SUNU
merhaba, halka dönük kapsamlı ekonom k, sosyal s yasal saldırılara paralel olarak ün vers telerde de yök’ün genelgeler yle “yen saldırı” yılının başladığına tanıklık ed yoruz. yen sayımızla b rl kte ülkede, dünyada ve ün vers telerde yaşanan gel şmeler mercek altına aldık. d ğer taraftan özell kle post-modern teor n n reel sosyal zm tartışmalarını z zek şahsında gündemen ze taşımaya çalışarak marks zm’ n günümüzde nasıl çarpıtıldığına da r aktüel örnekler sunduk. çağımızın en büyük tartışmalarından olan “yaratılış ve evr m” meseles n k tap tanıtımıyla açmaya, s z okurlarımızla tartışmaya çalıştık. h nd stan’dak gel şmelere da r kolekt f m z n yaptığı çev r ve bologna sürec g b konularla dünya gündem n sayfalarımıza taşıdık. yoğun b r emekle hazıladığımız yen sayımızda, özgür düşün olarak tüm okurlarımızın katkılarını bekled g m z b r kez daha y neleyerek “okuyalım, okutalım” d yoruz...
‹Ç‹NDEK‹LER
01
33
BAŞYAZI
EKONOMİ POLİTİK
ÇEVİRİ
05
DGH’DEN
37
08
KPSS Mİ KADROLAŞMA MI?
48
BOLOGNA REFORMU...
10
DEMOKRASİ BİR TRENDİR...
52
BİR GARİP SLAVOJ ZİZEK HİKAYESİ
60
SİNEMANIN RADİKAL YÜZÜ...
k tap tanıtımı
22
EVRİM BİLİMİ VE YARATILIŞ EFSANESİ
27
REFERANDUMDA SON PERDE
özgürdüflün ozgurdusunkolektifi@hotmail.com
HİNDİSTAN’IN BUHRANI
KARDELEN BASIM-YAYIM REKLAM GÖSTER‹ ORGAN‹ZASYON LTD. fiT‹. Sahibi ve Yaz›iflleri Müdürü: Ferda BAfi Yay›n Türü: Yayg›n-Süreli Yönetim Yeri: Katip Mustafa Çelebi Mah. Tel Sok. No: 20/2 Beyo¤lu-‹STANBUL Tel: (0212) 243 91 94 Dizgi: Kardelen Yay›mc›l›k Bask›: Ezgi Matbaac›l›k Adres; Çobançeflme mah. Sanayi cad. Altay sk. No: 10 A Blok Yenibosna Bahçelievler- ‹stanbul Tel :0212 654 94 18
Hesap Numaras›: Serpil KARAKAYA: ‹fl Bankas› ‹stanbul Parmakkap› fiubesi 1042 0677147
Hakim Sınıfların Yoğunlaşan Saldırılarını Örgütlü Mücadelemizle Boşa Çıkaracağız! Emperyalizme uflakl›kta s›n›r tan›mayan ülkemiz hakim s›n›flar›n›n ezilen milyonlara dönük sald›r›lar› yo¤unlaflarak devam ediyor. Anayasa referandumu, yeni anayasa tart›flmalar›, Kürt ulusal sorunundaki tutum, türban›n tekrardan gündemleflmesi, Hanefi Avc›’n›n aç›klamalar›, devrimci tutsaklara yönelik sald›r›lar ve YÖK’ün üniversiteler için valiliklere göndermifl oldu¤u genelge bu sürecin önemli geliflmeleri olarak ön plana ç›kt›. Anayasa referandumu boyunca hakim s›n›f klikleri “en halkç› benim” söylemleriyle ikiyüzlülüklerini ve tutars›zl›klar›n› bir kez daha aymazca sergilediler. Bu klikler halk› kendilerine yedekleyebilmek için her yönteme baflvurdular. Sömürü düzeni referandumdan hedefledi¤i sonuçlar› büyük oranda elde etmesine karfl›n bu süreçte devrimci-demokratik güçlerin oluflturdu¤u boykot cephesi ve özellikle Kürt illerinde boykot takti¤inin önemli baflar›s› olumlu pratikler olarak ortaya ç›km›flt›r. Referandum sonras›nda gündeme gelen yeni anayasa tart›flmalar› ise hakim s›n›f kliklerinin belirli konularda uzlaflma çabas›nda oldu¤unu göstermektedir. Bu konular›n en bafl›nda Kürt ulusal sorunu gelmektedir. Hakim s›n›flar›n, Kürt ulusal hareketini tasfiye etme konusunda hem fikir olduklar› aç›kça ortadad›r. Bu durum son süreçte TC, ABD, AB, Kuzey Irak, ‹ran ve Suriye aras›nda yap›lan görüflmelerle birlikte daha görünür olmufltur. Önümüzdeki süreçte, bugün s›kl›kla dillendirilen, “bar›fla az kald›”, “Kürt sorununun çözümüne yaklaflt›k” söylemlerinin büyük bir aldatmaca oldu¤u görülecek ve Türk hakim s›n›flar› Kürt ulu-
sunun meflru mücadelesini binbir yöntemle bast›rmaya çal›flacakt›r. Gözalt›lar, tutuklamalar, polis ve asker kurflununa hedef olmalar, ekonomik-sosyal-kültürel-siyasal sald›r›lar sürecin kaç›n›lmaz unsurlar› olarak öne ç›kacakt›r. Kürt ulusal hareketi ise bu koflullar içerisinde “demokratik özerklik” talebini dillendirmektedir. Kürt ulusal hareketi, demokratik özerklik talebi çerçevesinde devletle görüflmektedir. Bu görüflmelerin muhataplar›ndan birisi de Abdullah Öcalan’d›r. Ne kadar inkâr edilse de bu görüflmeler yap›lmaktad›r. Abdullah Öcalan bu süreçte önemli belirleyenlerden bir tanesidir. Ulusal hareketin demokratik özerklik talebi, anadilde e¤itim talebi ve reform talepleri somut duruma göre ilericidir ve desteklenmesi gerekir ancak özgürlük için yeterli de¤ildir. Bilince ç›kar›lmas› gereken fley fludur: Kürt ulusu gerçek özgürlü¤e ancak bir devrimle ulaflabilir. Bu devrim sadece Kürt ulusunu özgürlefltirmeyecek, ayn› zamanda bu topraklardaki her türlü sömürü ve zulmü de ortadan kald›racakt›r. Bu gerçeklikten hareketle esen tasfiyeci ve reformist e¤ilimlere karfl› proleter bak›fl aç›s›yla mücadele etmek en önemli görevlerden birisidir. Hakim s›n›flar›n çat›flma noktalar›ndan bir tanesi olan ve siyaset sahas›nda çokça malzeme olarak kullan›lan türban, genel seçimler öncesinde ve yeni anayasa tart›flmalar› çerçevesinde gündeme gelmifl durumdad›r. Türban› yasaklayan, Alevilere zorunlu din e¤itimini dayatan fley burjuva-feodal düzenden baflka bir fley de¤ildir. Her ikisinde de, sorunlar›n tarihsel kökeni ve boyutlar› ayn› olmamakla birlikte, esasta
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
1
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
“inanç özgürlü¤ü” bask› alt›na al›nmaktad›r. Bugün nas›l ki zorunlu din derslerinin kald›r›lmas› inanç özgürlü¤ü kapsam›nda ele al›nan bir talep ise türbanl› kad›nlar›n üniversitelere ve kamu kurulufllar›na türbanla girmesi de inanç özgürlü¤ü kapsam›nda de¤erlendirilmek durumundad›r. AKP, türban konusunu gerici emelleri için siyaset mevzusu olarak kullan›yor diye türban takma özgürlü¤ü “gericilik” veyahut “ilericilik” olarak ele al›nmamal›d›r. Bu özgürlükler faflizm taraf›ndan gasp edilirken halk aras›na da düflmanl›k tohumlar› ekilmektedir. ‹lericilik-gericilik tart›flmalar›yla ayn› s›n›fa mensup türbanl› ve türbans›z insanlar bölünmektedir. Bu da s›n›f mücadelesinin önüne önemli bir engel olarak ç›kmaktad›r. Bu konuda do¤ru-devrimci bak›fl aç›s›; hem türban takma özgürlü¤ü bask› alt›na al›nan insanlar›m›z›n haklar› için hem de zorunlu din dersi almak zorunda b›rak›lan Alevilerin haklar› için mücadele etmektir. Ülke gündemine “Haliç’te Yaflayan Simonlar” kitab›yla giren ve sonras›nda kamuoyunu çeflitli yönleriyle meflgul eden bir süreçle birlikte tutuklanan Hanefi Avc›, Gülen cemaatinin devlet içerisinde çok ciddi bir kadrolaflmaya gitti¤ini ileri sürmüfltür. Geçmiflte cemaatlerle iliflkisi olmufl ve hakim s›n›flar için “önemli görevlerde” bulunmufl bir emniyet müdürünün böyle bir yönelim içerisine girmesi manidard›r. Burada devlet içi hesaplaflmalar, mücadeleler ve ç›karlar söz konusudur. Hanefi Avc›’n›n böyle bir kitap yazarak iddialar›n› gündemlefltirmesi bu konu üzerinde uzun bir süre çal›flt›¤›n›n göstergesidir. Hanefi Avc›, kendisinin ve devletin nas›l bir pislik y›¤›n›n›n üzerinde yükseldi¤ini teyit etmifltir. Sömürü düzeni AKP’siyle, CHP’siyle, MHP’siyle k›sacas› bütün sistem partileriyle bu pisli¤e bafltan aya¤a batm›flt›r. Her k›p›rdan›flta bu pislikten i¤renç kokular yükselmektedir. K›sacas› Hanefi Avc›’n›n iddialar› ç›kar çat›flmalar›n›n tetikledi¤i bir sonuçtur. Avc›’n›n cemaatle ilgili iddialar›na bak›p onun AKP’nin çevirdi¤i oyunlar› gözler önüne serdi¤i gibi bir kan›ya varmak ise siyasi körlükten baflka bir fley de¤ildir.
Postallarla Gelen YÖK’ü Örgütlü Mücadelemizle Y›kaca¤›z!
2
E¤itim sisteminin iflas etti¤i ve e¤itimsizli¤in “e¤itim” diye yutturulmaya çal›fl›ld›¤› gün gibi ortadad›r. Gençlerin e¤itimsiz kifliler olarak yetifltirilmesi için ilkokul s›ralar›ndan üniversite amfilerine kadar devlet taraf›ndan büyük bir çaba harcanmaktad›r. Bu çaban›n en yo¤unlaflm›fl flekli 1980 Askeri Faflist Cuntas› taraf›ndan kurulan Yüksek Ö¤retim Kurumu’dur(YÖK).
Her devlet, her iktidar sistemi kendisine göre bireyler yetifltirmek ve e¤itim kurumlar›n› bu amaçla flekillendirmek ister. Bu e¤itim kurumlar›ndan geçen insanlar›n kendi ideolojilerini tafl›mas›n› garanti alt›na almay› hedefler. YÖK’ün ifllevi de sömürü düzenini tüm kurumlar›yla gençlerin beyninde yeniden ve yeniden üretmek olmufltur/olmaktad›r. Bu amaçla YÖK, y›llard›r üniversitelerde terör estirmektedir. Bilim ad›na, kültür-sanat ad›na k›sacas› insan› hayvanlardan ay›ran temel bir özellik olan düflünce ad›na ne varsa hepsini üniversite d›fl›nda tutmufltur. Demokratik haklar› için mücadele eden kesimlere dönük azg›nca sald›r›lar› hayata geçirmifltir. YÖK, sömürü düzeninin ihtiyaçlar› paralelinde 29 y›ld›r sürdürdü¤ü gerici sald›r›lar›n› güncel sald›r› politikalar›yla devam ettirmektedir. YÖK, geçti¤imiz günlerde “Özgür ve Güvenli Üniversite” bafll›¤›yla gerçeklefltirdi¤i toplant›s› sonucunda 81 ilin valilerine gönderdi¤i genelgede, önümüzdeki süreçte üniversitelerde bask› ve sindirme politikalar›n› daha da yo¤unlaflt›raca¤›n› ilan etmifltir. YÖK’ün “Özgür ve Güvenli Üniversite” maskesiyle hayata geçirmeye haz›rland›¤› kapsaml› sald›r›lar üniversitelerin hapishaneye dönüfltürülmek istendi¤inin aç›k bir kan›t›d›r. Bu genelge, hakim s›n›flar›n, devrimci tutsaklar flahs›nda hayata geçirdi¤i “F tipi sald›r›lar›n›n” parça parça yaflam›n di¤er alanlar›na uygulanmaya baflland›¤›n›n göstergesidir. Genelgenin temel amac› devrimci gençlik hareketlerini sindirmek, bu dolay›mla gençli¤i düzenin s›n›rlar› içerisine hapsetmektir. Yani gençli¤in her yerde izlenmesi demektir. Üniversitelerde “yasad›fl›” bir flekilde bulunan ve ö¤rencileri fiflleyen sivil polislerin yasallaflt›r›lmas› demektir. Örne¤in ‹stanbul Üniversitesi’nde y›llard›r sivil polislerin odalar› ve bu odalarda kamera ba¤lant›l› bilgisayarlar› vard›r. Hatta bu polisler ö¤rencilere “sandalye” f›rlatmaktad›r. K›sacas› bafltan afla¤›ya hapishaneye çevrilmifl bir ülkede, üniversiteleri de hapishaneye çevirmek isteyenlerin yan›p tutuflmas› anlafl›l›rd›r. Hakim s›n›flar›n yo¤unlaflan sald›r›lar›na ve YÖK gericili¤ine karfl› yeni demokrasi mücadelesini büyütmek tek kurtulufl seçene¤idir. Halk gençli¤i aç›s›ndan yaklaflan 6 Kas›m süreci bu mücadeleyi daha da anlaml› k›lmaktad›r. Faflizmin üniversitelerdeki aya¤› olan YÖK’e karfl› Bilimsel Sosyalist ideolojimizin rehberli¤inde, demokratik haklar›m›z için mücadele etmek tüm halk gençli¤inin görevidir.
DGH’den
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
DEMOKRAT‹K GENÇL‹K HAREKET‹ www.demokratikgenclikhareketi.org
Postallarla Geldi, Örgütlü Mücadelemizle Y›k›lacak!
Kahrolsun YÖK Gericiliği! Kuruldu¤u günden bugüne her türlü sömürünün ve zulmün yegâne kayna¤› olan zorbal›k düzeninin üniversiteler üzerindeki bask› arac› olan Yüksek Ö¤retim Kurumu(YÖK)’unun 29. kurulufl y›ldönümüne yaklaflmaktay›z. 12 Eylül faflist darbesinin bir ürünü olarak kurulan YÖK, bilimi halk yarar›na de¤il a¤alar›n ve patronlar›n hizmetine sunma ifllevini, geride kalan 29 y›lda lay›k›yla yerine getirdi. Kuflkusuz ki YÖK birdenbire ortaya ç›kmad›. Peki, YÖK neden kuruldu? 1980’li y›llarda baflta ABD olmak üzere bir avuç kan emicinin zengin enerji kaynaklar›na, büyük bir çal›flma gücüne, devasa bir pazara, devasa bir hammadde kayna¤›na ve dünya hâkimiyetini korumas› için kilit bir öneme sahip olan Ortado¤u co¤rafyas›na daha fazla yo¤unlaflmas›na tan›kl›k etti. Bu tarihlerde bölgeye dönük bir tak›m müdahalelerde bulunan ABD, bu minvalde ülkemizi de yeniden ameliyat masas›na yat›rd› ve “24 Ocak 1980 Kararlar›” ile ülkemizdeki ekonomik etkinli¤inin önünü daha fazla açt›. Bu kapsamda “iyi çocuk”lar›na 12 Eylül darbesini yapt›rarak, bu etkinli¤ini pekifltirdi. O zamandan bugüne de¤in bu ve benzeri rötufllarla, belirlenen yeni hükümetler ve uygulamaya konan türlü politikalarla Türk Devleti’nin, ABD’nin Ortado¤u politikalar›na uyumlu hale getirilmesi sa¤land›. Elbette ki ülkeyi böylesi kapsaml› bir yap›land›rma sürecine tabi tutan kan emiciler, o dönemde tüm dünyada oldu¤u gibi ülkemizde de doruk noktas›na ulaflm›fl
“bilim yuvalar›” üniversitelerdeki kitlesel anti-emperyalist kabar›fl› bast›rmak ve üniversiteleri kay›ts›z flarts›z sürece uyumlu hale getirebilmek ve piyasa ekonomisinin hizmetine sokmak amac›yla 6 Kas›m 1981’de YÖK’ü kurdu. Çünkü onlar çok iyi biliyorlard› ki piyasan›n yetiflmifl insan gücüne, bilimi piyasan›n hizmetine koflacak beyinlere ve e¤itim alan›ndaki her türlü hak gasp›na, e¤itimin paral› hale getirilmesine… ses ç›karmayacak uslu “çocuk”lara ihtiyac› vard›.
YÖK’le Birlikte Üniversitelerde Neler “De¤iflti”? YÖK’le birlikte ülkemizde tüm yüksekö¤retim mevzuat› bir anda yürürlükten kald›r›ld›. Üniversitelerdeki özellikle ilerici-devrimci-demokrat akademisyenler, ö¤renciler ve üniversite çal›flanlar› tasfiye edildi. Amac› “ülkeye nitelikli insan gücü yetifltirmek” olan üniversiteler, uluslar aras› flirketlerin kay›ts›z koflulsuz emrine sunuldu. YÖK ülkenin bilim potansiyelini ve kaynaklar›n› hoyratça kullanarak geçen 29 y›l boyunca ö¤renci say›s› aç›s›ndan s›n›rlar›n zorland›¤›, ö¤renci niteli¤inin düfltü¤ü, ö¤retim kadrosundaki erezyonun ise devam etti¤i ve özellikle ö¤retim üyesi kadrolar›nda niteliksel gerilemenin artt›¤› bir tablo a盤a ç›kard›. YÖK’le birlikte ö¤retim üyelerinin seçim ve atama yöntemleri ile sürekli oynanarak anti-demokratik yöntemlerle akademik personelin, ö¤rencilerin ve üniversite
3
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
4
çal›flanlar›n›n söz, eylem, örgütlenme haklar›na pervas›zca sald›r›ld›. Ö¤rencilerin örgütlenmesi sürekli engellenerek rektörlerin onay›yla ö¤renciler, kendi üniversitelerinde, kolluk güçlerinin coplar›na servis edildi. Bununla da yetinilmeyerek bir yandan ö¤rencilerin “ilerici-devrimci güçler taraf›ndan tahrik edildi¤i” yaygaras› kopart›ld› bir yandan da devletin ö¤renciler üzerindeki beyin y›kama faaliyetleri yo¤unlaflt›r›ld›. Akademik özerklik ayaklar alt›na al›narak her türlü bilimsel ve elefltirel düflüncenin, araflt›rma ve projenin önüne YÖK’ün talimatnameleri ç›kart›ld›. E¤itim gittikçe paral› hale getirilerek emekçi çocuklar›n›n e¤itim hakk› “cebindeki para”n›n miktar›yla ölçülür oldu.
politikalar› ile görmezden gelinen Kürt ulusunun bir yandan anadilde e¤itim hakk› gasp edilmeye devam edilirken di¤er taraftan YÖK’ün talimatlar› do¤rultusunda yüz binlerce Kürt genci milliyetçi-floven bask›lar›n hedefi haline getirildi. Kimisi kurflunlanarak sokak ortas›nda katledildi kimisi anadilinde e¤itim istedi¤i için okuldan at›ld›. Tüm bunlara koflut olarak, yaflad›¤› sorunlar karfl›s›nda kendi haklar›na sahip ç›kan ve harekete geçerek bu haklar ekseninde seferber olan ö¤renciler, soruflturma ve ceza terörüyle okullar›ndan uzaklaflt›r›ld›lar. Hatta birço¤u okuldan at›ld› ya da yüksek ö¤renim haklar› elinden al›nd›.
Üniversitelerde en küçük idari ifllemlerden dönemliky›ll›k harçlara ve çeflitli bahanelerle toparlanan zorunlu ba¤›fllara dek paral› e¤itim uygulamalar›n›n önü aç›ld›. Okulu bitirdikten sonra bireylerin ifl bulma ve üretime kat›lma süreçleri e¤itim süreçlerinde ödedi¤i miktarlara ba¤›ml› hale getirildi. Az say›da ö¤renci ülke ekonomisini elinde tutan emperyalistlerin, iflbirlikçi flirketlerin ve üst düzey devlet bürokrasisinin insan ihtiyac›n› karfl›larken, geriye kalan milyonlarca üniversite mezunu genç ucuz ifl gücü pazar› haline geldi. Ö¤rencilere müflteri gözüyle bakan akademisyenler birer tüccara, üniversiteler ise birer ticarethaneye dönüfltürülerek, piyasan›n insan kaynaklar› merkezi haline geldi. Yüzy›llard›r bu topraklarda imha, inkar, asimilasyon
Ö¤rencilerin sa¤l›k, ulafl›m, bar›nma gibi en temel ihtiyaçlar›n› dahi karfl›lama anlay›fl›ndan uzak olanlar “her ile bir üniversite” açarak yaflanan y›k›m tablosunu daha da derinlefltirdi. Bugün en temel ihtiyaçlar›n›n dahi karfl›lanmad›¤› bu koflullarda, yüz binlerce ö¤renci ulafl›mdan sa¤l›¤a, bar›nmaya var›ncaya de¤in bir dizi sorunla yüz yüzedir.
YÖK Gericili¤i “Genelge” Yay›nlamaya Devam Ediyor En kaba ve genel hatlar› ile kendisini yukar›da aktard›¤›m›z hususlarda a盤a vuran ve piyasan›n de¤iflen koflullar›na e¤itimin uyarlanmas› politikalar›nda YÖK’ün geçmiflten bugüne süregelen uygulamalar›
Demokratik Haklar›m›z ‹çin Örgütlenelim! YÖK Gericili¤ine Karfl› Demokratik Halk Üniversiteleri fiiar› ile 6 Kas›m’da Alanlara Ç›kal›m! Tüm halk gençli¤i, ö¤renciler, akademisyenler, üniversite çal›flanlar›, ailelerimiz… Tek bafl›na “YÖK karfl›tl›¤›” ya da YÖK’ün kald›r›lmas› talebi, üniversitelerde yaflad›¤›m›z sorunlara kal›c› çözümler getirmeyecektir. YÖK’e karfl› örgütlenecek bir mücadele YÖK gibi kurumlar› yaratan sisteme karfl› örgütlü bir güce dönüflmedi¤i müddetçe kal›c› çö-
Ekim-Kas›m 2010-51
ÖZGÜR DÜfiÜN
her geçen günde de¤iflik kisvelere bürünerek devam etmektedir. Y›llard›r türbanl› ö¤rencileri üniversite kap›lar›ndan dahi içeri sokmayanlar birdenbire demokrasi havarisi kesilerek, türbanl› ö¤rencilerin okula al›nmalar› karar›n› almaktalar. Kuflkusuz bu durum, “eflitlik”, “özgürlük”, “demokrasi” gibi kavramlar›n içinin boflalt›larak havada uçufltu¤u ülkemizin son süreçte yaflad›¤› birtak›m siyasal geliflmeleriyle uyum içerisinde ele al›nmakta, kapsaml› sald›r›lar› gizleyen maske ifllevi görmektedir. Yine son olarak YÖK’ün “flafl›rt›c›” bir kararla türban meselesine iliflkin att›¤› bu ad›mdan sonra flimdi de “Özgür ve Güvenli Üniversite” makyaj›yla 81 il valili¤ine gönderdi¤i genelge, YÖK’ün gerçek niyetinin aç›k itiraf› niteli¤indedir. E¤itim ve ö¤retim faaliyetlerinin kusursuz yürütülebilmesi için “bölücü ve y›k›c› faaliyetlerin hareket alanlar›n›n daralt›lmas›”n›n temel flart oldu¤u belirtilen yaz›da ö¤rencilerin “özgür düflünebilmesi” için bunun gereklili¤ine vurgu yap›lmaktad›r. Esas hedefi üniversitelerdeki devrimci-demokrat kuvvetleri bast›rmak, kontrol alt›na almak, “rehabilite etmek” ve korku dalgas›yla gelece¤in “potansiyel” devrimcilerini bugünden sindirmek, yasal fiflleme yolu ile bu korku dalgas›n› büyütmek olan mevcut talimatlarla ayn› zamanda bugüne kadar uygulana gelen “ValilikEmniyet-‹dare iflbirli¤i”ne yasal bir k›l›f uydurulmaktad›r. Bununla da yetinmeyen YÖK daha da ileriye giderek sivil polislere ve kolluk güçlerine üniversite içerisinde rahat koltuklar ve kulübeler talep etmektedir. Özgür düflüncenin ve genifl ö¤renci y›¤›nlar›n›n akademik, ekonomik, sosyal, kültürel hak arama mücadelesinin karfl›s›na polis-jandarma barikatlar›yla, panzerleri ve coplar›yla dikilen YÖK ve temsil etti¤i zihniyet, di¤er taraftan soruflturma ve ceza terörüyle hak arama mücadelelerini ehlilefltirmek istemektedir. 24 A¤ustos’ta Yusuf Ziya Özcan imzas› ile valiliklere gönderilen yaz›da, bu soruflturma ve cezaland›rma yöntemlerine iliflkin de çarp›c› ifadeler yer almaktad›r. Üniversitelerde kamera say›lar›n›n art›r›lmas›n› ve elektronik parmak izi uygulamas›na geçilmesini vaaz eden YÖK ayn› zamanda, üniversite ö¤rencilerinin “yasal” tebligat adreslerinin al›nmas› gerekti¤ini belirterek aileler yoluyla psikolojik bask› mekanizmalar›n› devreye sokmaya çal›flmaktad›r. Üniversite ö¤rencilerinin yaflad›¤› tüm sorunlar›n kayna¤› olan sistem ve onun gerici kurumu olan YÖK, bu uygulamalar›yla, kaç›n›lmaz bir sonuç olarak sorunlara karfl› ö¤renciler cephesinden geliflecek mücadelenin önünü kesmek istemektedir. Güncel örneklerinden de görüldü¤ü üzere YÖK, 29 y›ll›k gerici sald›r› dalgas›na ara vermeksizin devam etmektedir.
zümlerden bahsedilemez. Ö¤renci gençli¤in “Özgür bir ülkede ba¤›ms›z bir halk olarak yaflama” perspektifiyle örülü demokratik haklar mücadelesi ezilen milyonlar›n, bu devasa sömürü sistemini temellerinden sarsacak ve y›kacak s›n›f mücadelesiyle birleflti¤i oranda YÖK ve benzeri kurumlar› ortadan kald›racak ve Demokratik Halk Üniversiteleri’ni yaratacakt›r. Demokratik Gençlik Hareketi (DGH), YÖK’ü ve 6 Kas›m sürecini bu çerçevede de¤erlendirmektedir. Bu bak›mdan 6 Kas›m bizler için salt takvimsel bir gün de¤ildir.
Sömürü düzeninin geri e¤itim sistemi ile
halk gençli¤inin alternatif e¤itim mücadelesinin çarp›flt›¤› bir gündür ayn› zamanda. Bu bak›mdan; YÖK, yarat›c›l›¤›n ve ba¤›ms›z düflüncenin önünde engel teflkil etti¤i için; ö¤rencilerin, üniversite çal›flanlar›n›n, akademisyenlerin söz, eylem, örgütlenme haklar›na sald›rd›¤› için; üniversite iflletmelerini ad›m ad›m tafleronlaflt›rd›¤›, üniversiteleri paral› hale getirerek bir hak olmaktan ç›kard›¤›, e¤itimi metalaflt›rd›¤› için; kendi haklar› için mücadele eden ö¤rencilerin karfl›s›na soruflturmalarla, cezalarla, polisi ve jandarmas›yla dikildi¤i için 6 Kas›m’da alanlarda olaca¤›z! Eflit, paras›z, bilimsel, anadilde e¤itim fliar›m›z› ö¤renci gençli¤in örgütlü gücüyle bir kez daha bayraklaflt›rmak; akademik, ekonomik, sosyal, siyasal hak taleplerimizi hayk›rmak; öz örgütlülüklerimiz olan ö¤renci derneklerimizi, kulüplerimizi, topluluklar›m›z› kapatanlar› bir kez daha teflhir etmek için 6 Kas›m’da alanlarda olaca¤›z! DGH bu temel yönelimleri dahilinde tüm halk gençli¤ini, üye ve taraftarlar›n› emperyalist tahakküme ve YÖK gericili¤ine karfl› 6 Kas›m’da, mümkün olan bütün illerde yayg›n, kitlesel ve militan bir flekilde alanlara ç›kmaya ve demokratik haklar mücadelesini yükseltmeye davet eder. Ezilenlerin yükselen mücadelesini postallarla bast›rmaya çal›flanlar›n zulüm saltanatlar›n› ve YÖK gibi gerici kurumlar›n› örgütlü mücadelemizle tarihin çöplü¤üne gönderece¤iz!
5
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
6
Tasfiyeci, Gerici Rüzgârlar›n Karfl›s›nda, Zirveleri Hedefleyen Zorlu Yürüyüfllerin de Emek Seferberli¤i kampanyalar›, yaz dönemlerini geçifltirmek için de¤il; salt ekonomik bir faaliyet amac›yla de¤il; okullardan, semtlerden ç›kan halk gençli¤inin emekçi halkla, iflçilerle, köylülükle ayn› havay› teneffüs etmesi, ayn› sofraya diz k›rmas›, ellerini nas›rlaflt›rmas›, bilincini kirleten yoz, kirli, gerici düflüncelerden çal›flarak ar›nmas› için hayata geçirilen devrimci bir eylemdir. DGH bu mütevaz› ad›mlar›, gelece¤i kazanma perspektifiyle atmakta ve gençlik mücadelesinde 1971 ç›k›fllar›n› yaratan ‹brahimlerin, Denizlerin, Mahirlerin devrimci miras›n›, hak etti¤i flekliyle yeniden, örgütlü halk gençli¤inin bir gelene¤i haline getirmeyi, yayg›nlaflt›rmaya gayret etmektedir.” (DGH - A¤ustos 2010) Demokratik Gençlik Hareketi (DGH), A¤ustos 2010 tarihli aç›klamas›nda, bu y›l düzenleyece¤i köy çal›flmalar›n›n amaçlar›n› bu flekilde ifade etti. Ülkenin birçok yerelinden; mahallelerden, okullardan, çal›flan kesimlerden gelen gençler, DGH’nin önderli¤i alt›nda buluflarak bu y›l üçüncüsü düzenlenen köy çal›flmalar›n› baflar›yla tamamlad›lar. Bugün, gelinen aflamada, ülkemiz siyasi arenas›nda kuvvetle estirilen tasfiyecilik rüzgârlar›, birçok devrimci kurum ve örgütü, devrim hedefinden uzaklaflt›rm›fl, günlük siyasi geliflmelere karfl› dar bir muhalefete indirgemifl durumdad›r. Öyle ki art›k devrimcilik, geliflen ekonomik, sosyal ve siyasal gündemlere, kitlelerin içerisinden müdahale eden de¤il, d›flar›dan bas›n aç›klamalar›yla, çeflitli takvimsel eylemliliklerle müdahil olur, sözünü söyler ve kenara çekilir alg›s› geliflmifl durumdad›r demek san›r›z abart› olmayacakt›r. Bu alg› ise tasfiyecilik rüzgârlar›n›n hem devrimci kurumlar nezdinde hem de halklar nezdindeki karfl›l›¤›d›r. Oysaki devrimci örgütlerin hedefi, s›n›f savafl›m›n› harland›r›p halklar›n kurtuluflunu sa¤lamakt›r. Bunu yolu ise ancak devrimcilerin, emekçi halk›m›zla ayn› kaderi paylaflmas›ndan geçmektedir. ‹flte DGH’nin Emek Seferberli¤i kampanyalar›yla hedefledi¤i ideolojik mücadele de emekçi halk›m›zla birlikte tarlalarda, atölyelerde, fabrikalarda ve hizmet sektöründe ayn› kaderi paylaflarak, sistemin dayat›p ve onaylad›¤› devrimcilik anlay›fl›n› sorgulama ve y›kma mücadelesidir. Beri yandan DGH, ortalama bir ay süren köy çal›flmalar›y-
la veyahut da iki ay boyunca sürdürülen Emek Seferberli¤i kampanyalar›yla, iflçilerin, köylülerin genel olarak da emekçi halk›m›z›n örgütlenmesi, mücadeleye seferber edilmesi gibi idealist bir yaklafl›m içerisinde de¤ildir. DGH, demokratik haklar mücadelesinin ve iktidar mücadelesinin esas unsurlar› olan iflçi s›n›f›n›n ve yoksul, topraks›z köylülü¤ün, üretim süreçlerinde yer alarak; bugün, s›n›ftan, halktan kopart›lan ve “s›n›rlar› belirli muhalefet” odaklar›na dönüfltürülen devrimci mücadelenin karfl›s›nda ideolojik netli¤i korumak ve mücadeleyi kuvvetlendirmek hedefiyle hareket etmektedir. DGH, üniversitelerde ve liselerde okuyan gençli¤in üye profilinin ço¤unlu¤unu oluflturdu¤u, iflsiz ve çal›flan gençli¤in ise az›nl›kta oldu¤u bir gençlik örgütlenmesidir. Ancak DGH, halk gençli¤inin demokratik haklar mücadelesinin, bir emekçi iktidar›n› koflullad›¤› bilimsel gerçe¤ini kendisine rehber edinmifl ve bu ba¤lamda demokrasi ve özgürlük mücadelesi yürüyüflünü doruklara çevirmifl bir ideolojik netli¤e sahiptir. Bu ba¤lamda DGH, küçük burjuva reformist bir gençlik örgütlülü¤ü de¤ildir. Bundan kaynakl›d›r ki üniversitede okuyan ve neredeyse hayat›nda hiçbir üretim süreci geçirmemifl üyelerini ve taraftarlar›n›, üretim süreçleriyle buluflturmaktad›r. DGH’nin bu kampanyalar›, kendisiyle birlikte bafllatt›¤› bir olgu olmay›p; 1971 devrimci ç›k›fllar›n› yaratan halk gençli¤inin, 1960’lardaki ö¤renci gençlik hareketlerinden bafllayarak günümüze tafl›d›¤›, devrimci bir ahlak ve ödevdir. Ülkemize, halk›m›za olan sevgimiz; emperyalistlere ve uflaklar›na olan kinimiz; bizleri okullar›m›zdan, mahallelerimizden tafl›rmakta ve köylere, yoksul ve topraks›z köylülü¤ün yan›na, atölyelere tafl›maktad›r. Geçmiflten bugüne zaman zaman aksayan fakat asla yok olmayan bu devrimci miras, gelenek bugün DGH’nin mütevaz› çabalar›yla yaflat›lmakta ve baflta örgütlü halk gençli¤i içerisinde yeniden yayg›n bir devrimci gelenek haline getirilmeye gayret edilmektedir. Art›k bilmeliyiz ki üniversitelerde örgütlenememenin, 6 Kas›m’lar› do¤ru bir perspektifle teflhir edememenin, dayat›lan yoz kültüre karfl› koyamaman›n, üniversitelerde müfredat haline gelen anti-bilimsel e¤itime dur diyememenin ve bunlar gibi onlarca, yüzlerce olumsuz durumun esas sebebi,
burjuva-feodal sistemin dayatm›fl oldu¤u ideolojik tasfiyeye karfl› gerekli ideolojik ve politik netlikte mücadele edilmemesidir. ‹flte yukar›da sayd›¤›m›z Türkiye-Kuzey Kürdistan devrimci hareketlerinin eksiklikleri ve burjuva-feodal sistemin dayatm›fl oldu¤u anti-demokratik uygulamalara, siliklefltirme- yok etme uygulamalar›na, asimilasyon politikalar›na karfl› koyamaman›n temel nedeni devrimcilik alg›lay›fl›n›n, emekten uzaklaflmas›d›r. Bunu bir örnekle kuvvetlendirecek olursak 1968 gençli¤inin pratiklerine bakabiliriz. Özünde üniversite gençli¤i olmas›na karfl›n ve ekonomik, sosyal, siyasal demokratik hak talepleri mücadelesi içerisinde geliflip güçlenen ve bunu yaparken de emekçi halk›m›zla iç içe olan bir demokratik halk gençli¤i hareketi gerçe¤i görürüz. Örne¤in, ‹brahim Kaypakkaya da bir üniversite ö¤rencisiydi. Ancak hangi köylü ailenin evine girse hemen kendini bir emekçi olarak kabullendirebiliyordu. Çünkü yaflam›yla tam bir emekçiydi. ‹flte DGH’nin Kaypakkaya gibi komünist önderlerden, gençlik hareketi liderlerinden ö¤renerek, onlar› rehber k›larak, bugünün koflullar›nda yapmak istedi¤i de kendisini sistemin dayatm›fl oldu¤u bu devrimcilik anlay›fl›ndan kopar›p emekçi bir gençlik örgütü yaratmakt›r. “Bilinçli bireylerin gönüllü birlikteli¤i olan ve bir hak ve ödevler toplam›na yaslanan örgüt: onlar›, yüzleri, binleri, milyonlar› ayn› amaç için hareket ettiren, bir arada tutan toplumsal bir organizasyon olarak bugünün tasfiye ve imha sald›r›lar›na karfl› ezilenlerin elindeki en önemli müdafaa ve mücadele arac›d›r. Da¤›n›k, düzensiz, disiplinsiz, plans›z, programs›z bir örgüt, halk›n ciddiye almad›¤› bir örgüttür! Söyledi¤ini hayata geçiremeyen, bu iradeyi ortaya koyamayan bir örgüt, halk›n ilgilenmedi¤i bir örgüttür! ‹deolojik olarak sözünü söyleyemeyen, faaliyetçisini donatamayan bir örgüt, halk›n umursamayaca¤› bir örgüttür! Ne yapaca¤›n› bilmeyen, önünü göremeyen, politika üretemeyen bir örgüt, halk›n varl›¤›n› dahi bilmedi¤i örgüttür!” (DGH - A¤ustos 2010) DGH, A¤ustos 2010 tarihli aç›klamas›nda da çarp›c› bir biçimde iflaret etti¤i gibi, bu saiklerle Emek Seferberliklerini ve bu kapsamda da köy çal›flmalar›n› örgütlemekte ve gelecekte daha güçlü ve yayg›n çal›flmalar› örgütlemeyi hedeflemektedir.
Üçüncü Köy Çal›flmas›ndan Edinilen Tecrübelerimiz Üzerine Birkaç Söz Her geçen y›lda, bir önceki çal›flman›n deneyimlerinden ö¤renen DGH, bul y›l da önceki y›llara oranla hem daha fazla üye ve taraftar›n› seferber edebilmifl hem de köylülerle daha yayg›n, genifl ve nitelikli iliflkiler gelifltirebilmifltir. Bu y›lki çal›flman›n en büyük eksikli¤i, ikinci bir köylük bölgede de örgütlenmesi öngörülen çal›flman›n hayata geçirilememesidir. DGH, önümüzdeki yaz döneminde, köylük bölgelerdeki çal›flmalar›n› farkl› bölgelere do¤ru yayma, ço¤ullaflt›rma ve bunu daha etkili ve yayg›n propaganda etme hedefindedir. Çal›flman›n sürdürüldü¤ü dönem boyunca, gerek DGH’liler aras›nda sa¤lanan disiplin gerekse köylük alandaki kitle iliflkileri, son derece önemli, e¤itici bir ders niteli¤i tafl›maktad›r. Faaliyetçilerimiz ve taraftarlar›m›z, emek süreçlerinin ar›nd›r›c› zorluklar›nda, kolektif çal›flma ve bireysel e¤itimi esasta hayata geçirmifl ve bundan baflar›yla ç›km›fllard›r. Yan› s›ra çal›flman›n yap›ld›¤› köylük bölgede yakalanan hemen tüm iliflkilerin, bir sonraki y›l için de ›srarc› olmas›, köylülerle kurulan ba¤lar›n niteli¤ini göstermesi aç›s›ndan çarp›c› bir veridir. DGH, bu mütevaz› ancak kararl› ad›mlar›, halk gençli¤inin yar›n› kazanma ve doruklar› fethetme iradesine yaslanarak ço¤altma ve yeniden yayg›n, güçlü bir devrimci gençlik gelene¤i haline getirmeye devam edecektir! ‹flçi ve köylülerin al›n teri ak›tt›¤› yerler bizler için en de¤erli yerlerdir. Esin kayna¤›m›z buralar olacakt›r. Emek Seferberli¤i kampanyas› ve bu kapsamdaki köy çal›flmalar›, tüm DGH’liler taraf›ndan tekrar tekrar de¤erlendirilmeli ve bu sorumluluklara iliflkin tutumlar›m›z gözden geçirilmelidir. Yeni demokrasi mücadelesinin geliflmesi, genifl halk y›¤›nlar›yla kopmaz ba¤lar kurmas› ancak böylesi bir örgütsel bilinçle mümkündür. DGH, yeni dönem çal›flmalar›nda örgütlü oldu¤u tüm alanlarda, enerjisini yeni demokrasi mücadelesinin geliflmesine katk› sunacak flekilde seferber edecek ve doruklar› fethedecek zorlu yürüyüfllere, sa¤lam ve kararl› ad›mlarla ilerleyecektir.
Demokratik Gençlik Hareketi / Eylül 2010
ÖZGÜR DÜfiÜN
Yüzünü Tarlalara, Nas›rl› Ellere Dönenler; Kararl›, Fedakâr S›ra Neferleri Olacaklard›r!
Ekim-Kas›m 2010-51
7
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
8
KPSS M‹ KADROLAfiMA MI
?
‹nsanlar, ülkemizde iyi bir yaflam sürebilmek için ip
Bilimleri s›nav›n›n iptal edildi¤i aç›kland›.
cambazlar›na tafl ç›kart›yor desek yeridir. Öyle bir ya-
Ülkemizdeki siyasal dengeler ve iktidar gruplar› ara-
flamd›r ki, dikenli patika yollarda yürümek bu ülkenin
s›ndaki mücadele göz önüne al›nd›¤›nda KPSS gibi
asfalt yollar›nda yürümekten daha kolay ve daha
bir s›nav çok önemli bir rol kazanmaktad›r. ‹ktidar
mutluluk vericidir. Ülkemizde hayat, çok bilinmeyen-
gruplar› bu s›navlar› kendi ç›karlar› do¤rultusunda
li denklemlere tafl ç›kart›r. Bilinemezci filozoflar bu
kullanmak için birbirleriyle yar›flmaktad›r. Bu nokta-
ülkenin gençlerinin geleceksizlikleri karfl›s›nda san›r›z
da toplumsal ç›karlar de¤il, egemen s›n›f›n ve bunlar
daha esasl› bir bilinemezcilik ortaya koyarlard›.
içerisindeki gruplar›n ç›karlar› söz konusu olmakta-
‹nsanlar ilkokuldan bafllay›p meslek edindikten son-
d›r. Bu ba¤lamda ele al›rsak KPSS gibi s›navlarda bu
ra da devam eden bol s›navl› bir yaflam sürmektedir.
iktidar gruplar›n›n mücadelesinin ne kadar belirleyici
Bu s›navlar›n en önemlilerinden bir tanesi de Kamu
oldu¤u aflikard›r.
