Özgür Düşün Sayı 46

Page 1


SUNU

Emperyalist-kapitalist sistem, yaflad›¤› krizin ilk flok etkilerini atlatarak yeni projelerle halk›n ve halk güçlerinin karfl›na dikilirken, ezilen binlerce emekçi sömürünün kirli çarklar› aras›nda eritilmek isteniyor. Egemenlerin kriz bahanesiyle ezilenleri her geçen gün daha fazla açl›¤›n, sefaletin kuca¤›na att›¤› böylesi bir süreçte, yaklaflan 1 May›s bizler aç›s›ndan daha da anlam kazanmaktad›r. Kriz eksenli emperyalist politikalar, ABD baflkan› Obama’n›n ülkemize gelifli, Ortado¤u’da yeni dönem oluflturulacak istikrar planlar› çerçevesinde Türk Devleti ve ABD d›fl politikas›n›n Obama’yla birlikte içerisine girdi¤i yeni döneme iliflkin röportaj›m›z, 1 May›s’› yaratan Amerika iflçi s›n›f›na dair mücadele tarihinden bir kesit, özellikle ülkemizde var olan somut durum ve toplumsal hareketlenmeler ›fl›¤›nda Kaypakkaya çizgisinin önemi ve 29 Mart Yerel Seçimleri’ne iliflkin tespitler bu say›m›z›n öne ç›kan konular› aras›nda. Her geçen gün toplu bir flekilde fabrika önlerine konulan iflçiler, yoksul köylüler, gelece¤e dair umutlar›n› yitirmifl gençler, kad›nlar ve ayd›nlar! Gelece¤in mimarlar› olarak toplumsal alt üst olufllar›n dinami¤ini ellerimizde tafl›yoruz. Bir avuç sömürücünün bizlere dayatt›¤› geleceksizli¤e karfl› bu dinamizmden ald›¤›m›z güçle yeni say›m›zla tüm okurlar›m›za yeniden Merhaba!

‹Ç‹NDEK‹LER

01

egemenler kr ze çözüm olamaz

32

faş st saldırılar

04

29 MART YEREL SEÇİMLERİ VE BİR KEZ DAHA “AKP KARŞITLIĞI”

37

adorno

10

HAVA DÖNDÜ, İŞÇİDEN YANA ESİYOR YEL

40

SİYASET YAPMANIN DAYANILMAZ AĞIRLIĞI

15

OBAMA’NIN ARDINDAN

50

çev r / SAMİR AMİN

20

tar he düşülen not: kaypakkaya

55

s nema: b r terör f lm der baader me nhof

26

röportaj: lhan uzgel

61

ş r- mend l mde kan sesler ed p cansever

31/49

kar katür

özgürdüflün ozgurdusunkolektifi@hotmail.com

62

OKUR YAZARLARDAN

KARDELEN BASIM-YAYIM REKLAM GÖSTER‹ ORGAN‹ZASYON LTD. fiT‹. Sahibi ve Yaz›iflleri Müdürü: Hakan ERTEN Yay›n Türü: Yayg›n-Süreli Yönetim Yeri: Katip Mustafa Çelebi Mah. Tel Sok. No: 20/2 Beyo¤lu-‹STANBUL Tel: (0212) 243 91 94 Dizgi: Kardelen Yay›mc›l›k Kocaeli ‹rtibat Bürosu: Belediye ‹flhan› D Blok Kat: 6 No:15 KOCAEL‹ Bask›: Ezgi Matbaac›l›k Adres; Çobançeflme mah. Sanayi cad. Altay sk. No: 10 A Blok Yenibosna Bahçelievler- ‹stanbul Tel :0212 654 94 18

Hesap Numaras›: Serpil KARAKAYA: ‹fl Bankas› ‹stanbul Parmakkap› fiubesi 1042 0677147



ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

Egemenler krize çözüm olamaz Ekonomik krizin dünya egemen güçlerinin gündemine girdi¤inden beri uykular›n› kaç›ran gerçeklere karfl› daha net önlem almaya girifltikleri bir dönemden geçiyoruz. Bu ayn› zamanda egemenlerin bask› ve zulmü alt›nda ezilen dünya halklar›n›n da daha artan ölçüde tehditlerle karfl› karfl›ya oldu¤u anlam›n› tafl›yor. Daha önce söylemifltik, flimdi daha net söyleyebiliriz. Egemen güçlerin yaflad›klar› ekonomik

kriz gerçe¤i, onlar› var olan paradigmay› onarmaya, özellikle aksayan yönlerini onarmaya ve mevcut piyasa ifllerli¤ini daha iyi aç›klayabilen araçlar yaratmaya itiyor, itmeye devam edecek. Bu yeni paradigman›n ad›n›n ne olaca¤› ya da var olan isimlendirmeyi yani neo-liberalizmi kullan›p kullanmayacaklar› kendi tercihleridir. Ama art›k dünyay› eski bildik yöntemleriyle aç›klamaya güçlerinin yetmeyece¤i ve bu aç›klaman›n revize edilece¤i bir gerçek.

1


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

Bu gerçekten dolay›d›r ki dünyan›n jandarmal›¤›na soyunmufl baflta ABD olmak üzere onun di¤er stratejik ortaklar› ve halka karfl› düflmanl›kta birleflti¤i irili ufakl› her türlü suç orta¤›, bugün ayn› fley için ç›rp›n›yor. Daha kolay hare-

ket edebilecekleri bir dünya sosyal, siyasal ve ekonomik iklimi. Sadece bu iklim onlara yaflayabilecekleri bir zemin sunmaktad›r. Küresel krizin ilk olarak patlak verdi¤i anda anl›k acil çözüm yollar›na baflvuran egemen güçler, art›k ilk flok etkisini üzerlerinden at›p daha kapsaml› paketlerle sürecin karfl›s›na dikilmifl bulunuyorlar. Kendi strateji merkezlerinde B l nd ğ g b sosyal huzursuzluğun krizi ve sosyal, siyasal, ekonomik etkiolduğu b r alanda bu huzursuzluk lerini enine boyuna masaya yat›ran emperyalist güçler, bu çal›flmalar› ken syana dönüşmüyorsa çürüme ve di ç›karlar› do¤rultusunda bir yandan yozlaşma kaçınılmazdır. Kend n yaparken, di¤er yandan da halklara kem ren b r olgu olmasının önündek karfl› birlefltikleri di¤er güçlerle dayan›flma halinde dünyan›n gelece¤ine roen büyük panzeh r olan “ syan” her ta belirleyecek olan kararlar› almak zamank nden artık daha meşrudur. üzere zirve üzerine zirve yap›yorlar. K tlesel olarak fabr ka önler ne AB zirvesi, NATO zirvesi, Medeniyetler ‹ttifak› ve en önemlisi G-20 zirvesi. Her konulan ve her türlü sosyal güvencebiri benzer bir plan dahilinde yap›lan den yoksun bırakılarak çalışmaya zorve dünyan›n gelece¤ine iliflkin kararlalanan şç ler, yoksul r›n al›nd›¤› toplant›lard›r. Özellikle G20 zirvesinde ifade edilen kayg›lar ve köylüler, gelecek bekal›nan önlemler emperyalist kapitalist lent s kaybolmuş dünyan›n ruh halini iyi yans›t›yor.

gençler, kadınlar ve aydınlar bu syanın esas gücüdür.

2

S›n›flar mücadelesinin içerisinden geçti¤imiz döneminde istenilen düzeyde çat›flmaya dönüflmedi¤i ve bu çat›flmas›zl›k halinin egemenleri daha rahat hareket etmeye olanakl› k›lan siyasal bir atmosferde gerçekleflen tüm bu zirveler, her fleye ra¤men rahatlar›n› bozacak bir kayg›lanman›n içinde olduklar›n› gösteriyor. Krizin sebep olabilece¤i bir sosyal huzursuzluk atmosferinin siyasal bir kalk›flmaya dönüflme tehlikesi egemenlerin uykular›n› kaç›rmaya devam ediyor. Tüm çabalar›, istemleri bu atmosferi da¤›tmak ve sadece kendileri için de¤il; tüm ezilenler için de mevcut statüko içerisinde pembe tablolar›n çizili oldu¤u bir dünya yaratabilmektir. Egemenlerin zulmü alt›nda olan halklar›n bir kalk›flma potansiyeli tafl›yor olmalar› dahi onlar› böylesi önlemler almaya itmektedir. BM genel sekrete-


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

rinin baz› ülkeler için sosyal patlama endiflesini dile getirmesi bu kayg›lanman›n ne boyutlara ulaflt›¤›n›n göstergesidir. Ancak onlar çözüm olamazlar. G-20 zirvesinde karar alt›na ald›klar› milyarlarca dolarl›k kredi rezervleri bile mevcut dünya gerçekli¤inde sorunlar›n çözümünden çok uzak bir yerde durmaktad›r. Çözüm onlar için ne kadar uzak olsa da gerçek anlamda çözümün mimarlar› olabilecek olan dünyan›n bir alt üst oluflunun dinami¤i ve burjuvazinin mezar kaz›c›lar›n›n sahip oldu¤u hantall›k da bir o kadar ifllerini kolaylaflt›rmaktad›r. Bilindi¤i gibi sosyal huzursuzlu¤un oldu¤u bir alanda bu huzursuzluk isyana dönüflmüyorsa çürüme ve yozlaflma kaç›n›lmazd›r. Kendini kemiren bir olgu olmas›n›n önündeki en büyük panzehir olan “isyan” her zamankinden art›k daha meflrudur. Kitlesel olarak fabrika önlerine konulan ve her türlü sosyal güvenceden yoksun b›rak›larak çal›flmaya zorlanan iflçiler, yoksul köylüler, gelecek beklentisi kaybolmufl gençler, kad›nlar ve ayd›nlar bu isyan›n esas gücüdür. Tüm bu atmosferin orta yerinde yer alan co¤rafyam›z, büyük siyasal çalkant›lara gebe durumdad›r. Bu çalkant›lar›n nedeni ise kuflkusuz emperyalizmin bölge üzerindeki hakimiyet araçlar›ndan biri olarak TC’ye biçti¤i misyondur. Bu misyonun hayata geçirilmesi içinse var olan ilifl-

kilerin yeniden düzenlenmesi ve yeni sürece daha uygun hale getirilmesi gerekiyor. Özellikle ABD’nin Ortado¤u üzerindeki planlar›nda etkin bir güç olarak kullanmay› planlad›¤› ülkemiz, bu planlamada daha iyi bir rol alarak “model ortakl›k” rolünü yerine getirebilmesi için haz›rlan›yor. Egemen gücün “Ergenekon” denilen kontrgerilla art›klar›yla sözüm ona hesaplaflmas› da, Ermenistan, Kürt sorunu vb. konular›n daha yüksek sesle tart›fl›lmaya bafllan›p kendilerince bir “çözüme” ba¤lama çal›flmalar› da yeni sürece uygun bir yap›y› tesis etmenin parçalar› olarak düflünülmelidir. Emperyalistlerin “demokrat” tav›rlar› da yerli uflaklar›n›n sözde aç›l›mlar› da halklara gelecek vaat edemiyor.

*** Emperyalistlerin çizdi¤i ve yerli uflaklar›n›n da alk›fl tuttu¤u tabloya karfl›, halk›n alternatif bir dünya ve ülke umudu vard›r. Bu umut, kendi içinde isyan› bar›nd›r›r, onunla kol kolad›r. Harekete geçmemifl, eyleme dönüflmemifl bir umut mümkün de¤ildir. ‹syan›m›za yön veren fley binlerce y›ll›k mücadele birikiminin aktar›m› olan tarih bilincidir. Tarih flimdi genç kuflaklara yaflad›¤› ana ve gelece¤e sahip ç›kma görevini vermifltir. Bu göreve sahip ç›kal›m. May›s’›n isyan›n›, bilincini ve direncini kuflanal›m.

3


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

29 MART YEREL SEÇ‹MLER‹ VE

B‹R KEZ DAHA “AKP KARfiITLI⁄I” ÜZER‹NE

Dergimizin geçen say›s›nda “sol kesimler” içerisinde revaçta olan AKP karfl›tl›¤›na de¤inmifltik. Sadece “AKP karfl›tl›¤›” ile s›n›rl› yaklafl›mlar›n “iktidar” bilincindeki k›r›lman›n göstergesi oldu¤unu; bununla birlikte baflta CHP olmak üzere di¤er düzen partilerini “temize ç›karmak” oldu¤unu söylemifltik. 29 Mart Yerel Seçimleri’nden sonra çeflitli çevrelerin

...AKP’nin düflüflünün bafllad›¤›n› göstermektedir. Art›k her iki kifliden birinin AKP’li olmad›¤›, tafllar›n yerinden oynad›¤› bir ülkede yafl›yoruz.” (Halk›n haklar› için durmak yok yola devam- Halkevleri)

“AKP karfl›tl›¤›” üzerinden devam eden tutumlar› ve

“Bu seçimlerde kaybetti¤i oylar AKP için “sonun

yapt›klar› seçim de¤erlendirmeleri vesilesiyle bu ko-

bafllang›c›” anlam›na geliyor. Çal›flanlar› ve iflsizle-

nuyu, bir kez daha ele almay› gerekli gördük. Bu ge-

riyle sanayi ve tar›m iflçilerinin, yoksul çiftçilerin, fle-

reklilik sol çevrelerin ve kiflilerin 29 Mart Yerel Se-

hir emekçilerinin AKP’den uzaklaflmas› sürecinin

çimleri’ni ele al›fllar›yla ve ç›kard›klar› sonuçlarla daha yak›c› hale geldi. Yap›lan de¤erlendirmeler, içerdikleri yanl›fllar bak›m›ndan özenle ele al›nmal› ve bu yanl›fllar›n düzeltilmesi için çaba harcanmal›d›r.

4

“Öncelikle Tayyip Erdo¤an’›n yenildi¤ini söyleyebiliriz.

Öncelikle seçimlerden sonra çeflitli sol çevrelerin ve kiflilerin yapt›klar› seçim analizlerine bakal›m:

gittikçe h›zlanmas› beklenmelidir. AKP, ANAP’›n kaderini paylaflacakt›r.” (29 Mart Seçimleri – Ürün dergisi) “Ancak flu da bir gerçek ki, seçim AKP’nin burnunu sürtüp, cilas›n› dökmüfltür.” (Seçimden sonra da


“2009 yerel seçimleri AKP’nin geriledi¤i bir sonuç ortaya ç›kard›. AKP’nin, alternatifsiz olmas›na ra¤men gerilemesi, gerilemeyi daha da çarp›c› hale getirmektedir.” (Sokak aras›ndaki seçimler –Samut Karabulut) “Tayyip Erdo¤an yenildi. AKP kuruldu¤undan beri ilk kez bir seçim baflar›s›zl›¤›na u¤rad›.” (Sand›kta tökezledi, sokakta y›kal›m! — Aktüel Gündem) “Türkiye'yi felaketin efli¤ine getiren AKP'yi geriletmek ve iktidardan alafla¤› etmek için ülkemizin önünde bir f›rsat ortaya ç›km›flt›r.” (Türkiye Komünist Partisi- Siyasi Büro)

böylesi sonuçlar do¤uracakt›r. Demokrasi güçleri savunduklar› program ve anlay›fla sahip ç›kmal›, düzen güçleriyle aralar›ndaki s›n›rlar› mu¤laklaflt›rmamal›d›r.

“AKP Karfl›tlar›” parlamentonun ve düzen partilerinin niteli¤ini görmezden geliyor AKP karfl›tl›¤›n› ön plana ç›karan çevreler parlamentoya ve gerici partilere oldu¤undan fazla anlam yüklüyor. Ya da baflka bir deyiflle bu çevreler, bilimsel sosyalizmin ve ülkemiz demokrasi ve devrim mücadelesi tarihinin say›s›z derslerini tahrif ediyor.

May›s 2009-46

ÖZGÜR DÜfiÜN

geldi! - ‹. Sabri Durmaz- Evrensel)

“Seçmen AKP’ye olan tepkisini bat›da, büyükflehirlerde, orta s›n›f›n ço¤unlu¤u oluflturdu¤u bölgelerde CHP’ye, ‹ç Anadolu ve muhafazakârl›¤›n yo¤un oldu¤u yerlerde SP ve MHP’ye, Do¤u ve Güneydo¤u Anadolu’da DTP’ye yönelerek göstermifltir.” (Umudu büyütece¤iz- Alper Tafl) Bu de¤erlendirmelere benzerlerini eklemek mümkün. “Demokrasi güçleri” olarak de¤erlendirdi¤imiz güçler içerisinde böylesi yaklafl›mlar›n artmas› “hayra alamet” de¤il. Zira bu yaklafl›mlar›n elefltirdi¤imiz hatal› yönleri, düzen güçlerinin yaklafl›mlar›yla “örtüflüyor”. Deniz Baykal yerel seçimlere iliflkin yapt›¤› de¤erlendirmede “Türkiye’nin her bölgesinde AKP’ye karfl› yeni bir de¤erlendirme ve yeni bir bak›fl aç›s› flekillenmifltir. AKP’nin oy kayb› önemli ve anlaml› bir k›r›lmay› temsil etmektedir. AKP ilk kez siyasal k›r›lma yaflam›flt›r” diyor. TÜS‹AD Baflkan› ise “Öyle düflünüyorum ki, halk›m›z bütün siyasi partilerimize baz› mesajlar vermifltir, o mesajlar›n tüm siyasi partiler taraf›ndan do¤ru okunup, do¤ru alg›lanmas› ve de¤erlendirilmesi de ülkemiz için ve demokrasimiz için çok önemlidir” de¤erlendirmesinde bulunuyor. Ezilenlerin ç›karlar›n› temsil eden “Demokrasi güçlerinin” de¤erlendirmeleri ile hâkim s›n›flar›n ç›karlar›n› temsil eden gerici güçlerin de¤erlendirmelerinin bu kadar “yak›nl›k” göstermesi, üzerinde önemle durulmas› gereken bir konudur. Aksi halde bu tehlikenin giderek büyüyece¤ini ve bu güçleri daha “tehlikeli sulara sürükleyece¤ini” ifade etmek abart› olmayacakt›r. Gericili¤in bir yüzünü teflhir ederken di¤er yüzlerini es geçmek kaç›n›lmaz olarak

Çünkü bilimsel sosyalizmin önderleri ve dünya devrim tarihine not düflen devrim pratikleri, “parlamentonun” gerici sistemlerde nas›l bir ifllevi oldu¤unu aç›kça ortaya koymufltur. Bu dersler bizlere, en geliflkin “demokrasi” örneklerinin sergilendi¤i iddia edilen ülkelerde dahi parlamentonun bir aldatmaca oldu¤unu ö¤retir. Ülkemizde de parlamento hâkim s›n›flar›n ç›karlar›n› korumak için vard›r. Parlamento ülkemizde hiçbir dönem “demokrasinin” belirtisi olmam›flt›r. Parlamentonun “demokrasi unsuru olmas›” ülkemizin sosyal ve ekonomik yap›s›na ayk›r›d›r. Çünkü mevcut düzen bir taraftan iflçi ve emekçileri bask› alt›nda tutmakta öte taraftan “demokrasi havarisi” kesilerek gerici-faflist yüzünü maskelemeye çal›flmaktad›r. Osmanl›’dan TC’ye geçifl döneminin ve günümüz dünyas›n›n özellikleri, hakim s›n›flar aç›s›ndan parlamentoyu, faflist niteli¤i gölgeleyen bir görüntü olmas› bak›m›ndan gerekli k›lmaktad›r.

5


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

Ezilenlerin mücadele tarihi hâkim s›n›flar›n istedikleri zaman parlamentoyu kapatabilece¤ini göstermifltir. Bizim gibi faflist diktatörlükle yönetilen ülkelerde, parlamentonun varl›¤› ya da yoklu¤u, sömürü düzeninin temel niteli¤ini de¤ifltirmemektedir. Buradaki temel belirleyen parlamentonun varl›¤› ya da yoklu¤u tart›flmas› de¤ildir. Öncelikli olan hâkim s›n›flar›n, kendi ç›karlar› ekseninde çeflitli araçlar› kulland›klar›n›n/ kullanacaklar›n›n bilinmesidir. Dolay›s›yla parlamentodan medet ummak, ülkemiz devriminin geliflimini görmezden gelmek ve ezilenlerin beklentilerine cevap olmamakt›r. Demokrasi güçleri parlamentoya oldu¤undan fazla anlam yükleyerek s›n›flar aras›ndaki mücadeleyi gölgelemekte ve ezilenleri bilinçli ya da bilinçsiz sistem içi çözümlere itmektedirler.

Hakim s›n›flar yerel seçimlerden istedikleri baflar›y› elde etmifllerdir. Dolay›s›yla AKP’nin “kaybetti¤i” di¤er düzen partilerinin “kazand›¤›” yerel yönetimler sömürü düzeni için kay›p de¤ildir. Çünkü hakim s›n›flar›n bir kesimi belirli alanlar› kaybederken di¤er bir kesimi kazanm›flt›r.

Yine bu konuyla ba¤lant›l› olarak, “AKP karfl›t› güçler”, düzen partilerine de oldu¤undan fazla anlam yüklemekte ve yine hâkim s›n›flar› aklamaktad›rlar. Ülkemiz (TC’den bu yana), komprador bürokrat burjuvazi, toprak a¤alar›, milli burjuvazinin sa¤ kanad›, tefeciler, din adamlar› gibi s›n›flar taraf›ndan yönetilmektedir. CHP, AKP, DSP, MHP, DYP, ANAP gibi düzen partileri ise (tabi öncelleri de) bu s›n›flar›n farkl› kliklerinin ç›karlar›n› temsil eden partiler olarak kurulmufllard›r. Örne¤in CHP, TC’ye geçiflle birlikte uzunca bir dönem (1946’ya kadar), hâkim s›n›flar› temsil eden tek parti oldu (1925’de ve 1930’da kurulan ve kapat›lan Terakkiperver F›rka ve Serbest F›rka hariç). Bu dönem içerisinde hâkim s›n›flar› temsil eden farkl› klikler, CHP içerisinde varl›klar›n› ve mücadelelerini sürdürdü. “Çok Partili Dönem”e geçiflle birlikte bu klikler farkl› partiler kurdu. O dönem CHP’nin yerine “hak, eflitlik, adalet” söylemleriyle Demokrat Parti geçirildi. Daha sonra DP y›prand› ve bu sefer “demokrasiyi ve özgürlü¤ü” savunmak CHP’nin ifli oldu. Bu oyun on y›llard›r sahnelenmeye devam ediyor.

6

AKP’nin ortaya ç›k›fl› ve geliflmesi de böyledir. Bu ç›k›fl› ve geliflmeleri do¤ru kavramayanlar, mese-

leleri sadece AKP ile s›n›rl› de¤erlendirirler. Sadece AKP ile s›n›rl› bir karfl›tl›k bu nedenlerden ötürü hatal› ve tehlikelidir. Böylesi bir yaklafl›m hâkim s›n›flar›n önemli bir baflar›s› olarak okunmal›d›r. Öyle ki, hâkim s›n›flar›n on y›llard›r uygulad›¤› politikalar, siyasal örgütleri ve partileri de etkilemifltir. Böylelikle “halk›n kand›r›lmas›” ifllemi bizzat bu kesimlerin de dâhil oldu¤u bir sürece dönüflmüfltür. Bu çevrelerin mant›¤›na göre Kürt sorununun, ekonomik krizin, kad›n sorunun ve türlü sorunlar›n mimar› AKP ise ve AKP’nin gitmesiyle her fley çözülecekse mevcut düzen gerçekten iyi ve demokratik demektir! Düzen içi s›n›rlara hapsolmak bu de¤il de nedir? Bak›n›z CHP ve di¤er düzen partileri “demokrat ve özgürlükçü” olmaya bafllad› bile. CHP de krizin sorumlusu AKP’dir diyor! Yetmedi, Taksim’deki 1 May›s yasa¤› kalks›n diyor! Hakim s›n›flar, ezilenlerin kendi hak ve özgürlükleri etraf›nda örgütlenmesinin ve kendi iktidarlar›n› yaratmak için öncüleri etraf›nda mücadeleye tutuflmas›n›n önüne bask›yla, zorla ve katliamlarla geçmeye çal›fl›r. Ezilenlerin “alternatifsiz” oldu¤u dönemlerde hakim s›n›flar, iflçi ve emekçilerin tepkilerini ve istemlerini kald›raç olarak kullan›p baflka bir düzen partisini “alternatif” olarak sunar. Hakim s›n›flar›n sundu¤u alternatif “iktidara” yerlefltikten sonra “demokrasiyi ve özgürlü¤ü” bir kenara b›rakarak gerici-faflist yüzünü gösterir. Bu pratik düzen partilerinin varl›k gerekçesidir. Gerici-faflist yönelimleriyle tepkilerin oda¤› haline gelen ve y›pranan bu partinin b›rakt›¤› “özgürlük ve demokrasi” atefli, baflka bir düzen partisi taraf›ndan teslim al›narak kullan›l›r. Ezilenlerin on y›llard›r bir gerici partinin peflinden di¤erinin pefline tak›lmas›, s›n›f mücadelesine önderlik edecek hareketle yak›ndan ilgilidir. 45. say›m›zda yaflad›¤›m›z sorunlar›n ne AKP ile ne de di¤er düzen partileriyle alakal› olmad›¤›n› ifade etmifltik. Yaflad›¤›m›z sorunlar›n nedeni mevcut sömürü düzenidir ve bu düzen devam etti¤i müddetçe sorunlar da devam edecektir. Öyleyse sömürü düzeninin sahibi olan hakim s›n›flar› temsil eden düzen partilerinin tamam›n› teflhir etmek zorunludur. Bundan kaynakl› sadece AKP ile s›n›rl› bir teflhir çal›flmas› hatal›d›r. Yap›lmas› gereken CHP’nin sol maske ard›na gizlenen gerici-faflist maskesini kald›r›p atmak, AKP ve di¤er düzen partilerine karfl› tutarl› bir faaliyete giriflmektir. Aksi pratikler yerel seçimlerde de görüldü¤ü gibi düzen partilerinin palazlan-


AKP “kaybetti” peki kim kazand›? AKP karfl›t› olan kesimlerin hep bir a¤›zdan dillendirdikleri konulardan birisi de AKP’nin kaybetti¤idir. AKP’nin kaybetmesi demek; AKP’ye kumanda eden kompradorlar›n, toprak a¤alar›n›n ve di¤er kesimlerin kaybetmesi demektir. Çeflitli sendikalar›n, konfederasyonlar›n ve bir çok kesimin dahil oldu¤u solcular›m›z “AKP kaybetsin de kim kazan›rsa ka-

zün dünya konjonktürü ile Türkiye’nin gündemindeki yak›c› sorunlar, AKP’ye bir yeniden toparlanma flans› b›rakmamaktad›r. Dinci kimli¤i ve siyasetinin modern burjuva yaflam biçimine yönelik olarak yaratt›¤› tehdit ve kayg›lar, onu modern burjuva yaflama ba¤l› burjuva katmanlar›n deste¤inden daha flimdiden yoksun b›rakm›flt›r.” (Yerel seçimler ve siyasal sonuçlar – K›z›lbayrak) “Daha 1,5 y›l önce %47 oy alan AKP, üstelik iktidarda olmas›na ra¤men, Abdullah Gül’ü cumhurbaflkan› seçtirmesine ra¤men, ulusalc›lar›n ipli¤ini pazara ç›karmas›na ra¤men, hiçbir yeni rakip sahneye ç›kmamas›na ra¤men ve Tarhan Erdem’in %52’lik oy tahminine ra¤men kendisine verilen oyun yakla-

May›s 2009-46

ÖZGÜR DÜfiÜN

mas›na hizmet edecektir. Geçen say›m›zda bu duruma da yer vermifl, özellikle CHP’nin seçimlerden güçlenerek ç›kaca¤›n› söylemifltik. Nitekim CHP, “sol, ileri, demokrat” kesimler baflta olmak üzere genifl kesimlerin oylar›n› almay› baflard›. Bu “destek” devrimcilerin baflar›s›zl›¤›d›r! Ötesi yoktur!

Gerici- faflist yönelimleriyle tepkilerin oda¤› haline gelen ve y›pranan bir partinin b›rakt›¤› “özgürlük ve demokrasi” atefli baflka bir düzen partisi taraf›ndan teslim al›narak kullan›l›r. Ezilenlerin on y›llard›r bir gerici partinin peflinden di¤erinin pefline tak›lmas›, s›n›f mücadelesine önderlik edecek hareketle yak›ndan ilgilidir.

zans›n” demekte ve neredeyse AKP’nin kaybetti¤i her yeri iflçi ve emekçilerin kazan›m› olarak ifade etmektedirler. Bu kesimler AKP kaybetti; falanca bölgede CHP, falanca bölgede MHP falanca bölgede SP kazand› diyor. De¤erli arkadafllar kaybeden kim kazanan kim? Ya da daha anlafl›l›r bir ifadeyle kaybeden hangi s›n›f kazanan hangi s›n›f? Bu sorunun do¤ru ve tutarl› cevab›n› alam›yoruz. Birkaç al›nt›yla devam edelim: “AKP yerel seçimlerde elde edece¤i yeni bir baflar› ile siyaseten sahip oldu¤u üstünlü¤ü pekifltirmeyi umuyordu. Umdu¤u gerçekleflmedi ve seçime iliflkin de¤erlendirmelerde flu s›ra s›kça vurguland›¤› gibi, kendisi için kaç›n›lmaz bir bafl afla¤› gidifl süreci nihayet bafllad›. Bu düflüfl kaç›n›lmazd›r; zira günümü-

fl›k %20’sini kaybederek yerel seçimlerin ‘kaybedeni’ oldu.” (Sand›kta tökezledi, sokakta y›kal›m! - Aktüel Gündem) “Demek ki, ‘kazanan’ flimdilik yok! Ancak seçimlerin ortaya ç›kard›¤› tablo, bölgesel geliflmeler ve ekonomik krizle birleflti¤inde önümüzdeki dönem ‘kazanmaya’ dönük k›yas›ya bir mücadelenin bafllayaca¤›n› gösteriyor.” (Örgütlü oylar- Kemal OkuyanSol.org.tr) Yapt›¤›m›z al›nt›larda üzerine söz söylenecek birçok yön var. Örne¤in; AKP’nin dinci kimli¤inin, “modern burjuva yaflama ba¤l›” burjuva katmanlardan destek almas›n›n önüne geçti¤i yanl›flt›r. AKP “dinci” kimli¤i ile de¤il; emperyalistlerin ve

7


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

8

onlara uflakl›k eden s›n›flar›n ç›karlar›n› savunan kimli¤i ile sahnededir. Ve söylendi¤i gibi “modern yaflama ba¤l› burjuvazinin” deste¤inden de yoksun de¤ildir. Benzer hatal› yaklafl›m di¤er al›nt›da da mevcut. Sanki AKP tek bafl›na, kendisini var eden s›n›flardan ba¤›ms›z büyük oylar alm›fl, cumhurbaflkan› seçtirmifl, devletin bütün kurumlar›n› hakimiyeti alt›na alm›fl; ama bunlara ra¤men kaybetmifl?! Ya da sömürü düzeninin kazand›¤› baflar›ya ra¤men “kazanan flimdilik yok” demek ne kadar gerçek? Böylesi yaklafl›mlar meselenin s›n›fsal zeminini karartmakta ve hakim s›n›flar›n yaklafl›mlar›n› güçlendirmektedir. Bu söylemler s›n›flar mücadelesinden bir fley anlafl›lmad›¤›n›n ilan›d›r. AKP’yi var eden s›n›f gerçe¤ini görmezden gelmek ve AKP’yi s›n›flar üstü ilan etmek demektir. Hakim s›n›flar yerel seçimlerden istedikleri baflar›y› elde etmifllerdir. Dolay›s›yla AKP’nin “kaybetti¤i” di¤er düzen partilerinin “kazand›¤›” yerel yönetimler, sömürü düzeni için kay›p de¤ildir. Çünkü hakim s›n›flar›n bir kesimi belirli alanlar› kaybederken di¤er bir kesimi kazanm›flt›r. Parlamentodaki “iktidar” de¤iflimlerinde oldu¤u gibi, düzen partileri flahs›nda “yerel iktidarlar” hakim s›n›flar›n bir kesiminden di¤erinin eline geçmifltir. Geliflmeler bundan ibarettir. Onun için sömürü düzeni kaybetmemifltir. Meseleyi AKP ile s›n›rl› görmek ve böylesi bir tav›r tak›nmak aktard›¤›m›z örneklerde oldu¤u gibi, hakim s›n›flar aras›ndaki kamplaflmalara taraf olmak ve ezilenlerin yükseldi¤i zemini tahrif etmektir. AKP’nin “kaybetmesini” sevinçle karfl›layan dostlar›m›z, meseleye s›n›fsal perspektifle yaklaflt›klar›nda yapt›klar› hatan›n fark›na varacaklard›r. Dolay›s›yla do¤ru yaklafl›m fludur: AKP de¤il; AKP flahs›nda hakim s›n›flar›n bir kesimi belirli yerleri kaybetmifltir. Fakat “kaybedilen yerler” hakim s›n›flar›n baflka klikleri taraf›ndan kazan›lm›flt›r. Bu kazan›mlar hakim s›n›flar aç›s›ndan sevinç ve baflar› kayna¤›yken ezilenler aç›s›ndan mücadele ça¤r›s›d›r! Bunun ötesindeki her türlü yaklafl›m düzenin s›n›rlar› içerisinde, düzenin izin verdi¤i ölçülerde “siyaset” yapmay› kabul etmektir. Ezilenlerin böylesi pratiklere hiç mi hiç ihtiyac› yoktur. Aksine ezilenler böylesi tutumlardan kurtuldu¤u oranda geliflme ve güçlenme e¤ilimi gösterecektir.

“Biz Var›z” ama nas›l? Yerel seçim sürecinde demokrasi güçlerinin oluflturdu¤u “Biz Var›z Platformu”nu eksiklerine ra¤men önemli bir ad›m olarak de¤erlendirmifl ve platformun yaflad›¤› belli açmazlara iflaret etmifltik. Nitekim geride b›rakt›¤›m›z seçim süreci ve çeflitli kurumlar›n yapt›¤› de¤erlendirmeler bu tespitimizi do¤rulam›flt›r. Demokrasi güçlerinin önlerine koydu¤u hedefler bir kez daha, küçük burjuva siyaset yap›fl tarz›na, dar grup- parti ç›karlar›na ve kapal› kap›lar ard›ndaki gizli pazarl›klara kurban olmufltur. Geriye elefltiriler ve güvensizlikler kalm›flt›r. Kendi sorunlar›n› çözemeyenlerin ve geliflmeleri do¤ru tespit edemeyenlerin do¤ru birlikler, ittifaklar oluflturmas› beklenemez. Geçen say›m›zda “Biz Var›z Platformu”nun AKP ve di¤er düzen partilerine yaklafl›m baflta olmak üzere çeflitli açmazlar› oldu¤unu ifade etmifltik. Nitekim oluflturulan platformun isimden öteye geçememesi tam da bu nedenlerden ileri gelmifltir. Sonuç olarak demokrasi güçleri yerel seçimlerde baflar›l› bir s›nav vermedi. Meseleyi düzenin s›n›rlar› içerisinde de¤erlendiren kesimler, ald›klar› oylara ve kazand›klar› koltuklara göre kendilerini baflar›l› ya da baflar›s›z olarak de¤erlendirirler. Aç›kl›kla belirtmek isteriz ki bu kesimler aç›s›ndan yerel seçimler büyük bir baflar›s›zl›kla sonuçlanm›flt›r. Fakat yeni demokrasi anlay›fl›n› savunanlara göre bu kesimler, sadece içerisine düfltükleri açmazlarla de¤il; yürüttükleri çal›flma ve savunduklar› anlay›fl bak›m›ndan da kaybetmifltir.


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

DDHD mitingi/Dersim

Demokrasi güçleri içerisinde DTP, kendi hedefleri çerçevesinde, önemli bir baflar› kazanm›flt›r. DTP’nin kazand›¤› yerel yönetimler ezilenlerin talepleriyle birleflti¤i oranda önemli mevziler olacakt›r. Fakat DTP’nin yerel seçim süreci boyunca kendisini dayatan, di¤er siyasi hareketleri dikkate almayan, kendi gibi düflünmeyeni ötekilefltiren tutumu yerel yönetim anlay›fl›nda düzeltilmesi gereken yönler bar›nd›rd›¤›n›n göstergesidir. Yeni demokrasi güçleri, yerel seçim sürecinde DTP’nin bu eksiklerini dostça elefltirdi/ elefltirmeye devam edecek. Demokrasi güçleri ise genel olarak gerek DTP konusunda gerekse de di¤er konularda edilgen kalm›fl, süreci de¤ifltirecek ad›mlar atmam›flt›r. “Biz Var›z Platformu” hatalar›ndan gerekli dersler ç›kar›ld›¤› oranda hedefi vuracak birlikler-platformlar kurulmas›na yard›mc› olabilir. Aksi her pratik kaç›n›lmaz olarak baflar›s›zl›klarla sonuçlanacakt›r.

