15 ARALIK 2013 // S: 7 İ K İ FA R K M A G A Z I N E - AY L I K L I F E S T Y L E D E R G İ
15 ARALIK 2013 // S: 7
RÖPORTAJ * Model * Bencİl Dükkan * ŞİRVAN DENİZCİ
TASARIM MONOBLOK MÜZİK motörhead
MODA
Gamze Biran’dan Yılbaşı Hediye Alternatifleri Yılbaşı Gecesi Prenses Olmaya Var Mısın?
ÖZEL
HABERLER * Yeni Ford Mustang: Fastback Geri Döndü * Nissan, IDX ile Geçmişi Hatırladı
KAPAK KONUSU Farklı Kültürlerde Yılbaşı
Günümüzde küreselleşen dünyada hepimiz yeni yılı benzer şekilde kutlasak da aslında her kültürde yeni yılın anlamı ve karşılanışı birbirinden oldukça farklı
@2fmagazine /2fmagazine www.2fmagazine.com
// EDITÖRDEN Merhaba,
Doğrularıyla yanlışlarıyla bir yılı daha geride bıraktık. Herkesin geçen yıldan çıkardığı dersler mutlaka vardır.. Bu yıla dair neler yapacağınızı hesaplamış, yeni yıla dair hedefler, planlar, hesaplamalar yapmışsınızdır. En önemlisi hayal kurmuşsunuzdur mutlaka... Bence bizi hayata bağlayan şeyler bunlar. Ne zaman ki hedeflerimizden ve hayallerimizen vazgeçeriz; işte o zaman işler kötüye gidiyor demektir. Naçizane tavsiyem yeni yıla dair ulaşılabilir, küçük hedefler koyun. Hepimizin engin bir hayal gücü var fakat sakin olun :) Çünkü büyük hayaller, büyük planlar, ulaşılması güç hedefler hayal balonu patlayıp gerçek dünyaya döndüğümüzde gerçekle örtüşmüyorsa çok daha fazla üzülüyoruz. Geçen yıl yaptığınız planları ve kurduğunuz hayalleri düşünün. Ne kadarını gerçekleştirebildiniz? Ve bu yıl ki listenizden çıkarabildiniz? Hedefledikleriniz yapabildiğiniz sürece sizi mutlu eder. Yine naçizane bir öneri; kendinizi zorlamayın. Örneğin; spor yapmak zorunda değilsiniz! -yapsanız iyi olur- Ama bu sizi zorluyorsa yapabildiklerinizden başlayın ve motive olun. Keyfiniz yerine gelince emin olun spor yapmaya da başlayacaksınız. Sıralamayı doğru yapın. Herşeyi bir an da yapayım derken, hiç bişey yapamadan bir bakmışsınız; yeni yıl gelmiş. Hedeflerinize ve hayallerinize ulaşabildiğiniz bir yıl dilerim... Mutlu yıllar, Keyifli okumalar... Orçun Peköz Genel Yayın Koordinatörü
www.2fmagazine.com // 03
İÇİNDEKİLER www.2fmagazine.com
SAYI 07 15 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
04 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
32
26
28
42
50
66
32 Kapak konusu Farklı Kültürlerde Yılbaşı Günümüzde küreselleşen dünyada hepimiz yeni yılı benzer şekilde kutlasak da aslında her kültürde yeni yılın anlamı ve karşılanışı birbirinden oldukça farklı.
06 HABERLER Röportaj
Tasarım 50 Monoblok
26 Model: Levla’nın Hikayesi 44 Bencil Dükkan 60 Egzersizde Çağın Buluşu: Pilates
Moda 14 Yılbaşı Hediye Alternatifleri 22 Yılbaşı Gecesİ Prenses Olmaya Var Mısın?
Müzİk 28 Motörhead
54 Özel Haberler * Fastback Geri Döndü: 2015 Ford Mustang * Nissan IDX ile Geçmişi Hatırladı
60 Spor * Yılın En Kararlı Gününe Sağlam Adımlarla İlerleyin
70 Sağlık
Gezİ- Yemek 38 2014’ü Karşılamak İçin 14 Öneri 42 Corinne: Yeniden Yazılan 100 Yıllık Bir Hikayesi
* Yeni Yılda Yeni Kararlar Aldırılıyor muyuz?
78 İş Dünyası * Marka Denen Meret
Genel Yayın Koordinatörü Orçun Peköz orcun@2fmagazine.com Yazı İşleri Müdürü Melih Bilgin melih@2fmagazine.com Pazarlama Direktörü Batuhan Dalcı batuhan@2fmagazine.com Editör Melih Bilgin melih@2fmagazine.com Yazarlar Dr. Deniz Öner Editör deniz@2fmagazine.com Deniz Dokur Agas Editör ddeniz@2fmagazine.com Baturay Tok baturay@2fmagazine.com Aslıhan Karlıdağ asli@2fmagazine.com Turgay Eryiğit turgay@2fmagazine.com Erhan Ünal erhan@2fmagazine.com Sebahat Bağbars sebahat@2fmagazine.com Gamze Biran gamze@2fmagazine.com Miray Korkmaz miray@2fmagazine.com
Mutlu Yıllar 2014
Çiğdem Özcan cigdem@2fmagazine.com Arzum Emiroğlu arzum@2fmagazine.com Tasarım 2f Tasarım Ofisi info@ikifark.com Satış - Rezervasyon Nilay Kılıç nilay@2fmagazine.com Katkıda Bulunanlar Ufuk Kayrak, Nihan Bilgin INSPRAD MEDIA İdealtepe Mah. Park Sok. No: 1/7 Maltepe / İSTANBUL Tel: 0216 489 12 26 info@2fmagazine.com
www.2fmagazine.com // 05
HABERLER
Melih BİLGİN // melih@2fmagazine.com
Lenovo’nun Yeni Tabletleri Türkiye’de Lenovo, farklı fiyat ve konfigürasyonda, her tür tüketiciye dokunabilecek yeni tablet serisini Türkiye pazarına sundu Küçük ekranlı A1000L ve yine küçük ekranlı fakat 3G desteği de sunan A3000 ile taşınabilirlik isteyenlere hitap eden Lenovo, büyük ekranda 3G desteği isteyenlere S6000, tümüyle bir bilgisayarın fonksiyonelliğini arayanlara ise Intel işlemcili Miix’i sunuyor.
Kingston’dan 256 bit Kriptolu İlk USB Bellek Kingston Digital uygun fiyatı ve antivirüs desteğiyle kurum ile son kullanıcılar için daha fazla güvenlik sunan DataTraveler Vault Privacy 3.0 Anti-Virus’u duyurdu. Gizli bilgileri korumak için %100 donanım tabanlı kriptolamaya sahip DTVP 3.0 bilgilerinizi yüksek bir standartta korurken, ESET tarafından geliştirilen ClevX DriveSecurity anti-virüs korumasıyla birlikte sunulan DTVP 3.0 Anti-Virus modeli ise her türlü kötü amaçlı yazılımdan sizi koruyor.
Adidas, Dünya Kupası için En Hafif Formalarını Üretti 2012 milli takım formalarına göre yüzde 40 daha hafif olan 2014 federasyon formaları, bugüne kadar Adidas tarafından üretilen en hafif formalar olma özelliğini taşıyor. Adidas teknolojileri sayesinde formanın ana bölümlerinden olan yaka ve manşetlerin yanı sıra milli federasyon armalarının, hatta adidas’ın ikonik üç bandının dahi ağırlığı azaltılmış. 2014 Dünya Kupası’nda Arjantin, Kolombiya, Almanya, Japonya, Meksika, Rusya ve İspanya milli takımları Adidas’ın ürettiği formalar ile mücadele edecek. 06 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
HABERLER
Adidas İlkbahar / Yaz 2014 Stella McCartney Koleksiyonu Adidas by Stella McCartney İlkbahar/ Yaz 2014 Koleksiyonu, ilk kez Londra Moda Haftası’nda dünyaya tanıtılmıştı. Koleksiyon canlı parlak renkler, retro çizgiler ve cesur baskıları ile yeni sezona damga vurmaya hazırlanıyor. Canlı parlak renkler, retro çizgiler ve cesur baskılarıyla adidas by Stella McCartney İlkbahar/ Yaz 2014 Koleksiyonu şık feminen yapılara ve yenilikçi doku kombinasyonlarına odaklanırken, estetik cazibeyi, göz alıcı tarzı ve üstün fonksiyonel performansı bir araya getiriyor.
Binicilik Kökenli Chelsea Botları Mesajlaşma Uygulamalarına Türkiye’de Yenisi Eklendi: Tictoc Google Play ve App Store üzerinden kullanıcılara sunulan TicToc, küçük değişikliklerle benzer uygulamaların sunduğu özellikleri sunuyor. Bu uygulama ile ücretsiz mesajlaşmak, grup konuşmaları oluşturmak, ücretsiz arama yapmak, fotoğraf – video – müzik gibi dosyaları paylaşmak ve çeşitli smiley’ler göndermek mümkün. Peki Tictoc’u benzerlerinden ne ayırıyor derseniz aslında bahsedilebilecek çok fazla şey yok. Ama Windows uyumlu masaüstü uygulamasına da sahip olması dikkat çekiyor. Dolayısıyla akıllı telefonunuzda başlattığınız bir konuşmaya masaüstü bilgisayarınızdan devam etmeniz mümkün oluyor.
Bilek kısmını sımsıkı sarması sebebiyle kış aylarının karı ve yağmuruna karşı koruma sağlayan Chelsea botlarının aslında binicilik kökenli olduğunu biliyor muydunuz? Soğuk kış aylarında tercih edilen, süetinden kauçuğuna, simlisinden ruganına kadar her çeşidini bulabileceğiniz Chelsea botları hem şıklığınızı tamamlayacak hem de kışın soğuğundan ayaklarınızı koruyacak. Bu kış çok şık çok tarz Chelsea bot modellerine zizigo. com’dan sahip olabilir, kış trendlerini yakından takip edebilirsiniz! www.2fmagazine.com // 07
KAPAK KONUSU
Porsche’nin En Ucuz Modeli Macan Olacak Alman sport otomobil üreticisi Porsche’nin son yıllarda SUV’lere olan ilgisi artıyor. Cayenne modeliyle piyasaya adım atan Porsche, şimdi Macan ile daha düşük fiyat segmentinde SUV satmayı hedefliyor. Porsche’nin ikinci SUV modeli olan ve Audi Q5 ile aynı platformu paylaşan Macan, geçtiğimiz günlerde resmi olarak tanıtıldı. İki adet V6 motor seçeneğine sahip olan Macan’ın dizel ve 4 silindirli benzinli motora sahip versiyonunlarının da önümüzdeki aylarda gelmesi bekleniyor. Uzun bir süredir 4 silindirli motor üretmeyen Porsche’nin, Macan’da yer vereceği motorla birlikte hem modern bir 4 silindirli motora kavuşması hem de Macan’ın fiyatını Boxster’ın da altına çekerek en ucuz modelini üretmesi bekleniyor.
Vapiano Suadiye 7. Yaşını Kutluyor
Dronlarla Teslimat Günleri Yakın mı?
İtalyan mutfağını kendine özgü tarzıyla yorumlayan Vapiano Suadiye 7. yaş gününü kutluyor. Dünyaca ünlü restoranlar zinciri olan Vapiano’nun Türkiye’deki tek şubesi olan Vapiano Suadiye, 7. yaş gününü kutlarken yeni salonun da açılışını gerçekleştirecek. Diğer salonlardan farklı olarak iMac’lerle donatılan yeni salon Vapiano müdavimlerine keyifli bir çalışma ortamı da sunacak. Vapiano Suadiye’nin 7. yaş günü partisi 17 Aralık Salı günü gerçekleştirilecek.
Birkaç yıl önce uzaktan kumandalı oyuncaklar olarak hayatımıza giren dronlar, dağıtım sektörünün de çok ilgisini çekmiş görünüyor. Amazon ve UPS, dronlarla dağıtım yapmak için çalıştıklarını açıkladı. Şuanki düzende en iyi ihtimalle satın aldığınız bir ürünün teslimatı 24 saat içerisinde gerçekleştirilebiliyor. Dolayısıyla internette gördüğünüz bir ürüne yarım saat içerisinde kavuşmak demek e-ticareti bambaşka bir aşamaya taşımak demek. İki şirket de bu dronların ticari kullanımı için hem gerçek koşullarda testler yapacaklarını hem de ulusal havacılık kurallarına uymak için çalışacaklarını söyledi. Dolayısıyla dronların devreye girmesi için önümüzde halen birkaç yıl var. 08 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
KAPAK KONUSU
Mercedes’ten Gran Turismo’ya Özel Konsept
HP’nin Rekortmen Yazıcısı Türkiye’de
Mercedes-Benz tasarım ekibi, Aralık ayında kullanıcılarla buluşacak olan yarış simülatörü Gran Turismo için özel bir konsept hazırlamış. Daha önce de birçok firmanın özel modeller hazırladığı Gran Turismo için bu kez Mercedes tasarım ekibi masanın başına geçmiş. Oldukça uçuk bir tasarıma sahip olan AMG Vision Gran Turismo, öz ızgarasıyla günümüz Mercedes’lerini anımsatıyor olsa da Mercedes’in alışılmış tasarımlarına pek benzemiyor. Çok uzun bir burun tasarımına sahip olan araçta ayrıca çok abartılı çamurluklar kullanılmış. Bu, aracın yere çok yakın olduğunun da bir göstergesi. Aracın kabini neredeyse tekerlerle aynı seviyede. Çamurluklar yine yan kısımdan dışa doğru uzanan marşpiyerlerle desteklenmiş. AMG Vision Gran Turismo’nun kapıları da martı kanat şeklinde yukarı doğru açılıyor. Guinness Rekorlar Kitabı’na dünyanın en hızlı yazıcısı olarak giren Officejet Pro X yazıcı serisi ve HP LaserJet A3 MFP modelleri artık Türkiye’de. HP Officejet Pro X serisi yazıcı Guinness Rekorlar Kitabı tarafından dünyanın en hızlı yazıcısı olarak kabul ediliyor. Seri, özellikle KOBİ’lerin farklı talep ve gereksinimlerini karşılamak için tasarlanan modellerden oluşuyor. Serinin en hızlı modeli olan ve bu yönüyle Guinnes Rekorlar Kitabı’na giren HP Officejet Pro X 576dw dakikada 70 sayfa baskı alabiliyor.
Bella Mola’dan Kışa Özel Parfüm Seçenekleri Parfüm denince akla, yaşam tarzımızı tenimize yansıtan, bulunduğumuz ortamlara ayrıcalıklı imzamızı atmamızı sağlayan, karşı cinsi etkilemekte en önemli silahımız, farklı aromaların uyumlu birleşiminden oluşan o gizemli iksir geliyor. Soğuk günlerin kapıya dayandığı sonbahar aylarında içinizi ısıtacak aromaların başında kadın parfümlerinin vazgeçilmez aroması olan ve pudralı dokunuşlarıyla öne çıkan mis gibi çiçekler, bu mevsim de teninizi okşayacak. Yazın kavurucu sıcaklarını geride bıraktığımız şu günlerde karanfil, gül, sardunya, menekşe, yasemin ve zambak gibi ağır ve romantik çiçekler de teninizde dans ederken bu dansa eşlik eden notalar ise vanilya, amber, misk, paçuli gibi nostaljik tınılar olmalı. www.2fmagazine.com // 09
KAPAK KONUSU
Jony Ive Tasarımlarına Servet Jony Ive ve Marc Newson’ın tasarlayıp Leica’nın ürettiği özel Leica M fotoğraf makiesi 1.8 milyon dolara alıcı buldu. Ünlü tasarımcının sadece birer adet üretilen Apple ürünleri de büyük ilgi gördü. Tümüyle kırmızı renkte üretilen Mac Pro 977 bin dolar, altın kaplama EarPod kulaklıklar ise 461 bin dolardan satıldı.
Gran Turismo 6 Satışa Sunuldu Sony, yarış simülasyonu Gran Turismo 6’nın Türkiye fiyatını açıkladı. Otomobil ve yarış tutkunlarının heyecanla beklediği yarış simülasyonu Gran Turismo 6’nın Türkiye fiyatı açıklandı. Sony Türkiye, The Game’de düzenlediği lansman ile GT6’nın iki versiyon ile piyasaya sunulacağını açıkladı. Standart sürüm 159 TL’lik fiyatıyla raflarda yerini alırken özel sürüm de 179 TL’lik fiyatıyla satışa sunuldu.
Nokia’dan 50 TL’lik Uygulama Hediye
Nokia Lumia ailesinden Lumia 925 veya Lumia 1020 alanlara, 50 TL değerinde uygulama kuponu hediye ediliyor. Candy Crush, Pet Rescue gibi sevilen oyunların yanı sıra İngilizce-Türkçe sözlük, Stylist, File Manager, Camera Effects, MoliPlayer Pro gibi çeşitli uygulamalarla Nokia Lumia’nızı daha da zenginleştirebilirsiniz. 10 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
KAPAK KONUSU
Araba Almak İçin Testislerinizi Satar Mıydınız?
ASUS’tan Yeni Ürünler ASUS yeni ürünlerini düzenlediği basın toplantısında tanıttı. Yeni Transformer Book T100 ve Transformer Book Trio, yeni ZENBOOK ve Fonepad 7, ASUS’un sektöre kazandırdığı en son ürünler olarak öne çıkıyor. Dizüstü ürünlerinde Intel işlemcileri tercih eden ASUS, yeni ürünleriyle Intel kullanımını genişletiyor. Artık ASUS’un tablet modelleri ve Fonepad 7 ürünü de Intel’in yeni nesil mobil işlemcileriyle donatılmış.
Bazen güzel şeyler maddi imkanlarımızın üzerinde olabiliyor. Böyle durumlara bir noktaya kredi çekmek, para biriktirmek çözümler çare olabiliyor. Bazıları ise istediği şeylere sahip olabilmek için parayı daha kolay elde edebileceği yöntemlere başvuruyor. Öyle ki bazı insanlar organlarınız bile satabiliyor. Mark Parisi isimli bir adam bunu bir adım daha öteye taşıdı, ABD’de katıldığı bir sağlık programında testislerini aldırdığını açıkladı. Fakat bunun sebebi cinsiyet değiştirme arzusu değildi. Otomobil tutkunu adam testislerini bilim alanında kullanılması için 35 bin dolar karşılığında satmış. Ardından da bu parayla kendine çok istediği Nissan 370Z model otomobili satın almış.
Aura Yüz Gençleştirme ve Zayıflama Merkezi Açıldı
Victoria’s Secret’ın Yeni Parfümü: Angel Dream Meleklerin cazibesinden esinlenerek hazırlanan Angel Dream, içerisinde meyvelerin ve bir buket çiçeğin notalarıyla miski ve odunsu kokuların ateşini barındırıyor. Menekşe, sandal ağacı ve frenk üzümü esintileriyle bu sezonun hit kokularından biri olmaya aday. Angel Dream koleksiyonu: Eau de Parfüm (169 TL), Vücut Kokusu (79 TL) , VücutLosyonu (59 TL) seçeneklerinden oluşuyor.
Güzellik konusundaki bilgi birikimini medikal estetik konusundaki tecrübesiyle birleştiren Dr. Arzum Emiroğlu, yeni güzellik merkezinin açılışınıgerçekleştirdi. 2005 yılından bu yana medikal estetik hekimiolarak hizmet veren Emiroğlu, bundan böyle Bağdat Caddesi üzerinde bulunan Aura Yüz Gençleştirme ve Zayıflama Merkezi’nde tecrübelerini aktaracak. www.2fmagazine.com // 11
#1 Twigy’den Yılbaşına Özel Terlİkler Twigy yılbaşına özel tasarımlarıyla, yeni yıl coşkusunu ayağınıza kadar getiriyor. Twigy’nin birbirinden farklı ve eğlenceli modelleriyle hem yeni yılda sevdikleriniz için hediye seçiminizi kolaylaştıracak, hem de sıcacık ve mutlu bir yılbaşı geçireceksiniz.
#9
#2 Dockers Kış Renklerİnİ Yakaladı Yeni yıl, gri bir gökyüzü, soğuk rüzgarlar ve kısalan günlerle birlikte geliyor. İşe iyi tarafından bakmak gerek: Mevsim erkeklere gardıroplarını elden geçirmek için sağlam bir gerekçe sunuyor. Bahar ve yaz koleksiyonları sadelik ve hafifliğe oynamıştı. Kışın ise erkekler için zıtlıklar, bariz çizgiler ve temel renkler ön plana çıkıyor, erkeklerin tarzı koyu renklere kayıyor.
#1
#3 Victorinox Black Ice Çakı Genelde dağcılar tarafından kullanılan “Black Ice” deyimi; büyük buz kütlesinin şeffaf yapısı gereği arka planının siyah olarak görünmesi anlamını taşımaktadır. Dağcılar için bir tehlike olan “Black Ice”, Victorinox ile bıçak meraklıları için sınırlı sayıda muhteşem bir esere dönüştü.
#2
#4 Jİval’den Gözalıcı Zümrüt Küpeler Jival’in renkli taşlı mücevherlerinden olan zümrüt taşı, bu yıl da en yeni tasarımlarla dikkat çekiyor. Zümrüt taşının doğal yeşili ile pırlantanın vazgeçilmez uyumu büyük ve gösterişli küpelerde hayat bulmuş.
#5 Kağıt Uçağınızı Akıllı Telefonunuzla Yönetİn! PowerUp, basit bir elektrik motoru ve pervaneye sahip itici güç sistemi. Yeni versiyon PowerUp 3.0, bir Bluetooth alıcısı taşıyor. Bu alıcı sayesinde akıllı telefon ile kablosuz olarak haberleşebiliyor ve telefona indirilen bir akıllı telefon sayesinde kağıt uçak yönetilebiliyor. Verilen bilgiye göre uçağı 60 metre mesafeye kadar kumanda etmek mümkün 12 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
#7
#6 olabiliyor. PowerUp 3.0 tüm kağıt uçaklara takılabiliyor.
