ALEVI DUSUNCE GURUBU

Page 1

YUNUS'TA SÜLÛK SİSTEMİ

Hamiye DURAN* "Yrd. Doç. Dr." * Gazi Üniversitesi Öğretiın Üyesi Sûfîlerin Hakk'a ulaşmak için yaşadıkları dört manevî mertebeye meratıb-ı erbaa (dört kapı) denir. Salik (tarikata giren), "Kemâl" mertebesine ulaşmak için takip ettiği ve bir makamdan bir üst makama geçtiği tasavvufi yolu dört derecede tamamlar. Her bir dereceye kapı, durakların her birine de makam denir. Bunlar sırasıyla "şerî'at, tarîkât, ma'rifet ve hakîkât"tir. Pek çok İslâm sûfileri bu mertebelerle ilgili eserler telif etmişlerdir. Bunlardan Ahmed Yesevî tarikat erkânını ve esaslarını "kırk makanı" esasına göre tenzim etmiş ilk Türk sûfisidir. Kendisini takip eden pek çok Türk sûfisinde de "dört kapı" sisteminin var olduğunu görmekteyiz. Ahmed Yesevî, dört kapı -kırk makamla ilgili görüşlerini "Fakr-name" adlı eserinde ortaya koymuştur. Ahmed Yesevî bu konuda şöyle demektedir:(1) "Hazret-i Ali raziya'llahu anhu rivayet kılurlar kim dervişlik makamı kırk turur. Eger bilip amel kılsa dervişliki pak turur; ve eger bilmese ve örgenmese, dervişlik makamı anga haram turur ve câhil turur. Ol kırk makamnı onı makam-ı şeri'atda turur ve onı makam-ı tarîkatte turur ve onı makam-ı ma'rifetde turur ve onı makam-ı hakîkâtde turur." Yesevî, Kırk makamı ise Hz. Ali'den naklen şöyle sıralar. Şerî'at'ın Makamları: Hak Ta'ala'nın varlığına birliğine, sıfatlarına ve zatına iman getirmek; Namaz kılmak, Oruç tutmak, Zekat vermek, Hac farizasını yerine getirmek, Yumuşak konuşmak, İlim öğrenmek. Hazret-i Resûl-i Ekrem'in (S.A.V.) sünnetlerini yerine getirmek, şer'iat bakımından yapılması gerekli şeyleri yerine getirmek, Şeri'atın yasakladığı şeylerden kaçınmak. Tarîkât Makamları: Tevbe etmek, pîre el uzatmak, korku, Tanrı'nın rahmetinden ümitli olmak (havf u recâ) vird-i evkati yerine getirmek, pîrin hizmetinde olmak, pîrin izni ile konuşmak, nasihat dinlemek tecrid olmak, tefrif olmak. Ma'rifet Makamları: Fena olmak, dervişliği kabul etmek, her işe tahammül etmek, helâl ve güzel istekte bulunmak, Ma'rifet kılmak, şeriat ve tarikatı ayakta tutmak, dünya bağlarından sıyrılmak, ahireti seçmek, varlık makamını bilmek, hakikat sırlarını bilmek. Hakîkât Makamları: Alçak gönüllülük, iyiyi kötüyü tanımak, bir parça lokmaya el uzatmamak, lokmasını Hak yolunda sebil etmek, kimseyi incitmemek, fakirliği inkâr etmemek, seyr-i sülûk kılmak, herkesten sırrını saklamak, şerîat, tarîkât, ma'rifet ve hakîkât makamını bilmek ve buna göre amel etmek. (s. 49-50)


