// EDITÖRDEN Merhaba,
Büyükşehirlerde yaşayanların, özellikle yaz aylarında ortaya çıkan kaçış planları, hatta tatil için gittikleri yerlere yerleşme planları depreşir. Bu durum yaşadığımız temponun içinde ne kadar kaybolduğumuzun bir göstergesi aslında. Sürekli olarak bir yerlere yetişme çabamız, etrafımızda olup biteni görmemize engel oluyor. O nedenle de tatil yörelerindeki insanların doğal yaşantıları bizi çekiyor. Doğanın içinde, hayattan beklentisi daha az sakin bir yaşantıları var. Hep onlara imreniyoruz, planlar yapıyoruz ama hiçbir zaman bu planlar gerçeğe dönüşmüyor. Çünkü bizi yaşadığımız yerlere çivileyen vazgeçemediklerimiz var. Bir çeşit esaret gibi. Kendimize zaman ayıramıyor olsak da ihtimalini seviyoruz. İşten çıkıp eve gitmenin bile 2 saati bulduğu mesafelerde çalışıyor bazılarımız. Düşünsenize 2 saatte neler yapabilirsiniz? İçeceğinizi, patlamış mısırınızı alıp keyifle koltuğunuza kurulup bir film izleyebilirsiniz mesela. Ya da halı saha da bir maç yapıp sonrasında arkadaşlarınızla 1 saat maçın kritiğini yapabilirsiniz. Alışverişe çıkabilirsiniz, 2 saat vitrin vitrin gezersiniz. Daha da ilerletirsek uçakla şehirlerarası seyahat edebilirsiniz. Ya da bir servisin camından trafiği izleyebilirsiniz. Tercih sizin. Bu sayıda bugün hayatımızda bize kolaylık sağlayan mı yoksa daha çok ızdırap haline mi geldiği konusunda karar veremediğimiz arabaların ilginç ve bir o kadar da keyifli hikayelerini sizlerle paylaşıyoruz ve tabiki içeriğimiz bununla sınırlı değil. Keyifli bir yolculuğa başlamak için sayfayı çeviriniz >> Keyifli okumalar... Orçun Peköz Genel Yayın Koordinatörü
www.2fmagazine.com // 03
İÇİNDEKİLER www.2fmagazine.com
SAYI 04 15 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
04 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
36
30
22
26
16
70
O 36 Kapak konusu Efsane Otomobiller: Bir ulaşım aracı olarak doğan otomobiller, zamanla öyle sanat harikalarına dönüştü ki bazıları için aşkı ifade etmeye başladı. Peki bugün hayatımızın vazgeçilmezi haline gelen otomobiller nasıl bir gelişim sürecinden geçti, hangi efsaneler tarihe damga vurdu?
Özel Haberler 06 Apple’dan Aynı Anda İki Yeni iPhone 08 Samsung Galaxy Note 3 ve Galaxy Gear 10 Uçaklara Rakip Tren: Hyperloop 12 M34’ün Yeni Kralı: Olympus OM-D E-M1 14 Neler Yeni? 54 Moda: Gamze Biran
Müzİk: 26 Elif Tanverdi Rock’n Coke’tan bildiriyor 30 Roger Waters “The Wall” İle İstanbul’daydı 34 Boş Kaset
Röportaj 22 Bora Duran ile olgunluk dönemi ve müzik sektörü üzerine konuştuk 16 Nam-ı Diğer Çizenbayan: Elif Tanverdi 52 Gönüllü Kahraman: Özgür Bozoğlu
Tasarım 70 Viking Modernizmi
Sİnema 74 Sinefil * Hint Sinemasından “Black” * Uğur Yücel’in Yeni Filmi “Benim Dünyam”
Genel Yayın Koordinatörü Orçun Peköz orcun@2fmagazine.com
Sorumlu Yazı Müdürü Melih Bilgin melih@2fmagazine.com
Yazı İşleri Müdürü Eren Karakaya eren@2fmagazine.com
Editörler Dr. Deniz Öner Editör deniz@2fmagazine.com Baturay Tok baturay@2fmagazine.com Aslıhan Karlıdağ asli@2fmagazine.com Turgay Eryiğit turgay@2fmagazine.com Uğur Kozalan ugur@2fmagazine.com Gamze Biran gamze@2fmagazine.com Süleyman Toprakçı süleyman@2fmagazine.com
Görsel Yönetmen Murat Keler murat@2fmagazine.com
Reklam Müdürü Nilay Kılıç nilay@2fmagazine.com
Katkıda Bulunanlar Ufuk Kayrak, Nihan Bilgin
Gezİ – Yemek 68 Zevk-i Sefa: Sancak Restoran ve Boşnak mutfağı 64 Gezi: Bosna seyahati
INSPRAD MEDIA İdealtepe Mah. Park Sok. No: 1/7 Maltepe / İSTANBUL Tel: 0216 489 12 26 info@2fmagazine.com
Sağlık 78 Dr. Deniz Öner; Hasta olmamak elimizde mi? www.2fmagazine.com // 05
ÖZEL HABER
Melih BİLGİN // melih@2fmagazine.com
Apple’dan Aynı Anda 2 Yeni iPhone Apple, 10 Eylül günü düzenlediği etkinlikte kullanıcıların karşısına iki yeni iPhone ile çıktı. ‘Ucuz iPhone’ olarak anılan iPhone 5C, fiyatından çok renkleri ve tasarımıyla dikkat çekerken tasarım açısından değişmeyen yeni iPhone 5S ise, teknik anlamda kapsamlı yeniliklere sahip
A
pple CEO’su Tim Cook, Apple etkinliğinde sahneye çıktığında bu yıl iki yeni iPhone tasarımı olacağını
daha çok renk ve tasarım vurgusuyla öne çıkıyor.
iPhone 5S
bir telefon 64 bit işlemci kullanmamıştı. Elbette işlemcinin avantajlarını göstermesi adına iOS 7 de 64 bit için yeniden kodlanmış. Eski iPho-
duyurduğunda aslında bizleri pek
Tasarım açısından iPhone 5 ile aynı görsel-
ne’larda 32 bit olarak çalışacak olan işletim sis-
şaşırtmadı. Zira hem iPhone 5S hem
liğe sahip olan iPhone 5S, iddia edildiği üzere
temi sadece iPhone 5S’te 64 bit olarak çalışacak.
de iPhone 5C’ye ait fotoğraflar uzun zamandır
renklerine bir de altın seçeneğini eklemiş. Yani
Apple, yeni işlemcinin iPhone 5S’i iPhone 5 ve
internet ortamında dolanıyor. Fakat buna rağ-
iPhone 5S için siyah ve beyaz’ın haricinde bir de
5C’ye göre iki kat daha hızlı kıldığını söylüyor.
men yine de Apple’ın gizlemeyi başardığı sırları
altın renk seçeneği olacak.
Üstelik bu performans artışı ilk iPhone ile kıyas-
da varmış. 10 Eylül günü düzenlenen etkinlikte
iPhone 5S’in sahip olduğu asıl yenilikler ise
tarihinde ilk kez iki iPhone’u bir arada duyuran
donanımda gizli. Öncelikle işlemci A7 olarak
A7 işlemciye bir de yardımcı işlemci eşlik
Apple, beklentilerin aksine yaklaşım olarak çok
isimlendirilen yeni bir ünite. Çekirdek sayısı ya
ediyor. Özel bir yapıya sahip olan M7 işlemcinin
değişmediğini gösterdi. Yine tasarım ve ‘farklı’
da çalışma frekansı hakkında bilgi vermeyen
temel görevi telefonun konum ve hareketlerini
özelliklerle kullanıcıları kendisine çekmeyi he-
Apple, 64 bit işlem mimarisini kullandığını
hesaplamak. Bu sayede jiroskop, akselero-
defleyen firma, uygun fiyatlı iPhone beklentile-
açıkladı. Bu gelişme akıllı telefonlar açısından ol-
metre ve pusulanın daha verimli çalışması he-
rine ise yanıt vermedi. iPhone 5C, ucuzluk yerine
dukça önemli. Zira şimdiye kadar piyasada hiç-
deflenmiş. Bu durum hareketle oynanan oyun-
06 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
landığında 56 katlık bir artışa denk geliyor.
ÖZEL HABER fiyatı. Çünkü Apple’ın geçtiğimiz yıllarda uyguladığından daha fazla indirim söz konusu değil. Yani Apple, iPhone 5C yerine iPhone 5’i indirimli satacak olsa yine benzer bir fiyat ile satacaktı. Dolayısıyla iPhone 5C halen ‘’mainstream’’ fiyat seviyesine hitap eden bir telefon değil. Ülkemizde doların arttığını da düşünürsek iPhone larda ve adım sayar gibi özelliklere sahip fitness uygulamalarında katkı sağlayabilir. iPhone 5S’in bir diğer dikkat çekici özelliği ise yeni ‘’Home’’ tuşu. Tümüyle yeniden tasarlanan bu tuş, artık kavisli değil düz bir yapıya sahip. Üstelik Apple tuşun üzerinde dokunmatik algılayıcı ile birlikte parmak izi okuyucu olduğunu açıkladı. Böylece tuşa basmaya gerek kalmadan kullanmak mümkün olacağı gibi güvenlik gerektiren işlemlerde parmak izi okuyucusu kullanılabilecek. Örneğin; Apple, iTunes üzerinde yapılacak alışverişlerde şifre yerine parmak izi okuyucusu kullanılabileceğini açıkladı. iPhone 5S’in tuşu çevresindeki metal çerçeve sayesinde görsel anlamda da farklı görünüyor. Fakat bu metal çerçevenin asıl görevi parmağın sensör üzerinde olup olmadığını algılamak. Apple, kullanıcılarının parmak izi kayıtlarının Apple sunucularında değil her kullanıcının kendi telefonunda saklanacağını açıkladı. Bu durum parmak izi bilgilerinizin size özel kalacağı şeklinde yorumlanabilir. Ayrıca Touch ID isimli parmak izi okuyucusu şimdilik üçüncü parti uygulamalara da açılmayacak ve sadece Apple uygulamalarında kullanılabilecek. iPhone 5S’in kamerası çözünürlük olarak aynı. Fakat sensör alanı %15 daha büyük olarak tasarlanmış. Bu durum kameranın daha büyük piksellere sahip olmasını ve dolayısıyla daha iyi performans sergilemesini sağlıyor. Yeni kameranın lensi de 5 parçadan oluşan, f/2.2 değerine sahip yeni bir lens. Ayrıca otomatik odaklanma konusunda da geliştirmeler yapılmış. Apple, iPhone 5’in hem yazılımsal hem de yeni flaş
iPhone 5C Tümüyle yeni bir tasarıma sahip olan iPhone 5C, beklendiği gibi oldukça fazla renk se-
5C’nin 1,500 TL’nin altında bir fiyatla satılması oldukça zor görünüyor.
iOS 7
çeneğine sahip; Beyaz, kırmızı, yeşil, mavi ve
Haziran ayında düzenlenen WWDC’de du-
sarı. Bu renklere ek olarak iPhone 5C için yine ol-
yurulan iOS 7, geçirdiği kapsamlı tasarımsal ye-
dukça renkli kılıflar da hazırlanmış. Bu kılıflarla
niliklerle dikkat çekmişti. İlk iPhone’dan bu yana
birlikte iPhone 5C daha da renkli bir hale geliyor.
her yıl işletim sistemi için güncellemeler yayın-
iPhone 5C’nin gövdesi polikarbon plastik-
layan Apple, ilk kez bu yıl bu kadar kapsamlı ve
ten üretilmiş. Sağlamlık adına arka bölüm tek
derinlemesine yenilikler sunuyor. Aslında birçok
parça halinde üretiliyor ve ön bölüm ile birleş-
kullanıcı yayınlanan beta sürümlerini bir şekil-
tiriliyor. Ek noktalarının azalması telefonu daha
de cihazlarına yükleyip iOS 7’yi deneyimledi
dayanıklı kılıyor. iPhone 5C, iPhone 5S’e (ve
bile. Ancak buna rağmen iOS 7’nin ne kadar
iPhone 5’e) göre daha kalın ve daha ağır. Fakat
beğenileceğini görmek için final sürümünü
yine de iPhone 4S’ten daha hafif ve ince.
beklemek gerekiyor.
iPhone 5C’nin donanımı ise iPhone 5’ten
Apple, iPhone etkinliğinde iOS 7’nin resmi
alınmış. 4 inç Retina ekran, A6 işlemci, 8MP
çıkış tarihi açıkladı. Yeni işletim sistemi, iPhone
kamera, önde Facetime HD kamera ve 4G
5C ve iPhone 5S’ten önce 18 Eylül’de kullanıcı-
LTE. Dolayısıyla ucuz iPhone sahipleri halen
larla buluşacak. Zira Apple yeni iPhone’larını 20
güncel bir donanım olan iPhone 5’in donanı-
Eylül’de satışa sunacağını açıklamıştı. Böylelikle
mı kullanma şansı yaşayacak. Üstelik Apple, pil
iOS 7’nin final sürümünü ilk olarak eski cihaz sa-
ömrünün iPhone 5’ten daha iyi olacağını dile
hipleri deneyimleyecek.
getiriyor.
iOS 7’nin uyumlu olduğu cihazlar şu şekilde;
Peki gelelim fiyata; Apple, ucuz iPhone
iPhone 4, iPhone 4S, iPhone 5, iPhone 5C,
5C’nin ABD’deki kontratlı fiyatlarını 99 ve 199
iPhone 5S, 5. nesil iPod touch, iPad 2, iPad 3, iPad
dolar olarak açıkladı. Fakat bunlar bizim için pek
4 ve iPad mini.
bir anlam ifade etmiyor. iPhone 5C’nin kontrat-
Bugün itibariyle final sürümünden önceki
sız 16GB’lık başlangıç modeli için belirlenen
son beta sürümü de geliştiricilere gönderildi.
fiyat 549 dolar. Donanım açısından çok kötü
iOS 7 ile birlikte iWork, iPhoto ve iMovie uygu-
değil ama fiyat açısından da pek ucuz değil. Ül-
lamaları da App Store’da bedava olacak. Fakat
kemizde fiyatlarının şuan piyasada olan iPhone
Apple, bu uygulamaların sadece ‘’yeni’’ cihazlar
4S’in fiyatlarına benzer bir seviyede olacağını
için ücretsiz olacağını söyledi. Dolayısıyla sade-
söyleyebiliriz.
ce 1 Eylül’den sonra satın alınmış iOS 7 cihazla-
iPhone 5C’ye dair belki de tek hayal kırıklığı
rına bu uygulamalar ücretsiz yüklenebilecek. //
tasarımındaki özellikler sayesinde çok daha iyi renk isabeti sunacağını belirtiyor. Kameraya ek olarak dijital görüntü sabitleyici, saniyede 10 kare fotoğraf çekebilen ‘’Burst Mode’’ özelliği ve saniyede 120 kare video ile ‘’Slow Motion’’ modu iPhone 5S ile gelen yenilikler arasında.
www.2fmagazine.com // 07
ÖZEL HABER
Melih BİLGİN // melih@2fmagazine.com
Samsung Galaxy Note 3 ve Galaxy Gear
08 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
ÖZEL HABER
S
amsung, IFA’da geleneksel Galaxy Note lansmanlarına bir yenisini daha ekledi ve Galaxy Note 3’ün duyurusunu yaptı. Fakat bu kez beklenmedik olan Galaxy Gear adındaki akıllı saatin resmi lansmanı oldu. İlk Galaxy Note modelini IFA fuarında tanıtan Samsung, ardın-
dan diğer senelerde de Note ailesinin diğer modelleriyle bu geleneği sürdürüyor. IFA 2013’te de Galaxy Note 3 ilk kez kullanıcıların karşısına çıktı. Samsung’un sürprizi ise Galaxy Gear oldu. Her ne kadar fuarın hemen öncesinde Samsung yöneticileri bu cihazın tanıtılacağını dile getirmiş olsa da Galaxy Gear’ın detaylı özellikleri ilk kez IFA’da açıklandı.
Galaxy Note 3 Galaxy Note 3, kendi yarattığı segmentte büyük ekran geleneğini sürdürmeye devam ediyor. Neyse ki büyük ekran çılgınlığına kendilerini çok da kaptırmıyorlar. Zira piyasada 6 inç üzeri ekranlar görülmeye başlamışken Samsung 5.7 inç ile yetinmiş. Fakat ekranın çözünürlüğü artık Full HD. Bu yıl 8 çekirdekli işlemcilere geçiş yapan firma, Galaxy Note 3’te iki farklı işlemci seçeneği sunuyor. Biri 1.9 GHz hızındaki 8 çekirdekli Exynos Octa. Diğeri ise 2.3 GHz hızındaki 4 çekirdekli Snapdragon. İki işlemci seçeneği olmasının sebebi 4G ile ilgili. Snapdragon işlemciler LTE desteğiyle geldiği için 4G’ye geçiş yapan ülkelerde bu versiyon da satılacak. Galaxy Note 3’ün diğer teknik özellikleri ise şöyle; 3GB RAM, 13MP kamera, 3,200 mAh batarya, Android 4.3 işletim sistemi, 32/64GB dahili depolama, Galaxy Gear desteği, 168 gram ağırlık, S-Pen desteği. Galaxy Note 3’ün yazılımsal anlamdaki gelişmeleri de kaydadeğer. Air Command, Pen Windows, Action Memo, Scrapbook, S-Finder gibi yeni gelen özellikler sayesinde artık S-Pen ile çok daha fazla işlemi çok daha pratik bir şekilde yapmak mümkün olacak. Galaxy Note 3, 25 Eylül’den itibaren ABD ve Japonya’da satışa sunulacak.
Galaxy Gear Önümüzdeki yıllarda çok popüler olması beklenen giyilebilir ürünler konusunda herkesin gözü Apple’ın üzerinde. Fakat Sony pazara çoktan girdi. Şimdi ise Samsung, Sony’nin karşısına çok daha iddialı bir ürünle çıkıyor; Galaxy Gear. Bir kol saati şeklinde tasarlanan Galaxy Gear, temel olarak akıllı telefonlara yardımcı olması için üretiliyor. Yani tek başına kullanıldığında bir saatten fazlasını sunamıyor. Bluetooth bağlantısına sahip olan ürün, bu sayede Galaxy akıllı telefon ve tabletlere bağlanıp müzik kontrolleri, bildirimler, telefon yanıtlama ve hoparlör özelliklerini kullanışlı hale getirebiliyor. Samsung, Galaxy Gear’ın şimdilik sadece Galaxy Note ve Galaxy Tab 2014 modeliyle çalışacağını açıkladı. Fakat yakında Galaxy S3, Galaxy S4 ve Galaxy Note 2 için de güncellemeler yayınlanacak. Galaxy Gear’ın ekranı 1.6 inç büyüklüğünde ve 320 x 320 piksel çözünürlük sunuyor. Elbette bu küçük ekranda internette gezinmek pek mümkün olmazdı. İşlemci ise tek çekirdekli 800 MHz’lik bir Exynos. İlk izlenimler, bu işlemcinin Galaxy Gear’a pek de fazla performans sağlamadığını gösteriyor. Fakat Galaxy Gear’ın asıl problemi pil ömrü. Samsung, gün boyu pil ömrü vaad etse de tahminler Galaxy Gear’ın yoğun kullanımda bir günü bile çıkaramayacağı yönünde. Dolayısıyla kol saatinizi her akşam şarja takmaya hazır olmanız gerekiyor. Galaxy Gear’ın 1.9 MP’lik bir de kamerası bulunuyor. Bunun yanında Samsung, Galaxy Gear’a ekstra uygulamalar da yüklenebileceğini açıkladı. Toplamda 70 uygulamayı bulan özel mağazada Evernote, Path gibi ünlü uygulamaların yanı sıra birçok fitness ve adım ölçer uygulaması da olduğu açıklandı. Samsung, Galaxy Gear’ı Eylül ayı sonunda piyasaya 399 dolarlık fiyat etiketiyle sunacak. // www.2fmagazine.com // 09
ÖZEL HABER
Melih BİLGİN // melih@2fmagazine.com
Uçaklara Rakip Tren: Hyperloop
T
üm dünyada raylı taşımacılık, özel-
teknolojiyi adeta kendi oyuncağı gibi gören
ve ekibinin yayınladığı 57 sayfalık doküman-
likle geleceğin büyük şehirleri için
ve bunları geliştirmek için para harcamaktan
da bu trenin nasıl çalıştığına dair detaylı bilgi-
çok önemli bir ulaşım aracı olarak
kaçınmayan Musk, çoğu zaman ekonomik
ler var. Musk, bu projeyi açıklamalarının en bü-
görülüyor. Birçok ülke gelişmiş met-
kaygıları da ikinci plana atmayı başarıyor.
yük sebebinin Kaliforniya’da yeni inşa edilen
ro ağlarına artık şehirlerarası yüksek
İşte bu yüzden Elon Musk, ulaşımda dev-
hızlı tren hattı olduğunu söylüyor. 70 milyar
hızlı trenleri ekleyebilmek için yatırımlar yapı-
rim yaratacak bir projeyi açıklayacaklarını ilan
dolara inşa edilen bu tren hattını çok yavaş ve
yor. Girişimci milyoner Elon Musk’ın hedefi ise
ettiğinde bu durum herkesin dikkatini çekti.
çok pahalı bulan Musk, Hyperloop sisteminin
trenleri, uçaklara rakip hale getirmek.
Musk ve ekibi, beklentileri boşa çıkarmayacak
6-10 milyar düzeyinde bir maliyetle yapılabi-
‘’Hyperloop’’ projesiyle trenleri, uçaklara rakip
leceğini söylüyor.
Tesla Motors, SpaceX gibi birkaç yıl öncesine kadar ‘’marjinal’’ görülen projeleri hayata
hale getirmeyi hedefliyor.
Hyperloop’un ucuz olmasının sebebi zeki-
geçiren Elon Musk, büyük servetine rağmen
Hyperloop, temel olarak vakumlu tünel-
ce düşünülmüş ‘’hileler’’ kullanıyor olması. Gü-
girişimci ruhundan vazgeçmiyor. Birçok yeni
ler içerisinde ilerleyen bir hızlı tren. Elon Musk
nümüzde vakumlu tüneller ile ilgili birçok fark-
10 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
ÖZEL HABER Elon Musk
lı konsept bulunuyor ve bu konseptlerin çoğu
yakınlaştığı tüneller tümüyle vakumlanmasa
ya çok elverişli olmayabilir. Musk, 900 km’ye
teorik olarak mümkün olsa da maliyet olarak
da düşük hava basıncına sahip olacak. Bölüm
kadar Hyperloop ile, daha uzun mesafeleri ise
imkansız görülüyor. Bunun en büyük sebebi
bölüm vakumlama, maliyet açısından büyük
uçak ile katetmekten yana.
koca bir tüneli hem hava geçirmez yapmak
bir avantaj.
Hyperloop’un kısa vadede kurulup işle-
hem de onun içerisindeki tüm havayı emmek.
Hyperloop trenlerini sürtünmesiz, düşük
meye başlaması pek mümkün değil. Zira sis-
Yüzlerce kilometre uzunluğundaki bir hat üze-
basınçlı tünellerde kolayca 1200 kilometre
tem tamamen hazır olsa bile inşası 10 yıldan
rinde bunu yapmak neredeyse imkansız. Fakat
sürate ulaşabileceği belirtiliyor. Bu sürat nere-
fazla sürebilir. Musk’ın açıkladığı dokümanda
Hyperloop sisteminde vakum, trenlerin kendi-
deyse ses hızına eşit. Tasarımcılar, ses üstü hız-
bir çok yöntemin henüz teorik olduğunu dü-
si tarafından sağlanıyor. Her tren, önündeki
larda görülen sonik patlamaları da sıcaklığı
şünürsek, Hyperloop’un önünde uzun yıllar
hava kütlesini pervaneler yardımıyla emiyor
düşürerek çözmeyi planlıyor. Bunun trenlere
sürecek Ar-Ge, test ve üretim süreçleri bulunu-
ve zemin ile arasındaki boşluğa püskürtüyor.
bir zararı yok fakat sonik patlamanın yolcuları
yor. Fakat Elon Musk, bu konuda da elini çabuk
Bu durum hem trenin önünde bir vakum etki-
rahatsız etmesi istenmemiş.
tutmak istiyor. Sistemi başka geliştiricilere de
si yaratıyor hem de trenin zemine değmeden
Elon Musk, bu teknolojiyi kullanacak tren-
açmaya hazır olduklarını dile getiren Musk,
havada ilerlemesini sağlıyor. Üstelik sistem
lerin, 900 km’den daha uzun bir hat üzerinde
kendilerinin başlattığı projeyi bir başkasının
tek bir vakumlu tünel yerine birçok parçadan
gitmesini mantıklı bulmuyor. Zira bu kadar
devam ettirebileceğini, sistemi kendilerine ait
oluşan tünel yapısı planlıyor. Bu sayede trenin
uzun mesafelerde arazi şartları tünel yapma-
olarak görmediklerini dile getiriyor. // www.2fmagazine.com // 11
ÖZEL HABER
Melih BİLGİN // melih@2fmagazine.com
M43’ün Yeni Kralı: Olympus OM-D E-M1 Olympus’un OM-D serisinin yeni üyesi E-M1, aynasızların iddiasını bir kademe yukarı taşırken Four Thirds serisinin artık sona erdiğini ilan ediyor
F
ilmli makineler dönemine damga vu-
göre çok başarılı olan 16MP sensör ile süs-
Böylece tüm ürün gamı aynasız modellerle
ran firmalardan biri olan Olympus,
leyen firma, tüm dikkatleri üzerine çekmeyi
devam edecek.
dijitale geçişte ciddi biçimde zor-
başardı.
E-M1, Olympus’un en üst düzey fotoğraf
lanmıştı. Four Thirds platformunu
Yüksek fiyatına rağmen büyük ilgi gören
makinesi. Gövdenin E-M5’ten esinlendiği net
kullanan E serisi modelleri küçük
E-M5, daha üst seviye aynasız modellerin ha-
biçimde görülse de öndeki grip bölümü ar-
sensörlü olması sebebiyle ilgi görmezken
bercisi gibiydi. Nitekim Olympus, duyurusu-
tık makineye entegre durumda (E-M5’te bu
kompakt modeller de rakiplerinden ayrışa-
nu yeni yaptığı E-M1 modeliyle çıtayı biraz
bölüm sonradan eklenebiliyordu). Bunun ya-
mıyordu. Ancak aynasız segmentinin bü-
daha yukarı taşıdı.
nında cihazın üzerine daha fazla tuş yerleşti-
yümeye başlaması Olympus için bir umut
Olympus OM-D E-M1, isim olarak E-M5’in
ışığı doğurdu. Panasonic ile birlikte Four
devam modeli gibi görünse de aslında Oly-
Thirds’ün aynasız versiyonu olan Micro Four
mpus bu iki ayrı konumlandırıyor. E-M1,
Olympus da Panasonic gibi henüz 16MP
Thirds’e geçiş yapan firma, özellikle PEN se-
uzun süredir yenilenmeyen aynalı E-5 mo-
çözünürlüğün üzerine çıkmayı tercih ediyor.
risiyle ilgi görmeye başladı. Olympus adına
delinin yerini almak üzere tasarlanmış. Oly-
Görünüşe göre M43 sensörleri 16MP’de no-
her şeyi değiştiren ise OM-D E-M5 oldu. Es-
mpus böylece bir daha aynalı Four Thirds
ise bakımından bir denge yakaladı ve çözü-
tetik gövde tasarımını çok hızlı AF sistemi,
modellerinden üretmeyeceğini ilan etmiş
nürlüğü artırmak pek de işlerine gelmiyor.
dahili vizör, dokunmatik ekran, çevresel
oluyor. Firma ayrıca Four Thirds uyumlu
Fakat Olympus, EM-1’in işlemcisinin önceki
koşullara karşı dayanıklılık ve boyutuna
lenslerin de artık üretilmeyeceğini açıkladı.
16MP sensörlerden farklı olduğunu belir-
12 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
rilerek profesyonel kullanıcılar için ergonomi sağlanması hedeflenmiş.
ÖZEL HABER
tiyor. Firmaya göre yeni sensör renk doy-
Elektronik vizörün çözünürlüğünü iki ka-
gunluğu ve noise bakımından daha başarılı.
tına çıkaran E-M1’de yine çok başarılı olan 5
Üstelik düşük geçirgen filtrenin iptal edilmiş
noktalı titreşim sabitleyici görev yapmakta.
olması da E-M1’in fotoğraflarını keskinleştiri-
OM-D E-M1’in diğer özellikleri şöyle;
yor.
yatlarla DSLR’lar karşısında ne kadar başarılı olabilecek. Olympus, E-M1 ile DSLR kullanıcılarını hedef aldığını net biçimde dile getiriyor. Bu-
Dahili Wi-Fi sistemi, True Pic VIII işlemci,
nun yanında Four Thirds lenslere sahip Oly-
Otomatik odaklama bakımından da
HDR, mikrofon girişi, Focus Peaking, 1/8000
mpus kullanıcıları da bir adaptör yardımıyla
E-M1 kendini geliştirmiş. AF hızıyla zaten
perde hızı ve 1/320 flaş senkronizasyon hızı,
bu lensleri E-M1’de kullanabilecek. Dolayısıy-
dillere destan olan E-M5’teki sisteme bir de
3 inç 1.04 milyon noktalı dokunmatik ekran.
la E-5 gibi modellerin sahipleri de hedef kitle
sensör üstü faz odaklama noktaları ilave
Olympus OM-D E-M1’nin body fiyatı
arasında. Fakat özellikler bakımından E-M5
eden Olympus, böylece nesne takibi ve dü-
1,399 dolar olarak açıklandı. Yine yeni du-
sahipleri E-M1’e geçiş pek sıcak bakmayabi-
şük ışıktaki AF performansını iyileştirmeyi
yurusu yapılan 12-40 f/2.8 lens ile fiyat ise
lir. Olympus onlar E-M6 adında farklı bir ha-
hedeflemiş.
2,000 doların üzerine çıkıyor. Bakalım bu fi-
zırlamayı düşünüyor olsa gerek. // www.2fmagazine.com // 13
#3
#1 Yenİ iPhone’lar İçİn Yenİ Kılıflar Apple, iPhone 5S ve iPhone 5C modelleri için yeni kılıflar hazırlamış. iPhone 5C için hazırlanan kılıflar, tıpkı telefonun kendisi gibi canlı renklere sahip. Apple, kılıfın üstünde küçük
#4
delikler açarak daha da renkli bir görüntü yaratmak istemiş. iPhone 5S kılıfları ise deri benzeri mat yüzeyiyle dikkat çekiyor. Birçok farklı rengi bulunan bu kılıflar aynı zamanda iPhone 5 ile de uyumlu. iPhone 5S’in kılıfları 39 dolar, iPhone 5C kılıfları ise 29 dolara satılıyor.
#2 Sony’den Hem MP3, Hem Kulaklık, Hem Hoparlör Walkman segmentinin yaratıcısı Sony, son dönemde fark-
#6
lı ürünleriyle bu segmenti yaşatmaya devam ediyor. Firmanın
#5
son ürünü NWZ-WH505, sahip olduğu özelliklerle yine dikkat çekiyor. Başüstü bir kulaklık şeklinde tasarlanan ürün, pekala bu özelliğini de rahatça yerine getiriyor. Fakat Sony, fark yaratabilmek adına bu kulaklığın içine bir de MP3 oynatıcı yerleştirmiş. Kulaklığın dış kısmındaki tuşlarla yönetilebilen MP3 oynatıcı 16GB hafızası sayesinde binlerce şarkıyı depolarken 20 saat kesintisiz müzik için pil ömrü sunabiliyor. Üstelik kulaklık, ters çevirilip kapakları çıkarıldığında taşınabilir bir hoparlöre dönüşmüş oluyor. xLoud teknolojisi sayesinde Sony, bu kulaklıkardan bir odaya yayın yapabilecek seviyede yüksek bir ses elde ediyor. Ürünün çıkış tarihi ve fiyatı açıklanmadı.
#3 Toshiba L9 UHD TV Televizyon piyasasının iddialı üreticilerinden Toshiba, UHD 4K çözünürlük sunan yeni L9 serisini piyasaya sunacağını duyurdu. Türkiye’de de satılacak olan ürünler, 58 inçten 84 inçe kadar değişen ekran boyutlarına sahip. 3480 x 2160 piksel çözünürlüğü ile Full HD’yi solda sıfır bırakan yeni 4K UHD televizyonlar, bu alanda yeni bir dönemin
#1
kapılarını açtı. UHD içeriklerin artmasıyla birlikte bu televizyonların yakında piyasa standardı olması bekleniyor. Smart TV özelliklerine de sahip olan Toshiba L9 UHD TV’nin fiyatı ise henüz açıklanmadı.
#4 PS Vita TV PS Vita TV, isminden de anlaşılabileceği gibi TV’ye bağlanan bir oyun konsolu olara geliştirilmiş. Temel olarak baktığımızda PS Vita’nın mobil olmayan versiyonu olarak nitelendirilebilir. HDMI üzerinden TV’ye bağlanabilen bu ürün PS Vita oyunlarını çalıştırabilmenin yanı sıra Sony’nin Music Unlimited, Video Unlimited, Karaoke gibi servislerine de erişebiliyor. Bunun yanında PS Vita TV ile Twitter gibi sosyal ağlara bağlanmak da mümkün. 14 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
#2
#3 #5 Sony Xperia Z1 Sony’nin akıllı telefon pazarındaki en önemli hamlelerinden biri olan Z1, diğer Xperia modellerinden aldığı iyi özellikleri yenileriyle birleştiriyor. 5 inçlik Full HD ekran, su geçirmez gövde gibi Xperia serisinin üst düzey telefonlarında standart hale gelmiş özelliklere sahip olan 20.7 MP gibi etkili bir çözünürlük sunan kamerasıyla dikkat çekiyor. Bu kamera Sony’nin G serisi lensiyle donatılmış ve fotoğraf performansıyla çok iddialı. Xperia Z1’in işlemcisi 4 çekirdekli Snapdragon 800. Bu sayede pil ömrü ve performansın ideal bir dengesini sunuyor. Xperia Z1, Eylül ayı sonunda piyasada olacak.
#6 Android KitKat Google yeni işletim sistemi Android 4.4’ün isminin KitKat olacağını açıkladı. Google bundan önceki işletim sistemi isimlerini de şeker ve çikolatalardan seçmişti ancak ilk defa bir çikolata markasıyla çalışması geniş yankı buldu.
#7
Google yetkilisi isim seçimi için yaptığı açıklamada, KitKat’ın çalışanlarca en sevilen çikolata olduğunu ve Nestle’ye böyle bir çalışma için gönüllü olup olmadıklarını sorduklarında da olumlu dönüş aldıklarını belirtti. Ayrıca bu anlaşmada herhangi bir ücret konuşulmadığını da ekledi.
