Yeni Vizyon Fanzin 2.Sayı PDF

Page 1


İçindekiler Amerikalı Gotik Edgar Allan Poe ............................................................ 4 Yalnız .................................................................................................. 8 Proudhon.................................................................................................. 9 Gece Geç Saat Cazları ........................................................................... 11 Charles Baudelaire: Söyleşi .............................................................. 11 William Shakespeare: XCVI ............................................................. 13 Orhan Veli Kanık: Ah Neydi Benim Gençliğim ............................... 14 Bir Ginsberg Hayali: Kaan SİNAN ....................................................... 17 Karanlığın Kraliçesine Tavsiye Mastürbasyonu................................ 18 Kuantum Fiziğini Ve Kadınları Sonradan Öğrendim ........................ 24 YENİ VİZYON .................................................................................... 27 Öner Fırat TARAKÇI: Soyutlanış..................................................... 28 Rabia ÇETİN: Karanlıkta Konuşur Benim Odamın Duvarları .......... 29 Pelin ELMALI: Küf .......................................................................... 31 İlayda RİÜN: Anksiyete .................................................................... 34 Seçkin ÖZTÜRK: Elisa..................................................................... 35 Öykü ÖZALPUK: Köprü .................................................................. 39 Harun TALAY: Artık Bitti................................................................ 40 Ahmet Bilal YENİCELİ: Oldu .......................................................... 41 FEU: Cumartesi................................................................................. 43

Sayfa | 2


Kısaca “Ginsberg Hayali” veya “Yeni Vizyon” yeni bir edebi devrin ve sınırsızlığın hayalidir. Toplum kalıplarının kırıldığı bir noktadan benliği ve tümüyle aitlik hissini sorgulamaktır. Edebiyatta anarşidir. Sözde düşünce özgürlüğüyle nam yapmış bir ülkede sanatçıların çeşitli suçlamalarla tutuklanmasına başkaldırıdır, Uluma’dır, Yumuşak Makine’nin dava edildiği mahkemeyi kazanmasıdır, mezkur kitabı eşcinsellik ve bayağılık ile edebi eser olmaktan uzak tanımlayan kurulun boku yemesidir. Ticari düşüncelerle basılan, bu yüzden sadece din ve milliyetçilik üzerine kaleme alınan kitapların boku yemesidir. Sansürün boku yemesidir. Kafayı doğruculuk oyunuyla bozmuş olanların, gösterişçi ahlakın, siyasetin, savaşın, neyi bastığından habersiz kalitesiz yayınevlerinin boku yemesidir. Tüm bu yazarların esrarlı varyasyonu ve ihtiyaç duysalar dahi kendi gibi olanları bulmaya çalışmamaları sonucu gelişen bir rastlantıdır.

Sayfa | 3


Amerikalı Gotik Edgar Allan Poe Poe'nun karamsarlığı nereden geliyordu? Bazı biyografi yazarlarının öne sürdüğü gibi başından beri var mıydı? Eh… Poe içki ve uyuşturucu alışkanlığı hakkında şöyle yazmıştı; “Bazen çılgınlar gibi kullandığım uyarıcılardan hiçbir zevk almıyorum. O uyarıcılar hayatımı, itibarımı ve aklımı tehlikeye atarak koştuğum zevkler için değildi. Acı veren anılardan kaçmak için tutunduğum çaresizce teşebbüslerdi. Katlanılmaz bir yalnızlık hissinden, kaçınılmaz bir şekilde yaklaşan bilinmez son duygusundan kurtulmak içindi.” Bazı eleştirmenler depresif ruh halini içkisine bağlamışsa da Poe tersine inanıyordu: “Hasımlarım deliliği içkiye yordular. İçkiyi deliliğe değil.” Poe’ya göre Tanrı ona deha kıvılcımı vermeden evvel onu ızdırabın içine batırmıştı. Alkolik bir tiyatrocu olan babası evi terk ettiğinde Poe’ya hamile olan annesi veremle boğuşuyordu. Karanlık ruhlu şairin doğumundan Sayfa | 4