Ahmed Yesevî sistemleştirdiği bu görüşleriyle kendisinden sonra gelen sûfilerin yolunu da belirlemiştir. Yesevî'nin Anadolu'daki temsilcilerinden yalnızca biri olan Hz. Hacı Bektâş-ı Velî "Makâlât" adlı eserinde "dört kapı kırk makamı" adetâ şerh etmiştir. Hacı Bektâş-ı Velî şöyle der: "Kul Çalap Tanrı'ya kırk makamda erer, ulaşur dost olur, ol kırk makamun, onı şeri'at içindedür ve onı tarîkat içindedür ve onı ma'rifet içindedür ve onı hakîkat içindedür. (s. 15) Bu kırk makam tek tek sayıldıktan sonra, bu makamlardan hiç birisinin eksik olmaması gerektiği, eksik olduğu takdirde hakikatın tam olmayacağı şu şekilde belirtilir. "Pes kırk makanı budur kim didük, eger sen dahı yigrek bilürsen eyüdür ve egerni bu kırk makamun birisi eksik olursa hakikat tamam olmaz, zire kim şartı eksik olur. (s. 31) Ve yine bu mertebelerin ancak şerî'at tam uygulandığı takdirde tamam olduğunu, şerî'ata bağlılığı nıükemmel olmayan kimseye bu mertebelerin kapanık kaldığını ve hakîkate ulaşmış kimsenin bile sonradan şerî'ata bağlılığını bozması hâlinde diğer üç makamın da bozulduğunu açıkça ifade etmiştir. Velî, şöyle der: "Nitekim Peygamberimiz (S.A.V.) buyurmuştur ki; (s. 113) şerî’at bir ağaçtır, tarikat onun dallan, ma'rifet yaprakları, hakîkât da meyvalandır. Ağaç mevcud olmazsa dalları, yaprakları ve meyvaları da var olmaz. Bundan da anlaşılır ki şerî'at asıl, diğerleri teferruattır. Asıl olmayınca teferruat da olmaz. Kul şerî'atın sırlarından çıktığı hâlde kendisini hâlâ doğru yolda sanırsa ziyana uğrayan mülhidlerden olur. Sapık ve saptırıcı kişi olur. Kazananlardan, Allah'a ulaşanlardan olmaz da Şeytan'ın tebasından olur ki bu apaçık hüsranın ta kendisidir." "Hacı Bektaş-ı Velî'nin eserinde sıraladığı kırk makamla Yesevî'nin sıraladığı kırk makam kısmen de olsa bazı değişiklikler gösterir. Ancak temelde aynıdır." (2) Yine bir Ahmed Yesevî, Hacı Bektâş-ı Velî ve Yûnus Emre takipçisi olan 14. yüzyıl mutasavvıflarından Kaygusuz Abdal'ın da sülûk sistemi dört kapı kırk makama dayanmaktadır. Marburg nüshası, birinci mesnevisinde (v.82b-83b) bu hususu şöyle işler: İnsanda fark eyleyesin hayvanı İlm-i şeri'atı bildüre sana Azuban dagılmayasın her yana Bilesin kim ne dimekdür şerî'at Neymiş bu orta yerde bağlı sed


Pîr sana erkan-ı salat bildüre İmân İslâm farz u sünnet bildüre Çünki bildün şer-î'at nedür tamam Taz-îkat yolında koyasın kadem Pîr sana bildüre nedür tarikat Dahı tarikat içinde her sıfat Tarikat dimek ‘Arapça yol durur Yol-ıla var kim tarikat ol durur Zen ü ferzendi atayı anayı Terk ide koya bu cümle kavgayı Şerî'at bile tarîkat anlaya Hakîkat pîri ne dirse dinleye Her kimde kim ola bu üç hâsiyet Şerî'at u tarîkat ve hakîkât Ma'rifet anda biter kân ol durur Ma'rifet cevher ü ma'den ol durur Pîr gerek kim kendüyi bilmiş ola Gönli içinde Hakkı bulmuş ola Kalmaya bu dört kapuda müşkili Pîr gerek kim söyleye cümle dili (3) Bütün buraya kadar değerlendirdiğimiz bilgiler ışığında Türk İslâm sûfilerinin sülûk sistemini oluşturan dört kapı ve kırk makam terkibinin Yûnus Emre'deki durumunu değerlendirebiliriz. Yûnus Emre'nin divanındaki dinî ve tasavvufi düşünceler, Yesevî'nin ve Hacı Bektâş-ı Velî'nin düşüncelerinden farklı değildir. Bunu eserlerindeki dinî ve tasavvufi mefhumlara kazandırdığı ince mânalarda açıkça görmekteyiz. Yûnus, şiirleri ile Anadolu halkının dînî duygu ve düşüncelerine tercüman olmuş, şiirlerinde onların anlayabileceği bir üslûp kullanmıştır. Diyebiliriz ki Yûnus, Kur'an'ı