Personeli Seçme S›nav› (KPSS)'d›r. KPSS kazan›lm›fl
E¤itim toplumun bilinçli bir flekilde infla edilmesidir
haklar›n tekrar yar›flt›r›ld›¤› bir s›navd›r. Üniversite s›-
diyebiliriz. ‹nsanlar egemen s›n›f›n ideolojisi çerçeve-
ralar›na gelene kadar özgür iradelerine el konulmufl
sinde e¤itilirler. Biliyoruz ki flu an dünyaya egemen
bireyler üniversiteyi bitirdikten sonra da devlet kap›-
olan emperyalist-kapitalist sistem, e¤itimi kendi ç›kar-
s›nda memur olmak için bir daha yar›flt›r›l›r. Bu sene
lar› do¤rultusunda, kendini insanlar›n beyinlerinde ve
de binlerce insan KPSS'de rakiplerini geride b›rakabil-
yaflamlar›nda tekrar üretmenin en temel araçlar›ndan
mek ve devlet memuru olabilmek için yar›flt›. S›nav
biri olarak kullanmaktad›r. Bu süreç ülkemizde y›llar-
sonuçlar›n›n aç›klanmas›ndan sonra s›navda kopya
d›r insanlar›n zihninde Kemalizm’in yeniden üretimi
çekildi¤i iddialar› ileri sürüldü. Bu iddialara neden
olarak karfl›m›za ç›kmaktad›r. Burjuvazi ayn› zaman-
olan durum 350 aday›n E¤itim Bilimleri s›nav›ndan
da bu e¤itim süreci içerisinde kendine yabanc›laflt›r›l-
tam puan almas› -yani 120 sorunun tamam›n› do¤ru
m›fl olan insan› sistemi tafl›mas› için görevlendirir ve
yan›tlamas›- olmufltur. Türk E¤itimsen'in gündeme ta-
insanlar› bunun için yar›flt›r›r. Yukar›da da belirtti¤i-
fl›d›¤› bu iddia çerçevesinde yap›lan soruflturmalar
miz gibi bu yar›fl egemen s›n›flar›n klikleri aras›ndaki
neticesinde KPSS'nin tamam›n›n de¤il sadece E¤itim
mücadeleden ba¤›ms›z de¤ildir. San›r›z halk aras›nda
du, üç-befl kifliye gittiyse bilemem ama ben genifl çapl› bir fley oldu¤una inanm›yorum. YÖK Baflkan› Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan: Gazetelerde okudu¤um, mutsuz insanlar›n feryad›. Herkes bu y›l ÖSYM’yi suçlama yolunu seçti. Bütün bu olaylar›n kökeninde, s›nava giren ancak 100 kifliden 3’ünün devlet memuru olmas› yat›yor. Elbette 97 kifli mutsuz olacak."* Yukar›daki aç›klamalar ülkemizdeki e¤itimin ne için, kim için ve hangi nitelikte oldu¤unun bir göstergesidir. YÖK baflkan› utanmazca kopya iddialar›n› "mutsuz insanlar›n feryad›" diye ifade ediyor. Devamla "Bütün bu olaylar›n kökeninde, s›nava giren ancak 100 kifliden 3’ünün devlet memuru olmas› yat›yor. Elbette 97 kifli mutsuz olacak" diyerek hem sistemin hem de sözcülü¤ünü yapt›¤› iktidar kliklerinden AKP'nin zihniyetini ortaya koyuyor ve halka nas›l bakt›¤›n› büyük bir aymazl›kla dile getiriyor. Ne olur ki 100 kifliden 3'ü atans›n bunlar›n da ço¤unlu¤u cemaatçi olsun? Her halde YÖK baflkan› bu meseleyi rakamlar›n birbirine oran› olarak alg›l›yor. Binlerce insan›n verdi¤i yaflam mücadelesi ve harcad›¤› emek onun umurunda bile de¤il. Öyle ya; halk için en iyisini kendileri bilirler, ne yapsalar halk için yaparlar kendileri için yapt›klar› en ufak bir fley yoktur(!) Varsa yoksa halk...(?) Sabah kalk›yorlar halk, akflam yatmadan halk diyorlar(!) A¤›zlar›ndan hak düflmüyor ama pratikte haks›zl›ktan vazgeçmiyorlar. Bu pratiklerini kopya iddialar›n› has›ralt› etmeye çal›flarak bir kez daha sergilediler. AKP'nin sözcülü¤ünü yapanlardan da baflka bir davran›fl beklemek safl›k olur. Sermayenin kölesi olan bu iktidar kli¤i halk ad›na halka karfl› en büyük haks›zl›klar› bir bir hayata geçirmektedir. ‹flte bu gerçekler ortadayken ertelenen s›navlara binlerce insan kamu personeli olmak için girecek, Ankara'da day›s›, bir ba¤lant›s› olan memur olacak; olmayan yine yayan kalacakt›r. 100 kifliden 3 kiflinin s›nav sonras› atanaca¤› 97 kiflinin mutsuz olaca¤› bir ülkede ve sistemde halen insanlar›n iktidar kliklerinin siyasal temsilcilerinden, AKP ve CHP, umut beklemeleri oldukça ilginç ve düflündürücüdür. Bu ilginç ve düflündürücü durumdan ders ç›karmas› gerekenlerin bafl›nda devrimciler gelmektedir. Halk›n hala egemen s›n›flardan umut beklemesi devrimcilerin eksikliklerinden ba¤›ms›z de¤ildir. Bu durumu tersine çevirmenin somut koflullar› mevcuttur. Halk›n özgürleflmesi için mücadele eden devrimcilerin eksikliklerini gidermeleri durumunda halkla bütünleflmeleri kaç›n›lmazd›r. * http://www.evrensel.net/haber id=74475
Ekim-Kas›m 2010-51
ÖZGÜR DÜfiÜN
s›kça kullan›lan "Ankara'daki day›" mevzusu bu durumu en güzel flekilde anlat›r. Bu aç›dan bak›ld›¤›nda KPSS'deki kopya iddialar› bir anlam kazanmaktad›r. Bu durum daha önceki kopya çekmelerden ve insan kay›rmalardan çok daha sistemli bir flekilde hayata geçirilmifltir. Bu geliflme ülkemizde gerçeklefltirilmeye çal›fl›lan "de¤iflimden" ba¤›ms›z de¤ildir. AKP hükümeti devletin ayg›tlar›n› kendi hakimiyeti alt›na almaya çal›flmaktad›r. Bunu baflard›¤› ölçüde ülkede gerçeklefltirmek istedi¤i "de¤iflimi" daha rahat yapacakt›r. Fakat bu "de¤iflim"in esas› emperyalizmin ç›karlar› do¤rultusunda ülkenin yeniden flekillendirilmesinden baflka bir fley de¤ildir. KPSS ile devlet kap›s›nda ifl bulacak insanlar›n bu dengeler göz önüne al›narak atanmamas› düflünülebilir mi? Yaflad›¤›m›z son KPSS olay›n› bu çerçevede de¤erlendirebiliriz. AKP-Fettullah Gülen cemaati aras›ndaki iliflkileri de düflününce tafllar yerine oturmaktad›r. Gülen cemaatinin co¤rafyam›zda giderek etkisini artt›rd›¤› hatta Kürt ulusal hareketine karfl› da faaliyet yürüttü¤ü bilinen gerçeklerdir. Özellikle Gülen cemaatinin devlet kurumlar›nda ve bürokrasisinde kadrolaflmas› üstü örtülemez bir gerçekliktir. Bu noktada AKP hükümeti ve Gülen cemaati el ele yürümektedir. Gülen cemaatinin yeni kurulan üniversitelerde de kadrolaflt›¤› ve bunun YÖK arac›l›¤›yla yap›ld›¤› biliniyor. Bu kadar tesadüfün(!) üzerine KPSS'de yaflanan sistematik kopya (bunun sonucunda ortaya ç›kan kadrolaflma) olay› eklenince ortaya ilginç bir durum ç›k›yor. Bu gerçeklikten hareket ederek flöyle bir sonuca ulaflabiliriz: AKP YÖK'ü kontrolü alt›na alm›fl durumdad›r. KPSS'de yaflanan kopya olay›ndan sonra yeniden flekillendirilecek Ö¤renci Seçme ve Yerlefltirme Merkezi(ÖSYM) de YÖK'ten farkl› bir durumda olmayacakt›r. Bütün bu gerçeklikler ortada dururken kopya iddialar› ortaya at›ld›¤›nda ÖSYM baflkan› Ünal Yar›ma¤an'›n aç›klamalar› ciddiyetten uzak aç›klamalar olarak karfl›m›zda durmaktad›r. Özellikle Milli E¤itim Bakan›(MEB) Nimet Çubukçu ve YÖK Baflkan› Yusuf Ziya Özcan'›n aç›klamalar› yukar›da bassetti¤imiz iliflkileri ortaya sermektedir. Yap›lan aç›klamalar flöyledir: " MEB: Hem ö¤retmen ihtiyac›m›z hem de atama bekleyen ö¤retmenlerimiz göz önüne al›nd›¤›nda atamalar› iptal etmek haks›zl›¤a neden olacakt›r. Henüz kan›tlanmam›fl iddialardan yola ç›karak atamalar› iptal etmek hukuk devleti ilkeleriyle de ba¤daflmamaktad›r. ÖSYM Baflkan› Ünal Yar›ma¤an: Daha ciddi bir araflt›rma yap›lmadan kopya iddialar›n› do¤ru olaca¤›na inanm›yorum. Birileri ortaya bir fley att›, ortal›¤› buland›rd›. Telafllanacak bir fley yok. Öyle bir fleyler ol-
9
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
"Demokrasi bir tramvayd›r. Gitti¤imiz yere kadar gider, orada ineriz.”(1) “Demokrasi, iki kurtla bir kuzunun ö¤le yeme¤inde ne yenece¤ini oylamas›d›r. Özgürlük ise tam teçhizatl› bir kuzunun oylamaya karfl› ç›kmas›d›r.” Benjamin FRANKL‹N
“ruhlar›na rahmet okuyup” yerlerine eli kanl›-a¤z› nefret kusan yeni “neferlerini” koyacakt›. Devletin ve halk›n bekas› (= patron-a¤a’n›n bekas›) için bu flartt›(!). Sorun devletin ve halk›n “bekas›” olunca bu topraklarda eline silah almayacak “er kifli” yoktu(!). E¤er sorunsal› aldatma, yalan, riyakârl›k, mistifikasyon
“Bugün 3 Kas›m 2002. Türkiye için gene tipik bir
üzerinden kurduysak, burjuva siyasetinin yalanc› yü-
"oy"ulma günü!... Biraz daha oyulup, biraz daha bo-
züne tan›k olmufl bizlerin nisyana malul b›rak›lmaya
¤ulaca¤›m›z bir gün bugün! Bugün 3 Kas›m 2002. Bu-
çal›fl›lan belle¤imizi diri tutmaya çal›flmak bu yaz›da-
gün vatandaflla sand›¤›n bir kez daha birbirine çarp›p
ki baflat ödevimizdir. Demokratikleflme yalanlar›n›n
2
gene derin bir kaza yarataca¤› meflum bir gün!” diye
at bafl› gitti¤i bir dönemde, bunu a¤z›ndan düflürme-
tarif ediyor Cihan Demirci, bilin(mey)en, o sanc›l› ye-
yen AKP, yaz›m›z›n hedefinde bulunmaktad›r. Onu
ni dönemin; “AKP’li y›llar›n” bafllang›c›n›. Asl›nda ya-
bugüne getiren milli görüfl gelene¤inden bafllay›p gü-
zar bu çarp›flmay› 3 Kas›m 1996’ya at›fta bulunarak,
nümüze kadar sürdürece¤iz tart›flmam›z›. Vedat Tür-
burjuva siyasetinin riyakârl›¤›n›, halk düflmanl›¤›n›
kali’nin Teori ve Politika Dergisi’nin Kaypakkaya
gözümüzün içine içine sokan o meflhur çarp›flma-
Sempozyumu aç›l›fl konuflmas›nda dedi¤i gibi “ …bel-
y›/kazay› “Susurluk Kazas›”n› hat›rlat›yor. Bu kazay›
leksiz toplumlar bilinçlenmez. Belleksiz toplumlar dü-
hat›rlamayan›n sadece bunu görmek istemeyenler ol-
zelmedi¤i gibi, vicdanlar› da oluflmaz kolay kolay.
du¤unu düflünecek olursak, meseleyi burada aç›mla-
Unutulur her fley, unutulur!”
man›n; Sedat Bucak, Abdullah Çatl› ve Hüseyin Kocada¤’›n (devlet-mafya-polis) kirli sicillerini yerlere saçman›n bir manas› yok. Evet! Demirci’nin de dedi¤i gibi yeni bir çarp›flman›n arifesindeydik, 3 Kas›m 2002’de belki bu sefer muhtemel bir kazada; hurda-
10
laflm›fl özel plakal› arac›n içinden ç›kan bir Bucak, bir Çatl›, bir Kocada¤ olamayacakt› ama devlet onlar›n
3
MNP, MSP, RP, FP; SP ve AKP Milli Görüfl Hareketi 1960’lar›n sonunda Erbakan’›n Ticaret ve Sanayi Odas› Baflkanl›¤›’ndan uzaklaflt›r›lmas›n›n akabinde Nakflibendî Tarikat›n›n deste¤iyle 1969’da Konya ba¤›ms›z milletvekili olmas› ve Milli Nizam Partisi’nin kurulmas›yla bafllad›. Milli Nizam Partisi (MNP), Konya Ba¤›ms›z milletvekili Nec-
4
edilmez…” demifl ve s›k› bir muhalefetle bir gecede heykel yerinden edilerek Y›ld›z Park›’na sürgün edilmifltir. Bu ihtilaflar d›fl›nda iki parti aras› uyuflmazl›klar Ecevit’i istifaya yöneltti ve böylece bu koalisyon da son bulmufl oldu. 31 Mart 1975’de AP-MSP-MHPCGP 1. MC'yi (Milliyetçi Cephe) kurdular. Arkas›ndan 1977 seçimleri sonunda 2. MC kuruldu. Bu geliflmelerden sonra 12 Eylül Askeri Faflist Cuntas›’n›n göreve gelmesiyle MSP kapat›lm›flt›r. Milli Güvenlik Konseyi (MGK)’nin tekrardan siyasi parti kurulmas›na izin vermesi ve faaliyetlerinin önünü açmas›yla, Milli Görüfl cephesi 19 Temmuz 1983’te Ali Türkmen baflkanl›¤›nda Refah Partisi’ni kurdu. O dönem kurucu üyelerin MGK taraf›ndan onaylanmamas›ndan ötürü ‘83 seçimlerine kat›lamad› ve MGK taraf›ndan onanan 3 parti; Turgut ÖZAL’›n Anavatan Partisi(ANAP), CHP’nin yerini doldurmay› hedefleyen Halkç› Parti(HP) ve “12 Eylül Darbe’sinin savunucusu oldu¤unu aç›klayan”
5
ve MGK taraf›ndan kolla-
nan ve hükümeti kurma yetkisini almas›na kesin gözüyle bak›lan Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) seçimlere kat›ld›. Bu seçimlerin sonucunda ANAP % 45.14 oy alarak “tek bafl›na hükümet” oluyor, Turgut ÖZAL da 45. baflbakan oluyordu. RP, ANAP hüküme-
ti döneminde k›sa sürede il ve ilçe teflkilat›n› kurmufl, muhafazakar-dini oy taban›na talip olacak nitelikte politikalar benimsemifllerdir. 1987’ye kadar yap›lan bir yerel seçim ve bir ara seçimde % 4,4 ve % 4,7 civar›nda oy ald›lar. 6 Eylül 1987’de, 82 Anayasas›’n›n, 5 ve 10 y›ll›k siyasi yasaklar› düzenleyen geçici 4. maddesine iliflkin yap›lan halk oylamas›, % 49,8’e 6
karfl› % 50,2 gibi bir oyla kald›r›lm›flt›r. Bu halk oylamas› 6 Eylül tarihinde yap›lmas›na ra¤men 12 Eylül 1987’de aç›klanm›flt›r. Bu da bize 12 Eylül tarihinin referandumlar aç›s›ndan çok popüler bir tarih oldu¤unu an›msat›yor hemen. Yasa¤›n kalkmas› üzerine Necmettin Erbakan’a siyaset yolu tekrardan aç›lm›flt›r. Erbakan baflkanl›¤›ndaki RP, 1987 genel seçimlerinde % 7.16, 1989 yerel seçimlerinde % 9.8 oy oran›na yükselmiflti ve Kahramanmarafl, Sivas, fianl›urfa, Van ve Konya illerinin belediye baflkanl›klar›n› ald›. 20 Ekim 1991 erken genel seçimlerinde ise Milliyetçi Çal›flma Partisi(MÇP) ve Islahatç› Demokrasi Partisi(IDP) üçlü ittifak kurarak seçimlere kat›ld›. Bu ittifak sonucunda RP % 16,9 oy alarak 62 milletvekiliyle TBMM’ye girmifltir. Bu dönem ittifaktan milletvekili seçilenlerin içinde çok dikkat çeken biri vard›r: Kahramanmarafl Milletvekili Ökkefl (Kenger) fiendiller. fiendiller, “Marafl Olaylar› (19-26 Aral›k 1976)”nda katalizör görevi görmüfl, dönemin Çiçek Sinemas›’na bir bomba koymufl ve bunun üzerine “bir grup” planlanan senaryo gere¤i de bunu gerçeklefltirenin “sol’cular” oldu¤u yönünde provokasyonlar yapm›fl; CHP, Tüm Ö¤retmenler Birleflme ve Dayan›flma Derne¤i’ne sald›r›lm›fl, ertesi gün sald›r›lar›n hedefi de¤iflerek Aleviler olmufl ve onlar›n yo¤un olarak kald›¤› Yörükselim Mahallesi’nde bulunan kahveye bombal› sald›r› düzenlenmifltir. Dönemin Ba¤larbafl› cami imam› Mustafa Y›ld›z’›n Cuma vaaz›nda ifade ettikleri olaylar›n tüm içeri¤ini gözler önüne seriyor. Mustafa Y›ld›z vaaz›nda diyor ki; “Oruç tutmak namaz k›lmakla hac› olunmaz, bir Alevi öldüren befl sefer hacca gitmifl gibi sevap kazan›r; bütün din kardefllerimiz hükümete ve komünistlere, dinsizlere karfl› ayaklanmal›d›r; çevremizde bulunan Alevileri ve CHP'li Sünni imans›zlar› temizleyece¤iz.”7 Yaklafl›k bir hafta süren sald›r›lar sonucunda resmi verilere göre 105 kifli öldü, 176 kifli yaraland›, 210 ev, 70 iflyeri tahrip edildi. Ökkefl fiendiller’in ise dönemin Ülkücü Gençlik Derne¤i Kahramanmarafl fiube Baflkan›’ndan direktif ald›¤› ve olaylardan sonra Ankara Ülkücü Gençlik Derne¤i’ni arayarak yard›m istedi¤i tespit edilmifltir. Tabi ki Ökkefl fiendiller’e görev biçen sadece o dönemin RP’si de¤ildir, yak›n dönemde yap›lan Alevi Çal›fltay›’na da
Ekim-Kas›m 2010-51
ÖZGÜR DÜfiÜN
mettin Erbakan da dâhil 17 kifli taraf›ndan kurulmufltur. Daha önceleri Adalet Partisi(AP) içinde örgütlenen siyasal ‹slamc› ak›m temsilcileri daha sonra buradan ayr›larak kendi partilerini kurmufllard›r, zaten o dönemde AP’den milletvekili olan Isparta ve Tokat milletvekillerinin partilerinden ayr›lmas› ile mecliste 3 milletvekili taraf›ndan temsil edilmifltir. Bu parti ömrü boyunca çok aktif olamasa da 12 Mart 1971 darbesinden sonra “laikli¤e ayk›r› çal›flmalar yürüttü¤ü” gerekçesiyle 20 May›s 1971’de kapat›lm›flt›r. Kapat›lan MNP’den yaklafl›k 1,5 y›l sonra 11 Ekim 1972’de Milli Selamet Partisi(MSP) kurulmufltur. Erbakan partiye May›s ‘73’te kat›lm›flt›r. 14 Ekim 1973 seçimlerinde % 11 oy alarak 48 milletvekiliyle meclise dâhil olmufllard›r. 20 Ocak 1974’de CHP-MSP koalisyonu kuruldu. Bu hükümet döneminde Erbakan Baflbakan yard›mc›l›¤› görevine getirildi. Bu koalisyonun ömrü ancak 10 ay sürdü, bu dönemde K›br›s Harekât› yap›lm›fl ve Ada’n›n iflgali ile ilgili Ecevit-Erbakan anlaflmazl›¤› yaflanm›flt›r. Bu dönemde yaflanan en büyük anlaflmazl›¤›n(!) nedeni ise T.C’nin kuruluflunun 50. y›l› dolay›s›yla Karaköy Meydan›’na yerlefltirilen Güzel ‹stanbul Heykeli idi. MSP, bu ç›plak ve arkadan elleri zincirli kad›n heykelini “müstehcen” bulmufl ve dönemin D›fl ‹flleri Bakan› O¤uzhan Asiltürk “Bir toplumun ahlaki de¤erlerini hiçe sayarak o toplum idare
11
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
AKP taraf›ndan davet edilmifl buna karfl› oluflan tepkilerden kaynakl› daveti geri çekilmifltir. AKP, fiendiller’i ça¤›r›rken hiç kuflkusuz az›nl›klar üzerindeki imha ve asimilasyon politikalar›n› iflinin ehlinden ö¤renmeyi hedeflemifltir. Burada belirtilmesi gereken bir de¤erli anekdot da dönemin Kahramanmarafl Vali’sinin AKP ‹stanbul Milletvekili ve AKP Genel Baflkan Yard›mc›l›¤›’n› yürüten Abdülkadir Aksu oldu¤udur. 1994 yerel seçimlerine geldi¤imizde ise RP, büyük bir s›çramayla Türkiye genelinde % 19.14 oran›nda oy alarak ‹stanbul ve Ankara Belediye Baflkanl›¤›’n› alm›fllard›r. Burada bir parantez açmak gerekir ki -yaz›n›n ilerleyen yerlerinde flahs›ndan çokça bahis açaca¤›m›z- dönemin ‹stanbul Belediye Baflkanl›¤›’n› alan kiflinin hali haz›rda T.C Baflbakanl›¤› ve AKP Genel Baflkanl›¤›’n› yürüten Recep Tayyip Erdo¤an oldu¤udur. Bu yerel seçimlerden yaklafl›k 20 ay sonra yap›lan 24 Aral›k 1995 Genel Seçimlerinde ise % 21,38 oy oran›yla 158 koltukla meclise yerleflti ve o dönem meclisteki en çok sandalye say›s›na sahip parti oldu. Hükümetin kurulmas› için ANAP’la yap›lan koalisyon çal›flmalar› sonuçsuz kal›nca; dönemin Cumhurbaflkan› Süleyman Demirel, hükümet kurma yetkisini ANAP Genel Baflkan› ve Rize milletvekili Mesut Y›lmaz’a verdi. Mesut Y›lmaz’›n bafl›n› çekmesiyle oluflturulan ANAP-DYP koalisyonu çok uzun ömürlü olmad› ve RP’nin 26 May›s 1996’da hakk›nda verdi¤i gensorunun sonucunu beklemeden istifa 8
etti. Bu istifa üzerine Cumhurbaflkan› Demirel hükümet
12
kurma yetkisini Konya milletvekili Necmettin Erbakan’a verdi ve RP-DYP (Refahyol) koalisyonu oluflturuldu. Bu koalisyonun/hükümetin 1 y›ll›k ömrüne son veren ise 28 fiubat 1997’de MGK toplant›s› sonucunda al›nan kararlar oldu. Yaz›m›z›n bafl›nda bahsetti¤imiz Susurluk kazas› Erbakan döneminde gerçekleflmifl ve Baflbakan Erbakan bu devlet-mafya-polis iliflkisiyle ilgili olarak “Bunlar faso fiso” demifl, dönemin Adalet Bakan› fievket Kazan da o dönem Susurluk’ta patlak veren iliflkiye karfl› yap›lan “Ayd›nl›k için bir dakika karanl›k” eylemlerine iliflkin “Mumsöndü oynuyorlar” demifltir. (fievket Kazan’dan bahsetmiflken belirtelim, Kazan, RP milletvekilli¤i s›ras›nda Sivas Katliam›’n›n faillerinin avukatl›¤›n› istemifl; fakat müdahil avukatlar›n›n itiraz›yla bu talebi reddedilmifltir ve daha sonraki dönem Adalet Bakanl›¤› s›ras›nda onlar› hapishanede ziyaret etmekten geri kalmam›flt›r. Yine bu zat›n ‘96 Ölüm Orucu’nda, ölüm orucu direniflçilerine “kantinden stok yapm›fllar” dedi¤ini hala unutmad›k, ayn› zamanda Aygün U¤ur’un ölümsüzleflerek ilk cevab› vermesi de ayn› flekilde zihinlerimizdedir.) Yine o dönemin Devlet Bakan› ve Baflbakan Yard›mc›s› Tansu Çiller de Susurluk olay› için; “Vatan için kurflun atan da kurflun yiyen de kahramand›r" diyerek niyetini ortaya koymufl ve “san›klara” toz kondurmam›fl-
eksik etmeyin. Bu bizim boynumuzun borcudur.”
9
“Dönemin Baflbakan› Erbakan, 11 Ocak 1997 Cumartesi günü, Baflbakanl›k konutunda tarikat liderleri ve fleyhlere iftar yeme¤i verdi.
10
Bu yemekten sonra
Cumhurbaflkan› Süleyman Demirel'e Genelkurmay Baflkanl›¤›'nda brifing verilerek askerlerin laiklik ko-
nusundaki endifleleri anlat›ld› ve somut olarak Genelkurmay'›n harekete geçece¤i mesaj› verildi. Demirel, mesaj› ald› ve hükümete bir uyar› mektubu yazd›. Mektubun tarihi de ilginçti: 4 fiubat 1997 yani Sincan'da tanklar›n yürüdü¤ü tarihti. Sincan'da tanklar›n yürümesinin nedeniyse 31 Ocak 1997 gecesi Refah Partili Sincan Belediyesi'nin organize etti¤i Kudüs gecesiydi. Belediye baflkan› Bekir Y›ld›z’›n, ‹ran büyükelçisinin kat›ld›¤› gecede sahneye koydu¤u cihat oyunu burjuva bas›nda tepki oluflturdu. Star TV muhabiri Ifl›n Gürel sald›r›ya maruz kald›. Bekir Y›ld›z tutukland› ve mahkûm edildi. ‹flte bu ortamda 28 fiubat 1997'de Milli Güvenlik Kurulu toplant›s› yap›ld›. Cumhurbaflkan› Süleyman Demirel'in baflkanl›¤›nda bir araya geldi. Toplant› yaklafl›k dokuz buçuk saat sürdü. Toplant›ya gelen askerler haz›rl›kl›yd›. 18 maddelik tarihi 28 fiubat Kararlar› duyuruldu. Bu kararlar irtica ile mücadelede yap›lmas› gerekenleri içeriyordu ve bunlar hükümetin kolayca kabul edece¤i fleyler de¤ildi. Erbakan birkaç gün gecikme (oyalama) sonucunda kararlar› imzalamak durumunda kald›. Kararlar içinde en dikkat çekeni ise ‹mam Hatip Liseleri’nin orta k›s›mlar›n› kapatan ve 8 y›ll›k kesintisiz e¤itimi öngören karard›. 28 fiubat Kararlar›’n› ald›ran ve hükümete bu konuda bask› uygulayan TSK’dan sonra bir darbe de yarg› cephesinden geldi ve 21 May›s’ta Vural Savafl yapt›¤› aç›klamada; “Cumhuriyet Baflsavc›l›¤›’m›zda toplanan belgeler, Refah Partisi’nin anayasam›za göre de¤ifltirilmesi teklif dahi edilmeyecek olan, laik cumhuriyet ilkesine ayk›r› eylemlerin oda¤› haline geldi¤ini ve giderek ülkemizi bir iç savafl ortam›na sürükledi¤ini aç›kl›kla göstermektedir. Bu nedenle, bu partinin temelli kapat›lmas›na karar verilmesi için Anayasa Mahkemesi’ne dava açm›fl
Ekim-Kas›m 2010-51
ÖZGÜR DÜfiÜN
t›r; üstüne de o dönem partisinde olan, çete iliflkilerinin merkezindeki Mehmet A¤ar, Sedat Edip Bucak'› da korumufl ve Bucak'› vekil seçtirmifltir. O dönem meclis bünyesinde oluflturulan komisyonun karar› ise beklendik tarzdad›r: “Devlet içinde çete yoktur.”(!) Post-modern darbe olarak da nitelenen 28 fiubat Kararlar› (süreci), bu süreci bafllatan baz› geliflmelerin oldu¤u söylense de as›l olan›n temelde Türkiye’de geliflmekte olan muhafazakâr kesimin önüne geçilme çabas› oldu¤u aflikârd›r. RP’nin ilk girdi¤i 1984 genel seçimlerinden hükümet orta¤› oldu¤u 1996 y›l›na kadar oy oran›n› %4’den %21’e yükseltmesi ise dikkatle incelenmesi gereken bir olguydu ve Kemalist kli¤in dikkatini çekmesi de gecikmedi. Ayr›ca RP döneminde devletin d›fl ticaret ve iliflkilerde ekseninin kaymas› da buna nedendi. ‹slam ülkeleri ile girilen ittifak komprador nitelikli burjuvazinin “ifl”lerini bozmufl olacak ki bunun derhal engellenmesi gerekliydi. Ve hâkim dilin belirleyicisi olan TSK kendi dilinde konuflmayan ‹slamc›-muhafazakâr kli¤i alt etmek durumundayd› ve yapt›, 28 fiubat süreci ile kimin hükümet(!) edece¤i dalafl›nda güçsüz olan kesim, muhafazakârlar, elemine oldu. 28 fiubat sürecini haz›rlayan somut durumlar ise flöyleydi: 2 Ekim-7 Ekim 1996 tarihleri aras›nda Baflbakan Erbakan s›ras›yla M›s›r, Libya, Nijerya'y› ziyaret etti. Libya'da, Kaddafi'nin bir çad›rda Erbakan ile yapt›¤› görüflmede Kaddafi'nin Türkiye’nin içifllerine ve d›fl politikas›na yönelik sert elefltirilerine Erbakan'›n sessiz kalmas› Refahyol hükümetine yönelik tepkilerin de bafllang›c›yd› ve bas›n taraf›ndan a¤›r bir flekilde elefltirildi. Ayr›ca RP’den baz› milletvekillerinin konuflmalar› da bu süreçte etkili olmufltur. Bunlardan önemli olan› da Kayseri'nin Refah Partili Belediye Baflkan› fiükrü Karatepe’nin 10 Kas›m 1996 tarihli Refah Partisi ‹l Divan Toplant›s›’ndaki konuflmas›d›r: “Süslü püslü göründü¤üme bak›p da laik oldu¤umu sak›n sanmay›n. Resmi görevim nedeniyle bugün bir törene kat›ld›m. Belki baflbakan›n, bakanlar›n, milletvekillerinin baz› mecburiyetleri vard›r. Ancak, sizin hiçbir mecburiyetiniz yok. Refah Partili olarak yeryüzünde tek bafl›ma da kalsam, bu zulüm düzeni de¤iflmelidir. ‹nsanlar› köle gibi gören, ça¤d›fl› bu düzen mutlaka de¤iflmelidir. Ey Müslümanlar sak›n ha içinizden bu h›rs›, bu kini, nefreti ve bu inanc›
11
bulunuyorum” dedi. 18 Haziran’da Erbakan karar›n aç›klanmas›n› beklemeden baflbakanl›k görevinden istifa etti. RP, 8 ay süren dava sonucunda 16 Ocak 1998’de kapat›lm›fl ve Erbakan dâhil 6 kifliye siyaset yasa¤› getirilmifltir. Tarih 17 Aral›k 1997’yi gösterdi¤inde Erbakan’›n avukat› ‹smail Alptekin ve 34 kifli, Erbakan’›n siparifli üzerine Fazilet Partisi (FP)’ni kurmufllard›r. Bu partinin kurulmas›n›n gerekçesi gayet aç›kt›; 28 fiubat süreci devam ediyordu, RP’nin kapat›lma davas› vard› ve kapanmas›na da kesin gözüyle bak›l›yordu. Bu durumda RP’nin kapat›lmas›yla oluflacak bofllukta yerine geçebilecek bir “yedek” partiye ihtiyaç vard› ve RP kapat›lmadan bir ay önce FP kuruldu. 16 Ocak’ta RP’nin kapat›lmas›yla siyaseten partisiz kalan 150’ye yak›n milletvekili FP’ye geçti. Partinin 14 May›s’ta ya-
13
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
p›lan Kurucular Kurulu Toplant›s›’nda Recai Kutan, Genel Baflkanl›¤a getirildi. Bu kongreden sonra parti içinde bafl›n› Recep Tayyip Erdo¤an’›n çekti¤i “yenilikçiler” ile Erbakan’›n takipçisi olan “gelenekçiler” aras›nda bir çekiflme yaflanmaya bafllad›. Bu çekiflme 2000’de yap›lan ilk kongrede iyice su üstüne ç›kt›. Recai Kutan’›n adayl›¤›na karfl› “yenilikçi” kanat Kayseri Milletvekili Abdullah Gül’ü öneriyordu. Kongre sonucunda yaklafl›k 100 oyluk bir farkla “gelenekçiler” yine parti baflkanl›¤›n› b›rakmam›fllard›r. Parti içinde yaflanan bu ayr›l›¤›n üzerine e¤ilecek olursak, AKP’nin Milli Görüfl içerisindeki temsil etti¤i çizgiyi daha rahat idrak etme flans› bulabilece¤iz. FP’nin kuruldu¤u dönemde Erbakan’›n siyasi yasakl› olmas› ve “fiili liderli¤i” yitirmesi üzerine yenilikçi kanat parti içinde a¤›rl›¤›n› daha da hissettirebilme f›rsat› buldu. "Yenilikçi" kanat Erbakan'›n siyasi yasakl› olmas›ndan istifade ederek, parti içinde demokrasi istedi. Yenilikçiler, parti yöneticilerinin belirlenmesinde sadakatin de¤il, liyakatin esas tutulmas›n› savundular.”
12
Burada temel kayg› tabii ki bir demokrasi kayg›s› de¤ildi, bu kanad›n bütün amac› Erbakan’›n tek karar mercii olmas›na karfl› kendilerinin parti içinde daha fazla söz sahibi olmas›n› sa¤lamakt›. Yenilikçilerin bir di¤er yönü ise art›k kemikleflmifl olan camii-cemaat kitlesini aflmak ve yeni insanlara ulaflma iste¤idir. Bu do¤rultuda Erdo¤an’›n 1989 y›l›nda Beyo¤lu Belediye Baflkanl›¤› adayl›¤›nda yürüttü¤ü seçim çal›flmalar› manidard›r. Seçim çal›flmalar›nda bafl› aç›k genç kad›nlar çal›flt›r›lm›fl, içkili yerler hatta genelevlerden dolafl›larak oy talep edilmifltir. Kuflkusuz bu yöntem ifle yaram›flt› ve bütün bir partiye yaymay› hedeflemifllerdi, bu da parti teflkilatlar›na ‹stanbul’dan gönderilen bu konuda uzman kiflilerle genele yay›lmaya çal›fl›lm›flt›r. Yenilikçilerin uygulad›klar› taktiklerin eskiden farkl› olmas› onlara “daha az ‹slamc›” ve “daha laik” nitelemeleri yap›lmas›na neden olsa da, onlar, “… karfl›lar›na ald›klar› Kemalist klikle mücadele etmede daha kararl› görünüyordu. Gül’ün, Erbakan’a 28 fiubat sürecine direnmesini sal›k vermesi, Tayyip Erdo¤an’›n savc›lar›n kendisine açt›¤› soruflturmalara keskin ç›k›fllar yapmas› ve Nazl› Il›cak’›n sürekli Genelkurmay’la kavga halinde olmas› üzerinde durulmas› gereken önemli hususlard›r.”
14
13
Ayr›ca bu kesim
‹slami kesim ile rejim aras›ndaki sorunu çözecek tek odak olarak da kendilerini gösteriyordu. Di¤er yandan FP, girdi¤i ‘99 yerel seçimlerinde elinde olan belediyeleri kaybetmemifl; fakat 18 Nisan 1999 genel se-
Kendisine demokrasi soruldu¤u
zetmesi ve “Demokrasinin de otob
infiale kap›lmamak elde de¤il. Fak
diye baflkan› halet-i ruhiyesini afla
dur ki, Erdo¤an için devlet; yanda
yol yapmaktan öteye gitmeyen ayg
unda Erdo¤an’›n, onu “tramvaya” ben-
ban›n› yapaca¤›z” demesi karfl›s›nda
kat bu söylemler bile Erdo¤an’›n bele-
amad›¤›n›n bir göstergesi. Anlafl›lan o
afllar›na rant kap›s› açt›¤›, salt bina ve
g›ttan baflka bir fley ifade etmiyor(!).
kaybettirilmifltir.”
14
Bu olaydan k›sa bir süre sonra 7
May›s 1999’da dönemin Yarg›tay Cumhuriyet Baflsavc›s› Vural Savafl Fazilet Partisi’nin kapat›lmas› yönünde dava açt›. Vural Savafl gerekçe olarak anayasan›n 68. ve 69. maddelerinin ihlal edilmesini ve Fazilet Partisi’nin Refah Partisi’nin devam› olmas›n› gösterdi. Ayr›ca kapat›lan partilerin yöneticilerinin bir baflka partinin yöneticisi ya da denetleyicisi olamayaca¤›n› ve partinin ‘laikli¤e’ ayk›r› eylemlerin oda¤› haline geldi¤ini öne sürdü. 16 Kas›m’da yarg›lama süreci bafllad› ve 18 Aral›k 2000’de Vural Savafl yerine Sabih Kanado¤lu atand›; bu FP’de k›sa süreli bir umut do¤ursa da Kanado¤lu verdi¤i ek iddianame ile RP’nin kapat›lmas›n› talep etti. Ve 22 Haziran 2001’de FP kapat›ld› ve Merve Kavakç› ile Nazl› Il›cak’›n dâhil oldu¤u 6 kifliye 5 y›ll›k siyaset yasa¤› getirildi. FP’nin kapat›lmas›n›n ard›ndan “ba¤›ms›z” kalan milletvekilleri yeni parti kurmaya yöneldiler. Parti içinde yaflanan “yenilikçi”-“gelenekçi” ay›r›m› iyice keskinleflti¤inden bu iki grubun birlikte siyaset yürütmesi olanaks›z hale geliyordu. Bunun üzerine 20 Temmuz 2001’de “gelenekçi”ler Recai Kutan baflkanl›¤›nda Saadet Partisi’ni kurarken, bafl›n› Tayyip Erdo¤an’›n çekti¤i “yenilikçi”ler de 14 A¤ustos 2001’de Adalet ve Kalk›nma Partisi (AKP)’ni kuruyordu.