bir yıl sonra da hayata veda etti. Poe, annesinin ölümünü hatırlamayacak kadar küçük yaşta olmasına rağmen ölümü aklından hiçbir zaman çıkarmayı başaramadı. Altı yaşında, mezarlığın yanından geçerken, ölülerin onun peşinden koşup onu toprağın altına çekeceğini haykırmaya başladı. Bu yüzdendir ki ilk şiir denemeleri hep ölümle ilgiliydi. Hatta, ergenlik yıllarında tuttuğu güncede şöyle yazdı; “Nefesine Azrail’in karışmadığı güzeli sevemezdim.” Kederli, yalnız ve mutsuz olarak tanımladığı çocukluğunun ardından Poe, Virginia Üniversitesi’nde hukuk okumak için koruyucu ailesinin yanından ayrıldı. Koruyucu babasından sadece 150 dolar destek gelmesi üzerine Poe senelik 450 dolar olan okul harcını ödeyebilme umuduyla kumara bulaştı. Eh… Bir süre sonra da borca battı. Kalp kırıklığı ve borç gibi iki büyük stres kaynağı omuzlarındaki yükü arttırırken Poe bu kez de içkiye başladı. Tek şansı hafif sıklet bir içkici olmasıydı; bir kadeh şarabın, içindeki kötü güçleri çıkarmaya yettiğini söylerdi. Gazete editörü N. P. Willis, “Poe’nun doğası herkesin tersiydi” dedi, “Onda şeytan hep önce gelirdi.” Poe üniversitede bir yıl bile okuyamadı, zaten avukat olmaya da hiç niyeti yoktu. Onun aklında yazar olmak vardı. İlk küçük kitabı Tamerlane and Other Poems / Timurlenk ve Diğer Şiirler’i yayınladı. Lakin kitap satmadı ve Poe’nun önemli bir ilgi görmesini sağlayamadı. Bunun üzerine Poe en karamsar anlarından birinde ölümün ona gölgelerden yaklaştığını yazdı; “Yattım ve uzun mu uzun, iğrenç bir keder gecesi boğunca ağladım.” Sayfa | 5


Dipnot Büyük şairin ölümünden iki gün sonra eline kalemini alan ve hasmı olduğunu açıkça belirten Rufus Grisworld, Poe’nun insan sevmeyen karakterini lanetledikten sonra şöyle bir itirafta bulunacaktı; “Edgar Allen Poe öldü. Bu duyuru pek çok kişiyi şaşırtacak ama pek az kişi yasını tutacak. İngiltere’de ve Kıta Avrupası’ndaki pek çok devlette okurları vardı. Ama arkadaşı pek azdı veya hiç yoktu. Yine de Bay Poe’nun yapıtlarıyla ilgili eleştirilerden uzak durmalıyız. Öykücü olarak, kurgu veya etkili tasvir konusunda nadiren geçilebilecek bir dehaya sahip olduğu genel kabul görecektir. Şair olarak ise en onurlu seviyede kalacaktır.” Baudelaire ise “Bu ölüm neredeyse bir intihardı -uzun zaman planlanmış bir intihar!” diye yazmıştır. “Böylece en büyük edebiyat kahramanlarından biri dünyadan göçtü.”

Sayfa | 6


Sayfa | 7


Yalnız (Scribner’s Dergisi, Eylül 1875)

Başkaları gibi değildim çocukluktan beri Görmedim başkalarının gördüğü gibi Ortak bir pınardan almadım tutkularımı Aynı kaynaktan almadım kederimi Uyandıramadım yüreğimi sevince aynı seste Ve sevdiğim her şeyi yalnız sevdim Sonra, çocukluğumda, Kasırgalı bir yaşamın şafağında, iyinin ve Kötünün her türlü derinliğinden Çekildi hala bağlayan gizem beni Selden ya da kaynaktan Kızıl uçurumundan dağın Güneşten, ağustosun altın rengiyle Çevremde dönen Gökteki şimşekten uçarak Beni geçerken Gök gürültüsünden, fırtınadan Ve o buluttan Maviyken göğün kalan kısmı Gözümde bir şeytanın şekline giren. Çeviren: Oğuz Cebeci