Yeni demokrasi güçlerinin yerel seçim prati¤inden ö¤renelim, olumluluklar› büyütelim! Yeni demokrasi güçlerinin yerel seçimlere iliflkin yaklafl›mlar› bilindi¤inden sadece belirli noktalar› öne ç›karaca¤›z. Yeni demokrasi güçleri kitleleri kazanma ve onlar›n de¤ifltirici gücünü a盤a ç›karma perspektifiyle ele ald›¤› bu süreci baflar›l› bir flekilde örgütlemifltir. 29 Mart Yerel Seçimleri’nde ülke genelinde faaliyet yürüten yeni demokrasi güçleri, genel

faaliyetleri içerisinde Dersim’i yo¤unlaflma alan› olarak belirledi. Bu yo¤unlaflmayla beraber yeni demokrasi güçleri, halk›n söz-yetki ve karar sahibi oldu¤u bir oluflum yarat›lmas›na önderlik etti. Halk›n kendi haklar› için seferber oldu¤u bir sürecin temelleri böyle at›ld›. Yeni demokrasi güçlerinin çal›flmalar›na kat›lan ve Dersim Demokratik Halk Dayan›flmas›(DDHD) etraf›nda kenetlenen binlerce Dersimli kitle inisiyatifinin a盤a ç›kar›ld›¤› bir deneyime imza att›. Yeni demokrasi güçleri Dersim halk›yla önemli ba¤lar kurman›n yan›nda, düzen partilerini soka¤a ç›kamaz hale getirmifl ve Dersim merkez, Hozat ve Mazgirt’te bizzat önderlik etti¤i çal›flmalarla düzen partilerini yenilgiye u¤ratm›flt›r.

*** Yeni demokrasi güçlerinin Dersim’de kazand›¤› baflar› önemli dersler sunmaktad›r. Dersim’de yerel seçim çal›flmalar›na kat›lan halk gençli¤i, bu çal›flman›n olumluluklar› mümkün olan her alana tafl›mal›d›r. Yeni demokrasi güçleri ülkemiz demokrasi ve devrim tahine önemli bir not düflmüfltür. Halk gençli¤i tarihe düflülen notun mahiyetini kavramal› ve onu ilerletmelidir. Halk gençli¤i, yeni demokrasi güçlerinin pratiklerinden ö¤renerek kitlelerin de¤ifltirici gücünü, Kürt sorununda devrimci çözümü, AKP ve di¤er düzen partilerinin teflhiri gibi birçok konuda yetkinleflmelidir. Bu deneyim “AKP karfl›tl›¤›” meselesinde ve bu mesele özgülündeki temel yaklafl›mlar›m›zda önümüzü açacakt›r.

9


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

HAVA DÖNDÜ, ‹fiÇ‹DEN YANA ES‹YOR YEL* “Bütün dünya biliyor suçsuz oldu¤umu. E¤er as›l›rsam canili¤imden de¤il; emekçi oldu¤umdan as›laca¤›m.” Albert PARSONS

Tarih 21 Nisan 1856… Yani bundan 153 y›l önce… ‹lk olarak Avusturalya’l› iflçilerin sekiz saatlik iflgünü talebiyle flartelleri kapatmas›n›n ve üretimden ald›klar› güce yaslanarak sömürüye karfl› uyan›fl›n›n ilk k›v›lc›mlar›n›n çakt›¤› gün. Bir günlük ifl b›rakma eylemiyle bafllayan ve sonras›nda ise her y›l yeniden alanlar› dolduracaklar› o büyük gün sadece bir takvim de¤ildir. Bu gün ayn› zamanda insanl›k tarihinin belirli duraklar›nda nitel dönüflümleri gerçeklefltiren ezilenlerin, insanca bir yaflam ve daha katlan›labilir bir dünya özleminin ete kemi¤e büründürülmesi yolunda topyekun bir beraberlikle at›lan ilk ad›m›.

10

Avusturalya’l› iflçiler takvimler 21 Nisan 1856’y› gösterdi¤inde alanlar› doldurmufllard›. O gün onlar için 8 saatlik ifl günü talebiyle bir günlük ifl b›rakacaklar› ve büyük bir flölene dönüfltü-

recekleri büyük gündü. Onlar›n att›¤› bu ilk ad›m› ise Amerika iflçi s›n›f› takip etti; fakat daha farkl› bir içerikte ve boyutta…

1800’lü Y›llar›n Amerika’s› 1800’lü y›llar Amerika’da, kapitalizmin tarih sahnesine ç›k›fl›yla birlikte kaç›n›lmaz olarak üretti¤i bask› ve sömürüsünü iflçi s›n›f› üzerinde art›rd›¤› geliflme dönemleridir. Zenci kölelerin ve iflyerlerindeki ücretli emekçilerin çal›flt›r›ld›¤› bu dönemler, kapitalizmin azg›n kar h›rs›n›n iflçi s›n›f›n› sar›p sarmalad›¤› buhranl› dönemlerdir. Bu y›llarda kapitalizmin çarklar› aras›ndaki iflçiler üzerinde bask›, sömürü, sindirme gibi eylemler kendisini daha fazla hissettiriyordu. 1800’lü y›llar›n “Pinkerton Amerikas›”**


Marksist ve iflçi s›n›f›na önderlik edecek herhangi bir kurumsal örgütlenme ise henüz yoktu. Avrupa’da, kapitalizmin derinleflmesinin yol açt›¤› Amerika’daki gibi benzer koflullara sahip iflçi s›n›f› bu sald›r›lara büyük sosyal demokrat partiler içinde örgütlenerek karfl›l›k vermiflti. Fakat Amerika’da iflçi s›n›f›n›n karmafl›kl›¤›, kendi içinde din, dil ve ›rk temelinde ayr›flm›fl olmas› s›n›fsal temelde kendi örgütlerini yaratman›n önündeki en büyük engeldi. Buna ra¤men 1864’te Amerika’da 1. Enternasyonal’in flubesinin aç›lmas›yla Marksizm kurumsal bir kimli¤e kavufltu. 1868’de ise Amerika’da iflçi s›n›f›n›n ülke çap›ndaki ilk örgütü olan Ulusal Emek Birli¤i (National Labour Union) kuruldu. Marks ve Engels’in de destekledi¤i Ulusal Emek Birli¤i, Amerika’da iflçi s›n›f›n›n ›rk temelinde ayr›flmas› ve güçlü bir beraberlikten yoksun olufluna paralel olarak ilk zamanlarda Zencileri örgütlemekten kaç›n›yordu. Tarihsel ilerlemenin ortaya ç›kard›¤› toplumsal hareketlerin ve onlara önderlik edecek oluflumlar›n, kendi haklar›na iliflkin taleplerinin örgütlü ve bilinçli kitle hareketlerine dönüflümü ve sömürüyü hedefleyen at›l›mlar› ise ancak Bilimsel Sosyalizm’in rehberli¤inde örgütlenmesiyle mümkün olacakt›. Bu nedenle ezilen s›n›flar› din, dil ve ›rk temelinde bölen ve onlar›n kitlesel hareketlili¤ini bu yolla dinamitlemeye çal›flanlara karfl› iflçi s›n›f›n›n tek silah›, üretimden ald›¤› gücü, birlik ve mücadele zemininde örgütlemekti ve ileride kurulacak komünist partisi zencileri de kapsayan örgütlenme çal›flmalar›na giriflecekti.

federal hükümet ifl mevzuat› konular›yla hiç ilgilenmedi-. Teknolojideki büyük ilerlemelerle de kalifiye iflçiye olan ihtiyaç giderek azal›yordu. ‹flçilerin büyük bir ço¤unlu¤unu oluflturanlar ise göçmenlerdi. 1873’lü y›llara gelindi¤inde giderek daha fazla ç›kmaza giren ABD ekonomisi büyük bir bunal›mla sars›ld›. Bunal›m›n ortaya ç›k›fl› ile Amerika’da Darwin’in “do¤al ay›klanma” ilkesi, “en güçlü olana hayat hakk› tan›nmas›” fleklinde yorumlan›p meflrulaflt›r›l›rken; para sahibi olman›n yaln›zca insan›n bu paraya lay›k oldu¤undan de¤il; ayn› zamanda siyasal ve entelektüel hayat› yönlendirecek erdemlere de sahip olman›n kan›t› oldu¤u anlay›fl› yayg›nlafl›yordu (1886’da Anayasa Mahkemesi, bu görüfle yaslanarak flirketlerin de birer “flah›s” olarak kabul edilmeleri gerekti¤ini, dolay›s›yla onlar›n ve mülklerinin de yasa karfl›s›nda flah›slarla ayn› dokunulmazl›¤a sahip oldu¤unu karara ba¤lad›. Bütün ideolojiler gibi Sosyal Darwinizm de toplumsal hayat içinde çarp›tarak da olsa yans›tt›¤› bir maddi temele dayan›yordu). Bu bunal›m›n sebebi üretimin artmas› ile metalar›n al›c› bulamamas› aras›ndaki çeliflkiden kaynaklan›yordu. Fiyatlar›n h›zla düflmesi, buna ba¤l› olarak da yo¤un iflaslar, iflsizlik, iç ve d›fl ticaretin azalmas› gibi sonuçlara yol aç›yordu. Sonucunda ise birçok banka iflas etti, befl bin iflletme kapand›. Bu ve benzeri iflaslar sonucunda küçük iflletmeler çökerken, sermaye giderek tekelleflti. Bu da ayakta kalabilen en güçlü flirketlerin kendi sektörlerinde giderek daha da güçlenmelerini do¤urdu. Tekellerin üretiminin yo¤unlaflmas› ve dünya pazarlar›na yönelik ticaretin as›l karakteri olarak sermaye ihraçlar›n›n öne ç›kmas›, sömürgecilik ve yar› sömürgecili¤in yayg›nlaflmas›n› getirdi. 1873 büyük bunal›m›n› izleyen süreç, kapitalist sistem aç›s›ndan, serbest rekabetin y›k›ld›¤›, tekellerin ve finans kapital gruplar›n›n dünya ölçe¤inde etken güçler durumuna geldi¤i yeni bir aflamay› do¤uruyordu: Emperyalizm

May›s 2009-46

ÖZGÜR DÜfiÜN

ac›mas›z kapitalizmin sald›rganl›¤›, günde 18 saate varan çal›flma saatleri patronlar› daha da zengin ederken iflçi s›n›f›n› da yoksullu¤un kuca¤›na itiyordu. Sürekli artan bask›lar, kötü çal›flma koflullar›, günde 18 saatlik çal›flma zorunlulu¤u ve kapitalizmin çeflitli sald›r›lar› karfl›s›nda her yerde grevler, direnifller ve ifl b›rakma eylemleri art›yordu.

1873 Büyük Bunal›m› XIX. yüzy›l Amerikas›’nda iflçi s›n›f›n›n yaflam› iyi ve kolay olmaktan çok uzakt›. Ço¤u kez erkek iflçilerin alabildikleri ücretin ancak küçük bir parças›n› oluflturabilecek kadar para kazanabilen kad›nlar›n ve çocuklar›n durumu ise daha da kötüydü. En iyi dönemlerde bile ücretler düflük, çal›flma saatleri uzun ve çal›flma koflullar› tehlikeliydi. 1874’te devlet ilk kez kad›nlar›n ve çocuklar›n 10 saat çal›flabilece¤ini belirleyen bir yasa ç›kartt› –ki 1930’a kadar

Büyük Demiryolu Grevi Özellikle farkl› politik amaçlar söz konusu oldu¤unda problem nesnesinin tan›m› da, onun varl›k ya da var edilifl koflullar›na iliflkin teori kurma çabalar› da kendili¤inden yola ç›k›lan tarihsel öncüllerin farkl›l›¤›ndan çok, farkl› etki alanlar›n›n çözümlenmesine yönelmek bak›m›ndan ayr›flacakt›r. Amerika iflçi s›n›f›n›n tarihi de bu aç›dan incelen-

11


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

mesi, analiz edilmesi gereken bir tarih olarak karfl›m›zdad›r. Mücadelesiz bir tarih de¤ildir; ama mücadeleler ve sonuçlar› kopuk kopuk, süreklilik kazanmak, gelenekselleflmek gücünden yoksun ve rastlant›sal görünüyorsa da bu, s›n›f›n “do¤as›n›n” yanl›fl, çarp›k vs. olmas›ndan de¤il; kendisini bir bütünün yarat›c›s› olarak toplumsal ve politik hayata sokmay› baflarabilmifl bir s›n›f önderli¤inden yoksun oluflundand›r. Amerika’da da iflçi s›n›f› böylesi bir önderlikten yoksundu; ancak 1873’ü izleyen y›llar›n yaratt›¤› sefalet bu duruma karfl›t olarak s›n›fsallaflma do¤rultusunda güçlü bir e¤ilimin do¤mas›na yol açt›. Amerika iflçi s›n›f›n›n bu yap›s›na ra¤men direnifllerle örülü bir tarih oluflturdu¤unu görmekteyiz. Örne¤in Ohio’da gerçekleflen demiryolu grevi o güne

12

kadar Amerika’n›n tarihindeki en büyük grevdi. Bir demiryolu flirketinin krizi bahane ederek ücretlerde yüzde on indirim yapaca¤›n› aç›klamas›yla greve giden iflçiler, vagonlar› ve raylar› söktüler. Halktan da büyük destek gören bu eylem karfl›s›nda hükümet, Sivil Muhaf›zlar› devreye sokarak büyük çat›flmalar›n yaflanmas›na neden oldu. Sivil Muhaf›zlar›n cephaneli¤ini basan halkla aralar›nda ç›kan çat›flmada

10 kifli öldü. Ölenlerin ço¤u demiryollar› d›fl›ndaki iflkollar›ndan insanlar oldu¤u gibi aralar›nda çocuklar da vard›. Grevler dalgas› k›sa zamanda birçok eyalete s›çrad›. Hareket ço¤u zaman mevcut sendikalardan tamamen ba¤›ms›z, kendili¤inden bir biçimde bafll›yor; sendika ve di¤er örgütler ise ancak daha sonra gerekli örgütlenme faaliyetlerini yerine getirmeye çal›fl›yorlard›. Yaklafl›k 100 bin grevciye, yüzden fazla ölüye, hapse at›lan binden fazla eylemciye, iflsizlerin yapt›¤› say›s›z destek eylemine karfl›n somut talepleri aç›s›ndan grev dalgas› ancak k›smen baflar›l› oldu. Ancak son tahlilde 1877 y›l› yine de, iflçi s›n›f› hareketi aç›s›ndan meflruiyetini yeniden tan›mlamak, savunmak zorunda b›rakacak, burjuvaziyi reformlara zorlayacak, kitlelere bir baflka seçene¤in ve dünyan›n olabilece¤ini kan›tlayacak olaylara gebeydi.

1877 y›l›nda demiryollar› grevinin katliamlarla bast›r›lmas›n›n ard›ndan miting dalgas› bir süreli¤ine durgunlaflm›flt›; ancak bütün büyük kentlerin ve sanayi merkezlerinin ortalar›na silahl› adamlar›n yerlefltirilmesi ve sermayenin besledi¤i özel dedektif ordular›n› (Pinkerton ajanlar›) iflçilerin aras›na sokmaya çal›flmas› iflçilerin “sekiz saatlik ifl günü” iste¤ini hiçbir zaman bast›ramad›.


Demiryolu grevi, iflçiler uzun süre direnemedikleri için çökmüfltü. ‹flçiler, tüm militan yap›lar›na ve grevlerinin birçok eyalete s›çramas›na ra¤men güçlü bir örgütlülü¤e sahip de¤illerdi. Grevin istenilen flekilde sonuçlanamamas› ve çökmesi iflçi hareketinin geçici olarak geri çekilmesine neden olmufltu. Fakat durgunluk döneminin ard›ndan iflçi s›n›f›n›n hakl› mücadelesi yeniden alevlenerek, tüm ülkeyi bafltan bafla saracakt›. S›n›f mücadelesinin bu militan; fakat çok seyrek biçimde siyasal bilince dönüflen niteli¤i elde edilen kazan›mlar›n süreklili¤ini sa¤lam›yordu. Di¤er taraftan ise iflçi örgütlerinin güçlenmesini sa¤layarak her defas›nda farkl› bir direniflin örgütlenmesini beraberinde getiriyordu. Örne¤in 1881’de Pittsburgh’da bir araya gelen iflçi delegeleri, ABD ve Kanada Örgütlü Meslek Kurulufllar› ve ‹flçi Sendikalar› Federasyonu’nu (FOTLU) kurdular. Daha sonra ise FOTLU 1886’da Amerikan ‹flçi Federasyonu’na (AFL) dönüflecek ve Amerika’da en büyük sendika haline gelecekti.

y›s 1886’dan önce hiç kimse hareketin böylesine k›sa zamanda öylesine karfl› konulmayacak bir güçle patlayaca¤›n›, h›zla yay›laca¤›n› ve Amerikan toplumunu temellerinden sarsaca¤›n› tahmin etmemiflti diye yazacakt›.(2)

May›s 2009-46

ÖZGÜR DÜfiÜN

Haymarket Olay› ve fianl› 1 May›s’›n Do¤uflu

Binlerce iflçi, günde 18 saatlik ifl gününü protesto için mücadeleye kat›l›yordu. Kalifiye ve kalifiye olmayan, siyah ve beyaz, erkek ve kad›n, yerli ve göçmen, tüm iflçiler “sekiz saatlik ifl günü” için haklar›n› ar›yor ve Chicago sokaklar›nda binlerce emekçinin coflkulu sesi yank›lan›yordu. fiehrin gazetesi, “Fabrika ve imalathanelerin uzun bacalar›ndan hiç

1886’ya gelindi¤inde, Amerika’da iflçi y›¤›nlar›n›n geriye düflen ve duraklayan mücadelesi bir kez daha fliddetlenmifl ve grevler ülkeyi bafltan afla¤›ya sarmaya bafllam›flt›. 1 May›s öncesinde tam 190 bin iflçi grevdeydi. Militan mücadelenin bafl›n›, Amerikan iflçi s›n›f›n›n en büyük mevzilerini yaratt›¤› Chicago Egemenler dünyan›n her yerinde benzer yöntemlere baflvurur. kenti çekiyordu. 1886’da bir yazar Chicago ‹flte 1886 Chicago ve iflte 1977 Taksim... için; “Kesif bir duman bulutu, yollar›n, demiryollar›n, kanallar›n kesiflmesi, h›zla gidip gelen insanlarla dolu sokaklar, Kudretli Dolar'a adanm›fl bir abide” diye yaz›yordu. ‹flte iflçi s›n›f› bu bir duman yükselmiyordu ve her fley Sebt Günü dolar abidesini sarsmaya bafll›yordu(1). (Musevilerin çal›flmad›klar› cumartesi günü) benzeri 1 May›s 1886 sabah› birçok yerde ve özellikle bir görünümdeydi.” diye yaz›yordu. sanayi havzalar›nda iflçiler ifl b›rakarak sokaklara ç›kt›lar. ‹flçi s›n›f›n›n alanlara taflan ve giderek kabaran öfkesi, tüm tehditlere ve bask›lara ra¤men Chicago’da 80 bin, Amerika genelinde ise 350 bin iflçinin greve ç›kmas›yla görünürlük kazanm›flt›. Nitekim 1860’lar›n ikinci yar›s›ndan sonra pefl pefle gelen grevler ve 1 May›s 1886 direnifli s›n›f mücadelesinin sert karakterini a盤a vurdu. ‹flçilerin tek slogan› vard›: “Sekiz saat çal›flma, sekiz saat dinlenme, sekiz saat can›m›z ne isterse”. Engels, 1 Ma-

Bu meydan yürüyüfllerinde güdümlü bas›n›n da tahrikleriyle birçok olay yafland›. Kalabal›klar›n üzerine mermiler ya¤d›. 3 May›s günü Chicago’daki Mc Cormic fabrikas›n›n önünde yap›lan iflçi eyleminde, iflçilerin üzerine atefl aç›lmas›yla 4 iflçi yaflam›n› yitirdi. 3 May›s’taki ac› kay›ptan sonra iflçi temsilcileri 1 gün sonras› için de miting karar› ald›. Bu defa toplanma yeri Haymarket Square (Samanpazar› Mey-

13


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

dan›)’yd›. Yar›m milyon iflçi kitlesi Haymarket Meydan›’na topland›. Mitingin bitmesine az bir zaman kala polislerin tam ortas›nda bir bomba patlad›. 6 polis ve 10 iflçi öldü. Sanki bir plan›n parça parça uygulanmas› gibi kent alarma geçti. Tüm kent birdenbire polis ve asker taraf›ndan iflgal edilmiflti. Burjuvazi kenti “komünizm”den kurtar›yor ve her tarafta “K›z›llar kenti kana bulad›.” 盤›rtkanl›¤› yap›l›yordu. Polisin ise iflçilerin üzerine yayl›m atefli açmas› sonucu birçok iflçi hayat›n› kaybetmiflti. ‹flçi kitleleri üzerinde estirilen terörle burjuvazi iflçileri ezmek ve kabaran devrimci dalgay› bast›rmak için eline muazzam bir f›rsat geçirmiflti. ‹flçi önderlerini katletmek için haz›rlanan plan ad›m ad›m yaflama geçiriliyordu. Nitekim Albert Parsons ve 7 arkadafl›yla birlikte birçok iflçi bombalama olay› gerekçe gösterilerek tutukland›. Tutuklama olay›nda dava iki y›la yak›n sürdü. Düzmece belgeler ve yalanc› tan›klarla dava sonuçland›¤›nda Albert Parsons, Adolph Fischer, George Engel ve August Spies idama mahkûm oldular. August Spies kendilerini yarg›layarak idam cezas› veren mahkemeyi ve burjuvaziyi flu sözleriyle mahkûm ediyordu: “E¤er bizi asarak tahakküm alt›ndaki milyonlar›n, sefalet içinde çal›flan ve kurtuluflu bekleyen milyonlar›n bu hareketini, iflçi hareketini ezebilece¤inizi umuyorsan›z, e¤er düflünceniz buysa, o zaman as›n bizi! Burada bir k›v›lc›m› ezeceksiniz, ama flurada burada veya orada, arkan›zda ve önünüzde, her yerde alevler yükselecek. Bu gizli bir atefltir. Bunu asla söndüremezsiniz.” (3). ‹flçi önderleri 11 Kas›m 1887’de idam edildiler ve Amerika iflçi s›n›f›n›n 4 yi¤it iflçi önderinin idamlar›ndan sonra 2. Enternasyonal 1889’da, 1 May›s’› iflçi s›n›f›n›n “Uluslararas› Birlik, Mücadele ve Dayan›flma Günü” olarak ilan etti.

14

Marx, iflçi s›n›f›n›n s›n›fsal anlamdaki genel ç›karlar›n› ifade eden, iflçi s›n›f›n› tek bir bayrak alt›nda toplayan, ona bir s›n›f hareketi niteli¤i kazand›ran “iflgününün yasallaflt›r›lmas›” mücadelesinin bu anlamda siyasal bir mücadele oldu¤una vurgu yapar. Ekonomik mücadele üzerinden iflçi s›n›f›n› sendikalarla buluflturan olgular, 8 saatlik ifl günü talebi ve s›n›f olma gerçe¤inin bilince ç›kmas›yla siyasallafl›rlar. Gerçekten de ilk dönemler tek tek flehirlerde ve ülkelerde boy veren daha k›sa iflgünü mücadelesi 1800’lü y›llar›n son çeyre¤ine girildi¤inde siyasal bir

içerik ve uluslararas› bir boyut kazanarak genel bir s›n›f hareketine dönüflmüfltü. Bu siyasall›k elbette genel olarak henüz sendikal kapsamda bir siyasall›kt›. Bu aç›dan Amerika iflçi s›n›f›n›n 8 saatlik iflgünü mücadelesi birçok yönüyle büyük deneyim ve tecrübelerle doludur. Uluslararas› anlamda siyasal bir boyut kazanarak iflçi s›n›f›na yol gösteren bu mücadele, bugün iflçi s›n›f› ve halk güçleri aç›s›ndan do¤ru okunmal›d›r. Amerikan iflçi s›n›f›n›n bu dönemlerdeki mücadelesi bugün salt bir bayram veya tatil günü olarak alg›lat›lmak istenen 1 May›s’› do¤urmufltur. Amerikan iflçi s›n›f›n›n her türlü etnik, mezhepsel ve cinsel ayr›mlar› reddederek s›n›f bilinci üzerinden ördü¤ü mücadelede yaflananlar, bugün 1 May›s’›n içini boflaltmak isteyenlerin düflüncelerinin o günün burjuvazisinin anlay›fl›ndan farkl› olmad›¤›n› göstermektedir.

D‹PLOTLAR * Can Yücel’in 13 fiubat 1976’da D‹SK’in kurulufl y›ldönümünde okudu¤u 1 May›s fliirinden ** Pinkertonlar 1850 y›l›nda Allan Pinkerton taraf›ndan kurulan özel bir ABD güvenlik ve dedektiflik flirketi. Pinkertonlar güvenlikten özel askeri görevlere kadar her türlü iflte görev alm›fllard›r. 19. yüzy›ldaki iflçi eylemleri s›ras›nda patronlar Pinkertonlar› kiralayarak sendikalara s›zm›fl, iflçi önderlerinin ve sendikac›lar›n fabrikalara girmelerini engellemifllerdir. 1. http://www.marksist.com 2. http://www.marksist.com 3. At›l›m Gazetesi, 18 Nisan 2009, s. 13

KAYNAKÇA “ABD’de ‹flçi Hareketi”, Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, 3. Cilt, Ed. Ertu¤rul Kürkçü, ‹stanbul: ‹letiflim Yay›nlar›, 1988 http://www.marksist.com At›l›m Gazetesi, 18 Nisan 2009


Obama’n›n Ard›ndan

“Atalar›m›z›n” vakti zaman›nda dedi¤i gibi, ABD'nin yeni baflkan› Barack Hüseyin Obama ülkemizden “Bir h›fl›mla geldi geçti”. ABD'nin “çiçe¤i burnundaki demokrat” baflkan› Obama (ülkemizdeki popüler olan ad›yla Hüseyin) daha baflkanl›ktaki 77. gününde, hay›rlara vesile olmayan ilk ikili resmi ziyareti için ülkemize geldi. ABD'de gerçeklefltirilen seçimlerde devlet baflkan› olan Barack Obama, daha baflkanl›k koltu¤una oturmadan yeterli popülariteyi kazanm›flt›. Fakir bir aileden gelen, Müslüman kökenli siyahî birisinin baflkanl›¤a aday olmas›, tüm dünyay› flafl›rtm›flt›. Obama’n›n ABD baflkanl›¤›na seçilmesi ise sadece kendi ülkesinde de¤il; bütün dünya kamuoyunda bir kafa kar›fl›kl›¤› yaratarak ABD’nin art›k o eski ‘öcü ABD’ olmayaca¤›, ABD’de meydana gelen de¤iflimlerin tüm dünyay› etkileyece¤i yönlü düflünceler oluflmufltu. Kimilerine göre art›k ABD emperyalist zor politikalar›n› b›rakacak, dünyay› yeni baflkan›yla bar›fl ve demokrasinin “alt›nça¤”›na tafl›yacakt›.

ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

ABD Demokrasi Getiriyor! Barack Hussein Obama’n›n seçimleri kazanmas›yla birlikte ortaya ç›kan çat›flmac› de¤il ‘uzlaflmac›’ ABD varsay›mlar›, tüm dünyada oldu¤u gibi ülkemizde de büyük bir ilgi uyand›rd›. Peki, ABD demokrasi getirebilir miydi? Asl›nda Obama’n›n ABD baflkanl›¤›na yükselmesindeki esas neden, ABD’nin d›fl politikas›nda zorunlu de¤iflimin kendisini dayatmas›yd›. ABD’nin kendisini yeni sürece haz›rlamas› kolay olmayacakt›. Özellikle Bush döneminde ortaya ç›kan ABD’nin sald›rgan yap›s›ndaki kötü izlenimi yok etmek için Obama gibi, Müslüman kökenli ve siyahi birinin baflkanl›¤a yükselmesi ve bu kiflinin bar›fl, adalet gibi kavramlar› kullanmas› tüm dünyada etkisini bulacakt›. ‹flte dünyada beliren iyimser tablo, özellikle de Müslüman aleminde, Obama’n›n baflkan olmas›yla netleflti. Ülkemizde yap›lan araflt›rmalar, Bush döneminde %90’lara varan ABD karfl›tl›¤›n›n, Obama’n›n gelifliyle %60’lara gerilemifl oldu¤unu gösteriyor. Bu

15


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

araflt›rma halk›m›z›n düflüncelerindeki de¤iflimi göstermesi bak›m›ndan önem arz etmektedir.

Neydi ABD'ye Bu De¤iflimi Dayatan?

Koray Çal›flkan'›n söyledi¤i gibi, “S›rf Obama biraz daha flirin diye ABD'nin emperyalizmi bitmiyor. Kimsenin gözü kamaflmas›n.”1

Obama Gezisinde Dikkat Çekenler ABD’nin d›fl politika yönelimindeki bu hava de¤iflimini, esas olarak ülkenin içinde bulundu¤u kriz ortam›yla da iliflkilendirmek mümkündür. ABD’de patlak veren ve daha sonra tüm dünyay› saran finansal kriz, daha sonra reel sektöre de yans›m›flt›r. Ulusal ekonomik krizin, tahminlerin ötesinde derinleflerek uluslararas› ekonomik krize dönüflmesi, art›k dünya ekonomik düzeninin aksayan yanlar›n›n düzenlenmesini dayat›yordu. Dünya ekonomik sistemini restore etmek ise uygulanan siyasetteki de¤iflimleri gerektiriyordu. Obama gibi 'ezilmifl', 'ac› çekmifl' birinin baflkanl›¤a gelmesi, siyasetteki bu bi-

Hussein Obama göreve gelmesinin ard›ndan ilk ikili ziyaretini ülkemize gerçeklefltirdi. ABD baflkan›n›n ülkemize gelmesi ise tüm dünya bas›n›nda oldu¤u gibi ülkemiz bas›n›nda da hayli genifl yer buldu. K›sa ziyaretinde 12 bin 534 habere konu olan Obama ziyareti, 598 köfle yaz›s›nda yer ald›. Bu haberlerin ve köfle yaz›lar›n›n ço¤unlu¤u Obama’y› “mazlum bir halk evlad›” olarak göstermeye odaklan›yodu. Bu “mazlum” baflkan›n gelifli için Ankara ve ‹stanbul'da hayat› durduracak flekilde genifl güvenlik önlemleri al›nd›. Obama'n›n Ayasofya ile Sultanahmet Camii aras›ndaki 4 dakikal›k yürüyüflü için tüm kolluk güçleri harekete geçti. Obama için al›nan önlemler ta-

Obama, Ortado¤u’ya bar›fl›n, adaletin getirilmesi ve sorunlar›n diyalog yoluyla çözümü gibi süslü cümlelere gizlenen emperyalist politikalar› hayata geçirmek için Türkiye’ye gelmiflti. Bölgedeki, Müslüman, özellikle 'laik', 'demokrasinin hüküm sürdü¤ü' ve yüzünü bat›ya dönmüfl bir ülke ABD için vazgeçilmez bir araçt›r. Bu arac›n temel ayg›t› da Türk Devleti'nden baflkas› de¤ildi. Obama'n›n deyimiyle, Türkiye’nin en büyük önemi, dünyadaki emperyalist politikalar›n hayata geçirildi¤i yerin tam merkezinde yer almas›yd›

çimsel de¤iflime inand›r›c›l›k katacakt›. Ve bu gerçekleflti. Bu biçimsel de¤iflim Amerikan hegemonyas› aç›s›ndan en sorunlu ve stratejik bölgenin, Ortado¤u'nun nesnel koflullar› göz önüne al›nd›¤›nda büyük bir avantajd›.

16

Tabii Obama öncülü¤ünde gerçeklefltirilmek istenen siyasetteki bu de¤ifliklik, söylemde kalmaktan öteye geçmemektedir ve geçemez de. Obama ile ABD emperyalizminin a¤z›ndan düflürmedi¤i bar›fl, adalet gibi kavramlar›n gerçekli¤i emperyalizmin literatüründe yoktur. Obama’n›n daha uzlaflmac›, bar›flç›l görünen yüzü, emperyalizmin politikas›ndaki bir de¤iflimi de¤il, söylemdeki bir de¤iflimi ifade etmektedir. Bo¤aziçi Üniversitesi'nden Doç. Dr.

bii ki bofluna de¤ildi. Tabiî ki de gelen ABD'nin yeni politikalar›n› hayata geçirmekle, “dünyay› yönetmekle” görevli baflkan›yd›. Görünümü mazlum, görevi emperyalist sömürüsü için tafleron aramak olan Obama, ülkemizdeki devlet görevlileri taraf›ndan kendilerine lay›k bir törenle karfl›land›. fiimdi de Obama'n›n 40 saatlik gezisinde ortaya ç›kan ilginçliklere ve geliflmelere göz atal›m. ‹lk ziyaretini An›tkabir’e gerçeklefltiren Obama, Mustafa Kemal'in büyük hayran› oldu¤unu ve ondan çok etkilendi¤ini belirtti. Ayn› zamanda daha sonra yapt›¤› laiklik vurgusuyla birlikte düflündü¤ümüzde, “anti-emperyalist” ulusalc›lar›n iddia etti¤i gibi salt ›l›ml› ‹slam modelini de¤il; bu modelin Kemalizm ile birlefltirilerek uygulanmas›na inand›¤›n› göstermifltir. Daha sonra Cumhurbaflkan› Gül ile görüflen Obama,


Ziyaret s›ras›nda en dikkat çekici olan ise Obama’n›n TBMM'de yapt›¤› konuflmada, 22 Temmuz 2007 seçimlerinde, DTP’nin Meclis’te grup oluflturmas›ndan bu yana genel kurul etkinliklerine kat›lmayan Genelkurmay heyetinin tam kadro orada olmas›yd›. Bu da konu¤un ve mesajlar›n›n ne kadar önemsendi¤inin göstergesidir. Ayn› zamanda Genelkurmay Baflkan› ‹lker Baflbu¤'un Obama'n›n konuflmalar›ndan sonra Türk yerine “Türkiyeli” ifadesini kullanmas›, direktiflerin yerine getirilmeye baflland›¤›n›n göstergesidir.

Obama Neden Geldi? Peki bayram de¤il seyran de¤il Obama Tayyip’i niye öptü? Yar›m as›rdan fazlad›r kendisine ba¤›ml› bir ülkeyi neden bu kadar ciddiye al›p ilk ziyaretini ülkemize gerçeklefltiriyordu? Ülkemizi bu kadar önemli k›lan neydi? Bunun nedeni de ABD'nin d›fl politikas›ndaki, özellikle Ortado¤u siyasetindeki biçimsel de¤iflimden baflka bir fley de¤ildi. Obama, Ortado¤u’ya bar›fl›n, adaletin getirilmesi ve sorunlar›n diyalog yoluyla çözümü gibi süslü cümlelere gizlenen emperyalist politikalar› hayata geçirmek için Türkiye’ye gelmiflti. Bölgedeki, Müslüman, özellikle 'laik', 'demokrasinin hüküm sürdü¤ü' ve yüzünü bat›ya dönmüfl bir ülke, ABD için vazgeçilmez bir araçt›r. Bu arac›n temel ayg›t› da Türk Devleti'nden baflkas› de¤ildi. Obama'n›n deyimiyle, Türkiye’nin en büyük önemi, dünyadaki emperyalist politikalar›n hayata geçirildi¤i yerin tam merkezinde yer almas›yd›. Tabii ki ABD bunu yeni görmüyordu, Türk Devleti'nin farkl› bir flekilde kullan›lmas›n›n temelleri, 12 Eylül askeri faflist cuntas›yla yarat›lan 'Il›ml› ‹slam' projesi ile at›lm›flt›. Daha sonra geliflen koflullar içinse 'Il›ml› ‹slam' tezinin biraz daha d›fl›na ç›kan ve Bat›c›l›¤a yüzünü dönmüfl bir uflak olan Tayyip Erdo¤an önderli¤indeki AKP göreve haz›rland›. 1996 döneminin ABD Türkiye Büyükelçisi ve CIA'nin ünlü darbe uzman› Morton Abromowitz'in 15 Ekim 1996 y›l›nda Tayyip Erdo¤an ile görüflmesiyle ad›m› at›lan Türk Devleti'nin öne ç›kart›lmas› plan›, Ayd›nl›k Dergisi'nin kapaktan verdi¤i haberde flöyle yer al›yordu: “Abramowitz, Tayyip'i Erbakan’›n yerine haz›rl›yor”2 Erdo¤an’›n da dilinden düflürmedi¤i “Ortado¤u Projesi’nin eflbaflkan›y›m” söylemi de buraya dayan›yor.