#7 Pentax Q7 PENTAX Q serisinin en ileri modeli olarak geliştirilen Pentax Q7, 120 farklı renk kombinasyonu ile duyuruldu. Değiştirilebilir lensli ekstra geniş görüntü sensörlü PENTAX Q serisinin en üstün modeli olarak geliştirilen Q7, daha gelişmiş görüntü kalitesi sağlamak için Q serisindeki diğer modellerden çok daha büyük görüntü sensörüne sahip. Bu özelliklerin yanı
#8
sıra süper kompakt ve ultra hafif gövde özelliğini koruyan Q7 fotoğrafçının avuç içine uyum sağlıyor.
#8 Turkcell T40 Turkcell’in daha önce ”Gebze” kod adıyla duyurduğu yeni telefonu T40 için resmi lansman gerçekleştirildi. Türkiye’nin ilk yerli telefonu olma iddiasına sahip olan T40, özellikle yerel özellikleriyle dikkat çekiyor. Turkcell T40’ın teknik donanımlarında üst düzey telefon özellikleri göremiyoruz. Zaten Turkcell bu telefonu uygun fiyatlı olması için hazırlamış. Çift çekirdekli 1.2 GHz işlemci, 4 inç 800 x 480 piksel ekran, 5MP kamera ve Android 4.1 işletim sistemi orta seviye bir telefon için güzel özellikler. Üstelik Turkcell, Android 4.1 üzerinde kendi arayüzünü geliştirmiş. Daha önce T modellerinde de gördüğümüz arayüz artık çok daha gelişmiş durumda ve birçok güzel özelliği – uygulamayı birarada sunuyor.
www.2fmagazine.com // 15
RÖPORTAJ
Orçun PEKÖZ // orcun@2fmagazine.com
orcunpekoz
/orcunpekoz
NAM-I DİĞER “ÇİZENBAYAN”:
H
ELİF TANVERDİ
erkes ona gıpta ile bakıyor, onun yerinde olmak istiyor. Peki Twitter fe-
Çizenbayan kimliğine gelmeden önce, Elif
Tanverdi’yi tanıyabilir miyiz?
kü hem çalışmak hem de Erasmus’a gitmek
istemiştim. Daha sonra bitirme projesi için
nomeni ve blogger “Çizenbayan”
Şu aralar çok mutlu ve çok şanslı biriyim
işten ayrıldım. Yaz tatilini de yapayım, nasıl
adıyla tanıdığımız Elif Tanverdi’nin
diyebilirim. Çok güzel bir iş yapıyorum. Belki de
olsa sonra sürekli çalışacam diyerek yazı da
hayatı gerçekte nasıl?
hayatta en çok sevdiğim şeyler olan seyahat ve
kendime ayırdım. Tam da o dönemde bana
*Röportajımıza başlamadan önce Elif Tanverdi
müzik hakkında yazılar yazıyorum. Zaman za-
sosyal medya ile ilgili projeler, teklifler gel-
ile yollarımızın nasıl kesiştiğinden bahsedelim.
man bunları kombine de ediyorum. Yani yurtdı-
meye başladı. Ben de aileme, bu iş nereye gi-
Elif, bir gün Vapiano Suadiye’de ilgisini çeken
şı festivallerine gidip işin hem seyahat hem de
decek görmek istiyorum dedim ve onlardan
dergimizi incelerken, sosyal medya ekibimiz de
müzik tarafını yazılarıma aktarıyorum. Kısacası
bir sene süre istedim. Yurt dışında da birçok
tam o esnada Elif’i Twitter’dan takibe almış. Bu
şanslı bir insanım yani :)
arkadaşım okulu bitirdikten sonra bir seneyi
müthiş tesadüf sonrasında Elif bize tweet yoluy-
Bundan önce Mimar Sinan Güzel Sanat-
kendilerine ayırıp dünyayı gezmişlerdi. Ben
la ilahi güçlerle bağlantımız olup olmadığını sor-
lar Üniversitesi’nde mimarlık okudum ve bu
de bunun bana önemli bir tecrübe katacağını
du (!) :) İşte bu röportaj, olaydan sadece birkaç
sebeple okurken mimarlık yapıyordum. Bir
düşündüm. Nitekim öyle de oldu. Sonrasında
gün sonra, olayın yaşandığı Vapiano Suadiye’de
mimarlık ofisinde full time çalışmaktaydım. O
gelişen güzel olaylar o senenin sonunda beni
gerçekleştirildi.
dönem okulu kasıtlı olarak uzatmıştım, çün-
mimarlığı tamamen bırakmaya ikna etti.
16 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
RÖPORTAJ Peki mimarlık yapmayı düşünür müsün yine ilerleyen yıllarda? Tabi ki. Geçen gün arkadaşımla konuşurken
Babanın sende emeği oldukça fazla. Belki
çok zor bir okuldu. Sürekli proje çiziyorduk, ba-
de o zamanlardan sizi bu mesleğe hazırlamış.
zen sabahlara kadar aralıksız çizim yaptığım olu-
Bu konuda öngörüleri var mıydı önceden?
yordu. İnsan sabahlara kadar oturunca sarhoş
ona Varşova’nın savaş sonrası mimarisini nasıl
Babam harika biridir. Çok açık görüşlüdür,
gibi oluyor. O zamanlarda Twitter yeni çıkmıştı
bir şevkle anlattığımı farkettim ve kendi kendi-
beni her zaman desteklemiştir. Ben Erasmus’a
ve ben o kafayla Twitter’a sürekli bir şeyler yaz-
me ‘’ben mimarlığı özlemişim’’ dedim. Mimarlığı
gideceğim zaman bana orada birilerinin yanın-
maya başladım. Ama Elif Tanverdi adıyla yazı-
çok seviyorum, iyi ki okudum. Bir daha olsa yine
da kalmamı söylemişti. Ben de ona ‘’Bir erkeğin
yordum ve hesabım kitliydi. Hatta beni ekleyen-
mimarlığı seçerdim bu işi yapacak olsam bile.
evinde mi kalacağım?’’ diye sordum. O da ‘’far-
lere ‘’ayy sapık’’ gibi tepkiler veriyordum :)
Ama şuan yaptığım işten daha memnunum.
ketmez, birinin yanında kal yeter’’ dedi. Ama ben
Zamanla insanlar bana ‘’hesabını aç, retweet
istemedim ve kendime bir öğrenci rezidan-
edemiyoruz’’ demeye başladı. Ben de hesabımı
15 yaşında tek başına Viyana gitmişsin.
sında küçük bir oda tuttum. Fakat oda öylesine
açtım ve gördüm ki ben bir şeyler yazıyorum ve
Sana seyahatleri sevdiren bu tecrüben mi
küçük ve izoleydi ki birinci ayın sonunda ‘’baba
insanlar bunu beğeniyor, komik buluyor. Sonra
oldu?
sen haklıydın’’ dedim ve Katalan bir adamın
yine bir gün ‘’çizim kafası’’ yaşarken nick’imi
Evet, sanırım bu ilk kez yurt dışına çıkışımdı.
yanında kalmaya başladım. Eğer o rezidansta
Çizenbayan olarak değiştirdim. Hatta Twitter o
Böyle konularda beni hep babam teşvik ederdi.
kalsaydım izole kalacaktım. Babam bana hep
dönem çok sorunluydu ve ismimi değiştirmek
Lisedeyken hazırlığı bitirdiğimde bana geldi ve
insanlarla olmayı, ilişkiler kurmayı aşıladı.
için baya uğraşmıştım. Yapış o yapış, Çizen-
‘’hadi gidiyorsun’’ dedi. Ardından uçağa bindim
Benden önce aslında babam da bir gezgin-
bayan olarak kaldı. Ben o dönem koca bir yazı
ve kendimi Viyana’da buldum. Belki de zehri o
dir. İstanbul Erkek mezunudur ve iyi derecede
Pucca gibi Twitter fenomenlerini takip edip,
zaman aldım.
Almanca bilir. Bu sayede Avrupa’da turist reh-
onların yazılarını okuyarak geçirdim. Twitter’a
berliği yapmış, Interrail ile Avrupa’yı gezmiş.
ilk girenlerden biri olduğum için de yavaş yavaş
Patates tarlalarında çalıştığı olmuş.
ben de ünlenmeye başladım. Tam da mezun
Lisedeyken derece yapıp bir burs kazanmıştım. O bursumu sadece seyahate harcadım. Sonra Erasmus yaptım, tanıştığım arkadaşlarımın kanepelerinde uyuyarak çok yer gezdim.
olacağım dönemde böyle bir şeyin içinde bulPeki ailede başka gezgin var mı? Mesela kardeşin?
dum kendimi. Twitter’a ilk girenlerden biri olmamın etkisi
Çok dil biliyorsun. Çok gezdiğin için mi bu
Kardeşim var ama o benim gibi değil. Biz
büyüktür. Çünkü şu anda Twitter’ın kitlesi çok
kadar dili aynı anda öğrenebildin, yoksa özel
onunla zıt karakterleriz aslında. Gezmeyi falan
farklı. Şimdi tepki alabilmek için daha popülist
bir eğitim aldın mı?
pek sevmiyor. Şuan hukuk okuyor ama çok iyi
şeyler yapmanız gerekiyor. Fakat benim Twitter
olduğu söylenemez :) Ben ineğimdir mesela
hesabımı açtığım günler çok ince esprileri anla-
ama o çok tembel.
yabilecek, çok uç görüşlere gülüp onları kabul
Bu benim merakım, dil öğrenmeyi çok seviyorum. İngilizce öğrenirken de çok istekliydim ve çabuk öğrenmiştim. Hatta bu konuyla ilgili
edebilecek bir kitle vardı. Şimdilerde Twitter bi-
ilginç bir anım var. Galatasaray’ın Leeds Uni-
Peki Çizenbayan nasıl ortaya çıktı?
ted ile maç yaptığı günlerde Türkiye’de çok bü-
Mimarlıkta son senemdi ve okulum
raz ‘’mainstream’’ oldu diyebilirim.
yük olaylar çıkmıştı ve hatta birileri ölmüştü. O günlerde İngilizcem iyi olduğu için arkadaşlarım bana birkaç İngilizin ICQ’larını vermişti ve onlara küfür etmemi istemişti. Onlardan bazılarıyla daha sonra muhabbetimiz ilerledi ve arkadaş olduk. Aralarında halen yazıştıklarım vardır. İngilizcemi bu şekilde, internet ortamında pratik yaparak geliştirdim. Almanca’yı Avusturya Lisesi’nde öğrendim. Ardından Latince dersleri aldım, hızımı alamadım İtalyanca’ya başladım. Sonra Barselona’ya gideceğim için İtalyanca’yı yarıda bırakıp İspanyolca öğrenmeye başladım. Erasmus için İspanya’da 6 ay kaldım. Derslerde herkes İngilizce konuşup işin kolayına kaçıyordu. Ama ben kasıp İspanyolca söylemeye çalışıyordum her şeyi. Bu sayede 6 ay gibi kısa bir sürede İspanyolca’dan çeviri yapacak hale geldim. www.2fmagazine.com // 17
RÖPORTAJ iyi geçti. Bir tanesinde giydiğim kıyafetlerle çok dalga geçtiler ve güldüm yorumlara. Bazıları öyle güzel dalga geçmişti ki retweet ettim. Yani eleştirileri kaldırabilen bir insanım, hakaret düzeyinde olmadığı sürece. Ama şunu da kabul etmeliyim; o program bana müthiş bir bilinirlik kazandırdı. Hatırlıyorum o gün bana çok fazla sayıda takipçi gelmişti. Eminim bugün onların çoğu benim yazdıklarımı okumuyordur ama Twitter’ın böyle bir dinamiği var. Çok takipçiniz var ise daha fazla kişi sizi takip etmeye başlıyor. Peki blog nasıl ortaya çıktı? Blogumu aslında biraz zorunluluktan açtım. Bir yarışma vardı, bir rota yapıyordunuz ve bu rotanız beğenilirse sizi o rotadaki yerlere seyahate gönderiyorlardı. Ben de yarışmaya katılmak için hemen kendime rotalar belirlemeye başladım. Fakat yarışmanın şartlarından biri, bir blog sahibi olmaktı. O yüzden hemen kendime Tumblr’dan bir blog açtım ve elimdeki birkaç hazır yazıyı oraya girdim. Yarışmada finale kalmayı da başardım. Fakat benim 3 rotam vardı. Finalde Mega Şehirler rotamı sundum ama kazamadım. Sonradan öğrendim ki aslında önceki turlarda Savaş Son-
The Away Days
rası Şehirler rotam çok beğenilmiş. Fakat ben son anda, o şehirleri gezmek istemediğim için
O yüzden Twitter’ımı bugün açmış olsam, asla ünlü olamazdım diye düşünüyorum. Başlarda farklı farklı şeyler yazıyordum. Fakat ünlü oldukça biraz otosansür uygulamaya başladım kendime. Önceleri ailem hiç bilmiyordu Twitter diye bir şey kullandığımı. Ne zaman ki Okan Bayülgen’in programına çıktım, halalarım teyzelerim Twitter diye bir şey olduğunu öğrendi. Çizgim o günden sonra biraz değişti aslında. Okan Bayülgen’in programına çıkmış olman senin için önemli bir dönüm noktası oldu. Fakat o program hakkında çok hoş düşüncelere sahip olmadığını da biliyoruz. Twitter’da yazıyor oluşumun aliem tarafından görülmüş olması, kimliğimin belli olması falan bunlar hiç önemli değil. Ben zaten Elif Tanverdi adıyla yazıyordum ve oraya bunları göze alarak çıktım. Fakat program 18 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
esnasında benden habersiz hakkımda kötü
finale diğer rota ile başvurmuştum. Ama o yarış-
şeyler yapıldı. Örneğin ismimin altına ‘’internet
ma, bugün sahip olduğum blogun temellerini
bağımlısı’’ yazdılar bana hiç sormadan.
atmamı sağladı.
Ben televizyon seyretmiyorum. O yüzden Okan Bayülgen’i de izlememiştim aslında. Fakat program esnasında bilmediği konular hakkında
Bugün aslında senin artık bir blogun değil, bir web siten var. Bu değişim nasıl oldu?
ne kadar boş konuştuğunu sonradan izlediğim-
Ben Gezenbayan adıyla blogumu açıp, se-
de farkettim. Benim ilgi alanıma giren birçok
yahat yazılarımı yazmaya başlamıştım. Dediğim
konu hakkında konuştu ama ben sözünü kesip
gibi Tumblr’da açtığım bir blogdu. Geçmişte
lafa girmeyi sevmediğim için programı çoğun-
yaptığım seyahatlerde aldığım notları buldum
lukla suskun geçirdim. Ardından eve geçip söz-
onları da yazıya döktüm. Sonra müzik ile ilgili bir
lüklerde hakkımda yazılanları okuyunca baya
blog daha açtım ve Çizenbayan Elif olarak mü-
travmatik duygular hissettim diyebilirim. Baya
zik yazıları yazmaya başladım. Sonra baktım ki
üzücüydü, o zamanlar çok kafaya takıyordum.
bu Tumblr blogları büyümeye başladı, bir arka-
Ama zamanla alıştım ve artık o kadar üzmüyor
daşıma bunları birleştirmek istediğimi söyledim.
beni kötü yorumlar. İyiler olduğu gibi zaman za-
O da bana ‘’sana bir websitesi yapalım’’ dedi site
man kötüler de gelebiliyor.
bugünkü halini aldı. Sitede Gezenbayan’ı bir
O programa tekrar çıkar mıydım bilmiyo-
bölüm yaptım mesela. Seyahatlerim, festivaller
rum. Ama çıksam öyle oturmazdım. Nitekim
gibi yazıları yazmaya başladım. Bu süreçte bir-
daha sonraki programlar benim adıma daha
çok yere davet edilmeye başladım, kulüplere
RÖPORTAJ Bir de Can Bonomo klibi var? Yani onu bir proje olarak söylemem yanlış olur. Biz böyle tüm arkadaş grubu olarak oynuyoruz Can’ın kliplerinde :) DJ’lik olayı şöyle oldu; DJ’lik eğitimi veren bir merkez beni aradı ve bana eğitim vermek istediklerini söylediler. Tüm eğitimlere katıl, öğren sonrasında da yazıp bize destek verirsen memnun oluruz dediler. Hatta DJ’lik yapmak istersen senin menajerliğini de yaparız dediler. Ben de bunun üzerine bütün DJ’lik kurlarını aldım ve eğitimi tamamladım. Sonra birkaç yer bana gel çal dedi. İlki çok büyük bir facia oldu. Ben kursta hep CD ile çalmayı öğrenmiştim. Ama o gün bilgisayar üzerinden tracktor ile çalmam gerekiyordu. Arkadaşlarım almıştı bana o cihazı ve yazılımını yabancı olması ya da Türkçe sözlü müzik yap-
çalacağım gün kurup inceledim ilk kez. Bu se-
dahil oldum. Sonra zamanla ürün lansmanları-
ması gerekiyor. Onların çok yardıma ihtiyaçları
beple hiç alışık değildim ve konser anında bü-
na da çağırılmaya başladım, onları da sitede bir
olduğunu gördüm. Tanıdığım birkaç mekan
yük hatalar yaptım. Mesela bir şarkıda 80 bpm
bölüm yaptım.
vardı, oralarda onlara küçük konserler ayarla-
çalmam gerekirken yanlışlıkla otomatik geçişte
dım. Her konserlerine gide gele bizler iyi arka-
unutup 130 bpm girdim ve şarkı saçma sapan
daşlar olduk zamanla.
çaldı. Resmen rezil oldum. Allahtan o gün orada
Şimdi ise Tumblr ve siteyi aynı anda kullanma düşüncem var. Tumblr hesaplarım duruyor zaten. Site yine uzun yazılar için aktif olsun ama
Sonra Amerika’da önemli bir festivale davet
gezdiğim yerlerde anlık paylaşımları Tumblr
edildiler. Ama festival sizin hiçbir şeyinizi kar-
Bir sonraki DJ’lik tecrübemde CD ile çaldım
üzerinde yapayım diyorum. Döndüğümde
şılamıyor. Tümüyle kendi bütçenizle gitmeniz
ve bu sefer çok rahattım. Anladım ki benim CD
daha uzun bir yazı hazırlayınca da bunu yine
gerekiyor. Benim tanıdığım markalar vardı ve
ile çalmam lazımmış. Son olarak Tek Tekçi’de
siteme koyacağım. Buna başladım yavaş yavaş.
ben markalarla The Away Days’i buluşturma-
çalacaktım ama olaylar nedeniyle iptal olmuştu.
ya karar verdim. Bir alkollü içecek markası
Bundan sonra başka yerlerde çalmayı düşünü-
fikrimizle ilgilendi ve hem beni hem The Away
yorum. Ama onlara hep söylüyorum lütfen ‘’DJ
Evet, çok şey var derken mesela bizim aklı-
Days’i Amerika’ya göndermeye karar verdi. Ben
Çizenbayan’’ yazmayın diye. Belki ileride kendi-
mıza hemen senin farklı bir yönün geliyor. The
oraya gidip festivalin bir yazısını yazdım, onlar
me başka bir sahne adı bulurum.
Away Days ile yaptıklarından bahseder misin
da sahneye çıktılar. Beşimiz Amerika’ya gittik,
bize?
seyahati ve kalacakları yerleri falan her şeyi ben
Yani idare edilecek çok şey var :)
tanıdığım kimse yoktu :)
DJ’lik yaptığın zaman neler çalıyorsun?
Bir Newcomer Festivali vardı, Türkiye’de-
organize ettim. Çünkü bu onların ilk yurt dışına
Çoğunlukla Indie Electronica. Ama meka-
ki yeni ve küçük grupları tanıtmayı hedefle-
çıkışlarıydı. Bunun dışında araba kiraladık, grup-
na göre de değişiyor. Mesela Tek Tekçi için daha
yen. Ben de oraya davetliydim. Dinlediğim
ta kimsenin ehliyeti olmadığı için arabayı da ben
rock ağırlıklı bir liste hazırlamıştım.
gruplar arasından The Away Days’i çok be-
kullandım. Şoförleri oldum, organizatör oldum,
ğendim. Sonra onlara mesaj attım ve röportaj
asistan oldum. Ama çok değerli bir tecrübe oldu
Peki sen neler dinlemeyi seviyorsun?
yapmak istediğimi söyledim. Bir gün buluştuk
bizim için.
Ben Indie Rock ve Electronica seviyorum.
ve farkettik ki bu onların hem de benim ilk
Sonra İngiltere’ye gittik. Orada 3 konser
Bunlar birleşimi olan şarkılar çok hoşuma gi-
röportajım olacaktı. Yaşları küçük, birkaç kişi
verdiler ve bir festivalde çaldılar. Türkiye’ye
diyor. House ve Deep House da severim. Indie
geldi karşıma. En küçüğü 93’lü, en büyüğü
döndüklerinde ise One Love Festivalinde ça-
şarkılara yapılan remiksler favorimdir. Benim
89’lu gencecik çocuklar. Onlar bana röportaj
lacaklardı ama biliyorsunuz o festival artık ger-
dinlediğim müzikler dünyada çok popüler olsa
esnasında anlatılmayacak her şeyi anlattı. Her
çekleşemiyor. Yaz sonuna doğru bazı festivaller
da Türkiye’de pek bilinmiyor. Onun haricinde
iki taraf için de acemice bir röportaj oldu yani.
olabilir, yani çalışmaya devam ediyoruz birlikte :)
yeni grupların olduğu festivallere gittiğim için
Ama böylece birbirimizi tanıma şansı bulduk.
Müzikten bahsettikçe şimdi de DJ’lik aklı-
orada keşif yapma imkanı buluyorum. Bir de
The Away Days’in yaptığı müzik çok güzel ama Türkiye’de o müziğin tutma ihtimali yok. O müziğin burada popüler olması için ya grubun
mıza geldi mesela. Bir de o tarafın var :) Evet, ben de sizden duydukça hatırlamaya devam ediyorum. Bitmek bilmiyor yaptıklarım :)
zaman zaman çok iyi bir festival listesi görünce çat diye bir bilet alıp Paris’te, Londra’da falan alabiliyorum soluğu. www.2fmagazine.com // 19
RÖPORTAJ Mesela uçakta yolculuk kitap okumaz mısın? Müzik dinliyorum ama o da benim bir işim :) Ya da bir yazımı bitiriyor olurum mesela. Yani iş haricinde aklıma gelen sadece bulmaca çözmek var :) Televizyon dünyasına bakış açın nasıl? Ben televizyon izlemiyorum. Birçok program bana hitap etmiyor. Dizilere başlamam için arkadaşlarım çok ısrar ediyor ama onları da bir türlü sevemedim. Nitekim son dönemde yaşadığımız olaylarda televizyonun aslında bilgi almak için doğru kaynak olmadığını öğrendik. Doğuda neler oluyormuş diye düşünüyor insan artık. Bu sebeple de televizyon izlemiyorum. Kadın – Erkek ilişkileri hakkında çok yazıyorsun. Bunun sebebi nedir? Ben bu konuda konuşmaya başlarsan sanırım röportajı bitiremeyiz :) Televizyon izlemememin sebeplerinden biri de budur. Müzik konusundan biraz sapacağız
ama hepsi iş için. Gittiğim yerlerle ilgili sü-
Ben televizyonun da ataerkil toplumu aşı-
ama orası çok engin bir deniz senin için.
rekli yazılar yazmam gerekiyor. Yani insanlar
ladığını düşünüyorum. Dizilerde, program-
Belki de sadece müzik odaklı bir röportaj
beni hep ‘’deniz, kum güneş geziyor’’ gibi
larda vs. hep buna göndermeler yapılıyor.
yapmak gerek seninle. Ama bu röportajda
tanımlıyor olabilir ama bunun sorumlulukla-
Mesela temizlik ürününün reklamı yapılıyor
biraz işin internet tarafına da değinmek
rı da var. Oraya gidip iyi gözlemler yapmanız,
‘’Hanımlar’’ diye hitap ediliyor. ‘’Temizlik se-
istiyoruz. Senin Türkiye’de sosyal medyaya
daha sonra bunları yazmanız lazım. Bazen
nin işin’’ demek bu. Televizyon dünyasında
bakış açın nedir, Türk insanı Facebook’u
bir davete giderken yolda başka bir davetin
böyle dayatmalar var.
Twitter’ı faydalı kullanıyor mu?
yazısını yetiştirmeye çalışıyorum. Yani işin içi-
Yurt dışında mesela erkek tuvaletlerinde
Bence çok faydalı bir şekilde kullanıyor-
ne girdiğiniz zaman her şey o kadar toz pem-
de bebek bezi değiştirme bölümleri var.
lar. Özellikle Twitter’da çok bilinçli bir kitle
be değil. Ama yine de güzel bir iş, çok keyifli.
Bence bu bile gelişmiş ülkelerin olaya bakış
var. Normal zamanlarda geyik muhabbeti
Tabi insanlara ‘’hayat bana güzel ooh’’ şek-
açısını gösteren güzel bir ipucu.
dönüyor olsa da bir deprem olduğunda ya
linde de lanse etmemeye çalışıyorum :)
da gezi olaylarında gördüğümüz gibi bilgi-
Hayatımı da buna göre yaşıyorum. Başkalarının ‘’aa bir kız bunu nasıl yapar?’’ de-
nin yayılımı konusunda çok faydalı oluyor.
Evinde ne kadar vakit geçiriyorsun peki?
Tabi ki araya yalan yanlış şeyler de karışıyor
Kendi evimde pek kalamıyorum. Mese-
ama ben artık insanların bunları ayırt etmeyi
la 15 Eylül’e kadar (röportajı Ağustos ayının
Son olarak yemeklerle aran nasıl? Ken-
öğrendiğini düşünüyorum.
başında gerçekleştirdiğimizi belirtelim) sadece
dini gurme olarak görür müsün, yemek
Facebook konusunda ise çok pozitif dü-
hafta içi 1-2 günüm var evde geçirebileceğim.
yazmayı düşünür müsün?
şünmüyorum. Facebook biraz daha telefon
Onun dışında hep bir yerlerde olacağım. Evde
Yemek yemeyi çok seviyorum. Gittiğim
defteri, fotoğraf galerisi gibi bir yer bence.
olduğum zamanlar da genelde bavul değiştir-
yerlerde ünlü yemekleri denerim her zaman.
Ben Facebook’ta genellike fotoğraf paylaşı-
mekle geçiyor.
Her yazımda da gittiğim yerlerde nerede, ne
yorum.
Hiç kendine vakit ayırabiliyor musun? Hobilerin var mı?
diklerini pek önemsemiyorum.
yenir diye belirtmeye çalışıyorum. Ama bu sadece lezzet açısından değil, birçok yerde
Çok sık geziyorsun, sürekli yurt dışı
Ben sürekli deneyim yazıyorum. Bir hafta
güzel yemekler var. Ben daha çok turistik ol-
ya da ülke içinde birçok farklı şehirdesin.
festival izliyorum, ertesi hafta sky diving yapı-
mayan, daha yerel, oranın insanı nasıl yiyorsa
Sürekli gezerek yaşamak güzel mi, bu işin
yorum. Yani kendime zaman ayırıp hobilerimi
öyle yiyebileceğiniz yerleri bulmaya çalışıyo-
farklı zorlukları var mı?
gerçekleştirmeye ihtiyacım yok. Yaptığım şey-
rum. Ama kendimi gurme olarak görmüyo-
ler zaten hobilerim.
rum. //
Elbette var. Sonuçta ben çok geziyorum 20 TEMMUZ 2013 // 2f MAGAZINE
DOSYA
www.2fmagazine.com // 65
RÖPORTAJ
SÖZ YAZARI, BESTEKAR, YORUMCU;
BORA DURAN Çok uzun bir mekan müzisyenliği geçmişinden sonra İstanbul’a hayallerini gerçekleştirmek için adım atan Bora Duran, bugün artık kendi stüdyosunda çok başarılı işlere imza atan ünlü bir müzisyen. Bora Duran ile Harem’s Production stüdyosunda müzik kariyeri ve yeni projeleri üzerine konuştuk.
22 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
Orçun PEKÖZ // orcun@2fmagazine.com
@orcunpekoz
1
RÖPORTAJ 978 yılında doğan Bora Duran,
dından 2010 yılında ilk albümü ve ardından
Daha sonra bu demoyu Harem’s Stüdyosu’na
küçük yaşlardan itibaren müziğe
çıkardığı single’larıyla solo kariyerini ilerletti
getiriyorum ve burada 3 kişi kafa kafaya ve-
ilgi duyan bir çocuk olmuş. Müzi-
ve şu sıralar ikinci albümü üzerine çalışıyor.
rip bunu nasıl en iyi noktaya getiririz diye
ğe dair ilk anıları ud ve bağlama
Başarılı müzisyen ile çalışmaları de-
üzerine çalışıyoruz. Bunun sebebi, benim
çalan babasına annesinin sesiy-
vam eden ve kendi ifadesiyle ‘35 yaş
müziğimin akustik olması. Yani benim şarkı-
le eşlik etmesi olmuş. Ardından üniversite
olgunluğu’yla hazırladığı yeni albümü üze-
larımda her zaman önde, elinde gitarla şarkı
öğrenimini Ege Üniversitesi Devlet Türk
rine konuştuk.
söyleyen bir adam var. Bu adamı kaybetme-
Musikisi Konservatuarı’na girip, klasik kemençe üzerine devam ettiren Duran, özellikle Ege’de çalmadık mekan bırakmamış. 2002 yılına kadar çeşitli mekanlarda çal-
meye çalışıyoruz. Tüm albümlerde bu adam Bildiğim kadarıyla yeni albüm çalışmaları sürüyor. Dinleyicilerin için neler hazırladın, bizleri ne gibi sürprizler bekliyor?
gitarıyla derdini anlatmaya devam edecek. Bu adamın derdi aslında aşk gibi görünse de aslında hayatın içindeki her şeyi anlat-
dıktan sonra İstanbul’a gelmeye karar veren
Eylül ayında çıkartmayı planladığımız bir
maya çalışıyor. Ben, insanların her ne kadar
Bora Duran’ın karşısına değerli müzisyen Ve-
albüm var. 10 şarkılık bir albüm olacak ve bu
kabul etmeseler de aşk için yaşadığına, her
dat Sakman çıkmış. Bir süre Sakman ile çalı-
şarkılardan 8’inin sözü ve müziği bana ait. Bir
şeyi aşk için yaptıklarına inanıyorum. Dolayı-
şan Duran, edindiği tecrübelerle kariyerinde
tanesi Hüsnü Arkan’ın bestelediği bir şarkı.
sıyla aşk hayatın en temel duygularından biri
basamakları hızla tırmanmaya başlamış.
Bu şarkıyı sesime ve müziğime uygun olaca-
ve ben aşk üzerinden genel dünya derdimi de anlatıyorum
Ezginin Günlüğü grubuyla “Dargın mı-
ğını düşündüğü için besteledi. Hüsnü Arkan’ı
yız?” albümünün kayıtlarında birlikte çalışan
Ezgi’nin Günlüğü grubundan hatılarsınız.
Şarkılarımın hepsinde bir şifre de gizli-
Duran, başarılı grup ile birlikte birçok proje-
Kendisi de şuan solo müzik kariyerine de-
dir. Şarkının bir yerinde bir kelime, bir cümle
de daha yer almış.
vam ediyor. Bir tane de sanat müziği cover
tüm şarkıyı bir felsefe, bir durum ve düşün-
şarkımız olacak albümde. Ancak henüz onun
ce haline dönüştürüyor benim için. Örneğin
ismini söylemeyeceğim, sürpriz olacak.
‘’Sen de gidersen’’ şarkısında ‘’Ben de çekti-
Bora Duran, Aranjör Yıldıray Gürgen ile birçok albüm projesinde klasik kemençe, gitar, perdesiz gitar ve sesiyle görev
Albümdeki 10 şarkının da düzenleme-
ğim kadar derdin tesellisini bilirim’’ diye bir
almış. Bu çalışmalardan biri olan Yılmaz
leri bana, Efe Demiryoran’a ve Hüseyin
bölüm vardır. Yani herkes yaşadığı kadarını
Erdoğan’ın şiir albümünün oluşum sürecin-
Çevişçi’ye ait. Bu ekibi Harem’s ekibi olarak
bilir hayatın, bu sözlerle anlatmak istediğim
de BKM ile tanışmış. Deniz Erdoğan ile bir-
da duyanlar vardır. Genelde bizim tüm ça-
buydu. Bu bir aşk şarkısı, sevgiliye bir yaka-
likte BKM Mutfak ve “Çok Güzel Hareketler
lışmalarımız, Harem’s Stüdyosu olarak bu
rış gibi olsa da aslında herkesin hayatı kendi
Bunlar” ekibinin canlı müzik ve tv program
3 kişilik ekibin elinden çıkıyor. Ben sözleri,
açısından gördüğünü, dertlerini kendisinin
müzik sorumluluğunu yürüten Duran, ar-
müzikleri yapıp bir demo kaydediyorum.
yaşadığını anlatıyor bir şekilde.
www.2fmagazine.com // 23
RÖPORTAJ
Peki yeni albümde nasıl bir tarz olacak?
batı müziğinden gelen artık temel olmuş öğe-
yapacağım tek iş de bu. Bugün büyük sahneler-
Artık 35 yaşımdayım ve müzik yapmaya 15
leri de içerecek. Dolayısıyla kesinlikle ilk albümü
de konserler veriyorum, yarın bir düğünde ya da
yaşımda başladım. İlk bestemi 18 yaşımda, üni-
beğenen kişileri de tatmin edecek bir albüm
metroda çalabilirim. Bana mesleğin ne diye sor-
versite yıllarımda yaptım. Bu albümde 35 yaşın-
olacak.
duklarında ‘’Çalgıcıyım’’ diye yanıt veriyorum.
da, okumuş ve kendini geliştirmiş, söyleyişlerini,
Ben zaten genel olarak pop müzikte po-
Çalgıcılık kavramı aslında müzikte en önem-
edebiyatını geliştirmiş bir adam var. Ben artık
püler bir isim olma derdinde değilim. O yüz-
li kavramlardan biri bence. Çalgıcı olmak, ozan
her şeyi en düz, en yalın şekilde anlatmanın en
den popüler olsun diye şarkılar yapmıyorum.
olmaktır. Çalgıcı olmak her an, her yerde eline
iyisi olduğuna inanan bir adamım. Seni sevi-
Bazen bir albüm alıyorum, 10 tane şarkı var
enstrümanını alıp derdini anlatabilmektir.
yorum demek, seni seviyorum demektir. Seni
ama 8 tanesini hemen geçiyorum. Yani as-
‘’Sektör’’ dediğiniz zaman zaten müzik ve
gökyüzündeki yıldızlardan, dallardaki çiçekler-
lında o albüm 2 şarkılık oluyor. Ben kendi
sanat ölüyor. Bir toplumun müziği, kendi top-
den gibi uzatıp abartmaya gerek duymuyorum.
albümümde 10 şarkının hepsinin öne çıkan,
raklarından gelen, halkın dinlediği müziktir. O
Bence seni seviyorum demek en güzeli, bu ke-
sevilen şarkılar olmasını isterim, bunun için
müzik yerel kanallarda, düğünlerde, eğlence-
limeden artık korkmuyorum. Dolayısıyla bu al-
çabalıyorum. Dolayısıyla popüler 2 şarkı ya-
lerde çalınır söylenir. Cenazesinde ağıt yakar,
büm için 35 yaşın da verdiği tecrübelerle daha
pıp, piyasaya çıkmayı düşünmüyorum. Ben-
kınasında başka bir şey söyler. Bu kültürü alıp
olgun, daha geniş düşünen, daha vizyon
ce o tarz müziği benimseyenler hem kendine
‘’Sektör’’ içine koyduğunuz zaman orada müzik
sahibi bir adam olarak sözler yazdım. Müziği de
hem de sektöre zarar veriyor. Şarkılar 3 ayda
ya da sanat diye bir şey kalmıyor.
yine bu aşamada sözlere uygun şekilde düzen-
etkisini kaybediyor, ortadan kayboluyor. Bel-
Tabi bu popüler kültür, artık prodüktörle-
ledik. Aslında bu benim kendi tarzıma daha uy-
ki onlar da bunu yapmak istemiyorlar ama
rin arzuladığı bir şey ve popüler olan şeyler ön
gun oldu diye düşünüyorum. İlk albümde biraz
pop müziğe, hızlı tüketim kültürüne hizmet
plana çıkıyor. Bazen çok güzel şeyler, bu sebeple
daha gençliğin etkisiyle rock ağırlıklı müzikler
etmek onları buna zorluyor.
arka planda kalıyor, öne çıkamıyor.
vardı. O zamanlar 20’li yaşlarımda daha çok Senin kendi müziğinle ilgili, gölgede kal-
rock ve yabancı müziklerin etkisinde kalarak bir
Peki sektörün durumu seni ürkütüyor mu?
albüm yapmıştım. Yine kendi etnik tarzımı da
Rekabet çok yoğun ve sektörde öyle hızlı bir
katmaya çalışmıştım. Ama yeni albümde benim
değişim var ki çok iyi noktalara geldiğini dü-
Elbette insan yaptığı işler sevilsin, izlensin,
büyürken dinlediğim Türk Sanat Müziği, Ara-
şünen isimler birden kayboluveriyor. Sen de
televizyonda klipleri dönsün ister. Ama bir mü-
besk esintilerini daha sık şekilde duyacaksınız.
müziğini genele hitap etme derdi olmayan bi-
zisyen olarak ben, kendi müziğimi yapıyorum ve
risin, ileride 3-5 albüm sonra ne yaparım diye
insanlara sunuyor. Sektörün bunu beğenip be-
düşündüğün oluyor mu?
