• Y›ld›r›m Ar›c› ° Sedat Sezgen
BUGÜN [günlerden ne fark eder bugün ben kaç kifliyim bir yapra¤›n güncesine eflit say›lan bulvarlarda kaç kifliyim bir kenti kurmak için tarihi oyalarken belki de yüzü saate dönük bir kanepenin söyledi¤i gibi bugün günlerden ne fark eder]
metis
Bugün'ü bizlere anlatan Bilge Karasu için
"Bugün" kitab› herkesin sözlüklerde kolayl›kla bulabilece¤i, bir anlamda pek de s›radan baz› sözcüklerden yola ç›k›larak haz›rlanm›flt›r. ‹ki kiflinin söz konusu sözcükler üzerine birbirlerinden ba¤›ms›z olarak kurduklar› metinler bir yek kalem olma iste¤inden çok, farkl› ça¤r›fl›m alanlar›n›n bir araya gelmek için gösterdi¤i çaba ve usluluktur. (1987-2007)
[Hiçlikten varl›¤a, varl›ktan hiçli¤e aral›ks›z bocalayan kiflio¤lunun tek özgürlük umudu, korkunun nedenselli¤inden kendisini s›y›r›p, bir yaflambiçimi olarak kayg›ya dönüflmesi. Her soluk ald›¤›m›zda bu kayg›n›n bize varoluflumuzu müjdelemesi. Sürekli kanayan, ama dirimini hiç yitirmeyen bir uzan›fl.]
iki adam + gar + kitap
• °
• DE⁄‹fi‹N‹M
Kuzey treni ikinci peronda flöyle bir kas›l›p sessizce karanl›¤a do¤ru kayd›¤›nda, ›fl›kl› göstergeler mekanik bukalemunlar gibi renk de¤ifltirip, anlams›z, ç›lg›n sözcükler tarad›lar, uzak kent adlar› s›ralamaca yar›fl›na yeniden girifltiler. Dalai Lama'n›n yüzüne ilk gün ›fl›¤› vurdu¤unda, bin y›ll›k dökme çanlar günefli kutsuyordu. Beyaz duvarlar›na yasemin kokusu sinmifl odas›n›n penceresine karlar› hiç erimeyen Himalaya doruklar› as›lm›fl kalm›flt›. S›n›rs›z Güç'ün, göz kapaklar›n› ›s›t›p, yanaklar›n› okflad›¤›n› hissetti. "Ya¤an kar›n musikisi," diye m›r›ldand›. "Yüce ‹stenç'e direniflin, eriyip so¤uk su damlac›klar›na dönüflümün flark›s› bu." Gözlüklerinin bu¤usunu atk›s›na silerken kahvesini getirdi garson. Büyük saate bir kez daha göz att›. Yaklafl›k yirmi befl dakikas› vard›. Bir bardak da su istedi kahvenin paras›n› öderken. Ad›n› iyice duyamad›¤› biri dan›flmaya ça¤r›l›yordu yank›larla. Bir çingene kad›n ona k›rm›z› güller uzat›yor, yan masadaki denizci çavufl ateflini istiyordu. U¤ultu, çelik sütunlu gar›n renkli cam tavan›na yükselip, geri dönüyordu kulaklar›na. ‹çti¤i su tebeflir kokuyordu.
11
Yavaflça kalkt› sert döfle¤inden. Penceresinden, tap›na¤›n bahçesinde iki yal›nayak rahibin yakt›¤› atefli seyretti. "Alevlerin musikisi, buharlafl›p gö¤e uçan suyun flark›s› bu." Uzaklarda sis vard›; birikmifl, elmal›klar›n üstüne çökelmifl ipek bir flal. Hemen önünde, on, on iki kiflilik bir izci tak›m›, bafllar›ndaki pos b›y›kl› adam›n umars›z uyar›lar›na ald›r›fls›z, s›rtl›klar›n› çarp›flt›r›yor, sa¤a sola kofluflup temizlik iflçilerine dil ç›kartan, yafll› bir bayan›n köpe¤iyle dalaflan arkadafllar›n› yüreklendirici 盤l›klar at›yordu flimdi de. Oldum olas› sevmezdi bu tür yerleri. As›l onu s›kan beklemekti: Bunca y›ld›r edinmesi gereken, bir türlü üstüne sindiremedi¤i bir al›flkanl›k. Genifl, kalabal›k mekânlarda dikkatini toparlayamaz, duyular› çevresine saplan›r, düflünme yönlemi darmada¤›n olurdu hep. Yine de, büyük çantas›n›n yan gözünden özenle korudu¤u kitab›n› ç›kard›. ‹çini çekti, dinledi. Gözlerini yumdu yine. Ifl›¤›n çi¤li¤i, bütün bir gece sürmüfl iç uyumunun a¤›rbafll› dura¤anl›¤›yla e¤lenir gibiydi. Gece uzundur, ama sabah, bir çocu¤un çevirdi¤i çember gibi atlaya z›playa döner, kayar gider de¤ne¤in alt›nda. Onun çocuklu¤u, kutsal yaz›tlar› hatmetmekle, karmafl›k tanr›bilimsel sorunlar› kavramak için çabalad›¤› derslerle, okumakla, yaln›zl›k kuyular›nda susmakla geçmiflti. Toprak testiden dökünerek yüzünü y›kad›. Duru suyun tad›n› kavrad› dili. Bu kente, bir hafta boyunca süren y›ll›k uluslararas› antropolojik araflt›rma kurulu seminerlerine kat›lmak için gelmiflti. Yedi gündür dinmemiflti ya¤mur. Günleri, kurumun toplant› salonunda, geceleri kald›¤› eski otelin naftalin kokulu odas›nda çal›flmak ya da uyumakla geçmiflti. Akflam yemeklerini bile odas›ndan ç›kmadan sandviçle geçifltirmiflti. Uzakdo¤u kültürleri uzman› meslektafl dostunun semi12
nerde tan›tt›¤› eski metinlerden birinin —belki de en ilgincinin— "1816, LONDON, HILL & DEEP EDITION" ‹ngilizce ilk bask›s›n› ona incelemek üzere ödünç vermesi d›fl›nda yeni bir fley kazanmad›¤›n›, zaman›n› bofla harcad›¤›n›, çal›flmalar›ndan ayr›l›p bu yabanc›, gürültülü kentin yo¤un neminde hastalanmak üzere oldu¤unu düflünürken kitab›n k›z›l geyik derisi cildini yeniden gözden geçirdi. Birinci sayfadaki "FLUX + MUTABILITY, Sir David Sylvian" yaz›s› neredeyse okunamayacak kadar silikti. ‹kinci sayfa bofltu. Bofl muydu? Daha dün dostu kitab› ona ilk gösterdi¤inde, yay›nevinin ad›yla bas›m tarihine ikinci sayfada bakt›¤›ndan emindi. Üçüncü, dördüncü ve sonrakiler de... Hay›r, ›fl›kta iyice dikkat edince, bask› mürekkebinin handiyse uçup gitti¤ini, metnin k⤛t üzerinden silinmek üzere oldu¤unu Uyku ellerine döküldü. Geriye belirsiz bir a¤r› kald› gözlerinden kulaklar›na do¤ru. Çan sesleri kesildi¤inde turuncu giysisini geçirdi üstüne. Üç bin y›ll›k kutsal yüzü¤ü takt› iflaret parma¤›na. Sandallar›n› ba¤lad›. Gözlük camlar›n› ete¤iyle silerken çömezi çay›n› getiriyordu. Panik! Ans›z›n f›rlad› oturdu¤u yerden. Bardak parça parça oldu önünde. Umars›zca bak›nd›. ‹lk akl›na gelen, dostunu bulmak, kitab› geri vermek gibi bir fleydi. Ama ne yaps›nd› meslektafl›, bofl sayfalara, özü, can› uçmufl bir ölü kitaba bak›p da... Biri kolundan çekifltiriyor "Bay›m çantan›z› unuttunuz, iyi misiniz?" diyordu. En yeni oyunca¤› k›r›lm›fl bir çocuk h›nc›yla dönüp yüzüne bakt›; bir eliyle kitab› gösterirken "Bir fleyler yap›n, koflun!" demek için aç›lan dudaklar›ndan ses ç›kmad›, ç›kamad›. Anlamayan gözlerle bakan adam›n elinden çantas›n› kapt›¤› gibi kalabal›¤a at›ld›. Ç›k›fl› bulaca¤›n› sand›¤› yerde, yiyecek içecek, hediyelik eflya, gazete dergi satan büfeler vard›. Geriye dönüp de öte uca
13
S›cak yeflil çay içini ›s›tt›, hofl kokusu al›p götürüverdi uzun gecenin son tortular›n›. Ifl›k, bar›fl›n simgesiydi, sevgiydi. Bin y›llarca süren karanl›k silinmeliydi bu ›fl›kla. El yordam›yla didiflen insanlar birbirlerinin yüzlerini görebilmeliydi art›k. As›l musiki buydu. Öte uca ulafl›ncaya de¤in, insanlar, tafl›y›c› arabalar› üstüne üstüne gelip önüne durdular, arkas›ndan iflitti¤i k›zg›n sözcüklere ald›rmadan ç›k›fltaki yürüyen merdivene ulaflt›¤›nda bir an durup geriye bakt›. Do¤u treni, sonuncu peronda flöyle bir kas›l›p sessizce karanl›¤a do¤ru kayarken ›fl›kl› göstergelerden uzak bir kent ad› daha siliniyordu.
14
° Efi‹KTE B‹R OKUR
Melon bir flapkan›n karas›, uzun bir yolculu¤un izlerini tafl›yan yorgunlu¤uyla gelir, s›¤›n›r geceye. Gecenin bir yüzü ölüdür, uykudad›r. Öteki yüzünden ›fl›k s›zar, gölgeler, konuflmalar üst üste biner, bir süre sonra kendi sesini bir baflkas›n›n gölgesinde duyars›n. Gecede diri olmak, diri olarak kalabilmek, yüzünü bir baflkas›n›n yüzünde tan›maya da katlanabilmektir. Odalara, ›fl›¤›n kaynaklar›na yönelir. Karanl›¤›n› y›rt›p, bir parça soluklanabilirse... Buras› ne karanl›k ne de so¤uk. Bir toz gibi görünmeden, duyulmadan konaklayabilir. Pencereden uzakta, tam ortada, masada, bir sayfan›n bafl›na e¤ilmifl okuru zorlukla seçebiliyor. Bir anda duraksamadan s›ral›yor: Yazd›¤›n› okuyor, yazmak istedi¤ini okuyor, yaz›lmas›n› istedi¤ini okuyor, bir baflkas› taraf›ndan yaz›l›p kendisinin de yazmak istedi¤ini okuyor ya da uzun duraklamalarla okuyor, kendini unutmufl gibi okuyor, bir izi sürer gibi okuyor... Masan›n bafl›na yaklafl›yor, tüm okurlar gibi onun da k›r›l›p, da¤›ld›¤›n› görüyor. Art›k yok.
15
Kendini karanl›¤a b›rak›yor. O karanl›kta önce m›r›ldanma biçiminde duyuluyor ses: "Gar›n bekleme salonundaki kanepelerin birinde k›rk befl yafllar›nda, düzgün giyimli, tek eli cebinde, tek eli hiç bitmeyen sigaras›nda..." Yapayaln›z karanl›kta okurun yerini al›yor. Tek ›fl›k, duyabildi¤i m›r›lt›lar. Ses k›r›nt›lar›n›n bile s›k s›k kesildi¤i, iflitebildiklerinden bir anlam ç›karman›n olanaks›zlaflt›¤› yerlerde, boflluklar› doldurma çabas›n› sürdürüyor. Yazd›klar›yla, iflitebildikleri —bir anlamda okuduklar›— birleflti¤inde iç içe geçmifl aynalardaki ço¤alt›lm›fl görüntüsünü yakal›yor. Hangisi kendisi? Çözemiyor, yinelenen bir yans› sanki. "Esner gibi bir ses okudu¤u haberi yar›da kesti: 'Ne kadar s›cak de¤il mi?' Dönüp bakt›; bir süredir yan› bafl›nda oturmaktayd›. Günün modas›n› yakalamaya çal›flan bir giyimi vard›. Elindeki mendille yüzündeki, ensesindeki teri silerken, konuflmas›n› sürdürmek için yüreklendirici bir iflaret bekliyordu. "Bafl›n› öte yana çevirmek istedi, ama yapamad›. Bir fleye tak›lm›fl bak›yordu. Öteki için bu kadar› yeterdi, güvenle konuflmas›n› sürdürdü: 'Dedi¤im gibi sat›c›l›k zor ifl, hele kitap sat›c›l›¤›... Ne düflünüyorum biliyor musunuz...' "Yok hay›r, daha önce hiç görmemiflti. Ayr›ca, tak›ld›¤› adam›n kendisi de¤ildi. Tak›ld›¤› fley, adam›n ilk dü¤mesi iliklenmemifl gömlek yakas›n›n iki yan›ndan afla¤› do¤ru sarkan, yeflil desenli, çirkin boyunba¤›yd›. Bu boyunba¤› onu okul günlerine götürmüfltü. Okul günlerinde de hocalar›, bir gere¤i yerine getirmifl olmak için, buna benzer çirkin, bir çeflit sahtekârl›¤› ça¤r›flt›ran boyunba¤lar› takarlard›. Bu yüzden olacak adamdan gözlerini ay›ramam›flt›. "Bir süre sonra, çirkin, yeflil desenli boyunba¤›n›n görüntüsü, sat›c›n›n tek tarafl› yürütmeye çal›flt›¤› ahbapl›¤›n üzerine ç›kt›. Art›k kar16
fl›s›nda sorgulayan, s›nava çeken, bekledi¤i yan›tlar› alamad›¤› zaman sinirlenen birisi vard›. "Bafl›n› yukar›ya do¤ru kald›rd›. Sat›c›n›n arkas›ndaki binan›n üzerindeki büyük saat on'a geliyordu. " '‹ster misiniz ayn› trende yolculuk ediyor olal›m?' "Bafl› dönüyordu. Gözlerini kapat›p, derin bir uykuya dalmak istedi." Ses giderek c›l›zlafl›yordu. Yazar dedi¤i, deyiverdi¤i, pek çok bükülmelerle, k›r›lmalarla kendisine ulaflan o ses birazdan tümüyle tükenebilirdi. Karanl›k odan›n kap›s› önünde, eflikte, bir baflka okur onu görse, yazd›¤›n› san›rd›. Oysa o, bir yazar›n kendisine b›rakt›¤› parçalar› birlefltirmeye çal›flan sade bir okurdan baflka biri de¤ildi. "Havas›zl›ktan, s›k›nt›dan olsa gerek bir süre için dal›vermiflti. Perdeyi aral›yarak, pencereden d›flar› bakt›; ak›p giden a¤açlar›, ›fl›klar› hâlâ yanan evleri gördü. Kimbilir neredeydiler? Kalkt›, dengesini sa¤lamaya çal›flarak dar geçenekte yürümeye bafllad›. Üzerinde ›fl›kl› pipo resmi olan kap›y› görünce durdu. Yürümek iyi gelmiflti, ancak bulan›kl›k duygusu kaybolmam›flt›; gözlüklerini kaybetmifl birinin tedirginli¤i içindeydi. Kap›y› yavaflça iterek içeri girdi. "Aynada, tam karfl›s›ndakine de¤il, daha köflede olanda, yap›flkan gülümsemeyle kendisine bakan adam› gördü. " 'A, siz misiniz, yolculuk nas›l gidiyor? Bafl›n›z› kitaptan kald›rmad›n›z. Sizin iyi bir okur oldu¤unuzu ilk bak›flta bilmifltim. Bir kez daha kendime aferin, dedim. Bak›n, belki yeri de¤il ama, elimde güzel bir seçki var; görmek isterseniz...' "Destek almak için duvara yasland›. Bir sigara yararl› olabilirdi; elini cebine götürdü, önce inanamad›. Dokundu¤u, so¤uk, yabanc›, sert, 17
ama ayn› zamanda çekici bir nesneydi. Bakmad›, ne oldu¤unu biliyordu. "‹flitmiyordu art›k. Sars›lan zeminde h›zla ileriye at›ld›. Boflta olan eliyle çenesini yukar›ya kald›rarak, ortaya ç›kard›¤› boynuna ilk çizgiyi çizdi¤inde, sat›c›n›n yüzündeki o gülümseme henüz tümüyle silinmemiflti. Olsa olsa tuhaf bir flakayd› bu. Ne ki, adam›n eli ikinci kez havaya kalkt›¤›nda sat›c› usturay› gördü. "Daha derin, daha yak›c› ikinci darbeden sonra kendini bir tünele girmifl gibi duyumsad› sat›c›. Bu öyle bir tüneldi ki, d›flar› ç›kmak istedikçe, bütün gövdesi, yüzü, elleri yaralan›yordu. Belki de buradan hiç ç›kamayacakt›. "Dizleri gevfledi, bafl› bir böce¤inki kadar küçüldü küçüldü, sonra düfltü. Baflta utanarak s›zan kan, flimdi çirkin, yeflil desenli boyunba¤›n›n üzerinde yay›l›yordu." Karanl›k gecenin bir yerinde, bir odada, eflikte bir okur okuduklar›n› yazan yazara yanafl›r. Usu tan›mlar, çevrenler, neden-sonuç'larla yüklüdür. Okur olmas› onu efli¤e getirmifltir ama, öteye geçmesi gerekti¤ini bilir. Eflikteki bir okur, seslerin de kesildi¤i bir yerde nedir ki. "Tren hanidir gelmifl, usanm›fl h›r›lt›larla yolcular›n› yutmaktayd›. O da kalkt›; trenin basamaklar›na do¤ru yürürken, ne tuhaf bir yer buras›, diye düflündü. Burada insanlar kimliklerini yitiriyorlard›. Hiç kuflku yok ki, beklerken, dönenip dururken, geçip giderken bir baflkas›n›n ad›yla, bir baflkas›n›n k›l›¤›n› tafl›yorlard›. "Teklifsizce s›rt›na uzanan eli duyumsad›¤›nda basamaklara varm›flt›. Bakt›, karfl›s›ndaki soluk solu¤ayd›. Belli ki kaç›rma korkusuyla koflmufltu.
18
" '‹yi akflamlar, bu on treni mi? Hay Allah, sordu¤um soruya bak›n, neyse binelim. Ama... ben, sizi daha önce...' "Bindiler." Melon bir flapkan›n karas› ço¤alt›labilir yaln›zl›¤›yla bafl bafla b›rakt› geceyi.
19
[Ölüm iste¤inde de, yazma iste¤inde de hep bir dirilifltir aranan; merkeze do¤ru yönelme. Vazgeçmenin mutlulu¤u.]
kör + zaman + sihirli oyuncaklar
• °
• KÖRDÜfiÜM
Siyah-beyaz bir film için sinopsis
O hasta bir adam. Gözle görülür belirtiler tafl›masa da, hasta. Oysa birçok yerde s›k s›k görülen (hay›r, "bulunan" demeli) s›k s›k bulunan biri. O'nlardan biri. Belki bu yüzdendir kimsenin ilgisini çekmemesi. Hani, filmin ortalar›nda bir sahnede, flöyle bir görünüp —bulunup— yitmesi perdeden, hiç de rastlant› de¤ilmifl gibi.
Sinemaya gitti¤imde, film bafllamazdan önce koltu¤uma —hep bir taraf› batar, rahat edemem— yerleflme¤e u¤rafl›rken önümdeki beyaz dikdörtgen yüzeyin masum durgunlu¤unu düflünürüm hep; Canavar Oyunca¤›n yedi¤i düflsel bir varl›k gibi as›l› durur orada. Kolay yutulmufl bir yarat›k olmakl›¤›n› daha fazla sürdürmekten vazgeçince, yavafl yavafl k›p›rdanma¤a, ileri geri oynay›p, h›nçla devinip, canavar›n midesini y›rtma¤a, bu bo¤ucu, sindirici karanl›ktan kurtulma¤a çabalayacakt›r. Onunla ayn› düflteyimdir. Bir bak›ma ben de yutulmuflumdur gördü¤ünü an›nda iç eden azrailin doymak bilmeyen bo¤az›nca. Bizi sindirme¤e, asitli özsular›yla eritip çözeltme¤e çal›flacakt›r. Bazan dizlerimin ba¤› çözülüverir de. Giderek kayk›l›r, iyice sinerim o zaman. Sonra ans›z›n biter bu savafl›m. Düfllerin zamans›z, kaypak mekânlar›ndan d›flar› kusulur, ›fl›¤a kavufluruz. Dünyan›n bildik sesleri yerine gelir. Koltu¤umu kendisine katlanma¤a b›rak›p —o bana katlanamad›ktan sonra— ç›kar gide-
23
rim salondan. Art›k bakmam arkama. As›l› oldu¤u yerde öylece, ak, lekesiz bekledi¤ini bilirim. Yine gelece¤im, oyuncak yine yutacak bizi. ‹flleri yolunda giden bir düfl tecimeniymiflçesine gülerim gizli gizli. fiu son günlerde en s›k bulundu¤u yer Devlet Resim Heykel Müzesi. Erkenden kalk›p müzenin aç›l›fl›ndan hemen sonra, elinde çantas› —aylard›r tuttu¤u notlar, fotokopiler— ç›kar merdivenini mermer sütunlu yap›n›n. Bak›ms›z bahçeye çin yelpazesi gibi yay›lan basamaklar›n bitiminde, a¤›r ahflap kap›n›n hiç kapanmayan kanatlar›, c›rtlak mavisiyle gözünü i¤neler her sabah. Müze yetkililerine sert bir dilekçe yazar içinden; "Devlet Resim Heykel Müzesi Müdürlü¤üne, (Zevksizlik, ilgisizlik, güzellik k›y›m›, ...)" Ötesini getiremeden unutur kap›y›. Yüksek tavanl› lofl geçeneklerin o adland›ramad›¤› hofl kokusunu çeker içine, eskimifl ya¤l›boya, tahta cilas› belki. Her gün baflka bir bölümün büyüsüne girer, dönemin ustalar›yla söyleflir. Do¤rusu bu ya, severek yapabildi¤i biricik ifl ansiklopedi yazmanl›¤›. Gerçi, flimdiye de¤in haz›rlanmas›na katk›da bulundu¤u "Küçük Hayat Bilgisi Ansiklopedisi" d›fl›nda, baz› sanat dergilerinde rönesans ressamlar› üstüne yazd›¤› üç-befl güdük makaleden baflka yay›nlanm›fl bir çal›flmas› olmad› ama, bu kez fleytan›n baca¤›n› k›raca¤›n› umuyor, fleytana olan sayg›s› bir yana... Hele bu ifli bir bitirsin, y›llard›r tasarlad›¤› "Büyük Yaflam Ansiklopedisi"nin yaz›m›na giriflebilir; Karanl›k yaflam›n ›fl›¤›, 66 fasikül, bütün kitapç›larda!
fiarap tecimenlerinin al›p satt›klar› flarap cinslerini flöyle bir tad›p, ifllerinden haz almalar›na diyecek sözümüz olmayacaksa —ifl bu ya— ben de düfllerin esrikli¤ine kapt›r›veriyorum kendimi.
24
Odas›nda. Gece geç saatlere kadar, o güne de¤in yazd›klar›n› toparl›yor adam. Kedi tortop olmufl döfle¤in ucunda, iç geçiriyor uykusunda. Sar› beyaz tüyleri tarazlan›r gibi. Perdenin aral›¤›ndan gümüfl bir hüzün süzülüyor masas›n›n üstüne. Kalk›p geriniyor adam. Kedi söyleniyor. Pencereye gidip so¤uk cama day›yor k›zg›n aln›n›. Gözlerini k›rp›flt›r›yor. Dolunay bu gece. Ölü denizlerin yengeçsi gölgeleri k›v›ldan›yor çarflaf›nda, yast›¤›n alt›na kaç›fl›yorlar. Çapraz ad›mlar› döfle¤in öte ucuna çekiyor, tortop oluyor adam. Gözlerini k›rp›flt›r›yor kedi, kalk›p geriniyor kambur kambur. ‹çi geçiyor adam›n, körlemesine düflüyor.
Bir kör ne görür düflünde / sak›n görmez demeyin. Oyuncak Gözün gördü¤ü göz / gözün gördü¤ü —göremedi¤i— oyuncak ne görür düflünde. Bir kör düflü de¤il mi siyah beyaz.
25
t 0" çekimsizli¤e karfl›n düflüfl kollar›m› bükemiyorum giysilerim k⤛tm›fl y›rt›lmadan giymek ter bas›yor aln›m saçlar›m kap›dan geçiyorum yürüyen merdiven döflemifller dün gece afla¤›ya kay›yorum trabzanlar v›c›k v›c›k ya¤l› temizlikçi kad›n›n kovas› otobüsler v›c›k v›c›k mekanik basamaklar›n efli¤inden kalkan biletim var benim bakmay›n öyle bön suratlar›n›z k⤛t k⤛t k⤛t beyaz sabah boyanmad›k zaman çekip k›sal›yor her sabah aynalar›m›z ak›yor ne suçumuz var sensin suçlu v›c›k v›c›ks›n›z trabzanlarda kaym›fls›n›z otobüs çi¤ çi¤ kokuyor bu durakta inece¤im sürünmeyin bana aç›l›n mavi kap› aç›lm›flt›r geç kal›yorum yafllan›yorum çok vaktim kalmad› yapacak ifllerim var benim kokuyorsunuz sizden bu otobüsten uzakta gizli bahçemde as›l› iki günefl var gölgeler nas›l da flafl›rm›fl çift kiflilik hem her a¤ac›n iki gölgesi uzuyor güneflin birini ay tutunca ifle yaras›n diye öteki aya tutulmufl ›fl›¤› kurumufl kollar›mda kar›ncalar telkanatl› kar›ncalar omuzumdan afla¤› ›l›k ›l›k kar›ncalar kolumu ç›rp›yorum ›slak k⤛t ceketimin yeni kopuyor parmak ucunda yürürsem ezilmez bahçenin çimleri kar›ncalar diyar› ne güzel bir gün a¤açlar yeni uyan›yor mor dikenler geriniyor killing moon will come too soon kap›n›n önünde insanlar k›m›lt›s›z duruk kalabal›k aralar›ndan geçer girerim biletim var benim çantam evde kedim de bekler akflam döner çal›fl›r›m flimdi geçer girerim aralar›ndan zaten yontuymufl bunlar müzenin yontular›n› içeri al›yorlard›r o adam oturmufl deri koltukta yönetiyor yontular›n› elini kolunu sall›yor onlar›n kolu kanad› k›r›k rönesans›n taflc›l kal›tlar› çok yaklaflmam yanlar›ndan dolafl›r ç›kar›m basamak basamak .