Ekim-Kas›m 2010-51
ÖZGÜR DÜfiÜN
çimlerinde 1995 dönemine göre daha az bir oy alm›flt›r. Bu dönemde milletvekili seçilen Merve Kavakç›, yemin töreninde meclise türbanla girmifl ve bunun üzerine meclisten ç›kart›lm›flt›r. O dönem büyük bir tart›flma yaratan bu olaydan sonra Merve Kavakç›’n›n ABD vatandafl› oldu¤unun ö¤renilmesi üzerine “Merve Safa Kavakç›'n›n; izin almaks›z›n ABD vatandafll›¤› kendi iste¤iyle kazand›¤›n›n tespiti üzerine ad› geçenin Türk vatandafll›¤› Bakanlar Kurulu Karar› ile
AKP… Yenilikçi-gelenekçi ayr›m›nda son perde olan Saadet Partisi ve AKP ayr›l›¤› milli görüfl içinde ayr›l›¤›n art›k somut biçimini gözler önüne koyuyordu. SP kendini her zaman ki milli görüfl çizgisinde ifade etse de Erdo¤an üzerinden somutlanan AKP, yine Erdo¤an’›n a¤z›ndan “Milli görüfl gömle¤ini üzerinden att›¤›n›” beyan ediyordu. Art›k AKP, milli görüflün “iman ikrar›na” dayal› siyaset anlay›fl›n› terk etti¤ini imaya getirse de hepimiz taraf›ndan kabul gören bir gerçek ki, realitede bunun bir geçerlili¤i yoktur. Biçimsel olarak birçok de¤ifliklik yap›lm›fl olsa da Erdo¤an ve flürekâs›n›n özü/zihniyeti milli görüflle hep ayn› paralelde kalm›flt›r, bu koflulda da de¤iflmesini beklemekte keli-
15
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
16
menin tam manas›yla safdillik olur. fiimdi AKP’yi do¤uran süreç ile AKP’nin milli görüfl ve siyasal yelpazedeki yerini grift bir flekilde inceleyelim. 19 fiubat 2001’de dönemin Baflbakan› Ecevit ve Cumhurbaflkan› Ahmet Necdet Sezer, MGK toplant›s›nda, Devlet Denetleme Kurulu ve ‘Temizeller’ dava savc›s› Talat fialk’a tahkikat bafllat›lmas› üzerinden tart›flmaya tutuflmufllard›. Sezer, DSP’li milletvekillerinin yolsuzluk belgelerini Ecevit’in önüne atarak “Çamurun üstünde oturuyorsunuz” demifl, üstüne de anayasa kitap盤›n› f›rlat›nca Ecevit MGK toplant›s›n› terk etmiflti. Ve bas›na yapt›¤› aç›klamada da “Cumhurbaflkan› bana anayasa kitap盤›n› f›rlatt›” demifltir ve üzerine eklemifltir: “Ç›kacak bir ekonomik krizden Sezer sorumludur.” Ecevit resmen kendi a¤z›yla krizi ça¤›rm›fl ve bu aç›klama bir gecede Ecevit’in vehimi olmaktan ç›km›fl; piyasalar alt üst olmufl, sadece bir gecede yabanc› sermaye sahiplerinin ülke içinde bulunan dolarlar›n› çekmesi ve bankalar›n yabanc› bankalarda dolarlar›n› sabitlemesiyle Merkez Bankas›’ndan tam› tamam›na bir günde 7,5 milyar dolar ç›k›fl› yaflanm›flt›. Hükümetin ald›¤› dalgal› kur karar› ile dolar 900 bin liraya kadar ç›km›fl, Türk Liras› da dolar karfl›s›nda %31 de¤er yitirmifltir. Tüm bu yaflananlar›n üzerine enflasyon, vergiler ve zamlar yükseldi ve bunun faturas› halka ç›kar›ld›. Bu geliflmelerden sonra esnaf eylemlikleri bafllayarak ülkenin her yan›na yay›ld› ve o dönem Nisan ay›nda çok ses getiren “kasa f›rlatma” olay› yafland›. Bundan sonras› ise esnaf eylemlilikleri artt› ve bu eylemler artt›kça devletin bunlara karfl› zor kullanma stratejisi de art›fl gösterdi. 11 Nisan 2001’de Ankara’da yaflanan çat›flmal› eylemler sonucunda devlet esnaf eylemlerine 6 ay yasak getirildi. Bu kriz döneminden sonra hükümete sürekli istifa ça¤r›lar› yap›l›yor ve ne dolar ne de enflasyonun yükseliflinde bir durma yaflanm›yordu. Tüm geliflmeler yaflan›rken hep bir sosyal patlama tart›flmas› da tüm gücüyle devam ediyordu. Siyasi krizin itekledi¤i ekonomik kriz halk›n belini iyice bükmüfl, iflsizlik artm›fl do¤al›nda da toplumda bir “patlama” do¤mas›na yönelik sinyaller al›nd›¤› dillendirilmiflti. Her ne kadar egemenler ve onlar›n sözcüleri böyle bir patlamay› dillendirse de bunun “tehlikeli” oldu¤unu yarg›lamadan edemiyor ve bu patlamay› dahi bir yere kanalize etme derdinden vazgeçmiyorlard›, yarg› kesindi; sorun “lider” sorunuydu. “Türkiye içinde bulundu¤u ekonomik s›k›nt›lar nedeniyle halk›n gelece¤i konusunda umutsuzluk, fakirleflme, toplumun büyük kesimini oluflturan çiftçi, iflçi, memur emekli ve esnaf›n açl›k s›n›r›nda yaflamas›, gelir da¤›l›m›ndaki adalet-
15
me gelen konulardan olmaktad›r.” “Halk mevcut sistemde de¤ifliklik yapmak için bir lider aray›fl›nda oldu¤unu her ortamda vurgulamaktan çekinmemekte16
dir.” Bunun yan›nda tart›fl›lan di¤er mevzu ise eskinin kadim burjuva partilerinin yenili¤e ve yeni “lidere” ihtiyaç duydu¤udur. Bunu s›kça dile getiren ya da beklenti bab›nda ciddi bir yere koyan halk›n kendisi de¤il onun hislerine “tercüman” olmaya aday olan burjuva ideologlar› ve onlara kanallar›n› açan medya patronlar›n›n bizzat kendisidir. Tabii bunu gönüllü tercümanl›kla m› yoksa ç›kar ortakl›¤›, yandafll›k siyasetiyle mi aç›klamal›y›z, bunu sizin karar›n›za b›rak›yoruz. Dikkatle bak›ld›¤›nda her yerde karn›ndan konuflan burjuva ideologlar tüm bu tariflerle adeta o dönem parlat›lma telafl›nda olunan Recep Tayyip Erdo¤an’› tarif ediyorlard›. Bu flekilde insanlar›n gözünde Erdo¤an’a karfl› gerekli kan›ksanma sa¤lanmaya çal›fl›lm›fl bu çal›flmalar baflar›yla gerçekleflmifltir. Atadan-dededen X partili olanlar bile 1,5 senelik geçmifli olan bu partiye oy vermifl ve söz konusu parti çok büyük bir oy oran› ile meclise tafl›nm›flt›r. T a b i i Erdo¤an’› do¤uran süreci yaln›zca iç dinamikler üzerinden ele al›rsak hata ederiz; yeminli uflakl›k edilen ABD, onun Büyük Ortado¤u Projesi, 11 Eylül ile yarat›lan suni Bat›-‹slam savafl› ve ›l›ml› muhafazakârl›¤›n yükseltilmesi… vs. bunlar teraziye vurulmadan ve Erdo¤an’›n parlat›lmas›n›n emperyalistler eliyle gerçeklefltirildi¤i bafltan tespit edilmeden yap›lacak analizler bizleri yanl›fla götürür. Bunlar baflka bir çal›flman›n konusunu oluflturdu¤undan ve burada aç›mlamak analizimizin periferini aflaca¤›ndan flimdilik girmeyece¤iz. Fakat yine de bu geliflmeler bizlerin çok uzak oldu¤u konular de¤ildir. Tüm bu tart›flmalar süredursun Erdo¤an seçim çal›flmalar›n› h›zland›rm›fl ve üstüne üstlük ilk dura¤› olan Karadeniz’den 21 Temmuz 2001’de seçim gezilerine bafllam›flt›r. Tabii ki unutulmamas› gereken bir durum da Erdo¤an’›n Siirt Meydan›’nda yapt›¤› konuflma sonras› 312. maddeden yarg›lanmas›yd›. Bu yarg›lanma sonucunda 10 ay hapis cezas› alm›fl –bunun 4 ay›n› yatm›fl- ve bu kararla siyaset yapmas› engellenmifltir. Bu karardan sonra “Muhtar bile olamayacak”
17
denmesine ra¤-
men Hasan Celal Güzel’in ayn› maddeden yarg›lanmas›ndan ötürü Anayasa Mahkemesi’ne itiraz› sonucu 312. madde af kapsam›na al›nm›fl ve Erdo¤an için de emsal teflkil etmifltir; fakat bu af Erdo¤an’›n siyaset
yasa¤› olmas› nedeniyle seçimlere kat›lmas›n› sa¤layamam›flt›r. Daha sonralar› AKP’nin seçim yasa¤›n› kald›ran anayasa de¤iflikli¤i ile bugünlere uzanan yolun önü aç›lm›fl oldu. AKP, 2002 seçimlerinde geçerli oylar›n %34.43’ünü alarak tek bafl›na hükümeti kurma yetkisini eline alm›flt›r. Bu seçimlerden alt› gün sonra 58. hükümet kurulmufl ve baflbakan olarak da Abdullah Gül tayin edilmifltir. Gül baflbakan olmas›na ra¤men, o dönem hükümetin bir y›ll›k ‘Acil Eylem Plan›’n› aç›klayan AKP Genel Baflkan› Erdo¤an’› “gerçek baflbakan” olarak göstermifltir. Daha sonralar› s›ras›yla; Siirt’te yap›lan seçimlere AKP itirazda bulunmufl ve YSK itiraz› kabul etmifl, AKP Erdo¤an’›n siyasi yasa¤›n› kald›rm›fl ve sonuç olarak Erdo¤an 9 Mart 2003’te milletvekili olarak meclise girmifltir. Bunun üzerine 11 Mart’ta 58. hükümet istifa etti ve yerine ise Erdo¤an’›n Baflbakanl›¤›’n› üstlendi¤i 59. hükümet kuruldu. Bu arada Erdo¤an milletvekili olduktan sonra ‹stanbul Büyükflehir Belediye Baflkanl›¤› döneminde hakk›nda aç›lan AKB‹L, ‹GDAfi, ‹STON davalar›nda, tafleron flirketlerle yapt›¤› yolsuzluklardan yarg›lanmas› durdurulmufltur. O dönem yap›lan yolsuzluklarla en çok palazlanan flirket ise hala bugün palazlanmaya devam eden Albayraklar A.fi’dir. Erdo¤an yap›lan her röportaj ve konuflmada radikal anlay›fla sahip bir partinin Türkiye’de ifl yapamayaca¤›n› sürekli dile getiriyordu. Bundan duydu¤u s›k›nt› ile de sürekli olarak AKP’nin radikal anlay›fltan uzak oldu¤una vurgu yapmadan da edemiyordu. Zaten 59. hükümetin kuruluflunda da mecliste yap›lan konuflmada da “Ak Parti siyasal kimli¤ini muhafazakâr demokrat olarak tan›mlar” diyordu. AKP; burjuva partilerin y›prand›¤›, milli görüflün 28 fiubat ile darbe ald›¤›, parti ve liderlerine güvenin sars›ld›¤›, ekonomik ve siyasi krizlerin oldu¤u bir dönemde kuruldu. AKP de muhafazakârl›k temelinde kapsay›c› olan bir kitle partisi olmay› ve burjuva siyasetinde yerini almay› hedeflemifltir. “Yenilgiyle birlikte, ‹slami hareket içinde uzun bir süre birlikte hareket etmifl ve kabaca uzlaflmac›lar (genellikle orta ve yüksek s›n›f kökenliler; di¤er bir deyiflle ‘beyaz Türkleflen muhafazakarlar’) ve muhalifler (genellikle yoksullar, di¤er düflük statülü kesimler iflah olmaz ‹slamc›lar) diye tan›mlayabilece¤imiz katmanlar iyice yollar›n› ay›rmakta …”
18
Ekim-Kas›m 2010-51
ÖZGÜR DÜfiÜN
sizli¤e karfl› derin öfke ve sosyal patlama tehlikesi seçim öncesi (2002 Seçimleri-y.n.) dönemlerde günde-
Birikim Dergisi’nin Kas›m-Aral›k 2002 say›s›nda
Ergün Y›ld›r›m’›n AKP üzerine bir yaz›s›nda, Y›ld›r›m; AKP’nin milli görüfl gelene¤inden farkl› özellikler gösterdi¤ini aktarmakta, AKP’nin iste¤inin milli görüfl içinde yükselen yeni sermaye ve kentli gruplar›n›n
17
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
partileflerek cemaat yap›s›ndan vazgeçmeleri oldu¤una dikkati çekmektedir. Ona göre de bu hedef gerçekleflmifl ve milli görüflten bir cemaat (SP), bir de parti (AKP) ç›km›flt›r. Partinin siyasi kimli¤i, kadrolar›, program› ve hedef seçmen kitlesi ise 19-21 May›s 2001’de bafl›n› Abdullah Gül, Abdüllatif fiener, Akif Gülle’nin çekti¤i milletvekilleri, ifl adamlar›, emekli askerler, eski bürokratlar ile belirlenmifltir. Her ne kadar AKP, milli görüflten ayr› bir yere koyulmaya çal›fl›lsa da ya da bu böyle söylense de 2003 May›s›’nda Antalya’da yap›lan ‘‹stiflare ve De¤erlendirme’ toplant›s›nda Erdo¤an’›n söyledikleri oportünizmin dik alas›d›r; Erbakan’›n elefltirilerine karfl›l›k; AKP’nin din, ›rk, bölgecilik olarak üç k›rm›z›çizgisi oldu¤una iflaret etmifl, AKP’nin merkez sa¤ bir parti oldu¤unu söylemifl ve eklemifltir: “‹çimizde mutlaka geçmifl dönemde baz› siyasi partilerle ba¤› olanlar vard›r. Ama biz o elbiseyi d›flar›da b›rakt›k. Biz Demokrat Parti’nin devam› niteli¤indeyiz.” Ard›ndan da “ Evet biz milli görüflçü de¤iliz fakat kimse bizi gayri milli görüflçü, iflbirlikçi olarak niteleyemez”
19
demifltir. Burada
nas›l bir k›vrakl›k oldu¤u ortadad›r hem milli görüflün oylar›n› kaybetmek istememekle ve merkez sa¤ cenah›n oylar›na talip olmakla Erdo¤an, hem nal›na hem de m›h›na vurmaktad›r. Tarhan Erdem’in ‘99 seçimlerini temel alarak 2002 seçimlerinin sonucuna yönelik yapt›¤› araflt›rmada AKP, FP seçmeninin %69’unu, MHP seçmeninin %38’ini, ANAP seçmeninin %28’ini, DYP seçmeninin %21’ini ve DSP seçmeninin %14’ünü kendi yan›na çekti¤ini göstermektedir. AKP, milli görüfl gelene¤inden ç›kan yönetici kadrosuna ra¤men sonradan kat›lanlarla birlikte “karma” bir yap›ya bürünmüfltür. Bu da AKP’nin ANAP ve DP gibi merkez sa¤da durup biraz daha farkl› unsurlar› içinde bar›nd›ran partilere benzetmektedir. “…seçim sürecinde özellikle ANAP’tan Erkan Mumcu, DYP’den Köksal Toptan ve Mehmet Dülger’in partiye kat›lmas›, AKP’nin ‘kadrolar’ itibar›yla ‘Milli Görüfl’ çerçevesinde kalmayaca¤›n›n sinyallerini verdi.”20 Di¤er yandan Cemil Çiçek’in AKP için dedi¤i gibi “Turgut Özal’›n ruhu dolafl›yor.”21
AKP; Demokrasi mi, Faflizm mi? “…Bir toplumdaki en önemli güven unsuru, toplum içinde yaflayan bireylerin kendi hak ve özgürlük22
lerine sayg› duyuldu¤una olan inançlar›…” ile do¤ru
18
orant›l› ise biz AKP’nin bu güvene mazhar olmad›¤›n› biliyoruz ve buna inan›yoruz. Her a¤›zlar›n› açt›klar›nda “demokrasi”, “hak”, “hukuk”, “adalet”, “özgürlük”…vs. gibi sözcükleri dillerinden düflürmeyen bu burjuva-feodal bürokratlar›n yeri geldi¤inde en az›l›
demokrasi düflmanlar› olduklar› bilinen bir gerçektir. Faflist diktatörlü¤ün ve onun gerici ayg›tlar›n›n halk›n üzerinde tepinmesi ne AKP ile bafllam›flt›r ne de onunla son bulacakt›r. Bizim de bütün bu zorba düzeni AKP üzerine yükleyip geçmifli temizleme gibi bir kayg›m›z yok; olamaz, olmamal› da. Bunu yapanlar ya tarihi bilmiyordur ya da havanda su dövüyordur. Burada analizin merkezi AKP olmas› bizi salt onu imtihan itmeye iten neden olmufltur. Sadece AKP’nin bile halka karfl› verdi¤i “mücadele” bütün bir dergimizi iflgal etmeye yetecek kadar çoktur. Biz burada demokrasi lafazanl›¤›n›n g›rla gitti¤i ve aç›l›mlar›n saç›lmaya vard›¤›, halka anayasa “dan›fl›ld›¤›” bir zamanda onlar›n gerçek özünü, düflüncesinin derinini aç›klama mecburiyetindeyiz, bu tarihin omuzlar›m›za yükledi¤i bir görevdir. Kendisine demokrasi soruldu¤unda Erdo¤an’›n, onu “tramvaya” benzetmesi ve “Demokrasinin de otoban›n› yapaca¤›z”
23
demesi karfl›s›nda infiale ka-
p›lmamak elde de¤il. Fakat bu söylemler bile Erdo¤an’›n belediye baflkan› halet-i ruhiyesini aflamad›¤›n›n bir göstergesi. Anlafl›lan o dur ki, Erdo¤an için devlet; yandafllar›na rant kap›s› açt›¤›, salt bina ve yol yapmaktan öteye gitmeyen ayg›ttan baflka bir fley ifade etmiyor(!). fiimdi AKP’nin demokrasi ile imtihan›n›n k›sa bir bilançosunu ç›kar›p kimlerin bize “demokrasi” getirmeye yükümlendiklerini görelim. AKP’nin hükümeti ald›¤› 2002’den 2009 y›l›na 24
kadar baz› hak ihlalleri flöyledir : • 2002-2009 aras›nda faili meçhul cinayetlerle 282; yarg›s›z infaz/ iflkence sonucu / köy korucular› taraf›ndan/ kuflku ve gözalt›nda ölümlerde 589; çat›flmalarda 2212 kiflinin yaflam hakk› elinden al›nm›flt›r. Yine bu y›llarda 78,773 kifli gözalt›na al›nm›fl, bunlar›n 11,034 kifli yani %14’ü tutuklanm›fl ve 8712 kifli yani % 11’i iflkence ve kötü muameleye maruz kalm›flt›r. Tüm iflkenceye maruz kalanlar›n içerisinde 2008 ve 2009 senelerinin toplam›, bu 8 senenin toplam›n›n yaklafl›k % 39’unu oluflturmaktad›r. • ‹fade ve örgütlenme alan›ndaki ihlallere bakt›¤›m›zda, bu 8 senede 232 siyasi parti ve derne¤e kapat›lma yönünde dava aç›lm›flt›r. 2008 ve 2009 toplam› bu say›n›n 10’udur. Bask›n ve sald›r› yap›lan kitle örgütü, siyasi kurulufl, yay›n organ› ve kültür merkezi say›s› 627’dir. 2008 ve 2009 toplam›n›n bu say› içindeki oran› yaklafl›k % 53’dür. Toplat›lan ve yasaklanan yay›n say›s› 1127’dir. • ‹fade özgürlü¤ü kapsam›ndaki ihlallerde bu y›llar aras›nda 10,451 kifliye ceza istemiyle dava aç›lm›flt›r. Toplam dava aç›lan kiflilerin yaklafl›k %
ulaflamayan birçok kad›nda bu analize dâhil edilememifltir. Fakat yine de belirli veriler sunmas› aç›s›ndan önemlidir.) fiimdi bir de Türkiye ‹nsan Haklar› Vakf› (T‹HV)’nin 2010 y›l›n›n alt› ay›na iliflkin haz›rlad›¤› Hak ‹hlalleri Raporu’na25 bir göz atal›m: • 2010 y›l›n›n ilk alt› ay›nda 2 faili meçhul cinayet ifllenmifl, kolluk güçleri dur ihtar›, rastgele atefl açma ve yarg›s›z infaz sonucunda 15 kifliyi öldürmüfl. 3’ü gözalt›nda 22’si cezaevlerinde olmak üzere 25 kiflinin flüpheli intihar ve ölüm ve yaflam hakk›n›n engellenmesi sonucu yaflam hakk› ihlal edilmifltir. • 1 Ocak- 30 Haziran 2010 aras›nda ç›kan çat›flmalarda 150 kifli yaflam›n› yitirmifltir. Yine ayn› dönemde kara may›n› ve askeri mühimmat patlamas› sonucu 10 kifli yaflam›n› yitirmifltir. • 6 Nisan 2010 tarihinde ‹stanbul Üniversitesi ‹letiflim Fakültesi ö¤rencisi F.fi. ülkücülerin sat›rl›-b›çakl› sald›r›s›na u¤ram›fl, 13 Nisan’da Kufladas›’nda Umut Tamaç etkisiz hale getirilmesine ra¤men sivil polis taraf›ndan vurulmufltur. 11 May›s’ta fierzan Kurt, Mu¤la’da ç›kan olaylarda polis kurflunuyla bilinçli bir flekilde öldürülmüfltür. 14 May›s’ta Ankara DTCF ö¤rencisi ‹lhan Z. ülkücülerin sald›r›s› sonucu yaralanm›flt›r. • 2010 y›l›n›n ilk alt› ay›nda meydana gelen linçlerde 26 kifli yaralanm›fl, 169 kifli gözalt›na al›nm›fl ve 74 kifli sürgün edilmifltir. • 19 Aral›k 2000’de 20 cezaevine efl zamanl› düzenlenen “Hayata Dönüfl” operasyonunun Bayrampafla Cezaevi ile ilgili olan iddianamesi, 13. A¤›r Ceza mahkemesi taraf›ndan kabul edilmifl. Operasyona kat›lan 39 er hakk›nda “görev s›n›r›n› aflarak gayri muayyen flekilde birçok adam› öldürmek” iddias›yla haklar›nda 12’fler kez müebbet istenerek bu katliam› yöneten gerçek kiflilerse fiilen korunarak, iddianame d›fl›na itilmifltir. • TH‹V verilerine göre toplam 224 kifli iflkence veya kötü muameleye maruz kalm›fl, bu 224 kifliden 156’s› bizzat kolluk güçleri taraf›ndan iflkence ve kötü muameleye u¤rad›¤›n› beyan etmifltir. • 2010 y›l›n›n alt› ay›nda cezaevlerinde 22 tutuklu ve hükümlü yaflam›n› yitirmifltir. Bu 22 kifliden 13’ünün intihar etti¤i aç›kland›. ‹ntihar etti¤i ileri sürülen 13 kifliden 3’ünün iflkence ve kötü muamele sonucu öldü¤ü iddia edildi. Yedi kifli hastal›k (bunlardan befli kanser oldu¤u belirtildi) sonucu; bir kifli mahkûmlar aras› kavgada yaralanarak yaflam›n› yitirirken di¤er bir kiflinin ölüm nedeni ise aç›klanmad›. Cezaevlerinde 97 ileri tetkik ve tedaviye gereksinim duyan a¤›r hasta tutuklu ve hükümlü bulunmaktad›r. • ‹lk alt› ayda düflünce ve ifade özgürlü¤ü alan›nda
Ekim-Kas›m 2010-51
ÖZGÜR DÜfiÜN
30’una hapis cezas› verilmifltir. • Yine ifade özgürlü¤ü kapsam›nda 3150 kifliye 2873 y›l 2 ay 2 gün hapis cezas› verilmifl. Bunun yan›nda yine bu y›llar aras›nda verilen toplam para cezas› 1’686’214.22 TL’dir. • Gözalt›nda iflkence ve kötü muamele görenlerin say›s› 2007’de 234, 2008’de 448 ve 2009’da 305 kiflidir. Cezaevlerinde iflkenceye u¤rayan kifli say›s› 2007’de 90, 2008’de 333 ve 2009’da 397 kiflidir. 2007-2009 aras›nda iflkenceye maruz kalan tutsaklar›n say›s›nda %341’lik art›fl görülmektedir. Toplumsal gösterilerde kolluk güçleri taraf›ndan dövülen ve yararlananlar›n say›lar›: 2007’de 84, 2008’de 299 ve 2009’da 565 kiflidir. Yine bu kategoride 2007-2009 aras›nda görülen art›fl %572’dir. • 2008 ve 2009 y›llar›nda dur ihtar›na uymad›klar› gerekçesiyle kolluk güçleri taraf›ndan toplamda; 69 kifli öldürülmüfl, 116 kifli yaralanm›flt›r. 2008’den 2009’a öldürülenlerde % 9.1, yaralananlarda ise % 57 oran›nda art›fl görülmektedir. • Köy korucular› taraf›ndan 2008-2009 y›llar›nda toplamda 63 kifli öldürülmüfl, 57 kifli yaralanm›flt›r. Yine 2008’den 2009’a kadar olan art›fl; ölümlerde % 2950 (2008 y›l›nda 2 kifli, 2009 y›l›nda 61 kifli öldürülmüfltür), yaralanmalarda ise % 318’dir. • 2008-2009 y›llar›nda “namus cinayetleri”nde; 46 kifli öldürülmüfl, 3 kifli yaralanm›flt›r. 2008’den 2009’a var olan ölümlerde % 206 oran›nda bir art›fl görülmektedir. Ayr›ca namus cinayeti kisvesi alt›nda yap›lan cinayetlerde öldürülen 46 kiflinin; 4’ü erkek, 36’s› kad›n, 6’s› çocuktur. • 2008 y›l›nda kad›n intiharlar›nda ve intihar teflebbüslerinde say›lar flöyledir: 46 intihar ve 18 intihar teflebbüsü; 2009 y›l›nda ise bu say›lar intiharda 64 kifliye ç›km›fl, intihar teflebbüsünde ise 14 kifliye düflmüfltür. ‹ki y›l aras›nda ölümlerdeki art›fl yaklafl›k % 40’d›r. Di¤er yandan ev içinde fliddete u¤rayan kad›nlardan 2008 y›l›nda 31’i yaflam›n› yitirmifl, 54’ü yaralanm›flt›r. 2009 y›l›nda ise bu say›lar s›ras›yla; ölümlerde 46, yaralanmalarda 14’dür. ‹ki y›l aras›nda ölümlerdeki art›fl % 74’dür. Toplumsal alanda kad›na yönelik fliddet, tecavüz ve taciz verileri flöyledir: 2008’de 22 kad›n yaflam›n› yitirmifl, 15 kad›n yaralanm›fl, 22 kad›n tecavüze ve 11 kad›nda tacize u¤ram›flt›r. 2009’da ise 36 kad›n yaflam›n› yitirmifl, 12 kad›n yaralanm›fl, 8 kad›n tecavüze maruz kalm›flt›r. Görüldü¤ü üzere kad›n ölümlerinde art›fl % 63’dür. (fiüphesiz bu say›lar yaralanma, tecavüz ve tacizlerde çok daha yüksektir, ‹HD kendisine baflvurular ve medya üzerinden bu raporlar› oluflturdu¤undan kendisine
19
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
20
meydana gelen geliflmelerde 37 gazeteci tutuklanm›fl, 7 gazete hakk›nda yay›n› durdurma ve toplatma karar› ç›kar›lm›fl, 4662 siteye eriflim engellenmifltir. • Yine ilk alt› ayda kolluk güçlerinin müdahalesi ile toplant› ve gösteri yürüyüfllerinde 68 kifli yaraland›. 1263 kifli gözalt›na al›nd› ve bunlardan 129 kifli tutukland›. Kuflku yok ki bu verdi¤imiz veriler dahi “demokrasi naralar›” atanlar›n riyakârl›¤›n› ortaya koymaya yeter; fakat madem bilincimizi diri tutaca¤›z o halde bu verilere eklemeler yapal›m; AKP eliyle devlet gericili¤i ve terörü karfl›s›nda haf›za kaslar›m›z› daha s›k› tutal›m. 17 Haziran 2005 y›l›nda devlet Dersim Mercan k›rsal›nda kongre haz›rl›¤›nda bulunan 17 Maoist gerillay› “suçluluklar›” dahi ispatlanmadan “yarg›s›z infaz” sonucunda tahribat gücü yüksek çeflitli askeri mühimmatlarla katletmifltir. Çok geçmeden 21 Kas›m’da bu sefer kolluk güçlerinin hedefi 12 yafl›ndaki U¤ur Kaymaz olmufltur. “Terörist” oldu¤u iddias›yla 13 kurflunla çocuklu¤u elinden al›nm›flt›r. 14 Nisan 2006’da faflizmin hedefi bu sefer Devrimci Demokrasi muhabiri ‹lyas Aktafl’t›r. Aktafl, görevini yaparken polis kurflunuyla aln›ndan kas›tl› bir flekilde vurulmufltur. Ocak 2007’de bu sefer devlet eliyle sivil faflist çetelere katlettirilen Hrant Dink oldu. 27 Eylül 2007’de odun toplamaya giden Bülent Karatafl ve R›za Çiçek’e askerin hedef gözeterek atefl açmas› sonucu Karatafl ölmüfl, Çiçek yaralanm›flt›r. 10 Ekim 2008’de Engin Ceber faflizmin hapishanelerinde uygulanan iflkence sonucu yaflam›n› yitirmifltir. Eylül 2009’da bu sefer T.C ordusu karfl›s›na Ceylan Önkol’u alm›fl ve Ceylan havan mermisinin dayan›lmaz a¤›rl›¤› alt›nda yaflam›n› yitirmifltir. 19 Kas›m’da polisler Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunun kendilerine verdikleri yetkiye dayanarak silahs›z olan Alaattin Karada¤’› silahla vurarak öldürmüfllerdir. 7 May›s 2010’da Güler Zere tecrit koflullar›n›n a¤›rl›¤› ve devletin tedavisine uzun süre yanaflmamas› üzerine kanser hastal›¤›ndan yaflam›n› yitirmifltir. Bundan tam 4 gün sonra Mu¤la’da yaflanan linç giriflimi sonucunda fierzan Kurt sa¤ omzuna ald›¤› mermi ve kafas›na gelen gaz bombas› sonucunda yaflam›n› yitirmifltir. 21 Temmuz 2010’da Abdullah Akçay hapishanede yakaland›¤› lösemi hastal›¤› sonucu hantal devletin bürokrasi çark› içinde ezilerek 18 yafl›nda hayat›na veda etmek zorunda kalm›flt›r. Akçay’›n ölümünden sonra bir ölüm haberi de Van’dan gelmifl ve 16 yafl›ndaki Canan Sald›k ailesi ile piknik yapt›¤› s›rada asker kurflunuyla ensesinden vurularak yaflam›na veda etmifltir. Bu anlatt›¤›m›z olaylar ve infazlar kuflkusuz devede kulak, bunlar gibi birçok olaydan bahsedebilir; ölen onlarca tersane iflçisinden, kot kumlama iflçisinden ve maden iflçisinden bahsedebiliriz.
Seka, Tekel, ‹tfaiye, Marmaray, ‹SK‹, UPS iflçilerinden ve TMK ma¤duru çocuklardan bahsedebiliriz. Madenci ölümlerine “güzel ölüm”, “kader” diyenleri ölüm ocaklar›na davet ediyoruz, üniversite har(a)çlar›n› ödemek için yaflam hakk›n› yitiren Ömer Çetin’in “kaderini” paylaflmaya; “inflaatlara” davet ediyoruz veyahut kendi çal›flt›¤› okulunda hamall›k yapan ö¤retmen Ahmet Fazl› Elçi’nin kalbinin durdu¤u yere ça¤›r›yoruz bu burjuva bürokratlar›. fiimdi daha iyi anlafl›l›yor ki bize demokrasi getirece¤ini iddia edenlerin; yine bize bask›, sömürü ve zulüm hatta ölüm getirdi¤idir. Ve bir kez daha o meflum söz ak›llara geliyor: “Ayinesi ifltir kiflinin lafa bak›lmaz.” Sonuç Yerine: “Ehveniflere tav olunarak dünya de¤ifltirilemez” “Temel insan hak ve özgürlükleri, insanl›¤›n yüzy›llar boyu süren mücadeleleri sonucu elde edilmifl kazan›m›…”26 oldu¤unu bilen(!) bu yönetici s›n›flar halk›n yönelimlerine dikkat göstermekte ve bu koflullar›n kendisini zorlad›¤› yerde kendi durdu¤u yerden politikas›n› belirlemektedir. Ermeni Aç›l›m›, Romen Aç›l›m›, Kürt Aç›l›m› ve Milli Birlik Projesi gibi safsatalara da buradan bakmak elzemdir. Bu flekilde halk›n bilincini buland›ran, en demokratik hakk› dahi sadaka verir gibi halka servis eden AKP’ye diyecek tek söz vard›r: Hak verilmez, al›n›r! yine onlara kendi programlar›nda yer ald›¤› gibi cevap verecek olursak hak ve özgürlüklerimiz bizim y›llar y›l› süren mücadelemizin ürünüdür, bunu sizler de bizim kadar çok iyi biliyorsunuz. Bugün referandum süreciyle aktörler de¤iflmifl olsa da uygulanan yine ayn› senaryodur. Nas›l ki 82 Anayasas› 24 Ocak Kararlar›’n›n bir uzant›s›yd›ysa, yaflanan süreç de devletin reorganizasyonunun bir ürünüdür. Sözüm ona 12 Eylül AFC’sinin anayasas›n›n yerine kendi “reformcu paketini” koyan AKP, as›l olarak iktidar erkini eline almaktan ve emperyalizmin de¤irmenine su tafl›maktan baflka hedef gütmemektedir. E¤er incelenecek olursa de¤iflikli¤e tabii tutulan 26 maddede hep kelime oyunlar› yap›lm›fl ve gerçek hedefler ise bunlar›n aras›nda kaybedilmeye çal›fl›lm›flt›r. De¤iflikliklerle amaç AKP’nin bürokrat-burjuva kli¤inin, Kemalist burjuva-bürokrat kli¤in “kontrolü” alt›nda olan askeriye ve yarg›y› ele geçirme çabas› oldu¤udur. Son dönemlerde Anayasa Mahkemesi, YarSav ve HSYK ile Genelkurmay baflkan› ve komutan atamalar›nda yaflanan sorunlar bu teorinin somutudur. Bunlar d›fl›nda yap›lan tüm de¤ifliklikler bu alanlardaki de¤iflikliklerin kenar süsü olarak kalmaktad›r. Di¤er yandan bu iki klik (eski ve yeni sermaye27) aras›ndaki mücadele, CHP ve MHP ile girilen hayâs›z polemikler; bunun bir referandumdan ziyade bir seçim havas›nda geçti¤i amiyane tabirle “sidik yar›fl›na” döndü¤ü bir
remzede yurttafllar, Tekel iflçileri, iflçiler, köylüler, çöplüklerden k⤛t toplayarak geçinenler; senin ‘anan’, baban, kardeflin, evlad›n de¤il mi? Al›flt›¤›m›z o ma¤dur edebiyat› ve mazlum koruyuculu¤u, timsah gözyafllar› Ar›zl›’ya gelince mi unutuluyor?”29 diye sordu.
Bu soruya kuflkusuz Erdo¤an’›n verece¤i tek cevap var: Durmak yok “flova” devam!
D‹PNOTLAR 1. Recep Tayyip ERDO⁄AN’›n ‹stanbul Belediye Baflkanl›¤› döneminde bir röportajda verdi¤i bir demeç. 2. Susurluk'tan sand›¤a 3 Kas›m, Radikal 2 ( 03/11/2002) http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetay&ArticleID=869660&Date=03.11.2002&CategoryID=42 3. Hayat› Teorik ve Politik Eseri: ‹brahim Kaypakkaya, Kaypakkaya Sempozyumu, Okyay Yay›nc›l›k, ‹stanbul 2010, sf. 17 4. Güzel ‹stanbul Heykeli‹stanbul http://ankaraheykelleri.wordpress.com/2007/11/09/guzel-istanbul-heykeli-istanbul/ 5. http://tr.wikipedia.org/wiki/Milliyet%C3%A7i_Demokrasi_Partisi 1987 Halkoylamas› Sonuçlar›-http://www.belgenet.com/secim/ysk/ref_1987.html 6. 30 Y›l Önce Marafl Katliam›nda Neler Olmufltu?- B‹ANET- http://www.bianet.org/bianet/siyaset/111379-30-yil-once-maras-katliaminda-neler-olmustu 7. T.C. Bas›n-Yay›n ve Enformasyon Genel Müdürlü¤ü http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/kitaplar/fmd/tr/12258.html 8. 27 fiubat 2007 tarihinde NTV'de yay›nlanan Can Dündar’›n sundu¤u “Neden?” Program›, 28 fiubat Neden Oldu? http://www.candundar.com.tr/index.php?Did=4564 (Eriflim 06.07.2010 ) 9. Cumhuriyet’in Seyir Defterinden, www.hürriyet.com.tr, Dosyalar Arflivler. (Eriflim 06.07.2010) 10. http://www.belgenet.com/dava/rpdava_savas.html 11. Ruflen Çak›r, Yenilikçilerin Neresi Yeni?,B‹ANET, http://bianet.org/bianet/bianet/274-yenilikcilerin-neresi-yeni (Eriflim 07.07.2010) 12. Ruflen Çak›r, Yenilikçilerin Neresi Yeni? 13. Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul Tutana¤› 21. Dönem 1. Yasama Y›l› 15. Birleflim 15/Haziran/1999 Sal›, http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/tutanak_b_sd.birlesim_baslangic?P4=911&P5=B&page1=55&page2=55 14. Tu¤çe Gürel, Türkiye Siyasi Tarihinde Muhafazakarl›k Kimli¤i ve AKP Örne¤i ‹ncelemesi, Marmara Üniversitesi Doktora Tezi, ‹stanbul 2007, sf. 137 15. Tu¤çe Gürel, a.g.e. sf.137 16. Muhtar Bile Olamayacak- Radikal -24 Eylül 1998 http://www.radikal.com.tr/1998/09/24/politika/muh.html 17. Tu¤çe Gürel, a.g.e. sf.142 18. Hürriyet, K›rm›z› Çizgilerim, 17.05.2003 19. ‹hsan Da¤›, AKP ‹slamc› bir parti mi? Zaman Gazetesi 21 Kas›m 2002 http://arsiv.zaman.com.tr/2002/11/21/yorumlar/default.htm 20. ‹hsan Da¤›, a.g.e. 21. AKP Parti Program›, Temel Hak ve Özgürlükler 22. Demokrasinin de otoban›n› yapaca¤›z!-Haber7com- http://www.haber7.com/haber/20100717/Erdogan-Demokrasinin-de-otobanini-yapacagiz.php 23. Y›llara göre veriler ‹HD’nin “1999-2009 Baz› Hak Kategorilerinde ‹nsan Haklar›n›n Durumu” çal›flmas›ndan al›nm›fl ve derlenmifltir. 24. http://www.tihv.org.tr/index.php?2010aEun-Hak-AEhlalleri-Ara-DeAEYerlendirme-Raporu-1-Ocak-30-Haziran-2010 25. AKP Parti Program› 26. B›kt›k!- Ece Temelkuran, Habertürk Gazetesi 31/07/2010 (http://www.haberturk.com/yazarlar/537709-biktik) 27. Y›ld›r›m Türker, Radikal “Evet! Boykot!” 28. http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=1015087&Yazar=YILDIRIM%20T%DCRKER&Date=27.08.2010&CategoryID=97 29. Depremzedeler d›flar›, AKP yandafllar› ve bürokratlar› içeri, Devrimci Demokrasi 16-31 Temmuz Say›:180, sf. 16
Ekim-Kas›m 2010-51
ÖZGÜR DÜfiÜN
gerçektir. Ancak seçim dönemlerinde görülen il il dolafl›l›p oy isteme ve gitti¤i yerden birbirlerine laf atma takti¤i ne hikmetse bu dönemde de s›kça baflvurulan yöntem halini alm›flt›r. Her iki taraf da (bizce ikisi de bir taraf› iflaret eder) kendi yasland›¤› kli¤in ç›kar›n› temsil etmektedir. Zinhar bu iki kanad›n da demokrasi getirme gibi bir derdi yoktur; ayn› zamanda onlar›n bir fleyleri de¤ifltirme gibi bir derdi de yoktur. Emma Goldman’›n dedi¤i gibi “Oy vermek bir fleyleri de¤ifltirseydi, yasaklan›rd›.” Tüm bu “Evet”-“Hay›r” oyununun içerisinde kendi politik tercihlerini bu “ikilem” d›fl›na tafl›ran bir de boykot cephesi vard›. Bu oyunun d›fl›nda kendini konumland›ran ve bu çirkin pastadan pay kapma yar›fl›nda taraf olmayaca¤› irade beyan›nda bulunan bu ikinci cephe, sömürü düzenini y›kacak bir halk iktidar› kurulmadan halk›n onaylayabilece¤i bir anayasadan bahsetmenin mümkün olmad›¤›n›n bilincindedir/bilincindeyiz. Bu gerici iktidar dalafl›nda taraf olmak, ülke tarihinden ve gerçeklerinden hiçbir fley anlamamakt›r. Dolay›s›yla bu bilinçle hareket eden kesimler referandumu “boykot” tavr›yla karfl›lam›flt›r. Referandumu geride b›rakm›fl olmam›za ra¤men, boykot tavr› üzerine Y›ld›r›m Türker’den yapaca¤›m›z al›nt›n›n çok yerinde oldu¤unu düflünüyoruz; “Evetç’ cephe ile Hay›rc› cephe aras›nda süren berbat dalafla bak›nca söz konusu cephelerin ayn› taraf oldu¤unu görmüyor musunuz? (…) Boykot, elbette karars›zl›kla tart›lamayacak bir tav›r. Yine de erkli sözün, oyun kurucunun denetimi d›fl›nda kal›yor iki durufl da. Benim taraf›m, bu referandumu boykot etmektir. Bu referanduma kat›lmak, at›lan oy ne olursa olsun, bize yegâne siyaset yordam› olarak dayat›lan flu çözümsüz durumu meflrulaflt›racakt›r. (…) Benim inanc›ma göre de iki taraf var. Biri; bu toplumun on milyonlarla tart›lan bir kesimine bu memleketin gelece¤ini belirleme projesi denilen anayasa de¤iflikli¤i konusunda en ufak söz hakk› tan›mayan, o kesimin parlamenter siyaset yolunu t›kayan referanduma rahats›zl›k duymadan ya da duyarak kat›lanlar. ‹kincisi de bu referandumu meflru kabul etmeyen, kendilerine dayat›lan memleket resmini hazmedemeyenler. Yani boykotçular. Ehveniflere tav olarak dünya de¤ifltirilemez.”28 Tüm bir yaz›m›z› özetleyece¤ini düflündü¤ümüz bir soru yuma¤›yla yaz›m›z› noktalamak yerinde olacakt›r. Kocaeli’nin Ar›zl› köyü halk›na, depremden sonra hibe edilen Ar›zl› Konutlar›’n›n Kocaeli Valisi taraf›ndan kendi yandafllar›nca doldurulmak istenmesi üzerine uzun bir süredir Ar›zl› halk› mücadele ediyor. Tüm bu yaflananlar üzerine Ar›zl› halk› bir bas›n aç›klamas› yaparak, Erdo¤an’a sorular sordular. Halk ad›na aç›klamay› okuyan Recep U¤ur “Ar›zl› konutlar›ndaki dep-
21
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
K İ T A P L I K
Evrim Bilimi ve Yarat›l›fl Efsanesi Ardea Skybreak Yordam Kitap
22
Bu yaz›m›zda Amerika Devrimci Komünist Parti-
dahi, bilgi sahibi olmak isteyece¤imiz bir çok mese-
si’nin önemli isimlerinden biri olan, ARDEA
leye dair sorgulay›c› bir bak›fl aç›s› sunma iddias›n›
SKYBREAK’ ›n özenle ele ald›¤› evrim kuram›n›n ne
ortaya koymaktad›r. Bask›s› Yordam Kitap taraf›n-
anlam ihtiva etti¤i ve temelde hayat›m›z›n esas alan-
dan gerçeklefltirilen kitab›n ‹ngilizce çevirisi Betül
lar›n› ilgilendiren yaflam›n ortaya ç›k›fl› ve varl›k te-
Çelik, Türkçe editörlü¤ü Selin Dingilo¤lu ve çeviri
mel sorunsal›na cevap olma iddias›ndaki bir çal›fl-
editörlü¤ü Ali Nihat Boncuk'un emekleriyle gerçek-
may› ana hatlar› ve çarp›c› örneklerle halk gençli¤i-
lefltirilmifltir. Kitab›n orjinal bas›m› 2006’da Chica-
ne tafl›maya çal›flaca¤›z. Tan›t›m›n› yapaca¤›m›z ki-
go’da gerçeklefltirilirken, Türkçeye çevrilmifl bask›s›
tap ‘Evrim Bilimi ve Yarat›l›fl Efsanesi bizlere neyin
ise 2010’da tamamlanm›flt›r.