kendisine mürşid edinmiş, Kur'an'ı ve Tasavvufu, Türklerin anlayabilmesi için Türkçeleştirme faaliyetinde bulunan ilk mutasavvıflarımızdandır: “İy kendüzini bilmeyen söz manîsi anlamayan Hak varlığın ister isen uş ilmile Kur'an'dadır. 65/5 Kur'an Kur'an Kur'an Kafdağı zerrem degül ay u güneş bana kul Aslum Hak'dur şek degül mürşiddir Kur'an' bana" 12/2 (4) Yesevî'de ve Hacı Bektâş Velî'de sistemli bir şekilde verilip, izah edildiğini gördüğümüz "dört kapı-kırk makam" Yûnus'un şiirlerinde de açıkça ifade edilmiştir. Bu durum onun ahlâk anlayışını da ortaya koymaktadır. Kurk bin kırk dört tabâkât meşâyıh evliyâlar Dört kapıdur kırk makam dem evliyâ demidür 85/3 Bazı beyitlerinde bu dört kapının isimlerini de zikr eder. Şerîat tarîkât yoldur varana Hakîkât ma'rifet andan içerü 290/8 Evvel kapu şerî'at geçse andan tarikât Gönül evi ma'rifet 'ışk bakikât içirtde 295/5 Bu dört menzildür utan ledün makâmın tutan Oldur menzîle yiten tamam murâd içinde 295/25 Bu makamlar şathiyye türü bir şiirinde de sembolik olarak anlatılmaktadır: Çıkdum erik dalına anda yidüm üzümi Bostan ıssr kakıyup dir ne yirsün kozum 407/1 Beytindeki erik, üzüm ve ceviz, şeri'at, tarîkât ve hakîkâti işaret etmektedir. Erik, amelin zahirine ya'ni şeri'ata misaldir. Üzüm ise amelin batınına misaldir. Zira üzüm hem yenir hem de pek çok mamulü yapılır. İçinde bir miktar riya ve tezkiyi çekirdeği olduğu için amel-i batına denir. Hakikate denilmez. Ceviz ise sırf hakikate misaldir. Çünkü içinde yabana atacak hiçbir şey yoktur. Hem yenir hem de illetlere şifa olur. Ceviz dört tabakalı olmakla dört makamı işaret eder. (5)


Yûnus Emre aşağıdaki manzumesinde dört kapıyı değerlendirir ve bu makamların "yüzaltmış menzil"i olduğunu söyler: Evvel kapu şeri'at emr ü nehyi bildürür Yuya günahlarunı her bir Kur'an hecesi İkincisi tarîkât kulluga bil bağlaya Yolı togrı varanı yarlıgaya hocası Üçüncisü ma'rifet can gönül gözin açar Bak ma'na sarayına ‘Arza değin yücesi Dördüncisü hakîkât ere eksük bakmaya Bayram ola gündüzi kadir ola gicesi Bu şeri'at güç olur tarîkât yokuş olur Ma'rifet sarplık durur hakîkâtdur yücesi Dervişün dört yanında dört ulu kapu gerek Kancaru bakarısa gündüz ola gicesi Dört Hâl içinde derviş gerek siyâset çeke Menzile irmez kalur yol eri yuvacası Dört kapudur kırk makam yüz almış menzili var Ana irene açılur vilâyet derecesi 145/164 Yûnus Emre'nin daha pek çok beyitinde bu dört makamla ilgili düşünceler yer almaktadır. Bunları sırasıyla ele alalım. Şeri'at : Yûnus Emre, şeri'atın padişahtan havale edilmiş ve 'âşıkın gönlünü dolduran bir nevâle olduğunu söyler. Ona göre şerî'at, hakîkâte açılan ilk kapıdır. Hakîkât deryasında seyr edebilmek için şerî'at hakîkâte açılan ilk kapıdır. Hakîkât deryasında seyr edebilmek için şerî'at gibi bir gemiye ihtiyaç vardır. Şer'ile hakîkâtun vasfını eydem sana


Şeri'at birgemidür hakîkât deryasıdur 29/5 Nice ki muhkem ise tahtaları geminün Meve urıcagaz deniz anı uşadasıdur 29/6 Ve Allah'a giden yolun ilk kapısı şeri'attır: Evvel kapu şerî'at emr ü nehyi bildürür Yuya günahlarumu her bir Kur'an hecesi 351/3 Yine, şeri'at, mumlu bala, tarikat ise tortusuz yağa benzetilir. Hakikate ulaşmak için bal ile yağı birbirine katmak gerekir: “Mumlu baldur şeri'at tortusuz yağdur tarîkât Dost için balı yağa pes niçün katmayanlar 57/5 Şerî'at "şart" tan ayrılmamayı emreder. Şeriat ehlinden olmayan ta'at kılmayan üstada varmayan kişinin adı lânetlenmiştir.