ğenmemesi benim elimde olan bir şey değil. Bir
Peki önceden senin müziğini seven insanlar da yeni albümde beğendikleri türden şar-
mak açısından bir kaygın var mı?
Olmuyor. Çünkü ben genel olarak kendimi
şekilde onlar beğenmese de insanlar bulup bir
sektörün içinde görmüyorum. Sektöre dahil
şekilde beğenebiliyorlar. İlk albüm ve single’la-
Elbette, ben daha olgun bir tarz benimse-
değilim, onunla savaşmıyorum ya da yarışmı-
rım bir şekilde insanlara ulaştı ve sevildi.
miş olsam da şarkılar davul, akustik gitar gibi
yorum. Ben bir müzisyenim, hayatım boyunca
kılar bulacaklar mı?
24 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
Eğer ben sektöre uygun, sektörün yayınla-
RÖPORTAJ yacağı türden şeyler yapmak için kendi tarzımdan ödün verirsem kaybolurum, kendimi kaybederim. Benim işim, kendi keyif aldığım müziği dinleyicilerime sunmaktır. Bülent Ortaçgil de onlarca yıldır sahnede olan bir üstadımızdır. Hala albüm yapmaya devam ediyor ve en çok konser veren sanatçılardan biri. Ama televizyonu açtığınızda Bülent Ortaçgil klipleri göremezsiniz. Bu, klipleri eski olduğu için değil. Yeni şarkılar yapıyor, klipler çekiyor hala. Fakat televizyonların hiçbiri onları oynatmıyor. Bu onun konserlerinin dolmayacağı anlamına gelmiyor. Ortaçgil müziği insanlar tarafından seviliyor ve ‘’Sektör’’ dediğimiz kavramın içinde yer almasa da onu her zaman, her sahnede insanlar dinlemeye gidiyor. Elbette ‘’Sektör’’ dediğimiz kavram, birçok müzisyeni de tanıtan bir mecra aynı zamanda. Yani zaman zaman müzik için çok faydalı, aşama kaydettiren bir tarafı da var. Televizyon çok önemli bir figür. Ama bunu en üst noktaya koyup, tümüyle TV için, sektör için çalışmaya başlarsanız işte orada sorunlar çıkmaya başlıyor. Yoksa ben ‘’sektör yansın, bitsin’’ düşüncesinde bir insan değilim. Ama sürekli orayı hedef alarak da iş yapmamak gerekiyor. Mesela artık sosyal medya da bu açıdan çok önemli hale geldi. Genç bir müzisyen bir şarkı yapıyor, bir şekilde binlerce takipçisi olan bir kişi de bunu Twitter’da bir kez paylaşıyor ve süreç hızla gelişiyor. Hiç klibi olmayıp Türkiye turnesi yapmış müzisyenler var. Hep sektörü konuştuk, yapılanlardan bahsettik. Peki Bora Duran hangi müziği dinler, kimleri sever? Ben Fikret Kızılok, Mazhar Alanson, Cem Karaca, Bülent Ortaçgil, Barış Manço gibi isimleri dinleyerek büyüdüm. Bunun yanında Türk Sanat Müziği ve Arabesk müziğin de benim hayatımda önemli bir yeri vardır. Hala da bunları dinlemekten keyif alıyorum. Yurt dışından da genelde her tür müziği dinliyorum. Ama çok beğendiğim, idol diyebileceğim birini soruyorsanız Sting derim. Benim için hem müziğiyle, hem duruşuyla benim adamımdır. Peter Gabriel’i de severim aynı zamanda. // www.2fmagazine.com // 25
FESTİVAL
Elif TANVERDİ // elif@2fmagazine.com
@cizenbayan
ÇİZENBAYAN ‘tan
bi l
. . . r o di r i y
Bu sene 8. kez düzenlenen ve 10. yaşını kutlayan Rock’n Coke 6-7-8 Eylül’de Hezarfen Havaalanı’nı müzik ve etkinlik dolu bir kasabaya çevirdi. Türkiye’nin en büyük ve tek ‘kamplı’ festivali olma özelliğini sürdüren Rock’n Coke bu sene kendi tarihinin en yüksek izleyici sayısına ulaşarak 10 bini kamplı 60 bin festivalsevere ev sahipliği yaptı
26 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
FESTİVAL
Z
or bir yaz geçirdik hepimiz. Bu sene pek çok güzel konser ve etkinlik gerçekleşecekti ama çoğu iptal oldu. Psikolojik olarak da fiziksel olarak da yıprandık. Biraz eğlenceye,
iyi vakit geçirmeye hasret kaldık. Bu yüzden Rock’n Coke bize iyi geldi. Haftasonu alanda genel olarak güzel bir enerji vardı. Festivale gelmeyi, özgür olmayı özlemiş bir-
çok bünye birbirinden tarz outfitlerle Hezarfen Havaalanı’na renk kattı. Alanda 5 farklı sahnede 100 civarı sanatçı tarafından sergilenen performanslar dışında yapacak çok şey vardı. Atölyeler, oyunlar, vintage butikler, kostüm mağazaları, chill-out alanları, silent disco, lunapark, hilf-pipe, pilates ve daha nicesi ile boş bir an geçirmek mümkün değildi. Cumartesi günü alana gelir gelmez kendimi önüne attığım Zero sahnesi, çok sevdiğim ve uzun zamandır takip ettiğim, Avrupa festivallerinde de adını duyuran The Ringo Jets’i şimdiye kadar izlediğim en büyük sahne ve buraya çok yakıştıklarını düşünüyorum. Rock’n Coke’a çok yakıştırdığım diğer Türk gruplarsa Pazar günü keşif sahnesinde izlediğim Farfara ve Party Arena’da izlediğim 123’tü. Türkiye piyasasının üstünde işler yapıyor bu 3 grup da. Bünye artık 2-3 senedir yeni hiçbir şey yapmamış Duman, maNga, Teoman gibi köhne grupları değil bu tarz yeni, heyecan verici Türk grupları izlemek istiyor ana sahnelerde. Rock’n Coke’un yabancı konukları arasında beni en heyecanlandıran grup geçtiğimiz bir yıl boyunca çeşitli aralıklarla 5. stüdyo albümleri AM’dan teker teker şarkılar yayınlayan Arctic Monkeys’di. Kendilerini izlediğim Glastonbury ve Open’er festivallerinde sahneye arkalarında ledlerden yapılmış kocaman bir AM yazısıyla çıkan Sheffield’lı 4‘lü’nün İstanbul sahnesi örf ve ananelerimize uygun hale getirilmiş, AM yazısı ortadan kaldırılmıştı ve bu durum benim çok komiğime gitti. Best of tadındaki mükemmel setlist’leriyle festivalseverlere rüya gibi bir saat yaşatan Arctic Monkeys’in frontman’i Alex Turner, parlak gri YSL ceketi, arka cebinden çıkarıp briyantinli saçını taradığı tarağı ve rock star tavırlarıyla genç kızların kalbini dağladı. Gerçekten de konsere ilgi büyüktü ve özellikle sahne önü yeni eski www.2fmagazine.com // 27
FESTİVAL
Arctic Monkeys
Ellie Goulding
Hurts
The Prodigy
bütün şarkıları koro halinde söyledi. Konserden
Hurts’un de Türkiye’de ne kadar çok hayranı ol-
masalar da Jamiroquai yerine Totally Extinct
sonra bana Arctic Monkeys’i sevdirdiğin için te-
duğunu görmüş olduk.
Enormous Dinosaurs ya da Disclosure gibi
şekkürler mesajları aldım. Kendimi Arctic Mon-
Benim için Rock’n Coke’un öne çıkan per-
keys Türkiye ve Orta Doğu Bölge Sorumlusu gibi
formanslarından biri Party Arena’yı yakıp yıkan
hissediyorum.
daha genç ve heyecan verici grupları ülkemizde izleyebilsek.
İngiliz alternatif indie-rock grubu Klaxons’a ait-
Aynı hislerim Pazar gecesinin son perfor-
Ana sahnenin aynı günkü co-headliner’ı
ti. Golden Skans, Gravity’s Rainbow, Atlantis
mansını gerçekleştiren The Prodigy için de
Hurts’ün frontmani Theo Hutchcraft da boy-
to Interzone, Twin Flames gibi şarkılarda zıpla-
geçerli. Evet Allahlar, evet çok iyiler ama artık
nuna doladığı mikrofonu, monitöre tek ayağıy-
mayan yoktu. Evde Klaxons beslemek istiyorum.
zamanları geçti. Gönül bir Boys Noize izlemek
la çıkışı, ceketini çıkarıp kemerin içine soktuğu
Klaxons’un temposu o kadar yüksek ve
isterdi ne yalan söyleyeyim. Böyle dediğime
beyaz t-shirt’ü, her konserinde artık klasikleşen
performansı o kadar iyiydi ki ardından ana sah-
bakmayın, zıplarken öndeki kıza kaşımı geçir-
mikrofon standı kırma numaralarıyla genç kız
nenin konuğu olan Jamiroquai konseri -kendi-
dim, eve buz torbasıyla döndüm:)
kalbi çalma konusunda Alex Turner’ı aratmadı.
sini normalde çok sevmeme rağmen- sıkıcı geldi.
Party Arena’da performans sergileyen, bu
Illuminated’da cep telefonu ışıklarıyla aydınla-
Keşke organizatörler bilet satıyor, safe diye artık
sonbahar Foals gibi efsane bir grupla birlikte
nan seyirci denizi ve Stay’deki koro sayesinde
10 sene öncesinde kalmış aynı isimleri book’la-
turneye çıkacak olan Everything Everything
28 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
FESTİVAL Chilli Jason bizden o enerjiyi alsa stage dive bile yapardı bence. Yakında Türk pasaportu çıkartacak olan Editors ana sahnenin ilk yabancı konuğuydu. Hem bu yaz çıkardıkları ve turnesinde oldukları son albümlerinden hem de eski albümlerinden seçtikleri şarkılarla aşina oldukları Türk seyircisiyle hasret giderdiler. Party Arena’nın en enteresan konuklarından biri Finlandiyalı indie-pop grubu Rubik’ti. Çok sempatik bir grup ve çok orijinal bir müzik yapıyorlardı ama konsere ilgi çok azdı. Biz araş-
Rubik
tırmayı, yeni şeyler keşfetmeyi pek sevmiyoruz sanırım. Söylenene göre ‘ben neden yokum’ diye tutturduktan sonra Tarık Mengüç de Rock’n Coke’ta sahne almış, ben yoktum, görmedim ama içi geçmiş bazı isimlerden daha çok eğlendirdiğine eminim. Pazar öğlen 50 derece sıcaklıkta Zero sahnesinde hip-hop, metal, dubstep Allah ne verdiyse karıştırıp seyirciyi çıldırtan Skindred konserinde kızlar erkekler herkes üstsüzdü. Festivalin ilk pogosu ve crowdsurf denemesi de bu konserde gerçekleşti.
Everything Everything
Ağzıyla canlı kaydettiği beat’leri loop’a alıp üzerine rap, reggae Allah ne verdiyse girişen; gerek yavaş dirty beat’lerle nice and slow dans ettiren, gerekse zıplatan yüksek tempolu parçalarla seyirciyi kendine hayran bırakan Dub Fx; Avustralyalı bir sokak sanatçısıyken bugün en prestijli festivallerin aranan isimlerinden. Kendisini Rock’n Coke’ta izlemek büyük bir keyifti. Saat olarak Hurts ve Arctic Monkeys arasına sıkışmış olsa da Party sahnesi ağzına kadar doluydu. İzlemek isteyip kaçırdığım isimler La Roux ve Selah Sue idi. Sempatik genç yetenek Selah Sue de artık Türkiye sınır kapısını aşındıran
Palma Violets
isimlerden biri oldu ama La Roux’yü ilk kez din-
de bence Rock’n Coke’un verici gruplardan
bir sesle söyledi şarkılarını. Narin bir sound’u
bir tanesiydi ve ilk kez karşısına çıktığı Türk se-
olduğunu biliyordum ama bu kadarını bekle-
yircisinden çok güzel tepkiler aldı. Frontman
miyordum. Bir de kendisinden beklenmediğim
Jonathan Higgs’in kusursuz falsetto vokal-
kadar hareketli, pozitif, kıpır kıpırdı.
leriyle Kemosabe ve Cough Cough dinlemek mükemmeldi.
Zero sahnesindeki - bana göre böyle bir grup için yetersiz- kalabalığı coşturan Palma Violets
Festivalin bir diğer başarılı booking’i ise El-
performansı da akılda kalıcı iyi performanslar
lie Goulding’di bana göre. Sahneye biraz rötarlı
arasındaydı. Best of Friends’de mutluluktan
çıktı ve performansını ilk kez izleyenlerin acaba
zıplarken öğlen yediğim pizzaları yaktım. Zero
mikrofonun sesi mi kısık diyeceği kadar kırılgan
sahnesi boyut olarak çok yüksekteydi, yoksa
leyecektim ona yazık oldu. Aşırı uzun kuyruklar, Cumartesi gecesi otopark cinneti ve sahne / set saati dengesizlikleri dışında harika bir hafta sonu geçirdiğimi söyleyebilirim. Umarım Rock’n Coke arayı çok açmaz, seneye sorunların çözüldüğü, daha yenilikçi ve orijinal bir line up ve sıralamayla bizleri hastası olduğumuz festival ortamıyla en kısa zamanda tekrar buluşturur. Cizenbayan Rock’n Coke’tan bildirdi. // www.2fmagazine.com // 29
Merallica
MÜZİK
G
Hanife MERAL AKMAN // meral@2fmagazine.com
ençlik yıllarımızın bitmek bilmeyen
dır. Album, Pink adında bir rock yıldızını anlatır.
eserini, tekrar yollara taşır. Tırlarına yüklediği
muhabetidir, ‘Pink Floyd turneye 10
Grubun kurucu üyesi dahi deli Syd Barret’ı an-
tuğlaları ile birlikte çıktığı yolda duraklarından
tırla çıkıyormuş’, ‘Pink Floyd Türkiye’ye
lattığı söylenir ama Roger Waters kabul etmez,
biride İstanbul olur.
gelse bütün İstanbul’un elektriği yet-
Pink’in modern zamanların her gencini ayrı ayrı
The Wall’u yıllarca kasetlerden dinlemiş, vi-
mezmiş’, ‘öğretmenler izin vermez
temsil ettiğini savunur. Pink’in yaşadığı her hayal
deolardan seyretmiş sevgili dostlarım ve ben,
Pink Floyd’un konser vermesine’. Bir
kırıklığı, her dışlanma, her engelleme bir tuğla
İTÜ Arena’ya -erişimi mümkün olduğu kadar
gün bütün bu konuşmaların tatlı bir
koyar duvarının üzerine, sonra kendini saklar
zorlaştırılmış olsa da- tam zamanında ulaşmayı
anı olması, hafif bir eziklikle hatırla-
duvarın ardına, bir gün mahkeme kararı ile du-
ve sahneyi rahatlıkla görebileceğimiz bir yerde
var başına yıkılıncaya kadar.
konuşlanmayı başardık. Saat 21:00 olduğun-
yıp, ‘hey gidi günler’ dedirteceği hep hayal gibi gelmiştir benim kuşağıma. Ta
Grubun onlarca tırla yolculuk etmesi, elekt-
da beklenen oldu, İlk şarkının (In The Flesh)
ki, Biletix’den The Wall Turnesi için biletimi
rik sistemlerine aşırı yüklenmesi şehir efsanesi
sonunda özel olarak yerleştirilmiş uçak duvara
alıncaya kadar.
değildir. Konser boyunca albümün tamamı ça-
çarptı ve hikaye başladı.
The Wall, müzik tarihinin en çok
lınır ve grup ile seyirci arasında duvar tuğla tuğla
Konseri sadece bir dizi şarkının arka arkaya
Tica-
örülür, konserin ikinci yarısı duvarın arkasında
çalınıp söylendiği bir etkinlik olarak düşünme-
ri başarısı tartışılmaz, film her sinefilin
geçer. Seyirci duvara yansıyan görüntülerle
mek gerek. Konser boyunca sahne arkasına ve
çekmecesinde bulunur, lise yılla-
başbaşa kalır. Albüm Roger Waters’ın fikridir ve
duvara yansıyan fotoğraflar, geçmişten bugüne
rında okul defterlerinin üzerinde
bu fikri grup ile paylaşmaktan nedense hiç hoş-
kapsamlı bir tarih dersi veriyor. Ilk fotoğraf Roger
“we don’t need no education”
lanmaz, 1980 yılında çıktıkları turnede grubun
Waters’ın İkinci Dünya Savaşı’nda ölen ve albü-
illaki
karavanlarını kapıları dışarı bakacak şekilde yer-
mün adandığı babası Eric Fletcher Waters’a ait.
y a z a r,
leştirdikleri ve birbirlerini görmemek için çaba
Bundan sonra, konserin her dakikasında tüm
h e r
harcadıkları anlatılır. Yani duvarların ardında işler
dünyada demokrasi uğruna öldürülen insan-
rock-
pek de yolunda değildir.
ların fo-
konuşulan
albümlerinden
biridir.
çının
Grubun dağılmasından sonra yoluna tek
duvar desenli bir tişörtü var-
başına devam eden Roger Waters, en sevdiği
30 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
MÜZİK toğraflarını izliyorsunuz. Albümün giriş şarkıları bittikten sonra, seyircilerin çığlıkları ile ‘Another Brick In The Wall Part I’ başlıyor. Hemen arkasından beklenen helikopter efektleri ile birlikte duvardaki tuğlaların ikinci bölümü başlıyor. 40.000 kişilik koro hep bir ağızdan ‘we don’t need no education’ diye bağırmaya başlıyoruz. Konser mekanı ve aramızdaki öğretim üyesi arkadaşlarımızın nakaratlara canı gönülden eşlik etmeleri ve bu konuda öğrencilerinden geri kalmaması, daha da heyecan verici oluyor. Bu sırada, sahnede beliren dev öğretmen kuklası, Türk gençlerden oluşan çocuk korosunun üzerine yürümesiyle geri çekilmiyor ama, bizi ‘hey teacher leave us kids alone’ diye daha yüksek sesle bağırmaktan alıkoyamıyor. Konser sırasında Roger Waters’ın Türkçe yaptığı ve devlet terörünü bütün dünyada lanetlediği konuşma ile gözlerimiz doluyor, boğazlarımız düğümleniyor ama Roger Waters’a tüm gücümüzle katılmaktan geri kalmıyoruz. Gezi Parkı olaylarında hayatını kaybeden Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Mustafa Sarı Duvarın üzerinden gülümsüyor. Goodbye Cruel World’ün ardından, duvara son tuğlada konuyor, bundan sonrası Pink’in ördüğü duvarına ardında devam edecek. Kısa bir ara veriliyor ama konsere ara vermek mümkün değil. Duvara tüm dünyadan demokrasi şehitlerinin fotoğrafları ve kısa bilgileri yansıtılmaya devam ediyor. Bizden Hırant Dink, Uğur Mumcu, Adnan Menderes görünüyor duvarın üzerinde. Terörün bitmesi için protestolarla başlıyor ikinci bölüm. Konserin ikinci
ları bir kenara bırakıp akustik enstrümanlarla
Duvarın dışında sanatçılar olduğu sürece
bölümünde grup elemanları duvarın arkasında
sahneye çıkıyor. Hepimize, dünyanın kendileri
zalim dünya yaşanabilir bir yer olarak kala-
kalıyor, artık sadece müziği duyuyor ve duvara
gibi sanatçılar sayesinde yaşamaya değer oldu-
cak. Konser öncesinde The
yansıyan görüntüleri yakalamaya çalışıyoruz.
ğunu hatırlatıyorlar. Roger Waters bu konserin
Wall’un diğer grup eleman-
Comfortably Numb çalarken duvarın üzerinde
The Wall turnesinin en güzel konseri olduğunu
ları olmadan Roger Waters’ın
gözlerimiz David Gilmour’u arıyor ama tüm
söyleyerek İstanbul’un kalbini bir kez daha kaza-
şahsi şovu olarak çalınıp
arena sözlerini ezbre bildiği şarkıya eşlik etmek-
nıyor. 4 Ağustos 2013 tarihinde İstanbul’da Ro-
söyleneceği düşüncesi içimi
ten geri kalmıyor. Konser seyirciler arasında do-
ger Waters’ın The Wall turnesi kapsamında ver-
kemirmişti. Ancak, ilk şarkı-
laşan dev domuz, stadın dört tarafından gelen
diği 199. “The Wall Live”, İstanbul’un gördüğü
dan itibaren albümü ilk dinlediğim anda
anonslar, duvarın üzerinde yansıtılan filmden ve
en muhteşem konserlerden biri oldu. Sadece
aldığım hazzı yakaladığımı hissettim, konser
gerçek hayattan kareler ile bir The Wall konserin-
müzik değil, içerdiği mesajlar, görsel şovlar, Ro-
sonundan anladım ki The Wall zaman ve me-
de olması gereken tüm unsurlarla devam ediyor
ger Waters’ın sadece bir bascı ya da şarkıcı değil,
kan kavramı olmadan, her duyulduğunda tüy-
ve tüylerimizi ürperten bir gürültüyle duvar yıkı-
aynı zamanda iyi bir aktör, gerçek bir aktivist ve
lerimizi diken diken edecek.Hayattan müziğin
lıp Pink’i serbest bırakıyor.
bir demokrasi aşığı olduğunu da gösterdi.
eksik olmaması dileğiyle. //
Yıkıntılar arasından Roger Waters ve ekibi konser boyunca kullandıkları teknik ekipmanwww.2fmagazine.com // 31
DANS
Gülçin ŞEKERCİ // gulcin@2fmagazine.com
‘Endülüs’te Raks’
F
lamenko ile ilk tanıştığım yıllarda gör-
Çingelenelerin asırlar boyunca yaşadıkları
banın sanatıyla gurur duyan çingenesidir. Onlar
düğüm bir canlı sahne performansı
zulüm, acı ve dışlanmışlıklarının sonucun-
hayatlarını bu dilde yaşarlar. Güçlerini toprak-
hatırlıyorum. Büyüleyici bir müziğe
da başkaldırı ve isyanın dışa vurumu olarak
dan alırlar, bu yüzden ilk ayaklarını kullanarak
dansıyla eşlik eden kadın, sahneden
doğmuş, çok güçlü bir ifade dili flamenko.
dans etmeye başladıklarında çıplak ayakla dans
birbir bütün izleyenlerden hesap
Anlatımında hüzün, acı, neşe, çoşku ve ama
ederlermiş. Bale ne kadar gökyüzüne aitse
sorar gibi dans ediyordu. Müzik bazen sakinle-
hep tutku var. İfadesi o kadar samimi, o kadar
flamenko da o kadar yeryüzüne ait.
şiyor bazen yükseliyor bizi de beraberinde sü-
çıplak ve o kadar güçlü ki bazen kendinizi far-
Diğer müzik ve dans tiplerinden farklı ola-
rüklüyordu. Sahnenin sonlarına doğru kadının
ketmeden şarkıya hak verirken bulabilirsiniz.
rak insana dair herşeyi anlatır. Hareketli, türk
yüzünde anlayamadığım bir ifade belirdi ve
İşte budur dersiniz, “eso es!”.
müziğinden tanıdığımız 4/4lük ritmik yapısı
kadın sanki öğrenilmiş, seyirciye oynayan bütün
İnsana dair olan bütün duyguları en saf hal-
ile “Tangos” aşk acısını anlatırken, ispanyol-
numaraların ötesinde, bizim var olmadığımız bir
leri ile anlatan bu güçlü dil, Güney İspanya’nın
cada neşe sevinç anlamına gelen “Alegrias”
yerlerde kayboldu. Çıldırmış gibiydi... Çok sonra-
Endülüs Bölgesine özgü, bölgede yaşayan
makamında, dansçı hayat dolu bir resim çizer.
ları anladım, bu onun “Duende”siymiş.
çingenelerin sanatı olarak biliniyor. Bugün
Şaka, aldatma anlamına gelen “Buleria” ma-
Duende, bazı halk danslarında, özellikle fla-
Sevilla’da, Granada’da, Jerez’de ya da bu coğ-
kamında müzik de dans da sizinle hafif dalga
menkoda, sanatçının yaratma sürecinde yaşadı-
rafyada herhangi bir kasabada sokaklarda yü-
geçer. Flamenkonun en temel formlarıdan biri
ğı en yoğun duygu durumu, yaratım sürecinin
rürken evlerden yükselen flamenko mırıltılarını
sayılan “Siguirias” en derin ve en karakteristik
en üst noktasına ulaştığı bir esriklik hali. Mito-
duyabilirsiniz. Siesta vakti restoranda yan ma-
biçimi ile umutsuzluğu ve çingene ırkının ya-
lojide ise şeytan/ insanın ruhuna şeytanın gir-
sadan gelen buleria ritmine, diğer masadan bir
şadığı acıları dile getirir. “Solea” makamında
mesini tanımlama için olarak kullanılmış. Bugün
çingene şarkısıyla eşlik edebilir. Yaşlı bir çingene
bir şarkı dinlerken, yalnızlığın hüznü ile yakı-
flamenko yolcuğuna çıkmış herkesin yaşamak
ellerini birleştirip bir solea söylemeye başla-
lan bir ağıt dinliyorsunuzdur. Türk müziğinde
istediği doruk noktası.. Peki flamenkoyu insanın
dığında herkes susmalıdır, vakit onun acısını
olduğu gibi farklı ritmik yapıya sahip, farklı
ruhuna böylesine karıştıran, bu kadar derin ya-
dinleme, saygı duyma vaktidir. Yolda yürürken
duygu ve durumları anlatan sayısını bilmedi-
pan, herkesi duendesinin peşinde sürüklemesi
saçlarını ıslatıp geriye doğru taramış, üstünde
ğim kadar makam var ve bu makamlar ge-
nedendir? Karmaşık müzik ve ritim yapısı mı?
takım elbisesi ve rugan ayakkabıları ile dimdik
nellikle doğdukları bölgelerin hikayelerinden
Şarkıcının insanın içini acıtan haykırışları mı?
yürüyen bir adama rastlarsınız, bilin ki o kasa-
türemişler. //
32 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
DANS
Flamenkonun Tarİhçesİne Dair Kısa Özet Çingelerle anılmasının sebebi ilk olarak onlar tarafından icra edilmiş ve ardından da yine çingeneler tarafından geliştirilmiş olmasıdır. Ancak flamenkonun asıl gelişimi, Endülüs bölgesinde yüzyıllar boyunca yaşamış olan Arap, Berberi, Çingene ve Yahudi kültürlerinin etkileşimi sonucunda gerçekleşmiş, bugün bildiğimiz biçimini almıştır. Flamenkonun ortaya çıkış öyküsüyle ilgili edindiğimiz bilgiler kesin değildir. Aynı şekilde bu başkaldırı ve isyan dansının tam olarak ne zaman doğduğu, evrildiği ve farklılaşan bir müzik türü olarak tanındığı hakkında edindiğimiz bilgiler bize net bir görüntü çizmemektedir. Ancak özellikle son 100 yılda bugünkü formuna kavuşan flamenkonun kökeninin yaklaşık 1000 yıl öncesine dayandığı kabul edilmektedir. Sekizinci ve dokuzuncu yüzyıllarda Hindistan’dan göç etmeye başlayan Çingenelerin, açlık, yokluk ve savaş gibi nedenlerle Anadolu, Mısır ve Kuzey Afrika üzerinden Batı Avrupa’ya yayıldığı ve 15. yy’da İspanya’ya, bugün Endülüs adı verilen coğrafyaya, yerleştikleri bilinir. Farklı toplumların aynı toprakta buluşmasıyla gür bir ses olarak yükselen Flamenkonun, ortaya çıkışında çingelenlerin ve Endülüs’ün kendine has kültürünün zaman içinde kaynaşmasının etkili olduğu kabul edilir. 19.yy’ın ikinci yarısı flamenko altın çağını yaşamış ve bugünkü formuna kavuşmuştur. Dans ve şarkı daha çok önem kazanmıştır. Bu dönem Sevilla’da açılan “Cafe Cante” isimli gece kulüpleri, günümüz flamenkosunun gelişiminde önemli role sahiptir. Flamenko ilk dans edilmeye başlandığında dansçılar ayaklarını kullanmaz sadece kalçaları, vücutlarının üst kısmı ve kollarını hareket ettirerek dans ederlermiş. Yere ayaklarını vurarak dans ilk olarak 20. yy’ın başlarında önce erkeklerde daha sonra da kadınlarda görülmeye başlamış. Aynı dönem flamenko dansına yavaş yavaş klasik bale figürleri girmiş ve böylece flamenko dansı, gelişmiş bir üst gövde ve kol tekniği ile müziğe eşlik eden daha doğrusu cümleler kurarak gitar ve şarkı ile konuşan ayak vuruşlarının birleşimi, zor ve karmaşık bir dans türü haline gelmiştir. 1936’da başlayan İspanyol İç Savaşı sebebiyle birçok flamenko sanatçısının ülkeyi terk etmek zorunda kalmasıyla bu sanat dünyaya açılmıştır. Flamenko 2010 yılında UNESCO tarafından kültür mirası olarak kabul edilmiştir.
www.2fmagazine.com // 33
KAPAKSüleyman KONUSU TOPRAKÇI // suleyman@2fmagazine.com
MÜZİK
N E D DE
34 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
@Bos_Kaset
/Bos Kaset
SAĞLIK MÜZİK
B
urçak
Daldal
(Gitar),
Levent
Okur (bas gitar), Hakan Ertaşoğlu (davul) ve Akın Çalap (vokal), güçlerini birleştirip Dead End’i kurduklarında takvimler 2009 yı-
lını gösteriyordu. Grup, bar programlarında ve festivallerde Grunge/Alternative/ Punk/Garage tarzlarından oluşan bir cover repertuvarıyla boy gösteriyor, “Pearl jam”, “Alice In Chains”, “Stone Temple Pilots” gibi devlerin parçalarını yorumluyorlardı. Günlerden bir gün Akın Çalap, ilk albümlerinin çıkış parçası olan ‘Güneye Falan Git’ ile stüdyoya girdiğinde herşey değişmiş. Grup Türkçe beste işine bulaşınca albüm çalışmaları da başlamış haliyle. Grup elemanları yaklaşık bir yıl boyunca bestelerle uğraşmışlar. 15 şarkı çıkmış bu hummalı çalışmadan. Bu 15 şarkının arasından 10 tanesini seçip 18 aylık bir kayıt sürecine girmişler. Albümün kayıtları, mixsajı ve masteringi ise Mert Aksuna tarafından Audio For Visual Arts (AVA) stüdyosunda gerçekleştirilmiş. Günler günleri kovalamış. Takvimler 2013 yılının Nisan ayını gösterdiğinde ise Grup elemanlarının, ruhları 90’lı yılların müziğiyle doyan bir güruha dahil olmalarından mütevellit, ortaya grunge, garage ve alternatif rock harmanı, tadından yinmez bir albüm çıkmış. Akın: İlk klibi çektiğimiz “Güneye Falan Git” müzikal tavrımızın güzel bir özeti; Eğlenceli, enerjik ve esprili. Diğer şarkılar da aşağı yukarı bu minvalde seyrediyor. Müziğimizi teorik olarak masaya yatırmadık. Do-
Akın: 90’lı yıllarda Nirvana’nın “Never-
Hakan: Aslında dördümüz de farklı mü-
ğal olması yeterliydi ve öyle de oldu. 2013
mind” ve Pearl Jam’in “Ten” albümlerini
zikal kanallardan geliyoruz. Böyle olması
yılında yeni bir sound yaratmak gibi bir kay-
kasetler bozulana kadar dinledik. Grunge
grubun tek bir türe saplanmamasına da ne-
gımız da yok doğrusu. “Kendimizi böyle ifa-
tayfasının gösterişten uzak, punk’a yakın ta-
den oldu.
de ediyoruz ya da şöyle mesaj veriyoruz” gibi
vırları ve popüler müzik listelerini altüst edi-
klişelerden uzak duruyoruz. Ağlayan şarkı ve
şini görmek gerçekten çok keyifliydi. Grunge
şarkıcıların ciddi bir saturasyon seviyesine
bence son müzikal devrimdir.
ulaştığını düşündüğüm şu günlerde enerjiye
Grubun isminin hikayesini de bizzat grubun ağzından dinleyelim… Levent: Daha önce cover yaparken gru-
Burçak: Ben grunge’ı biraz geç keşfet-
bun ismi “Dead End”di. Türkçe beste hadise-
tim. Blues tarzları ve Lynyrd Skynyrd, Pan-
sine geçme arifesindeyken bir gün bir taksici
Bestelerini yaparken Pearl jam, Nirvana,
tera gibi gruplar bünyemde daha fazla etki
muhabbet esnasında grubun ismini sorunca
Soundgarden, Alice In Chains, Stone Temp-
alanına sahipti. Grunge’da kendime en yakın
“Dead End” dedim, “Deden mi” diye geri sor-
le Pilots, Ramones, Sex Pistols, Foo Fighters
bulduğum grup Alice In Chains’di. “Şişeyi
du. Hakkı vardı, DEDEN iyiydi! //
gibi gruplardan da etkilendiklerini belirten
Uzat” adlı parçamız sound açısından onlara
‘Deden’ bu etkiyi şu cümlelerle özetliyorlar…
bir saygı duruşu niteliğinde.
ihtiyacımız var.