Sihirli Oyuncak. Motor! Ayr›t. Düfleyi kesen yatay. Geriye do¤ru geniflleyen görüflün içine dolan koflut ayr›tlar. Düflük, ç›k›k, yat›k, duruk art›fl. Aç›l›m. Yelpaze. Sola, artan bir ivmeyle devinim. Merdiven. 90˚ tamamland›¤›nda, bafllang›ç noktas›na geri dönüfl; sa¤a devinim, ayn› ivmeyle. fiimdi basamaklar oda¤›n solunda, dilimlenmefl bir yay çiziyor kompozisyona. Oyuncak Gözün yerden yüksekli¤i merdivenin son üst basama¤›n›n düzeyinde. Görüfl kitleniyor. (x1)
Oyuncak, bulundu¤u yerde befl metre yar› çapl› bir dairenin çeperleri üzerinde geriye do¤ru kayd›r›lma¤a bafllan›r. ‹lk çeyrek henüz bitti¤inde (x2) kadraj›n sa¤›ndan merdivene do¤ru giden adam girer. (y1)
. 26
.
Oyunca¤›n devimiyle adam›n yürüyüfl temposu, onu kadraj›n hep sa¤ köflesinde tutacak biçimde uyumlanmal›. Adam ilk basama¤a ulafl›yor. (x3, y2)
basamaklar› kap›y› da beyaza boyam›fllar film çekiyorlar herhalde koltu¤unda oturan adam›n yan›ndan geçerken bak›fllar›na ald›rm›yorum ben ona bakmamal›y›m geçer giderim ifllerine engel olmam ›fl›klara basma ikinci günefl ensemi ›s›t›yor gözlerim kamaflmadan bir ç›ksam kap› son basama¤› atlad›m parmak ucunda oh lofl serin avlusu caminin günefller tutulmufl gece geliyor ürpertici karanl›¤›n selvilerin çarflaf›ma sar›n›yorum s›k› s›k› bafl›m› döndürüyor bak›fl›n›n yüksekli¤i baykuflun tüylerini yak›yor dolunay ›fl›¤› girmez sinli¤in ölüm gölgelerine sokaklarda cam s›rçalar fliflip kabar›yor kubbe y›ld›z k›r›lm›fl kimseler yok tanr› bizi gözlüyor baykuflun kanatlar› eriyip damlasa k›zg›n buzlara saplan›r y›lg› y›ld›z tan a¤maz gün tutulmufl ucsuz ölüm bucaks›z bu yürüdüm yürüdüm yürüdüm geçip gidemiyoruz soka¤› tükenik mamutlar›n kristal difllerine tutulmufl gözlerim kör baykufl düflüp k›r›l›yor ayaklar›m›n dibinde tafl yumufluyor s›cac›k m›r›lt›l› tüyleri ›fl›k kedi .
Yumuflak ad›mlarla ç›k›yor. (x4, y3) Son basama¤a geldi¤inde oyuca¤›n devimi durur. (x1, y4) Art›k görüfl dondurulmufltur. Adam kap›n›n giriflinde karanl›kta yiter. Ifl›k giderek karar›r,
. . . . . . 60"
cut!
27
Masan›n üstünü kaplayan renk renk dosyalara bir göz atmal›. Bir hastal›¤› tan›mlamada —e¤er gözle görülür belirtileri yoksa— gözard› edilemeyecek en iyi yöntemlerdendir. ‹flte büyük harflerle at›lm›fl, "NAMIK ‹SMA‹L" bafll›kl› biri (henüz tamamlanmad›¤› belli...) Osmanl›lar'da 17. yy.da bafllayan bat›l›laflma at›l›mlar› 18. yy.da h›zlanarak devam etmifl, 19. yy.da tümüyle etkin olmufltur. Bu süreç içinde resim sanat›n›n geliflimi de ilgi çekicidir. 18. yy.dan bafllayarak ‹stanbul'a gelme¤e bafllayan yabanc› ressamlar›n etkisiyle, yeni aç›lan okullardaki ö¤retmen gereksinimini karfl›lamak amac›yla (1835) Avrupa'ya e¤itilmeleri için ö¤renci gönderilme¤e bafllanm›flt›r. Ferik ‹brahim Pafla, Hüsnü Yusuf, Ferik Tevfik Pafla gibi sanatç›lar ilk gönderilenler aras›ndad›r. ‹lk kuflak ressamlar›m›z Harbiye ve Mühendishane ç›k›fll›d›r. Ferik Tevfik Pafla, baflka bir Ferik Tevfik Pafla —garip! ikisi de kaytan b›y›kl› m›yd›?— Hüsnü Yusuf, Servili Ahmet Emin Bey, fieker Ahmet Pafla, Süleyman Seyit Bey, Osman Nuri, Hüseyin Zekâi Pafla, Osman Hamdi Bey ve daha birçoklar›... 1908'lerden 1928'lere kadar "Müstakiller Grubu"nun yer ald›¤› dönem, ‹zlenimci ak›ma koflut say›labilecek bir anlay›fl› paylaflan Nazmi Ziya, ‹brahim Çall›, Hikmet Onat, Feyhaman Duran gibi ressamlar›n çal›flmalar›yla hareketlenir. Gruba sonradan Nam›k ‹smail, fievket Da¤, Hüseyin Avni Lifij, Ruhi, Mehmet Ali Laga gibi isimler de kat›l›r. Nam›k ‹smail'in gerek sanatç›, gerek yönetici kiflili¤iyle bu grupta ayr› bir yeri vard›r. 15 May›s 1890'da ‹stanbul F›nd›kl› Perizat Ç›kmaz›'nda do¤mufltur. Annesi Bakiye Han›m, babas› Kafkasyal› Hattat ‹smail Zühtü Bey'dir. ‹lk ö¤renimini önce Kabatafl fiemsülmekatip'de, sonra Befliktafl Hamdiye Mektebi'nde yapm›flt›r. St. Benoit, St. Pulcharie ve Galatasaray liselerinde ö¤renimini sürdürmüfltür. M. André, Arslanyan ve fievket Bey'den ilk derslerini alm›fl, daha sonra Paris'de Çall› ile tan›flarak Julien ve Cormon atölyelerinde çal›flm›flt›r. Birinci dünya savafl›n›n ç›kmas›yla 1914'te yurda dönmüfl, silah alt›na al›narak Kafkasya cephesine gönderilmifl... 28
Yaz›s› giderek kötülefliyor, okumakta zorluk çekiyoruz. Adam›n baz› fleylerden çabucak s›k›ld›¤›n›, bunald›¤›n› hemen kavramayacak biri var m›d›r bu karga/burgac›k ak›fl› izleme¤e çal›fl›p da... Neyse, hepimiz bir büyük ruhbilim ça¤›n›n çocuklar›y›z, öyle ya! Geçelim. 30 A¤ustos 1935'te Moda vapurunda geçirdi¤i bir kalp krizi sonucu 45 yafl›nda vefat etmifltir. Dönemin en de¤iflken sanatç›s›yd›. ‹zlenimcilik, Gerçekçilik, D›flavurumculuk aras›nda sürekli gidip gelmifltir. Karars›zl›¤›n›n, çok yönlülü¤ünün nedeni oldu¤u söylenir. Frans›z ‹zlenimcili¤inin temel ilkelerini benimsemesine karfl›n, bütünüyle izlenimci olmam›fl, özellikle teknik aç›dan Alman Ekolünün etkisinde kalm›flt›r. Resimlerinin en önemli iki unsuru ›fl›k ve devinimdir. Sanatç›n›n bir mektubundan 250'den fazla ürünü oldu¤unu ö¤reniyoruz. Ancak, bugün saptanan say›lar› 130'dur. 83'ü özel koleksiyonlarda, 25'i müze ve galerilerdedir. Süregidiyor sayfalar. Dosyan›n içinden koyu mavi bir karton düflüyor ans›z›n, gümüfl alacas› mürekkepli bir yaz›n›n dokusu ›fl›ld›yor göz meki¤inin soldan sa¤a kay›fl›yla; MEHTAPTA CAM‹, 1925, 80 x 98 cm. Yüksekli¤in ve düflüflün kaç›lmaz, kaç›n›lmaz çekifli. Ifl›k esri¤i doruklar›n sapland›¤› gölgeler. Giz. Yumuflak e¤imi gizin. Sokaklar›n durgunlu¤u yutmufl sanki az önce at›lm›fl bir ölüm 盤l›¤›n›. Sebilin suyu kurumufl. ‹flte buradan bak›yorum; baykuflun tünedi¤i teras›n korkulu¤undan. Av›m, elinde titrek feneri, kaderinin izine düflmüfl kara çarflaf›n›n uzayan gölgesinde. Sab›rla beklefliyor selviler. Zaman›n ve geçicili¤in tan›klar›. Sinlik. Siliklik. Gece so¤uk. Dumanlar yükseliyor bacalardan, ayin tütsüleri. Dolunay›n çi¤ ›fl›¤›nda zorlukla seçiyor kuflbak›fl› gözlerim üç y›ld›z›n göksel üçgenini. Afla¤›29
larda, iki pencerenin soluk dirimini tamaml›yor av›m›n tafl›d›¤› fener; dünyasal üçgen. Tanr› istencinin çile, ceza evi, soluk sular›n küflü yeflilinde y›kan›yor. Tanr› varsa, fleytan da burada. Bizi seyrediyorlar."
* Müzenin bahçesine vard›¤›nda ya¤mur yeniden çiseleme¤e bafllad›. fiemsiyesini yine nerede, ne zaman unuttu¤unu ç›karam›yor. Bir yenisini almama¤a kararl› paltosunun yakas›n› kald›r›rken. Ayaklar› bahçenin yüzy›ll›k ulu a¤açlar›ndan dökülüp üst üste y›¤›lm›fl, çürüme¤e yüz tutmufl yapraklara, iri atkestanelerine dolan›yor. Günün ilk ziyaretçisi oldu¤u belli, kimseler görünmüyor ortal›kta. "Ya¤murdand›r, hem erken daha. Bugün Nam›k ‹smail'in dosyas›n› kapatmal›y›m, o resmi bir daha görmek istemiyorum," diye söyleniyor merdivenleri ç›karken. Kap›n›n a¤›r kanatlar›n›n c›rtlak mavisi, ya¤mur bulutlar›ndan nas›lsa s›z›p kente isteksizce a¤an gün ›fl›¤›n›n bozlu¤unda iyice çirkin. Arkas›nda bir mart› 盤l›¤› duydu¤unu san›p flaflal›yor. Bahçe, bir kez daha ölen do¤an›n örtüsü denli sessiz, ›ss›z oysa. Denizden kilometrelerce uzakta, mart› m›? Bofl bulunup düfltü¤ü al›kl›¤›na m› yans›n, y›llard›r bu bozk›r kentin karanl›¤›na çak›l›p kald›¤›na m›? Cam kap›ya h›fl›mla aband›¤›nda flaflk›nl›¤› iyice art›yor; kilitli. Pantolonunun cebinden kay›fls›z kol saatini ç›kar›p bak›yor, aç›l›fl vakti geçmifl bile, tatil ya da bayram günü de de¤il bildi¤i kadar›yla. Bu¤ulu cama vuruyor saatinin alt›n suyuna bat›r›lm›fl çeli¤iyle. ‹çeride bir ›fl›k yan›yor, gide gele tan›fl oldu¤u bekçi elinde çay barda¤›yla aç›yor kap›y›. "Bofla yorulmuflsunuz beyim, bugün kapal›y›z. Ö¤leyin sinemac›lar m› gelecekmifl ne, ziyaretçi alm›yoruz." Müzenin bahçesine vard›¤›nda ya¤mur yeniden çiseleme¤e bafllad›. fiemsiyesini yine nerede, ne zaman unuttu¤unu ç›karam›30
yor. Bir yenisini almama¤a kararl› paltosunun yakas›n› kald›r›rken. Ayaklar› bahçenin yüzy›ll›k ulu a¤açlar›ndan dökülüp üst üste y›¤›lm›fl, çürüme¤e yüz tutmufl yapraklara, iri atkestanelerine dolan›yor. Günün ilk ziyaretçisi olmad›¤› belli; bahçenin ortas›nda, yap›n›n ana girifl merdiveninde sar› muflamba ya¤murluklar giymifl, e¤ilip kalkan, kofluflturan adamlar› görünce flaflal›yor. "Sabah›n bu erken saatinde, ya¤mur alt›nda ne iflleri var," diyor duraksad›¤› yerde. Merdivenin hemen bitiminde, girifl kap›s›n›n tam ortas›na do¤ru gelen aç›kl›kta çimenlere bir fleyler çak›yorlar. Adamlardan ikisi tekerlekli üçaya¤› üzerinde flimdiye dek gördüklerinin en irisinden kara-metalik bir sihirli oyunca¤› ellerindeki naylon tenteyle ya¤murdan koruma¤a çal›fl›yor. "Her neyse, bugün Namik ‹smail'in dosyas›n› kapatmal›y›m, o resmi bir daha görmek istemiyorum," diye söyleniyor yanlar›ndan dolafl›rken. Çimlerin üstünde dev bir çocu¤un oyun çemberleri gibi ›fl›ld›yor raylar. Elinde kronometre benzeri bir ölçer tutan adam bafl›n› kald›r›p gülümsüyor o geçerken. "Ifl›¤› ölçüyor olsa gerek, o halde bu puslu havada niye bön bön s›r›t›yor? Her ne ise ne! Neyin filmini çekeceklermifl ki?" Basamaklar› ç›karken kal›nl› inceli elektrik kablolar›na tak›lmamak için önüne bak›yor, ayakkab›lar›n›n alt› çamur toplam›fl. Kap›n›n efli¤indeki paspasa h›fl›mla vuruyor tabanlar›n›. Ahflap kanatlar›n beyaz boyas›n› o an fark ediyor. Tertemiz. Filmciler ifle yaram›fl hiç olmazsa. Cam kap›y› itip, içeri, o sevdi¤i lofl kokuya dal›yor. Gide gele tan›fl oldu¤u bekçi elinde çay barda¤›yla ç›k›yor bir odadan. "Günayd›n beyim, bugün sizden de erkenciler var, sinemac›lar müzenin filmini çekeceklermifl, ö¤leden sonra ziyaretçi alm›yoruz." Bir baflka ça¤›n, insanlar›n gelincik tarlalar›n› düflman kan›yla sulad›klar›, yani gelinciklerin küme küme tomurcuklan›p, bir günbat›m› ard›nda koflan ilkay gümüflüyle y›kand›ktan, sabah›n kuflluk vaktine de¤in kank›z›la kesiliverdikleri bir ça¤›n dünya görüflüne — ister istemez uyan— uysun diye kimbilir kaç kiflinin kan›n›n u¤runa ak›t›ld›¤›, bir baflka ça¤›n mekân› bu, bir baflka dünyan›n geçenekleri bunlar. Zaman›n ard›na dolaflan, dallan›p budaklanan, k›vr›l›p 31
bükülen, kesilip k›r›lan geçenekler. Say›s›z kap›ya yatakl›k eden bir nehrin delta kanallar› gibi. Adam hangi kap›y› açaca¤›n› biliyor. Hangi kap›n›n ard›ndan hangi kokuya dalaca¤›n›, hangi duvardaki hangi resme bir kez daha kan› donas›ya bakaca¤›n› biliyor. Vars›n, günümüzde gelincikler solgun küskün bitsin demiryolu çak›llar›n›n k›y›c›¤›nda. Labirentlerin korkulu görkemi geride kalm›fl art›k. Ya da, en az›ndan kimse bunlar› umursar görünmüyor. Adam›n ayr›kl›¤› sayr›kl›¤› burada; o hangi yald›z çerçevenin içinde yitece¤ini bilir gibi, önemser gibi. Oradayd›, as›l› oldu¤u beyaz duvarda, hâlâ ›fl›ldayan çerçevesinin içinde bafldöndürücü bir dipsiz çukur, yerçekimi kurallar›na ayk›r›, karanl›k. "Mehtapta Cami, 1925, 80 x 98 cm. Nam›k ‹smail" Pek büyükçe olmayan odan›n duvarlar›nda birkaç baflka resim daha var. Onlarla hiç ilgilenmeden ortadaki deri koltu¤a oturuyor. Yan›ndaki sehpan›n üzerinde çantas›n› aç›yor. Bir tomar›n aras›ndan ç›kard›¤› k⤛d›n üzerinde bafllan›p yar›m b›rak›lm›fl bir metnin pefline yeniden düflüyor kalemi. Bir daha bafl›n› kald›r›p karfl›s›ndaki resme bakmadan. (Soldan sa¤a) MEHTAPTA SULUSEPKEN ÜSTÜNE artmaz eksilmez kediboku bak›fllar›m› gizleyebildi¤imi sanm›yorum. göz kaça¤›! her ne ise... beceriksizim. kimi zamanlar çok iyi bildi¤im, e bildi¤im bir fleydi kaçarken avlamak. eeh, bu da bir saplant› sende: kimi-li geçmifl zaman kipi. sabr›m› tafl›r›yorsun. evet, tafl›r›yorum. saplant›n›n bini bir para bende. yine de yine de, sab›rs›z kediler gibi k›p›rdanan ayaklar›na bakmadan, gerili kaslar›n, bo¤umlu eklemlerin ›fl›kla, gölgeyle delisin! 32
oynaflmas›n›, parmak aralar›na de¤in sokulan hal›n›n ipeksi tüylerine k›skan›kl›¤›ma varas›ya gözlerimle içmeden edememek, açl›¤›m› dizginleyecek özdenetimden yoksun oldu¤umu bilmek. bu istedi¤ini kolaylaflt›rm›yor mu? do¤ru çoktand›r ay›rd›nda. ne de güzel sürdürüyorum O'nunla havadan sudan konuflmay›. suya sabuna dokunmadan. narçürü¤ü ojeli baflparma¤›yla di¤erinin topu¤undan incecik bile¤inin kemi¤ine uzanan oval girintiyi teni pembeleflesiye ovup yunmas›n› önemsemezmiflçesine. gözlerin, boyal› t›rnaklar›nda yan›p sönen yans›lara tak›lm›fl da, sanki konufltuklar›n›z›n derinli¤ine dal›p gitmifl numaras› yap›yorsun. O da sürdürüyor hinli¤ine umursamaz okfla-n-malar›n›. ans›z›n, 'muzbal›klar›'n› anlatma¤a bafll›yorum sa¤ küçük parma¤›n›n di¤erlerinden aç›kl›¤›na flaflarak. nerede okudu¤umu an›msam›yorum flimdi, kimindi, ne zamand› ya, k›sac›k bir öyküydü iflte: çenesiyle omuzuna s›k›flt›rd›¤› almaca ba¤›rarak annesiyle flehirler aras› telefon konuflmas› yaparken, bir eliyle kendine çekti¤i aya¤›n›n t›rnaklar›n› di¤eriyle büyük bir özenle boyayan kad›na bofl gözlerle bakt›ktan sonra, kald›klar› yazl›k motelin kumlas›nda günefllenme¤e giden adam›n, orada tan›d›¤› küçük bir k›z çocu¤una denizde yüzerlerken yumurtlad›¤› 'muz yeyip fliflen bal›klar› saymaca' oyunundan sonra yaln›z kal›r kalmaz beyninde 45'lik bir delik açmas›yla, havada as›lm›fl gibi bitiveren —ya da, unuttum flimdi ayr›nt›lar›— bir öyküydü. durup dururken bunu anlat›fl›n›n nedeni O'nun ayaklar›n›n 盤›rtkanl›¤›n›n yapt›¤› bir ça¤r›fl›m m› yaln›zca? bilemiyorum. belki de, belki de sonundaki fleysizlik... anlams›zl›k m›? yok can›m, kimin kimi, kimin neyi kovalad›¤› bulan›k bir sisin içinde. intihar› m›, yoksa öykünün sonunu mu kastediyorsun? 33
yo, hay›r, ne adam›n flaka¤›ndaki deli¤i, ne de öykü sonunu. hem, öykünün sonu bu delikten ak›p gidiyor gibi. so¤uk, ac›mas›z, yürek bunan bir fley var. oh! iyice sabukluyorsun art›k. onlar› ellerimle tutup dudaklar›mla ›slatmak, kirpiklerimle oylumlar›n içrekli¤ini okflamak istiyorum. susuyoruz. mutfa¤a çay koyma¤a gidiyor. belle¤im yüksek h›zl› fotograflar›n› çekiyor durgun odan›n lofllu¤unu dalg›rland›ran, k›sa bir an görünüp yiten topuklar›n›n. k›sa yaylar çizerek bas›yorlar yere, sessiz, iki tenis topu kadar çevik, uçucu. buraya neden geldim geldin geldik geldiniz, sonra ilenip durursun. zay›fl›k. zay›fl›k de¤il bu. ah! yine miflli geçmifl la¤›m›n› ak›tacaks›n anadamarlar›na. bu kokudan nefret ediyorum; çürük kokusu, bayat, çiçekbozu¤u küf kokusu. seni gidi tekil flahis; SENin barsaklar›nda obur muzbal›klar› yüzüyor henüz olgunlaflmam›fl bok balç›klar›na ters. Schubert'in alabal›kç›s› seni... g›rtla¤›nda titreflen ilksesler sözcüklere, tümcelere dökülesiye a¤z›ndan salyalar saçarak f›rl›yor, O'nun biraz önce üstünde sal›nd›¤› hal› motiflerine dal›p derinlerde yitiyorlar. mutfaktan bardak, kafl›k sesleri geliyor. yüzüme de¤iflik gülüm taslaklar› oturtma¤a çal›flt›kça (Marcel Marceau'nun maskç›s›) belediye balolar›nda da¤›t›lan gevflek lastikli gülünç karton suretler gibi kayk›l›p düflüyorlar. dudaklar›mla yakalayabildi¤im bir uyduruk s›r›t›flla yetinmek zorunday›m. yeniden göründüler mutfak kap›s›ndan, alay edercesine gülümsüyor parmaklar. öylesine uyumla, öylesi sak›n›ml›.
*
34
mum alevinin bak›ra dönüfltürdü¤ü t›rnaklar aç›l›p kapand›kça, birbirlerinin aras›ndan geçen denizanalar›n›n bulan›k dip kumlar›na gömülesiye sürdürdükleri ritmik danslar›n›, s›rt›nda bilekleri kenetlendi¤inde, topuk kemiklerinin omurunu delercesine kas›l›p kat›laflt›¤›n› gözlerin kararana de¤in seyrediyorsun.