Obama konufluyor Obama, TBMM'de yapt›¤› konuflmaya, Londra’daki G20 toplant›s›nda, Strasbourg’daki NATO toplant›s›nda, Prag’daki AB toplant›s›nda herkes taraf›ndan yöneltilen ‘Neden Türkiye’ye gidiyorsunuz?’ sorusuna cevap vererek bafllad›. Obama için Türkiye’nin ilk ziyaret etti¤i yer olmas›n›n sebebi; emperyalist politikalar›n› uygulamas›n›n merkezinde yer almas›yd›. Y›llard›r hizmetinde olan Türk Devleti'nin kendi içinde var olan eksik ve gedikleri kapatarak Tayyip Erdo¤an'›n da dilinden düflürmedi¤i ‘Ortado¤u efl baflkanl›¤›’ görevini en iyi flekilde nas›l yap›labilece¤ini, baz› ana bafll›klarla s›ralad›. Neydi Obama taraf›ndan Türk Devleti'ne verilen direktifler?

May›s 2009-46

ÖZGÜR DÜfiÜN

tüm dünyada adet haline gelen top at›fl›ndan korkmas› da ekranlara yans›d›. Top, silah ve bomba seslerinin alt›nda yaflad›¤›m›z ça¤da ve bu seslerin büyük ço¤unlu¤unun ABD taraf›ndan getirilmesi de Obama'n›n korkmas›yla bir tezatl›k yaratm›flt›r. Top at›fl›ndan korkan Obama'ya bir tavsiye de bulunal›m, “Korkma Obama, senin sayende de çok duyaca¤›z bu sesleri.”

— Demokrasideki gedikler kapat›lacak. — Kürtlerin eflit vatandafll›k haklar› verilecek, anayasal güvence sa¤layacak, anadilde e¤itimi gündeme sokulacak. — Ermenistan s›n›r› aç›lacak. — Az›nl›k haklar› korunacak ve Ruhban Okulu aç›lacak. — Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetimi tan›nacak. — Laiklikten taviz verilmeyecek Obama'n›n bu direktiflerini herkes kendi s›n›fsal perspektifinde yorumlam›fl ve bu konuflmalardan kendi paylar›na bir fleyler ç›karm›flt›r. Faflist-milliyetçi gruplar, Kürt sorunu, az›nl›klar ve soyk›r›m konular› haricindekileri gerçeklefltirilebilece¤ini savundular. Dolay›s›yla bu

ABD’de patlak veren Ulusal ekonomik krizin, tahminlerin ötesinde derinleflerek uluslararas› ekonomik krize dönüflmesi, art›k dünya ekonomik düzeninin yeniden kurulmas›n› dayat›yordu. Dünya ekonomik düzeninin yeniden kurulmas› ise emperyalizm aflamas›na ulaflm›fl kapitalist sistemin yeniden kurulmas›ndan baflka bir anlam ifade etmiyordu. Dünya ekonomik sistemini tekrardan infla etmek ise, uygulanan siyasetteki de¤iflimleri gerektiriyordu. Obama gibi 'ezilmifl', 'ac› çekmifl' birinin baflkanl›¤a gelmesi, siyasetteki bu biçimsel de¤iflime inand›r›c›l›k katacakt›

kesimler için ABD’nin direktifleri, k›rm›z› noktalar d›fl›nda uygulanabilir nitelikteydi. Patentli liberallerimiz ise Obama ile elimize çok büyük f›rsatlar geçti¤i ve bu f›rsatlar› kaç›rmamam›z gerekti¤i konusunda uzlaflt›lar. Ahmet Altan’a göre bu direktiflerle tarih bize büyük bir “imkân”

17


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

sunmufl ve “Makûs talihimizi” yenebilece¤imiz bir f›rsat elimize geçmifltir.3 Ulusalc›lar ise laiklik vurgusunun yap›lmas›ndan çok hoflnut bir flekilde Kemalizm’in hala ABD’nin güvendi¤i bir ideolojik müttefik oldu¤u sonucuna ulaflm›fllard›r. Verilen direktiflerin yerine getirilmesini söyleyen Obama, ancak bunlar›n gerçekleflmesiyle birlikte 'model ortakl›¤›n' kurulaca¤› ve Ortado¤u ile Kafkaslarda büyük ifllerin gerçekleflebilece¤i mesajlar›n› verdi. Bu konuda h›zl› davranan Türk Devleti, efendileri taraf›ndan verilen direktifleri önceden uygulamaya koymufltur. TRT fiefl’in aç›lmas›, Barzani ile resmi görüflmenin yap›lmas› ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni tan›mas›, Ermenistan ile maç vesilesiyle de olsa bafllayan görüflmeler, Suriye-‹srail görüflmelerine arabuluculuk yap›lmas›, Cumhurbaflkan›’n›n ‹ran’a gitmesi vs. giriflimler, bu düzenlemeleri gerçeklefltirmelerin ön ad›mlar›yd›. Ve son mesajlar da eksik kalan direktiflerin en k›sa zamanda yerine getirilece¤iydi. Radikal Gazetesi yazarlar›ndan Murat Yetkin’in belirtti¤i gibi bu direktiflerin ülkedeki önemi fludur:

“Yeni dünya düzeninin bölgedeki ana üssü olacaksan›z, insanlar üzerinde daha iyi bir etki ve güven duygusu oluflturmak için kendi binan›z› da elden geçirmenin zaman› gelmifl demektir.”4

18

Bizler biliyoruz ki yeni dünya düzeninin ana üssü olmak demek; emperyalizmin tafleronlu¤unun yap›lmas›ndan öte bir fley de¤ildir. Bundan ülke içinde yararlanacak olan kesim ise ülkemizdeki bir avuç komprador burjuvazi ve onlar›n uflaklar›ndan baflkas› de¤ildir.

fiunu bilmemiz gerekir ki; bu direktifler göründü¤ü veya aç›kland›¤› gibi de¤ildir. Çünkü emperyalistler as›l niyetlerini asla aç›k olarak ifade etmezler. Bu niyetlerini toplumun kabullenece¤i süslü cümleler ve ifadelerle donatarak aktar›p bunu halka kabul ettirmeye u¤rafl›rlar. Demokrasiyi en fazla ihlal eden bir emperyalist kurumun temsilcisi, demokrasi üzerine nutuk at›yorsa bunun alt›nda yatan sebebi analiz etmemiz gerekir. fiimdi bu direktiflerin tek tek gerçek yüzlerini bilimsel sosyalist yöntemin ›fl›¤›nda aç›klamaya çal›flal›m: Demokrasideki gediklerin kapat›lmas›: Ça¤›m›zda emperyalizmin diline pelesenk olmufl bir kelimedir demokrasi. Ama bu kavram›n ezilenler aç›s›ndan gerçek özü, halk›n yönetime dahil olmas›d›r. Halen sendikal ve kitle örgütlerinin örgütlenmesinin çeflitli kanun ve uygulamalarla engellendi¤i bir ülkede, salt bireysel özgürlükleri vurgulamak, neoliberal düzene özgü bir tarzd›r. Dolay›s›yla ABD baflkan›n›n “demokrasinizin gediklerini kapat›n” talebi de bu liberal anlay›fl çerçevesinde, bireye odaklanan özgürlüklerden ibarettir. Yani birey olarak kendinizi ifade edebilirsiniz, bununla birlikte elefltirileri-

nizi örgütsel bir anlay›fl çerçevesinde yaparsan›z terörist olursunuz, ayn› ABD’de oldu¤u gibi. Kürtlerin Haklar›n›n Geniflletilmesi: Kürt ulusunun haklar›na sahip ç›kmas› ve politize olmas› hem Türk egemen s›n›flar›n› hem de ABD’yi korkutan bir geliflme olmufltur. Bu yüzden örgütlenen ve savaflan Kürt ulusuna karfl›l›k, göstermelik haklarla bu ulusun mücadelesi emperyalizmin ç›karlar›na alet edilmek isteniyor. Dolay›s›yla ABD baflkan› Obama’n›n umurunda olan, Kürt ulusunun ç›karlar›ndan öte bu halk›n örgütlenmesinin nas›l


Ermenistan S›n›r›n›n Aç›lmas›: Obama’n›n Ermeni Soyk›r›m›’n› “kendi tarihinizle yüzleflin” fleklinde mecliste üstü kapal› ifade etmesi, Ermenistan s›n›r kap›s›n›n aç›lmas›n› ve ülkesinde yaflayan Diaspora Ermenilerinin dikkatini çekmeyi hedeflemektedir. Obama aba alt›ndan sopa göstererek “E¤er Ermenistan ile iliflkileri düzeltmezseniz, soyk›r›m tasar›s›n› kabul ederim” demektedir. Bunun alt›nda yatan iki nedenden biri Kafkaslardaki enerjiyi güvenle almak, di¤eri ise Rusya ile yak›n iliflkileri olan Ermenistan’› kendi yan›na çekmektir. Dolay›s›yla Obama’n›n ne Ermeni halk›n›n ç›karlar› ne de soyk›r›m umurundad›r. Bu sadece Türk Devleti’ne kendi ç›karlar›n› kabul ettirmesinin basit bir arac›d›r. Az›nl›k Haklar›n›n Korunmas› ve Ruhban Okulu’nun Aç›lmas›: Ülkemizde az›nl›k olarak adland›r›larak, adeta ülke içinde ikinci s›n›f vatandafl statüsüne indirgenmifl Rum, Ermeni ve Yahudi halk›n›n pek çok sorunu vard›r. Obama yönetimi bunun bilincinde olarak bu halklar›n ç›karlar›n› savunuyor gibi görünüp hem ülke içindeki halklar›n birbirine düflmesini sa¤lamakta hem de bu halklardan kendine iflbirlikçiler yaratmaya çal›flmaktad›r. Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetiminin Tan›nmas›: ABD Irak’ta geri çekilme plan› yaparken arkada kendi ç›karlar›n› savunacak iflbirlikçi kesimler b›rakmak istemektedir. Irak’taki Barzani ve Talabani bu iflbirli¤ini sa¤layabilecek önderler oldu¤undan, Türk Devleti’nin bu kesimlerle yapaca¤› ittifak, Ortado¤u’da güvenli bir uflak bölge kurulmas› için önemli bir ad›md›r. Bunun için PKK’nin destabilize edilerek politik önderli¤inin azalt›lmas› da acil bir görev olarak görülmüfltür. Tarih bir kez daha emperyalizmin politikalar› sonucu Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakk›n›n hiçe say›ld›¤› döneme tan›k olmaktad›r. Laiklikten Taviz Verilmemesi: Obama’n›n beklenenin aksine Il›ml› ‹slam vugusundan öte Atatürkçülük ve laiklikten övgüyle bahsetmesi, “Acaba ABD’nin Büyük Ortado¤u Projesi (BOP) çerçevesinde gelifltirilmifl Il›ml› ‹slam projesinde bir de¤ifliklik mi oldu?” sorusunu akla getirmektedir. Bize göre bu projeden vazgeçilmemekle birlikte Kemalizm’in yeniden yap›land›r›lmas› çerçevesine vurgu yap›lmaktad›r. Dolay›s›yla ne Kemalizm ne de Il›ml› ‹slam ideolojisi rafa kald›r›lmamakta, tam ifadesiyle bu iki ideolojinin baz› sivri uçlar› inceltilerek BOP’a uygun hale getirilmektedir.

Obama’n›n yapt›¤› aç›klamalarda sakl› flöyle bir ayr›nt› da vard›. Tüm dünyaya ABD’nin bar›flç›l yollar kullanaca¤›n› ve bunun için özen göstereceklerini belirten Obama, kocaman bir “AMA” ekledi. Tabi bu kocaman “AMA”y› gören liberallerimiz ve burjuva medyam›z bunu görmezden geldi. Obama’n›n ama diyerek koydu¤u flerh fluydu: “Tabii ki baz›lar›na güçle karfl›l›k verilmesi laz›m”. Bu söylem de ABD emperyalizminin politikalar›na uymayanlar›n yine haks›z savafllarla hesab›n›n görülece¤i anlam›na geliyor. Ortado¤u’da “model devlet” olarak Türk Devleti’nin seçilmifl olmas›, ABD ç›karlar›n› en iyi flekilde di¤er ülkelere tafl›yacak bir devlet yap›s›ndan olufltu¤u içindir. ABD emperyalizmi, ›l›ml› ‹slam modeli çerçevesinde “muhafazakar demokrat” bir kimli¤i kullanarak Ortado¤u’daki ülkelere uflakl›k dayatacakt›r.

May›s 2009-46

ÖZGÜR DÜfiÜN

frenlenerek sistem içi bir unsur haline getirilece¤idir. Ulusalc›lar›n iddia etti¤i gibi Kürt sorununu emperyalizm ç›kartmam›flt›r. Bu sorun vard›r ve bu sorunun nihai çözümü emperyalizmin veya ülkemiz egemenlerinin ç›karlar›na tamam›yla z›tt›r.

New York Times gazetesinin eski Ortado¤u büro flefi olan Stephen Kinzer, ‘Türkiye ABD için ideal müttefik’ bafll›kl› yaz›s›nda yap›lan ‘Model ‹ttifak’›n gelecek on y›llar›n büyük jeopolitik hikâyelerinden biri olaca¤›n› belirtiyor. Kinzer, Stratejik kâhin olarak ifade etti¤i George Friedman’›n “Gelecek 100 Y›l: 21. As›r ‹çin Bir Öngörü” adl› kitab›nda, Türkiye’nin dünyan›n kilit güçlerinden biri haline gelece¤ini söyledi¤inin de alt›n› önemle çiziyor.5 Asl›nda bu kilit ülke veya büyük ülke hikayelerini geçersek ABD baflkan› Obama’n›n ülkemizi ziyaretteki temel amac›, Kafkaslar ve Ortado¤u ç›karlar› çerçevesinde stratejik ufla¤› olan Türk Devleti’ni yeniden yap›land›rma isteklerini birinci a¤›zdan ifade etmesidir.

D‹PNOTLAR 1- www.bianet.org/bianet/kategori/bianet/113679/sirf-obamadaha-sirin-diye-abd-emperyalizmi-bitmiyor?from=rss 2- 20 Ekim 1996 tarihli Ayd›nl›k Dergisi Kapa¤›. 3- ‘Elhamdülillah laikiz...’, Ahmet Altan, Taraf Gazetesi, 7 Nisan 2009. 4- ‘Obama ve de¤iflim rüzgârlar›’, Murat Yetkin, Radikal Gazetesi, 8 Nisan 2009. 5- ‘Türkiye ABD için ideal müttefik’, Stephen Kinzer, 11.04.2009, http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetay&Date=11.04.2009&ArticleID=930586

19


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

Tarihe düflülen not

Kaypakkaya “Uzun sözün k›sas›, adam bir güneflti, do¤du gitti iflte. Bu kadar biliriz; ama fikri ölmez. Yani insan ölür, ceset ölür gider, o adam›n fikri bizim memlekette, bizim yörelerde hiç ölmedi, hiç ölmez.” fiat Hasan (Çoban) - K›rm›z› Gül Buz ‹çinde Belgeseli’nden

“‹brahim o dönemin o devrim rüzgar›n›n önünde bir meflale, bir sembol, bir köylü lideri, bir iflçi lideri, devrimin gerçekleflmesi için ülke flartlar›n› tahlil eden ve bana göre az yan›lan bir devrimci.” Haydar Polat – K›rm›z› Gül Buz ‹çinde Belgeseli’nden

“Her toplumsal yaflam özünde pratiktir. Teoriyi gizemcili¤e götüren bütün gizler, ussal çözümlerini, insan prati¤inde ve bu prati¤in kavranmas›nda bulur.” Karl Marx– Feuerbach Üzerine 7. Tez

“Filozoflar dünyay› yaln›zca de¤iflik biçimlerde yorumlad›lar, sorun onu de¤ifltirmektir.” Karl Marx – Feuerbach Üzerine 11. Tez


1960’lar dönemi ülkemizde genel olarak solun, özelde de bilimsel sosyalist düflüncenin geliflmeye bafllad›¤› y›llard›r. Solun siyasal arenaya ç›kmas› hem ülkedeki konjonktürün hem de dünyadaki devrimci dönüflüm ve geliflmelerin bir sonucu olarak ele al›nmal›d›r. Kitlelerin politize oldu¤u, geleneksel düflünme biçimlerinden uzaklafl›p bunlar›n sorguland›¤› bu dönemlerde sosyalist siyasal alan› üç ana ak›m çerçevesinde de¤erlendirmek mümkündür: 1- Türkiye ‹flçi Partisi(T‹P) 2- Yön-Devrim dergisi çevresi 3- Milli Demokratik Devrim(MDD) Çevresi1 T‹P 1961 y›l›nda sendikac›lar taraf›ndan kurulmufl bir partidir. O dönemde sendikac›lar›n böyle bir partiyi kurmas›ndaki temel sebep, iflçilerde artan siyasallaflmaya getirilen bir cevap olma iste¤idir. Kurucular›n›n Amerikan sendikal anlay›fl›yla hareket ettikleri, milletvekili olmak için bu ifle kalk›flt›klar›, aralar›nda ajanlar oldu¤u ve k›sa bir süre sonra da siyasetten tamamen uzaklaflt›klar›, bu dönemi analiz eden birçok sosyalist taraf›ndan kabul edilen gerçekliklerdir. 2 Fakat bu olumsuz özelliklerine ra¤men, ezilen s›n›flar›n politizasyonu sayesinde 1965 seçimlerinde %3’e yak›n bir oy alan T‹P, meclise 15 milletvekili sokmufltur. Pek çok solcu ve Kürt ayd›nlar›n›, sendikac›lar› ve gençleri bünyesinde toplayan parti 1965 seçimlerinden sonra ise h›zla düflüfle geçmifltir. Partinin çözülüflü ve gerileyiflindeki en önemli sebepler parlamentarizm merkezli anlay›fl, dönemin komünist hareketindeki kuramsal tart›flmalara kay›ts›z kal›nmas› ve 1967’den itibaren büyük bir ata¤a geçen devrimci gençli¤in halkla bütünleflen pratiklerini provokasyon olarak alg›lay›p d›fllamas›d›r. T‹P’in trajik sonunu özetleyen bir örnek olarak, parti genel baflkan› Mehmet Ali Aybar’›n Ad›yaman’da bir toprak a¤as›n› milletvekili aday› olarak göstermesini di¤er partililere temellendirmesi verilebilinir. Aybar bu aday› göstermesinin nedenini, parti toplant›s›ndayken tahtaya, aday›n ismini yazd›¤›n yerin yan›na “on bin oy” yazarak aç›klam›flt›r. Yani Aybar’a göre sosyalist bir parti, on bin oy kazand›¤› için bir toprak a¤as›n› aday göstermesi meflru olabilmektedir. 1960 sonras› dönemde, toplumcu düflünce içerisinde etkili olan bir baflka ak›m Do¤an Avc›o¤lu önderli¤indeki Yön-Devrim hareketidir. ‹deolojik pozisyonu esasen Kemalizm ile sosyalizmin sentezlenmesi üzeri-

ne kuran bu hareket ordu içinde kurulacak bir devrimci cuntayla emperyalist-kapitalist kamptan ç›kmay› hedeflemifltir. Bu yüzden hareket kendini, esas olarak ayd›nlara ve ordu içindeki radikal subaylara dayand›rm›flt›r. Hem askerlerle darbe yap›p hem de sosyalizme benzer bir program hedefleyen bu hareket, ordu içerisinde belli ölçülerde örgütlenmeyi de baflarm›flt›r. Fakat bu hareketin etkiledi¤i subaylar›n 9 Mart kalk›flmas› 12 Mart 1971’de yap›lan askeri darbeyle etkisiz hale getirilmifltir. Bu darbeden sonra ordu, radikal subaylar› temizleyerek kendi içindeki “devrimci safray›” bir daha ortaya ç›kmamak üzere temizlemifltir.

May›s 2009-46

ÖZGÜR DÜfiÜN

1960’larda Sosyalist Hareket

Yine bu dönemde etkili olan üçüncü ak›m ise Mihri Belli önderli¤indeki oluflturulmufl MDD hareketidir. T‹P içerisine girip orada partiyi daha Marksist bir temele yaklaflt›rmay› hedefleyen eski TKP’liler Belli önderli¤inde hareket etmifller, fakat T‹P kurmaylar›n›n bu unsurlar› parti içerisine almamalar› sonucunda kendi hareketlerini kurmaya çal›flm›fllard›r. MDD ayn› zamanda Sovyetler Birli¤i’nin ideolojik ve siyasal önderli¤ine kesin bir ba¤l›l›k içindedir. MDD Türk Solu (1967) dergisi arac›l›¤›yla T‹P’e keskin elefltiriler getirmifltir. ‹flte bu dönemde kurulan Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu (Dev-Genç)’da MDD’ci ak›m›n etkisi alt›na girmifltir. Fakat MDD’ci ak›m devrim stratejisi çerçevesinde 3 ana ak›ma –THKO, THKP-C, T‹-

MDD’cilikten do¤an üç gelenek –THKO, THKP-C, TKP-ML- kendisinden önceki bilimsel toplumcu yöntemi benimsedi¤ini iddia eden örgütlerden köklü kopuflu sa¤layan hareketlerdir. Bunun en temel sebebi devrimci zoru ve kitlelerin içinde mücadele perspektifiyle hareket etmeleridir. Kaypakkaya’n›n görüflleri ise bu 1971 devrimcili¤i içinde ay›rt edici bir düflünce sistemati¤ine sahiptir. Kaypakkaya diyalektik düflünceyi, ülke koflullar›n› analiz etmede rehber edinmifl ve bunu hem kuramsal hem de pratik alanlara uygulam›flt›r.

‹KP- bölünmüfltür. MDD’ci ak›m› genel olarak di¤er T‹P ve Yön-Devrim hareketi çevrelerinden ay›rmak gerekir. Çünkü MDD’ci ak›m hem Marksizm’in ülkemiz gençleri, yoksul köylüleri ve iflçi s›n›f› taraf›ndan kavranmas›na hizmet etmifltir, hem de siyasal mücadeleyi sokaklara, fabrikalara ve k›rlara tafl›yarak devrimci ak›mlar›n oluflmas›na zemin haz›rlam›flt›r.

21


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

Kaypakkaya’n›n Devrimci Kopuflu ‹brahim Kaypakkaya, bu üç ana ak›m›n MDD k›sm›n›n T‹‹KP sektinden ayr›larak kendi siyasal kurumunu kuran bir devrimcidir. Kaypakkaya’n›n ayr›m çizgilerine geçmeden önce o dönemde nas›l bir kiflili¤e sahip oldu¤una dair bilgiyi en yak›n yoldafl› olan Muzaffer Oruço¤lu’ndan aktaral›m:

ya’n›n sistemati¤i 71 devrimcili¤i içinde flu ay›rt edici yönlere sahiptir: -Kemalizm’den Köklü Bir Kopufl -Kürt Sorununda Marksist Analiz -Devrimci Zoru, Halk Savafl› Prati¤inde Ele Alma -Ülkenin Tarihini Marksist Aç›dan Analiz Etme

“‹bo’nun en belirgin özelli¤i özgür düflünme ve özgür elefltiriydi. ‹nsanlar› dönüfltürme ve örgütleme çabas›, dikkat çeken ikinci bir özelli¤iydi onun. Yaz›lar› bize onun dilinin ve mant›¤›n›n oldukça güçlü oldu¤unu gösteriyor… ‹bo polemikçidir. Tart›flma ve yazma iklimi polemi¤e dayan›r… Çok yönlü okuyan ve çok yönlü tart›flan bir insand›. Yaflam› ›fl›lt›l› ve flafl›rt›c›d›r. ‹bo yaflama bir çok insandan daha yak›n bir insand›. Planl› çal›fl›rd›, günümüz devrimci hareketin kadrolar›nda bu planl› çal›flmay› göremiyorum… ‹bo okuma ile di¤er faaliyetler aras›nda dengeli bir iliflki kurmay› beceriyordu. Prati¤i ayd›nlatan güce, yani ideoloji ve teoriye birinci derecede önem veriyordu. Ama teoriyi pratik fa-

-Kitlelerden Kitlelere Anlay›fl›n›n Amans›z bir Takipçisi Olma Kaypakkaya’n›n fiafak revizyonistleri olarak adland›rd›¤›, o günün T‹‹KP’sinden ‹flçi Partisi’ne evrilen, Ayd›nl›k hareketinin bugün geldi¤i noktaya bakt›¤›m›zda Kemalizme devrimci bir rol biçmenin nas›l bir kurumsal yap› yaratt›¤›n› görmemiz mümkündür. Bugün devrimcileri Süper Nato olarak adland›rd›¤› hayali bir örgütün bafl›bozuk uzant›lar› olarak adland›ran bu hareket, bizzat NATO’nun üyesi olan Türk Silahl› Kuvvetleri’ni en büyük devrimci güç olarak belirlemektedir. Tabi Kemalizm ile olan ideolojik kardefllik sadece Ayd›nl›k hareke-

Kaypakkaya devrimci zoru da dönemin sosyalist hareketinden farkl› bir flekilde ele almaktad›r. “Savafl siyasetin baflka araçlarla devam ettirilmesidir” ilkesinden hareket eder. Fakat zoru, uluslararas› komünist hareketin tecrübelerinin izinden gidip, ülkenin üretim iliflkileri ve özgül koflullar› çerçevesinde ele alarak “halk savafl›” yöntemini benimser. Dolay›s›yla kendi sistemati¤iyle, dönemin küçük burjuva fokocu hareketleri aras›ndaki anlay›fl fark›n› ortaya koyar. aliyet içinde çal›fl›rken, pratikten ç›karmaya önem veriyordu… ‹bo, güçlü bir sezgi ve kavrama yetene¤ine sahipti…”3

22

MDD’cilikten do¤an üç gelenek –THKO, THKP-C, TKPML- kendisinden önceki bilimsel toplumcu yöntemi benimsedi¤ini iddia eden örgütlerden köklü kopuflu sa¤layan hareketlerdir. Bunun en temel sebebi devrimci zoru ve kitlelerin içinde mücadele perspektifiyle hareket etmeleridir. Kaypakkaya’n›n görüflleri ise bu 1971 devrimcili¤i içinde ay›rt edici bir düflünce sistemati¤ine sahiptir. Kaypakkaya diyalektik düflünceyi, ülke koflullar›n› analiz etmede rehber edinmifl ve bunu hem kuramsal hem de pratik alanlara uygulam›flt›r. Kaypakka-

tine özgü bir fley de¤ildir. Yukar›da gösterdi¤imiz MDD, Yön-Devrim ve T‹P hareketleri de Kemalist düflünceyi ve onun bask› ayg›tlar›n› devrimci bir öze sahip olduklar› gerekçesiyle desteklemekten geri durmam›fllard›r. Asl›nda Kemalizm ile yak›n ba¤lar kurman›n sebepleri, ülkemiz devrimcili¤inin gizil olarak kitlelere güven duymama alg›s›nda da aranabilir. “Kitle olmasa da zinde güçler var ve bunlarla da devrim yap›labilinir” anlay›fl› 12 Mart’ta, 12 Eylül’de veya yak›n zamanlar›m›zda 28 fiubat’› veya 2000’lerdeki darbe giriflimlerini destekleyen anlay›fllarda görmek mümkündür. 12 Eylül darbesi yap›ld›¤› zaman, Kenan Evren’i radyolar›nda devrimci pafla olarak tan›tanlar› tarih affetmeyecektir.


Kürt sorununda 1960’larda söylenen ve tespit edilen fleyler vard›r. Mesela T‹P “Kürtler vard›r” maddesini program›na koydu¤undan kapat›lm›flt›r. Kemalist-sosyalist Yön dergisi dahi Kürt sorununu derginin sayfalar›na tafl›m›flt›r. Fakat Kaypakkaya e¤ip-bükmeden, çarp›tmadan ve dosdo¤ru bir flekilde bilimsel sosyalist yöntemi, bu sorunu analiz etmede kullanm›fl ve uluslar›n kendi kaderini tayin hakk›n› kay›ts›z flarts›z savunmufltur. Bugün hala sorunu “birlikte yaflayabiliriz” tarz›nda liberal söylemlere buland›ranlarla Kaypakkaya’n›n fikirleri ayn› yere düflmez. Kaypakkaya, Kürtlerin haklar›n› ve kimliklerini tan›may›p, ABD ve Avrupa Birli¤i’nin direktifleri do¤rultusunda, onlara süs bitkisi rolü biçercesine haklar vererek, kendi sömürü ve inkar düzenlerini devam ettirenleri hala mahkum etmeye devam etmektedir.

vafl›” yöntemini benimser. Dolay›s›yla kendi sistemati¤iyle, dönemin küçük burjuva fokocu hareketleri aras›ndaki anlay›fl fark›n› ortaya koyar. Bir devrimci hareketin olmazsa olmaz›, ülke tarihini kendi metodu çerçevesinde ele almas›d›r. Kaypakkaya’n›n Kurtulufl Savafl›’n›, 27 May›s’›, Kemalizmi, ulusal sorunu,ve TKP’yi ele al›fl flekli ezilen s›n›flar›n ve kesimlerin tarih anlay›fl›n› oluflturma çabas› içinde de¤erlendirilmelidir. Ayn› zamanda Diyarbak›r cezaevinde aylarca gördü¤ü iflkencelere ra¤men oluflturdu¤u savunma tasla¤›nda ülke tarihini siyasal, sosyal, ideolojik ve ekonomik çerçevede ele almas› da bu yaklafl›m›na verdi¤i önemi aç›kça göstermektedir.5 Sonuç olarak Kaypak-

May›s 2009-46

ÖZGÜR DÜfiÜN

Kaypakkaya Kemalizm’i, üretim iliflkilerinde köklü bir kopuflu gerçeklefltirmedi¤i ve emperyalizmle iliflkileri yap›sal olarak koparmad›¤› için devrimci görmez. Bu aç›dan tarihsel analizlerini birey-devlet temelinde kuran liberal anlay›flla da kökten ayr›l›r. Bugün Taraf Gazetesi’ndeki Kemalizm elefltirileriyle Kaypakkaya’n›n aras›nda iliflki kurmak ya bilgisizlik ya da ahmakl›kt›r. Kaypakkaya analizlerinde her zaman bilimsel sosyalizmin rehberli¤ine baflvurmufltur, liberal, mezhepçi veya baflka bir kimlik üzerinden Kemalizm’i analiz etmemifltir.

kaya, y›llard›r liberal-kemalist tart›flmalar› ekseninde yürüyen tarih tart›flmalar›nda Marksist tarih anlay›fl›n› ortaya koymufltur. “Komünistler, tarihin devrimci mücadelede bir silah haline getirilmesini bilirler. Kurtulufl Savafl›’nda can›yla, kan›yla destanlar yaratan halk kahramanlar› vard›r, mesela bir Karay›lan vard›r, biz bunlar›n mücadelelerinin mirasç›s›y›z.6 Biz, y›¤›nlar›n tükenmez enerjilerinin, mucizeler yaratan dehalar›n›n, sonsuz devrimci güçlerinin mirasç›y›z. Her f›rsatta y›¤›nlar›n mücadelesini kanla ve zorbal›kla bast›rmaya çal›flanlar›n, onlara düflmanl›k gösterenlerin de¤il!”

“Yine komünistler, genel olarak büyük devletler halinde örgütlenmifl olmay›, küçük küçük devletler halinde örgütlenmifl olmaya tercih ederler. Çünkü genifl bir alana kurulmufl büyük devletler, s›n›f mücadelesi aç›s›ndan, genifl çapta üretim yap›lmas› aç›s›ndan ve sosyalizmin inflas› aç›s›ndan daha elveriflli flartlara sahiptir. Fakat komünistler, belirtti¤imiz gibi büyük devletler halinde örgütlenmenin, milliyetler üzerinde bask›ya ve zora dayanmas›na kesinlikle karfl›d›rlar… fiafak revisyonistleri, sonuç itibariyle, genel olarak milletin kendi kaderini tayin hakk›n›, özel olarak da Kürt milletinin kendi kaderini tayin hakk›n› fiilen yok etmifllerdir. Bunu yok ettiniz mi de, “uluslar›n eflitli¤i” prensibinden geriye kocaman bir s›f›r kal›r; elinizi hakim ulusun sadece burjuvazisine de¤il, polis fleflerine, faflist generallerine de dostça uzatm›fl olursunuz.”4

1960’lar›n dünyas› Sovyetler Birli¤i Komünist Partisi’nin yanl›fl talimatlar› sonucu birçok devrimci hareketin ezilen kitlelere dayanmaktan çok cuntac› faaliyetlere ve asker-ayd›n zümreye odaklanmalar›na sebep olmufltur. MDD hareketi taraf›ndan da benimsenen bu anlay›fl maalesef bugünün devrimci hareketlerine de kötü miraslar b›rakm›flt›r. Kitleleri dikkate almayan onlar› egemenlerin ideolojik ve bask› ayg›tlar› sonucunda cahil ve sinmifl olarak gören anlay›fl halen sol hareketin kurtulamad›¤› bir hastal›kt›r. Kitleleri sadece kurumlar›n emirlerini yerine getirmek için birer araç olarak gören bu yaklafl›m biçimini, sosyalist düflünceden çok otoriter ve iktidar fetiflizmi içerisinde olan, çarp›k bir anlay›fl olarak adland›rabiliriz. Kaypakkaya ise örgütsel prati¤inde, daima “kitlelerden kitlelere” anlay›fl›n› uygulayarak kitlelerin hem ö¤rencisi hem de ö¤retmeni olacak bir kurumsal yap› yaratmaya çal›flm›flt›r.

Kaypakkaya devrimci zoru da dönemin sosyalist hareketinden farkl› bir flekilde ele almaktad›r. “Savafl siyasetin baflka araçlarla devam ettirilmesidir” ilkesinden hareket eder. Fakat zoru, uluslar aras› komünist hareketin tecrübelerinin izinden gidip, ülkenin üretim iliflkileri ve özgül koflullar› çerçevesinde ele alarak “halk sa-

Kaypakkaya ismi, k›sac›k yaflam›nda gerçeklefltirdi¤i gerek kuramsal çal›flmalar› gerek de prati¤iyle 71 devrimci kopuflunun tavan noktas›n› ifade etmektedir. Onun genç olmas›ndan hareketle “tecrübesiz” veya “yetersiz” tarz›ndaki elefltiriler, sadece elefltiri sahiplerinin dar görüfllü¤ünü ortaya koymaktan öte fleyler de-

23


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

¤ildir. Siyasal bir insan›n yafl›, mücadele yafl›yla ve bu mücadeleye harcad›¤› mesai yo¤unlu¤uyla ölçülür. Örnek vermek gerekirse T‹P genel baflkan› Mehmet Ali Aybar yafll›d›r fakat 1969’da bir sosyalist partinin Ad›yaman milletvekili aday›n› bir toprak a¤as›ndan seçecek kadar da toydur. Bu haml›k da bize Aybar’›n siyasal yafl›n› göstermektedir. “Kaypakkaya, eylemiyle koca bir külliyata, tüm teori birikimine, y›llar›n al›flkanl›¤›na sat›r darbesi indirip geriye çevrilmez bir kopuflun mimar›d›r. Evet, iki soruna, Kemalizm ve Kürt Ulusal Sorununa yönelik politik tutum Marksizmin pratik-politik varl›¤›n›n oluflmas›n›n temelidir. Kaypakkaya’n›n eseri bu iki sorunu ele al›fl› ve pratik-politik devrimcili¤iyle ayr›fl›r. Politik düzlemde ‘elefltiri silah›’n›n hükmü yoktur; hüküm ‘silahlar›n elefltirisi’nindir.”7 Küçük burjuva entelektüelleri ülkemizde devrimcileri analiz ederken sadece onlar›n görüfllerine de¤il ayn› zamanda toplumsal kökenlerine at›fta bulunarak elefltirirler. Attila ‹lhan’›n Kaypakkaya ile ilgili sözleri bu aç›dan çok manidard›r: “Deniz, Mahir, Sinan ve di¤erleri, ‘küçük burjuva’

l›k yer? Çatl›, Oral, A¤ca vb. nerden geliyor: Komünizmle Mücadele örgütlerinden mi, de¤il mi?... Karfl›t›n›n, ‘Komünizmle Mücadele Cemiyetleri’nden bafllayarakayn› k›rsal, - daha do¤rusu ne k›rsal ne kentsel, ikisinin aras›na s›k›flm›fl- ‘lümpen’ kesimden olmas› m›?”8 ‹lhan o “eflsiz” elefltirilerini Kaypakkaya üzerinden temellendirirken bu devrimcinin anlay›fl›n›n “gerili¤i”ni yar› k›rsal yar› kentli kökenine ba¤lamaktad›r. ‹lhan gizliden gizliye flunu f›s›ldamaktad›r: Ey Kaypakkaya gibiler, edebiyat›ndan müzi¤ine engin burjuva kültüründen nasibini almam›fllar, sizler tarlan›z, varoflunuz, öküzünüz, ora¤›n›z dururken ne politikaya bulafl›p yüce sosyalizm ideolojisine bulafl›rs›n›z. Bu ifl bizim gibi Kemalizm orijinine sahip devlet devrimcilerinin iflidir. Sizler tarlada çapa sallamak, yaylada öküz gütmek dururken devrimci olmaya kalkmay›n. Zaten kalksan›z da ancak Kaypakkaya gibi olabilirsiniz. Asl›nda burada savaflan iki birey de¤il iki ideolojidir: Attila ‹lhan’›n Kemalizm’i ve Kaypakkaya’n›n Marksizm’i. Dolay›s›yla as›l konu ‹lhan’›n Kaypakkaya’ya olan düflmanl›¤› de¤ildir. Bu, Kemalizm’in ezilen s›n›flar›n bilinçlenip kendi kaderlerine sahip ç›kmas› karfl›s›nda tak›nd›¤› tavr›n “küçük burjuva entelektüelinin” söylemine basit bir yans›mas›d›r.

