BALIM SULTAN ERKÂNNAMESĠ MERKEZLĠ GELENEKSEL BEKTAġĠLĠĞE AĠT BĠR RĠTÜEL ÖRNEĞĠ: ĠKRAR (An Example of a Rituel Belonging to the Traditional Bektashism Centered to the Commands of Balim Sultan: Ikrar) Bedri NOYAN* ÖZET İkrar uygulaması Alevi-Bektaşi inanç yolunun kökeni eskiye dayanan sağlam bir ritüelidir. Bu uygulamanın Alevi-Bektaşi inanç yolunda ne denli önemli olduğu her kesim tarafından bilinmektedir. Zira ikrarın önemi “eline, beline ve diline sahip ol” diyen bir öğretisel sistemin içinde daha da büyük bir önem taşımaktadır. İşte “Balım Sultan Erkânnamesi Merkezli Geleneksel Bektaşiliğe Ait Bir Ritüel Örneği: İkrar” adlı çalışma Alevi-Bektaşi inanç yolunda önemli bir uygulama olan ikrar törenini aşamalarıyla birlikte ele almaktadır. Anahtar Kelimeler: Alevi-Bektaşi İnanç Yolu, İkrar, Erkânname. ABSTRACT Ikrar is a strong application whose roots lean on the old ages. How important this application is known by everybody. Moreover, ikrar has more importance in the educational system which says “be careful on what you did and what you said”. In the research of ikrar, which is an example of a rituel belonging to the Traditional Bektashism centered to the commands of Balım Sultan, the steps of ikrar rituel are mentioned. Key Words: Alewi-Bektashi Belief System, Ikrar, Command.
GĠRĠġ: Bektaşiliğin temel ilke ve kurumları, XIII. yüzyılda, Hacı Bektaş Veli tarafından oluşturulmuştur. Hacı Bektaş Veli, Sulucakarahöyük‟te (bugünkü Hacıbektaş İlçesi) kurduğu dergâhında “Horasan Türk Tasavvuf Geleneği” temelli öğretisine göre öğrenciler yetiştirmiş ve yetiştirdiği bu öğrencileri vasıtasıyla Anadolu‟nun dört bir yanına dağılmış Türkmen gruplarına ulaşmıştır. Böylece söylemine kitlesel zemin oluşturmuştur. Hacı Bektaş Veli bu stratejisi ile düşüncesini, Anadolu Türk insanının sosyal ve kültürel dünyasına taşırken kendisi de tarihsel bir kişiliğe dönüşmüştür. XIII. yüzyıl sonrası, Hacı Bektaş Veli düşüncesi, yetkin ve karizmatik temsilcilerini kazanır. XVI. yüzyılda Balım Sultan, Hacı Bektaş Veli sonrası Bektaşi geleneğinin ikinci büyük “pir‟i” olur. Tarih boyunca Bektaşi çevrelerde “ Pir-i Sani” olarak anılan Balım Sultan, Bektaşilik kültürüne ait bir “Erkânname” hazırlayarak öğretiye ritüelik ve düşünsel yenilik ve düzenlemeler getirir. “Balım Sultan Erkânnamesi” ile Bektaşiliğe ait tüm uygulamalar, genel-geçer, mutlak bir özellik kazanır. Bektaşi kültürünün iç yapılanışı şeklinde de ifade edilebilecek Balım Sultan Erkânnamesi‟nin tanımlama ve anlamlandırma getirdiği unsurların başında, Bektaşi cem ayinleri gelir. Erkânname ile cem ayinlerinde gerçekleştirilecek ritüeller, seramoniler, dinsel pratikler, gülbenkler, tercümanlar ve meydanevi‟nin organize edilişi gibi konular bir metine bağlanmıştır. Bu uygulama ile Bektaşilik içerisinde oluşabilecek müstakil, öznel yönelişlerin önüne geçilmeye çalışılmıştır. Yazı, son dönem Bektaşiliğinin en önemli temsilcilerinden Bedri Noyan‟ın “Erkânname” adlı kitap çalışmasından alınan bir bölümdür. Bu çalışmada “ikrar” ritüeli çevresinde gelişen mitsel, ritsel ve kültsel oluşumlar anlatılmaktadır. Çalışma, Babagan Bektaşi koluna ait Balım Sultan Erkânnamesi temelli gelişen ikrar olgusunun pratik edilişi öncesi yapılan hazırlıkları ve pratik ediliş anı ile ilgili ilk detaylı metin olma özelliğini taşımaktadır. Bu bakımdan çalışma, konu ile ilgili bilim çevreleri için de önemli bir materyaldir.
*
Doç. Dr., Son dönem Bektaşi dedebabalarından. (Öl. 1997)
1
Şakir Keçeli, Bedri Noyan‟ın bu çalışmasını aralarında geçen özel sohbette; “ Bizleri, Bektaşiliği tüm dünya biliyor, fakat bir tek milletimiz yakından tanımıyor” şeklinde ifadelerden yola çıkarak hazırladığını ve yayınlama kararı verdiğini aktarmıştır. Bir kısmını yayınladığımız Bedri Noyan‟a ait bu kitap çalışması önümüzdeki dönemde Ardıç Yayınları tarafından yayınlanacaktır. ĠKRAR TÖRENĠNE HAZIRLIK Gusül Abdesti Üzerine Genel Açıklama İkrar günü veya bir önceki akşamdan talip (istekli), yol göstericisi ile birlikte ya da yalnız hamama gider ve gusl eder. Eşe dosta borcu varsa öder. Nasip alacak kişinin küs olduğu insanlar varsa, yol göstericisi, onlarla barıştırır. Talip, alışveriş yaptığı insanlarla, yol gösterici huzurunda helalleşır. Yukarıda guslden bahsettim. Fakr Yolu'nun guslü: “Dünyanın bütün gösterişinden (ve çekiciliğinden vaz) geçmek, riyasız (ikiyüzlülükten uzak) olmak, ham kuruntulardan, kaygı ve kuşkulardan (endişelerden); yani olmayacak düşüncelerden (ham hayallerden) vazgeçmektir” ġeriate göre gusül cünüp olmaktan kurtulmak amacı ile boy abdesti almaktır. Gusül cinsi ilişkiden sonra yapılması gereken eylemdir. Tasavvuf düşüncesine göre ise: “Hakk'tan bir an için bile olsa fâriğ (uzak) olmamak, bir an gaflette (aymazlık-sapkınlık) bulunmamak lazımdır” Hakk'tan bir an fâriğ olur ve bir an gaflette bulunursa cünüp olunur. O takdirde de boy abdesti almak gerektir. Der Beyan-ı Fütüvvet-i Ġmam Cafer adlı yazmada şöyle bir kayıt vardır: “Şeriatın guslü teni cenabetten arı kılmaktır. Tarikatın guslü; ihtiyarını (seçimini) pire tapşırmak, tecrit olmaktır. Ve hakikatın guslü tövbe-i batındır. Dünya altınını koya ve ahiret isteye. Ahiret içün tekke yapa. Hiç bir Müslüman onun elinden, dilinden, belinden incinmeye.” Bu sözlere katılan Fakir, bunlara şu yargıyı da eklemektedir: “Hiç bir Müslüman değil, hiç bir insan; hangi din ve ulustan olursa olsun hiçbir kimse; onun elinden, dilinden, belinden incinmeye... İşte gerçek gusül budur” “Şeriat murdarını su yur” diyen Muhyiddin Abdal sözlerine şöyle devam etmektedir: Tarikat guslü od ile Marifet guslü bad ile Hakikat guslü turabdır Bilen er oldu ad ile Esrarname isimli yazma yapıtta da şunlar söylenmiştir: “Âşıklar yolunda gusül oldur ki gönlünü Hak'tan gayrıdan yuya. Bu suret âleminden gönlünde eser kalmaya. Eğer gönlünde (hayırdan veya şerden- iyiden veya kötüden) bir nesne kalırsa o hakikat cünübüdür. Bu kirlilikle yüz bin yıl, başını secdeden kaldırmazsa Hazret'e (Hakk'a) makbul adam olamaz. Aşk abdesti oldur ki: İki cihan muhabbetinden ve fikrinden el ve yüz yuya; yani gönlünden dünya ve ahiret sevgisini yıkaya. Bu iki âlemden gönlüne nesne gelür ise abdesti bozulur, tekrar abdest çaresi aramalıdır. İki elini Hakk'tan başkasından ayıra. Sağ el batın, sol el zahir gibidir ve sağ ahiret ve sol dünya gibidir. Yani bunların fikrinden el bağlaya. Ve hakiki kıble ki müminin kalbidir. Yüzünü oraya döne. İman ki aşk-ı İlahî‟dir, ona uya. Yani Hakk'a (Hakikat‟a) yüz döndürüp öyle kala. Bu namazın makbul olduğunun alâmeti budur ki Hakk cemali ıyan ola. Aşk orucu odur ki Hak'tan gayrıdan oruç tuta. Yani Hakk'tan gayrıdan dil göz kulak ve fikrini kese.
2
Ve âşıkların haccı odur ki: Dünya muhabbetinden, hakkikat Mekke'si olan müminin kalbine döne (oraya müteveccih ola)... Âşıkların ahiri Hakk'tan gayrı olmamaktır. İman-ı Hakk'a visal bulmadır” 1
Gusül (Gusl) Tercümanı Gusül ya da gusl tercümanlarının 2 birkaç çeşidi vardır. Bunlar Arapçadır. Fakir burada birkaç örnek verecektir: “Bism-i Şah! Allah Allah! Tüm dünya işlerinden sıyrılarak, nefsimi temizlemek ve Tanrı'ya yaklaşmak amacıyla; yalvaçlar, ermişler (Abdallar ve Ebrarlar) ve onlara yakınlar yolunda olmak için, boy abdesti almaya niyet ettim. (Ya Muhammed Ya Ali! Ali'den daha üstün yiğit ve Zülfikar‟dan daha üstün kılıç yoktur. Muhammed'in güzelliği; Ali, İmâm Hasan, Hüseyn'in olgunluğuna, Tanrı'dan salât ve selâm olsun!...)” 3 Bu tercüman‟ın Arapça aslı şöyledir: “Bism-i Şâh, Allah Allah! Neveyt-ü en tağsel-e gaslen fekad an cemî'il iştigaal-id-dünya ve mâ teşebbeh-e an zâlik-e takarrüben illâllâh-ı taâla. Tarıyk-il enbiyâ-i v-el-evliyâ v-el-ebdâl-i v-el-ebrâr. Yâ Muhammed! Yâ Ali 'Lâ fetâ illâ Ali Lâ seyf-e illâ Zülfikaar. Ber cemâl-i Muhammed, kemâl-i İmâm Hasan ve Hüseyn, Şâh Alira bülend-e sâlavat” Bir başka tercüman da şöyledir: “Nefsimi tertemiz etmek; şeriat, tarikat ve gerçek kapılarını yabancı kirliliklerden arı kılmak için, dünya işlerinden kendimi çekmek ve Çalab'a yakın olmak için boy abdesti almaya niyet ettim” Bir başka tercüman da şöyledir: “Şâh'ın adıyla! Hakikat için temizliğe niyet ettim. İçimden (yüreğimden) Şeytan'ın kuruntusunu; hırs, hasislik (çekememezlik) ve yalancılığı; insanlara kızmayı ve düşmanlığı, Büyük Sevgili'ye (Çalab'a) ortak koşmayı ve de aç gözlülüğü yok et! Bedenime sağlık, ruhuma rahatlık ve ışık ver! Hesap gününde beni yarlıga Tanrım! Tanrı Uludur.” Yukarıya aldığımız üç tercümanın özeti şudur: Nefsimi yok etmek (masivadan arınmak), yoluna girmek için temizleniyorum. Nefsimi temizlemek, dünyanın alıkoyucu ve kirli işlerinden ırak tutmak, bu hâl il; şeriat, tarikat, marifet kapılarından girerek Hakikat‟a yani Tanrı'ya yaklaşmak kararını verdim. Amacım gelip geçmiş ermişlerin, yalvaçların ve ulu kişilerin yoluna girmektir. Ya Muhammed! Ya Ali! Denizlili Mehmet Küçüker Baba merhumun defterinde ise Türkçe olarak şöyle bir gusül tercümanı vardır: “Bism-i Şah, Allah Allah! Gusl eyleyüb bulduk safa Ehl-i beyt bize kıla vefa Çünkü hakkında geldi ayat Anın çün gusl eyledi Mustafa
1 Lâtîfî, Esrârnâme, Y: 23-24, Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba Kütüphanesi, No: 3. 2 Tercüman: Bir işe başlanılmadan önce, çoğuncası Türkçe olarak söylenilen, şiir ya da düz yazı olarak düzenlenmiş kısa du‟âlardır. Tercümanlarda ayet veya hadis sözleri vardır. Tercümanlarda geçen ayet ve hadisler Arapçadır. Fakir bunların Türkçe olması gerektiği görüşündedir. 3 Tırnak içinde aktardığımız Türkçe Tercüman Dedebaba‟ya aittir ve Bir ileri Adım Sade Türkçe ile BektaĢi Törenleri adlı yayınlanmamış çalışmadan buraya aktarılmıştır. Bundan böyle, sözünü ettiğimiz çalışmadan buraya aktarmalar yapılacak ve dipnotlara ayraç içinde (İleri Adım) yazılacaktır. Ġleri Adım sözleri bu çalışma olarak anlaşılmalıdır. (Ş. Keçeli)
3