Sayfa | 8


Proudhon Pierre Joseph Proudhon kendini “anarşist” olarak tanımlayan ilk kişidir ve ilk “anarşist düşünür” olarak nitelenir. Nerede doğduğuna, ailesinin kim olduğuna, ne şartlar altında yaşamaya çalıştığına ve ne zaman öldüğüne değinmeyeceğim. Öyle ki insanı önemli ve ölümsüz kılan şeyin fikirler olduğuna inanmaktayım. Bu mantığın sanatıdır. Proudhon’un düşüncesi “Özgürlük, her zaman özgürlük, sadece özgürlük, hükümetçiliğe hayır!” sözleriyle özetlenebilir sanıyorum. Anarşizm sözcüğünü etimolojik anlamında kullanıyordu; yani hükümetsizlik. Otoriteden nefret ediyordu. Bu otorite ister kutsal hukuka dayanan bir monarşi olsun, ister “Jakoben” bir diktatörlük. Ona göre sınıflar arasındaki çatışmanın baş sorumlusu devletti. Bu yüzden, bu çatışmaları en fazla yüzeye çıkaran siyasi demokrasiye de karşı gelmiştir. Proudhon’a göre siyasi düzen, birbirleriyle çelişki halinde iki temel ilkeye dayanıyor: otorite ve özgürlük. Her toplum türü için geçerli olan bu iki ilke, kendi aralarında savaş halindeler. Biri olmadan ötekinin anlamı yok. En otoriter toplumda bile az da olsa özgürlük, en özgür toplumda da belli bir ölçüde otorite bulunur. Anayasaların görevi otoriteyle özgürlük arasındaki dengeyi kurmaya çalışmak. Bundan da çeşitli rejimler doğar.

Sayfa | 9


Sayfa | 10


Gece Geç Saat Cazları Charles Baudelaire: Söyleşi Siz aydınlık, kızıl bir güz göğüsünüz, Benimse içimde hüzün dalga dalgadır. Ve üzgün dudaklarımın üstünden deniz Çekilirken buruk anılar bırakır. -Cansız göğsümde elin boşa dolanıyor; Yaralı... ve sızlıyor dokunduğun o yer, Kadınlar pençeleyip dişledi, kanıyor, Arama, hayvanlar yüreğimi yedi. Davul gibi gümleyen bir saray bu yürek, Ayyaşların, canilerin hora teptiği! -Tadıyor çıplak boynunu koku, yüzerek!.. Ey güzellik, ruhların çakıllı düveni! Diyorsun, bu kanlı yürek yok olup bitsin, Kalanı alev gözlerin yakıp kül etsin! Çeviren: Erdoğan Alkan

Sayfa | 11


Sayfa | 12


William Shakespeare: XCVI (Soneler Kitabından)

Toy diye yeren de var seni, sürtük diye de; Gençsin, uçarısın da, güzelsin diyen de var; Kusura da tapılır sende, güzelliğe de: Gül yüzün göründü mü hiçe iner kusurlar. Nasıl ki tahta çıkmış ecenin parmağında Herkesi hayran eder en değersiz mücevher, Ne aksaklıklar varsa senin öz arlığında Hepsi dosdoğru olur, gerçek yerine geçer. Hain kurt kaç kuzuyu gafil avlayıp yutar Kurnazlık edip koyun postuna bürününce! Kaç hayranın kanıp da senin yolunu tutar Görkemin var gücüyle onlara görününce! Sakın buna kalkışma; öyle ki sana sevgim, Benim olduğun için iyiliğin de benim. Çeviren: Talat Sait Halman

Sayfa | 13


Orhan Veli Kanık: Ah Neydi Benim Gençliğim Nerede böyle hüzünlenmek o zaman; İçip içip ağlamak, Uzaklara dalıp şarkı söylemek; Hafta sekiz ben eğlentide; Bugün saz, yarın sinema, Beğenmedin Aile Bahçesi; Onu da beğenmedin, parka; Sevdiğim dillere destan; Sevdiğim, Meyil verdiğim; Ben dizinin dibinde elpençe divan, Samanlık seyran. Nerde, Nerde, Nerde böyle hüzünlenmek o zaman!