#6 HP’den Leap Motion Klavye
#8
HP ve Leap Motion arasındaki işbirliği genişliyor. Cihazları sadece el ve parmak hareketleriyle yönetmeyi mümkün kılan Leap Motion teknolojisi şimdi de HP’nin yeni klavyesine yer bulmuş. Üzerinde özel bir algılayıcı barındıran klavye, bu sayede 10 parmağınızı birden algılayabiliyor. Elbette Leap Motion özelliğini kullanabilmek için bilgisayarınızda Leap Motion yazılımının da kurulu olması gerekiyor. Ardından dilediğiniz gibi ‘’Force’’ kullanabilirsiniz…
#7 Nokia iPod Shuffle’a Özendİ
#4
#3
Nokia’nın yeni Bluetooth kulaklık seti BH-121, üzerindeki 3.5 kulaklık çıkışı sayesinde aynı zamanda bir müzik merkezine dönüşebiliyor. Telefonunuzdaki müzikleri Bluetooth bağlantısı sayesinde kablosuz olarak oynatabilen BH-121, ayrıca üzerindeki NFC sayesinde kolayca NFC destekli hoparlör setlerine de bağlanabiliyor. Tasarım olarak iPod Shuffle’dan esinlediğine ise hiç şüphe yok…
#8 Fifty Three’den Klasİk Bİr Kalem: Pencil Tabiri caizse ‘’odun’’ gibi görünen bu kalem, Stylus aleminin en sade tasarımı olsa gerek. Nitekim ismi de bu yaklaşımı benimsiyor. Üretici firma Fifty Three ürününe sadece Pencil yani Kalem demeyi uygun görmüş. iPad ekranına ‘’Paper’’ adlı uygulama ile çizim yapabileceğiniz Pencil, 50 dolarlık fiyat etiketiyle satışa sunulmuş durumda.
#9 IPhone’unuzu Makro Canavarı Yapın
#5
iPhone’lar için harici lensler üreten Olloclip, ürün gamına yeni bir seri ekledi. Yeni üçü bir arada makro seti, iPhone ile daha önce tanık olmadığınız seviyede şaşırtıcı makro çekimler yapabilmenizi sağlıyor. 7, 14 ve 21 kat büyütme oranına sahip 3 lensten oluşan set, cisimlere süper yakın odaklama ve neredeyse gözle görülemeyecek detayları yakalıyor. www.2fmagazine.com // 13
MODA
Gamze Biran
gamze@2fmagazine.com
Yılbası Hediye Alternatifleri Yılın en güzel aylarından biri Aralık geldi çattı. İçine binlerce anı sığdırdığımız bir yıl daha sona ererken yılbaşının en keyifli, kimi zaman da en düşündürten sorusuyla da baş başa kalacağız, ‘Ne hediye alsam?’… Sevgiliye, anneye, kardeşe, babaya, iş arkadaşına, komşuya kimi zaman liste uzar gider. Daha fazla seçenek, daha az zaman kaybı için bir tıkla alabileceğiniz hediye alternatifleri derledim. Umarım sizi kimi zaman zahmete dönüşen bu sorunsaldan kurtarabilmişimdir. Seneye görüşürüz esprisini ya şimdi yapacağım, ya da asla :) 2014’te de beraber olmak dileğiyle…
‘Bilgisayar başından kalkmayan sevgiliye’ Laserwood Ahşap Klavye Kaplama www.bygo.me 149 TL
‘Herşeyin en güzeline layık anneme’ w w w. j o y a m o r. c o m çintemani gümüş kolye – 165 TL
22 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
MODA
‘Her daim genç babama’ – www.triwa.com.tr Hattie Stewart Gold Lomin Saat 429 TL
‘Kitap kurdu arkadaşa’ – www.shopigo.com 135 TL
‘Küçük kızkardeşe’ – Kendi gibi küçük ve sevimli Momiji’ler www.bywonderland.com 48 TL (Her biri)
‘Hipster arkadaşa’ – Ahşap Papyon www.gutav.com 59.90 TL
www.2fmagazine.com // 23
MODA
‘Kendime :)’ www.zet.com/tasarimci/oip Defter 30 TL
‘Modayı yakından takip eden en yakın arkadaşa’ – Nike www.beymen.com 285 TL
‘Aksesuardan vazgeçemeyen iş arkadaşıma’ www.excusezmoi.co Roman Numerals Cuff 38 TL
26 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
MODA
ikifarkı bulunuz! Artık klasikleşen iki fark köşemizin bu ayki ilk konuğu çok da sevemediğim track sole botlar! Stella McCartney’nin kış sezonunda karşımıza çıkan bu botları, Zara’da da çok benzer bir modelle bizi şaşırtmıyor. Stella Mccartney 760 euro
Celine’in metal detaylı Oxfordları ise Asos’ta karşımıza bütçe dostu haliyle çıkıyor
Zara 299,95 TL
Asos 62 euro
Celine
www.2fmagazine.com // 27
MODA
Topuklular out, Sneakers in!
Ortaokul ve lise yıllarında okula giderken spor ayakkabıdan mahrum bırakıldık. Biz ne kadar ısrarla giymek istiyorsak okul yönetimi o denli yasaklıyordu. O zamanlar yasaklar delinmek için değildi maalesef, bedelini okula giremeyerek öderdik. Üniversiteye geldiğimizde ise artık kendini büyümüş hissetmenin sonucu olarak topuklu ayakkabılar eklenmeye başladı dolaba. Sonrasında iş dünyası ise malumunuz, topuğun yüksekliği özgüvenin fazlalılığıyla doğru orantılı herhalde diye düşündürten durumlarla bile karşılaştık. Şimdi, modaya dair bildiğiniz her şeyi unutun! Oyunun kuralları yeni baştan yazılıyor. Artık spor ayakkabıları tüm kıyafetlerin altına ve her yere giyiyoruz! Evet evet yanlış okumadınız! Kalem etek, check! Pul,payet, check! Şık akşam yemeği, check! Cool bir görüntü, kesinlikle! Peki spor ayakkabıyla kombin yaparken dikkat etmeniz gerekenler listesi çıkarsak en başa neyi yazarız? Boyunuzu olduğu gibi göstereceği kesin, dolayısıyla bileklerini açıkta bırakacak şekilde pantolonla giyiyorsanız paçanızı kıvırabilir ya da etek,elbise kombinleriyle deneyebilirsiniz. Her kıyafetin altına spor ayakkabı giymek sandığınız kadar kolay değil. O cool tavrı takınmazsanız eğer evden aceleyle çıkmış, ne giydiğine bakmamış gibi görünmeniz kaçınılmaz. Bir de her dönemin olduğu gibi bu sezonun da en favori parçası Nike Airmax! Özelikle renkli modelleri… Şu sıralar parlak metalik renkleri çıktı ki bulursanız üstüne atlayın. Converse hala popülaritesini korumaya devam ediyor. Tumblr kızı imajı içinse Vans gözdemiz!
28 TEMMUZ 2013 // 2f MAGAZINE
MODA
www.2fmagazine.com // 29
MODA
30 TEMMUZ 2013 // 2f MAGAZINE
MODA
www.2fmagazine.com // 31
MODA
Miray KORKMAZ // miray@2fmagazine.com
Yılbası Gecesi Prenses Olmaya var mısın?
2013 yılını iyisiyle kötüsüyle atlattık sayılır ve yeni yıla yeni kararlarla, yeni hedeflerle ve umutla başlamaya hazırız. Dostlarımızla veya ailemizle, kimle olursak olalım kuşkusuz hepimiz o gecenin mükemmel olması için elimizden geleni yapacağız. Kimle gidilecek, nereye gidilecek, vs. telaşı bittikten sonra geriye tek bir şey kalıyor; kıyafet! Bu problemi çözmek için size kendinizi çok özel hissettirecek üç seçenek sunacağım. Başlıktan da anlaşıldığı üzere stillerin ortak paydası prenses ilhamlı olmaları! Çocukluk ve genç kızlık hayallerimizi süsleyen üç güzel prenses Jasmine, Ariel ve Cinderella... Bu önemli gecede dolabınızın tozlu köşesindeki sıradan siyah elbisenizle herkes gibi mi olmak istiyorsunuz, yoksa eşsiz ve ihtişamlı mı, adeta bir prenses gibi?
ARIEL Denizkızı Ariel güzelliğiyle bizi büyüleyen, Disney dünyasının dördüncü prensesi. Ariel- Rihanna eşleşmesi hikayeleri açısından biraz ironik sayılabilir. Çünkü Ariel hayalleri için sesinden vazgeçmiş bir prenses, Rihanna ise hayatını sesinin büyüsüyle kazanan bir diva... Ariel’in babasına olan asi tutumu, Rihanna’nın kurallara ve sınırlamalara karşı tutumu bu iki prensesi birbirine yakınlaştırıyor. Siz de yılbaşında böyle bir ruh hali içindeyseniz, daha da önemlisi kızılsanız ve gösterişi seviyorsanız örnek almanız gereken stil tam karşınızda duruyor! Prensesi hayal kırıklığına uğratmak istemiyorsanız ayakkabı seçimine çok dikkat etmelisiniz zira bu kombindeki en önemli detay kırmızı ayakkabılar; tercihen süet, kadife dokulu ya da deri. Aksesuar gerekli olmasa da lila deniz kabuğu şekilli küpeyle mükemmeli yakalamak mümkün! 22 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
MODA CINDERELLA Gözümüzün ilk ağrısı, o bizim ilk ve baş prensesimiz. Olağanüstü mavi, uçuş uçuş elbisesi, ipek sarı saçları, siyah kolyesi ve özellikle cam ayakkabıları Cinderella olmanın mihenk taşlarından. Carrie Underwood, bu stili kendince uyarlamışa benziyor. Ama prenses olmak cesur olmayı gerektirir. Tek bir detayı bile atlarsanız ne yazık ki kimse sizin prenses olduğunuzu farketmez. Bu yüzden yapmanız gerekenler çok basit; hiç bir detayı atlamayın! Eğer fazla cici olmuşsanız siyah deri ceket kullanmanız önerilir. Cam ayakkabı bulamazsanız da -ki bulması gerçekten çok zor- siyah bootieler yardımınıza koşacaktır. İşte karşınızda modern Külkedisi! Kim yılbaşında Cinderella gibi görünmek istemez ki? Üstelik geceyarısında balodan ayrılmak zorunda değilsiniz. :)
JASMINE Özgürlüğe ve aşka olan tutkusuyla bilinen prensesimiz, onun gibi esmer tenli ve siyah saçlılar için mükemmel bir stil kaynağı olabilir. Çoğu kişinin siyahı tercih ettiği o gecede siz mor renk ile fark yaratabilirsiniz. Ünlüler dünyasından yansımasıyla Jasmine’in stili hakkında daha gerçekçi bir izlenime sahip olmak isterseniz o ünlünün Nicole Scherzinger olduğunu bilmeniz gerekiyor. Diyelim Jasmine’de karar kıldınız, aksesuarda dikkatli bir seçim şart... Prenses altın ve turkuaz detaylı takıları tercih etmiş. İddialı ve geleneksel bir görünüm için prensesin yolundan gidilebilir. Kibar ve asil bir duruş için ise tek gereken gümüş, ya da o gece hediye edilebilecek bir pırlanta... www.2fmagazine.com // 23
ÖZEL HABER
Orçun PEKÖZ // orcun@2fmagazine.com
D S E İ Y N N A N E YE E Y
ATÖLYE KİCİ’DEN YENİ YILA ÖZEL KOLEKSİYON!
MOONSHINE // SUNSHINE
TR 54 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
parlayan ay ya da gündüz beyaz bulutların ardından parlayan güneşin ışığının, siyahın ve beyazın içindeki her daim parlayan o ışıltı” nın kendisine ilham verdiğini anlatarak bir süredir bu kavramlar üzerinde düşünürken, yeni bir yılın yaklaştığını farkettiğinde “evet yeni yıl, yeni umutlar, yeni çoşkular getirmeli hayata “ diyerek bu koleksiyonu tasarlamaya başladığını belirtti. Böylece koleksiyonun ilk parçaları da dergimizde görücüye çıkmış oldu! Pirinç, onix ve beyaz mercan kul-
lanılarak oluşturulan bu koleksiyonda renklerin sadeliği, formların netliği aslında hayatın içsel anlamda sadelik ve netlikle şekillendiğine işaret etmekte. Takılarda kullanılan formlar, göksel ışıltıya ulaşmak için geçirilmesi gereken aradaki adımlar olarak düşünülen basamaklar, geçişler, diziler ve birleşimleri sembolize ederek Kici’nin anlatmak istediği hikayeyi şekillendirmiş. Yeni bir yılda ayın ve güneşin her daim ışıltısını içte hissedebileceğimiz ışıltılı günler getirmesini dileriz... //
T
H
ikayesi olan takılar kavramıyla kendi hikayelerini anlatan takılar tasarlayan Atölye Kici’nin yeni koleksiyonu, yeni yılın getirdiği yeni umutlara, yeni başlangıçlara gönderme yapan bir temadan yola çıkarak gece ve gündüzdeki ışıltı kavramından esinlenerek MOONSHINE//SUNSHINE ismini aldı. Atölye Kici’nin tasarımcısı Burcu Sertbaş yeni koleksiyonu hakkında “gökyüzünde gecenin karanlığında
R
İY T
AŞ
O
T A E G F N İ ET İ I LE
I L D İ N ENMU R M U A İ ST E Ş TR BA G EV
www.zeldam.com
TA M O S EN A D RI A İ A M M K K ŞK U IY IŞY
S E H N LE A L L L L A I Ş A KONBİ BA AY Y K İ Ş D SO EN İ H Y N N A N
ONIŞ İY K AR L KS ARGIÇ R
Mutlu Yıllar!
RÖPORTAJ
Sebahat BAĞBARS// sebahat@2fmagazine.com
Model
! i s e y â k i H ın
n ’ a l v Le
Model, yeni albümü “Levla’nın Hikâyesi!”yle yine farkını ortaya koydu. Bir önceki albümlerinin yoğun koşturmalarına rağmen ortaya beklediğimize değen bir iş çıkmış… Ve biz de albüme dair her şeyi konuştuk… Can, “Levla’nın Hikâyesi’yle buluştuk ama siz de epey yoruldunuz galiba! Sorma hem de nasıl! Hem sen de biliyorsun “Levla’nın Hikâyesi” öncesinde de çok yoğun tempomuz vardı… Öyle ki en son Temmuz 2012’de bir ay 26 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
tatil yapabilmiştik… Haziran 2013’e kadar 70’e yakın konser verdik. Evet, çok yorulduk ama bu durumdan da pek şikâyetçi değiliz! “Levla’nın Hikâyesi”nde bize neler anlattınız? Aslında yeni albüm üzerinde çalışır-
ken bambaşka bir fikrim vardı; yani konsept bir albüm hazırlamak istiyordum. “Diğer Masallar” döneminden “Yas Bahçesinde 5 Gün” adıyla yasın 5 evresini anlatmaktı niyetim… Ama sonra neden bilmiyorum konsept albüm fikrinden sıkıldım. Farklı bir şeyler yapma-
RÖPORTAJ lıyım dedim! Ve yaptın da… Evet, uzun ve titiz bir çalışma döneminin sonunda ortaya, içimize sinen bir albüm çalışması çıktı! Peki, Levla’nın hikâyesi ne? İlginç gelebilir… Çünkü Levla ile spor salonumda tanıştım… Nasıl yani? Levla isimli kişinin hikâyesi mi albümde anlatılan? Hayır, aslında Levla ismi çok ilgimi çekti. Manasından da etkilenince üzerinde çalıştım. “Levlâ”, “levazım” kelimesinin tekili. Yani “ihtiyaç duyulan şey”, “var olması gereken her şey” anlamına geliyor. Ben bunu öğrenince “kesinlikle albümüm adının bu olması gerekiyor” diye düşündüm. Sonra yine başka bir gün yalnız olmak ve yalnız olmaktan mutlu olmakla ilgili bir şarkı yazmayı planlarken bütün o güne kadar yazdığım bölük pörçük materyaller, “Yas Bahçesi” fikri, Levlâ kelimesi ve bir konsept albüm düşüncem yani hepsi aynı anda kafamda birden bir düzene oturdu ve şu anki hikayenin ilk hali oluştu. Bu albümde nasıl bir mesaj vermeyi amaçladınız? Can: Mutlu olun! Mutluluk “yeni bir sevgili”nin ellerinde değil. Yalnızken, başka yalnız mutlu olamayan bir insanı mutlu edemezsiniz. İnsanlar ilişkileri; problemlerini ve acılarını birbirinin üstüne yığacağı bir alışveriş gibi görüyor. Git, kendi probleminle, acılarınla kendin yüzleş! Mutlu olmak için bir ilişki arama! Önce git, mutlu ol! Birini sevdiğin zaman da mutluluğunu paylaş! Çünkü ömrünün sonuna kadar beraber yaşayıp mutlu olabileceğin tek insan sensin.
Oyuncu Gonca Vuslateri ile düet fikri nasıl çıktı? Fatma: Gonca arkadaşımız… Biz, Gonca ve Gonca’nın birkaç arkadaşı benim evimdeydik. Düet fikri de sohbet ederken, spontane gelişti… İyi de oldu :) Yılbaşına özel planlarınız var mı? Can: Kesin sahnede oluruz :) Fatma: Bence de :) Okan: Ben farklı takılacağım… Can, Fatma ve Kerem ile olacağım :) Kerem: Evet, sahnede olma ihtimalimiz yüksek! Sizinle aynı sahneyi paylaşma hayali kuran müzik severler var. Peki, sizin aynı sahneyi paylaşmak istediğiniz isimler var mı? Can: Olmaz mı! Benim favorim Muse... Fatma: Bence de Muse ve No Doubt… Okan: Eee ben de Muse’a hayır demem bir de tabii ki Coldplay… Kerem: Tabii ki Foo Fighters, Limp Bizkit, Metallica, Linkin Park, Jay-Z, Five Finger ve Death Punch. Evet, aşk sorusunun tam vakti :) Okan seninle başlayayım… Hayranların üzülecek ama sormam gerek… Evlendiğin doğru mu? Okan: Evet evlendim :)
anlıyorum :)) Benim pek pratiğim yok :)) Bu yanıtı vermeyi seviyorum! Kerem: İtiraf ediyorum aşk bana, ben de aşka çok uzağız :) Model nerede? Facebook:facebook.com/modelband Twitter: @model_band Vine: modelband Instagram: modelband Kişisel Twitter hesaplarımız: @isikokans @fatmaturgut @keremsedef
Dünden Bugüne MODEL 2005 – Okan Işık (gitar), Aşkın Çolak (davul-perküsyon) ve Can Temiz (bas gitar), profesyonel müzik yaşamlarına “A due Carmen” isimli grupla başladılar. 2007 – “A due Carmen”e Fatma Turgut (vokal) ve Serkan Gürüzümcü (gitar) dâhil oldu. 2008 – Grup Model adını kullanmaya başladı! 2009 – GNL Entertainment’ın desteği ile “Perili Sirk” albümlerini çıkardılar. Aynı yıl önemli markalara jingle yapmaya başladılar.
Can? - Ben uzağım şu sıralar :)
2011 – Demir Demirkan prodüktörlüğündeki ikinci stüdyo albümleri “Diğer Masallar” ı çıkardılar.