Ber-cemâl-i Muhammed-Ali, Kemâl-i Hasan ve Kemâl-i Hüseyn, Şâh Ali râ bülend-e salâvat... Allahümme sall-i alâ seyyidinâ Muhammed-in ve alâ âl-i seyyidinâ Muhammed. Hanedân-ı ehl-i beytten sa'âdet...” 4 Şeref Küçüker Baba Erenler'in defterinde Gusülden Sonra Münâcaat başlığı ile şu tercüman vardır: “Bism-i Şah! Allah Allah! Afv-ı taksirat, mahv-i seyyiat, husul-ü muradat, Hakk'tan hacat, def'-i beliyyat, tarakki-i aşkullah, muhabbetullah ve marifetullahı apaçık idrak edelim. Tanrım, bize ahlak-ı hamide (iyi huy), iyi ahlak ver! Ahlak-ı zemime (kötü huy)'mizi def eyle! On iki İmâm, On dört Masum-u pak, Hanedan-ı Ehl-i beyt ve Pençe-i al-i aba, On yedi Kemer-beste-i Ali ve Yirmi üç Yâran-ı Mustafa, Yetmiş iki Şühdâ-yı dest-i Kerbelâ ervâh-ı rızâ-yı Hakk celle ve alâ ile yardımcımız ola! Bi-hurmet-il Fatiha....... Allahümme sall-i alâ seyyidina Muhammed-in ve alâ âl-i seyyidina Muhammed... Hanedan-ı Ehl-i beyt ve Pençe-i âl-i abâdan şefâat...” Yine Şeref Baba defterinde 5 Yukarıya aktarılan “Niyet Tercümanı”ndan sonra şöyle bir yakarış vardır: “Ya nur-u nübüvvet Muhammed Mustafa.. Ve ya nur-u vilayet hazret-i Aliyyel-Murtaza… Ve ya Pençe-i âl-i aba ya Hanedan-ı Ehl-i beyt ve yâ On iki İmâm, On dört Masûm-u pakan ve ya On yedi Kemer-bestegân ve Yâ yirmi üç yâran veyâ Şüheda-yı Kerbela.. Aman ya Muhammed Mustafa, aman yâ Âli-yyel Murtzâ, Aman yâ Haticetü‟l-kübrâ, aman yâ Fâtıma-tüz-Zehrâ, aman yâ Hasan-ül-müctebâ, aman yâ Hüseyn-i şehîd-i fî dest-i Kerbelâ. Biismike ve keremike takabel' Allah! Hü! destûr Allah eyvallah!” Necîb Asım Bey tarafından yayınlanan, eski bir yazmadan alınma BektaĢi Ġlmihâli adlı ufak bir kitapta, ikrar töreni anlatılırken, tören günü talip(istekli)'in abdest alması zamanı değişik gösterilmiştir. 6 Meydana girmeden kısa bir süre önce, istekliye, yol göstericisi (rehberi) tarafından, erkâna uygun bir biçimde gusül abdesti aldırılır. Bu kitap; isteklinin önce meydana gireceğini, bundan sonra buhurdana ateş konulacağını, ardından çerağların uyarılacağını ileri sürdükten sonra, mürşit(aydınlatıcı)'in rehber(yol gösterici)'e: “Haydi var imdi bu cana rehberlik et!” buyruğunu vereceğini, rehberin de canı alıp dışarı çıkaracağını ve o zaman abdest aldıracağını iddia etmiştir. Bundan sonra: “Talip havlu ile kurulanırken başından fahrini alıp mürşide vererek ondan tiğ-bendi alıyor ve böylece (sonradan anlatacağımız) rehberlik görevine devam ediyor” deniliyor. Fakirleri bu şekilde erkân yürütüldüğünü hiçbir yerde görmedim. Uygulamada ve erkâna göre, meydana girilmeden biraz önce yol gösterici talipe abdest aldırır, sonra meydana girilir ve tören devam eder. Fakirde bulunan ve merhum yol evladım Kâmil Öztürk'ün eniştesi Nuri Efendi tarafından fakire armağan edilen çok güzel bir nesih ile yazılmış erkânname şöyle başlar: “Elhamdü lillâhi Rabbi‟l-âlemîn, vessalât-ü vesselâm-ü alâ seyyidinâ Muhammed-in ve âlihi ve ashâbihî ecmâ'în..Ammâ ba'de ma'lûm ola ki serçeşme-i evliyâ cedd-il-enbiyâ Hâcı Bektâş velîyyü‟l-Horasanî kuddis-e sırrahü‟l-âlî ve‟l-celî Efendimiz Hazretleri‟nin rişte-i irâdetlerine ittisâl-bend olan Rumeli'de meşhur Kutbü‟l-ârifîn Gavsü‟l-vâsılîn Sâdât-ı Nebiyyi‟l-mürselîn cenâb-ı Seyyid Ali Sultan sâhib-i erkân efendimizin seyr-ü sülûku ve kaaide-i âlîleri beyan olunur. Bir âşık muhibb-i sâdık, erenlerin tarıykına dâhil olmak(girmek) ve bir mürşid-i kâmil bulmak arzusunda ise evvel-i fukarâ-yı dervîşan ve gurabâ-yı muhibban ile düşmüş kalkmış ve defe'âtla safâ-yı muhabbet etmiş ve ahlâk-ı pesendîde ile me'lûf olmuş (iyi huylu) olub cümle karındaşların iltimâsiyle âşık-ı mûmâileyhi bir dergâha getirüb ol dergâhın post-nişîninden hayır ve himmet mütalebe (istemek) ve tarıyk-ı aliyyeye dehâlet eylemeyi sa'y ü gayretlerini beyan ederek, post-nişîn Bâbâ-yı müşârü‟n-ileyh âşık-ı mezkûru(yolu sevdiğini söylediğimiz istekliyi) kabule şâyan buyurduğu takdîrde bî-kusûr olmak şartıyla bir adet kurban alınub ve sair me'kûlât ve meşrûbat ahzolunarak bir cum'a veya pazartesi ahşamı....” 4 Denizlili ġeref Küçüker Baba Defteri, Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba Özel Kütüphanesi. 5 Adı Geçen Defter, s. 29. 6 Nuri Efendi Armağanı, ġeyh Ali Rıza Efendi Tarafından 1231’de Armağan Edildiği DerviĢ Ali Tarafından Yazılan Erkânname, s. 53, Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba Özel Kütüphanesi.
4
Fakirde bulunan 23 numaralı erkânnameye göre, bir kişinin nasib alabilmesi için sadık bir yol sevdalısı olması şarttır. O kişi, derviş ve muhiblerle tanışmalı ve onlarla muhabbet sofralarında bulunmalıdır. Bu ön koşulları taşıyan insan, yola girmek istiyorsa aydınlatıcı huzuruna çıkartılır. Aydınlatıcı, onu inceler ve inceletir. Tüm bunlardan sonra uygun bulursa tören için hazırlık yapılır. 7 Demek ki ikrar verecek nasiplinin, bir kurban hazırlaması ve ayrıca, törenden sonra oturulacak muhabbet sofrasında yenilip içilecek şeyleri de tedarik etmesi ve gerekenlerin önceden pişirilmesi gerekir. Eğer isteklinin ekonomik düzeyi bunların satın alınmasına elverişli değilse, bu hazırlık, dostlar ve arkadaşlar aracılığı ile yapılır. Bazı eski yazmalar, isteklinin vermesi gereken niyazları (Alevîlikte Hakkullah'ı) (para veya hediye olarak verilmesi gereken eşya) da anlatmaktadır. Bu yazmalar, niyazların; aydınlatıcıya, yol göstericiye, aşçı, kahveci, meydancı, kilerci gibi hizmetlilerle dergâhta bulunan dervişana verilmesi şarttır demektedir. 8 Bu kaydın yanında Akyazılı, Kızıldeli kurbanlarından da bahsedilmektedir. Bu kurbanların şükrane kurbanı olduğu da açıklanmıştır. Ama bu buyrukları şu sözler izlemektedir: “Bütün bunlar ashâb-ı kudret (ekonomik gücü yerinde olan kişiler) içindir. Kalender (yoksul) olursa kudretine göre olur” BektaĢilikte hiçbir suretle, yola giren istekli, en ufak bir yükümlülük altına sokulamaz. Salt bir kurban keser ve akĢam yemeğini üzerine alır. Eğer ekonomik durumu buna elveriĢli değilse, ona yardım edilir. Aydınlatıcı, rehber ve diğer görevlilerin niyaz ve sair adlarla para ve armağan almaları Ģiddetle yasaktır. Niyaz uygulamaları bir zamanlar yapılırmış, ama bu Bektaşilikte olmayan ve sonradan kuraldışı (bidat) olarak yola ithal edilen bir uygulamadır. Fakirde bulunan birçok yazma “Bunlar iyi değildir, sonradan uydurulmuş, katılmış yolsuzluklardır” demektedir. Ne mürit aydınlatıcıya ne de aydınlatıcı müride yük olmamalıdır. Fakirin canlara öğüdü budur. Kurbanın koyun olması eskiden beri süregelen uygulamadır; ama koç olmasında da bir sakınca yoktur. Dergâhın kurbancısı bunu aydınlatıcıya gösterir, o da hayır duasını okur ve kurbancıya kurbanı tığlaması için ruhsat (izin) verir. Bundan sonra kurban tığlanır ve aşevine verilir. 9 Görevlilerin Hazırlıkları Görülüyor ki aynü‟l-ceme bir hazırlık yapmak gerekir. İkrar töreninde görevli olanlar şunlardır: MürĢid, Rehber, Çerağcı, Zakir, Meydancı, Saki, Gözcü, Pervane, FerraĢ, Ġbrikdar, Sofracı, Ayakçı. Saydığımız bu on iki hizmeti sadece erkekler yaparlar. Yeterli insan olmadığı takdirde bir kişi birkaç görev birden yapabilir. Görevliler, törenin yapılmasından bir gün önce hazırlıklarını tamamlarlar. Ayakçı ve Meydancı erkân açılacak olan meydan odasını temizler, süpürür ve akşamüzerine doğru postları, seccadeleri yerlerine sererler. Saki; sürahi ve bardakları yıkar, temizler, Çerağcı şamdanları siler, mumlarını diker ve buhurdanlığı parlatır. Gül suyu ve bunu serpmeye yarayan “Gülabdan” hazır edilir. Fakirde bulunan bir başka erkânnamede şöyle bir kayıt vardır: “Bir cana muhibb olmak ve ikrar vermek talep olunduğu hâlde tekkeye geldiği vakit evvela perşembe veya pazartesi günü sabahleyin kurbanını tığlayub meydancıya meydana car çekme (süpürme) ve çerağları uyandırmağa baba olan mürşit haber vere. Sonra saat on birde (eski alaturka saat
7 23 Numaralı Erkânname, Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba Özel Kütüphanesi. 8 Nuri Efendi Armağanı Yazma Erkânname, s. 11, Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba Özel Kütüphanesi. 9 23 Numaralı Erkânname, s. 12, Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba Özel Kütüphanesi, Dergâhlara dıĢarıda tığlanmıĢ kurban eti giremez. Dergâhlara ölü giremez. Diri girer. Orada kurban olur. Kurban edilir. Çiğ girer, orada piĢer, Dergâhtan dıĢarı çiğ çıkmaz, piĢirilip dağıtılır. Bu nedenle kasaptan satın alınan çiğ etle ayn-ül-cem’ yapılamaz.
5
söylenmektedir. Eski saatte 11-12 arasında akşam ezanı okunur.) helvasını yaptırmalı. Akşam ezanı okundukta çerağcı, meydanda olan baba çerağını uyandıra...” 10 Yol gösterici istekli (talip) olan canı önceden hamamda gusl ettirir. Bunun tercümanını az önce yazmıştım. Yıkanmaya başlamadan önce niyet eder. Niyet Şöyledir: “Şah‟ın adıyla Allah Allah! Tüm dünya işlerinden sıyrılarak, nefsimi temizleme Tanrı‟ya yaklaşma, yalvaçlar, ermişler ve ona yakınlar yolunda olarak boy abdesti almaya niyet ettim. Ya Muhammed! Ya Ali! Ali‟den üstün yiğit, Zülfikar‟dan üstün kılıç yoktur”11 Gusül Ģöyle olur: Ağız çalkalanır, buruna su çekilir. Ağız sağ elle burun sol elle üçer kez çalkalanır. Önce sağ omuza, sonra sol omuza, daha sonra da baştan-aşağı tüm vücuda su dökülür ve vücut iyice temizlenir. Tören günü, istekli temiz giysilerini giyer. Giysiyi ve çamaşırı giyme tercümanı şudur: “Bism-i şah! Allah Allah! 'Onları biz yarattık... Bak hem de sapa sağlam.../ Diler değiştiririz, benzerleri ile tamam... / Ve onların yerine / Getiririz biz yine” 12 Çoğunlukla bu tercümanın ikinci yarısı okunmakla yetinilir. Tercüman bitince: “Ber-cemâl-i Muhammed, Kemâl-i İmam Hasan ve İmam Hüseyn, Ali Râ bülend-e salâvat” der ve ardından salâvat getirir. 13 Tören boyunca her tercüman okunduktan sonra bu Ber-cemâl-i Muhammed diye başlayan bölüm okunur ve meydanda bulunan herkes salavât getirir. Talip elbisesini giyince şu tercümanı okur. “Şah'ın adıyla! Allah Allah! Bu giysi yokluk evreninin süsüdür! Bu giysi Fakirlerin giysisidir, Aliyyel Murtaza'nın Kanber'ine aittir. Âl-i Aba'nın himmeti (üzerimizde olsun)! ... Onları biz yarattık... Bak, hem de sapasağlam.../ Diler değiştiririz, benzerleriyle tamam.../ Ve onların yerine / Getiririz biz yine. 14 Muhammed'in güzelliği; Ali, İmam Hasan ve Hüseyn'in olgunluğuna Tanrı'dan salât ve selâm olsun!” 15 talibe abdest aldırtmasıdır. Tören o günün akşamı güneş battıktan sonra başlar. Yapılması gereken ilk iş rehberin Talipe Abdest Aldırtmak Yol gösterici (Rehber) ibrikle su dökmeden ya da musluğu açmadan önce ibrik tercümanını okur. Bu tercümanın sözleri şöyledir: “Şah'ın adıyla! Allah Allah! / Haydar'ın yolunda tenim oldu çâk / Yüz sürüp dergâhına eyledim pâk / Pirimiz üstâdımız Selman-ı pâk. Muhammed'in güzelliği; Ali ile İmam Hasan ve Hüseyn'in olgunluğuna Çalab'dan salât ve selâm olsun” istekli ile birlikte Yol gösterici salâvat getirir. 16 Bu abdestin alınması da Ģöyledir: Üç kere eller bileklere değin yıkanır. Bundan sonra sağ elle üç kere ağız, üç kere burun, üç kere de yüzün önce sağı sonra solu, en sonunda ortası yıkanır. Sakal varsa hilâllenir. Bundan sonra istekli; suyu sol eline alır ve sağ kolunu dirseğinden başlayarak, yani suyu dirseğinden aşağıya doğru akıtarak, iç ve dış yanlarını ayrı ayrı üç kez yıkar, yani mesheder. Daha sonra suyu sağ eline alır, aynı şekilde sol kolunu yıkar. Bundan sonra ibriği sağ eline alır ve başını “kısas-ı Ģer”den dört parmağı ile mesheder. 10 345 Sayılı, Ciltli, Yazma Ġçinde Bulunan Erkânname, Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba Özel Kütüphanesi. 11 Bu tercümanın aslı şöyledir: “B-ism-i Şâh! Allah Allah! Neveyt-ü en tağsel-e gasl-en fekad an cemî‟il iştigâl-iddünya ve mâ teşebbeh-e an zâlik-e takarrüben illâllâh-ı ta‟âlâ Tariyk-il-enbiyâ-i v-el-evliyâ-i v-el-ebdâl-i v-elebrâr. Yâ Muhammed! Yâ Ali! “Lâ fetâ İllâ Ali Lâ seyf-e illâ Zülfikar, ber cemâl-i Muhammed kemâl-i İmâm Hasan ve Hüseyn Şâh Ali râ bülend-e salavât.” 12 76. Dehr (İnsan) Suresi, 28. ayetinin sözleridir. Ayetin aslı şöyledir: “Nahn-ü halaknâhüm ve şedednâ esrehüm ve izâ şi‟nâ beddelnâ emsâlehüm tebdîlâ” 13 Bu sözlerin Türkçesi şöyledir: “Muhammed‟in güzelliği, Ali ile İmam Hasan ve Hüseyn‟in olgunluğuna, Tanrı‟dan yüksek sesle salât ve selâm olsun” 14 Bu sözler 76 Dehr Suresi 28. ayette geçen sözlerin bir bölümüdür. Bu sözlerin Arapça aslı 161. dipnotta verilmiştir (Ş. Keçeli) 15 Bu tercümanın aslı şöyledir: “B-ism-i Şâh Allah Allah! Alâmet-i Fahr-i Fenâ ve libâs-il-gedâ, Kanber-i Ali-yyelMurtaza, hizmet-i âl-i abâ, Ve “İzâ şi‟na bedelnâ emsâlehüm tebdîlâ....” ber cemâl-i Muhammed...” 16 Bu tercümanın aslı şöyledir: “Bism-i Şâh! Allah Allah! Haydar‟ın Râhına tenim oldu çâk! / Yüz sürüp dergâhına eyledim hâk / Pirimiz, üstâdımız Selman-ı Pâk. ber cemâl-i Muhammed, Kemâl-i İmâm Hasan ve İmâm Hüseyn Ali râ bülend-e salâvât!”