Sayfa | 14


Sayfa | 15


Dipnot Oktay Rıfat: “Orhan Fransız şairlerinin birkaç nesillik şiir macerasını kısacık ömründe yaşadı. Türk şiiri onun kalemi sayesinde Avrupa şiiriyle atbaşı geldi. Birkaç neslin belki arka arkaya başarabileceği bir değişmeyi o birkaç yılın içinde tamamladı.”

Sait Faik Abasıyanık: “Üzerinde en çok durulmuş, zaman zaman alaya alınmış, zaman zaman kendini kabul ettirmiş, tekrar inkâr, tekrar kabul edilmiş; zamanında hem iyi hem kötü şöhrete ermiş bir şairdir.”

Cemal Süreya: “Yeni şiirimizin, işlev olarak kurucusu olan bu adam kuramını yazılarıyla değil, başka iki şeyiyle yaptı: Hayatıyla (yaşam biçimiyle) ve şiirleriyle”

Ahmet Hamdi Tanpınar: “Daha orta mektebin birinci sınıfında talebem olan Orhan’ı Cerrahpaşa Hastanesi’nde son defa oksijen çadırının altında yarı çıplak, güçlükle nefes alır ve o kadar güzel hayallerin yakaladığı dünyamızı yalnız akı görünen gözlerinden boşanırken gördüğüm günü hiçbir zaman unutamam. Şiirimize tatlı anlaşmazlığı ve lezzeti getiren zeka, kendisi olmaktan çıkmıştı.”

Sayfa | 16


Bir Ginsberg Hayali Kaan SÄ°NAN

Sayfa | 17


Karanlığın Kraliçesine Tavsiye Mastürbasyonu I Melankoli tatlıdır, melankoli hoş Ayaklarını kullanabilen bir kadına benzer İçersin onunla, gülersin, ağlarsın Bulaşıklarını yıkar ve yatağını toplar Tek hamlede kavrar, ilk olmadığını bilirsin Bazen ressamdır, bazen fabrika işçisi İnlemeyi ve küfretmeyi iyi becerir Üstelik nerede yaptığınızın bir önemi yoktur II Orada mısın, sen? Görüyor musun, duyuyor musun? Farkında mısın? Orada mısın, sen?

Sayfa | 18


Sayfa | 19


III Karamsar ruhlara ne yazık! Onlar otoyolda parçalanmış köpeğin lastiğe dolanan bağırsaklarıdır Dişlerini değdiren bir ibnedir, barın arkasında yiyişen Amfetamin çelimsizliğinde hezeyana uğramış bir bedenin Nefes verdikçe götünden fırlayacağını sandığı kırık kaburga kemiğidir Ayıklığın ağır bedeli, tek yönlü aşk, sonsuz gece ve taşakta çıkan mantardır Yüreği böceklenmiş bir anneye benzer; Çocuğun suratındaki aptal ifadeyi ceviz ağacından yapılma bir oklavayla ezer Korkunç yalnızlıktır; Orhan ölmüştür artık Olanlar olmuştur Asitli bir öpücük gibidir, konduğu yeri eritir Mucizevidir lakin parçalanmadan geri seken şişenin duvarda bıraktığı ayrılık imgesidir

Sayfa | 20


Sayfa | 21


IV Fay hatları üzerinde yürürken sancılar Dinini siktiğim ağrı kesicileri uykudan uyanır Sabah akşam Patti, sabah akşam Nick Çalma listesinde bunalım Bütün yüzler çirkindir artık Bütün yüzler pespaye V Enjektör izleriyle defnedilmiş yarım bir kadındır hayat Turnikesinin altında kımıldayan endişe salyasıdır Pıt! Pıt! Pı… Yavaşça batır şimdi, yavaşça solu bunu Haşlanarak öldü ağabeyim, yavaşça Aşk tamir edemez bunu, uyusa da yanımda Felçli bir köpeği vurdum, canım sıkıldı diye Doktor tamir edemez bunu Ya da bir öğretmen Yavaşça it şimdi, yavaşça solu bunu