"Ger ta'at kılmazısa üstâde varmazısa Şer'ıdan olmazısa adz lânet içitzde 295/14 Şerî'atı yaşayıp da hakîkât makamına ulaşamayan kişi kapıda kalır. Ma'rifet ehli değildir: Dost yüzin göricek şirk yağmalandı Anunçün kapuda kaldı şerî'at 20/5 Hakîkât ehli ise şerî'atı zaten vazife telakki etmekte, şerî'at ehli olmayan ta'at kılmayan mürşide varamayan kişi lanetlenmiştir denilmektedir. Yûnus Emre: Korkaram söylemeye şeri'at edebinden Yohsa eydeydüm sana dahı ayruksı haber 26/8 diyerek, şeri'at edebinden dolayı hakikat sırlarından daha fazla bahsetmekten çekinir. Yûnus Emre; Hakîkâtdan habersiz olanlardan "şerî'at oğlanları" diye bahseder. Bunlar evliya ile daima tezata düşerler. Şeri'at oğlanları, Yûnus'un zahid nıânasında kullandığı bir terkiptir. Yûnus,


hakîkât erenlerinin da'va ehli olmadığını bu çatışmanın şeri'at ehlinden kaynaklarıdığını şu şekilde anlatır. Şeni'at oğlanları ızice yol eyde bize Hakikat denizinde bahri oldum yüzerem 171/7 Şeri'at oğlanları bahis da'va kılurlar Hakîkât erenleri da'vaya kalmadılar 38/4 Kendisi ise böyle bir çatışmaya asla girmez. Tarîkat: Yûnus'a göre hakîkât yolunun ikinci kapısı olan tarîkât, şerî'attan içeri bir makamdır: İkincisi tarikât kulluğa bil bağlaya Yolı togrı varanı yarlıgaya hâcesi 35l/4 "Şerî'at, tarîkât yoldur varana" diyen Yûnus, hakîkât yoluna giren salikin bir mürşidden el alması gerektiğini de söyler: Nitdi. bu Yûnus nitdi bir toğrı yola gitdi. Pir etegin tutdı Allâh görelüm neyler 7l/23 Bu konuda bir başka beyit de şöyledir: Togrı yola gitdünise er etegin tutdınise Bir hayır da itdünise birine bindür az değil 166/5 Gece gündüz ibadet eden tarîkât ehli aynı zamanda "dünya malını" terk etmelidir: Her kim tarîka gire gerek mal terkin ura Yola togrı can vire bu tarikat içinde 298/16 Tarîkât yolu uzun ve çetin bir yoldur. Bu yol üzerinde "yüz bin riya" askeri vardır. Ancak mürşide teslim olan kişi bu güçlükleri yener ve hakîkât denizinde yol alır: Tetmiş bin riya çeri vardur bu yolda bilün Nefs öldürmiş ergetek ol çeriyi kıvası 375/4