* Gözleri karar›yor, midesi kaz›n›yor. Ne kadard›r orada oturdu¤unu kestiremiyor art›k. Toparlan›yor. K⤛tlar›, kalemi, çantas›. Zorlukla buluyor ç›k›fl›. Ifl›k göz kamaflt›r›c›. Bekçi basamaklara uzanm›fl gerine gerine peynirli ekme¤ini yiyiyor. Ya¤mur çoktan durmufl, günefl tepede. Nemli toprak, azot kokusu. Sinemac›lar? "Kimse kalmad› beyim sizden baflka." Bahçeyi boylamas›na geçip, otobüs dura¤›nda elinde filesiyle çömelmifl kendi kendine söylenen kad›n›n yan›nda bekliyor bir süre. Vazgeçiyor. Yürüme¤e bafll›yor. Bir fleyler yemeli, dinlenmeli. Ulaflt›¤› dörtyol a¤z›nda insan, araba kalabal›¤› bafl›n› döndürüyor, içini bay›yor iyice. ‹lk gördü¤ü otobüse at›yor kendini. Tuhaf, otobüs bombofl, ondan baflka küçük bir çocuk oturuyor arka s›ralardan birinde. Orac›kta çöküp bafl›n› cama day›yor. Hiç durmuyor gibi otobüs. Kimse binmiyor baflka. Bilmedi¤i, tan›yamad›¤› caddeler, ara sokaklar, kentin bu kesimi ona bütünüyle yabanc›. Gözleri kapan›yor. Omuzunu sarsan adam›n gözlü¤ünde kendi yüzünün flaflk›nl›¤› sorar gibi. "Son durak beyefendi, uyuya kalm›fls›n›z." Kuca¤›ndan düflüp s›ran›n alt›na kaym›fl çantas›n› çekip ç›kar›yor aceleyle kalkarken. Dikiz aynas›nda saçlar›n› elleriyle düzelten otobüs floförüne teflekkür etmek için a¤z›n› açt›¤›nda, yaln›zca kuru bir ses dökülüyor bo¤az›ndan. Sol dizinden kesip alm›fllar baca¤›n›. Önce kar›ncalar yeyip bitirmifl; et, kas, bud, lif lif. Kemiklerinde kan kurumufl, kil k›z›l› alacal› bir kestane kabu¤u ba¤lam›fl dizini. Ürkü yere çömdürüyor onu, aya¤›n› tutuyor. Yere at›verdi¤i çantas›n›n fermuar› bozuk gözünden k⤛tlar f›rlam›fl uçufluyorlar. Bezginlikle t›slay›p, ya35
ral› bir çekirge gibi havalanan fotografa —hay›r, renkleri birbirine binmifl "Simena, bat›k flehir, denizde Likya mezar›" görünümlü bir posta kart› bu— do¤ru umutsuzca at›las›ya bir el f›rt›nal› gecelerde çak›p, gö¤e çatlayan flimflekleri, y›ld›r›mlar› and›ran sütçal›¤› damarl› bile¤in k›vr›m›nda sal›nan ayan›n sedef uçlu, ince uzun, köfle bo¤umlu parmaklar› tutup uzat›yor kart›, el de¤memifl Likya mezar› m› kald›? Yüzüne bakm›yor; her elin bir yüzü vard›r. "‹yi misiniz?" ‹yi o. Güzellik ideas›n› an›msayacak denli iyi, pay ç›karacak kadar de¤il ama. Pay alm›yor art›k. Yeniden unutacak olduktan sonra. Nostalji, tafllar›na kar düflen, çat›s› y›k›k bir bizans kilisesidir, içinde mum yakacak bir Tarkovski hep bulunur. Toparlan›p kalk›yor, baca¤› yeniden hisseder olmufl, kar›ncalar etlerini geri getirmifl. K⤛tlar›, kalemi, silgisi, silinikleri. TopalayakOidipus dura¤›n bank›na çöküyor. Kar›nca kar›nca can›m atl›kar›nca. Çantas›na t›k›flt›r›yor elindekileri. Sonra kafas›n› kald›r›p ilk kez bak›n›yor çevresine. Son durak! Yolun bitti¤i durdu¤u yerde oturuyor. Arkas› a¤açl›k. Karfl›da, küçük çimli göbe¤in berisinde yeni oldu¤unu belli eden görkemli yap›n›n giriflindeki kalabal›k çekiyor ilgisini. Dizini s›vazl›yor bir yandan. Son kar›ncalar› da silkip döküyor. Oraya gidip bir bakacak. Çantas›n› koluna s›k›flt›r›yor. Kald›r›mdan inerken dönüp dura¤›n bir ad›n›n olup olmad›¤›n› – (63) HAYVANAT BAHÇES‹ – Gerisinde kalan yeflil alan olmal›. Daha önce hiç gelmemiflti. Hatta bu kentte bir hayvanat bahçesinin varl›¤›ndan haberi bile yoktu. Ola ki, bu yap› da zooloji müzesi, ya da akvaryum gibi... Belki de nikâh salonu faland›r! Kalabal›k, bir kuyruk düzeninde k›p›r k›p›r ilerleyip kap›da yitiyor. fiimdi o da, önündeki kel kafal› adam gibi kuyru¤un bir uzant›s›; ucu, sonu, son 36
eklemi. Son dura¤a bir kez daha dönüp göz at›yor, kendisini getiren otobüs gitmifl bile. Kel kafal› adam›n kolunda son yitirdi¤ine t›pat›p benzeyen bir flemsiye var. Y›rt›¤›na varana kadar. Belki adam... Yok can›m, daha neler! ‹lerliyorlar. Efli¤ine geldi¤i kap›dan içeri bakt›¤›nda, buras›n›n büyücek bir sinema oldu¤unu anl›yor. Ortalarda afifl, ya da film ismine benzer bir yaz›, fotograf görünmemesine karfl›n, bilet giflesine seanslarla girifl ücretini bildiren bir k⤛t yap›flt›r›lm›fl. Cam koruganl› giflenin aral›¤›ndan biletini uzat›yor kad›n, pantolonunun arka cebinden cüzdan›n› ç›kar›p ödüyor istenilen ücreti. Biletçi kad›n iflini bitirmek için onu beklemiflçesine toparlan›rken "Acele edin" gibisinden sall›yor fosfor yeflili t›rnakl› elini. Her elin bir de dili vard›r. Yoksa bir tiyatroda m›? Salona aç›lan kap›n›n kadife perdesini aralay›p kör karanl›¤a dald›¤›nda bir ›fl›k demeti, gece savafllar›n›n bombard›man uça¤› tarayan ›fl›ldaklar› gibi çarp›yor ayaklar›na. Ifl›k yaklafl›yor, bileti al›n›yor elinden. Yerde kayarken k›r›l›p bükülen ›fl›¤›n görünür k›ld›¤› basamaklar› iniyor. Perde büyük, çok büyük. Salonun boyutlar›na orant›l› oldu¤u düflünülürse yüzlerce izleyicinin — h›nca h›nç dolu oldu¤undan kuflkusu yok; insan kokusu, tütün sinmifl nemli kumafl kokusu solu¤una yap›fl›p diline kekriyor— aras›nda yerine, koltu¤una do¤ru götürülen (çekilen mi demeli) bir o kalm›fl. Kuyrukta gördü¤ü flemsiyeli kel adam› and›ran biri, kalabal›¤›n alk›fllar›yla k›rm›z› bir kurdeleyi kesiyor. Perdeye yaklafl›yorlar. Karanl›k giderek seyreliyor gibi. fiöyle bir dönüp bofl koltukta karar k›l›yor ›fl›k. Otura¤› açarken yan›ndakinin dizine çarp›yor. Kal›n bir öksürük. Paltosunu ç›karmadan kayk›l›yor yerine. Perde oldu¤undan da büyük görünüyor içbükey e¤imiyle. Kel kafal› önemli zat, el s›k›flma fasl›na geçmifl bile. Ak›l almaz bir akvaryumun saydam duvarlar›ndan içeri aç›l›yor görüfl alan›. Ak›l almaz bir dünyay› görüfl alan›. Ak›l almaz bir dünyan›n görünüflü. Ak›l almaz bir dünya görüflü. 37
* Bir banka için haz›rlanm›fl güncel haberleri s›k›nt›yla izliyorum. Belediye baflkan›n›n köprüyü aç›fl töreninden sonra, iki devlet baflkan›n›n "tarihi" karfl›laflmas›, imzalanan ekonomik anlaflma; Resim heykel müzesindeki yang›n; Yurdumuzun en büyük hayvanat bahçesinde y›rt›c› kufllar için yap›lan özel kafeslerinde özgürce uçuflan atmacalar, perdeli ayaklar›yla as›l› uyuyan yarasalar, kör baykufl; Birinci futbol liginden liderlik karfl›laflmas›, berabere biten karfl›laflman›n sonunda at›lan penalt›lar, kalecinin penalt› ân›ndaki endiflesi... Neyse ki, yüz bilmem kaç›nc› y›l›n› k›vançla kutlayan bankan›n güvenciyle izledi¤imiz program sona eriyor. Perde bir an karar›p sessizlefliyor. Salonda bir yerleflme dalgas›, öksürükler, m›r›lt›lar. Yan›mdaki kad›n dondurmas›n› bitirmifl. Perde ayd›nlan›rken siyah bir yaz› beliriyor; "bir ……. filmi"
38
° ADAM ADAMA ÇOK BENZ‹YOR
Yürüyüflü, konuflmalar›, bir fley isterken öne e¤ilmesi t›pk› adam gibi. Adam'›n yüzlerce, binlerce, yüzbinlerce dü¤mesi var. Adam'›n yaflam›n› kolaylaflt›r›yor o dü¤meler. Bir dü¤meye bas›yor, hop arkadafllar› oluyor. Bir dü¤meye bas›yor, pat o arkadafllar›n› b›rakm›fl baflkalar›n› bulmufl. Ama bunu ancak baflkalar› söyleyebilir, Adam "bilmenin" çok uza¤›nda. Bilmek mi, düpedüz yanl›fl; Adam yap›lmas› gerekeni yapar, bilip bilmemek baflka bir kanal. Adam'›n dü¤melerinin bak›m›n› yapabilece¤i, gerekti¤inde onlar› de¤ifltirebilece¤i bir ifli var. Çevirmen. Diyorlar ki, ona çok uygun bir ifl, noktas›na dokunamazs›n›z yazd›klar›n›n, tek kusuru kusursuz olmas›. Adam gülüp geçiyor, ola¤anüstülü¤ünün fark›nda de¤il ki, dü¤meler yap›yor her fleyi. Ne demeli, Adam adama çok benziyor.
39
Okurken, kimi zaman kendisine benzeyen bir karakterle karfl›lafl›yor Adam. Ne coflku, ne s›k›lma. Sadece okuyor. Tuhaf›na giden, bu karakterlerin göz k›rpmadan suç iflleyebilmeleri. Kahvelerini yudumlar gibi baflkalar›n›n can›na k›yabilmeleri. Adam bir dü¤meye bas›yor. Ifl›k yan›p sönüyor: Yazar böyle istemifl... Yazar böyle istemifl... Yazar böyle... Adam'›n kendisini kaygan bir zeminde buluverdi¤i tek durum, ya¤mur... Ya¤mura kolay kolay bir ad bile veremiyor. Kendisinin mi, baflkas›n›n m›, hiç kimsenin mi tak›l›p kal›yor. Ya¤murun sesi penceresine ya da yapraklara dokundu¤unda, bunu ötekilerin kendisine kurduklar› bir tuzak olarak görüyor. Ya¤mura her zaman haz›rl›ks›z, her zaman gevflek. Çünkü ya¤murun dü¤melerine aktarabilece¤i bir flifresi yok. Öylesine çaresiz kal›yor ki, neredeyse bu konuda baflkas›na aç›lacak; neyse ki dü¤meler engelliyor. Adam'›n "sihirli oyuncaklar›", yani gözleri var. Belki çocukluktan kalma oyun art›¤› bir ad ama, Adam için hâlâ geçerli. "Sihirli oyuncaklar", diyor baflkalar›n›n gözlerine, baflkalar›n›n gözlerini gördü¤ü gözlerine. Adam'›n dü¤meleriyle gözleri aras›nda bir çeflit kan dolafl›m› var. Gözleri, baflkalar›n›n gözlerini bir kamera gibi tarayarak görüntüleri dü¤melere aktar›yor. Dü¤meler gözlerden gelen görüntüleri hiçbir kuflkuya yer b›rakmayacak biçimde s›n›fland›r›yor, bir dosya40
ya yerlefltiriyor. Daha sonra dü¤menin verdi¤i dosya numaras› yeniden gözlere iletiliyor. Gözler dü¤meden gelen numaraya bakarak, o görüntünün iflinin bitti¤ini anl›yor; arkas›ndan da baflka bir görüntüye atl›yor. Böylelikle dü¤meler, her göz ya da insan için Adam'a belli davran›fl kal›plar› önermiyor, emrediyor. Adam dü¤mesine bas›yor, zay›f bir insan diyor dü¤me. Ama, nas›l zay›f, neden zay›f bunlar› söylemiyor. Gerek yok ki... Adam neredeyse t›slayarak, korkunç bir "Siz"le bafll›yor sözüne. Biliyor ki karfl›s›ndaki buna dayanamayacak. Ya da bas›yor dü¤mesine, bir beyefendi olmas› gerekti¤i ç›k›yor. Sorun yok. Zaman d›fl›nda. Adam, daha do¤rusu gözleri zamana yeniliyor sanki. Gözleri eskisi kadar keskin de¤il. Yorulan gözleri mi, yoksa kendisi mi pek ay›rt edemiyor. Bildi¤i bir fley var, o da gözlerinin dü¤melere bulan›k görüntüler aktard›¤›... Belki de ilk kez, Adam'›n sözlü¤üne korku sözcü¤ü giriveriyor. Kar›fl›kl›k, kar›fl›kl›k, kar›fl›kl›k, diyor Adam durmadan. Her fley kar›fl›k, hiçbir fley düzenli de¤il, her fley yerinden oynat›lm›fl. Dü¤melerine sar›l›yor Adam, yüzlerce, binlerce, yüzbinlerce dü¤me art›k güçlükle yan›t veriyor Adam'a. Anlafl›lmaz fleyler yaz›p, anlafl›lmaz fleyler söylüyor Adam. T›pk›, Bütün bunlar olurken, s›cak bir ikindi sonras›nda ya¤murun sesi geliveriyor, ya da Adam öyle zannediyor. Art›k kuflkusu yok, görmesi bulan›klaflt›kça o bir anlam veremedi¤i ses artacak. 41
Hiçbir fley göremedi¤i vakit ise, sadece o ses kalacak kendisine. Çözmeye çal›flt›kça içine gömüldü¤ü, bo¤uldu¤u o ses, ya¤murun sesi... Belki de ilk ad›m› atman›n tam zaman›. T›pk› bir adam gibi...
42
[Ço¤u kez okur aç›s›ndan kuflat›c› olan anlat›n›n içerdi¤i gizin ortaya ç›kart›lmas›: Bitmek bilmeyen gösterge aray›fllar›... Kupa ikilisi buna ne derdi kim bilir: "Çok s›k›c›, bu labirentte ç›k›fl oklarla gösterilmifl. Daha iyi bir oyun bulmal›."]
yolculuk + kaybetmek + kad›n
• °
• BULUTLAR NEREYE G‹DER
Öyle kap›lar vard›r ki, kimi tan›d›k yüzler geçip kaybolur ard›nda. Biraz beklerseniz, hiç görmedi¤iniz, al›flmad›¤›n›z yenileri eflikte flöyle bir duraksay›p size, kente bakar, sonra aran›za kat›l›r. Eski dünyan›n de¤erleri, günümüzden bakan bir çift gözü, önce mimari ölçüleriyle çarp›yor. Biraz önce önünde bayatsar› bir taksinin durdu¤u kap› iflte böyle bir kap›. Han, saray, kale kap›s› de¤il; kad›n›n belli belirsiz bir gururla içinden geçti¤i, büyük gar›n büyük kap›s›. Tavana yak›n kirifllerin aras›nda güvercin kanatlar› ç›rp›l›yor. Koyu kahve derisi y›pranm›fl valizini elinden kap›yor bir hamal. Kad›n çenesiyle birinci yolda bekleyen treni iflaret ediyor. Omuzlar›nda kendi elleriyle ördü¤ü siyah flal›, dantelli uzun ete¤i, sivri topuklu ruganlar›yla bu kad›n da sanki eski bir dünyadan. Saat on bire yedi var. ‹yi, tam zaman›nda. Hamal soruyor; üç numaral› kompartman, ‹lmiye Han›m paras›n› ödüyor adam›n, pencere kenar›na yerlefliyor, gidifl yönünde tabi. Neyse ki bak›ml›, temiz bir tren. Yolu uzunca. Sekiz saatini geçirecek burada. Akflama do¤ru var›rlar, k›z› torunuyla karfl›lar onu. Hareket memurunun bir k›sa bir uzun düdü¤üyle dalgalan›r gibi oluyor ortal›k. ‹nenler, binenler. ‹lmiye Han›m çantas›ndan zinciri koptu¤u için boynuna asamad›¤› kapakl› saatini ç›kar›yor bofluna, gar›n büyük saati dindonlar›na bafllam›fl bile. Ne merasim; yine dü45
dükler, flu çiftin vedalaflmas› bitmeden kalkacak tren. Bir sars›nt›, evet gidiyoruz. Kap›lar kapat›lm›fl. A a, el sallayanlar›n aras›nda... Kalabal›¤›n aras›nda durmufl öpüflüyorlar m›, konufluyorlar m›, umurlar›nda de¤il tren, sanki evlerinin mutfa¤›nda önemli bir sorunu günlük yaflamlar›na sindirme¤e çal›fl›r gibi... Can›m demek ki yolcu de¤illerdi, belki u¤urlad›klar› da... Kad›n›n saçlar› k›z›la çal›yordu, yüzünü iyice görememiflti ama çocuk s›r›m gibiydi, do¤rusu hofl bir çift. Oldum olas› sevmiflimdir tren yolculu¤unu. Pencereden dünyalar kayar geçer, gözünüz elektrik tellerinin kavislerine, bu bitmek bilmez süre¤enli¤e saplanan direklere tak›l›r, uzak tepeleri, yar›s› yak›lm›fl tarlalar›, k›m›lt›s›z koyun sürülerini, bulutlar› seyredersiniz. Tek tük yayla evleri, bitifliks›ra ifllikler, anlafl›lan yol üstündeki ufak flehirlerden birine yaklafl›yoruz. Makinist h›z kesti¤ine göre k›sa bir mola verece¤iz. "Pencereden d›flar› sarkmay›n›z." ‹lmiye Han›m yaln›z. Kompartman kap›s› aç›l›yor, kontrolör biletini soruyor. Aral›k pencereden yay›larak giriyor trenin "biz geldik" düdü¤ü. Makaslar de¤iflirken, k›rm›z› ›fl›klar yeflile dönüyor. "Akyal› ‹stasyonu". Deniz özlemi çeken bir yayla kasabas›! Bu isimleri kim bulup uyduruyor diye düflünüyor ‹lmiye Han›m. Kireç badanal› a¤aç gövdeleri, ufak tefek yap›lar geride kal›rken, ana istasyon binas›nda karar k›l›yor pencerenin karesi. Fazla de¤il, birkaç dakika... Bu gündüz trenleri böyle. Köyüne, köyünden büyük flehire gidenler... Sahne ayn›; ama daha h›zl› oynan›yormufl gibi. Çantalar›, sepetleriyle inenleri yak›nlar› karfl›l›yor, mutlaka bir çocuk a¤lamas› da bulunmal›d›r. Bir iki genç trene atl›yor, çok yolcu olmamas› do¤al. A a, ayn› çift! K›z›l saçl› kad›nla o delikanl›. Hayret do¤rusu, benzetiyor olamaz. Yine peronun ortas›ndalar. Ne zaman... Ne zaman? Demek ki onlar da binmifl de fark etmemiflim, diye m›r›ldan›yor ‹lmiye Han›m, iki elini cama yap›flt›rm›fl, gözlerine inanma¤a çal›fl›yor; henüz bunamad›. Ama olacak fley de¤il; sanki yolcular için pandomim yap›yorlar. Benzetme kötü; bu kad›n, bu adam trenden çok uzaktalar, yani her46
hangi bir yerde de olabilirlerdi (ilk izlenimi de böyleydi ‹lmiye Han›m›n.) Yolcu de¤iller, yola u¤urlad›klar› ya da karfl›lad›klar› da yok. Kafa kar›flt›r›c›! Olabilir! Olabilir! As›l çözemedi¤i tren kalkarken (kilometrelerce önce) en son onlar› d›flar›da konuflurlarken gördü¤üne emin olmas›. Demek ki (bunu kendine aç›klayamazsa rahat edemez) son anda arka vagonlardan birine atlay›verdiler. Zaten bütün yol boyu yerinden k›p›rdamam›flt›, nas›l olsun da onlar› görmüfl olsun. Sessizce kayma¤a bafll›yor tren. K›sa bir düdük. Kimseler kalmad› ortal›kta onlardan baflka. Güçlü pistonlar homurdan›yor, tren h›z al›p da f›rlayacakm›fl gibi istasyonu terk ederken kad›n›n k›z›l saçlar› savruluyor; tokat adam›n sol yana¤›nda patlam›flt›. ‹lmiye Han›m›n aç›k kalan dudaklar›ndan ç›kan ›sl›¤a benzer bir ses oyunun ikinci perdesini tamaml›yor. Hiçbir fley olmam›fl gibi yapacak; çantas›ndan tuzlu bisküvisini ç›kar›p çay›n› içecek ‹lmiye Han›m. Biraz önce yiyecek içecek servisi yap›lm›flt›. Trenlerin en sevdi¤i taraf› da bu; t›ng›r m›ng›r giderken çay›n›z› yudumlar keyfinize bakars›n›nz. Hele yatakl› vagonlar... Ah yatakl› vagonlar, genç k›zl›¤›nda s›k s›k yapt›klar› gece yolculuklar›n› an›msad›. Üç k›z kardefltiler. Anac›¤›yla Beybabas› yan tarafta kal›rken onlar ayn› kompart›man› paylafl›rlard›. ‹ki üstte, iki altta, dört yatak olurdu. O üst taraf› seçer baflucunu pencereye verirdi. fiöyle bir etraf›na bak›yor ‹lmiye Han›m, sanki her fley küçülmüfl gibi. Eskiden daha m› ferah olurdu trenler? Bulutlar nereye gider? Nereye gider bulutlar? Kuyruklu y›ld›zlar, bir de ay... O ortancayd›; ablas›ndan üç yafl küçük, kardeflinden befl yafl büyük. fiimdilerde pek görüflemiyorlar; y›lda bir, bilemedin iki kez. Çok erken yaflta, ablas›ndan da önce evlenip, subay kocas›n›n iki y›lda bir tayin oldu¤u s›n›r kasabalar›nda tüketmiflti gençli¤ini. Biraz yavafllad›lar, tepeleri geçene kadar nefesi kesilir gibi oluyor lokomotifin. Uzak s›n›r kasabalar›. Iss›z tarlalar. Gözlerini kap›yor ‹lmiye Han›m. Eski, çizik, sarar›k bir filmde küçük bir k›z yüzü gamzelerle aç›l›yor, omuzundan tutan yak›fl›kl› zabit sert bir bak›flla selaml›47
yor onu. ‹çi geçiyor. Ayn› düflte aç›yor gözlerini; bir istasyonda duruyorlar. K›z›l saçl› kad›n kahkahalarla gülüyor, yo hay›r a¤l›yor galiba. Adam k›m›lt›s›z, e¤ik yüzü afla¤›ya akar gibi. ‹lmiye Han›m pencereyi indirmek, seslenmek istiyor, s›k›flm›fl, ne kadar zorlasa da k›m›ldatam›yor yerinden. Birden kad›n midesine sanc› girmifl gibi iki büklüm oluyor. Tren hareket etti galiba. F›rl›yor ‹lmiye Han›m geçene¤e ç›k›yor. Birini bulsa... Yard›m m› isteyecek? Ne için? H›zlan›yorlar. Geçene¤i dönünce vagonun kap›s›n› buluyor, pencereden gördü¤ü istasyonun uç yanafll›¤›, direkler; çok geç! Hâlâ elleri titriyordu yerine döndü¤ünde. Düfl müfl de¤il bu. Kötü bir fleyler oluyor diye söyleniyor ‹lmiye Han›m. Yok, olacak gibi de¤il; burada oturup bekleyemez, ç›k›p arka vagonlara bir göz atmazsa içi rahat etmeyecek. Belki baflkalar› da görmüfltür olan biteni. Nereye gider ki bulutlar? Yerinden kayan valizini köfleye itiyor, çantas›n› burada b›rakamaz. Nereye, nereye... H›zla giderken vagondan vagona geçmek hiç de kolay de¤ilmifl. Kap›lar›n kimi s›k›fl›k, kimi kolayca kay›p aç›l›yor da, kapamas› güç. Eskimifl demiryollar› pek sars›nt›l›. ‹ki vagonun aras›nda bocalarken ince b›y›kl›, abanoz tenli bir adam koluna yap›fl›p içeri çekiyor bir hamlede. Ba¤›r›rcas›na konuflma¤a al›fl›k biri, bir elinde kal›n naylon torba, t›ka basa dolu: – Düflecek idin Han›m Teyze... – Sa¤ ol yavrum. – Nereye böyle, restorantl› vagon öbür tarafta. – Biliyorum, ben, fleye bakacakt›m... – Ha! Tuvalet mi aram›flt›n? – Yok, yok... – Piflmaniye var, saray helvas›, hepsi taze abla! – Yok sa¤ ol, ben, bir tan›d›k vard› da... – Al bir tane abla çocuklar›na verirsin, hepsi sevinsin. – Dur bir dakika evlad›m, genç bir çift vard›, hani k›z k›z›l saçl›, 48
çocuk da temiz yüzlü, esmer, uzun boylu... Gördün mü bu tarafta? – Yok Teyzan›m, sen al yine de bak flu en iyisi, f›st›kl›, tereya¤l›... Yok! Olacak gibi de¤il; adam›n yard›m› flöyle dursun, c›v›m›fl sak›z gibi yap›flt›, kurtulmak için bir paket piflmaniye alman›n da hiç s›ras› de¤il. Geri dönmekten baflka ç›kar yol yok! Nereye kadar? Koltu¤una oturdu¤unda soluk solu¤ayd›. Gösterdi¤i çabadan, yorgunluktan de¤il de bilemedi¤i, ç›karamad›¤› fleylerin heyecan›ndan. Uzun süre düflünme¤e çal›fl›yor ‹lmiye Han›m, bir türlü birlefltiremedi¤i olay k›r›klar›, bilmecenin yerine oturmayan parçalar› gibi, can s›k›c›... Zaman sars›larak ilerliyor. Çift pencere cam›nda bir opaklafl›p bir saydamlaflan yans›s›na dal›yor gözleri... "Gözleriniz hiç de¤iflmedi ‹lmiye Han›m. Sizi ilk gördü¤ümde de bana bu gözlerle bakm›flt›n›z..." Zabit, üniformas›n›n üstünü henüz giymemifl. Aynada, köpüren yana¤›n› sol elinin iki parma¤›yla çenesine do¤ru çekerken usturas› yukar›dan afla¤›ya iniyor. Oysa gözleri, onun hep o olan gözleri aynadakine izdüflüp sabitlenmifl. Eski, çizik, sarar›k filmin ortas›ndan k›z›l bir çizgi yavafl yavafl geçip kadr›n alt köflesinden d›flar›, pencereden, tarlalardan, telefon tellerinden afl›yor ötelere... Niye böyle fleyler kurar hep? Yar› an›, yar› uydurulmufl sahneler, hofluna gidiyor herhalde... Evde, oturma odas›n›n ana caddeye bakan penceresinde elleri yün yumaklar›n› kendili¤inden dokuya dönüfltürürken, o, camdan geçip insanlar›n aras›na girer, onlar› bir araya toplay›p, bak›fllar› sahnenin ortas›nda birer birer canlanan fotograflara çevirtir, kimi yerde de anlat›c› rolünü üstlenir. Kendine ait fotograflar bunlar, örne¤in flu: Akdenizin en güneyine rastlayan bir k›y› kasabas›na yukar›lardan bakan deniz fenerinin dibinde... Saçlar› yelden savrulmufl üç kad›n, iki adam, bir çocuk. Kad›nlar kahkahadan k›r›lm›fllar, adamlardan biri e¤ilmifl, yerden bir fley almak üzere, di¤eri, resmî elbiseli olan›n elleri cebinde, gözleri k›s›k, dudaklar› ›s49
l›k çalar gibi büzülmüfl. Aralar›nda bir o o¤lan çocu¤u baka kalm›fl foto¤rafa bakanlara. Kendisi en gevrek kahkahac›lardan ‹lmiye Han›m›n. Zaman›n sepya örtüsü bile gülüfllerin canl›l›¤›n› pusland›ram›yor. Akdenizde bir gün bat›m›, mutluluk gibi bir fley... Sahi hava m› karard›? Epey oldu hareket edeli, neredeyse varacaklar hatta! En uç banliyölerden birinde duruyor tren, art›k geldik demektir. Akflam olmak üzere ama peronun ›fl›klar›n› henüz yakmam›fllar. Kad›n bank›n ucunda oturmufl, elindeki kitab›n dizlerinin aras›ndan kay›p düflüflüne ald›rmadan adama bak›yor. Arkas›na dönüp istasyonun gerisine göz at›yor adam. Sonra birden karar vermifl gibi kad›n›n yan›na gidip, bank›n arkas›na dolan›yor, kad›n›n uzun k›z›l saçlar›n› parmaklar›yla taray›p okflamaya bafll›yor. Kad›n kap›yor gözlerini. Kitap, tekerlekli sandalyesinden düflmüfl bir sakat çocuk gibi kala kalm›fl kad›n›n ayaklar› dibinde. Yorgun bir homurtuyla sars›l›p hareketleniyor tren. Adam›n elleri saçlar›n alt›ndaki beyaz narinli¤e kenetlenmifl, s›k›yor çelikten bir pres duyars›zl›¤›yla. Gözlerini pencereden al›p önüne, ellerine dikiyor ‹lmiye Han›m. Tanr›m ne zaman bitecek bu yolculuk, art›k sevmiyorum trenleri, diye m›r›ldan›yor. Nereye gider bulutlar...
