KASIM SAYISI 1 ALOGÄ°SME
KASIM SAYISI 2 ALOGİSME
İçindekiler Felsefe Nedir?.......................................................................4 Felsefe Nasıl Doğmuştur……………………………………....6 Felsefe ile Bilimin İlişkisi………………………………………..8 Eğlence Köşesi………………………………………………….10 Varlık Felsefesi………………………………………………….11 Agnostizm ……………………………………………………….14 Türk Filozoflar……………………………………………………16 Antik Çağdaki Kadın Filozoflar………………………………...20
Sahibi Zeynep Binay Sümeyya Ateş Genel Yayın Yönetmeni Zeynep Binay Sümeyya Ateş Yayın Kurulu Zeynep Binay Sümeyya Ateş
Filozofların İlginç Ölümleri……………………………………...22 Osmanlı Devletinde Felsefe…………………………………...23 Sorularla Felsefe………………………………………………..27
Yazı ve Araştırma Zeynep Binay Sümeyya Ateş
İslam Medeniyetinde Felsefe Algısı…………………………..30 Sokrates’in Hayatı………………………………………………35 Dünya Felsefe Günü……………………………………………38
Redoksiyon Zeynep Binay Sümeyya Ateş
Filozofların Bilinmeyen Yönleri………………………………..42 Rorscahch Mürekkep Lekesi Testi……………………………44 HZÇA Felsefe Köşesi…………………………………………..46 Kaynakça………………………………………………………..52
Tel (324)427 06 25 Faks (324)427 66 77 Eposta alogisme@yapıkredi.gov.tr
Yazıcı Adresi Limonluk Mah.,2409.sk., 33120 Yenişehir/Mersin
Grafik TasarımUygulama Zeynep Binay Sümeyya Ateş Dağıtım Yapı Kredi Kültür ve Sanat Yayıncılık A.Ş. Baskı Ateş Gazetecilik Baskı Tarihi 06.12.2017
KASIM SAYISI 3 ALOGİSME
Metni buraya yazın ' ' H AYAT
H AYAT TA
MÜCADELEDEN YA L N I Z
MAĞLUP OLMAK.''
İKİ
İBARETTİR.BUNDAN
ŞEY
VARDIR:GALİP
D O L AY I
OLMAK,
KASIM SAYISI 4 ALOGİSME
FELSEFE NEDİR? Yunanca "seviyorum", "ardından gidiyorum", "arıyorum" gibi anlamlara gelen "phileo" sözcüğü ve "bilgi", "bilgelik" anlamlarına gelen "sophia" sözcüğünün birleşiminden oluşan felsefenin sözcük anlamı, "bilgelik sevgisi" ya da "bilgi sevgisi"dir. Yani bilgeliğe ve bilgiye değer vermek, onları önemsemek ve hatta en değerli şeyler olarak görmektir. Felsefe (philosophia) terimi ilk kez, İlk Çağ'ın ünlü Yunan matematikçisi ve filozofu Pythagoras (Pisagor), (MÖ 580-500) tarafından kullanılmıştır. Buna göre felsefe kelime anlamı olarak bilgelik sevgisi ya da hikmet arayışı demektir. Bilgelik (hikmet) ise varlık, bilgi ve değer üzerine tam ve bütün bir bilginin ortaya çıkması veya bir insanın böyle bir bilgiye sahip olabilecek ölçüde olgunluğa ermesi hâlidir.
KASIM SAYISI 5 ALOGİSME
Bu arayış içerisinde bilgeliği seven bilgiyi arayan ve ona ulaşmak isteyen kişilere filozof (philosophos) denir. İnsan yaşamını ilgilendiren her şey hakkında akıl yürütüp bunları felsefi problem konusu yapabilen filozof, doğru olduğunu bildiğimiz ya da böyle olduğuna inandığımız her şeyi sorgulayabilir; insanın, Tanrı'nın, dinin, dış dünyanın varoluşuyla, bilginin kaynağı ve sınırlarıyla, bilimle, sanatla ve daha birçok konuyla ilgili sorular sorabilir. Filozof sadece soru sormakla yetinmez; yaratıcı bir düşünüş, eleştirici ve sorgulayıcı bir tavır ve bakış açısıyla bu sorulara yanıtlar arar. Mitoloji Tanrıları
Felsefe ile uğraşan ve fikirlerini tutarlı, temelli, mantıklı bir biçimde ortaya koyabilen ve bunları yaparken de her türlü eleştiriyi ve yargılamayı göze alabilen, bunun yanında fikirlerine karşı oluşabilecek muhalefetleri de mantık çerçevesinde yumuşatabilecek insanlara "filozof" adı verilmiştir. Filozoflar, büyük sorumluluklarla yaşamaya uygun insanlardır; çünkü onlar, hissetmeden önce düşünürler.
KASIM SAYISI 6 ALOGİSME
FELSEFE NASIL DOĞMUŞTUR? Felsefe ilk olarak M.Ö. 7.yy’da İyonya uygarlığında önemli bir ticaret merkezi ve liman kenti olan Miletos (Milet) kentinde ortaya çıkmıştır. İyonya’dan önce Mısır, Mezopotamya, Çin, Hindistan ve Türklerde önemli düşünce sistemleri vardı. Fakat bu düşüncelerin yapılarında dini ve mistik (mitolojik) öğeler yer aldığı için felsefe düzeyine erişememişlerdir. İyonya düşünce sisteminin felsefe olarak nitelendirilmesinin temel nedeni, düşünce sisteminin dini ve mitolojik açıklamalar içermeyip akla dayalı olmasıydı. Varlıklarla, insanla alakalı sistemli ve yalnızca akla dayanan ilk düşünce sisteminin İyonya’da ortaya çıkması tesadüf değildi; Mezopotamya, Mısır, İran ve Fenike kültürlerinden etkilenmiş olan Milet kenti tarım ve denizciliğin geliştiği oldukça işlek liman kentidir. Ekonomik yapının ileri düzeyde olması, bilgi birikiminin varlığı ve hoşgörüyü de beraberinde getirmiştir. Yani Milet kentindeki ortam farklı inanç ve düşüncelere izin verecek kadar hoşgörülüydü. Bu elverişli ortam Thales gibi düşünürlerin çıkmasına olanak hazırlamıştır. Thales (MÖ 624-546) ile başlayan bu süreçte, doğal olaylar yine doğal nedenlerle açıklanmaya çalışılarak insan aklının yeterli olduğu inancı sağlanmaya çalışılmıştır. Tüm bunlara göre felsefenin ortaya çıkabilmesi bazı şartlara bağlı olarak gerçekleşmiştir: -Yüksek refah düzeyine ulaşılmış olması gerekir (Boş zamanların olması gerekir). -Kültürel zenginliğin (bilgi birikiminin) olması gerekir. -Farklı inanç ve düşüncelere izin verecek hoşgörü ortamının olması gerekir. -Diğer bir önemli etken ise insan faktörüdür. Bu insan faktörü; kişinin merak duymasıdır. İşte bu şartlar fazlasıyla İyonya’da olduğu için felsefe ilk olarak burada ortaya çıkmıştır. O dönemde bu koşulu ilk
KASIM SAYISI 7 ALOGİSME gerçekleştiren kişi de Miletli Thales’tir. Thales yunan dini ve mitolojisinin açıklamalarıyla yetinmeyip akla dayalı açıklamalar yaparak evrenin ilk ana maddesi (Arkhe) sorununa cevap aramıştır.