Sayfa | 22


Sayfa | 23


Kuantum Fiziğini Ve Kadınları Sonradan Öğrendim I Caz çağı bitti, klasik müzik söndü Korku beni yendi, korku beni yendi Ve davrandım silahıma, geberttim hepsini Sigaraya uyuşturucudan sonra başladım Önce burundan çektim, sonra koldan enjekte Sevdiğim ilk kadın bu yüzden gitti Annem artık dövemez beni Ve göremez ağladığımı, yendim hepsini Yendim hepsini, kıç deliklerine şarkı besteledim Mart soğuğunu giydim üzerime, yendim hepsini Kırılmıyorum artık, sadece sinir, hepsi bu Aklıma mukayyet ol Lütfen, punk rock Aklıma mukayyet ol Öldürdüm içimdeki beni, çocuk katiliyim Tutundum karanlığa, üç kez evlendim Beş çocuk verdim, cennete siyah buladım Orospuları sevdim, annelerden çok İki dişimi serseriler çaldı, birini elmaya bıraktım Meyve yemeyi bıraktım Ateş yakıp ısındım, kafamda tahtalar eksik Lütfen, punk rock Sayfa | 24


Sayfa | 25


II Boku yer bu ahmaklık; Sakso çeken bir kadından kuantum dersleri Sabah, öğle, akşam tok karna Ama sen sakın bir gün çekip gitme Bu şehrin rüzgarı önce şeytanla konuşur Ve kirli sineklik arkasında saklanır aşk Hidrojen bombalarını buradan seyredersin Dişlerinin arasında birikir miden Gün ve gece buradan çıkmadır Ansızın gelen ağlama isteğiyle kusarsın Eh… Punk rock! Bekler bizi bir gemi, Yunanistan’a doğru Yüzerek geçerim boğazı belki Lord’un yaptığı gibi Dönemem geri, dönemem artık Tutkuluysa intiharımız Einstein ya vardır ya da yok Eh… Aklıma… Mukayyet… Sanki bir parçasıydım koltuğun Gömülüp kayboldum Ve dişlerimi sıktım, gözlerimi kapattım Daha karanlık bir noktaya doğru savrulurken Açlık ve cinsellik içtepileri Gülümseyip durdu bana Biçimciliğin biçimsiz filozofları

Sayfa | 26


YENİ VİZYON Sayfa | 27


Soyutlanış Yüce hisler silsilesinde Vazgeçmekle başlıyor en büyük direniş Yok oluyorsun bedenin senin değil Bozuk kafanla uzanırken Yaşarken gerçeküstülükle çalkalanan Histerik bir yaşamda Dolmuşa bindiğinde yüzler sana bir şey ifade etmez. Sartre’nin bulantısı ilk intiharım Ardından sonsuzum artık, özgürüm İnsan ilişkileri yoktur Kopuş insanı var ederken arşa yükseliyorum Cennetsel hisler ve silence Bastığım toprak beni ister Tanrı beni sevmez -İlk günahım… Özgürüm

Öner Fırat TARAKÇI

Sayfa | 28


Karanlıkta Konuşur Benim Odamın Duvarları Öldür kendini! Daha ne kadar katlanabilirsin şu boktan dünyaya Zaten yaşamıyorsun ya, olsun, öldür kendini Haydi, kap bir bıçak En güzel küfrünü bileklerine kazı Ne duruyorsun, yok mu cesaretin? Aptal! Aptal! Aptal! Kimsenin umurunda değilsin Üzülme, timsah gözyaşları bile dökmeyecekler arkandan Evine taziyeye değil, bol fıstıklı un helvası yemeye gelecekler Kadınlar tarifini isteyecek, birisi komşusunu çekiştirecek, Diğeri bir köşede ellerini sarkmış göğüsleri ile koca karnının arasındaki boşluğa kenetleyip, Arada bir horlayarak uyuklayacak. Ne o şaşırdın mı, farklı mı olacak sandın? Amma da salakmışsın be! Kimse nelerden vazgeçtiğinle ilgilenmeyecek; Tek dertleri bol fıstıklı un helvası!