gerçek ve neden önemli oldu¤unu bilmek' bafll›¤›yla
‹lk olarak Darwin taraf›ndan 1859’da ileri sürülen
na gelenler aras›ndaki ba¤lant›lar›, bütün dünyada yüz milyonlarca kifli düpedüz açl›ktan ölürken ve milyarlarcas› berbat koflullarda zorlukla hayatta kal›rken baz› kiflilerin ve ülkelerin böylesine zengin olmas› aras›ndaki ba¤lant›lar›, hem insan eme¤inin ac›mas›zca tüketilmesi hem de gezegenin tehlikeli flekilde ya¤malanmas› ile azami kar için dinmek bilmez telafl aras›ndaki ba¤lant›lar›, küresel sömürü sistemi ile ABD hükümeti taraf›ndan bafllat›lan aç›kuçlu savafllar aras›ndaki iliflkileri, sistemin kölelik düzeni ve ulusal bask›yla ilgili tarihsel ve günümüze ait temeller ile bugüne de¤in dünyay› ezip geçen bariz sald›rganl›k aras›ndaki iliflkileri insanlar›n görmesine yard›mc› olmam›z gerekmektedir… Yukar›da al›nt›larla aktarmay› önemli gördü¤ümüz, yazar›n girifl bölümünde ifade etti¤i görüfllerinden baz›lar›na yaz›m›zda oldu¤u gibi yer vermeyi uygun gördük. Birinci bölümü ile okurlara genel bir bak›fl aç›s› sunmay› amaçlayan bu kitapta yaflam›n ilk ortaya ç›k›fl formlar›, ortaya ç›kabilmesinin ön koflullar› ve evrimin neden bilimsel oldu¤una dair bilimsel fikirler ve araflt›rmalardan söz edilmifltir. Örne¤in biyolog Stanley Miller’in deneyinde, ilk yeryüzü ortam›nda mevcut oldu¤u bilinen kimyasallar olan metan, amonyak ve su kar›fl›m›na sadece etki aç›s›ndan ilkel dünyaya düflen y›ld›r›mlara benzer bir elektrik ak›m› vermenin sonuçta amino asitler ve flekerler dahil, baz› kimyasal yeni bileflimleri yani canl›l›¤›n ilk formlar›n› oluflturaca¤›n› göstermifltir. Bu heyecan verici bir keflifti, çünkü amino asitler ve flekerler bütün canl› organizmalarda bulunan daha karmafl›k moleküllerin temel yap› tafllar›d›rlar. Tarihin bu bahsetti¤imiz dönemlerinde etrafta basit kimyasal reaksiyonlar yoluyla üretilen amino asit veya flekerleri yiyebilecek canl›lar olmad›¤› düflünüldü¤ünde, ilk okyanuslar tabi ki bütün canl›larda bulunan daha karmafl›k organik moleküllerin bu yap› tafllar› aç›s›ndan zengin, yo¤un bir ‘çorbas›’ olabilirdi. Bu güne kadar bu alanda yap›lan çal›flmalar henüz birkaç on y›la dayanmaktad›r; fakat bu k›sa süre içerisinde ortaya ç›kan birçok bulgu bu gezegenin kimyas›n›n her hangi bir ‘ak›ll› tasar›mc›’ kudreti olmaks›z›n oluflabilece¤i yönündedir. Bugün dünyam›zda var olan bütün yaflam formlar›n›n, yani bütün bakterilerin, bitki türlerinin, hayvan türlerinin insan da dahil olmak üzere ortak bir atadan geldi¤ine dair bir çok kan›t vard›r. Bu ortak kökenin en önemli iflaretlerinden birisi bu gezegendeki bütün canl›lar›n ayn› temel genetik kodu kullanma-
Ekim-Kas›m 2010-51
ÖZGÜR DÜfiÜN
‘Evrim Teorisi’ hakk›nda Türkçeye çevrilmifl eserlerin s›n›rl› olmas› ve bilimsel nitelikteki kavramlar›n bu tür çal›flmalarda s›kça kullan›lmas›, okuyucu kitlesini s›n›rlamaktad›r. Tam da bu bak›mdan elimizdeki bu eserde ise, pozitif bilimlerden, do¤a bilimlerine ve sosyal bilimler alan›na kadar uzanan tart›flmalar›n efli¤inde,‘Evrim Teorisi’ hakk›nda ve daha sonraki bilimsel araflt›rmalar sonucu ortaya ç›kan geliflmeler ele al›nm›flt›r. Ardea Skybreak’›n Revolutionary Worker gazetesinde yay›nlanm›fl bir mektubunun tamam› kitab›n girifl bölümünü olufltururken, bu yaz› dizisinin ilgi çeken baz› bölümlerini de aktar›p, kitap okurlar›n›n zihinlerinde belli k›v›lc›mlar çakt›rmak faydal› olabilir. Skybreak… Sevgili okurlar, Evrim bilimini gözden düflürmeye çal›flmak ve insanlar›n bunu ö¤renmesini önlemek için örgütlü kampanyalar yürüten köktendincilerin en uç noktada olanlar› ‘Yarat›l›flç›lar’ olarak da bilinirler. ’Yaflam›n hiç evrimleflmedi¤i’ ve bugün gezegende gördü¤ümüz bütün yaflam formlar›n›n, yani insanlar da dahil olmak üzere tüm hayvanlar›n ve bitkilerin, birbirilerinden bütünüyle iliflkisiz olduklar›, ortak bir kökeni paylaflmad›klar› konusunda ›srar etmektedirler. Gerçek fludur ki bilim adamlar› bir buçuk as›rdan uzun bir süredir bunun karfl›t› olan pek çok bulgu ve kan›t› ortaya ç›kartm›fllard›r… Evrimin temel gerçekleri hakk›nda dünyan›n bütün yerlerindeki bilim insanlar›n›n büyük ço¤unlu¤u bir flüphe tafl›m›yor… ‘‹ki yakan›z› bir araya getirmeye çal›flmaktan yorgun,’ ‘çocuklar›m polis taraf›ndan h›rpalan›p öldürülecek mi?’ diye endiflelenen ve ‘Her fley tanr› istedi¤i için böyle oluyor, elinizden bir fley gelmez’ nakarat›ndan usanm›fl, d›flar›da bir yerlerde yaflayan biriyseniz… Tutucu köktendincilerin ba¤nazl›¤›na dayanamayan, dini baz› inançlar› olan ama ayn› zamanda bilimsel aç›dan da bilgilendirilmek isteyen ve evrim bilimi ile dini inanç aras›ndaki iliflki meselesini daha çok keflfetmek isteyen ileri görüfllü biriyseniz... Yaln›zca do¤ada ve toplumda her fleyin olufl flekli ile ilgili gerçe¤i bilmek isteyen baflka herhangi biriyseniz… Ve e¤er daha iyi bir dünya yaratmak için mücadele eden siyasi bir eylemciyseniz-bilime köktendincilik ve yarat›l›flç›l›k sald›r›lar›n›n teflviki dahil-günümüz zorbal›klar› ve sömürüsü ile yönetimi alt›nda yaflad›¤›m›z sistemin iflleyifli aras›ndaki ba¤lant›lar› kurmak önemlidir. Örne¤in, kürtaj hakk›na H›ristiyan köktendincilerinin yönetimi alt›nda kad›nlar›n bafl›-
23
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
24
lar› ve protein sentezlerinin belirli pek çok mekanizmalar›n› paylaflmalar›d›r. Kitab›n, yaflam›n ortaya ç›k›fl nedenleri üzerine aç›klay›c› ve betimleyici birçok bulufl ve kan›t sundu¤unu rahatl›kla ifade edebiliriz Eserde evrimin ne oldu¤una dair tan›m›n ve felsefi anlamda evrimden ne anlafl›lmas› gerekti¤ine dair mant›¤›n nas›l iflletilece¤i meselesi, evrimleflen sistemlerin ortak özelliklerinde mevcut olan temel özelliklerin neler oldu¤u, evrim meselesine buradan bakman›n ve evrimin bu çerçevede nereye oturtulmas› gerekti¤ine dair girifl bölümünde, evrimde bireyler, türler, birey topluluklar›n›n kategorizasyonu, bireysel çeflitlili¤in anlam› ve bunlar› bilmenin, karmafl›k bir dizi sürecin sonucu olan evrim teorisi temel fikrinin de ne denli bütünlüklü ve birden fazla etmenin bir araya gelmesi sonucu meydana gelen bilimsel bir olgu oldu¤unu ç›plak bir flekilde ortaya seriyor. ‹nsanlar dünyada olup biten fleyleri anlamaya ve ilk defa anlamland›rmaya bafllad›klar›nda bilme ile bilinç aras›ndaki mesafe haylice aç›k oldu¤undan, karfl›l›¤› olmayan ve de mütemadiyen yaflamda kalan boflluklar›n yaratt›¤› korkular› telafi etmek durumundayd›lar. Bundan dolay› yarat›l›fl temelli onlarca efsane, bat›l inanç, hurafe ve dinler bu kayg›y› gidermenin önemli bir efli¤i ve insanl›¤›n cevap arad›¤› sorunun en stratejik cevab›n› oluflturmufltur. Bilim din de¤ildir. Kör inanca dayal› fleyleri kabul etmez. Bilim insanlar›n›n herhangi bir konuda anlafl›p bir fleyin do¤ru oldu¤u konusunda aralar›nda hem fikir olabilmeleri için somut kan›tlara ihtiyaçlar› vard›r. Ve bilim adamlar› modern yafl teknikleri ile gerçekte dünyan›n 4,5 milyar yafl›nda olduklar›n› tespit ettiler, oysaki ‹ncil’e göre dünyam›z sadece 6000 y›ldan biraz daha yafll›d›r! Art›k birçok bilimsel yafl bulma tekni¤i ile flu anda evrenin, dünyan›n, her hangi bir da¤ silsilesinin ve k›talar›n yafllar›n› bilebiliyoruz. Ayr› kaya tabakalar›n›n, kayalarda gömülü fosilleflmifl bitki ve hayvanlar›n ve hatta çok küçük organik maddelerin bile yafllar›n› biliyoruz. Bu yüzden ‹ncil’i ve di¤er eski kitaplar› birkaç bin y›l önce yazanlar›n dünyan›n yafl›n› do¤ru bir flekilde tayin edebilme ve bu dünyadaki bitki ve hayvanlar›n birbirinin ard› s›ra ortaya ç›kt›¤›n› anlama imkânlar› yoktu. Fakat günümüz bilim insanlar› art›k kesine çok yak›n say›labilecek tahmini rakamlar sunabiliyor. Örne¤in, bitkiler ve hayvanlar canl› olduklar› ortamdan karbon al›rlar. Bedenleri iki tip karbon içerir, karbon-12 ve karbon-14. Bunlar›n birbirlerine oran›
daima sabittir. Bir bitki veya hayvan öldü¤ünde karbon almay› keser bedenindeki karbon-12 ayn› kal›rken -14 tedrici bir flekilde azalmaya bafllar ve bu yolla azota dönüflür. -14’ ün bu parçalanmas› sabit bir h›zda devam eder ve nihayetinde ölüm sonras› 12’nin -14’e oran›ndan hareketle 50.000 y›la kadar geri gidilebilinip yaflam›n ne zaman sona erdi¤i hesaplanabilir ve bu test kesine çok yak›n bir bilgi verir. O halde ‘Bilime baflvurmaktan baflka bir pusulam›z olabilir mi?’ diye bir soruyu kendinize yöneltmekten baflka bir seçene¤iniz kalm›yor. Darwin’in ‘Türlerin Kökeni’ kitab› yay›nland›ktan sonra, bütün düflünce tarihinde önemli bir yap› tafl› olma niteli¤i, evrimin temel önemli bir mekanizmas› olan ‘do¤al seçilimin’ türlerin evrimindeki rolüdür. Darwin’in en önemli özelliklerinden biri, do¤ay› iyi inceleyen ve gözlemleyen ve döneminin en iyi do¤a bilimcileri gibi fosilleri görmüfl olmas› ve aralar›nda-
ki benzerlik ve yak›nl›klar› inceleme flans›na sahip olmas›d›r. Fosillerin yan› s›ra Darwin farkl› kufl, böcek, çiçek, kar›nca çiftlik hayvan› vb. popülasyonlar› incelemek için farkl› ülkelerde ve k›talarda araflt›rmalar yapm›flt›r. ‹lk yolculu¤una ç›kt›¤›nda henüz 22 yafl›nda ve ‹ncil’e inanan birisidir. Darwin bu gezisi s›ras›nda ayn› hayvan türlerinin ve hatta farkl› hayvan türlerinin beslenme ve bir dizi çevresel koflullara nas›l uyum sa¤lad›klar›n› ‘adaptasyon’ ve bu süreçlerin evrimsel modifikasyonlar öncesinde, çeflitlenme, türleflme gibi faktörlerin, diyalektik s›ral› de¤iflimler zincirinin ve zincir halkalar›n›n bu yollarla nas›l olufltu¤unu uzun ve titiz araflt›rmalar› sonucunda bilimin hizmetine sundu. Evrimsel de¤iflimde de¤inilen ve önemli oldu¤u belirtilmesi gereken ayr›nt›lardan bir tanesi ise canl› türleri aras›ndaki evrimsel de¤iflimin temposu ve bu sürecin tamamlanmas›n›n baflka bir türe evirilmesi-
Ekim-Kas›m 2010-51
ÖZGÜR DÜfiÜN
nin farkl›l›k arz ettirmesi ve burada evrim sürecindeki yenili¤in temel duraklar›ndan olan ‘do¤al seçilim’ ve ‘rastlant›sal genetik sürüklenme’ yoluyla ve bu iki faktörün’ kararl› gen’ ve ‘kal›t›m’ ile aktar›lan özelliklerinin de¤iflik koflullarda nas›l bir reaksiyon gösterece¤i ya da adaptasyon sa¤lay›p sa¤lamayaca¤› gibi durumlard›r. Evrim hala sürüyor ve bunu somut bir flekilde, makro düzeyde görebiliriz. ‹nsan yaflam›n›n k›sa bir süresi kadar bir dilimde gerçekleflen ve do¤al seçilimin basit bir ifadesi olan ‹ngiltere’deki bir güve türünün evrimine göz atal›m: ‹ngiltere’de birbirini izleyen birçok nesil boyunca incelenmifl bu makro evrim örne¤i, teorinin sa¤lam denek tafllar›ndan biri olma niteli¤indedir. Do¤al seçilim yoluyla evrimin do¤rudan görülmesini sa¤layan bu örnek, mevcut güve toplulu¤unun 19. yüzy›lda endüstri gelifltikten sonra oluflan hava kirlili¤i oran›na paralel, a¤açlarda da meydana gelen renk de¤iflikli¤ine uyum sa¤lay›p hayatta kalabilmeleridir. Yani bu türün baz› üyeleri hava kirlili¤i ile havadaki ve a¤açlardaki koyulaflmaya paralel kendileri de koyu bir renk pigmenti alarak çevreye uyum sa¤lam›fl ve di¤er üyelerine oranla daha fazla üreyebilme ve ço¤alma flans›na sahip olmufllard›r. Ayn› gözlemde ise hava kirlili¤inin minimize oldu¤u ve a¤açlar›n eski renklerine yani aç›k renge kavufltuklar› ortamda ise koyu renkli güvelerin daha fazla hedef haline geldikleri ve aç›k renklilerin ise yeniden üreyebilme özelli¤i ile artt›klar› gözlenmifltir. ‹flte ‘ayr›msal üreme üstünlü¤ü’ olarak da ifadelendirilen bir makro evrim örne¤i. Yaflam tarihinde evrimsel dönüflümler k›sa periyotlarda oluflmamakta ve bu dönüflümler yavafl ad›mlarla gerçekleflmektedir. Her koflulda bu süreçler yüz milyonlarca y›llara yay›lm›flt›r. Fakat içerdi¤i temel prensipler ve mekanizmalar, her gün çevremizde küçük ölçekte oluflmakta ve bu süreçlerin, de¤iflimlerin ayn›lar›n› içermektedir. Örne¤in günümüz balinalar›n›n atalar›n›n asl›nda okyanusta de¤il de karada yaflayan, dört ayakl› toynakl› bir hayvan (bir tür t›rnakl› memeli) oldu¤unu biliyoruz. Bunlar› hem fosil kay›tlar›ndan hem de bugün bile balinalar›n karada yaflayan memelilerin belirli kökenlerle genetik akrabal›klar›n›n derecesinin kan›t›ndan dolay› biliyoruz. Yarat›l›flç›lar fosil kay›tlar›ndan hiçbir ara fosilin olmad›¤› ve atadan de¤iflerek türeme yoluyla evrimin evrimcilerin uydurduklar› bir fleyden ibaret oldu¤unu iddia etmekten hofllan›r. Asl›na bak›l›rsa çok say›da ve iyi durumda olan ara fosil vard›r. Tipik bir örnek olarak
25
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
26
dört ayakl› toynakl› atay› bir düzine yolla sonraki balina nesline ba¤layan bir dizi akraba tür geçifl fosilleri vard›r. Bu fosiller bu yolla karada yaflamaya daha uygun bir vücut fleklinden denizde yaflamaya uygun bir vücuda do¤ru ad›m ad›m evrimlefltiler. Bunlar›n tümü yaklafl›k 25 milyon y›lda oldu. Evrim teorisinin bütünlü¤ü içerisinde, türleflmenin yani farkl› bir türün oluflmas› sürecinin dahi kendi içerisinde önemli özellikleri vard›r. Tam türleflme yani iki farkl› türe ayr›flma gerçekleflti¤inde, iki toplum üyeleri daha sonraki bir zamanda ayn› ortam› paylaflsalar bile art›k birbirileriyle çiftleflip yeni nesiller üretemeyeceklerdir. Örne¤in yak›n akraba olan iki tür bile yeterince uzun bir zaman birbirlerinden yal›t›ld›klar›nda farkl› davran›fl ve görünüflleri dolay›s›yla birbirlerini potansiyel efl olarak tan›yamayabilirler. Bütünüyle bilinçsiz, hiçbir ‘tasar›mc›’ gerektirmeyen bu süreç do¤ada tekrar tekrar gözlemlenebilir. Bugün gözlemledi¤imiz birçok hayvan ve bitki türü milyonlarca y›ll›k evrimin ve de¤iflen çevre koflullar›na adaptasyonun ürünleridir. Özellikle tropikal kuflakta çok say›da bitki türü, kendi yaprak veya gövdelerine do¤rudan hiçbir faydas› yok görünen ve bir bitki için enerji üretmesi çok masrafl› olan minik nektar çanaklar› üretir. Bu zengin nektar çanaklar›n›n kar›ncalara faydas› aç›kt›r; o halde üzerinde kar›ncalar gezinen bu bitkilere kar›ncan›n faydas› nedir diye düflündü¤ümüzde ise bu kar›ncalar›nda yaprak yiyen böceklerde, bitkileri koruduklar› ve birbirilerinin üremelerine dolayl› ya da direkt katk› sunduklar› ve bu bilinçsiz karfl›l›kl› etkileflim ve do¤al seçilim yoluyla birbirilerine ‘üreme üstünlü¤ü’ verdikleri kan›tlanm›flt›r. ‹nsan evrimindeki önemli kavflaklardan üzerinde önemle duraca¤›m›z temel bilgi ve fosil kay›tlar›na göre ayaklar› üzerine dikilen ilk insans›lardan -Homo Erectus ve Homo Gaster - sonra görünen insan (Homo) türleri; ›s›nmak, sert yiyecekleri piflirmek ve y›rt›c›lardan korunmak için ateflin kullan›m›n›n yan› s›ra ’alet kültürünü’ de daha karmafl›k tafl balta türü fleyleri içerecek flekilde gelifltirmiflti. Zaman içerisinde de¤iflen insans› türün yaln›zca fiziksel anatomisi, fizyolojik geliflimi ve teknolojik yetenekleri de¤ildir. Bu de¤iflimlere davran›fl ve sosyal yap›lar›ndaki birçok de¤iflikli¤in de etki etmifl olmas› son derece olas›d›r. Ayr›ca Homo Erectus’un Afrika’dan erken göç eden bir tür oldu¤u bilinmektedir. Yak›n zamanlarda Karadeniz’le Hazar Deniz’i aras›ndaki Gürcistan’da yaklafl›k 1.7-1.8 milyon y›l öncesine giden bir tak›m insans› fosiller bulundu. Bu fosillerin bilinen Homo
Erectus türüne mi yoksa insans›lar›n daha önceki bir türüne mi ait olduklar› henüz net de¤ildir. Bunlar›n küçük beyinleri, flempanzeye benzeyen yüzleri vard› ve çok basit tafl kesici kaz›y›c›lar yapm›fllard›r. Bu türün insans›n›n hangi türü oldu¤u tart›flmas› yap›l›rken Homo Sapiens türümüzün yay›lma alan›n› geniflletmesine ve di¤er k›talara yay›lmas›na da sebep olmufltur. Daha bilimsel kan›tlar gelifltikçe bunlar› daha iyi ö¤renebilece¤imiz ise kesindir. ‹nsanlar do¤rudan flempanzeden ya da gorilden türememifltir, ancak milyonlarca y›l önce ortak bir atasal türü paylaflt›k. Bu atasal tür önceden Afrika k›tas›nda evrimleflmifl a¤açlarda yaflayan, yaprak yiyen, birçok aç›dan günümüz goril ve flempanzelerine benzeyen pek çok maymun türünden birisiydi. fiempanzeler ve insanlar günümüzde halen genetik DNA plan›n›n %95-99’u ayn› olacak flekilde akrabalard›r. Çevresel ba¤lant›lar ve etkiler aç›s›ndan insans› evrim çizgisinde iki ayakl›l›¤›n ve daha sonra beynin büyümesindeki art›fl›n ortaya ç›km›fl olmas› muhtemel midir? Her çevresel ve fiziksel de¤iflimin do¤rudan bir evrimsel de¤iflikli¤e evirilece¤ini söylemek do¤ru olmayaca¤› gibi baz› durumlarda gerçeklefltirdi¤i rastlant›sal genetik modifikasyon yeni koflullar alt›nda bu özelli¤e sahip bireylere bir çeflit üstünlük sa¤layabilir. Nihayetinde belirli koflullar alt›nda evrimsel modifikasyonlar da yeterli ise yeni bir türün oluflmas› mümkündür. Dünyan›n oluflumundan organik varl›klar ve di¤er nesnelere kadar yaflamsal formlar›n her birini kendi süreçleri içerisinde farkl› bilimlerle ele alan evrim teorisi bütünlüklü ve tüm bilim dallar›n› dahi temellendirecek bir alt yap› özelli¤i teflkil etmektedir. ‹flte böylesine kapsaml› bir çal›flmay› yaz›m›z›n kapsam› içerisinde sizlere ulaflt›rmaya çal›fl›rken elimizdeki çal›flman›n da boyutlulu¤u ve niteli¤i karfl›s›nda baz› farkl› örnek ve konularda da evrimin neden geçerli ve muazzam bir bilimler yata¤› oldu¤unu tan›t›m makalemizde yeterince sunamayaca¤›m›z kayg›s›n› bizlere hissettiren ARDEA SKYBREAK’e, emeklerinden dolay› teflekkür etmek yerinde olur. Ciddi bir sosyal ve gerici politik yönelimle bilim ve din aras›ndaki alg›y› istedi¤i gibi yönlendirmek isteyen gericilere, emperyalist efendilere, Plâtonculara, köktendincilere, materyalizm ile idealizm aras›nda ifllerine geldi¤i gibi davranan post-modern idealist bilim insanlar›na karfl› gerçe¤in neden ve nas›l savunulmas› gerekti¤ini ç›plak biçimde ortaya koyan ve özgün çal›flmas› ile halk saflar›na kazand›ran SKYBREAK’e bir kez daha teflekkür etmeyi borç biliriz.
REFERANDUM OYUNUNDA
SON PERDE Anayasa referandumu gerek hâkim s›n›flar cephesin-
Bu kesimler, iflçilerin, köylülerin, gençlerin, kad›nla-
de gerekse de devrimci-demokratik cephede “yeni” ol-
r›n, Alevilerin, Kürtlerin ve di¤er ezilen kesimlerin so-
mayan tart›flmalar› gündeme getirdi. Hâkim s›n›flar,
runlar›n› pek tabi olarak ilk s›raya oturttular. “Çekti-
aralar›ndaki dalafl›n yön verdi¤i “AKP'nin baflar›s›,
¤iniz ac›lar›n de¤iflmesini istiyorsan›z, iflte size f›rsat,
CHP'nin yükselifli ve bu minvalde yaklaflan genel se-
gelin rejimi de¤ifltirelim” dediler. Bu kadarla da kal-
çim” tart›flmalar› ile meflgul olurken; devrimci-demok-
mad›lar elbet, ezilen bütün kesimlerin sorunlar›n› di-
ratik kamuoyunda ise “boykot ve hay›r” taktikleri tar-
le getirmekten ve “sorunlar çözülecek” demekten
t›flmalar›n baflat konusu oldu.
usanmad›lar. “AKP'den korkmay›n, AKP kadar di¤er
A¤alar›n ve patronlar›n bir kesimini temsil eden
partileri de sizi katletti” diyerek halk›n iki katil aras›n-
AKP, bil cümle liberal, ‘Yeni Solcu’, ‘ayd›n, yazar ve
da tercih yapmas› gerekti¤ini dile getirdiler. Ve sonuç
sanatç›’ referanduma, ‘demokratikleflme, özgürlük-
olarak “ya EVET ya barbarl›k”(3) diyerek çok yönlü
lerin genifllemesi, askeri vesayetin son bulmas›’ gibi
bir bilinç buland›rma operasyonuna imza att›lar. Bu
anlamlar yükleyerek süreci tarihi bir f›rsat olarak
bütünlüklü operasyonlar›n› 13 Eylül 2010 tarihli Ta-
kamuoyuna sundular. Bu kesimler savunduklar› gö-
raf Gazetesi’nde “Halk yönetime el koydu” bafll›¤›n›
rüfllerin mant›ki sonucu olarak ba¤›ra, ça¤›ra
manflete ç›kararak devam ettirdiler.
“evet”(1) dediler ve bu süreci “devrimsi bir de¤i-
A¤alar›n ve patronlar›n di¤er kesimlerini ifade eden
flim”(2) olarak yutturmaya çal›flt›lar.
CHP ve MHP gibi partiler ise “AKP devletin bütün ku-
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
27
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
28
rumlar›n› eline geçirmeye çal›fl›yor”, “halk› daha fazla y›k›ma sürüklüyor” türünden yaklafl›mlarla halk›n ac›lar›yla alay edercesine “12 Eylül'de en büyük bedeli biz ödedik” demekten geri durmad›lar. Bu kesimler de iflçilerin, köylülerin ve di¤er ezilen kesimlerin yaflad›¤› sorunlar›, çal›flmalar›n›n ilk s›ras›na koydu. Ve sonuç olarak “AKP'ye HAYIR” kampanyas› eflli¤inde onlar da çok yönlü bir bilinç buland›rma operasyonuna imza atm›fl oldular. Hakim s›n›flar cephesinde cereyan eden bu dalafl›n nedenlerini kavramak zor de¤ildir. Bu dalafl en k›sa ifadeyle iktidar kap›flmas›d›r. T.C tarihi boyunca, emperyalistlerin ülke ve bölge politikalar›n› hayata geçirmesinde en iyi uflakl›¤› yapan klik, dönemin aktörü olarak piyasaya sürülmüfltür. Bu kesimler kendilerini
temsil eden partiler vas›tas›yla devletin bütün kurumlar›n› ç›karlar›na göre flekillendirmeye çal›flm›fllard›r. Düzen partileri amaçlar›na ulaflma yolunda birbirlerine komplolar düzenlemekten kirli çamafl›rlar›n› kamuoyuna aç›klamaya kadar son derece hararetli bir dalafl içerisindedirler. Ülkemizde flimdiye kadar 61 tane hükümet kurulmas› bahsini yapt›¤›m›z gerçekli¤in en bariz göstergelerinden birisi olarak okunmal›d›r. Görüldü¤ü üzere emperyalistler ve yerli uflaklar›n parlamentodaki temsilcileri “y›prand›¤›”, “halk›n gözünden düfltü¤ü” vakit derhal y›pranmam›fl, taze bir “umut” afl›lamaktad›rlar. ‹ktidar dalafl›n›n yön verdi¤i “seyirlik oyunlar” günümüzde de h›z kesmeden devam etmektedir. AKP ve CHP’nin referandum tart›flmalar› vesilesiyle bir-
Devrimci Güçlerin Do¤ru Taktik Politikalar›n›n Pratik Temsili Zay›f Kalm›flt›r Ezilen milyonlar›n düzen partilerinin palavlar›na aldanmas›, yaflad›klar› say›s›z ac› tecrübeye ra¤men düzenden de¤iflim beklemesi, devrimci bir önderlikten yoksun olmalar›n›n kaç›n›lmaz sonucudur. Devrimci hareket istikrarl› bir flekilde geliflmedi¤i müddetçe, s›n›f mücadelesini yasalar›na göre temsil etme becerisini gösteremedi¤i sürece, bu oyun devam edecektir. Halk, sömürü düzenine aldanmaya, ilerici-demokratik-devrimci güçler ise kitlelerden koparak düzen s›n›rlar› içerisinde muhalefet etmeye mahkum olacaklard›r. Referandum süreci ezilen milyonlar ve demokrasi güçleri aç›s›ndan genel anlamda böylesi bir sonuç a盤a ç›karm›flt›r. Sand›¤a gitme oran›n›n %73.71 olmas› ezilenlerin AKP ve CHP flahs›nda temsil edilen dalafl›n kald›rac› haline getirildi¤ini göstermektedir. Devrimci hareketin durumu bu gerçekli¤i belirleyen temel etken olup, a盤a ç›kan sonuç flafl›rt›c› de¤ildir. Devrimci kurumlar referandum sürecini boykot ederek do¤ru bir politika belirlemesine ra¤men büyük oranda aktif bir boykot çal›flmas› yürütmemifllerdir. Bu durum büyük bir olumsuzluktur. Belirlenen taktik politikan›n kitlelere tafl›nmamas› sürece yedeklenen, kendisini özne olarak görmeyen ve kendi kitlesinin dahi bu dalafla meyil etmesine yol açan bir k›r›lman›n iz düflümleri olarak de¤erlendirilmelidir. Devrimci kurumlar›n pasif, edilgen boykot tav›rlar›n› “niyet okumas›” yaparak de¤erlendirmeyece¤iz elbet. Fakat soka¤a yans›yan durum devrimci kurumlar aç›s›ndan önemli bir olumsuzlu¤a iflaret etmektedir. CHP’nin, K›l›çdaro¤lu hamlesiyle birlikte “devrimcilerin taban›nda” dahi önemli bir etki yaratt›¤› göz önüne al›nacak olursa bu süreçte boykotu aktif olarak örgütlemeyen kurumlar›n CHP’yi meflrulaflt›rd›¤› ifade edilmelidir. 2009 yerel seçimlerinin de¤erlendirmesinde de ifade etti¤imiz gibi devrimciler asl›nda büyük
“kendilerine ait olmayan kitlelerinin” CHP’li yüzüyle hesaplaflmaktan itinayla kaç›nmaktad›rlar. Referandum sürecinde K›l›çdaro¤lu’nun estirdi¤i “CHP rüzgar›” özellikle Aleviler üzerinde etkisini göstermifl, ilerici-devrimci güçler ise bu etkiyi k›rmak yerine süreci geçifltirmeye ve “kitleleriyle karfl› karfl›ya” gelmemeye çal›flm›fllard›r. ‹flte siyasi çizgide k›r›lma, s›n›fsal perspektiften uzaklaflma tam da budur. Tasfiye sürecinin dolays›z etkileri böylesi tutars›zl›klarla daha da görünür olmaktad›r. Teori ile pratik aras›ndaki uçurum reformist-revizyonist etkilerin bu gibi olumsuzluklarla devrimci saflarda giderek daha fazla yerleflmesine olanak tan›maktad›r. Devrimci kurumlar›n objektif olarak referandum sürecini belirleme gibi bir gerçekli¤i olmamas›ndan ötürü burjuva-feodal klikler ezilenleri kendi politikalar›na yedekleyerek dönemsel bir avantaj yakalam›fllard›r. Devrimci kurumlar bu süreçte taktik politika olarak do¤ru tavr› benimsemifl; fakat büyük oranda pratik olarak bu tavr›n gere¤ini yerine getirmeyerek CHP gericili¤inin daha da palazlanmas›na olanak tan›m›fllard›r.
Ekim-Kas›m 2010-51
ÖZGÜR DÜfiÜN
birlerini, “halk›n ac›lar›n› istismarla suçlamas›”, “darbecilerden hesap sorma yar›fl›na giriflmeleri”, “faflist-özgürlükçü” tart›flmalar›na tutuflmalar› bu dalafl›n günümüzdeki yans›malar›ndan baz›lar›d›r. Düzen partileri, aralar›ndaki iktidar dalafl›n› on y›llard›r ustal›kla perdelemekte ve devrimci bir önderlikten yoksun olan ezilen milyonlar› geri tart›flmalar›n içerisine çekerek rahatl›kla kendilerine yedeklemektedirler. Düzen partilerinin her tart›flmada halk›n ç›karlar›ndan, demokrasiden, özgürlüklerden bahsetmesi bilinçleri buland›rma operasyonunun vazgeçilmez bir unsurudur.
Reformist Cephede De¤iflen Bir fiey Yok Öncelikle reformistlerin boykot tavr›na iliflkin yaklafl›mlar›n› irdeleyece¤iz ve konuyla ba¤lant›l› olarak dostlar›m›z›n yanl›fllar›n› ele alarak devam edece¤iz. Kimi dost güçlerin boykot tavr›n›n “AKP’ye utangaç bir evet demek oldu¤u”(4) yönündeki tespitleri isabetsiz ve hatal›d›r. Yan› s›ra dostlar›m›z›n bu yaklafl›mlar›n› “Boykotun devrimci bir karfl›l›¤› yok, ancak kiflisel bir tav›r olabilir. Bu süreçte boykot diyenler liberal kuflatma alt›ndad›r. Bu aç›kça liberalizmin etkisinden kurtulamamakt›r”(5) tespitleriyle desteklemeye çal›flmalar› düzenin s›n›rlar›n› aflmayan ufuklar›n› ve reformist niteliklerini bir kez daha göstermifltir. Reformist blok içerisinde bu tart›flmay› en yo¤un sürdüren Türkiye Komünist Partisi(TKP) oldu¤u için elefltirilerimizi daha ziyade bu kesim üzerinde yo¤unlaflt›raca¤›z. Dostlar›m›z›n yaklafl›mlar›n› neresinden tutsak elimizde kal›yor. Dostlar›m›z, boykot karar› alan devrimci kurumlar› “sanal devrimci” olarak de¤erlendirmekte, kitlelerin devrimci bir kalk›flma içerisinde olmad›klar› dönemlerde boykot yap›lamayaca¤›n› savunmakta, kitleler nezdinde bu çal›flman›n bir karfl›l›¤› olmad›¤›n›, referanduma kat›l›m oran›n›n %50’nin alt›nda olsa dahi oylaman›n anayasal olarak iptal edilmeyece¤ini, dolay›s›yla bu durumda boykot takti¤inin her halükarda AKP’ye utangaç da olsa bir “evet” anlam›na geldi¤ini, sand›k bafl›na gitti¤inde “hay›r” demesi beklenen insanlar› boykota ça¤›rman›n hatta
29
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
30
zorlaman›n son çözümlemede AKP iktidar›na hizmet etmek anlam›na geldi¤ini ifade etmifllerdir. Dostlar›m›z›n yaklafl›mlar›n› uzunca tart›flmayaca¤›z. Zira devletin ve devrimin niteli¤i konusunda ufuklar› burjuva-feodal düzenin duvarlar›n› aflmayanlar›n, sömürü düzenini parlamento-düzen partileri ve oy say›s› üzerinden de¤erlendirmeleri, Lenin’i reformist emellerine alet etmeye çal›flmalar›, dönemleri çarp›tarak Bilimsel Sosyalist ideolojiyi tahrif etmeleri ve nihayetinde ezilenleri devrime de¤il; sömürü düzenini onarmaya ça¤›rmalar› flafl›rt›c› de¤ildir. Aksine reformist niteliklerinin mant›ki sonucudur. Bu bak›mdan çok görmüyoruz. Dostlar›m›z›n bir cümleyle özetledi¤imiz niteliklerini ve buna ba¤l› olarak referandum sürecinde tak›nd›klar› “Hay›r” tavr›n› irdeleyerek konumuza devam edelim. Reformist olarak de¤erlendirdi¤imiz parti ve örgütler ideolojik olarak zararl› ve kusurlu olmalar›na karfl›n s›n›fsal olarak devrimimizin müttefikleridir. Bu nedenle reformistlere karfl› ideolojik mücadeleyi yükseltmeye önem verirken; demokratik haklar için mücadelede dostlar›m›z ve müttefiklerimiz olduklar›n› bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Tam da bu nedenle dostlar›m›z›n eksiklerini, ideolojik mücadeleye yak›fl›r bir olgunlukla olmas› gerekti¤i gibi elefltirmeyi devrimci sorumlulu¤umuz olarak görüyoruz. Bütün okurlar›m›z elefltirilerimizi bu perspektifle ele almal›d›r. Devam edecek olursak; TKP, ÖDP, EMEP ve Halkevleri’nden oluflan “dörtlü reformist blok” son y›llardaki birlikte hareket etme tutumlar›n› referandum sürecinde de devam ettirmifllerdir. Dörtlü reformist blo¤un “parlak politikas›” olan “AKP karfl›tl›¤›” referandum sürecinde de temel hareket noktalar› oldu. AKP’ye ders verme, devletin mekanizmalar›n› AKP’ye kapt›rmama, AKP’yi durdurma vb. argümanlarla çal›flma yürüten dörtlü blok; CHP, MHP ve di¤er düzen partileri ile ayn› çizgide buluflmaktan rahats›zl›k duymad›lar. Dahas› bu durumu “güçlü HAYIR” için f›rsata çevirmeye çal›flt›lar. Ülkenin dört bir yan›nda özellikle CHP ile gayet uyumlu bir kampanya sürdürdüler. Reformist blok bileflenlerinin “AKP karfl›tl›¤›”n› dergimizin önceki say›lar›nda çeflitli vesilelerle elefltiri konusu yapm›fl ve dostlar›m›z›n devletin gerçek niteli¤ini kavramad›¤›n›, meselelere s›n›fsal perspektiften yaklaflmad›klar›n›, bu temel nedenlerden kaynakl› “AKP karfl›tl›¤›”n›n sisteme özelde de CHP’ye hizmet edece¤ini ifade etmifltik. Ki, K›l›çdaro¤lu hamlesiyle birlikte CHP’nin, AKP hükümetinin uygulad›¤› politikalardan rahats›z olan önemli bir kesimi kendisine yedeklemeyi baflarmas› tespitimizin do¤rulu¤unu göstermekte-
dir. AKP karfl›tl›¤›n› “parlak politika” olarak niteleyerek bizleri “politikadan anlamayan kesimler” kategorisine koyan dostlar›m›z›n de¤erlendirmeleri, bugün a盤a ç›kan sonuçlar ekseninde ele al›nd›¤›nda ne kadar parlak oldu¤unu göstermektedir. AKP’yi kesin bir dille istemeyen dostlar›m›z, ayn› kesinli¤i CHP için söylemeyeceklerini referandum sürecinde bir kez daha gösterdiler. Sonuç itibariyle y›llard›r sürdüre geldikleri ayn› kavray›fls›zl›kla sistemi güçlendirmeye devam ettiler. Tekrara düflmek pahas›na bir kez daha ifade etmek isteriz ki, dostlar›m›z›n “parlakl›¤›” g›das›n› reformizmden almaktad›r. Dostlar›m›z devrime “tövbe” ettikleri için ideolojik, politik alanlarda sömürü düzeni için tehlikeli de¤il bilakis faydal›d›r. Çünkü dostlar›m›z Bilimsel Sosyalizmi tahrif etmek ve düzenin s›n›rlar› içerisinde kalmak suretiyle diledikleri gibi ba¤›r›p ça¤›rma konusunda, baflbakana ayakkab›-yumurta vb. f›rlatma hususlar›nda, seçimlere flatafatl› haz›rl›klar yaparak meclisi kutsama törenlerinde, hükümetleri yayg›n kampanyalarla etkili bir flekilde elefltirme mevzular›nda s›n›rs›z özgürlü¤e sahiptirler. Devrimi, yani ezilenlerin iktidar›n›, bir kenara b›rakan dostlar›m›z›n ufuklar› üzülerek ifade etmek isteriz ki düzenin izin verdi¤i müsaade aral›¤›yla s›n›rlanm›fl durumdad›r. Yaflanan sorunlar› hükümetler üzerinden tarif eden, seçimlere ve seçimlerde al›nan oy oranlar›na göre politika belirleyen, faflist anayasadan demokratik-özgürlükçü beklentilere giren dostlar›m›z›n devrimci, sosyalist hatta komünist söylemlere baflvurmalar› gerçek niteliklerini gizlemeye yetmiyor. Dostlar›m›z devrimi ve devrimcili¤i tahrif ediyor, ileri kesimlerin bilincini buland›r›yor. Örne¤in dostlar›m›z ezen-ezilen çeliflkisini çoktand›r unutmufl görünüyor. Meselelere sn›fsal arka planlar›yla ve s›n›flar›n mücadele perspektifleriyle yaklaflacaklar›na düzen partileri taraf›ndan bilinçleri buland›r›lan ve geri politikalar›n kald›rac› haline getirilen ezilen milyonlar›, “sa¤c›” ve “solcu” olarak iki kategoriye ay›rmak suretiyle, CHP’ye oy verenleri ilerici, AKP’ye oy verenleri ise gerici-muhafazakâr olarak de¤erlendirmektedirler. Sözü sahiplerine b›rakarak somutlaflt›racak olursak; “Ancak, referandum sonuçlar›yla oluflan tablo sa¤c›l›¤›n ve gericili¤in ülkemizde teslim alamad›¤› toplumsal direnç noktalar›n› da göstermektedir. Son 30 y›l›n› gelgitli de olsa, sa¤›n toplumsal hâkimiyetini kesinlefltirdi¤i bir süreç olarak yaflayan ülkemizde, sa¤›n “oy depolar›” hala belirleyicidir. Ancak bununla toplumu, özellikle dinamik kentli kesimi teslim almak, boyun e¤dirmek mümkün olmamaktad›r.”(6) Bu yaklafl›mla-
kuvvetleri her daim s›n›f düflmanlar›yla aralar›ndaki ayr›m çizgilerini muhafaza ederler. Bu temel ilkeyi “önemsiz bir ahlak tart›flmas›na” indirgeyerek düzen partileriyle ayn› çizgide buluflanlar, ezilenlerin devrim davas›na s›rt çevirerek ezenlerin saflar›na iltica etmifl reformistler ve revizyonistler olabilir. TKP’nin, ÖDP’nin, EMEP’in, Halkevleri’nin adlar›n›n CHP ve MHP gibi düzen partileriyle ayn› cephede an›lmas›, genifl kesimlerin gözünde aralar›ndaki fark›n mu¤laklaflmas›na neden olmufltur. Yan› s›ra düzen partilerinin meflrulaflmas›na ve halk› aldatmas›na f›rsat vermifltir. Bu durum AKP’nin düzenledi¤i referandum mitinglerinde R.T. Erdo¤an’›n dahi kulland›¤› bir argümana dönüflmüfltür. TKP’den, CHP ve MHP’ye kadar herkesin “AKP’yi durdurmak için” seferber oldu¤u bir çal›flmada “nitel fark” nas›l konulmufltur, kitlelere nas›l kavrat›lm›flt›r? Biz faaliyet alanlar›nda böylesi bir fark göremedik, aksine büyük bir uyum tespit ettik. Dostlar›m›z olan reformist blok ile düzen partileri aras›nda nitel bir fark varsa, ki var, karfl›t s›n›flar›n ç›karlar›n› uzlaflt›rma, bu ç›kar savafl›m›n› de¤ersiz görme tutumundan h›zla uzaklafl›lmal›d›r. Bu tavr›n sergilenmedi¤i durumda ise içine düflülen bata¤›n dostar›m›z› daha geri noktalara sürükleyece¤ini bugünden söylemek kehanet olmayacakt›r. Fakat dostlar›m›z hay›r politikalar›yla içerisine düfltükleri geri durumu çok parlak bir politika olarak sunmakta ve referandum sonuçlar›n› “sol aç›s›ndan” büyük geliflmelere gebe olan tarihi bir dönem olarak yutturmaya çal›flmaktad›rlar. Dostlar›m›z bu konuyu bak›n nas›l de¤erlendiriyor: “Ama hiç rahat de¤iller. Adeta a¤›r bir yenilgi alm›fl gibiler. Sald›rgan ve tedirginler. Özellikle sa¤l› sollu liberallerin, ne kadar gizlemeye çal›fl›rlarsa çal›fls›nlar, huzurlar› fena halde kaçm›fl durumda. Çünkü sol’u kendi de¤erlerine ve tarihine ihanet etmeye zorlad›lar, ama olmad›. Yapamad›lar… Sol’un büyük ço¤unlu¤u ve ana ak›mlar› kurulan tuzaklara düflmedi ve “hay›r” dedi. Üstelik sosyalist sol, yo¤un, dinamik ve coflkulu bir kampanya yürüttü. Genifl kitlelerle ba¤ kurdu. Y›llardan sonra yeniden sokaklar› ele geçirdi.”(8) Müthifl! Son derece etkileyici! Dostlar›m›z reformizmde s›n›r tan›m›yor. ‹çerisine düfltükleri geri durumu süslü laflarla ve sloganlarla gizlemeye çal›fl›rlarken dahi ezilenleri, Lenin’in deyimiyle “batakl›¤a çekmeye”(9) çabalamaktad›rlar. Sonuç olarak reformist blok, s›n›f mücadelesinden uzaklaflt›kça tali meselelerde bo¤ulmakta, düzen içine iyice oturmakta ve önemsiz konulara tak›l›p kalmakta-
Ekim-Kas›m 2010-51
ÖZGÜR DÜfiÜN
ra ek olarak “sa¤a karfl› anlaml› bir direncin oluflmakta oldu¤u”, “solun %42’lik önemli ç›k›fl›ndan bir hava yaratarak geri kalan %60’a yönelmek gerekti¤i”, “ülkenin politik bak›mdan ikiye bölündü¤ü ve solun gelece¤e umutla bakt›¤›”, “neredeyse her iki kifliden birinin siyasal gericili¤e ve karfl›-devrim hamlesine hay›r dedi¤i” gibi al›nt› yapmakla bitiremeyece¤imiz bu ve benzer yaklafl›mlar, dostlar›m›z›n gerçek niteli¤ine iflaret eden ve tart›flma gerektirmeyen hususlar olarak öne ç›kmaktad›r. Çarp›c› bir örnekle dostlar›m›z›n tart›flma gerektirmeyen niteli¤ini incelemeye devam edelim. Sol.org.tr yazarlar›ndan Merdan Yanarda¤ referandum sürecinde, BDP Siirt milletvekili Osman Özçelik’in yapt›¤› bir de¤elendirmeden al›nt› yaparak flunlar› kaydediyor: “Öyle anlafl›lmaktad›r ki, BDP referandumda CHP ve MHP ile ayn› çizgiye düflmek istemiyor. Oysa, sol’da oldu¤unu iddia eden bir hareket ya da parti tutum belirlerken herhangi bir düzen partisinin politikas›ndan ba¤›ms›z olarak, emekçilerin ve ezilenlerin ç›karlar› ile tarihsel bak›mdan devrimci ihtiyaçlar ve gerekçeler üzerinden hareket eder. Gerisi aptalca bir “ahlak” tart›flmas›d›r, o kadar.”(7) Dostar›m›z›n s›n›f mücadelesinden bir fley anlamad›klar›, politik tutum belirlerken hangi hususlara dikkat edilmesi gerekti¤ini has›ralt› etmelerinden anlafl›lmaktad›r. TKP aç›s›ndan patronlarla ve a¤alarla ayn› saflarda buluflmak sorun olarak görülmeyebilir; fakat bu durum TKP’ye, ezilenleri sömürücülerle kol kola yürümedikleri için onlara mant›k ve ahlak dersi verme hakk› do¤urmaz. Zira TKP’nin bu derslere daha fazla ihtiyac› oldu¤u görülmektedir. TKP referandumdan, anayasadan, yasalardan, yarg›dan, parlamentodan ezilenler ad›na nas›l bir iyilefltirme ve olumluluk beklemektedir? Ezilenler hayat›n her alan›nda bask›yla, zulümle, sömürüyle burun buruna kal›rken TKP hangi “tarihsel devrimci ihtiyaçlardan” bahsetmektedir? Dahas›, ezilenlerin ç›karlar› ile düzen partilerinin ç›karlar›n›n ayn› çizgide bulufltu¤u yerde s›n›f mücadelesinden bahsetmenin imkân› var m›d›r? Yoksa devrimci-komünist hareket, TKP gibi reformistleri de pefline takarak sömürücülere karfl› denge aflamas›na geldi de bizler mi duymad›k? Dostlar›m›z›n fikrini bilmiyoruz; fakat kan›m›zca ülkemiz devrimci hareketi sömürü düzeniyle giriflti¤i mücadelede henüz bir denge aflamas› yakalam›fl de¤ildir. Bu nedenle referandum gibi süreçler daha ziyade hakim s›n›flar aras›ndaki iktidar dalafl›n›n mührünü tafl›makta ve sonuç olarak bu kesimlerin ç›karlar›na hizmet etmektedir. Ezilenler ve onlar›n örgütlü
31
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
d›r. Bu durum onlar›n öznelcili¤in doruklar›nda gezinmelerine, canl› hayat› görmemelerine ve “s›n›f mücadelesini kufla çevirmelerine” neden olmaktad›r. Dostlar›m›z bu temel savrulmalar›n›n kaç›n›lmaz bir sonucu olarak “%42’nin s›rr›n›”(10) çözmeye yönelmifl, bu durumu “solun büyük baflar›s›” olarak de¤erlendirerek CHP’lileri incitmeden, onlar› yumuflak bir geçiflle CHP’den kurtarmaya çal›flacaklar›n› söylemifllerdir. Bununla da kalmayarak geri kalan %58’e de yaratacaklar› bu havayla yöneleceklerini ifade etmifllerdir. Ne diyelim, ideolojik ve politik do¤rultusunu kaybederek düzene demir atanlar›n, gerçekler yerine “s›rlardan” hareket etmesi, yükseldikleri zeminin mant›ki sonucudur. Dostlar›m›z›n referandumda tak›nd›¤› tutuma dair elefltirilerimizi burada noktalarken bütün okurlar›m›za dipnotlar›m›zda yer verdi¤imiz makaleleri ve gözümüzden kaçan baflkaca de¤erlendirmeleri itinayla okumalar›n› tavsiye ediyoruz. Böylesi bir ele al›fl daha bütünlüklü bir kavray›fl›n oluflmas›na ve do¤ru fikirlerin geliflmesine hizmet edecektir.