Milattan önceki dönemlerden felsefenin doğuşuna kadar olan sürede bütün var olanların, her şeyin nedeni mitolojide aranırdı. Akla ve mantığa pek uygun olmayan, dinsel açıklamalar yapılırdı. Oysa
M.Ö.5. yüzyılın 2.yarısında Antik Not: İyonya, Anadolu'da bugünkü İzmir ve Aydın illerinin sahil şeridine Antik Çağ'da verilen addır. Yunan'da felsefenin doğduğunu görüyoruz. Felsefeyi doğuran en temel nedenlerden biri Antik Yunan'da demokrasinin var olması, demokrasinin farklı düşüncelere özgürlük tanıması, bilim ve felsefenin de gelişmek için burada uygun ortam bulmasıdır. Felsefe her şeyden önce ''ben neyim?'', ''ben kimim?'', ''evren nereden geliyor?'', ''nasıl bu varlıklar oluştu?'' gibi sorulara yanıt arayan insanlar için geçerlidir. Bu tür sorgulamaları yapmayan insanların etkinliği değildir. Örneğin; yağmurun yağmasının Zeus'un kızıp, tükürmesiyle gerçekleştiğinin düşünülmesi. Felsefe etkinliği yapan insan yağmurun yağmasında başka bir neden arar, bu duruma mantıklı bir açıklama getirmeye çalışır.
KASIM SAYISI 8 ALOGİSME
FELSEFE İLE BİLİMİN İLİŞKİSİ
Başl
angıçta felsefeyle bilimin iç içe olduğunu, ilk büyük filozofların birçoğunun aynı zamanda bilim adamı olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin; Thales (Tales, MÖ 625-545) matematikçi, Archymedes (Arşimed) fizikçidir. İşte felsefe ile bilim arasındaki bu yakın ilişkiden dolayı felsefeyi bilimlerin anası olarak betimleyenler de olmuştur. Bilimlerin felsefeden ayrılışı matematikle başlamıştır. Sonra doğa bilimleri ve en sonunda da sosyal bilimler felsefeden ayrılmıştır. Kendi özgün alanını, yöntemini ve amacını belirleyen disiplinler, sıra sıra felsefeden ayrılmıştır. Bu ayrılığa rağmen bilim ile felsefe arasındaki bu yakınlık aynı düzeyde olmasa da günümüzde de devam etmektedir. Bu iki bilgi alanının yakın ilişkisinden de bilim felsefesi adlı bir disiplin ortaya çıkmıştır. Felsefe ile bilimin benzer ve farklı özellikleri vardır. Benzer özellikleri şöyle belirtebiliriz: Felsefeyle bilim arasında amaç bakımından bir paralellik vardır. Her ikisi de hazır ve basmakalıp bir bilgi ile yetinmeyip doğruları etkin ve eleştirel bir tavırla kendi yöntemleriyle anlama, açıklama ve yorumlama çabası içindedirler. Yine her ikisi de özdeşlik, çelişmezlik ve üçüncü hâlin olanaksızlığı gibi mantık ilkelerini titizlikle kullanırlar. Her ikisinde de amaç dünyayı ve insan yaşamını anlamaktır. Felsefe ile bilim arasında önemli farklılıklar da vardır. Bu farklılıklar konu ve yöntem bakımından olan farklılıklardır. Bilim, genel geçerliliği olan ve gözlenebilir olgulardan hareket eder. Deney yöntemini kullanarak vardığı sonuçları ise yine olgulara dönerek doğrular. Felsefede ise bir çeşit olgu demek olan insan yaşantısından ve varlıklardan hareket edebilir. Fakat felsefe ulaştığı sonuçları temellendirmeye çalışırken, olgulara değil,
KASIM SAYISI 9 ALOGİSME mantıksal analize yönelir. Filozof deney yapamaz. Filozofun ortaya koyduğu bilginin güvenirliği deneyle değil iç tutarlılığa bakılarak denetlenir. Felsefe ile bilimin benzer yönleri şunlardır: - Her ikisi de akla ve düşünme yasalarına dayanarak kendilerini haklı kılmaya çalışır. - Her ikisi de evreni, insanı ve yaşamı bilinçli, yöntemli ve sistemli olarak araştırır. - Her ikisinde de eleştiri süzgecinden geçirilmeyen bilgi güvenli bulunmaz. - Her ikisi de eleştiri sonrası kavramlar ve soyutlamalarla bazı ilke ve yasalara ulaşarak genellemeler yapar. -Bilimde ve felsefede elde edilen ve kullanılan bilgiye sürekli eleştirel bir gözle bakılır
Felsefe ile bilimin farklı ve ayrılan yönleri şunlardır: - Felsefe; evreni, insanı ve yaşamı sorgularken; bilim kendini olgular ile sınırlar. Evreni kendi inceleme alanına göre parçalara ayırır. - Felsefe olgu ve olayların ardındaki gerçekliği açıklamaya çalışır. Bilim, doğa olayları arsında nedensellik bağları kurarak doğa ile ilgili yasalara ulaşmayı hedefler. - Felsefede kurgusal (spekülatif) ve rasyonel düşünüş gibi yöntemler kullanır. Bilimler ise tümevarım ve tümdengelim yöntemlerini kullanırlar. -Bilim gerçeği parçalara ayırarak incelerken felsefe gerçeği bir bütün olarak ele alıp inceler
KASIM SAYISI 10 ALOGİSME -Bilimsel önermeler genellikle sentetiktir; ancak felsefi önermeler genellikle analitik ve bazen de metafiziktir.
KASIM SAYISI 11 ALOGİSME
EĞLENCE KÖŞESİ -BAKIŞ AÇISI-
VARLIK FELSEFESİ
KASIM SAYISI 12 ALOGÄ°SME
KASIM SAYISI 13 ALOGÄ°SME
KASIM SAYISI 14 ALOGÄ°SME
KASIM SAYISI 15 ALOGİSME
AGNOSTİZM Agnostisizm, Tanrı’nın var olduğunun bilinmesinin ya da kanıtlanmasının imkânsız olduğu görüşüdür. “Agnostik” sözcüğü, özde “bilgisi olmayan” anlamına gelir. Agnostisizm, ateizmin entelektüel bakımdan daha dürüst bir biçimidir. Ateizm, kanıtlanamaz bir düşünce olan Tanrı’nın var olmadığını iddia eder. Agnostisizm, Tanrı’nın varlığının ya da yokluğunun kanıtlanamayacağını, Tanrı’nın var olup olmadığını bilmenin imkânsız olduğunu savunur. Agnostisizm bu bakımdan doğrudur. Tanrı’nın varlığı ya da yokluğu deneysel olarak kanıtlanamaz. ALEXANDER PUŞKİN
MAXİM GORKİ
Agnostikler, Tanrı’nın var ya da yok olduğu konusunda bir karar vermeyi istemezler. Agnostisizm, nihai kararsızlık konumudur. Teistler Tanrı’nın varlığına inanırlar. Ateistler Tanrı’nın var olmadığına inanırlar. Agnostikler Tanrı’nın varlığı ya da yokluğunu bilmek imkânsız olduğundan O’nun varlığına ya da yokluğuna inanmamamız gerektiğine inanırlar.