Ma'rifet: Ma'rifet Allah'ı tanımaktır. Kalbin Hak ile hayat bulması ve diri olması, sırrın Hakk'ın haricinde kalan şeyden yüz çevirmesidir. Allah'ı tanımak için ilâhi isim, fiil ve sıfatlarıyla bilmek icap eder. Bu da nefs terbiyesiyle olur. Yûnus, ma'rifet makamını kıymeti yönüyle bir cevhere benzetir. Fakra ulaşan kişilerin gönüleri ma'rifetle dolar der; Ma'rifet Gönül şehri makamın bulur Fakr'ı Bahri gerekdür bahrî bu ma'rifet içinde 295/20 Ma'rifet ise erenler sofrasında elde edilir: Erenlerin sohbeti arturur ma'rifeti Bî-derdleri sahbetden her-dem süresüm gelür 46/5 Sofiyem halk içinde tesbih elümden gitmez Dilüm ma'rifet söyler, gönlüm hiç kabul itmez 117/1 diyerek dil ârifini tarif eder. Dil ârifini tarif eder. Dil ârifinin gönlünde ise kibir vardır. Gerçek ârif ise; Hakk'ı bilen Hak'tan haber alan kişidir. Yûnus'un sözleri ma'rifet makamından söylenmiş sözlerdir; Turmış ma'rifet söyler ereıze Yûnus Emre'm Yol eriyle yoldadur yolsuza yoldaş degül 162/4 Hakîkât: Hakîkât Tanrı'nın besleyiciliğini ve her şeye malik olduğunu görmektir. (Kuşeyri, 162) Buna göre şeri'at hakîkâtle kuvvetlendirilmiş değilse makbul değildir. Şerî'atla bağlı olmayan hakîkât de elde edilmiş sayılmaz. Yûnus'un beyitlerinde ortaya koyduğu fikirler de bu çerçevededir. Şerî'atsız hakîkat bulunamaz. Hakîkât sınırsız bir derya, şeri'at ise bu denizde seyredebilmeyi sağlayan bir gemidir. Hakîkâte ulaşmak için ise, gemiden çıkıp denize dalmak gerekir: Hakîkât bir denizdür şerî'atdur gemisi Çoklar gemiden çıkup denize talutadılar. 38/2


Şeri'at oglanları nice yol eyde bize Hakikat denizinde bahri oldım yüzerem. 171/7 Hakikat ehline göre her şeyin iki yönü vardır. Meselâ şerî'at gözüyle bakan kişi düşmanı dışarda, hakîkât gözüyle bakan kişi düşmanı içerde görür. Hakîkât de bakarısan nefsün sana düşman yiter var imdi ol nefsünile vuruş-tokuş savaş yüri 403/2 Yûnus, bu makamı bir şehre benzetir. Şehrin sultanı Hak'dır. Şehrin ise "yedi kapısı"vardır. Bu yedi kapı nefis terbiyesini işaret eder: Hakîkâtdur Hak şan yididür kapulan Dergâhında yüz dürlü gerek kudret göresin. 242/6 Yine Yûnus, velâyet makamı için "hakîkât donunu giymek" deyimini kullanır. Hakîkât 'ışkdur ıyan görsün ol şebih beyân Hakîkât donın geyen ağır bil'at içinde 295/9 Hakîkât ehli kanaatı yâr edinmiş, nefsî dileklerden el çekmiştir: Hakîkâta erenler hakîkâtı bulanlar, Ne bahtludur canları hep muhabbet içinde 295/12 O hâlde Şeri'at, tarîkât ve oradan ma'rifet, hakîkât ahlâkına varabilmek için çok çileli bir irade eğitimine ihtiyaç vardır. Bu ahlâk anlayışıyla yaratılmış olanlar yaradandan ötürü hoş görülür. Nefsânî duygular bir yana bırakılır, hayır ve şer aynı gözle görülür. Artık o kişi ma'rifet ve hakikate ulaşmıştır. Bütün bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere Yûnus Emre'nin tasavvuf anlayışı şerî'ate yani Kur'an ve Sünnete tam uygunluk esasına dayanmaktadır. Seyr ü sülûkta nefsi terbiye usulünü benimseyen ve Ahmed Yesevî, Hacı Bektâş-ı Velî gibi dört kapı kırk makam erkanıyla yetişen bir Türk Velîsidir. * l8 Mart 1990'da Burdur'da yapılan "Yûnus Emre Paneli"ndeyapılan konuşmadır. 1. Bkz. Kemal Eraslan, Yesevî'nin Fakr-nâmesi, TDED, C.XXII., İst., 1977, s. 45-120.


2. Geniş bilgi için bkz. Hamive Duran, Hacı Bektaş-ı velî'nin Makâlâtında Dört Kapı-Kırk Makâm, Milli Kültür, Ağustos 1990, sayı:75, s. 27. 3. Prof. Dr. Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal, Ank. 1981, s. 287-290. (Mesnev-i Evvel, Marburg V. 82b-83b) 4. Şiir ve beyit numaraları için bkz. Dr. Mustafa Tatçı, Yûnus Emre Divanı, G. Ü. G. E. F. Basılmakta olan doktora tezi. Ank.. 1990 5. Geniş bilgi için bkz. Ahmet Kabaklı, Yûnus Emre, İst. 1972, s. 125. Oturduğun yeri pâk et, kazandığın lokmayı haket. Hünkâr Hacı Bekaş Veli


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.