Kaypakkaya ismi, k›sac›k yaflam›nda gerçeklefltirdi¤i gerek kuramsal çal›flmalar› gerek de prati¤iyle 71 devrimci kopuflunun tavan noktas›n› ifade etmektedir. Onun genç olmas›ndan hareketle “tecrübesiz” veya “yetersiz” tarz›ndaki elefltiriler, sadece elefltiri sahiplerinin dar görüfllü¤ünü ortaya koymaktan öte fleyler de¤ildir. Siyasal bir insan›n yafl›, mücadele yafl›yla ve bu mücadeleye harcad›¤› mesai yo¤unlu¤uyla ölçülür. Örnek vermek gerekirse T‹P genel baflkan› Mehmet Ali Aybar yafll›d›r fakat 1969’da bir sosyalist partinin Ad›yaman milletvekili aday›n› bir toprak a¤as›ndan seçecek kadar da toydur.

24

(flehirli orta burjuvazi) çocuklar›d›r: Hareket’in bafllang›c›, biraz da Bat›’dan ‘kopya’ edilmiflti; oysa, flehir ve k›r gerillas›na kayman›n ‘itici gücü’ Anadolu k›rsal›ndan büyük flehir gerçe¤ine intibak edemeyenler olmufltur… 68 Hareketi’nin ‘miras›’ iki vahim gerçek, masam›z›n üzerindedir: 1/ PKK gerçe¤i, 2/ ‘Çeteler’ gerçe¤i!... Bireyci düzeydeki bireysel isyan, fliddete yöneldi mi; türlü çeflitli provokasyonla onu, ‘Terörizm’e kayd›rmak iflten bile de¤ildir: Kaypakkaya ile Öcalan’›n aras›, kaç ad›m-

“‹brahim Kaypakkaya ‘71’ in öteki devrimcilerimden farkl› olarak, anlay›fl›n› da devrimcilefltirmiflti. Ötekiler, Kemalist mücadeleye ve Kurtulufl Savafl›’na, Karay›lanlar›, çeteleri, efeleri, Çerkez Ethemleri de katarak sahipleniyordu; Kaypakkaya bu birlefltirmeye karfl› ç›k›yordu. Baflka birileri, Kemalist mücadeleye ve Kurtulufl Savafl›na, Türklerin ve Kürtlerin ortak mücadelesi olarak sahip ç›k›yordu; Kaypakkaya bu birlefltirmeye de karfl› ç›k›yordu. Kürtlerin Kemalist orduda savaflmas›, baz› Kürtlerin Kurtulufl Savafl› Meclisinde


Egemen sistem, 1968’den 1973’e çok zor bir devrimciyle karfl› karfl›ya kalm›flt›r. Onun mirasç›lar› da en az onun kadar korkutucudur. Çünkü Kaypakkaya, reformizmin arac› haline getirilememektedir. Ayn› zamanda onun içini boflalt›p popüler bir ikon haline de veya liberalizmin oyunca¤› haline de. Bir gençlik önderiymifl gibi de geçifltirilememektedir, çünkü o sömürü sisteminin eflitsiz iliflkilerine ve tarih yaz›m›na saplanm›fl bir ok gibidir. Bugün yaflasayd›, büyük bir ihtimalle, ‹slamc› neo-liberaller ile Kemalist neo-liberaller aras›ndaki mücadeleyi iki egemen filin tepiflmesi olarak görüp, yoldafllar›na s›n›f mücadelesinin engin denizlerine aç›lmay› sal›k verirdi. Marx ve Engels’in ünlü manifestolar›nda belirttikleri komünizm heyulas›10, 1968’ler Türkiye’sine, gerçek anlamda Kaypakkaya ile u¤ram›flt›r. Egemenlerin korkunç hayali, ezilenlerin ve yönetilenlerin ise tek umudu olan bu düflü somuta yükselten genç devrimci 18 May›s 1973’de katledilmifltir. Belki de Kaypakkaya’n›n en büyük hatas›, devrimin hem önderi hem hamall›¤›n› üstlenme iflinde kendini koruyacak kurumsal mekanizmalara yeterli derece e¤ilmemesidir. Bunu bilgisayar›n veya daktilonun tufluna basarak yarg›lamak ise bir Kaypakkayac›’ya yak›flmaz. Her ne olursa olsun, biyolojik yafl› genç siyasal yafl› olgun olan bu devrimci, ard›llar›na çok önemli miraslar b›rakm›flt›r. Bugünün halk gençli¤i, ülkesinde gerçek bir demokrasi ve devrim mücadelesini ancak Kaypakkaya’n›n kendisini, prati¤ini ve kuramsal miraslar›n› tan›y›p anlayarak sürdürebilir. Günümüzde Kaypakkaya’ya yaklaflmak nas›l mümkündür? Asl›nda en can al›c› soru budur. Çünkü Kaypakkaya’y› flark›larda, fliirlerde anmak veya sadece direnifl ruhunu öne ç›kartarak anmak, as›l yap›lmas› gerekenlerin yan›nda tali etkinliklerdir. As›l yap›lmas› gereken bugünün Kaypakkayalar›n›n kim oldu¤unu belirlemekten geçer. Bugünün Kaypakkayalar›, tafleronlaflt›r›l›p sendikas›zlaflt›r›larak insanl›k d›fl› koflullarda çal›flt›r›lmaya grevle yan›t veren ülkemiz iflçi s›n›f›d›r. Bugünün Kaypakkayalar›, IMF ve Dünya Bankas› emirleri do¤rultusunda yok edilmeyi reddeden yoksul köylülerdir. Bugünün Kaypakkayalar›, imha ve inkara karfl› çocuk ve kad›nlar›yla mücadele eden Kürt ulusudur. Bugünün

Kaypakkayalar›, gecekondular›n› seçim öncesi yapt›r›p daha sonra y›kanlara karfl› direnenler; varofllarda iflsizlik, yozlaflma ve çeteleflme sarmal›na karfl› ç›kanlar; kocas›n›n daya¤›n› ve ev içi sömürüsünü reddeden kad›nlar; üniversite ve liselerde çeflitli soruflturma, faflist sald›r› ve polis bask›s›na ra¤men haklar›n› aramaktan vazgeçmeyen ö¤rencilerdir. En önemlisi de, bugünün Kaypakkayalar›, egemenlerin karfl›s›nda dizleri üstünde liberal veya ulusal say›klamalar› reddedip, bu bütün hakl› talepleri kurumsal olarak devrim perspektifinde birlefltirmek için u¤raflan komünistlerdir.

May›s 2009-46

ÖZGÜR DÜfiÜN

yer almas›, Kürtlerin bir özne olarak bu savafl›n ‘asil unsuru’ oldu¤u anlam›na gelmez diyordu. O, Mustafa Kemal bizim mirasç›s› olaca¤›m›z biri de¤il diyordu… O, dikkatini, tarihsel olarak burjuvazinin ad›na yaz›lan devrimcilik ya da mücadele miras›na de¤il, ezilenlerin mücadele tarihine yöneltiyordu.”9

D‹PNOTLAR 1- Bu üç ak›m ile ilgili bilgi ve analizlerde esas olarak Ayd›no¤lu’nun kitab›ndan faydalan›lm›flt›r. Ergun Ayd›no¤lu, Türkiye Solu(1960-1980), ‹stanbul: Verso Yay›nlar›, 2007, s. 45-189 2- Hikmet K›v›lc›ml›,“‹kinci Bas›l›fla Ac› Bir Girifl”, Uyarmak için Uyanmal›, Uyanmak için Uyarmal›, ‹stanbul: Tarihsel Maddecilik Yay›nlar›, 1970, s.10; T‹P Elefltirisi, ‹LKE(Türkiye Sosyalist ‹flçi Partisi Yay›n Organ›), Say›: 10, Ekim 1974, s. 83; A. Samim, ‘The Tragedy of Turkish Left’, New Left Review, Mart-Nisan 1981, s. 67; Mihri Belli, ‹nsanlar› Tan›d›m, Cilt 2, ‹stanbul: Milliyet Yay›nlar›, 1970 , s.71; Aktaran: Ergun Ayd›no¤lu, Türkiye Solu(1960-1980), ‹stanbul: Verso Yay›nlar›, 2007, s. 89 3- Muzaffer Oruço¤lu’nun “bizdenbize” dergisindeki yaz›s›ndan al›nm›flt›r. Eriflim Adresi: http://www.bizdenbize.de/ 4- ‹brahim Kaypakkaya, Seçme Yaz›lar, ‹stanbul: Alt›nça¤ Yay›mc›l›k, s. 205-207 5- Emrah Cilasun, K›rm›z› Gül Buz ‹çinde, ‹stanbul: El Yay›nlar›, 2009, 88-93 6- ‹brahim Kaypakkaya, Seçme Yaz›lar,…, 1999, s. 160 7- Süleyman Y›lmaz Bulduruç, Kaypakkaya’n›n Pratik-Politik Marksizmi, Teori ve Politika, Say›:42-43, Yaz-Güz 2006, s. 18 8- Attila ‹lhan, Dönek Bereketi, ‹stanbul: Türkiye ‹fl Bankas› Kültür Yay›nlar›, 2002, s. 124-126 9- Metin Kayao¤lu, “Hangi Tarihin Mirasç›s›y›z?”, Teori ve Politika, Say›: 39, Güz 2005, s. 9 10- “Avrupa’da bir heyula(korkunç hayal) kol geziyor –komünizm heyulas›. Yafll› Avrupa’n›n bütün devletleri, Papas› ve Çar›, Metternich’i ve Guizot’su, Frans›z Radikalleri ve Alman hafiyeleri bu heyulaya karfl› kutsal bir sürgün av›nda el ele vermifllerdir.” Karl Marx – Friedrich Engels, Komünist Manifesto ve hakk›nda yaz›lar, Yordam Kitap,2008, s. 21

25


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

röportaj

Siyahi bir lider oldu¤u için dünya kamuoyunun ABD politikalar›n› de¤ifltirecek bir kahraman gözüyle bakt›¤› H. Barack Obama, ABD Baflkanl›¤›na seçildikten hemen sonra ziyaretlerine bafllad›. ‹lk olarak Kanada’y› daha sonra 6 Nisan günü de Türkiye’yi ziyaret etti. Bu ziyarette burjuva medya Obama’ya kilitlendi ve daha önce pek an›lmayan ilk ad›n› yani Hüseyin’i öne ç›kartt›. Bu ziyaretin nedenini sormaktan çok topluma ziyareti “tarihi ziyaret” olarak sunulup Hüseyin’in gelifli “sevinç ve onurla” karfl›land›. Sadece devrimci bas›n, de¤iflenin emperyalist-kapitalizmin rengi oldu¤unu söyleyebilmiflti. Burjuva medya ise Obama’n›n nerede kald›¤›na, ona hangi yemekler sunuldu¤una, hangi yollar›n onun için kapand›¤›na yani nas›l a¤›rland›¤›na odaklanm›flt›. Türkiye’ye gelen Amerika’n›n ilk siyahî baflkan› Obama, bir anda bütün sorunlar unutturularak ülkenin en önemli gündem maddesi oldu. Sadece 1-7 Nisan tarihleri aras›nda Obama ile ilgili olarak gazete, dergi ve haber sitelerinde yay›nlanan tüm haberler toplam› 12 bin 534’tür. Yine ayn› tarihlerde toplam 598 köfle yazar›n›n 367’si, köflelerini Obama’ya ay›rd›. Özgür Düflün Kolektifi olarak çok de¤inilen popüler konular› bir yana b›rakarak; Obama’n›n ülkemize ziyaretinin önemini, nedenlerini ve Türkiye-ABD iliflkilerinde nas›l bir sürece girildi¤ini Ankara Üniversitesi Uluslararas› ‹liflkiler Bölümü Ö¤retim Üyesi Doç. Dr. ‹lhan Uzgel ile konufltuk.

26

Özgür Düflün: Obama’n›n ABD baflkan› olmas› dünyada büyük yank› uyand›rd›. Hem dünyada hem de ABD’nin d›fl politikalar›nda de¤iflikliklerin oldu¤u söylendi. Obama’n›n ülkemize ziyareti s›ras›nda medya Obama’n›n geliflini tarihsel bir olay olarak de¤erlendirdi. Obama’n›n geliflini nas›l de¤erlendirmek gerekiyor? Obama’n›n ABD Baflkan›

olduktan sonra ABD’nin d›fl politikalar› de¤iflti mi, halen ayn› m›? ‹lhan Uzgel: fiöyle söyleyeyim, ABD’nin ne iç politikas› ne de d›fl politikas› baflkanlarla de¤iflmez. Yani de¤iflen araçlar›d›r, görünümüdür, imaj›d›r. Ki imaj›n günümüzde giderek önemi art›yor. Dolay›s›y-


ÖD: Irak savafl›n›n da bunun göstergesi oldu¤undan bahsettiniz. Peki Obama’n›n Irak üzerinden söylemlerine bakt›¤›m›zda, Irak ile olan iliflkilerin daha sonraki süreçlerde farkl›laflaca¤›n› söyleyen Obama, Irak’ta var olan savafl›n bitece¤ine dair mesajlarda bulundu. Obama’n›n bu söylemlerini nas›l de¤erlendirmek gerekiyor, bu söylemleri az önce de belirtti¤iniz gibi politikan›n de¤iflmesi de¤il de araçlar›n de¤iflmesi olarak m› de¤erlendirmek gerekiyor? ‹U: Irak’tan çekilme konusunda zaten bir konsensus olufltu. Çünkü Irak’› askeri iflgal alt›nda tutman›n Amerika’ya art›k bir faydas› kalmad›. 2006 sonunda Amerikan yönetimi bu karar› ald›. Ve aflamal› olarak burada baz› düzenlemeler yapt›, Sünnileri ve fiiileri sistemin içine dahil etti. ‹lk önce orada

Sünniler ve fiiiler aras›nda bir tür kan davas› yaratt›lar. Büyük bir olas›l›kla bunu Amerika da tetikledi. Düflünebiliyor musunuz bir ülke iflgal ediliyor ve bu ülke içindeki gruplar birbirleriyle savafl›yor. Bu dünya tarihinin en anlams›z olay›yd›. Muhtemelen bu tetiklendi; çünkü bu iki güç birleflseydi, yani Sünniler ve fiiiler Amerikan iflgaline karfl› savaflsalard›, Amerika’n›n kay›plar› bunun on kat› olurdu. Ama birbirleriyle savaflt›lar çok tuhaf bir fley yafland› ve dikkat ettiyseniz kimse de bundan bahsetmedi. Medyada buna dair bir fley duymad›k, bunu haber düzeyinde duyduk hep. Küreselleflme döneminde do¤rudan toprak iflgali pahal›, bedeli çok yüksek bir fley. Dolay›s›yla zaten bunun kendisi, kapitalist mant›¤›n günümüzdeki boyutlar›na çok uymuyordu. Biraz zorlad› ve bundan zarar da gördü, baz› noktalarda kendisi için baz› sonuçlara da ulaflt›. Ama art›k Irak’ta Amerikan askeri tutman›n bir yarar› ve an-

May›s 2009-46

ÖZGÜR DÜfiÜN

la Obama’yla ne ABD iç politikas› ne de ABD d›fl politikas›nda öze iliflkin köklü de¤ifliklik olmad›, olmaz da. Dünyan›n, ABD sisteminin ihtiyaç duydu¤u bir yüz de¤iflikli¤ini, görüntü de¤iflikli¤ini sadece Türkiye de¤il; dünyan›n di¤er ülkeleri de gördü ve Obama’y› bir kurtar›c› olarak de¤erlendirdi. Bu ABD sistemindeki de¤iflikli¤in ihtiyac›n› hisseden di¤er müttefik ülkelerin ve toplumlar›n verdi¤i destektir yaln›zca. Böyle tan›mlamak laz›m, yoksa ABD’nin, siyasette bir de¤iflim içinde oldu¤unu söyleyemeyiz. fiimdi 1945’ten bu yana küresel sistem, bir Amerikan hegemonyas› etraf›nda örgütlenmifl durumda ve ABD bu kapitalist sistemin bütün üst yap›s›n› oluflturuyor. Bunun kolektif ifllerini yerine getiriyor. Burada flu tür sorunlar ç›k›yor: Amerika’daki Cumhuriyetçi parti iktidara geldi¤inde Amerikan kapitalizminin tekil ihtiyaçlar›na daha fazla karfl›l›k gelecek siyasetleri istiyor. Bu dünyada bir gerilim yarat›yor. Bu gerilimin ad› yanl›fl kondu, yani Amerika’yla ya da Bat› dünyas›yla ‹slam dünyas› aras›ndaki iliflki gibi gösterildi. Esas gerilim kapitalist sistemin içinde yarat›l›yor. Irak krizinde bunu çok belirgin gördük. Demokratlar iktidara geldi¤inde daha liberal ve enternasyonalist bir çizgide hareket ediyorlar ve daha çok küresel kapitalizmin ihtiyaçlar›n› göz önüne al›yorlar. fiimdi bu hem Amerikan sistemi için hem de küresel kapitalizm için çok ideal bir durumu da yans›tacak. E¤er Amerika yaln›zca Cumhuriyetçilerin yürüttü¤ü gibi bask› ve kuvvet kullan›m›n›, onlar›n kendi nötr terimleriyle tek tarafl› siyaset izlerlerse, bu küresel ölçekte bir meflruiyet kayb›na yol açar. R›zay› üretemiyorlar; ama meflruiyet krizi öncesinde yeni gelecek bir demokrat hükümetle, yönetimle gidermeye çal›fl›yorlar. Fakat onu da ‹ngilizce deyimiyle çok tarafl›, yani müttefiklerini de göz önüne alan diplomasi, ekonomi, uluslararas› hukuk, uluslararas› örgütler gibi araçlar kullanarak yap›yorlar. Fakat gücü arka plana att›¤› için hep demokrat parti çizgisinde de götüremiyor. Çünkü o da Amerikan gücünün zaafiyeti gibi yorumlanmaya bafllan›yor. Dolay›s›yla bununla da dönemsel olarak el de¤ifltiriyor olmas›, Amerikan sisteminin iflleyiflini çok kolaylaflt›r›yor. Ve dünya bir dönem cumhuriyetçilere k›z›yor sonra bir demokrat geliyor iflte Jimmy Carter geliyor, sonra Ronald Reagan geliyor, sonra Clinton geliyor, sonra tekrar Bush geliyor, sonra Obama geliyor ve kapitalizm böyle devam ediyor. Küresek kapitalizmde de¤iflen bir fley olmuyor. Problem bu!

27


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

lam› kalmad›. Çünkü bir kukla hükümeti var, yani dünyan›n baflka yerlerinde bu merkezle çevre aras›ndaki ba¤›ml›l›k iliflkisi nas›l sürüyorsa Irak ile de sürdürebilir. Orada yüz k›rk bin Amerikan askeri tutman›n maliyetini üstlenmesine gerek kalmad›. O asker zaten nerede laz›m? O asker Afganistan’da laz›m! 90’lar da Amerika’n›n Balkanlarda 40 bine yak›n askeri vard›. Oradaki çat›flmalar bitince bu askerleri Irak’ta kulland›. fiimdi Irak’ta çat›flmalar› yavafllatt›. Onlar› Afganistan’da kullanacak, oray› toparlayacak kendisine göre düzenleyecek. fiu anda Irak’ta kukla bir yönetim var ve bu Obama dönemine denk getirildi ki, Irak’tan asker çeken baflkan olarak Obama görülsün, onun dünyadaki imaj›n› dolay›s›yla Amerika’n›n imaj›n› toparlam›fl olsun.

Dolay›s›yla ÖD: Böyle bir süreçte, burObama bu tür talepler juva medyas› bir yana devlet için geldi. Bir de bu Bush yetkilisi bir yana Türkiye’nin döneminde özellikle Müslü- tamam›, Obama’n›n Türkiman toplumlarla yarat›lan ay- ye’ye geliflini tarihi bir olay r›m› gidermek için. Türkiye’ye olarak de¤erlendirdi. Medya bu olay› çok abartt›. Ayburadan mesaj verdi: “Benim n› zamanda Abdullah ailemde de Müslüman var, yani Gül’ün çeflitli konularda ‹slam dünyas›yla savafl içinde Obama’ya karfl› sözlerini de¤iliz”. Oysa Bush, a¤z›ndan nas›l ele almak gerekiyor? Haçl› Seferi laf›n› kaç›rm›flt›. ‹U: Tabi tabi, abartt› do¤Obama bu imaj› de¤ifltir- ru söylüyorsunuz, bu feci bir mek için Türkiye’ye fley. Türkiye gibi bir ülkede maalesef ‹slamc›s›ndan sosyal geldi.

28

demokrat›na kadar Amerika ile yak›n iliflkiler kuran herhangi bir siyasi aktör baflar›l› gibi görünüyor, temel problem burada. Yani sizin alg›lay›fl›n›zda, iliflkileri kuruflunuzun mant›¤›nda bir sakatl›kla bafll›yorsunuz. Obama’n›n Türkiye’ye geliflini, Türkiye’de ki medyan›n yans›t›fl biçimi feci korkunç bir fleydir. Yani bir Amerikan baflkan›n›n bizatihi Türkiye’ye ad›m atmas› Türkiye aç›s›ndan mutluluk ve gurur verici bir olay olarak de¤erlendirildi, Türkiye tarihinin hiçbir zaman, hiçbir döneminde böyle bir fley olmad›. Bu gelinen noktada burada da bir ortakl›k var. Hani mesela birbiriyle kavga eden Do¤an grubuyla hükümet aras›nda, ikisi de bunu kutsad›lar, bunun büyük önemli bir olay oldu¤unda hem fikirdiler. Oysa bir Amerikan baflkan›n›n Türkiye’ye gelmesi dünya aç›-

s›ndan da gitti¤i yer önemli olmakla birlikte, bunun içeri¤i önemliydi. Geldi¤inde hegemonik yap›lanma gibi bir taleple geliyor. Geldi ve neler istedi¤inin baz›lar›n› aç›kça söyledi. Büyük bir olas›l›kla dolayl› kapal› görüflmelerde dillendirmifltir, bunun en önemli ayaklar›ndan bir tanesi de Afganistan’a asker talep edilmesi. Dolay›s›yla Obama bu tür talepler için geldi. Bir de bu Bush döneminde özellikle Müslüman toplumlarla yarat›lan ayr›m› gidermek için. Türkiye’ye buradan mesaj verdi: “Benim ailemde de Müslüman var, yani ‹slam dünyas›yla savafl içinde de¤iliz”. Oysa Bush, a¤z›ndan Haçl› Seferi laf›n› kaç›rm›flt›. Obama bu imaj› de¤ifltirmek için Türkiye’ye geldi. Bu Türkiye ile do¤rudan sorunlarla ve Türkiye’nin içindeki s›k›nt›larla do¤rudan ilgisi olan bir konu de¤il. Türkiye’nin gündemi ve sorunu bu de¤il. ÖD: Geçti¤imiz günlerde Abdullah Gül ‹ran’a bir ziyarette bulunmufltu. Bu ziyareti nas›l de¤erlendirmek gerekiyor? Bunun yan› s›ra Obama Türkiye’ye geldi¤i zaman Meclisteki parti yetkilileriyle ayr› ayr› görüflme yapt›. Çeflitli parti yetkilileriyle kulisler yapt›. Obama’n›n DTP ile görüflmesini nas›l de¤erlendirmek gerekiyor? Önümüzdeki günlerde yap›lacak Kürt Konferans›’na bu görüflmelerin ne gibi bir etkisi olabilir? (Röportaj yap›ld›¤›nda konferans henüz ertelenmemiflti.) ‹U: Amerika için flöyle bir problem vard›: Bush yönetimi s›ras›nda, Türkiye’nin AKP gibi muhafazakâr ve neo-liberalleri ile Amerika’n›n muhafazakâr ve neo-liberalleri örtüfltü. Ve burada da zihinsel bir paralellik var. Bir de Türk medyas› nedense AKP döneminde, Türk Amerikan iliflkilerinde kriz varm›fl gibi bir hava yaratt›. Oysa yoktu ve AKP döneminde Türk-Amerikan iliflkileri bak›m›ndan, Türk tarihinin en yak›n iliflkileri yafland›. Birçok Amerikal› uzman flunu fark etti: Türkiye’deki halklar›n içinden Türkiye’de yükselen bir milliyetçilik, ulusalc›l›k ve Amerikan karfl›tl›¤› var. Yani Ortado¤u co¤rafyas› içinde Amerikan karfl›tl›¤› en yüksek neredeyse Türkiye’de seyretti. Bunu fark ettiler ve bunu gidermenin yollar›na bakt›lar. Haz›rlanan birçok rapor flunu söyledi: Amerikan yönetimi sanki Türkiye ile de¤il de “Türkiye’de bir tek AKP ile ifl yap›yormufluz” gibi bir izlenim yaratt›k dediler. Dolay›s›yla bu görüntünün giderilmesi ve Türk siyaseti ile Türk toplumunun farkl› kesimlerine ulafl›lmas› konusunda zaten önceden çeflitli raporlar yazd›lar. Bunun yerine flöyle bir izle-


ÖD: Önümüzdeki günlerde DTP kendi kongresini gerçeklefltirecek, Kürt konferans›ndan önce devletin, DTP’ye Kürt Konferans›n› yapt›rmamak gibi bir düflüncesi söz konusu iken DTP’ye bir operasyon düzenledi. DTP’ye yönelik devletin bu sald›r›s›n›n alt›nda yatan nedenler ne? Sizce bu sald›r›, yap›lacak olan Kürt Konferans›nda DTP’nin alaca¤› kararlar› etkiler mi? ‹U: Do¤ru olabilir. Türkiye biliyorsunuz 2004’ten itibaren, yani Kürdistan Bölgesel Kürt Yönetimi kurulduktan itibaren hiçbir Türk devlet yetkilisi bu yönetimle aç›k siyasi temasta bulunmad›; ama el alt›ndan görüfltü. Ama konuflmay› reddediyordu. Hala herhangi bir d›fliflleri bakan› gidip Erbil’de görüflme yapm›yor. Ama yapacak! Bunun iflaretini Abdullah Gül verdi biliyorsunuz, Kürdistan laf› edildi. Yani bu Kuzey Irak karfl›l›¤›nda, PKK’nin tasfiyesi görüflmesidir. ÖD: Son zamanlarda gündemi yo¤un bir flekilde meflgul eden Ermeni Soyk›r›m› konusunda Obama, meclisteki konuflmas›nda Ermeni Soyk›r›m›n› ima edip düflüncelerinin de¤iflmedi¤ini söyledi. Bu söylemler söz konusu düflünceyi Türkiye’ye kabul ettirmeye haz›rl›k m›d›r acaba? Bu ABD’nin Türkiye üzerinde kurdu¤u hegemonyan›n bir göstergesi olabilir mi? ‹U: Tabi bu topraklarda bir Ermeni Soyk›r›m› yafland›¤›n› Türkiye kabul etmez. Bunu kabul etmesini

beklemek de do¤ru olmaz. Amerika kabul eder mi? Amerika’da kabul etmiyor. Bu konu onun elinde kulland›¤› kozlardan sadece bir tanesidir. Mesela bu kozu çok aç›k bir flekilde flimdi Türkiye-Ermenistan s›n›r›n›n aç›lmas› için kullan›yor. Ve bütün pazarl›¤› bunun üzerine kurdu. Yani siz Ermenistan ile kap›y› aç›n, biz de Ermeni soyk›r›m› oldu¤unu hem söylemeyelim hem de kongreden geçmesini engelleyelim. Bunu da niye yap›yorlar. Çünkü Ermenistan siyasi ve askeri olarak Rusya ile çok yak›n iliflkidedir. Türkiye Ermenistan kap›s›n› açs›n ve Türkiye-Ermenistan ba¤lar› güçlensin, böylelikle Rusya’n›n etkisinden uzaklaflt›ral›m, siyaset budur: T›pk› Suriye ile yapt›klar› gibi. Suriye de biliyorsunuz asl›nda Orta-

May›s 2009-46

ÖZGÜR DÜfiÜN

nim yaratmay› hedefliyorlar: “Biz bir tek AKP ile ifl yapm›yoruz, tamam bizim Türkiye’deki adam›m›z AKP; ama Türkiye’de di¤er sektörler var, siyasi hareketler var, di¤er toplumsal talepler var.” Amerikan d›fl politikas› için mademki toparlanma dönemi, “Türkiye’deki di¤er politik aktörlere de uzanmak istiyoruz” düflüncesi hâkim. CHP, MHP ve DTP ile görüflmesini bu ba¤lamda ele alabiliriz. Ama DTP ile ilgili ayr› bir boyut daha var. O da Kürt sorununun kendi dinamikleri. Zaten DTP’ye bir mesaj gönderildi. O mesaj da asl›na bakarsan›z, Türkiye’de PKK’nin tasfiyesi karfl›l›¤›nda Kürt Konferans›d›r. Türkiye’nin Kuzey Irak’taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni tan›mas› karfl›l›¤›nda PKK’nin silahl› gücünün tasfiye edilmesi pazarl›¤›d›r. Bu pazarl›¤› yeniden dile getirin ve PKK’den kendinizi uzaklaflt›r›n denmifltir. Mesela dün bafllayan operasyon da bunun bir uzant›s›d›r.

Obama’yla ne ABD iç politikas› nede ABD d›fl politikas›nda öze iliflkin köklü de¤ifliklik olmad›, olmaz da. Dünyan›n, ABD sisteminin ihtiyaç duydu¤u bir yüz de¤iflikli¤ini, görüntü de¤iflikli¤ini sadece Türkiye de¤il dünyan›n di¤er ülkeleri de gördü ve Obama’y› bir kurtar›c› olarak de¤erlendirdi. Bu ABD sistemindeki de¤iflikli¤in ihtiyac›n› hisseden di¤er müttefik ülkelerin ve toplumlar›n verdi¤i destektir yaln›zca.

do¤u’da ba¤›ms›z hareket eden, Amerikan hegemonyas›ndan uzak duran bir ülke. Türkiye’nin Suriye’ye iliflkin aç›klamas›n›n alt›nda da bu vard›r. Yani Türkiye üzerinden Amerika’ya yak›nlaflmak, bat›ya yak›nlaflmak siyaseti vard›r. Bunu Türkiye’de yanl›fl yorumluyorlar. Mesela bunu, Türkiye’nin kendi özerk ve ba¤›ms›z d›fl politikas›n›n bir uzant›s› olarak görüyorlar. Amerika’ya ra¤men yap›ld›¤›n› savunuyorlar. Asl›nda bu Amerika ile koordineli bir flekilde Suriye’yi dünya sistemi-

29


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

ne entegre etme sürecidir. Türkiye’deki hükümetin ‹slamc› kimli¤inden yararlanarak buraya yaklafl›yorlar. Afla¤› yukar› Ermenistan’da da ayn› fleyi yapmaya çal›fl›yorlar bence. ÖD: Türkiye-ABD iliflkileri, ABD ile Ortado¤u iliflkilerinde ne gibi de¤ifliklikler olacak? ‹U: Biri Afganistan. Zaten Türkiye Afganistan’a daha fazla asker göndermeyi kabul ediyor. ‹kincisi ‹ran; çünkü önümüzdeki bir-iki y›l içinde ‹ran’daki nükleer tesisleri, yani flu anda enerji alan›nda önemli olan silaha dönüflmemifl nükleer tesisleri, ya Amerika ya da ‹srail vuracak. O zaman da dünya kamuoyunda, “Obama da zannetti¤imiz gibi biri de¤il; bi-

Ermeni soyk›r›m›n› kesinlikle Türkiye kabul etmez. Türkiye’de flu an tart›fl›lan fley s›n›r›n aç›lmas›d›r. Hemen de¤il; ama önümüzdeki y›l›n sonuna kadar s›n›r aç›l›r. S›ca¤› s›ca¤›na de¤il, Obama gelir gelmez de¤il, çünkü s›ca¤› s›ca¤›na s›n›r› açamaz. Siyasetin ana ilkelerinden biri de ba¤lant›lar›n çok görülmemesi, bir flekilde örtülmesi; bu yüzden hemen olmaz. Bu aflamal› olur, biliyorsunuz baflka pazarl›klar da var. 2007 y›l›ndan beri Türkiye ve Ermenistan ‹sviçre’de kapal› görüflmeler yap›yor. Bu görüflmeler bir yere var›r m›, varmaz m› bilinmez. Ama iflin içine baflka pazarl›klar da girebilir.

30

zim beklentimiz böyle de¤ildi” gibi karfl›lanacak. Ama sonra baflka bir fley olur, yumuflat›l›r. Ama ‹ran’› vurma ihtimali var ve burada Türkiye’nin alaca¤› pozisyon çok önemli. Yani, ya Türkiye üzerinden vuracak, yani Akdeniz’den vuracak, ya da K›z›ldeniz üzerinden vuracak. Ama burada Türkiye’ye bir fley düflebilir ve hükümet üzerinde bir bask› oluflturulabilir. fiu anda diplomatik süreç zorlan›yor. E¤er oradan bir sonuç elde edemezse, bunu muhtemelen Bush yönetimi yapacakt›; ama Irak’ta ifller çok iyi gitmedi. Irak’ta ifller iyi gitmeyince ‹ran’a geçemedi. Yoksa planlar›nda vard› muhtemelen. fiimdi bu ifl

Obama yönetimine kald›. ÖD : Türkiye’de süreç medyas›yla, siyasetiyle ne gibi etkiler yaratabilir? Ermeni soyk›r›m›n›, Türkiye’nin kabul etmesi ve Ermenistan s›n›r›n›n aç›lmas› söz konusu olabilir mi? ‹U : Ermeni soyk›r›m›n› kesinlikle Türkiye kabul etmez. Türkiye’de flu an tart›fl›lan fley s›n›r›n aç›lmas›d›r. Hemen de¤il; ama önümüzdeki y›l›n sonuna kadar s›n›r aç›l›r. S›ca¤› s›ca¤›na de¤il, Obama gelir gelmez de¤il, çünkü s›ca¤› s›ca¤›na s›n›r› açamaz. Siyasetin ana ilkelerinden biri de ba¤lant›lar›n çok görülmemesi, bir flekilde örtülmesi; bu yüzden hemen olmaz. Bu aflamal› olur, biliyorsunuz baflka pazarl›klar da var. 2007 y›l›ndan beri Türkiye ve Ermenistan ‹sviçre’de kapal› görüflmeler yap›yor. Bu görüflmeler bir yere var›r m› varmaz m› bilinmez. Ama iflin içine baflka pazarl›klar da girebilir. Önümüzdeki dönem Türkiye’de ne gibi geliflmeler olur bu çerçevede diye soruyorsan›z buna flöyle cevap verebilirim: Türkiye flimdi dönüflüyor. H›zl› giden bir muhafazakârlaflma vard› ve dinsel bir olguyla Türkiye toplumunun iç bölgeleri hep muhafazakârd›. Fakat bunun içine bir dinsel ö¤e kat›ld›. Yani böyle cemaat, tarikat temelli bir muhafazakârlaflma eklendi. Burada bir problem oldu¤u görülüyor. Amerika da bu kadar›n› istemiyor. Biraz buna frene basma ihtiyac› içinde oldu¤u görülüyor. Buraya geliflinde hem verdi¤i mesajlar hem de Clinton’›n D›fliflleri Bakan›’n› ziyareti ve tabiî ki de Obama’n›n ziyareti bunu gösteriyor. Buna ra¤men biz bir dönüflümün ortas›nda yafl›yoruz. Onun içinden geçiyoruz, bu yüzden belki tam olarak alg›lam›yor olabiliriz; ama Türkiye de¤ifliyor. Yani yeni Türkiye Cumhuriyeti oluyor. Hayat›n temel ilkesi silahl› kuvvetler de de¤ifliyor. Ulusalc› direnifl k›r›l›yor, biraz muhafazakârlaflma, piyasac›l›k, Amerikan hegemonyas›n›n bu bölgedeki ifllevini yerine getirme, bu fonksiyonlarla belirginlefliyor. Dolay›s›yla önümüzdeki 5-10 y›l içinde bu yeni dönüflüm baya¤› bir ilerler. Buradan iyi bir fley ç›kar m› tart›fl›l›r. ÖD: Bize zaman ay›rd›¤›n›z için teflekkür ederiz… ‹U: Ben teflekkür ederim… ***


Haydar Bayar- 1 Nolu F Tipi Hapishanesi Tekirda¤ Y›lmaz Güney Kültür ve Sanat Festivali

.... Nar›n morlaflt›¤› yerdeyiz yine Ayn› kutsal mavinin yüre¤indeyiz Ne tap›naktay›z flu anda Ne agorada ne sarayday›z Her yerde birden kutlanan Ç›¤l›k 盤l›¤a bir zaferdeyiz Y›llar sonra bütün bask›lara inat Yefleren bir dal Ve k›r›lan bir zincir sevincindeyiz ..... Adnan Yücel

ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

31


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

Üniversitelerde Yaflanan Faflist Sald›r›lar Üzerine… “Birini öldürmenin çeflitli yollar› vard›r. Karn›na bir b›çak saplars›n›z, ekme¤ini çalars›n›z, hastal›¤›n› sa¤altmazs›n›z, berbat bir evde yaflat›rs›n›z, ölümüne çal›flt›r›rs›n›z, intihara sürüklersiniz, savafla yollars›n›z vb. Memleketimizde bunlar›n çok az› yasakt›r.”