Kalbin boş yani… Bu hayranların için güzel bir haber… Fatma ve Kerem sizin aşk durumunuz nedir? Fatma: Ben konuşamıyorum ama
2013 – Aşkın gruptan ayrıldı… Grubun yeni üyesi ise Kerem Sedef oldu… Ve 3. albüm “Levla’nın Hikâyesi” piyasaya çıktı… www.2fmagazine.com // 27
Merallica
“D
ünyanın en gürütülü rock grubu” deyince aklınıza kaç isim gelir? Akla gelen grupların sayısı kişiye göre değişecektir ancak, herkesin ilk aklına gelen gruplardan birinin Motörhead olması şaşırtıcı olmayacaktır. Motörhead 80’li yıllarda ‘Variety Theater’da verdikleri bir konserde ulaştıkları 130 desibellik ses seviyesi ile ’dünyanın en gürültülü grupları’arasında resmi olarak yer almıştır. 1975 yılında dönemin en önemli 28 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
Hanife MERAL AKMAN // meral@2fmagazine.com
gruplarından Hawkwind’in, Kanada sınırında üzerinde uyuşturucu ile yakalandığı için Kuzey Amerika turnesini iptal etmesine sebep olan bas gitarist Ian Fraser Kilmister’ı gruptan kovması ile heavy metal müzik tarihinde yeni bir sayfa açılmıştır. Ian Fraser Kilmister ya da hepimizin bildiği adı ile ‘Lemmy’ Hawkwind’den ayrıldıktan sonra gitarlarda Larry Wallis, davulda Lucas Fox ile birlikte argoda ‘anfetamin bağımlıları’ için kullanılan bir tabir olan ‘Motörhead’ adını verdiği grubu kurar. Grubun günümüze kadar sabit
kalan tek elemanı, diğer meslektaşlarından çok farklı bas çalışı, mikrofonu başının yukarısında tutarak hırıltılı bir sesle vokal yapması ve kendine özgü her hali ile yakından tanıdığımız Lemmy Kilmister olmuştur. Motörhead genel olarak bir ‘heavy metal’ grubu olarak tanınmakla birlikte Lemmy bu tanıma kesinlikle karşı çıkmakta, kendilerini ‘Motörhead tarzı müzik’ yapan bir grup olarak tanımlamaktadır. Lemmy’nin bu açıklamalarına rağmen grup, punk rock’a yakın tarzı ile
MÜZİK speed metal ya da trash metal tarzları içinde de öncülerden biri olarak kendine sağlam bir yer edinmiştir. Birçok müzik türüne dahil edilmeye çalışılsa da, Motörhead kırk yıla yaklaşan kariyeri boyunca tarzında en küçük bir değişikliğe gitmeden, hem kendilerinin hem de dinleyicilerinin keyif aldığı müziği çalmaya devam etmiştir. Motörhead’in şarkı sözleri, savaş (Lemmy’nin özellikle I. Dünya Savaşı’na olan ilgisi nedeniyle), kötülüğe karşı iyilik, gücün kötüye kullanımı ve kumar oynamak (herkesin kulaklarında çınlayan ‘Ace of Spades’) gibi konuları işlemektedir. Grubun, -büyük ve sivri dişleri, zincirleri olan kafatası olarak tasarlanmış- logosu, Motörhead albüm kapağı için 1977 yılında sanatçı Joe Petagno tarafından oluşturulmuştur. Motörhead’in beyni grubun nevi şahsına münhasır elemanı Lemmy Kilmister, 1945 doğumlu bir İngiliz. Güzel kadınlara, viskiye ve bilgisayar oyunlarına düşkünlüğü ile de tanınan Lemmy, grubun bas gitaristi, vokalisti ve bestecisi görevlerini üstleniyor. Kendi adını taşıyan ‘Lemmy’ isimli belgeselde, kendini ‘Efsane ölü demektir ve ben daha ölmedim’ diye tanımlayan Lemmy, sıkı bir koleksiyoncu. New York’ta yaşadığı küçük apartman dairesinde aklınıza gelebilecek her şeyi bulabilirsiniz. Ayrıca, yine filmde bizzat kendisinin kullandığı bir tankı da var. Motörhead, albümleri açısından da oldukça çalışkan ve verimli bir grup. Grup, 1977 yılında kendi adını taşıyan albümden sonra 21 adet stüdyo, 10 adet konser ve 12 adet toplama albüme imza atmış. Aftershock, grubun 21. stüdyo al bümü. Albüm, 21 Ekim 2013 tarihin-
d e piyasaya çıktı. Albümün kadrosu bas gitar ve vokallerde Lemmy, gitarda Phil “Wizzö” Campbell, vurmalı çalgılarda Mikkey Dee’den müteşekkil. Albüm, müzik yazarlarından olumlu eleştiriler almış, müzik yazarlarının ortak kanaati albümün ‘son derece tatmin edici ve heyecan verici’ olduğu yönünde. Albüm Bilboard 200 listelerinde 22. sıraya kadar yükseldi ve çıktığı günden bu yana 11.000 adet sattı. Albümde 14 parça var; Heartbreaker, Coup De Grace, Lost Woman Blues, End of Time, Do You Believe?, Death Machine, Dust and Glass, Going to Mexico, Silence When You Speak to Me, Crying Shame, Queen of the Damned, Knife, Keep Your Powder Dry, Paralyzed. Albüm, klasik bir Motörhead albümü olmakla birlikte, grubun son albümlerinde sıklıkla dikkati çeken, bir heavy metal grubu olarak blues kökenlerine saygı duruşu anlayışı bu albümde de kendini gösteriyor. Adından da anlaşılabileceği gibi ‘Lost Woman Blues’ bu anlayışa en uygun örnek. Albümden çıkan ilk single ‘Heartbreaker’. Albümde yer alan parçalar, grubun temel müzik
anlayışının, sert ve eğlenceli parçalara olan saygı duruşlarının tipik örnekleri. Her parçada Motörhead dinlediğinizi hissediyorsunuz. Motörhead, kendine özgü tarzı ile dünyanın en fazla hayrana sahip grup ünvanını da elinde buluduruyor. Bu yıl Lemmy’nin ciddi sağlık sorunları nedeniyle turnelerini iptal etmeleri hayranlarını çok üzdü, Lemmy’nin en kısa zamanda sağlığına kavuşması için dünyanın her yerinden Facebook sayfasına iyi dilekler yağıyor. Bizim de temennimiz, Lemmy’nin bir an önce iyileşerek, Motörhead’in ‘gürültülü, hızlı, boğuk, kibirli, paranoyak, hız delisi rock n roll’a daha çok uzun yıllar devam etmesi. // www.2fmagazine.com // 29
Didem CINDIK // didem@2fmagazine.com
@di_didem
/di-didem cındık
Dövme Tutkusu D
övme yapma ve yaptırma geleneği bir hayli eskidir. İ.Ö. 2000’lere kadar dayanmaktadır. Aslında bu kadar eski tarihi olup günümüzde daha da yaygınlaşarak devam etmesi dövmenin tutku olmasından ve yaşam tarzına dönüşmesinden dolayıdır diyebiliriz. Her kültürde dövme yaptırma amacı değişmiştir. Kimi zaman kabile simgesi olmuştur, kimi zaman esirliği belirtmek ya da sosyal statü simgesi gibi farklı nedenleri olmuştur. Günümüzde ise tamamiyle vücut süsleme sanatı olarak karşımıza çıkmaktadır. Gerçekten yetenekli sanatçıların ellerinden çıkan insanları hayrete düşürecek incelikleriyle vücutlara sanat eserleri işleniyor diyebiliriz rahatlıkla. Tabi ilk dövmenizi yaptırmaya karar vermek o kadar da kolay değil, bunun için önce tabularınızı yıkmanız gerekmektedir. Örneğin, sıkılır mıyım?, başkaları ne düşünecek?, evlenirken sorun olur mu?, abdest kabul olur mu? v.b. Bu liste giderek uzayabilir. Dövme yaptırmak gerçekten hayatınızla ilgili vereceğiniz çok ciddi bir karar. Onun için listeyi bence de çok uzatın ki iyi düşünerek karar verin, sonra gerçekten dönüşü yok. Ama dövmenin asıl güzelliği biraz da burada. Bunca tabu yıkılıp ilk dövme yaptırıldığında, onun büyüsünü yaşamak bana göre biraz da artık kendinize rağmen verdiğiniz bir karar olduğundan, asiliğe ya da anarşizme güzel bir örnek 30 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
YAŞAYAN DESEN
diyebilirim. Sonrasında artık neredeyse, ‘ya dur, canım sıkıldı ben gidip bir dövme yaptırayım’ pişkinliğine dönüşecek bir tutku oluşturabilir. Çünkü biraz da bungee jumping yapmak gibi bir adrenalin bağımlılığı, eğlence sebebi ya da bazen de duygusal inişlerin dışa vurumu ve hayatımızda yaşadığımız önemli anları tenimizle ölümsüzleştirip hikayeleri vücudumuzda taşımak arzusudur. Ayrıca aynada desenli bedeninizle karşılaştığınız anların hazzı da ayrı bir keyif. Hatta neredeyse vücudunuz da desensiz gördüğünüz yerlerden sıkıntı
duymaya başlayacak kadar da bir tutku dövme yaptırmak. Ve sosyal çevrelerde diğer dövmeli insanlarla kurulan diyaloglar, insanların gözünün üzerinizde olması hazzın diğer boyutları olarak hayatınız da yer almaya başlayacaktır ilk dövmenizin etkileri. Popülerliğinin yanında tehlikeli ve adrenalini bol bir yolculuğa ilk adımdır vücudunuzdaki ilk desen. Bu yolculuğa bir cilt hastalığı nedeniyle çıkan dövme tutkunu Julia Gnuse dünyanın en fazla dövmesine sahip kadın olarak guinnes rekorlar kitabına dahi girmiştir. ‘Dövmeyi derimde oluşan yara izlerini örtmek için bir estetik
cerrahı arkadaşım önerdi, sonra da bağımlısı oldum ‘ diyerek tutkusunu açıklayan Julia’nın tüm vücudu dövmelerle kaplı. Artık her statüden insan dövme yaptırmakta. Mesela benim 75 yaşında müşterilerim var. Emekli çiftler, doktorlar benim etrafımda olan dünya sevimlisi dövme bağımlıları. Onlarla mesleğim sayesinde karşılaşmak, dövme üzerine sohbet etmek, hikayelerini dinleyip dövme yapmak inanılmaz bir keyif... Sağlıklı yapılmış bol dövmeli güzel günler dilerim efendim :) Sevgiler... // www.2fmagazine.com // 31
KAPAK KONUSU
Melih BİLGİN // melih@2fmagazine.com
Farklı Kültürlerde Yılbası Yılın son günü kutlama yapmak günümüzde çok yaygın bir alışkanlık. Bu, artık tek bir bütün haline gelen dünyada kültürlerin iç içe geçmesinin bir sonucu. Fakat eski alışkanlıklara ve dini yaklaşımlara baktığımızda aslında kültürlerin yeni yıl anlayışı birbirlerinden çok farklı
32 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
KAPAK KONUSU
www.2fmagazine.com // 33
KAPAK KONUSU
B
ugün yılbaşı dediğimizde herkesin aklına aynı an gelir: 31 Aralık’ı 1 Ocak’a bağlayan gece. Çünkü günümüzde yaygın olarak kullanılan Miladi ya da bir başka adıyla Gregoryen Takvimi bu 1 Ocak’ı yılın ilk günü olarak kabul eder. Birçok ülke bu takvimi tercih ettiği için sosyal anlamda yılbaşı algısı da bu yönde gelişmiştir. Elbette bunun küresel anlamda ekonomik ve bilimsel sebepleri de var. Globalleşen dünyada aynı takvimleri kullanmak ülkeler arası iletişimi kolaylaştırıyor. Bununla birlikte Miladi Takvim günümüzde en güvenilir ve en hassas takvim olarak kabul edilir. Bir yıl içerisinde hata payı sadece 10.8 saniyedir. Miladi Takvim’in geçmişine bakmak aslında günümüzdeki yılbaşı adetlerinin de nereden geldiğini anlamak için güzel bir yöntem. Zira Miladi
34 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
Takvim her ne kadar bilimsel veriler ışığında hazırlanmış olsa da bazı tarihlerin seçilmesine yine din etkili olmuş. Miladi Takvim, 1500’lü yıllarda Katolik Kilisesi’ Papa’sı olan 8. Gregory tarafından yaptırılmıştır. Dolayısıyla bir Hristiyan Takvimi olarak yılın ilk günü İsa’nın doğum günü yani milat kabul edilmiştir. Yani günümüzde yaygın olarak kutladığımız yılbaşı tarihi aslında İsa’nın arınma günüdür ve tamamen dini sebeplerle seçilmiştir. Nitekim Hristiyanlar için yılbaşı sadece sıradan bir yeni yıl kutlaması değil aynı zamanda dini bir bayramdır. Zaten Noel ya da Christmas gibi isimlendirmeler de yeni yılı değil İsa’nın doğum gününü niteler. 25 Aralık günü Noel yani İsa’nın doğuşu için kutlama yapılır, ardından da aynı hafta içerisinde hem yılın ilk günü hem de İsa’nın ruhen arındığına inanılan gün kutla-
nır. Dolayısıyla çoğunlukla yılbaşı için kullanılan ‘’Merry Christmas’’ cümlesi aslında yeni yılı kutlamak için söylenmemektedir. Bu durum oldukça ilginçtir çünkü Miladi Takvim gayrı resmi olarak dünyanın ortak takvimi haline geldiği için ateist, hindu, müslüman ya da budist olsa da herkes 1 Ocak’ta kutlama yapar. Bazıları İsa’ya, bazıları tümüyle dine inanmasalar da yılbaşı kutlaması kültüre yerleşmiş bir öğedir. Miladi Takvim günümüzde en isabetli ve en hassas takvim olmasının temelinde dünyanın güneş etrafındaki dönüş süresini doğru hesaplamasıdır. Bu 365 gün 6 saat olarak belirlenmiştir ve tüm mevsimler bilimsel mantık çevresinde belirlenmiştir. Fakat yılbaşı tarihi belki de bir bilim adamına bırakılsaydı belki de çok daha farklı bir tarihte olabilirdi. Zira en kısa ya da en
KAPAK KONUSU
uzun gün gibi tarihler bir başlangıç belirlemek için çok daha mantıklı geliyor.
Farklı Kültürlerde ‘’Yenİ Yıl’’ Yılbaşı, aslında her kültürde farklı tarihlere denk gelmektedir. Aslında kültürlerde değil, farklı dinlerde demek daha doğru olur. Zira diğer yılbaşı tarihleri de genellikle dini açıdan önemli tarihlere denk getirilmiştir. Kültürlerde sadece bu tarihlerde uygulanan gelenekler farklılaşır. Fakat yukarıda da belirttiğimiz gibi artık birçok kültür kendi yılbaşı tarihini dini bir bayram olarak kutlar, 1 Ocak’ta ise asıl yeni yıl kutlamasını yapar. Ülkemizde de yaygın müslüman inanışına göre Muharrem ayının 1. günü Hicri Takvim’in ve dolayısıyla da yılın ilk günüdür. Bu tarihin seçilme sebebi de Muhammed’in Mekke’den Medine’ye göç ettiği tarih olmasıdır. Fakat günümüzde artık bu tarihte yeni yıl kutlaması yapılmaz, sadece bir kandil olarak kutlanır. Bugün dünyada yaygın olarak kutlanan tarihlerin Hristiyan inancına göre belirlendiğini biliyoruz. Yukarıda da Müslümanların yeni yıl inanışına
değindik. Diğer dinlerde yeni yıl tarihleri ise şu şekilde;
Hİndu İnanışı:
dayız. Yeni yılın ilk günü ise ayın konumuna bağlı olarak 21 Ocak ile 21 Şubat arasındaki değişmektedir. Çin Takvimi’ne göre ise 4710 yılındayız.
Aslında Hindu’lar için yılın ilk günü farklı mezheplere göre değişir. Fakat en yaygın olarak 14 Nisan tarihi kutlanır. Bu tarih, savaşta yenilen ve bir kaplan tarafından öldürülen Hindu Kralı’nın oğlunun geri gelip ülkesinden Saka’ları çıkardığı tarihtir. Bir nevi kurtuluş günü olarak nitelendirebileceğimiz Vikram Samvat, Hindu’lara göre yeni bir çağın ve aynı zamanda her yılın başlangıç günüdür. Bu inanışa göre şu anda 2070 yılına girmiş durumdayız.
Yahudiler halen yeni yılı kendi takvimlerine göre kutlar. Bu Rosh Hashannah adı verilen bir dönemdir ve Yahudi Takvimi’ne göre sonbaharın ve yedinci ayın ilk günlerindedir. Miladi Takvim’e göre ise bu tarih genellikle Eylül - Ekim ayları arasında denk gelir. Yahudiler yılbaşını öncelikle geride kalan yıla bakıp yanlışlarını değerlendirerek geçirir. Ardından ise 10 gün süren kutlamalar düzenlenir.
Çİn Takvİmİ:
Budİst İnanışı:
Çin’de de şu an Miladi Takvim kullanılmaktadır. Dolayısıyla yeni yılın ilk günü 1 Ocak’tır. Fakat farklı dine mensup çinliler farklı tarihleri kendi kültürlerinde yılbaşı olarak kabul etmiştir. Ülkede müslümanlar Hicri Takvimin ilk gününü dini bayram olarak kutlar. Eski Çin inanışlarına göre her yılın bir hayvan adı vardır. Örneğin şu an Su Ejderhası ve Su Yılanı yılları arasın-
Budist inanışlarında yılbaşı tarihleri değişiklik gösterir. Tüm Budistler yeni yılın gelişini ayın tam dolunay olduğu güne göre seçer fakat tercih ettikleri aylar farklıdır. Tayland, Sri Lanka, Kamboçya gibi ülkeler Nisan ayı içerisinde ilk dolunayı kutlarken Kore ve Vietnam gibi ülkelerde Budistler Ocak ayının ilk gününde kutlama yapar. Budist inanışı da biraz Yahudi gele-
Yahudİ İnanışı:
www.2fmagazine.com // 35
KAPAK KONUSU kutlamalar yapılır. Yeni yıla davul çalınarak girilir ve bunun kötü ruhları kovacağına inanılır. Ayrıca toplu etkinliklerde ejderha dansı yapılır. Ayrıca arkadaş ziyaretleri ve kırmızı zarf içerisinde birbirine para verilmesi de şans getireceğine inanılan hareketlerdir.
•
neklerini andırır. Budistler de kutlama yapmadan önce geride kalan yılı değerlendirir, hatalarını gözden geçirir ve yeni yıl için isteklerini dile getirir. Ardından da kutlamalar başlar.
İlginç Yılbaşı Geleneklerİ
• Amerika’da Yılbaşı sosyal bir et-
kinlik halini almıştır. Çok milletli bir ulus olduklarından dini konulardan çok eğlence yönüne yönelinmiştir. Yıl36 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
başı için evde kutlama yapanlar büyük bir Hindi pişirir ve yanında şarap içer. Dışarıda kutlama yapanlar da genellikle şampanya ve güzel yemeklerle kutlama yaparlar. İlginç şekilde yılbaşı bir spor müsabakasıyla da anılır hale gelmiştir. Genelde yılbaşı için önemli bir Amerikan Futbolu maçı oynanır ve birçok kişi evlerinde bu maçı izlemeyi tercih eder. • Çin’de yılbaşı için geleneksel
Japonya Miladi Takvim’e geçiş yapmış olsa da yeni yıl kutlamaları halen gelenekseldir. Dindar Japonya yılbaşında tapınaklara giderek dua eder. Tapınakların çanları ise yeni yıla girilirken 108 kere çalınır. Bunun şeytanı uzaklaştırdığına inanılır. Yılbaşında yemek için Mochi adı verilen içi pirinçli kekler pişirilir ve evlerin girişine şans getireceğine inanılan örtüler asılır. • Fransa’da yılbaşı için çok büyük yemek organizasyonları yapılır. Bu hem bir kutlama hem de topluca bir araya gelerek bir bütünleşme etkinliğidir. Reveillon de Santa Silvestre bunlar arasında en ünlüsüdür. Buna benzer etkinlikler Fransızların yoğunlukta yaşadığı başka ülkelerde de yapılır. Örneğin Amerika’da da küçük çapta ‘’Reveillon’’lar düzenlenir. • Danimarka’da insanlar tüm yıl boyunca kırık tabakları biriktirir ve yılbaşında bunları kapısının önüne dizer. Ne kadar fazla tabak olursa o kadar fazla arkadaşın eve geleceğine inanılır. Saatler tam 12 olduğunda ise bir sandalyenin üzerine çıkılarak zıplanır. • Çoğunlukla geç yemek yemeye alışkın İspanyollar yeni yıla güzel yemekler ve içkiler eşliğinde girmeyi tercih eder. Ayrıca saatler 12’yi gösterdiğinde 12 adet üzüm yenir. Bunun yeni yıl için şans getireceğine inanılır. • Almanlar yılbaşı gecesinde genellikle ailece bir araya gelir ve yemek
KAPAK KONUSU lı olmasını diler. Bu kuklalara Muneco adı verilir. • İskoçya’da insanlar birbirilerine vermek üzere ellerinde hediyelerle gezer. En yaygın hediye viskidir. Ayrıca ellerinde ateş ile gösteri yapan kişiler de İskoçya’da yılbaşı geleneklerinin bir parçasıdır. • Belarus’ta yeni yıl kutlamaları evlenme üzerine kurulmuştur. Yılbaşı gecesi henüz evlenmemiş olan bayanlar ellerine birer mısır tanesi alır ve aynı anda tavanın üzerine koyar. Hangisinin mısırı önce patlarsa o kişinin yıl içerisinde evleneceğine inanılır. Bir başka oyunda ise evli bayanlardan biri evin içerisinde bir parça ekmek ve bir yüzük gizler. Ardından da evlenmemiş olanlar bunları arar. Ekmeği bulan kişinin zengin bir koca bulacağı, yüzüğü bulanın ise yakışıklı biriyle evleneceğine inanılır. • Estonya’da erkekler, yılın son gününde 7 öğün yemek yer. Bunun yeni yılda şans getireceğine ve kişiyi 7 erkek gücüne kılacağına inanılır.
Tarİhten:
• Tarihte 1600’lü yıllarda takvimler
yer. Geleneksel olarak bu buluşma esnasında erişim bir miktar kurşun soğuk suya atılarak nasıl bir şekil alacağına bakılır. Ardından da bu şekle bakılarak geleceğe dair tahminler yürütülür. Buna benzer bir gelenek Finlandiya’da da yaygındır. Akşam yemeği konusunda da ilginç bir alışkanlık vardır. Sofradaki her şey bitirilmeden kalkılır. Bunun yeni yılda bolluk getireceğine inanılır. • Brezilya, kırmızı don geleneğinin de ortaya çıktığı yerdir. Yılbaşında herkes renkli donları kıyafetlerinin üzerine
giyer. Donların rengi her zaman kırmızı değildir. Kırmızı, aşk arayan kişilerin tercih etmesi gereken renktir. Sarı don ise para için tercih edilir. • Kolombiya’da yıl boyunca çok seyahat etmek isteyen kişiler, yeni yıla ellerinde boş bavullar ile sokaklarda dolaşarak girer. • Panama’da yeni yıla girmeden önce önemli kişilerin kuklaları yapılır ve bunlar yakılır. Bu bir sevgi gösterisi şeklindedir. İnsanlar, sevdikleri kişilerin kuklalarını yakarak onların yeni yıla taze bir başlangıç yapmasını ve sağlık-
konusunda bir anlaşmazlık mevcuttu. Yeni Miladi Takvim, Papa tarafından belirlenince birçok ülke bunu kabul etmeye zorlandı. Fakat bazıları bir süre daha direndi. Bunlar arasında İngiltere, İskoçya gibi ülkeleri de içinde barındıran Britanya Krallığı bulunuyordu. İskoçya, Miladi Takvim’i 1599 yılında kabul edince aynı yıl içerisinde iki farklı tarihte yılbaşı kutlanmış oldu. İngiltere ise 1752 yılında Miladi Takvim’e uyum sağlamak için yılbaşını 1 Ocak’a çekince kısa bir yıl yaşamış oldu. 1751 yılı İngiltere için sadece 282 gün sürdü. // www.2fmagazine.com // 37
ZEVK-İ
KAPAK KONUSU
SEFA
Aslıhan KARLIDAĞ // aslihan@2fmagazine.com
@aslihankarlidag
2014’ü Karsılamak için 14 Öneri
Özel günlerde kutlama mekanı seçmek en çok kafa yorduğumuz konulardan biridir. İstanbul’da o kadar çok alternatif var ki karar vermek gerçekten çok zor. Yılbaşı eğlencesinde işinizi kolaylaştırmak için farklı tarzlarda alternatifler sunmaya çalıştım. Kendinize uygun bir mekan bulabileceğinizi umud ediyorum. Şimdiden iyi eğlenceler, mutlu yıllar!
Sakin ve şık bir yemek 1-Lacİvert Resturant Anadolu Hisarı’nda muhteşem bir boğaz manzarasıyla yeni yıla girmek isteyenler için çok iyi bir alternatif. Lacivert’in yılbaşı yemeğinde gece şampanya eşliğinde Bıldırcın Yumurtası Üstünde Beluga Havyarı ile Tost melba ve Kuşkonmaza Sarılı Somon Gravlaks ile başlıyor. Ana yemekte hindi bulunuyor. Saatler 12’yi vurduğunda deniz kenarındaki rıhtımında variller içinde ateşler yanacak ve keyfinize Barbekü lezzetleri, Beykoz usulü Paça Çorbası ve sıcak şarap eşlik edecek. Limitsiz içki dahil kişi başı fiyatı 350 TL
2- Tapasuma Çengelköy’de, dünyanın deniz kenarındaki en iyi oteli ödülünün sahibi Sumahan Otel’in bünyesinde bulunan restaurantın çok keyifli bir atmosferi var. Yeni yıla rıhtımda yakılacak büyük bir ateş eşliğinde girilecek. Yılbaşı menüsünde 3 farklı başlangış çeşidi ardından nane ve bacardi ile servis edilen çilek sorbe, ana yemek olarak fırın levrek rulo ya da hindi sarma sunuluyor. Sınızsız çay, kahve ve bir bardak köpüklü şampanya ile bu menünün fiyatı kişi başı 110 Euro
3- Da Mario İstanbul’un ilk İtalyan Restaurant’ı olma ünvanını bulunduran restaurant şık bir yemek isteyenler için güzel bir alternatif. Etiler’de bulunan mekan, ilerleyen saatlerde fikrinizi değiştirip İstanbul gecelerine akmak isterseyenler için oldukça uygun bir lokasyona sahip. Yılbaşı menüsünde pırasa çorbası, ördek lazanya, dana bonfile gibi değişik seçenekler mevcut. Kişi başı fiyatı 250 TL
4- Raika The Marmara’nın roof’unda bulunan restaurant muazzam bir İstanbul manzarasına sahip. Yaşadığınız şehirden keyif almak ve şık bir atmosferde yeni yıla girmek için ideal bir mekan. Yılbaşı menüsü oldukça zengin. Dana bonfile lokum, kuzu incik, iç pilav, mercimek köftesi.... İçeceklerin ekstra olduğu menünün fiyatı kişi başı 300 TL 38 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
ZEVK-İ
SEFA
GEZİ SAĞLIK
5- KİKİ Dans etmeyi sevenler için som derece iyi bir seçenek. Sıraselviler şubesinde GrooveU, Itune A. Ve Discolog gece boyunca performans gösterecekler. Mekanda yılbaşına özel içki menüleri bulunuyor. Bira, şarap, rakı ve tüm sof içeceklerden tercih edilecek üç yerli içkilik menü kişi başı 80 lira. Üç yabancı içki içeren menü kişi başı 110 TL. Bunların yanında mekana özel kokteylleri de deneyebilirisiniz.