50
° YA⁄MUR PASAJI
SABAHIN ONCA KARANLI⁄INA UYANDIM
Sözcük sat›c›lar› çoktan uykular›na çekilmifllerdi. Bu saate kadar kimbilir kaç sözcük satm›fl, kaç sözcük yorumlam›fllard›. Yan› bafl›ndaki çocu¤un saçlar›na dokundu. K›z m›yd›? K›pk›rm›z›, koskoca bir balonun pefline tak›l›p koflmaya bafllad›. "Dur, ad›n ne?" Kayboluyordu, say› say›yordu, koca bir dumana kar›fl›yordu. PENCEREYE UZANDIM
T biçiminde bir adam gördü. Adam arada bir dönüp kendisini izleyen köpe¤e ba¤›r›p ça¤›r›yor, tekmeciklerle korkutmaya çal›fl›yordu. Köpek hiç oral› de¤ildi; biraz duruyor, konakl›yor sonra adam› izlemeye devam ediyordu... T biçimindeki adam asl›nda köpe¤i çok seviyordu; köpek de bunu biliyordu. Perde f›s›ldad›: Kimileri düpedüz oyunu sever, sevideki oyunu de¤il... SAATE BAKTIM AYNAYI KURDUM
‹ki foto¤raf as›lm›flt› duvara. ‹ki erkek. ‹kisi de çok sonralar› ak›llar›n› yitirmifllerdi. ‹kisi de ›fl›k vursun istemifllerdi ceketlerine. Yaz› 51
konusu olmufllard› ikisi de. Yazar, baba-o¤ul yak›flt›rmas› yapm›flt› gözlerine düflen gölgeye bakarak. Yaz›s›n› baba-o¤ul olmasalard›, diye bitirmiflti. Okur ancak o zaman görmüfltü görmedi¤i foto¤raflar›. KAHVEY‹ SÜZDÜM KAPIYI SÜRGÜLED‹M
Konuflmalar geçti. Kaybolan kad›n› tan›rd›m, dedi birisi. Onun bafl›na gelenler bizim bafl›m›za da gelebilir, her fley sözcüklere ba¤l›, diye ekledi. Ötekiler de kat›ld› konuflmaya; Paris'te inciden bir kolye olmal›y›m... Anna Karenina'n›n yitirdi¤i k›rm›z› çanta olmal›y›m... Venedikli ustan›n renk be¤endi¤i gökyüzü olmal›y›m... Bir sözcü¤ü, tek bir sözcü¤ü gürültüden kopar›p, sadece kendi anlam›nda kullanana kadar her fley olmal›y›m... Koyulaflt›lar, silikleflip bütün konuflmalar gibi belli belirsiz bir iz b›rak›p göçtüler. HABERLER‹ D‹NLED‹M. ÖLÜMÜ EVC‹LLEfiT‹R‹YORLARDI, HUYSUZ MU HUYSUZDU ‹kinci mevki bekleme salonlar›na tozlu ›fl›klar vuruyordu. S‹GARA ‹Ç‹LMEZ
yaz›s›n›n yan›na, yüzü size dönük kanepenin hemen üstüne B‹R GÜN YENGEÇLER BAKARLAR K‹ B‹R YENGEÇ ADAM G‹B‹ DO⁄RU DÜRÜST YÜRÜYOR; SARHOfi SANIRLARMIfi ONU
yaz›s› as›l›yor. 52
Yelkovan tarih at›yor: Ben kaç kifliyim bir yapra¤›n güncesine eflit say›lan bulvarlarda. Süpürülüyor, temizleniyor, gelgeç de¤il yüksek beklemelere haz›rlan›yor ikinci mevki bekleme salonu. Döner kap› dönüyor, içeri gençli¤ini, kendi gençli¤inin modas›n› sürdürerek korumaya çal›flan bir kad›n giriyor. Bir an yüksek tavanl› mekân›n büyüsüne kap›l›p duraks›yor. Sonra yürüyor, yürüyor, hiç bitmeyecekmifl gibi yürüyor. Sonunda kanepeye ulafl›p köfleye ilifliveriyor. Kanepenin di¤er ucunda günü geçmifl birkaç gazete var. Kad›n uzan›p gazeteleri al›yor. Yan›nda tafl›d›¤› torbadan ç›kard›¤› makasla uzun fleritler kesmeye bafll›yor. Kuca¤› fleritle doldu¤unda hepsini al›p, makasla birlikte torbas›na yerlefltiriyor. Size dönüyor, huzur içinde flimdi. Gülümseyerek noktay› koyuyor. SESS‹ZL‹K KES‹⁄‹ B‹R AKfiAMDI, B‹R ÖLÇÜ EKS‹K ÇALDIM
Ya¤mur Pasaj›. Giriyor. Sa¤l› sollu odac›klar. Terziler, kasetçiler, Japon mucizeleri, yerlere at›lm›fl bir sürü ›v›r z›v›r kitab›n sahibi dükkânlar... E¤iliyor... Kitab›n kapa¤›ndaki üç maymunun her biri elleriyle bir fleyi iflaret ediyorlar: GÖRMED‹K DUYMADIK KONUfiMADIK
Kapa¤› y›rt›lm›fl baflka bir kitab›n ilk sat›rlar›n› okuyor: "Kiflinin, evinde gidip geldi¤i, yaln›z kalman›n rahatl›¤› içinde gevflemifl, al›flageldi¤ince devindi¤i, her günkü gibi davrand›¤›, sonra ans›z›n, bafl›n› kald›r›nca perdelerin aç›k kald›¤›n›n, sokaktan gelip geçenlerin kendisini seyretti¤inin fark›na vard›¤› zamanlar olur."
53
Kekremsi koku bo¤ucu geliyor. Her pasaj›n iki kap›s› vard›r diyerek, uzun geçene¤i h›zla aflmaya çal›fl›yor. Hay›r, gerisi yok. Pasaj sinema afiflleri satan dükkânla son buluyor. Dönüyor, girdi¤i kap› çok uzak olmasa gerek. Ara ara, ilerde dostlara anlat›lacak bir öykü mü ç›k›yor diyerek kendine tak›l›yor. Geçiyor, dönüyor, aran›yor, bir kez daha hay›r; her dükkân – duvar. Biraz bunalm›fl, belki de birazlar› biraz aflm›fl, dükkânlardan birine kendini at›yor. "Bu pasaj›n," "Ah, evet siz... Çaprazdaki dükkân›n yeni sahibi. Hanidir sizi bekliyorduk. Malum, de¤iflik yüzler görmek insan› gençlefltiriyor. Bizler y›llard›r burday›z. Eh, siz de art›k aram›za kat›ld›n›z. Geçin oturun, arkadafllarla flakalafl›r›z, bu pasaja girilir de ç›k›lmaz diye... Buyrun, geçin." Donuyor. T›pk› felç olmufl gibi, sakat kalm›fl gibi, terkedilmifl gibi, yolunu kaybetmifl gibi, bir fleyi arar gibi, belle¤ini yitirmifl gibi, her fley olmufl gibi, hiçbir fley olmam›fl gibi... T›pk› tek bir sözcü¤ü ilk kez gerçek anlamda kullanacakm›fl gibi... KÜÇÜK ‹LANLARA ÖZGEÇM‹fi HAZIRLADIM; TAR‹FS‹Z VE TAL‹HS‹ZD‹LER, ÇO⁄UNUN ÖYKÜSÜ YAZI GERE⁄‹ B‹T‹YORDU
Emirleri uygulamakla görevli ciddi giyimli iki kifliydiler. Çoktand›r onu arad›klar›n›, bunca zamand›r kaçmaya çal›flmas›n›n sorgulamada kendisine karfl› kullan›labilece¤ini söylüyorlard›. Hemen haz›rlanmas› gerekiyordu; ailesi, dostlar› savunmas›n› merak ediyorlard›. Suçunun ne oldu¤u mahkemede aç›klanacakt›, ancak a¤›r bir ceza söz konusuydu. Onlar sadece görevli, s›radan kiflilerdi. Babao¤ul hiç de¤illerdi. Bu saçmal›klarla vakit kazanmaya çal›flmas› onu bekleyen insanlara sayg›s›zl›kt›. Evet, içinde bulunduklar› durum çok bilinen bir öyküyü hat›rlat›yor olabilirdi, hatta mahkeme yetkilile54
ri de bunu fark etmifllerdi, ama bu hiçbir fleyi de¤ifltirmiyordu, cezas›n› çekmeliydi. Giyindi. O öykünün nas›l bitti¤ini hat›rlamaya çal›flt›. Belki gelecekten korunabilirdi. Sigaras›n› söndürdü, haz›rd›. Faydas›z dediler. Art›k çok geç kalm›fllard›. Yap›lacak en iyi fley burada oturup olaylar›n aç›kl›¤a kavuflmas›n› beklemekti. UYANDIM, DÜfiÜMDE ÖLÜMÜNE G‹TM‹fiT‹M B‹R‹LER‹N‹N
55
[Suçluluk ola¤anüstü bir fley, ama ne yaz›k ki kolayca bafltan ç›kar›l›yor... ‹ki kiflinin bir kitap yazmaya soyunmas›n›n suçüstü aç›klamas› bu olsa gerek.]
oda
• °
• 14 TEMMUZ
Yak›nda ay›n katledilece¤ini imleyen bir gecenin gölgelerinde ürpererek yürüyorlar. Sessizce yürüme¤i severler. Okul y›llar›ndan, k›zg›n yaz güneflinin bat›fl›ndan sonra bir kahve, bir c›gara içmek bahanesiyle gelen bir al›flkanl›k. Odalarda pek konuflmazlar. Satranç tahtas›na gözleri, müzi¤e kulaklar› diker, sanki bir çivit denizinin dibini görme¤e çal›fl›rlar. Zaman, suyu durulaflt›raca¤›na buland›r›yor. Gözler k›s›klafl›r, k›r›fl›k al›nlar ilerler. Oysa yürümeler bitmezmifl gibi. Asmal› köfleyi dönünce yokufl yukar› k›vr›l›r. Birbirlerinin ayak seslerine uyumlanan soluklar› s›klafl›yor. Duvar diplerinden, bahçe çitlerine k›p›r k›p›r fosforlu gözlerin kerteriziyle buluyorlar kap›y›: • 13 A • Ifl›¤› ancak s›zd›ran perdeler, kedinin girip ç›kmas› için aralanm›fl pencere, bak›ms›z, ne oldu¤u anlafl›lmaz bitkilerle dolu bahçe, ziller... Göz göze gelip en alttakine bas›yorlar, k›sa bir bekleyiflten sonra afla¤›dan aç›l›yor anakap›. Lofl sahanl›kta bir kat inip, kap› efli¤inden bakan siluete gülümsüyorlar. Kutsal tap›na¤›n efli¤inden geçmek kolay de¤il. (Ya¤mur çiseleyip günefl açarsa, hele bir de co¤rafya bilgisinden teneffüse ç›km›flsan›z, beyaz, fasulye biçimli yakan›z›n tek dü¤mesini açar var gücünüzle koflars›n›z; gökkufla¤›n›n alt›ndan geçen o¤lansa k›z, k›zsa o¤lan olur diye...) Yedi rengin alt›ndan geçmek ne denli çocukça bir tans›ksa, bu bodrum kat› dairesine aç›lan kap›n›n sövesi de o denli afl›lmazm›fl gibi. 59
Siluet içeri çekiliyor, kap›dan geçiyorlar. Giriflte ilk gördükleri elbise ask›l›¤›na ba¤lanm›fl pembe bir uçan balon. Salon bafl›ndaki masan›n bir yar›s›nda üst üste konmufl kitaplardan oluflan bir Babil Kulesi var. Onlar di¤er uca, ahflap koltuklara ilifliyorlar. B K'n›n bir konu¤u daha gelmifl, masada önceden haz›r edilmifl bardaklara çay koyuyor. T'nin hiç eksik olmayan gülümseyifli soruyor; aç›k-koyu, flekerli-flekersiz? Koyu ve flekersiz tabi. Y asl›nda kahveyi çaya ye¤ledi¤ini geveliyor. B K ne çeflit kahve diye söze kar›fl›p kokular›, tadlar› farkl› üç ayr› kahveden birini seçmesini istiyor Y'den. Y, utan›p s›k›lmakla birlikte, üçünü de deneyebilece¤ini söylüyor. S kendini tutamay›p gülme¤e bafll›yor. Böyle bir gecenin f›rsat›n› yakalam›flken kameran›z bofl durmamal›. Masa bafl›ndaki çay kahve sekans›n› b›rak›p, salonun di¤er ucuna do¤ru devinerek duvarlardaki tablolar›, misafir koltuklar›n›, sehpan›n üstündeki küllükleri çekmeli. Özellikle flu çini kaplamal› sehpaya oldukça ayk›r› düflen, melaminden yap›lm›fl serigraf bask›l› küllü¤ü makro görebilmelisiniz. Siyah beyaz resim dört adam› bir duvara yüzleri dönük, bacaklar›n› ay›rm›fl olarak gösteriyor. Dördü de komik flapkal› ve uzun ceketli. fiapkalar farkl› tarzlarda olmakla birlikte yüzy›l›n ilk yar›s›na uygun giysiler bunlar. Ne yapt›klar› bir bak›flta anlafl›l›yor kuflkusuz. E¤er bir el kadra girip küllü¤ün arkas›n› çevirirse "Milano 1957" damgas›n› rahatça okursunuz. Ha, bir de di¤erlerinin yan›nda ufac›k kalan T E'nin ya¤l›boya özportresi var. Sehpadan yükselip duvara pan yap›n, ahflap çerçevesini ortalay›p zumlay›n. Belki o zaman, yüzüne bir gülün gölgesinin düfltü¤ünü görebilirsiniz. Görüntüyü, büyük koltu¤un ortas›nda kuyru¤unu gözlerine kapam›fl kedinin uykusu kaplad›¤›nda, g›r›lt›lara, salonun öbür ucundaki gülüfllerin ço¤alarak kar›flt›¤›n› duyacaks›n›z. Çünkü biri, masan›n etraf›nda oturanlardan biri, çaylar içilirken bir gece oyunu oynamay› önermifltir di¤erlerine. B K gözlü¤ünün üstünden mavi mavi bak›p "Nas›l bir oyunmufl 60
bu?" diye sormufltur. T, bir yudum ald›ktan sonra aç›klar; "Oyunun ad› 'Binbirgece'. Oyunculardan biri, bir film anlat›r gibi, o an düflündü¤ü bir öyküye bafllayacak, sonra kald›¤› yerden bir sonraki devam edecek. Herkesin üçer dakikal›k süresi var. S›ra dönecek, ama öykünün dönüflü olmayacak. E¤er bitirebilirsek, üç turda öyküyü ba¤lamam›z gerek." S "Zor ifl, tutarl› bir anlat›n›n ç›kt›¤› olmufl mu?" diye sorunca, Y, "Anlat›c›lar birbirlerini iyi takip ederlerse niye olmas›n?" diye aç›kl›yor görüflünü. B K kafllar›n çat›p "Bir yazar›n, k⤛d› kalemiyle yazd›klar› bile binbir güçlük tafl›rken, dört ayr› kiflinin, dört ayr› kafan›n, üstelik aralar›nda anlafl›p konuflmadan ayn› anlat›y› sürdürüp, tutarl›l›kla sonuçland›rmalar› kolay m› yani?" diye ç›k›fl›yor. "‹yi de," diyor T, "zaten oyun bu; Binbirgece." Y, "Tamam hadi bafllayal›m." Heyecanla bir Gelincik yak›yor. Masan›n etraf›ndaki dört kifli, salonda kendi kendine gezinen kameray› unutup ›fl›klar› karart›yorlar. "Peki, kim bafllayacak?" diye soruyor S, "Ben ilk olmak istemem." Gözler Usta'ya dönüyor, sorunun canl› yan›t› tart›fl›lmazm›fl gibi... "Bana niye bak›yorsunuz?" diyor B K, "Oyunu ç›karan bafllas›n." "Olmaz," diyor T, "ben bafllarsam kurallara ayk›r› olur." "Neden?" diye soruyor. T kesin bir tav›rla ellerini masaya koyuyor, "Çünkü oyunu önceden oynamam›fl birinin bafllamas› gerekir." S "Öyle olsun, ama senden baflka deneyimli yok aram›zda." Y'nin omzunu çekifltirirken "Hadi, sen bafllars›n," diye savuflturuyor. Y'nin gözleri Usta'n›nkileri arar gibi. Hadi! Hadi! B K Maltepe paketinin üstüne takt›¤› metal kapak盤› ç›t diye aç›p, bir c›gara çekiyor incecik kemikli parmaklar›yla. Kamera, kediyi uykusuyla bafl bafla b›rakm›fl, kendisine uzak görevler, zor çekimler düflece¤ini anlam›fl gibi, genifl aç›ya geçip, masaya yönelmifltir. Sanki 60'lar›n uzun dalga Ankara Radyosundan, tok, pürüzsüz, güven veren bir ses, yeni bir "Arkas› Yar›n"a girifl yapmaktad›r; 61
"Milano'da bir terastay›z. Davetliler yemekten henüz kalkm›fl, akflam sefalar›n›n açt›¤› köfleden flehir ›fl›klar›n› seyrediyor, içkilerini yudumluyorlar." Konuflurken bile "ve" kullanm›yor diye düflünüyor Y, mant›k dersi d›fl›nda... "Üç adam, teras›n di¤er ucunda, de¤irmi sehpan›n etraf›nda, deri koltuklara gömülmüfl, konyak içiyorlar. Ortadaki iri gövdeli (ne irisi, fliflman azman›) purosundan çekti¤i duman› g›d›¤›n› çekerek üflerken, solundaki adama 'Evet, evet, olabilir,' diyor. Yüzünde say›s›z tikle, çabuk çabuk konuflmaya devam ediyor beriki 'Olmazsa olmaz! ‹stemedi¤im fleyi istemiyorum; buna cinayet kar›flmas›n!' "As›k suratl›, alt›n çerçeveli gözlük takan üçüncü adam yerinden kalk›p, siyah gabardin ceketini iliklerken, sert bir devimle topuklar›nda dönüp 'Siz bilirsiniz beyler,' diye t›sl›yor, 'buna zorunluyuz.' Konyaklar› tazelemek üzere gelen garson tart›flmay› b›çakla kesiyor sanki... Evet ben de burada kesiyorum, kim devam ediyor?" Kalakal›yoruz; usta oyunda cinayet mi istiyor? Üstelik Milano'da! Y m›z›klan›yor, "Ama olmaz ki, daha üç dakika dolmad›, ben buna nas›l devam ederim..."
* Ben buna nas›l devam ederim. Oysa kamera alm›fl bafl›n› dolunay›n alt›nda süzülmekte. fiehir ›fl›klar› yalazlan›yor afla¤›larda. Ans›z›n pikeye geçip, bir park›n dev ç›narlar›na sürtercesine alçal›yor. Islak çim kokusu, turunç kokusu. Erimifl gümüflte kayan ku¤ular. Bir tüy, bir telek. Gece yosunlar›yla cilveleflen k›zo¤lank›z›n ç›plak s›rt› görünür gibi oluyor ara ara, sonra sonras› süt karanl›k. Ay, masal gibi, on dört parçaya bölünüp acuna da¤›l›yor. Art›k, yengecin yürüme zaman›d›r.
62
° ODAMSILAR
I. Oda: (Sahnenin gerisinde sa¤ tarafta pirinç bir karyola. Karyolan›n sa¤›nda uzun dikdörtgen biçiminde ayna, solunda üzerinde masa lambas› olan sehpa. Sehpan›n üzerindeki ufak radyodan k›r›k dökük bir Beatles duyulmakta. Odaya tümüyle turuncu renk hâkim. Anlat›c› kulistedir. Sesinin tonu, bir spikerin, bir bisiklet sürücüsünün, bir dura¤›n, kör bir gezginin, y›lg›n bir bekleyiflin, bir hiç'in, çocuk kalmay› baflarm›fl bir felsefecinin, bir yelkovan›n ses tonudur.) "Ben o iflaretleri tan›m›yorum. Tan›mad›m hiç. Beni buraya kapatamazs›n›z. Size söylüyorum kap›n›n arkas›ndakiler. Yoksa tek bir kifli mi var orda? Ç›kar›n beni burdan. Hemen flimdi. Bak›n, do¤ru, o iflaretleri ö¤renmek için y›llarca e¤itim gördüm; ama s›ra onlar› kullanmaya gelince tökezledim. Yapamad›m, çünkü iflaretlerin anlamlar› bulan›kt› benim için. Siz aran›zda uzlaflmaya varm›flt›n›z, o kadar güçlüydünüz ki. ‹çinizden biri "Ya¤mur ya¤acak" dedi¤i zaman, di¤erleri bafl›yla bunu onayl›yordu. Bense "ya¤mur"un ne oldu¤unu bilmiyordum ki, ya da biliyordum da sizin "Ya¤mur ya¤acak" dedi¤iniz duruma, ben sizin iflaretlerinizle olsa olsa "Serinlik flemsiye getirecek" derdim. Ancak bu flekilde bir kifli olabilirdim. Kifli olmak kendi sözlü¤ünü kurmak de¤il midir? Yoksa sadece bir 盤l›k m›d›r kifli olmak? Beni buraya getiren adamlar›n, benimle alay etmelerine, tartaklamalar›na göz yumdum. Suçumun "düzeni bozmak" oldu¤u63
nu söyleyerek en a¤›r cezay› alabilece¤imi söylediler. Ben kimseye zarar vermedim, bana verdi¤iniz k⤛tlar› okuyaca¤›m. Yeter ki..." (Durulmufl bir sesle okumaya bafllar. Ses giderek say›klamaya dönüflecek, daha sonra da kaybolacakt›r.) "Haftan›n yedi günü vard›r. ‹lk günün ad› pazartesidir, son günün pazar. Aylar on iki tanedir. Son ay›n ad› aral›kt›r. Aral›k ay›n›n ilk pazartesisinin hiçbir anlam› yoktur; son pazartesinin de. Günler saatlere bölünmüfltür. Sabah›n ilk saatlerinde ifllerimize gideriz. ‹flten sonra evlerimize, odalar›m›za döneriz. Odalar›m›zda istediklerimizi yapabiliriz; ama dört kez kendi çevremizde dönemeyiz, çünkü gereksizdir; hiçbir ifle yaramaz. Buna karfl›l›k odam›zda, müzik dinler, dostlar›m›z› a¤›rlayabiliriz. Dostlar›m›za odalar›m›za geldiklerinde yün eldiven hediye etmek saçmad›r. En iyisi çay ikram etmektir. Çay içilirken, herkesin ilgisini çekecek konulardan söz edilmelidir. (Modan›n son züppelikleri, hayvan beslemenin insan sa¤l›¤› üzerine etkileri, televizyon dizilerinin kötülü¤ü, Fransa'da içilen beyaz flarab›n tad›... vs.) Kendinizi kand›rmay›n, odalar sizin s›¤›naklar›n›z de¤ildir. Siz ne kadar kendinizin s›¤›na¤›ysan›z, odalar da o kadar sizin s›¤›na¤›n›zd›r. Bir baflkas›n›n içeri girdi¤i, gelip oturdu¤u oda art›k sizin de¤ildir. Ancak d›flardan kilitleyip, bir flekilde içerisini gözetleyebildi¤iniz oda sizindir. Yeter ki anahtar› sizde olsun. Ne var ki, o zaman da siz odan›n içinde de¤il, d›fl›nda olacaks›n›zd›r. Dedi¤imiz gibi, haftan›n yedi günü vard›r; ilk günün ad› da pazartesidir. Bu anlaml›d›r." (Sahneye küçük bir k›z çocu¤u girer. Biraz bak›nd›ktan sonra, radyoya yönelir; sesini keser. Daha sonra aynaya yaklafl›r, üstünü bafl›n› gözden geçirir; ç›kar.)
64
II. Oda: Odalar sokaklara aç›l›rd› da bilmezdik. Üzeri kufl desenli albümlerdeki foto¤raflardan ödünç bir gülümsemeyle yürürdük. Dizlerimizin s›cakl›¤›na al›fl›k bir kedinin ölmeden önceki tuhafl›¤›yla. — Tan›flmak için gecikmeyelim, flu köfleyi dönünce, odan›z›n perdeleri mi görünecekti? Köfleleri severim kas›mpatlar› pencere taraf›ndaki köflede olmal› pencereden bak›p umutsuzlu¤a düfltü¤ümüzde kas›mpatlar›n› görebilmeliyiz. Ifl›k oday› s›y›rmal› yaflam gibi: ‹z b›rakmadan, ama dokundu¤u belli. Siz satranc›n bafl›na oturun; kahve likörü büfede. Unutmay›n, söz verdiniz, insanlar›n ölmeye yak›n gittikleri o kenti anlatacaks›n›z. Neden ürkek oynuyorsunuz, bu aç›l›flta kay›p yoktur. — Sizi yerden bir tüy parças› al›rken görüdü¤ümde odan›z› düfllemifltim, bir yaray› düfller gibi... Dönece¤inizi bildi¤iniz yerlerde sizden bir parça kal›yor hep. Kitaplar, sigara paketleri, yar›m kalm›fl bir mektup. Odalar usanmadan bekliyor; siz de bilirsiniz, bir piyanonun siyah tufllar› sanki odalar. 65
— Size benzemek istemifltim bir an. Gidiyorlar, tafllar›n›, hamlelerini, aç›l›fllar›n› odamda b›rak›p gidiyorlar. Kimi kez onlar› bir balkonda çiçeklerini düzenlerken görüyorum da, ne kadar yan›lt›c›, diyorum yürüyüfllerden sonra odalara tek bafl›na dönüldü¤ünü sanmak. — Hava karar›yor. Açmazlardan ç›kma zaman›. Oyun sonuna yaklafl›yoruz. Biliyor musunuz, sizi gördü¤ümde öyle bir kent olabilece¤ini düflünmüfltüm. S›k›ld›n›zsa b›rakabiliriz; isterseniz, sar› solgun bir evin ikinci kat›nda, hiç konuflmadan hiç yaflamam›fl gibi, terkedilmifl bir oday› düflleriz.