Bertolt Brecht

32

Y›llardan beri devrimci gençli¤in özellikle üniversitelerde verdi¤i mücadele faflizm taraf›ndan birçok yolla bast›r›lmaya çal›fl›l›yor. Üniversitelerde konuflland›r›lan çevik kuvvet, özel güvenlik birimleri (ÖGB) ve y›llard›r bir üniversitenin temel bilefleni olarak(!) üniversitelerde çal›flan sivil polisler ve istihbarat elemanlar› vas›tas›yla uygulanan fiziksel ve psikolojik fliddet, devrimci ö¤rencilerin mücadelesi karfl›s›na ç›kart›lm›flt›r. Bunlar etraf›nda hayat bulan soruflturma, gözalt› ve tutuklama terörü de s›kça kullan›lan metotlard›r. Son zamanlarda mizah dergilerine dahi tafl ç›kartacak sudan sebeplerle aç›lan soruflturmalar ve akabinde verilen cezalarla sindirme politikas› daha da keskinlefltiriliyor. Egemen güçlerin, üniversitelerdeki mücadeleyi siste-

matik olarak bast›rmak için bafl vurduklar› bir baflka yol da sivil faflistleri devrimci-demokrat ö¤rencilerin üzerine salarak t›rmand›rmaya çal›flt›klar› gerilimdir. Bizzat devletin kolluk güçleri ve üniversite yönetimleri taraf›ndan korunan sivil faflitler, ihtiyaç dahilinde devletin yarg›s›z infaz ve katliam gibi politikalar›nda haz›r birer eleman haline getirilebilmektedir. Bahçelievler Katliam›, 16 Mart Beyaz›t Katliam› ve yak›n zamanda ifllenen Hrant Dink cinayeti bu duruma örnek teflkil etmektedir. Fakat yaz›m›z›n amac›, son dönemlerde baflta Ankara, ‹stanbul, Çanakkale, Eskiflehir, Adana, Kocaeli, Edirne, Mersin ve Uflak’ta devrimci, demokrat ve yurtsever ö¤rencilere yönelik gerçeklefltirilen faflist sald›r›lar›; alt›nda yatt›¤› temel nedenler, an-


Yukar›da bahsetti¤imiz gibi son dönemlerde birçok yerelde devrimci, demokrat, yurtsever ö¤rencilere yönelik sald›r›lar gerçekleflti. Bu sald›r›larda birçok ö¤renci yaraland›. Genellikle darp ya da sat›r, b›çak gibi kesici aletlerle yaralanan ö¤rencilerden baz›lar›na, alt› aya varan ifl göremez raporu verildi. Yabanc›s› olmad›¤›m›z di¤er bir nokta ise gerçekleflen onca sald›r›da hiçbir olay›n faillinin yakalanamamas› ya da bilinen failler hakk›nda herhangi bir yasal ifllem yap›lmamas›d›r. En dikkat çekici nokta ise birçok sald›r›n›n “güvenlik” güçlerinin gözetiminde yap›lmas›d›r. Birçok üniversitede yürürlükte olan kap›larda üst ve çanta aramas›na ra¤men; silah, sat›r, b›çak gibi öldürücü aletlerin organize bir flekilde rahatl›kla üniversitelere sokulup çeflitli olaylarda kullan›lmas›, yap›lan aramalar›n ö¤rencilerin güvenli¤inden ziyade demokratik haklar mücadelesinin engellenmesini amaçlamas›ndan kaynaklan›yor. Zaten demokrasi bilincinin yerleflti¤i bir üniversitede üst, çanta aramas› gibi insanl›k onurunu rencide eden hiçbir uygulamaya gerek kalmaz. Çanakkale’de 18 Mart Üniversitesi yerleflkesinde özel güvenlik birimleri ve sivil polislerin gözetiminde gerçekleflen faflist sald›r›dan sonra dekanl›¤a durumu anlatmak için giden ö¤rencileri, dekanl›k binas›nda tehdit etmek için haz›r bekleyen ve kendisinin jitem elman› oldu¤unu söyleyen kifliler, sald›r›lar›, devletin bizzat kendi eliyle organize etti¤ini bir kez daha kan›tlam›flt›r. Yine ‹stanbul Üniversitesi’nde toplu ç›k›fl yapmakta olan ö¤rencilere Unkapan›’nda yap›lan ve üç ö¤rencinin yaraland›¤› sald›r›dan hemen sonra, k›sa bir süre içinde sivil polislerin olay yerine ulaflmas› ve gözalt›na al›nan bir sivil faflistin ifadesi al›nd›ktan sonra serbest b›rak›lmas›, sald›r›lar›n kimin taraf›ndan organize edildi¤inin ve sald›r›y› gerçeklefltirenlerin nas›l korundu¤unun ç›plak bir flekilde ifadesidir. Elbette ki sistemin hiçbir kurumundan olaylara nesnel yaklafl›p adalet da¤›tmas› gibi bir beklentimiz olamaz. Böyle bir beklenti eflyan›n tabiat›na ayk›r› olur. Ancak verdi¤imiz örneklerin, sald›r›n›n bütünlüklü olarak halk gençli¤inin mücadelesini çeflitli yollarla sindirmenin nas›l organize edildi¤ine iflaret etmesi bak›m›ndan, anlaml› olaca¤›n› düflünüyoruz. Gerçekleflen sald›r›lar esnas›nda kullan›lan söylemleri inceledi¤imizde ise sald›r›lar›n içi bofl söylemler üzerinden gerçekleflti¤ini çok rahatl›kla görebiliriz. Örne¤in sald›r›lar esnas›nda s›kl›kla kullan›lan “Vatan Hainleri!”, “fiehitler ölmez, vatan bölünmez!”, “Komünistler Moskova’ya!”, “Bölücüler Kandil’e” gibi söylemler,

sistemin genel anlamda bilinçlerde yaratt›¤› faflist ideolojinin ne kadar güçlü oldu¤unu gösteriyor. “Vatan” alg›s› art›k tümüyle egemen s›n›flar›n ve ulusun ç›karlar›n› temsil eden bir noktaya oturuyor. Faflistlerin kafas›ndaki vatan anlay›fl› genel anlamda, ayn› topraklar üzerinde yaflayan insanlar›n s›n›fsal ve ulusal çeliflkilerinin yok say›larak sadece ezen s›n›flar ve ulusun kimli¤ini ifade etmektedir. Bu anlay›fl da esasta sistemin bu co¤rafya özgülünde, ezilenlerin verdi¤i mücadeleyi bast›rmak için izledi¤i ve belli oranda da baflar›l› oldu¤u yan›lsamal› bir bilinç yaratma çabas›ndan ibarettir. Egemen güçlerin genifl y›¤›nlar›n bilincinde yaratmaya çal›flt›¤› “vatan” alg›s› tam da Naz›m Hikmet’in bir fliirinde anlatt›¤› gibi kendilerinin çiftliklerini, kasalar›n›, çek defterlerini, ödeneklerini, maafllar›n› ezilenlerin ise flose boylar›nda açl›ktan ölmelerini, so¤ukta it gibi titremelerini, yaz›n s›tmadan k›vranmalar›n›, fabrikalarda, atölyelerde, tarlalarda kölece çal›flma koflullar› alt›nda sömürülmesini meflrulaflt›rmaktan baflka bir fley de¤ildir. Bu alg›, ezilenler üzerindeki bask› araçlar›n›n da meflrulaflt›r›lmas›d›r. Ya da emperyalistlerle yap›lan gizli ve aç›k anlaflmalarla bu ülkenin ham maddelerinin, do¤al kaynaklar›n›n, ifl gücünün emperyalistlere peflkefl çekilmesinin gizlenmesidir. Ayn› flekilde özellikle Kürt ulusu özgülünde bu co¤rafyada yaflayan di¤er ezilen ulus ve az›nl›klar› yok sayarak kendi kontrolünde tek tip insan yaratma çabas›d›r.

May›s 2009-46

ÖZGÜR DÜfiÜN

lay›fl ve söylemleriyle birlikte analiz etmek olacakt›r.

Y›llard›r kendisini tek dil, tek bayrak tek millet politikas› üzerinden var eden bir resmi ideolojiye sahip devlet yap›s› bu co¤rafyadaki s›n›f ve ulusal farkl›l›klar› inkar etmekte ve kültürel zenginlikleri de yok etmek istemektedir. Üniversitelerde bu resmi ideoloji çerçevesinde yürütülen ve kolluk güçlerinin de bir parças› oldu¤u faflist sald›r›lar bizzat devlet eliyle var edilip, büyütülüyor. Bu politikalar, hayata geçirilirken, sistemin tüm kurumlar›na biçilen belli görevler çerçevesinde yürütülüyor.

Yaflam›n her alan›nda Kürtlere, devrimcilere yönelik linç kampanyalar› düzenlemekten geri kalmayan faflist anlay›fl, s›n›f savafl›n› ve Kürt ulusal hareketinin verdi¤i mücadeleyi marjinallefltirmeye çal›flmaktad›r. Ortaya konulan ideoloji elbette sadece s›n›fsal ve ulusal anlamda fliddet içermiyor. Ayn› zamanda cinsel anlamda kad›nlara yönelik iki yönlü fliddeti de bünyesinde bar›nd›r›yor. Birinci yön, sald›r›larda genellikle kulla-

33


May›s

ÖZGÜR DÜfiÜN

2009-46

n›lan fliddet ve sinkafl› küfürlerle fiziki ve psikolojik fliddetin ancak faflizmin kendini var etti¤i erkek egemen anlay›fl› ifade ediyor. ‹kinci yönü ise kendi içlerinde yüksek mertebe bahflettikleri “Asenalar›” ve di¤er kad›nlar› faflist ideoloji üzerinden “erkeklefltirmekteyi” ifade ediyor. Kendisini sadece güç ve iktidar fetiflizmi üzerinden var eden bir ideolojinin, insanlara s›n›fsal, ulusal ve cinsel kimlikleri üzerinden fliddet uygulamas› kaç›n›lamaz bir durumdur.

34

Bu politikalar hayata geçirilirken sistemin medyas›yla, yarg›s›yla, kolluk güçleriyle, istihbarat teflkilatlar›yla, üniversite idareleriyle sokakta, fabrikalarda, üniversitelerde, semtlerde faflizmi örgütlemek için bütünlüklü bir hareket gelifltirdi¤ini görmekteyiz. Bunlar sistemin hem bask› hem de ideoloji ayg›tlar› olarak sömürü ve inkar sisteminin yeniden üretilmesine hizmet etmektedir. Örne¤in son dönemlerde, neredeyse birçok televizyon kanal›nda moda haline gelen “Kürt düflmanl›¤›” üzerine kurgulanm›fl diziler, halklar aras›nda yarat›lan suni düflmanl›¤› artt›ran ifllev görmektedirler. Neredeyse tüm dizilerde ezilen s›n›f ve uluslar›n de¤er yarg›lar› ayak alt›na al›n›rken, egemen s›n›flar›n ve egemen ulusun koflaflm›fl de¤erleri yerlere göklere s›¤d›r›lamaz bir duruma getirilmektedir. Ortaya konulan tabloda asker oldu¤u için öldürülen veya öldüren emekçi çocuklar› “vatanlar› u¤runa kahramanca savaflan gençlerimiz” aldatmac›s› üzerine kurgulan›r. Devrimcileri veya kendi kaderini tayin etmek isteyen Kürt gençlerini öldürmek, vatanseverlikle iliflkilendirilemez. Di¤er taraftan da her an birbirini satmaya haz›r, korkak, ahlaki erozyona u¤ram›fl, ne için savaflt›klar›n› bilmeyen, tek gayeleri insan öldürmek olan bir izlenim yarat›larak devrimciler halk nezdinde küçük düflürül-

meye çal›fl›lmaktad›r. Zaman zaman ölen askerlerin cenaze törenlerinde özellikle Genelkurmay’a ve politikac›lara yöneltilen elefltiriler gizlenmeye ya da sapt›r›lmaya çal›fl›l›r. Çünkü onlar da bilirler ki yaflanan olaylarda hayat›n› kaybeden askerler “vatan” için de¤il; bu co¤rafyadaki egemen güçlerin ç›karlar› için ölürler. Ölen askerleri ihtiflaml› törenlerle “u¤urlarken” kendi çocuklar› en iyi okullarda okur, en iyi iflleri yaparlar, askerlik yapmazlar ya da tehlikenin neredeyse olmad›¤› bölgelerde “vatan borcunu” öderler. Tekrar egemen güçlerin yaratmaya çal›flt›klar› “vatan” alg›s›na dönersek; bu kavram›n kof bir söylemden ibaret oldu¤unu net bir flekilde görürüz. E¤er u¤runda kahramanca dövüflülecek bir de¤erden bahsedeceksek; o da ezilen s›n›f ve uluslar› özgürlü¤e götürecek devrim ve sosyalizm mücadelesinden baflka bir kavga olamaz. Bunun d›fl›nda bize görev olarak biçilen, egemen güçlerin ç›karlar› için ölme borcundan baflka bir fley de¤ildir. Bu biçilen görevi vatanseverlikle tan›mlamak, asl›nda bu ülkenin emekçilerine karfl› olmaktan ötesi de¤ildir. Yarat›lan “sahte kahramanlarla” yani ülkesinin ç›karlar› için “kirli ifllere” bulaflmak zorunda kalm›fl “Polat Alemdar” gibi tiplemelerle, sokaklarda var olan lümpen kitlelerin geri duygular› okflanarak yeni katiller, uyuflturucu tüccarlar› ve mafya babalar› yarat›lmak isteniyor. Bu dizilerde insanlar›n güce taparak kendilerini koruyacak güç odaklar› aramalar›n›n zorunlulu¤u anlat›l›yor. Bu durumu ülkedeki “adalet” anlay›fl›yla birlefltirdi¤imizde, kafalar›ndaki “hukuk devleti” alg›s› zedelenen birçok insan›n, salt kiflisel ç›karlar› için güçlüden yana olma güdüsüyle hareket etti¤ini görürüz. Bu dizilerde ayn› zamanda, y›llard›r emekçilerin ve ezilen uluslar›n kendisine karfl› verdi¤i her türlü mücadeleyi engellemek için tüm kirli metotlar› kullanan


Burjuva medyas›, yaflananlar› ve sebeplerini ustaca gizlemeye çal›fladursun, yaflanan faflist sald›r›lara kat›lan bireylerin flekillenmesinde kendisine verilen misyonu yerine getirmektedir. Ama insanlar›n kafas›nda yaratt›klar› de¤ersizlefltirmeyle, yaflananlar›n bir parças› olduklar› gerçe¤ini gizleyemezler. Yaratt›klar› sahte kahramanlar›n, egemen güçlerin ç›karlar› çerçevesinde kazand›klar› imtiyazlarla hayatlar›n› sürdürdükleri ortadad›r. Tüm bunlar› birlefltirdi¤imizde yaflan›lanlar›n sadece birkaç sivil faflistin sald›r›s›ndan ibaret olmad›¤›, y›llardan beri ezilenlerin hakl› mücadelesini her alanda çeflitli yöntemlerle bast›rma u¤rafl›ndan kaynaklanan sistematik bir sorun oldu¤u net bir flekilde karfl›m›za ç›k›yor. Bundan kaynakl› üniversitelerdeki anti-faflist mücadeleyi, ülkeye seksen alt› y›ld›r hükmeden devletin faflist karakterinden ayr› ele al›p sadece sivil faflistlere karfl› yönelik mücadeleyle s›n›rl› bir anlay›flla ele almam›z mümkün de¤ildir. Y›llard›r kendisini “tek dil, tek bayrak, tek millet” politikas› üzerinden var eden bir resmi ideolojiye sahip devlet yap›s›, bu co¤rafyadaki s›n›f ve ulusal farkl›l›klar› inkar etmekte ve kültürel zenginlikleri de yok etmek istemektedir. Üniversitelerde bu resmi ideoloji çerçevesinde yürütülen ve kolluk güçlerinin de bir parças›

Yaflam›n her alan›nda Kürtlere, devrimcilere yönelik linç kampanyalar› düzenlemekten geri kalmayan faflist anlay›fl, s›n›f savafl›n› ve Kürt ulusal hareketinin verdi¤i mücadeleyi marjinallefltirmeye çal›flmaktad›r. Ortaya konulan ideoloji elbette sadece s›n›fsal ve ulusal anlamda fliddet içermiyor. Ayn› zamanda cinsel anlamda kad›nlara yönelik iki yönlü fliddeti de bünyesinde bar›nd›r›yor.

oldu¤u faflist sald›r›lar, bizzat devlet eliyle var edilip büyütülüyor. Bu politikalar, hayata geçirilirken sistemin tüm kurumlar›na biçilen belli görevler çerçevesinde yürütülüyor. Sald›r›lar› gerçeklefltiren kiflilerin karakterlerini, söylemlerini inceledi¤imizde yukar›da bahsetti¤imiz tüm kurumlar›n bu kiflilerin flekillenmesinde ya da örgütlenmesinde dolays›z veya dolayl› katk›lar›n› net bir flekilde görürüz. Üniversiteler özgülünde yaflanan son sald›r›lar›n yeni olaylar olmad›¤› göz önünde bulunduruldu¤unda, içinden geçmekte oldu¤umuz süreç ve dahas› yak›n gelece¤in tafl›d›¤› ekonomik ve siyasi çalkant›lar üzerinden varl›¤›n› ve fliddetini artt›rarak ülke genelinde yayg›nlaflaca¤›n› öngörmek zor de¤il. Üniversitelerde yaflan olaylar›n sebeplerini anlat›rken de¤inmeden geçemeyece¤imiz bir konu da, özellikle ‹stanbul Üniversitesi (‹Ü) ve Y›ld›z Teknik Üniversitesi’nde (YTÜ) islamc› (AKP ve Saadet Partisi gibi egemen güçleritemsil eden unsurlar hariç) ve ulusalc› kesimlerle yaflanan gerginliklerdir. Bilindi¤i gibi son dönemlerde bu kesimlerle çeflitli gerginlikler yaflanm›fl ve bunun üzerine birçok kurum, bu kesimlere dönük ortak tav›r alma tart›flmalar› açm›fl; ancak ortakl›k sa¤lanamam›flt›r. Bu kesimlere yönelik ortak tav›r al›nmas›, çeflitli siyasal gençlik guruplar›n›n islamc› ve ulusal kesimlere dair farkl› programatik bak›fl aç›lar›n›n olmas› dolay›m›yla zaten imkâns›zd›r. Örne¤in; baz› islamc› gruplar›n fiziksel fliddet kullanmas› gibi yanl›fl bir tutumla birlikte sol cenahta bulunan ve kendisini Kemalizm’den ar›nd›ramam›fl birçok grubun hatal› yaklafl›m› da gerginli¤i tetikleyen bir unsur olmufltur. Daha önce de yaflanan birçok gerginlikte oldu¤u gibi son yaflanan gerginliklerde de “gericilik” kavram› sadece din olgusuna ba¤l› olarak ele al›nm›fl, bu kesimde yer alan herkes “gerici” ve “emperyalizmin ufla¤›” olmakla suçlanm›flt›r. ‹nsanlar›n yetifltikleri nesnel flartlar atlanarak onlar›n inançlar›n› rencide eden bu tutum, do¤all›¤›nda islamc› cenahta örgütlü- örgütsüz herkesin tepkisini çekmektedir. E¤er bu ülke topraklar›nda “gericilik” tart›flmas› yapacaksak, bu kesimleri s›n›fsal durufllar›yla iliflkilendirerek bir analiz yapman›n daha do¤ru oldu¤unu düflünüyoruz. Dini do¤uran toplumsal koflullar› atlayarak sadece “din karfl›tl›¤›” üzerinden yap›lan tart›flmalar, do¤ru bir ideolojik anlay›fl›n ürünü de¤ildir. Bu tart›flmalar, sadece dinin nüfuz etti¤i ezilen kesimlerin önyarg›lar›n› daha da keskinlefltirecektir. Bunda ›srar etmek ise bu durumu tepeden de¤ifltirmeyi hedefleyen, yaratt›¤› sahte “laiklik” tart›flmalar›yla din olgusunu kendi ç›karlar› do¤rultusunda araçsallaflt›rmay› hedefleyen Kemalist ideoloji ile ayn› yol ve yöntemleri kul-

May›s 2009-46

ÖZGÜR DÜfiÜN

devleti masumlaflt›ran bir anlay›fl da mevcuttur.

35


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

36

lanarak din gerçekli¤iyle mücadeleye tekabül eder. Gerginli¤in yafland›¤› bir di¤er kesim ise ulusalc› kesimdir. ‹stanbul Üniversitesi’nde MHP ve BBP’l‹ faflistlerle neredeyse her gün gerginlik yafland›¤› bir dönemde YTÜ’de yaflanan gerginlik, Türkiye Gençlik Birli¤i (TGB) adl› gurubun ABD baflkan› Obama’n›n ülkemizi ziyaretiyle ilgili bildiri da¤›tmas› üzerine birçok üniversiteden güçlerini toplayan baz› siyasal gençlik gruplar›n›n bu çal›flmay› engellemeye çal›flmas› üzerinden ç›km›flt›r. Yaflanan gerginlik üzerine üniversitede tam bir polis terörü yaflanm›fl, üniversiteye giren çevik kuvvet, devrimci ö¤rencilere müdahale etmifl, birçok ö¤renci yaralanm›flt›r. Akabinde al›nan toplant›larda bu kesime de bütünlüklü olarak müdahale edilmesi tart›fl›lm›flt›r. Fakat birçok meselede oldu¤u gibi konu özgülünde de

flanan bu durum, ulusalc› kesimin temsil etti¤i s›n›f›n karakteriyle tutarl›d›r ve s›kça yaflanan bir durumdur. Ayn› flekilde s›n›f mücadelesinin bugünkü zay›fl›¤›yla do¤rudan ilintili de bir durumdur. Özellikle ulusalc›lara karfl› izlenecek ideolojik mücadele daha esas bir yerde durmaktad›r. Onlar› yaln›zlaflt›racak ve hareket alanlar›n› daraltacak olan budur. Elefltirilmesi gereken as›l nokta ise küçük burjuva devrimci gruplar›n içine düfltükleri küçük burjuva radikalizmi ve önünü göremeyen taktiklerle gelifltirdikleri hareket tarz›d›r. Asl›nda burada düflülen temel hata fludur: Faflistlerle mücadelede yap›lan baz› geri çekilmeler ve esnek tutumlarda, çal›flma alan› neden olarak gösterilebilmektedir. Fakat ayn› itinal› davran›fl flekli, s›ra ulusalc› kesimlere geldi¤inde rahatl›kla çöpe at›labilmektedir.

gruplar›n farkl› programatik yaklafl›mlar›ndan dolay› tav›r al›namam›flt›r. Yap›lan tart›flmalarda, ulusalc› kesimin “Kürt sorunu”na faflist yaklafl›m›ndan veya Türk Silahl› Kuvvetleri’ne(TSK) yükledi¤i “devrimci” misyondan kaynakl› faflistlerle ayn› de¤erlendirmeye tabi tutulmas› gereklili¤i üzerinden tart›flma yürütülmüfltür. Bahsi geçen kesimin bugünkü pratiklerinin karfl› devrime hizmet etti¤i, ayn› flekilde “Kürt sorunu” meselesinde de kafalar›n›n Kemalist ideolojiyle buland›¤›, dolays›yla da yaklafl›m›n ideolojik dokusunu Türk flovenizminden ald›¤› do¤rudur. Fakat atlan›lmamas› gereken nokta ise fludur: Herhangi bir parti ya da hareket için yap›lacak de¤erlendirmede, de¤erlendirmeye tabi tutulan kurumun program›n›n ve eylem çizgisinin bütünlüklü olarak analiz edilmesinin zorunlulu¤udur. Ya-

Ayn› zamanda bu itinal› olmayan davran›fl flekli çal›flma alan›n›n devlet taraf›ndan terörize edilmesine zemin haz›rlamaktad›r. Faflizmin halk gençli¤ine yönelik giriflti¤i bask›, fliddet ve sindirme politikalar›na karfl› mücadele, bütünlüklü bir flekilde ele al›nmad›kça çözüm mümkün de¤ildir. Salt zor üzerinden de¤il; zorla birlikte özellikle üniversitelerde yürütülecek ideolojik mücadele bu kirli ve kanl› ideolojiyi deflifre etmeyi hedeflemelidir. Özellikle “vatanseverlik” anlay›fl›n›n asl›nda sömürü sistemini devam ettiren devletin kutsanmas›, yani egemen s›n›flar›n ç›karlar›n›n savunulmas› oldu¤u gerçe¤i, halk gençli¤inin bütün kesimlerine kavrat›lmal›d›r.


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

ADORNO’NUN SANAT VE ESTET‹⁄E BAKIfiI

‹kinci Dünya Emperyalist Paylafl›m Savafl›’n›n sona ermesinin ard›ndan, savafl›n getirdi¤i bunal›m ve insan›n kendisini yeniden sorgulamas› birçok felsefe ak›m›n› da beraberinde getirdi. Esteti¤in ve güzelin yeniden sorguland›¤› bu dönemde Avrupa’da karfl›laflt›¤›m›z en etkili felsefe ve estetik anlay›fllar›ndan birisi de; Adorno, Markuse ve Habermas’›n öncülük etti¤i Frankfurt Okulu’nunkidir. Uzun bir süre dünyadaki Marksist hareketlili¤in dinamik güçlerinden olan devrimci ö¤renci gençli¤in heyecan kayna¤› ve gözdesi olan Marksist kökenli Frankfurt Okulu, as›l etkinlik alan›n› sanat felsefesinde bulur. Özgün bir sanat anlay›fl› getiren Frankfurt Okulu’nun en etkili objektivist tavr› ve düflünceleri Adorno taraf›ndan getirilmifl ve gelifltirilmifltir: “Frankfurt Okulu’nun estetik teoriye ilgi duymas›, kendini politik ilgiler üzerine düflünmek olarak anlamas› yönünden baz› güçlükler gösteren

ça¤dafl felsefe için bir belirtidir. Bu, hiç olmazsa Almanya için böyledir. Sanat, burjuva bireyin s›¤›na¤› olarak yorumlan›r.” Sanat›n bir s›¤›nak oldu¤u anlay›fl›n› kavrayabilmek için ilk önce sanat›n içinden do¤du¤u toplumun sosyo-ekonomik

tahlilinin

yap›lmas›

gerekir.

Marks’›n tahliline göre; burjuva toplumu eflitsiz bir yap›lanma içersinde olan ve yanl›fl bilinç ile egemenlerin iliflkilerini ola¤an gören bir toplumdur. Sanat› da içinden do¤mufl oldu¤u bu burjuva toplumun özellikleriyle de¤erlendirmek gerekmektedir. Burjuva toplumu, çürümüfl, yanl›fl ve eflitsiz bir toplum oldu¤una göre, “sanat›n böyle bir toplumdaki yeri nedir?” sorusuna Adorno “burjuva toplumundaki bir bireyin s›¤›na¤›” olarak yan›t verir: “Ama bu s›¤›nak, burjuva toplumunun kötü flimdi’si içinde do¤ruluk (hakikat) olarak var kalan

37


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

38

en son yer diye anlafl›l›r. Sanat› böyle bir belirleme, sanat›n felsefe için politik bir teori olma fonksiyon’unu oluflturur.”

¤in ve do¤rulun ülkesidir. Burjuva toplumun kurtuluflu da yine bu sanat ülkesinin örnek al›nmas› ile olanak kazanabiliry.”

Burjuva toplumunun çürümüfllü¤ü, sa¤l›ks›zl›¤›, bozuklu¤u onun bir görünüfl özelli¤i de¤il, onun yap›sal bir özelli¤idir. Bu durum, Adorno’nun düflüncesine bir soruyla yaklaflmakla daha anlafl›l›r hale gelebilir. Böyle bir çarp›k ve bozuk düzen içerisinde do¤an sanat do¤ru olabilir mi? Veya bozuk ve çürümüfl olan›n içinde do¤ruyu bulmak, do¤ruyu yaratabilmek mümkün müdür?

Adorno’ya göre sanat, do¤rulu¤u ve güzelli¤i örnekliyorsa, Platon ve Aristoteles’ten beri gelen yans›tma (mimesis) ve buna dayal› Naturalist anlay›fllar, bafltan afla¤›ya yeni bir bak›fl aç›s›yla sorgulanmal›d›r. Bugüne kadar gelen tüm bu anlay›fllar›n ortak noktas›, sanat›n toplumsal gerçekli¤i yans›tt›¤›d›r. Oysa Adorno’nun görüflüyle bu fikir temelden sars›lmaktad›r.

“Bütün, yanl›fl oldu¤una göre, - bu yanl›fl içinde bat›p kalmamak için, bu yanl›fl içinde öyle bir yer aranmal›d›r ki, bu yer yanl›fla ilkece ba¤›ml› olmas›n ve çevresinin yanl›fl olmas›na karfl›n, hakikat (do¤ruluk) sav›nda bulunabilsin.”

“Çünkü, toplumsal gerçeklik yetkinlikten yoksun, yanl›fl ve çarp›k bir gerçekliktir. Bu durumda toplumsal gerçekli¤in sanat için bir örnek oluflturamayaca¤› aç›kt›r. Örnek olma de¤eri, toplumda de¤il, sanatta bulunur. Sanat art›k toplumsal gerçekli¤i anlatmayacak, onu yans›tmaya çal›flmayacak, tersine, toplum gerçekli¤ine örnek oluflturacak, ona yol gösterecektir.”

Yanl›fllar içinde, çürümüfl ve eflitsiz iliflkilerin yeniden üretildi¤i burjuva dünyas›nda do¤mas›na karfl›n, bu yanl›fllara ilkesel olarak “Buradan yankarfl› duran, do¤s›tma ö¤retisinin Adorno’ya göre sanat, içinde do¤mufl olruluk ve hakikattersine çevrilmesi du¤u topluma yönelir ve yanl›fl gerçekliten yana olan› ortaya ç›kar. Plo¤e karfl›l›k do¤rulu¤u ifade eder. Ancak arayan Franfurt ton’da sanat›n gersanat toplumsal gerçekli¤i de¤ifltiren Okulu ve Adorno, çekli¤i yans›tmas›bir eylem alan› de¤ildir. Toplumsal burjuva toplumu na karfl›l›k – bu gergerçekli¤in içinde, s›n›rl› bir bölgede, içinde arad›¤›n› çeklik yanl›fl oldusanat alan›nda ¤una ve toplumsal gerçek de¤erlere sahip ve tavr›n› gettobulur. Adorno’ya do¤rulu¤u içermedilardan (eme¤ine yabanc›laflan, burjuva göre sanat, yan¤ine göre ancak satoplumun d›fllad›klar›) yana koyan bir l›fll›¤›n içinde nattan mümkün örnek alan›d›r. do¤rulu¤un arangerçeklik için ufuk mas› ve daha iyi açmas› istenir.” bir gelece¤in modelidir. Yani sanat toplum gerçekli¤ini yans›tmayacak, Adorno’ya göre toplumun yanl›fll›¤›n›, Marksist ancak, toplum gerçekli¤in yetkin bir gerçeklik olmabak›fl aç›s›yla incelemek gerekir. Marksizm’e göre s› için fark›ndal›k yaratacakt›r. Çünkü sanat burjuva toplumun bozulmufllu¤unun ve bölünmüfllü¤ünün düzeninin sahip olmad›¤› bir düzeni ve do¤rulu¤u nedeni, burjuva toplumunda kiflinin kendi üretti¤i- içerir. Bu bak›fl aç›s›yla toplumsal gerçeklik ve sanat ne yabanc›laflmas› ya da toplumun bir k›sm›n›n yap›t› ontolojik bir karfl›tl›k içerisinde yer al›rlar. üretimden kopmas›, toplumu bölünmüfllü¤e iter. Burjuva toplumun gerçekli¤i, burjuva toplumunu ‹nsanl›k bu bölünmüfllü¤ü ve yanl›fll›¤› kald›rmak oluflturan unsurlar›n çarp›kl›¤› ve yanl›fll›¤›ndan doister. Ancak onu kald›rd›¤› taktirde do¤rulu¤a ula- ¤ar; sanat yap›s› ise kendisini oluflturan unsurlar›n flabilir. Adorno bütünleflmenin var oldu¤u en iyi do¤ru düzenlenmesi ile oluflur. Bu bak›fl aç›s›yla saörne¤i sanatta bulur. nat, burjuva toplumunun çürümüfl gerçekli¤inin elefltirisi ve karfl›tl›¤›d›r. Burjuva toplumunda sanat, “Bundan ötürü sanat, yanl›fll›klar ve bölünburjuva toplumunun çürümüfllü¤ü ve s›k›flm›fll›¤›na müfllükler ortas›nda bir s›¤›nma yeridir, bütünselli-


Sanat kendisini yaratan burjuva toplumunun içerisinde, yine burjuva toplumu taraf›ndan s›n›rland›r›l›r. Bu s›n›rland›rmalar, sanat›n karfl›tl›¤›n› daraltmak yerine, sanat›n tavr›n› ve temelini güçlendirir. “Çünkü, sanat do¤ru ve düzenli bir toplum gerçekli¤inin güvencesidir.” Adorno’ya göre sanat, içinde do¤mufl oldu¤u topluma yönelir ve yanl›fl gerçekli¤e karfl›l›k do¤rulu¤u ifade eder. Ancak sanat toplumsal gerçekli¤i de¤ifltiren bir eylem alan› de¤ildir. Toplumsal gerçekli¤in içinde, s›n›rl› bir bölgede, gerçek de¤erlere sahip ve tavr›n› gettolardan (eme¤ine yabanc›laflan, burjuva toplumun d›fllad›klar›) yana koyan bir örnek alan›d›r. Bu da sanat›n toplumsal bask›ya boyun e¤memesini sa¤lar. “Ne var ki, ak›l, toplumsal bask›y› sürdürdü¤ü halde, sanat yap›t›, bask›ya dayanmayan bir toplumsal düzen ufkunu açmak ve onu aç›k tutmak gere¤indedir.”

n›n ve çeliflkinin getirdi¤i do¤ruluk anlay›fl›d›r. Adornu’nun sanat›, toplumsal gerçeklikten tamamen soyutlayarak ele almas›, baz› yöntemsel problemleri beraberinde getirmifltir. ‹lk olarak toplumsal gerçekli¤in belirleme alan›n›n d›fl›na ç›kan tözsel bir sanat anlay›fl› mümkün de¤ildir. Çünkü bir toplumun sosyo-ekonomik yap›s› sanat› ve sanatç›y› da flekillendirir. Dolay›s›yla sanat›n muhalefetinin sonucunda, burjuva toplumsal iliflkileri y›kmas› ve yeni bir toplumu estetize ederek göstermesinin ölçütü toplumsal mücadeleyle iliflkilenme biçimi taraf›nda belirlenir. ‹kinci olarak burjuva sanat›n›n elefltirisi özünde s›n›fsal bir elefltiridir. Bu da elefltiri biçiminin devrimcili¤inin esas olarak iflçi s›n›f›na dayan›larak oluflturulmas›n› gerektirir. Burjuva sanat› karfl›s›na s›n›fsal zemini belli olmayan bir muhalefet sanat› konulursa bu muhalefetin burjuva toplumunu yeniden üreten veya reformize eden yan›n›n niyetten ba¤›ms›z kabul edilmesi anlam›na gelmektedir.

May›s 2009-46

ÖZGÜR DÜfiÜN

bir protesto unsuru olarak do¤ar ve “kendi kuca¤›nda bir karfl› kültürü meydana getirir.”