Sayfa | 29


“Daha gencecikti ne hayalleri vardı kim bilir?” demeyecek kimse. Boşlukta savrulurken gördüler mi ki hayallerinle ilgilensinler? Yirmi yaşında nasıl seksenine bastığını, Krizlerinin aslında basit bir astım krizi değil, Yalnızlık krizi olduğunu da görmediler ya zaten. Anlasana, hiçsin sen! Haydi, kap bir bıçak… Ne o yok mu cesaretin? Durma! Durma! Resmileştir ölümünü.

Rabia ÇETİN

Sayfa | 30


Küf Önüne bakarak yürüyordu. Kalabalığın arasından bir hayalet gibi sıyrılıyor, sokaklarda adeta ürkek bir ceylanmışçasına seke seke süzülüyordu. Omzuna aldığı darbeler onu sarsıyor, ayağını tökezletiyordu. Her bir adımı, hiç bilmediği bir sokakta yürüyormuş gibi hem tedirgin hem de usul usul akan bir su misali idi. Şehir tüm hızıyla hayatı yaşıyorken birdenbire kafasını kaldırdı. Kaçıncı adımda olduğu, hangi sokağın taşlarına ayak bastığı… tüm bu bildiklerini unutmaya karar verdi. Hatırlamak istemediği her şeyi. Ve bu yaşayan şehirde, uyuyan ölü bedenlerin boyalı maskelerine dikti gözlerini. Bunca maskenin bantsız ağzı, asıl tehlikenin çanlarıydı. Bizler, içimizdeki meleği, bıçak darbeleriyle yok edenlerdik. Birbirimize, en çok da kendimize ettiğimiz yalanlar, bizi oluşturmaya yetiyordu. Çünkü kimsenin kimseye verebilecek bir sevgisi yoktu. Tüketiyorduk günden güne, azar azar. Fakat bize yalan söylemeyen tek şey, aynada gördüğümüzdü.

Sayfa | 31


*** Yetişecek yeri olmayanlar, etrafta ne dolaplar dönüyor görebiliyordu. Bankalarda sıra bekleyenler, kafeleri hınca hınç doldurup – yalnızlık korkusunu yüreğinde taşıyan- muhabbetin içini dolduramayan insanlar, güzellik standartlarının çizgisinden taşmamaya boğuşanlar, tüketim çılgınlığında kendini kaybedip diz çökenler, avare ve “leylâ” dolaşıp ruhunu evde unutanlar, dünya telaşesinde zihniyle baş başa kalmayı reddedip, mutsuzluğu ve sorgulamayı günah sayan bilinç dışı insanlar… *** Ayağının tam dibine sıçrayan kuş pisliğiyle irkildi. Öte yandan çaprazına oturmuş bir amcanın gazeteye bakarak soluklandığı gördü. Malum amca, soluklanayım derken zehirleneceğini fark eder etmez, gazeteyi kolunun altına sıkıştırıp, kalabalığa doğru yol aldı. Yaprakları sararmış bir ağacın gölgeliğinde, saçları lepiska, bisikletinin pedalını çevirirken yanıp sönen ayakkabıları göze çarpan bir kız çocuğu, birazdan düşecek olduğu çukurdan habersiz, annesi ittirmeden tek başına bisiklet sürmenin akıl almaz mutluluğunun zirvesine tırmanıyordu.

Sayfa | 32


Gözlerinin acıdığını fark ediyordu. Tan ağarmaya yakın şafağın lüle saçlarını tararken, uykunun harflerini unuttuğu, gözlerinin uykuyla çıktığı çetin savaşın galibi mi yoksa kaybedeni mi olduğu, aklına bir kamçı gibi sokulmaktan başka hiçbir işe yaramıyordu. *** Bir sineği öldürürken, bırakacağı izi düşünmeden sırf yok etmek uğruna- öldürüyoruz. Tıpkı birbirimizi karanlık dehlizlere soktuğumuz gibi… sonrası hiç. Koca bir hiç, kendini sessizliğe hapseden. *** Artık önüne bakarak yürümüyordu. Çünkü kendini, bir sahafın karanlık raflarındaki -sayfaları karıştırılıp da- hiç ama hiç okunmamış bir kitabına dönüştürmüştü. Küf ve toz. Avuçlarından kayan kumlar gibi, birilerinin hayatını kaydıran gerçekler kadar acımasızdı. Üflersen uçup gidecekti hatıralar... Tüm gücüyle üflüyordu. Bir an, birdenbire kaskatı donmuş yüzü, mosmor kesildi soluğu…