*Röportaj metinleri Ali Deniz Uslu’nun 7 Temmuz 2013 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’ndeki yazısından alınmıştır. www.2fmagazine.com // 35
KAPAK KONUSU
Melih BİLGİN // melih@2fmagazine.com
Efsane Otomobiller Onca yılın ardından halen cazibesini koruyan efsane klasikler, bazılarına göre bir tutku, bazılarına göre ise aşkın ta kendisi…
36 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
KAPAK KONUSU
www.2fmagazine.com // 37
KAPAK KONUSU
B
ir ulaşım aracı olarak doğan otomo-
enerjiyi hareket enerjisine çevirebilen bu
motorlarının ulaşamayacağı bir pratikliğe sa-
biller, tasarım ve teknolojinin doku-
motorlar, kısa sürede eski nesil taşımacılığın
hiptiler. Aktarma sistemi çok daha basitti ve
nuşuyla araçtan çok birer amaç haline
yerini almıştı. Çünkü o zamana kadar ulaşım
‘’bin ve kullan’’ şeklinde kullanılabiliyorlardı.
dönüşüyor. Günümüz otomobilleri
için kullanılan at, eşşek, katır gibi canlıların
Fosil yakıtlı araçlar ise ilk çalışma için insan
yanında özellikleriyle tarih öncesi gibi
bir kapasiteleri vardı ve yavaş yol katedip
gücüne ihtiyaç duyuyordu. Üstelik yağ ve
kalan klasikler ise, sahip oldukları karizma saye-
sıkça dinlenmeleri gerekiyordu. Bu sebeple
benzin kullanmaları sebebiyle pek temiz de-
sinde cazibelerini korumaya devam ediyor. Peki
motorların gelişmeye başlamasıyla birlikte
ğillerdi. Çoğunlukla İskindinav ülkelerinde
otomobiller bugünlere nasıl geldi, hangi evre-
hemen ulaşım alanındaki potansiyeli farke-
tercih edilen odun buharı kullanan araçlar,
lerden geçti? İşte bu yazıda, otomotiv dünya-
dildi. Otomobillerin gerçek anlamdaki tari-
benzinli araçların dönüştürülmüş versiyon-
sının geçirdiği bu evrimin en önemli kilometre
hinin 1900’lerin başından itibaren olduğunu
larıydı. Yakıt bulmanın zor olduğu yıllarda
taşlarına bakacağız.
kabul edersek, karşımıza ilginç bir sıralama
çevrede bolca bulunan ağaçlardan faydalan-
çıkıyor. Otomobillerin ilk yıllarında kullanılan
mak üzere geliştirilmişlerdi. Bu araçların mo-
motorların tercih sıralaması şu şekildeydi;
torları, ısıtılan odunlardan çıkan yanıcı du-
Artık dünyada milyonlarca otomobil her gün trafiğe çıkıyor. Üstelik fiyatlar ucuzladıkça bu araçlara her yıl milyonlarca araç daha
- Elektrikli araçlar
manı yakarak çalışıyorlardı. Bu açıdan onlara
ekleniyor. İşe gidip gelirken, şehirler ve hatta
- Fosil yakıtlı araçlar
LPG’li araçların ataları demek yanlış olmaz.
ülkeler arası seyahat ederken ya da sadece
- Odun, kömür gibi yakıtlarla çalışan
gezerken, otomobiller olmadan yaşamamız
araçlar
Benzİn Çağı
artık imkansız. Fakat otomobil sadece bir
Günümüzde elektrikli araçlar otomotiv
Elektrikli araçların hükümdarlığını sonlandı-
ulaşım aracından ibaret değil. Bazı modeller
sektörünün geleceği için bir sonraki adım
ran aslında yine elektrikli bir motor oldu. Benzin-
öylesine güzel ve çekici oluyor ki, insanlar bu
olarak görülse de aslında elektrik teknolojisi
li araçlara yerleştirilen elektrikli marş motorları,
makinelere adeta aşkla bağlanıyor. Otomo-
içten yanmalı motorlar yaygınlaşmadan çok
bu araçların kullanımını ciddi şekilde pratikleş-
tiv sektörünün tarihinde bu tarz efsanelere
daha önce yollardaydı. Bu noktadan yola çı-
tirdi. Böylece daha fazla güç üretmeleri ve uzun
sıkça rastlamak mümkün. Fakat otomobil-
karak geride kalan yıllarda elektrik teknoloji-
şarj sürelerine ihtiyaç duymamaları sebebiyle
leri ‘’efsane’’ yapan sadece tasarımları değil.
sinin ne kadar yavaş geliştiğini rahatlıkla gö-
benzinli motorlar bir anda patlama yaşadı.
Sahip oldukları teknolojiler, yaklaşımlar ve
rebiliriz. Zira bugün bile trafikteki elektrikli
Kısa sürede gelişen motor teknolojileri, farklı
temsil ettikleri fikirler de bazı otomobillerin
araçların sayısı çok az ve genel kullanım için
yakıt türleriyle olsa da içten yanmalı motorları
efsane olmasını sağlıyor.
güvenilir değiller.
savaş alanlarında otomobiller, tanklar ve gök-
Benzİnden önce elektrİk vardı
1800’lerin sonundan itibaren 1910’lu
yüzünde uçan uçakların değişmez bir parçası
yıllara kadar otomobiller yaygınlaşmaya
haline getirdi. Belki de savaş, hızlı ve fazla adetli
Otomotiv endüstrisinin doğuşu motor-
başlamıştı. Bu otomobillerin çoğu ise elekt-
üretime zorlayarak otomotiv endüstrisini en çok
ların keşfine dayanıyor. Depolanabilen bir
rikliydi. Çünkü o dönemin içten yanmalı
geliştirilen şey oldu. Seri Üretim
38 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
KAPAK KONUSU Efsaneler Dünyada şuan otomotiv piyasasının devi olan Almanlar, bu başarıyı yeni elde etmedi. Otomotiv endüstrisine en başından beri en çok yatırım yapan ülke olan Almanya, 1800’lerin sonların otomobillerinin ilk örneklerinin ortaya çıktığı yer oldu.
Flocken Elektrowagen Fabrikatör Andread Flocken tarafından üretilen Flocken Elektrowagen, dünyanın ilk elektrikli otomobili olarak kabul edilir. Temeli Benz patentlerine dayanan bu araç, o dönem verimsiz olan benzinli motorlar yerine sessiz ve pratik bir elektrik motoru kullanır. 1888 yılında üretilen aracın
Flocken Elektrowagen
motoru sadece 1 beygir gücünde olduğundan tekerlekleri incedir ve hafif olması için ahşaptan üretilmiştir. O yıllarda katırlardan bile yavaş olsa da hızlı bir gelişmenin fitilini ateşlemiştir.
La Jamais Contente Roket şeklindeki yapısıyla tanınan bu otomobil, Flocken Elektrowagen’den sadece 11 yıl sonra, 1899’da üretilmişti. Fransızlar tarafından üretilen bu araç, Almanların yaptığının aksine günlük kullanım için değil hız rekoru kırmak için üretilmişti. Bu sebeple roket şekliyle hava direncini azaltıp daha iyi aerodinamik yapı yakalanmaya çalışılmıştı. Bu şekli ahşap malzeme ile inşa etmek zor ol-
La Jamais Contente
duğundan aracın gövdesinde ağırlıklı olarak alüminyumdan oluşan bir metal alaşımı kullanılmıştı. Motor gücü bilinmemekle birlikte, Flocken Elektrowagen’den çok daha güçlü olduğuna hiç şüphe yoktur. 1 Mayıs 1899 günü tarihte saatte 100 kilometre sınırını ilk aşan araç olan Jamais Contente, bu sayede ölümsüz mühendislik eserlerinden biri olmuştur. Fakat elektrikli otomobillerin başarısı fazla sürmeyecektir.
Ford Model T 20. yüzyılın en etkili otomobili seçilen Ford Model T, kitlelere hitap eden otomobillerin başlangıcı yani kısacası ‘’her şeyin başlangıcı’’ dır. Model T’den önce tüm otomobiller el üretimi olduğundan maliyetleri
Ford Model T www.2fmagazine.com // 39
KAPAK KONUSU
Bugatti Type 35 20 beygir güç üretmektedir ki bu o dönemin şartlarında oldukça iyi bir değerdir. 2 ileri 1 de geri vitese sahip olduğu için sürati yüksek değildir. 3 pedallı kullanım yapısı, bugünün araçlarına oldukça benzer. 1927 yılına kadar üretilen Model T’de çok küçük tasarım değişiklikleri olsa da teknik yapı aynı kalmıştır. Ford, asıl gelişmeyi üretim bandında sağlar ve 1914 yılında bir Model T’nin üretim bandından tamamlanmış olarak çıkması sadece 93 dakika sürmektedir. Dünyanın çeşitli yerlerine yayılan fabrikalarda Model T, neredeyse günde 10.000 adet üretilmiş ve bir dönem dünyadaki tüm otomobillerin yarı-
Rolls Royce Silver Ghost çok yüksekti ve yılda sadece birkaç adet
Henry Ford’un 1903 yılında kurduğu
üretilebiliyordu. Henry Ford’un kurduğu
ikinci şirket ise 12 yatırımcı ile birlikte kurul-
genç Ford Motor Company, üretim orta-
muştur ve bu yatırımcılardan ikisi daha son-
mına bambaşka bir yaklaşım getirdi ve ilk
ra kendi isimlerini taşıyan bir şirket kuracak
‘’seri üretim bandı’’nı kurdu. Bu bantta üre-
olan John ve Horace Dodge’dur.
tilen ilk otomobil olan Model T, dünyanın ilk
Ford Motor Company’yi dünya çapında
seri üretim otomobili olmakla birlikte bütçe
başarılı kılan otomobil 1908 yılında yollara
dostu ilk otomobil olarak da geniş kitlelerin
çıkan Model T olmuştur. İlk kez bir üretim
birer araba sahibi olabileceğini kanıtlayarak
bandından çıkan bu araç, 3-4 işçiden oluşan
sektöre büyük bir katkı sağlamıştır.
grupların, önceden tedarikçiler tarafından
Model T’nin mimari olan Ford Motor
üretilen parçaların birleştirilmesiyle üretil-
Company’nin kuruluş hikayesi de bir hayli
miştir. Böylece Ford, çok daha ucuza çok
ilginçtir. Henry Ford, kendi ismini taşıyan
daha fazla araba üreterek bir anda otomobil
bir otomobil şirketini ilk olarak 1901’de kur-
piyasasının hakimi haline gelmiştir.
muştur. Fakat aradan bir yıl bile geçmeden
Ford Model T, ekonomik anlamda başar-
isim haklarını alarak bu şirketten ayrılmış-
dıklarının haricinde de iyi bir otomobildir. 4
tır. Ford’un ayrılığından sonra o şirketin adı
tekerlekli, ucuz ama konforlu bir araçtır.
Cadillac Motor Company olmuştur.
Sahip olduğu 4 silindirli 2.9 litrelik motor,
40 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
sını oluşturmuştur. Ford, üretimini sonlandırmadan önce 10 milyonun üzerinde Model T üretmiştir.
Rolls Royce Silver Ghost Amerika’da Ford, Model T ile tarih yazarken kaliteden ödün vermeyen efsaneler üretenler de mevcuttu. Bugün bile el yapımı otomobiller üretmekten vazgeçmeyen Rolls Royce, Model T’nin üretimi henüz başlamamışken 40/50 kod adını verdiği aracını 1907 yılında üretmeye başlamıştı. Ultra lüks bir araç olarak tasarlanan bu araç, bazı modellerin parlak gümüş renge boyanması sebebiyle ‘’Silver Ghost’’ olarak anılmaya başlamış. Silver Ghost’un kalbinde 7 litrelik 6 silindirli bir motor bu ağır gövdeyi yerinden oynatma görevini üstleniyor. Motorun gücü maksimum
KAPAK KONUSU 50 beygir değerine ulaşabiliyor. Silver Ghost, yüksek maliyeti sebebiyle çok az sayıda üretilmiş olsa da efsane olmayı başarmış otomobillerden biridir. Bugün nadir bulunan örneklerinin değeri 200 milyon dolara kadar çıkabilmektedir.
Bugatti Type 35 Günümüzde spor otomobilleriyle tanınan Bugatti, en başından beri pistleri hedef alan bir üreticiydi. Fransız üretici, çoğunlukla tek kişilik, yüksek beygir gücüne sahip yarış otomobilleri üreterek ün yapmıştı. Bu otomobillerin en ünlüsü ise Type 35 Mercedes Benz SSK
serisi oldu. Emsallerine göre oldukça küçük ve aerodinamik bir gövdeye sahip olan Type 35, küçük motorundan da o zamanlar için muazzam bir güç çıkarıyordu. 2.0 litrelik motor, Ford Model T’nin hacminden küçük olsa da 90 beygir güç üretiyordu. Bu sayede üretim yılları boyunca 1.000’e yakın yarış kazandı.
Mercedes Benz SSK Alman
otomotiv
devi
Mercedes,
1920’lerle birlikte piyasada ağırlığını hissettirmeye başlayan bir firmaydı. Mercedes de Ford’un aksine lüks ve pahalı otomobilleri tercih ediyordu. Üstelik performans otomobillerine de ilgileri vardı. Mercedes Benz SSK da bu alandaki ilk modellerden biriydi. BMW 328
Kısa kabinli, uzun şasi bir otomobil olarak tasarlanan SSK, aerodinamik eklentilerle birlikte yüksek sürat için tasarlanmıştı. Bunun sebebi ise saatte 190 kilometreye varabilen son süratiydi. 7.1 litrelik 6 silindirli motoru, ‘’Kompressor’’ olarak da bilinen süper şarj ünitesiyle güçlendirilmişti. Bu devasa motor 200 beygirin üzerinde güç üretiyordu. Bu sayede dönemin en hızlı ve güçlü otomobili olarak ün yapmıştı. Mercedes’in günümüzdeki SL gibi modellerine ilham veren SSK, bir başka spor otomotiv efsanesi haline gelecek olan Ferdinand Porsche tarafından tasarlanmıştı. Porsche, SSK tasarımını tamamladıktan sonra ardından Mercedes Benz’den ayrılarak kendi şirketini kuracaktı.
Citroen Traction Avant
Mercedes Benz SSK 1928 - 1932 yıllarında üretimde kaldı. www.2fmagazine.com // 41
KAPAK KONUSU BMW 328 Bugün modern otomobil pazarının en sevilen modellerinden biri olan BMW 3 serisi, 1930’larda ilk kez yollara çıkmıştı. Bu seri BMW için çok önemliydi, çünkü firma otomobil sektöründe çok tecrübeli değildi ve ilk kez teknik anlamda kendi otomobilini geliştirmeye girişmişti. Bir uçak motoru üreticisi olarak kurulan ve ardından motosiklet üretimine el atan BMW, otomobil dünyasına ise Austin 7 üzerine geliştirilen BMW Dixi ile girmişti. 1930’da piyasaya çıkan Dixi’den sadece 6 yıl sonra BMW, ikonik çift ızgaraya sahip 328 ile piyasaya giriş yaparak mühen-
Mercedes Benz 770
dislik konusundaki iddiasını ortaya koydu. Zira bu otomobil tümüyle BMW tarafından geliştirilmişti. Spor otomobil olarak tasarlanan 328, nispeten tutumlu 2.0 litre 6 silindirli bir motora sahipti. Bu motor 80 beygirlik gücüyle kendi kategorisinde BMW’ye yarış birincilikleri kazandırmayı başarmıştı. Bundan daha da önemli kriz yıllarında firmanın uçak motoru üretimini bırakıp otomobil ve motosikletlere yönelmesini sağlayacak güveni sağlayacaktı. BMW 328, isim olarak 3 serisiyle aynı olsa da aslında şimdilerde üretilen Z serisinin atasıdır.
Citroen Traction Avant
Willys Jeep rın piyasaya hakim olmasını sağlayacaktır.
gün arazi aracının genel tanımı haline gel-
Fransız otomobil üreticisi Citroen, otomobil
7CV, aslında ilk önden çekişli araç de-
mişti. 2. Dünya Savaşı öncesinde çoğunluk-
tarihine her zaman imzasını farklı şekilde atmış-
ğildir. Fakat yüksek adetli üretilen ilk önden
la Model T gibi araçlar kullanan ordu, arazi
tır. Firmanın en yaygın modeli olan 2CV, olduk-
çekişli araç olarak anılabilir. 750,000 adet
şartlarına uygun araçlar için ihale açmaya
ça uygun fiyatıyla dikkat çekerken biraz yanlış
civarında üretilmiş ve önden çekişli araçların
karar vermişti. Bu ihale için şartlar belirlendi
tanınmaya da sebep olmuştur. Citroen, sadece
güven kazanmasını sağlamıştır. Bunun ya-
ve teklif veren 3 firmadan prototiplerini 49
ucuz değil aynı zamanda çok teknolojik otomo-
nında Citroen, 7CV’de dünyada ilk kez yek-
gün içinde tamamlanması istendi. Prototipi
biller üretmektedir.
pare çelik ‘’monokok’’ gövde kullanmıştır.
sadece American Bantam Car firması ta-
7CV ya da Traction Avant olarak bilinen
Metali şekillendirme ve kaynak anlamında
mamlamayı başarınca ilk testler bu firmanın
bu model de 2CV’dan 10 yıl önce üretilmiş
zorluklar yaratan bu üretim tekniği, araca
araçlarıyla yapıldı. Fakat savaşın büyüklü-
olmasına rağmen eşsiz bir teknolojik geliş-
bütünlük ve sağlamlık kazandırmıştır. Bu se-
ğü karşısında artan araç ihtiyacı, Bantam’ın
meyi bünyesine barındırmaktadır. O zamana
beple yarış pistlerinden aile otomobillerine
tek başına yetmeyeceğini gösterdi. Bunun
kadar üretilen tüm otomobiller, arkadan
kadar artık her otomobilde monokok gövde
üzerine ordu diğer iki firma olan Willys ve
itişli üretilmek zorundadır. Bunun sebe-
görmek mümkündür.
Ford’dan da prototiplerini tamamlayıp tes-
bi ön tekerleklerin dönmesi gerektiği için tork aktarımına müsait olmamasıdır. Fakat
Willys Jeep
te katılmalarını istedi. Ardından da firmalar düşük çaplı siparişlerle orduya araç sağladı.
Citroen’in 1933’te geliştirdiği önden çekiş
Bir Amerikan efsanesi olan ‘’Jeep’’ ordu
1941 yılında ordu, artık standardizas-
sistemi, tüm dünyada önden çekişli araçla-
aracı olarak doğmuş olmasına rağmen bu-
yon sağlamak adına tek bir modele geç-
42 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
KAPAK KONUSU 1930’dan 1943’e kadar üretilen bu otomobil gücün, ihtişamın ve aynı zamanda savaşın sembollerinden biri haline gelmişti.
Citroen 2CV Citroen’in dünya çapında ünlü olmasını sağlayan ikonik otomobillerden biri olan 2CV, tıpkı WV Beetle gibi bir halk otomobili olması için tasarlanmıştır. 2CV, Ford Model T’den sonra belki de geniş kitlelere hitap eden ilk otomobildi. Zira VW Beetle’lar 1945 yılına kadar düşük adetlerde üretiliyordu. Citroen’in o yıllarda iflas etmesine engel olan Michelin ailesi, lastik satışlarını artırmak ve daha geniş kitlelere otomobil satmak için küçük ve hesaplı bir araç üretmeye karar vermişti. Bu sebeple üretimi çok basit olan preslenmiş metal panelleri tercih ettiler. Motor olarak da 375 ile 600 cc arasında değişen hacimlere sahip çok küçük ünite-
Citroen 2CV
ler seçtiler. Bu sayede 2CV modeli hem çok ucuz, hem de çok az yakıt tüketen bir araç olacaktır. 2CV, bugün bile zor bir değer olan 100 kilometrede 3 litrelik yakıt tüketimine sahip ilk otomobillerden biriydi. Bu sebeple özellikle Avrupa’da çiftçiler gibi düşük bütçeli kesimlerden çok ilgi gördü ve 1990 yılına kadar 4 milyon adede yakın satış yaptı.
Volkswagen ‘’Volkswagen’’ yani halk arabası adıyla piyasaya sürülen bu otomobil, daha sonra bir otomobil firmasına adını verecekti. Savaş yıllarında bizzat Adolf Hitler tarafından siparişi verilen otomobil, Ferdinand Porsche tarafından tasarlanmıştı. Fakat rivayete göre
Volkswagen “Beetle”
tasarıma son şeklini veren kişi yine Hitler olmeye karar verdi ve güçlü motoru sebebiyle Willys’de karar kıldı. O günden bu yana ‘’Jeep’’ olarak tanınan Willys’ler, dünyanın en tanınmış otomobillerinden biridir. Jeep kavramının ortaya çıkışı hakkında ise birçok rivayet vardır. Bazıları test edilmeyen araçlara güvensiz anlamında ‘’Jeep’’ dendiğini iddia ederken bazıları da ‘’General Purpose’’ yani genel amaçlı kelimesinin baş harflerinin kısaca ‘’ GP (cip)’’ olarak okunduğunu söyler.
Mercedes Benz 770
muştur. 1938 yılında üretilmeye başlanan ve
Savaş yıllarından bahsedince akla ilk ge-
halk arasında ‘’böcek’’ olarak anılmaya baş-
len araçlardan biri de Hitler’in otomobilidir.
lanan Volkswagen, 1945 yılına kadar düşük
Hitler, Alman mühendisliğinin sembolü
adetli üretildi. Savaşın ardından ise otomo-
olan Mercedes Benz 770 ile sıkça halkı se-
bil sahibi olmak isteyen halk adeta bu araca
lamlamıştır.
hücum etti. Dünya çapında birçok fabrikada
Lüks bir sedan olarak tasarlanan Mer-
2003 yılına kadar üretilen ‘’böcek’’, dünyanın
cedes Benz 770, 7.4 litrelik motoruyla hem
tek bir tasarım platformunda en çok üretim-
güçlü hem de konforlu bir otomobildi. Araç,
de kalan ve en çok üretilen aracı olmuştur.
150 beygir güç üretebiliyordu. Hitler, özel-
21 milyon adetten fazla üretimiyle Ford Mo-
likle geçiş törenleri için üstü açılabilen Kab-
del T’yi geride bırakıbilmiş tek modeldir.
rio (cabriolet) modeli tercih ediyordu.
Dünyada 13 farklı ülkede üretilen Volkwww.2fmagazine.com // 43
KAPAK KONUSU
Mercedes Benz 300 SL swagen, 1.1 ile 1.6 litre arasında değişen motorlara sahiptir. Bu sayede her zaman tutumlu bir otomobil olarak kalmıştır. Aradan geçen yıllarda özellikle iç mekanda tasarım değişiklikleri olsa da Volkswagen’in tasarımı ve teknik yapısı büyük çoğunlukla aynı kalmıştır. 2003 yılına kadar üretilmiş olsa da Volkswagen yerini 1974 yılında Golf ismi verilen yeni modele bırakmıştır. Ferrari 250 GT
Alfa Romeo Giulietta Şu sıralar yeniden Alfa Romeo’nun gözde modellerinden biri olan Giulietta, ilk olarak 1954 yılında yollara çıkmıştır. Küçük bir spor otomobil olarak tasarlanan araç zarif tasarımının yanında 1.3 litrelik motoru ve uygun fiyatıyla da savaş sonrası toparlanmaya çalışan Avrupa’da çok tutuldu. 1965 yılına kadar üretilen Giulietta, başarılı tasarımcıların elinde birkaç kez küçük makyaj geçirdi. Bu makyaj uygulamalarından en dikkat çekici olanları Spider ve Sprint Zagato idi. Zarif, kompakt ve kullanışlı Giulietta serisi, yerini Giulia’ya bırakırken zarifliğinden ödün verecekti.
Porsche 550 Spider 44 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
Mercedes Benz 300 SL Mercedes efsanesinin en tanınmış
KAPAK KONUSU modeli olan ‘’martı kanat’’ da son yıllarda yeniden yollara çıkan modellerden biri. Orijinal martı kanat, ilk kez 1954 yılında yollara çıkarken Mercedes’in SSK’dan gelen dünyanın en hızlı otomobilini üretme geleneğini sürdürüyordu. Esasen yarış için üretilen 300 SLR modelini temel alan 300 SL, iki kapılı Coupe gövdesinde çok güçlü bir motor taşıyordu. 3 litrelik 6 silindirli bu motor o dönemde çok az bulunan yakıt enjeksiyon sistemine sahipti. Bosch tarafından geliştirilen bu sistem, aracın karbüratörlü araçlara göre 2 kat daha fazla güç üretmesini sağlıyordu. Bu sayede 300 SL, 220 beygire varan Citroen DS
bir güce ulaşıyordu. Eğer şanzıman ayarları doğru yapılırsa saatte 260 kilometre hız yapabildiği söyleniyordu. Toplamda 1400 adet üretilen 300 SL’ler, özellikle yukarı doğru açılan kapılarıyla tanınıyordu. Bu sebeple de ‘’Gullwing’’ yani martı kanat adını almışlardı. Fakat Mercedes daha sonra 300 SL’in bir Roadster versiyonunu üretti ve bu kapı sistemini kaldırdı. 2000’li yıllara kadar Mercedes bir daha martı kanat üretmeyecekti. Ta ki SLS AMG gelene kadar.
Citroen DS Citroen ekibi, Traction Avant modeliyle dikkatleri üzerine çektikten sonra yine çok farklı ve teknolojik bir araç üretmek için masanın başına oturmuştu. Fakat şirketin krize Mini
girdiği yıllarda bütçeler kısıldı ve proje bir süre rafa kalktı. Michelin ailesinin desteğiyle ayağa kalkan Citroen, takvimler 1955’i gösterdiğinde DS ile kullanıcıların karşısına çıkmaya hazırdı. Teknolojik gelişmelere kafayı takan Citroen ekibi, çağının ötesinde bir otomobil yapmak için tüm imkanları zorlamıştı. O dönemde adeta uzaydan gelmiş gibi görünen tasarımı bir kenara, DS birçok farklı teknolojik yeniliği bünyesinde barındırıyordu. Dünyanın ilk disk frenlere sahip seri üretim otomobili olan DS ayrıca hidropnömatik süspansiyon ve hidrolik debriyaj gibi konforu artırıcı birçok yeniliğe sahipti. Paris Motor Show’da ilk kez görücüye çıkan DS için anında 750 adet sipariş alınmış-
Ford Mustang
tı. İlk günün sonunda ise siparişler 120.000 adedi bulmuştu. Fiyatı yüksek olduğu için www.2fmagazine.com // 45
KAPAK KONUSU çok yüksek satış rakamları elde edemese de 20 yıllık üretim hayatı boyunca toplamda 1.5 milyon DS satıldı.
Porsche 550 Spider 1955 yılında üretilen ve aslında pek de tanınmayan Porsche 550 Spider, birçok firma için çalıştıktan sonra kendi markasını kuran Ferdinand Porsche’nin ilk yarış otomobiliydi. İlk Porsche olan 356’dan ilham alan bu model, aerodinamik metal şasinin altında 1.5 litrelik 4 silindirli bir motor ile Porsche’ye ilk yarış zaferini kazandırmıştı. Çoğunlukla yarışlar için üretildiğinden Corvette C2
yollara çok az adetlerle çıkan 550 Spider, çoğunlukla James Dean’in ölümüne sebep olan kazadaki araç olarak tanınır.
Ferrari 250 GT İlk olarak 1929 yılında kurulan Ferrari, o yıllarda sadece yarış için çalışan bir ekipti. Enzo Ferrari, Alfa Romeo çatısı altında bir yarış ekibi kurmuştu ve Alfa otomobilleri kullanıyordu. Fakat Mussolini rejimi, Alfa Romeo’nun kaynaklarını savaş için kullanmak isteyince şirket bir krize girmişti. Bu dönemde Ferrari’nin ekibi küçük olduğundan Mussolini’den zarar görmeden savaşı atlatmayı başardı. 1949’da ise Enzo Ferrari, nihayet kendi şirketini kurup otomobiller üretmeye başJaguar E-Type
ladı. Aslında Ferrari, yol otomobillerini hiçbir zaman sevmemişti. Fakat yarış projeleri için bütçe yaratmak adına yol otomobilleri satması gerektiğini biliyordu. Bu sebeple sadece yarış için tasarlanan araçların yanında Pininfarina gibi ünlü tasarım ekiplerinin elinden çıkmış zarif otomobiller üretmek için kolları sıvadı. Bu araçlardan en ünlüsü olan 250 GT serisi, 1959 yılında yollara çıktı ve Ferrari’nin dünya çapında tanınmasını sağladı. Üzerinde kullanılan V12 motor, 3 litrelik hacmiyle 300 beygire varan güç üretebiliyordu ve sarsıntısız bir sürüşe sahipti. Ferrari, bu aracın birçok farklı versiyonunu geliştirerek tasarım konusunda çıtayı yükseltti. 250 GT serisinde en popüler model
Porsche 911 46 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
Berlinetta’ydı. Çünkü şasisi daha iyi yol tutuş için kısaltılmıştı ve aerodinamiği oldukça
KAPAK KONUSU
Lamborghini Countach iyiydi. Ancak tasarım anlamında bakıldığında California Spider ve Lusso modelleri çok daha çekiciydi. Lusso modeli, Eric Clapton ve Steve McQueen gibi isimlerin de garajında yerini almıştı.
Mini Bugün bambaşka şekilde, bir Alman firması olan BMW çatısı altında faaliyet gösteren Mini, otomotiv dünyasına İngiliz endüstrisinin armağanıydı. Ülkemizde genellikle kamyon ve minibüsleriyle tanınan BMC çatısı altında geliştirilen araç, önden küçük motorlu olarak tasarlanmıştı. Bu sayede küçük boyutlarına rağmen yolculara maksimum alan sağlanması hedefleniyordu. Austin ve Morris markaları altında hesaplı
Range Rover
bir otomobil olarak lanse edildi. Uygun fiyatlı
torlara sahip araçlar istemiyordu. Bu sebeple
yollarda yerini alması 1955 yılını buldu. Çok
olması sayesinde özellikle düşük bütçeli aile-
nispeten küçük motorlu spor otomobiller
sevilen bu tasarım, lansman sonrası nere-
ler tarafından çokça tercih ediliyordu. Fakat
revaçtaydı. Ford, spor otomobil havasındaki
deyse tüm gazetelerde manşet olmuştu. Bu
Mini, daha sonra Cooper S gibi versiyonlarla
bir Coupe için harekete geçti ve 60’ların ba-
sayede Ford, ilk yıl için 100.000 adet satış
ralli yarışlarına da katıldı.
şında ilk Mustang projesi hayata geçirildi.
planlarken henüz üçüncü ayda bu hedef
BMW tarafından üretilen Mini’lerden
Mustang 1 adını alan bu araç, ismini ünlü
aşıldı.
önce klasik model 2000 yılına kadar üretim-
savaş uçakları olan P-51 Mustang’lerden
İlk Mustang’lerde 4.3 litrelik V8 motor
de kaldı. Üretim yılları boyunca Mini Club-
alıyordu. Fakat bu Mustang, hiçbir zaman
görev yapıyordu. Ardından bu motorun 4.8
man, Van, Pick up, Moke gibi birçok farklı
gün ışığı görmedi. Yine de proje üzerindeki
litrelik farklı bir versiyonu da piyasaya sü-
versiyonu bulunan Mini’ler toplamda 5,5
çalışmalar devam etti. Tasarım için bu kez
rüldü. Ford ayrıca bazı Mustang’lerde 2.8
milyon adede yaklaşan satış rakamlarına
Lincoln-Mercury tasarım ekipleri çalıştı ve
litrelik küçük bir motor da kullanıyordu. Bu
ulaştı.
1964 yılında ilk Mustang tasarımı ortaya
motor Falcon modelinden alınmıştı ve dü-
çıktı.
şük hacmi nedeniyle ‘’fındık V8’’ olarak anı-
Ford Mustang
Mustang, piyasaya sürülmeden aylar
lıyordu.
60’ların başında Amerika’da buhran dö-
önce lanse edilmişti. Üretim 1954’te başla-
Ford, ilk Mustang’den bu yana aralıksız
nemi atlatılmıştı. Fakat artık halk abartılı mo-
mış olsa da Mustang’lerin hatırı sayılır sayıda
olarak bu modeli üretmeye devam ediyor. www.2fmagazine.com // 47
KAPAK KONUSU Fakat özellikle 75 sonrasından 90’ların ortasına kadar üretilen Mustang’lerin ilk klasiğe yakışmayan ‘’facia’’ tasarımlar olduğu söylenebilir. Bu sebeple bu modeller hiç para etmezken 1965 – 1973 arası modeller bugün hala 50,000 doların üzerinde fiyat etiketlerine alıcı bulabiliyor.
Chevrolet Corvette C2 Mustang’in karşısında en güçlü rakiplerden biri de Chevrolet’in Corvette serisiydi. İlk olarak 1953 yılında ortaya çıkan Corvette, 1963 yılında ikinci jenerasyona geçiş yaptı. Sting Ray adı verilen bu seri, agresif çizgileriyle kısa sürede efsaneler arasına adını yazdırmayı başardı. Bu mermi gibi sert tasa-
Ferrari f40
rım felsefesi, Corvette’nin sonraki serilerine de damgasını vuracaktı. Üstelik Corvette, Mustang’in aksine çizgisini korumayı başaracaktı. Corvette C2, bir önceki jenerasyon gibi büyük motorlara sahipti. 6.5 litre hacmindeki V8 motor, 425 beygirlik gücüyle adeta bir canavardı. 1966 yılından sonra 7.0 litrelik, 500 beygir gücündeki motor da seçenekler arasına katıldı. Özellikle performans tutkunları o yıllarda Corvette’lere hücum etmekteydi. Çünkü çok büyük motorları hesaplı fiyatlara sunuyorlardı. Fakat Corvette’ler kötü yol tutuşlarıyla ünlenmişti. Bu sebeple daha çok tasarımlarıyla hatırlanmaktalar.