KASIM SAYISI 16 ALOGİSME
İnsanın şüpheleri olması normaldir. Dünyada anlamadığımız bir sürü şey vardır. İnsanlar Tanrı’nın yaptığı ya da izin verdiği şeyleri anlamadıklarından ya da kabul etmediklerinden sık NİCOLA TESLA sık Tanrı’nın varlığından şüphe ederler. Ancak, ölümlü insanlar olarak, sonsuz bir Tanrı’yı anlayabilmeyi beklememeliyiz. Romalılar 11:33-34, “Tanrı’nın zenginliği ne büyük, bilgeliği ve bilgisi ne derindir! O’nun yargıları ne denli akıl ermez, yolları ne denli anlaşılmazdır! Rab’bin düşüncesini kim bilebildi? Ya da kim O’nun öğütçüsü olabildi?” der.
Tanrı’ya imanla inanmalı ve O’nun yollarına imanla güvenmeliyiz. Tanrı, Kendisine inananlara Kendisini harika şekillerde göstermeye hazır ve isteklidir. Yasa’nın Tekrarı 4:29 şöyle der: “Ama Tanrınız RAB’bi arayacaksınız. Bütün yüreğinizle, bütün canınızla ararsanız, O’nu bulacaksınız.” Bu akımın takipçilerine agnostik veya bilinemezci FRANZ KAFKA denir. Agnostisizmin iki türü vardır. Zayıf agnostisizme göre hiç kimsenin Tanrı hakkında bir bilgisi yoktur; ancak bu belki bilinebilir; güçlü agnostisizme göre ise Tanrı hiçbir şekilde bilinemez. Agnostisizm genel olarak olaylara kuşkucu yaklaşır, kuşkucu sorular sorar ve yanıtları kuşku ile bulmaya çalışır. Agnostik sözcüğünü ilk olarak İngiliz biyolog Thomas Henry Huxley 1869 yılında kullanmıştır. Buna rağmen daha erken düşünür ve yazarların da bu düşünceye sahip olduğu bilinir. Örneğin Eski Yunan düşünür Protagoras da agnostik olarak anılır. MARIE CURIE Agnostisizm, ateizm ile aynı şey değildir.Ateizm, tanrının var olmadığını veya var olamayacağını savunur. Buna rağmen, agnostisizm tanrının var
KASIM SAYISI 17 ALOGİSME olup olmadığının bilinmediğini bilinemeyeceğini savunur.
veya
asla
Demografik araştırmalar için ise ateizm ve agnostisizm diğer tüm dinsiz felsefeler ile aynı kategoridedir.
GRAHAM BELL
-İbrahim Ethem Dirvanaİbrahim Ethem Dirvana ya da İbrahim Ethem Mesut Bey (d. 1864- ö. 29 Nisan 1959) filozof yazar ve Osmanlı Devleti'nin son yıllarında yüksek kademelerde görev yapmış bir devlet adamıdır.İbrahim Ethem Bey 1864 yılında İstanbul'da doğdu. Gülhane askeri Rüşdiyesi ve Mekteb-i Mülkiye'yi bitirdikten sonra Paris'e gitti ve Sorbonne Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi'nden mezun oldu.Paris'te bulunduğu sırada Fransız filozofu RenéDescartes'ınDiscourse de la Méthode (Metod Üzerine
TÜRK FİLOZOFLAR
Konuşma) adında eserini Hüsn- i İdare- i Akl ve Taharr- i Hakikate Dair Usul Hakkında Nutuk adları altında 1895 yılında Türkçeye çevirdi. Bu kitap 2005 yılında
KASIM SAYISI 18 ALOGİSME tekrar latin yayınlanmıştır.
alfabesiyle
İbrahim Edhem Bey Dec 1908 May 1910 tarihleri arasında Beyrut Valiliği yaptı. Ayrıca mütareke yıllarında (1918 yılındaki Mondros Ateşkes Antlaşması'yla 1923 yılındaki Cumhuriyet'in İlanı arasındaki
dönem) 15 ay kadar bir süreyle Şura-yı Devlet (günümüzdeki Danıştay) başkanlığı yaptı (15 Haziran 1920-31 Temmuz 1920). İbrahim EdhemDirvana 29 Nisan 1959 tarihinde İstanbul'da vefat etti ve Küçüksu Mezarlığı'nda defnedildi.
-Nermi UygurProf. Dr. Nermi Uygur (d. 15 Ocak 1925 İstanbul - ö. 21 Şubat 2005 İstanbul) felsefe profesörü yazar. Galatasaray Lisesi'nin Latince Bölümü'nü bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nin Felsefe Bölümü'nden ve Köln Üniversitesi'nden mezun olan Profesör Nermi Uygur 1950 yılının Ocak ayında İstanbul Üniversitesi'nde asistan olarak göreve başladı. 1952'de Kültür Bilimlerinin Varlık Yapısı teziyle doktor oldu. Almanya Fransa Belçika'ya görevli olarak gönderilerek bisikletle dolaştığı bu ülkelerde fenomenoloji üzerine araştırmalar yaptı. Türkiye'ye dönüşte ‘Husserl'de Başkasının Ben'i' teziyle doçent oldu.
‘Filozof denemeci gibi çalışırsa başarıya ulaşır' düşüncesiyle edebiyata yöneldi. 1962'de ‘Dilin Gücü'yle başlayıp dünyayı felsefeyi kültürü sorgulama serüvenini denemeler şeklinde kitaplaşırdı. 1960'lardan itibaren yazıları yurt dışında yayımlanarak tanınmaya başladı.
KASIM SAYISI 19 ALOGİSME 1966'da bursla Almanya 1970'te Fransa ve İngiltere üniversitelerinde çalıştı. 1979 1981 arasında Almanya'da Wuppertal Üniversitesi'ne konuk profesörlük yaptı. Almanya'nın Wuppertal Üniversitesi'nde Mantık Dil Sanat Kültür Felsefesi ağırlıklı dersler verdi. 1992 yılındaki emekliliğinin ardından Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde
Felsefe tarihi dersleri vermeye başladı. 2002 yılında YÖK tarafından yeniden üniversiteyle ilişiği kesildi. PEN (Dünya Yazarlar Birliği) Türk Dil Kurumu ve Türk Fizik Derneği'nin üyeliklerinde de bulunmuş olan Nermi Uygur Dağcılık Kulübünün ilk üyelerinden olup felsefede denemeci anlayışın öncüsü sayılmaktaydı.
-Celal YalınızCelal Yalınız (ölüm 6 Haziran 1962) düşünür ve filozoftur. Sakallı Celal olarak bilinir; yazılı bir eser bırakmamış ama her biri birer eser olan insanlar bırakmıştır arkasında. Yakın arkadaşları arasında Yusuf Ziya Ortaç Ahmet Haşim "öğrencim" de dediği Nazım Hikmet Ordinaryüs Matematik Profesörü Ali Yar Haldun Taner ve Ali Sami Yen; çevresindekiler arasında Nurullah Ataç Hıfzı Veldet Velidedeoğlu Kazım Taşkent gibi çeşitli isimler ile Melih Cevdet Anday Orhan Veli gibi pek çok şair ve yazar yer alır. Bugün dilimizde yer etmiş kaynağını bilmeden kullandığımız
pek çok deyiş de onundur. Birkaç Sakallı Celal deyişi örneği: "Bir kızın tıraşlı bir erkeği güzel zannetmesi hazindir..." "Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün olur."