6- Beyoğlu Hayal Beyoğlu’nun hızına yıllardır ayak uydurmayı başaran bu kült mekanda yılbaşı kutlamak isteyenler için özel bir program hazırlanmış. Ceylan Ertem’in sahnesine Murat Çopur, Cem Tuncer gibi isimler eşlik edecek. Giriş fiyatı 60 TL, bir yerl içecek dahil.
7- Fosİl Bar Karaköy’ün değişen çehresine katılan yeni mekanlardan biri Fosil Bar. Retro dekorasyonu gayet hoş bir ambians yaratıyor. Tarihi yarımadaya bakan balkonlarına bayılacakasınız. Rock’n Roll sevenler yılbaşı mekan alternatiflerinde burayı ilk sıraya koymalılar. Limitsiz içkinin dahil olduğu giriş fiyatı 150 TL.
Sabahlar Olmasın 8- Cahİde Cümbüş
İstanbul’da kutlamaların, özel günlerin vazgeçilmezi Cahide, tepeden tırnağa yenilerek Cahide Cümbüş adıyla kışa başladı. Salonun tepesindeki gökkuşağı renklerinden oluşan dev kumaş çadır kubbe insanın kanını kaynatıyor. Yılbaşı için özel şovlar hazırlanıyor.
9- Madame Margot Madame Margot, Anadolu yakasının en eğlenceli mekanlarından biri. Broadway müzikalleri tadında canlı müzik ve dans gösterilerinin yanında seyirciyle iç içe şovlar da yer alıyor. Oldukça profesyonel bir ekip tarafından hazırlanan şovlarda eğlenmemeniz imkansız. Yılbaşı özel şovunda oldukça iddialılar.
www.2fmagazine.com // 39
ZEVK-İ
SEFA
GEZİ
Gece Bitmiyor 10- Conrad İstanbul
Yılbaşı eğlencesi sonrası eve dönmek istemeyenler için güzel bir seçenek. Boğaz manzarası eşliğinde şarap servisiyle başlayan gece Dünya mutfağından altı farklı menü seçeneğiyle devam ediyor. Yemek sonrası DJ eşliğinde sabahın ilk ışıklarına kadar eğlence devam ediyor. Yemek menüsü yerli içki dahil 465 lira. Sadece partiye katılmak istiyorsanız 150 TL.
11- Wyndam İstanbul Kalamış Marina Çocuklu ailelere özellikle tavsiye edeceğim bir seçenek. Çocuklar için ayrı bir salonda özel çocuk menüsü ve animasyon gösterileri düzenleniyor. Büyükler için Remina Restaurant’ta lezziz bir yemek sunulunuyor. Deluxe odada konaklama, yılbaşı galası, ertesi gün brunch, odaya meyve ve çikolata ikramları, Shape Club ve Spa kullanımı dahil kişi başı 165 Euro+KDV.
Party Time 12- Babylon Artık bir İstanbul klasiği haline gelen Babylon, yılbaşına özel Oldies But Goldies partisi düzenliyor. Dinlemeye doyamadığınız klasiklerle harika bir gece geçirmek istiyorsanız eğlenceli bir seçim olabilir. Kapılar saat 22:00’de açılıyor. Biletler 67,25 TL.
13- Boğazın Ortası Yeni yıla boğazın tam ortasında girmek isteyenler için tekne partileri oldukça ideal. Bunun için en iyi seçenek Halas 71. Maksimum 120 kişilik bir parti düzenlenebiliyor. Partinin tüm detayları sizinle birlikte tasarlanıyor.
14- Evİnİzİn Salonu Yılbaşı eğlencelerinin bence en vazgeçilmez mekanı. Kendi evinizin salonunda parti vermek istemiyorsanız ama ev ortamı olsun diyorsanız Karaköy Unter’in üst katı da bunun için gayet uygun. Ses sistemi, yemekler ve servis için Free Style’dan destek alabilirsiniz. 300 kişiye kadar catering hizmeti sunabiliyorlar.
40 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
ZEVK-İ
SEFA
GEZİ
www.2fmagazine.com // 65
Atlı Karınca
H
ikâyesi, ruhu olan mekânları sever misiniz? Eğer seviyorsanız sizi birkaç ay önce Çukurcuma’da hizmet vermeye başlayan güzel bir butik otelle tanıştırmak istiyorum. Corinne Hotel her ne kadar iş dolayısıyla keşfettiğim bir yer olsa da bende kişisel olarak inanılmaz güzel bir iz bıraktı. Tarihi ve hikâyesi olan binalar Çukurcuma’nın kendine has zenginliklerinden sadece biri. Emin olun Çukurcuma’daki dar sokaklar sizi sadece bir butik otele değil, aynı zamanda 100 yıllık bir hikâyeye de sürükleyecek… Şu anda ikinci baharını yaşayan, misafirlerini genç bir delikanlı gibi dimdik ayakta karşılayan Corinne binası, 1911 yılında, ulusal mimarlık akımının öncülerinden Mimar Kemalettin tarafından yüksek gelir ve prestij sağlamak amacıyla 3’üncü Vakıf Han olarak yapımına başlanmış ve 1913’de tamamlanmış. Tam 100 yıl sonra butik otel olarak yeniden kazanılması da Avukat Suat Ballı’nın Beyoğlu’na ve tarihi binalara olan ilgisi, sevgisi ve yoğun çabaları ile gerçekleşiyor. Hotel “Corinne” adını ise; Cumhuriyet döneminde Çukurcuma’da yaşamış ve milli mücadeleye destek olmuş hatta İngilizler yüzünden İtalya’ya geri dönmek zorunda kalmış ünlü ve saygın bir opera sanatçısından, Madam Corinne’den alıyor. Corinne’de konaklama fırsatı bulamazsanız bile ruhunu hissetmek, bağ kurmak için mutlaka uğrayın derim… Söylemedi demeyin özellikle 100 yaşındaki merdivenlere ve 1907 imzalı kiremitlere hayran olacaksınız. // 42 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
Sebahat BAĞBARS // sebahat@2fmagazine.com
Yeniden yazılan 100 yıllık bir hikâye…
GEZİ
DİPNOT: Corinne Hotel, İstanbul’da butik otel sertifikasına sahip 6 otelden sadece biri… Burası kısa bir süre sonra kültür-sanat anlamında birçok farklı projeyle de adını duyuracak. Mesela düşünülen şeylerden biri misafirlerin istedikleri zaman gelip çalabilecekleri bir piyano olacak. İkinci olarak da bu muhteşem bina, önemli sanatçıların resim ve fotoğraf sergilerine, kitap, albüm gibi konularda imza günlerine ev sahipliği yapacak…
www.2fmagazine.com // 43
RÖPORTAJ
Orçun PEKÖZ// orcun@2fmagazine.com
KÜÇÜK DEV DÜKKAN:
@orcunpekoz
BENCiL DÜKKAN
Kuzguncuk’ta küçük bir dükkan ismiyle olduğu kadar ürünleriyle de bizleri şaşırtıyor. Dilay İçgüdel’in Bencil Dükkanı, istendiğinde hayallerin 5 metrekarelik bir dükkana sığabileceğini gösteriyor
H
erkes bir dükkan açtığında onu büyütmek, zincir mağazalara dönüşmek, seri üretime geçmek ister. Ama bazıları butik kalmanın değerini bilir. İşte Dilay İçgüdel‘de böyle biri. Endüstriyel tasarımcılığı bırakıp Kuzguncuk’ta 5 metrekarelik ‘’Bencil Dükkan’’ı açan Dilay, sevgiyle üretilen ürünleri meraklılarıyla buluşturmaktan büyük mutluluk duyuyor. Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Aslında Endüstriyel tasarımcıyım. Mimar Sinan Üniversitesi’nden 1999 yılında mezun oldum. 13 yıl boyunca kendi mesleğimi yaptım. Son dönemlerde büyük mimari projelerde yer alıyordum. Düzensiz çalışma saatleri, yoğun tempodan çok sıkılmıştım ve istifa ettim. 1 yıl boyunca hiçbir şey yapmadım. Bencil Dükkan fikri hep kafamda vardı, bir yılı sonra da bu düşüncemi hayata geçirmeye karar verdim.
44 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
RÖPORTAJ
Burada Bencil Dükkan’ın ürünlerine baktığımızda genellikle el işi, sanatsal ürünleri görüyoruz. Endüstriyel tasarım yapmayı tümüyle bıraktınız mı? Evet bıraktım. Hiç ilgim kalmadı desem inanır mısınız? :) Peki Mimar Sinan’da okurken de böyle bir dükkan açma düşünceniz var mıydı? Buradaki ürünler el emeği gerektiren ürünler, böyle bir yeteneğinizin olduğunun farkında mıydınız? Aslında burada yaptığım şeyler öyle çok zor şeyler değil. Ama yine de ciddi bir emek gerektiriyor. Açıkçası ben burada
gördüklerinizin birçoğunu yapabileceğimi sanmıyordum. İlgim tabi ki vardı ama hep yapamam diye düşünüyordum. Mesela el yapımı defter yapıyorum ve birkaç yıl önce bunu yapabileceğim aklıma gelmezdi. Benim aklımda önceleri kişiye özel mobilya atölyesi açmak vardı. Özel tasarım mobilya üretmek istiyordum. Aklımda 2006 yılına kadar böyle bir düşünce vardı. Fakat o tarihten sonra işin sermaye kısmı beni biraz başka tarafa yönlendirdi. Mobilya tasarımı ve üretimi için gerekli bütçem olmadığı için daha hobi tadında işlere yöneldim. İşimden vakit kalan zamanlarda workshop’lara git-
meye başladım. Mesela defter yapımıyla ilgili workshop’a katıldım defter yapmaya başladım, origamiyle ilgili workshop’a gittim origamiye merak saldım. Sanırım daha sonra da bu hobilerim bir işe dönüşüverdi. Aslında işinizin hobiden geldiğini görmek mümkün. Çünkü burada çok özenilmiş, sevilerek yapıldığı belli olan ürünler var. Evet çok severek yapıyorum bu işi. Bencil Dükkan’daki her şeyin de sevgiyle bir bağlantısı var aslında. Mesela annem çok güzel reçel yapar, birkaç kişiden rewww.2fmagazine.com // 45
RÖPORTAJ çellerle ilgili övgü alınca buraya reçel de koymaya karar vermiştik. O da çok severek reçellerini yapıyor şimdi benim için. Sonra bitki çayları da yine benim çok sevdiğim bir şeydir. Burada küçük şişeler satıyordum ve çok ilgi görüyordu. Bir gün bu şişeler fonksiyonel de olsun istedim ve içerisine bitki çaylarını koydum. Böylece bitki çayı da satmaya başladım. Ama gıda işini büyütmeyi düşünmüyorum, bu hassas bir konu ve sağlık ile ilgili çok bilgi sahibi olmadığım için daha ileri gitmeyeceğim. Muhtemelen size çok sorulan bir sorudur ama neden Bencil Dükkan? Bencil Dükkan ismi aslında kişisel mobilya tasarımı fikriyle çıkmış bir isimdi. Ama sonra çok hoşuma gitti ve burada kullanıyorum. Onun haricinde ben çok bencil bir insanımdır, bunu da itiraf edeyim :) Mesela burada gördüğünüz tüm ürünler aslında benim sevdiğim ürünler. Sevmediğim ürünleri buraya koymam. Yani olaya bencil yaklaşıyorum :) Bazen kapıdan geçerken ‘’çok mu bencilsiniz?’’ şeklinde laf atıyorlar ama genellikle tepkiler güzel. Hiç negatif bir tepki almadım bu konuyla ilgili. Bencil Dükkan’ın mobilya kısmıyla ilgili hayallerim de yaşamaya devam ediyor. Burası büyüdükçe, ben daha fazla para kazandıkça özel tasarım mobilya işini de yapmak istiyorum. İşte o zaman burası tam anlamıyla Bencil Dükkan olacak. Peki Kuzguncuk’u seçme sebebiniz neydi? Burayı çok seviyorum. Çok güzel 46 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
RÖPORTAJ
ve sakin bir yer. Eski çalıştığım yerde de öğle yemekleri için hep bu civarlara gelirdim. En son Koşuyolu civarındaydı ofisimiz, buraya gelmemiz çok zor olmuyordu. Böyle sık sık gele gele ben bu dükkanı gözüme kestirdim. Burada eskiden bir DVD’ci vardı. Sonra o kapattı, dükkan bir süre boş kaldı derken bir baktım ki burayı kiralamışım. Aslında o kararı birden nasıl verdim hatırlamıyorum. Ani bir kararla dükkanı açtım. Daha önce aklıma Karaköy ve Galata gelmişti. Ama oralarda kiralar yük-
sekti. Sonra Kuzguncuk’u çok sevdim. Buradaki insanlar da çok iyi, beni çok iyi karşıladılar. Yani aslında ben olmak istediğim yerde bir dükkan açtım ve çok da mutluyum. Kuzguncuk beni büyülüyor. Nasıl müşterileriniz var, nerelerden geliyorlar, burayı nasıl buluyorlar? İnternetten bulan, eş dosttan öğrenen ya da geçerken gören. Hepsi var. Samatya’dan gelen var, Bostancı’dan arayıp yol tarifi alan var. Bazen ben de şaşırıyorum, ‘’emin misiniz Bencil Dükkan’ın adresini mi istiyorsunuz’’
diye soruyorum. Ama gerçekten bir şekilde insanlar burayı buluyor. Ürünleriniz gerçekten çok güzel, burayı neden aradıklarını anlıyorum insanların. Birine özel bir hediye vermek istiyorsanız çok güzel şeyler bulabilirsiniz burada. Gerçi pek erkeklere göre şeyler yok ama ben şu emaye bardakları gözüme kestirdim mesela :) Emaye işi de çok ilginç. O bardaklar ilk günden beri çok ilgi görüyor. Hatta düşünüyorum ben emayeci mi olmalıydım diye :) Bunları çok eski www.2fmagazine.com // 47
RÖPORTAJ bir emayeci dükkanında yaptırıyorum. Hatta onlar dükkanı kapatmayı düşünmeye başlamışlar. Ben sipariş vermeye başlayınca yeniden motive oldular. Şu an elimde çok az kaldı, yeniden yaptırmam lazım. Çok iyi satılıyor çünkü. Kendi yaptığınız ürünleri nerede hazırlıyorsunuz. Eviniz aynı zamanda atölyeniz mi? Hayır, atölye burası aslında :) Tabii ki her şey burada değil ama genellikle işleri burada yapmaya çalışıyorum. Evdeki şeyler mesela fincan uygulaması için fırın, baskı işleri için yazıcı gibi şeyler. Ama zamanla her şeyi buraya taşımayı düşünüyorum. İlham nasıl geliyor? Neye göre seçiyorsunuz yapacağınız şeyleri? Öyle izlediğim bir yol haritası yok. Çoğunlukla çevreden görüp esinlendiğim şeyler. Bir video izliyorum, bir kumaş görüyorum ve aklıma bir fikir geliyor, yapıveriyorum. Mesela origami kitap ayracı, kumaştan yaptığım iPad kılıfları, defterler. Tabi buradaki tüm ürünler bana ait değil. Mesela Atölye Kici’nin ürünleri var. Mahalledeki teyzelerin yaptığı etaminler var. Origami yapan bir ekip bana ürünler gönderiyor. Esogurumi markalı Kumaştan oyuncak yapan bir arkadaşımdan alıyorum. Defterin üzerindeki çizimleri bir spor muhabiri arkadaş göndermişti bana. Sonra Jenny var. Kendisi Alman asıllı bir grafik tasarımcı. Bana üzerinde kendi çizdiği İstanbul resimleri olan kartpostallar yapıyor. Yani çok değişik bağlantılarla, çok değişik ürünler geliyor buraya. İnternet üzerinden satış yapıyor musunuz? Aslında hayır. Hedefim var ama he48 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
RÖPORTAJ nüz başlamadım. Hatta websitesi de henüz tamamlanmış değil. Tamamladıktan sonra başlamayı düşünüyorum. Ama bazen Facebook üzerinden sipariş verenler olabiliyor. Bazen böyle sipariş üzerine bir seri defter yapıyorum. Firmalardan bu konularda talepler geliyor. O yüzden aslında internet üzerinden sipariş alırsam yetişemem diye de düşünüyorum. Biraz daha ekip haline gelebilirsem daha sağlıklı olacak diye düşünüyorum. Biz aslında sizi Atölye Kici vasıtasıyla bulduk. İlk sayımızda bir röportaj yapmıştık. Sonra bir gün bize sizden bahsetti ve biz de gelip bir görmek istedik. Atölye Kici de size ürün sağlayanlardan biri. Nasıl tanıştınız? Atölye Kici de Burcu’nun ortaya çıkardığı bir proje. Aslında birbirimize benziyoruz onunla. Tanışmamız ise Instagram üzerinden oldu. Ben onu takip etmeye başladım, sonra o da beni takip etti. Zamanla konuşmaya, fikir alışverişinde bulunmaya başladık. Şimdi de hem iş hem de arkadaşlık ilişkimiz var. O bana ürünler veriyor, ben ona fikirler veriyorum, karşılıklı birbirimize gaz veriyoruz :) Peki son olarak insanlar burada her zaman ne bulabilir? Alışveriş yapmak isteyenler için burada sürekli bulabilecekleri ürünler neler? Yani defter, reçel gibi ürünleri biz hazırladığımız için onlar hep burada olacak. Ama diğer ürünler dönemsel olarak değişebiliyor. Bazen İstanbul temalı seri ürünlerim oluyor. Şimdi keçe var ama birkaç ay sonra olur mu bilemiyorum. Ama defter ve reçel her zaman bulabilirler burada. // www.2fmagazine.com // 49
Baturay TOK // baturay@2fmagazine.com
@negoey
H
emen her objenin, yer ve zaman kavramıyla bir şekilde ilintisi vardır. En basitinden bir kola şişesi görseniz, logo tasarımından dönemi hakkında veya üzerindeki yazılardan üretildiği ülke hakkında bir fikir yürütebilirsiniz. Ancak bir monoblok sandalye, bu konuda size hiç ipucu vermez. Bir turnesinde Kurt Cobain’i bu sandalye üzerinde dinlenirken de görebilirsiniz, Saddam Hüseyin’in yakalandığı fotoğraflarda arkada bir yerlerde de denk gelseniz şaşırmazsınız. Bu ayki yazımızın konusu, Tayland’ın ünlü bir sahilinde50 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
MONOBLOK
ki restorandan, Abu Ghraib Hapishanesi’ndeki gardiyanların odasına, Afrika çöllerindeki bir tamircinin kapısının önünden, Roma’nın keyifli meydanlarına hemen her yerde görebileceğimiz, dünyaya mal olmuş bir endüstriyel ürün, dolayısıyla tasarım olan, beyaz plastikten yapılmış monoblok sandalye. Yazımıza konu olan monoblok sandalyenin, ilk ortaya çıkışı 1980’lerin başı olarak kabul ediliyor. Estetikten yoksunluğu nedeniyle bir dönem Bern ve Bratislava şehirlerinde, kamuya açık alanlarda kullanılması yasaklanmış olan bu tasarımı, herhangi bir tasarımcı veya
firma sahiplenmiyor. Kimileri bu sandalyenin var olmasının temel nedenini, çağımızın “en azı ile en fazlayı elde etme” motivasyonuna bağlıyor. Son 30 yılda tüm dünyaya mantar gibi yayılan bu sandalyeden toplamda kaç tane olduğu tahmin dahi edilemiyor. Monoblok sandalyenin dünyanın dört bir yanında bu kadar çok satılabilmesinin de bazı nedenleri olduğu aşikar. İlk akla gelen tabiki çok uygun olan maliyeti. Plastik enjeksiyon makinalarında, dakikada bir adet üretilmesi mümkün olan bu sandalyenin, 1980’lerdeki ilk örnekleri 40-50 dolara satılıyorken, şu an 3-4
dolar mertebesinde satılabiliyor. Üstüste konabilir ve kolay temizlenebilir olması, özellikle ufak ve hesaplı restoran/kafe tarzı yerler tarafından tercih edilmesinde önemli bir etken. Ayrıca suya ve neme dayanıklı olması sebebiyle dış mekan kullanımı için uygun bir çözüm olan sandalyenin diğer artısı da, sağlamlığından kaynaklı uzun ömürlülüğü. 2 kilogramlık ağırlığı ile, yaşlılar ve çocuklar için bile taşınabilir olmasının getirdiği bir kolaylık da söz konusu. Öte yandan, ister beğenin ister beğenmeyin, bu sandalyenin rahat bir oturum tecrübesi sunduğunu söyleyebiliriz.