Ancak yine Adorno’ya göre, sanat›n, yanl›fl toplum gerçekli¤ine ufuk açmas›, do¤rudan do¤ruya bir müdahaleyle toplumu de¤ifltirmesi anlam›na gelmez. Çünkü sanat›n varl›k alan› toplumsal gerçekli¤in d›fl›ndad›r. Sanat›n toplumsal gerçekli¤in d›fl›nda olmas›n›, sanat›n gerçeklik d›fl› bir görünüfl olmas›nda temellendirir. “Toplum bir gerçeklik olarak çarp›kl›¤› ve yanl›fll›¤› içerir. Çünkü onda emek ile ürün aras›nda bir çeliflme, bir karfl›tl›k, bir uzlaflmazs›zl›k söz konusudur. Oysa sanat bir görünüfl olarak bu karfl›tl›ktan ve ikililikten uzakt›r.” Adorno’da sanat yap›n›n temel ilkesini de bu oluflturur. Ona göre sanat yap›t› gelifl kurallar›n› aflmal›, toplumsal yanl›fltan kaçabilmelidir. Adorno’da sanat yap›t›, estetik obje ve gerçeklik koflullar›n›n d›fl›nda bir örnek görünüfl varl›¤›d›r. Bu görüfl çat›flma-

Sanat ve sanatç›n›n eflitsiz iliflkileri ortadan kald›racak devrimci güçlerle iliflkileri güçlendikçe yeni toplumsal yap›lanmay› ortaya koyma biçimleri de kuvvetlenir. Bu sayede hem estetik anlay›fllar›yla devrimci güçleri gelifltirirler hem de bu güçlerin mücadelesi sanatç›y› devrimcilefltirir. ‹nsanl›¤›n s›n›fs›z toplumu hedefleyen bu mücadelesi felsefi, ekonomik, estetik, siyasal, ideolojik ve ekonomik bir kalk›flmadan oluflmaktad›r. Dolay›s›yla burjuva toplumunun y›k›lmas› ve yeni s›n›fs›z topluma giden sürecin h›zlanmas› salt sanat›n mücadelesiyle de¤il; bunu da bünyesinde bar›nd›ran bir kalk›flmaya gerçekleflecektir.

39


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

Siyaset Yapman›n Dayan›lmaz A¤›rl›¤›

Machiavelli’nin “Prens”i “Machiavelli’nin kitab›nda kullan›ld›¤› biçimiyle

potlaflmas›na yol açan nedenleri ortadan kald›rmadan,

“Prens” kavram›n› ça¤dafl siyaset diline çevirmek gerek-

bir despotu ortadan kald›rmakla ne büyük bir ihtiyat-

seydi e¤er, bir s›ra ayr›ma baflvurmak gerekirdi: ‘Prens’

s›zl›k etmifl olaca¤›n› göstermektir.

bir devlet baflkan›, bir hükümet baflkan›, tersine, bir

Baruch Spinoza

devleti elde etmek ya da yeni bir tip devlet kurmak isteyen siyasal önder de olabilirdi. Bu son anlam›nda ‘Prens’ ça¤dafl dile ‘siyasal parti’ olarak çevrilebilir.”

“Machiavelli, bilimsel siyasi analizden önce, bize, bütün siyasi iktidarlar›n, iflleyiflleri bak›m›ndan, ayn› mekanizmalara dayand›klar›n› gösteriyor.”

Antonio Gramsci Jean François Duvernoy “Machiavelli krallara ders verir gibi görünerek uluslara büyük ö¤ütler vermifltir. ‹l Principe adl› eseri cumhuriyetçilerin kitab›d›r.”

J. J. Rousseau

40

S›n›fs›z toplumun eflitlikçi, türdefl ve belli bir ast-üst iliflkisine dayanmayan yap›s›n›n çözülmesi insanl›¤›n

“Bilge bir insandan beklenece¤i gibi, bu e¤er iyi bir

binlerce y›l sürecek olan bir belayla –s›n›fl› toplum ad›-

amaç ise, görünüfle göre, halk›n, bir hükümdar›n des-

n› verdi¤imiz sömürü düzeniyle- tan›flmas›n› sa¤lam›fl-


1. Toplumun ihtiyaçlar›na de¤il maksimum bireysel kazanca odaklanma 2. Art› de¤erin artt›r›lmas› için do¤an›n s›n›rs›z tahribat› 3. S›n›fsal, cinsel, etnik, mezhepsel, statüsel bask›lar›n kutsanmas› ve meflrulaflt›r›lmas› 4. Eflitsiz iliflkilerden ma¤dur olanlara karfl› yap›lan hak gasplar› ve bask›lar 5. Toplumsal hiyerarflinin ola¤anlaflt›r›lmas› 6. ‹ktidar fetiflizmi Bugünden bakt›¤›m›zda kar maksimizasyonu çerçevesinde yap›lan hak gasplar› piyasan›n flartlar› öne sürülerek gizlenmekte ve ola¤anlaflt›r›lmaktad›r. Toplumsal art›n›n belli ellerde toplanmas›, egemen olma halinin veya iktidarlaflma iste¤inin en önemli sebebidir. Fakat, bu art› ürün veya eme¤in gasp› insanl›k tarihinin ancak küçük bir k›sm›n› oluflturmaktad›r. Tarihsel geçmifli, s›n›fs›z toplumun tarihi ile karfl›laflt›r›ld›¤›nda k›sa bir geçmifle sahip olan özel mülkiyet düzeni, Marx’›n deyimiyle insanl›¤›n tarih öncesi dönemini temsil etmektedir. ‹nsanl›¤›n bu büküntüyü aflmas› ayn› zamanda kendi tarihine geçiflini de sa¤layacakt›r. Binlerce y›ld›r insanl›¤›n toplumsal iliflkilerine ve bilincine derin kökler salm›fl s›n›fl› toplum yap›s›n›n afl›lmas› kiflisel elefltiri veya egemenlerin özelefltirisi metoduyla mümkün de¤ildir. Çünkü toplumsal koflullar›n belirledi¤i konumlar›ndan kitlesel olarak özelefltiri verip istifa eden bir egemen kitleler toplulu¤u bugüne kadar görülmemifltir. Ayn› zamanda bireysel pratik veya müdahalelerin de bu eflitsiz iliflkileri de¤ifltirebildi¤ini tarih göstermemifltir. Dolay›s›yla toplumsal yap› ancak ve ancak toplumsal pratik ile çözülebilir. Ama her toplumsal pratik bu eflitsiz yap›lanmay› sonland›rabilir mi? Bu eflitsiz yap›lanman›n özelliklerini ve çerçevesini kavramadan bu eflitsiz iliflkiler sonland›r›lamaz. Ek olarak bu top-

May›s 2009-46

lumsal pratik eflitsizli¤i yeniden üretemez yani revize veya reforme edemez, kelimenin tam anlam›yla y›kar, yani devrimcidir. Özetlersek verili koflullar çerçevesinde, bu koflullar› teorisi ve prati¤iyle kavrama sürecinde olan devrimci toplumsal pratik, eflitsiz toplumsal iliflkiler sistemini y›kacak potansiyeli, kurumsal olarak bünyesinde tafl›r. Çeliflkilerin keskinleflip niceliksel de¤iflimlerin nitel de¤iflimlere yol açt›¤› dönüflüm anlar›nda yapt›¤› devrimci müdahalelerle de bu potansiyeli harekete geçirir. Bu potansiyelin harekete geçmesi, kitlelerden ve onlar›n taleplerinden ba¤›ms›z bir grubun tek yönlü olarak kitlelere bilinç tafl›mas›yla gerçekleflmez. Kitlelerden ö¤renen ve onlara ö¤reten bir diyalektik çerçevesinde geliflen bilinç tafl›ma yöntemine sahip olan bilimsel toplumcu ideoloji, di¤er bütün ideolojilerden bu yaklafl›m›yla kendisini ay›rt etmektedir. Bu durumu daha iyi kavramak için baflvurulabilinecek devrimcilerden birisi olan Mao Zedung’un , “Önderlik Yöntemlerine ‹liflkin Baz› Meseleler” adl› makalesinde ele ald›¤›, “Kitlelerden Kitlelere” yöntemini, flematik olarak flöyle kurmak mümkündür:

Önderlik

Fikirler

Kadrolar

Yöntem

Siyasal, ideolojik ve ekonomik pratik

1. Temas

ÖZGÜR DÜfiÜN

t›r. S›n›fl› toplum asimetrik ve eflitsiz iliflkilerin yeniden üretildi¤i bir ortamd›r. Emekçinin üretti¤i art›ya adeta bir h›rs›z gibi el koyan bir k›s›m insan›n ç›karlar› ve bu ç›karlar›n çerçevesinde oluflturulmufl iflbölümü bu toplumun iki temel ö¤esidir. Sömürü ve iflbölümü bugüne kadar gelinen flekliyle insan türünü ve do¤ay›, 6 flekilde tehdit etmektedir.

Kitleler

Geri bildirim 2. Temas

Devrimci Kurumsal Yap›1

Burada ilk temas kurumsal yap›n›n bir iradi tav›rla ortaya ç›kmas› yöntemi çerçevesinde fikirlerini toplumsal prati¤iyle tafl›mas›d›r. Fakat as›l esas temas, kitlelerden gelen geri bildirimle, yanl›fl fikirlerin ay›klanarak do¤rular›n ortaya ç›kart›l›p, tekrar yöntem çerçevesindeki pratik ile kitlelere gidilmesidir. George Thomson’›n bu tezden üretti¤i analizden hareketle ilerledi¤imizde flöyle bir tabloyla karfl›lafl›r›z. Bir kurumsal yap› olan parti, ilk baflta kuram düzeyindeki bilgi ve s›n›rl› bir prati¤e sahip olan kadrolar ve önderlikten oluflur. ‹lk baflta kitlelerle kurdu¤u mücadele-aktar›m iliflkisinde da¤›n›k, yöntemsiz ve sistemleflmemifl devrimci fikirleri kitlelerden al›r. Daha sonra bu fikirleri kendi diyalektik yönteminde yo¤unlaflt›rarak tekrar kitlelere bunlar› aç›klama ve

41


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

42

yayma flekliyle tafl›r. Ama yine de bu düflüncelerin do¤rulu¤u ve yanl›fll›¤› hem kitlelerle hem de egemenlerle kurulan iliflkilerde yeniden ve yeniden s›nan›r.2 Bu yaklafl›m devrimci kurumun siyasal, ideolojik, ekonomik ve zor prati¤inde, yöntemsel olarak mekanik maddecili¤in tek yönlü yönteminden bilimsel toplumcu metoda aç›klamaktad›r. Kitleler ve devrimci kurum aras›ndaki iliflkide kitleler zaten verili bir biçimde var olurlar. Fakat ilk baflta kurumsuz ve kendili¤inden bir flekilde mücadele ederler. Ezilen s›n›flar›n mücadelesinde verili olmayan ve iradi bir flekilde kurulan devrimci kurum niye gereklidir, buna cevap vermek zorunludur. He-

le de bugünkü gibi postmodernist yöntem çerçevesinde ezilenler üzerinde hegemonya kuran sivil toplumcu, kimlikçi ve neoliberal ayd›nlar›n varl›¤›nda bu soruya cevap, acil bir ihtiyaçt›r. Bunun için Lenin’e kulak verelim:

“‹ktidar mücadelesinde, proletaryan›n örgütten baflka bir silah› yoktur. Burjuva dünyas›ndaki anarflik rekabet kural› yüzünden da¤›n›klaflm›fl, sermaye için zorla çal›flt›r›lan ezilmifl ve sürekli olarak yoksullu¤un, ilkelli¤in ve yozlaflman›n ‘derinliklerine’ itilmifl olan proletarya, ancak Marksizmin ilkelerine uygun ideolojik birli¤i, milyonlarca emekçiyi bir iflçi s›n›f› ordusu içinde s›ms›k› kaynaflt›ran örgütün maddi birli¤iyle pekifltirildi¤i zaman, yenilmez bir güç haline gelebilir ve ister istemez gelecektir de.”3 Devrimci siyasal kurum, iflte bu verili maddi koflullar yüzünden da¤›n›klaflm›fl, yozlaflm›fl, ilke metotlara sahip olup ama her zaman için kendili¤inden de olsa çeflitli flekillerde bu eflitsiz iliflkilere tepki veren ezilen kitleleri, birlefltirmek ve s›n›fs›z toplum rotas›na sokmak için vard›r. Siyasal kurumun gereklili¤ini ortaya koyduktan sonra yeniden bir ç›kar›m yapt›¤›m›zda kurum ile kitleler aras›ndaki ba¤› kuracak mekanizman›n ne oldu¤u sorusu ortaya ç›kmaktad›r. Bu da siyasettir. Baflta burjuvazi olmak üzere tüm egemenler için siyaset “devlet ifllerini düzenleme ve yürütme sanat›yla ilgili görüflleri”4 ifade eder. Yani eflitsiz iliflkilerin sürdürücüleri için sistemin koruyucu temel unsurlar›ndan biridir. Fakat bu eflitsizli¤e son vermek isteyen insanlar için ise kaç›n›lmaz olarak baflvurduklar› bir pratik. Yani toplumsal art›y› üretenlerin, bu art›y› gasp edenlerin iktidar›na karfl› üretim, yönetim, yasama ve yarg› organlar›n› ele geçirmeyi hedefleyen bir mücadelesidir. Dolay›s›yla bu bir kurumsal yap› çerçevesinde yürütülür ve art›n›n bütün toplumun hizmetine verildi¤i ana kadar sürdürülür. Buradan flu sonuç ç›kar: Ezilen kesimlerin bireylerinin, “ben siyaseti sevmem” veya “kiflisel ç›karlar›ma bakar›m” türünden cümleleri abesle ifltigaldir. Çünkü siyaseti sevmemek veya u¤raflmamak, egemen olan›n siyasetine tabi olmak demektir veya kiflisel ç›karlara odaklanmak tam da siyasetle u¤raflmay› zorunlu k›lar çünkü gasp edilen art›, kiflinin eme¤inden çal›nmaktad›r. Dolay›s›yla s›n›fl› toplumlarda ç›karlar çerçevesinde yap›lan siyaset kaç›n›lmaz bir insanl›k prati¤idir.

Machiavelli: Yöntemsel olarak bir ç›kmaz m›, yoksa gelece¤imizin teminat› m›? Siyasetin kaç›n›lmazl›¤›ndan bahsedilince akla ilk olarak, kendisi üzerinden çok tart›flmalar›n geçti¤i bir düflünür olan ‹talyan filozof Niccolo Machi-


zaman dikkate almayacak Lorenzo II de Medici’ye ithaf etmifltir. Bu eserin Floransa’daki devlet hizmetlerinde edindi¤i on befl senelik birikimin bir sonucu olarak gören yazar dikkate al›nmay› beklemifltir. Fakat baflar›l› olaman›flt›r. Kitap 26 bölümden oluflsa da esas olarak 4 ana bölüme ayr›labilir:

1500’lü y›llar›n ‹talya’s› birçok flehir devletinden oluflan bir co¤rafyayd›. Machiavelli de bu flehir devletlerinden Floransa’da do¤mufltur. Düflünürün yaflad›¤› y›llarda ‹talya’da, ticari kapitalizm geliflmekte ve flehirlerde nüfus artmaktayd›. Ticareti elinde bulunduran büyük aileler hem bankac›l›kta egemen olmufllard›, hem de siyasetle u¤rafl›yorlard›. Ayn› zamanda bu dönemlerde bafllayan Rönesans dönemiyle beraber sanat anlay›fl›n›n yenilenmesi, günahkar insan alg›s›ndan uzaklaflma ve gerçe¤i keflfetme aray›fllar› ortaya ç›km›flt›. Dolay›s›yla ‹talya’da o dönemlerde oluflan temel çeliflki, ekonomik ve düflünsel hayat›n ilerlemesiyle siyasal bak›mdan bölünmüfllük aras›ndayd›. Bu istikrars›z ve parçalanm›fl siyasal yap›y› analiz eden Machiavelli, bu duruma çözüm bulmak için dönemin etkili siyasal önderlerinin düflünsel dünyas›na katk› sunmay› amaçl›yordu. Meslek olarak diplomatl›k yapan düflünür orduda görev alm›fl, burada da düflünceleri çerçevesinde ulusal bir ordu yaratmak için çabalam›flt›.

1. II.-XI. Bölümler: Devlet Tiplerinin S›n›fland›r›lmas›

Machiavelli, en önemli çal›flmas› olarak kabul edilen “Prens” adl› eserini ithaf etti¤i, o dönemin Floransa flehir devletinin bafl›nda bulunan Medici ailesi taraf›ndan sürgüne gönderilmifltir. Dönemin siyasal çalkant›lar› hem Machiavelli’yi çok sevdi¤i devlet adaml›¤› mesle¤inden uzaklaflt›rm›fl hem de çal›flmalar›n›n önemsenmemesine sebep olmufltur. O gün için baflar›s›z olmufl s›radan bir diplomat›n önemi, burjuva ayd›nlanmas›n›n geliflti¤i on yedinci yüzy›ldan itibaren anlafl›lmaya bafllanacakt›. “Prens” eseri burjuvazinin siyaset yürütüfl tarz›nda derin bir etki yaratm›flt›r. Özellikle eserdeki, olan ile olmas› gerekenin ayr›m›yla ilgili analizler, din elefltirisi, siyasal otoritenin yapmas› gerekenlerle ilgili öneriler ve laiklik vurgusu ayd›nlanma döneminin düflünürleri ve siyaset adamlar› için vazgeçilmez bir baflvuru kayna¤› olmufltur.5 Machiavelli en önemli eseri olan “Prens”i 1513 y›l›nda yazm›flt›r. Fakat eser düflünür öldükten ancak befl y›l sonra 1532 y›l›nda bas›labilmifltir. Girifl bölümünde bahsetti¤i üzere eserini, kendisini hiçbir

2. XII.-XIV. Bölümler: Askeri Sorunlar

May›s 2009-46

ÖZGÜR DÜfiÜN

avelli gelmektedir. Machiavelli “iktidar için her yol yasal ve ahlakidir.” sözüyle ün yapm›fl bir düflünürdür. ‹lk olarak bu düflünürün ortaya ç›kt›¤› dönemi anlamaya çal›fl›rsak, bu sözün niye söylendi¤i ve bunun alt›nda yatan temel anlay›fl daha aç›k olarak anlafl›lacakt›r.

3. XV.-XXII. Bölümler: Prensin Halk›na ve Dostlar›na Karfl› Davran›fl Biçimleri 4. XXIII.-XXVI. Bölümler: ‹talya’n›n Kurtuluflu ve Birli¤i için Bir Manifesto6 Eser ilk baflta okundu¤unda, siyaset alan›n›n çok d›fl›nda kalan ve erdemli yaflamay› rehber edinmeye çal›flan bir kifliyi dehflete düflürebilir. Çünkü düflünür siyasetin temel ölçütü olarak baflar›y› merkeze koymaktad›r. Onun d›fl›ndaki her fley –ki o dönemde çok önemli bir kurum olan din bile- talidir, yani siyasetin arac› olabilir. Dolay›s›yla ahlaki alan kiflisel bir aland›r. Siyasette ahlak›n yeri yoktur. Temel hedef baflar›d›r. Burada ahlak› “belli bir toplum taraf›ndan benimsenmifl veya ortaya konmufl bir davran›fl kodu”7

Ezilen kesimlerin bireylerinin, “ben siyaseti sevmem” veya “kiflisel ç›karlar›ma bakar›m” türünden cümleleri abesle ifltigaldir. Çünkü siyaseti sevmemek veya u¤raflmamak, egemen olan›n siyasetine tabi olmak demektir veya kiflisel ç›karlara odaklanmak tam da siyasetle u¤raflmay› zorunlu k›lar çünkü gasp edilen art›, kiflinin eme¤inden çal›nmaktad›r. Dolay›s›yla s›n›fl› toplumlarda ç›karlar çerçevesinde yap›lan siyaset kaç›n›lmaz bir insanl›k prati¤idir.

43


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

olarak tan›mlarsak düflünür bu davran›fl kodlar›n› kiflisel alanda kabul etmekle birlikte siyasal alanda bunlar› uygulaman›n mümkün olmad›¤›n› söylemektedir. Machiavelli’ye göre baflar›y› amaçlayan siyasal otorite olmas› gerekene de¤il olana odaklanmal›d›r. Dolay›s›yla araçlar›n› ahlaki kriterler çerçevesinde seçmemelidir.8 Yani siyasi amaç her türlü vas›tay› meflru k›lmaktad›r: “Bu nedenle prens devleti elde etmeyi ve sürdürmeyi amaçlamal›d›r. Bu baflar›y› sa¤layan eylemler (ki bu eylemlerin ahlaki olmas› önemli de¤ildir) baflar›yla beraber herkes taraf›ndan sayg›de¤er bulunup övülecektir. Halk/alt tabaka/avam daima olana ve görünene bakar ve bu dünya da halktan oluflmaktad›r. Halk böylece prensin izinden gider ve bunun d›fl›nda kalan küçük az›nl›k ise kendini izole edilmifl hisseder.”9 Halk veya avam Machiavelli’ye göre baflar›l› olan›n› arkas›ndan gider. Baflar›l› olan “Prens” bu baflar›s›n› kazanmak için baflvurdu¤u araçlar›n ahlaks›zl›¤›, iktidara geldikten sonra bir anda unutulur. Yap›lan zor uygulamalar›, katliamlar, entrikalar ve döndürülen dolaplar baflar›l› olan Prensin ancak elinden kurtulabilen, “soyunu kurutamad›¤›”, izole edilmifl ve az say›daki düflman›n›n hat›rlad›¤› fleylerdir. Ahlak ilkelerinin siyaset alan›ndan ç›kar›lmas›, Platon ve Aristo çizgisi olarak görebilece¤imiz siyasette ahlaki olan› merkeze koyma yani olmas› gerekene odaklanma görüflüne taban tabana z›tt›r. Platon erdemli insan için erdemli devlet düzeni kurman›n gereklili¤ini belirtirken bunun ancak filozof siyaset adamlar›yla mümkün olaca¤›n› belirtmifltir. Adil, ölçülü, cesur ve bilge olan siyaset adam› toplumu iyiye ve güzele götürebilir.10 Dolay›s›yla siyasal güç, ancak ö¤renmeyi, do¤ruyu ve güzelin kendisini seven birisinin elinde olursa bir yöneticiye dönüflür.11 Özetlersek Platon’un yöneticisi flu özelliklere sahip olmal›d›r: 1. Bilimi bütünüyle sevmek 2. Beden zevklerinden uzak durmak 3. Küçük hesaplar yapmamak 4. Ölümden korkmamak 5. Para h›rs› içinde, kibirli ve korkak olmamak12

44

Machiavelli’nin “Prens”i ise flu özelliklere sahip olmal›d›r: 1. Zamana göre karakterini uydurur. 2. Savaflmay› iyi bilir. 3. Zalimli¤i ve mükafat› nerede yapaca¤›n› bilir. 4. Kendi öz gücüne dayan›r. 5. Bireyleri de¤il genel iradeyi düflünerek iktidar›n› korur. 6. Sözlerini tutmak zorunda de¤ildir. 7. Hem büyükleri13 hem de halk› memnun etmesini bilir. 8. Halka dayan›r ama halka güvenmez. 9. Yasay› ve zoru birlikte kullan›r. 10. ‹nsanlar› aldatma sanat›na sahiptir. 11. Kaba ve ahlaks›z görünmemek için dindar gözükür. 12. Yöneticileri, halk› ve dan›flmanlar› aras›nda mutlaka bir mesafe bulundurur. 13. Korkutur ama nefret ettirmez.14 ‹ki düflünürün aras›ndaki temel fark hem dönemlerindeki koflullar hem de siyaset meselesine temel yaklafl›mlar›d›r. Platon dönemindeki Antik toplum, erdemin yüceltildi¤i bir toplumdu. Kölelerden elde edilen toplumsal art›n›n afl›r› derecedeki fazlal›l›¤› köle olmayan yurttafl statüsündeki kiflilerde nispi bir gelir art›fl›na sebep olmufltu. Dolay›s›yla Antik Yunan’da kölelere karfl› uygulanan erdemsizlik yurttafllar›n birbirine karfl› erdemli olmas›n› sa¤layacak maddi zemini yarat›yordu. Ayn› zamanda idealist bir filozof olan Platon, iyinin ve güzelin bir varl›k olarak baflka bir dünyada yaflad›¤›na inan›yordu. ‹yinin ve güzelin yans›malar›n›n oldu¤u görünen dünyadan yani ma¤aradan ç›k›p iyinin ve güzelin kendisinin var oldu¤u idealar dünyas›na geçen insan filozoftur ve ayn› zamanda sitenin yöneticisi olmaya hak kazanm›flt›r. Platon için siyaset sitede var olandan daha öte bir fleydir, dolay›s›yla olmas› gerekendir. Machiavelli için ise bu durumun tam tersi söz konusudur. Yani olmas› gereken kifliler için uygun olabilir ama siyaset olanla ilgilenir. ‹nsanlar›n hepsi ç›karlar›n›n peflinde


Machiavelli’nin “Prens” olarak kastetti¤i o dönem ‹talya’s›nda erken burjuvazinin ç›karlar› çerçevesinde monarflide iktidar› elinde tutanlar veya bu iktidar› ele geçirmek isteyenlerdir. Ayd›nlanmadan itibaren ise “Prens” feodalitenin zincirlerini k›rmaya çal›flan siyasi otoriteye karfl›l›k kullan›lm›flt›r. O dönemin burjuvazisi ve düflünürleri için Machiavelli’nin siyaset manifestosu vazgeçilmez bir baflvuru kayna¤› olacakt›r.15 Machiavelli’nin bir baflka analizi ise dini seküler bir biçimde ele almas›d›r. Dini toplumsal iliflkilerden soyutlayarak de¤il bizzat bu iliflkilerin ö¤elerinden olan egemenlik ve hakimiyet ile iliflkilendirmifltir. Düflünür, dini kilisedeki hakim güçlerin ruhani bir güvencesi olarak tan›mlamaktad›r.16

Gramsci

davrans›nlar, onlar› daima iktidarda tutarlar.”17 Machiavelli burada döneminin çok ilerisinde bir analiz yapm›flt›r. Dinin egemen s›n›f için sadece iktidar› kurmak veya iktidar›n› sa¤lamlaflt›rmak için bir araç oldu¤unu söylemifltir. Dolay›s›yla din siyasi otorite için kendi iktidar›n› meflrulaflt›racak bir araç olmaktan öte bir anlam tafl›maz.18 Machivavelli, dinin feodalitedeki merkezi konumunu sars›p onu tamamen erken burjuvazinin siyasi otoritesinin basit bir ayg›t› haline dönüfltürmenin gereklili¤ine iflaret etmektedir. Günümüzdeki burjuvazinin dine bak›fl aç›s›n› o günden analiz eden düflünür Ayd›nlanma düflünürlerinin sekülerizm anlay›fllar›na katk› sunmufltur. Machiavelli’nin siyaseti, ahlaki ve dini alanlardan soyutlayarak kurgulamas›, geleneksel düflünce biçimlerinden türeyen yanl›fl fikirlerin, önyarg›lar›n veya idollerin sorgulanmas›na zemin oluflturmufltur. Bu yüzden Machiavelli’nin düflünceleri burjuva ideologlar› için çok önemli bir yerde durmaktad›r. Burjuvazinin ayd›nlar› dini yanl›fl fikir statüsüne sokarken, do¤ru bilinci asl›nda burjuvazinin akl›n› temsil eden evrensel akl›, bunun yerine koymufllard›.

Gramsci için Machiavelli vaktinden önce gelmifl bir Jakobenli¤i temsil ediyordu. Dolay›s›yla döneminde kendisini dikkate almam›fl siyasi otoritelerin aksine devrimciler taraf›ndan sahiplenilmeliydi. Machiavelli’nin siyaset tarz›n› kullanmak eskrim sanat›na benzetilmektedir. Düflünüre göre eskrim sanat›n›n hem korunma hem de öldürme için kullan›lan yönüyle bu siyaset tarz›n›n hem egemenler hem de devrimciler taraf›ndan kullan›lmas› mümkündür

“fiimdi geriye kilise hükümdarl›klar›ndan söz etmek kal›yor. Burada bütün güçlük, yaln›zca bunlar›n elde edilmesindendir. Gerçekten de, bu hükümdarl›klar, ya talihin yard›m›, ya da üstün yetenekle (virtu) elde edilirler. Ama, bir kere elde edildikten sonra, korunmalar› için art›k ne birine, ne de ötekine ihtiyaç vard›r: çünkü, bu hükümdarlar, eski dini kurumlar taraf›ndan desteklenirler; ve bu kurumlar›n gücü o kadar büyük ve bünyesi o kadar kavidir ki, hükümdarlar nas›l yönetirlerse yönetsinler ve nas›l davran›rlarsa

May›s 2009-46

ÖZGÜR DÜfiÜN

kofltu¤u için herkes kötüdür. Dolay›s›yla siyaset iyi niyet anlay›fl› temelinde yap›lamaz. Prens kuvvetli ve baflar›l› oldu¤unda herkes için iyi olaca¤›na göre erdemli olmas› zorunlu de¤ildir, hatta olmamas› gerekir. Yani siyasi amaç vas›tay› meflru k›lar. Bu çerçeveden bak›ld›¤›nda siyasete son hükmü verenin kuvvetli olmak oldu¤u da ç›kar›labilinir.

Machiavelli

“Ak›l, sözcü¤ün iki anlam›nda ideolojiktir: Birincisi, ç›karlar›n bir ifadesinden öte bir fley olmamas› bak›m›ndan ve ikincisi bu ç›karlar› bir tarafs›zl›k maskesi arkas›nda gizliyor olmas› bak›m›ndan.”19 ‹lginç bir kesiflme noktas›d›r ki, Machiavelli’nin düflüncelerine sadece burjuvazi sahip ç›kmam›flt›r. Marksist düflünür Gramsci, “Modern Prens” eserinde Machiavelli’nin tezlerini sosyalist siyasete uygulama çabas› içerisindedir. Yazar “Prens”i günümüz-

45


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

deki siyasal kurumlara benzetmektedir: “Modern Prens, mitos-prens gerçek bir kifli, somut bir birey olamaz; yaln›zca bir organizma; eylemde kendini k›smen ispatlayan ve tan›n›p kabul gören kolektif bir iradenin, içinde art›k somutlaflmaya bafllad›¤› karmafl›k toplumun bir ö¤esi olabilir. Bu organizma tarihsel geliflim taraf›ndan belirlenmifl olup siyasal partinin ta kendisi olmaktad›r: Siyasal parti, kolektif iradenin, evrensel ve topyekün olmaya e¤ilim gösteren, filizlerinin bir araya geldi¤i ilk hücredir.”20 “Modern ça¤da yeni Prens’in bafl aktörünün kiflisel bir kahraman olmay›p siyasal parti, yani, farkl› uluslar›n farkl› iç iliflkileri içinde her zaman yeni bir devlet tipi kurmay› amaçlayan, akla uygun ve tarihsel bak›mdan bu erekle kurulmufl belirli bir parti olaca¤› söylenebilir.”21 Gramsci için Machiavelli vaktinden önce gelmifl bir Jakobenli¤i temsil ediyordu. Dolay›s›yla döneminde kendisini dikkate almam›fl siyasi otoritelerin aksine devrimciler taraf›ndan sahiplenilmeliydi. Machiavelli’nin siyaset tarz›n› kullanmak eskrim sa-

Gramsci’ye göre fiili gerçeklik Machiavelli’nin öngördü¤ü siyaset tarz›n› devrimcilere dayatmaktad›r. Devrimcili¤in fark› fiili gerçekli¤i de¤ifltirmeyi hedeflemesidir. Bu taktikler devrimcinin, güç iliflkilerini analiz ederek ve irade gücünü en maksimum bir flekilde kullanarak, düflman›n en zay›f noktas›na odaklanmas›n› sa¤lar. Ayn› zamanda siyasette olmas› gerekene de¤il olana odaklanmak devrimci kurumu ütopyac›l›ktan kurtar›r

nat›na benzetilmektedir. Düflünüre göre eskrim sanat›n›n hem korunma hem de öldürme için kullan›lan yönüyle bu siyaset tarz›n›n hem egemenler hem de devrimciler taraf›ndan kullan›lmas› mümkündür.22 “Siyasetteki siyasetçi bir yarat›c›d›r, bir harekete geçirendir, ama ne hiç yoktan yarat›r ne de kendi özlem ve düfllerinin bulan›k bofllu¤unda hareket eder. Fiili gerçekli¤e dayan›r.”23

46

Gramsci’ye göre fiili gerçeklik Machiavelli’nin

öngördü¤ü siyaset tarz›n› devrimcilere dayatmaktad›r. Devrimcili¤in fark› fiili gerçekli¤i de¤ifltirmeyi hedeflemesidir. Bu taktikler devrimcinin, güç iliflkilerini analiz ederek ve irade gücünü en maksimum bir flekilde kullanarak, düflman›n en zay›f noktas›na odaklanmas›n› sa¤lar. Ayn› zamanda siyasette olmas› gerekene de¤il olana odaklanmak devrimci kurumu ütopyac›l›ktan kurtar›r.24 Gramsci devrimci siyasal analizin olana yeterince odaklanmama durumunun sonucunu “Sezarizm” ile aç›klamaktad›r. ‹lerici A gücü ile Gerici B gücünün mücadelesinde yeniflememe durumu sistemin kendisini yeniden üretmesi çerçevesinde bir C gücünün oluflmas›yla somutlanabilir.25 Machiavelli’nin düflünceleri izinden giden tart›flma ve analizlerden siyaset hakk›nda olumsuz, karamsar ve etik d›fl› görüfllerin oluflmas› çok do¤ald›r. “Prens”te, monarflinin bafl›ndakilere veya burjuvaziye önerilen yöntemler bir toplumcu için anormal de¤ildir. Anormal olan, nas›l oluyor da insanl›¤›n en büyük düflünü gerçeklefltirmek isteyen devrimcilerin bu yöntemlere baflvurdu¤udur. Yani siyasi amac›m›z olan s›n›fs›z, iktidars›z ve sömürüsüz bir dünya için vas›talar›m›z›n bir önemi yok mudur? Araçlar›m›z ve yöntemlerimiz amac›m›za uygun olmamal› m›d›r? Bu iki can al›c› soru geçmiflte mücadele etmifl ve flu anda bu mücadeleye devam eden devrimcilerin pratikleri süresince kendilerine çokça sorduklar› sorulard›r. Tarihsel iki örnekle bu soruya cevap vermeye çal›flal›m. Birinci örnek Lenin önderli¤indeki Bolfleviklerin 1917’de devrimiyle iktidara gelmelerinden sonra Çar II. Nikolay’› ve tüm ailesini yok etmeleridir. ‹kinci örne¤imiz ise Çin Komünist Partisi önderi Mao Zedung’un Japonya’ya karfl› anti-emperyalist savaflta, yüz binlerce devrimcinin katili olan Çin Milliyetçi Partisi’nin lideri olan Çan Kay fiek ile yapt›¤› ittifakt›r. Her ikisine de belli etik kurallar› çerçevesinden bakt›¤›m›zda bu liderler hakk›nda olumsuz düflünebiliriz. Fakat bu liderlerin tarihsel eylemlerinin sonuçlar›na bakt›¤›m›zda, dünyada bugüne kadar ezilenlerin yapt›¤› iki büyük tarihsel devrimle karfl›lafl›r›z. Dolay›s›yla Machiavelli’ye veya onun düflüncesine sald›r›rken olan› iyi analiz etmek gerekir. Olmas› gereken, s›n›fl› toplumun birçok olumsuz çeliflkisi ve köhnemifl insan yap›s› çerçevesinde ancak kafam›zda hofl bir ütopya olarak kalabilir. Bu yüzden devrim yapmak için kullan›lan araçlar salt


“Devrim yapmak, ziyafet vermeye, yaz› yazmaya, resim yapmaya ya da nak›fl ifllemeye benzemez; o kadar zarif, o kadar sakin ve yumuflak, o kadar ›l›ml›, uysal, kibar, ölçülü ve alicenap olamaz. Devrim, bir ayaklanmad›r, bir s›n›f›n baflka bir s›n›f› devirdi¤i bir fliddet hareketidir.”26 Mao’nun bu aç›klamas› devrimcili¤in verili s›n›fl› toplum koflullar›nda asl›nda ne kadar zor ve meflakkatli bir pratik oldu¤unu göstermektedir. Dolay›s›yla bu mücadelede çeflitli olumsuzluklar ve yanl›fll›klar olmas› da kaç›n›lmazd›r. Yine de tüm bu olumsuzluklar bütünüyle Makyavelci bir zihniyet içinde olmam›z› gerektirir mi? Yani devrimci siyaset ile burjuva siyasetini sadece amaçlar m› farkl›laflt›r›r. Asl›nda burada de¤inilmesi gereken üç tezimiz bu yöntemin zay›f yan›n› yakalam›flt›r. Bir tanesi yukar›da bahsetti¤imiz “kitlelerden kitlelere” yöntemidir. Bu yöntemin daha iyi anlafl›lmas›n› tezimizle destekleyelim:

Üçüncü tezimiz insan› öteki varl›klardan ay›ran bir praksise sahip olmas›d›r. Praksis insan›n kendini ve çevresini de¤ifltirdi¤i özgür, evrensel ve yarat›c› etkinli¤idir.28 Machiavelli’nin edilgin ve cahil insan yap›s›, s›n›fl› toplumun insan bilincine ve praksisine vurdu¤u bir zincirdir. Devrimci praksis ile beraber tözsel olarak insan›n bünyesinde bulunan bu özgür, evrensel ve yarat›c› etkinlik a盤a ç›kar ve eflitsiz iliflkilerin kalbine bir b›çak gibi saplan›r. Ama devrimci praksis sadece egemen s›n›flara uygulanan bir etkinlik olarak görülmemelidir. Devrimci praksisin içsel ve kitlelerle olan boyutu da mevcuttur veya olmal›d›r. Yani bir devrimci kurum praksisini kendine ve kitlelere karfl› da uygulamal›d›r. Sadece toplumsal sistemi de¤il kitleleri ve bizzat kendini de devrimci bir flekilde de¤ifltiren ve dönüfltüren yap›lanmalar

May›s 2009-46

ÖZGÜR DÜfiÜN

hümanist de¤erler çerçevesinde de¤erlendirilemez:

Siyaset sözcü¤ü köken olarak Arapçad›r ve seyis sözcü¤ünden türetilmifltir. Yani at›n idaresi ile memleketin idaresi birbirine yak›n tarzlar içermektedir. Dolay›s›yla s›n›fl› toplumun Arabi

Siyaset sözcü¤ü köken olarak Arapçad›r ve seyis sözcü¤ünden türetilmifltir.27 Yani at›n idaresi ile memleketin idaresi birbirine yak›n tarzlar içermektedir. Dolay›s›yla s›n›fl› toplumun Arabi penceresi; seyisin atlara bakmas›n›, beslemesini, yetifltirmesini ve onlar› yürütmesini siyasetçi ile kitleler aras›ndaki iliflkiye benzetmifltir. Machiavelli’nin yönteminin devrimciler aç›s›ndan ç›kmaza düfltü¤ü yer buras›d›r. Kitlerden kitlelere yönteminde ezilen s›n›flar, basit bir al›c› veya yanl›fl bilincin dipsiz kuyusuna düflmüfl birer zavall› de¤ildir. Aksine kendi talepleri olan, sistemin çeliflkilerinden rahats›z fakat bunu de¤ifltirmenin tutarl› bir yöntemini bulamayan bir topluluktur. Devrimci yap›n›n kitlelere bak›fl›yla Machiavelli’nin kitlelere bak›fl›, burada temel bir yol ayr›m›na girmektedir. Machivalli’deki pasif, cahil ve korkak bir kitle yerine aksine müdahale eden ama yöntemi yetersiz olan bir toplulu¤un vurgusu öne ç›kmaktad›r.

penceresi; seyisin atlara bakmas›n›, beslemesi-

‹kinci tezimiz ise dünyadaki bugüne kadar olmufl üç büyük devrimden –Frans›z Devrimi, Sovyet Devrimi, Çin Devrimi’nden- ç›kar›lm›flt›r. Her üç devrimde de kitleler taleplerini, mevcut meclis yerine oluflturulan alternatif alanlarda dile getirmifllerdir. Frans›z Devrimi’nde bu alan Jakoben kulüpleridir. Sovyet Devrimi’nde Sovyetlerdir. Çin Devrimi’nde ise halk meclisleridir. Dolay›s›yla devrimci politika kand›rma temelinde de¤ildir.

aksine müdahale eden ama yöntemi yetersiz

ni, yetifltirmesini ve onlar› yürütmesini siyasetçi ile kitleler aras›ndaki iliflkiye benzetmifltir. Machiavelli’nin yönteminin devrimciler aç›s›ndan ç›kmaza düfltü¤ü yer buras›d›r. Kitlelerden kitlelere yönteminde ezilen s›n›flar, basit bir al›c› veya yanl›fl bilincin dipsiz kuyusuna düflmüfl birer zavall› de¤ildir. Aksine kendi talepleri olan, sistemin çeliflkilerinden rahats›z, fakat bunu de¤ifltirmenin tutarl› bir yöntemini bulamayan bir topluluktur. Devrimci yap›n›n kitlelere bak›fl›yla Machiavelli’nin kitlelere bak›fl›, burada temel bir yol ayr›m›na girmektedir. Machivalli’deki pasif, cahil ve korkak bir kitle yerine, olan bir toplulu¤un vurgusu öne ç›kmaktad›r. ancak baflar›l› olabilirler. Machiavelli ise de¤iflimden söz etse de onun alg›lad›¤›, egemen s›n›flar›n halk üzerindeki tahakkümlerini devam ettiren bir de¤iflimdir. Bu konuda Machiavelli’nin s›n›fsal bak›fl›, praksisi görmesine engel olan bir peçe ifllevi görmüfltür.