Her Meselede Oldu¤u Gibi “Anayasa” Tart›flmas›nda da Temel Hareket Noktam›z Yeni Demokratik Halk ‹ktidar› için Mücadeledir!
32
12 Eylül 1980 Askeri Faflist Cuntas› gerçeklefltikten sonra burjuva bas›n bu durumu “Ordu Yönetime El Koydu” manfletiyle duyurmufltu. TC’nin, emperyalistlerin orta-uzun vadeli planlar› ekseninde “yeniden yap›land›rmaya” tabi tutuldu¤u günümüz koflullar›nda ise, sömürü düzeni ordusuyla, siyasi partileriyle, polisiyle, liberalleriyle, sat›l›k kalemflorlar›yla… art›k “ac›lar›n geçmiflte kald›¤›n›”, “yaralar›n sar›lmaya baflland›¤›n›”, “12 Eylül zihniyetinin afl›larak ülkenin demokratikleflmekte oldu¤unu” söyleyerek kendilerine biçilen rolü yerine getirmektedirler. Bu oyun referandum sürecinde de büyük bir ikiyüzlülükle tezgahlanarak ezilen milyonlar hakim s›n›flar›n iktidar dalafllar›n›n yedek gücü haline getirilmifl ve bunun bir parças› olarak 13 Eylül 2010 tarihinde Taraf ve Star gibi gazeteler arac›l›¤› ile “Halk Yönetime El Koydu” safsatas› manflete ç›kar›lm›flt›r. Bu durum iktidar dalafl›n›n ulaflt›¤› aflamay› ve karfl› karfl›ya oldu¤umuz kapsaml› tasfiye sald›r›lar›n›n boyutunu göstermesi bak›m›ndan çarp›c›d›r. Zira sömürü düzeni ezilen milyonlar›n tepkilerini sistem içerisine hapsetmekte, bin bir oyunla halk› kendisine yedeklemekte, reformist hareketler vas›tas›yla halk›n ileri kesimlerini düzenle buluflturmakta ve
böylelikle devrimci dinamikleri yok etme konusunda önemli avantajlar elde etmektedir. Dolay›s›yla ezilen milyonlar›n ç›karlar›n› temsil eden bir iktidar yaratmak için mücadele etme sorunu yani ülkemiz özelinde halk›n yeni demokratik iktidar›n› yaratmak için mücadele etme sorunu, bütün çal›flmalar›n do¤rulu¤unu ya da yanl›fll›¤›n› belirleyen temel k›stast›r. Geliflen süreçlerin hangi s›n›flar›n ç›karlar›na hizmet etti¤ine bakmak ve ona göre konumlanmak ise devrimci sonuçlar elde etmenin yegâne yoludur. Yeni demokrasi güçleri bütün eylemlerini, taktik politikalar›n› halka ve devrime hizmet edecek flekilde yönlendirir. Referandum sürecinde, gücümüz oran›nda, ülke genelinde örgütledi¤imiz aktif boykot tavr›n›, s›n›f düflmanlar›m›zla aram›zdaki net ayr›m çizgisini ve kitlelerle buluflan politikam›z› “Yeni Demokratik Halk Cumhuriyeti Anayasa Tasla¤›” gibi önemli bir materyalle desteklemifl olmam›z mütevaz› fakat son derece önemli bir ad›md›r. Politika alan›nda yetkinleflmek; kitlelerle somut alternatiflerimizle buluflmakla, onlar› bu çal›flmalar içerisinde bizzat kendi sosyal pratikleriyle gelifltirmekle ve devrime seferber etmekle mümkündür. Deneyimlerimizi daha büyük bir kavray›fla dönüfltürerek politik bilincimizi yükseltelim ve demokratik haklar›m›z için mücadeleyi Demokratik Halk Devrimi yolunda cesaretle, cüretle ilerletelim. Dipnotlar: 1- http://www.taraf.com.tr/ahmet-altan/makaleevet.htm 2- http://www.taraf.com.tr/nabi-yagci/makale-bu-birdevrimsi-degisimdir.htm 3- http://www.taraf.com.tr/rasim-ozan-kutahyali/makale-ya-evet-ya-barbarlik.htm 4- http://haber.sol.org.tr/yazarlar/merdan-yanardag/boykot-politikasi-akpye-utangac-bir-evet-demektir-31504 5- http://haber.sol.org.tr/yazarlar/kemal-okuyan/referandumun-sagi-ve-solu-33318 6- http://haber.sol.org.tr/soldakiler/tkpden-referandum-aciklamasi-sag-akpde-birlesti-haberi-33297?page=1 7- http://haber.sol.org.tr/yazarlar/merdan-yanardag/boykot-politikasi-akpye-utangac-bir-evet-demektir-31504 8- http://haber.sol.org.tr/yazarlar/nurettin-abacioglu/referandum-sonrasi-33366 9- Lenin’in bu ifadeyi tasfiyecilik üzerine yazd›¤› bir makalede kullanm›flt›r. 10- http://haber.sol.org.tr/yazarlar/kemal-okuyan/yuzde-42nin-sirri-33384
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
EMEK “Sadece çal›flma yetisi emek de¤ildir. T›pk›, sadece beslenme yetisinin sindirim olmay›fl› gibi… Sindirim için, bilindi¤i üzere, sa¤lam bir mideden daha fazla fleyler gereklidir. Çal›flma yetisi oldu¤unu söyleyenler, bu yetiyi, onun yaflamas›n› sa¤layan yaflam araçlar›ndan ayr› olarak düflünemezler. Çal›flma yetisinin de¤eri, bu yaflam araçlar› de¤erini dile getirir.” Karl Marx
nsan›n ilkel ça¤lardan bafllayarak günümüze de¤in do¤ayla iliflkisi çeflitli biçimlerde olmufltur. Do¤ay› deneyimleri yoluyla tan›yan insan edindi¤i bilgiyi sonraki kuflaklara aktararak her geçen gün onunla etkileflimini farkl› bir düzleme tafl›m›flt›r. Edindi¤i bilgi ve aktar›m yetene¤i sayesiyledir ki yaban›l bir dönemden günümüz mevcut iliflki biçimlerine kadar çeflitlilik gösteren karmafl›k süreçlerden geçmifltir.
‹
Bu söylediklerimizi düflünürken, do¤a–insan ayr›m›n›n tart›flmal› ve gözden kaç›r›lmamas› gereken taraflar› da var. Keza biz ayr›m› bu flekilde ortaya koymuyoruz. Daha do¤ru ifadeyle ortaya bir “ayr›m” koy-
maya da çal›flm›yoruz. Baflka bir yaz›n›n konusu olabilecek kadar önemli olan bu soruna yaklafl›m›n sorunlu oluflu önemli baz› sonuçlar do¤urabilir. ‹nsan do¤an›n bir parças› olarak düflünüldü¤ünde, insan› do¤an›n içinden çekip do¤ayla karfl›tl›k içerisinde kurgulamak ve böyle bir insan-do¤a ikilemi oluflturmak sorunludur. Do¤a insan› da kapsayan bir bütünlük olarak düflünüldü¤ünde, insan› do¤adan ayr›flt›ran yaklafl›m gittikçe büyüyen bir sorunun kayna¤›d›r da. Böylesi bir yaklafl›m geçti¤imiz birkaç yüzy›l boyunca insan›, do¤aya hükmetmesi gereken bir konuma yerlefltirdi ki, bu anlay›fl totaliter bir kaynaktan beslendi.
33 1
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
‹nsan›n do¤aya hükmetme çabas›, insan›n insana hükmetmesiyle sonuçland›. Di¤er bir deyiflle, insan›n do¤ay› boyunduruk alt›na alma çabas›n›n tarihi, insan›n insan› boyunduruk alt›na almas›n›n da tarihi oldu.(1) Özne-nesne, teori-pratik gibi ikilemlerin aralar›ndaki diyalektik iliflkinin koptu¤u nokta tam da insan-do¤a karfl›tl›¤›n›n aras›ndaki mesafenin aç›lmas›nda var eder kendini. Belki de bu nedenle proletaryay› tarihin hem öznesi hem de nesnesi olarak tahayyül eden bir çaban›n ard›nda bu diyalektik ba¤› koruma iste¤i yatmaktad›r.
2 34
Kapitalist modernite projesinin tafl›d›¤› totaliter yanlar›n üzerine düflünülen bütüncül bir tart›flman›n kökeni “ayd›nlanma” felsefesinin sorunsallaflt›r›lmas›na kadar götürülebilir. Burada kritik ve yan›tlanmas› bir o kadar zor olan soru ise fludur: Acaba, “ayd›nlanma totaliterdir” önermesi üzerine biraz daha fazla düflünmek gerekmez mi? Adorno ve Horkheimer’a göre insan, erkinin artmas›n›n bedelini, erkini uygulad›¤› nesneye yabanc›laflmakta bulur. Ve ayd›nlanman›n
nesnelere karfl› tutumu, diktatörlerin insanlara karfl› tutumuyla ayn›d›r.
(2)
fiimdi bu meseleyi bir baflka yaz›ya b›rakarak insan do¤a etkilefliminin emek süreci aç›s›ndan incelenmesine, daha do¤rusu eme¤in genel olarak incelenmesine bakal›m. *** ‹nsan, üretim faaliyeti içerisinde do¤ayla etkileflime girer. ‹nsan do¤ay› de¤ifltirirken kendisini de de¤ifltirir. De¤iflim karfl›l›kl›d›r. ‹nsan›n üretim faaliyetinin arac›s› olan üretim araçlar› ve üretim iliflkileri tarihin dönemlendirilmesinin de kilometre tafllar›n› oluflturur. ‹nsan, do¤an›n ona sundu¤u maddi varl›klar› emek süreci içerisinde iflleyerek hammaddeye dönüfltürür ve baflka bir emek süreci içerisinde ise bu hammaddeyi kullan›m-de¤erine sahip bir ürüne dönüfltürür. Bu ifllem esnas›nda de¤iflen tarihsel koflullarla birlikte farkl› ve gittikçe karmafl›klaflan üretim araçlar› da kullan›r. Üstelik bu üretim araçlar› da farkl› bir emek sürecinin parçalar›d›r. Dolay›s›yla biz
Emek sürecinin ö¤eleri 1- ‹nsan etkinli¤i (iflin kendisi) 2- ‹flin konusu 3- ‹flin araçlar› Do¤al maddeler kullan›larak insan ihtiyac›n› karfl›lamak için yap›lan üretim, insan›n do¤ayla olan etkilefliminin eylemidir ve bu eylem de¤erlendirilirken içerisinde bulunulan toplumsal koflullar göz önünde tutulmaz. Çünkü bunun, bu eylemi anlamak aç›s›ndan bir de¤eri yoktur. Marx, bunu Kapital’de flöyle ifade ediyor: “Çorbay› tadarak nas›l ki yulaf› kimin yetifltirdi¤ini bilemezsek, bu basit süreç ile de onun hangi toplumsal koflullar alt›nda yerald›¤›n› kestiremeyiz; belki köle sahibinin zalim kamç›s›, ya da kapitalistin kuflkulu bak›fllar› alt›nda…”(3) Evet, üretimi insan varl›¤›n›n do¤a taraf›ndan zorlanan ebedi koflulu olarak kavrad›¤›m›zda toplumsal koflullar önemsizdir ve üretimin hangi koflulda yap›ld›¤› “yulaf›n tad›n› de¤ifltirmez”. Ama bizim amac›m›z emek süreci içerisinde gizil bir vaziyette var olan sömürü iliflkisini göstermek oldu¤unda tarihsel ve toplumsal koflullarla sonuna kadar ilgileniriz. Emek sürecini kapitalist meta üretimi biçimindeki tarihsel koflullarda de¤erlendirdi¤imizde, amac›n sadece kullan›m de¤eri üretmek de¤il de¤iflim de¤eri de üretmek oldu¤unu, hatta yaln›zca de¤iflim de¤eri de¤il, ayn› zamanda art› de¤er üretmek oldu¤unu daha önceki yaz›lar›m›zda belirtmifltik. fiimdi biz bu koflullar› göz önünde tutarak düflünmeye devam ediyoruz. Kapitalist aç›s›ndan pazarda serbest halde bulunan emek sürecinin ö¤eleri bir araya getirilerek üretim faaliyetinde bulunulmas› faaliyetinin esas›n› oluflturur. Böylelikle, sürecin bafl›nda birbirinden ayr›k olarak bulunan iflin konusu ve araçlar›, insan etkinli¤i ile bir araya getirilmifl olur. Süreç sona erdi¤inde kullan›m-de¤erine sahip ürün yarat›lm›fl olur. Yani süreç içerisinde emek konusuyla bütünleflmifl, Marx’›n deyifliyle de emek maddilefltirilmifl ve konusu dönüfltürülmüfltür. Buradaki vurgu önemlidir. Keza bazen sosyalistlerin “emek” vurgusu kutsallaflt›r›lm›fl bir “insani” perspektif sunarak her fleyi insana ait rasyonel bak›fl aç›s›n›n uzant›s› olarak alg›latan ve do¤ay› tamam›yla iflin d›fl›nda tutan bir biçime dönüflüyor. Oysaki, Marx hakl› olarak eme¤i konusuyla “bütünleflen” ve konusunu ve kendisini “dönüfltüren” bir flekilde ele alarak, kurucu unsur olarak emek kadar do-
¤ay› da hesaba katar. Walter Benjamin ise elefltiriyi bir ad›m daha öteye götürür “Tarih Felsefesi Üzerine Tezler”inde: Sosyalistler do¤a üzerindeki egemenlikte sadece ilerleme boyutunu görürler, toplumun gerilemesini gözden kaç›r›rlar… *** Biz yine konumuza dönecek olursak, tüm bu sürecin ayr›nt›l› bir analizinden öte kendine has özgünlü¤ü vurgulamak daha önemlidir. Bilindi¤i gibi biz metalar›n de¤erlerini içerdikleri toplumsal aç›dan gerekli emek-zaman›n miktar›yla ölçüyorduk. Üretimin bileflimindeki hammaddenin içerdi¤i emek-zaman›n›n do¤rudan aktar›m›n›n yan›nda, üretim esnas›nda kullan›lan üretim araçlar› da üretime belli oranda aktar›lm›fl olur. Örne¤in bir makas, terzinin elinde bir üretim arac›d›r ve makas›n de¤eri üretilen her bir parçaya aktar›l›r. Makas›n içerdi¤i emek-zaman, belli bir kullan›m süresinin sonunda (örne¤in 5 y›l) o güne kadar üretilen metalara aktar›lm›fl say›l›r. Ancak görüldü¤ü gibi, ne hammaddenin metaya dönüflümünde ne de üretim arac›n›n metaya aktar›m›nda ekstradan bir de¤er yarat›lmaz, yarat›lamaz. Öyleyse kapitalistimizi üretim yapmaya teflvik eden, yani onun kar elde etmesini sa¤layan fley nedir? Tabi ki emek gücü…
Ekim-Kas›m 2010-51
ÖZGÜR DÜfiÜN
üretim sürecinin bileflenleri olarak flöyle bir s›n›fland›rma yapabiliriz:
Emek-gücü, pazarda kapitalistin kolayl›kla buldu¤u “özgür” iflçinin satacak tek fleyidir. Sat›lan bir fley olma özelli¤iyle emek-gücü de bir metad›r. Ancak onu di¤er metalardan ay›ran ve üretimi burjuva aç›s›ndan manal› k›lan fley, emek-gücünün içerdi¤i emek-zamandan daha fazla de¤er yaratmas›d›r. Bunu biraz aç›klayal›m. Öncelikle emek-gücünü meta olarak al›n›r sat›l›r bir kategoriye soktu¤umuzda hat›rlamam›z gereken olgu, metalar›n de¤erinin ölçülmesindeki k›stas›m›zd›r. Nas›l ki hammadde ve üretim araçlar› gibi emek süreçleri içerisinde oluflan fleylerin de¤erini toplumsal aç›dan gerekli emek zaman› ile ölçüyorduk, flimdi emek-gücünün de¤erini de emek-zaman ile ölçece¤iz. Bu ne demektir? K›sacas›, iflçinin çal›flmaya devam edebilecek kadar emek-gücünü yeniden üretebilmesi için gerekli olan emek süresidir. Bunu günlük çal›flma süresi içerisinde de¤erlendirirsek, 8 saatlik bir ifl gününün 5 saati diyebiliriz.(4) ‹flçi, bu befl saatlik zamanda bir sonraki gün çal›flabilir vaziyette en temel g›da ve bar›nma ihtiyaçlar›n› karfl›layacak kadar de¤er yaratm›fl olur. Tabi ki bu de¤erin büyüklü¤ünün fizyolojik, tarihi ve toplumsal belirlenimleri vard›r. 1930’da Zonguldak’ta çal›flan bir iflçinin gereksinimleri ile 2010’da ‹zmir’de yaflayan bir iflçinin gereksi-
35
nimleri farkl›d›r. Toplumsal yap›lar de¤iflti¤i ölçüde bu de¤erin miktar› da de¤iflir. Böylece, iflgücünün üretimi için gerekli emek-zaman›n birbiriyle iliflkili iki k›s›mdan olufltu¤u söylenebilir.
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
1- Emekçilerin en alt düzeydeki besin, giyim, bar›nma ihtiyaçlar›n›n giderilmesi için gerekli emek zaman›, 2- Toplumun geliflmesi ölçüsünde ortaya ç›kan bütün ihtiyaçlar›n doyurulmas› için gerekli emek
bir ifl oluyor. Marx’›n deyifliyle, “emek-gücü de¤eri ile bu emek-gücünün emek süreci içerisinde yaratt›¤› de¤er, birbirinden tamamen farkl› büyüklüklerdedir; kapitalistin, emek-gücünü sat›n al›rken göz önünde bulundurdu¤u fley, iflte iki de¤er aras›ndaki bu farkt›r”. ‹flçinin de¤er yaratma süreci ile art› de¤er yaratma sürecini birlikte düflündü¤ümüzde, art›-de¤er yaratma sürecinin de¤er yaratma sürecinin belli bir noktadan sonraki devam› oldu¤unu söyleyebiliriz.
süresi. (5) Buradaki belirlenim süreci çok karmafl›k bir dizi etkenle ilintilendirilebilinir. Örne¤in, iflsizli¤in ücretler üzerindeki bask›s› gibi. Ya da s›n›f mücadelesinin seyrindeki yükselifl ve düflüfllerin kapitalistlerin ücret politikalar›nda emekçilerin taleplerini kabul etmeleri veya görmezden gelmeleri gibi. Ancak her halükarda söz konusu ücret yarat›lan de¤erin sadece belli bir k›sm›n› ifade edecek, geri kalan k›s›m bir sömürü iliflkisinden geçerek kar olarak patronun cebine girecektir. Emek-gücünün de¤erini bu flekilde belirledikten sonra geriye sadece emek-gücünün yaratt›¤› de¤erle aras›nda oluflan fark kal›yor ki bu fark nedeniyle kapitalistimiz aç›s›ndan üretimde bulunmak çok karl›
D‹PNOTLAR 1- Max Horkheimer, Ak›l Tutulmas›, ‹stanbul: Metis Yay›nlar›, 2008, s. 128. 2- T.Adorno, M.Horkheimer, Ayd›nlanman›n Diyalekti¤i, ‹stanbul: Kabalc› Yay›nlar›, 2010, s. 26. 3- Karl Marx, Kapital (Cilt 1), Ankara: Sol Yay›nlar›, 2004, s.186. 4- Rakamlar anlat›m› kolaylaflt›rmak için rastgele seçilmifltir. 5- Pierre Salama, Jacques Valier, Ekonomi Politik El Kitab›, ‹stanbul: Gözlem Yay›nlar›, 1974, s.47.
SEN K‹ ANLARSIN / ADNAN YÜCEL Kendini bir suyun ak›fl›nda
Sen ki anlars›n bu yaflam›
Bildirisi okunurken her gün
Ve sular› kendi bak›fllar›nda
Aflklar flimdi hücrelerde tutsak
Her saat, her dakika,
Bulabilenler bilir bu türküyü.
Dü¤ünler kelepçeli
Can çekiflen
Sen ki anlars›n
Do¤umlar
Bir ça¤› yafl›yoruz dünyada.
Ve çocuklar zindanlarda.
Sen ki anlars›n bu yaflam›
Bir türkü u¤runa Çileler çektin y›llar boyu.
Bunlar› nas›l anlatay›m sana Bu türküleri nas›l ça¤›ray›m
Solu¤unda
Bu ninnileri nas›l.
Yaban menekflelerinin kokusu. Gözlerinde
Ölüme
ö¤renci Bir grev sözcüsü iflyerinde Okunan kitap
Kapkara bir kaygu de¤il art›k
Serin p›narlar›n u¤ultusu.
Bembeyaz
Da¤lar seni yaflard› her gün
Bir kitap diyoruz koltu¤umuzda.
Ormanlar s›cak dostlu¤unu.
Kitaplar›n gö¤üslerinde kan
36
Okul yolunda telafll› bir
(...)
Yaz›lan defter Yükselen bilinç Ve eriyen cevher
Bu kan› nas›l okuyay›m sana.
fiimdi sabah›n ala flafa¤›nda
fiimdi devleflen bir öfkenin
Doludizgin
Ve s›n›rlar ötesi bir özlemin
Bir at gibi giriyor sulara.
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
özel bir deneme:
Hindistan’›n Buhran› Arundhati Roy1
Kanun vatandafltan kaz›n› çalan talihsiz suçluyu içeri t›kar ama kazdan vatandafl› çalan esas suçluyu görmezden gelir Anonim, ‹ngiltere, 1821 2 Temmuz 2010 günü, sabah›n ilk saatlerinde ›ss›z Adilabad ormanlar›nda bir kurflun patlad›. Yoldafllar› taraf›ndan "Azad" ad›yla bilinen Cherukuri
Herhangi bir savafl esnas›nda, bar›fl görüflmelerinin bafl›nda bir taraf di¤erinin elçisini öldürüyorsa e¤er, bu o taraf›n bar›fltan yana olmad›¤›n› söylememiz için yeterli bir kan›tt›r. Öyle görünüyor ki Azad, birileri onun hayatta kalmas›n›n fazlas›yla zararl› oldu¤una kanaat getirdi¤i için öldürüldü. Önümüzdeki süreç bu karar›n ciddi bir hata oldu¤unu gösterebilir. Sadece Azad'›n rolünden ötürü de¤il, ayn› zamanda bugün Hindistan'da var olan siyasi iklimden ötürü.
Rajkumar, Andhra Pradesh Eyalet Polisi taraf›ndan gö¤sünden vurulmufltu. Azad, illegal Hindistan Komünist Partisi (Maoist)'in Politbüro üyesi ve devlet ile bar›fl görüflmelerindeki bafl müzakerecisiydi. Polisler neden onu bedeninde yan›k izleri b›rakacak derecede yak›ndan kurflunlam›fllard›? Üstelik de hiç iz b›rakmadan bile ifllerini tamamlayabilecekken? Bu bir hatan›n bir sonucu muydu, yoksa bir mesaj m› vermeye çal›fl›yorlard›? Polisler ayn› sabah ikinci bir kifliyi daha öldürdüler. Azad gözalt›na al›nd›¤›nda yan›nda bulunan genç gazeteci Hem Chandra Pandey'i. Onu neden öldürdüler peki? Hiç görgü tan›¤› b›rakmamak için mi? Yoksa keyfi olarak m›?
Saraydan Zekat2 Modeli Maoist gerillalar›n yan›nda iki buçuk hafta geçirdi¤im Dandakaranya Ormanlar›'ndan döndükten birkaç gün sonra, kendimi Yeni Delhi'deki Parlamento Soka¤›'n›n üzerindeki Jantar Mantar'a giden o tan›d›k yolun üzerinde buldum. Jantar Mantar 1710 senesinde Jaipur Mihracesi II. Sawai Jai Singh taraf›ndan infla edilmifl eski bir gözlemevi. O zamanlar saati anlamak, hava durumunu tahmin etmek ve gezegenleri gözlemlemek için kullan›lan bir bilim harikas›ym›fl. fiimdi ise turistler taraf›ndan pek ra¤bet görmeyen bir tarihi eser olman›n yan› s›ra Delhi'nin küçük demokrasi vitrini görevini yerine getiriyor.
37
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
38
Son birkaç senedir Delhi'de ana siyasi partiler veya dini kurumlar taraf›ndan düzenlenmeyen bütün eylemler yasak. Geçmiflte milyonlarca insan›n kat›ld›¤›, günler süren eylemlere tan›kl›k etmifl olan Rajpath'taki Tekne Kulübü bugün siyasi faaliyetlere kapal›; yaln›zca tekne gezintisi veya piknik yapmak isteyenlere, bir de seyyar sat›c›lara aç›k. Hindistan Kap›s›'nda daDelhi'deki bir barda öldürülen bir manken için yürütülen "Jessica için Adalet" kampanyas› benzeri- orta-s›n›f karaktere sahip oturma eylemleri ve anmalara izin veriliyor. fiehirde 19. yüzy›ldan kalma bir yasa olan 144. Madde uygulama halinde. 1857 ayaklanmas›n›n tekrarlanmamas› için 1861'de ‹ngilizler taraf›ndan yürürlü¤e sokulan bu kanuna göre "ortak, yasad›fl› bir amac› olan" befl veya daha fazla insan›n kamuya aç›k yerlerde bir araya gelmesi yasak. Ola¤anüstü ve geçici bir önlem olarak düflünülmüfl olan yasa bugün Hindistan'›n pek çok yerinde ola¤an bir uygulama halini alm›fl. Belki de Baflbakan›m›z, kendisine Oxford Üniversitesinden fahri diploma verildi¤inde yapt›¤› konuflmada bu ve benzeri yasalara flükran›n› belirtmek için ‹ngilizlere bize b›rakt›klar› "zengin mirastan ötürü" teflekkürlerini sunuyor, "Hukuk sistemimiz, yasalar›m›z, bürokrasimiz ve polis kuvvetlerimiz bizlere ‹ngiliz yönetiminden kalan ve ülkemize iyi hizmet vermifl olan mükemmel kurumlard›r" diyordu. Delhi'de 144. Madde'nin geçerli olmas›na ra¤men uygulanmad›¤› tek yer Jantar Mantar. Devlet ve bas›n taraf›ndan görmezden gelinmekten usanan insanlar ülkenin dört bir yan›ndan gelerek burada toplan›r ve dertlerini dile getirirler. Kimisi çok uzun bir yoldan gelir. Bhopal S›z›nt›s›3 ma¤durlar› gibi baz›lar›, haftalarca yürüyerek yol kat etmek zorunda kal›rlar. Ve kald›r›mdaki en iyi yerleri kapmak için birbirleri ile bo¤uflurlar. Yak›n zamana kadar eylemcilerin Jantar Mantar'da diledikleri kadar bulunma, gerekirse bazen aylarca, y›llarca kamp kurma haklar› vard›. Polisin ve ‹stihbaratç›lar›n hain bak›fllar›n› diktikleri flamalar ve bayraklarla karfl›larlard›. Bu alandan demokrasiye olan inançlar›n› gösterircesine bildiriler okur, eylem tarihlerini aç›klar, süresiz açl›k grevlerine giderlerdi. Hiçbir zaman baflaramasalar da, Parlamento'ya kadar yürüyeceklerini yine bu alandan ilan ederlerdi. Buras› insanlar için umut yeriydi. Ancak yak›n zamanlarda demokrasinin mesai saatleri de¤iflti. Art›k hiçbir esnekli¤e yer b›rakmaks›z›n dokuzdan befle. Fazla mesai yok, eylem alan›nda kalmak yok. Eylemciler ne kadar uzaktan gelmifl olurlarsa olsunlar, flehirde konaklayacak bir yerleri olsun veya olmas›n, saat 6'da da¤›lmam›fllarsa polis müdahalesi ile da¤›t›l›yorlar. Bu yeni uygulaman›n 2010 Delhi Oyunlar›'n›n sorun ç›kmadan gerçeklefltirilebilmeleri için oldu¤u aç›kt›r. Ama hiç kimse oyunlardan sonra bile eski saatlere dönülece¤ine inanm›yor. Belki de demokrasimizden geriye kalan k›r›nt›lar›n ‹ngiliz ‹mparatorlu¤u'nu kutlamak için gerçeklefltirilen bir festival karfl›l›¤›nda de¤ifl tokufl edilmesi en uygun olan›d›r. Belki de bir gece içerisinde 400,000 kiflinin evinin y›k›lmas› ve tümünün flehir d›fl›na sürülmesi en do¤ru oland›r. Ya da büyük
Kitle temeli olan ve demokrasi alda leri kazanma görevlerini üstlenen siya
seçimleri kazanmaya ihtiyaç duymay
bundan muaf konumlar edinmifl olan
demokrasinin mükemmel bir biçimde
atmacas›n› sürdürebilmek için seçim-
setçilerle, ülkeyi gerçekte yöneten ve
yan (yarg›çlar ve bürokratlar) veya
nlar (baflbakan) aras›ndaki iflbölümü
e ifllevsiz hale getirilmesidir.