6
En sonunda sağ eliyle parmak aralarından topuğuna değin sağ ayağının üstünü ve sol eliyle de aynı şekilde sol ayağını mesheder. Abdeste Niyet Bedri Noyan Dedebaba İleri Adım adlı yapıtında şunları yazmıştır: Abdest alınırken Yol gösterici (Rehber) istekli yerine abdest niyetini şöyle yapar: “Şah‟ın adıyla Allah Allah! İki dünya isteklerinden sıyrılarak, Tanrı‟ya yaklaşmak için, abdest almağa niyet ettim. “Nuh dedi ki: “Gemiye binin, yürümesi de / Durması da o yüce Tanrı‟nın adı ile / Tanrı Yarlıgayıcı / Tanrı bağışlayıcı” 17 Fakirde bulunan bir erkânnameye 18 göre bu abdeste niyet şu sözlerle başlar: “Bitahkiyki‟l-vuzû-i vusûlü‟s-serâ fakr-ün”. Tercümanın baş ve sonları aynıdır. Bazı erkânnamelerde rehber bir de Ahzâb Suresi‟nin 33. ayetinin son bölümünü okur. Bu bölümün sözleri şöyledir: “...İnnemâ yurdullâhe liyüzhibe ankümü‟r-ricae ehl-el-beyt-i ve yutahhireküm tathîrâ” 19 Abdest almağa başlarken yol gösterici bunları okur ve ondan sonra suyu dökmeğe başlar. İstekli önce ellerini yıkar. Ellerini yıkarken ona şu telkin (uyarı) yapılır: -Ey talip (istekli)! Yıkandığın ellerinle ta öncesiz (ezel)den bu ana gelinceye değin, ne kadar Tanrı dininin yasakladığı (menniyyat-ı ilahîye) eylemlerde bulunmuş isen tümünden arınmak amacıyla ellerini yıkıyorsun. Bu, yüce Tanrı Elçisi‟nin kutsal sünneti gereğidir. 20 Sıra ağız temizlemeye gelmiştir. İstekli ağzını yıkarken yol gösterici şunları söyler: -Ey istekli! Bu ana değin ağzından çıkan küfür ve hata gibi ne olduysa onların tümünden ağzını arındırmak ve bu tür eylemleri bir daha işlememek amacıyla ağzını temizliyorsun. Bu temizlik de Muhammed Mustafa‟nın kutsal sünneti gereğidir. Bundan sonra buruna su verilir. Buruna su verilirken yol gösterici şu uyarıyı yapar: -Ey istekli! Bezm-i elestten bu güne değin, kokladığın iğrenç kokular(rayiha-i mekruh)ın tümünün def ve izale(yok edilme)si için buruna su vermek Muhammed Mustafa‟nın, yüce sünnetidir. Sıra yüzün yıkanmasına gelmiştir. Yüz yıkanırken şu sözler söylenir: -Ey istekli! Ezel-i ezel (öncesizin de öncesizinden)den bu ana gelinceye dek yüz kızartıcı hâllerin (bi-hayalığın) tümünden uzak durmak, yüzü yıkamak yüce Tanrı‟nın buyruğudur. 21 Sıra kolların yıkanmasına gelmiştir. Yol gösterici şu uyarıyı yapacaktır: -Ey istekli! Küçük yaşından bu ana gelince değin, kol salmış olduğun 22 menhiyyat-ı ilahîye (Tanrı dininin yasakladıkları) 23nin tümünden arınmak için kollarını yıkamak yüce Tanrı‟nın buyruğudur. İstekli başını meshederken şu uyarı yapılır: “Ey istekli! Baş, organların en üstünüdür. 24 Makamı en yücedir. Gövde, insanı taşır. Baş ise bilip anlayıcıdır. Akıl ve fikir başta gerektir. Bu ana değin şer-i kadim ve akl-ı müstakiym (eski kutsal gelenek ve dosdoğru akıl)in aksine hareketlerde bunudunsa, işlediğin suçların tümünden arınmak ve uzaklaşmak amacıyla başını meshedersin. Bu iş yüce Tanrı‟nın ilahî bir buyruğudur.”. 17 Bu sözler 11. Hud Suresi, 41. ayetinin sözleridir. Ayetin aslı şöyledir: “Ve kaâlerkebû fiyhâ bismillâhî mecrâhâ ve mursâhâ inne rabbiy legafûrun rahiym” Bu tercümanın aslı 162 nolu dipnotta verilmiştir. (Ş. Keçeli) 18 DerviĢ Kara Abdal Elyazısı ile YazılmıĢ Erkânname, s. 12, Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba Özel Kütüphanesi. 19 Tırnak içindeki sözlerin Türkçesi şöyledir: “...Ey Ev halkı! Hakk Çalab üzerinizden sizin / Her türlü kirliliği yok edep hepinizin / Tertemiz olmasını / İster o yüce Tanrı” (Ş. Keçeli). 20 Altı Nolu Erkânname, s. 132‟de; “Allah‟ın Farzıdır” 2 Nolu Erkânname, s. 17‟de “Cenâb-ı Resûl-i Hakk‟ın farzıdır” sözleri geçmektedir. 21 2 Nolu Salih Erkânnamesi, s. 17‟de şu sözler geçer: “Allah‟ın Farzı (buyruğu) olur” 22 6 Nolu DerviĢ Kara Abdâl Erkânnamesi, s. 4‟te; “Kolunu sunduğun” 23 Dedebaba menhiyyât-ı ilahîye tamlamasını, Tanrı‟nın yasak ettikleri şeklinde Türkçeleştirmiştir. Ferit Develioğlu Menhiyyât sözcüğünü Tanrı dininin yasakladıkları şeklinde Türkçeleştirmektedir. Fakir Develioğlu‟na uymuştur. (Ş. Keçeli) 24 2 Nolu Salih Erkânnamesi, s. 17‟de “a‟zanın en büyüğüdür” yazılmıştır.
7
İstekli ayakları meshederken Yol gösterici şöyle der: -Ey istekli! Öncesiz (ezel)den bu ana değin Tanrı isteğine aykırı mahall-i hata ve isyan (yanlış yol ve başkaldırmağa götürücü) yerlerde yürümüş isen 25 tümünden uzaklaşmak (müberra) amacıyla ayağını meshedersin. Bu yüce Tanrı‟nın farzıdır(artık abdest bitmiştir). Yol gösterici istekliye silinmesi için, bir havlu uzatır. Havluyu verirken de şöyle der: -Ey istekli! Ervah-ı ezelden, “nahn-u kesemna”dan 26bu ana değin, işlemiş olduğun şirk (Tanrı‟ya ortak koşma) ve hatadan ve çirkab-ı masivadan 27 silinip arınmak için, (bu havluyu kullanıyorsun) yüzünü sil. 28 Bundan sonra da istekliye şu ihtarı yapar; “Ey Talip! Bu vuzu mahallerini gusül ve meshetmek keyfiyetinden murad; bu bilinen uzuvlar ile edilmiş kusur ve isyan var ise onlardan buralarını temizlemek ve pak etmektir,(bu) sünnet ve farzdır. Bu abdest Hazretî İmam Caferü’s - Sadık erkânıncadır. Cenâb-ı Hakk erenler abdestinde sabit-kadem eyleye. Allah, eyvallah, Hü Dost!” Aynı gün nasip almak isteyen birkaç istekli varsa, abdest yaş sırasıyla büyükten küçüğe doğru yapılır. Eğer talibin ana-babası muhib ise, abdest almada ona öncelik verilir. Örnek olarak; bir genç bir yaşlı iki talipten genci muhip çocuğu ise, genç yaşlıdan önce abdest alır ve ona yaşlıdan önce nasip verilir. Ahmet Cevdet Aşkî(Şimşir) Baba'nın el yazısı ile yazılmış erkânnamede; yol göstericinin talibe abdest aldırmasından sonra iki rekât hacet namazı kıldırıp meydan odasında yerine oturttuğu şeklinde bir kayıt vardır.29 Ama fakir böyle bir uygulama görmemiştir. Esasen ikrar töreni sırasında aydınlatıcı tarafından bir hacet namazı kılınır. Bu sırası geldiğinde açıklanacaktır. Bir başka erkânnamede de; talibin abdesti aldırılıp havlu ile kurulanmasından sonra yol gösterici(rehber) imam olur ve orada hazır olanlar ile talibe iki rekât hacet namazı kıldırır diye yazmaktadır. Bu erkânnamede namaz bittikten sonra rehber niyaz ederek meydan odasına girer ve postuna oturur diye de bir kayıt vardır. Yine aynı erkânnamede şu açıklama da yapılmaktadır: “Herkes girdikten sonra meydancı, (istekliyi) bir eliyle sağ elinden ve öteki eliyle de yakasından tutarak meydana getirir ve aydınlatıcının elinden öptürür ve mihman postuna oturta, ondan sonra kapıyı sırredip kendi postuna oturur.” Sık sık yinelediğim gibi bu tür merasimler son zamanlarda yapılmaya başlanılmıştır. 30 Abdest alınırken söylenen sözler bir kez söylenir. Yol gösterici ve aydınlatıcı, bu sözleri talibe karşı bundan sonra söylemeyecekleri için, Bektaşiler sık sık, “Bizim abdestimiz alınmış” derler. Bu söz; nasip alma töreninde aydınlatıcının vereceği telkinden (uyarıdan) dönenlerin abdesti bozulur ve bir daha yinelenemez, yani talip temizlenme olanağından yoksun kalır anlamına gelen bir sözdür. Yoksa bir daha yaşamı boyunca abdest alınmayacak, namaz kılınmayacak anlamına gelmez. Abdest konusunda bir hadis-i Ģerif vardır. Bu hadis; “Sizden (yani inanmışlardan) bir kimse her zaman abdestli bulunmak niyeti ile abdest alırsa, abdesti bozulmadıkça salâtta imiş gibi sevap kazanır” 31 der. Bektaşi‟nin yola girerken aldığı bu abdest, yol göstericisinin telkini ile bir daha bozulmamak kaydı ile alınmaktadır. Bu nedenle çok kutsaldır. İşte o yüzden, nasip aldıktan sonra, bu uyarıya yaşam boyunca uymak gerekir. 25 Bazı erkânnamelerde: “Yerlere vardı isen” 26 Tırnak içindeki bu sözler, 43. Zuhruf Suresi 32 ayetinin sözleridir. (Ş. Keçeli) 27 Çirkâb-ı mârivâ: Hakikat (Tanrı)‟tan başka şeyleri severek, yanlış işler işleyerek ve Tanrı‟ya ortak koşarak işlenen kötülükler. (Ş. Keçeli) 28 Bu abdest Alevilikte yoktur, Aleviler ikrar vermeden önce boy abdesti almakla yetinirler. Fakat Akdağmadeni Bozhüyük köyünden Timur Doğan, “Bizde müsahip cem‟ine katılmadan (ikrar vermeden) önce aynı erkân yürütülür” demiştir. Anlaşılan Bozhüyük köylüleri önceden Babagan Bektaşiliği sürdürüyorlarmış. 29 Bu namazın adına cenaze namazı denilmektedir. İsteklinin önceki yaşamı sona ermekte, yani talip ölmektedir. Bu nedenle bazı dergâhlar namaz kılmaktadır. 30 23 Numaralı Erkânname, Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba Özel Kütüphanesi. 31 Tırnak içinde aktarılan bu hadis-i şerif‟in Arapça aslı şöyledir: “İzâ teveddâ-e ahadeküm Fehü ve Fî salât-in mâlen yuhdis”
8
Bir “Hurufi levhası”nda bu konuda şunlar yazılmıştır: “Abdest alındığı vakit her bir azayı üç kerre gusletmek sünnetten olduğu budur ki: Üç kerre elini gusletmek ve ağzına, burnuna üç kerre su vermek ve yüzüne ve sağ kol ve sol kola üç kerre ve bir kerre başına ve bir kerre ensesine ve iki ayaklarına üçer kerreden cem'an yirmi sekiz olur ve Âdem'in beyanındadır.” Bu levhada kulaklar sayılmamıştır. Onunla birlikte yirmi sekiz eder. Hurufi levhasında yer alan bu sözler Hurufilerin, her olayı Kur'an'daki Arap harfine bağlamayı alışkanlık hâline getirdiklerini göstermektedir. Yine bazı erkânnameler, 6. En'âm Suresi 72, 48. Fetih Suresi 8, 33. Ahzab Suresi 46. ayetlerinin okunmasından sonra abdest alınacağı kaydı vardır. Bu duruma göre abdest alınmadan önce söylenmesi gereken sözler şöyledir: “Varlığımı gökleri ve yeri Yaratan'a/ Çevirdim ben dosdoğru, çevirdim tam o yana.../ İşte bu hâlim benim/ Müşriklerden değilim” 32 “Biz, seni bir tanıklık edici, hem muştucu/ Korkutucu gönderdik, suçlardan korkutucu” 33 “Gidişi gözetleyen diye gönderdik hemen./ Yolladık seni tanık diye, hem de muştucu, / İğri yol sonucundan herkesi korkutucu, / Gönderdik Hak izniyle öz yoluna çağıran, / Işık saçan bir güneş olarak seni heman”34 Burdur-Yeşilova-Niyazlar (şimdiki adı Yaprakyazı) Dergâhı Erkânnamesi‟nde rehberin talibe abdest aldırması bölümünde şöyle bir tümce yer almıştır: “Erkân görecek talibe abdest verileceği zaman namus-ı ekbere(büyük namusa) el bastırılarak hakikatten inhiraf etmemek (gerçeklerden sapmamak üzere) tahlif (yemin ettirme) ve ahd-i misak ettirilir.” 