Jaguar XK-E 60’larda Amerikalılar ortalığı kasıp ka-
Audi Quattro kitlelere hitap eder hale geldi.
la bir anda dikkatleri üzerine çeken bu araç,
vursa da Avrupalılar boş durmuyordu. 1961
İlk başta çok düşük adetlerle üretilmesi
performans için tasarlanmıştı. Porsche eki-
yılında Jaguar, efsane olacak XK-E ya da
planlanan E-Type, Jaguar’a büyük bir saygın-
bi, güç için 6 silindirli motorlar kullanmak
başka bir deyişle E-Type modelini tanıttı-
lık kazandırdı ve 70.000 adedin üzerinde sa-
istiyorlardı. Temel olarak Beetle’ın motor
ğında Enzo Ferrari bu araç için ‘’şimdiye ka-
tıldı. E-Type, bugün hala otomobil tarihinin
tasarımına sadık kalarak yatık pozisyonlu
dar üretilmiş en güzel otomobil’’ demişti.
en çekici modellerinden biri olarak kabul
boksör tipi bir motor geliştirmeyi tercih et-
E-Type, gerçekten de güzeldi.
edilir.
tiler. Bu motor, oldukça az yer kapladığı için
Oldukça zarif çizgilere sahip olan E-Type, dışarıdan bakıldığında çok masum bir gö-
Porsche 911
911 tasarımına sığmayı başarıyordu. Fakat ilk tasarımlarda motor arka tarafa çok yakın
rüntüye sahipti. Fakat uzun ön kaputun al-
Otomobil endüstrisine efsane modeller
olduğu için ağırlık merkezi arkaya yakındı ve
tında 3.8 ve 4.2 litrelik 6 silindirli motorlar
kazandıran Ferdinand Porsche’nin kurduğu
aracın dengesi zayıftı. Porsche, bunu sonraki
görev yapıyordu. Belki bir Sting Ray kadar
Stutgart merkezli Porsche firması, ilk etapta
serilerde düzeltecekti.
güçlü değildi ama 260 beygirlik gücüyle
Beetle’ın devamı olarak görülebilecek 356
Farklı tasarımlarla sürekli gelişmeye de-
düzlüklerde çok iyi işler çıkarıyordu.
gibi modelleri üretti. Birkaç yıl 356’nın fark-
vam eden 911 serisi, ilginç şekilde 1998 yılına
lı versiyonlarıyla geçerken 70’lerin hemen
kadar hava soğutmalı motorlarda ısrar etti.
üçüncü serisinde V12 motorları kullanmaya
başında ortaya 911 çıktı. İkonik çizgileri,
Bu yıl itibariyle 50. Yaşını kutlayan 911 serisi,
başladı. Bu sayede araç Amerika’da da geniş
arkadan motorlu ve arkadan itişli yapısıy-
Porsche’nin kalbi olmaya devam ediyor.
70’lere gelindiğinde Jaguar, E-Type’ın
48 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
KAPAK KONUSU
Bugatti Veyron
Lamborghini Countach İtalya’da
traktör
üreticisi
olan
Ferruccio Lamborghini, otomobil tercihin Ferrari’den yana kullandıktan sonra aracın arızalarından bıkmıştı. Bunun üzerine aracın bazı parçalarının neredeyse traktörlerde kullanılanlarla aynı olduğunu farketti ve bu konuda yapılabilecek geliştirmeler için Ferrari’ye tavsiyelerde bulundu. Fakat Ferrari, Lamborghini’ye çok sert bir tepki verince yeni bir spor otomobil üreticisinin doğmasına sebep oldu. Lamborghini, ilk olarak 1966 yılında Miura’yı üretti. Ortadan motorlu iki kişilik bu otomobil pazarda yeni bir trendin doğmasını sağlamış olsa da Lamborghini’nin üretim kapasitesi düşüktü ve sadece 764 adet üretildi. 1974 yılında piyasaya sürülen Countach ise Lamborghini’nin patlama yaptığı model oldu. O yıllara göre oldukça cesur bir tasarıma sahip olan Countach, 3.9 litreden 5.2 litreye kadar hacimleri değişen V12 motorlarıyla ultra yüksek performans için üretiliyordu. Bertone tasarım şirketi tarafından tasarlanan Countach, uzay gemisini andıran
çizgileri ve yukarı doğru açılan kapılarıyla
seçenekleri eklendi. Düşük hacimli seçenek-
doğuştan bir efsaneydi. 1990 yılına kadar 25
lere rağmen araç yakıt tüketimi açısından
yıl boyunca üretilen Countach, en son 25. Yıl
pek tutumlu değildi.
modeliyle üretim bandına veda etmişti. 25.
Klasik olarak bilinen ilk jenerasyon
Yıl için özel olarak üretilen modelin tasarı-
1970’ten 1996’ya kadar üretimde kaldı.
mını daha sonra kendi markasıyla üretime
1994’te satışa sunulan ikinci jenerasyon ise
başlayacak olan Horacio Pagani yapmıştı.
lüks arazi aracına doğru atılan ilk adımdı.
Countach’ın yerini Diablo almıştı.
Ardından 2002 yılında Range Rover, üçüncü
Range Rover İngiliz üretimi efsanevi arazi aracı Range Rover, 1970’lerin başında ilk kez yollara
jenerasyon ile piyasadaki en lüks araçlardan biri oldu.
Ferrari F40
çıktıklarında bugün olduğu gibi lüks 4x4’ler
Enzo Ferrari tarafından bizzat onayla-
olarak tasarlanmamışlardı. Aksine iç mekan
nan son Ferrari modeli olan F40, firmanın
çok sadeydi ve malzeme kalitesi düşük tu-
40. Yılı için özel olarak tasarlanmıştı. Tasarı-
tulmuştu. Amaç hem arazi koşulları hem de
mı Pininfarina tarafından yapılan araç, özel-
gerektiğinde uzun seyahatlerde kullanılabi-
likle aerodinamik açıdan çok iyi tasarlanmıştı
lecek konforlu bir araç üretmekti. Fakat ara-
ve yol aracı olmasına rağmen pistlerde de
dan geçen yıllar, Range Rover serisini lüksün
çok iyi performans sergiliyordu.
simgesi haline getirecekti.
F40, gücünü 2.9 litrelik çift turbolu bir
Range Rover, 4 tekerden çekiş siste-
V8 motordan alıyordu. 470 beygir gücün-
miyle birlikte çok büyük bir araçtı ve bu se-
deki motor saatte 324 kilometre hız ile F40’ı
beple büyük motorlara ihtiyaç duyuyordu.
döneminin en hızlı aracı yapyordu. Ayrıca
İlk başta Rover üretimi 3.5 litre V8 motorlar
fiyatı da o dönemde en pahalı araçlar arasın-
kullanıldı. Ardından önce VM Motoru, ardın-
da yer almasını sağlamıştı. Zamanın koşulla-
dan da BMW üretimi 2.5 litrelik dizel motor
rında 400,000 dolara satılan F40, paranın www.2fmagazine.com // 49
KAPAK KONUSU
McLaren F1 şimdiki değeriyle 800.000 dolara geliyordu. Ferrari, 1315 adet F40 üretti. F40’ın yerini 1995 yılında F5 alırken bu serideki son model F60 kod adına sahip fakat daha çok Ferrari Enzo adıyla tanınan model oldu. Ferrari, geçtiğimiz günlerde F70’i de ilk kez görücüye çıkardı.
Audi Quattro 4 tekerden çekiş sistemi arazi araçlarında uzun zamandır kullanılıyor olsa da otomobillerde yer almıyordu. Üstelik bu sistemler oldukça verimsizdi ve çok büyük motorlara ihtiyaç duyuyorlardı. Audi’nin 4 tekerden çekiş sistemine ilgisi ise ralli kurallarında yapılan değişiklik oldu. Federasyon, 4 çekerli araçların rallilere katılmasına izin verince Audi kısa bir süre içerisinde Quattro’yu hazırladı ve yarışlara katıldı. 4 tekerlekten çekiş sistemi ralli parkurlarında Audi’ye müthiş bir başarı kazandırdı ve şampiyonluklar oldukça kolay geldi. Audi Quattro, bu başarısıyla dünya çapında başarıya ulaştı ve yol aracı olarak da üretildi. 2.1 ve 2.2 litrelik motorlara sahip olan Quattro, 4 tekerden çekiş sisteminin başarısını kanıtlarken bunun yol otomobillerinde de yer alabileceğini gösterdi. Audi, şuan Quattro ismini bir model yerine 4 çekişli tüm modellerine vermeyi tercih ediyor.
McLaren F1 İngiliz yarış firması McLaren Automative tarafından geliştirilen McLaren F1, kullandığı BMW üretimi 6.1 litre V12 motorla adeta pistlerden yollara ani geçiş yapmış gibiydi. 1992 yılında üretime giren F1, 1998 yılında saatte 386.7 km hıza ulaşarak dünyanın en hızlı seri üretim otomobili olmuştu. 1999 yılında ise üretimi sona erdi. Şimdilerde efsane MP4 serisiyle devam ediyor. McLaren F1’in iç mekanı da oldukça farklıydı. Yukarı doğru açılan kapılar, içeride 3 koltuklu bir oturma düzenini saklıyordu. Bu düzende sürücü koltuğu aracın tam ortasına yerleştirilmişti. Yani F1’in direksiyonu ne sağda ne de soldaydı. 1 milyon dolarlık fiyatıyla dudak uçuklatan
de hayallerin ötesinde gibiydi. En güçlü ve en hızlı olabilmek için Veyron ekibine eşi benzeri görülmemiş bir motor gerekiyordu. Bu sebeple iki adet V8 motoru birleştiren ekip, bu karışıma 4 adet de turbo ekledi. Sonunda ortaya lokomotif motorlarını anımsatan 16 silindirli W16 8.0 litre 4 turbolu bir motor çıktı. Bu motor, toplamda 1200 beygir güç üretmekle birlikte ilk testler esnasında fabrikanın egsoz test sisteminin yanmasına sebep olmuştur. Çünkü muazzam güç, inanılmaz bir ısı üretmektedir. Bunun üzerinde Bugatti fabrikasına Veyron için yeni bir test sistemi kurulur. 2003 yılında üretime giren Veyron, yol testlerinde gücü sebebiyle sorun çıkarmıştır. Bir test sürücüsünün aracın kontrolünü kaybedip ciddi
McLaren F1, toplamda 106 adet üretilmiştir.
bir kaza geçirmesi projeyi iptal olma noktasına
Bugatti Veyron
la güç 1001 beygir ile sınırlandırılmış ve aracın
Aslında Bugatti Veyron, geçmişte kalmış bir otomobil değil. Halen güncelliğini koruyor. Fakat o kadar farklı ki, efsane olacağına hiç şüphe yok. Ferdinand Porsche’nin torunu olan Ferdinand Piech’in dünyanın en hızlı, en güçlü ve en pahalı otomobili üretme sözünü vermesiyle başlayan bu proje, 2003 yılında mutlu sona kavuşmuştur. Bir Fransız firması olan Bugatti, Volkswagen tarafından satın alındıktan sonra eşsiz, üst seviye spor otomobil üreticisi olarak konumlan-
50 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
dırıldı. Fakat buna rağmen Veyron projesi yine
getirmiştir. Fakat sonradan yapılan ayarlamalar4 tekerden çekiş sistemi yeniden düzenlenmiştir. Bu sayede 2005 yılında ilk kez görücüye çıkan Veyron, üretilen ilk örneğiyle fuar esnasında alıcı buldu. 45 Veyron için de fuar esnasında sipariş alındı. Bu sayede Veyron projesi kesin olarak üretim bandında kalmayı garantiledi. Halen üretimi devam eden Veyron ailesinin toplamda 1.000 adet satılacağı tahmin ediliyor. Fiyatının 1.5 milyon avro olduğu düşünülürse bu aslında oldukça yüksek bir satış rakamı. Bugatti Veyron, en hızlı unvanını da saatte
KAPAK KONUSU
Tesla Roadster 431 kilometre hıza çıkarak elde etti. Bu hızda
likleri ona hem yüksek performans hem de şa-
bir otomobil olsa da Roadster’a yakın perfor-
100 kilometrede 78 litre yakıt tüketen Veyron,
şırtıcı bir menzil sağlar. Tek bir şarj ile ortalama
mans verileriyle dikkat çekiyor. Üstelik tüketimi
aynı zamanda her saniyede bir futbol sahası
350 kilometre yol katedebilen Roadster, 2009
benzinle kıyaslandığında 100 kilometrede 2
büyüklüğünde bir mesafeyi kat etmektedir.
yılında şarj olmadan 501 km yol katederek bu
litreye denk geliyor.
Aracın deposu 100 litre yakıt alırken, perfor-
alandaki rekoru da ele geçirmiştir.
Geleceğİn Efsanelerİ
manslı kullanımda depoyu yaklaşık 1 saat içe-
Fakat benzinli araçlara yakın bir menzile
risinde tüketmektedir. Son hızda giderken tam
sahip olsa da Tesla Roadster’ın performansı da
Günümüzde seri üretimin yaygınlaştığı oto-
bir depo yakıtın bitmesi ise 18 dakika sürer.
parmak ısırtır. 0’dan 100 km hıza sadece 3.7 sa-
motiv sektöründe artık efsanelere pek sık rast-
Sakin kullanımda Veyron’un yakıt tüketimi 100
niyede çıkabilen araç, saatte 200 km son hıza
lanmıyor. Birçok firma, benzer tedarikçilerden
kilometrede 20 litredir.
sahiptir. Bir Porsche 911’i alt etmeye yetecek
parça aldığı aldığı için otomobilleri ayırt eden
bu performans değerleri aslında verimlilik için
özellikler oldukça kısıtlı hale geldi. Bu sebeple
sınırlanmıştır. Elektrik motorlarının teorideki sı-
özel, farklı bir otomobil üretmek artık oldukça
Tesla Roadster Listemize elektrikli bir araç ile başlayıp yine
nırsız devir kapasitesiyle Tesla Roadster da aslın-
zor. Listenin son sıralarında yer alan Bugatti
elektrikli bir araçla bitiriyor olmamız tesadüf de-
da teoride sınırsız RPM çevirebilir. Yeterli voltaj
Veyron ve Tesla Roadster, günümüz otomo-
ğil. Çünkü elektrik geri döndü ve yeniden oto-
sağlanması durumunda da çok yüksek süratlere
billeri arasında efsane olmaya aday modeller.
motiv sektörünün geleceği için önemli bir yere
çıkabilir. Fakat Tesla, verimlilik için aracın en ideal
Bunlara Mercedes SLS AMG, Hummer, Ferrari
sahip oldu. Elektriğin yeniden güvenilir bir ener-
performansı sunmasını sağlamaktadır.
Enzo, Nissan GT-R, Mini Cooper, Alfa Romeo
ji olarak dikkat çekmesini sağlayan modellerin
100.000 doların üzerindeki başlangıç fiyatı
8C Competizione, Toyota Prius, Lamborghini
başında Tesla Roadster geliyor. Toyota Prius
ve dünyanın birçok yerinde şarj istasyonları ol-
Aventador gibi güncel modelleri de ekleyebili-
ve Nissan Leaf, elektriği şehir içinde kullanma-
mamasına rağmen Tesla Roadster, üretimde kal-
riz.
nın pratik yollarını sunuyor olsa da Tesla adeta
dığı süre içerisinde 2.400 adet satılmıştır. Üste-
Fakat bundan 10 yıl sonrasında fosil yakıtlı
benzinli rakiplerine meydan okuyor.
lik satışlar 31 farklı ülkeye yapılmıştır. Türkiye’de
safkan araçların sayısının azalacağını söylemek
de işadamı Ali Ağaoğlu bir Tesla Roadster satın
yanlış bir tahmin olmaz. Zira şimdiden Ferrari
almıştı.
gibi ‘’benzin bağımlısı’’ otomobiller üreten bir
Silikon Vadisi’nde yeni kurulan küçük bir firma olan Tesla Motors tarafından geliştirilen Roadster, belki de ilk elektrikli safkan spor
Tesla, 2012 yılında Roadster üretimini son-
firma bile hibrit çözümlere yönelmiş durum-
otomobildir. Tümüyle elektrikle çalışan Tesla
landırarak çok daha kullanışlı özelliklere sahip
da. Dolayısıyla bundan sonraki yıllarda hibrit,
Roadster, sadece lityum iyon pillerden enerji
bir sedan olan Model S’i üretmeye başladı. Mo-
elektrikli ya da bambaşka alternatif yakıt kay-
sağlayan ilk otomobillerden de biridir. Bu özel-
del S, C serisi sedan özelliklerine sahip elektrikli
nakları kullanan otomobiller tarih yazabilir. // www.2fmagazine.com // 51
RÖPORTAJ
Orçun PEKÖZ // orcun@2fmagazine.com
GÖNÜLLÜ KAHRAMAN:
ÖZGÜR BOZOĞLU
M
eslek yaşantısını bir kenara bı-
sayıyorum. Ortaokul ve Liseyi Balıkesir’de
rakıp kendini gönüllü görevlere
tamamladıktan
Eylül
tımla ilgili bir karardı. İnsan hayata başlar-
adayan Özgür Bozoğlu, genç
Üniversitesi’ne gittim. Meslek hayatıma
ken ona verilen şablonlar biraz farklı. Ailem
yaşına rağmen geride bıraktığı
İzmir’de başladım. Bazen hala soruyorum
bana bu şablonu tam olarak vermemiş olsa
27 arama kurtarma opera-
kendime neden geldim İstanbul’a diye :)
da içinde yaşadığım toplumdan, çevrem-
sonra
İzmir
9
İstanbul’a gelmek aslında çalışma haya-
sonuyla bu alanda Türkiye’nin önde gelen
Aslen Elektrik Mühendisi olup daha
den ben de bu şablonu istemeden edindim.
isimlerinden biri. Uzun yıllardır felsefe ile ilgi-
sonra serbest mesleğe atılmış bir babayla,
Daha iyi bir hayat, daha fazla kazanç, kariyer
lenen ve aynı zamanda bir köpek eğitmeni
aslen İstatistik Mühendisi olup politika
hedefleri koymaya başladım kendime ve
olan Bozoğlu’nun hayat hikayesini kendisin-
ve yine serbest meslek ile hayatına devam
sanki bunlar İzmir’de gerçekleşmeyecek gibi
den dinledik.
etmiş bir annenin çocuğu olarak dünyaya
geldi. O yüzden de kendimi İstanbul’a gel-
geldim. Ben de İzmir’de Çalışma Ekonomisi
mek zorunda hissettim. Elimde hazır bir fır-
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Özgür Bozoğlu kimdir? Ben 1974 Ankara doğumluyum. Aslen Balıkesir’liyim.
Çocukluğum
Balıkesir’in
Ege tarafında geçtiği için de kendimi Ege’li 52 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
bölümünü tamamladıktan sonra yine pro-
sat olmadan İstanbul’a geldim ve arayışlarım
fesyonel meslek hayatıma İzmir’de başladım.
sonucunda tütün sektöründe, hızlı tüketim-
İzmir’de ilk işim yine inşaat sektöründe satış
de satışla başladım ve devam ettim. 2003 yı-
temsilciliğiydi. 1998 yılında İstanbul’a gele-
lına kadar çeşitli uluslararası şirketlerde satış
ne kadar da bu şekilde devam ettim.
ile başlayıp satış yöneticiliğiyle sonuçlanan
RÖPORTAJ bir kariyerim oldu. Ondan sonra biraz gönüllü yaptığım işlere yöneldim. Bu gönüllü işlerin başında aşina olunduğu üzere arama kurtarma geliyor. Sonrasında felsefe, insani yardım ve ekoloji çalışmaları gibi çeşitli gönüllü işlerde de bulundum. Aktif Felsefe Derneği çatısı altında aktif felsefe ile başlayıp GEA Arama Kurtarma bünyesinde devam eden gönülülük faaliyetleri. Peki nasıl başladı, nereden çıktı bu gönüllülük faaliyetleri? Ben Üniversite yıllarında felsefe ile ilgileniyordum. Bir arkadaşım vesilesiyle dernekle tanışma fırsatı buldum. İlk başta biraz çekimserdim. İnsanın iç güçleri, istediklerini başarabilme yeteneği, ahlakıyla kendine ve çevresine katkı sağlayabilmesi gibi konulardan bahsediyorlardı. Başta ‘’Nereye geldim ben?’’ diye düşündüm. Şüpheci bir şekilde sordum ‘’Şimdi ben bakışlarımla bir kaşığı eğebilir miyim?’’ diye. Hocamız bana ‘’Eğersin ama sonra onu kaşık olarak kullanamazsın. İnsanlığa da bir faydan olmaz. O yüzden böyle güçlerin varsa başka şeylere harcaman daha faydalı olur’’ dedi. Bu cevaptan sonra doğru yere geldiğimi anladım. O günden beri de felsefi konularıyla ilgili insanın kapasiteleri, kendini anlaması, kapasitelerini artırması, insanca yaşaması, bulduğundan daha iyi bir dünya bırakmak için çalışması gibi konularda çalışmalarım oldu. Bu tip bir yaşam zaten aktif bir yaşam, bilgi sonuçta tek başına faydalı bir şey değil. Alınan bilgilerin bir şekilde hayata geçirilmesi lazım. Bu alanlardan biri de arama – kurtmarma, ekoloji faaliyetleri alanıydı. Benim de ilgili olduğum bir alandı. Çünkü üniversiteden beri bir şekilde doğayla iç içeydim. Sürekli kamp yapan, teknik anlamda kapasitesi yüksek olan, bu konulara yetenekli biriydim. Böylelikle kendimi arama – kurtarma faaliyetlerinin içinde buldum. Meslek hayatınızı bir kenara bırakmak için dönüm noktası ne oldu? 1999 depremi hepimiz için bir milat oldu. İç dönüşüm anlamında da önemliydi çünkü hayatın başka şekilde gelişebildiğini www.2fmagazine.com // 53
RÖPORTAJ sınırlı olmadığını, sadece bunlar için yaşanamayacağını anlıyoruz. Sadece başkaları için ya da sadece kendimiz için yaşayamayız. O zaman hayat amacımızı çok daraltmış oluyoruz. İnsanın diğer insanlarla, çevresiyle, evrenle olan ilişkisini çok küçük bir idealin içine sığdırmış oluyoruz. Bir evin, bir arabanın içine her şeyi sığdırmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla aslında hayatta ‘’kötü’’ diye bir şey de yok. Socrates’in dediği gibi ‘’Kötü evlilik diye bir şey yoktur’’. Evlilik zaten başlı başına iyi bir şey. “İyi bir eşiniz olursa mutlu olursunuz, yeterince iyi bir eşiniz olmazsa filozof olursunuz” diyor. Yani kötü diye bir şey yok, neresinden baktığınıza bağlı. Mesela deprem. Dünyanın bir gerçeğidir. Doğanın bir döngü içerisinde, kendini sürdürebilmek için devam ettirdiği bir olaydır. Yani deprem kötü bir şey değildir. İnsanın onunla karşılaştığı zamanki hazırlıksızlığı kötü sonuçlar doğurur. İlk başta insanlar hayatlarını kaybeder, ekonomik kayıplar olur, bunlar üzüntü verici şeylerdir. Ama sonrasında hayat kendini yenilemeye devam eder. Bize verilen uluslararası afet eğitimlerinde şöyle bir başlık vardır; Afetler ve Kalkınma. Bu derste her afetin aslında insanlar ve şehirler için bir kalkınma, yeniden düzenleme fırsatı olduğu anlatılır. Ama deprem sonrasında yıkılan şehri daha iyi bir şekilde inşa ederseniz bir sonraki depremde daha fazla insanın hayatını kurtarmış olursunuz. Japonya
bunun
en
güzel
örneği.
Türkiye’de 45 saniye süren 7.2 şiddetinde bir deprem binlerce insanı, ülkenin onlarca yılını götürmüştü. Japonya’da ise 9 şiddetinde 6 dakika süren bir depremde hiçbir bina yıkılmadı. Tsunamiyi bir kenara bırakırsak gördük. Hiç beklemediğiniz anda hayatınıza
eşin, iyi bir evin, araban, yazlığın, kışlığın var
deprem anında ölen insan sayısı sıfır. Demek
koyduğunuz şablonların hızlıca çökebilece-
ise mutlu olursun şablonunun doğru olma-
ki doğa olayına karşı da insan gerekli tedbir-
ği, ortadan kalkabileceği net bir şekilde kar-
dığını öğrendim. Bazı insanların evi araba-
leri aldığında iyi sonuçlar alabiliyor.
şımıza çıktı. İşiniz, eşiniz, evler, arabalar bir
sının üstüne yıkıldı, çoluğu çocuğu o evin
İnsanın kanser hücresi gibi olmaması ge-
anda sevdiğiniz, sizin için önemli olan şeyleri
içindeydi ve belki işlerini de kaybettiler. Bir
rekiyor dünyaya karşı. Mesela kanser hücre-
kaybedebiliyorsunuz.
anda yalnız ortada kaldılar ama sonuçta ha-
si, vücuda girdiği zaman çoğalmaya başlıyor.
yat devam etmek zorunda.
Çoğaldıkça çoğalıyor ve sonunda hiçbir işle-
Ben küçüklüğümden beri zengin olma hayalleri kuran bir çocuk değildim. Ama bu
Bu noktada akla şöyle bir soru geliyor;
vi olmayan tümör oluşuyor. Bu esnada insan
tip olaylar da insana hayatın günlük akışında
‘’Tamam da üzülmeyelim mi?’’. Elbette üzüle-
çevresiyle iletişimde oluyor, iyi şeyler yapı-
unuttuğu, ikinci plana attığı şeyleri görme
ceğiz, hepimiz duygulara sahip olan insan-
yor ama kanser hücresinin bundan haberi
imkanı sunuyor. 99 depremi böyle bir olay-
larız. Sevdiklerimizi kaybettik, birikimlerimiz
yok. Sonra kanser yüzünden o insan hayatını
dı benim için de. Çünkü iyi bir işin, güzel bir
gitti. Ama hayatın devam ettiğini, bunlarla
kaybediyor ve kanser hücresi de onun gibi
54 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
RÖPORTAJ ölüyor. İnsanın dünya ile ilişkisi de buna benziyor. Biz hiçbir şeyi anlamıyoruz ve sadece kendi taleplerimiz doğrultusunda yaşıyoruz. O yüzden biraz daha bütünsel, neyi yaşadığımızı bilerek, birlik olmanın keyfini sürerek yaşamak lazım. Benim yaptığım arama – kurtarma faaliyetleri insanlara bu konuda biraz yardımcı olmayı amaçlıyor. Şimdiye kadar 27 tane operasyona katıldım ve bunların 10 tanesi yurt dışı afetler içindi. Gittiğiniz her mekan ile ilgili kafanızda bir imaj oluyor. Operasyona gitmeden önce de internetten bakıp araştırıyorsunuz, bilgi ediniyorsunuz ve ister istemez o ülke hakkında kafanızda bir resim beliriyor. Sri Lanka’da, İran’da, Pakistan’da vs birçok yerde iç karışıklıkların da olduğunu öğreniyorsunuz. Fakat ülkeye adım attığınız anda aslında orada yaşananların farklı olduğunu anlıyorsunuz. Sonuçta insan her yerde insan ve
Peki arama- kurtarma faaliyetleri size ne gibi tecrübeler kazandırdı?
kurtarmak. Başka bir şey düşünmezsiniz; arkanızda iş mi bıraktınız, evde bir şey mi
birçok kez insanca davranıyor. Oraya gitme-
Yaşadığımız ortamlarda hepimiz top-
unuttunuz. Bunların hiçbiri aklınıza gelmez
den önce sadece bir karenin içinden hayatı
luma ayak uyduruyoruz. Mesela trafik, ara-
çünkü hedefiniz çok net. Böyle olduğu za-
görebilirsin. Ama oraya gittiğinde o karenin
balarımıza bindiğimizde ondan kaçmamız
man insan çok daha az yoruluyor. Mesela o
dışında kalan yaşamı da görebiliyorsun. İşte
mümkün değil. Ama bunun dışında insan
zaman uyku da çok verimli oluyor. Çünkü
o zaman orada bambaşka bir hayat olduğu-
ilişkilerinde de bu zorluğu yaşıyoruz. Yani in-
yattığınız zaman uyumak zorundasınız, son-
nu anlıyorsunuz ve yaşama karşı bakış açınız
sanlar enerjileriyle de insan, ilişkilerinde tra-
ra tekrar kurtarma faaliyetine devam etme-
değişmeye başlıyor. Televizyonda gördük-
fiğe sebep oluyor. Bazen doğaya gidiyorum
niz gerekiyor. Ama İstanbul’da kafam kala-
lerinize, radyoda duyduklarınıza, gazetede
dinlenmek için. İstanbul’dan çok uzaklaşmı-
balık. Uyumak için yatıyorum ama kafamın
okuduklarınıza, internette karşınıza çıkan o
yorum belki ama orada hemen değişiveriyo-
içinde mücadele devam ediyor, birçok şeyi
dramatik görüntülere karşı güveniniz biraz
rum. Öyle bir ortamda insan daha töleranslı
düşünüp duruyorum.
azalıyor. Biraz daha hayatı kendi gözlerinizle
oluyor. Ama bahsettiğim gibi, yaşadığınız
görmeye başlıyorsunuz.
tecrübeler size farklı açılardan görebilme ye-
Mesela hepimizin kafasında bir Bavyeralı
teneğini kazandırıyor.
Sizin için en zor operasyon hangisiydi? Bu bana hep sorulardan bir başkası :) Be-
imajı vardır. Kafasında tüylü şapkası, elin-
Arama- kurtarma da böyle bir şey. Bir
nim için en zor operasyon gitmediğim ope-
de büyük bardağıyla onu gördüğün zaman
afet yaşandığında göçük altında kalanın kim
rasyondur. Çünkü o zaman izlemek zorunda
Alman dersin. İngiliz imajı da işte ekoseli
olduğunu, milletini, mezhebini, politik gö-
kalıyorum. O zaman el duruyor ve fikirler
ceketi, elinde şemsiyesi olan adamdır. Fakat
rüşünü bilmiyorsunuz. Orada o kadar somut
çalışmaya başlıyor. Sürekli yorum yapmaya
İngiltere’ye gittiğiniz zaman orada 50 bin çe-
bir hedef var ki. Bir şekilde o molozları kaldı-
başlıyorum. ‘’Şeytan işini yaptırmak için boş
şit insan olduğunu görüyorsunuz. Almanya’da
rıp onu oradan çıkartmanız lazım.
elleri kullanır’’ diye bir söz vardır. Çünkü el
Bavyeralı dışında 30 tane eyalet olduğunu.
Bana en çok sorulan sorulardan biri de
doluyken aklınız başka şeylerle meşgul ol-
Dolayısıyla bir yerden sonra kendinize ‘’bir
‘’Yorulmuyor musunuz?’’ oluyor. Ben yorulmu-
maz. Benim de ellerim durunca ‘’acaba her
dakika, bu şablonlar doğru değil’’ demeye baş-
yorum. Gün içinde insanların kafası birçok
şey yolunda mı, herkes iyi mi, eksik malzeme
lıyorsunuz ve insanı insan olarak değerlendir-
farklı şeyle meşgul oluyor. Bu sabah farklı
var mı, yeterince dinlenebildiler mi?’’ diye so-
meye başlıyorsunuz. Gittiğiniz yerde insanlar
bir şeyler yapmak için uyandım, şimdi akşam
rular aklımda dönmeye başlıyor. Ama sonra
sizi iyi karşılıyor, size içecek ikram ediyor, elin-
oldu burada röportaj yapıyoruz. Birazdan da
arkadaşlarım operasyondan dönünce gö-
den gelen en iyi imkanlarla ağırlıyor. Yani zor-
bu röportaj bitince yine farklı şeylerle meş-
rüyorum ki her şey yolunda gitmiş ve iyi bir
lukların ve iç karışıklıkların olması onun insani
gul olacağım. Ama mesela Van’da deprem
operasyon olmuş.
tarafını götürmüyor. Tüm bunlar insana ve
olduğunda hemen oraya gittik ve 15 gün
Mesela bana kurtardığım kişiler de çok
hayata bakış açınızı değiştiriyor.
boyunca tek bir amacımız vardı; insanları
sorulur. Ama ben kurtardıklarımın çoğunu www.2fmagazine.com // 55
RÖPORTAJ
hatırlamıyorum. En çok hatırladığım kişi kur-
olarak gücümüzün artık tümüyle tükendiği-
Olayları nasıl haber alıyorsunuz? Nasıl
taramadığım kişi. Çünkü diğerleri tamam-
ni görünce kampa dönme kararı verdim. He-
biraraya gelip, olay yerine gidiyorsunuz?
lanmış operasyonlar. Ama tamamlanamamış
pimiz 1,5 saat uyuyup, yemek yiyip yeniden
Sonuçta hepinizin bir hayatı var. O an uyu-
operasyonlarda ‘’acaba yeni bir alet mi alma-
çalışmaya başlayacaktık.
yor olabilirsiniz, tatilde denize giriyor ola-
lıydık, farklı şekilde mi müdahel etseydik’’ diye
Kampa gittik, basit bir yemek yedik, her-
bilirsiniz ya da eşinizle romantik bir akşam
düşünmeye devam ediyorum. Zaten her
kes oturup biraz dinlenmeye başladı. Tam o
yemeği yiyor olabilirsiniz. Birden o hale na-
şeyi hatırlamak da istemem. Düşünsenize 27
anda bir amca geldi tercümanla birlikte. ‘’Oğ-
sıl bürünüyorsunuz?
tane operasyon, yüzlerce anı. Hepsi insanın
lum enkazda, yardımınıza ihtiyacım var’’ dedi.
Arama – kurtarmacıysanız romantik ak-
üstünde inanılmaz bir yük yaratır. O yüzden
Arkadaşlarıma döndüm, fiziki olarak bittik-
şam yemeklerini unutun :) Elbette bu işin içi-
anılar, hikayeler gitsin tecrübeler kalsın. Ya-
lerini görebiliyordum. Elbette insanüstü bir
ne bir kez girdikten sonra belli şeylere dikkat
şama biçimi bu olmalı. Ama kurtaramadığı-
çaba göstermeleri mümkün olabilirdi. Ama
etmeniz gerekiyor. Gündelik hayatımızı ola-
mı hatırlıyorum, çünkü daha iyisini yapabilir
o zaman hem kendinizi, hem de enkaz al-
ğan şekilde yaşamaya devam ediyoruz. Ama
miydim? diye düşünüyorum.
tındaki insanı riske atıyorsunuz. Çünkü hata
fiziksel ve zihinsel olarak da sürekli ‘’O An’a’’
En çok hatırladığım operasyonlardan biri
yapma riskiniz çok yüksek. Bu yüzden ben
hazırlıklıyız.