TASARIM
Bofinger (1966)
“Monoblok” aslında plastik enjeksiyon yöntemi ile tek parça halinde üretilen plastik sandalyelerin genel ismidir. Plastik enjeksiyon makinalarında 220 oc’a kadar ısıtılan ve eriyik hale gelen polipropilen granülleri, 1000 ton basınçla kanallardan iki kalıp arasındaki birkaç milimlik boşluğa enjekte edilir. 60-70 saniye içinde tamamlanan tüm bu işlemler sonrasında, soğuyan plastik sandalyenin kalıptan çıkarılması ile üretim tamamlanır. Kalıbın şekline istinaden, gerekiyorsa enjeksiyon noktasının ve çapaklarının temizlenmesi gibi manuel süreçler sonrasında ise sandalye satışa hazır hale gelmiş olur. Üretim sürecini, Verner
Panton’un ünlü sandalyesi özelinde anlatan 3 dakikalık, http://vimeo.com/54086122 link’inden erişebileceğiniz video, size daha iyi fikir verecektir. Plastiği, sandalye yapımında kullanmak için ilk çalışmalar 1950’lerin ikinci yarısında Charles Eames, Eero Saarinen ve Robin Day gibi isimler tarafından yapılmıştır. Henüz o dönemde plastik, bir insanı taşıyacak kadar kuvvetlendirilemediği için bu çalışmalar daha ziyade sandalyenin oturak kısmında yoğunlaşmıştır. 1961’de hayata gözlerini yuman Saarinen, ölmeden önce tamamı plastikten bir sandalye yapmak istediğini söylermiş. 1955 yılında tasar-
ladığı Tulip sandalyesinde, fiberglastan yaptığı gövdeyi taşıyan döküm alüminyum ayağı, plastik ile çevreleyerek, amacına en azından görüntü olarak ulaşmıştır. Tamamı plastikten üretilen ilk sandalyenin 1965 yılında İtalyan Joe Colombo’nun Universale sandalyesi olduğu söylenir. Dört ayağı ve gövdesi plastikten olan sandalye monte edilerek kullanıma hazır hale getirilebiliyordu. Gerçek anlamda seri üretime uygun ilk monoblok plastik sandalye ise, bir Alman tasarımcı olan Helmut Bätzner’in 1966’da tasarladığı Bofinger sandalyesidir. Kantin, teras, sahne gibi yerlerde ilave sandalye olarak
işlev görmesi planlanan ürün bu sebeple hafif, üstüste geçirilebilir, su geçirmez olarak tasarlanmıştır. Bu özellikleri itibarıyla da, yazımıza konu olan plastik monoblok sandalyenin atası olduğunu söylemek yanlış olmaz. Plastiğin ucuz imajı sebebiyle bir dönem, alt kalite olarak konumlanan ve pek rağbet edilmeyen plastik sandalyeler, Philippe Starck, Jasper Morisson ve Konstantin Grcic gibi tasarımcıların yeni teknoloji plastik komponentleri kullanarak yaptıkları tasarımlar sayesinde 2000’li yıllarda yeniden popülarite kazanmıştır. Diğer taraftan, yazımıza konu olan monoblok sandalyelerin, doğada ken-
www.2fmagazine.com // 51
TASARIM
dini yoketmeyen bir madde olan polipropilenden üretiliyor olmaları sebebiyle çevresel anlamda olumsuz etkileri vardır. Polipropilenden daha zararlı plastik komponentleri olduğu biliniyor ancak kırıldığında tamiri mümkün olmayan bu sandalyelerin milyonlarcasının bir yerlerde kenara atılmış durumda olduğunu ve hergün bunlara yenilerinin eklendiğini de düşünmek lazım.
MONOBLOK FENOMENİ Internette sadece monoblok sandalye üzerine açılmış websiteleri ve sosyal paylaşım grupları bulunuyor. Bunlardan ilki ve en popüleri, birkaç sene önceye kadar faaliyet göstermekte olan ancak şu an kapalı durumdaki www.functionalfate.org sitesiydi. Sitenin fikir babası Jens 52 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
Thiel, Frankfurt’taki bir sanat galerisinde, görevlilerin monoblok sandalyeye oturduğunu farkedip, daha sonrasında tüm gezilerinde bu sandalye ile bir şekilde denk geldiğini farketmesi üzerine bu konuda bir site açmaya karar verdiğini söylüyor. Şu an internetteki birçok enteresan fotoğraf da Thiel’in websitesinin arşivinden. Ancak internette daha birçok monoblok fotoğrafı bulabilmek mümkün. Örneğin fotoğraf paylaşım sitelerinden Flickr’daki “those white plastic chairs” isimli grup, dünyanın dört bir yanından insanların paylaştığı, binin üzerinde monoblok fotoğrafından oluşan bir arşive sahip. Monoblok sandalyeler özellikle 2000’li yıllarda, sanatçılar için de bir esin kaynağı olmuştur. Monoblok sandalyelerin kullanıldığı, hatta tek
obje olarak öne çıktığı birçok sergi, enstalasyon ve tasarım/ sanat eseri bulunmaktadır. Bu çalışmalardan en dikkat çekeni, İspanyol tasarımcı Martí Guixé’nin 2004 yılındaki “Stop Discrimination of Cheap Furniture” adlı ser-
gisidir. Çalışmasına mizahi bir boyut da katarak, ucuz mobilyalara ayrımcılık yapılmasını kınayan Guixé, sergiye ismini veren mottoyu monoblok sandalyelerin üzerine akrilik boya ile yazıp, sergilemiştir. 2009 yılında işi bir adım ileri götürerek, yine benzer tarzda bir çalışmayı, bu defa “Respect Cheap Furniture” ismiyle sergilemiştir. Monoblok sandalyelerin haksız bir kötü şöhrete sahip olduğunu düşünen Guixé çalışmasını, aslında bu sandalyenin iyi tasarımda olması gereken “ekonomiklik, kullanışlılık, dayanıklılık” gibi öğelere sahip olduğu temeline oturtuyor. Guixé’nin sandalyeleri, kendilerini ifade etmelerinden hareketle, “Statement Chair” olarak da bilinmektedirler. Alman tasarımcı Tina
Respect Cheap Furniture (2009)
TASARIM Roeder de , monoblok sandalyelerin başrolde olduğu ilginç bir çalışmaya imza atmıştır. İlk prototipini 2002 yılında yapmaya başladığı bu çalışma kapsamında Roeder, her monoblok sandalyeye matkabını kullanarak 3mm’lik 10.000 civarında delik açmış. Sonraki yıllarda benzer metodu kullanarak, hepsi birbirinden farklı 33 tane çalışma yapan Roeder, eserlerini 2009 yılında düzenlediği “White Billion Chairs” isimli sergiside meraklılarına sunmuştur. “Bunun meraklısı mı olurmuş?” diyecek olursanız, bir sandalyesinin açık arttırmada 3300 Euro gibi bir rakama alıcı bulduğunu belirtmek isterim. Kanadalı sanatçı Brian Jungen ise, 2002 yılında monoblok sandalyeleri kullanarak “Getology” isimli heykelsi bir esere imza attı. Beyaz plastik sandalyeleri kesip, yeniden bir araya getirerek, devasa bir balina iskeleti formu oluşturan Jungen’in bu çalışmasının, Kanada hükümetinin çevre duyarlılığı ve balina avı konu-
sundaki politikalarına bir eleştiri olduğu da söyleniyor. Monoblok sandalyenin şarkılara ve kitaplara da konu olmuşluğu var. California’lı rock grubu Van Halen’ın solisti David Lee Roth’un, Sandy Kasırgası’ndan etkilenenlere ithafen yazdığı ve seslendirdiği “One Piece Thermo-Molded Country Plastic Chair” isimli şarkının klibinde, sizin arka balkondaki monoblok sandalye oynuyor. Youtube’da izlemek için http://bit.ly/IXgnJH link’ine göz atabilirsiniz. Arnd Friedrichs ve Kerstin Finger tarafından hazırlanan “220 C Virus Monobloc: The Infamous Chair” isimli kitapta ise, insan-sandalye ilişkisini anlatan makaleler, Konstantic Grcic ve Maarten Baas gibi tasarımcıların monoblok sandalyeyi modern şekilde yorumladıkları çalışmalarının yanısıra, hiç beklenmedik yerlerde karşımıza çıkan monoblok sandalyelere ait çokça fotoğraf da bulunuyor. Kitabı, Amazon’dan 34
White Billion Chairs (2009)
dolar karşılığında edinmek mümkün. Yazımı bir blog’da gördüğüm ve beni düşünmeye sevkeden bir monoblok yorumu ile sonlandırmak istiyorum. “Birçok büyük firma yerelleşme konusunda ciddi yatırımlar yapıyor. Standardizasyon sayesinde global
Getology (2002)
başarı yakalamış hamburgerci McDonald’s bile, Hindistan’da yerel damak tadına uygun tavuklu sandviç satıyor. Globalleşen pazarın, tüm dünyadaki ürünleri bir örnekleştirdiği gibi bir algı olsa da, hiçbir yerelleştirme yapılmadan tüm dünyada satılabilen monoblok sandalyeler, aslında bu konuda büyük firmaların çok da başarılı olamadığının ispatı durumunda. Diğer taraftan, yerelleştirme ve modifikasyon gereksinimi olmadan tüm dünya pazarına hitap eden monoblok sandalyenin de, önemli bir tasarım başarısı olduğunun hakkını vermek gerekir”. // www.2fmagazine.com // 53
ÖZEL HABER
Melih BİLGİN // melih@2fmagazine.com
MUSTANG FASTBACK GERİ DÖNDÜ!
Ford’un efsane modeli Mustang, bugün yapılan resmi duyuruyla birlikte 6. nesile kavuştu. 2015 model Ford Mustang, hem tasarım hem de teknik açıdan birçok yeniliği barındırıyor
İ
lk olarak 1964 yılında piyasaya sürülen Ford Mustang, firmanın bile beklentilerinin üzerinde ilk görerek 60’lı yıllara damga vurmuştu. Bu dönemde Mustang serisinin en beğenilen modellerinden biri de hiç şüphesiz Fastback modeliydi. Tavandan başlayıp arka farlara kadar uzanan agresif çizgileriyle 1967 Fastback, bugün bile Mustang serisinde özel bir yere sahip. 54 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
2014 yılında 50. yılını kutlayacak olan Mustang için dikkat çekici yenilikler yapmak isteyen Ford ekibi de Fastback’i temel almış. Bugün resmi duyurusu yapılan 2015 model yılı Ford Mustang, Fastback ruhuyla birlikte global anlamda başarı hedefleyen bir model olarak karşımıza çıktı. Ford, 50. yılın şerefine Mustang’de kapsamlı yenilikler gerçekleştirmiş. Dış
tasarım ilk anda 5. nesile benzer gibi görülse de bir süre sonra çok farklı olduğunu hissettiriyor. Öncelikle araca önden bakıldığında farların değiştiğini görüyoruz. Artık daha ince ama uzun bir tasarıma sahipler. Böylece yeni Mustang’e daha kızgın bir görünüm kazandırıyorlar. Ayrıca aracın burnu da artık daha uzun ve daha sivri. Bu değişikliklere uyum sağlamak amacıyla ön ızgaranın
ÖZEL HABER
yapısı da yeniden düzenlenmiş ve kaput üzerindeki çizgiler belirginleştirilmiş. Arka bölümünde ise Mustang serisinin imzası haline gelen üç paralel çizginin oluşturduğu farlar bulunuyor. Farların yapısı 3 boyutlu olarak daha da vurgulu hale getirilmiş. Fakat asıl dikkat çeken değişim bu bölümdeki eğimli yapı. Farların bulunduğu bölüm öne doğru eğimli hale getirilerek araca daha dinamik bir görüntü kazandırılmaya çalışılmış. Alt bölümde ise çift egsoz çıkışı ve difüzör yer alıyor. Yeni Mustang’e yandan baktığımızda çizgilerin korunduğunu görüyoruz. Fakat çizgiler biraz daha derin ve belirgin görünüyor. Aracın ön ve arka bölümlerinde yapılan değişiklikler sayesinde yan görünüm oldukça sert ve dinamik hale gelmiş. Özellike burun kısmının yandan görünümü bize BMW M4’ü hatırlatmadı dersek yalan olur.
4 Sİlİndİrlİ Motor Ford Mustang’de en dikkat çekici konuların başında ise yeni 4 silindirli motor geliyor. Yıllardır bir Amerikan otomobili olarak büyük, atmosferik motorlar kullanan Mustang artık tüm dünyada popüler olmak istiyor. Bunun için de Ford mühendisleri Mustang için düşük hacimli, 4 silindirli bir motor kullanmış. 2.3 litrelik Turbo beslemeli motor hem vergi açısından düşük sınıfta kalıyor, hem de nispeten az yakıt tüketiyor. Ford, bu motorla özellikle Avrupa pazarlarında iddialı olma hedefinde. 4 silindirli motor V8 ve V6’ların yanında zayıf gibi görünse de yeni Mustang’lerde orta seviye motor seçeneği olarak sunulacak. En güçlü seçenek 5.0 litrelik V8 motor 420 beygir güç üretirken yeni 4 silindirli motordan 305 beygir güç çıkıyor. Serinin giriş seviyesi motoru ise 3.7 litrelik V6 olacak ki bu motor da 300 beygir gücünde.
Teknik anlamda bakıldığında yeni Mustang’de özellikle kalite ve konfor anlamında büyük değişiklikler yapıldığı görülüyor. Aracın aks genişliği ve tavan tasarımı düzenlenerek iç mekanın daha ferah olması sağlanmış. İç bölümde kullanılan malzemelerin kalitesine de ekstra özen gösterilmiş. İç mekan oldukça modern görünüyor ve teknolojik açıdan da zengin donanımlarla süslenmiş. Ford, aracın ağırlığını azaltmak için çok hafif bir tavan kullanmış. Bununla birlikte yere yaklaşan ağırlık merkezi de yol tutuşu iyileştiriyor. Hem arka hem de ön süspansiyon da tümüyle yeni bir tasarıma sahip. Yeni Mustang’in fiyatları henüz açıklanmadı. Fakat yakıt tüketimi, emisyon değerleri, vergi konusu ve kaliteye çok önem veren Ford, yeni Mustang ile tüm dünyada iddialı olmak istiyor. Bu sebeple fiyat konusunda da rekabetçi olması bekleniyor. // www.2fmagazine.com // 55
ÖZEL HABER
Melih BİLGİN // melih@2fmagazine.com
NISSAN IDX İLE GEÇMİŞİ HATIRLADI
Japon otomotiv devi Nissan, 2013 Tokyo Motor Show’da kullanıcıların karşısına çok farklı bir tasarımla çıktı. Firmanın IDx adını verdiği yeni modeli, klasik çizgilerle modern detayları birleştiren bir tasarım anlayışının eseri
N
issan, dünyanın en büyük otomobil üreticilerinden biri olsa da farklı kıtalarda farklı şekillerde algılanıyor. Örneğin ülkemizde Nissan modelleri, ağırlıkla Renault işbirliğiyle geliştirilen uygun fiyatlı modeller iken Amerika’daki kullanıcılar Nissan modellerini Infiniti markası altındaki lüks modeller ya da Leaf gibi yüksek teknoloji ürünü elektrikli otomobiller olarak tanıyor. Üstelik
56 KASIM 2013 // 2f MAGAZINE
Nissan, efsane GT-R ve Z modelleriyle spor otomobil segmentinde bile iddialı. Firmanın Tokyo Motor Show 2013’te gösterdiği IDx konseptleri ise ”keşke ülkemizdeki Nissan’lar da böyle olsa” dedirtiyor. Nissan’ın yeni tasarım anlayışının bir eseri olan IDx, ilk bakışta çizgileriyle hemen 70’lerin Datsun 1600 ve Skyline gibi klasiklerini anımsatıyor. Renk seçimi de bu çağrışıma katkı bulunacak şekilde
yapılmış. Daha yakından baktığınızda ise detaylardaki modernliği farkediyorsunuz. Aracın farları, tamponları ve iç mekanı cesur diyebileceğimiz seviyede modern görünüyor. IDx’in iki farklı versiyonu bulunuyor. Biri krem rengi gövdesiyle sadece görünen IDx Freeflow. Nissan bu versiyonu daha ‘lifestyle’ olarak tanımlıyor. IDx NISMO ile farklı renkleri ve tasarımsal detaylarıyla ‘köküne kadar’
ÖZEL HABER sportif görünüyor. Bu iki versiyon da şimdilik üretim safhasında değil. Nissan, IDx projesinin bir örnek çalışma olarak ortaya çıktığını ve gelecekte üretilecek otomobillere referans niteliği taşıyacağını dile getiriyor. Yani IDx’ler bu halleriyle yollara çıkmasa bile bazı güzel detayları Nissan’ın gelecek modellerinde yer bulabilir. Nitekim tasarım açısından bazı sadeleştirmelere gerek olduğu da bir gerçek. Nissan, IDx’leri ortaya çıkarırken daha önce uygulamadığı bir tasarım anlayışı benimsemiş. Kullanıcılara nasıl bir araç istediklerini soran Nissan, daha sonra gelen önerileri göz önünde bulundurarak taslaklar hazırlamış. Bu taslakların bazılarının birleşimi de IDx’leri ortaya çıkarmış. İki konsept de bir noktaya kadar aynı ekip tarafından hazırlanmış. Sonrasında ise şehir ve spor modelleri hazırlamak için ekip ikiye ayrılmış. Nismo ve Freeflow çok benziyor olsa da ön farlar, egsoz tasarımları ve iç mekandaki detaylarla farklılaşıyor. Freeflow’un iç mekanı bej renk, sade direksiyon simidi ve tek gösterge mümkün olduğunca sadeliğe yönelirken Nismo’nun içerisinde kırmızı siyah renkler, spor direksiyon simidi ve iki kadranlı gösterge dikkat çekiyor. Nissan, IDx konseptinin çok detaylı bir şekilde hazırlandığını ve neredeyse piyasaya sürülmeye hazır final dokunuşlarının bile yapıldığını dile getiriyor. Fakat iki modelin de üretim planları konusunda henüz bir bilgi yok. Yine de Nissan’ın detayları gösterdiği özen ve konseptlerin gördüğü ilgi bu modelleri yollarda görmek konusunda bizleri umutlandırıyor. // www.2fmagazine.com // 57
ESTETİK
Dr. Arzum EMİROĞLU // arzum@2fmagazine.com
ESTETİK MÜDaHALEYE NEDEN İHTİYAÇ DUYUYORUZ?
B
iz hanımlar, her zaman genç ve güzel görünmek, iyi bir cilde sahip olmak isteriz. Ancak; bunlara sahip olabilmek için 25’li yaşlardan itibaren cildimize bakmamız gerekir; çünkü yaşlanma 25’li yaşlarda başlar. Kadın hastalıkları doktorumuza belli aralıklarla nasıl kontrole gidiyorsak; bilinçli cilt bakımı için de belli aralıklarla bu işin uzmanlarına görünmemiz gerekir. Maalesef; ileri yaşlara kadar bilinçli bakılmamış ciltler ; sizin de bizim de işimizi zorlaştırıyor ve radikal çözümler gerektiriyor. Oysa genç yaşlardan itibaren her dönemimize uygun yapılan bakımlar; uzun yıllar boyunca küçük müdahelerle genç ve bakımlı görünmemize yetecektir. Her geçen gün; hava kirliliği, stress, sigara, yer çekimi gibi dış faktörler ve hücre yaşlanması görüntümüzde olumsuz etkiler yaratmaktadır. Önlem ise çok basit; uzmanlarca cilt tipiniz ve cilt yapınız saptandıktan sonra evde sizler; kliniklerlerde bizler tarafından yapılması gerekenlerin saptanması ve uygulanmasıdır. Genç yaşlarda; düzenli cilt bakımı, uygun nemlendirici ve güneş koruyucular yeterli olurken ilerleyen yaşlarda uzmanlar tarafından cildinizin gereksinimleri saptanmalı ve ona göre uygulamaya geçilmelidir. (Tabii su içmeyi hiçbir yaşta ihmal etmiyoruz) Her yaşta, her cildin ihtiyacı farklıdır.Arkadaşınıza, kardeşinize, komşuya v.s yapılan uygulamalar sizin için ek58 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
sik veya fazla olabilir.O yüzden; iyi bir uzman sizin şikayetlerinizi göz önüne almalı; ancak kendi bakış açısı ve tecrübesini de kullanarak sizi doğru yönlendirmelidir.Ve her uygulama kişiye özel olmalıdır. Hanımlar; çok karşılaştığımız bir durum olduğundan bunu sizinle paylaşıyorum ve üstüne basarak söylüyorum: Bir uzmana başvurduğunuzda “ X kişi şurasına dolgu yaptırmış, yüzünü gerdirmiş.Ben de istiyorum” gibi yaklaşımlar yerine, yüzünüzdeki neyin sizi rahatsız ettiğini belirtip; çözüm yolları-
nı uzmanınızdan dinleyiniz.Ve mutlaka hangi yöntemin, hangi yolla, hangi değişimi yapacağını ayrıntılarıyla sorunuz ve açıklama isteyiniz.Bilinçli ve yüzünüze uygun uygulamalar simanızı değiştirmeden çok güzel sonuçlar verir.Aksi halde; fabrikasyon,hepsi birbirine benzeyen yüzler görmeye mahkumuz.Sanırım; bunu da hiçbirimiz istemeyiz. Doğal olan görüntü; yaşımızın biraz daha altında ve bakımlı olandır. Beden ve yüz yaşı birbirine çok aykırı olmamalıdır. //
Türkİye’de Kaç Tane Elektrİklİ Otomobİl Var?
2
014 yılı sonları yaklaşırken otomobil piyasası da oldukça hareketli. Firmalar birbiri ardına kampanyalar başlatarak yılı güzel satış rakamlarıyla kapatmak istiyor. Üstelik bu yıl bir rekor ihtimali de söz konusu. Peki sizce 2013 yılında Türkiye’de kaç adet elektrikli otomobil satıldı? Otomotiv Distribütörleri Derneği ODD’nin açıkladığı verilere göre 2013 yılının Ocak - Kasım
ayları arasında Türkiye’de 563 bin 462 adet otomobil satışı gerçekleştirildi. Bu satışlara ticari araç satışları da eklendiğinde toplam satış 723 bin 660 adede ulaşıyor. Bu verilere bakıldığında daha henüz Aralık ayı verileri açıklanmamış olsa da şimdiden 2012 yılı toplamı geçilmiş durumda. Üstelik otomo-
f - stop
bil satışları Aralık ayında 30 bin adedin üzerinde satılırsa Türkiye otomobil pazarı da bir rekora imza atmış olacak. Daha önce 2011 yılında 593 bin 519 adetle en çok satış gerçekleştirilen yılını yaşayan otomobil pazarı, bu yıl 600 bin barajını aşarak rekor kıracak gibi görünüyor. Markalar bazında baktığımızda Volkswagen ve Renault’nun hakimiyetini görüyoruz. Renault, otomobil satışlarında 82 bin adet ile zirvede yer alırken onu 78 bin adet ile Volkswagen izliyor. Bu ikilinin arkası ise adeta uçurum. Ford’un 47 bin, Opel’in ise 45 bin adetlik satışı mevcut. Fakat ticari araç satışlarını da ekleyip toplam pazara baktığımızda zirve el değiştiriyor. Volkswagen, 99 bin adetlik satış ile toplamda zirvede yer alırken ikinci sıradaki Renault 91 binde kalıyor. Ford ve Fiat ise ticari alandaki başarıları sayesinde zirveye daha yakınlar 89 ve 83 bin adetlik satışlarıyla rakiplerini takip ediyorlar.