KASIM SAYISI 20 ALOGİSME "Bu ülkede ilgililer bilgisiz bilgililer de ilgisizdir." "Türkiye'de aydın geçinenler Doğu'ya doğru seyreden bir geminin güvertesinde Batı yönünde koşturarak Batılılaştıklarını sanırlar." "Evinde yapılan arama esnasında polis duvarda duran Karl Marx portresini sorunca "Rahmetli Babam" diye cevaplamıştır".' "Meşrutiyeti getirdik olmadı cumhuriyeti kurduk olmadı. Biraz ciddiyete ne dersiniz?" Sakallı Celal'den günümüze kalan ne kadar bilgi belge ve tanıklık varsa a'dan z'ye bulunabilecek " tek kaynak " ; gazeteci - yazar Orhan Karaveli tarafından yazılmış olan " Sakallı Celal - Bir 'Bilinmeyen Ünlü'nün Yaşam Öyküsü " adlı belgesel ve harika fotoğraflarla bezeli 230 sayfalık değerli kitaptır.
KASIM SAYISI 21 ALOGÄ°SME
KASIM SAYISI 22 ALOGÄ°SME
KASIM SAYISI 23 ALOGİSME
ANTİK ÇAĞDAKİ KADIN FİLOZOFLAR Kadınlar tarih boyunca birçok alanda olduğu gibi felsefe alanında da görmezden gelinmiş; yaptıkları çalışmalar yok sayılmıştır. Orta Çağ boyunca ise bir biçimde bilim ya da düşünce ile uğraşanlar ise cadılık ve büyücülük yapmakla itham edilmişlerdir. Bunun yanı sıra ahlâksızlıkla suçlanarak itibarsızlaştırılmışlardır. Tüm bunlara karşın kadınlar da düşünce alanında eser vermişlerdir.
– ANTİK ÇAĞ – 1. Krotonlu Theano (M.Ö 600)
M.Ö. 600-550 yılları arasında yaşadığı tahmin edilmektedir. Kendisi Pythagoras’ın (Pisagor) eşi, öğrencisi ve ilk takipçilerinden biridir. Matematik, geometri ve felsefe ile uğraşmıştır. Eşinin ölümünden ardından Pythagoras Okulu’nu yönetmiş ve kız öğrencilere ders vermiştir. Theano diğer Pythagorasçılar gibi evrenin sayılardan kurulduğunu öne sürmüş, matematik ve müziğe önem vermiş ayrıca reenkarnasyon öğretisini savunmuştur. 2. Miletli Aspasia (M.Ö 470 – 400)
Antik Çağ’ın biline ilk kadın filozofu Krotonlu Theano’udur.
KASIM SAYISI 24 ALOGİSME Antik Çağ’da ele alabileceğimiz diğer bir düşünür Miletli Aspasia’dır. Sokrates’in kendisinden ders aldığı ve felsefe ve retorik bilgisinin çok derin olduğu söylenmektedir. Hem Platon’un hem de Aristophanes ve Xenophon’un eserlerinde kendisinden söz edilmektedir. Devlet adamı olan Perikles’in partneri olmasının yanı sıra kimi tarihçiler Aspasia’nın genelev işlettiğini ve aynı zamanda fahişelik yaptığını belirtmişlerdir.
3. İskenderiyeli 350 – 415)
Hypatia
Ecclesiastica” adlı eserine göre, İskenderiye’nin en önemli iki figürü olan, İskenderiye Valisi Orestes ile İskenderiye piskoposu Cyril arası nda anlaşmazlıklara sebebiyet verdiği ve politik işlere karıştığı gerekçesi ile 415 yılında Kıptî Hristiyan bir çete tarafından taşlanarak öldürülmüştür. Yaşanan bu trajik olay özellikle Aydınlanma Dönemi’nde popülerleştirilerek bir Hypatia efsanesi haline gelmiştir. Kimileri
(M.S
Antik Çağ’ın en meşhur kadın düşünürü İskenderiyeli Hypatia’dır. Filozof, gökbilimci, matematikçidir. İskenderiye’de yaşayan Hypatia felsefe, matematik, geometri ve astronomi eğitimi almıştı. Daha sonra bu alanlarda ders de vermişti. Bir Pagan olan Hypatia, günümüze kadar ulaşmış olan sayılı kaynaktan biri olan Yunan tarihçi Socrates Scholasticus’un “Historia
gerçek, kimileri kurgusal nitelikler barındıran bu efsane günümüze kadar ulaşmıştır. İskenderiyeli Hypatia’nın hayatı “Agora” filminde sinemaya da aktarılmıştır.
KASIM SAYISI 25 ALOGİSME
FİLOZOFLARIN İLGİNÇ ÖLÜMLERİ
OSMANLI DEVLETİNDE FELSEFE
KASIM SAYISI 26 ALOGİSME Osmanlı Felsefesi, kulağa garip gelse de vardır böylesi. Her ne kadar Osmanlı Devleti uç noktaları yok edip ortaklıkları öne çıkarmaya çalışsa da farklı görüşler oluşabilmiştir. Öncü hareketler Tanzimat(1839) ile ortaya çıkar. Felsefe denilebilecek düşünceler ancak 1. Meşrutiyet’te görülür. 2. meşrutiyet ile felsefe adına çabalardan söz edilecektir. Anadolu Türklerinde felsefe, Selçuklulardan 1. Mesut’a kadar dayanır. Osmanlı tarihinde de ferdi çabalar görülür. Ancak bunlar Osmanlı felsefesi denebilecek yoğunlukta değildir. Burada genel bir felsefe eğilimi oluşan Meşrutiyet sonrası döneme ağırlık vereceğiz. Ne zaman felsefe yapıldığı, ne amaçlandığı, göreli ve güvenilirliği şüpheli konulardır. Neye felsefe denip denmeyeceği de ayrı bir sorundur. Bu yazıda “felsefe terimini kullanmak” ölçütü vardır. Klasik edebiyatımızın şairlerini ve mutasavvıfları başka bir yazıya bırakarak “felsefe” terminolojisine odaklanacağız.
1470’lerde Fatih tarafından kurulan Sahn- ı Seman Medreselerinde felsefe dersleri verildiği biliniyor. Adı felsefe olmasa da o devirde felsefi meselelere eğilen eğitim mevcuttu. Bu, 2. Mehmet’in ileri görüşlülüğünden kaynaklanan bir istisnaydı. Klasik dönemde, 1600’lerin ortalarında bu dersler yerine tefsir, hadis ve fıkha ağırlık verildi. Yunus Emre ve Mevlana okumak zındıklık sayıldı.(şeyhlülislam tarafından) Yenilikçi, sorgulayan düşünceler susturuldu ve düşünürler idam edildi. Matematik, astronomi ve felsefe dersleri ihmal edildi. Koçi Bey bu gerilemeleri 4. Murat’a sunduğu İslahat Layihası(1640)’nda izah etti. Ona göre: bilgin insanlarla cahil insanlar ayrılsa ve bilge kişilere imkanlar sağlansa bilim eskisi gibi iyi gelişebilirdi. Katip Çelebi de bu eksikliği fark etmişti. Mizanu’l-Hak(1656) adlı eserinde felsefe ilimlerine cahil
KASIM SAYISI 27 ALOGİSME insanların dolduğunu belirtti. İbrahim Müteferrika, Usulü’l- Hikem fiNizam’ül- Umem(1731) eserinde din adamlarının topluma müdahalesinin geri kalıştaki etkisinden bahsederek, batı toplumlarındaki nesnel yasal düzeni anlattı.