47


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

Sonuç olarak dünya emperyalist-kapitalist sistemi, s›n›fl› toplumun en yüksek aflamas›ndad›r. Bu toplumda yaflayan tüm insanlarda do¤rudan befl bin y›ll›k s›n›fl› toplum iliflkilerinin ürünüdürler. “E¤iticilerin de e¤itilmesi gerekti¤i”29 bir toplumda devrimcileri toplumun çok üstünde, çeliflkisiz ve sorunsuz bir kahramanlar kitlesi olarak alg›lamak bizi yan›ltabilir. Dolay›s›yla ne devrimcileri ne de devrimci kurumsal yap›y› bu iliflkilerden soyutlayarak bir fetiflizm içinde de¤erlendirebiliriz. Fakat bu yap› ve özneleri tamamen ola¤an insanlardan oluflmufl olarak görmek de mümkün de¤ildir, çünkü hedefleri ve pratikleri eflitsiz, hiyerarflik iliflkilerin kalbine yönelmifltir. S›n›fs›z toplumun y›k›c›lar› ve yeni toplumun yap› ustalar› oldu¤undan toplumdan bir ad›m öndedirler. Makyavelci siyaset tarz›n›n etkisini azaltmak için tali-esas çerçevesinde düflünmemiz zorunludur. Kitlelerin talepleri, ihtiyaçlar›, ç›karlar› ile kendi devrimci praksisini, “kitlelerden kitlelere” teorisi ›fl›¤›nda ve kendi yöntemi çerçevesinde sentezleyen yap›lanma tali olarak “Makyavelci” araçlara baflvursa da esas›n› kendi devrimci siyasal yöntemleri oluflturmal›d›r.

Kaynakça - Develio¤lu, Ferit “Siyaset”, Osmanl›ca-Türkçe Ansiklopedik Lugat, Ankara: Ayd›n Kitabevi Yay›nlar›, 2005. - Eagleton, Terry. ‹deoloji, ‹stanbul: Ayr›nt› Yay›nlar›, 2005. - Gert, Bernard “Ahlak”, Felsefe Ansiklopedisi, Ed. Ahmet Cevizci, ‹stanbul: Etik Yay›nlar›, 2003. - Gramsci, Antonio. Modern Prens, Çev. Pars Esin, Ankara: Birey ve Toplum Yay›nlar›, 1984. - Lenin, V. I. Collected Works, Volume V, Moscow: Progress Publishers, 1961 - Machiavelli, Niccolo. Hükümdar, ‹stanbul: Sosyal Yay›nlar›, 1998. - Machiavelli, Niccolo. The Prince and the Discourses, New York: The Modern Library, 1950. - Marx, K. Theses on Feuerbach, Almanca’dan Çev. W. Lough, Moscow: Progress Publishers, 1969, http://www.marxists.org/archive/marx/works/1845/theses/theses.htm, 3 Nisan 2009. - Petrovic, Gajo “Praksis”, Marksist Düflünce Sözlü¤ü, Eds Tom Bottomore, ‹stanbul: ‹letiflim Yay›nlar›, 2005. - Platon, Devlet, ‹stanbul: Sosyal Yay›nlar›, 2002. - Thomson, George. Marx’tan Mao Zedung’a Devrimci Diyalektik, ‹stanbul: Kaynak Yay›nlar›, 1997. - Zedung, Mao “Önderlik Yöntemlerine ‹liflkin Baz› Meseleler”, Seçme Eserler, Cilt III, ‹stanbul: Kaynak Yay›nlar›, 1992. - Zedung, Mao. “Hunan’daki Köylü Hareketine ‹liflkin Bir Araflt›rma Üzerine Rapor”, Seçme Eserler, Cilt I, ‹stanbul: Kaynak Yay›nlar›, 1992. - Türk Dil Kurumu, “Siyaset”, Türkçe Sözlük, Ankara:Türk Dil Kurumu Bas›m Evi . 1998.

48

D‹PNOTLAR 1- fiema makaledeki fikirler çerçevesinde gelifltirilmifltir. Mao Zedung, “Önderlik Yöntemlerine ‹liflkin Baz› Meseleler”, Seçme Eserler, Cilt III, ‹stanbul: Kaynak Yay›nlar›, 1992, s. 123-128 2- George Thomson, Marx’tan Mao Zedung’a Devrimci Diyalektik, ‹stanbul: Kaynak Yay›nlar›, 1997 3- V. I. Lenin, Collected Works, Moscow: Progress Publishers, 19.., s. 415 4- Türk Dil Kurumu, “Siyaset”, Türkçe Sözlük, Ankara:Türk Dil Kurumu Bas›m Evi , 1998, s. 1996 5- Eserin girifl k›sm›ndaki bilgilerden derlenmifltir. Niccolo Machiavelli, Hükümdar, ‹stanbul: Sosyal Yay›nlar›, 1998, s. 7-63 6- A.g.e, s. 53-54 7- Bernard Gert, “Ahlak”, Felsefe Ansiklopedisi, Ed. Ahmet Cevizci, ‹stanbul: Etik Yay›nlar›, 2003, s. 87 8- Niccolo Machiavelli, The Prince and the Discourses, New York: The Modern Library, 1950, s. 56-57 9- Al›nt›n›n çevirisi bana aittir. Niccolo Machiavelli, The Prince and the Discourses, …, s.66 10- Platon, Devlet, ‹stanbul: Sosyal Yay›nlar›, 2002, s. 219-255 11- A.g.e, s. 206-209 12- A.g.e, 219-246 13- Machiavelli’nin burada büyüklerden kast› egemen s›n›flard›r. 14- Niccolo Machiavelli, Hükümdar, …, s. 177-226 15- Ayr›nt›l› bilgi için bkz., Thomas Hobbes, Leviathan, ‹stanbul: Yap› Kredi Yay›nlar›, 2008; J. J. Rousseau, Toplum Sözleflmesi, ‹stanbul: Çan Yay›nlar›, 1974. 16- Niccolo Machiavelli, The Prince and the Discourses, …, s. 41-42 17- Niccolo Machiavelli, Hükümdar, …, s. 177-226 18- Niccolo Machiavelli, The Prince and the Discourses, …, s. 81-82 19- Terry Eagleton, ‹deoloji, ‹stanbul: Ayr›nt› Yay›nlar›, 2005, s. 226 20- Antonio Gramsci, Modern Prens, Çev. Pars Esin, Ankara: Birey ve Toplum Yay›nlar›, 1984, s. 6-7 21- A.g.e, s. 36 22- A.g.e, s. 15 23- A.g.e, s. 73 24- A.g.e, s.150 25- A.g.e, s. 102-108 26- Mao Zedung, “Hunan’daki Köylü Hareketine ‹liflkin Bir Araflt›rma Üzerine Rapor”, Seçme Eserler, Cilt I, ‹stanbul: Kaynak Yay›nlar›, 1992, s. 60 27- Ferit Develio¤lu, “Siyaset”, Osmanl›ca-Türkçe Ansiklopedik Lugat, Ankara: Ayd›n Kitabevi Yay›nlar›, 2005, s. 959 28- Gajo Petrovic, “Praksis”, Marksist Düflünce Sözlü¤ü, Eds Tom Bottomore, ‹stanbul: ‹letiflim Yay›nlar›, 2005, s. 468-473 29- K. Marx, Theses on Feuerbach, Almanca’dan Çev. W. Lough, Moscow: Progress Publishers, 1969, http://www.marxists.org/archive/marx/works/1845/theses/theses.htm, 3 Nisan 2009


fievket YIlmaz-‹stanbul Y›lmaz Güney Kültür Sanat Festivali

ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

49


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

Çeviri Samir Âmin

Nepal, Ümit Veren Devrimci Bir At›l›m Somut Devrimci Geliflme Düflünün; köylü s›n›f›n›n genel ayaklanmas›n› destekleyen bir halk kurtulufl ordusunun baflkentin kap›s›na dayand›¤›n›. Halk›n, nöbeti üstlenip ayaklanarak krall›¤a ait siyasi iktidar› monarflinin elinden ald›¤›n› ve kurtar›c›s› olarak gördü¤ü ve etkili devrimci stratejisini sergilemesine daha fazla lüzum olmayan Nepal Komünist Partisi-Maoist’ini (NKPM) iktidara buyur etti¤ini. Burada söz konusu olan ça¤›m›z›n en baflar›l› ve kökten devrimci at›l›m›d›r ve bu nedenle büyük geliflmelerin müjdecisidir.

50

Nepal’deki bu zafer, ulusal ve demokratik bir halk devriminin koflullar›n› oluflturmufltur ve NKPM taraf›ndan anti-feodal/ anti-emperyalist bir devrim olarak nitelendirilmektedir. Gerçekten de, yoksul tabakay› orta kesimle birlefltiren ve kentlerde de etki gösteren bu genifl çapl› ayaklanma, Ne-

pal’in bütün siyasi partilerini kendisini ‘cumhuriyetçi devrimciler’ ilan etmeye zorlam›flt›r. Maoistlerin zaferinden önce, di¤er partiler bütün ümitlerini ‘seçimlere’ ba¤layarak reformizm yolunda ‘bar›flç›l mücadele’yi seçmifllerdi. Di¤er önde gelen komünist parti- Nepal Komünist Partisi (Birleflik Marksist-Leninist) [BNKP-(BML)], krall›¤›n devletine ancak 2004’te kat›labilmifl ve NKP-M’nin ‘macerac›l›¤›n›’ k›nam›flt›. NKP-M, bu partilerin (Nepal Meclisi, NKP(BML) ve di¤erleri) devrim yolunda çal›fl›yormufl gibi görünüp halk›n sorgusuna tâbi tutulmayan bir flekilde geri kazanaca¤› meflruiyeti göz önünde bulundurmufl, bu yüzden de bahsi geçen partilerle, bilinçli ancak uzlaflmac› bir anlaflma yapm›flt›. Antlaflmay› tavsiye eden Birleflmifl Milletler otoriteleri bunu bar›fl anlaflmas› olarak nitelendirmifl-


Gelecekte Bafla Ç›k›lmas› Gereken Befl Büyük Mesele Bu uzlaflmac› antlaflma, gelecekte oluflabilecek bütün sorunlar› çözmüyor; aksine onlar›n ne denli genifl kapsaml› olabilece¤ini ortaya koyuyor. Halk güçleri bu noktadan sonra muazzam sorunlarla karfl›laflacaklard›r. Bunlar›, befl bölümde inceleyece¤iz.

1. Toprak Reformu Köylü isyan›, NKP-M taraf›ndan toprak sorununun do¤ru analizi ve neticede al›nan do¤ru stratejik karar›n›n -köylü s›n›f›n›n büyük ço¤unlu¤unun tek bir cephe halinde silahl› mücadeleyi sürdürecek olmas›, yani topraklar›n istilas›n›, toprak rant›n›n azalt›lmas› veya kald›r›lmas›n›, tefecilerin köylerden s›n›r d›fl› edilmesini öngören karar›n›n- ürünüdür. Fakat baflkentteki isyanc›lar›n, flehir kap›lar›n› NKP-M’ye açt›¤› esnada, halk ordusunun, henüz Delhi’deki devlet ve emperyalist güçler taraf›ndan önemli derecede desteklenen devlet kuvvetlerini, etkisiz k›lamam›fl oldu¤u do¤rudur. fiu anki uzlaflmac› süreçte, meclisle iliflkili ve meclis taraf›ndan temsil edilen siyasi güçler taraf›ndan iki cephe ortaya konulmufltur. A) NKP-M taraf›ndan korunan cephe, yani tüm yoksul köylü kesimle (k›rsal kesimdeki halk›n büyük ço¤unlu¤una), topra¤a ( ve toprak üzerinden geçinmek için gerekli olan yollara) eriflim sa¤lamay› garantileyen; fakat orta ve zengin kesimden olan köylülerin mülküne dokunmayacak olan, köklü, devrimci toprak reformunun cephesi. B) Belirsiz Cephe, özellikle Kongre Partisi taraf›ndan korunan, yasan›n yeni kurallar› oluflturma-

s›ndan önce, eski feodal/tefeci düzenin, köylü s›n›f›n›n isyan›yla özgürlü¤üne kavuflturulmufl bölgelere geri dönüflünü gerektiren, daha ‘›l›ml›’ bir toprak reformunun savunucusu.

2. Silahl› Kuvvetlerin Gelece¤i fiu anda ülkede iki ordu bulunmakta ise de bu iki silahl› gücün, ayn› ülkede varl›¤›n› sürdürmesinin söz konusu olamayaca¤› aflikârd›r. NKP-M bu iki ordunun birlefltirilmesinden yanad›r. Ama Maoistlerin düflmanlar›, bu tür bir birleflmenin devlet kuvvetlerinin saflar›ndaki neferlerin halk ordusunun neferleri ile bir etkileflime girdikleri halde Maoist ideolojinin etkisinde kalabilece¤inden korkuyorlar (ve bu korkular›n› da dile getiriyorlar). Bu yüzden de umutsuzca Maoist ordunun “rehabilitasyon”undan söz etmekten öteye gidemiyorlar.

May›s 2009-46

ÖZGÜR DÜfiÜN

tir. Bu antlaflma kurucu meclise, demokratik ve halk›n ç›karlar›n› koruyan, cumhuriyetçi yeni anayasay› yazma yükünü devretmifltir. Çok partili seçimlerde NKP-M birinci s›rada yer alarak muzaffer koalisyonu oluflturduktan ve baflbakanl›k görevi de Maoist lider Prachanda’ya verildikten sonra parlamento, ülke tarihinde (ve Hindistan yar›madas›n›n tarihinde) ilk kez, halk katmanlar›ndan yoksul köylüleri, kay›t d›fl› çal›flan kent iflçilerini, dalitleri ve kad›nlar› kapsamaktad›r.

3. Burjuva Demokrasisi mi, Halk Demokrasisi mi? Bu büyük sorun Nepal’deki tüm tart›flmalar› canland›rmaktad›r. Nepal toplumunda, çok partili sisteme, seçimlere, güçlerin resmi ayr›m›na, insan haklar›n›n ve temel politikalar›n beyannamesine

Nepalli Maoistler sosyalizm sorununa çok farkl› bir bak›fl aç›s› ile yaklaflmaktalar. Sosyalizmin inflas›n› fluan ki azami programlar›na (köklü toprak reformu, Halk Ordusu, Halk Demokrasisi) indirgemiyorlar çünkü. Kendi programlar›n› “ulusal demokratik halk program›” olarak adland›rarak sonras›nda infla edilebilecek olan bir sosyalizmin yolunu açm›fl oluyorlar.

51


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

indirgenmifl, geleneksel parlamenter demokrasi çözümünün savunucular› mevcuttur. ‹flte bu, büyük medya kurulufllar›n›n (özellikle Bat›l› Emperyalistlerin kontrolündeki medyan›n) dünya çap›nda yayd›¤› egemen ideolojinin, demokrasi tart›flmas›n› yönlendirme çabas›n›n genel biçimidir. Maoistler, sunulan ‘demokrasinin’ dayand›r›ld›¤› temel haklar›n, yani sözde insan haklar› hiyerarflisinin, en bafl›na özel mülkiyete sayg›n›n oldu¤unu belirtirler. NKP-M, buna antitez olarak, uygulanmad›¤› halde toplumsal geliflmenin mümkün olamayaca¤› sosyal haklar›n; yaflama, g›da, bar›nma, çal›flma, e¤itim ve sa¤l›k haklar›n›n önceli¤ini savunur. Özel mülk ‘kutsal’ say›lmamaktad›r; ona duyulan sayg›, sosyal haklar› yerine getirme ihtiyac› taraf›ndan s›n›rland›r›lm›flt›r. Bir baflka deyiflle, bir grup, özel mülkiyet haklar›n›n kutsall›¤›n› ileri ç›karan, toplumsal geliflmeyle

ilgili sorunlardan soyutlanm›fl bir demokrasi olgusunu (bask›n olan burjuva ‘demokrasisini’ yani) savunurken, di¤eri toplumsal geliflimle birleflik bir demokrasiyi savunmaktad›r.

52

Nepal’deki tart›flma, kar›fl›k olmaktan ziyade polemikler fleklinde geliflmektedir. ‘Bat›l› Demokrasi’yi savunanlar aras›nda gerçek gericiler yer almaktad›r. Ancak, bunlar›n aras›nda ayn› zamanda

flüphesiz samimi; ama halk s›n›f›n›n u¤raflt›¤› esas sorunlara karfl› hassas davranamayan demokratlar da mevcuttur. Ülke d›fl›ndan desteklenen ve önemli boyutta hareket halinde olan ‘demokratik haklar savunucusu’ sivil toplum örgütleri, ellerinden geldi¤ince ›l›ml› davadan yana bayrak sallamaktad›rlar. Baz›lar› da daha fazlas›n› gerçeklefltirmenin mümkün olmad›¤›n› düflünerek, geleneksel ve s›n›rland›r›lm›fl demokrasinin hiç yoktan iyi oldu¤unu savunmaktad›r. Di¤erleri NKP-M’ye karfl› birçok suçlamada bulunarak onlar› ‘dogmatik komünistler’, ‘Stalinistler’, Çin’deki despot modelin ‘totaliter’ taklitçileri olarak adland›rmaktalar. Ancak Maoistler kendilerini savunmakta iyi bir ifl ç›karmaktad›rlar. Köylü s›n›f›n›n özel mülkiyetine itiraz etmediklerini, hatta ulusal ve de yabanc› kapitalist mülkiyete de itiraz etmediklerini herkese hat›rlat›rlar. Fakat ulusun menfaatinin gerektirdi¤i koflulda, mülkün ulusallaflt›r›lmas›n› da daima göz

önünde bulundurmaktad›rlar (örne¤in ülkenin, yabanc› bankalar taraf›ndan, zorla, küreselleflmifl finansal pazarla birlefltirilmesini yasaklam›fllard›r). Sadece, art arda gelen krallar›n, müflterilerine, köylü halk›n›n mal ve mülküne el koyma yetkisiyle beraber verdikleri ‘feodal’ toprak ve binalar›n mülkiyetinin yerindeli¤ini sorgularlar. Kifli haklar›n› veya bu haklar› korumakla hükümlü ba¤›ms›z adli teflki-


Kuflkusuz, Nepal’in gelecekte otoriter bir devlete dönüflmeyece¤inin veya NKP-M’nin, düflmanlar›n›n orta yolcu çizgisine yanaflmas› ile sadece yak›n gelecekte mümkün olan ç›karlar›n peflinden koflturan bir oportünizme düflmeyece¤inin bir garantisi yoktur. Ancak burada sorulan sorular›n parti saflar›nda da farkl› görüflleri savunan gruplarca hararetle tart›fl›lmakta olan mevzular oldu¤unu göz önünde bulunduracak olursak; böylesi bir deneyin önceden bu tür sert elefltirilere mahkûm edilmesi ne kadar do¤rudur? Bu analizler ve mücadele yürütme stratejileri 1955 senesindeki Bandung Konferans› döneminden kalma popülist ulusal kurtulufl ideolojilerinden daha ileridirler. O dönemde Asya ve Afrika’daki meflru ve kitlesel ulusal kurtulufl mücadelelerinden ç›kan düzenler daha az geliflmiflti. Siyasi iktidar›n meflruiyetini sa¤layan ideoloji Marksizme dayanan bir ideoloji de¤ildi; oradan buradan al›nm›fl düflünce flekilleri, tarihin yeniden yaz›lmas› sureti ile pragmatizm ve milliyetçi efsaneler ile harmanlan›yor ve “ilerici” olarak lanse ediliyordu (bu da sömürgecilik öncesi dönemde var olan sözde demokratik yönetim biçimlerine veya benzeri dini yorumlamalara dayanarak gerçeklefltiriliyordu). Bandung rejimlerine has olan “sosyalizm” anlay›fl› pek mu¤lâk kal›yor ve “toplumsal adaleti” da¤›tan popülist devlet yönetimlerinden pek ay›rt edilemiyordu. Nepalli Maoistler sosyalizm sorununa çok farkl› bir bak›fl aç›s› ile yaklaflmaktalar. Sosyalizmin inflas›n› flu anki azami programlar›na (köklü toprak reformu, Halk Ordusu, Halk Demokrasisi) indirgemiyorlar çünkü. Kendi programlar›n› “ulusal demokratik halk program›” olarak adland›rarak sonras›nda infla edilebilecek olan bir sosyalizmin yolunu açm›fl oluyorlar.

4. Federalizm Sorunu Himalaya vadilerinin fiziki ve befleri co¤rafyas›n›n çeflitlili¤ine Nepal’in köylü topluluklar›nda da

rastlamak mümkündür. ‹ki, üç veya dört “etnik topluluk” meselesi de¤ildir mevzubahis olan, yüzlerce böyle topluluk varl›¤›d›r. Bu topluluklar›n fertleri krallar›n hizmetinde çal›flan generallerin müflterileri taraf›ndan topraks›z b›rak›ld›klar›ndan bu topraklar› tekrar iflleyebilmeye hasrettirler. Ama ayn› zamanda eflit muamele ve sayg›nl›klar›n› da talep etmektedirler. Ayn› durum yak›n tarihte d›fl müdahalelerin hedefi olmufl olan “Terai” bölgesinin (Hindistan s›n›r›ndaki düzlükler) çeflitli etnik topluluklar› için de geçerlidir.

May›s 2009-46

ÖZGÜR DÜfiÜN

lat› sorgulamamaktad›rlar. Kurucu meclisi, sosyal haklar›n büyük ilkelerini formüllefltirmenin yan› s›ra, onlar› uygulatacak kurumsal yap›lar› tertiplemeye davet ederek bu programa katk›da bulunmaktad›rlar. Onlar›n tan›mlad›klar› halk demokrasisi, zamanla ve halk›n oluflturdu¤u örgütlenmenin ve devletin arabuluculu¤uyla, yürürlü¤e konacakt›r.

Maoistlerin destekledi¤i federal cumhuriyet formülünün Nepal halk›n›n taleplerini karfl›layabilece¤ine flüphe yoktur. Ancak merkezi devlet idaresinin düflmanlar› pekâlâ da bu formülü kendi emellerine alet edebilirler.

5. Ülkenin Ekonomik Ba¤›ms›zl›¤› Sorunu Birleflmifl Milletler standartlar›na göre Nepal “azgeliflmifl ülkeler” aras›ndad›r. Ülkede “modern” bir devlet yönetiminin, toplumsal hizmet a¤›n›n ve altyap›n›n var olabilmesi d›flsal deste¤e ba¤l›d›r. Mevcut yönetim, ülkenin bu korkunç ba¤›ml›l›k halinden kurtulmas› sorununun ciddiyetini bilmektedir. Ama ayn› zamanda bu ba¤›ms›zl›¤›n, aflamal›

NKP-M oy avc›l›¤›n›n parlamenter tuza¤›na düflme mifl, halk›n ço¤unlu¤undan (yoksul köylüler, halk s›n›f›ndan iflçiler, kad›nlar, ö¤renciler ve orta s›n›flar›n yurtsever ve demokrat kesimleri) müteflekkil toplumsal zeminini, her seçmen zemini gibi de¤iflken olabilen seçmen zemininden ay›rt etmifltir. Bu genifl halk taban›n›, devrik feodal-komprador ittifa k›na alternatif olan, örgütlü egemen bir kuvvete çevirebilmek NKP-M’nin uzun süreli mücadelesinin hedefidir.

bir biçimde gerçekleflebilece¤inin de bilincindedir. G›da meselesinde ba¤›ms›zl›k, Nepal’in temel sorunu de¤ildir; bu alanda kendi kendine yeterlilik çok az miktarda yiyecek girifline ba¤l›d›r. Ama ülkenin üreticilerinin ve kentsel tüketicilerinin aras›nda nispeten ucuz pazar a¤lar›n›n oluflturulmas›

53


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

son derece ciddi bir sorundur; çünkü arac›lar›n pay› sorununu devreye sokmaktad›r. Yar› s›naî, yar› zanaatsal ufak çapl› üretimi gelifltiren bir program ithalata olan ba¤›ml›l›¤› azaltabilir; ama istenen sonuçlar›n elde edilebilmesi için çok çaba ve zaman gerekecektir. Maoistler nüfusun sadece %20’sine yaray›p kalan %80’i durgunlu¤a hatta sefalete itecek olan “Hint” modeline karfl› sürecin her evresinde halk s›n›flar›na faydal› olacak kapsaml› bir geliflim modelini teklif etmektedirler. Bu da zaten desteklenebilecek yegâne ilkeli tav›rd›r. Modelin gerçeklefltirilmesi için laz›m olan programlar ise henüz haz›rlanmay› beklemektedirler.

Süreci Kim ‹lerletecek? Devrimci Nepal, komflusu Hindistan ile ciddi sorunlar yaflamaktad›r. Bunun sebebi Hintli egemen s›n›flar›n kendi ülkelerinde de gerçekleflebilecek bir devrimden korktuklar›ndan Nepal halk›na karfl› düflmanca ve sald›rgan bir tav›r benimsemifl olmalar›d›r. Nepalli devrimcilerin kazan›mlar›ndan dersler ç›karan Hindistan’daki Naksalistlerin mücadelesi, Hindistan Yar›madas›’ndaki sömürü ve bask› düzeninin istikrar›n› ciddi biçimde sorgulatabilir.

54

Bu düflmanca tav›r küçümsenmemelidir. Bu tav›r, Hindistan ve ABD aras›ndaki askeri uzlafl›n›n temel sebeplerinden birini teflkil etmekte oldu¤u gi-

bi bu güçlere ciddi siyasi malzeme sa¤lamaktad›r. Hindistan’›n kendi ülkesindeki flovenist BJP, Pakistan’daki Siyasal ‹slam veya Dalai Lama’n›n Siyasal Budizmi gibi “alternatif” bir Hindu siyasi partisini finanse ediyor oluflu bunlara bir örnektir. ABD’nin ve baflta ‹ngiltere olmak üzere di¤er Bat›l› güçlerin deste¤i de bu tür karfl› devrimci projeler arac›l›¤› ile koordine edilmektedir. E¤er yeni Nepal’in baflar›lar› gecikecek olursa, Nepal’de kuvvetli bir Hindu siyasi partisinin yol açaca¤› kutuplaflma, bu güçlerin amaçlad›¤› fleylerin pekâlâ da elde edilmesine yol açabilir. Müdahaleleri gerçeklefltiren d›fl güçler de daha sonra Nepal’deki karfl› devrimcileri örgütleyerek bölücü hareketleri tahrik edebilirler. As›l ipleri oynatan d›fl güçlerin yard›m› ve yine o güçlerin deste¤i ile var olan Sivil Toplum Kurulufllar›n›n destekledi¤i “insan haklar›” ve “demokrasi” 盤›rtkanlar› düflman›n stratejisinde kolayl›kla yer edinirler. Mevcut uzlafl›, NKP-M’ye halk›n deste¤ini getirmifl olan kökten dönüflüm program›n›n uygulanmas›n› geciktirmektedir. Bu da siyasi önderli¤in saflar›nda mevcut uzlafl›y› aflmak istemeyen çeflitli e¤ilimlerin yetiflmesine yol açmaktad›r. Uzlafl›n›n afl›lmamas› karfl› devrimin sald›r›s›na zemin haz›rlamaktan baflka bir fley yapmayacakt›r. Ancak umutsuzlu¤a kap›lman›n lüzumu yoktur. Meclisin kararlar› ne olursa olsun, Maoistler sürekli, halk s›n›flar›n›n bu program› gerçeklefltirmek için sürdürecekleri mücadeleyi yürütme ve örgütlü kalma hakk›na sahip olduklar›n› belirtmektedirler. NKP-M oy avc›l›¤›n›n parlamenter tuza¤›na düflmemifl, halk›n ço¤unlu¤undan (yoksul köylüler, halk s›n›f›ndan iflçiler, kad›nlar, ö¤renciler ve orta s›n›flar›n yurtsever ve demokrat kesimleri) müteflekkil toplumsal zeminini, her seçmen zemini gibi de¤iflken olabilen seçmen zemininden ay›rt etmifltir. Bu genifl halk taban›n›, devrik feodal-komprador ittifak›na alternatif olan, örgütlü egemen bir kuvvete çevirebilmek NKP-M’nin uzun süreli mücadelesinin hedefidir.


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

B‹R TERÖR F‹LM‹: DER BAADER MEINHOF DER BAADER MEINHOF KOMPLEX Yönetmen: Uli Edel Oyuncular: Martina Gedeck, Moritz Bleibtreu, Johanna Wokalek Almanya, 2008 35 mm / Renkli / 149'

A

s n e m a

lmanya’n›n 2009 Oscar aday› olan ve 28. Uluslararas› ‹stanbul Film Festivali’nde öne ç›kan filmlerden biri olan “Bir Terör Filmi: Der Baader Meinhof”, uzunca bir süre tart›fl›laca¤a benziyor. Onu tart›flmal› k›lan kuflkusuz bir dönem filmi olmas› ve kaç›n›lmaz olarak tarihin günümüze aktar›lmas›nda ortaya ç›kan ideolojik bak›fl›n herkesçe ayn› olmad›¤›d›r.

lim. Sonras›nda elefltirdi¤imiz noktalara

Filmin konusunu k›saca özetleye-

politik sahneye ç›kar. Ö¤renci hareketi-

de¤inelim. Film, 2 Haziran 1967’de ‹ran fiah› Muhammed R›za Pehlevi’nin Bat› Berlin’i ziyareti s›ras›nda yap›lan bir gösteriyle bafll›yor. “2 Haziran” tarihi bu gösteri nedeniyle Alman solu için bir dönüm noktas›d›r. Bu gösteri esnas›nda polisin sert müdahalesiyle genç bir eylemci vurularak ölür ve daha sonra “2 Haziran Örgütü” olarak bilinen örgüt

55


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

56

nin ivmelenmesiyle eylemler al›flverifl merkezlerinin kundaklanmas› fleklinde devam eder ve o dönem bir gazeteci olan Ulrike Meinhof köfle yaz›lar›nda bu eylemleri destekleyen yaz›lar yazar. 11 Nisan 1968’de ö¤renci hareketinin lideri durumundaki Rudi Dutschke’nin vurulmas› ve sokak eylemlerinin artmas› neticesinde Ulrike Mainhof yazd›¤› bir yaz›da “e¤er biri bir araba yakarsa bu suçtur, e¤er biri yüzlerce araba yakarsa, bu politik bir eylemdir” der. Dutschke’yi vuran gencin üzerinden “Dutschke’yi Durdurun” bafll›kl› bir gazete ç›kar ve bu olaydan sonra gençli¤in eylemlerine yönelik karalama kampanyalar› yürüten Spinger bas›n kurulufluna yönelik ciddi eylemler yap›lmaya bafllan›r. Dutschke’nin vurulmas›n›n ilk gününde Springer bas›n kuruluflu sald›r›ya u¤rar ve kurulufla ba¤l› Bild gazetesinin da¤›t›m kamyonlar› kundaklan›r. Ulrike Meinhof, Konkret adl› ayl›k dergide “Rudi’ye s›k›lan kurflunlar fliddet karfl›tl›¤› düflünü sona erdirdi. Silahlanmayan ölür, ölmeyenlerse canl› canl› cezaevlerine, ›slahevlerine, toplu konutlar›n kasvetli betonlar›na gömülür” diye yazar.