Elektrİklİ Araçlar Ne Durumda? Türkiye’de elektrikli ve hibrit otomobillerin çok ilgi görmediği bir gerçek. Ülkemizin insanı düşük hacimli motorları, küçük otomobilleri bile sevmiyorken elektrikli araçların onların gözüne girmesi pek mümkün değil. Yoksa benzin fiyatlarının ve araç vergilerinin bu kadar yüksek olduğu ülkemizde BMW’nin satış anlamında ilk 10’a girmesi, V8 motorlu SUV’lerin kapışılmasının başka mantıklı bir açıklaması olamaz. ODD verilerine göre Türkiye’de 2013 yılının Ocak - Aralık ayları arasında toplamda 31 adet elektrikli otomobil satılmış. Elbette bu adetlerle burada bir ‘’pazar’’ olduğundan bahsetmemiz mümkün değil. Bu konuya ciddi yatırımlar yapan Renault’yu tebrik etmek lazım. Fluence ZE için hem satış hem şarj istasyonları konusunda güzel çalışmalara imza atıyorlar. Pek geri dönüş alamadıklarını düşünürsek neden bu çabaları saygıyla karşılamak gerektiği daha iyi anlaşılır diye düşünüyorum. BMW de geçtiğimiz günlerde i3 modelini Türkiye’de sergileyerek güzel bir işe imza attı. Açıkçası elektrikli otomobillerin 31 adetlik satışı bu konuda daha fazla şey yapmamız gerektiğini gösteriyor. Devlet teşvikleri ve indirimleri hem bireysel hem de şirketlerin filo kullanımı için özendirici olabilir. Şarj istasyonlarının artırılması da çok zorlu bir iş değil. Hatta devlet, zaten küçük olan bu pazara hitap edebilecek düşük bir bütçeli elektrikli bir otomobilin üretimi için de önayak olmalı. Buradaki değişim yavaş, ama geleceğe damgasını vuracak. Yoksa bundan birkaç yıl sonra sadece 31 adetlik satış gerçekteştiren bir pazarın nasıl 10 binlere ulaştığını yine ‘’izleyeceğiz’’… Melih Bilgin Genel Yayın Yönetmeni
www.2fmagazine.com // 59
RÖPORTAJ
Orçun PEKÖZ// orcun@2fmagazine.com
@orcunpekoz
EGZERSİZDE ÇAĞIN BULUŞU:
“M
ucizevi bir egzersiz yöntemi’’ olarak nitelendirilen Pilates, bu sebeple bazen kilo vermenin, fit bir vücuda sahip olmanın kısa yolu olarak görülüyor. Fakat pilatesin çıkış noktası ve felsefesi çok daha farklı bir amaca hizmet ediyor: Zinde kalmak. Pilates hakkında merak ettiklerinizi ve doğru sanılan yanlışları aynı zamanda övgüye değer bir dans kariyerine sahip olan Focus Pilates Stüdyosu’nun sahibi Şirvan Denizci ‘ye sorduk. Bize öncelikle biraz kendinden bahseder misin? 1976 yılında İstanbul’da doğdum. Küçük yaşlardan itibaren bedensel aktivitelere her zaman ilgim oldu. Hem çok hareketliydim hem de ritim duygum iyiydi. 5 yaşında bir gün televizyon seyrederken Kuğu Gölü’nü izlemiştim. Hatta siyah beyaz TV dönemiydi ve aşık olmuştum baleye. Sonra kendimi bildiğim yaşlara kadar bale diye sayıklayıp durdum. Ailem de bunun üzerine düştü. Beni önce özel bir bale kursuna yazdırdılar. Daha sonra belediye konservatuarına gitmeye başladım. Kendimi geliştirdikçe de baleyi profesyonel olarak yapmaya karar verdim. Ailemin de desteğiyle Mimar Sinan Üniversitesi’nde devlet konservatuarına girdim ve dans hayatım başlamış oldu. Başlarda klasik bale yapıyordum ama bir sene geçtikten sonra başka dans türlerine yöneldim. Çünkü Türkiye’de çok zor bale yapmak. Çok uzun vakitlerinizi veriyorsunuz ve sonunda maddi geliriniz çok düşük oluyor, kadrolar çok kısıtlı olduğundan açıkta kalma ihtimaliniz çok yüksek. Tabi bunlar çok derin konular,
60 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
Pilates
şimdi pek fazla girmeyelim yoksa içinden çıkamayız. Başka dans türlerine yoğunlaştıktan sonra Levent Kırca - Oya Başar Tiyatrosu’nda dans ettim uzun yıllar. Onların müzikli oyunlarında dans kadrosundaydım. Dönem dönem profesyonel dansçılık yaptım, dönem dönem koreograflık yaptım. Bazı televizyon projelerinde dans ekiplerini çalıştırdım. En son ise Night of the Sultans ekibinde yer aldım. Night of the Sultans ve Anadolu Ateşi, Sultans of the Dance’in ikiye ayrılmasıyla ortaya çık-
mış gruplar aslında. Ben de bu ekiple turnelere çıktım ve burada da birçok figür, stil öğrenme şansım oldu. Dans, tiyatro ya da sinema gibi çok uzun yıllar yapabileceğiniz bir şey değil. Dans bir süre sonra vücudu terk ediyor. Bu sadece benim için değil, herkes için belli bir yaşa gelindiğinde sahnede dans sergilemek imkansız hale geliyor. Ben de zaten bir gün dans kariyerimin sona ereceğini biliyordum. Ekibimiz de dağılınca erkenden düşünmeye başladım neler yapabilirim diye. Ama yine hare-
RÖPORTAJ ketli bir şeyler arıyordum kendime. Yani bedenle, dansa paralel ne yapabilirim, hayatımı bu tempoda nasıl devam ettirebilirim diye düşündüm. 2007 - 2008 yılları pilatesin Türkiye’de popüler olmaya başladığı bir dönemdi. O dönemde Amerikadan gelen bir ‘’master’’ vardı ve arkadaşlarım onun derslerine gidiyordu. Kendisi Türkiye’ye pilatesi ilk getiren kişiydi. Ben de merak ettim ve tanışmak istedim kendisiyle. Sonrasında pilates derslerine katıldım ve sertifika programını tamamladıktan sonra bir yıl boyunca master’ımın yanında hoca olarak çalıştım. Judy Orlandella Ataman’dı benim hocamın adı. Sevdiğim işi yapmak, enerjimi aktarabileceğim bir işi yapmak benim için önemliydi. O yüzden pilates ile yoluma devam ettim. Uzunca bir süre farklı salonlarda ders verdim. 2011 yılında da artık tecrübelerimi kendi salonumda aktarmaya karar verdim. Peki dansı bırakma kararı fiziksel bir karar mı? Fiziksel kısıtlamalar bu denli ekren mi bırakmana neden oluyor? Evet tıpkı profesyonel sporlarda olduğu gibi dansta da belli bir yaştan sonra fiziksel kapasiteniz yetersiz kalmaya başlıyor. Ama tabi ki nesillere göre de değişiklik gösteriyor bırakma yaşı. Mesela bundan uzun yıllar önce insanlar 30 - 35 yaşlarında dansı bırakıyordu. Fakat günümüzde bu yaş 40-45 civarına kadar çıkabiliyor. Ama eninde sonunda artık eski gücünüzü bulamadığınız bir an geliveriyor. Ne kadar antrenman yapsanız da o eski gücünüz, esnekliğiniz kalmıyor. Bu iş biraz nankör bir iş. Pilates de dans yaşının uzamasında önemli bir etken. Günümüzde dansa daha ilerleyen yaşta devam eden kişiler
pilates ile vücutlarını geliştirip zinde tutarak bunu başarabiliyorlar. Artık küçük yaştan itibaren bu tarz teknikler kullanmak mümkün. Dolayısıyla bu yan etkenlerle birlikte de yıllarda geçtikçe dans yaşı biraz yükseliyor. Ama dediğim gibi eninde sonunda dans sizi bir yerde terk ediyor. Peki insanların ilgisi nasıl dansa? Bir dönem Anadolu Ateşi gibi gruplar sayesine baya parlamıştı aslında ama kısa sürdü. Sanırım Türkiye’de pek rağbet edilmiyor. Sen ne düşünüyorsun bu konuda? Aslında bu konuda sana katıldığım taraflar da var katılmadığım taraflar da.
Dediğim gibi ben 1976 yılında doğdum ve benim bale ile ilgilendiğim yıllarda sınıfa girmek için bin kişi başvururdu bale sanatçısı olmak için ama sadece 7’si 8’i seçilir. O zamanlarda daha fazla erkek ve kadın bale dansçısı olmak isteyen kişi vardı. Balet demiyorum çünkü aslında balet diye bir kelime yok. Bu bağlamda devlet opera ve balesinin sahnelediği gösterileri izleyen yoğun ve kemikleşmiş bir kitle de vardı. Günümüzde bunu görmek pek mümkün değil. Hala Süreyya Operası’nda bale izlemeye giden kemikleşmiş bir kitle var ama eskisi gibi değil. Tabi bale izlemek futbol maçı izlemeye gitmek ya da bir rock konserine gitmek www.2fmagazine.com // 61
RÖPORTAJ
gibi değil. Daha farklı bir şey bale seyiricisi olmak. Kesinlikle bunları aşağılamak için söylemiyorum. Ama günümüzde bale ve opera gibi sanat dallarını ağır bulup hafta sonu yapacak daha farklı, hareketli şeyler arayan bir nesil var. Anadolu Ateşi ve Sultan’s of the Dance gibi oluşumlar ise daha çok bir senaryo üzerine kurgulanmış koreografiler. Bunlar belirli bir kurgu ile farklı şehirlerde, hatta dünyanın birçok ülkesinde sergilenebiliyor. Çünkü yerel dansların çok güzel harmanlanmış, güzel sergilenen örnekleri olduğu için çok ilgi görüyorlar. Fakat bu kurgu içerisinde 6 ayda bir başka bir senaryo üzerine kurgu yapamıyorsunuz. Dolayısıyla genellikle bu tarz oluşumlar 3 yıl gibi sürelerle altın dönemler yaşayıp daha sonra biraz daha durgun seyrediyorlar. Açıkçası şu gün hangi seviyede olduklarını çok iyi bilmiyorum. Çünkü pilates tarafına yöneldikten sonra dans 62 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
dünyasını çok sık takip edemiyorum. Ama benim de düşüncem çok büyük bir rağbet olmadığı yönünde. Bildiğim kadarıyla sen Çerkes’sin. Çerkes dansları da çok esnek, çok etkileyici gerçekten. Çerkesler bu konuya Türkiye’de genel olarak gördüğümüzden daha fazla eğiliyorlar. Senin dansa olan ilginin Çerkes olmanla da bir ilişkisi olabilir mi? Ben aslında Çerkes’lerin yüzkarasıyım :) Bir dansçı olmama rağmen Kafkas danslarının hiç birini bilmiyorum. Düğünlerde hep izlerdim, erkekler için güce dayalı, kadınlar için daha zarif figürler içeren danslar var. Ama ben hiç eğilemedim o noktaya. Aile büyüklerim de bana çok kızardı ‘’dansçısın, yerel danslarımızı bilmiyorsun’’ diye. İsterdim ama fırsatım olmadı.
Stüdyoya gelirsek, 2011 yılında kurulduğunu söyledin. Nasıl başladı, neler yaşadın bu güne kadar? Stüdyoyu kurarken kolay olmayacağını biliyordum. Her şeyi bir kenara bırakın konu dans olsun, pilates olsun ya da bambaşka bir şey, iş kurmak başlı başına zor bir olay. Bir kadın için daha da zor ülkemizde. Aslında burayı ortaklı açmıştık biz, ama sonradan yollarımızı ayırdık. Sonraları her şeyi tek başıma yapmaya başlayınca farkettim ki pilates eğitmenliğine harcamam gereken enerjinin büyük bir bölümünü stüdyodaki işler için harcamaya başlamışım. Eğitmenken işim çok rahattı. Ard arda 8 saat eğitim verdiğim bile oluyordu. Tabi o noktada bir yanlış anlaşılmayı da düzelteyim; biz derse girdiğimiz her grupla birlikte pilates yapmıyoruz. 8 saat üst üste can dayanmaz :) Çoğunlukla grupların arasında gezeriz, onları izleyip hataları düzeltmek üstüne
RÖPORTAJ
yoğunlaşıyoruz. Özel derslerde de genelde biz yapmayız, kişiye gösteririz. Bunun dışında izleriz, gözlemleriz. İşte stüdyo sahibi olduktan sonra zamanımı daha etkin kullanmak durumunda kaldım. Önceden 8 saat ders verip sonrasında 2 saat dinleniyordum, yemek yiyordum. Ama şimdi yemek yerken bile e-postalara cevap vermek, telefonlar etmek durumundayım. Bu sebeple son 2 senedir tüm hayatım burası diyebilirim. Şikayetçi değilim ama ilk başlarda temizliğiyle bile ben ilgilenmek zorunda kaldım. Her işe yetişmem gerekiyordu, ailem de uzakta oturuyordu bana yardımcı olamadılar pek. Sonuçta bir şekilde yetiştim ve şu anda geldiğim noktadan çok memnunum. Stüdyomu kurduğum için çok mutluyum. Nişanlımla güçlerimizi birleştirdik, artık beraber yapıyoruz bu işi ve insanlardan aldığımız sonuçlar da beni çok mutlu ediyor.
Pilates’e ilgi nasıl? Türkiye’deki bakış açısı sanki kadınların yaptığı bir egzersiz gibi genelde ama bu kadın - erkek ayrımından öte sağlıkla, iyi yaşamakla ilgili bir konu sanırım. Türkiye’de bu konudaki algı değişiyor diye düşünüyorum. Çünkü insanlar buna bir trend gibi bakıyorlar başta, bir heves gibi başlıyor her şey. Ama zaman geçtikçe, eğitim aldıkça faydalarını gördükçe bakış açıları değişiyor. Pilates 100 yıllık geçmişi olan bir egzersiz disiplini. Ben egzersiz anlamında çağın buluşu olarak görüyorum pilatesi. Bunu icat eden kişi aslında bir hasta bakıcı ve gençliğinde vücut direncini kıran hastalıklarla uğraşmış. Birinci Dünya Savaşı esnasında İngilizlere esir düşen bir Alman kendisi. İlk olarak da hapisanedeki Alman askerlerini çalıştırarak başlıyor. İlk başta aletlerle tasarlıyor ve bir şekilde hapisane içerisinde yayları duvarlara monte
ediyor. Bu sayede yataklarındaki insanlar yerlerinden kalkmadan egzersiz yapabiliyor. Benim düşüncem daha sonra da bunu geliştirmeye devam ettiği yönünde. Çünkü 40’lı yıllarda insanlara yine pilates öğretirken videoları var Joseph Pilates’in. Sonra Amerika’ya gidiyor eşiyle ve burada öncelikle dansçılara eğitim vermeye başlıyor. Zaten daha sonra pilatesin yayılmasını sağlayacak olan hocalar da yine bu dansçılar arasından çıkıyor. Ama uzun süre aslında dünyada da pek parlamıyor. 30 - 40 yıl boyunca çok sınırlı bir kitle tarafından biliniyor. Dünya çapında yayılması ise Madonna’nın pilates yaptığının duyulmasıyla oluyor. Türkiye’ye gelişi de daha önce bahsettiğim gibi 2001 yılına denk geliyor. İlk etapta Türkiye’de sadece toplarla yapılan bir egzersiz olarak algılanıyordu. Aslında pilates topu diye bir şey yok. Bu toplar genellikle fizyoterapistler tarafından kullanılıyor. Pilates yaparken de fayda sağladığı için zaman zaman kullanılıyor. Ama her şey bu topa bağlı gibi bir durum var. Fakat öyle değil. Mesela ben çok az kullanırım derslerimde. Pilatesin temel çıkış noktası fizyoterapi için gerekli ekipmanlar, aletler bulunamadığında neler yapılabilir üzerine aslında. Dolayısıyla aletlerin etkisini yaratabilmek için yaylar, toplar vs. kullanılmış. Ama şunun altını çizerek söylüyorum; biz fizyoterapi yaptırmıyoruz. Bizim yaptırdığımız bir nevi koruma programı gibi. Diyet yapıp kilo verdikten sonra kilo almamak için bir koruma programı uygulamaya benzetebiliriz bunu. Mesela kişinin sırtında ya da belinde bir problem var ise biz bu bölgeleri güçlendirmek için çalışıyoruz. Elbette sadece sağlıklı kalmak için gelen de var. Yani sağlık için yaparken fit www.2fmagazine.com // 63
RÖPORTAJ
görünüm de bunun bir hediyesi gibi oluyor. Ben bu anlamda pilatesin biraz daha iyi tanındığını düşünüyorum. İnsanlar bunun kas yapmak, kilo vermek için yapılan bir şey olmadığını anlıyorlar artık. Peki kilo konusunda bir yönlendirme mi yapılıyor yoksa pilates gerçekten kilo verdiriyor mu? Pilates kilo verdirmez. Kilo vermek için diyet uygulamak ve kardiyo programlarına katılmak gerekir. Biz burada öyle bir şey yapmıyoruz. Belki uzun vadede pilates yapan kişi birkaç kilo verdiğini farkedebilir. Ama bu tamamen pilatesin vücuttaki kas hacmini arttırmasıyla ilgili gelişen ve metabolizmanın hızlanmasına yönelik olumlu etkinin sonucudur. Pilates yağ yakmanızı da sağlamaz. Ama kaslarının sıkılaşmasını sağlar. Bu da düzenli olarak yapıldığında vücutta sarkmaların toparlanmasını sağlıyor. Dolayısıyla her sarkma görüntüsünün sebebinin de yağ olmadığını anlıyorsunuz. O bölgedeki kasları güçlendirdiğinizde daha fit bir görünüm elde ediyorsunuz. Ama sonuç 64 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
olarak pilatesin etkisi kardiyo ile kıyaslanmamalı. O bambaşka bir uzmanlık alanı. Yeni başlayanlar için ne gibi öneriler sunabilirsin? En büyük problem genelde zaman oluyor. Yani insanlar zaman ayıramadıklarından şikayet ediyorlar. Ama pilates aslında çok fazla zaman isteyen bir egzersiz değil. Haftada 2 ya da 3 gün sadece 1 saatinizi ayırmanız yeterli. Bana da genelde iki soru ile geliyor yeni başlayanlar; Birincisi ‘iş temposundan zaman ayırabilir miyim?’ İkincisi ise ‘acaba ben bu hareketleri yapabilir miyim?’… Ben de onlara öncelikle haftada 2 gün, günde 1 saat ayırmanın çok zor olmayacağını anlatmaya çalışıyorum. Haftada 3 gün idealdir bu konuda. Ama ben kaytarmak ya da isteksizce gelmek yerine haftada 2 gün ile başlamayı, ardından olumlu etkileri gördükçe kendilerinin 3’e yükseltmelerini öneriyorum insanlara. Bu tamamen benim önerim, böyle bir kural yok. Sonunda da genelde bu yakla-
şım işe yarıyor ve kişiler her işlerini bu düzene göre ayarlamaya başlıyorlar. Elbette spor geçmişi olan, belli bir antrenman disiplinine alışkın kişiler olursa onlarla direk haftada 3 gün ile başlayabiliyoruz. İkinci konu özellikle esneklik bakımından ‘’ben yapabilir miyim?’’ şeklinde sorularla kendini gösteriyor. Pilates için ‘’Ben yapamam’’ diye bir şey yok. Zaten insanlar yapabiliyor olsalar pilates derslerine ihtiyaçları olmazdı. Benim master’ım da her zaman bana bunu söyler; ‘yapamadıkları için sizin derslerinize ihtiyaçları var, siz onlara öğreteceksiniz’. Yani çok esnek, çok bilgili bir kişinin zaten bizden öğreneceği çok şey yok. Biz buraya gelen insanlara pilates yaptırmıyoruz, pilatesi onlara öğretiyoruz. Hangi kas grupları nasıl çalışır, hangi hareketler doğrudur, hangileri sizi sakatlayabilir. En basit hareket için bile tüm kuralları öğretiyoruz. Bunları öğrenip uygulamaya başladıktan sonra da zaten herkes mutlu oluyor aldığı sonuçtan.