35 Abdest alma konusunda Kur'an-ı Kerim 5. Maide Sûresi 7. âyette şunları söylemiştir: “Salâta kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başınızı sıvazlayın (mesh edin), ayaklarınızı iki topuğunuza dek yıkayınız. Cünüb iseniz temizleniniz ve ilâh ...” Bektaşilik Kur'an'ın buyruğuna aynen uymuştur; çünkü hem talip ve hem de yol gösterici, ikrar töreninden önce, aynı şekilde abdest alır. Talip bu abdestten önce hamama giderek boy abdesti alır. İslam dininde, bu dine yeni girenlere de gusül yaptırılır ki burada da talibin guslü gerçek dine giriş nedeniyledir. Yukarıya aldığım ayette geçen “Salât ve salâvat” sözcükleri üzerinde durmak istiyorum. Hemen bütün Kur'an yorumcuları salât sözcüğünü Türkçeye namaz olarak çevirirler. Oysaki namaz sözcüğü Türkçe sözcük değildir. Salât ve salâvat sözcükleri de Türkçe değildir. Çevirmenler Arapça sözcüğü Farsça bir sözcükle Türkçeye çevirmektedirler. Namazın Türkçede ve Türk halkı arasında tek anlamı vardır. Fakat salât ve salâvat sözcükleri salt namazı ifade etmez; yani bu sözcüklerle yalnız namaz kast edilmez; çünkü salât bir ibadeti açıkladığı gibi, Hz. Peygamber'e ve onun soyuna dua anlamına da gelir. Eğer bu işi Tanrı yapıyorsa; yani Tanrı, Hz. Muhammed'e ya da soyuna salât ve salâvat ediyorsa(namaz kılmıyor) övüyor demektir. Biz Peygamberimize ve onun soyuna salâvat okuyoruz; yani, “salât ü selâm” olsun diyoruz. (Bu sözlerle onlara namaz kılmayıp) o kutsal kişilere saygı ve bağlılığımızı bildiriyoruz. Fakire göre, ayette geçen salât ve bu sözcüğün çoğulu olan salâvat sözcükleri ile bunlar anlatılmaktadır. Ġbadet; en büyük manevi huzurda, ikiyüzlülükten(riyadan) ve bütün bağımlılıklardan arınarak ve masivadan(Tanrı'dan başka her şeyden) sıyrılarak bir an için durmaktır. “Büyük Sevgili” ile bir an ruhi bağlantı kurabilmektir. İşte gerçek ibadet budur. Bunun sayısı, zamanı, yönü, yeri olamaz. Saygı duyduğunuz bir kişiyi ziyarete giderken temiz giyinip, bedensel temizlik yaparak gitmek gibi. Bir aydınlatıcı, bir kutsal öğretmen katına çıkarken de temiz olunur. 32 6. En’am Suresi 79 ayeti‟nin aslı şöyledir: “İnni veceht-ü vechiye lillezi fatara-s-semâ vât-i vel-arz-a hanif-en ve mâ ene nin-el-müşrikine” 33 Tırnak içindeki bu sözler 48. Fetih Suresinin 8. ayeti sözleridir. Ayetin aslı şöyledir: “İnnâ erselnak-e şâhid-en ve mübeşşir-en ve nezîrâ” 34 33. Ahzab Suresi 46. ayetinin sözleridir. Bu ayetin içeriği ile 48. Fetih Suresi 8. ayetinin içeriği birbirine çok benzemektedir. Ahzab Suresi 46. ayetinin aslı şöyledir: “Ve da‟iyen ilâllâh-i bi-iznihî ve sirâc-en münîrâ” 35 Tırnak içinde Namus-ı ekber tamlaması geçmektedir. Namus-ı ekber sözleri ile Kur‟an-ı Kerim kastedilmiştir.
9
Temizlenme, yani abdest almanın bir de batıni anlamı vardır. El yüz yıkamakla insan arınmaz. Gönül temizlenmeli. İç, ruh temizliği yapılmalıdır. Abdest alma bu temizliğin simgeleştirilmesidir. Asıl olan bu iç ve ruh temizliğidir. Ġbadetten asıl olan, yatıp kalkmaktan çok; her Ģeyden vaz geçerek riyasız olarak huzurda durmak ve saygı, aĢk içinde ruhsal bağıntı (irtibat-ı ruhi) yapabilmektir. ĠKRAR TÖRENĠ (Aynü’l- Cem') Birinci Erkân Meydana GiriĢ Aydınlatıcı (baba efendi); meydana girmeden önce ġeriat-ı Muhammdiye-i Caferiyye üzere, talip için anlatıldığı gibi, abdest alır ve meydana yalnız olarak girer. Eşiğe, Horasan postuna ve kendi makamına niyaz ederek oturur. 36 Babadan sonra yol gösterici(rehber) meydan odasına girerek eĢiğe, Horasan postuna, babaya, çerağ tahtına, kûre makamına ve kendi makamına niyaz ile postuna oturur. Ondan sonra çerağcı, ardından da bütün erkekler kıdem sırasıyla meydana girer ve postlarına otururlar. Erlerden sonra bacılar meydan odasına, kıdem sıraları ile girerler ve sağlı-sollu olarak yerlerine otururlar. Bunlar; eşiğe, Horasan postuna, babaya, çerağ tahtına, kûreye niyazdan sonra darda “cümleden cümleye” diyerek kendilerinden önce gelmiş olanlara da niyaz ederler ve sonra yerlerine otururlar. Bunlardan sonra, nasip alacak canlar içeri girerler ve kapı yanında bir yere otururlar. 37 Mücerret Ali Rıza Baba Erenlere ait Erkânnamenin, 113- 132. sayfaları arasında ve 21 nolu erkânnamede şunlar yazılmıştır: “Müteehhil ikrarında bulunan bir tâlibin ayn-ülcem'inde icrâ buyurulacak (uygulanacak) Erkân-ı celîle-i tarikat-i âliyye-i Bektâşîyye beyan kılınur (Ulu Bektaşilik tarikatının yüce kurallarını açıklar) ve B-illâh-it-tevfik ve Hü-ve ni'mer-refîk (Bu kuralların doğruluğu anlattığına insanlık adına yemin ederim). İmdi ma'lûm ola ki (biline ki) vech-i mezkûr üzere bir can yetişeceği vakit (bir can tarikatın kurallarına uygun olarak yetişeceği zaman) mürşid bulunan baba hazretleri canibinden (tarafından) vuku' bulacak emr ve ihbâr üzerine meydancı olan can gündüzden meydân-ı erenlerin hidemât-ı lâzimesini görüb her şeyi hâzır ve âmâde bulunacağından (aydınlatıcının uyarısı ve buyruğu üzerine meydancı gündüzden meydan erenlerinin hizmet için gereksinim duyduğu gereklilikleri hazırlar) vakt-i gurub takarrüb eyledikte (akşam vakti gelince) canların meydân-ı erenlere girmek üzere hazırlanmalarını baba hazretleri emir buyururlar. Ve cümlesi abdest alub meydân-ı erenler kapusunda emre muntazır (hazır) bulunduklarını meydancı can baba hazretlerine iş'âr eder (duyurur). Ol vakte kadar ezân-ı gurub zamanı gelir. İşte ol vakit baba hazretleri oldukları mahalden (yerden) kıyam (kalkar) hareketle cümleden evvel (herkesten önce) meydânun kapusuna varub eşiğe bir niyâz ederek içeriye duhul birle (içeri girmek suretiyle) dâra ve horasan postuna ve makâm-ı âlîlerine (kendi makamına) niyâz ettikten sonra ku'ûd buyurmalarını müte'akıb mevcûd bulunan canların cümlesi dahî alâ merâtibihim (derecelerine göre) birer birer ilerü gelüb; eşiğe, dâra, baba postuna, çerâğa, gâib erenler postuna, kûreye, Seyyid Alî postuna, meydân-ı erenlere (yani dara) Horasan postuna, meydân taşına, Gaygusuz Sultân postuna, yine dâra niyâz edüb, canların cümlesi sıra ile postlarına otururlar” 38 Nasip alacaklardan birisinin eşi orada ise, tören boyunca meydana alınmaz; ama bundan sonraki ayn-ül-cemlere birlikte katılırlar. 39 36 2 Numaralı Salih Erkânnamesi, s. 39‟da bu konuda şunlar yazılmıştır: “Mürşit önce eşiğe, sonra Horasan postuna, dara, mürşîd postuna; yani kendi makamına niyaz ederek oturur” 37 2 Numaralı Salih Erkânnamesi, s. 19‟da bu konuda şunlar yazılmıştır: “Önce mürid, sonra sırasıyla canlar ve en sonra çerağa erkân üzre meydana girer” 38 2. Nolu Mücerret Ali Rıza Baba’ya Ait Erkânname, s. 113 - 114, Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba Özel Kütüphanesi. 39 Bu uygulama Alevilikte yoktur. Aksine Alevilikte karı-koca birlikte nasib alırlar.
10
Herkes meydan odasına girip yerlerini aldıktan sonra, son olarak girişi düzenleyen meydancı içeriye girer ve kapıyı içeriden kapatır. Bundan sonra, tören boyunca, dışarıdan içeriye girmek ya da içeriden dışarıya çıkmak yasaktır. Meydan odasının dışarıya açılan pencereleri varsa onlar da sıkıca örtülür ve dışarıdan içerisi görülmeyecek hâle getirilir. 40 33 numaralı erkânnamede aydınlatıcının (mürşidin) meydana girişi farklı anlatılmıştır: “Mürşid eşiğe, dâra, horasan postuna niyâz eder ve „Ci'nâ bi -bâb-il Hakk-...‟ tercümânını ve 'Es-selâm-ü aleyküm yâ ehl-elbeyt-in-nübüvveti...‟ tercümânını okur. Horasan çerâğını ve kûre makâmı çerâğını uyarır. Postuna varır. Yüzü posta dönük olarak: 'Es-selâm-ü aleyküm şerîat erenleri' der ve yine kendisi (bu selâma şöyle yanıt verir): 'Ve aleyküm-üs-selâm-ü ve rahmatullâh-ü ve berekkâtüh' Sonra sağa doğru başını çevirir ve 'Es-selâm-ü aleykum tarikat erenleri' sonra sola başını çevirir ve „Es-selâm-ü aleyküm marifet kâmilleri‟ der ve bunları yine kendisi cevaplandırır.Bundan sonra sırtını posta ve yüzünü meydâna çevirerek: 'Esselâm-ü aleyküm hakikat şâhları ve âgâhları…' diye selâm verüb yine kendisi cevaplandırır.” 41
Ġkinci Erkân - Buhur Yakma ve Gül Suyu Serpme Herkes yerini alınca aydınlatıcı(mürşid), yolgöstericiye “Kalk”diye işaret eder ve (rehber) buhurdanlığı yakmasını buyurur. O da “Eyvallâh Şah'ım!..” diyüb kalkar, meydan ortasında boyun kesip çerağ tahtı önünde (bazı erkânnamelerde, meydan taşı üzerinde) hazır bulunan buhurdanlığı niyaz ile alır ve kûre makamına gidip oradan ateş alarak buhurdanlığa koyar. Bundan sonra meydanın ortasına gelerek şu tercümanı okur: “Şâh'ın adıyla Allah Allah! Muhammed'in güzelliği, Alî, İmâm Hasan ve Hüseyn'in olgunluğuna Tanrı'dan salât ve selâm olsun” 42 Bu tercümanın Osmanlıca aslı şöyledir: “ Ber- cemâl-i Muhammed, kemâl-i İmâm Hasan ve Hüseyn Alî râ bülend-e salâvât” Not: Ahmet Cevdet Aşkî (Şimşir) Baba‟ya ait erkânname bu tercümanı şöyle yazmaktadır: “Ber cemâl-i Muhammed, kemâl-i İmâm Hasan ve İmâm Hüseyn Şâh-ı şehîdân… râ salâvat”. Not 2: Sadık Baba erenler armağanı 1239 hicride yasılmış bir cönk (Y:80/-b)de: “Bercemâl-izât-i pâk-i âl-i abâ râ salâvat”. Aydınlatıcı ve hazır olanlar bu tercümana şu şekilde yanıt verirler: “Muhammed ile onun soy sopuna bütün / Salât ile Tanrım! Onları yücelt bu gün /Nasıl İbrahim ile soyuna eyledinse/ Şimdi de Muhammed'e salât et Tanrım yine/ Öğülmüş sensin yalnız / Ünlü yüce Rabbimiz!” Bu tercümanın Osmanlıca aslı şöyledir: “ Allâhhümme sall-i alâ Seyyidinâ Muhammed-in ve alâ âl-i Muhammed. Kemâ salleyt-e alâ İbrahem-e âl-i İbrahim”. Tören boyunca yol gösterici ve öteki görevliler sürekli olarak salâvat getirdikçe, salâvatın bitiminde; yani “Ber-cemâl-i Muhammed” dedikçe, aydınlatıcı ve canlar buna bu şekilde yanıt verirler. Yol gösterici buhurdanlığı aldığı yere koyar ve çerağ tahtı önünde bulunan gülabdanı alır. Meydan ortasında boyun keser, peymançede durur. Bundan sonra şu tercümanı okur: “Muhammed'in güzelliği, Alî, İmâm Hasan ve Hüseyn‟in olgunluğuna; Tanrı'dan salât ve selâm olsun” Başta aydınlatıcı olmak üzere orada bulunanlar salâvat getirirler. Rehber (Yol gösterici) önce babaya, sonra sırasıyla canlara gül suyu serper. Meydan ortasına çekilerek 43
Eğer Meydancı yoksa girişi Rehber (Yolgösterici) düzenler. 33 Numaralı Sabahaddin Noyan Baba Armağanı Erkânname, Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba Özel Kütüphanesi 42 Erkân Adlı Yazma Defter, s. 82‟de kalk sözünün meydancıya söyleneceği yazılmıştır. Bektaşi İlmihâli, s. 12‟de Meydancı Baba‟ya söyleneceği bildirilmiştir. 2 Nolu Salih Erkânnamesi, s. 19‟da; bu buyruğun Çerağcıya verileceği açıklanmıştır. 43 Bazı Erkânamelerde Meydan Taşındaki sözü geçer. 40 41
11