Kundaklama eylemlerinden tutuklu bulunan Andreas Baader ile bir kitap çal›flmas› bahanesi için hapishanede görüflmeye giden Ulrike Mainhof di¤er birkaç militan›n da yard›m›yla Andreas Baader’i kurtarmay› baflar›rlar ve bu olay esnas›nda öldürülen hapishane görevlisiyle birlikte, K›z›l Ordu Fraksiyonu (RAF) olarak bilinen ve pek ço¤unca “Baader-Meinhof Çetesi” olarak adland›r›lan örgüt sahneye ç›kar. Hemen ard›ndan örgüt militanlar›n›n Filistin kamplar›nda e¤itime gitti¤ini ve geri dönüp eylemlere bafllad›klar›n› görürüz. RAF’›n birinci kuflak temsilcileri sansasyonel eylemlerini yapmaya ve Alman devletini zor duruma sokmaya bafllar. fiehir merkezlerinde çeflitli yerlerin kundaklanmas›, adam kaç›rma ve suikast eylemleri yap›l›rken bu eylemler bir kitle hareketine dayanmaz. Film, örgütün birinci kuflak temsilcilerinin yakalanmas› ve yüksek “güvenlikli” tecrit hücrelerine konulmalar›yla ve d›flar›da bir araya gelen ikinci kuflak RAF’l›lar›n eylemleriyle devam eder. Ulrike de yakalananlar aras›ndad›r. ‹lerleyen bölümlerde Ulrike’nin

RAF’›n birinci kuflak üyelerinin baz›lar›. Üstten ilk ikisi A. Baader ve U. Meinhof


*** Film k›saca bu hikayeyi izliyor. Filme iliflkin elefltirdi¤imiz noktalara geçmeden önce dönemin Almanyas›’na ve RAF’a k›saca bakmakta fayda var. 1968’de bütün Avrupa’y› saran gençlik hareketi Almanya’y› da sar›p sarmalam›fl durumdad›r. Ancak bilindi¤i gibi bu hareketlerin radikallikleri bir yana devrimci proleter çizgiyle olan mesafeli durufllar› da bilinmektedir. fiimdi biz bunlara girmeyece¤iz. Ama söylemek gerekir ki, RAF’›n ortaya ç›k›fl›n› gerektirecek bir toplumsal hoflnutsuzluk ortam› mevcuttu. Vietnam’da yaflananlara duyulan öfkenin yaratt›¤› ABD karfl›tl›¤› ve benzer flekilde Filistin’de yaflananlardan dolay› ‹srail’e duyulan öfke, ses getirecek boyutlara ulaflm›flt›. Daha çok üniversite ö¤rencilerinden oluflan sokak gösterilerinde ise ifade edilen sloganlar ve eylem tarzlar› hareketin küçük burjuva karakterini yans›tmaktad›r. RAF da böylesi bir atmosferde iflte bu genç kitle içerisinde bir kadro kurumu olarak do¤du ve genifl bir kesim üzerinde sempati uyand›rd›. Ancak ne var ki RAF, bu kitleyi örgütlemekten uzak bir örgütsel ve siyasal perspektife sahipti. Sansasyonel flehir eylemleriyle ses getirmeye çal›flan tarz›yla bir kitle hareketi olmaktansa, daha çok bir profesyonel silahl› eylem grubuna benzedi. Asl›nda bu hareket tarz› zaman›n Alman Sosyal Demokrat parlamentarist çizgisine karfl› duyulan bir öfkenin de sonucuydu. Reformizm ile aras›na kal›n bir çizgi çekmek isteyen RAF, bu çizgiyi çekerken anti emperyalist mücadelenin kendi ülkelerindeki devletle aç›ktan bir savafl ilan etmekten geçti¤ini düflünüyorlard›. Anarflistlikle suçland›klar›nda ise “oportünizme savafl açmak anarflizm ise anarflist olmay› kabul ediyoruz” diyorlard›. Koflullar, RAF’› alan çal›flmalar›ndan uzaklaflt›rd›. Reddetmedikleri; ancak uygulamak için de öncelik vermedikleri kitle çal›flmas› ile y›ldan y›la yaln›zlaflt›lar. Kendilerine sempatiyle bakan kitlelerle ba¤ kuramad›lar. Dedi¤imiz gibi bu yaz›m›z›n d›fl›nda bir konu. Biz filme tekrar dönecek olursak, öne ç›kan baz› noktalar var.

Birincisi, RAF militanlar›n›n yaflam tarzlar› ve hareketleri filmde disipline edilmifl bir örgüt gerçekli¤inden çok uzak tarif edilmifl. Evet, küçük burjuva kökenli gençlerden oluflan bir örgüt gerçe¤i var karfl›m›zda; ama flehir züppelerinden ay›rt edebilece¤imiz bir durufllar› da olmal›yd› karakterlerin. Özellikle örgütün öncü çekirde¤inde yer alan Andreas Baader’in serserilere tafl ç›kar›rcas›na var olan hareketleri izleyeni kuflkuya düflürüyor. ‹kincisi, Ulrike Mainhof’un örgüte kat›lmas›nda

May›s 2009-46

ÖZGÜR DÜfiÜN

hücrede as›lm›fl halde bulundu¤u ve filmin sonunda da di¤er RAF militanlar›n›n da ayn› flekilde hücrelerinde “intihar” ettiklerini görürüz.

belirleyici unsurun d›fl koflullara ba¤l›ym›fl gibi gösterilmesi kiflinin inisiyatifini geri plana itmifl. Özellikle di¤er örgüt üyelerinin Ulrike’nin çocuklar›na olan sevgisini görüp onu çocuklar›ndan ay›racak bir oyuna giriflmeleri gibi… Üçüncüsü, silahl› eylemlere bafllamadan önce FilisRudi Dutschke tin’deki El-Fetih kamplar›nda e¤itime giden RAF militanlar›n›n, kampa yaz tatiline gider gibi gitmeleri ve burada mini etekli RAF militanlar›na di¤er Ortado¤ulu militanlarca uzayl› görmüfl gibi bakmalar› gerçekçi olmam›fl. “Biz flehir gerillas›y›z, Almanya’da çöl yok. Yerde sürünmeyece¤iz, bize banka soymay› ö¤retin” deyip kamp iradesini tan›mayan ve ç›r›lç›plak soyunup günefllenmeyi tercih eden RAF militanlar› abart›l› sahneler olmufl. Kamp yöneticilerinin “giyinin” talimat›na militanlar›n “savaflmakla seviflmek ayn› fleydir” yan›t› karikatürize edilmifl bir durum olmufl. Evet, Ortado¤ulu militanlar ile Avru-

57


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

pa’dan gelmifl militanlar aras›nda kültürel ve ideolojik-politik farklar muhakkak vard›; ancak bu fark› böylesine karikatürize etmek sineman›n anlat›m gücünün kullan›lamad›¤›n› gösteriyor. Dördüncüsü ve bekli de en önemlisi, Ulrike Mainhof ve di¤er RAF militanlar›n›n ölümü üzerine süren “intihar” demagojisine film katk›da bulunarak bu iddiay› güçlendirmeye çal›flm›fl. Ulrike’nin intihar etti¤i haberinin di¤er militanlarca yalanlanmas›n› filmde görüyoruz. Ancak daha sonra filmin sonunda di¤er militanlar›n da intihar etti¤i görülünce, ikinci kuflak militanlar›n kendi aralar›nda yaflad›¤› tart›flma “intihar” ihtimalini güçlendiriyor ve hatta o ana kadar Ulrike’nin intihar etmedi¤ine dair izleyicide oluflan inanca da kuflkunun kap›lar›n› aç›yor. Gudrun Ensslin’in avukat›na yazd›¤› son mektupta “E¤er benden geriye hiç mektup kalmad›ysa ve ölü bulunduysam; suikasta u¤ram›fl›md›r” dedi¤i biliniyor. Ayn› flekilde 18 Ekim 1977’de Andreas Baader ve Jean Carle Raspe enselerinden giren kurflunlarla ölü halde bulundular ve bunu kendilerinin yapt›¤› iddia edildi. Üstelik kay›tlara Baader’in sa¤ eliyle atefl etti¤i geçerken, Baader’in solak oldu¤u da biliniyor. Zaten silahlar›n yüksek “güvenlikli” hapishaneye sokulmas›n›n da dönemin avukatlar›nca imkans›z oldu¤u söyleniyor. Avukatla görüfltürülen mahkumlar›n görüflme sonras› ç›r›lç›plak soyulmas› ve yeni k›yafetler giydirilerek hücrelerine götürülmesi RAF tutuklular›na yap›lan uygulamalar›n sadece biri. Oysa filmde hapishaneye silah sokulmas› ucuz bir numarayla geçifltirilmifl. Ulrike’nin ise yap›lan incelemelerde bo¤ulduktan sonra as›ld›¤›n› gösteriyor. Üstelik cinsel organ›nda sperm bulunur halde. ***

58

Bu ve benzer iddialar›n yan›nda tabi ki RAF militanlar›n›n kendilerinin intihar etti¤i fleklinde yap›lan araflt›rma sonuçlar› da var. Bu her devletin öldürdü¤ü mahkumlardan sonra baflvurdu¤u bir yöntem. Ancak konu bu noktada “ayd›nlanmam›flken”, film yap›mc›lar›n›n konuyu kendilerince çözüme kavuflturmalar› aç›kça bir taraf olundu¤unu gösteriyor. Bitirirken bir küçük ayr›nt›y› hat›rlatal›m. 9 May›s 1976’da hücresinde ölü bulunan Ulrike Meinhof’un cesedi 2002 y›l›nda ailesine teslim edilirken beyninin kafatas›ndan ç›kar›lm›fl oldu¤u görülüyor. Alman devleti Ulrike’nin beyni üzerinde araflt›rma yapma ihtiyac› duymufl. Var›lan sonuç mu? Magdeburg Üniversitesi'nden Bernhard Bogerts, 1960’larda Meinhof'un beynine yap›lan bir ameliyat sonucu terörist yap›ld›¤› iddias›nda bulundu.

Irmgard Moeller

Irmgard Moeller söz konusu “intihar”lardan yaral› kurtuldu. RAF’›n birinci kuflak üyelerindendi ve 22,5 y›l tecrit koflullar›nda kald›. Hüseyin Karabey’in “Sessiz Ölüm” filminde tecriti flöyle anlatm›flt›: “Temelde psikolojik bir iflkence, uzun süreçte insan konuflmay› bile unutuyor. Örne¤in bir gazete okuyorsunuz ama orada yazan kelimeleri alg›layam›yorsunuz, kelimelerle iliflkiniz kesiliyor. Belli bir süre sonra fiziksel olarak da hasta olmaya bafll›yorsunuz. Bu bütün tutsaklarda görüldü. Bir süre sonra vücut art›k tüm bunlara tepki veriyor. Mesela kan dolafl›m›nda problemler yaflan›yordu, kan bas›nc› düflüyordu, kulakta ç›nlamalar oluyordu, vücudun tepki vermeye bafllamas›yla kronik hastal›klara yakalan›yordunuz. Her vücudun kendi tipik özeliklerine göre belli hastal›klar›n›z oluyordu art›k; kiminin kafas›nda, kiminin bo¤az›nda, kiminin herhangi bir iç organ›nda, herkesin kesin bir hastal›¤› oluyordu.”


Ad›: Ulrike. Soyad›: Meinhof. Cinsiyeti: Kad›n. Yafl›: 41. Evet, evlendim. Sezeryan do¤umlu iki çocu¤um var. Evet, eflimden bofland›m. Mesle¤i: Gazeteci. Milliyeti: Alman. Bundan sonra 4 y›l boyunca modern bir devletin, modern bir cezaevine kapat›ld›m. Suç? Özel mülkiyete ve bunun korunma¤› için yapt›r›lan ve yasalara ve sonuçta her fleyin mülkiyet hakk›n› s›n›rs›zca geniflleterek, patron haklar›n›n gerçeklefltirilmesine karfl› sald›r›da bulunmak. Her fleyin: Beynimizin, düflüncelerimizin, sözcüklerimizin, tav›rlar›m›z›n, duygular›m›z›n, ifllerimiz ve aflklar›m›z›n, k›sacas› tüm yaflam›m›z›n. Hukuk Devleti’nin patronlar›, bu nedenle beni yok etmeye karar verdiniz. Kutsal yasalar›n›za boyun e¤ildi¤i sürece yasalar›n›z herkesi için eflittir. Kad›n›n özgürlük ve eflitli¤im en üst düzeylere erifltirdiniz; gerçekten bir kad›n olarak beni bir erkek gibi cezaland›rd›n›z. Size teflekkür ederim. Beni cezaevinden daha berbat bir yere koyarak ödüllendirdiniz. Morgdan da so¤uk ve aseptik bir yerde ve "duyu organlar›mdan yoksun b›rakarak" beni iflkencelerin en büyü¤üne tuttunuz. Deyim yerindeyse yani, beni sessiz bir hücreye gömmüfl oldunuz. Beyaz bir sessizlik, beyaz bir hücre, beyaz duvarlar, beyaz döflemeler, kap›n›n s›r ifllemesi bile beyaz, masa, sandalye ve yatak, tuvaletten bahsetmek yersiz zaten. Neon lambas› beyaz, hep yan›k duruyor: Gece gündüz. Gece hangisi, gündüz hangisi peki? Nas›l bilebilirim? Pencerenin aras›ndan sürekli olarak beyaz bir ›fl›k s›z›yor. Sahte bir ›fl›k, pencere gibi sahte, beni beyaza boyayarak buraya kapatt›¤›n›z zaman gibi sahte. Sessizlik. D›flar›n›n sessizli¤i, ne de bir ses, ne bir gürültü, ne bir insan sesi. Ne koridordan geçip giden iflitiliyor, ne de aç›l›p kapanan kap›lar. Hiçbir fley! Tümü sessiz ve beyaz. Beynimin içi sessiz ve tavan gibi beyaz. Sesim beyaz ç›kacak, konuflmay› denersem. Beyaz tükürü¤üm a¤z›m›n kenar›nda bir burukluk b›rak›yor. Gözlerimin içi, midem, bofl atan damar›m sessiz ve beyaz. Bir akvaryumda yelpaze yüzgeçlerimi kaybetmifl, sessizlikte batmamaya çal›flan bir Japon bal›¤› gibi çekingenim. Sürekli olarak kusma duygusu hissediyorum.

Beynim, odaya süzülen ›fl›¤›n bofllu¤unda kafatas›mdan kopuyor. Çamafl›r makinesindeki deterjan köpükleri gibi yükselen tozlar›n hepsi üzerimde: Onlar› temizliyorum, yan yana diziyorum... Yeniden üzerime yap›fl›yorlar... Yoo, hay›r! Hay›r! Onlar› durdurmal›y›m. Beni delirtmeyi baflaramayacaks›n›z... Düflünmeliyim! Düflünmek! ‹flte düflünüyorum.. Sizi düflünüyorum. Bana bu iflkenceyi yapan sizleri düflünüyorum: Sizi, bu akvaryumun kristal cam›na burnunuzu ezerek dayam›fl ve beni hapsetmifl olman›n ilginçli¤ini izlerken görüyorum. Gösteriye bay›l›yorsunuz... Direnç göstermemden korkuyorsunuz... Benim gibi olan di¤erleri ve yoldafllar›m tasarlad›¤›n›z güzel dünyay› bozman›n aray›fl›nda oldu¤undan korkuyorsunuz.

May›s 2009-46

ÖZGÜR DÜfiÜN

Ben, Ulrike, Ba¤›r›yorum…

Göz al›c› renklere boyad›¤›n›z çürümüfl ve grileflmifl dünyan›zdan d›fllay›p, tüm renkleri yasaklad›n›z bana, ne grotesk! ‹nsanlar hiçbir fleyin fark›na varmadan tüm renkleri tüketsin diye zorlad›n›z onlar›: Ahududu flurubunu çi¤ k›rm›z›ya boyad›n›z, kanser yapt›¤› kimin umurundayd›, aperatifleri yald›zl› portakal rengine. Zümrüt yeflili, krom sar›s› ya¤lar ve reçellerin zehirli renklerini çocuklar›n midelerine indirdiniz. Delirmifl palyaUlrike çolar gibi boyad›n›z kad›nlar›n›z› bile... Yanaklara pespembe, gözkapaklar›na Cezayir moru ve menekfle mavisi, dudaklara zencefil k›rm›z›s› ve karnaval›n tüm renklerinde t›rnak cilalar›: Alt›n, gümüfl, yeflil, turuncu hatta kobalt mavisi bile... Ve beni beyaza zorlay›n, çünkü beynim bir sürü renkli ka¤›tlar aras›nda paramparça oldu: Korkunuzun lunapark ve karnavallar›n›n renkli ka¤›tlar›. Evet, çok güvenli görünüyorsunuz; ama kocaman bir korku sizi delirtmeye ve kat›laflt›rmaya yetiyor. Bu nedenle her yeri saran renkli neon ›fl›klar›na gereksinim duyuyorsunuz. Ve vitrinler ve sesler ve gürültüler ve radyo ve büyük ses dalgalar› her yerde, aç›k, büyük ma¤azalar›n›zda, ev-

Meinhof

59


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

lerinizde, arabalar›n›zda, kafe barlarda, aflk yaparken yata¤›n›zda bile… Sessizli¤in korkunçlu¤una ise beni mecbur edin... Çünkü siz terörün star›s›n›z tek bafl›n›za ve beyninizle... Çünkü sizin dünyan›z›n dünyalar›n en iyisi olmad›¤›na dair korkunç flüpheleriniz var... Ama daha da beteri: En çöle dönmüfl, en kurumuflu. Beni bu akvaryuma kapatman›z›n tek nedeni var... Hay›r, sizin yaflam›n›z› onaylam›yorum. Hay›r, sizin fleffaf giysili kad›nlar›n›zdan biri olmak istemiyorum. Cumartesi gecesi, bir restorandaki masan›zda çeflitli yabanc› menlilerle ve budala ama ba¤›ran müzikle küçük gülücükler, aptal tebessümlerle bafltan ç›kartan bir kad›n olarak sunulmay› istemiyorum. Ve o mahzun ve göz süzen ve bazen deli, öngörüsüz ve aptal ve çocuksu ve ana ve orospu ve aniden sizin hiç eksik etmedi¤iniz banal bir f›kraya kibarca gülümsemeye kendimi zorlayan biri olmamal›y›m. Ah, iflte hafif bir h›fl›rt›: Kap› aç›l›yor, bir gardiyan görünüyor. Ve bana sanki saydamm›fl›m ve burada yokmuflum gibi bak›yor. Hiçbir fley söylemiyor; ama elinde ö¤len yeme¤i için getirdi¤i bir tabak var. Masan›n üzerine b›rak›p gidiyor. Kilitliyor. Yeniden sessizlik. Yemek için ne getirdiler? Hamburger. Bir bardak greyfurt suyu. Hafllanm›fl sebze, bir elma. Akl›ma intihar düflüncesi tak›l›r diye endiflelendikleri anlafl›l›yor. Gerçekten ka¤›t tabak, ka¤›t bardak. B›çak yok, çatal yok. Sadece çiklet gibi yumuflak plastik kafl›k var. Kendi kendimi yok etmeme raz› de¤iller. Bu onlara ait bir karar olacak. Zaman› geldi¤inde kendimi yok etmem için emirler verilecek ve o andan sonra bu hücrenin penceresindeki engel burufluk bir çarflaf›n ve bir kay›fl›n afl›labilece¤i kadar kald›r›lacak ve kendimi asmam için bana yard›mc› olacaklar... Hatta çok fazla yard›mc› olacaklar. Temiz bir ifl... Beni öldürmeye haz›rlanan sosyal demokrasimiz gibi tertemiz... ‹yi bir emir bu.

60

Kimse tek bir 盤l›¤›m›, iniltimi duymayacak... Bu temiz ulusun mutlu insanlar›m huzurlu uykular›nda rahats›z etmemek için her fley sessizlik içinde gayet tedbirli olacak... Emir verin. Uyuyun, uyuyun Almanya’n›n ve hatta Avrupa’n›n flaflk›n ve semiz halk›, öngörülü halk, sakince uyuyun, ölüler gibi! Ç›¤l›¤›m sizi uyand›rmayacak... Mezarl›kta yatanlar da uyanmayacaklar. Öfke ve nefret, büyük geminizin makine dairesinde terden geberenlerde birleflecek biliyorum: Türk, ‹spanyol, ‹talyan. Yunan, Arap göçmenler ve tüm Avrupa’n›n düzülmüfller!, düzülmemiflleri, tüm kad›nlar, ezildi¤inin afla¤›land›¤›n›n, sömürüldü¤ünün bilincinde olan tüm kad›nlar, neden burada oldu¤umu ve neden bu devletin beni öldürmeye karar verdi¤ini anlayacaklar...

T›pk› cad›lar zaman›ndaki bir cad› gibi... iktidar için bugün de cad›lar zaman› sürmektedir. Cad›lar tezgahlarla, makinelerle, mengenelerle, zincirlerle, gürültülerle, pat›rt›larla, tiz 盤l›klarla birlikte olmak zorundad›r. Plafff... tritritritriii... vroommm hahaha! Tritritri, vrommvroomm... Mengene! Frufrufrufrufluuutttss... Pres! Paat! Matkap! Frufrufrufru... motor! Popopopo... kazanlar! Ploffploffploff... Gürültü, curcuna, 盤l›k ne güzel! Ah, ah bu patronlar› siz yaratt›n›z, kazanc›n›z için... ve bende bundan yararland›m. Sessizlik yeter art›k! Kendi kendime gürültü yapaca¤›m: Mengene: Frufrufru... Pres: Paat, paat... matkap frufrufru... kazanlar: ploffploffploff... Gaz, gaz ç›k›yor! Öksür: Öhö öhö öhöö! Zincir: Ritmik zamanlamayla, ritmik olarak ilerle, vr›nnn vroonngtraktrak tatata tatata f›rrf›rr-rf›rrr... Yeter, yeter! Makineler dursun, susun!.. Sessizlik ne kadar güzel, bana bu sessizli¤i sa¤lad›¤›n›z için teflekkür ederim, gardiyanlar... kesinlikle... Ah, nas›l tad›n› ç›kar›yorum, zevk al›yorum... Dinleyin, ne tatl›, huzur verici... Ben cennetteyim... Gardiyanlar, yarg›çlar, politikac›lar umurumda bile de¤ilsiniz... Asla beni delirtemeyeceksiniz, beni sa¤lam öldüreceksiniz... Mükemmel bir ruh ve beyinle... Böylece herkes katillerin devleti ve katillerin hükümeti oldu¤unuzu anlayacak, emin olacaklar. fiimdiden cesedimi kaç›r›p saklaman›z›, kap›y› avukatlar›ma engellemenizi görür gibiyim... Hay›r, Ulrike Meinhofu göremezsiniz. Evet, kendini ast›. Hay›r, otopsiyi izleyemezsiniz. Hiç kimse. Sadece hükümetimizin bilirkiflisi, o da zaten karar›n› verdi. Meinhof kendini ast›. Ama boynunda bo¤ulma izleri yok... Boynunda hiçbir morarma lekesi yok... Buna karfl›l›k tüm vücudu çürük içinde... Öteye gidin, donun, bakmay›n! Foto¤raf çekmek yasakt›r, bilirkifli tutana¤›ndan bir fley sormak yasakt›r. Cesedimi incelemek yasakt›r. YASAK. Düflünmek yasak, tahmin etmek, konuflmak, yazmak yasak, hepsi yasak! Evet hepsi yasak! Ama kendi aptall›¤›n›z›, her katile özgü bu klasik aptall›¤›n›z›, kahkahalar›n›z› yasaklayamazs›n›z. Cesedim bir da¤ gibi a¤›r... Yüzbin ve yüzbin, ve yüzbinlerce kad›n kolu bu kocaman da¤› kald›r›p omuzlar›na al›rken sizin yerinizi sarsacak müthifl bir kahkaha atacaklar.

(Franca Rama- Dario Fo, “Kad›n Oyunlar›”, Aç›l›m Yay, ‹stanbul. Çev: Füsun Demirel)


Nazilli kokard› May›s Ve ya¤murdan ›sland›kça Edirne postas› 2009-46 K›l gibi ince ‹stanbul ya¤murunun alt›nda Esmer bir kad›n sevmifl gibi olurdun sen Kad›n›n ütülü patiskalardan bir teni Upuzun boynu Kirpikleri Ve sana Ahmet Abi uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki Sofran› kurard› Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyard› Cezaevlerine düflsen cigaran› getirirdi Çocuklar do¤ururdu Ve o çocuklar›n dünyay› düzeltecek ellerini ifllerdi bir dantel gibi O çocuklar büyüyecek O çocuklar büyüyecek O çocuklar... Bilmezlikten gelme Ahmet Abi Umudu dürt Umutsuzlu¤u yat›flt›r Diyece¤im flu ki Yok olan bir fleylere benzerdi o zaman trenler Oysa o kadar kullan›fll› ki flimdi Hayalsiz yafl›yoruz nerdeyse Çocuklar, kad›nlar, erkekler Trenler t›kl›m t›kl›m Trenler cepheye giden trenler gibi ‹flçiler Almanya yolcusu iflçiler Kad›nlar Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi Ellerinde bavullar, fileler Kolonyalar, su flifleleri, paketler Onlar ki, hepsi Bir tutsak a¤aç gibi yanl›fl yerlerde büyüyenler Ah güzel Ahmet Abim benim Gördün mü bak Da¤›lm›fl pazar yerlerine benziyor flimdi istasyonlar Ve da¤›lm›fl pazar yerlerine memleket Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile Gelse de Öyle sürekli de¤il Bir caz müzi¤i gibi gelip geçiyor hüzün O kadar çabuk O kadar k›sa iflte o kadar. Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar Difl de¤il, t›rnak de¤il, bir mendil niye kanar Mendilimde kan sesleri.

ÖZGÜR DÜfiÜN

MEND‹L‹MDE KAN SESLER‹

Her yere yetiflir Hiçbir fleye geç kal›nmaz Çocu¤um beni ba¤›flla Ahmet Abi sen de ba¤›flla. Boynu bükük duruyorsam e¤er içimden böyle geldi¤i için de¤il Ama hiç de¤il Ah güzel Ahmet Abim benim insan yaflad›¤› yere benzer O yerin suyuna, o yerin topra¤›na benzer Suyunda yüzen bal›¤a Topra¤›n› iten çiçe¤e Da¤lar›n›n, tepelerinin dumanl› e¤imine Konyan›n beyaz Antepin k›rm›z› düzlü¤üne benzer Gö¤üne benzer ki gözyafllar› mavidir Denizine benzer ki dalgal›d›r bak›fllar› Evlerine, sokaklar›na, köfle bafllar›na Öylesine benzer ki Ve avlular›na (Bir kuyu halkas›yla s›k›flt›r›lm›flt›r kalbi) Ve sözlerine (Yani bir cep aynas› al›m-sat›m›na belki) Ve bir gün birinin bir adres sormas›na benzer Sorarken üzünçlü bir ev görüntüsüne Camc›n›n cam kesmesine, dülgerin rende tutmas›na Öyle bir cigara yak›m›na, birinin gazoz açmas›na Minibüslerine, gecekondular›na Hasretine, yalan›na benzer An›s› ›ss›zl›kt›r Ac›s› bilincidir B›ça¤› gözyafllar›d›r kurumakta olan Gülemiyorsun ya, gülmek Bir halk gülüyorsa gülmektir Ne kadar benziyoruz Türkiye’ye Ahmet Abi. Bir güzel kadeh tutuflun vard› eskiden Dirse¤in iskemleye dayal› -- Bir vakitler gökyüzüne dayal›, derdim ben -Cigara paketinde yaz›lar resimler Resimler: cezaevleri Resimler: özlem Resimler: eskidenleri Ve bir kafl›n yukar› kalk›k Sevmen acele Dostlu¤un çabuk Bak›yorum da flimdi O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde. Ve zaman dedi¤imiz nedir ki Ahmet Abi Biz eskiden seninle istasyonlar› dolafl›rd›k bir bir O zamanlar Malatya kokard› istasyonlar

EDİP CANSEVER

61


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

Günümüzde Liselilerin ve Halk Gençli¤inin Sorunlar› Ankara’dan Liseli bir okurumuz

62

Kapitalizmin krizinin derinleflmesi ile keskinleflen s›n›fsal sald›r›lar yozlaflma, bireyselleflme, tek tiplefltirme ve duyars›zlaflt›rma politikalar› tüm halk nezrinde yo¤unlaflt›r›lmaya çal›fl›ld›¤› kadar, ö¤renci gençli¤i ve özellikle liseli gençli¤i de kapsamaktad›r.

sistemin halk gençli¤e dayatt›¤› yoldur. Gençlik gelecek kayg›s› içerisindedir. Liselilerin birço¤unun üniversite kazanma ümidinin olmad›¤› gibi üniversite sonras›nda da flekillendirebilece¤i umutlu bir gelece¤i yoktur.

Ezberci bir metotla, eflit olmayan koflullarda birbirleriyle yar›flt›r›lan ve daha ortaokul s›ralar›nda dershanelere mahkûm edilen, s›navlarla liselere yerlefltirilen ö¤rencileri, sonras›nda yine ‘zeka’lar›na göre yönlendirilebilecek bir dizi s›nav beklemektedir. Ev, okul, dershane üçgenine hapsedilen liselileri bir zamanlar okullarda verilen ücretsiz kurslar›n yerini alan özel ders alma giriflimlerine dahi yönlendirmifltir.

Emperyalist krizin faturas›n› emekçi halk›m›zdan kesmeye çal›flan egemenler ö¤rencilerin zaten k›s›tl› olan bir tak›m ekonomik sosyal hak ve taleplerini de gasp etmektedir. Bar›nma, sa¤l›k, e¤itim, ulafl›m yani yaflama hakk›m›z› ve taleplerimizi sindiremeyen sermaye kendi krizini meflrulaflt›rarak külfetini yine halk›m›za ödetmeye çal›flmaktad›r.

Düzen; toplumu çürümeye mahkûm etti¤i gibi liselileri de dizilere, flans oyunlar›na ve madde ba¤›ml›l›¤›na sürüklemektedir. Öyle ki liselerde artan yaralamalar, sat›rl›-b›çakl›-silahl› kavgalar ve gazetelerin 3. sayfalar›na manflet olan haberler bizzat

Kuflkusuz biz liseli ö¤renciler yaflam alanlar›m›zda buna tan›kl›k ediyoruz. Kantinlerde artan fiyatlar; ‘s›nav paras›’, ‘fotokopi paras›’, ‘spor paras›’, ‘okul-aile birli¤i paras›’; ‘karne paras›’, ‘diploma paras›’ adlar› alt›nda paralar toplat›lmakla beraber, en do¤al haklar›m›zdan olan ›s›nma ve okulumuzun te-


Çaresiz De¤iliz! Susmayaca¤›z!

rencilerin fikirlerini yürüttü¤ü, liselerdeki çal›flmalara dair bilgilendirmelerin oldu¤u, okul ve ülke siyasetinde gündemleflen konular›n tart›fl›ld›¤› ve tarihi, felsefi, ideolojik kavramlar›n tart›flmaya aç›ld›¤›, k›sacas› liselilerin kendini buldu¤u bir bülten ç›kararak kitlenin kendini örgütlemesine yönelik kazan›mlar sa¤lam›flt›r. Lise ö¤rencileri öz örgütlülü¤ü bünyesinde çeflitli tiyatral, sanatsal ve sosyal etkinliklerle beslenerek de kitle ile buluflmaktad›r. Sonuç olarak bu ba¤lamda de¤erlendirdi¤imizde; halk gençli¤inin örgütlenmesinde ihtiyaç duyulan öznelerin kitle hareketleri içerisinde nüfuz etmesi, kitlenin sosyo-ekonomik, kültürel vb asgari talepleri üzerinden oluflturulacak özörgütlülüklerin ortak bir irade ile harekete geçirilmesi emperyalist-kapi-

May›s 2009-46

ÖZGÜR DÜfiÜN

mizlik masraflar›n› bile ö¤retim dönemi içerisinde 2 kez ya da taksitlerle ‘aidat’ paras› alt›nda toplanan paralarla karfl›lanmaya çal›fl›lmaktad›r. ‹dare ve sisteme entegre olmufl ö¤retmenler arac›l›¤›yla bu paralar› zorla toplamaya çal›flmalar› ö¤rencileri karne notlar› ve so¤ukta b›rakmak üzerinden tehdit etmeleri asl›nda durumun ne boyutlara ulaflt›¤›n› aç›kça gösteriyor. Liseliler ve halk gençli¤i tüm bu sald›r›lara ve y›k›mlara karfl› tepkisizlefltirilmek, susturulmak isteniyor.

Tüm bu sald›r›lara, bask›lara, zorbal›klara ve dayatmalara karfl› verilecek olan mücadele halk gençli¤inin örgütlü mücadelesidir. Lise ö¤rencilerinin ekonomik, sosyal ve siyasi talepleri üzerinden flekillenecek özörgütlülükler kitleyi mücadeleyle tan›flt›ran ve uzun soluklu mücadeleye dâhil eden kazan›mlard›r. Ankara’daki Lise Ö¤rencileri çal›flmas› somut bir örnek olarak karfl›m›zda durmaktad›r. Liselilerin inisiyatifi do¤rultusunda vücut bulan çal›flma, bir süre sonra programl› ve planl› bir iflleyifle sahip olmufltur. Kendi okullar›ndaki sorunlar› ve liselerdeki genel problemleri tart›flan liseliler daha 8 Mart Dünya Emekçi Kad›nlar Günü Pano Çal›flmas›/Ankara sonras›nda di¤er liselerdeki ö¤rencilerle birlikte koordinasyon sa¤lam›fl ve kolektif mücade- talist krizin yak›c› hissedildi¤i günümüzde olmas› le verebilme yetisi kazanm›flt›r. Kurduklar› atölyeler gereken elzem bir karfl›l›kt›r. dâhilinde; okullardaki ‘tarih kitaplar›ndan anlat›lan masallar ve zorunlu verilen din derslerinden’ s›yr›lan Emekçi halk›m›z› her f›rsatta hedef alan emperliseliler, felsefi-iktisadi-siyasi kavram ve ideolojileri yalistleri ve onun yerli uflaklar›n› alt etmek için; tainceleyen ve fikir yürüten bir zemin yaratm›flt›r. lan, iflgal ve sömürüye dur demek için; emek ve Gündemleflen konular ya da belirli günler üzerinden onurlu bir gelecek için örgütlü mücadeleyi yükseltesosyal kulüpler arac›l›¤›yla pekifltirdikleri pano çal›fl- lim! malar› sayesinde birçok lisede faaliyet yürüterek çaLiseliler Geliyor, Mücadele Büyüyor! l›flmalar›m›z› ilgiyle takip eden liselilerle görüflme f›rsat› bulmufl ve onlar› mücadeleye ça¤›rm›fllard›r. Eflit, Paras›z, Bilimsel, Anadilde E¤itim! Liselilerin ve halk gençli¤inin de özneleri olmas›yla Yaflas›n Demokratik Halk Liseleri Mücadelemiz! birlikte emekçi halk›m›z›n yaflad›¤› sorunlar ve bunlara çözüm aray›fllar› do¤rultusunda her lisedeki ö¤-

63


ÖZGÜR DÜfiÜN

May›s 2009-46

Okur-yazar kaleminden

Fakir Baykurt

Niye Öldü?

64

…. Veya Fakir Baykurt, dokuz köyden kovuldu¤unda, onuncu köyden ba¤›ran ö¤retmen y›lg›nl›¤a kap›ld›¤›nda ne yapaca¤›n› neden söylemedi? Bana bu idealizmi yükleyen, ö¤retmen olmam›n tek nedeni olan Fakir Baykurt ö¤retmenleri hiç y›lmam›fllard›… Ben y›ld›m… Her fleyden; okuldan ö¤renciden e¤itmenlikten, tüm bunlar›n sebebi e¤itim unsurlar›n› ranta çevirenlerden y›ld›m. Karfl›ma ç›kan her engeli y›kar, bana bakan onlarca gözü bir noktaya çekerim zannetmifltim, kafalarda bir soru iflareti b›rak›rsam, onlar; bir gün o soru iflaretinin etraf›nda dönerler diye düflünmüfltüm… Oysa hiç ama hiçbir fleyi yerinden oynatam›yorum… Yok hay›r oynuyor, ama geriye evet geriye gidiyor. Her fley garip bir biçimde geriye… K›zlar okumak yerine evlenmeyi, kampus yerine evlerinin, gelinliklerinin hayalini kurmay› tercih ediyor, her geçen gün arabesk müzi¤in karamsarl›¤›na bo¤ulmay› tercih eden genç say›s› art›yor. ‹lk dakikalarda do¤ufltan getirdiklerini bildi¤im, ama kaybettikleri “merak etme” duygular›n› çok arad›m...(?) Her seferinde uzun süren nutuklarda, a¤z›mda adeta devrim tad›. Sonras›, …yine y›lg›nl›k… me¤er

hababam s›n›f›ndan bu yana o nutuklar ifle yaramaz olmufl, i¤renç kahkahalara sebep olmufl. Her geçen gün elden avuçtan ç›kan gençlik kurban olmaktan öte bir fley de¤il… Türlü sapk›n davran›fl›n sahnesi s›n›flar, toplumun küçük örne¤i ve kaderdafl›; rantlar›n hem zemini hem sonucu… Tahir ö¤retmen, (Fakir Baykurt’un as›l ad›) an›lar›nda; “Klasiklerin en iyi okuru enstitülü gençlerdi cepler ona göre yap›l›yordu, kitap s›¤s›n diye; koyun gitmeye giden k›zlar, torbaya az›kla birlikte kitap da katard›” demiflsin. Bizim çocuklar›n ceplerinde de, az›klar›nda da arad›¤›m merak duygular› yok, hayallerini bile koymuyorlar hocam. Evet Fakir Hocam, “Kaplumba¤alar” roman›nda yazd›¤›n, konusu da O’ralar olan topraklar› gezerken ö¤retmen olmay› kafaya koymufltum; soyguncuyla, ars›zla, riyakarla mücadeleyi yazm›flt›n, hocam ö¤rendim, peki ya aymaz, ald›rmaz, duyars›z, sa¤›rlaflm›fl gençler, hocam; onlarla nas›l bafla ç›kaca¤›m› yazmam›fls›n, anlafl›lan bu kadar›n› sen de tahmin etmemiflsin.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.