Pelin ELMALI Sayfa | 33


Anksiyete Loş ışıkta boğulan odanın içinde Kulak yırtan sessizlikte Zamanı köşeye sıkıştırdım Sahneyi durdurup kusmaya gittiğimde Mide bulandırıcı geçmişin kalıntıları vardı içimde Bir deri hastalığı gibi gittikçe yayılan tenimde Gözlerim büyük işkencelerin kırmızılığı içinde Durdum Bir kayın ağacına konduğumu hayal ettim Sapanın ucundaki taşı kucakladım Son kez kanat çırptım Son kez penceredeki kıza seslendim İlk kez bir taşı kucakladım Loş ışıkta boğulan odanın içinde Kulak yırtan sessizlikte Sesini duydum Pencereyi kapatıp kusmaya gittiğimde Mide bulandırıcı geçmişin kalıntıları vardı içimde Engel olamadım

İlayda RİÜN

Sayfa | 34


Elisa Açık penceremden içeriye Hafif bir kış rüzgarı Serin Sıcak Narin Dağınık saçlarım ve Ilık boynumda Elisa Sen misin Her sabah göğsümde dolanan? Yırtık parmak uçlarımı Öpen, koklayan Gülümsemeli miyim sence? Seni görmek istemiyorum Ama hissetmeyi seviyorum Konuşmak istemiyorum Ama varlığın vücudumda dolanırken Tek düşüncem Ben buraya mı aitim Burası benim mi Ben senin miyim Elisa

Sayfa | 35


Al kemanını ve otur yanı başıma Soğuk bir Kasım sabahında Isıt beni güzel yüzün ve müziğinle Her şeyden çok ihtiyacım var sana Doğrulup güzel bir gülümsemeyle Takip ediyorum rüzgarın yönünü Burası bir uçurum Beni mi bekliyorsun aşağıda Atlamalı mıyım Kahverengi takım elbisemle Neler getirdin bana Elisa Sen var mısın Aşkımız ve acımız duruyor mu Çok önceydi Seni tanıdığıma memnundum İnsanlığın sonuna dek seni tanıdığım için memnun olacağım Her sabah ve her gece yatağıma dolanan rüzgarından Hoşnut ve üzgün kalacağım Bıraktım uyuşturucu ve hapları Seni daha az görmemi sağlıyorlar Özlüyorum Tekrar başlamalı mıyım Burası bana ait değil Ben buraya ait değilim Sen bana aitsin Sen haplarda ve uyuşturucudasın Sayfa | 36


Ayın göstermediği Hep parlayan gökyüzünde Işıl ışıl bir yıldızsın Rüzgarını takip ettikçe Hafif iniltilerin daha da duyuluyor kulağıma Bu uçurumdan aşağısı sensin Ve ben atlamalı mıyım Yoksa her sabah ve her gece Ilık nefesinle Yatağıma gelip Bana şarkılar söyleyeceğine söz verir misin? Sana hep aşık kalacağım Elisa Ta ki insanlık sonlanana dek Sana hep aşık kalacağım Çünkü sen, bana aitsin Ve ben, sana aitim Bu leş bekçilerinin yaşadığı dünyada Biz seninle çocuklar gibiyken Şimdi büyüdük Ve umutlar Ve masumiyet Huzura vergi olarak ödendi Kalmadı bizden tek bir an Ve sevgimizden tek bir tutam Elimden tutup Beni kemanınla Hoş sesin ve Sayfa | 37


Acıyla dolu iniltilerinle Bebekler gibi uyutur musun? Uyutursan eğer Söz veriyorum Son masumiyetim Ve huzurum da Senindir Sana hep aşık kalacağım Elisa İnsanlık sonlanana dek Sana hep aşık kalacağım ‘12 Kasım Pazartesi, sabah 08:00 sıraları Müzik; Evgeny Grinko – Carousel