(iki dizi üzerine gelerek) kendisi de gül suyu alır. Bundan sonra ayağa kalkarak yine aynı tercümanı okur. Bu tercüman biter bitmez aydınlatıcı ve canlar salâvat getirirler. 44 Bundan sonra rehber gülabdanı, niyaz ederek meydan taşına koyar. Bundan sonra dara çekilerek şu tercümanı okur: “B-ism-i Şâh Allâh Allâh!..Evvel, âhir, zâhir, bâtın, hâzır, gâib ayn-ül-cem' erenlerinin gül çemâllerine aşk olsun!...” 45 Aydınlatıcı (mürşid) bu sözleri “Aşk olsun” diye yanıtlar. Yol gösterici niyaz ederek yerine oturur. 46 Bir başka erkânnamede ise serpmeden önce okunacağı yazılmıştır. Fakirin gördüğü ayn-ül-cemlerde ise tercüman, gül suyu serpilmeden önce okunmuştur. Ayrıca canlara her serpmede, salâvat yinelenmiştir. Canlar her yinelemede salâvat getirmişlerdir. Serpme bittiğinde aynı merasim tekrar edilmiştir. Alelade Ayn-ül-cemlerde buhur yakılmak istenmez. Necib Asım Bey, bu erkânın yapılışından sonra “Mürşit bir Fatiha ile üç kez İhlas Sûresi okur. Arapça bir dua ve bir salâvatname okur, bundan sonra da nad-ı Ali duası okuyarak erkânı bitirir. Mürşit bunları yüksek sesle, canlar da içlerinden okur” demektedir. 47 Üçüncü Erkân, Aydınlatıcının Ġstekliyi Sorgulaması (Üçüncü Erkân: MürĢidin Talibe Sorması) Yol gösterici gül suyunu serpip yerine oturunca aydınlatıcı (mürşit) istekliye (talibe ya da taliplere): “Akşamlar aşk olsun, kalkınız canlar” der. Nasip alacak canlar ayağa kalkar ve mürşidin huzurunda, darda durarak sıralanırlar. Aydınlatıcı onlara şu ahitnameyi (söz vermeyi) bildirir: “Ey cânlar, bu yere (mahalle) neden ve nasıl bilüb geldiniz? Hakk işidüb, Hakk bilüb, Hakk görüb geldiniz. Erenler! 48 Canlar!.. Siz Muhammed-Alî ve On iki İmâm efendilerimizin katârına katılub, Pîrimiz Hazreti Hünkâr Hacı Bektâş Velî efendimizin erkân-ı aliyyelerine (yüce kurallarının buyruğuna) girmek istiyorsunuz. Bu yol güçtür 49 melâmet yoludur. Demirden leblebidir. 50 Ateşten
44 45 46
48 49 50
Tırnak içindeki sözlerin aslı şudur: “Allâhümme sall-i alâ Seyyidinâ Muhammed-in ve alâ âl-i Seyyidinâ Muhammed” Salih Erkânnamesi‟de “dâr‟a çekilerek” denilir. Burada ve birçok Erkânamelerde “evvel, ahir, zahir, batın” sözcükleri geçmektedir. Bu sözcükler Hakikat-ı insaniye (insanın ve insanın Hakikatı) demektir. Şöyle ki: Batın bir safa nurudur. Rengi, işareti, niteliği ve sonu yoktur. Gözün görmeyeceği bir gizli giz (sırr)dir. Zaman ve mekân ondan ise de o zaman ve mekândan değildir. Batın bir “ahadiyet” mertebesidir. Bir tane oluş aşamasıdır. (Bu nedenle de) tüm sıfatlardan, Suretlerden, isim ve resmden soyutlanmıştır. Mertebeler ise Suretler ve sıfatlardan olur. Buna göre “Ahadiyyet Mertebesi” Suretler ve sıfatlardan soyut olmakla görünen bir emr-i i‟tibâri‟dir. Vasfedilmeyince (nitelenmeyince) bilinmez, lâkin Suretler ve sıfatların da kaynağıdır. Batın, gizlilikte olan gücünü açığa çıkararak, eskilerin “birinci ta‟ayyün” dedikleri meydana geldi ki buna: Âlem-i Ceberût. Hakikat-ı Muhammediyye, Âdem-i hakiki denirdi. Ondan sonra diğer ta‟ayyünler meydana geliyor... İşte bu ta‟ayyünlerin öncesi Hakikat-ı insâniyye olmaktadır. Vücûd bulmak için tenezzül ediyor ve vücuda gelip zahir oluyor. İşte bu yüzden evvel – ahir / zahir-batın (sözleri ile) hakikat-ı insaniyye anlatılmaktadır. İnsan, âlemin yaratılmasından öncedir. Surete oranla (nazaran)ahirdir. Ruhuyla batın, vücuduyla zahirdir. Öyleyse „Hakikatta‟ evvel (önce), „Surette‟ ahir (sonsuz)dir. Başka bir söylemle de Hakikat-ı insaniyye gönüldür. (Dr. Bedri Noyan) Kur‟ân-ı Kerim 57. Hadid Suresi 3. ayeti “Hüvel‟ evvelü vel‟âhirü vezzâhirü vel bâtına” sözleri ile başlar. Ayetin tamamı şöyledir: “Hüvel‟evvelü vel‟âhirü vezzâhirü velbâtın ve hüve külli Şey‟in aliym” Ayetin Türkçesi şöyledir: “O (Tanrı) öncesizdir, sondur, zahir (aşikâr)dir ve gizlidir. O, her şeyi hakkı ile bilir.” (Ş. Keçeli). 47 Necib Asım, BektaĢi Ġlm-i Hâl-i, s. 12. Salih Erkânamesi‟nde “Bakınız ayol”. 4 Nolu Kara Abdal Erkânamesi, s. 7‟de “güçtür” yerine “Belâlıdır” sözü geçmektedir. 3 Nolu Mehmet Ali Dedebaba’nın El Yazıları ile Yazılan Erkâname‟de, Salih ve Kara Abdal Erkânamelerinde nihayet Erkân adlı yazmanın 84. sayfasında: “Bu yol güçtür” sözlerinin yanında “Demirden yaydır; kıldan ince kılıçtan keskindir. Ateşten gömlektir. Erenler buyurmuşlar: Gelme! Gelme! Dönme! Dönme! Gelenin malı, dönenin canı” sözleri yazılmıştır. Erkân adlı yazmanın 84. sayfasında ve Salih Erkânamesinin 39. sayfasında “Girenin malı dönenin canı” sözleri yer almıştır.
12
gömlektir. Erenler buyurmuşlar; 'Gelme, gelme!.. Dönme, dönme!..Gelenin malı, dönenin canı. 51” Aydınlatıcı devamla: “Lâkin sizi biri teşvik etmiş veya zorlamıştır. Eğer görüp işittiğinizi Hak diye kabul ederseniz, Hakk yoluna kurbân olmağa gelirsiniz. Ve eğer vicdânınız râzı olmazsa, erenler yolunda cebir (zorlama) yoktur, geri dönersiniz. Son pişmanlık fayda vermez. 52 Hakerenlerin vermiş olduğu pend ve nasihatlarla (öğüt ve uyarı) amel ve hareket edecek misiniz? Bu canlar tümden ehl-i ikrar ve el-etek sahibidirler. İkrârınıza şimdi şâhid oldukları gibi, yolunuzdan dönerseniz Rûz-ı Mahşer'de (Mahşer gününde) de şâhit olacaklardır. Bu hususu iyi düşündünüz mü? Ne dersiniz?” Tâlibler; “Allah eyvallah, razıyız” diye yanıt verir ve dara niyaz ederler. Aydınlatıcı aynül-cem erenlerine hitaben: “Erenler! Bu can (veya canlar) için bir diyeceğiniz var mı? Onları kardeş olarak kabul ediyor musunuz?” der. Meydanda bulunanlar “Allah eyvallah!” diyerek, yerlerinde niyaz ederek kabul ettiklerini bildirirler. Mürşid “Rızâ-yı Hakk'tan ve erkân-ı tarîktan ve pend-i mürşid ve rehberden kıl kadar ayrulmayub, On iki İmâm hedâ efendilerimizin ictihâd-ı celîleleri (yüksek görüşleri) ve Pîrimiz Hacı Bektâş Velî efendimizin seyr-i sülûk-i seniyyeleri mucibince (gereğince), tarîk-ı müstakıym-i şerî'at ve usûl-ı kadîm-i tarîkate kemâl-i temessük ve tevessül birle sülûkünüzde aşk ve ikrarınızda sâdık olacak mısınız? Teklifat ve tenbîhâttımızı kabul edecek misiniz? Verdiğimiz nasihât ve telkinimizi hakkıyla edâ ve îfâda kusûr etmeyeceğinize kefîliniz var mı?” 53 Bu soru üzerine, nasip alacak cana kefil olacak kişi, nasip alacak birden fazla ise kişiler; “Allah eyvallah” diyerek, postlarına niyaz ederler. Mürşit talibe, birden fazla varsa taliplere hitaben: “Haydi, yerinize oturun, erenler! Bir müddet daha düşünmeniz için size mühlet (süre) veriliyor” der. Talip ya da talipler niyaz ederek yerlerine otururlar. Taliblerin Sorgusu Konusunda Farklı Açıklamalar 2. Bakara Sûresi 256. ayetinde şunlar buyurulmuştur: “Dinde zorlama yoktur. Ayrı iğri, doğru yol / Tâgut kötü yol.. Sen de bu gidişten uzak ol / Kötülüğe sapmayan, Tanrısı‟na inanan/ Sağlam kopmayan kulpa yapışır, buna inan/ Tanrı'dır işitici/ Ve hem O'dur bilici.” 54 Bektaşilik bu buyruğa uygun davranır. Bu nedenle yola girme konusunda hiç kimseyi zorlamaz. Aksine tören sırasında, ikrar vereceklere, bir zorlama bulunup bulunmadığını sorar. Hiçbir engel ve zorlama bulunmasa bile, talibe düşünüp karar vermesi için bir süre verir. Bunlarda yetmez talibin yola girmesi için, kefil istenir.55 Bektaşilikte bir söz vardır: “Delil-elhayr-i ke-fâ'ilihî”; yani, yararlı (hayırlı) işe, hayra aracılık eden (delalet eden) kişi, o hayrı işlemiş gibi sevap kazanır. Bu nedenle, yola girecek kimseyi iyi olarak tanıyanın ona kefil olması, yolda hayırlı bir iş olarak kabul edilir. Bir erkânnameye göre Mürşit talibleri kaldırır, bir soruşturma yaptıktan sonra yerine oturtur ve onlardan bir kefil sorar. Kefil olacak can kalkıp dara niyaz eder. Mürşid ayn-ül-
H.B. Erk, Tarih Boyunca Alevilik, s. 57‟de bu ibare, hatalı olarak; “Gülme gülme! Dönme, dönme! Gülenin başı” şeklinde yazılmıştır. 52 Necib Asım, Bektaşi Ġlm-ü hâli, s. 13‟de: “Son pişmanlık as etmez” şeklinde yazılıdır. As: Türkçede, aslı, asığ olarak da kullanılır. Bu sözcükler fayda demektir. 53 Dedebaba İleri Adım adlı çalışmasında bu bölümü şu şekilde Türkçeleştirmiştir: “Canlar, Tanrı isteğinden ayrılmayarak, On iki İmam, Hazret-i Pir Hacı Bektaş Veli ilerleyiş yolunda aşk ile söz verişinizde sadık olacak mısınız?” 54 Bu ayetin aslı şöyledir: “Lâ ikrâh-e fiy-d-dîn-i kad tebeyyen-er-rüşd-ü min-el-gayy-i [Femen yekfür bittâguû-ti ve yü‟min billâk fekadistemseke bil‟urvetilvüs kaâ lenfisâme lehâ vallahü şemiy‟ün‟aliym.]” 55 Şemsi Baba Evlâdı Deraliyeli Hafız İsmail Hakkı Mühürlü, 25 Nolu Erkâname, s. 14‟de: “Mürşid talipleri kaldırıp soruşturmadan sonra yerlerine oturtur ve onlardan kefil sorar. Kefil olacak can kalkub, dâr‟a niyaz eder. Mürşid ayn-ül-cem‟ erenlerine: „Kefilin kefaleti geçerli midir?‟ diye sorar. Canlar da niyaz ederler ve muteber (geçerli) olduğunu gösteririler” sözleri yazılmıştır. Bu Erkâname Pir Evi mühürüyle mühürlüdür. 51
13
cem' erenlerine; “Kefîlin kefâleti mu'teber midir?” diye sorar. Canlar da niyaz ederler ve mu'teber olduğunu gösterirler.56 Fakirde bulunan bir başka erkânnamede yer alan taliplerin sorgusuna ilişkin bölümü buraya almakta yarar görüyorum: 57 “Baba hazretleri tâlibe imâle-i nigâh-ı âtıfet (nazik bir söylemle) ve teveccüh-ü hitâb-ı mürüvvetle (sıcak bir yaklaşımla): „Ey can, bu mahalle ne deyüb ve nasıl bilüb geldin?‟ Buyurmaları üzerine, tâlib dahi 'Hakk işudub, Hakk bilub, Hakk görüb, Hakk'a geldim.‟ mekaaliyle i'ta-yı cevâb eder ve müşâr-ün- ileyh (yani Baba hazretleri): 'Niçun geldin ve matlûb ve maksûdun (amaç ve istemin) nedir?