Ekim-Kas›m 2010-51
ÖZGÜR DÜfiÜN
al›flverifl merkezleri bütün gelire el koyabilsin diye yüz binlerce seyyar sat›c›n›n mallar›na anayasal kararla el konulmas›d›r gerekli olan. Ve çift katl› köprüler, olimpik yüzme havuzlar›, metrolar ve atletler için lüks konutlar ucuza yap›labilsin diye yüz bini aflk›n yabanc› iflçi flehre sokulurken on binlerce dilencinin d›flar› at›lmas›... Evet, eski ‹ngiliz ‹mparatorlu¤u art›k yok belki de. Ama kölece boyun e¤me gelene¤imiz ortadan kald›r›lamayacak kadar karl› belli ki. Ülkenin dört bir yan›ndan gelen binlerce sokak insan›n›n bar›nma, yemek (kendilerine karneler tahsis edilmesi), ve yaflama (polis ve belediye görevlilerinin keyfi zulmünden korunma) gibi temel haklar› için gerçeklefltirdikleri eylemi gözlemleme amac›yla Jantar Mantar'dayd›m o gün. Bahar›n bafllar›yd›. Günefl yak›c› olmamakla beraber keskindi. Bu asl›nda çok çirkin bir söz olacak, ama maalesef ki gerçek, eylemi görmeden önce kokusunu alabiliyordunuz. Bir ömür boyu temizlik ve sa¤l›k gibi temel gereksinimlerinden mahrum b›rak›lm›fl, insanl›ktan ç›kar›lm›fl binlerce bedenin bir araya geldiklerinde sald›¤› kokuydu bu. Büyük flehirlerin çöplüklerinde salamuraya yat›r›lm›fl, iklime karfl› hiçbir korumas› olmam›fl, temiz suyla ve havayla hiçbir zaman temas etmemifl, ilaç ya temizlik malzemesi görmemifl bedenlerdi bunlar. Bu koca ülkenin hiçbir yeri, sözde ilerici giriflimlerinden hiçbiri, tek bir kentsel müessesi bu insanlara kalacak yer sa¤lam›yor. Jawaharlal Nehru Ulusal Kentsel Dönüflüm Projesi veya baflka herhangi bir gecekondu geliflim ve refah projesi bu insanlar›n sorunlar›na çözüm de¤il. Ülkenin kanalizasyon sisteminden dahi faydalanam›yorlar, la¤›mlar›n üzerindeki kald›r›mlara s›çmak4 durumundalar. Onlar projelerin ve kurumlar›n aralar›ndaki çatlaklarda yaflayan gölge insanlar. Sokaklarda uyuyorlar, sokaklarda besleniyorlar, sokaklarda sevifliyorlar, sokaklarda çocuklar›n› do¤uruyorlar, sokaklarda tecavüze u¤ruyorlar. Yemeklerini kald›r›mlarda pifliriyor, elbiselerini kald›r›mlarda y›k›yor, çocuklar›n› kald›r›mlarda büyütüyorlar. Sokaklarda yafl›yor, sokaklarda ölüyorlar. E¤er sinema filmleri bir flekil koku duyular›na hitap edebiliyor olsalar, baflka bir deyiflle filmler kokabiliyor olsa, Slumdog Millionaire5 gibi filmler Oscar Ödülü kazanmazlard›. Bu tür bir sefaletin yayd›¤› kokunun s›cak patlam›fl m›s›r kokusu ile pek uyuflaca¤›n› tahmin etmiyorum. O gün Jantar Mantar'da toplananlar gecekondu halk› da de¤ildi. Sokakta yaflayan insanlard›. Kimdi bunlar? Nereden gelmifllerdi? Y›ld›z› Parlayan Hindistan'›n mültecileri onlar. Ç›lg›n bir sanayi iflleminde bir sa¤a bir sola savrulan zehirli la¤›m suyu muamelesi gören insanlar. Kentsel dönüflüm, açl›k, ço¤u insan kaynakl› seller ve kurakl›klar, maden, otoban ve fabrika inflalar›, Ba¤›ms›zl›ktan bu yana infla edilen 3300 baraj ve Özel Ekonomik Bölgeler yüzünden evsiz kalan 60 milyon insan›n temsilcileri onlar. Milyonlarca ton bu¤day ambarlarda s›çanlar taraf›ndan kemirilirken ve devlet taraf›ndan yak›l›rken (çünkü yiyece¤i yakmak yoksullara da¤›tmaktan daha az masrafl›d›r) açl›k çeken,
39
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
40
Hindistan'›n günde 20 rupiden6 afla¤› bir gelirle yaflam savafl› veren 830 milyon insan›n›n bir ufak bir bölümü onlar. Yetersiz beslenmeden k›vranan on milyonlarca çocu¤un anas› babas› onlar. Her sene beflinci yafl gününü görmeden can veren iki milyon çocu¤un anas› babas› onlar. Yeni Hindistan'› infla etmek için flehirden flehre sevk edilen ucuz iflgücü ordusunu oluflturanlar onlar. "Modern Geliflimin meyvelerini tatmak" dedikleri bu mu? ‹ki hafta sürecek bir atletik müsabaka için hazineden 9 milyar dolar harcayan bir devlet hakk›nda bu insanlar ne düflünüyorlar acaba? Üstelik yabanc› sporcular›n büyük bir k›sm› s›tma, terör, ve Dang hastal›¤› yüzünden kat›lmay› reddetmiflken. Birleflik Krall›k Uluslar Toplulu¤u'nun sembolik bafl› olan ‹ngiltere Kraliçesinin en sorumsuz rüyalar›nda bile kat›lmay› hayal etmeyece¤i bir yar›flma hakk›nda ne düflünüyorlar? Peki, o dokuz milyar dolar›n büyük bir k›sm›n›n siyasetçiler ve oyunlar› düzenleyenler taraf›ndan çoktan cebe indirilmifl olmas› hakk›nda ne düflünüyorlar? Muhtemelen pek bir fley düflünmüyorlard›r. Günde yirmi rupi ile geçimini sa¤layan insanlar için o miktarda bir para gerçek d›fl›d›r. Muhtemelen söz konusu paran›n kendi paralar› oldu¤unun da fark›nda de¤iller. Bu yüzden Hindistan'da yolsuz siyasetçiler cebe indirdikleri paray› kullanarak seçimleri sat›n almakta ve iktidara geri gelmekte hiç zorluk yaflamazlar (Sonra da sinirlenmifl görünerek hayk›r›rlar "Maoistler neden seçimlere kat›lm›yor?" diye). O ayd›nl›k günde kalabal›¤›n aras›nda dururken bu ülke halk›n›n vermekte oldu¤u mücadeleleri düflündüm. Narmada Vadisi'nde, Polavaram'da, Arunachal Pradesh'te barajlara karfl›, Orissa, Chhattisgarh, ve Jharkand'da madenlere karfl› , Lalgarh'ta ve daha pek çok yerde adivasilerin polise ve topraklar›n›n Özel Ekonomik Bölgeler inflas› için ilhak edilmesine karfl› verdikleri mücadeleleri... Kaç y›ld›r, kaç farkl› yola baflvurarak insanlar o günkü göstericilerin içinde bulundu¤u duruma düflmemek için mücadele veriyorlar. Omuzlar›ndan sarkan kara tüfekleri ile Maase, Narmada, Roopi, Nity, Mangtu, Madhav, Saroja, Raju, Gudsa Usendi ve Kamla (Maoistlerle geçirdi¤im zaman boyunca bana korumal›k yapan genç gerilla) yoldafllar› düflünüyorum. Yak›n zamanda içinde bulunmufl oldu¤u büyük orman›n muazzam haysiyetini düflünüyorum. Bastar'daki Bhumkal festivali'nde duydu¤um adivasi davullar›n›n ritmini... Öfkeli bir milletin h›zlanan nabz›na efllik eden bir fon müzi¤ini and›ran o ritmi... Warangal'a eflli¤inde yolculuk etti¤im Padma'y›
düflünüyorum. Henüz sadece otuzlu yafllar›nda, ancak merdivenlerden ç›karken korkuluklara tutunup vücudunun geri kalan›n› arkas›ndan sürüklemek zorunda. Apandisit ameliyat› olduktan bir hafta sonra tutuklanm›fl. ‹ç kanama olana kadar iflkence etmifller ona, sonunda kimi iç organlar›n›n al›nmas› gerekmifl. Dizkapaklar›n› k›rarken polisler ona "bir daha ormanlarda yürüyemeyece¤inden emin olmak için" demifller. Sekiz y›l cezaevinde yatt›ktan sonra serbest b›rak›lm›fl. fiimdi "Amarula Bhadhu Mitrula Komitesini" yönetiyor, yani fiehit Aileleri ve Yak›nlar› Komitesi'ni. Çat›flma süsü verilerek öldürülen insanlar›n bedenlerini geri al›yor. Padma'n›n günleri ço¤u zaman traktörle, ama bulabildi¤i her tafl›ma arac›ndan istifade ederek, Kuzey Andhra Pradesh'i arfl›nlamakla geçiyor. Sevdiklerinin bedenlerini geri almak için gereken yolculu¤u gerçeklefltiremeyecek kadar yoksul insanlar için cesetleri tafl›yor. Ony›llard›r ülkeye de¤iflim getirmek için, veya en az›ndan hayatlar›nda adaletin esamisi okunabilsin diye, mücadele edenlerin azmi, cesareti ve bilgeli¤i hayranl›k uyand›r›c›. Mücadele ettikleri fley barajlar, madenler, ÖEB'ler, veya Hindistan Devleti'nin tamam› olsun fark etmez. Sonuçta haysiyetleri için, insanca yaflama haklar› için çarp›fl›yorlar. Savafl›yorlar, çünkü "modern geliflimin meyvelerinin" kokusu yol kenar›na b›rak›lm›fl hayvan lefllerininkinden farks›z. ~ Hindistan'›n Ba¤›ms›zl›¤›'n›n 64. y›ldönümünde Baflbakan Manmohan Singh K›rm›z› Hisar'daki kurflungeçirmez balkonundan halka son derece banal ve ruhsuz bir konuflma ile hitap etti. Onu dinlerken dünyan›n ikinci en yüksek büyüme oran›na sahip olmas›na ra¤men Afrika'n›n en yoksul 26 ülkesinin toplam nüfusundan fazla yoksul insan bar›nd›ran bir ülkeye hitap etti¤ini kim düflünebilirdi ki? "Hepiniz Hindistan'›n baflar›s›na katk›da bulundunuz" diyordu. "‹flçilerimizin, zanaatkarlar›m›z›n, çiftçilerimizin çabas› ülkemizi flu an bulundu¤u noktaya getirmifltir... Herkesin pay› olan yeni bir Hindistan'› infla ediyoruz. Bütün yurttafllar›n bar›fl ve uyum içerisinde, onurlu ve haysiyetli birer yaflam sürece¤i refah içerisinde yeni bir Hindistan infla ediyoruz. Bütün sorunlar›n demokratik yollarla çözülebilece¤i bir Hindistan'›... Her yurttafl›n temel haklar›n›n korunaca¤› bir Hindistan'›..." Baz›lar› buna mezar tafl› esprisi diyebilir. Baflbakan›n Finlandiya yahut ‹sveç halk›na konufltu¤u varsay›m›yla hareket ediyor olma ihtimali yüksektir. fiayet Baflbakan›m›z›n "flahsi samimiyetinin" etkileri konuflmalar›nda görülebiliyor olsayd›, o konufl-
Keflmir'de bafllad›. Keflmir'in Hindistan'›n bir parças› oldu¤unu tekrar etmeme gerek yoktur herhalde. Oradaki halka demokrasi götürebilmek için yar›m milyon askeri bölgeye sevk ettik. Son iki ayd›r soka¤a ç›kma yasa¤›n› delerek polise tafl atan Keflmirli gençler Lashkar-e-Taiba militanlar›d›r. Ve asl›nda özgürlük de¤il ifl istiyorlar. Ne yaz›k ki biz onlara ifl bulamadan altm›fl kadar› yaflam›n› yitirdi. Polis memurlar›na emir verdim, art›k öldürmek için de¤il sakat b›rakmak için atefl açacaklar sadece." Manmohan Singh görevde oldu¤u yedi y›ld›r Cumhurbaflkan› Sonia Gandhi'nin emirlerini yerine getiren iyi huylu devlet adam› rolünü oynuyor. Son yirmi y›ld›r, önce Maliye Bakan›, daha sonra Baflbakan olarak görev yapan ve ülkeyi flu an içinde bulundu¤u duruma sokan ekonomik politikalar›n bafl›n› çekmifl bir adam için pek faydal› bir maske bu. Ben Manmohan Singh'in bir piyon oldu¤u gerçe¤ini reddetmiyorum, ama bütün emirlerini Cumhurbaflkan›'ndan almad›¤›na dikkat çekiyorum. Otobiyografisinde Bat› Bengal Maliye eski bakan› Ashok Mitra, Manmohan Singh'in 1991 senesinde nas›l güç kazand›¤›n› anlat›yor. Hindistan'›n döviz rezervlerinin düflük oldu¤u 1991 senesinde Narasimha Rao hükümeti IMF'den borç almak istemiflti. IMF borcu vermek için iki flart koflmufltu. ‹lki kurumsal de¤iflim ve ekonomik reformdu. ‹kincisi ise istedi¤i Maliye Bakan›n› atama özgürlü¤üydü. Ve atad›¤› bakan, Mitra'n›n anlatt›¤›na göre, Manmohan Singh'di. Zamanla bütün kabinesini ve bürokrasiyi, bütün kaynaklar› tekellerin ellerine geçirmeye and içmifl kimselerle doldurdu. Su, elektrik, yer alt› kaynaklar›, tar›m, toprak, iletiflim, e¤itim, sa¤l›k... Bedeli ne olursa olsun bunlar tekellerin eline geçecekti. Sonia Gandhi ve o¤lu da bu süreçte önemli bir rol oynuyorlar. Onlar›n görevi merhamet ve karizma bölümünü idare etmek, yani seçimleri kazanmak. ‹lerici görünen ama asl›nda halk›n öfkesini dindirerek ifllerin t›k›r›nda gitmesini sa¤layacak taktiksel ve sembolik kararlar almalar›na izin veriliyor (bunun son örne¤i Rahul Gandhi'nin Vedanta fiirketi taraf›ndan Niyamigiri'de yap›lmas› planlanan boksit madeninin inflas›n›n durdurulmas› karar›n› kendisine mal etmesi. Oysa Dongaria Kondh kabilesi ve insan haklar› aktivistleri y›llard›r bunun mücadelesini veriyorlard›. Bir eylemde Rahul Gandhi "yerlilerin davas›n›n bir neferi" oldu¤unu söylemiflti. Partisinin ekonomik politikalar›n›n adivasilerin tamam›n› yerlerinden etmeye yönelik oldu¤undan bahsetmedi. Veya bölgedeki bütün di¤er boksit tepelerine maden infla edilmesine müsaade et-
Ekim-Kas›m 2010-51
ÖZGÜR DÜfiÜN
man›n flöyle olmas› gerekirdi: "Kardefllerim, flanl› geçmiflimizi and›¤›m›z bu günde hepinizi selaml›yorum. Hayat biraz pahal›lafl›yor fark›nday›m, ve sürekli g›da fiyatlar› hakk›nda m›zm›zlan›yorsunuz. Ama flöyle düflünün, 650 küsur milyonunuz tar›mla geçiniyor ama toplam katk›n›z Gayrisafi Yurtiçi Has›la'n›n yüzde on sekizinden az. Sizin faydan›z nedir ki? Biliflim teknolojisi sektörümüze bir bak›n, nüfusun yaln›zca %0.2'sini istihdam etmekle beraber GSYH'nin %34'ünü sa¤l›yor. Bununla yar›flabilir misiniz? Ülkemizde istihdam oran›n›n büyüme oran›na ayak uyduramam›fl oldu¤u do¤rudur. Ama neyse ki çal›flabilir nüfusun %60'› serbest meslek mensubu. ‹flgücümüzün %90'› ise düzensiz sektörde çal›fl›yor. Senede sadece birkaç ay ifl bulduklar› do¤ru ama 'eksik istihdam' diye bir kategorimiz olmad›¤›ndan iflin o k›sm›n› biraz mu¤lak b›rak›yoruz. Onlar› kay›tlara "iflsiz" olarak geçirmemiz do¤ru olmaz. Dünyadaki en yüksek çocuk ve anne ölüm oranlar›na sahip oldu¤umuzu söyleyen istatistiklere gelince... Milli birlik ve beraberli¤e ihtiyaç duydu¤umuz flu günlerde kötü haberleri görmezden gelmeliyiz. Bu sorunlar› daha sonra ele al›r›z, sa¤l›k sektörünü tamamen özellefltirecek olan saraydan zekat devrimimiz sona erdikten sonra. Bu süre zarf›nda umar›m hepiniz sa¤l›k sigortas› al›yorsunuzdur. Kifli bafl›na düflen g›da tüketiminin son 20 y›l içerisinde düfltü¤ü gerçe¤ine gelince, bunun ekonomik büyümemizin en h›zl› oldu¤u 20 y›l olmas› tamamen tesadüftür. De¤erli yurttafllar›m, en zengin yüz insan›m›z›n GSYH'mizin %25'inden fazla malvarl›¤›n›n oldu¤u yepyeni bir Hindistan infla ediyoruz. Zenginli¤in gitgide daha az insanda toplanmas› her zaman daha verimlidir. Eminim deyifli duymuflsunuzdur 'sen a¤a, ben a¤a, bu ine¤i kim sa¤a', ne kadar da do¤ru. Sevgili milyarderlerimizin, birkaç yüz milyonerimizin, ve onlar›n yak›nlar›n›n ve ifl ortaklar›n›n bar›fl ve uyum içerisinde, temel haklar›n›n muhafaza edildi¤i haysiyetli ve onurlu yaflamlar sürmelerini arzu ediyoruz. Hayallerimin sadece demokratik yollara baflvurarak gerçekleflemeyece¤inin fark›nday›m. Ve hatta, gerçek demokrasinin namlunun ucunda oldu¤una kanaat getirdim. Bu yüzden Orduyu, Polisi, Merkezi S›nai Güvenlik Güçlerini, Merkezi Yedek Polis Gücünü, Hindi-Tibet S›n›r Polisini, Do¤u S›n›r› Müfrezelerini, Pradeshik Jandarma Güçlerini, Akrep, Taz› ve Kobra özel timleri ülkemizin yeralt› kaynaklar› bak›m›ndan zengin bölgelerinde ç›kan ayaklanmalar› bast›rma amac›yla bu bölgelere konuflland›rd›m. Demokrasi deneyimimiz Nagaland, Manipur ve
41
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
42
ti¤inden. Rahul Gandhi dürüst bir adam olabilir. Ama sanki temsil etti¤i siyasi partinin bu durumla hiçbir alakas› yokmufl gibi, "iki Hindistan" oldu¤undan söz etmesi- "zenginlerin Hindistan›" ve "yoksullar›n Hindistan›"- halk› aptal yerine koymakt›r). Kitle temeli olan ve demokrasi aldatmacas›n› sürdürebilmek için seçimleri kazanma görevlerini üstlenen siyasetçilerle, ülkeyi gerçekte yöneten ve seçimleri kazanmaya ihtiyaç duymayan (yarg›çlar ve bürokratlar) veya bundan muaf konumlar edinmifl olanlar (baflbakan) aras›ndaki iflbölümü demokrasinin mükemmel bir biçimde ifllevsiz hale getirilmesidir. Sonia ve Rahul Gandhi'nin devletin bafl›nda oldu¤unu düflünmek muazzam bir hata olacakt›r. Gerçek güç oligarflinin elindedir- yarg›çlar›n, bürokratlar›n ve siyasetçilerin. Ki onlar da, ülkedeki her fleyin sahibi olan birkaç büyük tekelin piyonlar›d›rlar. Farkl› siyasi par-
tilere mensup olabilirler, birbirleri ile anlaflmazl›k halindeymifl gibi görünmekte usta olabilirler, ama bu sadece halk›n huzurunda sergilenen bir tiyatro oyunudur. Tek gerçek rekabet tekellerin aras›nda oland›r. Bu yönetenler ekibinin k›demli üyelerinden biri de P. Chidambaram. Muhalefet partileri taraf›ndan niyeyse o kadar seviliyor ki, flayet partisi Hindistan Kongresi bir dahaki seçimleri kaybetse bile ‹çiflleri Bakan› olmaya devam edece¤i söyleniyor. Ki bu zaten onun ifline gelir. Kendisine verilen görevi yerine getirmesi için o koltu¤a birkaç y›l daha ihtiyac› var. Ama onun kalmas› veya gitmesi o kadar da mühim de¤il. Çarklar dönmeye bafllad› bile çünkü. Mezun oldu¤u Üniversite olan Harvard'da Ekim 2007'de yapt›¤› bir konuflmada Chidambaram o göre-
vi genel hatlar›yla ortaya koymufltu. Konuflman›n bafll›¤› "Yoksul Zengin Ülkeler: Kalk›nman›n Zorluklar›." Ba¤›ms›zl›ktan sonraki otuz y›ldan "kay›p y›llar diye söz etmifl, ve 2002'de %6.9 olan büyüme oran›n›n 2007'de %9.4'e yükselmesiyle övünmüfltü. Söyledikleri burada aktarmaya de¤ecek kadar önemli: "‹nsan demokratik bir ülkede ekonomi güçlendikçe kalk›nman›n kolay bir süreç olaca¤›n› düflünüyor. Ama gerçek bunun tastamam z›dd›d›r. Demokrasi, daha do¤rusu demokrasinin kurumlar›, ve sosyalist dönemin miras› kalk›nmay› son derece güç bir hale getiriyorlar. Birkaç örnekle izah edeyim: Hindistan'›n do¤al zenginlikleri aras›nda kömür (dünyan›n en zengin 4. rezervleri bizdedir), demir, manganez, mika, boksit, titanyum, krom, elmas, do¤algaz, petrol ve kireçtafl› var. Sa¤duyulu bir insan bunlar› h›zla ve verimli bir biçimde yeralt›ndan ç›karman›n mant›kl› olaca¤›n› düflünür. Bu ifl için de muazzam bir sermaye, iyi bir organizasyon ve serbest piyasan›n ifllemesine olanak tan›yan bir iktisadi sistem gereklidir. Bugün madencilik sektörümüz bunlar›n tümünden mahrum. Bu husustaki yasalar ça¤d›fl›, ve meclis bu yasalar› sadece ucundan de¤ifltirmede baflar›l› oldu. Özel yat›r›mc›lar› maden sektörüne çekme çabalar›m›z da büyük ölçüde baflar›s›z oldu. Sektör zaten büyük ölçüde devletin ellerinde. Statükonun de¤iflmesine karfl› ç›kanlar ise, do¤al olarak, kabileler ve orman nüfusunun davas›n› sahiplenenler. Ayn› zamanda madencili¤in devletin elinde olmas› gerekti¤ini savunan, ve madencilik sektörünün özellefltirilmesine ideolojik olarak karfl› ç›kan siyasi partiler de mevcut. Bunlar arkalar›na sendikalar› al›yorlar. Sendikalar›n arkas›nda da, sendikalar bunun fark›nda olsa da olmasa da, mafya var. Sonuç: yat›r›m düflük, madencilik sektörü geliflmiyor, ekonomiye bir yük halini al›yor. Bir di¤er örnek vereyim size. Sanayi kurulufllar› için genifl arazilere gereksinim var. Çelik ve alüminyum gibi yer alt› zenginliklerini iflleyen kurulufllar hammaddenin ç›kar›lmas›, ifllenmesi ve üretilmesi için büyük alanlara ihtiyaç duyarlar. Havaalan›, liman, demiryolu gibi altyap› projelerin inflas›nda da benzer flekilde genifl arazilere ihtiyaç duyulur. fiimdiye de¤in bu gibi durumlarda devlet istimlak yetkisini kullanarak kimi arazilere el koyuyordu. Ve tek sorun telafi ücretlerinin ödenmesiydi. Ama durum de¤iflti. fiimdi her projede hissedarlar var, ve onlar›n paylar›n› da göz önünde bulundurmak gerekiyor. Projelerimizin çevreye etkisi, istimlak eyleminin meflruiyeti, do¤ru telafi ücreti, evinden olan insanlar›n rehabilitasyonu ve yeniden iskan ve istihdam edilmeleri gi-
için mücadele ediyor olmalar› tarihin bir cilvesi olsa gerek. Çünkü devlet anayasay› ayaklar alt›na al›yor. 2008-2009 seneleri aras›nda Panchayat Raj Bakanl›¤› Panchayat Raj'›n ülke çap›ndaki geliflimine dair bir araflt›rma yapmalar› için iki araflt›rmac›y› görevlendirdi. Araflt›rman›n ad› "Panchayat Kanunu, Radikal Sol Faaliyet ve Yönetim: Hindistan'›n Kabile Bölgelerindeki Kar›fl›kl›klar" idi. Yazanlar ise Ajay Dandekar ve Chitrangada Choudhury. ‹flte birkaç al›nt›: "1894'ün Merkezi Toprak ‹lhak kanunu hala Panchayat kanunu ile uyumlu hale getirilmemifltir. An itibariyle sömürgecilik döneminden kalma bu kanun özel sanayi teflebbüsleri için toprak ilhak etme amac›yla ülke çap›nda kötüye kullan›l›yor. Kimi durumlarda eyalet yönetimi tekeller ile mutabakat zaptlar›na imza atarak topraklara el koymaya girifliyor.
Devlet taraf›ndan el konulan topraklar do¤rudan tekele verilemedi¤inden de el konulan topraklar eyalet hükümeti taraf›ndan özel flirketlere kiralan›yor. Yani kanunlarda belirtilen 'kamu yarar› için el koyma' ifadesi basit bir espri halini al›yor. Kimi durumlarda köy meclislerinin resmi tutanaklar›nda topraklara el konulmas›na karfl› ç›k›lmas› halinde bu tutanaklar›n yok edildi¤ine ve yerlerine sahte belgelerin getirildi¤ine tan›kl›k ettik. Daha kötüsü, devlet bu yolsuzluklar› gerçeklefltiren görevlilere hiçbir hukuki yapt›r›mda bulunmuyor. Olan biten aç›kt›r ve iyiye alamet de¤ildir. Bu ifller derine iniyor var. Beflinci listede belirtilen kabile topraklar›n›n yerli olmayanlara sat›lmas› bütün bu eyaletlerde yasakl›. Ancak toprak ilhak› gitgide daha gözler önüne ç›karak
Ekim-Kas›m 2010-51
ÖZGÜR DÜfiÜN
bi sorunlarla u¤raflmak zorunday›z." Piyasa güçlerinin yer alt› kaynaklar›n› "h›zl› ve verimli bir biçimde" ç›karmalar›na müsaade etmek sömürgecilerin sömürgelerinde yapt›klar› bir fleydi. ‹spanya ve ABD'nin Güney Amerika'da, Avrupa'n›n Afrika'da yapm›fl ve yapmakta oldu¤u gibi. Apartheid rejiminin Güney Afrika'da yapt›¤› gibi. Küçük yar›-sömürge ülkelerdeki diktatörlerin halk› ili¤ine kadar sömürmek için yapt›klar› gibi. Evet, bu bir büyüme ve geliflim formülü ama baflka birileri için. Bu asl›nda çok çok çok eski bir hikayedir. Bütün bunlara yeniden de¤inmek zorunda m›y›z? Art›k madencilik lisanslar›n› almak bakkala gitmek kadar kolay bir hal ald›¤›ndan, dönen dolaplarda milyar dolarlar›n bahsi geçti¤inden, madencilik firmalar› nehirleri kirletti¤inden, ekosistemleri yok etti¤inden, eyalet s›n›rlar›n› delik deflik etti¤inden ve iç savafla neden olduklar›ndan bu yönetenler ekibinin uygulamaya koydu¤u fleylerin sonuçlar› daha belirgin bir biçimde gözler önüne seriliyor. Yok edilen yerlerin kal›nt›lar›n›n ve yoksullar›n cesetlerinin üzerinde okunan bir a¤›t tad›nda hem de. Bakan›n demokrasiden ve onun beraberinde getirdi¤i yükümlülüklerden nas›l hay›fland›¤›na dikkat edin. "Demokrasi, daha do¤rusu demokrasinin kurumlar›, ve sosyalist dönemin miras› kalk›nmay› son derece güç bir hale getiriyorlar." Bunu telafi, rehabilitasyon ve istihdamla alakal› yalanlar› takip ediyor. Hangi telafi? Hangi rehabilitasyon? Hangi istihdam (Hindistan'›n 60 y›ll›k sanayileflme tarihi iflgücünün sadece %6's›na ifl sa¤lad›)? Topraklara el konulmas› için "telafi ödemek" zorunda kal›nmas›na gelince... Bakan yerli bölgelerine (ki yeralt› kaynaklar›n›n ço¤u buralarda) el konup buralar›n özel madencilik flirketlerine devredilmesinin Panchayat kanunuyla yasad›fl› ilan edildi¤ini muhakkak biliyordur. 1996 senesinde uygulamaya konan bu kanun yerli halklara (Adivasilere) Hindistan devletinin 1950 anayasas›ndaki ayr›mc› ve inkarc› tutumun biraz olsun yumuflat›lmas› için tasarlanm›flt›. Ve kendisi ile çeliflen bütün yasalar› da geçersiz k›lmaktayd›. Bu kanun yerli kabilelerin toplumda marjinalize edilmesinin önüne geçmeyi ve güç dengelerini de¤ifltirmeyi amaçl›yordu. Bir yasa olarak son derece özeldir çünkü kabileleri yasal olarak tan›yor, ve onlara kendilerine ayr›lan topraklarda özyönetim hakk›n› sa¤l›yor. Panchayat kanununa göre kabile topraklar›n›n ilhak›n› hiçbir fley meflru k›lamaz. O yüzden "Maoist" olarak nitelendirilenlerin (ki bunlar toprak ilhak›na karfl› duran herkes oluyorlar devletin gözünde) asl›nda bir flekilde anayasal bir hak
43
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
gerçekleflmeye devam ediyor. Bunun gerçekleflmesinde sahte belgelere, yaz›s›z anlaflmalara, verilerin çarp›t›lmas›na, yasad›fl› evliliklere, amac›n yanl›fl belirtilmesine, ve zorla iflgale baflvuruluyor. Ayr›ca anket yap›l›rken, toprak ilhak edilirken, yaflayanlar evlerinden ç›kar›l›rken kay›tlara yanl›fl geçiriliyor. Kimi zaman da ormanlar›n sömürüldü¤ü iddias› ve hatta refah devleti bahane ediliyor." Raporu sonland›r›rken, araflt›rmac›lar flöyle diyorlar: "Devletin madencilik firmalar› da dahil olmak üzere sanayi tekelleri ile imzalad›¤› mutabakat zaptlar› kamuya aç›k olarak yeniden gözden geçirilmelidir. Köy meclisleri de bu sürece dahil edilmelidir." O halde demek ki sorun aktivistler ya da Maoistler de¤il, devlet raporlar› bile maden flirketleri ile im-
‹nsanlar Maoistlerin sahiden bar›fl ve adaletle bir iflinin olup olamayaca¤›n› soruyorlar. Herhangi bir düzen içi talebin karfl›lanmas›, Maoistleri Hindistan Devleti'ni y›kma yönündeki nihai amaçlar›ndan sapt›rabilir mi? Bu sorunun cevab› hay›r olacakt›r. Maoistler mevcut düzenin adalet getirebi-
44
lece¤ine inanm›yorlar.
zalanan antlaflmalar›n yeniden gözden geçirilmesi talebini dile getiriyor. Devlet bu belgeyi ne yap›yor? Belirtilenlere nas›l cevap veriyor? 24 Nisan 2010'da Baflbakan belgeyi halka aç›yor. Pek cesur görünüyor kendi ad›na. Ama bu son bölüm aç›klanan belgede yok. Sansürlenmifl. Yar›m yüzy›l önce, Che Guevara flöyle yaz›yordu "egemen bask›c› güçler kendi koyduklar› kanunlara dahi uymuyorlarsa, bar›fl flartlar› çoktan ortadan kalkm›flt›r." Sahiden durum böyledir. 2009 senesinde Manmohan Singh mecliste flöyle diyordu: "E¤er do¤al zenginliklerimizin oldu¤u yerlerde radikal solcu faaliyet devam ederse bölgedeki yat›r›mlar bundan ciddi biçimde etkilenecektir." Bu aç›k bir savafl ilan›yd›. (Burada iki Sih'in hikayesini anlatmak için ufak bir parantez açmama müsaade edin. As›lmadan evvel yazd›¤› son mektupta Marksist Sih Devrimci Bhagat Singh, Punjab valisine flöyle diyordu: "Hindistan'›n emekçi y›¤›nlar› ve do¤al kaynaklar› bir avuç asala¤›n tekelinde bulunmaya devam etti¤i müddetçe Hindistan'da savafl flartlar› vard›r ve sürecektir. Egemenler ‹ngiliz kapitalistler olabilirler, veya Hint ve ‹ngiliz kar›fl›k, ya da s›rf Hint... Bu hiçbir fleyi de¤ifltirmez.") E¤er Hindistan'da vuku bulmakta olan mücadelelere dikkat ederseniz, insanlar›n anayasal haklar›ndan fazlas›n› talep etmediklerini görürsünüz. Ancak Hindistan devleti art›k demokrasimizin üzerine infla edildi¤i kuramsal çerçeve olan Hindistan anayasas›na uymas› gerekti¤ini düflünmüyor. Bir anayasa olarak de¤erlendirildi¤inde, bizimkisi ayd›n bir belgedir. Ama bugün onun ayd›nl›¤› halk› korumak için kullan›lm›yor. Hay›r, durum bunun tam tersi. Devletin "kamu yarar›n›" korudu¤u iddias›yla uygulamakta oldu¤u fliddeti protesto edenleri ezme amac›yla balyoz görevi görüyor. Outlook Dergisi'ndeki yak›n tarihli bir yaz›s›nda B.G. Verghese'yi o balyozu devleti ve büyük tekelleri savunma amac›yla kullan›rken görüyoruz: "Maoistler yok olacaklar. Demokratik Hindistan ve anayasas› kazanacak. Bu u¤urda ne kadar ac› çekilmesi gerekiyorsa da çekilecek." Bu yaz›ya Azad cevap veriyor (katledilmeden evvel kaleme ald›¤› son yaz›da). "Hindistan'›n neresinde anayasa yürürlükte Say›n Verghese? Dantewada'da, Bijapur'da, Kanker'de, Narayanpur'da, Rajnandgaon'da m› mesela? Jharkand'da, Orissa'da m›? Peki Lalgarh'ta veya Jangalmahal'de mi? Keflmir Vadisi'nde mi? Manipur'da m›? Anayasan›z binlerce Sih katledildikten sonraki 25 y›l boyunca nerede saklan›yordu? Peki binlerce Müslüman katledildi¤inde? On binlerce köylü intihardan baflka çare bulamazken anayasan›z neredeydi? Bin-
k›..."7 ifadesinin yerine "Biz gizlice Hindistan'› Tekelci, Hinduizme dayal› bir uydu devlete çevirmeye and içmifl Hindistan egemen s›n›flar›..." yaz›lmal› belki de. ~ Baflta yerli bölgeleri olmak üzere, Hindistan k›rsal›ndaki silahl› ayaklanma sadece Hindistan Devleti'nin karfl›s›ndaki büyük bir engel de¤il, ayn› zamanda var olan direnifl hareketlerinin de önünde bir engel. Çünkü al›fl›lageldik ilerleme, kalk›nma ve medeniyet kavramlar›n›n sorgulanmas›na yol aç›yor. Farkl› direnifl biçimlerinin ahlaki yönünü ve bunlar›n baflar› flans›n›n sorgulanmas›na yol aç›yor. Bu ayaklanman›n kafalarda yer edinmesine neden olan türden sorular daha önce flüphesiz sorulmufltur. Israrla, y›llar boyunca, farkl› biçimlerde sorulmufllard›r hatta. Chhattisgarh Mutki Morcha8, Koel Karo9 ve Gandhamardhan ajitasyonlar› ve daha nice halk hareketi benzer sorular›n sorulmas›na sebebiyet vermifltir kuflkusuz. Muhtemelen en aç›k biçimde Narmada Vadisi'ndeki baraj karfl›t› hareket olan Narmado Bachao Andolan taraf›ndan sorulmufllard›. Ama Hindistan Devleti'nin verdi¤i cevap her zaman imha, hile ve s›radan insanlara sayg›s›zl›ktan baflka bir fleyden kaynaklanamayacak bir umursamazl›k olmufltur. Daha kötüsü, devlet bunlar› görmezden gelmekle yetinmemifl, zorunlu iskan ve mülksüzlefltirme siyasetini öylesine yo¤unlaflt›rm›flt›r ki halk›n hakl› öfkesi kontrol edilemez bir hal alm›flt›r. Bugün ülkenin en yoksullar›, en zengin tekellerinin emellerine engel olmay› k›smen de olsa baflarm›fllard›r. Bu bile bafll› bafl›na muazzam bir zaferdir. Ayaklananlar ülkelerinin ciddi bir buhran içinde oldu¤unun fark›ndalar. T›pk› Keflmir, Manipur, Nagaland ve Assam halklar› gibi kendilerinin de, Yasad›fl› Faaliyetleri Engelleme Yasas› (YFEY) ve Chhattisgarh Özel Kamu Güvenli¤i Yasas› (CÖKGY) gibi söze, dü-
flünceye veya eyleme dayal› her türden muhalefeti yasaklayan kanunlar arac›l›¤›yla haklar›ndan mahrum b›rak›ld›klar›n›n fark›ndalar. Indira Gandhi 25 Haziran 1975 gecesi ‹stibdat'› ilan etti¤inde, bu yeni bafllayan bir devrimi bast›rmak içindi. O günlerin ac›mas›z koflullar›na ra¤men, insanlar adaleti, daha güzel bir dünyada yaflamay› hayal edebiliyorlard›. Bengal'deki Naksalist ayaklanmas› neredeyse tamamen yok edilmiflti. Ama hemen sonras›nda milyonlarca insan Jayaprakash Narayan'›n "Sampoorna Kranti" (Topyekün ‹htilal) ça¤›r›s›na kulan vererek bir araya gelmiflti. Bütün kar›fl›kl›klar›n temelinde de "toprak iflleyenin olacak" talebi yatmaktayd›. (O zamanlar da bugünden farkl› de¤ildi, anayasan›n temel ilkelerinden biri olan toprak reformunun gerçekleflmesi için devrime ihtiyaç duyuluyordu). Olan bitenin otuz befl y›l sonras›nda her fley ciddi biçimde de¤iflmifl durumda. Adalet ad› verilen o muhteflem, asil ve güzel fikir basit bir insan haklar› anlay›fl›na indirgenmifl durumda. Eflitlik kelimesi ütopyac›lar›n hayali olarak an›l›yor. O kadar ki, kelime haznemizden silinmeye yüz tutmufl vaziyette. Yoksullar bir ç›kmaz soka¤a itilmifl durumdalar. Durmadan topraks›zlar›n toprak kavgas›n› vermek için u¤raflm›fl olan devrimci partiler ve direnifl hareketleri bugün halk›n elindeki bir avuç topra¤› korumaktan fazlas›n› yapamayacak hale gelmifller. Görünürdeki tek toprak reformu, yoksullar›n el konulan topraklar›n›n Özel Ekonomik Bölgelerini infla etmek isteyen zenginlere peflkefl çekilmesi. Topraks›zlar (ço¤unlukla da Dalit'ler10), iflsizler, gecekondu halk› ve kentlerdeki iflçi s›n›f› hesab›n d›fl›nda kal›yorlar. Bat› Bengal'deki Lalgarh gibi yerlerde ayaklanan Adivasilerin tek talebi polisin kendilerini rahat b›rakmas›. Polis Zulmüne Karfl› Halk Komitesi (PZKHK) adl› Adivasi örgütü tek bir talep ile kurulmufltu, o da Lalgarh Polis Müfettifli'nin köye gelerek adamlar›n›n yapt›klar›ndan ötürü özür dilemesiydi. Bu elbette devlet taraf›ndan gülünç olarak de¤erlendirilmiflti, ilkel yerliler nas›l koca devletten özür bekleyebilirlerdi? Bu yüzden halk köylere barikatlar kurarak polisi içeri almam›flt›. Polis fliddeti artt›rm›flt›. Halk öfkeyle karfl›l›k vermiflti. fiimdi olaylar›n bafllang›c›ndan iki sene sonra, nice korkunç cinayet, tecavüz ve hakaretin sonras›nda Lalgarh'ta aç›ktan bir savafl var. Devlet PZKHK'yi Maoistlerin bir paravan örgütü oldu¤u iddiasy›la yasaklad›. Önderlerinin tamam› ya öldürüldü ya da cezaevinde (Orissa'daki Chasi Mulya Adivasi Sangh ve Visthappen Virodhi Ekta Manch adl› Adivasi örgütlerinin de sonu benzer oldu).
Ekim-Kas›m 2010-51
ÖZGÜR DÜfiÜN
lerce insan devlet destekli Salwa Judum katliamlar›nda can verirken? Adivasi kad›nlar› tecavüze u¤rarken? Halktan kimseler üniformal› serseriler taraf›ndan kaç›r›l›rken? Sizin anayasan›z Hindistan halk›n›n büyük ço¤unlu¤unun gözünde tuvalet ka¤›d›ndan da de¤ersiz bir ka¤›t parças›ndan fazlas› de¤ildir." Azad öldürüldükten sonra kimi gazeteciler bu kanl› suçu meflru göstermek için Azad'›n yukar›daki yaz›s›n› kulland›lar. Azad'›n Hindistan anayasas›na tuvalet ka¤›d› dedi¤ini yazd›lar. E¤er devlet anayasaya sayg› göstermeyecekse belki anayasan›n girifline bir de¤ifliklik yazmal›y›z. "Biz Hindistan'› Ba¤›ms›z, Sosyalist, Laik, Demokratik bir Cumhuriyet olarak kurmaya and içmifl Hindistan Hal-
45
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
46
Bir zamanlar adaletten ve eflitlikten söz eden, topra¤›n iflleyenin olmas›n› talep eden insanlar bugün dayak yedikleri için polisten özür bekler haldeler- ilerleme dedikleri bu mu? ‹stibdat dönemi için derler ki, Bayan Gandhi bas›n›n e¤ilmesini istedi¤inde bas›n emeklermifl. Ama yine de o günlerde bile günlük gazetelerin bask›y› ve sansürü protesto etme amac›yla bofl ç›kt›klar› olurdu (tarihin cilvesidir ki bu protestolarda yer alan editörlerden biri de B.G. Verghese'ydi). Bugün, resmen ilan edilmemifl olan istibdat flartlar›nda, bas›n›n direnifline fazla olanak yok, çünkü bas›n hükümetin ta kendisi. Onu kontrol eden tekellerden baflka kimse bas›na ne yapaca¤›n› söyleyemez. Siyasetçiler, bakanlar, ve üst düzey güvenlik görevlileri s›rf televizyona ç›kabilmek için Arnab Goswami ve Barkha Dutt gibi editörlerin önünde el pençe divan duruyorlar. Kimi televizyon kanallar› ve gazeteler de Yeflil Av Operasyonu'nun dezenformasyon kampanyas›na çanak tutuyorlar. Bütün gazetelerde sözde farkl› gazetecilerin kaleminden ama kelimesi kelimesine ayn› ç›kan "milyon dolarl›k Maoist sanayisi" haberi vard› örne¤in. Neredeyse bütün gazeteler ve kanallar Bat› Bengal'deki Jhagram'da 2010 May›s'›nda bir trenin ray›ndan ç›kmas› sonucu gerçekleflen ve 140 kiflinin yaflam›n› yitirdi¤i korkunç kaza için PZKHK'yi (ki bunu derken Maoistler demek istiyorlar) suçlam›flt›. Ana flüphelilerin ikisi polis taraf›ndan çat›flma süsü verilerek öldürüldü, her ne kadar olan bitene dair hiçbir kesin kan›t hala yoksa da. Hindistan Bas›n Tröstü Indian Express gazetesi taraf›ndan s›k s›k manflet yap›lan pek çok yalan haber üretiyor. Bunlar›n aras›nda öldürdükleri polislerin cesetlerine iflkence eden Maoistleri konu edinen haber bir ara öne ç›km›flt› (daha sonra bunun yalan oldu¤u bizzat polis kuvvetleri taraf›ndan aç›kland› ve gazetenin iç sayfas›nda bir posta pulundan ufak bir köflede haberin düzeltmesi yer ald›). Maoist liderler taraf›ndan "sürekli tecavüze u¤ram›fl" oldu¤u iddia edilen "kad›n gerillan›n" her gazetede 'özel' bafll›¤› alt›nda ç›kan ama kelimesi kelimesine ayn› olan röportaj› da var tabi. Hikayesine göre yak›n tarihte Maoistlerin elinden kaçarak ormanlardan gelmiflti orada olan biteni anlatmak için. fiimdiyse söz konusu kad›n›n röportajdan önceki aylarda bir polis karakolunda gözalt›nda bulunmufl oldu¤u ortaya ç›k›yor. ‹ntikamc› mant›kla olaylara yaklaflan analizler televizyonlar›m›zdan bas bas ba¤›rarak bizi flöyle düflünmeye itmeyi amaçl›yor: "Evet, yerliler zor zamanlar yafl›yorlar. Evet, kalk›nmaya ihtiyaçlar› var, içinde bulunduklar› durum devletin kabahati ve çok üzücü.
Ama flu an bir buhran içerisindeyiz. Önce Maoistlerden kurtulmam›z laz›m. Sonra yerlilere yard›m ederiz." Savafl ilerledikçe, Silahl› Kuvvetler de beynimizi buland›rma ifline giriflece¤ini aç›klamaya bafllad›. Haziran 2010'da iki eylemsel doktrin aç›kland›. ‹lki birleflik kara-hava operasyonlar› doktriniydi. Di¤eri ise Askeri-Psikolojik Harekatlar doktriniydi. Buna göre "hedef kitleye, ülkenin askeri ve siyasi stratejik hedeflerine ulaflmas› için gereken tavr› ve davran›fllar› sergilemesini sa¤lamaya yönelik planl› bir mesaj verme sürecine..." girilecekti. Bu doktrin ayn› zamanda al›fl›lmad›k operasyonlarda alg› yönlendirme direktifleri de içeriyor, özellikle de "belli bir bölgedeki yanl›fl yönlendirilmifl bir kitlenin bir kez daha ana ak›m düflünce biçimlerine kazan›labilmesi için." Bas›n aç›klamas›na göre "Askeri-Psikolojik Harekatlar Doktrini, Silahl› Kuvvetlerin bas›n güçlerinden yararlanarak faaliyet göstermesini amaçlayan bir uygulama k›lavuzudur." Bir ay sonra Naksalistlerin etkisinin kuvvetli oldu¤u eyaletlerin bakanlar›n›n toplant›s›nda savafl› ilerletme karar› al›nd›. Hindistan Yedek Kuvvetleri'nin 36 taburunun bölgede faaliyet yürütmekte olan 105 tabura eklenmesi ve 16,000 Özel Polis Memuru'nun (ola¤anüstü flartlarda silahland›r›lan ve polis olarak ifle al›nan siviller) da zaten var olan 30,000'e eklenmesi karar› al›nd›. ‹çiflleri Bakanl›¤› önümüzdeki befl y›l içerisinde 175,000 polis memuru al›naca¤›n› da aç›klad› (asl›nda iyi bir istihdam yöntemi, nüfusun yar›s›na ifl bul, di¤er yar›s›n› vursun. Oranlar› da kafan›za göre de¤ifltirebilirsiniz). ‹ki gün sonra Genelkurmay Baflkan› generallerine "Naksalizmle mücadele etmeye zihinsel olarak haz›r" olmalar› nasihatinde bulundu. "Bu alt› ay, bir ya da iki y›l sürebilir. Ama e¤er devletin bir arac› olarak görevimizi yerine getireceksek, ulusun bizden beklediklerini yerine getirmeliyiz." A¤ustos ay›na gelindi¤inde gazeteler Hava Kuvvetlerinin bir kez daha faal hale geldi¤ini aç›klad›lar. "Hindistan Hava Kuvvetleri Anti-Maoist harekatlarda kendisini savunma amac›yla atefl açabilir." Hindustan Times Gazetesi flöyle yaz›yordu: "‹zin verildi ancak bunun baz› kat› flartlar› var. Roket veya helikopterin kanad›ndaki a¤›r silahlar› kullanmam›za izin yok. Ve sadece üzerimize atefl aç›ld›¤›nda karfl›l›k verme hakk›m›z var. Bu yüzden komandolar›m›z taraf›ndan kullan›lan helikopterlerimize makineli tüfekler yerlefltirdik." Bu insan›n içine su serpmiyor mu? A¤›r silahlar yok, sadece makineli tüfekler... Belki de "alt› ay, bir ya da iki y›l" Bilaspur'daki Tümen Komutanl›¤›'n›n ve Rajnandgaon'daki Hava Üs-
Bir di¤er fikir ise Maoistlerin kendilerini yeniden toparlay›p kurtard›klar› bölgelerdeki güçlerini pekifltirebilmek için ateflkes istedikleri yönünde. Azad The Hindu gazetesine verdi¤i bir röportajda (14 Nisan 2010) bu konuda flafl›rt›c› derecede aç›k sözlü: "Olas› bir ateflkes halinde iki taraf›n da kendisini toparlayarak yeniden savafla haz›rlanaca¤›n› anlamak için fazla zeki olmaya gerek yok." Daha sonra da geçici bir ateflkesin bile çat›flma bölgesindeki halka da kendisini toparlamak için bir f›rsat sunaca¤›n› aç›klayarak konuflmas›n› sürdürüyordu. Öte yandan devlet bu savafla ciddi bir biçimde ihtiyaç duyuyor, bunu anlamak için ifl dünyas›n›n gazetelerine bakmak yeter. Uluslararas› sermayenin gözleri Hindistan Devleti'nin üzerinde. Vakit kaybetmeden onlar›n beklentilerini karfl›lamak zorunda. Maskesinin düflmemesi için de bir yandan bar›fl görüflmeleri teklif ederken di¤er yandan direnifli yok etmek için elinden geleni yapmak zorunda. Azad'›n katli devlet aç›s›ndan büyük bir zaferdi, çünkü halka gitgide daha mant›kl› gelmeye bafllayan söylemlerde bulunan bir ses böylelikle kesilmifl oldu. Ve flimdilik bar›fl ask›ya al›nm›fl durumda. Bar›fl görüflmelerini flüpheyle karfl›lamak için pek çok sebep var. Ama bizim gibi s›radan insanlar›n unutmamalar› bir fley var, bar›fl görüflmeleri savafl bayra¤›n› yükselterek gerçekleflemez. Dipnotlar 1 Bu yaz› ilk olarak www.newstatesman.com sitesinde yay›nlanm›fl, Özgür Düflün Kolektifi taraf›ndan Türkçe’ye çevrilmifltir. 2 ‹ngilizcesi "trickle down economics". ABD Baflkan› Ronald Reagan'›n uygulamaya koydu¤u bir ekonomik modelmifl. Buna göre sermaye zenginleflirse yapaca¤› yat›r›mlar halk›n da refah seviyesini artt›racakm›fl. 3 1984 senesinde Bhopal tar›m ilac› tesisindeki bir kimyasal gaz s›z›nt›s› sonucunda tahmini olarak 15,000 kadar insan yaflam›n› yitirmifl, 3,900'ü kal›c› olmak üzere 558,000 kadar insan yaralanm›fl. 4 Burada yazar argoya baflvurmufl, aynen çevirildi. Def-i hacet eyliyorlar da denebilir. 5 Türkçesi "Milyoner". 6 20 rupi: 65 kurufl 7 Hindistan anayasas›nda böyle yaz›yormufl sahiden. 8 Chhattisgarh Kurtulufl Cephesi: Silahl› faaliyet göstermifl ve eyaletin ba¤›ms›zl›¤›n› savunmufl devrimci bir örgüt. 9 Hakk›nda çok bilgi bulamamakla birlikte, kendisini siyasi partilerden ay›ran bir halk hareketi. 10 Dalit: Kast sisteminin en alt s›n›f›.
Ekim-Kas›m 2010-51
ÖZGÜR DÜfiÜN
sü'nün haz›r olmalar› için yeterli bir süredir. Belki o zaman hükümet demokratik ruhunu sergilemek için subaylar›n flüphelendikleri herkesi vurmalar›na olanak tan›yan, Manipur, Nagaland, Assam ve Keflmir'de yürürlükte olan Silahl› Kuvvetler Özel Yetki Kanunu'nu (SKÖYK) geri çeker. Halk›n öfkesine sebep olan bu kanunun çekilmesini takip eden alk›fllar dindikten, kutlamalar sona erdikten sonra da belki SKÖYK ‹çiflleri Bakan›'n›n önerdi¤i üzere Jeevan Reddy Raporu uyar›nca daha insanc›l (ama daha ölümcül) olacak flekilde yeniden biçimlendirilir. Hatta sonra belki yeni bir isim alt›nda, bu sefer ülke çap›nda uygulamaya konur. Belki bu Silahl› Kuvvetler'e "ulusun kendisinden beklediklerini yerine getirmesi" için, yani yaflam hakk› için savaflmakta olan yoksullara karfl› ülkenin dört bir yan›nda mevzilenebilmesi için, ihtiyaç duydu¤u dokunulmazl›¤› verir. Belki de Kamla Yoldafl böyle can verecek. Tabancas› ile askeri bir helikopteri düflürmeye çal›fl›rken. Veya belki o zamana kadar terfi etmifl olur, havadan kendisine s›k›lan kurflunlara öldürülen bir polisten ald›¤› AK-47 ya da hafif makineli tüfek ile karfl›l›k verirken düfler. Belki o zamana kadar "Silahl› Kuvvetleri destekleyen" bas›n bizim "yanl›fl yönlendirilmifl" alg›m›z› düzeltir de, onun ölümünü a¤›rbafll›l›kla karfl›lar›z. ‹flte karfl›n›zda muazzam flan› ile Hindistan Devleti! En yoksul yurttafllar›n› aç b›rakmak, öldürmek, onlar›n evlerini ya¤malamak için daima haz›r ve naz›r bulunmufl Hindistan Devleti. fiimdi de "nefsi müdafaa" gerekçesiyle yoksullar›n karfl›s›na Hava Kuvvetlerini ç›karan Hindistan Devleti. Evet, nefsi müdafaa... Tabi ya, Yeflil Av Operasyonu da zaten Komünist tekeller taraf›ndan gasp edilen yoksullar›n topraklar›n› halka geri vermek için savaflan bir devletin nefsi müdafaa harekat›. Devlet bar›fl görüflmeleri bahanesiyle derinlerde yüzen bal›klara yüzeye ç›kard›ktan sonra onlar› öldürdü¤ünde, bu bar›fl görüflmelerinin bir gelece¤i olabilir mi? ‹ki taraf da bar›flla ilgileniyor mu ki? ‹nsanlar Maoistlerin sahiden bar›fl ve adaletle bir iflinin olup olamayaca¤›n› soruyorlar. Herhangi bir düzen içi talebin karfl›lanmas›, Maoistleri Hindistan Devleti'ni y›kma yönündeki nihai amaçlar›ndan sapt›rabilir mi? Bu sorunun cevab› hay›r olacakt›r. Maoistler mevcut düzenin adalet getirebilece¤ine inanm›yorlar. Olay flu ki, onlara bu konuda kat›lanlar›n say›s› h›zla art›yor. E¤er sahiden insanlar›n adalete bar›flç›l yollarla ulaflabildikleri demokratik bir toplumda yafl›yor olsayd›k, muhtemelen Maoistler ufak ve marjinal bir militanlar ekibi olmaktan öteye gidemezlerdi.
