlu¤un filmi olarak lanse edilebiliyor. Hal bu ki yönetmenin söyledi¤i fley umutsuzlu¤u de¤il, yenilgiyi anlatt›¤›d›r. Ki bu yenilgi Yusuf’un de¤il, Elka karakterinde ifadesini bulan Sovyetlerin da¤›lma sürecidir ve bu yenilgiye ra¤men hayatlar›n› ortaya koyabilen devrimcilerin olmas›n›n, olmas› gerekti¤inin ifadesidir. “Sonbahar”› anlaml› yapan fleyler ayr›nt›da gibi gözükse de asl›nda filmin geneline yedirilmifl. Sinematografik bir okumayla bak›ld›¤›nda de¤eri daha iyi anlafl›labilecekken, tersi yap›ld›¤›nda Bahoz çok daha iyi bir film olarak de¤erlendirilebiliyor. ‹ki filmin karfl›laflt›r›lmas› asl›nda filmlerin de¤il bizim sinemaya bak›fl aç›m›z›n sorgulanmas› anlam›nda önemlidir. Be¤enilerimizin neye göre oldu¤u, estetik bak›fl›m›z›n nas›l oldu¤u ve elbette ki filmin sonuç olarak ne anlatt›¤› önemlidir. E¤er “Sonbahar”a 19 Aral›k’ta ne oldu¤unu görmek için giderseniz kuflkusuz hayal k›r›kl›¤›na u¤rayacaks›n›z.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.