Seçkin ÖZTÜRK

Sayfa | 38


Köprü Hüzün; Cızırdayan televizyonların olduğu fakirhanelerden icra edilmiş mallar. Evi hacizleyen adam. Neşeyi almasaydın bari. Sevinç; eve tekrar çalıntı getiren dostun yüreği gibi. Tek kalan gururunu almasaydın bari. Şeref yarım kaldı. İntihar; Başka ömür dilemek. Bir parça daha iyi bir gelecek kendi için bile değil. Tüm olanlar cızırtılı televizyonun ardından ağlaşan çocukları için. Pencereden dışarı bakıyor ama tek görebildiği zihninin içi. Sadece şimdilik attı kendini. Geri dönecek elbet. Ağlama çocuk bugünlerde geçecek. Ama yarın ama sonsuza dek.

Öykü ÖZALPUK

Sayfa | 39


Artık Bitti Issız sokakların sonundayım Karanlığın en koyu tonu Sessizliğin gürültülü kan akışı Buranın adını daha koyan olmadı. Yaşam mücadelesi olmayan yanlarım Mezarlıktan farkı kalmayan gökyüzüm Duvarlarda çatlaklarım vardı Ben henüz ölemedim… Son bir kadeh indirdim sevda raflarından İçine 2 3 damla kalan içkimi doldurdum Masamda bitmeye küsmüş mumlarımla birlikte İlk defa cenazeme kaldırdım bardağımı… Ve bitti dedim, artık bitti...

Harun TALAY

Sayfa | 40


Oldu Saçlarımdan tutup gecenin tenha karanlığına bıraktılar bedenimi. Oluverdi tüm bunlar. Kendiliğimden uzak bir kasabada bulamıyorum bekleyeni, Oluverdi tüm bunlar, gereksiz. Narin çiçeklerin yaprakları gibi eğildim 9/6 sistemin kerhanesinde, kibir salatasında bir hıyar bile olamayacak insanlar yönetti üniversitezedeleri. Oluverdi tüm bunlar, nedensiz. Kayıkları yüzdürdüler derimde, alabora oldu gemim, ben boktan bir kaptanım. Oluverdi tüm bunlar, battım. Kendime dışarıdan bakardım, korkup, tiksindiğim adam el sallardı. Oluverdi tüm bunlar ne yazık ki. Sayfa | 41


Çarklarım, boklu sularla çalıştı, kaldırım taşlarında patladı kafam, sesim pazar tezgahlarında yankılandı. Öyle bir keskin nişancısın ki sen, Tanrı, sigaramın ucuna isabet etti yağmur damlası. Oluverdi tüm bunlar, ıslandı. Çizgiler ve kesikler dolu ellerim kavuştular morartan soğuklarda. Diz kapaklarım ve dirseklerim karanlık. Karıştı renkler birbirine bir gökkuşağı gibi abartı. Oluverdi tüm bunlar, yaşandı. Geçmişine özlem, geleceğine nefret dolu, mavi bir gökyüzünde olmaktansa bir karartı, düştüğünde düşün, gülüştüğünde hatırlarsın. Olanlar oldu, neredeyse tamam.

Ahmet BİLAL YENİCELİ

Sayfa | 42


Cumartesi Pişmanlık ve gerginlik arasındaki duyguya ayrı bir isim verilmeli. Gözünde gördüğüm aşağılık bakış, Kemanımın mi telinde mi geziniyor isyanların? DuymuyorumGeçen cumartesi bir Hakan Günday romanında rastladım sana. Gerçeklere kapadım zihnimi, uçurumlara gittim. Ah sesin geldi kulağıma attım aşağı. İsterdim orda ben değil senin olmanı. İsterdim seni yok etmeyi. Söyleyin, kurtarsınlar beni. Ben bilmiyorum zihnim neden beni yok etti? Biliyormuş. İçimde büyüyen o küçük şey beni mahvetti.

-FEU-

Sayfa | 43


Sayfa | 44


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.