‟ deyu buyururlar. Tâlib dahi: 'Hakk içun Âl-i Muhammed yoluna kurban olmağa geldim' deyu cevab verir. Ve müşâr-ün-ileyh: 'Ey tâlib! Âl-i Muhammed'in yolunda bulunmak istiyorsun, ammâ bu bizim yolumuz güçtür, zîrâ melâmet yoludur. Ve timurdan (demirden) yaydır çekilmez ve kıldan köprüdür geçilmez ve son peşîmânlık ise fâide vermez ' deyüb nush ve pendden (öğüt ve uyarıdan) sonra; 'Ey Tâlib! Erenler yolu budur. Hâzır yol yakın iken bir daha güzelce vicdânında dahi muhâkeme ve mütala'a etmek üzere yine geldiğiniz odaya gidin, belki sizi biri teşvik etmiştir ve size bir sa'at mıkdarı müsa'ade ediyorlar. Eğer bu gördüğünüz ve işittiğinizi hak deyü kabul eder isen Hakk yoluna kurbân olmağa gelürsün ve eğer vicdânın dahî kabul etmez ise erenler yolunda cebir yoktur. Doğru geldiğin gibi gerüye avdet (geriye dönme) edersiniz' deyü buyururlar. Ve cenâb-ı mürşid (yüce aydınlatıcı) cânın birine emredüb, ol tâlibi Meydân-ı erenlerden çıkarub geldiği odaya bırağur. Bir sa'atten sonra yine ol can gidüb tâlibe su'al eder (sorar), ol vakit tâlib, âşık-ı sâdık (yola bağımlı ve sevdalı) ise, 'Eyvallâh' deyüb bir niyâz edüb: 'Erenler yoluna kurbân olmak için buraya geldim ve bu sözden gerüye dönmem, deyü cevab vermesi üzerine, ol cân gelüb Cenâb-ı mürşide ihbâr eder. Ve müşâr-ün-ileyh hazretleri, sâkinân-ı ayn-ül-cem' (cem'de bulunanlara) erenlerine hitâben: 'Bu tâlibe bir diyeceğiniz var mı? Ve kardaşlığa kabul eder misiniz?' deyü sual buyururlar.Ve sâkinân ayn-ül-cem' olan canların cümlesi birden niyâz ederler. Ba'dehû, hazret-i mürşid tâlibin kaanûn-u erenler üzre meydân-ı erenlere getirilmesini emir buyururlar. Ol can dahî gidüb, ol tâlibi meydân-ı erenlere getürüb mihmân postu'na ik'âd (kutsal yere oturtma) Ba'dehû cenâb-ı mürşid buyururlar ki: 'Ey tâlib! Çün ki erenler: - Gelme gelme ..Dönme dönme.. Gelenin malı, dönenin canı ..deyu buyurmuşlmardır Ey tâlib, zîrâ bu söz biraz ağırcadır.Yine sen re'yine de müsttakîmsin (bağımsızsın). Ve bu husus için ne tefekkür edersin (düşünürsün) deyü buyururlar.' Ve tâlib dahi yine; 'Hak yoluna kurbân olmaklık için bu meydân-ı erenlere geldim' deyü cevab eder. Yine müşâr-ün-ileyh hazretleri; 'Rızâ-yı Hakk'tan ve erkân-ı tarikattan ve pend-i mürşid ve rehberden ser-i mû (kıl ucu kadar)ayrulmayub eimme-i isnâ - aşer (On iki İmâm) efendilerimizin ictihâd-ı celîleleri ve Hazret-i Pîr-i dest-gir efendimizin seyr-u sülûk-i seniyyeleri mucibince tarîk-i müstakıymı şer'i ve minhâc-ı kadîm-i tarikata kemâl-i temessük ve tevessül birle sülûkünde âşık ve ikrarında sadık olacak mısın? Ve teklîfât u tenbîhâtımızı kabul edecek misin? Ve nazarımda fakîri mürşidliğe müstehakk görür müsün? ' deyü buyurur. Ve tâlib küll-ü evvel-e mukabele eder. Ve yine müşâr-ün-ileyh: 'İcrâ kılınacak nasih ve tenbîhâtı hakkıyle edâ ve îfâda da kusur etmiyeceğine kefîlin var mı?' deyu buyurmalarına cevab olarak tâlibe kefîl olacak cân yalnız: 'Eyvallâh' deyüb oturduğu yerde niyâz etmekle kefâletini ikrar eyler. Ol vakit müşâr-ün-ileyh, kefîle hitâben; 'Erkân-ı cenâb-ı erenler üzre şu cana kefîl-i mutlak olduğuna sâkinân-ı ayn-ül-cem' şahit olsunlar mı?' deyü buyururlar. Ve 56 57
25 Nolu Erkâname. Aktardığım bölüm, erkândaki ufak – tefek farkları göstermektedir. Fakir bu farklardan daha çok erkânamenin (ağdalı) diline dikkat çekmek istemektedir.
14
merkum dahî küll-ü evvele mukabele eder. İşbu tezkiye ve tahkikattan (araştırma ve değerlendirmeden) sonra baba hazretleri istiğfâr ve sâlâvat (tövbe eder ve Hz.Muhammed ile soyuna Tanrı'dan salât etmesini diledikten) ve münâcat ve Nâd-Alî' ihtitâmında müşâr-ünileyh ile cümle cânlar niyâz ettikten sonra, baba hazretleri, çerâğcı bulunan zâta hitâben; 'Rüsûm-u evliyâ kalk, şu canın çerâğını uyandır' deyü emir buyurmaları üzerine .......” 58 Dördüncü Erkân Çerağların Uyarılması GiriĢ Meydanımızda (cemde) uyarılan (yakılan) çerağ ve mum, aslında bir irfan ışığıdır. O, irfanı temsil eder. Hazret-i Pir‟in Horasan‟dan bu yana getirdiği, gönüllerde tutuşturduğu, hümanist bir Türklük ve sevgi ışığıdır. İşte o yüzden de; bilim ve irfana uymayan, insanlığa uymayan, ahlâk ve erdeme uymayan, Türklüğe uymayan hiçbir şey gerçek Bektaşilikle bağdaşmaz ve onunla ilgisi yoktur. Meclis-i irfana bir şeb mum olan ehl-i hüner Mahveder kendini amma subh-u maksuda erer. diyen nefeste de söylendiği üzere, gerçek irfan meclisine ışık veren ya da bu meclisten irfan alan kişi, orada benliğini eritir, mahveder amma; isteklerin olduğu, Hakikat‟a kavuşulan sabaha erer. Pir Evi‟nin Kırklar meydanı‟nda bulunan Kırkbudak adlı şamdanın onarımı hakkında Mehmet Ali Hilmi Dedebaba‟nın yazdığı nefesin ilk beyti şöyledir: Ziyâbahşâ-yı âlemgîr-i envâr-ı celîdir bû Çerâğ-ı Hazret-i Hünkâr Hacı Bektâş Velî‟dir bû.59 İşte bütün dava burdadır. Fakîr‟de bulunan sığır dili bir cönkte60 şunlar yazılıdır: “Uyûn-ul- hidâye müellifi (yazarı) Resmolu Dervîş Ali Resmî-el- Girîdî cenablarından ismâ olundu ki: Dergâh-ı âlî-i Hazret-i Pîr efendimizde çerağ uyarma merasiminde, çerağçı zerre (ateş) [kure] ocağdan uyarır. Ammâ Dergâh-ı âlî-i Hazret-i Pîr haricinde vâki cümle dergâh-ı şeriflerde Post-nişîn-i be-dergâh-ı Hazret-i Hünkâr elhac Mehmet Bektâş Velî olan dedebaba hazretleri, bâ- icâzet-i şerîfe bir dervîş-i derd-mendi makâm-ı irşâda (aydınlatma makamına) ıs‟âd ve vâsıl eyledikte, ana ol ocak şu‟lesinden (ona o ocağın ateşinden) bir çerağ uyarub getirdiği şu‟leyi irfân timsal ve remzi rumuzu (simgesi) olmağla sayir çümle zeyâya (ışığa) ve tekâya-yı şerîfelerde uş bu Horasan çerâğından âlem-i imkân ziyâ-yı irfâna gark olur misüllû zerre ahzıyle Meydân-ı Hudâ ve erenler ruşen kılınır (Tanrı meydanı ve erenler aydınlanır). Ve amma hilâfına (aksine) amel eyleyenler, uş bu nükdeyi fehm-ü idrak kılmamışlardır. Ol Çerâğ-ı Pîr, zevâyâ ve tekâyâ da dün ü gün (gece ve gündüz) uyarık kûre-i kudsî-i Ehl-i beyt canibinde mevzû olur. İbdia-i esnâ-i merâsimde (ilk törende) mürşid yediyle (aydınlatıcı eli ile) Horasan makâmına naklonulur. Ehl-i irfâna pend (Bektaşilere öğüt) ve gûşuna (kulağına) mengûş (küpe) olmağ bâbında tastîr olundu. Turgutlu Dergâh-ı şerifi Post-nişîni Mücerred Ali Rıza Baba‟nın, Erkân-ı Celile-i Tarikat-ı aliyye-i Bektaşiye adlı yazması, 21. Nolu Erkâname, s. 114 - 115. 59 Bu iki dizeyi şöyle açıklarız: “Bu çerağ, evrene ışık veren parlak bir nurdur/ Bu çerağ Hacı Bektâş Veli‟nin çerağıdır.” (Ş. Keçeli) 60 Bu sığır dili cönk fakire Horasanlı Ali Baba Dergâhı son Postnişini Mücerred Halife Cafer Sadık Bektaş Baba erenler tarafından armağan buyurulmuştur. Bu cönk, 10x21 cm. boyunda ve yüz yapraklı olup 1231 H. (1815 M.) tarihinde yazılmaya başlanmıştır. Cönk içinde, Y: 44/b‟de şöyle bir kayıt vardır: “ El-fakîr Hodros karyeli Memişâki Mustafa, Fî sene 1232 Gurre-i Recep” 1231 Tarihli Cönk, Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba Özel Kütüphanesi. 58
15
El-Fakîr Derviş Hüseyin Bezm-i el- Girîdî Fî sene 1203 Kandıye”61 Çerağların Uyarılması Çerağların uyarılması töreni şöyle olur: Aydınlatıcı (mürşid) çerağcıya hitaben: - Kalk erenler… Muhammed Ali ve On iki İmam ve Hazret-i Pir Hünkâr Hacı Bektaş Veli efendilerimizin erkânı gereğince bu canların çerağlarını uyar 62 der. Çerağcı : -“Allah eyvallah Şah‟ım!” der ve bundan sonra postuna, yani olduğu yere niyaz ederek kalkar. Meydan ortasında boyun keserek Dar-ı mansura geçer. Yalın ayak olduğu hâlde tîğbendini beline bağlarken şu tercümanı okur: - Şah‟ın adıyla Allah Allah! “ “Bir hoş haber daha var, Tanrı‟dan Yardım hele/ Yakıncacık zaferi müminlere müjdele”. 63 Yâ Muhammed! Yâ Ali! Medet ey Pir-i tarikat Hünkâr Hacı Bektaş Veli! Muhammed‟in güzelliği, Alî ile İmâm Hasan ve Hüseyn‟in olgunluğuna Tanrı‟dan yüksek sesle salât ve selâm olsun.” 64 Bu sözlerden sonra aydınlatıcı yüksek sesle, canlar da daha alçak sesle “ Hazret-i Muhammed Efendimiz ve onun yüce soyuna Allah‟tan salât ve selâm olsun”65 derler.66 Çerağcı gayret kuşağını (beline) doladıktan sonra eĢiğe, Horasan postuna, dara ve aydınlatıcıya varıp makama niyaz eder. Aydınlatıcı (mürşid) da yanında hazır bulunan delili 67 (“Allah Muhammed Ali” diyerek üç yerinden) öperek çerağcıya verir. Çerağcı da aynı sözleri söyleyip üç kez öperek, yani niyaz ederek delili alır. Mürşide niyaz ettikten sonra, kûre (ocak) makamına gelip ocaktaki ateşten, eğer ocak yanmıyorsa oradaki çerağ alevinden delili uyandırır.68 Yukarıda da sunduğum üzere; delilin nereden uyarılacağı ki Bektaşilikte buna “zerre almak” denilir; yani zerrenin hangi çerağdan alınacağı hakkında çeşitli açıklamalar vardır. Bu konuda Halife Ahmet Necmeddin Alpgüvenç Baba Erenlere de yazarak sordum. Sormak zorunda idim; çünkü bu işin gerçeğini araştırmakla yükümlü idim. Baba erenlerin açıklaması şöyledir: “ Erenlerim, Delil hakkındaki bilgim şöyledir: Taht-ı Muhammed Alî‟nin önünde üç fitilli ve zeytinyağı ile yanan 69 Kanuni evliya var ise zerre oradan alınır. Olmadığı takdirde Horasan postunda bulunan çerağdan alınır”. Zerrenin Alınacağı Yer Konusundaki Ek Açıklamalar 61 62 63 64
65 66
67
68 69
Aktardığımız bu metnin baş tarafında şunlar yazılıdır: “Hüseyin Bezmî efendi büyükbabası nüshasından derkenar kılındı”. 4 Numaralı Derviş Kara Abdal Erkânamesi, s.8‟de: “Âgâh eyle”sözleri geçer. Tırnak içindeki bu sözler 61. Saf Suresi 13. ayetinin sözleridir. Ayetin aslı aşağıdaki dipnotta sunulmuştur. Tercümanın aslı şöyledir: “Bism-i Şâh! Allâh Allâh! “Nasr-un min Allâh-i ve feth-ün karîb-ün ve beşşir-ilmü‟minîn-e”! Yâ Muhammed! Yâ Alî! Medet ey pîr-i tarîkat Hünkâr Hacı Bektâş Velî! Ber cemâl-i Muhammed, kemâl-i İmâm Hasan ve İmâm Hüseyn, Alî râ bülend-e salâvât.” Tırnak içindeki bu sözlerin aslı şöyledir: “ Allahümme salli âlâ seyyidina Muhammed ve âlâ âl-i Muhammed”. Asım Kıritoğlu Baba erenlere ait yazma erkânamede şu satırlar yer almıştır: “Bu hizmetten sonra çerâğcı şu tercümanı okur: Bism-i Şâh Allah Allah! Eyledim Dergâh-ı Hakk‟a niyaz/Kıldım erenler huzurunda namaz/ Tâ idem Şâh‟ın çerâğını rûşenâ/ Hem erenler dergehi bulsun ziyâ/ Ber-cemâl-i Muhammed, kemâl-i İmâm Hasan ve İmâm Hüseyn, Alî râ bülend-e salâvât” Bu tercümanın bir şekli de şöyledir: “Eyledim Dergâh-ı Hakk‟a niyâz/ Kâ‟be-i maksûda kıldım ben namaz/ Tâ idem Şâh‟ın çerâğını r‟ûşenâ/ Dergeh-i âl-i abâ bulsun ziyâ”. Fakirdeki YeĢilova- Niyazlar Dergâhı‟na ait bir Erkânamede ( 17 Nolu Erkâname) şunlar yazılıdır: “ Çerâğcı kalka, bilini bağlaya, dâr‟a gele ve “Rabbenâ zalemnâ” (sözleri ile başlayan Saf Suresi 13 ayetini) okuya. andan cümle erenler dahi razı olup “Hû!” diyeler. Çerâğcı dahi orada niyaz idüb yürüye, delîli ala. Ocak çerâğından uyara”. Öteki çerâğları uyarmak (yakmak) işinde kullanılacak muma delil denir. Eski dergâhlarda dervişler bu mumu, incecik bir şekilde bir iplik çevresinde dondurarak hazırlarlardı. Son yıllarda sıradan bir mumla. çerâğlar uyarılmaktadır. 3 Nolu, Faiz Tuncer Baba‟da bulunan erkânamenin 24. Sayfasında : “ Çerağ taşı üzerinde uyanık bulunan çerağdan delil uyandırılır” diye yazılmıştır. Çerağ taşı sözleri ile, kânun-ı evliya çerağı kast edilmiştir. Zeytinin yetişmediği ve zeytinyağının bulunmadığı Alevi köylerinde, o gün tığlanan hayvanın iç yağı ile yanan çerağdan uyarılır ( Ş. Keçeli).