RÖPORTAJ
Belli bir zamanı var mı? 6 ay yapıp sonra bırakmak doğru bir hareket olur mu? Mesela insanlar sonuç almak için gelip, sonuca ulaştıklarında da bundan uzaklaşıyorlar mı? Bana gelen sorulardan biri de ‘’ne kadar zamanda sonuç alırım’’ şeklinde oluyor. Hatta ‘’düğünüme 3 ay var, o sürede harika olmam lazım’’ şeklinde üyelik görüşmesine gelenler bile olabiliyor. Ama her egzersiz gibi pilates de ömrünüzün içine yaymanız gereken bir disiplin. Tabi ki yaşantı içerisinde bazı kaçamaklar olabiliyor. Mesela benimle 4 yıldır burada olan bazı üyelerim sonbahar aylarında başlayıp düzenli pilates yaparlar sonra yazın 1-2 ay tatile giderler, kaçamak yaparlar. Geldiklerinde biraz zorlanırlar ama kısa bir çabadan sonra tekrar alışırlar. Ama mayıs - nisan ayında gelip haziran ayına kadar fit olmak isteyen ‘’mucize isteyen’’ kişiler genelde benimle konuştuklarında yüzlerinde bir hayal kırıklığı oluyor. Çünkü hemen sonuç almak, fazla çaba harcamamak istiyorlar. Bu konuda belki Joseph Pilates’in ‘’10 derste farkı his-
sedecek, 20 derste farkı görecek, 30 derste farklı bir bedene sahip olacaksınız’’ sözü biraz yanlış anlaşılıyor, sloganlaştırılıyor. Orada anlatılmak istenen 10 derste bile bazı sonuçlar görülebileceği. Ama bunu 10 derste zayıflamak şeklinde algılamamak lazım. Malesef biraz çabuk sonuç isteyen hazırcı bir millet olduğumuz için bu konuda yanılıyoruz. Elbette herkesin sonuç elde ettiği süre farklı oluyor. Sonuçta herkesin vücut yapısı, metabolizması, çalışma isteği, benimle yaptığı işbirliği farklı seviyede oluyor. Dolayısıyla bazı kişiler 5 derste büyük gelişim kayedederken bazıları bu seviyeye 3 ayda gelebiliyor. Ama şunu net biçimde söyleyebilirim; düzenli şekilde pilates yapıp da sonuç alamayan bir kişi görmedim. Yeter ki düzenli ve disiplinli olunsun. Şu konuyu da sormak isterim; Genellikle insanlar tüm spor aletlerini bir arada bulabilecekleri, aynı zamanda yüzme havuzu, basketbol sahası olan spor salonlarını tercih ediyor. Dolayısıyla bunun içerisinde pilatesin de yer almasını istiyorlar. Burada butik bir pilates stüdyosunda pilates yapmak ile büyük bir spor kompleksinde pilates yapmanın ne gibi farkları var? Pilates gibi egzersizler dünya üzerinde genelde butik stüdyolarda yapılır. Tabi ki spor salonlarında yapılması kötüdür demiyorum. Ama her insanın psikolojisi farklı oluyor. Mesela bazı insanlar spor salonlarına yazılıp bütün imkanlarından çok güzel şekilde faydalanırken bazıları 3-4 kez gidip sonrasında soğumaya başlıyorlar. İşte bu kişiler biraz daha özel ilgi isteyen, daha iyi konsantre olabileceği bir yere ihtiyaç duyan insanlar. Butik stüdyolar da bu kişilere hitap ediyor. Daha az
kişiyle çalıştığınız için hocanız sizi daha iyi tanıyor ve size kişisel program yapabiliyor. Bu kişiler daha önce bir spor salonuna yazılıp daha sonra motive olamayıp bırakmış olsalar bile buraya geldiklerine 2 yıl aralıksız kalabildiklerini görüyorum. Elbette spor salonunda o atmosferden hoşlanan kişiler oradan keyif alıyor, bazı insanlar için de kesinlikle butik stüdyolar daha faydalı oluyor. Çünkü biz buraya kayıt olan kişiler birkaç derse gelmediğinde ‘’ne oldu, neden gelmiyorsun? Hadi bakalım derse’’ şeklinde telefonda ikna edip derslere döndürebiliyoruz. Böyle bir samimiyet oluşuyor aramızda. Burada pilates dışında başka derslerde veriyorsunuz sanırım. Sadece pilates üzerine odaklanmamak lazım. Tabi pilates dışında da derslerimiz var. Yoga derslerimiz var, çok başarılı bir eğitmen olan Aslı Ünsalan Kanbur yoga dersleri veriyor. TRX’de Ozan Atasoy ile çalışıyoruz. İki dersi birlikte alanlar da olabiliyor. Ama genellikle çok bölünmüyoruz. Bir de benim eğtimini almış olduğum Gyrotonic ve Gyrokynesis adında iki yeni sistem var. Bunlarla da ilgili stüdyomuzda bu yıl dersler başlattık. Bu pilatesten çok farklı bir konu olduğu için şimdi değinmeyeceğim. Ama bunların da yavaş yavaş Türkiye’de yaygınlaşacağını düşünüyoruz. O zaman onlara da başka bir röportajda değiniriz :) Çok teşekkür ederiz bize vakit ayırdığın için. // www.focusstudiotr.com www.facebook.com/FocusStudioTR www.twitter.com/FocusStudioTR www.2fmagazine.com // 65
SPOR
@PekiBerk Berk PEKİ // erhan@2fmagazine.com
Yılın En Kararlı Gününe SAĞLAM ADIMLARLA İLERLEYİN
Y
eni kararların günüdür Yılbaşı… Koskoca bir yıl boyunca bir sürü şeyi düşünür ama bir türlü yapamazsınız. Sanki yılbaşı bize kızacakmış gibi o yaklaştıkça alınır asıl kararlar! Sigarayı bırakıyorum, ailemle daha çok ilgileneceğim, bu yıl evleneceğim… Tabi ki her yıl listenin en başında olan ama her zaman bahanelerin hazır olduğu asıl karar ise “Bu yıl spora başlayacağım”dır. Yeni yıla bu kararınız için söylediğiniz tüm bahaneleri çürütecek bir yazı ile merhaba diyoruz… Farklı bahaneleriniz var ise onları da memnuniyetle çürütebiliriz :) 66 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
Spor Yapacağım Ancak Motİve Olamıyorum! Çoğu kişi motivasyon eksikliği sebebi ile spor yapmıyor veya spor yapmayı bırakıyor. Motivasyonu olumsuz etkileyen bir dizi neden olabilir fakat en çok karşılaşılanlar arasında iş hayatı, okul, dershane, arkadaş çevresi ve bazen de özgüven eksikliği oluyor. Bu saydığım nedenler motivasyonu olumsuz etkileyen faktörler arasındadır ancak her biri birer bahaneden ibarettir. Bahane tezlerinizi çürütmeden önce size, her şeyin ana kaynağı olan Endorfin Hormonu ile ilgili bilgi vermek istiyorum. Hormonun asıl
işlevi, ağrının şiddetini azaltmak ve vücuda daha az rahatsızlık vermesini sağlamak için sinirleri uyuşturmaktır. Endorfinlerin ağrı kesici etkisi morfinden yaklaşık 30 kat daha fazla. Mutluluk hormonu olarak da anılmasının yanı sıra odaklanmayı arttırır, hafızayı tazeler, pozitif düşünmenizi olumlu etkiler. Spor, heyecan, ağrı, seks ve orgazm gibi durumlarda salınımı daha fazla artış gösterir. Bu kavramların içinde sadece spor ile form tutabilir ve sağlıklı bir vücuda kavuşabilirsiniz.
Bahaneniz İş Hayatı Mı? Spor yapan kişiler iş hayatında
SPOR daha mutludurlar, çünkü yorgunluk eşikleri yüksektir ve endorfin hormonu sebebi ile daha çabuk odaklanır, zihinleri açıktır ve pozitif düşünürler. Tüm bu noktalar duruşunuzu ve tavırlarınızı da etkilediği için dışarıya karşı etkilerinizde pozitif olur.
Arkadaş Çevresİ Mİ? Kimse size arkadaşlarınızı, eşinizi, dostunuzu ihmal edin, asosyal bir yapıya bürünün demiyor. Ancak, arkadaş çevrem sebebi ile spor yapamıyorum demek bahanelerin en komiği... Gün de sadece 30 dakika ile sağlıklı ve fit bir vücut sağlayabilirsiniz ve geri kalan zamanınızda da sevdiklerinize vakit ayırabilirsiniz. Üstelik sporunuzu evde ve salonlarda arkadaşlarınız ile beraber yapabilir ve hatta spor salonlarında yeni arkadaşlıklar kurabilirsiniz.
Özgüven Mİ? Hanımlar ve beyler kiloluyum yapamam, rezil olurum düşüncesini bırakın, kimse mükemmel bir vücut yapısına sahip dünyaya gelmiyor! Spor salonlarına gittiğinizde oradaki eğitmenlerin bilgisine güvenin, sizlere en uygun egzersizleri verecekler ve sorun yaşamadan spor yapmanızı sağlayacaklar. Ayrıca illa da spor salonuna gitmeniz gerekmez, evde de kendinize uygun egzersizleri uygulayarak gelişim sağlayabilirsiniz.
Spor Yapmaya Karar Verdİm, Motİvasyonum Düşük Ne Yapmalıyım? Kendinize Spor Kıyafeti Alın! Evde veya salon da pijama ile spor yapılmaz! Evdeyim kim görecek düşüncesi yanlıştır. Herkesin bütçesine uygun spor kıyafetleri mevcut, spor kıyafetleri almanızın sebebi öncelikle sağlık… Spor kıyafetleri ter tutmaz ve hava alır. Diğer bir sebep ise, spor yapıyorum havasına girmelisiniz ki zihninizde vücudunuzu bu şekilde programlasın. En beğendiğiniz taytı alın, mor, turuncu, gri.. ve üstünüze güzel bir body... Erkekler şortunuzu ve spor tişörtünüzü giyin.. Sevdiğiniz kıyafetlerin içerisinde enerjiniz daha yüksek olacak.
Umutsuzluğa Kapılmayın! Yapamam, başlarsam bırakırım, boşa vakit kaybı olur gibi düşüncelerden uzak durun, aksine yapacağınıza inanmalısınız. Çünkü
sizin spor yapanlardan eksi bir tarafınız yok, kendinize inanın, yapabilirsiniz! Bir hedef belirleyin ve bu hedefe ulaşmak için, kendinize görev verin, uygulayın.
Kendİnİze Ödüller Verİn! Hedefleriniz doğrultusunda ilerlediğiniz her hafta kendinize bir iyilik yapın ve kendinize ödüller verin. Belki bir hediye, belki güzel bir yemek ve belki de bir çikolata :)
Spor Yaparken En Sevdİğİnİz Müzİklerİ Açın! Müzik, sizi mutlu ederek yaptığınız eyleme odaklanmanızı ve keyif alarak yapmanızı sağlar. Böylece hem daha verimli hem de daha rahat çalışırsınız.
Spor Arkadaşı Bulun! Ev veya spor salonu, mümkünse egzersizleri yalnız yapmayın, iyi anlaştığınız bir arkadaş bulun ve egzersizleri birlikte uygulayın. Egzersizleri yaparken arkadaşınız tekrar sayılarını saysın ve “daha iyi oldu”, “çok iyi gidiyorsun” gibi motive edici cümleler kursun. Sizin egzersiziniz bittiğinde bu kez siz ona destek çıkın. Farkı göreceksiniz. www.2fmagazine.com // 67
SPOR
İşte Yenİ Yıl Formülü Yeni yıla az kaldı ve hemen çalışmalara başlamalıyız. Sizin için hazırladığım egzersiz programı ile yeni yıla sıkı bir karın ve sıkı bacaklar ile formda girmeniz işten bile değil. Evde spor yapmanız için gerekli malzemeler var. Öncelikle bir pilates topu alın, artık her yerde ve çok uygun fiyatlara bulabilirsiniz. Spor kıyafetlerinizi giyin ve ısınmaya başlayın, en sevdiğiniz hareketli müziği açın ama son ses! Dansa başlayın, çılgın bir dans istiyorum vücudunuzun her bölgesi dansa eşlik edecek ( 5 Dakika). Güzel bir ısınmadan sonra, kaslarınızı esneme hareketleri ile spora hazırlayın. Vücudunuzun her bölgesini 10-20 saniye esnetin, sakatlık riskini azaltın ve kan akışını hızlandırın.
Yaza Hazırlık! Unutmayın, yeni yılda aldığınız kararlar tüm yıl için geçerlidir! Yılın ilk günlerinde başladığınız formunuzu sıkıca tutun ve bırakmayın… Yazın kumsallar sizi bekliyor. En önemlisi, spor bir yaşam biçimi haline getirilmeli ve sporu düzenli beslenme ile desteklemeliyiz. Mutlu ve sağlıklı bir yıl dilerim. // 68 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
Yenİ Yıl Egzersİz Programı • Squat With Plates Ball: Pilates topunu duvara yaslayın ve sırtınızı topa dayayın, ayaklarınızı bir ayak boyu öne alın, yavaşça dizlerinizi bükün, dizleriniz 90 dereceye geldiğinde yavaşça yükselin. • Crunch With Plates Ball: Mekik egzersizi, pilates topunu yere koyun ve topa sırt üstü yatın, vücudunuz yavaşça yukarı kaldırın ve yavaşça indirin. • Leg Curl With Plates Ball : Yere sırt üstü yatın ve bacaklarınız gergin bir şekilde topuklarınızı pilates topunun tam üzerine yerleştirin. Ayaklar topun üzerinde bacaklar gergin kalçanızı yukarı kaldırın, kalçanızı indirmeden dizlerinizi bükün ve topu kendinize yaklaştırın, yavaşça başlangıç pozisyonuna dönün. Egzersiz boyu kalçanızı indirmeyin • Bridge: Sırt üstü yere yatın dizler bükülü ayaklar yerde eller yanda kalsın. kalçanızı yavaşça yukarıya kaldırın, omuz, kalça ve diziniz aynı hizaya gelecek. Tamamen kaldırdığınız da yavaşça indirin ve beklemeden tekrarlayın. • Mountain Climber: Şınav pozisyonuna geçin karnınızı sıkın, pozisyonu bozmadan sağ dizinizi sol dirseğinize doğru çekin ve tekrar uzatın, daha sonra sol diz, sağ dirsek olarak uygulayın. • Side Leg Raise: Yere yan yatın bacaklarınızı uzatın, üstte kalan bacağınızı gergin bir şekilde yukarı doğru kaldırın ve yavaşça indirin, beklemeden tekrarlayın. • Plank: Dirsekleriniz üzerinde şınav pozisyonuna geçin kalçanızı sabit tutun ve bekleyin karnınızı egzersiz boyu sıkın. • Cardio: Canlı, hareketli bir müzik açın ve çılgınlar gibi dans edin. Egzersizlerin her biri 20 tekrar uygulanacaktır. Egzersiz aralarında 20 saniye mola verin. Plank egzersizi sabit bir egzersizdir ve 30 saniye sabit durun. Cardio, 2 dakika boyunca hiç durmadan dans edin. Egzersizleri sırasıyla belirtilen tekrarlar ve dinlenme süresiyle yapın, cardio bölümünden sonra 1 dakika dinlenin ve tekrar başlayın. Seviyenize göre 3 - 4 Set / 20 - 25 Tekrar uygulanabilir.
KAPAK KONUSU Squat With Plates Ball
Crunch With Plates Ball
1
2
Mountain Climber
Bridge
1 Plank
2
Side Leg Raise
www.2fmagazine.com // 69
Dr. Deniz ÖNER // deniz@2fmagazine.com SAĞLIK
Yeni yılda Yeni kararlar
ALDIRILIYOR MUYUZ?
B
ir Perşembe gecesi Nasrettin Hoca eve akşam yemeğine gitmiş. Karısı ona bir tabak fasulye getirmiş. Hoca fasulyeyi duvara fırlatıp, “fasulyeden nefret ediyorum” diye bağırmış. Karısı, “Hoca” demiş, “Seni bir türlü çözemiyorum. Pazartesi gecesi fasulye seviyordun, Salı gecesi fasulye seviyordun, Çarşamba gecesi fasulye seviyordun ama şimdi bir anda fasulyeden nefret ettiğini söylüyorsun. Düpedüz tutarsızlık bu!” Kısa bir süre sonra 2013 yılını geride bırakıp 2014’e merhaba diyeceğiz. Hayata baktığımız pencereler ne olursa olsun hepimiz yeni bir yılın 70 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
eskisinden çok daha fazla sağlık, mutluluk, sevgi, hoşgörü kısaca çok daha olumlu ve coşku ile kabul edeceğimiz güzellikler getirmesini isteriz. Tüm kurum ve kuruluşlar yıl sonu gelirken o yıla ait gelir- giderlerinin hesabını yaparlar. Bizler de takvim yapraklarında bir yılı devirip yeni bir yıla başlarken benzer bir gözden geçirme yaparız genellikle. Bir önceki yıllarda “aldığımız kararlar mı, yoksa verdiğimiz kararlar mı olduğuna karar veremediğim” kararlarımızı sorgularız. Yani karar, alınan bir şey mi; yoksa verilen bir şey midir? Yoksa sadece karar mı aldırılıyoruz? Bunun yorumunu felsefecilere bıraka-
rak devam edeyim. Bizim ne yapmamız, yapmamamız, ne olmamız, olmamamız gerektiğini en iyi bilen! aile, toplum, medya, tıp otoriteleri vb. ‘şimdi en doğrusu budur ve buna uymanız sizin için en faydalıdır’ diyor. Yarın bu başarı ölçütleri değişebilir, başka hedefler koymamız gerekebilir. Demek istediğim o ki; belki de bize aldırılan o kararlarla yeni bir yıla başlıyoruz. Genellikle şu anda eksik, yetersiz olduğunu düşündüğümüz ve kendimizi suçlu hissettiğimiz her konuda yeni yılda harekete geçme isteğimiz olur.
SAĞLIK
Spor, düzenli uyku, daha hedefli ve hırslı çalışma gibi yeterli düzeyde yapmadıklarımız; sigara, içki, alış-veriş, fazla yemek yeme ve kilo alma gibi yaptığımız ama zararlı olduğunu düşündüğümüz alışkanlıklar veya daha fazla sosyal olmak, internette daha az zaman geçirmek, hobiler için zaman yaratmak, bir sahil kasabasına yerleşmek, doğayla iç içe yaşamak, yalnız olanlar için sevgili vb. hayaller ve daha az ölçülebilir hedefler gibi. Ne var ki bizim içimize sinmeyen bu kararlar, yeni yılın belki birkaç günü etkisini sürdürür ve sonrasında bizler yine eski alışkanlıklarımıza geri döneriz. Geride ise kendimize verdiğimiz sözleri tutamamanın yarattığı suçluluk hissi ve başkalarına itiraf edemesek bile, içten içe kendimizi başkalarının gözüyle yetersiz, beceriksiz görmekten doğan iç sıkıntısı kalır. Sağlık deyince ilk aklımıza gelen fiziksel bedendir. Ancak sağlık fiziksel, zihinsel ve ruhsal bütünlükle mümkündür, ayırt edilemez. İnsan zihni, düşünceler ve bunlara bağladığı duygular ile kendine hastalık yaratıp ve ilaç olduğuna inandığı bir şeker kap-
sülü ile de iyişebiliyor. Buna tıp dilinde “placebo; yalancı ilaç” etkisi deniyor ve bütün tıp fakültelerinde ders olarak da anlatılan bir gerçek. İnançlarımız biyolojimizi etkiliyor. Buradan gelmek istediğim nokta şu ki; İnsan kendi bedenin ihtiyaçlarını dinleyerek, hissederek kendisi için en iyi olanı keşfedebilir. Bu yazının konusu yeni yıl için daha sağlıklı olmak üzere ”size ne kararlar aldırabilirim” olsun istemiyorum. Daha sağlıklı bir yaşam için herkesin hem fikir olduğu birkaç maddeyi listelemekle yetineceğim:
UYKU Fizyologlar uyku sırasında özellikle iki saat vücut ısısının 2 derece düştüğünü ve rüyalarla bölünmeyen bu sürenin en derin ve en faydalı uyku olduğunu söylüyorlar. Özellikle belirli bağışıklık hücreleri uyku sırasında artış gösteriyor ve bu sayede gece onarım ve iyileşme açısından en mükemmel zaman. Uyku hormonu olarak bilinen melatonin, serbest radikaller ve diğer toksinlerle savaşan mükemmel bir antioksidan. Derin ve karanlıktaki uyku vücut için son derece faydalı. Kişiye
göre bu iki saat aralığı değişik olabilmekte; eğer o iki saat içinde uyanmışsa, toplam 7 saat de uyumuş olsa, bütün gün kendini sağlıksız ve uykulu hissedebilir. Yani belki sadece o iki saatte uyusa son derece dinç bir gün geçirebilir. Onun için kişinin kendisinin uyku ritmini, biyolojik saatini izlemesi önemli. Vücuda bu onarım zamanı tanınmadığında; nezle, grip hatta kansere kadar hastalıklarla mücadelede zayıf bir bağışıklık sistemi söz konusu olabilmekte. Yağ ve kas düzeyini kontrol eden büyüme hormonları da uyku sırasında üretildiği için yetersiz uyku göbeklenme sürecini de hızlandırmaktadır.
KİLO VERME-ZAYIFLAMA PROGRAMLARI Kişinin yine bedenini dinleyerek hangi yiyeceklerin ona iyi geldiğini hangilerinin iyi gelmediğini bulması önemlidir. İdeal kilo olarak karar verdirilen vücut ölçülerine ulaşabilmek için belki bedenimize hiç iyi gelmeyen, uymayan yiyecekler yiyoruz. Sonrasında sindirim sistemi rahatsızlıkları çekiyoruz. Zorla birkaç kilo da veriyoruz www.2fmagazine.com // 71
SAĞLIK üzerine olumsuz etkisi olur genellikle. Bunu en aza indirmek üzere her fırsatta açık havada hareket etmek de iyi bir karar olabilir. Yürümek, koşmak, olabildiğince doğada zaman geçirmek, mekanikleşmeden, otomatik olmadan farkında olarak, keyif alarak iyi gelecektir mutlaka. Bedensel aktiviteler ile daha çok nefes ve oksijen alan vücutta, lenf sistemi de uyarılır ve vücudun zehir atışı, kan temizlenme hızı artar. Yapılan her aktiviteyi farkederek, keyif alarak yapmak bedene rahatlık, gevşeme sağlayacaktır.
SİGARA ve dİğer zararlı alışkanlıklar ama kısa süre sonra yaşamdan zevk alamadığımız için, kendimizi iyi hissetmediğimiz için vazgeçiyor ve gene suçluluk duygumuza geri dönüyoruz. Bedeninize en uygun yiyeceği bulmak için belki de birçok deneme yapmanız gerekiyor ama sonunda bulduğunuzda onu istediğiniz kadar de yeseniz o kilo yapmayacaktır. Nasrettin hoca gibi tutarsız olmak zorunda kalmadan belki size uyan yiyeceği her gün yiyebilirsiniz. Hazır olan, kokusu, görüntüsü ile cazip olan yiyecekler yerine, yiyeceği görmeden canının, bedeninin en çok neyi istediğine odaklanarak seçilen yiyeceklerle doyum söz konusu olur. Yoksa cazibesine kapılıp yenen yiyecekler bedenin ihtiyacı olmadığı için doyum yaşatmayacaktır.
72 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
SPOR-EGZERSİZ PROGRAMLARI Genelde her yeni yılla birlikte spor kulüpleri yeni üyeler kazanır ve en iyi ihtimalle birkaç ay sonra bunların büyük bir yüzdesi ortada gözükmez. Belki kaslı bir vücut, düz bir karın için bir süre acı çekmeye katlanılabilir ama kendi tecrübelerimden de gördüğüm en kolay bahane üretilen bir vazgeçiştir. Belki gene ideal erkek-kadın vücut ölçüleri değil de kendi bedenimizin mutlu olduğu ölçüleri koruma hedefi koymak daha gerçekçi olabilir ve suçluluk da hissettirmez. Profesyonel bir sporcu değilsen, ağır antrenmanlar yapman gerekmiyor. Yine dans etmek, yüzmek de keyifli ve son derece faydalı aktiviteler olarak yaşam tarzımızda yer bulabilir. Kış günlerinde karanlık havanın insanın ruhsal durumu
Genellikle bize zararı dokunduğunu düşündüğümüz her düşmanla savaşma eğilimi vardır. Sigaraya, alkole, uyuşturucuya karşı savaş açarız. Oysa savaştığınız şey size yeni düşmanlar kazandırmaktan başka bir şeye yaramıyor. Onun yerine bedenimize zarar veren alışkanlıklarımızı farketmek, kabul etmek ve kökenine inmek daha doğru bir çözüm gibi görünüyor. O zaman yerine başka bir zararlı alışkanlığı koy- madan vazgeçmek mümkün olabilir. Yeni bir yılı karşılarken, bize başarılı bir insanın tanımı olarak dayatılmış olan tüm kalıpların, özümüzle uyum içinde olmadığında işe yaramadığını vurgulamak istedim. Ayrıca bunun için suçluluk duymamız gerekmediğini de. Düşüncelerimiz, duygularımız ve bedenimizin sağlığının bir bütün olduğunu hatırlatarak yeni yılda sizin için en iyi olasılıkların yaşamınıza akmasını diliyorum. Sağlıkla kalın //
SAÄžLIK
www.2fmagazine.com // 79
KADIN
Deniz DOKUR AGAS // ddeniz@2fmagazine.com
NE DİLEDİĞİNİZE DİKKAT EDİN, DİLEĞİNİZ GERÇEK OLABİLİR!