-TANZİMATTA FELSEFE-
RIZA TEVFİK
Osmanlı’da felsefenin rağbet görmesi 2. Meşrutiyet’e rastlar. Bunun öncülü ise Tanzimat dönemidir. Bu dönemde bilimin önemi kavranmış ve zorla da olsa yeni düşüncelere imkan tanınmıştı. Meşrutiyetin ilanıyla devletin birey üzerindeki diktesinin mutlak olmadığı izlenimi
oluştu. Her ne kadar batı güdümünde ve devlete epey zararlı olsa da eşitlik, demokrasi, hürriyet fikirleri diğer başka fikirlere yol açtı.Şinasi, Nâmık Kemâl ve Ziya Paşa gibi yazarlar hürriyet, eşitlik, adalet konularında hikemi ve çoğunlukla felsefi denebilecek düşünceler sergilediler. Felsefe terimini çok kullanmadan “hikmet” ve “tefekkür” yoğunluklu eserler verildi. Çeviriler telif eserlere taban oluşturmaya başladı. -1. MEŞRUTİYET SONRASIFelsefe maddesi, Kamus-ı Türki, 1317(1901), “İlm-i hikmet el hayat ve tabiiyat ve riyaziyat ve ahlak ve mantık ve sair şuabatı olan ulum-ı aliyye-i mecmui. 1 Meşrutiyet(1876) kısa süreli bir farkındalık yarattı. İlk defa bir meclis açıldı ancak ertesi yıl Osmanlı- Rus Savaşı nedeniyle kapatıldı. 2. Meşrutiyette(1906) felsefe üç eksende gelişir. Bunlar Osmanlı’da fikir hareketleri olarak bilinir. İslamcılık, batıcılık ve Türkçülük görüşleri etrafında felsefe çevirileri ve tahlilleri yapılmıştır. 2. Meşrutiyette yazarlar bu konuların en az birinde fikir beyan etmiştir. Genel sorun toplumu kalkındırmak, kültürü ALİ SUAVİ
KASIM SAYISI 28 ALOGİSME ve devleti ileri götürmektir. Temel yanlış batıyı olduğu gibi almak ve taklit etmektir. 2. Meşrutiyette felsefe yapanlar öğrendikleri fikirlerin köküne inmemiş, kavramları ikincil kaynaklardan tanımışlardır. Bu döneme Osmanlı felsefesi demek yanlış olmaz. Çünkü felsefi terimler genellikle devleti ve kültürü ilerletme çözümlerinde kullanılmıştır. -FİKİR AKIMLARIİslamcılık: Babanzade Naim, Bursalı Tahir, Aksekili Hamdi, Mehmet Âkif, Şemsettin Günaltay gibi yazarlar müslümanlığı halkçı bir din olarak düşlüyordu. İslamcılar batı tekniğinin alınmasını ancak manevi alanda etkilenilmemesini savunuyorlardı. Onlara göre batı manevi olarak bitmişti.İslam ittihadını bozdukları için kalan tüm siyasi fikirleri reddettiler. Muhammed Abduh cinlerin mikroskobik canlılar olduğunu iddia ediyor, Said-i Nursi bilimin getirdiği her şeyin Kur’an’da belirtilmiş olduğunu söylüyordu.İzmirli İsmail Hakkı(1868-1946) çağdaş İslam görüşünde kayda değer çalışmalarını yapmıştır. İslam hukukunu, Darwin’i incelemiş, mantık ve felsefe kitapları yazmıştır. Şehbenderzade Ahmet Hilmi (18651913) materyalizmi eleştirerek ilk materyalistlerden beri yenilik olmadığını söyler. Ona göre her şey enerjidir ve ne zaman, ne de mekan maddeden ibaret değildir. Felsefesiz bir toplumun kalkınamayacağını söyledi. Baha Tevfik ve Celal Nuri gibi maddecileri eleştirdi. İsmail Fenni Ertuğrul (18551946) Lugatçe-i Felsefe adlı sözlüğü hazırladı. Tümtanrıcılığı savundu. Mehmet Ali Ayni tasavvufa çağdaş bir yorum getirdi. Batıcılık: Maddeci ya da pozitivist görüşlere sahip insanlar batıcılık altında genellenir. Batı uygarlığının tümüyle benimsenmesini savundular. Dini kaygılar , kadın hakları, özel teşebbüs, yaratıcılık konularında yazdılar. Servet-i Fünun, Ulum-ı İktisadiye ve İçtimaiye gibi dergiler batıcı yazılar paylaşmaktaydı. Kılıçzade Hakkı “Pek Uyanık Bir Uyku” adlı makalesinde batıcı görüşleri derlemiştir. İslamcılara topluca karşıydılar ve Türkçü tezleri de eleştirdiler. Çoğunlukla Osmanlı’nın birliğini savundular. Ancak toplum hayatı değişmeliydi. Abdullah Cevdet, Celal Nuri gibi yazarlar materyalizm anlayışlarını yazdılar. Türkçülük: Mustafa Celaleddin Paşa(Kont Borzecky) ile Ali Suavi (18381878) Türklerin liderlik vasfına atıf yaparak Türkçülüğün öncüleri olmuştur. Yusuf Akçura ve çevresindekiler Türk Derneği’ni kurdu. Ömer Seyfettin ve arkadaşları da Genç Kalemler dergisini çıkardı. 1911’de Türk
AHMET ŞUAYİP
KASIM SAYISI 29 ALOGİSME Yurdu Cemiyeti kuruldu ve Türk Ocağı ile birleşti. Ziya Gökalp, Hüseyinzade Ali, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu, Fuat Köprülü gibi aydınlar Türk Yurdu dergisinde yazıyorlardı. Çeşitli felsefi ve sosyal kuramları inceleyerek bunları Türkçülüğe adapte etmeye çalıştılar. Ziya Gökalp sosyolojik tahlillerde bulunarak cumhuriyet bürokrasisinin düşüncelerini etkiledi.
-2. MEŞRUTİYET SONRASIServet-i Fünun Osmanlı’da radikal düşünceleri toplayan bir dergiydi. Siyaseti sanat ile yansıttılar. Bu çevre genellikle batıcı idi. Hüseyin Cahit (1874-1957) Durkheim, S. Mili, Vilfredo Pareto gibi düşünürlerin eserlerini çevirdi. Hippolyte Taine’in sanat felsefesini benimsedi. Ona göre toplum ve kültür olaylarının sıkı bir nedensellik bağıyla ve çevresiyle etkileşimine bakılarak açıklamak gerekir. Bilimdeki, gerçekçi görüşteki ve olguculuktaki ilerlemeler, sanat yapıtlarını da geliştirir. Hegel’in düşüncelerini irdeleyen ilk yazardır.