66
III. Oda Oday› yüksekçe bir paravanla ikiye bölmüfltük. Paravan›n ortas›nda biri yeflil, di¤eri maviye boyal› iki, ayr›ca geçene¤e aç›lan birer kap›m›z vard›. Haftan›n üç günü ben kuzeyde kal›yordum. Di¤er günleri güneyde, çal›flma bölgesinde geçiriyordum. Odan›n kuzeyi bir çeflit dinlenme bölgesiydi. Pencere de bu bölgede kalm›flt›. ‹kimiz de ifllerimizi, evde/odam›zda/bölgemizde yürütebiliyorduk. Birbirimizi hemen hemen hiç görmezdik. Ben kuzeyde üç gün geçirdikten sonra, dördüncü günün sabah›nda yeflil kap›dan güneye geçerdim. O s›rada o, ya geçenekteki banyoda olurdu ya da tam o anda mavi kap›dan kuzeye geçerdi. Sesler, onunla aramdaki ba¤lard›. "fiimdi çal›flmaya bafllad›" ya da kuzeydeyse, "Pencereyi açt›, d›flar›ya bak›yor" derdim s›k s›k. Kimi zaman onun, yani bir baflkas›n›n benim için sadece seslerden oluflmas› tuhaf›ma gidiyordu. Sesler kesildi¤inde korkuya kap›l›yor, karfl›mda duran kap›lardan birine yaklafl›p, onun yata¤›nda/yata¤›m›zda uzanm›fl, soluk al›p vermekte oldu¤unu duyunca rahatl›yordum. Bu yaflama düzenine geçtikten birkaç ay sonra, kuzeye geçti¤im günlerden birinde, sehpan›n üzerine b›rak›lm›fl küçük bir notla karfl›laflt›m: "Sevgili dostum, ifllerimin s›k›fl›kl›¤› nedeniyle, senin için bir sak›ncas› yoksa, güneyi bir haftal›¤›na kullanmak istiyorum. Kabul edersen, bir sigara yakman yeterli; çakma¤›n sesinden anlayabilirim. Bu ricamdan ötürü özür dilerim." Tats›z bir durumdu benim için, bir kere buna haz›rl›kl› de¤ildim, çal›flmalar›m kesintiye u¤rayacakt›, ikincisi "paravan›n kurallar›" zedeleniyordu. Yine de kabul etmek zorundayd›m; çünkü ayn› fley benim de bafl›ma gelebilirdi. S›k›nt›yla bir sigara yakt›m.
67
Kuzeyde geçirdi¤im bir haftadan sonra, —bunalmad›m diyemem— güneye geçti¤im ilk gün iflten bafl›m› kald›rmad›m. Ancak akflama do¤ru bir fleyin fark›na vard›m. Günboyu kuzeyden tek bir ses gelmemiflti. Do¤rusu bu, dedim kendi kendime. Bir haftal›k çal›flman›n ard›ndan dinlenmek için gezip dolafl›yor olmal›yd›. ‹kinci günün sonuna do¤ru ifllerimi biraz olsun yoluma koymufltum. Ne ki, seslere ve ses flifrelerine kazand›¤›m duyarl›l›¤a karfl›n, kuzey bölgesinde birisinin oldu¤unu gösteren bir iflaret duymam›flt›m. Güneyde geçirdi¤im üçüncü günün sabah›, aram›zda koydu¤umuz kurallar› da hiçe say›p, yeflil kap›y› kullanarak kuzeye geçtim. Hiçbir ola¤anüstülük göze çarpm›yordu; sadece küllükteki sigara izmaritleri dikkatimi çekti. Bir de yar›lanm›fl viski fliflesi. Demek hiç de küçümsenmeyecek bir zaman› burda geçirmiflti; ama ben bir fley duymam›flt›m. Sehpan›n yan›ndaki koltu¤a oturarak, yar›m b›rakt›¤› içkiden kendime bir kadeh doldurdum. Bir terslik vard› ama nerde? ‹lk kadehi bitirip, ikinci kadehi içmeye haz›rlan›rken, buraya tafl›nd›¤›m›z s›ralarda —paravan› henüz kurmam›flt›k— bana anlatt›¤› bir düflü an›msad›m: Düflünde birkaç kifliyle birlikte televizyon seyrediyorlarm›fl. Öyle bir an gelmifl ki, televizyonun sesini duyamaz olmufl. Odadakilere dönüp, sesi yükseltmek istedi¤ini söylemifl, garipsemifller. O zaman anlam›fl ki, onun d›fl›nda herkes televizyonu rahatl›kla izleyebiliyor. Bunun üzerine o da seyredenlerin yüzlerine bakarak televizyondaki görüntüleri anlamland›rmaya bafllam›fl. "S›k›nt›yla uyand›m, özgürdüm," demiflti anlat›rken. ‹kinci kadehi de bitirirken, aç›k b›rakt›¤›m yeflil kap›dan güneye bakt›m; evet düflündü¤üm gibi, oradayd›. Az önce üzerinde çal›flt›¤›m masan›n bafl›nda bir fleyler okuyordu. Güneydeki günlerim dolmadan kuzeye geçti¤imi görünce kuzeyin geçene¤e aç›lan kap›s›n› kullanarak odadan d›flar› ç›km›fl, daha sonra da güneyin geçene¤e aç›lan kap›s›n› kullanarak çal›flma bölgesine geçmifl olmal›yd›. Kendimden utand›m, kimbilir ne düflünüyordu? Belki de onun güneyi bir 68
hafta kullanma iste¤ine karfl›l›k, benim de hem yeflil hem de mavi kap›y› istedi¤im biçimde kullanmaya bafllad›¤›m› san›yordu. Kendimi geçene¤e att›m. H›zla merdivenleri inerek soka¤a ç›kt›m. Karfl› kald›r›ma geçerek odam›za bakt›m; hâlâ masan›n bafl›ndayd›. Soka¤›n onca gürültüsü aras›nda bir tek onun yüksek sesle okuduklar›n duyuyordum? "Pek çok yorucu çaban›n sonunda odan›z› kurdu¤unuzda, her fleyi denetim alt›na alm›fl gibi bir yan›lg›ya kap›l›rs›n›z. Oysa pencereden s›zan ilk ses k›r›nt›s› sizi bafltan ç›karacakt›r. Duydu¤unuz ses parçalar›n›n belli bir dizge oluflturabilmesi için, odan›z› elden ç›karman›z gerekebilir. Sesleri çözdü¤ünüz zaman, odan›za dönüp bakman›z anlams›zd›r. Çünkü karfl›laflaca¤›n›z fley, k›r›k dökük, kifliliksiz bir bar›nakt›r."
69
70
[Hep "Pek Yak›nda" oynayacak filmleri sevdik; "Gösterilen Program" ucuz, s›radand›; çünkü o bizdik.]
kedi + de¤iflim + saat
• °
• EKS‹K B‹R fiEY M‹ VAR?
Bir bomban›n aram›zdan kopard›¤› Onat Kutlar için
Bugün günlerden ne fark eder? Ocak ay›nda olabiliriz, ya da yazd›r. E¤er yazsa, d›flar›da ay do¤uyordur. Sofan›n h›fl›rt›l› gölgeleri karanl›k denizlere dalm›flt›r. Küçük k›z uzun uzun yeni bir oyun düflünüyordur. Viflneçürü¤ü taraz, ayna, sonra kedi; flu gülünç kaplan... Ö¤le. S›cak. fiehir sokaklar› tozlu. Bozuk kald›r›mlarda bir deli gördüm; iki eliyle aln›na do¤ru tuttu¤u öküz boynuzlar›yla bana do¤ru gülüyordu. Yan›mdan t›r›s t›r›s geçip gitti. Saatin çarklar› dönüp dönüp ‹kindi. Daha s›cak. Külrengi, bozar›k bir gökyüzü. ‹nsanlar iki büklüm. S›rtlar›nda çuval çuval yükleri, yan›mdan geçip gidiyorlar. "S›k›nt›" diyor flair, düfllerini nereye koyaca¤›n› bilemeyenlerin flehri; s›rtlar›nda tafl›yorlar. fiehir ise onlar› hiç tafl›yamam›fl gibi. Saatin yaylar› dönüp dönüp 73
Akflam. Hâlâ s›cak. Kuyru¤u yoluk bir tekir yokufl afla¤› topall›yor. Bezgin. Umutsuz. Ac›l›. O.K. yokuflun bafl›ndaki pastaneye giriyor. Havaland›rmas› iyi buran›n, içerisi serin. Köflede, kalabal›ktan uzak bir cam kenar› masas› tam ona göre. Koyu bir kahveyle limonlu soda söylüyor. S›k s›k gelir buraya O.K. fiehrin göbe¤inde, gürültüden yal›t›lm›fl, rahat edilebilecek bir yer. ‹ster gelip geçeni seyredersiniz, ister bir kitab›n yar›m kalm›fl k›sm›n› okur bitirirsiniz, hem kahvesi de fena de¤ildir. Sonra bekledi¤iniz dostunuz gelir, bir de pasta istersiniz... Geleniniz yoksa, varm›fl gibi yapars›n›z. S›k s›k saatinize bakar, yollar› gözlersiniz. Sonunda beklemekten s›k›lm›fl, garsona bir iflaretle gidece¤inizi, art›k oynamak istemedi¤inizi anlat›verirsiniz. Saatin pimleri dönüp dönüp O akflam kitab›n› ç›karmad› O.K. ‹çinde bir s›k›nt›... Dostlar› gelecek gelmesine ama... Beklemek güç geliyor. Kimi zaman beklemek de bir amaç olur ç›kar oysa. Sanki yaflam›n›n azrak anlar›n› kristallefltirmiflti de, flimdi onlar› sokak çocuklar›n›n misketleriyle de¤ifl tokufl etmenin sorumlulu¤unu tafl›r gibiydi. O çocuklar ki ço¤u tiner çekerler. Ceplerinde misket yerine plastik flifleler sakl›d›r. Belki de flehrin tüm s›k›nt›s› onun s›rt›nda bugün. ‹sa gibi. Bütün yükü tafl›maya gönül erdirmifl biri, bir adak, bir kurban. fiehrin ana meydan› her akflam oldu¤u gibi kalabal›k. ifl ç›k›fl›, trafi¤i ipleri kar›flm›fl bir kukla tiyatrosuna döndürüyor. ‹nsanlar aceleci, yorgun, bir an önce evlerine ulaflma¤a çal›fl›yorlar. Süre¤en tekdüzelik nefes almay› bile güçlefltirir gibi. Bir cam›n ard›ndan bakt›¤›n›zda bu ak›fl› anlams›z bulmamak güçtür. Bakar düflünürsünüz; niye? Ku74
tu kutu dünyalar birbirlerini görmeden, anlamadan geçerler. Kesiflmeler mekaniktir. Uyurgezerler kentinde sessiz bir film çeviren yönetmen oldu¤unuzu kurabilirsiniz. Elleriniz kenetlenmifl, bu sahneyi yeniden, yeniden gözden geçirmektesiniz. Sonra seslerin nesneleflmifl bir u¤ultu meteoru gibi kafan›za çarp›fl›n› duyar, kendinizi orac›kta bir yere yerlefltirirsiniz; onlardan biri, sadece biri.
*** Ö¤le. So¤uk. fiehir sokaklar›, çi¤nene çi¤nene çamurlaflm›fl karlarla kapl›. Bozuk kald›r›mlar tak›r tak›r buz. Bir kömür çuval›na oturmufl kayma¤a çal›flan bir deli gördüm; ç›plak ayaklar› mosmor kesmifl, elinde bir çift boynuz, bana do¤ru gülüyor. Saatin milleri dönüp dönüp ‹kindi. Daha so¤uk. Kurflun rengi, bozar›k bir gökyüzü. ‹nsanlar iki büklüm. Paltolar› ›slan›p a¤›rlaflm›fl. fiehir kaygan, flehir y›v›fl›k çamur. "S›k›nt› Çiçekleri" diyor flair! Kötülük açaca¤› yeri bilirmifl; saatin bucurlar›nda dönüp dönüp Akflam. Çok so¤uk. Kuyru¤unu bacaklar›na k›sm›fl bir uyuz köpek yokufl afla¤› topall›yor. Bezgin, üflümüfl, ac›l›. Yokuflun bafl›ndaki pastaneye giriyor O.K. ‹yi ›s›nan, temiz bir yer. Köflede, meydan› oldu¤u gibi gören masay› seçiyor. Bu¤ulanm›fl 75
camlardan d›flar›s›n› seyretmek O.K.'n›n hofluna gider. Hem birkaç çeflit kahve yaparlar burada. Bu akflam flu sert italyan kahvesinden söylüyor c›garas›n› yak›p... "Dünyan›n en güzel kokusu" diye okumufltu bir kitapta, kahve hem içilir hem duyulur. Birazdan felsefeci dostu gelecek. Karfl› yakadan bu saatte buraya gelmek hiç de kolay de¤ildir. Saatin tafllar›nda pullar dönüp dönüp Çantas›ndan kitab›n› ç›kar›p, kald›¤› sayfay› zorlukla buluyor O.K. Elleri fliflmifl gibi so¤uktan. S›cak kahve iyi geldi, içi ›s›nd› ya, ya parmaklar›? Yok, olmuyor, içinde bir s›k›nt›, okuyam›yor. Gözleri çirkin meydanda kofluflturan gri kalabal›¤a dal›yor. Simitçiler, memurlar, sekreterler, iflsizler, c›gara satan çocuklar, kimsesiz çocuklar, ac›nd›r›lan çocuklar, dilendirilen çocuklar, dövülen, itilen, harcanan dünyalar. Duyusuzlar evreninde, renksiz, donuk bir filmin ham çekimlerini birlefltirme¤e çal›flan gözler onunkiler. "Bir fley ister misiniz efendim?" Film duruyor. Bafl›n› kald›r›p ona gülümseyen k›za bak›yor. Zorlukla yan›tlayabiliyor bu sevimlili¤i; "Evet, bir konyak lütfen." Belki havas› de¤iflir, bu denli olumsuz görmez yaflam›. Olumsuz mu? Ne saçma! Kim demifl olumsuz. Hem olum da nereden ç›kt›? Kötü çevirilerden mi, bilisiz köfle yazarlar›ndan m›, abuk sabuk bir söyleyifli yücelten berbat televizyon kanallar›ndan m›? Hadi! Hadi saat! Dön, dön.
*** Diyelim ki saat, akflam sefalar›n›n kahvalt› saatidir. Gerine gerine ekmek dilimlerine tereya¤›, sonra da bal sürmektedirler. Koyu "pure arabica"lar›ndan kocaman bir yudum ald›klar›nda geriye dinelmifl bir mahmurluktan baflka, geceye dair kayg› k›r›nt›lar› kalacakt›r. Bunlar› da kahvalt›n›n k›r›nt›lar›yla birlikte masa örtüsünün içinde to76
parlay›p silkince "akflam"a bafllanm›fl olur. Ya da saat durmufltur. Çünkü gözün zor seçece¤i çarklar yorgunluktan fliflmifl, yaylar›n, zembereklerin gücü tükenmifltir. Miller, pimler uzaya uzaya yerlerine s›¤amaz olmufl, ifllevlerinin tekdüzeli¤inden s›yr›l›p ç›km›fllard›r. Bir noktan›n di¤erine ardafl›kl›¤›na zaman diyorlar! Siz kalk›n flimdi, bu iki noktay› plastik bir bombayla uçurun. Zemberekler boflals›n, akrepler, engerekler, en gereksiz vidalar, incikler, c›nc›klar havaya kar›fls›n... fiöyle bir silkinip dalgalan›r zaman. ‹flte o zaman anlars›n›z ki noktayla noktan›n aras›n› açmak kolay ifl de¤ildir. Yine gece biter, yine mart›lar 盤l›k atar, yine f›r›nlar ekmek piflirir. Bunlar› geçelim. Bu gece gecelerden ne fark eder. ‹nce bir aseton kokusu karanl›¤› seyreltmektedir. Mor bir kalem bulup k⤛d› üç boyutlu bir uzam gibi terbiye etmekten kaçam›yorsan›z b›rak›n kendinizi elinize, kaleminizin izine... Öyle ya da böyle ne fark eder. Her de¤iflim içinde bir eksiklik tafl›r. Hadi, hadi, viflneçürü¤ü taraz, ayna; atla! atla zaman
77
° KAD‹FE PALTOLU KED‹
Gökyüzünden, üzerinde papa¤an resimleri olan Paraguay pullar›n›n ya¤d›¤› bir gündü. Sanki, evlerin, vitrinlerin, kofluflturan insanlar›n önüne tül bir perde çekilmiflti. Gerideki gölgeler, kimi kez bir anlam verebildi¤imiz, ço¤u kez ise ç›karsamalara baflvurarak bir anlam ba¤›fllad›¤›m›z silik çizgiler, foto¤raflard›. Ancak geceleri düfl görebilen, di¤er zamanlarda b›k›p usanmadan saatlerin tik tak'lar›n› denetleyen insanlar böyle bir günü s›radan yaflayabilirlerdi; Bayan A. asla. Altm›fl yafllar›nda, gençli¤ini, kendi döneminin modas›n› sürdürerek korumaya çal›flanlardand› Bayan A. Hafif yana yat›r›lm›fl flapkas›, kahverengi deri taklidi eldiven ve çantas›, çantas›n›n içinde üçgen biçiminde katlan›p ütülenmifl tertemiz bir mendil vazgeçilmez bir ayr›nt›yd›. K›sa kesilmifl saçlar› kestane rengindeydi. Yaln›z yaflamaktayd›. Kocas› öldü¤ü vakit, kendisine ba¤lanan para geçimini sa¤lamaya yetiyordu. Ekonomide temel olan nerden ne al›naca¤›n› bilmekti. Akflamlar›, gazetede rastlad›¤› ilginç bir haberi okurken bir keyif sigaras› yakar, birkaç tatl› sözle de beyaz menekflelerinin gönlünü al›rd›. Birkaç gün önce pek çok ma¤azan›n indirimli sat›fllara bafllad›¤›n› duymufltu bayan A. Hem ifle yarar bir fley olup olmad›¤›na bakmak, hem de birkaç insan yüzü görmek için ufak bir gezi düzenlemeye karar verdi. Çok kendinden geçerse uzun süredir tatmak istedi¤i çeflitli meyvalarla süslü pastalardan da bir parça alabilirdi. 78
Sokak sokak / yinelenen harita / tamamlanmayan / bir imgenin parçalar› / konuflkanl›¤›n› yitirmifl renkler / suskun sesler / sat›l›k yüzler / sokak sokak / yinelenen harita. Bayan A. evinden d›flar›ya ad›m›n› att›ktan birkaç dakika sonra s›k s›k yaflad›¤› bir duyguyu beraberinde sürüklemekte oldu¤unu duyumsad›. Kendisi için d›flar›da gerekli olabilecek fleylerden birini mutlaka evinde unutmufl olmal›yd›; ve o fley sokakta birisi taraf›ndan kendisinden istenebilir ya da sorulabilirdi. Tam üstünü bafl›n› gözden geçirmeye, yol yak›nken geri dönebilece¤ini düflünmeye bafllam›flt› ki, hemen yan› bafl›nda on iki yafllar›nda bir kedinin uzun süredir kendisini izlemekte oldu¤unu ayr›msad›. Gerçekte, uzun sar› saçlar›, ince yap›s›, kendisine çok yak›flm›fl kadife paltosuyla sevimli bir k›z çocu¤uydu gördü¤ü. Ne ki, gecikmifl birini bekleyen küskün duruflu, a¤lamaktan son anda vazgeçmifl gözleri, buyruklar› yerine getirilmedi¤i zaman huysuzlaflabilece¤ine iflaret eden yün eldivenlerle örtünmüfl küçücük pençeleri Bayan A.'y› yan›ltm›flt›. "Alice'in sat›ld›¤› bir kitapç› biliyor musunuz?" Küçük k›z›n Bayan A.'ya söyledi¤i ilk söz buydu. Bayan A.'n›n küçü¤ün "Alice Harikalar Diyar›nda" kitab›n› aramakta oldu¤unu anlamas› hiç de küçümsenmeyecek bir zaman›n› ald›. "Pek çok kitapç›da bulunabilir san›yorum. Herhangi birine sorabilirsin" diyebildi. "Çok kötü, kardeflim kendini bir odaya kilitledi. Alice'i getirmezsem ç›kmayaca¤›n› söylüyor. Umar›m beni o sözünü etti¤iniz kitapç›ya götürürsünüz." Bayan A. tan›d›¤› bir kitapç› olmad›¤›n› ama bulunduklar› yolun sonundaki dükkânlar›n birinde Alice'i bulabilece¤ini anlatmaya bafllam›flt› ki, kadife paltolu kedi sözünü sinirli bir biçimde kesti. 79
"Benimle tart›flmay›n. Siz de ötekiler gibi kötü e¤itilmiflsiniz, ama ayn› zamanda e¤itilmiflsiniz de. Kardeflim bunu duyunca çok k›zacak." Bunlar› söylerken gözleri ›slanm›flt›. sonra s›rt›n› döndü. Bir'den itibaren saymaya bafllad›. Laternan›n soluk 盤l›¤›nda bir kenti baflka bir kentin ad›yla arad›¤›m›z olurdu. Kimbilir belki de al›flkanl›klar›m›z›n y›rt›ld›¤› karanl›k salonlar›n de¤il de ucuz k›r çiçe¤i sat›c›lar›n›n sorusu olmal›yd›, tek mi, çift mi? Bayan A. al›flverifl ve meyval› pasta düflüncesini biraz erteleyebilirdi. fiimdi, yan yana, arkadan bak›ld›¤›nda albümden ç›kar›lm›fl bir foto¤raf gibiydiler, zamans›z, sözcüksüz. Yürüyorlard›. ‹lk gördükleri dükkânda Alice'i bulabilmek için uzunca bir yolu seçmek zorunda kalm›fllard›. "Neden kötü e¤itilmifl oldu¤umu düflünüyorsun?" Böylelikle Bayan A. so¤uk bir günde küçük bir çocukla yollara düflmesine neden olan söze dönmüfl oluyordu. Yol arkadafl› o s›rada üzerinde kimonolu Japon kad›nlar›n›n oldu¤u yelpazelerle süslü bir vitrine bak›yordu. Nihayet Bayan A.'ya dönüp, "Kendinize bir yelpaze hediye etmeyi hiç düflündünüz mü? Eminim çok yak›fl›rd›," dedi. Bayan A. harcamalar› aras›nda bir yelpazenin çok tuhaf kaçaca¤›n›, paras›n› dikkatli kullanmas› gerekti¤ini söyledi. "Biliyorum," dedi öteki. "Zaten bütün tuhafl›klar herhangi bir s›n›fa sokulamad›klar› için tuhaf de¤il mi? O yüzden de her zaman çok pahal›lar," diye de ekledi. Bir süre sustular. Sonra tak›ld›klar› vitrinden ayr›l›p yürümeye devam ettiler. Çok geçmemiflti ki, o içinde binbir nesnenin sat›ld›¤› dükkân› gördüler. Alice burada olabilirdi. 80
‹çeri girdiklerinde lofl bir ›fl›kla karfl›laflt›lar. Gri tozlu bir hava vard›. Tam karfl›lar›nda alt›n çerçeveli gözlüklü bir adam dizlerinin üstünde tuttu¤u bir kitab› okumaktayd›. Bafl›n› kald›r›p onlara flöyle bir bakt›ktan sonra daha fazla ilgilenmeyip tekrar kitab›na döndü. Neler yoktu ki dükkânda. Çeflitli müzik aletleri, fal açmada kullan›lan kartlar, tafllar› de¤iflik heykelciklerden oluflmufl satrançlar, deniz y›ld›zlar›, kafesler, s›rayla konmufl giderek büyüyen renk renk flifleler, eski davetiyeler... Sa¤daki duvarda tavana kadar uzanan pek çok kitapla t›ka basa dolu raflar diziliydi. Raflar›n önündeki birkaç masada da üzeri deriyle kapl› küçük kitaplar bulunuyordu. Di¤erlerinden ayr› tutulmufl gibi görünen bu kitaplara ürkütmekten korkar gibi sessizce yaklaflt›lar. ‹lk ellerine ald›klar› kitap çeflitli oyunlar› gösteriyordu. Bir baflkas› hiç bitmeyen bir öyküden söz ediyordu. Parlak bak›r renkli deriyle kapl› kitaba yöneldiklerinde Alice'i bulmufllard›. Kitab›n ilk sayfas›ndaki küçük nottan, daha önce bir baflkas› taraf›ndan okunmufl oldu¤u anlafl›l›yordu. Notta "... ama Alice olmayacak fleyler olmas›na o kadar al›flm›flt› ki her fleyin al›fl›ld›¤› yolda olmas› ona tats›z, anlams›z geliyor." yaz›l›yd›. "‹flte bunu istiyorum," derken ufak bir 盤l›k att› küçük k›z. Baflkas› olmad›¤› için okumakta olan adama yaklafl›p almak istedikleri fleyi gösterdiler. Adam "Kuflkusuz Alice'i alabilirsiniz, ancak bana onun yerini tutabilecek baflka bir fley vermelisiniz." dedi. O zaman kadife paltolu kedi cebinden küçük bir kibrit kutusu ç›kar›p adama uzatt›. Adam kutuyu alarak özenle açt›. Kutunun içerisinde p›r›l p›r›l k›r›k sedef parçalar›yla, güzel bir koku veren karanfil tanecikleri vard›. Adam hiçbir fley söylemedi; kutuyu yan› bafl›ndaki masan›n üzerine koydu, sonra tekrar okumas›na döndü. Alice el de¤ifltirmiflti. Oyun, dilin karfl›s›nda savunmas›z tedirgin. Kesintiye u¤rad›¤› sapaklarda bükülmeler, döngeriler s›z›yor usa. Oysa dil k›zg›n bir ya¤ gibi; yay›l›yor, kapl›yor, yüzeyi örtüyor. 81
Ya dilin ulafl›lamad›¤› derinliker. Oyun orada. Bayan A. al›flverifl düflüncesinden tümüyle uzaklaflm›flt›. E¤er pencerenin bu¤usundan seçebilirseniz onlar› bir pastanede, önlerinde meyval› pastalar› oturuyor görebilirdiniz. Güzel bir günün ö¤le vaktinde dondurulmufl iki kifli. "Çok geç kald›m. Art›k gitmem gerek," dedi küçük k›z. Bayan A. kitab› iflaret ederek "Bunu unutma," dedi. "O sizde kalabilir, kardeflim de s›k›lp d›flar› ç›km›flt›r san›yorum," diyerek Bayan A.'y› yaln›z b›rakt›. Bayan A. önce pastas›n› bitirdi. Sonra Alice'i al›p evine gitmek için yola koyuldu. Evine dönerken yelpazelerin sat›ld›¤› dükkâna bir daha bakt›. Gerçekten tuhaf ve pahal›yd›lar.