16
Çerağcının delili nereden uyaracağı konusunda birkaç şekil gördüm. Eskiden Pir Evi‟nde hizmet görmüş kişiler, Ali Naci Baykal Dedebaba, Ekmek Evi ve Meydan Evi‟nde hizmet görmüş Rahmetli İbrahim Turan Baba; delilin kûre(ocak) makamından uyarılacağını söylemişlerdir; fakat zaman içinde, ocak bulunmayan meydan odalarında baba çerağından, kânun-ı evliya çerağından, Horasan çerağından uyarılması şeklinde uygulanmıştır. Bazı erkânnamelerde de, örnek olarak fakirde bulunan birkaç erkânname ile, Tire Horasanlı Ali Baba Dergâhı‟nda görevli Hasan Balım Baba‟da bulunan eski yazma bir erkânnâme ile daha sonra kopya edilmiş bir diğer nüsha erkânnamelerde de kûre makamından delilin uyarılacağı yazılmıştır. Bazı erkânnamelerde ise, kânun çerağından, Baba çerağından zerre alınır diye yazılmıştır. Bir iki erkânnamede ise Horasan çerağından delil uyarılır diye kayıtlar vardır. Farklı anlatımlar, Pir Evi‟nde yapılan çerağ uyandırma erkânı ile öteki dergâhlarda yürütülen erkânın farklı olmasından kaynaklanmaktadır. Fakirde bulunan 1203 H.( 1788 M.) tarihli yazma bu konuya kısmen de olsa açıklık getirmektedir: Pir Evi‟nde bulunan ocak (kûre)tan uyarılarak mürşit olacak kişiye verilen çerağ, Horasan‟dan gelen pir irfanını simgeler. Pir elinden alınan bu çerağ eskiden, götürüldüğü dergâhta, ocak yanında gece - gündüz yanar hâlde (uyanık) bulunurdu. Mürşit meydana girince bunu oradan alıp, Horasan makamına koyardı. Bazı dergâhlarda ise bunu baba çerağı, bazılarında kânun-ı evliya çerağı ve bazılarında da ocak makamı çerağı olarak koyarlardı. Çerağ uyarma töreninde de delili kimisi Baba çerağından, kimisi kânun çerağından, kimisi Horasan çerağından, kimisi de kûreden uyarırlardı. İşte delilin çeşitli yerlerden uyarılması, çeşitli makamlardadaki çerağlardan zerre (ateş) alınmasının nedeni bu olsa gerekir. Bazı dergâhlarda Baba çerağını Çerağ tahtının önüne koyarlar. Aslında Çerağ tahtı ile baba erenlerin postu arasında, çerağ tahtının sağ tarafında, baba erenlerin sol tarafında bulundururlar. Ne ki sonuç birdir. Aslında bu törenin her yerde yukarıda açıkladığımız şekilde yapılması isteğimizdir. Birçok dergâhta Horasan postu bulunmamaktadır. Horasan postu bulunmayınca Horasan çerağı da bulunmamaktadır. Horasan postu olanlar zerreyi buradan, olmayanlar öteki makamlardan alarak çerağı uyarmışlardır.70 Pir Evi‟nde Kırklar Meydanı‟da meydan açıldığı zamanlarda, orada ocak bulunmadığından nasıl hareket edildiğini, Sersem Ali Baba‟nın “Yedi iklim car köşeyi dolandım” diye başlayan son dörtlüğünden de anlayabiliriz: Sersem Ali der, Hudâma dayandı Delîlimiz Kırkbudak‟tan uyandı Mevâli olan bu renge boyandı Pîrim Hacı Bektâş Velî “Hü!” deyu. Bu sözlerden, Kırklar Meydanı‟nda Ayn-ül-cem yapıldığında delîlin, Kırkbudak adı verilen büyük şamdandan uyarıldığını anlıyoruz. Demek ki herkes aydınlatıcısından farklı farklı görmüş. Öyle de gidiyor. Cafer Sâdık Bektaş Halifebaba armağanı eski bir erkânnamede 71 bu konuda şunlar yazılmıştır: “Huzur-ı mürşidde oturduktan sonra niyâz edilerek delîli alub ve bir daha yalnız huzuruna niyâz idüp kalkub ocak kandilinin yanına varılacaktır. Delîl uyarılır iken okunacak tercüman: “Allah Allah.. Çerâğ-ı Nûr-u Muhammed Alî‟den doğub bu şems ile mâh/ Fakr-ı fahrimle alam destime Allah eyvallah”. Dâr‟a varub (Şu tercümanı) okur: “Şem‟i tevfik-i Bir köy ayn-ül cem‟inde mürşîdin delîli kendi eliyle ve cebinden çıkardığı kibritle uyararak çerağcıya verdiğini duydum. 71 65 Numaralı Erkâname, Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba Özel Kütüphanesi. 70
17
hid‟ayettir yüzün/ Sûret-i Hakk‟tan işârettir yüzün/ Ehl-i Tevhide (Bektâşilere) beşârettir yüzün/ Hacc-ı ehrama ziyârettir yüzün/ Ber cemâl-i Muhammed kemâl-i Şâh Hüseyn Alî râ bülende salavât”. Bir adım geri çekilerek âti (şu) tercüman okunacaktır: “Allah! Dost! Âşıklar! Sâdıklar! Uyanıklar âyîn-i cem‟ sakinânına aşk (olsun)” . Tahtın önüne gelüb okunacak tercüman:” Çerâğ-ı evliyâ nûr-us-semâvât/ Ki bu menzildürür Tûr-u münâcât/ Kaçan kim rûşen ola kıl niyâzı/ Ver Muhammed Alî‟ye candan sâlât. Bercemâl-i İmâm Hasan ve Hüseyn Alî râ bülende sâlat”. Bundan sonra, çerağ uyandırılmağa başlanılub hem muharrer ( yazılı ) tercüman okunacak ve hem de çerağlar uyandırılacaktır. Tercüman: “Seyyid-üs-sâdât. Muhibbîn-id-sâdât. Hülâsa-i mevcûdat. Şefi‟-i yevm-ül-arasat. Alem-üssırr-ı v-el-hafiyyât. Muhammed Alî bülende salâvât”. “Tekmil olunduktan (tamamlandıktan) sonra bir adım geri çekülüb atî tercümanı okur: “Çerâğ-ı Muhammed Alî‟den rûşen oldu Kânûn-u evliyâ/ Ehl-i fahre oldu burhân-u delîl-ü rehnümâ/ Virelim candan salâvât ez-derûn-u bî –riyâ/ ol Resûl Mürsel Ahmed hem Alî-yyelMurtezâ” Ba‟dehû dâr‟a gelüb âtî tercümanı okuyacaktır: “ Çün çerâğ-ı fahr uyardık Dost Hudâ‟nın aşkına/ Seyyid-il kevneyn-i hatm-ül- enbiyânın aşkına/ Sak-i kevser Alî-yyel- Murtezâ‟nın aşkına/ Hem Hatice Fâtıma hayr-ün-nisa‟nın aşkına/ Şâh Hasan, Şâh‟ım Hüseyn-i Kerbelâ‟nın aşkına/ Ol İmâm-ı etkiya Zeyn-el-aba‟nın aşkına/ Hem Muhammed Bâkır ol kim nesl-i pâk-i Murtezâ/ Ca‟fer-üs-Sâdık İmâm-ı rehnümâ‟nın aşkına/ Mûsi-i Kâzım İmâm-ı serfirâz-ı ehl-i Hak/ Hem Alî Mûs-er- Rızâ vü asfiyâ‟nın aşkına/ Şâh Takî vü bâ Nakî, Şâh-ı Hasan- ül- Askerî/ Ol Muhammed Mehdi-i sahib livânın aşkına/ On iki sadr-ı velâyet Pîşüvâ‟nın aşkına/ Çerdeh-i ma‟sum-ı pâk âl-i abânın aşkına/ Pîrimiz Hünkâr-ı Kutb-ülevliyâ‟nın aşkına/ Haşra dek yansın yakılsın billâh ânın aşkına/ Bercemâl-i Muhammed Kemâl-i Şâh Hüseyn Alî râ bülend-e salâvât”. Sonra dâra varub durulacak. Baba hazretleri gülbengi çektiğinde niyâza iner iken, delîl çerâğı silkip itfâ (yok etme- söndürme) idülür ve niyâzdan ayağa kalkup âdâbiyle delîli Baba hazretlerine teslim iderken âtî tercümanı okur: “Çerâğ-ı nûr-ı Muhammed rûşen olmuş ezelîden ezelî/ Âyin-i cem‟ kâide-i evliyâ erkân-ı Hünkâr Hacı Bektâş Velî/ Kemâl-i Şâh Hasan Hüseyn‟den envâr-ı tecellîyat celî/ Allah eyvallâh, havalet yâ İmâm Rızâ Hü Dost!” deyüb erkân üzre delîli Baba hazretlerinin yedi (eli)ne teslim ile niyâz ettikten sonra, sair makâmâta dahi niyâz ederek dârda şu tercüman okunacaktır: “Allâh! Dost! Hazır, gâib, zâhir, bâtın âyîn-i cem‟ erenlerinin gül cemallerine aşk olsun! Deyüb cümle niyaz ettikten sonra kalkub olduğ yerde âtî tercüman okunacaktır: “Allah Allah! Hizmetimiz kabul eyle ayâ Şâh/ Bî hakkı Murtezâ çün âlî dergâh/ Bercemâl-i Muhammed Kemâl-i Şâh Hüseyn Alî râ bülende salâvât” Baba hazretleri gülbengi çektikten sonra bir niyâz idüp çekilüp postuna oturulacaktır” Yakova Dergâhı‟nda aydınlatıcı, yanındaki taht-ı Muhammedî ile kendi arasında duran baba çerağını kendisi uyardıktan sonra, Horasan postu yanına koyuyor. Zerre buradan alınıyor. Dergâhın postnişini olan Kâzım Bakali Baba; “aslında bizim dergâhımızda Horasan postu (yoktur. Şimdi bu postun bulunmasının nedeni) nazarlarımın buraya teşrif etmesidir. Dede baba olarak siz teşrif ettiğiniz (onur verdiğiniz) için, (canlar) görsünler diye koyuyorum. Baba çerağını uyarıp dergâhtaki kûre makamının yerine koymalı. Görüyorsunuz bizim dergâhta kûre makamı da yoktur” demişti. Gerçekten de Rumeli(Balkanlar) dergâhlarının neredeyse tamamında Horasan postu bulunmamaktadır. Fakire göre bu uygulama yanlıştır. Kâzım Bakali Halife Baba ise, “Pir Evi‟nden dergâh babası olarak kişiye verilen çerağın ocak makamından, yani kûreden alınan zerre ile uyarılmış ve bu ocağın nurunun onlara verilmiş olduğunu, onların da bu çerağı kendilerine baba çerağı yaptıklarını “ söylemişti. Aydınlatıcı(mürşit) meydan odasına ilk girişinde Horasan çerağını ve kendi baba çerağını, baba çerağından veya Horasan çerağından zerre alınacağını da sözlerine eklemişti.