47
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
BOLOGNA REFORMU GÜNCELL‹⁄‹NDE
DEVR‹MC‹ GÖREVLER AVRUPA DEMOKRAT‹K GENÇL‹K HAREKET‹ 17. DÖNEM KOM‹SYONU
S›n›flar›n ortaya ç›k›fl›ndan itibaren üzerinde önemli
s›n›fa mesaj vermektedirler. Bu yaz› ile birlikte, genel
tart›flmalar yürütülen e¤itim, yine s›n›f mücadelesinin
olarak Bologna (Bolonya) e¤itim reformunu, güncel si-
öncelli¤ine ba¤l› kalarak, içinde bulundu¤umuz top-
yasetini ve sürece iliflkin uygulan›lmas› gereken yöne-
lumsal süreç aç›s›ndan yak›c›l›¤›n› hissettirmektedir.
limi aç›klamaya çal›flaca¤›z. Devrimci-ilerici cephede
2009 y›l› sonu itibariyle Viyana Üniversitesi’nde bafl-
flimdiye kadar Bologna sürecine iliflkin yüzlerce sayfa
layan, k›sa bir zaman içerisinde tüm Avrupa’y› etkisi
dolusu yaz› kaleme al›nmas›ndan dolay› kronolojik bir
alt›na alan üniversite iflgalleri, sabotaj eylemleri, haya-
izahtan ziyade, sorunun s›n›fsal köklerine inen ve çö-
t› felç eden büyük protesto yürüyüflleri, etkisini 2010
zümlemeler öneren bir yöntem uygulayaca¤›z.
y›l› içerisinde de göstermifltir. Aya¤a kalkan ö¤renci
48
kitlelerinin do¤ru bir önderlikten mahrum oluflu ve se-
Bologna E¤itim Reformu
zon sonunun s›navlardan dolay› haylice yo¤un geçme-
Temelleri 1999 y›l›nda at›lan reform paketi, Avrupa
si sonucunda, istenilen taleplere yönelik eylemler her
Birli¤i Sermayesi taraf›ndan ‹talya’n›n Bologna fleh-
ne kadar sönümlense de, çeliflkiler çözülmemifl aksine
rinde gerçekleflmifltir. Bologna’n›n tarihsel anlamda,
derinleflmifltir. Zira ö¤renci sendikalar›, ezilen ö¤renci
ezen s›n›flar için her zaman önemli bir yeri vard›r. Av-
y›¤›nlar›n›n tepkilerinin kontrol edilemeyecek boyutta
rupa’n›n ilk üniversitesi Bologna’da kurulmufltur.
oldu¤unu söyleyerek, 2010-2011 sezonu için egemen
Geçmifl yüzy›llarda feodal s›n›flar›n ihtiyac›n› karfl›la-
a-) K›sa zamanda çabuk ve fazla ö¤renmelisiniz. Zaten amac›, verili olan sistemin de¤erlerini içsellefltirmek ve var olan sistemin tekrardan üremesini sa¤lamak olan burjuva e¤itimi 5-8 sene yerine, 3-5 senelik zaman zarf›na indiriliyor. Ö¤renciden beklenilen h›rsl› ve zeki olmas›d›r art›k. Gerici egemen s›n›f›n ç›karlar› do¤rultusunda kapasite ve h›z tavan yapmal›d›r. b-) Kredi sistemi, ö¤renciler üzerinde adeta “demokratik” bir despotizm oluflturuyor. 3 sene içerisinde belirli bir e¤itim puan›na ulaflmak zorunda kalan gençler, bunu gerçeklefltiremedikleri taktirde, zaten yetersiz olan sosyal haklar›ndan mahrum kal›yorlar (burs vb). Bu da gençlerin, “e¤itimin” d›fl›nda baflka fleylere ilgi duymas›n›n, yo¤unlaflmas›n›n önünü kapatmaktad›r. Örne¤in, s›n›f mücadelesi! Kredili sistem art›k ö¤rencinin GBT’sini oluflturuyor. Ö¤renci derse geldi mi, kaç ders ald›, hangi derslere girmedi vb. uygulamalar alt›nda boyunduruk alt›na al›n›yor. Kredili sistem adeta ö¤rencinin kabusu haline dönüflüyor. Matematiksel bir hesap yapacak olursak; bir ö¤renciden beklenilen kredi puan› yaklafl›k olarak 60’t›r. Ö¤renci bu puan› yakalayabilmesi için senede 1800 saat yapmas› gerekir. Bu da bize haftal›k 42 ders saati olarak düflmektedir. Kimi Avrupa ülkelerinde bir iflçinin haftal›k çal›flma saati 35’dir. Yani ö¤rencilerden daha fazlas› bekleniliyor. Yani ö¤renci günlük 8.5 saat okulda bulunmakla mükellef. Her akl›selim insan bilir ki, emekçi aile kökenli ö¤rencilerin önemli bir bölümü yar›m günlük ifllerde çal›fl›r. Buna bir de ortalama olarak verilen derslere 3 saat çal›flmay› da eklersek, sonuç olarak e¤itim günü boyunca bir ö¤rencinin harcamas› gereken emek 16.2 saattir. Tabloya bakacak olursak, kapitalist ekonomide nas›l bir iflçi, üretim iliflkilerinde bulundu¤u fabrikan›n parças› haline dönüflüyorsa, ö¤renci de, burjuva ekonomik iliflkilerinin tekrardan organizasyonu için oluflturulan e¤itim ayg›t›n›n fetiflizme u¤ram›fl uzuvlar› haline bürünüyor.
Ekim-Kas›m 2010-51
ÖZGÜR DÜfiÜN
yan, bu s›n›f için düflünür, akademisyen, bilim adam› vb yetifltiren flehir, üstlendi¤i tarihsel görevini bugün emperyalist burjuvazi için yapmaktad›r. Avrupa Birli¤i’nin uç sermaye haline getirilmesi, güçlendirilmesi ve böylece uluslararas› emperyalist tahakküm yar›fl›nda at bafl› olabilmesi için, 730 milyonluk nüfusa sahip k›tada e¤itim reformunun gereklili¤i hakim s›n›f aç›s›ndan kaç›n›lmazd›. Emperyalist burjuvazi, 29 e¤itim bakan› birlefliminde yeni sald›r› süreçlerini Bologna E¤itim Paketi ad› alt›nda bafllatt›. “Tesadüfe” bak›n ki, Bologna paketinin ilk uyguland›¤› ülke, bir Avrupa ülkesi yerine, binlerce kilometre ötede, ekonomik iliflkileri boyutuyla emperyalizme entegre olmufl, geri b›rak›lm›fl Meksika’yd›. Emperyalist burjuvazi, gerici devlet fliddeti unsurunu aç›ktan kullanan Meksika gibi bir ülkeyi seçerek, ezilen genç ö¤rencilerin tepkilerini ve bu tepkilere karfl› kendi arka bahçelerinde nas›l önlem alabileceklerini ö¤renmifltir. Böylece laboratuar rolü oynayan bu deneyimden sonra, paketin Avrupa kap›s› sonuna kadar aç›lacakt›. 2001 y›l› bafllang›c› ile birlikte, her bir ülkede içerik olarak ayn› lakin biçimsel olarak farkl› e¤itim reformlar› “patlak” vermeye bafllad›. Bu reformlar›n en yak›c› a¤›rl›¤› kendisini Almanya’da hissettirdi. Sömestr bafl›nda ö¤renci harçlar› belirlendi. Harç politikas›na karfl› düzenlenen eylemler karfl›s›nda, hükümet “geri ad›m” att›¤›n› söylese de, asl›nda bir göz boyamas›na gitti. Merkezi harç politikas›n› eyaletlere devrederek, eylemci ö¤renciler aras›ndaki dayan›flmay› parçalad›. Kimi eyaletlerde harçlar kald›r›lsa dahi, kimi eyaletlerde ilk belirlenen rakam›n 10 misline ç›kmaya bafllad›. Ve böylece Bologna paketinin Almanya’daki ilk ad›m› amac›na ulaflt›. Evet, bu sadece ilk ad›md›. Zira emperyalist burjuvazinin asli hedefinde olan, emekçi ailelerin ö¤rencilerinden sömestr bafl›na alacaklar› mebla¤ de¤ildir. Hiç flüphesiz bu ad›m, gerici sald›r› konseptlerinin operasyonel yoklamas›yd›. Çünkü kitleler her zaman somut, elle tutulur kay›plar›nda daha tepkisel hareket ederler. E¤er harç politikas› geçerse, “e¤itimin yeniden yap›land›r›lma süreci” rahatl›kla faaliyete geçirilecektir. ‹leriki süreçlerde paketin di¤er reformlar› da yürürlü¤e girmeye bafllad›: Avrupa’daki tüm ülkelerde ayn› mezuniyet seviyesini oluflturmak, iki basamakl› e¤itim sistemini oturtmak (Bachelor ve Master), kredi sistemi infla etmek, Avrupa aras› kalite kontrolü art›rmakt›r. Çifte basamakl› olan e¤itim sistemi ise Bachelor 3 Master 2 sene olmak üzere düzenlenmifltir. Buna ba¤l› olarak kredi sistemi flu anlama geliyor:
Bilim ve Bilimsel E¤itim Toplamda 49 ülkenin parças› haline dönüfltü¤ü, Avrupa Birli¤i sermayesinin, üretim sahalar›na entegre olmufl, h›zl› ve ucuz genç iflgücünün hedeflendi¤i mevcut e¤itim reformuna karfl› dönem dönem ivmelenen bir cephe var. Gençlik Hareketi olarak biz de bu cephenin bir “parças›y›z”. Fakat cephenin homojen olmayan yap›s› farkl›l›¤›n› göstermekte! Aç›klayacak olursak, Bologna paketinin her bir ülkedeki konseptine (her ülkede farkl›l›klar gözetti¤ini yaz›m›z›n giriflinde vurgulam›flt›k) karfl› yükselen sesin tonlar› aras›n-
49
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
da çeliflkiler -hatta baz›lar› antagonist olan çeliflkilerbulunmaktad›r. Karfl› cephenin en dinç hali olan Viyana Üniversite’si iflgalini ve onun taleplerinden yola ç›karak tart›flmam›z› daha somuta indirgemek istiyoruz. Bütün Avrupa’ya direnmenin meflrulu¤unu afl›layan Viyana ‹flgali, bir araya gelen ö¤rencilerin ve bu ö¤rencilerin reel taleplerini aflamayan, “bütün” ö¤rencileri kapsayan bir ana hat izlemifltir. Bütün kelimesini özel olarak vurgulamam›z›n nedeni ise fludur: Ö¤renciler içerisinde, emekçi ve göçmen emekçi ayr›m› yap›lmayarak, s›n›f kökeni görülmeksizin birliktelikler oluflturulmufltur. Burjuva kökenli ö¤rencilerin s›n›f karakteri gere¤i, toplant›larda dile getirdikleri istemler, taleplerin silikleflmesine ve daha da önemlisi, hareketin politikleflmesine ket vurmufltur. Ço¤u eylem
Ezilen göçmen ve yerli gençli¤i do¤ru önderlik alt›nda devrimci mevzilerle buluflturmak her zamankinden daha önemlidir. Salt e¤itim müfredat›na karfl› talepleri ortaya koyan de¤il, baflka bir Avrupa için, sosyalist zeminde e¤itim anlay›fl›n›n, alternatif olarak savunulmas› ve üretim iliflkilerinin radikal de¤iflimi için hareket edilmesi olmazsa
50
olmaz›m›zd›r.
platformu içerisinde, s›rf bulunduklar› ülkelerin hükümetine karfl› oluflan tepkinin; birinci olarak devrimci bir potada eritilmesini engellemek, ikinci olarak ise kendi oy potansiyellerini güçlendirerek klik çat›flmas›nda yerini sa¤lama almak isteyen, tarihsel olarak devrimci barutunu bitirmifl, karfl›-devrimci sosyal demokrat, “sosyalist” maskeli partilerin gerici gençlik örgütlerinin varl›¤›n› görürüz. Ço¤u ö¤renci sendikas›n›n, bu gerici partilerin güdümünde hareket etti¤i herkes taraf›ndan aç›kça bilinir. Neticede, karfl› cephenin cephe çizgisi öyle bulan›k bir hal alm›flt›r ki, s›n›f gerçekli¤ine gülünüp geçilen, reel politikan›n her fley oldu¤u anlay›fl› güdümünde bir siyaset izlenmifltir. Bu da flüphesiz, Avrupa’daki devrimci güçlerin zay›fl›¤›ndan ileri gelmektedir. Bütün ö¤rencileri kazanma siyaseti, art›k kimi devrimci örgütleri de çevreleyen bir hal alm›flt›r. S›n›fsal ruhun ar›nd›r›ld›¤›, “bilimin” referans al›nd›¤› bu perspektif, bizim aç›m›zdan kaç›n›lmaz olan bir tart›flmad›r. ‘Sermayenin ihtiyac›na göre de¤il, bilimsel e¤itim’ slogan›n›, yaln›z bafl›na bilimsel e¤itim olarak ele ald›¤›m›zda, pozitivizme düflmekten kendimizi kurtaramay›z. fiöyle ki, bilim verili olandan yola ç›karak hareket eder. Ve ça¤›m›z aç›s›ndan en somut veri, toplumun s›n›flara bölündü¤ü, iki temel s›n›f aras›nda amans›z bir kavgan›n oldu¤u ve di¤er ara s›n›flar›n bu iki temel s›n›ftan birine yedeklendi¤i gerçekli¤idir. Savunusunda, uygulamas›nda ve ilerletilmesinde mutlak do¤rulu¤una inand›¤›m›z üretim iliflkilerinin bir sonraki toplumsal formasyonuna varmak için, ara geçifl dönemi olarak vurgulad›¤›m›z sosyalizm utkusunu bilimsel olarak ifadelendirmemizde bir s›n›f gerçekli¤i yatmaktad›r. Bugün aç›s›ndan binlerce bilim adam› hayat›n de¤iflik yanlar›n› tan›ma ve keflfetmede çaba sarf etmektedir. Ama tüm bu u¤rafllar›n merkezileflti¤i mecran›n sermayenin tam da kendisi oldu¤u gün gibi ortadad›r. Yaflam denilen kargaflan›n resmi ç›plakl›¤›na ra¤men s›n›f›n hizmetinde olmayan “bilimsel e¤itim”, sivil toplumculu¤u aflmamaktad›r. S›n›ftan yola ç›kmak yerine kimlikten yola ç›kman›n pozivitizm alan›n›n di¤er bir yüzü olan, toplumsal soyutluk balonu ile fliflirilerek s›n›flar üstü bir biçimde ele al›nan “bilimsel e¤itim”, bizim aç›m›zdan egemenlerin hizmetkar› olmufl bir “bilimsel e¤itim”dir. E¤er gerçekten bilimsel, özerk, öz yönetime dayal› bir e¤itim istiyorsak, ancak ve ancak bilimsel, özerk, öz yönetime dayal› bilimsel sosyalizmin hüküm sürdü¤ü bir ülke ideali için mücadele yürütmemiz gerekir. Bunun haricinde beyan edilen tüm aç›klamalar, ezilen ö¤rencilerin yüre¤ine su serpecek fakat hüsrana u¤rayarak y›k›lmaktan kendini al›koyamayacakt›r.
önemlidir. Salt e¤itim müfredat›na karfl› talepleri ortaya koyan de¤il, baflka bir Avrupa için, sosyalist zeminde e¤itim anlay›fl›n›n, alternatif olarak savunulmas› ve üretim iliflkilerinin radikal de¤iflimi için hareket edilmesi olmazsa olmaz›m›zd›r. Bunun için e¤itim alan›n›n da sistemin bütünlüklü teflhiri ve s›n›f mücadelesinin yükseltilmesi için flunlar yap›lmal›d›r: a-) Cephe siyasetinin irdelenmesine ve üretim iliflkilerinde köklü de¤iflimi savunanlarla platform oluflturulmas›, b-) Reformist çevrelerle iliflkilerde mesafe korunmas›na ama asla tümden kopar›lmamas›, c-) Karfl›-devrimci gençlik örgütlerinin deflifre edilmesi,
al›nd›¤› taktirde büyüyüp geliflme olanaklar›n› bünyesinde bar›nd›r›yor. Tüm bu geliflmeler ›fl›¤›nda, 2010-2011 okul döneminin üniversitelerden meslek okullar›na hatta ilkö¤retim düzeyine kadar yüz binlerce genci etkileyece¤i ortadad›r. Ezilen ö¤renci kitleleri tatil dönemi ard›ndan aralayacaklar› okul kap›lar›nda bu gerçeklikle yüzleflecektir. Bu tabloyu reformist ve hatta karfl›-devrimci örgütlerin “iyi niyetli taleplerine” havale etmek, s›n›f iflbirlikçili¤inden baflka bir fley de¤ildir. Ezilen göçmen ve yerli gençli¤i do¤ru önderlik alt›nda devrimci mevzilerle buluflturmak her zamankinden daha
d-) Sisteme karfl› çeliflkilerinin daha yo¤un olmas›ndan kaynakl› özel olarak emekçi göçmen gençli¤in genel olarak emekçi gençli¤in hedef al›nmas› gerekmektedir. Yeni sezon y›l›nda ortaya ç›kacak çeliflkileri çözmek, ezilen yerli ve göçmen gençli¤in enerjisini gerici üretim iliflkileri zincirinden koparmak ile mümkündür. Ezilen gençlik y›¤›nlar›n›n taleplerini önemseyerek, program›m›zda belirtmifl oldu¤umuz s›n›fs›z-sömürüsüz bir dünyaya yol alan ba¤›ms›z-özerk ve bilimsel üniversite komünleri bugünden yegane alternatif olarak sunulmal›d›r.
Ekim-Kas›m 2010-51
ÖZGÜR DÜfiÜN
2008 mali krizinin artç› etkileri, toplumsal bir çalkant›ya dönüflerek on binlerce insan› iflsizler ordusuna sürüklüyor. Yaflamlar›n› idame etmekte zorluk çeken emekçi ailelerin ö¤rencileri, önceye nazaran yar›m günlük ifl bulmakta güçlük çekiyor, bulsa dahi en kötü koflullar alt›nda çal›flmay› kabul ediyorlar. S›n›flar aras› makas›n ucu aç›lmakla da kalm›yor ayn› zamanda keskinlefliyor. S›n›f mücadelesinin yads›nmas› için suni gündem olarak, göçmen ve yerli ezilen gençli¤in aras›na yabanc› düflmanl›¤› tohumlar› ekiliyor. Mevcut gidiflat, mücadelenin zorlu¤u kadar iyi ele
Sonuç Yerine;
51
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
“GERÇEK SOSYAL‹ZM”DE TAHAYYÜL ED‹LEN GERÇEKL‹K -Bir Garip Slavoj Zizek HikâyesiSosyal emperyalizmin ‘Sovyet’ maskesi alt›nda, emperyalist tahakküm yar›fl›ndan çekilmesinin büyük emaresi olarak tarihe geçen Berlin Duvar›’n›n y›k›l›fl›n›n 20. y›l› vesilesiyle, birçok cepheden irili ufakl› sesler yükseldi. 20. Yüzy›l›n ilk yar›s›nda, flanl› Ekim Devrimi ile ortaya ç›kan, Marks’›n Manifesto’da bilimsel olarak ortaya sürdü¤ü ‘Komünizm Heyulas›’n› “savunan”, karfl›t› olan herkes yorumlarda bulundu. Nostalji geçidindeki “savunu”lar›n k›ymeti kendinden menkul iflleyiflleri, sosyalizm denilen mukaddes toplum projesine dair “katk›lar›”, karfl› cephedekinden daha büyük bir tahribata yol açt›¤›n› çekinmeden söyleyebiliriz. Nitel “savunu”cular›m›z›n popüler isimlerinden biri olan Slavoj Zizek (Lacan ekolünün son ö¤rencilerinden) Birkbeck Befleri Bilimler Enstitüsü kürsüsünden yapt›¤› ‘Gerçek Sosyalizm ‹çin Bir fians Daha’ adl› ça¤r›s›[1] yine bir yaman sosyalizm “savunu”cusu olan Walt
52
Street gazetesinde kapak olarak yay›nland›. Bu duruma içerlenen, co¤rafyam›z›n büyük “sol” gazetesi Radikal, adeta ‘bu yaz›y› her bir akl›selim sosyalistin okumas› gerekli’ derce-
morta’.[2] Marks ‘iktisadi kategorilerin elefltirisi ya da baflka bir ifadeyle burjuva iktisadi sistemin elefltirisini[3] yaparken diyalektik ve tarihi materyalizmi yöntem bilim olarak kullan›p sistemin hem aç›klamas›n› hem de elefltirisini yap›yordu. Engels’in tabiriyle, O, burjuva üretim iliflkilerini süzgeçten geçirerek, bafll›ca sorun olan art›-de¤er sorununu tamamen aç›kl›¤a kavuflturuyordu. Dönemin ekonomistlerine aç›ktan meydan okuyan Marks, bilimin ç›plakl›¤›n›n kavranmas› için, hakl› olarak Dante’den aktarma yap›yor, kuflkular›n ve korkular›n bu mecrada ifli olmad›¤›n›, temel sorunun bilim oldu¤unu deklare ediyordu. Marksistler ve sözüm ona “Marksistler”, her zaman ayn› jargonu baz alarak tespitlerde bulunduklar›n› dile getirirler. Ama ne hikmetse sözüm ona “Marksistler”, kulland›klar› jargonun son tahlildeki aç›klamas›nda, vard›klar› durak, ‘bu (komünist y.n)- toplumsal oluflum ile insan toplumunun tarih-öncesi sona ermifl olur’[4] temel unsuru yerine, üretim iliflkilerinin hukuki ifadesinden baflka bir fley olmayan mülkiyet iliflkilerinin burjuva anlamda üremesine toslarlar. Lenin bu durumu bir an›s›ndan flöyle aktarmaktad›r; ‘Londra’da bir ekonomi uzman›yla trade-unionculu¤u tart›fl›rken, ayn› rahats›zl›klar› duydu¤umuzu düflünüyordum. Ama söz konusu alternatife iliflkin fikirleri dile getirmek oldu¤unda, benim ‘ekonomizm’ dedi¤ime, ‘Marksizm tam da budur’ diye yan›t veriyordu.’[5] Berlin Duvar›’n›n y›k›l›fl›na iliflkin, Avrupa’n›n birçok gazetesinde neo anti-komünist sald›r›lar gündeme geldi. Bu sald›r›lar yeni de¤ildi, ama “tarihsel” boyutu ile f›rsat bilen burjuva kalemflorlar, en az y›k›lan duvar›n büyüklü¤ü kadar komünizm ülküsüne kinlerini
kustular. ‹flte bizim tart›flmam›za vesile olan “savunu” bu noktada bafllad›. Niyet olarak “iyi” durumda olan sosyalizm savunusu, Zizek’in iç dünyas›nda birkaç alt bafll›k alt›nda s›ralan›yor. Zizek kendince bu bafll›klar›n alt›n› doldurmufl ve sonuca varm›fl; ‘‹nsani bir yüze sahip sosyalizm’[6]. As›l sorun bu sonuçta yatmaktad›r. Sonuca var›lana dek dizilen “methiyeler”, bizim temellerinden savundu¤umuz ama neo liberal “sol”cular›n her daim reddetti¤i, proletarya diktatörlü¤ü-iktidar›n›n sosyalizmin kaç›n›lmaz icra merkezi oldu¤u fikirselli¤inde yatmaktad›r. Bilimsel komünizmin savunucular› olarak bir ara geçifl dönemi olan sosyalizm ve geçmifl sosyalizm deneyimlerinin, hangi yüze sahip oldu¤u ve bu yüzün kimleri nas›l tedirgin etti¤i, nas›l bir iktidar meselesinin aç›klanmas›, olmazsa olmaz›m›zd›r. Bay Zizek ve onun “insani yüzlü sosyalizmi” burjuvazinin önderli¤inden sözüm ona kendisinin de karfl› ç›kt›¤› anti-komünist propagandan›n sonucu ortaya ç›kmaktad›r. Zira bugün sosyalizmin eski deneyim co¤rafyalar›nda ve bilhassa emperyalist-kapitalist Avrupa’da, sosyalizmin büyük liderlerine –hatalar›na ve eksiklerine ra¤men sosyalizmin büyük liderleri- bir kasap önlü¤ü giydirip, eline koskocaman balta veren anti-komünist sinsi sald›r›, Lenin-Stalin-Mao yoldafllar›, “P›rasa bafl› keser gibi insan bafl› kesen” cellâtlar olarak anlatmaktad›rlar. Genel kitleler üzerinde vuku bulan bu ideolojik zehirlemeden “Marksistlerin” etkilenmedi¤ini düflünemeyiz. Fakat Zizek flahs›nda farkl› bir özgüllük vard›r. Zizek, Slovak kökenli olup, “sosyalizm” deneyimini bizzat yaflam›flt›r. ‹flte yazar›m›z›n tüm itirazlar›, yaflad›¤› “sosyalizm” deneyimiyle “dertli” olmas›ndand›r. ‹lk baflta flunu belirtelim ki, “sosyalizm” olarak lanse edilen, bizim yeni burjuvazi olarak nitelendirdi¤imiz bir avuç az›nl›¤›n parti diktatörlü¤ü, proletarya diktatörlü¤ü olarak tan›t›lm›flt›r. Marksist yöntem sonucunda bilimsel sosyalizmin 3. Nitel aflamas›na varamayanlar›n, yeni burjuvazinin önderlik etti¤i parti diktatörlü¤ü –bu, burjuva diktatörlü¤ünün formel bir yans›mas›d›r- ile genifl halk y›¤›nlar›n›n proletarya partisi önderli¤indeki diktatörlü¤ünü birbirine kar›flt›rmalar› gayet normaldir. Sosyalizmin kesin ve keskin temel unsuru olan iktidar›n hangi s›n›f›n elinde olaca¤› tart›flmas›na girmeden, sosyalizme tövbekâr, kapitalizme yamanan Zizek’in, “alternatif”çili¤i ve düflün dünyas›na damgas›n› vuran felsefi kökenine de¤inece¤iz. Yaz›m›z›n bafl›nda da vurgulad›¤›m›z gibi Zizek, Lacan ekolünün günümüzdeki temsilcisi ve ayn› zamanda ilerleticisidir. “Marksist” s›fatl› Frans›z felsefeci La-
Ekim-Kas›m 2010-51
ÖZGÜR DÜfiÜN
sine Türkçelefltirdi. Geçti¤imiz aylarda yaflan›lan “hararetli” sosyalizm sorunlar›, iki temel s›n›f aras›nda cereyan eden s›n›f çat›flmas›ndan ba¤›ms›z olmay›p, bu s›n›flardan egemen olan›n hanesine skor olarak yaz›lmak istendi. Lakin tarihsel ilerleyiflin büyük pistonu, sosyalizm deneyiminin zorunlu dönemeci olan Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin (yaz›m›z›n bu aflamas›ndan sonra BPKD diye adland›raca¤›z) ortaya ç›karm›fl oldu¤u bir hareket olarak, bahsedilen “savunu”ya dair SAVUNU-YORUM yapmak sorumluluklar›m›z aras›ndad›r. Bu minvalde yürütece¤imiz ideolojik münakaflada, “gerçek sosyalizm” yaz›s›n›n gerçekli¤ini irdeleyerek, bilimsel sosyalizmin tekrardan teyidini sa¤lamaya çal›flaca¤›z. Karl Marks, 1859 y›l›nda, Ekonomi Politi¤in Elefltirisi’nin ön sözünün son sözünde, Dante’nin ‹lahi Komedi’sinden bir al›nt› yap›yordu; ‘Qui si convien lasciare ogni sospetto. Ogni vilta convien che qui sia
53
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
54
can, bundan 40 y›l önce, yine Frans›z iflçi s›n›f›n›n yetifltirdi¤i, baflka bir Marksist Louis Althusser taraf›ndan, epistemolojik olarak tufl edilmifltir. Louis Althusser’e iliflkin her ne kadar elefltirilerimiz olsa da, Althusser, temel meselelerde Marksizmi savunan bir filozoftur. Bundan dolay›, Zizek’in burjuva ufkunu aflmayan “sosyalizm” beyan›n› de¤erlendirirken, ona hocal›k etmifl Lacan’›n ideolojik hasm›ndan s›k s›k gönderme yapaca¤›z.
“‹nsan” Yüzlü Sosyalizm Zizek’in, proleter devrimler ça¤›nda yaflan›lan tecrübeleri elinin tersiyle “diktatörlük” olarak itmesinden sonra, bize önerme olarak yapt›¤› “insan” yüzlü, “gerçek” sosyalizmdir. Merakla kendimize soruyoruz; “insan” olan, “insan›n” konufluldu¤u, “insan” merkezli hareket edildi¤i sistem, s›n›fl› toplumda, s›n›flar›n yani ezen-sömüren s›n›flar›n ve de ezilen s›n›flar›n oldu¤u bir yaflam deryas›nda kendisini nas›l nitelendirebilir? UKH (Uluslararas› Komünist Hareket)’da az ama yer yer görülen, devrimci ve ilerici cepheyi de oldukça çevrelemifl bu “insan” idesi, bir di¤er ad›yla hümanizm, yaflad›¤›m›z s›n›fl› toplumun topra¤›n› devrimci dönüflümden geçirerek, kitleleri zincirlerinden kopart›p, alt›nça¤a varmas›na yarayan bir enstrüman olarak görülebilir mi? Bizim “insan” yüzlü sosyalizmimiz, insan› “insan” olmaktan eden özel mülkiyet iliflkilerini tümden yok ederek, özgürlükler dünyas›na ulaflt›rabilir mi? Soru oldukça net! Gelin cevab› birlikte arayal›m! Feodalizme karfl› mücadelesinde burjuvaziye devrimci barutu veren koflullar, onun sömürücü s›n›f olma özelli¤ini de¤ifltirmez! O dönemde burjuvazi, feodaliteye ve onun güçlü bir ideolojik ayg›t› olan dine karfl› sald›r›lar›nda, ezilen s›n›flar› kendi ba¤r›nda toparlamas› için, oldukça güçlü bir ideolojik etki yaratacak önermeye ihtiyaç duyacakt›. Tanr›n›n mutlak uyulmas› gereken kurallar›n›n oldu¤u, genifl kitlelerin din sopas› alt›nda ezildi¤i bir dönem ve bir toplumsal formasyonda bunu ancak “özgür insan” yapabilirdi. Kendi “kiflisel” özgürlüklerine kavuflmufl, tanr›ya inanma ya da inanmama özgürlü¤ü olan “insan”, koflullar› itibariyle kula¤a söylenilen en güzel melodiydi. Böylece yine sömüren bir s›n›f olarak burjuvazi, ezilen di¤er s›n›flar›n “özgürlük” arzular›n› kendi ç›karlar› çerçevesinde eriterek, feodal s›n›fa karfl› bayra¤›n› yükseltiyordu; ‘Özgürlük, eflitlik, kardefllik…” Özgürlük art›k öyle bir s›fatt› ki, sadece feodal s›n›flar›n devrilmesine yol açan, ezilen kitlelerin ayaklanmas›na vesile olan de¤il, onun da ötesinde, tari-
hin devindirici gücü olan s›n›f mücadelesini maskeleyen, meselelere s›n›f nazar›ndan bakmak yerine “özgür” bireyler, “müreffeh toplum” fikirselli¤ini afl›layan bir ideolojik ayg›t rolünü al›yordu. Hümanizm kökenli ‘tarihi yapan insand›r’ formülasyonu, temcit pilav› gibi ezilen s›n›flar›n önüne koyuluyordu. ‹flte bu noktada, Zizek’in hocas› Lacan ve onun ideolojik yandafl› John Lewis ile münakaflaya giren Althusser flunlar› söylemekte; ‘Burjuvazinin egemenli¤i alt›nda mücadele yürüten bizler aç›s›ndan, tarihi yapan “insan” bir s›rd›r. Ama devrimci burjuvazi, egemenli¤i alt›nda yaflad›¤› feodaliteye karfl› mücadele verdi¤i s›rada bu “s›rr›n” bir anlam› vard›. O zamanlar, büyük burjuva Hümanistleri’nin yapt›klar› gibi, “tarihi yaratan insand›r” demek, o dönemde devrimci olan burjuva bak›fl aç›s›ndan, feodal ideolojinin dinsel Tez’i olan “tarihi yapan tanr›d›r” teziyle mücadele etmekti. Ama bugün o noktada de¤iliz art›k’.[7] “Birey”, “özgürlük”, “eflitlik” gibi usul usul ezilenlerin kulaklar›na söylenen “s›r”, tarihin nas›l yap›laca¤›, toplumun nas›l ilerleyece¤i konusunda varaca¤› tez, feodal s›n›f›n din Tez’ini politik anlamda aflan ama epistemolojik olarak ayn› yerden g›das›n› alan, idealizm saçmas›yd›. ‘‹nsan do¤as› gere¤i özgürdür ve do¤as› gere¤i tarih yapar’ anlay›fl›, insan fetiflizmine giderek, toplumsal formasyonun bir ileri aflamas›na yürümek için, üzerinde yaflad›¤›m›z s›n›fl› toplumun temel ö¤elerinin kavranmas›n› adeta maskeler. ‘Benim analitik yöntemim insan de¤il, ekonomi aç›s›ndan verili toplumsal dönemden yola ç›kar’[8] diyerek, “Grundrisse” eserinde üstüne basa basa ‘toplum bireylerden oluflmam›flt›r’ notunu düflen Marx, toplumsal iliflkilerin kifliler aras›ndaki iliflkiler olmad›¤›na iflaret ediyor, toplumun derinlemesine kavranmas›n›n ancak üretim iliflkilerinde-s›n›f mücadelesinde oldu¤unu aç›kl›yordu. Bakal›m Althusser bu konuya iliflkin neler söylüyor: “‹nsandan yola ç›k›lmaz çünkü bu burjuva insan düflüncesinden yola ç›kmak olur ve insandan yola ç›kmak düflüncesi, baflka deyiflle mutlak bir bafllang›ç noktas› (bir “öz”) düflüncesi, burjuva felsefesine aittir. “Yola ç›kmak” için mutlaka bir bafllang›ç noktas› olarak kabul edilmesi gereken bu “insan” düflüncesi, tüm burjuva ideolojisinin temelidir, klasik büyük Ekonomi Politi¤in ruhudur. “‹nsan” burjuva ideolojisinin uydurdu¤u bir mitostur. Marksist-Leninistler “insan”dan yola ç›kmazlar. “Ekonomi aç›s›ndan verili toplumsal dönemden yola ç›karlar ve analizin sonunda gerçek insanlara ulaflabilirler.”[9]
S›n›f mücadelesi tayin edicidir![10] S›n›f mücadelesinin önceli¤i kesindir![11] Marksistler s›n›f mücadelesi tayin edicidir derken, s›n›fs›z bir topluma gitme arzulu oldu¤unu iddia eden filozofumuz Zizek ise bizlere ne öneriyor? Öyle ya, mademki s›n›fs›z topluma gidiyoruz, o halde bugünden s›n›flar›n var oldu¤unu ve bu s›n›flar aras›nda amans›z bir mücadelenin var oldu¤unu söylüyoruz. E¤er s›n›fs›z topluma baflka bir yol ç›kaca¤›n› söylüyorsak, bunun nas›l olaca¤›n› da tüm ç›plakl›¤›yla ortaya koymam›z gerekir. Zira Zizek de öyle yap›yor. Bakal›m neler diyor:
Cevaplarla Yüzleflme ‘Kapitalizm sosyalizmden gerçekten çok daha iyiyse, hayatlar›m›z niye hâlâ bu kadar sefil?’ ‘Komünist rejimler iskambil k⤛tlar› misali çökmüfltü ve dünya birkaç ay önce söyleseniz kimsenin inanmayaca¤› bir flekilde, aniden de¤iflmiflti.’ ‘Gri sosyalist gerçeklik…’ ‘20. yüzy›l komünizmiyle kand›r›lan ve 21. yüzy›l kapitalizmiyle hayal k›r›kl›¤›na u¤rayan insanlar olarak, sadece yeni Kravçenkolar ç›kmas›n› ve onlar›n daha mutlu ak›betleri olmas›n› umut edebiliriz.’ Zizek’in kafas›nda cereyan eden düflünce silsilesi için sondan bafla do¤ru meseleleri irdeleyece¤iz. Böylece her cümlede vuku bulan “Marksist” kuramlar›, okuyucunun anlamas›na yard›mc› olaca¤›z. Zizek iddial› olarak flunu savunuyor: 20. yüzy›l komünizmiyle kand›r›ld›k, 21. yüzy›l kapitalizmiyle hayal k›r›kl›¤›na u¤rad›k. fiöyle ki, filozofumuz, Paris Komünü’yle bafll a y a n , BPKD ile ilerleme kaydeden bilimsel sosyalizme iliflkin herhangi bir aç›klamada bulunmuyor. Bilimsel komünistler ne söyledi de kitleleri kand›rd›? Kitlelere, sosyalizmin 3 y›lda sonuçlanaca¤›n›, 5 y›lda s›n›flar›n ortadan kalkaca¤›n› m› söyledi? Nas›l oldu da kitleler kand›r›ld›? Buna iliflkin hiçbir tespit yok. Sadece kand›r›ld›klar›n› “biliyoruz”. Hem de gri bir sosyalizm alt›nda. Buradaki grili¤in neyi ifade etti¤ini anlamak güç! Sosyalizmin tozpembesi, alaca renklisi olmaz. E¤er yazar›m›z, ressaml›¤a merak salm›flsa, bu yetene¤ine sayg› duya-
Ekim-Kas›m 2010-51
ÖZGÜR DÜfiÜN
“‹nsan” merkezli “özgürlük” fikirselli¤i, manevi olarak ezilen kitlelerin ezilmiflli¤ine hitap eder. Ama ezilen s›n›flar›n ezen üretim iliflkilerinin yeniden üretimine meydan verir. O art›k, hipnoz edici özelli¤iyle, milyarlarca insan›n üretim iliflkilerinin belirli aflamas›nda ortaya ç›kan s›n›f mücadelesinin yads›nmas› için harikulade demokratik bir düzenlemedir. ‘Özgürlü¤ünün tad›n› ç›kar’ sloganlar›yla, ‘özgürce’ üretir, ‘özgürce’ tüketirler. Ezilenlerin tad›na vard›klar› “özgür insan” konumu hâkim sömürücü s›n›f sistemi olarak emperyalist-kapitalist dünya gericili¤inin yedeklenmifl parçalar silsilesidir. “Özgür insan” üzerinde yürüttü¤ümüz tart›flmadan sonra, Zizek’in bizlere yegâne alternatif olarak sundu¤u “insan yüzlü sosyalizm” fikriyat›na geri dönelim. Sosyalizm elefltirisi yapan, kapitalizmi ‘külliyen’ kötü bulan ve “yeni” bir toplumsal formasyon için, sosyalizm için –ama insan yüzlü olan›- yalvar yakar bir flans daha isteyen Zizek, üretim iliflkileri ve bu üretim iliflkilerinin sonucu olarak s›n›f mücadelesine varmak yerine “insan”a var›yor. Hal böyle olunca, “insan” merkezli mücadele dertlisi filozofumuz, yeni flans için gerçek sosyalizm yani “özgürlükler”, “insan”, “demokrasi” dolu, cezbedici s›fatlar› mutlak yol olarak öneriyor. ‹ddia büyük! Ama büyüklü¤ü kadar ham, büyüklü¤ü kadar bofl, büyüklü¤ü kadar burjuva bütünselli¤idir. “Özgürlük” k›stas› alt›nda, onun hangi topra¤›n ürünü oldu¤unu görmeksizin alternatif olarak sunmaktad›r. Yukar›da, Marks’tan yapt›¤›m›z al›nt›da da anlad›¤›m›z gibi özgürlük, özgürlüklerin biçimleri ve s›n›rlar› dâhil olmak üzere, mücadele istekleri dâhil olmak üzere hâkim üretim iliflkilerine ba¤l›d›r. fiayet s›n›fl› toplumla derdimiz varsa ve yine flayet onu de¤ifltirmek istiyorsak, onu var eden koflullar› ve bu koflullar›n sonucunda ortaya ç›kan antagonist s›n›f çat›flmas›n› en özlü ifadeyle s›n›f mücadelesini toplumsal de¤iflimin merkezine almam›z gerekir.