*** Bayan A. altm›fl yafllar›ndayd›. Hafif yana yat›r›lm›fl flapkas›, deri taklidi eldiven ve çantas›, çantas›n›n içinde tertemiz bir mendili vard›. Saçlar› k›sa kesilmiflti. Beyaz menekfleleri, bir de kimonolu kad›n resimleriyle süslenmifl pahal› bir yelpazesi vard›. Üzerinde papa¤an resimleri olan Paraguay pullar›n›n ya¤d›¤› bir günde al›nm›flt›.
82
[Yaz›l› bir metnin iletisinin, gündelik yaflamda bir karfll›l›¤› bulunmaz demek yanl›fl olabilir: Hepimiz, bir yerlere, bir biçimde kapat›lm›fl insanlar oldu¤umuzu biliyoruz.]
kent
• °
• YED‹NC‹
1a Uzun süredir kullan›lmam›fl. ‹lk bak›flta anlad›n›z. Koklad›¤›n›z kapal› kalm›fll›k, dokundu¤unuz ince bir toz. Biri di¤erine uzun, dar bir geçenekle ba¤l› iki oda. Mavi mozayik bezeli banyo arada kal›yor. Tam karfl›s›nda mufaktas›n›z, buraya mutfak denebilir evet. fiu küçük de¤irmi masada yemek yenebilir. Uçukmavi çay tak›m› dikkatinizi çekiyor; porselen. Çok eski oldu¤u belli, yine de hiç kullan›lmam›fl gibi p›r›l p›r›l. Zarif demli¤in üzerindeki ilk gezegenleraras› yolculu¤u betimleyen desenlere, iflçili¤e bakarsan›z, de¤eri eskili¤iyle yar›fl›yor dersiniz. Buraya gönderildi¤iniz duyuldu¤unda korundu¤u vakumdolaptan ç›kar›l›p mutfak masan›za pek de önemi olmayan bir nesne gibi b›rak›lm›fl; size gösterilen sayg›n›n örtülü bir uzant›s› olsa gerek. K›sa tüylü hal›yla kapl› geçene¤i geriye dönüp katediyor, birinci odada a¤›r metalik çantan›z› b›rakt›¤›n›z bas›k sehpan›n berisinde kendinizi görüyorsunuz. O, çantay› tutaca¤›ndan kavray›p size yöneliyor, boflta kalan eli çenenizde h›zla biten sakal› s›vazlarken, gözalt› fliflleri can›n›z› s›k›yor. Boyaynas› dolab›n iç yan›na do¤ru kayarken üstte elbise ask›lar›, ortada s›ra s›ra gözler ç›k›yor ortaya. Alt bofllu¤a dikine yerlefltiriyorsunuz çantay›. Orta sürgülerden soldakini çekip, temiz havlu köflelerine "M. R." baflharflerinin mavi oyayla ifllenip ifllenmedi¤ini merak bile ediyorsunuz. Sa¤dakinde steril uyku tulumlar›yla mavi odal›klar bulaca¤›n›z kesin. 85
‹kinci odada koltu¤unuz flömineye bak›yor. Mermer sövenin hemen üstünde ayna olmas› gereken yere Ettirgam'›n "B›çaklanm›fl Zaman"› as›lm›fl.T›pk›benzeri ya da gerçe¤i, ay›rmak zor. ‹flte bu koltu¤a oturup okuyacaks›n›z kal›n mavi dosyan›n içindekileri. Hemen solunuzdaki aç›l›r kapan›r yatakta uyumak için dönüp duracaks›n›z; yata¤›n›z›n alt›nda gürültülü bir kanpompas› at›p duracak, dinleyeceksiniz gece boyu. "Gece" oldu¤u sözüngelifli. Eski deyimlerden dile kaynam›fl, pekiflip kald›¤› halde nesnesi çoktan uçup gitmifl binlerce sözcükten biri ancak. "Gündüz", "bulut", "sonbahar" gibi... Sa¤›n›zda kalan duvarda her birimde bulabilece¤iniz türden iki ›zgara var; biliyorsunuz ki birincisi soludu¤unuz havan›n, ikincisi gün›fl›¤› düzene¤inin lumbozlar›d›r. ‹çeri girmenizle kendili¤inden çal›flmaya bafllam›fllard›r. Hemen oturmuyorsunuz koltu¤unuza. Bir an önce yata¤› aç›p uyuman›z› diliyor yanan gözleriniz, hiç olmazsa ilk gece uyumufltum diyebileceksiniz.
1b Koltu¤unuz "B›çaklanm›fl Zaman"a bak›yor. Eski usulde demlenmifl çay›n›z› içiyorsunuz. Mavi kapl› dosyay› çantan›zdan ç›kar›p hemen solunuzdaki sehpaya b›rakm›fl, bütün gün hiç umursam›yormuflcas›na bakmam›flt›n›z. Gününüz s›k›c› standart programla parça parça olmufltu zaten. Mavi Rehber uzmanlar›, öyle görülür, tan›n›r kifliler de¤ildir onlar için. Bu kente gönderilen yedinci uzman oldu¤unuzu ö¤rendiniz, öncekilerin de bu odada, bu koltukta "B›çaklanm›fl Zaman"a bakt›¤›n› düflündünüz. Onca uzman gelip gitti¤ine göre, bu kentte çözülemeyen bir fleyler oldu¤unu sezmifltiniz. Kal›n dosyan›n y›pranm›fl, eprimifl kapa¤› sizi do¤ruluyor. "... Ögeleri, onlar› birbirine ba¤layan mant›k dizgesi olmaks›z›n bir iç kuraldan, bir perspektif, bir hikâyeden yoksun flekilde y›¤›lm›fl kentleri, düfllenebilir kentlerin say›s›ndan düflmek gerekir. Kentlerle ilifl86
kimiz rüyalarla oldu¤u gibidir: Hayal edilebilen her fley ayn› zamanda düfllenebilir, oysa en beklenmedik rüyalar bile bir arzuyu, ya da arzunun tersi, bir korkuyu gizleyen resimli bir bilmecedir. Kentleri de rüyalar gibi arzular ve korkular kurar, söylediklerinin ana hatt› gizli de olsa, kurallar› saçma, verdi¤i umutlar aldat›c›, her fley baflka bir fleyi gizliyor olsa da..." Kopukluktan sonraki döneme ait oldu¤unu bildi¤iniz —daha önce de rastlam›flt›n›z— yüzeylerde iz b›rakan renkli s›v›yla doldurulmufl çubuk ile yaz›lm›fl, el ifli... Yaz›m›ndaki biçimsel de¤ifliklikler uzun geçmifle ra¤men kültürel durgunlu¤un belirleyicili¤ini k›r›p aflamam›fl. Burada görev yapan ilk uzman›n ilginç bulup dosyan›n bafl›na koydu¤u bu metnin kimin elinden ç›kt›¤›n› belki de hiç ö¤renemeyeceksiniz. Bu kentte mi yaflam›flt›? Gezgin miydi? Yoksa bir tür rehber yazman› m›? Ya ölümü? Her neyse... ‹fle bütün verileri en ince ayr›nt›lar›na kadar deflip özümsemekle bafllamal›. Birazdan sizi alma¤a gelecekler: Yönetmenlerle toplant› —s›k›c›— yemek —tats›z— onurunuza geleneksel gösteri —aptalca—.
2 a birinci uzman "... Büyük kopufltan bu yana çal›flmalar›m›z sürüyor. Daha önce dört kentte görev yapt›m. ‹lk ikisine gönderilen ikinci uzman olmufltum (bu az›msanmayacak bir kolayl›km›fl da pek fark›nda de¤ilmiflim) sonrakilerde her fleye o korkunç karanl›ktan bafllamak gerekti.. Rehber'in temelleri yavafl yavafl ortaya ç›k›yor yine de. Umutsuzluk, kimi zaman uzun karanl›k geçitlerin sapaklar›nda, bazen de yata¤›n›zda yakal›yor sizi; so¤uk ve belirsiz. Dipsiz boflluklar› (elimde k›r›k bir tebeflir) aklamaya çabalayan bir gölge gibi umars›z görüyorum kendimi, yorgun, sinirli uyan›yorum. 87
"Buraya geldi¤imde, art›k iflini kan›ksam›fl bir profesyonel tutumuyla, a¤›r ve güvenle çal›flma¤a kararl›yd›m. Önceki deneyimlerde gelifltirdi¤im sade yöntemimle içinden ç›kamayaca¤›m bir kuyu olabilece¤ine inanmazd›m. ‹lk keflif gezilerinde ola¤an görünmeyen hiçbir fleyle karfl›laflmad›m. Öteki kentlerde de oldu¤u gibi yedi say›s› üzerine kurulmufl bir dizgeyle karfl› karfl›yayd›m. Merkezden köflelere yedi ana tünelin ve eflit uzunlukta yedi parçadan oluflan çift kanall› bir çevrinin belirledi¤i eflkenar yedigen, kentlilerin zaten bildikleri, yaflad›klar› bölgeydi. Di¤er kentlerdekinden farkl› oldu¤u görülen ilk fley renk unsuruydu: Yedigeni oluflturan ikizkenar üçgenler —ki bunlar›n eflkenar üçgen olduklar›n› daha sonraki ölçümlerde saptad›k— s›ras›yla k›rm›z›, yeflil, mavi, sar›, mor, turuncu, gri renklerindeydi. Bilindi¤i gibi bu basit bir boyama de¤il; renk, yap› maddesinin özünde, harc›nda. Ben kente ilk geliflimde mavi bölgeden girmifltim. Bunu flimdi an›ms›yorum. Di¤er bir girifl-ç›k›fl›n turuncu bölgeden de yap›ld›¤› afla¤›daki plan 1'de gösterilmifltir..." Yedi parçal› büyük ölçek plan, bir de bütünü gösteren çizim, aç›larak büyüyen sayfalarda sürüyor. Ara ara notlar düflülmüfl, kimi, de¤iflik yaz›c›lardan ç›kt›¤›na göre (belli ki sonraki uzmanlar da ayn› plan üzerinde çal›flm›fllar) güvenilir bir çal›flmay› elinizde tutuyorsunuz. Mavi Rehber'in gelifltirilmifl son bask›s›yla karfl›laflt›rarak ilerlemek iflin zor ve s›k›c› yan›. Gecenin kokusu vanilya tatl›l›¤› k›vam›na geldi¤inde "gün a¤›yor" diye m›r›ldan›yorsunuz eskilerin dedi¤i gibi. Bunun bast›r›lm›fl uykunun bir sanr›s› oldu¤unu okumufltunuz bir yerlerde. Toparlanmal›. Yar›n yani bugün ilk gezilere bafllayacaks›n›z. Bunun için de size verilen yard›mc› listesinden ilk seçiminizi yapmal›s›n›z. Önce Mavi Rehber'i yerlefltiriyorsunuz çantaya, sonra dosyay›.
88
3a * Mavi Rehber her son bas›m›nda, bilinen tüm kentlerdeki resmî uzman say›s›nda (ne bir eksik, ne bir fazla) ço¤alt›l›r. Bir önceki bask› uzmanlarca yok edilir. Yenisini ald›klar›nda kendileri görür bu ifli. * "Daha önce" ne kadar da karanl›k, belirsiz, kaypak. "Daha önce"nin niceli¤i bir üstrehberde belirlenmemifl; "fiimdiye de¤in" ile ayn› anlam› tafl›mas›, uzmanlar›n ceplerinde tafl›d›klar› bilmece küplerinin parçalar›ndan biri. * Daha önceki bask›lar›n tümünün yok edildi¤i emredici bir varsay›m m›, yoksa * fiimdiye de¤in kaç bask› yap›ld›¤›n› uzmanlar da bilmiyor. * Uzmanlar d›fl›nda hiç kimsenin bir Mavi Rehber okudu¤u, hatta gördü¤ü san›lm›yor. Uzmanlar›n yükümlülüklerinden biri de bunu korumak. * Uzmanlar›n kentlerdeki en yaln›z insanlardan seçildi¤i yayg›n bir söylentidir. * Mavinin saptanm›fl tonlar› konusunda ayk›r›l›k ç›karan baz› uzmanlara ifllerinden el çektirildi¤i bilinir.
1c "Say›n uzman...!" "Say›n uzman... Beni istemiflsiniz efendim." Ses odan›n içinde. Ay›yorsunuz birden. Baflucunuzdaki almac›n verici dü¤mesine bas›p "Evet, evet..... Bekleyin, aç›yorum." Döfle¤inizden f›rl›yor, geçene¤in bafl›nda, girifl bölmesinin yan›ndaki anahtar gözüne dokunuyorsunuz. Kap› yukar›ya kay›yor. ‹lk dikkatinizi çeken parlak plastik ayakkab›lar, sonra bir çift mavi göz. ‹çi bofl ikircim. Davran›yorsunuz yine de. Üstünüzdeki tulumu ç›karmak üzere banyoya yönelirken sürücünün sessiz ad›mlar› belli belirsiz ard›n›zda, sonra mutfak böl89
mesinde ince ç›ng›l sesler, porselen, su. Çay›n›z "B›çaklanm›fl Zaman"›n önündeki sehpada. O hiç konuflmadan bekliyor. Sanki uzun bir tart›flmadan önce kafas› kar›flm›fl, sonra da düfltü¤ü bofllu¤un derinli¤ini kavram›fl gibi suskun, lombozun önünde, arkas› dönük. Elleriniz titriyor çay› yudumlarken, gelece¤i bir b›çakla deflme¤e bafll›yorsunuz.
2 b ikinci uzman "Yedi parçal› plan›n yedincisini yeniden, yeniden karfl›laflt›r›yorum benimkiyle; yerine oturmayan birkaç sapak, üç befl geçit var yine de. San›r›m kenti derinlemesine —yani üç boyutlu— görememek büyük bir hata. Daha afla¤›ya giden geçeneklerin varl›¤›n› önemsememek saçmal›k olur. Bundan böyle 'kapal›', 'ç›k›fls›z' denilen yollar›n keflfedilmesi için harekete geçmeliyiz... "Onlar›n ölümü beni y›ld›rmad›. Korku özgüvenimi kamç›l›yor. 120. sar› geçifl (yitifle bir belirti) ç›kmaza vard›. Yar›n büyük gün. "Odama döndü¤ümde dehfletin flömineden ç›karken durdurulmufl oldu¤unu düflündüm. Mant›ks›z m›? Ama her fleyin anahtar› bu kara delik sanki: Zaman burada as›l›, devimsiz. "Yar›na kadar yazacak çok fley olacak; beni ça¤›r›yorlar."
1d Arac›n panelinde beliren üç boyutlu haritada gidece¤iniz en uç noktay› gösteriyorsunuz sürücüye. Elinizdeki Rehber'in kesildi¤i s›n›r. Yüzünüze bakm›yor. Bundan özellikle kaç›nd›¤›na inan›yorsunuz art›k. Rehber'in (sürücünün göremeyece¤i bir aç›da) bu kente iliflkin son haritas›n› yay›yorsunuz kenara. Arac›n ivmesi sizi koltu¤a gömüyor birden. Ifl›k çizgileri k›vr›la döne ak›yor yan›n›zdan, bazan 90
afla¤›ya, kimi zaman yukar›. O'nun yeni t›rafllanm›fl ensesinde giderek belirginleflen bir damar›n saçlar›n bitti¤i s›kl›¤a do¤ru ilerledi¤ini, onun, sizin, bu arac›n kabaran damarda ileri do¤ru f›rlad›¤›n›z› kuruyorsunuz. Midenizden belli belirsiz bir a¤›rl›k yükseliyor gö¤üs kafesinize. Sonra her fley duruyor. Gözleri görüyorsunuz yeniden: "Geldik say›n uzman."
2 c üçüncü uzman " 'Beni ça¤r›yorlar.' ‹kinci nesil mavi notlar›n böyle kesilmesi beni çok sarst›. O son araflt›rma gezisinden sonra onlar› bir daha gören olmam›fl. Elimde belki de sonsuza dek yittikleri bölgenin tamamlanmam›fl çizimlerinden baflka bir ipucu yok. "Görev yapt›¤›m kentten apar topar buraya getirildim. Bizler, kopufl öncesinin mistik abdallar› gibi, ya da ikinci katman çingene gezerleri örne¤i, bir kente ba¤lanmadan, bugün burada, yar›n kim bilir... Sonra karfl›n›za bir ›fl›k yolu ç›kar ve girersiniz. Bir sonraki, yitti¤iniz renkten sürer izinizi. Zaman›n ak›fl›nda gölgelerin s›n›rlar›n› belirlersiniz. Uygarl›¤›n yazmanlar›, uzam›n ölçüsüyüz. Bunun için seçildik.
*** "Yorgunlu¤um ilk günün duygusall›¤›n› bütünüyle silmese de, flimdi kendimi daha farkl› buluyorum. Kar›fl›kl›k, belirsizlikten kaynaklan›yor. ‹kinci uzman›n ayr›nt›larda çok titiz oldu¤u belli ama ba¤lant›lar› kurmada yetersiz kalm›fl olabilece¤ini düflünüyorum. "Yedi renk bölgesinin biri birine t›pat›p benzeflmedi¤i ortada: yapt›¤›m karfl›laflt›rmalarda Mavi - Turuncu Mor - Yeflil 91
K›rm›z› - Sar› bölgelerinin eflbak›fl›ml›, ama bir ayna izdüflümü gibi ters olduklar›n› gördüm. Bölge say›s›n›n tek olmas› beni hep flüphelendirmifltir; Gri bölgenin de di¤erleri gibi görülmesinin bizleri yan›ltt›¤› sonucuna var›yorum. Gibi görünüyor da, t›pk›s› de¤il. "Günlerdir çözücülerde çal›fl›yoruz. Teknisyenler uykusuzluktan yak›n›p m›zm›zlanma¤a bafllad›lar. "Gri bölgenin di¤erlerine olan mant›ksal ayk›r›l›klar›, art›k belirginleflen bir baflka dizgenin varl›¤›n› temellendiriyor. San›r›m! Ya da her fleye yeniden bafllamal›y›z."
3b * Metinde, "p"de oturan birinin yaflam›nda "q"nun etkisini belirtmeliyim; bu iki kenti biri birine ekli gibi düflünebiliriz. Diyelim ki birincisi ikincisine göre daha derinlerde kal›yor. Birinden di¤erine yollar var. Bu yollar› bilen biliyor ama tümünü de¤il. Bir kentten öbürüne geçmek için baz› kestirmeler, beklenmedik sapmalar var, öyle ki iki anabölge aras›ndaki uzakl›k, birinden ötekine gitmek için geçilecek yol, o kiflinin yollar› bilme derecesine, bir de gidece¤i kenti az çok tan›mas›na göre de¤iflecektir. Diyelim ki kentlerden birinin yerini tan›mlamak için kullan›lan sözler kiflilere göre baflka baflka imgelere dayanacakt›r. "q"nun kaplad›¤› alan ile "p"nin kaplad›¤› alan kifliden kifliye de¤iflir. Bu da iki kifli aras›ndaki rastlant›y› ya kolaylaflt›racak ya da bir yan›lg› haline getirecektir. * Bir noktadan ötekine, bir sürü ara duraklar› afla afla ilerledi¤iniz s›rada, d›fl yola koflut olarak içinizde oluflan devinimi ve içinizde geçti¤iniz yolu anlatmal›, serüveninizin bu çarm›h devresini yans›tmal›s›n›z. * ‹stedi¤i anda bir kentten öbürüne ulaflmak isteyen kimse için normal ulafl›m yolu nedir... Hem rastlaflmalar da olmal› metinde, beklenmedik anlarda, ancak zamanla ayd›nlanacak baz› gizli yasalar›n düzenledi¤i anl›k geçifller olmal› bir kentten ötekine. 92
* Böylece okur, bafl›ndan sonuna de¤in biri ötekine çok uzak birimlerde yaflayan iki kiflinin aç›s›ndan az çok de¤iflik bir anlam tafl›yan "kentler ba¤›nt›s›" yasalar›na dayanmakla kalmayacak, ayn› zamanda her birinin yaflad›klar› kentleri tan›ma derecesine göre de koflullanm›fl olacak.
1e Bas›nç korugan›n› geçip kap›y› aç›yor, buzmavi bir ayd›nl›¤a ad›m at›yorsunuz. Uykunun k›y›s›nda, uyan›fl›n efli¤inde, düfl gördü¤ünü düfllemek... Daha önce de gelmifl miydiniz. "Vurgun" diyor sürücü, "bu derinlikte kaç›n›lmaz oluyor." Kolunuzdan kavray›p sizi yan›nda yollar›n ayr›l›r gibi göründü¤ü, e¤ik kirifllerle berkitilmifl dev bir sütunun önüne do¤ru yönlendiriyor. Dar bir dikeytafl›y›c›ya giriyorsunuz. Kap›n›n önünde, arkas› size dönük, "Biraz daha inece¤iz say›n uzman, sizi uçyanafll›kta bekliyorlar." Düflüfl. Göz kapaklar›n›z kapan›yor.
*** Ayral geçitler listesinin sonunda. Renksiz (!) oldu¤una karar verdik. Pürüzsüz, k›vr›nt›s›z, perspektifsiz de. ‹çinde daha öteye (nedense) ilerlenmemifl. Bunu anlamak zor de¤il; kayg›, yatay etkili bir yerçekimi gibi sürüyor geçidin içinde. Biri "Öte evren", "Koflut evren" gibi bir fley söylüyor. Öte evren? Nas›l yani? Kördü¤ümün ilk bo¤umunu gevfletmeli miyiz, yoksa buraya kadar deyip geriye
93
2 d dördüncü uzman "ÖNEML‹D‹R: KENT‹M‹ZE GÖREV YAPMAK ÜZERE GÖNDER‹LEN KIDEML‹ UZMAN M.R., ARAfiTIRMALARI SIRASINDA KULLANDI⁄I B‹R ULAfiIM ARACININ GR‹ BÖLGEDE GEÇ‹RD‹⁄‹ KAZA SONUCU ARAMIZDAN AYRILMIfiTIR. DE⁄ERL‹ ÇALIfiMALARINI DA KEND‹S‹YLE B‹RL‹KTE Y‹T‹RD‹⁄‹M‹Z UZMANIMIZA SAYGIMIZ VE M‹NNET‹M‹Z SONSUZDUR. KENT YÖNET‹M B‹R‹M‹ BAfiKANLI⁄I "
2 e beflinci uzman "Köstebeklerden söz edildi¤ini çok duymufltum ama ilk kez bu kentte serbestçe dolaflanlar›na rastlad›m. Birimlerin seyreldi¤i kenar bölgelerde binlercesi kayn›yor. Zamana direniyor kent. Delik deflik. S›rlar, gizler süzülüp daha da derinlere ak›yor. Belki de köstebekleri besleyen kaynaklar böyle do¤uyordur. Su yaflam›n, dirimin belirtisi de¤il mi? Bilinmezlik de öyle iflte. "Bugün Kent Tarih Arflivi'nde, mikrodisk dizinlerinin iç içe s›ralar› aras›nda kayboldu¤umu fark etti¤im anda buldum o'nu. Daha do¤rusu o beni buldu. Yafl›n› kestirmek çok zor. Saçlar› yoktu. Standart d›fl› giyisileriyle, gözlerinin önündeki büyütücülerle garip bir kad›n. Beni, büyük kopufl öncesinden kald›¤›n› söyledi¤i belgelerin sakland›¤› k›sma götürdü. Bildi¤i kadar›yla bu k›s›mdaki belgeler hiç araflt›r›lmam›fl, hatta kopufltan beri el sürülmemiflleri bile varm›fl. "Nedense, önceleri pek önemsemedim. Paradigmalar›n çokbiçemli yap›s›nda, tafl› tafltan, cam› camdan ay›rma¤a çabalayan bir kaç›k gibi dönenip durmaktand›r diyorum. Asl›nda kafam›n bir köflesinde yer etmifl, de, hani ayr›nt›larda bo¤ulmaktan burnunuzun ucundaki beni görmez olursunuz ya, bunun gibi bir fley... Bir sabah uyand›¤›mda yaln›zca arfliv, arflivdeki kad›n vard› gözümün önünde. Banyodaki aynada, ayakkab›lar›m›n içinde, cebimde... Günlük 94
ak›fl› elimin tersiyle durdurup arflive gittim. Bu kez o'nu bulmak için önce (yine) kaybolmam gerekti¤ini bilerek. "‹ki ayakl› bir köstebek. ‹zlemekte güçlük çekiyorum. Yerinde durmuyor. Sesini, konuflmas›n› yönlem olarak almasam yan› bafl›mda yok olacak. Kendinden, yapt›¤› iflden hiç bahsetmiyor. Hep bir masal anlat›r gibi, genifl zaman kullanarak, tarihle alay ediyormufl izlenimi vererek, hiç durmaks›z›n konufluyor. Bir avuç dolusu 'd' tipi kay›tla döndüm birimime. Bunlar› verirken herhangi bir bürokratik ifllem yapmad› bile. "Art›k d›flar› ç›kmam için bir neden kalmad›. Yönetmenler çal›flmalar›n durmas›ndan endifleleniyorlarm›fl, al›klar! Her sabah kap›ma gelenleri kovalamaktan usand›m. "Bu akflam gidiyorum; merkeze al›nm›fl›m. ‹çimden durmadan gülmek geliyor. Hepsinin can›... "Köstebekler karanl›¤› ye¤ler."