2
013’ün sona ermesine ve 2014’ü karşılamamıza çok az kaldı. Hepimiz bu yıl da her yıl olduğu gibi eski yılda çözemediğimiz, gerçekleştiremediğimiz ne varsa geride bırakıp yeni yıla yeni umutlar, yeni hayaller, yeni planlarla girmek; her şeye sıfırdan başlamak istiyoruz. Biz kadınların geride bırakmak istediği daha çok şey olduğuna emin olabilirsiniz. Örneğin, çoğumuz eski yılla birlikte fazla 74 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
kilolarımızı da geçmişte bırakmak isterdik ama maalesef sistem böyle işlemiyor. Bu yüzden yeni yıl bizlere senede sadece birkaç kez gideceğimiz yeni spor salonu üyelikleri ve yeni diyetisyen randevuları getiriyor. Yılbaşı gecesi mideye indirdiğimiz iç pilav ve hindi lokmalarının ardından bizleri Dukan diyeti, İsveç diyeti ve lahana diyeti bekliyor. Kimimiz ise evimizde spor yapmanın rahatlığını yaşamak için yeni yılla birlikte kürek, bisiklet
ya da yürüme bandı siparişleri verip daha sonra bu aletleri genellikle çamaşır kurutma askıları olarak kullanmaya başlıyoruz. Yeni yılda eski kilolarımız uçup gideceği için elbette yeni bir gardıroba ihtiyacımız olacaktır. Yeni yıl modasına uygun renklerde kabanlar, yeni model çizme ve ayakkabılar ve elbette çizme ve ayakkabılara uygun çantalar… Alışveriş listesi uzayıp gider. Bütün bunlar için de para lazım tabi. O para da öyle kariyer yapmakla filan
KADIN
kazanılacak bir para değil; piyango bileti almak lazım. Şansımızı artırmak için en iyi seçenek genellikle 4 çeyrek bilet almaktır. Kadınların yeni yıldan beklentileri elbette bunlarla bitmiyor. Beyaz atlı prenslerimiz de yılbaşı sepetinden çıksın istiyoruz. Değer bilmeyen eski sevgililer, ayrılık ve ihanet acıları, başlamadan biten ilişkiler ve platonik aşkların üzerine bir çizgi çekip yeni yılda daha fit, daha bakımlı, daha özgüvenli ve daha çekici yeni bir “ben” bekleriz kendimizden. Bunun doğal bir sonucu olarak beyaz atlı prensimiz
de altı ayı geçmeden kalbimizin kapısını çalacaktır. Bunlar için biz kadınların biraz motivasyona ihtiyacı var şüphesiz! Öncelikle yeni yıla gireceğimiz gece için hazırlık yapmamız gerekir. Saçlarımızı yaptırır, makyajımızı yapar ve yılbaşı renkleri olan gümüş, altın sarısı, yeşil veya kırmızı renkte bir gece kıyafeti seçeriz. Elbisemizin o gece bir araya geleceğimiz diğer çiftlerin dişi üyelerinin kıyafetlerini gölgede bırakacak düzeyde seksi ve şık olması hayati derecede önem taşır. Ama bundan da
önemlisi iç çamaşırımızın KIRMIZI RENKTE olmasıdır. Yeni yıla kırmızı iç çamaşırla girenlerin yeni yılda tepeden tırnağa donanacağına inanılır. Önceleri bu geleneği sadece kadınlar sürdürürken şimdilerde kadınlar tarafından uygulanan baskı sonucu erkekler de kırmızı don geleneğine istem dışı da olsa dâhil edilmiş durumda. Kırmızı donumuz, şık kıyafetimiz, tokuşturduğumuz içki kadehlerimiz, çeşit çeşit mezelerimiz ve gece yarısındaki şen şakrak öpüşmelerimize rağmen yeni bir yıla girmiş olmak biraz da hüzün verir, özellikle de biz kadınlara. Her şeyden önce yeni bir yıl, yeni bir yaş demektir (Kadınlarda 40 yaşından sonra genellikle 5 yılda bir 1 yaş alındığı gözlemlenir). Kırışık ve yer çekimine yenik düşmüş bir yüz hepimizin korkulu rüyasıdır. Böylece yeni yıla bir beklenti daha eklenir. Botoks, dolgu, cilt bakımları, leke tedavileri ve adını bile bilmediğim daha birçok bakım ve belki de cerrahi müdahaleleri düşünmeye başlarız. Ama gittiğimiz her güzellik merkezi moralimizi düzelteceğine daha da bozar: - Selma Hanım, ne yaptınız cildinize böyle? Çok ihmal etmişsiniz. Size kimyasal peeling de uygulamamız lazım. - Melda Hanım, bence şu güneş lekelerinizden kurtulalım önce. Şu an kampanya fiyatına alabileceğiniz çok özel bir krem tavsiye edeceğim size. Sonrasında kolajenli bir bakıma geçeriz. Ama selülitleri de ihmal etmemek lazım, yaz gelene kadar bitirmiş oluruz tedaviyi, çok rahat edersiniz. Spor salonu üyelikleri, diyetisyen randevuları, spor aletleri, yeni bir gardırop, bakım masrafları derken kredi kartı ekstreleri giderek kabarmaya başlar ve bir de bakmışsınız ki aylardan Kasım. Yeni dediğimiz yıl bitmek üzere ve biz hala 3 www.2fmagazine.com // 75
KADIN
kg verip 5 kg almış, dolabımızı giyemediğimiz yeni kıyafetlerle doldurmuş, toplam 8 kere gittiğimiz bir spor salonuna üye olmuş ve ne yaparsak yapalım 1 yıl yaşlanmışızdır. Bu yıl bir değişiklik yapalım diyorum. Yeni yıla bu kadar yüklenmeyelim ve oturduğumuz yerden dilekler sıralayarak mucizeler beklemeyelim. Yılbaşı dediğimiz gece, bir geceyi sonraki güne bağlayan herhangi bir geceden farklı mı gerçekten? 24 Ağustos gecesi yatıp 25 Ağustos sabahı farklı bir insan olarak uyandığınız oldu mu hiç? Bu soruların yanıtlarını siz de benim kadar iyi biliyorsunuz ama ne yazık ki istediğimiz, hayalini kurduğumuz her şeye hiçbir gayret göstermeden kavuşmak istiyoruz; yeni yıl da bunun için biçilmiş kaftan denebilecek en güzel bahanelerden biri. Yılbaşı gecesinin ve yeni yılın keyfini çıkarmayın demiyorum elbette. Yiyin, için, gezin, gülün, eğlenin doyasıya! Demek istediğim şey belki de biraz bakış 76 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
açımızı değiştirmemiz gerektiği. Yüklediğimiz anlamlar altında ezilen bu “zavallı” yılın yükünü biraz da biz üstlenelim diyorum. Çok sevdiğim bir laf vardır, “Ne dilediğinize dikkat edin, dileğiniz gerçek olabilir” diye. Yeni yıldan daha fit bir vücut, daha genç bir yüz, daha çok kıyafet ya da daha çok para dileyebilirsiniz ama bunların hiçbirinin size sağlık veya mutluluk getireceğini garanti edemezsiniz. Serçe parmağımızda küçücük bir kâğıt kesiği olduğunda bile sanki kalbimiz o parmağın ucunda atar. Ama o kesik yarası geçtiği anda sağlığımızın değerini unutur, günlük hayatın akışına kapılır gideriz. Ya da yılbaşı çekilişinde büyük ikramiyenin size çıktığını düşünün ve aynı zamanda çok sevdiğiniz birinin vefat ettiğini. Seçme şansınız olsa hangisini seçerdiniz? İkramiyeyi mi yoksa sevdiğinizin yaşamasını mı? Söylediklerimin size çok klişe geldiğini biliyorum ama en azından bu klişenin “kırmızı don” klişesinden daha çok anlam ifade ettiğini siz de kabul edersiniz.
İşte bu yüzden yaklaşan yılbaşı gecesini büyük beklentilere girmeden sadece eğlenerek geçirin derim. Sağlıklı ve mutluysanız buna şükredin ve bunlara sahip olmanın farkına vararak keyfini çıkarın. Sağlıklı olmak belki kısmen bizim elimizde ama mutlu olmak tamamen bizim elimizde. İster süper pahalı, süper moda ve süper havalı bir restorana; ister bir çay bahçesine gidin, karşınızda aynı Boğaz manzarasını bulabilirsiniz. Pozitif enerjinizi daima korumaya çalışın. Geçmişi unutun, bugünü yaşayın, geleceği umutla bekleyin. Her yıldan farklı olarak bu yıl yeni yıldan sadece sağlık ve mutluluk dileyin. Unutmayın; DİLEĞİNİZ GERÇEK OLABİLİR! :) Hepinize mutlu, sağlıklı ve umut dolu bir yeni yıl diliyorum! //
!
YILBAŞI GECESİ İÇİN KÜÇÜK BİR HATIRLATMA:
Don’t drink and drive
Farah ÖZÇELİKEL // farah@2fmagazine.com
Farah’ça Tarifler
KİTAP
Merhaba, Evet sevgili okuyucular, yeni bir yıla ‘’MERHABA’’ demeye hazırlanıyoruz.. 2013 acısıyla, tatlısıyla kısa bir süre sonra geride kalacak... Yeni başlangıçlar, yeni umutlar, yeni aşklar, iyilikler, güzellikler, sağlık, mutluluk v.b. hep yeni yıldan beklediklerimiz arasında... 2013’ü nasıl geçirdiniz bilmiyorum ama bırakın o orada kalsın. Geçmişe dönük yaşamayalım. Her yeni yıla, hatta güne hep yeniliklerle, güzelliklerle başlayalım ki hayatın tadını çıkarabilelim... Çok sınırlı olan yaşam sürecimizi kendimize zehir etmeyelim. Tabiki üzüldüğümüz, acı çektiğimiz, kızdığımız, kırıldığımız zamanlar da olacak. Onlar da hayatın tuzu ve biberi... Ama yinede içimizdeki çocuğu hep canlı tutalım ve her sabah uyanmasına izin verelim... Ve asla umudumuzu kaybetmeyelim, hangi konuda olursa olsun ‘’UMUT’’ hep var olsun... Tabi ‘’SEVGİ’’de... Ben bu sayımızda sizlere tarif vermeyeceğim... Yeni yıla nasıl nerede gireceğinizi bilmiyorum. Kiminiz evde, kiminiz belki dışarda olacaksınız... Evde olacaklar için bu özel günün sofrasını hazırlayacak olanlara alternetifli iki menü vermek istiyorum. Arzu edenlere belki yardımcı olabilir. Hepinize keyif ve huzurla geçireceğiniz bir yılbaşı akşamı ve yeni yılda tüm dilek ve isteklerinizin gerçekleşmesini diliyorum... Sevgiyle kalın...
MENÜ 1..
MENÜ 2..
Kızarmış tavuk budu İç pilav Parmesanlı mantar Mevsim salata Sosisli milföy böreği Zeytinyağlı çalı fasulye Tatlı-pasta
Karamelize soğanlı bonfile Brokolili patetes püresi Köz patlıcanlı salata Peynirli börek Zeytinyağlı yer elması Tatlı-pasta
www.2fmagazine.com // 77
@cigdemozcan Çiğdem ÖZCAN // orcun@2fmagazine.com
MARKA DENEN MERET
M
arkalar... Günlük yaşamımızda etrafımızı çevreleyen vazgeçilmezlerimiz. İçtiğimiz sudan kelimelerimizi emanet ettiğimiz kalemlerimize, çocuklarımızı oynattığımız parktan yemeğimize eklediğimiz tuza kadar hayatımızın her alanında bizi seçim yapmaya iten bu kavram nasıl bu kadar güçlü? Nedir bu marka denen meret? En genel tanımıyla marka, bir ürünün tanımlanmasına, rakip ürünlerden farklarının belirlenmesine yarayan isim, terim, işaret, sembol ya da tüm bunların bileşimidir. Maddesel farkların tanımlandığı bu özelliklerden öte, bir markayı marka yapan asıl şey ise aslında onun hikayesi, vaadi, mesajı ez cümle “ürünün ruhu”dur. Bir anlamda bizler, insanlar gibi, tüm canlılar gibi… İnsanoğlu toplu halde bir tür iken ayrı ayrı milyarlarca marka, milyarlarca hikaye,
78 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
milyarlarca yaşam. Markalar da böyle; kiminin çok trajik, kiminin çok tesadüflere dayalı, kiminin ise çok heyecanlı ama hepsini ayrıştıran bir hikayesi var. Tıpkı dünyanın en gözde otomobil markalarından biri olan Ferrari’nin hüzünlü öyküsü gibi; Merkezi İtalya Maranello şehri olan ve 1929 yılında Alfa Romeo’nun yarış takımı olarak kurulan Ferrari, otomobil üretimine 1946 yılında başlamış. İtalyancada “Nalbant” anlamına gelen Ferrari, adını kurucusu olan Enzo Ferrari’den almış. Alfa Romeo’nun yarış pilotu olan Ferrari, firmayı otomobil yarışçılığında bir numara yapmış ve giderek efsaneleşmiş. Bir süre sonra oğlu Dino Ferrari’nin doğumuyla birlikte yarışlardan ayrılan Enzo, takımın başına süpervizör olarak geçmiş. Alfa Romeo’da sportif direktörlüğe getirilen Ferrari ne var ki firmayla imzaladığı kontrata dikkat etmeyip, firmadan ayrıl-
ması durumunda 4 yıl boyunca başka takımda çalışamama ve tasarım yapamama maddesini gözden kaçırmış. Direktörlükten ayrıldıktan sonra kurduğu küçük atölyesinde İkinci Dünya savaşına kadar, yarış takımlarına parçalar satmaya başlamış ve savaşla beraber şehirden ayrılmak zorunda kalan Ferrari’ye İtalyan bir kontes tarafından hediye edilen maskot at, düşlerin otomobilinin amblemi olmuş. Amblemin sarı ve kırmızı renkleri ise Ferrari’nin taşındığı Modena şehrini simgelemektedir. Kazandığı yarışlarla otomobil yarışçılığının en büyük efsanesi haline gelmiş olan Ferrari yaşadığı finansal darboğaz nedeniyle İtalyan mafyasından borçlar almış ve ne yazık ki ödeyemediği bu borçları oğlunun hayatına mal olmuştur. “Ferrari Dino”serisi ise bu vahim olaydan sonra doğmuştur. Lüksün, sefanın , düşlerin markası
İŞ DÜNYASI
olan Ferrai’nin ardında işte böylesi acıklı bir hikaye yatmaktadır. Bir diğer enteresan hikaye de dünyanın en büyük markalarından birinde gizli; The Coca Cola… New York ile Chicago’nun ilk kez telefonla konuşabildiği, Dr. Jeykll ve Mr. Hyde ile Sherlock Holmes romanlarının raflarda yerini ilk kez aldığı yıllarda, Dr. Pemberton adlı bir eczacı pirinç bir kapta karamela renkli bir içecek yaratmış. Muhasebecisi de bu içeceğe bir isim vermiş; Coca Cola… Sır gibi saklanan formülü 1888 yılında 2300 dolara Atlantalı bir ilaç toptancısı olan Asa C. Chandler tarafından satın alınmış. Günümüze kadar “7X” adıyla gelen formül gizemle birlikte markaya yadsınamayacak ölçüde bir popülarite de getirdi. 1915 yılında Ernest Woodruf başkanlığındaki vakfa 25 milyon dolara satılan şirket, diğer içeceklerden ayrışmak için dünyaca ünlü şişesini tasarlatmış. Karanlıkta dokunulduğunda bile fark edilebilecek kadar özel olan bu tasarım 1950 yılında Time Dergisi’nin kapağında “Dünya ve Dostu” başlığıyla yer almıştı. Bu 259 mL’lik cam şişe Coca Cola’nın standart şişesi olarak kabul edilmiş ve yıllarca çok küçük değişikliklerle geliştirilmiştir. 1977 yılında patent ofisince tescil edilen
bu şişe dünyada pek az ambalaja verilen bir onur kazanmıştır. Yukarıda anlatılan hikayelerde de görüleceği üzere “markalaşmak” uzun bir yolculuktur. Günümüzün hızlı tüketim toplumunda hem tüketicilerin talebi hem de piyasa koşullarının zorluğu nedeniyle firmalar uzun zamana yaymadan çok kısa sürede tanınmak, popüler olmak istiyor. Bu nedenle etrafımızda bir gün bilgi bombardımanına tutulup birkaç ay sonra neredeyse hiç haber alamadığımız pek çok markaya tanıklık ediyoruz. Oysa gerçek bir markanın öyküsü birkaç insan hayatına yayılıyor. Başlı başına bir kitap konusu olabilecek ‘marka’nın, isim seçimi dahi pek çok değişkene göre gerçekleştirilir. Farklı pazarlara göre farklı konumlandırmaları olagelmektedir. Örneğin Fransız telaffuzu ile isimlendirilen markaların tüketiciler üzerinde hedonik etkileri olduğu görülürken, etken içeriğine göre coğrafyasını hatırlatıcı isimler de seçilebilmektedir. Smirnoff votkası her ne kadar Rus gibi algılansa da Amerika’ya son 100 yıldır Rus yapımı bir votka hiç girmemiştir. Markaların fiyatlandırmalarında üstünde durdukları mesaj genellikle“kendini önemli hissetme ve hayranlık uyandırma” duygusu olarak açıklanabilir. Bu
nedenle de reklamlarda izlediğimiz ürünün niteliklerinen ve faydalarından ziyade aslında bir hayat standardıdır. Saraylara layık, maceracı, sportif, sexy, istenilen, arzu edilen veya tevazu sahibi… her ne isek o alanda konumlandırılan markalarla kendimizi dış dünyaya ifade etmeye yönlendiriliyoruz. Marka ile tüketicisi arasında kurulacak duygusal bağ, o markayı vazgeçilmez kılan gerçek işlevi olmaktadır. Bir iletişim aracı olarak doğan telefonlar bugün adeta organlarımız haline geldiler, sabah gözümüzü açmadan elimiz yastığın altında sevgilimizin elini değil, daha ziyade iPhone’larımızı arıyor, hayır geceden sabaha ne kaçırmış olabiliriz ki? Birkaç oyun talebi, belki henüz başlamış sosyal bir devrim ya da en marka restoranlarda yenilen en marka yemekler… Sözün özü onlarsız olmuyor kabul ediyorum. Ancak eğer ille de bir aşkla bağlanacaksak yaşadığımız çağa, insan olarak ahlaki değerlerimize, yaşadığımız doğaya ve yarınlarımıza yakışan markalarla yaşayalım bu beraberliği istiyorum. // www.2fmagazine.com // 79
NEREDEN NEREYE...
Y
ılın son sayısı… Bu sayıda genel çizgimiz 2013 değerlendirmeleri ve 2014 beklentileri. Ben de çizgiyi bozmak istemiyorum. Dergimiz 2013’te neler başardı ve 2014’teki hedeflerimiz neler bunlardan biraz bahsetmek istiyorum. 2013 Haziran’ın da ilk sayımızı yayınladık. Kapak görselimiz pek bir güzeldi. Diğer sayılar da güzel
ama ilk sayı bir başkaydı tabi. Dergiyi sadece kapağına bakıp yargılasan bile olurdu ama içi de dopdoluydu. Fotoğraf makineleriydi kapak konusu, Melih çok sever çünkü fotoğraf makinelerini. Biraz teknoloji yazdık, biraz araba yazdık, biraz sinema, biraz moda… Aldık karşımıza ve “bu oldu” dedik. Heyecanlandık. İkinci sayı geldi, üçüncü sayı geldi, röportajlar geldi, incelemeler gitti ve yedinci sayıyı gördük. Yeni yazarlarımız oldu, yeni konular yazıldı, çizildi, tanındı, sevildi. Kısa sürede iyi yol aldık. Life-style dedik, yaşamın içinden dedik, “sizi” çevreleyen her şey dedik beğenmedik, “bizi” çevreleyen her şey dedik. Neler yaptık 2013’te somutlaştıralım şimdi: 7 yazarla başladık Haziran ayında, bugün 10 yazarımız var. 2. Ayımızda Turkcell Dergilik ile anlaştık ve mobilde önemli bir adım attık. 2fmagazine.com’u açtık Temmuz’da. Sitemizi de çok seviyorum bu arada. Günlük taze içerik bulabileceğiniz harika bir platform oldu. Issuu. com’dan da yayına başladık. Geçmiş bütün sayıları da koyduk dönüp dönüp okuyalım diye. Çin’den bile takip edenler var dergiyi. Spam değil hem de gerçek. Facebook’a girdik, Twitter’a girdik. Youtube’a girdik hatta Google Plus’ta bile varız. Kimse yoksa bile biz varız. 2014’te neler olacak peki? Her şey çok güzel olacak tabi ki! Biz yazdığımız için değil siz sevdiğiniz için. Daha fazla içerik olacak. Dergi daha bir interaktif olacak. Mobil tarafta önemli yenilikler planlıyoruz. Table-
tinizden daha bir keyifle okuyacağınız bir dergi peşindeyiz. Sansasyonel röportajlar olacak. Çok dedikodu sevmeyiz ama siz isterseniz belki azıcık o da olur. Medya sponsorlukları olacak. Yeni bir ofisimiz de olacak. 2014’te neler olmayacak? Yavaşlama olmayacak, durma hiç olmayacak. Sıkıcı içerikler olmayacak. Yüzeysel içerikler de olmayacak. Yazarlarımız çok iyi. Her yerde gördüğünüz haberler olmayacak. Kötü bir tasarım olmayacak, zira tasarım ekibimiz de çok iyi. Başlığıyla içeriği birbirini tutmayan haberlerimiz olmayacak. Reklamdan para kazanıyoruz tabi ama iki sayfada bir reklam olmayacak. 2013’te başardıklarımız ve 2014’te yapacaklarımız bizleri heyecanlandırıyor. Tüm okurlarımıza 2f Magazine ekibi adına bu heyecana ortak oldukları için teşekkür ederim. 2014’ün herkes için harika bir yıl olmasını diliyorum. A. Batuhan Dalcı Köşe Yazarı
80 ARALIK 2013 // 2f MAGAZINE
son sayfa
www.2fmagazine.com // 95