55
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
56
r›z. Ama renk dünyas› ile felsefe iki ayr› dald›r. Birbirine kar›flt›r›lmamal›d›r. Bir de hayal k›r›kl›¤›na u¤rad›¤›m›z “gerçekli¤i” cevap olarak ortada durmakta. Evet, 21. yüzy›l “bizi” hayal k›r›kl›¤›na u¤ratt›! Tabi ki, buradaki özne olarak “biz”, malum “Marksistlerimiz”. Yoksa temelleri Marks ve Engels yoldafllar taraf›ndan at›lan, Komünist Manifesto’da ortaya koyulan, mutlaka y›k›lmas› gereken kapitalist üretim iliflkileri, devrimci sosyalistler aç›s›ndan hiçbir zaman “hayal k›r›kl›¤›” olmam›flt›r. Marks’›n Kugelmann’a yazd›¤› mektupta, uzun uzad›ya, komünizmin, bugünün içinde maddi koflullar› oldu¤unu sade bir dille anlatarak, komünizmin realitesinin somutlu¤unu kan›tlam›flt›r. Fakat bu savda s›n›fs›z topluma bugünden yar›na, matematiksel hesaplar sonucunda var›laca¤› ç›kar›lmamal›d›r. ‹flte tüm bu nedenlerden dolay› bilimsel komünistler, alt›nça¤ amac›n›n d›fl›nda bir aray›flta olmad›klar› için hüsrana kap›lmam›fllard›r. Ama hayal k›r›kl›¤›na u¤rayan anlay›fl sahiplerinin amans›z bir hayal hastal›¤›na kap›ld›klar› aflikârd›r. Dürüstçe söylemek gerekirse, Zizek’in yaflad›¤› k›rg›nl›k sadece hayallerinizde ise telafisi mümkündür. Ama yaz›k ki, “k›r›lan” hayalin d›fl›nda bir olguya iflaret etmektedir ki o da, zaten kapitalizmden medet uman düflün dünyas›n›n “insan yüzlü” bir burjuva olarak hareket etmesidir. Zira O’nu derin ac›lara bo¤an bu hayal k›r›kl›¤› da buran›n üzerinden filizlenmektedir. Zizek, yaflad›¤›m›z s›k›nt›lar› aflmak için, bir alt bafll›k alt›nda Kravçenko’dan bahsediyor. Kravçenko, SSCB’de bir mühendistir. Amerika’ya gidip oraya iltica etmifltir. S›k› bir anti-Sovyetiktir. Daha sonra insanlar›n sosyalizm ile nas›l “kand›r›ld›klar›n›” “özgür dünya”da hayk›rm›flt›r. Bu iddialar› ile ilgili Kravçenko’nun iki kitab› vard›r. ‹lk kitab›n›n ismi “Özgürlü¤ü Seçtim” ikincisinin ise “Adaleti Seçtim”dir. Kravçenko’nun “özgürlük” ve “adalet” seçicili¤i, gerçekten de kitleleri zincirlerinden bofland›rarak, yaflad›¤›m›z antagonist çeliflkilerin çözümlenece¤i cinsten de¤ildir. Yaz›m›z›n geliflme bölümünde uzun uzad›ya ele ald›¤›m›z “insan yüzlü sosyalizm” tart›flmas›nda, “özgürlük” “hak” “hukuk” meselelerine de¤indi¤imiz için tekrardan girmeyece¤iz. Ama flunu diyebiliriz ki, Kravçenko’yu 1966 y›l›nda, Newyork’taki evinde intihara götüren temel neden, ar› özgürlük-adalet anlay›fl›n›n sonucuydu. ‹nsan merkezli ele al›fl, s›n›flar üstü yöntemsellik ve do¤al olarak var›lan maddi baflar›s›zl›k, Kravçenko’yu her gün bir ad›m daha intihara sürüklemifltir. Zizek ise, Kravçenko’yu, s›n›fs›z bir toplum için, herkesin feyiz almas› gerekti¤ini sal›k vererek, s›n›f mücadelesi yerine “alay›na” isyankar (hem
sosyalizme hem kapitalizme) bireylerle bir mücadele haritas› çizmektedir. Zizek’in yeni yol haritas› çizmesine gerek yok, zira Marks ve Engels’in amans›zca karfl› durdu¤u-mahkum etti¤i ütopik sosyalistlerde, O’nun önerdi¤inden daha teferruatl›lar› mevcuttur. En az›ndan Proudhon’lar baflar›s›zl›klar›n›n sonucu olarak intihar etmemifltir. Ütopistler, kendi fikirlerini sonuna kadar tart›flma derdinde olmufllard›r. Zizek bizlere, Kravçenko yerine daha tutarl› bir “insanc›l” politikac›, felsefe adam› sunsayd›, belki kendi çizgisinde bir nebze daha tutarl› olabilirdi. Bir di¤er tart›flma konusu ise “‹skambil ka¤›tlar› gibi çöken komünist rejimler”. Burada yürütece¤imiz ideolojik münakaflaya, bir sonraki alt bafll›¤›m›z›n da konusu oldu¤u için tekrar etmeme ad›na girmeyece¤iz. Lakin felsefi anlamda bir parantez açmak istiyoruz. Kendine Marksist diyen, ortalama olarak Marksizm’i okumufl her insan bilir ki, maddeden do¤aya ve oradan topluma kadar tüm de¤iflimler nicelden nitele do¤ru bir seyir izler. Materyalizmi savunanlar bilir ki, hiçbir fley pat diye olmaz. Bunun aniden olabilece¤ine inanmak, yani nicelden nitele birikerek patlamalar gösterece¤ini savunmadan, ani patlamayla sonuçlanaca¤›n› iddia etmek, dünyan›n tanr›n›n ilahi gücü dahilinde, asas›n› kald›rarak sonsuz bofllu¤a vurup tüm evreni yaratt›¤›n› söylemekle eflde¤erdir. Asl›nda Zizek’in kendisi de nicelden nitele do¤ru de¤iflimi birçok yaz›s›nda savunmaktad›r. Peki nas›l oluyor da söz konusu sosyalizm deneyimleri olunca, “iskambil ka¤›d› gibi” aniden y›k›l›veriyor? Ve nas›l oluyor ki “kimse bu olay› tahmin” edemiyor? Yaz›n›n mahiyetinde yatan ve ustaca kullan›lan kelime çabuklu¤u, bir hokkabaz› k›skand›racak kadar baflar›l›d›r. Yaman “sosyalizm” savunucumuz, kartlar› öylesine kurnazl›kla kar›flt›rmaktad›r ki, bilimsel sosyalistlerle ideolojik alanda tart›flmak yerine belden afla¤›ya vurmaya çal›fl›yor. Ve kalite kontrolü memuru gibi “iskambil ka¤›tlar›” nitelenmesinde bulunarak geçmifl sosyalizm deneyimlerini kendince “mesnetsiz”, “de¤ersiz”, “bafl›ndan itibaren y›k›lmaya mahkum” olarak damgal›yor. Felsefi olarak nicelden nitele yasas›n›n hiç edilmesi -en az›ndan bu tart›flmada- sosyalizm tecrübelerinin elden aya¤a düflürülmesi amac›n› tafl›yor. Marksistler aç›s›ndan üslubun kötülü¤üne ra¤men tart›flma yürütmek kabul edilir bir durum olmakla birlikte, Zizek’in tarz›n›n bunun d›fl›na ç›karak aç›ktan bir mistifikasyona dönüfltü¤ünü söyleyebiliriz. Pek de¤erli filozofumuz bir baflka paragrafta flu cümleyi telaffuz etmekte; ‘Kapitalizm sosyalizmden gerçekten çok daha iyiyse, hayatlar›m›z niye hâlâ bu ka-
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
dar sefil?’ ‹lk bak›flta, sosyalizmin kapitalizme göre daha eflsiz bir toplumsal yönetim biçimi oldu¤u san›lan bu aktarmada detaylar›na inildi¤i taktirde sosyalizm ile hiçbir yak›nl›¤› olmad›¤› anlafl›l›yor. Yaz›m›za bir soruyla devam edelim: Marksistler sadece insanlar›n hayatlar› sefil olduklar› için mi sosyalizm mücadelesi yürütürler? Bizi mücadeleye iten fley kapitalizmin bizlere sefil bir yaflant› sunmas›ndan m› ileri gelir? Zizek bu sorulara cevap vermek için düflüne dursun, biz koskocaman bir HAYIR ile yaz›m›za devam edelim. Sosyalizm, ezilen bir s›n›f olan proletarya önderli¤inde di¤er ezilen s›n›flarla ittifak içerisinde, sömürücü s›n›flar›n bask› alt›nda tutuldu¤u, üretim iliflkilerinin dönüfltürüldü¤ü, kendi varl›k zemininin s›n›fl› toplum üretmeye müsait oldu¤u ve bu toplumdan insanlar aras› eflitsizlikler-dengesizlikler içindeki antagonist olanlar›n›n kald›r›larak sömürüsüz-s›n›fs›z topluma vard›¤› ara geçifl dönemidir. O, ne proletaryan›n “nas›l yapsam da çal›flt›¤›m fabrikay› ele geçirip flu lanet olas› sefillikten kurtulsam” k›sa hesab›n› tan›r, ne de “ hayat›m boyunca hep ezildim, iktidara geleyim, biraz da ben ezeyim” anlay›fl›na sar›l›r. Kuruluflundan önce ve kurulmas›yla birlikte komünizm için ezen s›n›flar› bertaraf ettikçe kendisini de sönümlendiren temel yönelim içerisindedir. S›rf ezilmiflli¤inden dolay›, sefil yaflant›dan kurtulmak üzere aya¤a kal-
kan sosyalist sistem flimdiden y›k›lm›flt›r. Bir baflka yönden irdelenecek olursa, Marks ve Engels yoldafllar›n kar›n a¤r›lar› neydi de, “sefil” bir yaflant› seçtiler. Engels’in uluslararas› bir sermayeye sahip ailenin ferdi oldu¤unu herkes bilir. Ve yine Marks’a, eski bir arkadafl› üzerinde Bismark taraf›ndan ‘Gel ve ülkenin ekonomisini yönet’ teklifinin yap›ld›¤› da belge olarak ortadad›r. Madem ki, sefil bir yaflant›dan kurtulmakt› sosyalizm idesi, burjuva s›n›f›ndan binlerce devrimci neden s›n›flar›na ihanet ederek proletaryan›n davas›na kendilerini adam›fllard›r? Çünkü sorunun kendisi ezilmifllik teorisi de¤ildir; zenginli¤i ve sefaleti yaratan üretim iliflkilerinin nas›l ortadan kald›r›laca¤›d›r. Devam edelim: Diyelim ki dünyay› elinde bulunduran uluslararas› sermaye bir araya geldi ve dedi ki ‘200 y›ld›r dünyaya hakimiz! Sömür sömür nereye kadar? En iyisi elde etti¤imiz art›k de¤erin bir k›sm›n› ezilenlerle paylaflal›m. Onlar› bu sefillikten kurtaral›m’ Acaba Zizek o zaman ne der? Asl›nda ne diyece¤i sosyalizme dair yapt›¤› aç›klamada yatmaktad›r. Büyük bir heyecanla, “komünizme” gidildi¤inin beyan›nda bulunacakt›r. Bat› Avrupa ülkelerinde kifli bafl›na düflen milli has›lat ve proletaryan›n sosyal durumu merce¤e al›nd›¤›nda, klasik anlamda bir proletaryadan ziyade aristokratlaflm›fl, sömürücü s›n›flarla kaynaflm›fl bir s›n›f olarak
57
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
karfl›m›za. Ezici bir ço¤unlu¤u “sefaleti” rüyalar›nda dahi görmezler. Emperyalist burjuvazi, yüz milyonlarca emekçiden elde etti¤i kar›, arka bahçelerini sa¤lama almak için kendi ülke ezilenlerine birkaç k›r›nt› olarak sunar. Ve onlar›n yaflam koflullar›n› dünyan›n di¤er ezilenlerine göre oldukça iyi bir seviyeye yükseltir. E¤er Zizek’ten yola ç›kacak olursak bu ülkeler “sosyalisttir”. Kesinlikle bir devrime ihtiyaç yoktur. Yap›lmas› gereken geri b›rak›lm›fl ülkelere dair önermeler yapmakt›r -ki bu ara kendisi Hindistan ve oradaki Maoistler üzerine “kafa” yormaktad›r-. Ama yordu¤u kafada; ezilmifllik, anti-sefalet, ar› demokrasi, özgürlük, eflitlik, adalet gibi bilumum burjuva fikrinden baflka hiçbir fley yatmad›¤› ortadad›r.
Büyük Proleter Kültür Devrimi Elzemdir!
58
Günümüz aç›s›ndan sosyalizm üzerine yürütülen tart›flmalar, Berlin Duvar›’n›n y›k›l›fl›ndan bu yana birçok liberal, ilerici ve devrimci çevreyi üzerine düflünmeye sevk etti. Onlar›n yeni keflfetti¤i Marksistlerin 57 deklarasyonu ve 63 polemiklerinde yürüttü¤ü, 1966 Ocak kas›rgas›yla sosyalizmin kesintisiz olarak sürdürülme mücadelesi, Mao Zedung taraf›ndan y›llar önce beyan edildi; ‘Sosyalizmin topra¤› da sorunludur’, ‘Sosyalizm s›n›fl› bir toplumdur’. Sosyalizmin sorunlar›n› onun hala s›n›fl› bir toplum olmas›na ba¤layan ve bu u¤urda sorunlar›n ortadan kald›r›lmas› için eski üretim iliflkilerinde ayak sürüyen, ileriye do¤ru yol almakta mecali olmayan, bulundu¤u toplumun devrimci dinamiklerini tetiklemeyenleri iflaret ediyordu; ‘Burjuva karargâhlar›n› bombalay›n!’ Bilimsel sosyalizmin büyük önderi Mao, mevcut olan tehlikenin fark›na vararak, sosyalizmin durmaks›z›n ilerletilmesi için BPKD bafllatt›. On binlerce insan›n harekete geçti¤i, sorgulad›¤› ve eski toplumun ölü ruh halinin silkelenmesi için dönüflüme tabi tutuldu¤u büyük bir devrim gerçeklefliyordu. Gerçekleflmekte olan devrim, Bat› Avrupa baflta olmak üzere, tüm dünyay› sars›yordu. Lakin kimileri aç›s›ndan BPKD “burjuvaziye karfl› fikir mücadelesi”nden baflka bir fley de¤ildi. Kimileri aç›s›ndan ise BPKD’nin amac› revizyonistlerin alafla¤› edilmesiydi. Revizyonistlerin devrilmesi görevlerin aras›nda olmakla birlikte, BPKD’nin as›l amac›; bilimsel sosyalist dünya görüflü meselesinin daha da berraklaflt›r›lmas›, yeni insan›n yarat›lmas›, kendi topra¤› da kirli olan sosyalist toplumun kökten dönüfltürülmesi, toplumun daha derinden devrimcilefltirilmesi, komünizmin maddi koflullar›n›n manevi haz›rl›¤›n›n güçlendirilmesi, revizyonizmin maddi koflullar›n›n alt ve üst
yap›da eritilmesine h›z verilmesidir. Ve yine kimilerinin belirtti¤i gibi as›l amaçlar›n yerine getirilmesi kitlelerin kendili¤inden bafl› bofl eylem sonucuyla de¤il, bafl›ndan itibaren yap›lan bir plan ve bu plan› yapan ve yöneten bir önderlik dahilinde olmufltur. BPKD’nin amaç ve metodolojisi Mao taraf›ndan 2 Köklü Kopufl ve 4 Tüm Ortadan Kald›rma olarak formüle edildi¤i, Marks’›n “Fransa’da S›n›f Mücadeleleri”nde bahsetti¤i; ‘Bu sosyalizm, devrimin süreklili¤ini; tüm s›n›f ayr›l›klar›n›n ortadan kald›r›lmas›na, bu s›n›f ayr›l›klar›n›n dayand›¤› tüm üretim iliflkilerinin ortadan kald›r›lmas›na, bu üretim iliflkilerinin karfl›l›¤› olan tüm sosyal iliflkilerin ortadan kald›r›lmas›na, bu sosyal iliflkilerin sonucu olan tüm fikirlerin devrimcilefltirilmesine zorunlu geçifl noktas› olarak proletaryan›n s›n›f diktatörlü¤ünün ilan›d›r.’ BPKD, proletarya diktatörlü¤ünün devam› için kendi içinde daha köklü dönüflümlerin gerçekleflti¤i sosyalist devrimdir. Hiç flüphesiz Mao, 2 Köklü Kopufl ve 4 Tümden Kald›rma formülasyonunu uygularken dahi, flu gerçekli¤e iflaret ediyordu; ‘Kimin kazand›¤› belli de¤il’ (burada bir parantez açarak “kand›r›lan” Zizek’e bir göndermede bulunmak istiyoruz). Çünkü eski toplumun dönüfltürülerek devrimcilefltirilmesinin bir Kültür Devrimi ile gerçekleflmeyece¤ini, onlarcas›n›n olmas› gerekti¤ini biliyordu. ‘1975’in sonunda Nixon’un k›z› Çin’e gider ve Mao’yla görüflür; amaç Nixon’un Çin’e bir daha gitmesinin yolunu yapmakt›r. Sonra ABD’ye döner ve yan›lm›yorsak McCall’s diye bir dergide (herkes tan›yor mu bilmiyoruz ama flu kad›n moda dergilerinden biri) kendisiyle bir söylefli yay›nlan›r – söylefli Baflkan Mao’yla tart›flmalar› hakk›ndad›r ve Nixon’un k›z›n›n devaml› dönüp geldi¤i nokta, Mao’nun nas›l hep s›n›f mücadelesinden, s›n›f mücadelesinin her yerde oldu¤undan söz etti¤idir. Mao’nun zihnini iflgal eden s›n›f mücadelesidir. Dönem 1975’in sonu’[12] Avakian’dan yapm›fl oldu¤umuz bu al›nt› 1975 sonunda gerçeklefliyor. Mao’nun popülaritesinin en yo¤un oldu¤u y›llar. Öyle gözleniyor ki Mao, bu popülariteye bel ba¤lam›yor; s›n›f mücadelesinin öncelli¤ini topluma afl›lamak ve bura merkezli hareket edilmesini sa¤lamak için oldukça yo¤un bir çaba içerisinde. Zira haks›z da say›lmazd›. Çünkü bu aç›klamay› yapt›ktan bir y›l sonra karfl› devrimciler Çin’de darbe yaparak kapitalist yolu tutacakt›.
Var›lan Sonuç S›n›fs›z-sömürüsüz bir dünya için geçilmesi zorunlu olan sosyalist iktidara iliflkin tart›flmalar 1840’lardan günümüze kadar ayn› hararetini koruyor. Geçmiflte
düflünürlerinin” yapt›¤› türden “mutlak inkâr” yerine, onlar›n hatalar›ndan ders ç›kartan, olumlu yanlar›n› ilerleten ama hepsinden de öncesi bu tarihi sahiplenen bir çizgidir. Zizek’e geri dönecek olursak, “insanca” filozof, ar› demokrat, hür özgürlükçü, burjuvazinin modern Eflatun’u rolünü iyi yerine getirdi¤ini söyleyebiliriz. Bundan ötürüdür ki, ezilenlere söyledi¤i masallara, “gerçek” sosyalizm maskesi giydirerek bahsedilen gerçekli¤in sosyalizm mücadelesinden fersah fersah uzak oldu¤unu gizlemektedir. Fakat bilim ç›plakl›k gerektirir. Bilimsel sosyalizm ise, do¤ru çizginin tayin edicili¤ini flart koflar. Gerçekli¤in karfl›s›ndaki üryan olan do¤ru çizgi, has›mlar›n› alt ederek “gerçek” sosyalizmde tahayyül edilen gerçekli¤i dün oldu¤u gibi bugün de
bertaraf etmektedir. Emperyalist-kapitalist dünya gericili¤inden ve onun yerli uflaklar›ndan “flans” dilemek bilimsel sosyalizmin savunucular›-uygulay›c›lar› aç›s›ndan pespaye bir teslimiyeti getirmektedir. Bizler, sosyalizmin ve de kendisini sönümlendirerek varaca¤› komünizmin bugünden maddi koflullar›n›n oldu¤unu ve bu maddi koflullar›n geliflip olgunlaflmas› için s›n›f mücadelesinin öncelli¤ini savunuyoruz. Zizek’e böyle bir tart›flma açt›¤›ndan dolay› “teflekkür” ediyor ve Marks’›n Horace’den yapm›fl oldu¤u al›nt›y› son söz olarak ekliyoruz! ‘De te fabula narratur!’[13]
D‹PNOTLAR: [1] Radikal Gazetesi,10.11.2009 [2] ‘Burada bütün kuflkular kovulsun. Ve burada her türlü korku yok olsun’ [3] Karl Marks, Ekonomi Politi¤in Elefltirisine Katk›. S. 13 [4] Karl Marks a.g.e s. 26 [5] Lenin, Ne Yapmal› [6] Slavoj Zizek, Gerçek Sosyalizm ‹çin Bir fians Daha [7] Louis Althusser, John Lewis’e Cevap sf 31 [8] Karl Marx, Kapital Cilt 3 sf 249 [9] Louis Althusser, John Lewis’e Cevap sf 39-40 [10] Mao Zedung [11] Karl Marx [12] Aktaran Bob Avakian, Dünya Devrimi Hareketinin ‹lerletilmesi; Stratejik Yönelim Meseleleri sf 36 [13] ‘Bu öyküde senin sözün ediliyor’
Ekim-Kas›m 2010-51
ÖZGÜR DÜfiÜN
parçal› ve da¤›n›k olan komünist fikirler, bilimsel bir yönteme oturtularak Marks ve Engels yoldafllar taraf›ndan sistematize edildi ve ard›llar›na b›rak›ld›. fianl› Ekim Devrimi, Çin Devrimi ve yine bu devrimin sonras›nda ortaya ç›kan BPKD, sosyalist üretici güçlerin s›n›f mücadelesi merkezli ele al›narak burjuvaziproletarya antagonist çeliflme realitesine ›fl›k tuttu. Geçmifl sosyalizm deneyimleri –hepsinin ele al›n›fl niteli¤indeki nitel farklara ra¤men- gelecek sosyalizm mücadelesine büyük tecrübeler sundu. Baflka bir dünyan›n mümkünat›na ve gereklili¤ine inanan bugünün devrimcilerine rehberlik edecek olan, “zamane
59
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
sineman›n radikal yüzü
Dziga Vertov
60
Sineman›n geliflim seyrini dünden bugüne incelerken, ortaya ç›kan ürünlerin toplumsal geliflmeye koflut olarak de¤iflim sürecini de göz önünde bulundurmak gerekir. Ortaya ç›kan her sanat yap›t› ait oldu¤u düflün ve üretim dünyas›n›n etkilerini üzerinde damga olarak tafl›r ve ister istemez var olan s›n›flardan birine hizmet etmek durumunda kal›r. Bu ba¤lamda emperyalist-kapitalist sistemde sanatç› özgür yap›tlardan ziyade pazara uygun hareket etmek zorunda kald›¤› için ticaretin önemli tafl›y›c›lar›ndan biri olarak asalak bir biçimde yaflamaya(!) devam eder. Günümüz dünyas›nda sisteme entegrasyonu büyük oranda sa¤lanm›fl olan sanatç›lar da yap›tlar›n› ne yaz›k ki bunun üzerinden temellendirerek pazardaki yerini almaktad›r. Bu yaz›m›zda ise 20.yüzy›l erken dönem ilerlemeci sinema çal›flmalar› olarak niteleyebilece¤imiz Dziga Vertov’un sanat anlay›fl›n› Sine-göz manifestosu ve “Kameral› Adam” filmi eflli¤inde inceleyerek Vertov’un sanata olan katk›lar›na ve Sovyet Devrimi’nde durdu¤u noktan›n önemine de¤inmeye çal›flaca¤›z.
Ekim Devrimi, Sinema ve Kino-Glaz Hareketi 1917 y›l›nda gerçekleflen Ekim Devrimi hayat›n her alan›nda kökten de¤iflimleri de beraberinde getirmifltir. Devrimin de¤iflim ve dönüflüm gücü kendini kaç›n›lmaz olarak sinema alan›nda da göstermifltir. Sovyetler’in büyük yönetmeni Dziga Vertov da Ekim Devrimi’nin ön aç›c› y›llar›nda, kendini her yönüyle yeniden infla eden bu toplumsal dönüflümün tam orta yerine koyarak oluflturdu¤u Sine-Göz fikri ile sinema alan›nda radikal yeniliklerin öncüsü olmufltur. Sinema sanat› Sovyetler’de devletin bire bir ilgilendi¤i ve önem atfetti¤i bir alan olarak ortaya ç›kt›. Bu kapsamda devrimin hemen ard›ndan Devlet E¤itim Komisyonu sinema ifllerinden sorumlu tutuldu. Vertov bu komisyon içerisinde yer alarak Sine-Göz olarak adland›rd›¤› manifestonun çal›flmalar›na bafllad›. Kurgusal anlay›fl› ilk reddeden ak›mlardan biridir kino-glaz hareketi. Rusya’da yaflanan toplumsal de¤iflimin akabinde kapitalistler taraf›ndan gerçekleri çarp›tmak için kullan›lan sinema anlay›fl›na karfl› bir al-
Sine-Göz ve Sanatsal Dram B‹Z sizi fluna davet ediyoruz: romans›n tatl› kuca¤›ndan, psikolojik roman›n zehrinden, zina tiyatrosunun pençelerinden, s›rt›n›z› müzi¤e yaslamaktan, -uzak durunkendi malzememizi, kendi ölçümüzü ve kendi ritmimizi aramak için aç›k alanlara, dört boyuta (üç boyut+zaman) –uçun-(3) Vertov oluflturdu¤u manifesto arac›l›¤›yla sinemay›, ona yabanc› olan tüm ö¤elerden ar›nd›rmaya çal›fl›r. 1922 y›l›nda yay›nlad›¤› yaz›dan al›nan yukar›daki örnekte yapm›fl oldu¤u ç›k›fl, bunun en berrak göstergesidir. Vertov’a göre sinemay› gerçek hayattan uzaklaflt›ran her türlü ö¤e, özellikle de tiyatro, sinemadan sonsuza dek at›lmal›d›r. Tiyatro, senaryo, modern drama burjuvazinin elinde halk› uyutan büyük bir silaht›r. Bunun da ancak ve ancak halk›n devrimci günlük yaflam›n›n kayda al›narak yok edilmesinin, bu silah› ele geçirmenin tek yolu olarak tan›mlar. Vertov’a göre dram sinemas› sinirleri g›d›klar. Sine-göz ise insan›n görmesine yard›mc› olur. Sine-dram gözü ve beyni tatl› bir sisle kaplar. Sine-göz gözleri açar, görüntüyü netlefltirir. Sine-dram bo¤az› dü¤ümler. Sine-göz insan›n yüzüne taze bir bahar rüzgar›, tarla ve ormanlar›n özgür enginli¤ini, hayat nefesini getirir.(4) Devrimci yaflamla yo¤rulmufl melodrams›z senaryo, çürümüfllü¤ün panzehiridir.Vertov kuramlar›n›; bulaflt›¤› yeri çürüten, beyni dumura u¤ratan her tür-
lü sanat yap›t›na karfl›, komünist dünya anlay›fl›n› yaflamsallaflt›rman›n yolu olarak gösterir. Sanatç› sinema anlay›fl›n› kuramsallaflt›r›rken yapt›¤› filmleri kaydedilmifl gerçeklerin toplam› olarak niteler. Sadece gerçeklerin bir toplam› de¤il, gerçeklere dair “yüksek bir matemati¤in” ürünü olarak görür.
Sine-Göz ve Kurgu Bir bütün olarak tüm Sovyet yönetmenleri özelde ise Dziga Vertov’un montaj teknikleri ve kurgu kuramlar› üzerine gelifltirdikleri teknikler dünya sinemas›na ciddi katk›lar sunmufl ve Sovyet sinemas›n› dünya sinemas›na yön veren bir seviyeye tafl›m›flt›r. Bu ba¤lamda Vertov kurguyu 3 aflamada ele al›r; Birinci aflama: Kurgu, belirlenmifl konuyla do¤rudan ya da dolayl› olarak alakal› olan bütün belgesel verilerin (müsveddeler, nesneler, film parçalar›, foto¤raflar, gazete kupürleri vs.) dökümüdür. ‹kinci aflama: Kurgu, insan gözünün belirlenen konuya iliflkin gözlemleri özetleyiflidir (kendi gözlemlerinizin ya da muhabir ve keflif erlerinin raporlar›n›n montaj›). Üçüncü aflama: Esas kurgu. Sine göz taraf›ndan filme kaydedilen gözlemlerin özeti.(5) 3 aflamada ele al›nan kurgu, haz›rl›k süreci olan konunun belirlenmesiyle bafllar. Bu süreçte konu netlik kazan›r ve ikinci aflama olan gözün seçti¤inin kayda al›nmas›, raporlanmas› dönemi bafllar. Son olarak esas kurgu olarak adland›rabilece¤imiz görüntülerin düzenlenmesi bölümüne geçilir. Halihaz›rda toplanan tüm parçalar, anlam ba¤lant›lar›n›n görsel ba¤lant›larla örtüflmesi sa¤lanana ve ritmik bir düzene oturtuluncaya dek sürekli olarak de¤ifltirilir. Kaydedilmifl olan film belgelerinin genel montaj›yla elde edilen bu formül ya da bu denklem, yüzde yüz film-nesnesini oluflturur. Ve bu ba¤lamda sine-göz, film nesneyi çekimlerin birbiriyle görsel korelasyonu ve bir görsel uyar›dan di¤erine geçifller üzerine infla etmeye çal›fl›r. Çekimlerin görsel korelasyonu bir çok katmandan oluflan nicelikler toplam›d›r. Ve çeflitli korelasyonlar›n toplam›ndan oluflur. Vertov bu korelasyonlar› kuram› içerisinde befl aflamada ele al›r. 1) katmanlar›n korelasyonu (yak›n çekim, uzak çekim vs.) 2) küçültmelerin korelasyonu 3) kadraj içindeki hareketlerin korelasyonu 4) ›fl›k ve gölgenin korelasyonu 5) kay›t h›zlar›n›n korelasyonu (6) Bu korelasyonlar› temel alarak hareket etti¤imizde sahne de¤iflim sekanslar›ndan sahne de¤iflim uzunluklar›na (görüntünün yay›nlanma süresi gibi), çe-
Ekim-Kas›m 2010-51
ÖZGÜR DÜfiÜN
ternatif gerekiyordu. K›sacas› bu yeni toplumsal düzende burjuva melodramlar›n›n yerine devrimci belge filmlere ihtiyaç vard›. Sanat yaflam› boyunca gerçekli¤in anlat›lmas› peflinde koflan Vertov, bunu öncülü¤ünü yapt›¤› ak›m içersinde tavizsiz olarak uygulad›. Vertov’a göre göz ölümlüdür. Sinema ise kal›c› ve daimidir. Bu çerçevede ölümlü olan› kal›c›laflt›rmak gerekir. Bu da ancak gözün görebildi¤i ve göremedi¤i tüm gerçekleri kal›c›laflt›rmaktan geçer. Sine-göz= sine-görmek (kamera arac›l›¤›yla görüyorum) + sineyazmak (film fleridi üzerine kamerayla yaz›yorum) + sine-düzenleme (kurguluyorum).(1) ‘Sine-göz= gerçeklerin sine kayd›’. Oluflturdu¤u bu denklemle yola ç›kan Vertov, ülkenin dört bir yan›na gönderdi¤i kinoklar* arac›l›¤›yla gerçekleri kaydederek görünmeyeni görünür, aç›k olamayan› aç›k, gizliyi aleni oyuncularla oynanan› oyuncusuz k›lma; yalan› gerçe¤e dönüfltürme ihtimali olarak tan›mlar manifestosunu. (2)
61
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
... özellikle de Avrupa’da Vertov’un izinden giden birçok belge-film okulu kurulmufltur. Ustan›n gelifltirdi¤i montaj teknikleri ve kurgu kuramlar› Sovyet sinemas›n› hat›r› say›l›r bir seviyeye ulaflt›r›rken, dünya sinemas›na yön veren yeni bir güce dönüfltürmüfltür. (...) “Dünyan›n komünist bir bak›flla deflifre edilifli, verilen mücadeleyi daha ileri götürmek için haber-filminin birleflmesi olarak, gerçe¤i (sinema gerçek haliyle) perdede gösterme giriflimi”dir sine-göz…
kimler aras›ndaki hareketlerden bitiflik çekimler aras›ndaki iliflkiye kadar de¤erlendirip -montaj savafl›nakat›larak her parça aras›ndaki iliflkiyi iyi hesaplamam›z gerekir. En önemli ve zor olan görev ise çekimler aras›ndaki tüm karfl›l›kl› tepki, çekim ve itim aras›nda seyircinin gözü aç›s›ndan en uygun rotay› belirleyerek çekimler aras›ndaki ba¤lant›y› basit bir denkleme dönüfltürmektir. K›sacas› filmin ana temas›n› görsel bir formüle indirgemek en temel görevlerden biri olarak ortaya ç›k›yor.
Sine-Göz ve “Kameral› Adam” Filmi
62
Dziga Vertov’un en önemli filmlerinden olan “Kameral› Adam” filmi, henüz yeni do¤mufl sosyalist bir ülkenin ve bu ülke için tek vücut olup çal›flan halk›n anlat›ld›¤› bir belge filmdir. Film bir Sovyet kentinin gün do¤umunda bafllar ve gün bat›m›na dek flehrin her köflesinde devam eder. Gerçekli¤i, oyuncu, kostüm, dekor, senaryo kullan›lmaks›z›n flehrin do¤al ak›fl› içinde anlatmaya çal›fl›r. fiehirleflme, makineleflme ve insan›n ortak uyumu üzerine odaklan›r.. Ölüm sessizli¤inde olan bir kentte gün yavafl yavafl do¤ar. Sokakta uyuyan evsizler flehrin dinlendi¤ini belirtir. Caddeler ve tramvaylar üst üste biner. Ken-
tin hareketlili¤i uyuyan bir devin uyan›fl›d›r adeta. Dolan otobüsler, kalabal›klaflan kald›r›mlar, insan curcunas› yeni kurulan iflçi iktidar›n›n heyecan›n› yans›t›r izleyiciye. “Dram sinemas› halk›n afyonudur” der Vertov. Ve dram beyinleri uyuflturur, sisle kaplar. Uyuflan beyinlere çarp›t›lm›fl gerçekleri(!) kabul ettirmek kolaylafl›r. Buna istinaden kamerayla donanm›fl küçük bir adam, sinema fabrikas›n›n sahte dünyas›n› terk eder. Hayat›n içine kar›flarak yaflam›n kalbinin att›¤› her yerde gözün gördü¤ü göremedi¤i her fleyi filme kaydeder. Tekerlekler dönüyor. Trenler ve tramvaylar ray üzerinde durmaks›z›n ilerliyor (yeni halk iktidar›n›n ilerlemesiyle ba¤daflt›r›labilir.)‹nsanlar durmaks›z›n kofluflturuyor. ‹flçinin nas›rl› eli ve kuaför salonunda zengin bir kad›n eli surat›m›za çarp›yor. Kad›nlar ve erkekler… Canl› do¤um ve ölüm… Cenaze merasimi ve çocuklar›n neflesi… Bankalar, devlet daireleri... Komsomol gençlik toplant›lar› ve parti hücreleri… ‹flçiler ve çiftçiler... Ve ö¤renciler… Hayat tüm gerçekli¤iyle ekranda gözümüze çarp›yor. Ve düflünmeye bafll›yor izleyici. Bu insanlar ne için çal›fl›yor? Halk iktidar›n›n heyecan›, halk›n gönüllü birlikteli¤i, müthifl bir diyalektik… Her fleyi bir bir gösteriyor film.
Son Söz “Kameral› Adam” filmi Vertov’un dünyan›n birçok yerinde gösterilen baflyap›tlar›ndan biridir. Vertov Sovyet iktidar›n› halka anlatmak amac›yla oluflturduklar› ajittrenlerle Sovyet ülkesini bir uçtan bir uca gezerek, halk iktidar›na sinema cephesinden büyük bir destek sunmufllard›r. Manifestosunu oluflturup yay›nlad›ktan sonra sinema cephesinden çok ses getirmifl ve birçok sald›r›ya maruz kalm›flt›r. Tüm bunlar›n yan› s›ra özellikle de Avrupa’da Vertov’un izinden giden birçok belge-film okulu kurulmufltur. Ustan›n gelifltirdi¤i montaj teknikleri ve kurgu kuramlar› Sovyet sinemas›n› hat›r› say›l›r bir seviyeye ulaflt›r›rken, dünya sinemas›na yön veren yeni bir güce dönüfltürmüfltür. Marksizm’i sadece ekonomik bir zeminde gören ve hayat›n bir bölümüne hitap etti¤ini iddia edenlere iyi bir tokatt›r Sine-Göz hareketi. “Dünyan›n komünist bir bak›flla deflifre edilifli, verilen mücadeleyi daha ileri götürmek için haber-filminin birleflmesi olarak, gerçe¤i (sinema gerçek haliyle) perdede gösterme giriflimi”dir sinegöz…(7) Ve son sözü Sovyet sinemas›n›n bu büyük ustas›n›n kendi kalemiyle tan›mlad›¤› manifestosuna b›rak›yoruz.
Ekim-Kas›m 2010-51
ÖZGÜR DÜfiÜN
Kameral› Adam’da hayat bir bütün olarak kamera merce¤ine ba¤l› de¤il. Hayat yönetmeni beklemeden ak›p gidiyor. Yönetmenin talimatlar›na uymuyor. Geriye sar›p gerçe¤i canland›rmaya izin vermiyor. Kinoklar›n muhteflem azmi tüm kenti sar›yor. Kâh bir at arabas› üzerinde, kâh trenin alt›nda, plajda ve kulüplerde. Kinoklar her yerde hayat›n peflinden kofluflturuyor.
Sine-Göz Manifestosu 1. Dram sinemas› halk›n afyonudur. 2. Kahrolsun beyaz perdenin ölümsüz krallar› ve kraliçeleri. Yaflas›n s›radan, günlük ifllerin bafl›ndaki ölümlü insanlar! 3. Kahrolsun burjuva usulü peri masal› senaryolar! 4. Dram sinemas› ve din, kapitalistlerin elinde ölümcül bir silaht›r. Biz bu silahla devrimci günlük yaflam›m›z› sergileyerek silah› düflman›m›z›n elinden alaca¤›z! 5. Ça¤dafl sanatsal sinema eski dünyan›n bir kan›t›d›r. Bizim devrimci gerçekli¤imizi burjuva kal›plar›na dökme çabas›d›r 6. Kahrolsun günlük yaflam›m›z›n tiyatroda sahnelenmesi. Bizi oldu¤umuz yerde yakalay›p çekin! 7. Senaryo, senaristin bizim ad›m›za icat etti¤i bir peri masal›d›r. Biz kendi hayatlar›m›z› ya-
63
ÖZGÜR DÜfiÜN
Ekim-Kas›m 2010-51
64
fl›yoruz ve hiç kimsenin kurgusuna boyun e¤miyoruz. 8. Her birimiz hayattaki görevimizi yerine getiriyoruz ve hiç kimsenin çal›flmas›na mani olmuyoruz. Sinema iflçilerinin görevi bizi bizim çal›flmam›z› kesintiye u¤ratmayacak flekilde filme almakt›r. 9. Yaflas›n proletaryan›n devrimci sine-gözü!
Filmografi 1918-19 Kinodelia, (Haftal›k haber filmi) 1919 Devrimin y›ldönümü, (Tarihsel günlük, 12 makara) 1919 Çarl›k Savafl›, (3 makara) 1919 Serge Radoneski’nin Mezardan Ç›kar›l›fl›, (Film-Röportaj, 2 makara) 1919 Rus Merkezi Yönetim Komitesi Propaganda Treni, (Yolculuk Günlü¤ü, Tek makara) 1922 ‹ç Savafl›n Tarih, (Tarihsel günlük, 13 makara) 1923-25 Kinokalendar, (Devlet Film takvimi, günlük ve haftal›k haber filmleri, 55 say›) 1922-25 Kinopravda, (Film-gazete, 23 say›. Sekiz say› hariç çekim planlar›, ara bafll›klar ve yönetim Vertov’a aittir) 1924 Kinoglaz (Provas›z Hayat), (‹lk dizi, 6 makara) 1924 ‹leri, Sovyetler! (Sovyet Moskova: Geçmifl, fiimdi, Gelecek), (Haber filmi, 7 makara) 1926 Dünyan›n Alt›da Biri (Gostorg’un ‹thalat-‹hracat›, Sine-Göz’ün SSCB Yolculuklar›), (Film-fliir, 6 makara) 1928 On Birinci Y›l, (Haber filmleri, 6 makara) 1929 Film Kameral› Adam, (Film-tefrika, 6 makara) …… Donbas Senfonisi(Cosku), (Sesli belgesel film, 6 makara) 1934 Lenin’e Dair Üç Türkü, (Sesli belgesel film, 6 makara) 1937 Ninni, (Sesli belgesel film, 7 makara) 1937 Sergo Ordjonikidze An›s›na, (Özel say›, 2 makara) 1938 Sovyet Kad›n Kahramanlara Selam! (Özel say›, Tek makara) 1938 Üç Kad›n Kahraman, (Sesli belgesel film, 7 makara) 1941 Yüksek Alanda, (Büyük Yurtsever Cephe’de çekilmifl film-röportaj, Film gazete, say› 87) 1941 Kana Kan, Ölüme Ölüm(Faflist ‹stilac›lar›n SSCB’deki Zulümleri), (Tek makara) …… Atefl Hatt›ndaki Haber Filmi Kameramanlar›, (Büyük Yurtsever Savafl Cepheleri’nde çekilmifl filmröportajlar, Film gazetesi, say› 77) 1942 Cephedekiler, Size! (Kazakistan Cepheye), (Sesli belgesel film, 5 makara) 1944 Ala-Tau Da¤lar›nda, (Sesli belgesel film, 2 makara)
1944 Gençlik And›, (3 makara) 1944-54 Günlük Haber, (Film-gazete) * Kinoklar; Dziga Vertov, di¤er sanatlardaki avant-garde deneyimlerden yola ç›karak, evrensel düzeyde anlat›labilen ve geleneksel olmayan sinemasal sürecin geliflimini öngörmüfltür. Bunu baflarmak üzere Vertov, sinema izleyicisinin uyuflmufl bilincine ulaflabilecek ve hem izleme an›nda hem de sonras›nda etkin bir ruhsal kat›l›m› besleyebilecek yeni bir sinema biçimi yaratmak için, yaz›nsal ve teatral gelenekleri reddeden yoldafl film yap›mc›lar›na gerek duymufltur. En öncelikli görev olarak da, burjuva melodramlar›n›n yerine, günlük yaflam› yans›tan devrimci belgesellerin olmas› gerekti¤ini aç›klam›flt›r. Vertov kendi etraf›n›, sinemaya adanm›fl u¤rafllar›n› yans›tan bir yeni-sözbilim ürünü olan “kinok” diye adland›rd›¤› bir meslektafllar grubuyla çevrelemifltir. Kinoklar›n üyeleri, Kameral› Adam adl› filmde “kahraman” olarak oynamas›n›n yan› s›ra kameraman olarak da çal›flan, Vertov’ un kardefli Mikhail Kaufman ve kendini filmin kurgusuna adayan Vertov’un kar›s› Elizaveta Svilova’ y› da içeren, genç kameramanlar, editörler, teknisyenler ve animatörlerdi. Kinoklar, oyunsuz filmi gelifltirmek için, “ajit-trenler” olarak bilinen özel gezici sinemalar› düzenlediler ve köyleri ziyaret ettiler. Uzak, k›rsal alanlarda yaflayan köylülere belgeselleri götürerek, daha önce hiç hareketli resim görmemifl insanlar› filmle tan›flt›rd›lar Kaynakça 1- Kinoklar›n bafllang›ç kitab›ndan. Bir makale için tez. Yaz›l›fl tarihi 21 flubat 1929. 1966 Sovyet bask›s›nda yay›nlanm›flt›r. 2- Bir makale için tez. Yaz›l›fl tarihi 1924. 1966 Sovyet bask›s›nda yay›nlanm›flt›r. 3- Kinofot (Film-Foto) dergisi (Say› 1-y›l 1922) 4- Vertov’un 15 Temmuz 1924’te düzenlenen “Sanat ve Gündelik Hayat” bafll›kl› bir aç›k tart›flmada yapt›¤› konuflman›n k›salt›lm›fl steno kayd›. (‹lk kez kitab›n 1966 Sovyet bask›s›nda yay›nlanm›flt›r.) 5- (Kinoklar›n bafllang›ç kitab›ndan) Yaz›l›fl tarihi 21 fiubat 1929. (‹lk kez kitab›n 1966 Sovyet bask›s›nda yay›nlanm›flt›r.) 6- (Kinoklar›n bafllang›ç kitab›ndan) Yaz›l›fl tarihi 21 fiubat 1929. (‹lk kez kitab›n 1966 Sovyet bask›s›nda yay›nlanm›flt›r.) 7- Bir makale için tez. Yaz›l›fl tarihi 1924. 1966 Sovyet bask›s›nda yay›nlanm›flt›r. 8- Agora kitapl›¤›-Sine-Göz