2 f alt›nc› uzman "Dosya bütünüyle can›m› s›kt›. M.R. uzmanlar›na olan sayg›n›n zedelenmesine göz yummayaca¤›m. ‹flimizin flansla, gizemle hiçbir ilgisi yoktur. Kald› ki, dosyan›n eksik belgeleri bütün bu aç›klanamaz gibi görünen olgular›n nedenidir. Bilerek ya da istemeden, mant›k çarp›t›lamaz. 'd' tipi kay›tlardan bir iz bile yok ortada. "Türümüz d›fl›ndaki canl›lar›n üreme ivmelerinde bir art›fl olmad›¤›n› gösteren veriler, benden önceki uzman›n flizoid saplant›larla iflini aksatt›¤›n›n bir baflka göstergesi. "San›r›m (ne yaz›k ki) çal›flmalar› bafltan alaca¤›z."
95
1f Buraya kadar deyip geriye mi dönece¤iz? Gerek yok: Merkeze gelmifliz. Geçit, bu çok büyük birime aç›l›yor. Yedigen. Çok basit, yal›n; yedigen... "Buras› fleyi and›r›yor..." diyor sürücü, "Arflivi." diye tamaml›yor biri. Her fley tamam. Bütün ayr›nt›lar, s›ralar, kay›tlar. Kent Arflivindeyiz! Ya da t›pk›s›.
*** Herkese yetecek kadar var, en son bask›.
3c * En "tam" kitap ilk yaz›land›r. (M.R., önsözden)
° SAZANDERE ‹Ç‹N MOR B‹R B‹LET
Merdivenlere iz düflüren yürüyüfl sembollerine gece katt›¤›n›z konuflmalar nereye kadar sizin olabilir. Konuflma bir öykünün farkl› anlat›m biçimlerini tafl›yacak uslulukta olsa bile B'nin kiflinin kendi gözündeki imgesi, kiflinin baflkas›n›n gözündeki imgesi, kiflinin baflkas›n›n gözündeki kendi imgesi deyifli, bu arada atk›s›n› so¤uktan sendelemifl rüzgârlardan korumaya çal›flmas›, hangi ansiklopedileri madde açmaya zorlar. O da biliyor, öyküye ayna düflürmek, öyküde aynaya, aynada öyküye yer açmak italyan hocalardan al›nm›fl piyano derslerine yar›m ses eksik gelebilir. Yine de aynay› merkez seçiyor kent-ayna-aray›fl sözcüklerinin üç ses için bir yolcunun olmayan bir kenti aray›fl› denebilecek serüvenine. "Yaz›n›n kimyas›, yaz›n›n matemati¤i, yaz›daki denge..." Kim ki, tersinden okundu¤unda da yazard›r, art›k sadece yazar de¤il yazabilmektedir de. Aç›k kalm›fl bir pencereden gelen f›s›lt›n›n tüle flöyle bir dokundu¤u zamanda konufluyorsak, öyle bir binan›n haritas›n› çizmektedir ki o kifli, usta beni öldürsene'yi, usta beni öldürsen e'ye dönüfltürecek kadar ustalaflm›flt›r. Matbaac›lar, dizgiciler, kentliler u¤rafl›n durun bakal›m kirpi saatlerde; bir e harfini ölümden kopar›p almakla ne söylenmek istemifltir acaba. Ve yine düflünmek gerek bir e harfini ölümden kopar›p almak, hiç olmazsa o kurtulsun demek için kimbilir kaç cumartesi ö¤lenlerinin takvimleri yaln›zl›¤a 97
mor bir bilet olmufltur. Günü geçmifl davetiyelerin üzerine kurulmufl saral› kedisiyle yazabilen yazarlar als›n sözü. "Adam›n biri, odas›nda öylesine oturuyor. S›k›l›yor mu, bunal›yor mu, b›rak›lm›fl m› bilmiyoruz. Öylesine oturuyor. Odas›n› çevreleyen, ama belki de sadece odas›n› çevreleyen duvarlara bak›yor. Sonra bir an..." Sonra bir gün, sonra bir an, sonralar›, sonra sonra bir de¤ifliklik göze çarpmaya bafllad›... Hep o sonra'dan sonra bafll›yor masal›n meseli. fiimdi biraz nefes alal›m ve soral›m; ya bizim karnelerimiz nas›ld›, biz nas›ld›k sakangurun sesinden sonra'lar› dinlerken... Her fleyden önce gömleklerimizin yakalar› kirliydi; ki bu da çok önemliydi. Ayr›ca söz dinlemez penguenlerin okul defterlerinde "yok" yaz›lmalar› ars›z kahvelerimize örnek oluyordu. Öyle ki terk edilmifl co¤rafya atlaslar› bile sabah kahvalt›s›n›n nerede yap›labilece¤ini çok bilmifl ya¤mur sonralar›na dan›fl›yorlard›. Çünkü, diyordu müdür muavinleri, bundan böyle zehirdir park güvertelerinde sigaraya ba¤laç, cinsiyete atl› kar›nca aranmalar›. Ve yine önemlidir, saçlar demir parmakl›klara efl uzunlukta olacakt›r. Korkmay›n, bizler sizleri seviyoruz; hatta bizler sizleriz... ‹nan›n t›pk› böyle söylüyorlard›. Tamam, diyorduk o vakit ve kötü bir filmin ikinci yar›s›n›n güzel oldu¤una inand›r›lm›fl çocuklar gibi pazar akflamüstlerini bekliyorduk. Yani ve aç›kca gömleklerimizin yakalar› fena halde kirliydi. Daha da önemlisi yazmaktan hele hele yazabilmekten çok uzaktayd›k. "... bir kent görür gibi oluyor. Sokaklar›, evleri, dükkânlar›yla düpedüz bir kent bu. Özledi¤i, hep arad›¤› bir kent olup olmad›¤›n› söyleyebilmesi flimdilik çok zor. Ancak onu istedi¤ini, dokunulacak, tutup al›nacak bir fleymifl gibi istedi¤ini..." Kaç perde oyununa perde açm›flt›r gözler. S›kça yaflan›r, perdedir imgenin çarfl›s›... Gözler perdedeki desenlerde, k›r›lmalarda, sahipsiz yar›m çizgilerde say›s›z yüz görür, üstelik unutmaz da. Ya duvar; 98
düzdür, beyaz bir k⤛t parças›d›r. O nedenlerdir ki, ancak yazabilen bir yazar bofl bir duvar üzerine demir almaya kalk›fl›r. Duvarda bir kent görmekse, biraz daha multi-medya bir ça¤›n göz k›rpmas›d›r. Kent görüldükten sonra da açl›k bellidir; art›k yaflanabilecek tek uzam o kenttir. Kahvemizi tazeleyip, flunlar› da söyleyebiliriz. Duvarlar aras›na s›k›flm›fl bir insan›n kentte nefes almaya kalk›flmas›na, duvar›n bombofllu¤unu kentle k›rmaya çal›flmas›na, öyle böyle de¤il, yüksek bir ihtilâlcilik dipnotu düflmek gerekir. "Yola koyulup, bir kentten di¤erine gövdesini sürüyor; iflte, duvarda gördü¤üm kent bu diyebilmek için... Bildik bir gezginin çok ötesinde flimdi. Belki de tuhaf demek gerekir; onca sokak, meydan, ev görüyor ama hiçbiri ona istedi¤ini vermiyor, duvardaki kente benzemiyor hiçbiri... Gün k›r›l›yor, gece çöküyor, kent bulunam›yor. Yine benzer..." Kiraz a¤ac›n›n gölgesinde iyi bir ölüm seçmifltim kendime. Ablam›n birilerinden duyup da tekrar tekrar tekrarlad›¤› "O sahibinin sesi gramofonlarda çal›nan fley incecik melankolisiymifl yaln›zl›¤›n›n" sözleri de olmasa kimsenin u¤ramad›¤›, kimsenin ilgilenmedi¤i çarfl›larda, art›k kullan›lmayan kalemlere mürekkep satmaya çal›flan biriydim besbelli. Denebilirse dükkân›m, alay konusu bile olmayacak garipliklerle, renk renk mürekkep flifleleriyle doluydu. Oysa hanidir insanlar mürekkepli kalemler kullanm›yordu. Ne yapabilirdim ki, bildi¤im, yapabilece¤im tek ifl mürekkepti, kalemdi. Kendi kendimi bekledi¤im günlerden birinde, dükkân›ma gelip de, ürkütmekten korkar gibi, "Sizde bulabilece¤imi söylediler." O gün, art›k unutturulmaya çal›fl›lan yüzümü, sesimi ellerimi bana getirdi¤ini anlam›flt›m. O onlardand›; yazabilenlerdendi. Sessizce bir köflede oturdu. Birilerini dinler, bir fleylere çare bulmaya çal›fl›r gibi uzun uzun sustu. Sonra "Bu çarfl› bir gün y›k›lacak, yerine ak›ll› binalar konduracaklar, ne yapaca¤›n›z› hiç düflündünüz mü?" dedi. Soru sormad›¤›n› anla99
m›flt›m; arkas›n› getirdi: "Bize kat›l›n". Çarfl›n›n dar sokaklar›nda dolaflmaya koyulduk; küçük bir çocukmuflum gibi elimden tutuyor, duvarlara çizilmifl, o güne dek fark etmedi¤im harfleri gösteriyordu. Dedi¤ine bak›l›rsa, resimle harf aras› o flekiller bir gün iflime çok yarayacakt›, hem art›k ablas›n›n sesi kulaklar›nda kiraz a¤ac›n›n gölgesinde bir genç de¤ildim. "... yorgunlukla buras› da de¤il dedi¤i bir kentten ç›kmaya haz›rlan›rken bir aynac› dükkân›n›n önünde durakl›yor. Sanki saatler, sanki aylar, sanki tüm bir yaflam geçiyor aynalara bakarken. Büyük boy aynalar›n birinde gözlerindeki tükenmiflli¤i seçiyor; ard›ndan da adam›n arkas›nda uslu mu uslu uzanan kenti. O kent. Üstelik her fleyi göze alarak dönse, kentin kaybolaca¤›n› da biliyor. Üflüyor. Aynadaki, arkas›nda arad›¤› kent olan adamla birlikte üflüyor. Sanki saatler, sanki aylar, sanki tüm yaflam geçiyor... "— Ne dersin ifl ç›kar m›? Senin bundan ne ç›karaca¤›n› bilmem ama, ben bir tek fleyi yazd›m; seviyi. Karfl› ç›k›lan da be¤enilen de hep buydu. Eflimin, dostumun yazd›klar›m› be¤enip de, yaflad›klar›ma sak›narak..." Ben baflkas›y›m, bizler baflkas›y›z demekten fazlas› gelmiyor elimizden. Onun seçip s›ralad›¤› bin bir emekle üst üste kurdu¤u çat›n›n zay›f noktalar›n› aramakla geçecek günlerimiz. Kirpiler, sakangurlar, uçucular, kayalar›n üzerine serilmifl o garip hayvanc›klar bilecek yap›n›n kilidinin nerde oldu¤unu. Bizler zavall›ca öte k›y›ya geçmenin yollar›n›, bu s›k dokulu örgüyü çözüp, onun vard›¤› yere varmay› —sanki o noktadan her fley istedi¤imiz gibi olacakm›flças›na— say›klay›p duraca¤›z. Ben baflkas›y›m, bizler baflkas›y›z. Bilmecelere merakl› fl›mar›k flehrazatlar gibi, ülkenin dört bir yan›na haber sal›p bize garip sorular getirecek bilgeler ar›yoruz. Bilgeleri tükete100
rek bilge olaca¤›n› sanan flehrazatlar kimbilir hangi masallara konu olacak çizemedi¤imiz yaz›larda. Penceremin kenar›nda, yarasalar› gözleyen kedime, "Maske" diyorum, "söyle bakal›m, 'Ölünce rastlayaca¤›m benim fliirlerimi yazan gence' sözünden ne anl›yorsun..." B›y›klar› bile oynam›yor. "Tamam," diyorum, "o halde Sazandere için mor bir bilet." ‹flte o zaman yarasalar› b›rak›p, masam›n üzerine kuruluyor. Bu her fleye de¤er.
101
[Okurlar›n yard›m› olmaks›z›n kitaplar ne zaman kendi kendilerini okuyacaklar?]
I. II. III. tekil + ben
• °
• BEN
Benim! Merhaba. Uyuyamad›m da... Bir süre yatakta debelenip kalkt›m, terasa ç›kt›m. "Çok kahve içiyorsun, ondand›r" demeyin. Etkisi olmuyor de¤il tabi. Yafll›lar giderek daha az uyuyorlarm›fl, belki de yafllanm›fl›md›r bu gece. Yoksa iki fleyi birbirinden ay›ran bir nokta, bir boflluk falan yok mu? Olmaz m› öyle fley? Aman; uyuyamad›m iflte. "I can't get no sleep." ‹nad›na mutfa¤a gidip bir kahve mi yapsam? I Ih! Can›m istemiyor. Bir ‹çki? "I can't get no sleep." Uyumak isteyip istemedi¤imi bilmiyorum ki. Eylül, serinlik getirmifl geceye. Cam masa nemli. Ç›pla¤›m, üflür gibi oldum, içim ürperdi. Yata¤a gidip pikeyi ald›m üstüme. Sigara, çakmak. "No sleep." Dilime tak›ld›; kemikli, abanoz parmaklar›n› yüzüne kapayan, çukur gözlü zencinin söyledi¤i flark›. "I can't get..." Hiç ›fl›k yok. Pikenin içinde, geceyi yenmifl gibi hissediyorum kendimi. Karanl›¤a koyu mor bir s›v› kar›flm›fl, kokusu belirsiz. "No sleep." ‹flte kendimi en çok "ötede" buldu¤um an bu; ne öncesi var, ne sonras›. 105
Ne ki "Dünya, sözün süzgecinden geçirilir."mifl. Dil, çok bulafl›c› bir virüs; her an› kemirip çözebiliyor. En "öte"de oldu¤umda bile. Diflimi f›rçalarken, aynadaki ile gözgöze geldi¤imde de, kendimin zaman içindeki dipnotudur diyorum flu herif. Ters ters bak›p, a¤z›ndan kuduz köpekler gibi köpük ak›t›yor; duygusal biri! Her neyse, sizi ilgilendirmez biliyorum. Bütün bunlar düzmece. Bütün 1. tekil flah›slar› düzmece olan, hakiki masallar da öyle. Merhaba. Benim. Uyuyamad›m. Size bir masal okuyay›m, belki uykum gelir. En çok sevdiklerimden biri, kendini prenses sanan kurba¤an›n masal›. Yoksa biliyor musunuz? "A La Lune de Miel / Kurba¤an›n Dans›" Gecenin ye¤in kütlesinden s›yr›l›p, floresan ›fl›¤›n›n daha da çi¤lefltirdi¤i gara girdi otobüs, gitti köflede durdu. Kap›lar t›slad›, uyku sersemi ayaklar çak›l meydana birer birer indiler. Otobüsün homurtusu kesilince flehirdekilerin nas›l uyudu¤u duyulacakt› neredeyse; flu çamurlu kediden baflka. Tuvaletçi bile yatmaya gitmiflti herhalde. Kedi, bak›fllar›ndaki çok görmüfl ifadesini de¤ifltirmedi¤i için olsa gerek, yerinden k›m›ldamad›. fiimdi bir kaya parças› gibi duran otobüsün pencerelerinde uyuyan gölgeler vard›, birkaç çirkin yeflil ›fl›¤›n çiziktirdi¤i gövdeler. Biri siyah, di¤eri beyazlar giyinmifl iki adam çak›llar›n üzerinde çok ses ç›karmaktan çekinirmifl gibi yavafl yavafl meydan›n uzak köflesine do¤ru yürüdüler. "Yolu ancak yar›lad›k," dedi beyaz. "Her yaz ayn› fley, yar›m saat bekleriz flimdi," dedi siyah. 106
Ay yoktu. Y›ld›z yoktu. Karanl›¤› floresanlar kesiyordu. Serinceydi, uyku gibi. Köfledeki beton ç›kmaya gelince beyaz durdu, siyah çöktü. Kaslar›n› gevfletmek için bir yay gibi gerindi beyaz. Siyah, betonun bir parças› olmufltu. Bir kuyruklu y›ld›z bile yoktu. Jean Gaul Potier yeni bir ceza verircesine "Bir ay!" dedi. Kurba¤a g›rlad›. Jean Gaul Potier kendinden emin "‹ki ay daha!" dedi. Kurba¤a b›rlad›. Uzun bir sessizlik oldu. "Alt› ay!" dedi Jean Gaul. Gözünün birini sa¤a ötekini sola çevirdi kurba¤a, gerdan›n› fliflirip uzun bir v›rak ç›kard›. Ay›n denizdeki yans›s›nda ancak ÖLÜLER DANS EDEB‹L‹R. "Dans etmek istiyorum," dedi kurba¤a. "‹ki y›l!" diye cezay› art›rd› Jean Gaul. "Sonsuza dek dans etmek istiyorum."
* Afyon garaj›nda biri beyaz biri siyah adam. "Yüzü¤ümün tafl› düflmüfl," dedi siyah, "bu kaç›nc› ametist." "Bofl ver!" dedi beyaz. Omuzlar›n› silkti siyah, "Bofl ver." Önündeki çak›llar› iflaret parma¤›yla kar›flt›r›ken siyah, "Tafllar..." Dayanamad› beyaz, yan›na çöktü siyah›n. "Otobüste bir ara içim geçti, düfl gördüm," dedi siyah. Onun düflünü bildi¤i için sustu beyaz, siyah›n çak›llarla oynayan parma¤›na gözünü dikip dinledi. "Geceymifl, bir ahflap balkonda, sedirde uzanm›fl›m. Afla¤›lardan geçen bir motor denizi biçiyormufl. Ay ›fl›¤› gözüme giriyormufl, gözümü kapay›p bir c›gara yak›yormuflum. Yan› bafl›mda annemin ölüsü yat›yormufl. Ona da beyazlar giydirilmifl, sabun kokuyormufl. ‹çim boflalm›fl, sivri107
sineklerin aya¤›m› emifllerine kay›ts›zm›fl›m. Ben buradaki 'yabanc›'ym›fl›m. Gün adan›n tepelerinden a¤›nca yoluma gidecekmiflim. Balkonun yan›ndaki odan›n aç›k penceresinden bir öksürük sesi d›flar› at›lm›flm›fl. Do¤rulup pencereye bakm›fl›m, sanki karanl›kta bir kad›n›n k›rm›z› ojeli ince parmakalar›n› görür gibi olmuflum. C›garam› kayan bir y›ld›z gibi balkondan afla¤› atm›fl›m. Sonra m›r›lt›lar, sonra h›r›lt›lar duymuflum. Kayal›klarda gel git bafllam›fl. Sokrates'in sivrisinekleri gövdeme etik serumlar› afl›l›yormufl. Ald›rmam›fl›m, gözlerimi yummuflum. Sabun kekikliymifl, annem tertemizmifl. Ay›n âyini esrik, gece kösnülmüfl. Sonra h›r›lt›lar inlemelere dönüflmüfl. Deniz kabarm›fl. Adan›n tepesinde bir volkan›n sonunda püskürdü¤ünü duymuflum. K›zg›n lav ak›tlar› suya ulafl›p ay ›fl›¤›n›n yans›lar›n› kavurmufl. Kafam› yast›¤›n alt›na sokmuflum, yine de patlamalar duyuluyormufl. Sivrisinekler flimdi de Neron'un lirini çalma¤a bafllam›fllar. Gürültü korkunçmufl. Sonunda sa¤›r olmuflum, ya da belki de düflümde uykuya dalm›fl›m."
* Afyon garaj›nda iki adam. Biri siyah, öteki beyaz. Art›k konuflmuyorlar. Otobüsleri birazdan gecenin içinde yitecek. ‹kisi de binlerce kilometreden niçin geldiklerini, çak›llar›n aras›nda s›r›tan flu izmaritin önünde neden oturduklar›n› biliyorlar.
108
° THE BALANESCU QUARTET
seslerinden tan›yoruz... yenilgilerimizi de
ROBOTS 8:39 Yaln›z yafl›yorsan›z, (Parantez aç, hiç bitmeyecekmifl gibi, parantezleri arala... Bafllang›çtas›n ya da sona gelmiflsin önemli de¤il. ‹STE. Paltonu al, flapkan› toparla, flemsiyeni b›rak. Tersini de yapabilirsin, sadece flemsiyeni alarak d›flar› atabilirsin kendini... Seviflmeye gidiyor desinler, öldürmeye gidiyor desinler, gidiyor desinler. DUY ama kaydetme. fiimdi sana verilen bu, bugün sen düflünmeye ç›k›yorsun. Bugün senin istediklerin olacak. Bugün belki de ilk kez kendi ismini keflfedeceksin. O yüzden istedi¤in kadar parantez açabilirsin, yeter ki haz›r metinlere, kitaplara, o bal kavanozlar›na bulaflma.) seslere kulak vermek kazan›lm›fl bir al›flkanl›ktan çok, bir gün avucunuzun içerisinde buluverdi¤iniz bu da nereden ç›kt› flimdi diyebilece¤iniz bir nesnedir. Elbette ses var, ses var. Gündelik gürültücükler, anlafl›labilir, uslu. Peki ya, ses repertuarlar›m›z› altüst edenlere ne demeli, bir öykünün ya da bir yan›lsaman›n bafllang›c› olanlara. 109
(fiimdi oturmakta oldu¤un evden bambaflka bir evde yaflad›¤›n› düflün. Al›fl›lmad›k dostlar›n olsun, kolay anlafl›lmayacak iliflkiler sürdür. Ayr›nt›lara dikkat et, gerekirse ço¤alt, olmas›n› istedi¤ini koy, haz›r olan› bir köfleye at. Nedenler arama, neden sensin, sen öyle istiyorsun. Denizi düflün, denizin bafl›na buyruklu¤unu, bükülmezli¤ini, her k›r›lmada kendini yenileyiflini, ama kendinden vazgeçmeyiflini hat›rla. fiimdi tam zaman›. Sen gölgesi olmayan bir insand›n, kim bunu sonuna kadar sürdürebilir ki.)
MODEL 3:42 Alt kata iki hafta önce tafl›nm›fllard›. Eski komflum ayr›l›rken bir parça üzülmüfltüm. Birbirinin alanlar›na sayg›l› bir komfluluktu bizimkisi. Ayda bir ya da iki kez d›flar›da yemek yer, sonra da sinemaya giderdik. Sanki aram›zda bir sözleflme varm›fl gibi, uzmanl›k alanlar›na girmez, havadan sudan söz eder, çal›nm›fl zaman› oynard›k. Ayr›l›rken, (KOfiMA, bugüne kadar kapal› tutulmufltun, ama art›k d›flardas›n. Derinlere, en diptekine uzanmak için bol bol zaman›n var. Önce kahveni haz›rlayabilirsin, sen bütün teknisyenleri greve gitmifl kapal› bir televizyonun, art›k nihayet kapal› bir televizyonun karfl›s›ndas›n. S›ra sende. Kahvenin tad›n› ç›kar; ve bizlere, biz senin söyleyeceklerini merakla bekleyenlere, gördüklerini, gördü¤ünü sand›klar›n› anlat.) Tiziano'nun röprodüksiyonlar›n› içeren bir kitap, ifllenmemifl bir hematit ve bir flifle de Jack Daniel's hediye etmiflti. Bu kadar› da fazla de¤il mi, dedi¤imde, hiçbir fley tek bafl›na yeterli de¤il ki, demiflti. Besbelli bir komfludan daha fazlas›n› kaybetmifltim. 110
COMPUTER LOVE 6:16 Befl saatlik mesai sonras›nda eve vard›¤›mda yorgunluk, bafl dönmesi, önümde ak›p giden yaz›lar hepsi bir arada kendimi koltu¤a b›rak›verdim. Bir haber ajans›nda çal›fl›yorsan›z, dünyan›n dört bir yan›ndan ya¤an haberler aras›nda gerçeklik duygunuz kaybolur. Büyük bir ülkenin devlet baflkan›na haz›rlanan ama son anda ortaya ç›kar›lan suikast, Avusturalya'daki yavru pandan›n bafl›na gelenler, satranç flampiyonunun bilgisayara karfl› zaferi, Belçikal› bir çiftin evlerinin bahçesinde onlarca çocuk mezar›n›n bulunmas› önünüzdeki bilgisayardan ak›p gider. Baz›lar›n› seçer çevirisini yapars›n›z. Baz›lar›n› da do¤rudan çöpe yollars›n›z. Önünüzdeki bilgisayar›n gerçekli¤i, tüm bu olaylar›n gerçekli¤inin kan›t›d›r. Öte yandan siz hiçbir fley yaflamam›fls›n›zd›r... Kimbilir, belki de bu yüzden üç vardiya çal›fl›yoruz. Gerçekli¤e biraz daha fazla zaman ay›rmak için. Saate bakt›m, ikiyi geçiyordu. Gece yar›s›ndan sonra eve girmifltim. Uzunca bir süredir kotuktayd›m demek ki. Kendime bir sandviç yapabilirdim; iyi de olurdu. Ama daha iyisi Jack Daniel's'›n kapa¤›n› gevfletmekti. Mutfa¤a gitmek için aya¤a kalkt›¤›mda viyolonselin yavafl yavafl aradan çekildi¤ini, viyola ve kemanlar›n kendi aralar›nda... (Derini kat kat soyduklar›, sana seni anlatmaya koyulduklar› günleri hat›rl›yor musun? Tutukland›¤›n ilk günlerde senin gibi yüzlerce, binlerce insan olmas› yap›lan iflin sorgulanmamas› gerekti¤ini düflündürmüfltü sana. Elbette bir bildikleri vard›; yoksa onca insan, aile, öyle sessizce teslim olabilir miydi? Kanata kanata sana Ö⁄RETT‹KLER‹, ama daha da önemlisi, senin de daha sonra baflkalar›na ö¤retece¤in kurallar› dinlerken neden bu kadar usluydun. Çok mu gürültü vard›, kendi bafl›na kalmana izin vermiyorlar m›yd›, NEDEN? Neden seçemiyordun, neden hep sana yar›n› anlatt›lar, neden bugün konusunda hiç kimse bir fley bilmiyor, bir 111
fley anlatm›yordu. E¤itimin ortalar›na do¤ru istersen d›flar› ç›kabilece¤ini söylemifllerdi. Ama sen art›k d›flar›s› için uygun de¤ildin ki; ancak içeriye yeni gelecek tutuklular ‹Ç‹N yaflam›n› sürdürebilirdin. Neden, bunu hiç UNUTMA.) ... konuflmaya bafllad›klar›n› iflittim. Eve girdi¤imden bu yana alt kat›n müzi¤i beni hiç yaln›z b›rakmam›flt› ki.