Pakistan’dır. Uçakta sadece 8 kişilik yer var-
‘’ekip arkadaşlarım kalsın, onların en azından
Fiziksel açıdan hazır olmak önemli. Çün-
dı ve ilk ekip olarak oraya sadece 8 kişi gittik.
1,5 saat dinlenmesi lazım. Ben geleyim, size
kü orada fiziksel bir iş yapıyorsunuz. Bu her
Depremin 22. saatiydi oraya gittiğimizde.
yol göstermeye çalışayım’’ dedim. Ama adam
sabah kalkıp koşu yapmak, kilo almamak
Yani eğer depremi ilk olduğu anda haber
bize baktı ve ‘’ben sizi 8 kişiyi kurtarırken gör-
şeklinde olmak zorunda değil. Ama bir şe-
aldıysak en azından 22 saattir uyumuyorduk
düm. Allah kurtardıklarınıza saysın. Biz başı-
kilde olay yerinde sizi ayakta tutacak o kon-
deprem alanına vardığımızda. Sonrasında
mızın çaresine bakarız bir şekilde’’ deyip gitti.
disyonu sağlamanız gerekiyor. En azından
19 saat daha aralıksız çalıştık ve iş öyle bir
Bir daha o adamı hiç görmedik. Yani 27 tane
arama – kurtarmanın fizik gerektiren bir
noktaya geldi ki orada yapılacak işler, o 8 ki-
operasyon geçirdim, birçok hayat kurtardık
tarafında çalışıyorsanız. Bu işin birçok farklı
şinin fiziki kapasitesinin üzerine çıktı. O ana
ama en çok hatırladığım anı bu diyebilirim.
kadar 8 kişiyi kurtarmıştık ve ben takım lideri 56 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
tarafı var. Lojistik, organizasyon, iletişim vs taraflarda çalışıyorsanız fizik çok önemli
RÖPORTAJ
olmayabilir. Bir kişi yaşı, fiziki kondisyonu izin
uzun zaman alır. Elbette bir operasyondan
re bakıyoruz ama o farklı şeyler görüyor, ben
vermiyor diye arama – kurtarma yapamaz
döndükten sonra da psikolojik çalışmalar
farklı şeyler. O yüzden bir operasyondan dö-
diye bir şey yok. Ama enkazda aletle çalışa-
yapıyoruz. Ama bunlar daha çok kendi ara-
nerken farklı şeyler taşıyarak dönüyoruz zih-
cağım diyorsanız belli bir fiziki kondisyonda
mızda yaptığımız toplantılardan oluşuyor.
nimizde. Bazen daha zor atlatanlar olabiliyor.
olmanız lazım.
Çoğunlukla operasyon bitince hemen eve
Bu doğal bir durum.
Zihinsel açıdan da hazır olmak lazım. ‘’O
gitmiyoruz. Bir gece otelde kalıp, ekipçe top-
soru’’ geldiği zaman ne cevap vereceğinizi
lantı yapıyoruz. Böylece eve tamamen her
Operasyonlarda size belki de ekipman-
bilmek demektir. Psikolojik hazırlık ise o ce-
şeyi geride bırakmış olarak dönüyoruz. Eğer
lardan çok daha yardımcı olan dostlarınız
vabı verdikten sonra pişmanlık ve travma ya-
her şeyi eve taşımaya kalkarsanız bu sefer
var. Aynı zamanda siz bir köpek eğitmeni-
şamamak için gerekiyor. İşimi mi yapsaydım,
sevdiklerinizi de bu dünyanın içine çekmiş
siniz. Sizinle bu konuda da konuşmak iste-
acaba onu da böyle mi yapsaydım şeklinde
oluyorsunuz. Benim, eşime bunu yapmaya
riz. Ama ilk sorumuz şu olacak; Neden K9
düşünmemeniz lazım. Karar vermelisiniz.
hakkım yok. O yüzden operasyonlarda yaşa-
diyorlar? :)
Bu işini bırak hemen gel anlamına gelmiyor.
dıklarımı mümkün oldukça eve taşımamaya
Buna önceden hazırlıklı olmanız lazım. ‘’Böy-
çalışıyorum.
bir kısaltma. İngilizce’de köpek ‘’canine (key-
le bir olay yaşandığında ben senelik iznimi kullanıp olay yerine gideceğim’’ demeniz lazım. Sonra eşinize bu durumu anlatmanız lazım.
Aslında herkes K9’u bir köpek timi sanıyor. Ama aslında bu Amerikalıların yaptığı
Peki ekipte kolay adapte olamayanlar, uyum sorunu çekenler oluyor mu?
nayn)’’ dir. Bunu kısa yazmak için ‘’K9’’ şeklinde bir şey ortaya çıkarmışlar. İngilizce okudu-
Ben 17 senedir bu camianın içindeyim ve
Elbette oluyor. Sonuçta hepimiz aynı in-
hala öğrenmem, yapmam gerekenler var.
san değiliz. Hepimizin farklı yaşanmışlıkları,
Peki eğitmenlik tarafına gelirsek. Sizin
Hala ben de hata yapabilirim. Yani bu iş için
farklı konularda hassasiyetleri var ve farklı
de Romus ve Xolotl adında iki köpeğiniz
hazırlık hiçbir zaman bitmez.
şeylerden etkileniyoruz. Diğer ekip arkada-
var. Onlarla iletişiminiz nasıl?
ğunuz zaman ikisi de aynı şekilde okunuyor.
Biz psikolojik destek alıyoruz. Ama
şımın hayata benim gibi bakma zorunluluğu
Xolotl’dan çok iyi bahsedemeyiz aslın-
öncesinde. Çünkü bu daha kısa sürüyor.
yok. Bazen bir arkadaşımın olaya benden
da :) Ama Romus şu anda Türkiye’nin görev
Sonrasında bazı şeyleri tedavi etmek daha
daha duygusal yaklaştığı oluyor. Aynı şeyle-
yapmaya hazır 24 köpeğinden biri. Bu konuwww.2fmagazine.com // 57
RÖPORTAJ
da bir sertifikaya sahip.
Ben bir köpek eğitmeni olduğum için, kendi
termeleri gerekir. Böylece biz kurtarma için nasıl
Eğitim vermenin ne kadar zor bir şey
köpeklerim dışında da köpekler eğitiyorum. Bu
bir yöntem izleneceğine karar verip, kazazedeyi
olduğunu biliyoruz. Bir insanı eğitmek bile
sebeple birçok köpekle çalışma imkanı buluyo-
en hızlı şekilde oradan çıkarabiliriz.
çok zorken bir köpeği eğitmek nasıl bir şey?
rum. Hepsi aynı güçte, aynı yetenekte olmaya-
Dolayısıyla bizim köpeklerimizin çevredeki
Aslında köpekleri eğitmek daha kolay.
biliyor. Bir köpeği hazır hale getirmek için 2,5 yıl
değişkenlere aldırmadan kusursuz bir konsant-
Çünkü köpekler tercih sebebiyle yanlış şey-
gibi bir süreyi eğitime ayırmanız gerekiyor. En
rasyonla işlerini yapmaları gerekiyor.
ler yapmazlar. Köpek için bir şey ya siyahtır
yetenekli köpeği, bebekken aldığınızı bile dü-
ya da beyaz. Bizim gibi arada kaçış noktaları
şünseniz en azından 1,5 senelik eğitime ihtiyaç
aramıyorlar. Şuradan şöyle sıyırır mıyım, bir
duyuyor. Dolayısıyla ortaya çok ciddi bir emek
şekilde nasıl atlatırım gibi düşünceleri yok.
koymanız gerekiyor. Üstelik her zaman yetiştir-
Elbette bazı cinsler tercih sebebi olabiliyor.
Köpek için sadece doğru ve yanlış var. Eğer
diğiniz köpek çok iyi olmayabiliyor. Bu sürenin
Burada cüsse, çeviklik gibi konuların yanında
yanlış yapıyorsa, siz öğretemediğiniz içindir.
sonunda yetenek olarak, odaklanma olarak
bazı ırkların da yatkınlığından kesin olarak bah-
Köpek size gıcıklık olsun diye bile bile kötü
göreve uygun olmayan köpeklerle de karşılaşı-
setmek mümkün. Retriever, Alman ve Belçi-
yapmaz. Köpek kendi mutlu olmaya çalışır,
yoruz.
ka Çoban Köpekleri, Border Collie’ler bu işe
sahibini de mutlu etmeye çalışır. Hayatın tadını almak için insanlarla dost olmak isterler. Dolayısıyla köpeklerle çalışmak kolay ve keyiflidir.
Peki enkaz köpeği seçerken köpeğin cinsi de önemli mi?
yatkın ırklar. Biz köpekten belli bir denge bekEnkazda köpekler nasıl çalışıyor?
leriz. Yani hem çok iyi çalışmalı hem de sakin
Dediğim gibi narkotik köpekleri gibi köpek-
ve koordineli çalışmaya uygun olması gerekir.
ler sahibinin gösterdiği bölgeleri arayan köpek-
Mesela bir Av Pointeri çok iyi koku almasına ve
Teknik olarak elbette zorlukları var. Bir
lerdir. Fakat bizim köpeklerimiz kendi başlarına
iyi çalışmasına rağmen enkazda aramaya uygun
kere uzun zaman alıyor. Eğitimi en uzun sü-
çalışır. Ben bir bölgeyi ara dediğimde köpeğim
bir köpek olmayabilir. Çünkü çok hareketli ve az
ren köpekler genelde enkaz, arama – kurtar-
benden metrelerce uzağa gidip kendi başına
itaat ediyor. Onun işi kilometrelerce kuş veya
ma köpekleridir. Bomba ve narkotik köpek-
etrafta canlı biri olup olmadığını anlamaya ça-
tavşan kovalamak. Dolayısıyla enkaz alanında
leri genelde bir hedefe yönelir ve sahibiyle
lışır. Oradaki yemek kokusu, etraftaki farklı
önüne bir kedi çıkarsa onu kovalama ihtimali ol-
çok yakın çalışır. Fakat bölge arama, enkaz
hayvanlar, enkazın fiziki koşullarıyla köpek
dukça yüksek. Böyle bir köpeği eğitmek için çok
arama, iz sürme köpekleri nispeten sahiple-
hep tek başına yüzleşir. Üstelik biz köpeklerden
daha fazla zaman harcamak gerekiyor. Sonuçta
rinden bağımsız, kendi içgüdüleriyle çalışır
sadece koku aldıklarında alarm vermelerini iste-
her köpek eğitilebilir ama daha az zamanda,
ve bu sebeple çevredeki birçok değişkenden
miyoruz. Kokunun kaynağını tespit ettikleri gibi
daha az emekle eğitebileceğiniz köpeği bulma-
etkilenme ihtimalleri yüksektir.
ona mümkün olan en yakın noktayı da bize gös-
nız gerekiyor.
58 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
RÖPORTAJ Böyle durumlarda da köpekler sıkılabiliyor. Biz de o yüzden insanlara söylüyoruz ‘’biraz dinlenmesine izin verin’’ şeklinde. Son olarak başınızdan geçen ilginç bir olayı bizimle paylaşabilir misiniz? Mesela komik şeyler de yaşanıyor mu operasyonlarda? Elbette komik şeyler olabiliyor. Tabi öyle bir ortamda kahkalarla gülmüyoruz ama daha sonrasında aklımıza geldikçe bizi gülümseten şeyler oluyor. Bir de tabi bize komik gelmeyip dışarıdan komik görünen şeyler olabilir. Mesela Sri Lanka ve Hindistan gibi yerlerde trafik başlı başına komik bir olay. Bir bilgisayar oyunu gibi, arabalar üstünüze doğru geliyor. Korna çalarak geliyorlar ve son anda direksiyon kırıyorlar. Bir keresinde Sri Lanka’da afet bölgesine giderken şöförümüz 3 kere uyuyup direksiyona düşmüştü :) Van’da kazazedelerle ilginç diyaloglarımız Sizin köpeklerinizin cinsi nedir?
verme ve nefes alma ihtiyacı istiyorlar. Bu sebep-
Romus ve Xolotl’un ırkları Alman Çoban
le genelde 10 yaşına geldiklerine köpeklerimizi
Köpeği. Ekibimizde bir de Labrador Retriever
emekli ediyoruz. Şuan Romus 9 yaşının içinde,
var. O da yakında sınava girecek.
önümüzdeki sene Temmuz ayında o da emekli olacak. Sertifikası Temmuz 2014’e kadar geçerli,
Peki köpeklerinizde dişi – erkek ayrımı yapıyor musunuz? Bu biraz tercih meselesi. Ben dişi köpeklerle
ondan sonra sınava tekrar sokmayacağım. Yani sınava girme hakkı var ama ben artık dinlenmesini istiyorum.
çalışmayı tercih ediyorum çünkü daha çabuk sakinleşiyorlar. Ama bazı eğitmenler erkek köpek-
Köpeklerin insanlarla ilişkisi açısından ne-
ler daha hırslı oldukları için onlarla çalışmayı ter-
ler yapıyorsunuz? Eğitim döneminde bununla
cih edebiliyor. İki cins de iyi çalışır ama genelde
ilgili kurallar var mı?
şöyle bir çıkarım yapabiliriz; Kadın eğitmenler
Elbette belli kurallar var. Biz eğitim sürecin-
için erkek köpekler, erkek eğitmenler için dişi kö-
de köpeklerimizin insanlarla temasını kontrollü
pekler olursa biraz daha uyumlu çalışma imkanı
kılıyoruz. Ama bu sadece eğitim süresince ge-
olabilir. Çünkü erkek ile erkeğin, dişi ile dişinin
çerli. Sonrasında insanlarla temas kurmasında
inatlaşması daha fazla olacaktır. Hayat içinde de
bir sorun yok tam tersine insanlarla ve diğer
bu böyle. Ama bu erkek köpek ile erkek eğitmen
köpeklerle sosyalleşmesi bizim için önemlidir.
çalışamaz diye bir şey yok. Bu şekilde yetiştiril-
Çünkü sonuçta köpek insan arıyor ve onunla
miş çok iyi köpekler de var.
iyi bir iletişime sahip olmalı. Tabi köpeklerin de bu tür ilişkilerle de bir tahammül sınırı oluyor.
Köpekler için de emeklilik dönemi var mıdır yoksa hep çalışabiliyorlar mı?
Mesela biz Van’dan dönerken havalimanında binlerce insan var etrafta, başka köpekler var,
Evet, onlar da için de bir yerden sonra haya-
basın mensupları var. İnsanlar gelip köpeklerin
tın keyfini çıkarabilecekleri bir emeklilik dönemi
başını okşuyor. Bir yerden sonra bu yoğun ilgi
oluyor. Fiziki olarak da düşmeye başlıyorlar, eski-
de köpeği bunaltıyor. Bir insan olarak düşünün
si kadar dinç olmuyorlar. Bu sebeple artık enkaz
sürekli gelip birileri başınızı okşasa bir yerden
etrafında fazla dolaşamıyorlar, daha fazla ara
sonra ‘’yeter artık’’ şeklinde tepki verebilirsiniz.
oldu. Bir kazazedeyi çıkartmaya çalışıyorduk ve uygun koşullara ulaşmak için 19 saat uğraşmıştık. Depreme yakalandıkları yerde birçok kişi hayatını kaybetmişti. O gün çok sıkışık bir alanda çalışmak zorundaydık ve artık herkesin sinirleri yıpranmıştı. Sonunda kazazedeyi tüm organları sağlam bir şekilde çıkaracak noktaya geldik. Kendisi de çok daralmıştı, yoğun bir stres yaşamıştı onca saat boyunca. Normalde çekince onu kolayca sedyenin üzerine almamız lazımdı. Fakat bir türlü oradan çıkaramadık. Elimle kontrol ettim, uzuvları sıkışmamıştı ama çekmemize rağmen onu çıkaramıyorduk. Sonradan bir arkadaşımız farketti ki montu betonlar arasında sıkışıp kalmış. Elbette montu kesmek lazım, ben de bıçağı alıp kesmeye başladım. Üstünü kesiyorum astar geliyor, astarı kesiyorum elyaf geliyor, elyafı kesiyorum başka bir şey geliyor, mont kes kes bitmedi. Bu arada kazazede soruyor ‘’Abi napıyorsunuz?’’ diye. Ben de ‘’Çok kaliteli mont almışsın kesilmiyor’’ dedim. Ben öyle diyince kazazede başladı küfretmeye ‘’Ben o montun …..’’ şeklinde. Biz onu çıkardık, sedyeye koyduk ve hem onun o haline güldük hem kendi halimize güldük. 19 saat uğraşmışsınız ve tek bir monta takılıp stres yaşıyorsunuz :) Elbette trajikomik bir andı. Ama bazen geriye dönüp baktığınızda zorluklardan çok komik anları hatırlıyorsunuz. // www.2fmagazine.com // 59
Didem CINDIK // didem@2fmagazine.com
@di_didem
/di-didem cındık
TÜRKİYE’DE GELENEKSEL DÖVME
D
övme, Osmanlı Devleti’nden önce Cezayirli
gemicilerin
yaptırdığı
“avam bir süs” olarak görülürken, 17. yüzyıl başlarında donanma denizcileri arasında yaygınlaştı. Daha
sonra yeniçerilerin bağlı bulunduğu “ortayı bölüğü” simgeleme amacıyla dövme motifleri yapmıştır. Bu gelenek Yeniçeri Ocağı’nın kapatılışına dek sürer. Taburdaki askerler: ok, yay, minare, cami merdiveni, aslan, fil, cami,
çapa, güneş kursu, hilal, hurma ağacı gibi motifler yaptırmışlardır. Her Yeniçeri niferi ait olduğu taburun simgesini el, kol, pazu gibi görünen yerlere yaptırırlardı. 17 ve 18. yüzyıllarda İstanbul’da esnaf ve alt tabakanın erkek çocuklarına yeniçeri dövmesi yaptırmak çok yaygınlaşmıştı. Ancak, 1826 yıllarında II. Mahmut, Yeniçeri Ocağı’nı kaldırdığında dövme yaptırmak da yasaklandı. Türkiye sınırları içerisinde geleneksel dövme Türkmen, Arap, Kürt ve göçebe topluluklarda yoğunlaşmak üzere Doğu Akdeniz’de Adana, Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa gibi Doğu Anadolu’da da 40 yaş üzeri kadın ve erkeklerde yaygınlaşmıştır. Güneydoğu Anadolu’da “ne ayıp, ne de günah değildir” diyerek oradaki kızlar kendilerinden daha yaşlı olan teyzelerden tavsiye alarak
Kim bilir, Mezopotamya, Mısır ve Hun Türkleri
me arzusu ve desenli tenlerinden hoşlandık-
vücutlarını desenletiyorlardı. İnsanın duygula-
gibi eski kültürler belki de doğanın, suyun tıl-
larıydı.
rıyla, doğayla mücadelesini, inançlarının, derin
sımlı gücünü çoktan keşfetmişlerdi.
Güneydoğu Anadolu bölgesinde dövme-
köklerin günümüze taşınma öyküsüdür. Gele-
Araştırmalarda, Güneydoğu Anadolu’da
ci bacılar ile Kürt ve Arap kökenliler arasında
neksel dövme, kayıp zamanların süslü izleri,
“üstüme kuma gelmesin” anlamını taşıyan,
dövme ustaları yetişmiştir. Siverek’te dövme işi-
bedenlere yeni anlamlar yükleyerek günümüze
yan yana üç nokta dövme motifinden söz
ni yapanlara genelde “koçer” denilirdi. Dövme
taşınan kendini ifade etme sanatıdır.
edilir. Diğer bir inanca göre de kendi çocuk-
yapan kadınlara “dekkake”, dövme yaptıran ka-
Türkçe; dövme, “döğün, dövün”, Kürtçe;
larının yüzlerine hastalanmasın diye, “ken-
dınlara “mekkuke”, dövme yapan erkeğe “dek-
“dek, dak, neşh”, Arapça; “vesm, veşm” ifade-
dim çocuklarıma dövme yaptım, dövmeler
kak”, dövme yaptıran erkeklere ise “medkuk”
leri kullanılmaktadır. Sonuç olarak, dövmenin
çocuklarıma ilaç gibi derman oldu” şeklinde
denilirdi. Gaziantep’te dövme yapanlara “gur-
hem dil hem anlam bakımından başta damga-
ifade edilmiştir. Mardin’de isteyen ailelerin
bet” adı verilirdi. Mardin, Midyat çevresinde
lar olmak üzere çok sayıda maddi kültür değer-
7-8 yaşlarındaki çocuklarına dahil dövme
ise “sazmantular” diye adlandırılan gezginler,
leriyle ortak özellikler taşıdığı temsil edilmiştir.
uygulanmaktaydı. Neden çok basitti; süslen-
göçebeler dövme işi yaptırmaktaydı.
60 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
YAŞAYAN DESEN
şıma geldim, taliplerimi bekliyorum”, dövmeden
Taç: Genellikle kadınların alınlarının orta-
dınlar arasında yaygın olduğu için dekkakelik
sonra genç kızlara evlenme teklifleri geleme-
sına yapılan bir motiftir, asalet, benzersizliği ve
yaygınlaşmıştır. Her zanaatkarlıkta olduğu gibi,
ye başlardı. Kızların yüz, el, ayak gibi görünen
güzelliği simgeler.
Dövme yapmak, yaptırmak genelde ka-
belli yetenek, beceri ve kişisel özelliklere sahip
yerlerindeki aşiret damgaları başka kabile er-
Koç Boynuzu: Bolluk, bereket, üretkenlik,
olmaları gerekiyordu. Dövmede dilek, ümit gibi
kekleri tarafından tanınmaları kolaylaşır, onları
kahramanlık, güç ve erkeklik sembolü olarak
beklentilerin olumlu sonuçlanması arzulanmak-
uygunsuz tekliflerden uzak tutarlardı.
kullanılmıştır. + ve x Simgeleri: Hayat kaynağı ve kutsan-
tadır. Bu nedenle, dövme yapma yetenek ve be-
Erkek çocuğuna da doğduğu andan itiba-
cerilerinin yanı sıra, iyi karakterli, mutlu kişilerin
ren, nazar ve kem gözlere karşı koruyucu tılsım
olmasına dikkat edilmiştir.
olarak dövme yapılmaktaydı. Erkekler dövü-
5 Rakamı: Eski çağlardan beri dünya ve
mışlığı ifade etmektedir.
Kız çocuğu, doğuran ve emziren annenin
nün kadınları güzelleştirdiğine inanmaktaydı.
insanı temsil etmekte ve ritüellerde de önem
sütü çıra isi ile hayvan ödü karışımından döv-
O zamanlar makyaj malzemeleri olmadığı için
taşımaktadır.
me mürekkebi elde edilerek, renklendirici ola-
bedenlerini süsleyen kadınlar, karşı cinse kendi-
rak kullanılmıştır. Bu karışım 3, 5, 7’li iğnelerle
lerini beğendiriyorlardı.
deriye işlenmiştir. Renklendirme malzemelerin-
Diller ve kültürler farklı olsa da sembollerin
de el-merare denilen hayvan safrası, öd sıvısı
dili ortaktır. Efsanelerde duyduğunu, doğada
kullanılmaktaydı. Anadolu’daki “iğne deliğine
gördüğünü hayalinde beslediğini teninde de-
kuyu kazmak” deyimi belki de dövme yapma
sene dönüştüren insan onları bedenine işler,
işleminden kaynaklanmıştır.
giyinir.
Geçmişte ergenliğe geçen kız çocuklarına dövme yaptırılırdı, bunun anlamı “evlenme ya-
Güneydoğu Anadolu’da yapılan bazı dövme desenlerin anlamlarını vermek gerekirse:
Üç Noktalı Üçgen: Dişilik, bereket, doğurganlık, kem gözlerden korunmanın sembolüdür. Zig-zag: Uzun yaşamı ve aşılması gereken yaşam zorluklarını simgeler. Güneş: Kadınların alnında yer alır. Baş tacı motifi de denilmektedir. Kadının güzelliğini, ruhunun aydınlığını, pozitif enerjisini yansıtır. Aynı zamanda nazarlık işlevini de görür. // www.2fmagazine.com // 61
MODA
Sezon Trendi Vol.1
Gamze Biran
gamze@2fmagazine.com
KAFAYI ÜSÜTMÜYORUZ! , Hayır gündemdeki konularla hiç alakası yok, kış yaklaşıyor ya o bakımdan… Kış trendi olarak bereden bahsetmek oradan bakınca çok mantıklı gözükmüyor olabilir, ama o moda dünyası yok mu kışın bereyi bile arzu nesnesi haline getirebiliyor işte. Bu kış bereyi sıcak tutması için değil tamamen şekil olarak takıyoruz, seviyoruz, hatta koleksiyon yapıyoruz. Bütün bir kışı bir bereyle geçirmeyi düşünmüyordunuz herhalde! Eğer doğru bereyi seçerseniz, bere=cool görünmek , bunu aklınızdan çıkarmayın. Bu sezonun en hit beresi kuşkusuz alında kocaman bir yazıyla gezmemize sebep olacak olanlar… Özellikle dünyaca ünlü markaları ti’ye alan bereleri çekinmeden takınız!
Bu sezonun en hit beresi kuşkusuz alında kocaman bir yazıyla gezmemize sebep olacak olanlar… Özellikle dünyaca ünlü markaları ti’ye alan bereleri çekinmeden takınız! 62 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
MODA
Tül kaplı bereler! Evet biraz eskidi ama hala gideri var, denemediyseniz bu kış son şansınız olabilir
Ponponlu bere! Zamanında annem az mı çırpındı kışın en soğuk günlerinde bu berelerden bana takmak için. Şimdi hava birazcık soğusa bereleri kafamıza geçireceğimize hiç şüphe yok…
Örgü bereler! İki ters bir düz, haroşa, en kalın en el örgüsü olanı makbul, itinayla babaannelerinizden isteyiniz.
!
en gün de md a r k lı z a ir b ış if Bu k c e le r im iz mız a n ü ş ü d , ıp uz a k laş a k aydırıp k af a s a r k a t n o k la e t a kıyo r uz . Yo e r ld e e b e k c e s ade üşüt me m ) h a ll a z (m a a değil…
Sevimli bereler… İş yerine giderken takmak sizi ciddiye almamalarına sebep olabilir, dikkatle takınız www.2fmagazine.com // 63
GEZİ
Yazı ve Fotoğraflar: Sebla Arslan
Mutlu Kızılelma
FARKLI KÜLTÜRLERİN BULUŞMA NOKTASI
SARAYBOSNA
A
vrupa’da farklı din, kültür ve ge-
geçebilirsiniz. Şehrin tarihi dokusunu yaşa-
tarafını birbirine bağladığı için hoşgörünün
leneklerin buluşma noktası olan
yabilmeniz için konaklayacağınız yeri şehrin
simgesi olmuş, 2004’te yeniden yaptırılan
Saraybosna, 1992-1995 yılları
merkezi olan Başçarşı’ya yakın ayarlamanız-
‘Eski Köprü’ eski Mostar şehriyle birlikte
arasında Avrupa tarihindeki en
da yarar var.
Unesco tarafından 2005 yılında Dünya Mi-
direnmiştir.
Bosna-Hersek’te her şey Avrupa şehirle-
ras Listesi’ne alınmıştır. Osmanlı dokusunu
Boşnaklar, Hırvatlar, Sırplar, Yahudiler,
rine kıyasla daha ekonomik olup yemekleri
kaybetmeyen Mostar’da Karagöz Bey Ca-
Romanlar ve diğer etnik grupların yaşadığı
tam bizim damak zevkimize göre. Bol kay-
misi, Koski Mehmed Paşa Camisi, Fran-
Saraybosna küllerinden yeniden doğmuş ve
maklı *Cevapi ve Boşnak Böreği’ne bayı-
sisken Manastırı, Ortodoks Kilisesi, Sina-
Bosna-Hersek’in hızla gelişen başkenti ol-
lacak, *Bosanska Kafa’yı lokum eşliğinde
gog, Saat Kulesi, Bişçeviç Köşkü, Kaytaz
muştur. Miljacka Nehri’yle Bosna Nehri ara-
yudumlarken çok keyif alacaksınız.
Ailesinin Evi, Muslibeyzade Evi’ni gezebilir,
uzun
kuşatmaya
erkenden
çarşıdan sanatçıların yaptığı bakır elişlerini,
leri, misafirperver insanların hoş sohbetleri,
Mostar’a doğru yola çıktığımızda, nehir ke-
yağlıboya tabloları veya ahşap heykelleri
nefis yemek ve kahve kültürleriyle kesinlikle
narından yeşillikler içinde yaptığımız araba
alabilirsiniz. Mostar’daki eserler bölgedeki
gezilip görülmesi gereken yerlerden biri.
yolculuğu bile büyük bir keyifti. Neretva
sanatçıların el işleri olup Saraybosna’dakilere kıyasla daha kaliteli ve güzel denebilir.
sındaki vadiye kurulan şehir doğal güzellik-
Cumartesi
günü
sabah
Bir hafta sonuna sığdırabildiğimiz Sa-
Nehri Bosnalıların deyimiyle Mavi-Yeşil Her-
raybosna-Mostar-Blagay-Poçiteli turu ke-
sek Güzeli bu bölgeye tam anlamıyla hayat
Geleneğe göre nişanlı erkekler evlenme-
sinlikle çok keyifli ve özeldi. Bosna-Hersek
vermiştir. Nehrin ayırdığı bölgeleri bağlayan
den önce cesaretlerini göstermek için Mos-
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından vize
köprülerin incisi Mostar, Osmanlı’nın bu böl-
tar Köprüsü’nden atlarlarmış. Turistlerin köp-
istemediği için Cuma gecesi gidiş, Pazar ge-
geyi fethinden sonra 1566 yılında Mimar
rüden sembolik olarak yapılan bu atlayışlara
cesi dönüş uçak biletleri ve pasaportunuz bu
Hayreddin tarafından yaptırılmıştır. Bosna-
olan ilgisini göz önünde bulundurursak gü-
güzel kaçamak için yeterli olacaktır. Gitme-
Hersek’te çıkan iç savaştan Mostar Köprüsü
nümüzde dalgıçlığın Mostar’da çok tutulan
den önce paranızı *Konvertibıl Mark’a çevi-
de nasibini almış, 1992’de Sırplar tarafından
bir meslek haline gelmesine şaşırmamalıyız.
rir ve havaalanından teslim almak üzere araç
bombalanmış, 1993’te Hırvat tanklarıyla
Mostar’da geçirdiğimiz güzel saatlerden
kiralarsanız şehir merkezine oyalanmadan
tamamen yıkılmıştır. Köprü Hırvat ve Boşnak
sonra rotamızı güneye, Blagay’a doğru çe-
64 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
GEZİ
Poçiteli Osmanlı Köyü
Sarayevo
Barış Ateşi
Şehitlik
Blagay Dervişler Tekkesi
Tünel Müzesi
virdik. Mostar’ın güneyinde yaklaşık 20 da-
için yaptıkları kalenin 1471 yılında fethiyle
kikalık mesafede bulunan Blagay (Orta Çağ
Poçiteli Osmanlı himayesine girmiş, aske-
şehir harabelerini görmeniz mümkün).1465
ri ilçe merkezi olarak kullanılmış. Neretva
yılında Osmanlı’nın fethiyle hızla gelişmiştir.
Nehri’nin sol kıyısına yükselerek yerleşen hi-
Sultan Süleyman Camisi, mescidler, mek-
sar şeklinde olan köyde Gavrankapunzade
tepler, medrese, hamam, hanlar, misafir-
Kulesi, Saat Kulesi, han, medrese ve cami
hane ve iki taş köprü bu dönemde yaptı-
bulunmaktadır. Şehir Osmanlının Balkanlar-
rılmıştır. Avrupa’nın en güçlü kaynağı Buna
dan çekilmeye başlamasıyla stratejik önemi-
üzerine kurulan Dervişler Tekkesi Blagay’ın
ni yitirmiş ve zamanla büyük göçler vermiş.
en meşhur yapısıdır. Doğa harikası olan ma-
Günümüzde cami imamının ailesi ve birkaç
ğarası ve kayalıklarıyla Buna’nın buz gibi su-
aile dışında köyde yaşayan kalmamıştır. Bu
yunu içen buraya bir daha gelirmiş, biz de
sebeple tarihsel dokusunu günümüze kadar
tekkenin yanından suyumuzu içtik ve Eski
koruyan Poçiteli 2005 yılında Unesco tara-
Osmanlı Köyü Poçiteli’ye doğru yola koyul-
fında Dünya Miras Listesi’ne alınmıştır.
duk. Macarların Osmanlılara karşı savunmak
Boşnak Böreği
Poçiteli Kalesi’nde oturup kuş cıvıltıları eşliğinde dinlendikten sonra havanın karar-
Bosanska Kafa www.2fmagazine.com // 65
GEZİ Mostar Köprüsü
Moriça Han Saraybosna Kütüphanesi
Saraybosna Sebil
ması ile birlikte dönüş yolumuz başladı. Sa-
zanaatkâr ruhunu korumaktadır.
yaretçilerine aktarmaktadır. Burada bize
raybosna ile Dubrovnik arasındaki şehirlera-
Başçarşı’dan çıktıktan sonra hemen hemen
rehberlik eden, çocukluğunda yaşadığı sa-
rası yol gidiş-geliş tek şeritli olup aydınlatma
hepsi yürüme mesafesinde olan Latin Köp-
vaş anılarını bizlerle paylaşan Faruk’la kışın
yapılmamış. Bu nedenle hava karardıktan
rüsü, Morica Han, İnat Evi, Sebilj Çeşmesi,
rafting yapmaya gelmek üzere sözleşerek
sonra yola koyulduğunuzda zifiri karanlıkta
Sonsuz Ateş, Ferhadiye, Katedral ve şehitlik
müzeden ayrıldık.
ilerlemeyi göze almanız gerekecek.
görülmesi gereken yerlerin başında geliyor.
Saraybosna’yı
anlatmaya
Saraybosna’ya yılın her dönemi gelmek
geçmeden
Şehir 1992 ile 1995 yılları arasında çağ-
için geçerli bir sebep bulabilirsiniz. Temmuz
önce bu şehri bir güne sığdırmak istiyorsa-
daş Avrupa tarihindeki en uzun kuşatmayı
ayı boyunca süren Başçarşı geceleri, Ağustos
nız uykunuzdan feragat edip gezinize erken
yaşaması nedeni ile savaşın izlerini günü-
sonunda gerçekleşen Saraybosna Film Fes-
başlamanızı tavsiye ederiz. Keza bu güzel
müzde dahi taşımaktadır. Şehrin ara sokak-
tivali, Kasım ayının ilk haftası gerçekleşen
şehri doya doya tecrübe etmek için bir gün
larında gezerken mevcut yapılardaki kurşun
Jazz Festivali, 13 Aralık-13 Ocak tarihleri
dahi tam anlamıyla yeterli olmayacaktır.
izleri savaşın gerçek yüzünü kuşatmanın
arasında Saraybosna Tatil Pazarı’nda do-
Saraybosna’daki gezimize Pazar sabahı
üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen gözler
yasıya alışveriş keyfi, MESS (Güneydoğu
yukarıda da bahsetmiş olduğumuz Boşnak
önüne seriyor. Başçarşı’nın kuzey doğusun-
Avrupa’nın en önemli tiyatro festivali), ve kış
Börek’i ile kahvaltı yaparak başladık. Şehrin
da yer alan şehitlikte 1990-96 yılları boyunca
sporu tutkunlarına eşsiz doğa güzellikleri
merkezi olan Başçarşı’da yanyana dizilmiş
Bosna Hersek’e başkanlık eden Aliya İzzet
içinde kayak ve rafting keyfi...
birçok restoran hünerlerini sergilemek için
Begoviç’in mezarını da görmek mümkün.
size kapılarını açmış olacak.