SORULARLA FELSEFE
KASIM SAYISI 30 ALOGÄ°SME
KASIM SAYISI 31 ALOGİSME
İSLAM MEDENİYETİNDE FELSEFE ALGISI Evren tasavvuru, din ve felsefe ilişkilerinin İslam düşüncesinde nasıl seyrettiği konusunda felsefe
anlayışları ve felsefe tartışmaları yeterli ipuçları vermektedir. Felsefenin oluşma şartları ve
KASIM SAYISI 32 ALOGİSME felsefenin kaynağı, İslam Medeniyeti düşünürlerinin nasıl bir felsefe anlayışına sahip olacaklarını belirlemiştir. Felsefenin İslam medeniyetinde meşrulaştırılmanın yollarından biri, felsefenin (hikmet) İdris Peygamber tarafından kurulduğunun kabul edilmesidir. Yunanlılar tarafından yapılan ve hikmet anlayışıyla örtüşen bazı felsefe tanımları, İslam düşünürleri tarafından benimsenmiştir. Söz konusu tanımlardan bazıları şunlardır: Felsefe, mevcut olmaları itibarıyla mevcut olan her şeyin bilgisidir. “Felsefe, ilahi ve insani olan şeylerin bilgisidir. Felsefe, ölüme sığınmaktır, yani ölümü sevmektir. Felsefe, insanın gücü yettiği ölçüde Tanrı’ya benzemesidir. Felsefe, sanatların sanatı, ilimlerin ilimidir. Felsefe, hikmetin tercih edilmesidir. İlk İslam filozofu kabul edilen Kindi’ye göre felsefe, insanın gücü ölçüsünde varlığın hakikatini bilmesidir. Çünkü, filozofun bilgideki amacı gerçeğin bilgisini yakalamak, davranışının amacı ise sürekli fiile değil, gerçeğe göre davranmaktır. Felsefenin kurucusu olan Yunan toplumundan kaynaklanan sorunlar
Eski çağ Yunan toplumu, çok tanrılı bir yapıya sahiptir. Çok tanrılık inancı çerçevesinde oluşan evren tasavvuru, MÖ. 6.yüzyıldan itibaren çok çeşitli tartışmalara neden olmuştur. MÖ. 5. yüzyılda Sofistler ile trajedi yazarları tarafından sorgulanarak etkisizleştirilen değer dizilerinin yetersizlikleri, yeni arayışları başlatmıştır. Toplumu değer bunalımlarından kurtarmak ve yeni bir evren tasavvuru oluşturmak için çeşitli düşünürler çaba göstermişlerdir. Sokrates, Platon ve Aristoteles’in kaygıları,Yunan toplumunu özellikle de Atina’yı değer bunalımlarından çıkarmak olmuştur. İslam Ümmetinin Yunanlılardan Farkı İslam inancı çerçevesinde oluşan evren tasavvuru ve toplumsal yapı, Yunan evren tasavvuru ile toplumsal yapısından kökten farklıdır. İslam evren tasavvuru, mutlak yaratıcı bir Tanrı tarafından belirlenmektedir. Dolayısıyla hem evren hem de insan ve onun eylemleri, Tanrı tarafından biçimlendirilmiştir. İslam, ilkeleri doğrultusunda, eskiden gelen tüm değer dizilerini ya kökten değiştirmiş ya da yeniden tanımlayarak
KASIM SAYISI 33 ALOGİSME benimsemiştir. Yunan dünyasında çok tanrılılıktan kaynaklanan sorunların hiçbiri İslam dünyasında görülmemektedir. İslam’da insan, Tanrı tarafından yaratılmış ve belli ödevler yüklenerek sınırlı bir zaman için bu dünyaya gönderilmiştir. Bu anlamda insanlık fikri, bütün insanların aynı atadan türediği belirtilerek açık seçik bir şekilde ortaya konmuştur. Bu dünyadaki yaşama tarzının ilkeleri de sıkı bir şekilde belirlenmiş ve ölüm sonrasında da eylemlerinden sorumlu tutularak yargılanacağı belirtilmiştir. İnsanların ilkece doğuştan eşit oldukları, insanlar arasındaki esas farkın takvadan kaynaklandığına inanılmıştır. İktisadi, siyasi ve soy farklılıklarını reddetmek, köleliğin olumsuzlanması, teorik açıdan eşitlik temeline dayalı sınıfsız bir toplum oluşturmayı amacı gütmüşlerdir. Devlet, Müslümanların varoluşlarını güvenceye almak, İslamî değerleri yaymak ödevleri çerçevesinde, imparatorluk şeklinde teşkilatlanmıştır. Siyasi sistem tartışmaları yapılmamış, belli bir hukuk çerçevesinde en iyi nasıl yöneltilir soruları üzerinde durulmuştur. Devletin imparatorluk olması, farklı kavimleri, inanç dizilerini, etnik
yapıları içinde barındırmasına neden olmuştur. İki medeniyet arasındaki köklü farklılıklar, Yunan medeniyetini temsil eden felsefenin içselleştirilmesini zorlaştıran unsurlardan biri olmuştur. Felsefeye yüklenen anlam ile felsefenin yapısı arasındaki uyumsuzluk. Felsefe, Yunan medeniyetinin teorik sorunlarını çözmek için geliştirilmiş bir yöntem olarak ortaya çıkmıştır. Medeniyetlerin farklı yapılarından dolayı, Yunan düşüncesi, toplumsal şartları da göz önüne alınarak, tarihsel gelişim içinde İslam dünyasına aktarılamamıştır. Bunun başlıca nedenleri arasında, Yunan tarihi ve toplumu hakkında yeterli bilginin olmaması yanında, Rosenthal’in belirttiği gibi, Yunan ve Arap terimlerinin dağlar kadar birbirinden farklı şeylere işaret etmesidir. Izitsu’nun benzer bir görüşü vardır. Aktarılan kavramlar şeffaflıklarını kaybeder yarı şeffaf olurlar ve bu nedenle de istenilen sonuçlar elde edilmez. Bu temel gerekçeler göz önünde bulundurulduğunda, Yunan felsefesi İslam dünyasında istenilen sonuçları veremezdi. Başka bir deyişle fıkıh, kelam gibi çok yaygın ve makbul disiplin
KASIM SAYISI 34 ALOGİSME haline gelemezdi. Ayıca, her sorunun cevabının İslam’da olduğu inancı hakimken, eski çağın pagan inancına sahip gayrimüslimler nasıl olur da Müslümanların bilmediklerini bilebilirlerdi, türünden yaklaşımlar da söz konusu olmuştur. Felsefenin Reddedilmesi ve Gerekçeleri: Filozofların felsefe temelli evren tasavvuru kurma kaygıları, yükselişte olan bir değerler dizisini yenecek durumda değildi. Filozofların mantıksal olarak kurmaya çalıştıkları evren tasavvurunda benimsedikleri bir takım kabuller, onların dinden çıkmış olduklarına hükmetmek için gerekçe olarak kullanılmışlardır. Meşşailer olarak bilinen okul metafizikle ilgili üç önemli konuda kelamcılardan çok farklı sonuçlara varmışlardır: 1 Madde öncesizdir (ezelidir). Tanrı, evrenin yaratıcısı değildir. Yaratıcı deyimi mecazi bir deyimdir. Evrenin ilk nedeni olması evrenin kendisinden zorunlu olarak sudur etmesi bakımındandır. Madde ile Tanrı arasındaki bağıntı, neden etki arasındaki bağıntı gibidir. Etki, nedenden zaman bakımından geri değildir. 2 Tanrı’nın bilgi (ilim)