AUTOBAHN 6:18 Tafl›nma sessiz sedas›z gerçekleflmiflti. Kap›m yerli yersiz çal›n›p, kusura bakmay›n rahats›z ettik, bildi¤iniz bir elektrikçi var m› gibi çok do¤al, ama benim gibi yeni insanlarla tan›flmak istemeyen biri için s›k›nt› veren konuflmalar olmam›flt›. Üstelik ilgi çekici bir ses de duymam›flt›m. Yaln›z evli olup olmad›¤›n› kestiremedi¤im bir çiftin tafl›nd›¤› kesindi. Bu kadar› bile yeterliydi; daha fazlas›n› bilmek istemiyordum. Dedi¤im gibi yeni insanlar, yeni insanlar demekti. Albüm yedi, sekiz parçadan oluflmufl gibiydi. Belki de dokuz. Bundan hiçbir zaman emin olamad›m. Sadece iki ya da üç parça da olabilirdi. Geçifllerin belirsizli¤ini bir yana b›rakacak olursak, grubun farkl› tonlar yakalamak, denemelere giriflmek, kendini kan›tlamak derdinde olmad›¤› çok aç›kt›. ‹ki keman, bir viyola, bir viyolonsel ve aralara serpifltirilmifl vokaller, tuhaf bir müzi¤in peflindeydiler. Yan›lm›yorsam, popüler olmufl baz› parçalar yeniden yorumlan›yordu. As›l ilgimi çekense, enstrümanlar›n kullan›l›fl biçimiydi. Sanki birbirleriyle konufluyorlard›. fiüphesiz müzikte yeni bir fley de¤ildi; ancak bu kez öylesine alt› çiziliyordu ki, insanda s›k› bir öykünün seslendirilmekte oldu¤u duygusunu uyand›r›yordu. Alt kat iki hafta sonra, biz burday›z, burda birileri yafl›yor demiflti. Hafiflemifltim, yoksa de¤ifliyor muydum?
112
POCKET CALCULATOR 3:45 Marsyas'›n Derisinin Yüzülüflü. Tablonun ad› bu. Yan›ndaki tarih 1570-1576'y› gösteriyor. Satir-sanatç› Marsyas, çalg› çalmada Tanr› Apollon'la boy ölçüflmeye kalkm›fl. Yenik düflmüfl. Anlaflman›n kurallar›na göre kim yenerse, yenilene istedi¤ini yapacakm›fl. Apollon, satirin diri diri derisini yüzmeyi seçmifl. Kitaptaki di¤er resimlere bak›yorum. Apaç›k ortada tene âfl›k bir ressam Tiziano. Sahip oldu¤u bütün beceriyi, sabr›, tutkuyu tenin yüceltilmesi için kullanm›fl. Peki ya Marsyas tablosu? Ellerinde b›çaklar› iki adam, yar› insan yar› hayvan satiri yüzüyorlar. Besbelli deri bir perde, bir giysi; ortaya ç›kmas› gereken için, kalkmas›, kald›r›lmas›, y›rt›lmas› gerekiyor. Tenin alt›ndaki gerçe¤e ulaflman›n baflka bir yolu yok belki de. Bir bak›ma görmek istemeyece¤imiz bir iflkence sahnesi bu. Öte yandan ressam›n tabloya ba¤›fllad›¤› ›fl›k öylesine dokunakl› ki, bir an, kaval çalmaya kalk›flm›fl ama bunu can›yla ödemifl Marsyas'›n yerinde olmak istiyorsunuz. (GÜZEL. ‹Y‹. DO⁄RU. fiAHANE. GÖRÜLMEYE DE⁄ER. D‹NLEMEL‹S‹N. ‹NSANIN AKLINI BAfiINDAN ALIYOR. BÖYLES‹ B‹R DAHA YAPILAMAZ. ‹NSANI KAVRIYOR. BAfiIM DÖNDÜ. YAfiAMA SEV‹NC‹ VERD‹. DENGELER NE KADAR ÖNEML‹. DE⁄‹fiT‹M.
ya da SIRTI B‹ZE DÖNÜK MEHTABA BAKMAKTA OLAN ‹K‹ K‹fi‹
en az›ndan ÇAY TEPS‹S‹NDEK‹ MONA L‹ZA
Kim sana sesinin kentin gürültüsünü bast›ramayaca¤›n› söyledi. Daha sesini duymad›k ki. Ki sen daha sesinin nas›l oldu¤unu bilmiyorsun ki.) Kitab› b›rak›yorum. Tiziano... böyle bir hediye... insan giderken geride... Can›m yan›yor, biliyorum avucumu kesiyor. Sanki bir bafl113
kas›n›n yard›m›yla yumru¤umu gevfletiyorum; ifllenmemifl hematit. Parlakl›¤›na kan›n gölgesi düflmüfl; art›k isteyebilir miyim?
POSSESED 16:50 Posta kutusundan faturalar›n, ilanlar›n, baflka ›v›r z›v›r›n aras›ndan bir de kart ç›k›yor. fiafl›r›yorum, yazan var m› hâlâ? Kart›n üstünde on alt› parçadan oluflmufl bir resim var. Parçalar›n içinde yer alan foto¤raflar, birbirlerinin ayn› nerdeyse. Bir masa, içinde meyveler olan bir tabak ve arkada bofl duvar. Her foto¤rafta meyvelerin yeri biraz de¤ifltirilmifl. Sadece bir tanesinde tabak yok; meyveler da¤›n›k bir biçimde masan›n üzerinde duruyor. Foto¤raflar› birbirinden ay›ran en önemli özellik ›fl›k. Hepsinde de ›fl›k soldan bir el feneriyle verilmifl; ancak farkl› alanlara. Bir foto¤rafta karanl›kta kalm›fl bir bölge baflka bir foto¤rafta, (Derinlerde ne oldu¤unu hiç merak etmiyor musun, ne renkler kulland›n, hangi çizgileri sevdin? O halde k›p›rda. Bir zamanlar ÖTEK‹ vard›. Ama flimdi "ötekiler" öldü. Herkes öteki, herkes birbirinin ayn›, sana kalan kendi içinde bir ÖTEK‹ yaratmak. Be¤enmesen de bu böyle. Gelece¤ini hat›rla. S›k s›k geriye dönüp, bunlar› gerçekten yaflad›m m› demiyor musun? Belki de gelece¤ini yaflay›p yaflamad›¤›n› soruyorsundur kendince. Bütün bunlar ÖTEK‹'ni kurma çabalar›, kayg›lanacak bir fley yok.) ayd›nlan›yor. ‹ri puntolarla resmin üzerine basan yaz›lar› okudu¤umda, ancak fark edebiliyorum. Bu bir kitap kapa¤›n›n küçültülerek kartpostal olarak bas›lm›fl hali. Kitab›n ad›, The Hours. Sevgili Üst Kat Nihayet sana yazma f›rsat› bulabildim. Yeni bir yere tafl›nman›n bildik zorluklar› iflte. Sonunda caddeye bakan bir odam oldu. Pence114
reden flöyle bir bafl›m› uzatt›¤›mda, bir sürü insan, bir sürü insan yaflam›. Sen hep birkaç saatli¤ine bile olsa bir baflkas›n›n yaflam›n› sürdürmenin çok çekici olabilece¤ini söylerdin. S›rf bu yüzden en k›sa zamanda ziyaretime gelmelisin. Bu arada yeni komflularla tan›flt›n m›? Bir ricam olacak, tafl›n›rken disklerimden bir tanesini orda b›rakt›¤›m› zannediyorum; o kadar kutu boflaltt›m hiçbirinden ç›kmad›. (B.Q.). Acelesi yok ama, bir sorarsan iyi olur. Yok kimseyle tan›flacak, konuflacak, bir fley soracak halim yok diyorsan, boflver gitsin. Unutma bekliyorum.
WANT ME 7:40 Ekflimifl sütün kokusu. Giriflte, sa¤da, mutfakta pencere kenar›na dizilmifl, üzerine sineklerin konup kalkt›¤› fliflelerden gelen koku. Ama bu koku sadece mutfaktan gelmiyor, duvarlardan yerden evin her yerinden geliyor. ‹lerliyorum, geçenek sanki hiç bitmeyecekmifl gibi. Duvarlarda çerçevelenmifl gazete kupürleri. Kaliforniya'da bir k›z çocu¤u babas›n›n... Yaz tatilini geçirmek için güneyi seçen bir aile... Yeniden aç›lan bir davada... Sonunda inan›yorum; bunlar› ben yazd›m, ilk ben duyurdum. Yolunu flafl›rm›fl bir sinek çerçevenin üzerine konuyor. Yeniden kokuyu fark ediyorum, sanki beni itekliyor, yol gösteriyor. Solda genifl bir odaya giriyorum. "Geldin mi?" diyor, çarp›k gülümsemesiyle. Bir elini bacaklar›n›n aras›nda gezdirirken, di¤er eliyle yan oday› iflaret ediyor. Genifl bir koltu¤a uzanm›fl, hanidir orda beni bekliyormufl gibi. Yerde bir taba¤›n içinde, rengi gitmifl, çürümüfl meyveler aras›nda birkaç böcek gayretle döneniyor. Yine o koku; geçene¤e ç›k›yorum. (Yavafl, çok yavafl. Yüzüne, gö¤süne, kas›klar›na dokun. Ellerini, yeni yeni tan›maya bafllad›¤›n adan›n, bedenin üzerinde gezdir. Be¤enmek zorunda de¤ilsin; sadece tan›. Bu bile yeterli. Sonra, belki de çok sonra, bir baflkas›n›n bedenini keflfetme115
ye ç›kt›¤›nda, daha kolay olacak bir baflkas›na benzemedi¤ini kabul etmek. Hiç kimse senin gibi de¤il; iyisiyle, kötüsüyle. Çünkü, NEY‹ ‹STEYEB‹LECE⁄‹N‹ biliyorsun. En az›ndan bunu düflünebilir, KURAB‹L‹RS‹N.)
NO BEFORE TIME 10:58 ‹flaret etti¤i yöne, geçene¤in sonundaki odaya do¤ru sürükleniyorum. Mutfa¤› terk eden sinekler, yüzümde, ellerimde, boynumda. Buras› karanl›k, buras› tozlu, burada et kokusu var. Odan›n orta yerindeki yata¤›n üzerinde kirli bir çarflaf y›¤›n› görüyorum. Bir fleye tak›l›p düflmemek için bütün dikkatimi toplayarak yata¤a yaklafl›yorum. Y›¤›n› aralay›p, kald›r›rken hemen arkamda beni seyretti¤inden eminim. Yatakta gördü¤üm fleyi kavrayabilmek için gösterdi¤im çabay› bir yana b›rak›p, geriye dönüyorum. Odan›n giriflinde, yüzündeki e¤rilmifl gülümsemesiyle hareketlerimi izliyor. "Be¤endin mi, ikimiz birlikte yapt›k, b›rak onu, beni istedi¤ini söyle, hadi sar›l, her zamanki gibi konufl benimle," dedi¤ini duyuyor gibiyim. Dondurulmufl, k›p›rt›s›z ne istedi¤ini anlamaya çal›fl›yorum. Yaklafl›yor, bütün evin kokusu üstüne sinmifl sanki. Arkas›nda hiç ulaflamayaca¤›m› bildi¤im uzun, uzak geçenek. O kadar uzakta ki flimdi. Hadi diyor, b›k›p usanmadan, hadi... hadi... Dilinin o topra¤›ms›, ekfli kokusu bafl›m› döndürüyor. Art›k geçene¤i göremiyorum... (As›l› kald›¤›n oldu mu hiç? Bir afla¤›, bir yukar› dedi¤in kendi kendine. Yerini bir türlü kestiremedi¤in zamanlar... Belki yerin tam da o noktayd›; sen sal›n›p durdu¤un iyimserli¤indeydin...)
116
HANGING UPSIDE-DOWN 4:55 Gözlerimi aralad›m, uyuyamamak, ayn› zamanda hep uykuda olmak, birbiriyle ba¤lant›s›z bir sürü görüntü. Yorgundum, bir içki iyi gelebilirdi; ama içkiyi b›rakal› y›llar olmufltu. Çoktand›r bir içki fliflesi bile görmemifltim. Bir süre oturdu¤um odan›n yere yak›n bir yerinde bafllay›p, tavana dek uzanan duvardaki ince çatla¤›n izini sürdüm. Tavanda, bir yata¤›n içinde dizleri karn›na çekili, ilk bak›flta derin bir uykuda oldu¤u duygusunu uyand›ran birisi görünüyordu. Ayakkab›lar›n› ç›karmam›flt›, pantolonu s›yr›ld›¤› için çoraps›z oldu¤u seçilebiliyordu. Zavall› bir hali vard›; ac› çekmifl ya da çekiyordu. Adam›n bafl›n›n yan›nda bir kol uzan›yordu; sanki ona efllik etsin, uyumas›na yard›mc› olsun diye yan› bafl›na konulmufltu. Ama bu ayn› zamanda adam›n omuz hizas›ndan kesilmifl, art›k onun olmayan koluydu. Adam›n yüzü çizikler içindeydi; iflkence görmüfl olmal›yd›. Tanr›m dedim, bir içki sadece bir içki gerekiyor. Hepsi geçecek, hiçbir fley kalmayacak. Oysa önce kap›y› açmal›, usanmadan kendisini içeri almam› isteyen sesi susturmal›yd›m. Gerçeklerin de bir SIRASI vard›.
117
sonsöz
°
°
Y. ‹ki y›l önce bir hafta kadar konuflamam›flt›m, sonra geçti. Kariyerime ö¤le yeme¤i harçl›¤›mla ald›¤›m bir fliir kitab›yla bafll›yorum. Iss›z bir kariyer. Fark edilmiyor. Gençli¤inde insan gürültü koparmak için f›rsat ar›yor. Tuhaf tuhaf yerlerde bekliyor. Sözleflmifl gibi saatine bak›yor. Aç karn›yla nerde hata yapm›fl olabilece¤ini düflünüyor.
* BK öfkeli. "Sana bir felsefe sorusu soraca¤›m." Bekliyorum. Bir es veriyor, sonra soruyor. Bu soru kimseye sorulmamal›. Bu yap›lmamal›. Hem evet hem hay›r, diyorum mant›k dersi ald›¤›m kifliye. Üç kelimelik bir soruya cesaretle cevap verememek. Hiç dinmiyor.
* 119
Üçüncü tekil flah›s. Bu kadar ince kullan›labilir mi? Bir baflkas› yazsa, hazret yükseklerden az önce aram›za gelmifl gibi bir duygu uyan›r. Ama o baflka. Dertlefliyor sanki. Sizin de bafl›n›za flöyle bir fley gelmifltir benzeri bir aç›l›fl, hemen sonra... Bir oyuncunun karfl›s›ndaki oyuncuyu incitmeden say› ald›¤› nerde görülmüfl. J. Marias k›l›c›n› hiç b›rakma diyesi geliyor insan›n.
* Tafl kayb›, hamle kayb›, pozisyon kayb›. Kaybetme nedenleri. ‹lk ikisine ortalama oyuncularda rastlan›yor. Di¤er iki kaybedifl biçiminden farkl› olarak pozisyon kayb›, oyun ilerledikçe ortaya ç›k›yor. Önce sesler duyuyorsunuz. Önemsemiyorsunuz. Sonra bir fleyler oldu¤unu düflünüyorsunuz, ama hiçbir önlem alm›yorsunuz. (Hep böyle yapmaz m›y›z? ) Sonunda tahta size her fleyi aç›k aç›k söyledi¤inde, bir oyun daha diyecek kadar düflkünlefliyorsunuz.
* Gazete ekinde okuyorum. Hüznünü de içine atan öyküler, diye yaz›yor bir kitap ad›n›n alt›nda. Hüzün böyle mi içe at›l›yor art›k? 120
Eskiden ar damar› vard›. Ve kesinlikle çatlamamas› gerekiyordu. Hemen birkaç sayfa sonra, Amerikal› bir yazar (büyük) gençlere ö¤ütler veriyor. Bu devirde. Pes. Kötülü¤ün hangi damardan akt›¤› önemli mi?
* Ablam ve parfümü ziyaretime geliyor. Mühendis. Problemi soruyor, iflte sana çözüm. El çabuklu¤u yap›yor, çözüm s›ras›nda problemi de¤ifltiriyor. Hep böyle, hep böyleyiz. Giderken el sall›yor, iyilefleceksin diyor. Parfümü benden s›k›ld›.
* BK yazd›klar›m› okuduktan sonra (s›n›fta yüksek sesle) yazabilirsin diyor. Yaln›z bir fley eksik, ama onu da yazsayd›n burda olmazd›n. Yoksa yaz›yor musun? Hay›r, sadece okuyorum. Yazabilirsin. Tersleniyorum bir bak›ma. Bu gençlik de¤il, korunmak. Neden? Bilmiyorum, flimdi de bilmiyorum. 19. yüzy›l Rus roman›nda sakal b›rakma biçimlerinden söz ederek bafll›yor yaz›. 121
Çocukluk iflte. Ben burday›m, ben seni gördüm, sen de beni gör diyecek ille de.
* Bak, bu ses. Bu da müzik. Masan›n üzerinde sanki tek bir piyano tuflu var. Önce bir kez, sonra saniye arayla iki kez dokunuyor tufla. Ölçü? Konuflurken de s›k s›k kullan›yor bu kelimeyi. Müzik e¤itimi bafllad›¤› anda bitiveriyor. Hep karanl›kta.
* Sontag do¤ru söylüyor. Camus belki o kadar iyi bir yazar de¤il ama çok iyi bir insan. D›flar›ya ç›k›n, biraz yürüyün, çok geçmeden karfl›laflacaks›n›z Veba'n›n yazar›yla. Size bir hediyesi var. Umutsuzluk. Kat kat giyinmifl. Dalg›n, çekingen, düflünceli, nazik. Bunlar›n üzerinde bir bak›flta anlafl›lmama korkusu. Son olarak da meflhur pardösü. Verdi¤i hediyenin uygunsuzlu¤unun fark›nda gibi. Yüzünde gülümsemenin gölgesi. Dikkatli olun, en ufak bir içtensizlik gözünden kaçmayacakt›r. Öyle olmasa, son cümlede, mikrobun kökünün kaz›namayaca¤›n›, felaketin olsa olsa bir süreli¤ine uykuya çekilece¤ini, yer ve zaman› kollayaca¤›n› söyleyebilir miydi?
* 122
BK'y› yazd›¤› dilde okumak gerekiyor.
* Zenginler flehrin merkezini terk edip içinde yaflayacaklar› gettolar› infla ederken, ilerde surlar›n kap›lar›n› kuflatmac›lara açacak kiflilere en önemli sorumlulu¤u veriyor. Güvenli¤i sa¤lama.
* Alice. Kitab›n küçük, ucuz say›labilecek ‹ngilizce bir bask›s›na yedi sekiz yafllar›nda bir k›z çocu¤uyla ayn› anda sald›r›yoruz. Çekil, benim o. Bir ucundan tutmufl b›rakm›yor kitab›. Zor kullan›rken tekrarl›yorum, çekil. fiaflk›nl›kla gevfletiyor ipin ucunu. Tam olarak böyle mi yafland›? Bilemiyorum, hiçbir fley insan hayat›ndan önemli de¤ildir. Çocuk yafllarda bile.
* Tek kiflilik gidifldönüfl. Bilgisayar. Tek kiflilik bir bilet. Dönüfl tarihi aç›k. Ne zaman isterse dönebilir. Bir hafta sonra bir ay sonra. Yine de dönecek. Öyle söyledi flimdi. Tek kiflilik gidifldönüfl dedi. Gitti¤i yerden dönmeyi umuyor. Dönmeyi umdu¤u bir yere gidiyor. 123
‹yi giyimli. ‹yi giyimli insanlar ço¤al›yor. Gidifldönüfl bileti alanlar da. Gidecekmifl ve dönecekmifl gibi. Gelecekte baz› kurulufllar, sektörün daha da güçlenmesine, yüksek davran›fl biçimlerinin sektörde yerleflik de¤erler olarak kabul görmesine meçhul asker kalbiyle destek veren gidifldönüflcüler'i fl›k bir yaka i¤nesiyle onurland›racak. Yaka i¤nelerini, art›k dünya tasar›mlar›na göre kollar›na, gö¤üslerine, ya da do¤rudan yakalar›na takan yolcular, az da olsa, nedense hep geciken gidiflçiler' den kolayl›kla ay›rt edilebilecek.
* Deneme yenilirsin. Kasparov denedi¤i zaman yeniliyor. Ya da denenmeyecek oyuncuya denedi¤i için yeniliyor. Yedinci Mühür. Asla deneme. Çünkü seninle sadece bir kez oynayacak, sonra çekip gidecek. Seni de yan›na alabilir.
* Akrabalar›n› tan›mal›s›n, Nathalie Sarraute okudun mu? Bir kuyuya sark›t›l›yorum sanki. Bileklerine güveniyorum, ya ötesi, niye tedirginim. Bir flekilde, kimsenin yard›m› olmadan yolu bulabilmeliyim oysa.
* 124
Nas›l yaflamal›y›m? Henüz bu soruyu bilmiyorsunuz. Gençli¤inizde ö¤reniyorsunuz ö¤renmesine de, bilmiyorsunuz. Sonra bir gün neden Sokrates'in böylesine basit bir soru yüzünden cezaland›r›ld›r›ld›¤›n› biliyorsunuz. Bir metro dura¤›nda (neden kimse yok?) gittikçe uzaklaflan topuklu ayakkab› sesine tutunmaya çal›fl›rken, s›rt›mda m›r›lt›s›n› duyuyorum. "Burda kim yafl›yor?" Dönme, sak›n dönme. Yüzünü görme, yüzünü gösterme. Nefes almay› ö¤renmifltin de¤il mi?
* A. Manguel, Borges'in melodramlar› hor görmedi¤ini, Western' leri ve gangster filmlerini seyrederken a¤lad›¤›n› söylüyor. Calvino'nun deyifliyle, aynalar›m›z›n bize göstermedi¤i yasakl› yüzü yakalad› Borges. Bir tül, bir tülün nedensiz so¤ukalg›nl›¤›. Biz onun gölgesiyle u¤rafl›rken, o çoktan anlam arayan yetiflkinler dünyas›n› b›rak›p gitmifl.
* Vitrinlere bak›yoruz birlikte. Sürekli imgeden, imgelerden söz ediyor. Çok heyecanl›, kelimeler kavramlarla besleniyor sanki. 125
Ço¤u zaman bir nezaket gülümsemesiyle efllik ediyorum konuflmas›na. Sonra biraz bunal›yorum. Yorgunluk çöküyor. Onun kadar kuvvetli de¤ilim.Tafl›yam›yorum. "Herkes bildi¤ini okur, nas›l yorumlanmal› sence." Bir yerde oturmak, nefes almak istiyorum. Birden kesiliyor. Duymufl olabilir mi? Bir imge de¤il, düpedüz iflaretler ar›yorum.
* Siyah bir renktir Thomas Bernhart' ›n kahraman› gibi sürekli notlar al›r›z ilerde yazaca¤›m›z kitaplar için. Bitmez tükenmez o notlar. Düzenli bir da¤›n›kl›¤a sahip oldu¤umuza inand›r›r›z kendimizi. Gururlan›r›z içten içe. Her yere yay›lm›fl notlar kararl›l›¤›m›z›n, hissetti¤imizin kan›tlar›d›r olsa olsa. S›k s›k güne bir önceki gün zamans›zca ziyaretimize gelen esinin bize b›rakt›¤› birkaç sat›r› okuyarak bafllar›z. Ne dalg›nl›k, bir parça sigara külü dökülür yazd›klar›m›z›n üzerine. Budalal›¤›m›z bu talihsizli¤i hayat›n bizi k›skand›¤› biçiminde yorumlar. Hemen, zor bir geceyi atlatm›fl, ele avuca s›¤maz bir kavray›fl›n dalg›nl›¤›na bürünüveririz. Oysa siyah da renktir.
* 126
Edward Carey'nin hayal gücü karfl›s›nda un ufak olmamak için ne yapmak gerekir bilemiyorum. Kahraman› biriktirme uzman› Francis Orme 996 parçal›k özel bir koleksiyonun sahibi. Hepsi numaraland›r›lm›fl olarak saklanan parçalar, ayn› zamanda gündeli¤in beyaz eldivenler kullanan kahraman›m›zca yaz›lm›fl tarihi. Kimine göre deli saçmas›, kimine göre tutunman›n tek yolu. 19. Bir miktar bal›k k›l盤›. 37. Üç deli¤i olan bir çorap. 42. Plastik bir kurba¤a. 63. Bir piyango taburesi. 145. Bir çift f›r›n eldiveni. 190. Bir istifa mektubu. 237. On üç adet boya f›rças› 442. Bir para sayma makinesi. 558. Porselen bir mürekkep fliflesi. 585. Muz dolu bir çanta. 649. Kolera üzerine bir kitap. 713. Solmufl bir lale. 746. Bir çift takma kirpik. 837. Bir bisiklet selesi. Ve son parça, 996. Nesne. Sevgiler, SS. 127