Saraybosna bu sene 1984 yılında gerçek-
Savaş yılları ile ilgili bir diğer önem-
leşen kış olimpiyatlarının 30. yıl dönümü do-
Başçarşı belirgin bir biçimde Doğu’ya
li yer ise eski kentin dışında yer alan Tünel
layısıyla çok sayıda festival ve organizasyona ev
özgü olup ticaretin ve şehrin turistik kalbidir.
Müzesi’dir. Tünel Müzesi kuşatma süresince
sahipliği yapacak.
Osmanlı’nın 400 yıllık egemenliği sırasında
şehre yardım gelebilmesini sağlayabilmek
Kışın yaklaştığı şu günlerde olimpik dağ-
kurulan Başçarşı tarihi dokusunu ve yüzyıl-
için Boşnaklar tarafından gizlice kazılan
larda bir tatil ayarlamak için şimdiden sabır-
lardır aynı caddelerde ticarete devam eden
tünelin tarihini ve dönemin zorluklarını zi-
sızlanıyorum! :) //
66 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
* Bosanska Kafa: Boşnak Kahvesi * Konvertibıl Mark: Değiştirilebilir Mark. Bosna-Hersek para birimi. * Cevapi: Boşnak Köftesi.
Elektrikli Otomobil İtirafı Tüm otomobil üreticilerinin adeta “saldırdığı” çevreci otomobil segmenti, aslında otomobil piyasasının bir itirafı. Onlarca yıldır bu alana hiç yatırım yapmayan firmalar, şimdilerde elektrikli otomobilleriyle övünüyorlar
1 f - stop
900’lerin başından itibaren tüm dünyada ge-
istasyonları kadar geniş olabilirdi. Bunun için en başın-
lişmeye ve yaygınlaşmaya başlayan otomo-
dan elektriği bir köşeye atmayıp, her benzin istasyonu-
biller, elektrikli ve fosil yakıtlı olmak üzere
na birkaç tane de priz koymak olabilirdi.
ikiye ayrılıyordu. Elektriğin pratikliğine karşın
Elbette bu konuda “Elektrik teknolojisi yeni yeni
fosil yakıtlı otomobiller çok daha güçlüydü.
olgunlaşıyor” diyenler de var. Fakat bir teknolojinin
Fakat fosil yakıtlı araçlarda o zamanlar marş motoru
gelişimi, ona harcanan Ar-Ge ile doğru orantılı. Bunu
olmadığı için kullanımı oldukça zahmetliydi. Ardından
da unutmamak gerekiyor. Bunu anlamak için son 10
temelde elektrikli bir motor olan marş motoru fosil
yılda yaşanan gelişmeye bakmak yeterli. 10 yıl önce
yakıtlı araçlarla birleşti ortaya ideal kombinasyon çıktı.
elektrikli otomobiller bilim kurgu ürünü gibi görülür-
Dergimizin bu sayısında işlediğimiz “Efsane Oto-
ken bugün Türkiye’de bile yollarda dolaşmaya başladı.
mobiller” konusunu okursanız, elektrikli otomobillerin
Üstelik bazı firmalar benzinli araçlarla yarışan sürüş
bu endüstrinin gelişiminde önemli bir yere sahip oldu-
menzilleri ve pili çok kısa sürede doldurabilen şarj yön-
ğu görebilirsiniz. 1800’lerin sonunda yollara çıkan ilk
temleri geliştirmiş durumda.
otomobiller elektrikliydi ve 10 -15 yıl piyasada popü-
Kısa bir süre önce Formula E’de yarışacak eletrikli
lerliğini korudu. Hatta o dönemlerde ilk sürat rekorla-
yarış otomobilleri tanıtıldığında bunu “devrimsel” ola-
rını da elektrikli otomobiller kırıyordu. Saatte 100 km
rak nitelendiren oldu. Ancak şunu net biçimde ortaya
hıza ilk ulaşan otomobil elektrik motorları kullanıyor-
koymak lazım; Formula 1 araçları onlarca yıldır yarışı-
du.
yor ve gelişiyor. Böyle bir ortamda onlarca yıldır uyuFakat fosil yakıtlı araçların marş motoruna kavuş-
ması ve Ford Model T gibi uygun fiyatlı geniş kitlelere
yan elektrikli Formula E araçları bir devrim değil, olsa olsa bir utanç olabilir.
hitap eden otomobillerin gelişiyle elektrikli araçlar bir
Ayrıca elektriği çevreci bir enerji kaynağı olarak
anda ikinci plana atıldı. Kısa bir süre sonra ise tamamen
tanıtmak da bazı açılardan yanlış. Zira o elektriğin üre-
göz ardı edildi.
tilmesi için de çoğunlukla fosil yakıtlar ya da nükleer
Günümüzde yeni nesil, elektrikli otomobilleri ‘’yeni bir teknolojik gelişme’’ olarak görüyor. Fakat
enerji harcanıyor. Dolayısıyla bu tümüyle yenilenebilir bir ekosistem değil.
bu temelde böyle değil. Günümüzün elektrikli, hibrit
Son dönemde elektrikli, hibrit ya da farklı enerji
modelleri aslında 100 yıldan fazla bir süredir devam
kaynaklarını kullanan otomobiller bence otomobil
eden tembelliğinin bitişini gösteriyor. Şuan halen fosil
firmalarının sessiz bir itirafı olarak karşımızda duruyor.
yakıtlı araçların daha pratik olduğuna şüphe yok. Ama
Sebebi ticari olsa da bu otomobiller yine de geleceğe
bu 100 yıllık bir alışkanlık sonucunda ortaya çıktı. Yani
katkı sağlayabilir. Ama bunu 50 yıl önce yapamamak,
elektrikli otomobiller için akü şarj alanları da benzin
her zaman benim için bir utanç kaynağı olacak.
Melih Bilgin Genel Yayın Yönetmeni
www.2fmagazine.com // 67
KAPAK KONUSU
ZEVK-İ
Aslıhan KARLIDAĞ // aslihan@2fmagazine.com
SEFA
@aslihankarlidag
Balkanlardan Gelen Lezzet Dalgası:
Ş
Sancak Restoran ehrin gürültüsünden uzak, denizin üzerinde güneşin batışını seyrederken, Balkan mutfağının eşsiz lezzetlerini tatmaya ne dersiniz? Bu ayki adresimiz Pendik Marina’daki Sandzak Restoran.
Restoran hamur işleri ve et konusunda oldukça başarılı. Restoran’ın işletmecisi Adnan Bey, etleri Trakya’daki kendi kasaplarından özenle seçiyor. Boşnak yemeklerinde orijinal tadı yakalayabilmek için bazı malzemeler özel olarak Bosna’dan getiriliyor. Servisi oldukça hızlı, yemekleri gerçekten çok leziz. Restoranda Balkan yemekleri dışında diğer ızgaralar da bulunmakta. Sandzak Türkiye’de ‘Sancak’ olarak okunuyor. 68 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
Tarİhİ: Sandzak Restoran 1974 yılında Fehim Sancak tarafından kuruldu. Aile 1958 yılında eski Yugoslavya’nın Sandzak Bölgesi’nden Türkiye’ye göç etti. Günümüzde Sandzak Sırbistan topraklarında kalan tek Müslüman bölgedir.
başlayabilirsiniz. Boşnak böreği ıspanaklı, pırasalı, patatesli, peynirli ve kıymalı olabiliyor. Boşnaklar sadece kıymalı versiyonuna bürek diyorlar. Benim favorim patatesli kolpita. Mantiye (Boşnak mantısı) kahvaltınıza eşsiz bir lezzet katacaktır. Sabah sabah
Restoranı oğul Adnan Sancak işletiyor.
mantı yenir mi demeyin, söz konusu boşnak
Ne yenİr:
tadı kolpitaya benzer, fakat şekli farklıdır.
Sancak’ta 3 öğünde de yiyebileceğiniz lezzetler bulmanız mümkün. Bu yüzden yemek önerilerimi öğünlere göre vereceğim. Balkan mutfağı hamur işi bakımından oldukça zengin bir mutfaktır. Bir hafta sonu sabah kahvaltısı için Sancak’a gittiyseniz kahvaltınıza leziz kolpita (Boşnak böreği) ile
mantısıysa tabi ki yenir. Boşnak mantısının Üzerine yoğurt konularak yeniyor. Sancak’a öğle yemeği için gittiyseniz bulgur pilavı ve kuru fasulyeyi deneyebilirsiniz. Bulgur pilavını duyunca dudak bükmeyin. Normal şartlarda asla bulgur pilavı yemeyen biri olarak şunu söylemeliyim ki kuru etli bulgur pilavı tüm önyargılarınızı
GEZİ SAĞLIK
ZEVK-İ
SEFA vurmadan yalnız çatal yardımıyla yemeniz öneriliyor. Balkan mutfağı dışında bir şeyler yemek istiyorsanız ana yemeğe geçmeden önce lokum (et çeşidi olarak) yemenizi de tavsiye ederim. Ana yemekte Preskaviska (Balkan köftesi) masanızın olmazsa olmazı. Hayatınızda yediğiniz en güzel köfteyle tanışacağınızdan şüpheniz olmasın. Satırda kesilmiş kuru et ve kaşardan yapılıyor. Hamburger köftesi boyutlarında ve üzerinde kaymakla servis ediliyor. Yufkitsa (yufkalı et) Boşnak mutfağının en özel lezzetlerinden. Bildiğimiz yufkanın biraz daha yağlı ve iyi pişmiş halinin üzerine dananın döşünden yapılan et konuyor. Et önce haşlanıyor, etin suyu ve kendisi yufkanın üzerine dökülüyor ve fırınlanıyor. Tatlı olarak dudove (kalburabastı)den başkasını yemeyi aklınızdan bile geçirmeyin.
Soka
Mantiye
Şekerparenin içinde ceviz olanı gibi tarifleyeceğim ama bu tanımlama kesinlikle eksik kalacak. Siz iyisi mi yemekten sonra bir kalburabastı sipariş edin. Bu kadar yemeği nasıl yiyeceğiz diye düşünüyorsanız çözümü Cem Yılmaz bulmuştu zaten: “little little in the middle”. Sancak’ta herkes aynı soruyla karşılaştığı için yemekler genellikle ortaya söyleniyor.
Kuru Et
Balkan Köftesi
Fiyatlara gelince, tıka basa doyduğunuz bir akşam yemeği için içki dahil kişi başı 80-90 lira.
Ne zaman gİdİlİr: Restaurantın 3 şubesi içerisinde ben en çok Pendik Marina’yı seviyorum. Dolayısıyla ne zaman gidilir sorusunun cevabını buna kıracak. Kuru fasulye de yine kuru et katı-
Başlangıç olarak mantiye (Boşnak man-
larak pişiriliyor. Bildiğimiz pastırmalı kuru
tısı), soka (Balkan turşusu) ve pirşuta ( isli
fasulyenin isli kuru etli versiyonu gibi düşü-
kuru et) öneriyorum. Soka, süt kaymak ve
nebilirsiniz. İs tadı kuru fasulyeye bir güzel
peynir bulamaç yapılarak Bosna’dan özel
nüfuz ediyor ve ortaya muhteşem bir lezzet
olarak getirtilen biberlerin içine doldurula-
çıkıyor.
rak yapılıyor ve turşu kıvamını alması için 3
Gelelim akşam yemeğine... Bir gün batı-
ay bekletiliyor. Pirşuta dana etinin tuzla pişi-
mında akşam yemeğini keyifli hale getirmek
rilmiş hali. Hem soğuk meze olarak hem de
isterseniz Sancak’a aç gitmenizi öneririm.
ızgarada pişirilip ara sıcak olarak servis edi-
Çünkü aşağıda söz edeceklerimden birini
lebiliyor. Ben soğuk halini tercih ediyorum.
eksik yerseniz gerçekten çok şey kaçıracağınıza emin olabilirsiniz.
Ara sıcak olarak parça et deneyebilirsiniz. Dana antrikottan yapılan parça eti bıçak
göre vereceğim. Sancak’a yağmurlu olmayan ve sizi üşütmeyen her gün gidebilirsiniz. Yağmurlu günler için mekanın kapalı alanı da mevcut fakat En güzel zamanı ise bulutsuz bir günün gün batımı bence.
Şubelerİ: Sandzak Restaurant’ın Pendik Marina haricinde Pendik Sapanbağları ve Gebze Center AVM’de de şubeleri bulunuyor. // www.sancakrestaurant.com www.2fmagazine.com // 69
TASARIM
Baturay TOK // baturay@2fmagazine.com
@negoey
ViKiNG MODERNiZMi
İ
skandinav tasarımı, bahsi geçen coğrafya-
Her ne kadar İskandinav ülkelerinin tama-
pazardaki ucuz yabancı ürünlerle rekabet edi-
daki kültürün, estetik ve fonksiyonel ta-
mının özellikle İsveç’in, 20.yüzyılın ortaların-
lememesi ve 1.Dünya Savaşı’nın başlaması
sarım değer setinin üretime yansıtılması-
da zirve yapılan bu tasarım akımına katkıları
sektör için olumsuz gelişmelerdi. Ancak bu
dır. İskandinav ülkeleri 20.yüzyıla kadar
olduysa da, Danimarka’nın yeri ayrıdır. Henüz
dönemde, Danimarka Modernizminin temel-
Avrupa’nın farklı bölgelerindeki tarzları
16.yüzyılda ahşap işçiliği ve marangozluk ko-
lerini atan isim olarak kabul edilen Kaare Klint
taklit ederken, her ülkenin tasarımı da zaman
nusunda uzmanlaşmış bir esnaf cemiyeti ku-
(1888-1954), insan ve mobilya arasındaki ilişki-
içinde bu etkileşime istinaden evrimleşti. Örne-
ran Danimarkalılar, 18.yüzyılda Kraliyet Sanat
yi araştırmaya başlayıp, insan vücut formunun
ğin İsveçliler, 18.yüzyıl Fransası’ndan boyalı
Akademisi’nde bu konularda eğitim vermeye
masa ve sandalye ile ilişkisini çözümlemeyi he-
ve hafif ahşap ile çalışılan Gustavian stilinden
başladılar. Daha önceleri Fransız ekolünü takip
defleyen matematiksel modeller geliştirmek-
etkilenirken, Danimarkalılar ise İngiliz klasik
eden Danimarkalı ustalar, 18.yüzyıl sonrasın-
teydi. Klint, 1924 yılında Danimarka Kraliyet
dönemi eserlerinden ilham aldılar. 1900’lerin
da devletin de yönlendirmesi ile İngiliz eko-
Sanat Akademisi’nin yeni açılan mobilya bölü-
başındaki modernizm dalgasında İskandi-
lüne yakınlaştılar. 19.yüzyılın sonları ise, tüm
münün başına getirildi. Sonraki dönemde Da-
nav tasarımcılar, geçmişten gelen bu birikimi
İskandinavya’da ulusal kimlik üzerine kafa yo-
nimarka Modernizmini şekillendiren isimlerin
de kucaklayarak ilerlediler. Buna yüzyıllardır
rulduğu bir dönemdi. Nitekim bu dönemde ta-
bir kısmının da hocalığını yaptı. Mobilya tasarı-
süregelen marangozluk geleneğinin sonucu
sarımcıların, içinde yaşadıkları toplumun değer-
mında sadelik, form, ölçü ve oranlar konula-
olarak yüksek kalitede ahşap işçiliğini de ekle-
lerini yaratım sürecine aktarıyor olmaları önem
rına odaklanmasıyla Bauhaus ekolü etkisinde
yince, üzerinden yarım asırdan fazla geçmesine
kazanmaya başladı.
bir fonksiyonalist olarak değerlendirilebilecek
rağmen hala beğeni gören İskandinav (Nordic) tasarımının tohumları atılmış oldu. 70 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
20.yüzyılın başlarında, Danimarka’nın sa-
olan Klint, onlardan farklı olarak Klasik dönem
nayi devriminde geri kalması nedeniyle lokal
tasarımlarındaki malzeme kullanımı ve ölçü-
TASARIM de minimum yatırım ile emek yoğun üretim yapmanın avantajıyla hızlıca Avrupa’daki talebi karşılacayacak şekilde pozisyonlandılar. Özellikle Danimarkalı tasarımcıların inovatif formlu ve bireyselliğe yer veren ancak klasik dönem mobilyalarından da izler taşıyan ürünleri, Avrupalılar tarafından çokça kabul gördü. 30’lar ve 40’larda İsveç tasarımı dünyada daha popüler olsa da, Arne Jacobsen, Hans Wegner, Finn Juhl, Poul Kjaerholm, Borge Mogensen gibi çok önemli tasarımcıların üretkenliği sayesinde 50’lere ve 60’lara Danimarka tasarımı tartışmasız damga vurmuştur. Bu tasarım geleneği ve üretkenlik sadece mobilya sektörü ile sınırlı kalmamış, mimari ve endüstriyel tasarım alanlarında da kendini göstermiştir. Ünlü Sydney Opera Binası’nın mimarı Jorn Utzon, PH lambalarının tasarımcısı Poul Henningsen, ses sistemleri çözümleri sunan Bang & Olufsen, gümüş tasarımlarıyla ünlü Georg Jensen ve hatta Lego da, bu beş buçuk milyon nüfuslu ülkenin dünyaca bilinen isimleridir.
ARNE... Modern Danimarka tasarımının en önde gePH Artichoke Lambası (Poul Henningsen, 1958)
len ismi olan Arne Jacobsen (1902–1971), Da-
lerden de yararlandı. Klint’in çalışmaları sayesin-
ran organizasyonlardır. Bu rüzgarla beraber iyi
de, uygun fiyatlı ve standardize mobilya üret-
tasarlanmış ve gündelik ihtiyaçları adresleyen
me konusunda gerekli atılımlar yapılabilmiş,
Danimarka mobilyaları da talep görmekteydi.
Danimarka’da ahşap ustalığı ve mobilyacılık
Ancak bu defa da, 2.Dünya Savaşı patlak verdi
tekrar canlanmıştır.
ve 1940-45 arasında Almanlar tarafından işgal
20.yüzyılın başlarında sektörü ve tüke-
altında bulunan Danimarka’da gerek kaynak
ticiyi bilgilendirmek için en etkin araç ulus-
kıtlığı, gerekse ekonomik sebeplerle yine bir du-
lararası ticari fuarlardı. Nitekim 1930 yılında
raklama dönemine girildi.
Stockholm’de gerçekleştirilen ve bölgeden
Savaş sonrası Avrupa’sı, Marshall yardımı-
dört milyon ziyaretçinin katıldığı fuar, İskandi-
nın da katkısıyla insanlık tarihindeki en geniş
nav tarzının dünyanın ilgisini çekmeye başladığı
çaplı büyüme, üretim ve yaratıcılık dönemine
ilk organizasyon olarak kabul edilir. Sonrasında
girdi. Bu, özellikle dünya savaşlarından nispeten
1933 yılında Chicago ve 1939 yılında New
az kayıpla çıkan İskandinav ülkeleri için önemli
York’ta gerçekleştirilen fuarlar, özellikle İsveç
bir fırsattı. Sanayileşmiş ülkelerin savaş sonrası
tasarımının popülaritesini dünya çapında arttı-
makina ve kaynak bulmakta zorlandığı dönem-
nimarka Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi’nden mezun oldu. 1929 yılında, çatısında helikopter iniş alanı da bulunan “Geleceğin Evi” projesi ile ilk defa dikkatleri üzerine çekti. Üretken ve başarılı bir mimar olsa da, ilerleyen yıllardaki tasarım konusundaki çalışmaları, özellikle de mobilya tasarımları mimari çalışmalarını gölgede bıraktı. Charles Eames’in çalışmalarından esinlenerek, şekillendirilmiş kontraplaktan 1951 yılında tasarladığı üç ayaklı Ant Sandalyesi, Jacobsen’in ilk ünlü mobilya tasarımıdır. Novo Nordisk firmasının kantini için tasarlanmış olan bu sandalye ayrıca Danimarka’da üretilen ilk endüstriyel sandalyedir. Avant-garde formu ve üç ayaklı olması sebebiyle başta piyasada biraz zor kabul görmüş olmasına rağmen sonrasındaki
Ünlü İsveçli mimar Profesör Gunnar Asplund’un birinci ağızdan anlattığı bir anektod, Klint’in detaycılığı ve mükemmeliyetçiliğine iyi bir örnektir. 1928’de bir fuarda karşılaşan ikili o sıralar üzerinde çalıştıkları projeler üzerine sohbet ederler. Asplund bir kütüphane, bir sinema ve bir mağaza binası üzerinde çalıştığını söyler, Klint ise kendisine üzerinde çalıştığı bir sandalyeden bahseder. Birkaç sene sonra yolları tekrar kesiştiğinde mevzu yine üzerinde çalışılan projelere gelir. Asplund bu defa bir okul, bir villa ve bir hükümet binası üzerine çalıştığını söyler. Klint’in aynı soruya cevabı ise çarpıcıdır; “Geçen sefer bir sandalye üzerine çalıştığımı söylemiştim ya.”
www.2fmagazine.com // 71
TASARIM Kopenhag’daki Radisson Blu Royal Hotel’in 606 numaralı suit odası
3300 Drop
Egg ticari başarısı, dört ayaklı kardeşi 3107 sandalyesinin doğmasını sağladı. 1955 yılında tasarla-
Ant Sandalyesi (1951)
Swan ne açıktır. Bu zaman kapsülünde bir gece konaklamak isterseniz, 740 euro civarında bir
nan ve “Series 7” olarak da bilinen bu model ise,
bütçe ayırmanız gerekiyor. Bu proje özelinde
dünya çapında 5 milyon üzerindeki satış raka-
Arne Jacobsen’in kariyerini anlatan “Room
mıyla en çok satılan tasarım sandalyeler içinde
606: The SAS House and the Work of Arne
yerini korumaktadır. Fritz Hansen tarafından
Jacobsen” isimli bir kitap da yazılmıştır.
halen üretilmekte olan bu ürünlerin Avrupa
Jacobsen’in bu otelin 275 odasında ve
fiyatları ise Ant için 359 euro, 3107 için 607
lobilerinde kullanılmak üzere tasarladığı Egg
euro mertebesinden başlayıp, malzeme cinsine
ve Swan sandalyeleri ile 3300 Serisi sofa-
göre artarak devam ediyor.
ları, tasarım literatüründe ikonik eserler
Jacobsen, jet çağının eşiğinde 1956-60
olarak anılmaktadır. Düz çizgiler barındırma-
yılları arasında İskandinav Havayolları (SAS)
yıp sadece yuvarlak hatlara ve usta bir işçi-
için tasarladığı SAS Royal Hotel projesinde
liğe sahip olan bu ürünlerden, Egg sandal-
tüm yeteneğini sergileme imkanı bulmuştur.
yesinin Avrupa satış fiyatı 3300 euro’dan,
Öyle ki, Kopenhag’daki otelin, dış cephesin-
Swan’ınki ise 5000 euro’dan başlamaktadır.
den mobilyasına, lambalarından çatal-kaşık
Büyük usta, 1971’de hayata gözlerini
takımına, perdesinden kapı tokmağına Arne
yummadan birkaç ay önceki bir konuşma-
Jacobsen’in imzası bulunur. Şu an Radisson
sında, tasarımda temel faktörün oran (pro-
Blu Royal ismiyle faaliyet gösteren otel, daha
portion) olduğunu belirtip, “Antik Yunan
sonra popüler olacak tasarım otel konseptinin
tapınaklarını güzel yapan orandır. Rönesans
de ilk örneklerinden kabul edilir. Yakın geçmişte
ve Barok dönemin en beğenilen eserlerine
renovasyona gidilen otelin altıncı katındaki 606
bakarsanız, hepsinin mükemmel şekilde oran-
numaralı oda, Jacobsen’in ilk tasarladığı günkü
tılı olduğunu farkedeceksiniz. Bu en önemli hu-
gibi muhafaza edilmiş olup, misafirlerin ziyareti-
sustur” demiştir. //
72 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
TASARIM “Round” Sandalyesi (1949) Danimarka modernizmine katkıda bulunan çok isim var ancak konu sandalye olunca Hans Wegner (19142007) ismi öne çıkar. Mobilya ve ahşap işçiliği okulundan mezun olduktan sonra bir süre Arne Jacobsen’in de asistanlığını yapan Wegner, 1943 yılında çalışmalarına kendi ofisini kurarak devam etti. 500 üzerinde sandalye tasarlayarak dönemin en üretken isimlerinden olan Wegner, tasarımlarında malzemenin doğru şekilde kullanmaya, estetik ve fonksiyonalite dengesini sağlamaya çok dikkat ederdi. 1949 yılında tasarladığı “Round Chair”, American dergilerinde “dünyanın en güzel sandalyesi” olarak lanse edildi. 1960 yılında Kennedy ve Nixon’ın seçim öncesi müzakeresinde de kullanılan bu sandalye daha sonraları sadece “The Chair” olarak anılmaya başlandı. Yine 1949’da tasarladığı ve tasarımı lades kemiğine benzediği için Wishbone sandalyesi olarak da bilinen Y sandalyesi en çok satılan tasarımıydı. Bunun yanısıra Bear, Chinese, CH07 ve Peacock sandalyeleri dünyaca tanınan tasarımlarıdır.
“Chieftain” Sandalyesi (1949) Finn Juhl (1912-1989) eğitimini mimarlık alanında almasına rağmen kendi ofisi için tasarlamaya başladığı sıradışı ve ekspresif mobilyaların beğeni görmesi sonrası bu alana yoğunlaştı. Kendisini sonradan eğitmeye çalıştığı bu konuda temel bilgi eksiklikleri vardı, nitekim tasarımları ustalar tarafından uygulanamaz olarak görülüyordu. Fonksiyondan ziyade forma önem vermesiyle Klint’in ekolünden farklılaşan Juhl’un tasarımları ülkesinde pek makbul görülmüyor ve olumsuz eleştiriler alıyordu. Ancak diğer taraftan 1951 yılında New York’taki Birleşmiş Milletler Genel Merkezi’nin en popüler odalarından birinin iç tasarımını kendi mobilyalarını da kullanarak yapınca, dünyaca kabul görmüş ilk Danimarkalı tasarımcı olarak tarihe geçmiştir. En ünlü sandalye tasarımları; Cheiftain Chair, 45 Chair, Baker Sofa ve BM için tasarladığı FJ51 modelleridir.
PK 11 Sandalyesi (1957) Poul Kjærholm (1929–1980) kariyerinin daha ilk yıllarında artistik bir ideoloji geliştirmiş ve çalışmalarında buna sadık kalmıştır. Bu ideolojinin temel faktörü, mimari bir alana, onunla kontrast oluşturacak heykelvari bir mobilya tasarlamak üzerineydi. Malzeme kullanımında aynı dönemdeki meslektaşlarından farklı olarak, çeliğe ağırlık vermiş ancak bu malzemeyi deri, ahşap ve hatta mermer ile kombinleyerek kullanmıştır. Tasarımlarında çelik kullanmasının sebebini ise, çeliğin üzerinde kırılan ışığın tasarımına kattığını artistik hava olarak açıklamıştır. Bu tarzın en güzel örneklerinden biri PK11 sandalyesi, bir diğeri de Kopenhag Havalimanı’nda çokça kullanılan minimalist ve elegan PK22 sandalyesidir. PK24 (Hammock) Lounge sandalyesi ve PK61 kahve sehpası ise Kjærholm’ün diğer ünlü tasarımlarıdır.
“Panton” Sandalyesi (1960) Savaş sonrası usta isimlerden biraz daha genç olan Verner Panton (1926-1998) Danimarka mobilya tasarımının yaramaz çocuğu olarak bilinir. Zamanının ötesinde bir tasarımcı olan Panton, hayal gücünü ve heyecanını döneminin yüksek teknoloji ürünü malzemeleriyle birleştirerek, farklı ve rengarenk bir tarz yaratmıştır. Çalışmalarının hedefini “insanların hayalgüçlerini kullanmaya zorlamak” diye tanımlayan Panton, ülkesinin tasarım çevrelerinde anlaşılamamış olduğu için Danimarka’yı terketmiş ve 1960’ların Avrupa tasarımına damgasını vuran isimlerden olmuştur. 1960 yılında tasarladığı Panton sandalyesi dünyanın ilk tek parça kalıptan yapılan plastik enjeksiyon sandalyesidir. Tasarımın seri üretime geçilebilmesi ancak 1968’te başarılabilmiştir. Ürün, provokatif tasarımı ve canlı renkleriyle piyasada çok çabuk tutulmuş ve 20.yüzyılın ikonlarından biri haline gelmiştir. Cone ve Wire sandalyeleri ile Globe lambası, Panton’un diğer dünyaca ünlü tasarımlarıdır.
www.2fmagazine.com // 73
KAPAK KONUSU FİL
SİNE
2
Turgay ERYİĞİT // turgay@2fmagazine.com
@huapsukh
BLACK
008 yılıydı. Sochi – Adler bölge-
Eski zamanları hatırlıyorum da, ülkemiz-
Daha ilk karşılaşmalarından itibaren iki
sinden, Adige Cumhuriyeti Baş-
de de Bollywood filmlerinin meşhur oldu-
taraf için de ne kadar zorlu geçeceğini gös-
kenti Maykop’a doğru, kötü bir
ğu bir dönem vardı, aşağılayarak baktığım,
teren Michelle, despot baba ve tüm diğer
Rus treni ile maceralı bir yolculuk
izleyeni küçümsediğim.
şartlar Debraj’ı yolundan geri çeviremeye-
yapmıştım.
Son dönemde Hintliler ve Hindistan ile
Küçüklüğümde İstanbul-Adapazarı hattın-
alakalı ne kadar çok film izleyip, ne kadar çok
da bile dayanamadığım tren yolculuklarını
kitap okuduğumu görünce şaşırıyorum.
göz önüne alırsak, 6 saatlik yolculuğun kabusa dönme ihtimali çok yüksekti.
Sanjay Leela Bhansali imzalı 2005 yapımı BLACK, iki “eksik” (tam doğru cümle
cektir tabii ki. Kısa süre sonra, önce öğrencisi Michelle’e, başından beri kendisine karşı çıkan babaya ve ilerleyen her karede karşısına çıkan herkese kendini kabul ettirecektir Debraj.
Adler tren istasyonundan trene binip,
değil belki ama) insanın birlikte “imkansız”
Michelle ile uyguladığı alışılmadık sis-
kompartımana geçtiğimde yol boyunca
diye kolayca içinden sıyrılabileceğimiz bir
temle, içtenliği, işine ve öğrencisine duydu-
bana kimsenin eşlik etmeyeceğini görmek
çok şeyi nasıl başardıklarını anlatan müthiş
ğu sevgi ile olanaksız gibi görünen bir çok
iyi bir sürprizdi benim için.
bir hikaye.
şeyi birlikte başaracaklardır.
Haraket almamızdan kısa süre sonra
Engelli çocuklara öğretmenlik yapan,
Birlikte geçirdikleri her zaman dilimi, öğ-
dizüstü bilgisayarımı çıkarıp, Abhazya’ya
idealist, biraz deli, farklı yöntemleri olan
retmen ve öğrencisini bir birine biraz daha
gelirken kız kardeşimin çantama koyduğu
Debraj ile varlıklı McNally ailesinin, ge-
bağlayacaktır.
filmlerden rastgele yaptığım BLACK seçimi,
çirdiği ağır rahatsızlıktan ötürü, duyma ve
Birbirlerinden hiç umut kesmeyen, bir-
yolculuğun tamamının değişmesine sebep
görme yetilerini kaybetmiş küçük kızları
birinin peşini bırakmayan, hayatın döngüsü
olmuştu.
Michelle’in birlikte geçirdikleri uzun, zorlu
içerisinde iki insanın bir birine destek olarak
yolculuğu anlatıyor film.
nelerin üstesinden gelebileceklerini, müt-
Bütün Dünya’da alfabe A,B,C,D,E diye başlar, ama senin için S,İ,Y,A,H diye başlıyor... 74 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
Karanlıkta ne kadar yaşayabilirsiniz? Birkaç dakika, saat, gün?
hiş oyunculuklar, güzel yalın bir anlatım ve iyi bir sinematogrofi ile anlatan BLACK,
İL
KAPAK KONUSU SİNEMA
SİNEF
zaman zaman umutsuzluğa kapıldığınızda, moralsiz hissettiğiniz her hangi bir zamanda
Vizyondakiler
defalarca izleyebileceğiniz yalınlıkta bir film. Başarısızlık, başarıya doğru atılmış ilk adımdır.... Benim gibi sulugöz bir insansanız, ve bunu bilmenize karşın aynı filmleri onlarca kez izliyorsanız, daha ilk sahneden –finali de bilerek tabii ki – gözyaşlarınıza hakim olamayarak başlıyorsunuz filme. BLACK tarzındaki filmlerde ise bu durum sizi rahatsız etmiyor, filmin başından sonuna kadar hemen her karede, yüzünüz ıslak ancak beraberinde kocaman da bir gülümseme ile oturuyorsunuz. Bhansali bana göre çok insancıl, çok naif, çok duygusal şekilde hikayeyi anlatması ile birlikte, yerinde kullandığı mekan ve ışık seçimleri ile de sinematografik olarak insanı tatmin ediyor. Film, başrolde Amitabh Bachcan ile birlikte müthiş bir kasta sahip. 8 yaşındaki küçük Michelle’i oynayan Ayesha Kapoor, yaşadığı öfke ve kaybol-
MÖBİUS
PIRILTILI HAYATLAR
Yönetmen : Eric Rochant
Yönetmen : Sofia Coppola
Oyuncular : Jean Dujardin, Cécile de Fran-
Oyuncular : Emma Watson, Israel Brous-
ce, Tim Roth, Emilie Dequenne, John Lynch,
sard, Katie Chang
Branka Katic, Wendell Pierce, Vladimir
Tür : Dram , Suç
Menshov
Ülke/Ülkeler : ABD
Tür : Dram , Gerilim , Casusluk
Süre : 90 dk
Ülke/Ülkeler : Fransa, Belçika, Lüksemburg
Yapım : 2013
Süre : 103 dk Yapım : 2013
muşluğu o kadar güzel resmediyor ki, bir diğer müthiş oyunculukla karşımıza çıkan asıl Michelle, Rani Mukerji’yi gölgede bırakıyor. Dikkatli seyircilerin gözünden kaçmamıştır, Slumdog Millionaire’de Jamal’ın küçüklüğünde, elindeki fotoğrafı imzalatmak için, tuvaletten çukura atlayarak, kalabalığın arasından ulaşıp imza aldığı bir sahne vardı Amitabh Bachcan’dan. Filmde yapılan gönderme, öncesinde BLACK’i izlemiş kişiler için daha fazla anlam taşımıştır diye düşünüyorum tüm Dünya çapında ne kadar iyi oyunculardan mahrum kaldığımızı görmek. Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim, film bittikten sonra dahi etkisinden uzunca zaman kurtulamayacağınız, ara ara aklınıza gelip tekrar izlemek isteyeceğiniz, içinizi ferahlatacak bir film izlemek istiyorsanız, Debraj’ın da dediği gibi ; Hayat dondurma gibidir, erimeden tadını çıkarmaya bakın ... //
ARINMA GECESİ
BU NASIL AİLE!