ve inayeti tümellere (külli) yani evrenin tümel yasalarına ilişkindir. Yoksa tikellere ilişmez. Tanrı’nın bilgisi akletmek yoluyladır; duyular yoluyla değildir. 3 Ruh, her türlü yetkinliği kabul edebilir, düşünce ve eylem güçleri yetkinleşince Tanrı’ya benzer. Ruh için ancak akli bir tat yada acı vardır Bu nedenle cisimsel bir yeniden diriliş yoktur. Bu farklılıklar felsefenin kendine özgü yapısından kaynaklanmaktadır. Gazalî, Meşai filozoflarının ortaya koyduğu görüşleri hem mantıksal tutarlılık, hem de dinle ilişkileri açısından sorgulamıştır. Sorgulamalar, üç başlık altında toplanır: Tanrı’nın özellikleri, kainatın varoluş şekli ve insan. Bu üç konu evren tasavvurunun zeminini oluşturmaktadır. Bu konuları açıklayan dini tutumla ters düşün felsefi yaklaşımı, Gazali, Filozofların Tutarsızlığı adlı kitabında şiddetli bir şekilde eleştirilmiştir. Gazalî’nin yargısı çok ağır olmuştur. Gazalî’nin temel kaygısı, filozoflar tarafından ileri sürülen öğretilenin akıl vasıtasıyla ispat edilemeyeceğini göstermektir. Ona göre tek başına akıl, dünyanın bir yaratıcıya sahip olduğunu, iki Tanrı’nın varlığının mümkün olmadığını, Tanrı’nın bir
KASIM SAYISI 35 ALOGİSME cisim olmadığını, Tanrı’nın hem başkalarını hem de kendi zatını bildiğini ve ruhun kendi başına kaim bir varlık olduğunu ispat edemez. Aklın belli sınırlarının olduğu gerçeğinden hareketle, felsefenin yetersizliğini göstermeye çalışmıştır. Filozofların evrene ilişkin tutumlarını inceleyen İbni Haldun’a göre, bazı düşünürler, tüm varlığı, ister duyumlara konu olan maddi kısmı olsun isterse manevi varlık alanı olsun zatları ve ahvali, sebepleri ve sonuçlarıyla birlikte zihinsel çabayla ve akli kıyasla kavranabileceğini iddia etmişlerdir. İmana ilişkin ilkelerin doğrulukları, nakille değil, nazar ve akıl yoluyla tespit edilir. Dolayısıyla nakle başvurmaya ihtiyaç yoktur. Çünkü iman ilkeleri, akli idraklerin bir bölümünü teşkil ederler. Böyle düşünenler filozof olarak adlandırılırlar. Filozofların görüşleri her yönüyle batıldır diyen İbni Haldun, felsefeye yöneltilen eleştirileri şöyle sıralamıştır: 1 Varlıkla ilgili ileri sürdükleri deliller eksik ve yetersizdir. 2 Fizikle ilgili bilgilerin tanım ve çıkarımlarla elde ettikleri veriler, fizik dünyayla tam örtüşmemektedir. Tümel
önermelerden elde edilen verilerin, şahsi özellikleri olan şerle uyması her zaman mümkün değildir. 3 Duyumlar ötesindeki varlığı konu alan metafizik, duyum ötesinde yer alan ruhani varlıkları kavranması güçtür. Bunlara ulaşma da, haklarında delil ortaya koymak da imkansızdır deliller sıralayan İbni Haldun, felsefenin olumsuz değerlendirilmesinin nedenlerinden bazılarına işaret etmiştir. Sıralanan bu unsurların da gösterdiği gibi, felsefeye karşı olumsuz tutumun önemli nedenleri arasında, filozofların sorunların çözümünde kullandıkları yöntemin de önemli bir payı vardır.
KASIM SAYISI 36 ALOGİSME
SOKRATES
(M.Ö.469-399)
KASIM SAYISI 37 ALOGİSME
MÖ 469 yılında Atina’da (Yunanistan) doğan Sokrates, Antik Yunan filozofudur ve Yunan felsefesinin kurucuları arasındadır. Sokrates’in özel hayatıyla ilgili çok şey bilinmemekle birlikte, Ksenophon ve Platon’a kadar uzanan gelenek, onun Ksanthippi ile evli olduğuna işaret eder. Platon’un çizdiği bir portrede patlak gözlü, göbekli, basık burunlu ve sarkık dudaklı bir kişi olarak betimlenmiştir. Alçakgönüllü olduğu ve felsefe dışında bir işle uğraşmadığı düşünülen Sokrates, öğrencisi olan Platon başta olmak üzere bütün Yunan gençliği üzerinde büyük bir etki bırakmıştır. Bu etki öylesine büyüktür ki, Sokrates gibi çıplak ayakla bile yürürler. Bu taklit ve özentileri alaylı bir yolla anlatan Aristophanes, bir komedyasında (Kuşlar) konuyla ilgili olarak Esokraton diye bir sözcük icat etmiştir. Aristophanes’e göre bu gençler uzun saçlıdır, açtırlar ve Sokrateslik taslarlar.
Sokrates, ahlak felsefesinin kurucusu olarak kabul edilir ve onun yaşamının en önemli olaylarından biri MÖ 399’da kendisine karşı açılan davadır. Sokrates, Platon’un ifade ettiği kadarıyla tanrılara inanmamak, başka tanrılar uydurmak ve bu yaptıklarıyla gençlere kötü örnek olmakla suçlanmıştır. Bu dava sonucu ölüm cezasına çarptırılan Sokrates, ardında yazılı bir belge de bırakmamıştır. Sokrates’in düşünceleri ve hayatı ile ilgili bulgular, Platon, Ksenophon ve Aristophanes gibi kişilerin yazılarıyla ve Sokrates’ten 15 yıl sonra doğan Aristo’nun dolaylı ifadeleriyle günümüze kadar ulaşmıştır.
KASIM SAYISI 38 ALOGİSME Sokrates’te Felsefi Başlangıç Sokrates’in felsefi yaşamının başlamasına neden olan olay Delphoi Tapınağı’nı ziyaret etmesidir. Onun felsefi anlayışını konu alan en önemli kaynak ise “Sokrates’in Savunması” adlı diyalogdur. Platon, bu diyalogu Sokrates’e karşı açılan davaya bir başkaldırı olarak kalemine almıştır. Sokrates’in felsefi yaklaşımı ile birlikte devam ettirdiği yaşamı da bu diyalogda yer alır. Sokrates, yaşam şeklini ve yaşam şekli nedeniyle kazandığı düşmanlıkları sergilemek amacıyla yakın arkadaşı Khairephon’un, Delphois Tapınağı’nın kahini olan Pythies’e kendisiyle ilgili olan ziyaretini anlatmayı gerek görmüştür. Kahin, Khairephon’un Sokrates’ten daha bilgili birisinin olup olmadığı sorusu üzerine, ondan daha bilgili birisinin olmadığı söyler. Bu durumu öğrenen Sokrates önce şüphelenir, çünkü o kadar bilgisi olmadığını kendi de bilmektedir. Buna rağmen, Tanrı’nın yalan söylemeyeceğini düşünür ve kahinin söylediklerinin doğru olduğundan şüphe etmeme gereği duyar.
Bu durumun çözüme kavuşturulması gereken bir bilmece olduğunu düşünen Sokrates, bilgelere, ozanlara ve ünlü ustalar ile sanatkarların yanına gider. Önce onlara bazı sorular sorar ve daha sonra bu kişilerin aslında bilge olmadıklarını anlar. Çünkü bu insanlar, hem bilmedikleri bir şeyi bildiklerini sanmaktadırlar hem de bilmedikleri şeylerin farkında değildirler. Sokrates’e göre cehaletten daha büyük bir kötülük dünyada yoktur. O, kendi kişiliği ve düşünceleriyle, kendisine bilgelik taslayan kişilerden ayrı olarak, hiçbir şey bilmediğinin fakındadır ve tam bu noktada o kişilerden daha bilgedir.
KASIM SAYISI 39 ALOGÄ°SME
KASIM SAYISI 40 ALOGÄ°SME
KASIM SAYISI 41 ALOGÄ°SME
KASIM SAYISI 42 ALOGÄ°SME
KASIM SAYISI 43 ALOGİSME
Artık felsefenin de bir günü var. Her yıl Kasım ayının üçüncü Perşembe günü, Dünya Felsefe Günü olarak kutlanmaktadır. Bu konudaki önerinin, Türkiye Felsefe Kurumu tarafından getirildiğini ve UNESCO tarafından da kabul edildiğini hatırlatmak yerinde olur. 1946 yılında resmen yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler, Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (United Nations Educational , Scientific and Cultural Organization : UNESCO), savaş ve çatışmaların ilk çıkış yerinin insan zihni olduğunu belirtir. Dünyamızdaki olumsuz gelişmelerin önce zihinlerde başlaması nedeniyle, UNESCO'nun birtakım ilkeleri yaygınlaştırmayı amaçladığını görüyoruz. Dünya Felsefe Günü dolayısıyla, ülkemizde bazı üniversiteler ve liseler etkinlikler düzenlemektedir. Son derece memnunluk verici bu etkinliklerin gitgide çoğalması ve felsefenin öneminin daha fazla anlaşılır olması günümüzde daha çok önem kazanmıştır. Dünya Felsefe Günü nedeniyle felsefenin gündeme gelmesi önemlidir; çünkü gerek dünyada gerekse ülkemizde felsefeye duyulan
gereksinimin arttığını görüyoruz. İnsanlığın karşı karşıya olduğu problemler kadar, ülkemizin kendine özgü problemleri de, olaylara felsefenin ışığında da bakabilmeyi gerekli kılmaktadır. Savaşların ve çatışmaların bitmek bilmediği, savaş tacirlerinin her türlü yolu ve yöntemi kullanmaktan çekinmedikleri günümüz dünyasında barış, özgürlük, insan hakları, insanın onuru ve değerlerin savunulmasında felsefenin temellendiriciliği ve aydınlatıcılığı büyük önem taşımaktadır. Yaşadığımız dünyayı daha iyi, daha insancıl bir dünyaya dönüştürmede ve uygarlık maskesiyle gizlenmeye çalışılan modern barbarlıklara başkaldırmada felsefenin işlevi yaşamsal bir önem taşımaktadır. 2002 yılından itibaren kutlanmaya başlanan Dünya Felsefe Günü dünya problemlerine felsefe ile de bakabilme bilincinin yaygınlaştırılmasında önemli bir işlev oluşturacaktır. Böyle bir günün saptanmasında Uluslararası Felsefe Kurumları Federasyonu'nun çok değerli çabaları olmuştur. Prof. Dr. İoanna KUÇURADİ' nin başkanı olduğu Türkiye Felsefe Kurumu
KASIM SAYISI 44 ALOGİSME sözü edilen federasyonun aktif bir üyesidir. Türkiye Felsefe Kurumu bir sivil toplum kuruluşu olarak, gerek ülkemizde gerekse dünyada felsefe ve insan hakları bilincinin yaygınlaştırılması konusunda önemli sorumluluklar üstlenmiştir. Dünya Felsefe Günü nedeniyle, felsefenin gündeme gelmesi pek çok bakımdan yararlı olacaktır. Gün dolayısıyla etkinlikler yapılabilir. Söyleşiler, konferanslar, paneller vb. yoluyla felsefecilerimiz, felsefeye ilgi duyan kişilerle bir araya gelerek felsefe sevgisinin ve ilgisinin güçlenmesine katkıda bulunabilirler. Felsefecilerin yalnızca yazılarıyla ve kitaplarıyla değil konuşmaları ve eylemleriyle de insanların içine çıkmaları gereklidir. Prof. Dr. İoanna KUÇURADİ' nin 2004 yılında yayımladığı Dünya Felsefe Günü kutlama mesajı felsefenin toplumla ilişkisi açısından önemli belirlemelerle doludur: ??Bütün dünyadaki felsefeciler çeşitli etkinliklerle Dünya Felsefe Günü'nü kutluyor. Felsefe fildişi kulesinden çıktı artık. Ama önümüzde yürüyecek uzun ve engebeli bir yol var. Bu yolda Dünya Felsefe Günü, olan bitene ve yapmak üzere oldukları felsefi değer bilgisiyle bakmaya ve bilgiyle düşünmeye çoğu insanın
ayıracak vakti olmadığı felsefenin ne işe yaradığını göstermek ve bu amaca hizmet eden bir felsefe eğitiminin dünyamızda neler sağlayabileceğini hatırlatmak için bir fırsat oluşturuyor.'' Felsefe eğitiminin dünyamızda sağlayabileceği en önemli işlevi, insanın dogmalardan arınmasını sağlayabilen bir anahtar olmasıdır. 17 Ağustos 2003 tarihleri arasında İstanbul'da düzenlenen 21. Dünya Felsefe Kongresi'nin açılış konuşmasında Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER felsefenin işlevini şöyle vurgulamıştır: İnsanlık bir yandan kendini geliştirip özgürleştirirken öte yandan gelişmiş toplumlarla azgelişmiş toplumlar arasında büyüyen uçurum, eşitlik, yoksulluk, bilgisizlik, kültürsüzleşme, bağnazlık ve bunlardan kaynaklanan terör, kültürlerarası çatışma, moral değerlerde çözülme gibi sorunların üstesinden gelmeye çalışmaktadır .
KASIM SAYISI 45 ALOGİSME
FİLOZOFLARIN BİLİNMEYEN YÖNLERİ
KASIM SAYISI 46 ALOGİSME
RORSCAHCH MÜREKKEP LEKESİ TESTİ
İlk resim için eğer karşılıklı duran iki insan figürü, kelebek ve mağara girişi görüyorsanız insanlara bakış açınız olumlu ve kolay iletişim kurduğunuzu gösterir.
KASIM SAYISI 47 ALOGİSME
İkinci resimde deniz altı yaşamı, tavşan kafası, ıstakoz, örümcek, yengeç veya deniz canlıları görüyorsanız günlük hayatınızın ve hayata bakış açınızın olumlu ve normal olduğunuzu gösterir.
KASIM SAYISI 48 ALOGÄ°SME
HZ
KASIM SAYISI 49 ALOGİSME
ÇA
KASIM SAYISI 50 ALOGÄ°SME
KASIM SAYISI 51 ALOGÄ°SME
KASIM SAYISI 52 ALOGÄ°SME
KASIM SAYISI 53 ALOGÄ°SME
KASIM SAYISI 54 ALOGÄ°SME
KASIM SAYISI 55 ALOGİSME
KAYNAKÇA http://www.felsefe.gen.tr/fel sefeye_giris/felsefe_bilim_il iskisi_nedir.asp
http://dusunbil.com/felsefetarihinin-gormezdengelinen-isimleri-kadinfilozoflar/
https://arayis.weebly.com/fe lsefe-nas305l-ortayaccedil305kt305.html
http://www.dmy.info/osmanli da-felsefe/
https://www.gotquestions.or g/Turkce/agnostisizm.html
http://www.ensonhaber.com /agnostisizm-nedir-201207-19.html
https://www.dersimiz.com/b elirligun-241-DunyaFelsefe-gunu-hakkindagenel-bilgi.html
http://www.yenifelsefe.com/i slam-medeniyetindefelsefe-algisi
http://www.gelisenbeyin.net /sokrates.html
http://www.bilgibaba.org/ya zi/sokrates-kimdir-neleryapmistir-sokrates-in-hayati
http://www.yenifelsefe.com/ soru-cevap http://www.yenifelsefe.com/ felsefe-akimlari-ekollerideolojiler
KASIM SAYISI 56 ALOGİSME http://www.bakimliyiz.com/e gitim-ve-ogretim/82274unlu-turk-filozoflarkimlerdir.html http://www.yenifelsefe.com/ metafizik