Yönetmen : James DeMonaco
Yönetmen : Rawson Marshall Thurber
Oyuncular : Ethan Hawke, Lena Headey,
Oyuncular : Jennifer Aniston, Jason Sudei-
Adelaide Kane, Edwin Hodge, Rhys Wakefield,
kis, Emma Roberts, Nick Offerman, Kathryn
Tony Oller, Arija Bareikis, Tom Yi
Hahn, Will Poulter, Ed Helms
Tür : Gerilim , Korku
Tür : Aksiyon , Komedi
Ülke/Ülkeler : ABD
Ülke/Ülkeler : ABD
Süre : 85 dk
Süre : 111 dk
Yapım : 2013
Yapım : 2013 www.2fmagazine.com // 75
KAPAKFKONUSU İL
SİNE
SİNEMA
BENİM DÜNYAM
S
inema ile çok haşır neşir olanlar bilirler, daha çok Amerikan
filmlerinde yaşadığımız bir sendromdur bu, filmin on beşinci dakikasından itibaren devamının nasıl ilerleyeceğini, filmin nasıl biteceğini bilirsiniz bazen. Bugün sanırım ilk defa yapacağım bunu, henüz izlemedi-
ğim, sadece fragmanını gördüğüm bir film hakkında yazacağım. Ve emin olun, kelimesi kelimesine, tüm gelişimini finaline kadar kare kare sizlere anlatabilirim. Tahmin edeceğiniz üzere bu müthiş kabiliyet bana değil Türk Sineması’na ait. Hemen yan sayfada kritiğini okuyabileceğiniz BLACK filminde, isim değişiklikleri yapıp bu sayfaya kopyalamam yeterli olacaktır. Ve ben bu yazı için “Uyarlama” diyebilirim. Tatmin olmadınız mı ? Wikipedia’ya göre; En İyi Uyarlama Senaryo Akademi Ödülü, ABD’nin en seçkin sinema ödülleri olan Akademi Ödülleri’nden biridir. Ödül, her sene başka bir kaynaktan (roman, oyun, kısa hikâye ya da başka bir film olabilir) uyarlanan en iyi senaryonun yazarına verilir. Bu standarda göre bütün devam filmleri
ğenecek Beren Saat’in oyunculuğunu, küçük Ela’yı oynayan kızdan bah-
otomatik olarak uyarlama kabul edilir.
sedeceğiz.
Dolayısıyla sevgili Uğur Yücel, maalesef ki filmin tanıtımında bahsettiği şekliyle “Uyarlama senaryosu Uğraş Güneş ve Can Yücel’in kaleminden çıkan filmin yönetmenliğini de Uğur Yücel üstleniyor” ibaresi baştan aşağı hayal kırıklığı.
Uyarlama Senaryo / Çalıntı Eser Ülkemizde maalesef ki hemen her alanda karşımıza çıkan – en kibar şekli ile ifade etmek istiyorum – “hırsızlık” durumu, özellikle sanatsal işlerde yapıldığında daha can acıtıcı oluyor kanımca. Defalarca görmüşüzdür, İtalyan ya da Fransız müzikleri üzerine söz yazıp sürerlerdi piyasaya seksenlerde. Sonra video klipler bire bir araklanmaya başladı, diziler ve filmler tabii ki.
Kimse belki de konuşmayacak Uğur Yücel’in Amitabh Bachcan kadar öğretmenin ruhunu yansıtamadığını. En çok konuşacağımız şey muhtemelen, Uğur Yücel’in Beren Saat’in dudaklarına kondurduğu veda busesi olacak. Peki bunlar bir yönetmeni heyecanlandırıyor mu çok merak ediyorum. Bütün bunların sonunda “Evet, iyi bir iş yaptık” diye gururlanabiliyor muyuz acaba ? Türk Sinemasında eleştirdiğimiz, k â r amaçlı kötü komediler, argo ve cinselliği ön planda tutan “iş yapacak” yapımlardan ne farkı olur, çalıntı olduğunu bilerek seyirciye sunduğunuz “naif, duygusal, dokunaklı” filminizin ? Fragmana baktığınızda şunu görüyorsunuz, sanki oyuncular ve ekip oturmuş defalarca orjinal filmi birlikte izlemiş ve sonunda da aynı sözler
Başka bir filmin uyarlamasına asla karşı değilim, Türk Sineması özellikle iyi hikayeler alıp, bunları kendi dilinde (kastım sinema dilidir) yeniden harmanlayarak seyirciye iletebilir.
aynı hareketleri kopyalayarak bu ürünü ortaya koymuşlar. Ve tabii ki maalesef, sektörün kendi iç dinamikleri içerisinde sürdürdüğü tatminler gereği, kuvvetle muhtemel Antalya Film Festivali En İyi bir
Bu tüm Dünya da zaten yapılan ve kabul gören bir durumdur.
kaç ödülünü bu filmin alacağı öngörüsü yapmak zor olmadığı gibi, bir o
Ancak bir hikayeyi, noktasına virgülüne dokunmadan, tüm söylem-
kadar da can acıtıcıdır.
leriyle, tüm hareketleri ile yansıtmaya kalkmak, maalesef uyarlama değil tamamen eser çalmaktır. Filmin orijinali BLACK bir uyarlama filmdir, ancak 25 Ekim’de vizyona
“Benim hikayemdeki dünya farklı. Sesler sessizliğe dönüşür..
girecek “Benim Dünyam” henüz izlemeden rahatlıkla söyleyebilirim ki,
Aydınlık da karanlığa.
değil uyarlama, kötü bir “çakma” dan öte bir şey olamaz.
Benim dünyam bu…
25 Ekim’de film vizyona girdiğinde, inanın iyi seyirci bulacak, insanlar hüzünlenecek, ağlayacak, bir birlerine tavsiye edecekler filmi, herkes be76 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
Ne görülür, ne de duyulur. Benim Dünyamın tek bir ismi var: SİYAH”
www.2fmagazine.com // 77
Deniz ÖNER // deniz@2fmagazine.com KAPAKDr.KONUSU
HASTA OLMAMAK ELİMİZDE Mİ? SAĞLIKLI OLMAYI SEÇEBİLİR MİYİZ?
B
ugün hastalık deyince aklımıza öncelikle kanser, kalp rahatsızlıkları, şeker, romatizma, ülser gibi metabolizma ile ilgili hastalıklar geliyor. Oysa insanlık geçmiş yüzyıllarda
bakteri, parazit, mantar, virüslerle bulaşan, salgın yapabilen ve çok sayıda insanın ölümü ile sonuçlanan karaveba, kolera, verem gibi hastalıklarla mücadele ediyordu. Günümüzde salgınlar ve büyük savaşlar olmayınca, ortalama insan ömrünün uzamasının da katkısı ile bu defa görülme sıklığı yüksek olan şeker, kalp, kanser, yüksek tansiyon, ülser, kireçlenme vs gibi hastalıklarla savaşmaya başladık. Gelişen tanı yöntemleri, cihazlar nedeniyle mi bu hastalıklar saptanabiliyor, yoksa çevresel şartlar, beslenme gibi faktörler nedeniyle mi hasta oluyoruz? Korkarım bu sorunun tek ve doğru bir cevabı yok. Evlerimizde avuç içi kadar minik cihazlarla şeker, tansiyon, kan yoğunluğumuzu kendimiz ölçebiliyor ve ona göre önlemlerimizi alabiliyoruz. Bazen seyrettiğimiz bir dizi veya film, bazen konuştuğumuz arkadaşlarımız, bazen internette gezinirken rastladığımız birkaç belirtiden kendimize hastalıklar yaratıp sonra da tedavisi için yollara düşebiliyoruz. Gerçekte belki de var olmayan fizyolojik hastalıklar için ruh sağlığımızı bozabiliyoruz. İçinde bize dokunduğuna inandığımız domates, soğan ya da sarımsak varlığına inandığımızda, gerçekte son derece sağlıklı bir yemek sonrasında alerjik reaksiyonlar gösterebiliriz. Kalp krizi geçirdiğimizi, nefes alamayıp öleceğimizi zannederek acil servislere koştuğumuz panik ataklar yaşayabiliriz. Kendi kendimize koyduğumuz tanıları onaylatmak üzere şehirdeki tüm hastane ve doktorları ziyaret edip gene de sağlıklı olduğumuza ikna olmayabiliriz. Bazen bu durumu çok iyi saptayabilen bir hekimin bize deva diye verip gönderdiği aslında vitaminden başka bir şey 78 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
olmayan “placebo-yalancı ilaçlar” la iyileşiriz.
kullanamaz ve bu defa enerji üretmek için yağ-
Bazen kolesterol de olduğu gibi, tıp otoritele-
ları ve kasları yakar.
rinin hastalık olup olmadığı konusunda tartıştığı
Şeker hastalarının yüzde 90 gibi büyük ço-
konularda, şimdi bu kolesterolle ben hasta mı-
ğunluğu Tip 2 Diyabet denilen tipe giriyor. Tip
yım? Ya da olur muyum? Diye ne yapacağımızı
2 Diyabet’te yaşanan insülin sorunu, “insülin di-
şaşırırız.
renci” olarak adlandırılıyor;
İlaçlarla düzeltilmeye çalışılan metabolizma
Sonuçta, kan şekeri sürekli yükseliyor; kom-
problemlerini önlemek mümkün müdür? Bu
panse etmek için pankreas sürekli insülin salgılı-
konuda yapabileceğimiz, kontrol edebileceği-
yor; pankreasın bu süreç içinde yorulmasıyla da
miz, elimizde olan neler var bunlardan söz et-
insülin salgısı azalıyor. İnsülin direnci de artıyor
mek istiyorum.
ve hasta kısır döngüye giriyor.
Ülkemizde en sık karşılaşılan metabolik hastalıklar ve bilinen nedenleri? Şeker hastalığı vücutta pankreastan salgı-
Şişman ve kilo fazlası olanlar, hareketsiz yaşantı sürenler, yüksek tansiyonlu kişiler şeker hastalığı için risk taşıyor.
lanan insülin hormonunun hiç üretilememesi
Yüksek Tansiyon; Hipertansiyon kan ba-
ya da üretilen insülinin yeterince etki göstere-
sıncının (tansiyonun) normal değerlerinden
memesi sonucu ortaya çıkmaktadır.
yüksek olması demektir. Kalp bir pompa gibi
Besinlerle alınan ve enerji kaynağı olan şe-
kanı atardamarlara gönderir. Daha sonra gev-
keri vücut insülin eksikliği nedeniyle yeterince
şer. Kalp kasıldığında kanı gönderdiği andaki
SAĞLIK basınç büyük tansiyonu, gevşediği sıradaki basınç ise küçük tansiyonu gösterir. Kan basıncı (tansiyon) yaş, cinsiyet, ırk, genetik özellikler, fiziksel aktivite, dinlenme gibi faktörlerden etkilenir. Normal kan basıncı 120/ 80 mm hg(civa) basıncıdır (Halk arasında 12 ye 8 denir). Tansiyon bu değerin üzerinde ise kişi hipertansiyon hastası adayıdır. 140/ 90 mm hg üzeri ise hipertansiyon hastası olarak kabul edilir. Kalp hastaları için temel risk oluşturur. Hipertansiyon böbrekte oluşan rahatsızlık ve hormonal bozukluk sonucu ortaya çıkar. Nedeni bilinen bir durum olduğu için buna sekonder hipertansiyon denir. Çeşitli ilaçlar, beyinde oluşan tümör ya da hasar, kalpten çıkan damarın (aort) dar olması da bu duruma yol açar. Hipertansiyonun diğer bir şekli olan primer (esansiyel) hipertansiyonun nedeni ise bilinmemektedir. Görülme sıklığı çok daha fazladır. Nedenleri arasında şişmanlık, kolesterol yüksekliği, sigara ve alkol kullanımı, ırk, cinsiyet, yaş, şeker hastalığı, psikolojik nedenler, fazla miktarda tuz alımı gibi birçok sorun vardır. Kalp hastalıkları; En önemli organlarımızdan olan ve yaşamboyunca durmadan çalışan kalp, hastalıklara karşı oldukça duyarlıdır. Kalpte en sık görülen sorun damar sertliğidir; ama bunun yanında, daha değişik kalp hastalıkları da vardır. Koroner arterler kalbin etrafını çevreleyerek kalbin beslenmesini sağlayan atardamarlardır. Beslenme bozukluğu, aşırı yemek yeme, yağlı beslenme, hareketsiz bir yaşam sürme gibi nedenlerden dolayı yediğimiz yiyeceklerin yan maddeleri damarlarda birikir. Damar duvarı elastik yani genişleyebilen bir yapıdadır. Bazen damardaki kan miktarı artar fakat bu bize basınç artışı olarak dönmez.
hariç) bölünebilme yeteneğine sahiptirler. Ölen
bilirler.
Belli bir yaşa gelince bu biriken yan madde-
hücrelerin yenilenmesi ve yaralanan dokuların
Kanserin sebebi henüz kesin olarak bilin-
lerden dolayı damar duvarındaki kaslar görevle-
(vücut içi ve dışındaki) onarılması amacıyla bu
memektedir. Kanser hastalığı için iki grup risk
rini yerine getiremez. Yani esneyemez. Zamanla
yeteneklerini kullanırlar. Fakat bu yetenekleri
faktörü vardır. Kanser için risk faktörleri yaşam
damar tıkanır ya da daralır. Kalbe yeterince kan
de sınırlıdır. Sonsuz bölünemezler. Her hücrenin
şekillerine, yaşa, cinsiyete ve aile öykülerine
ve oksijen gitmez. Bu durumda koroner arter
hayatı boyunca belli bir bölünebilme sayısı var-
bağlı olarak değişir. Bir başka risk grubu ise çev-
hastalığı dediğimiz sorun ortaya çıkar. Nedeni
dır. Sağlıklı bir hücre gerektiği yerde ve gerektiği
resel faktörlerdir.
damar sertliğidir (ateroskleroz ).
kadar bölüneceğini bilir.
Kanser; Vücudumuzda tüm organlar hüc-
Buna karşın kanser hücreleri, bu bilinci
Sigara ve alkol kullanımı, uzun süre ve tehlikeli saatlerde güneş altında kalmak. Bazı kim-
relerden oluşur. Hücreler vücudumuzun en
kaybeder,
küçük yapıtaşlarıdır ve ancak mikroskopla gö-
çoğalırlar. Kanser hücreleri birikerek tümörleri
rülebilirler.
(kitleleri) oluştururlar, tümörler normal dokuları
Gastrit; Gastrit midenin iç yüzünde bulu-
sıkıştırabilirler, içine sızabilirler ya da tahrip ede-
nan mukoza tabakasının iltihaplanmasıdır.
Sağlıklı vücut hücreleri (kas ve sinir hücreleri
kontrolsüz bölünmeye başlar ve
yasal maddeler (katran, benzin, boya maddeleri, asbest v.b.). Kötü beslenme alışkanlıkları gibi...
www.2fmagazine.com // 79
SAĞLIK Erişkinlerde ileri yaşlarda olmak üzere tüm toplumda sık görülen bir rahatsızlıktır. Çoğunlukla kronik (müzmin) gastrit görülür. Ülsere göre daha yüzeysel bir hasar vardır. Fakat daha derinlere geçebilir ve ülser oluşturacak şekilde aşındırma yapabilir. Gastrit, çoğunlukla bakteriyel enfeksiyon sonucu oluşur. Toplumda sık rastlanan bir mide rahatsızlığıdır. Belirti vermeden de görülebilen bir hastalık olduğundan yaklaşık her iki yetişkinden birinde gastrit vardır. Gastritin nedenleri; Şimdiye kadar bilinen en önemli faktörlerin arasında, kronik H. pylori enfeksiyonu dikkat çekmektedir. Bütün dünyada bu bakteriye rastlanır. Gelişmekte olan ülkelerde en yüksek enfeksiyon oranına sahip hastalık yapan bir bakteridir. Bu bakterinin, çocukluk döneminde alındığı ve vücutta yıllar boyunca barındığı düşünülmektedir. Beslenme alışkanlığı, gastrit oluşumunda önemli bir faktördür. Kötü beslenme, alkol kullanımı, doğrudan mide yüzeyini tahriş ederek gastrite neden olabilir. Sigara kullanmak, mide üzerinde etkili olan siniri uyararak asit salgısını arttırır. Fazla asit gastrite sebep olur. Gastrite sebep olan önemli faktörlerden biri de strestir. Stresli kişilerde asit fazla salgılanır. Gastrite yakalanma riski artar. Bazı ilaçlar mideyi tahrip edebilir. Aspirin gibi asidik ilaçlar, romatizma ilaçları olarak kullanılan ağrı kesiciler, mideye zarar verir. Ayrıca böbrek ve
Hastalıkların çok küçük bir yüzdesinde ka-
karaciğer yetmezliği, solunum güçlüğü gibi ra-
lıtım gibi aileden gelen yatkınlık söz konusu
- Sigaradan uzak durmak; İçerdiği çok
hatsızlıklar sonucu gastrit gelişebilir.
olabilmekte. Ancak bu durum da bile ailenin
sayıda kimyasal zehir nedeniyle nefes darlığı,
beslenme alışkanlığı, fiziksel şartları, iklim vs
ülser, kanser gibi pek çok hastalığın sebebi veya
Hastalıklarından korunmak için neler ya-
gibi faktörlerin genetik materyelle taşınan bo-
şiddetini arttırıcı etkisi söz konusudur.
pabiliriz?
zukluklardan daha baskın olabileceği düşünül-
Görülebileceği üzere hastalıkların nedenleri birbirine çok benziyor.
mektedir. İnsan vücudu aslında mükemmel bir bağışıklık sistemine sahiptir. Ağrılar, acılarla boğuşup
tiviteler.
- Alkol tüketimi; yine özellikle sigarayla birlikte baş-boyun bölgesi kanserleri ve karaciğer hastalıkları için riski artırmaktadır. Kullanımını sınırlandırmak önerilmektedir.
ilaçlardan mucizeler beklemeden, onlara ba-
- İşlenmiş hazır gıdalar, aşırı tuz, yağlı,
ğımlı olmadan önce vücudun bu muhteşem
şekerli yiyecekler; Kızartmalar, ızgaralar gibi
potansiyelini kullanmak daha mantıklı gibi
sağlıksız pişirme yöntemlerini kullanmamak,
görünmektedir.
mevsiminde taze sebze ve meyve tüketmek. - Aşırı kilodan kaçınmak; sağlıklı besinlerle
Bağışıklık sistemimizi güçlendirmek için
vücuda gerekli protein, karbonhidrat, yağ mine-
nelere dikkat etmeliyiz?
ral, vitaminleri almak.
- Düzenli uyku; 7-9 saat arası ve özellikle gece uykusu çok önemlidir.
- Hobi edinmek; ruhu dinlendirecek aktivitelere zaman ayırmak
- Açık ve temiz havada zaman geçirme; Yürüme, bahçe işleri, yüzme benzeri fiziksel ak80 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
Sağlıkla kalın... //
KAPAK KONUSU
www.2fmagazine.com // 43
KADIN
Deniz DOKUR AGAS // ddeniz@2fmagazine.com
ERKEĞİN ELİNİN KİRİ, PEKİ YA KADININ...
H
epimiz annelerimiz ya da büyükan-
ne atma”, “babanın yanında sigara içme”, “kocan
alanda sağlam bir yer edinmeyi başaran ka-
nelerimizin kabul günlerinde kom-
eve gelince terliklerini getir”, “kocanın önüne bir
dın, ekonomik özgürlüğünü elde etti. Kariyer
şuları ve ahbaplarıyla konuşmalarına
kap yemek koy” dendi. Bekârlık döneminde ba-
basamaklarını tırmanan kadının öz güveni de
şahit olmuşuzdur. Başına gelen her
banın hükümdarlığı altındaki kız çocuk, evlenin-
tırmanmaya başladı. Kişisel gelişimi ve kişisel
kötü olayı kadere yoran, direnme-
ce de kocasının emri altına verildi.
bakımına özen gösteren, kendi ayakları üzerin-
den ve düşünmeden kabullenen, kendisi için
Yıllarca erkeğin kadını aldatması normal-
de durabilen, sorgulayan, hayattan ne istediğini
hemen hemen hiçbir şey istemeyen, sadece
leştirildi; herhangi bir suç, kabahat ya da hata
ve ne istemediğini bilen bir kadın profili çıktı
çocukları için yaşayan, görev icabı sevişen ka-
gibi görülmedi. Kendi kendini geçindiremeyen,
karşımıza.
dınlar büyüttü bizleri. Bu kadınları eşleri aldattı.
çocuklarını alıp gidemeyeceğini bilen kadının
Kadınların gözleri açıldı. Kız çocuklar oku-
Ve onlar susup oturdular. Senelerce, hatta bir
başına gelenlerle başa çıkma yolu belki de buy-
maya başladı. Kız çocuklar meslek edinmeye
ömür boyunca susup oturdular. Gururlarını hiçe
du. Kimisi başına gelenin bile farkında değildi.
başladı. Kız çocuklar para kazanmaya başladı.
saydılar ve belki bazıları bir gururları olduğunun
Kendisine değer vermeyi bilmeyen kadının bir
Kız çocuklar düşünmeye başladı. Kız çocuklar
farkında bile değildi. Bu kadınlar bizlere fedakâr,
başkasından bu değeri görmek gibi bir beklen-
soru sormaya başladı. Ve kız çocuklar aldatmaya
cefakâr, anlayışlı, bencillikten uzak yani örnek
tisi yoktu.
başladı.
alınacak bir kadın (ya da bir eş) olarak gösteril-
Peki sonra ne değişti de bugünlere geldik?
Ekonomik özgürlüğünü elde eden ve se-
di. “Erkek adam aldatır” dendi, “erkeğin elinin
O her şeyi kabullenen, hiçbir şeye sesini çıkara-
çimlerini kendisi yapan, kararlarını kendisi alan
kiri” dendi, “erkek adama güven olmaz” dendi.
mayan kadın ne oldu da ayakları üstünde dim-
kadın erkeğin eline bakma zorunluluğundan
Kız çocuklara alttan almanın bir erdem olduğu,
dik durmaya başladı?
kurtuldu. Evliliğinden ya da ilişkisinden ne bek-
kocalarının sözünden çıkmamaları gerektiği
Özellikle 80’li yıllardan itibaren büyük bir
lediğini sorgulamaya, anlamaya başladı. Kriter-
söylendi. “Babanın yanında bacak bacak üstü-
hızla iş dünyasına girerek erkek egemen bir
ler oluşturdu, kendine değer vermeyi öğrendi
82 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
KADIN ve sus pus oturan kadın sesini yükseltti. “Ben de varım” dedi. Peki kadının güçlenmesi, iş yaşamında daha sağlam bir yer edinmesi erkeğin kadını aldatmasını engelledi mi? Hayır. Erkek aldatmaya devam etti ama bu kez karşılaştığı sonuçlar değişti. Artık karşısında farklı bir kadın vardı. Aldatılmayı gururuna yediremeyen kadın karşı saldırıya geçti ve o da aldattı. Ve böylece iyi günde, kötü günde, hastalıkta ve sağlıkta birlik olmayı, destek olmayı gerektiren evlilik ilişkisi sevgi ve saygıdan yoksun, sadece kâğıt üzerinde devam eden bir ilişkiye dönüştü. Evliliğin toplumda sağladığı statü nedeniyle ayrılmak istemeyen çiftler, sözde ilişkilerini sadece sorumluluk ve görevlerini yerine getirip birbirlerine bir çift söz etmeden sürdürmeye devam ettiler. Çocuklarla birlikte hafta sonu kahvaltıya gidildi, birlikte market alışverişi yapıldı, faturalar ödendi, iş seyahatlerine çıkıldı, aynı yatakta sırt sırta uyundu ve birbirinin aynı günler ruhsuzca birbirini izledi. Peki aldatan her erkek karşısında bu kadını mı buluyor? Hayır. Kimi kadın aldatılma sonrasında misillemeye geçmiyor. İntikam duygusuna kapılmak yerine ya ayrılmayı seçiyor ya da kabullenerek ve görmezden gelerek kalmayı. Ayrılan kadının erkeklere karşı güveni zedelenmiş oluyor ve yaşadığı travmayı atlatamaması durumunda ardı ardına sonu gelmeyen ilişkiler kuruyor ya da asla başka bir erkeğe ilişkiye girecek kadar güvenemez hale gelmiş oluyor. Kalan kadın ise ya içine kapanıp hayata küsüyor ya da olanları görmezden gelerek yaşamaya devam ediyor. Bu durumda aklımıza yeni bir soru geliyor. Kadınların özgürlükler ve haklar açısından erkeklerle tamamen eşit olduğu günümüz dünyasında kadın-erkek ilişkisi ve kadın-erkek rollerindeki bunca değişime rağmen kadınların da artık aldattığını uluorta konuşabiliyor muyuz? Bana sorarsanız bunun cevabı içinde yaşadığınız topluma göre değişiyor. Batı kültüründeki örneklere bakarsak buna EVET cevabını verebiliriz. Aldatma, hemen hemen hiçbir toplumda yüceltilen, takdir gören bir davranış değil elbette ama en azından bunun yükünü sadece kadınlar taşımıyor. Aldatan kadın ya da aldatan erkek yerine aldatan insanlar görüyoruz bu toplumlarda.
Kendi kültürümüze ve doğu toplumlarına baktığımızda ise bu sorunun cevabı maalesef HAYIR. Erkeğin olduğu her yerde kadını da gördüğümüz yeni düzende bile kırılması son derece zor olan bazı kalıplar var. Bu ülkede şantiye şefi, taksi şoförü ya da bilgisayar mühendisi bir kadın olabilirsiniz. Ama ne yazık ki hala “elinizin hamuruyla erkek işine karışmış” bir kadınsınız. Koskoca bir ekibi yönetiyor olabilir ya da milyon dolarlık anlaşmalara imza atabilirsiniz ama hala babanızın karşısında bacak bacak üstüne atamazsınız. Mesaiye kalıp gece geç saatlere kadar çalışırken eve dönüşte bineceğiniz takside tacize uğrayıp uğramayacağınızı düşünmekten kendinizi alamazsınız. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi evin “hanımı” olarak da görevlerinizi ihmal etmemeniz beklenir. Eşinizle aynı, belki de daha uzun saatler çalışıyor bile olsanız yine de yemek, çamaşır, bulaşık ihalesi size kalır. Uzun lafın kısası, siz ikinci sınıf vatandaş olmaya mahkûmsunuzdur. Bitirdiğiniz okulların, zekâ seviyenizin, mesleki başarınızın ya da sosyal becerilerinizin hiçbir anlamı yoktur. Önemli olan pilavın ölçüsünü tutturmak ve pilili pantolon ütüleyebilmektir. Kadın, makine mühendisi olabilir ama temelde bir üreme makinesi, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi ya da seks makinesidir. Şartların böyle olduğu ya da başka bir deyişle bir anlamda pek de değişmediği bir ortamda kadının erkeği aldatması elbette kabul edilemez. Aldatan kadın ayıplanır, dışlanır, rezil edilir, hatta daha da geri kalmış bölgelerde linç edilebilir ve öldürülebilir bile. Bunu bilen kadının ya aldatmaya cesareti olamaz ya da bunu büyük bir gizlilik altında yapar. Kendi
çevreme baktığımda rahatlıkla söyleyebilirim ki artık kadınlar da erkekler kadar aldatıyor, hatta belki de aldatan kadınların sayısı erkeklere oranla fazla. Ama bunlar ancak çok yakın arkadaşlarla üstü kapalı olarak paylaşılıyor ya da lafı bile edilmiyor. Aldatma başlığı altına giren şeyler de çok çeşitli olabiliyor. Erkeğin aldatması genellikle yatakta gerçekleşirken kadınların aldatması bazen sadece doğum gününde eski sevgiliye gönderilen bir kart ya da sanal ortamda yapılan bir sohbetten ibaret olabiliyor. Konuyu toparlayacak olursak, artık kadının da erkeğin de aldattığı gerçeğini kabul etmeliyiz. Belki bu anlamda bir değişim yaşandı diyebiliriz ama erkek hala uluorta ve neredeyse göğsünü gere gere aldatırken kadınlar saman altından su yürütüyor. Yani hala aldatma erkeğin elinin kiri, kadının boğazına geçirin ipi… Gönül isterdi ki kadınlar bu alanda da erkeklerle yarışa katılacağına çiftlerde daha fazla sadakat, bağlılık, saygı ve sevgi görebilseydik. Kim bilir belki bu yozlaşma dönemi sonrasında bizi daha saf, temiz ve dürüst bir gelecek bekliyordur… // www.2fmagazine.com // 83
Bekar Erkeğin Baş Ucu Kitabı Genelde pazarlama alanında yazıyorum ama biraz
olmayı bu formüle borçluyum. Formül gömlekler
da tavsiye üzerine bu kez daha farklı bir konuda
için ne yazık ki çalışmıyor. Çamaşırları makinadan
yazmak istedim. Yazım erkeklere ancak, güzide ba-
çıkardıktan sonra bekletmeden “gergin” bir şe-
yanlarımızın da okumasını ve bekar erkeğin derdi-
kilde asın. Bunun için daha fazla alana ihtiyacınız
ne cefasına ortak olup onlara destek vermesini rica
olacak ancak elli liralık kurutmalık size paha biçile-
ediyorum.
meyen bir zaman kazandıracak.
Bekar erkeğin hayatta kalması için yapması ge-
Yemek: “Çorba, tavuk, makarna, salata”
rekenleri derledim. İki seneye yakın süredir bekar
Her köşe başında birbirinden lezzetli yemekleri
yaşayan bir erkek olarak ev yaşamına ait kısa yollar
olan binlerce restoran var. Ancak ekonomik tavsi-
oluşturdum; bu yazı ile birlikte bunların nesilden
yeler vereceğime söz vermiştim. Sağlıklı beslenme
nesile aktarılması da en büyük temennim. Para ile
ile ilgili her gün çokça şey yazılıyor. Çoğu uzmanca
alamayacağınız hizmet neredeyse yok ancak tavsi-
kabul edilen görüş ise dengeli beslenme: Proteini,
yelerimi seçerken ekonomik olmasına özen göster-
karbonhidratı, yağı, vitamin ve mineralleri gerek-
dim. Konuları başlıklara bölüp incelemeyi severim;
tiği kadar almak. İşte bekar erkeğin yemek formü-
bunu da öyle yapacağım.
lü; hazırlanması zahmetsiz, dengeli ve besleyici:
Temizlik: “Çamaşır suyunu içinize çekin ona alışın”
Çorba, tavuk, makarna, salata! Hazır çorbalar arasından dilediğini seç, tavuk bonfileni tavaya koy,
Kadın şöyledir erkek böyledir şeklinde konuşmayı pek sevmem ancak erkek, eline temizlik bezi
makarnanın suyunu kaynat ve biraz yeşillik doğra. Sağlıklı, çabuk ve doyurucu.
yakışan bir canlı değildir. Aynı şekilde süpürge, ça-
Faturalar: “Lüzumsuzsa söndür”
maşır suyu ve paspas da o kadar estetik durmaz.
Ekonomiye değinmezsek olmaz. Ev ekonomisi
Temizliği alışkanlık haline getiren erkek sayısı azdır,
iki yıllık eğitim programını hak eden bir konu. Ben
az bulunur, az bulunmasından ötürü de o erkek
bu kadar kapsamlı işlemeyeceğim ancak birkaç
kadın nezdinde değerli erkektir. Dudak tiryakisi
ufak öneri yapabilirim. Elektrik tasarrufu ile başla-
olmayın; çamaşır suyunu içinize çekin, ona alışın.
yalım: Çok fazla mobil cihaz kullanıyoruz. Bunları
Temizliği çizelgeleyin, günlere bölün. Tek seferde
gereğinden fazla şarjda tutmayarak ilk adımı ata-
tüm evi temizleyecek zamanı bulamayabilirsiniz
lım. Kullanmadığınız ışıkları söndürün. Televizyon,
bu yüzden parçalara ayırın. Gördüğünüz kirliliği ve
radyo gibi cihazların “Stand-By” ışıkları bile uzun
düzensizliği anında ortadan kaldırın biriktirmeyin.
süreler açık kaldığı düşünülürse fazlaca tüketime
Annenize danışmaktan da çekinmeyin; en iyi kısa
sebep oluyor. Buzdolabının kapağını daha az açık
yolları o bilir.
tutun. Çamaşır makinesinin çalışması için dolma-
Ütü: “Çamaşırı düzgün asarsan daha az ütü yaparsın”
sını bekleyin, hem bu su faturanıza da iyi gelecek. Traş olurken suyu açık bırakmayın, duşta sabun-
Cinsiyet fark etmeksizin ütü yapmaktan keyif alan
lanırken de. Bulaşık makineniz varsa onu da dol-
birisiyle karşılaşmadım. Keyifsiz işler ikiye ayrılır: Çok za-
durun. Kaynayan suyun altını kısın, nasıl olsa yüz
man çalan keyifsiz işler ve az zaman çalan keyifsiz işler.
dereceyi geçemeyecek. Kaloriferleri kapatın soba-
Ütü ilk gruba girmektedir. Bunun için geliştirdiğim for-
ya dönün demeyeceğim ama doğalgazı da idareli
mül: “Çamaşırı düzgün asarsan daha az ütü yaparsın”.
kullanın. Sadece cebiniz için değil yaşanabilir bir
İki yıllık bekarlık hayatımda sadece gömlek ütülemiş
dünya için daha az tüketin.
A. Batuhan Dalcı Köşe Yazarı 84 EYLÜL 2013 // 2f MAGAZINE
son sayfa
C
M
Y
CM
MY
CY CMY
K
www.2fmagazine.com // 70
İ J R E N E M U MİNİM F U R R A S A T M U M İ S K A M
electroworld .com.tr
Bir gün değil, her gün düşük fiyat!
2F DERGI ILANI 21X28 CM.indd 1
12.07.2013 18:45