18
J. K. Birge “ Çerağcının delili kânun çerağından uyardığını” yazmaktadır.72 Faiz Tuncer Baba‟dan alınan erkânname bu konuda şu açıklamaları yazmaktadır: “ Huzur-ı mürşîde oturdukta niyâz edilerek delîli alub ve bir dahi huzuruna niyâz edüb kalkub ocak kandilinin yanına varulub delîl uyarılırken şu tercüman okunur: “ Allah Allah! Çerâğ-ı nûr-ı Muhammed Alî‟den doğubdur şems ile mâh....ilh”. Bu açıklamadan anlaşılacağı üzere, delil kûre(ocak) makamından uyarılmaktadır.73 Denizlili Şeref Küçüker Baba erenlerimizin armağanı olan yazmada, 74 Meydancı ve Rehberin Görevleri başlıklı bölümde şu açıklamalar yer almıştır: “ Ocak çerağından delîl uyarılırken “ Bism-i Şah! Allah Allah! Hakk Nur-ı Muhammed Alî‟den doğubdur şems ile mâh... Fakîr bir zerre alam destûr Allah eyvallah.. Havalet yâ Şâh-ı merdân Alî! Ber cemâl-i Muhammed, Kemâl-i imâm Hasan ve İmâm Hüseyn, Alî râ bülende salâvât... diye postun ucunda...” Yine Tire Dergâhı Postnişîni Hasan Balım Baba‟ya ait yazma erkânname şu açıklamaları yapmaktadır: “ .....Mürşîd dahî taht köşesinde bulunan delîli alur, sağ yedine teslim eder. Ba‟dehu çerâğcı kalkar, meydana girilmezden evvel mürşîd tarafından uyarılmış ve makâma konulmuş olan kandîlden (ki ocak çerağı) itlak olunur, andan delîl uyarmadan evvel bu tercümânı okur....ilh.....”. Hilmi Pekkan erenlerimizin fakire sundukları, Ahmet Cevdet Aşki Şimşir Baba erenlerin kendi el yazıları ile yazılan erkânnamede, 75 zerrenin kûre çerağından uyarılacağı yazılmıştır; fakat sonradan boyalı bir kalemle kûre sözcüğü çizilmiş ve üst kısmına Horasan sözcüğü yazılmıştır. Görülüyor ki ocak makamı esastır. Ocak; çiğleri piĢirici, hamları olgunlaĢtırıcı makamdır Bu açıklamalardan sonra “Çerağ Uyarma Erkânı”na devam edelim: Çerağcı delili uyarınca geri geri çekilip dara varır. Yüzünü aydınlatıcıya doğru tutmuş (döndürmüş) ve sağ elindeki uyarılmış ( yakılmış) delili göğsü önünde tutarak sağ eli üstte, sağ ayak başparmağı sol ayak başparmağı üzerine gelmiş, başı hafif öne eğik olarak dururken şu tercümanı okur: Doğru yola gidişin ışığındadır yüzün Hakk‟a benzer sûretin yapısındadır yüzün Birlik yolcularına sevinç vermededir yüzün Ehram giymiş te Hacc‟a yönelmededir yüzün Boyun eğmiş kişiler kıblesidir de yüzün Tüm Kur‟an‟ın kısalmış hecesidir de yüzün Hep başlangıç , hem de bir sondur sanki yüzün Hem başsız, hem de sonsuz hâldedir şimdi yüzün. Muhammed‟in güzelliği, Ali ile İmam Hasan ve Hüseyin‟in olgunluğuna; Tanrı‟dan yüksek sesle salât ve selâm olsun. Aydınlatıcı yüksek, meydanda bulunan canlar ise alçak sesle ve hep birlikte: “Efendimiz Muhammed ve onun yüce soyuna Tanrı‟dan salât ve selâm olsun” derler. Bu tercümanın aslı şöyledir: “Şem‟-i tevfik-i hidâyettir yüzün/ Sûret-i Hakk‟tan işârettir yüzün/ Ehl-i tevhîde başârettir yüzün/ Hacc ü Ehrâm ü ziyârettir yüzün / Kıble-i erbâb-ı tâ‟attir yüzün/ Mağz-ı Kur‟ân‟dan ibârettir yüzün/ Bî-bidâyet, bî-nihâyettir yüzün. Ber cemâli Muhammed, kemâl-i İmâm Hasan ve İmâm Hüseyn Alî râ bülende salâvât…”
72
J. K. Birge, The Bektashi Orden Of Dervishes, s. 185 Faiz Tuncer Baba Armağanı, 25 Nolu Erkâname, s. 11. Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba Özel Kütüphanesi. 74 27 Nolu Erkâname, Y: 8/b. 75 22 Nolu Erkâname, Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba Özel Kütüphanesi. 73
19
Mürşit (aydınlatıcı) yüksek sesle salâvat getirir, Ayn-ül-cem erenleri de daha yavaş sesle salâvat getirirler. Çerağcı iki adım çekilerek şu tercümanı okur: “Bism-i Şâh! Allâh Allâh! Allâh! Dost! Hakk! Hû! Yanıklar, uyanıklar, erenler, âşıklar, sâdıklar, hâzırân-ı ayn-ül-cem‟ ve sâkinân-ı Aşk! Ber cemâl-i Muhammed Kemâl-i İmâm Hasan ve Hüseyn Alî Râ bülende salâvât.” Bu Tercümanla ilgili Ek Açıklamalar Yukarıdaki tercümana fütüvvetnamelerde de raslanmaktadır. Bu tercüman(hayırlı) Seyyid Ġmadeddin Nesimî‟ye ait bir tuyuğdur.76 Bu tuyuğ Nesimî Divanı‟nda şöyledir: Şem‟i tevfîk-i hidâyettir yüzün Sûret-i Hakk‟tan kinâyettir yüzün. Bî-bidâyet bî- nihâyettir yüzün Hem nihâyet, hem bidâyettir yüzün. *** Âşıka îmân ile dindir yüzün Bîr adı büthâne-i Çîn‟dir yüzün Ebced-i “Tâhâ” vü “Yâsîn”dir yüzün Ürş ü Kürsî, Tûr-ı sînîndir yüzün *** Âşıkın Beyt-ül- harâmıdır yüzün Ârifin dâr-üs-selâmıdır yüzün. Ehl-i îmânın imâmıdır yüzün Dünyâ vü ukbâ tamâmıdır yüzün. *** Kıble-i erbâb-ı tâ‟attır yüzün Nüshâ-i işârat-ı sâaktır yüzün Sâni-i sun‟-ı sanâ‟attır yüzün Gör nice yevm-i şefâ‟attır yüzün V-ed-duhâ”‟nın âfitâbıdır yüzün Câmi‟il- hüsnün kitâbıdır yüzün Mahşer‟in yevm-il-nisâbıdır yüzün Cennetin şem‟ ü şerâbıdır yüzün Divanda birkaç beyit daha vardır; fakat buraya hepsini almakta yarar görmüyorum. Görülüyor ki „çerağ tercümanı‟nın tamamı, Nesimî‟ye ait tuyuğlardan beyitler hatta tek dizeler şeklinde alınmış ve tercümana bu son şekil verilmiştir. Ahmet Cevdet AĢki ġimĢir Baba Erenler‟in Erkânnamesinde77 bu tercüman, Nesimî‟nin tuyuğlarından alınmış dizeler ile bunlardan başka bazı dillerle uzun bir şekilde yazılmıştır. Buraya onu da alarak ek açıklamalarıma son veriyorum: Bism-i Şâh ! Allah Allah! Tuyuğ: Fâilâtün, Fâilâtün Fâilât ölçüsü ile yazılan iki dizelik şiirlerdir. Sibirya Türkleri bu sözcüğü; kapalı, gizli, gizlenen söz anlamında kullanmaktadırlar. Bu günün Türkçesinde gizlice kaçmak anlamına gelen tüymek sözcüğünün, tuyuğ sözcüğünden türemiş olduğu olasılığı bulunmaktadır. Köprülü-zade Fuat (Fuat Köprülü) bu konuda şunları yazmıştı: Kelime; imâ etmek, cinas medlülleri bulunduğu için cinaslı bir mani‟ye Türk Halk edebiyatında tuyuğ adı veriliyordu. Ayrıntılı bilgi için bakınız: Köprülü-zade Fuat, Türkiyat Mecmiası, Devlet matbaası, İstanbul 1928, C.2g, s.229 77 22 Nolu Erkâname, Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba Özel Kütüphanesi, 76
20
Şem‟-i tevfîk-i hidâyettir yüzün. Sûret-i Hakk‟tan ibârettir yüzün Ehl-i tevhîde beşârettir yüzün Mağz-ı Kur‟ân‟dan ibârettir yüzün78 Bî-nihâyet, bî-bidâyettir yüzün Hem nihâyet, hem bidâyettir yüzün Hacc ü ehrâm ü ziyârettir yüzün Kıble-i erbâb-ı tâ‟attır yüzün Cümle eşyâden ibârettir yüzün Nüsha-i işrât-ı sâ‟attir yüzün. Sani‟-i sun‟-ı sanâ‟attir yüzün Gör nice yevm-i şefâ‟attir yüzün Fazl-ı Hakk‟ın câvidânıdır yüzün Ehl-i irfâna ma‟ânidir yüzün. Tâlib-i Hakk şem‟-i şânıdır yüzün. Sî- vü- du79 remz-i nişânıdır yüzün. Bâğ-ı cennet erguvânıdır yüzün Mushâf-ı Hakk‟ın beyânıdır yüzün Ehl-i îmânın imâmıdır yüzün Dört kitâbın âsumânıdır yüzün “Âyet-i seb‟el-mesâ‟ni”dir yüzün Dünye vü ukbâ tamâmıdır yüzün Âşıkın beyt-ül-harâmıdır yüzün Ârifin dâr-üs-selâmıdır yüzün Ber cemâl-i zât-ı pâk-i Âl-i abâ salâvât..... Çerağcı usulü ile yürüyerek 80çerağ tahtı önüne gelir, şu tercümanı okur: “Şah‟ın adıyla Allah Allah! Ermişlerin çerağı gökyüzlerinin nuru/ Bu duraktır istekler yalvarışların Tur‟u81/ Bunlar ışıklanınca sen de secdeye kapan/ Ver Muhammed Ali‟ye candan salâvat heman. Muhammed‟in güzelliği, Ali ile İmam Hasan ve Hüseyin‟in olgunluğuna Tanrı‟dan yüksek sesle salât ve selâm olsun!” Bu tercümanın aslı şöyledir: “ Bism-i Şâh Allah Allah! Çerâğ-ı evliyâ, nûr-us-semâvât/ Ki bu menzildir ol Tûr-u münâcât/ Kaçan kim rûşen oldu kıl niyâzı/ Ver Muhammed Ali‟ye candan salavât! Ber-cemâl-i Muhammed Kemâl-i İmâm Hasan .......ilh.”82 Çerağcı yukarıda yer alan tercümanı söyledikten sonra, üç mumla kanun-u evliya çerağını uyarırken (yakarken) şu tercümanı okur: “ Şah‟ın adıyla Allah Allah! Çerağınız ışık şaça! Dervişler öğüne! ünü yüce kişiler demi ola! Pirimiz Horasan Piri yardımcımız ola! Meydanımız açıla! Muhammed‟in güzelleği, Ali ile İmam Hasan ve Hüseyin‟in olgunluğuna Bu dize şu şekilde idi ve Fakir Kut‟ân sözcüğünü Kur‟ân olarak düzeltti: “Mağz-ı Kut‟ândan ibârettir yüzün”. 79 Sî- vü- dû harfleri, babaerenlerin Hurufî inancında olduğunu açıkça belli etmektedir. Fazl, Hurufiliğin mucidi olan kişinin adıdır. Nesimî de aynı okula mensup bir insandır. Cavidan ise Fazl‟ın ünlü yapıtının adıdır. Sî- vüdû Farsçada otuz iki demektir. Yirmi sekiz Arap harfine Farsçada bulunan Pâ, çâ, jâ, gâ harflerinin eklenmesiyle elde edilen sayıdır. 80 Üzülerek söyleyelim, “usulü ile yürüme”nin nasıl olacağı açıklanmamıştır. Fakire göre ayakları mühürleyerek (yani sol ayak başparmağının üzerine, sağ ayak başparmağını getirerek) yürümeyi kasdetmiştir. (Ş. Keçeli). 81 Tûr: Bu sözcük Türkçede dolanma anlamına gelir. Bu tercümanda dolanma anlamına kullanılmamıştır. Tur Dağı ifade edilmek istenmiştir. Çalab, Hz. Musa ile Tur-u sinâ‟da söyleşmiş ve Musa‟ya kendi nuru (ışığı)nu göstermiştir. Tur-ı Sina bu nura dayanamayarak parçalanmıştır. (Ş. Keçeli) 82 “Çerâğ-ı evliya” diye başlayan bu tercümanın üçüncü dizesi bazı Erkânamelerde “rûşen ola” ya da “rûşen olsa” şeklinde yazılmıştır. Bazı Erkânamelerde dördüncü dizede “var” sözcüğü yoktur. Bir yazmada şöylesine rasladım: “Kânun-ı evliyâ nûr-üs-semâvât/ Şeksiz bu menzildir Tur-u münâcât/ Kaçan rûşen olur niyâz edip ver, Muhammed Alî‟ye candan salâvât. Ber- cemâl-i Muhammed...” Vezin ve Ģekil bakımından düzgün görünen bu Ģekil daha güzeldir. Böyle söylenmesini öneririm. 78
21
Tanrı‟dan yüksek sesle salât ve selâm olsun”83[ Baba yüksek sesle, ayin-i cem erenleri de biraz alçak sesle: “Efendimiz Muhammed ve onun yüce soyuna Tanrı‟dan yüksek sesle salât ve selâm olsun”] 84 Bu tercümanın Osmanlıca aslı şöyledir: “Bism-i Şâh! Allâh Allâh! Çerâğ-ı rûşen, fahr-i dervîşân, dem-i âlîşân, himmet-i pîrân, Pîr-i Horasân, küşâd-ı meydân! Ber cemâl-i Muhammed Kemâl-i İmâm Hasan ve Hüseyn Alî râ bülende salâvât.” Bu Kısmın Ek Açıklamaları Bazı erkânnamelerde, kânun-ı evliya çerağını uyardıktan sonra çerağcının şu tercümanı okuduğu yazılıdır: “Bism-i Şâh ! Allâh Allâh! Rûşen oldu çün ki kânûn-u çerâğ-ı evliyâ/ Ehl-i fakre oldu burhân ü delîl ü rehnümâ/ Virelim candan salâvât ez derûn-ı bî-riyâ/ Ol Râsul-i Ahmed- Muhtar Ali-yyel- Murtezâ. Ber- cemâl-i Muhammed, kemâl-i imâm......ilh.....” Yeşilova ilçesi Niyazlar (Yaprakyazı) Köyü Dergâhı Erkânnamesi‟nde de bu tercüman vardır; fakat tercümanın son dizesinde “Ol Resûl-i Ahmed-i Mürsel” sözleri geçmektedir. Kitaplığımda bulunan Erkân adlı Yazma85 ekinde var olan erkânnamede ise “Ol Rasul-i Muhtar Ahmed” sözleri geçmektedir.86 Bazı erkânnamelerde ikinci dizenin başındaki “ehl-i fakre” bölümü “ehl-i fahre” şeklindedir. Bektaşi ozanları antolojilerinde de bulunan ve Hazret-i Pir Hacı Bektaş Veli‟ye güzelleme olarak yazılmış olan Kanberî‟ye ait bir nefes vardır. Bu nefes fakirde bulunan birkaç yazmada da kayıtlıdır. 87 “Ey şeh-i mülk-i vilâyet! V-ey Hakk‟ın kudret eli!” diye başlayan bu nefesin bu güne değin, başka bir yerde yayınlanmayan altılısını buraya alıyorum88: Allah Allah! rûşen oldu çün çerâğ-ı evliyâ Ehl-i Hakk‟a oldu burhân, hem delîl-i reh-nümâ Vireyim cândan selâmı ez derûn-ı bî-riyâ Ber- cemâl-i Ahmed-i Mürsel Ali-yyel- Murtezâ Esselâm ey hadî-i râh-ı Hüdâ nesl-i Alî! Esselâm ey Kutb-ı âlem Hâcı Bektâş Velî89 Çerağcı bundan sonra istekli (talib)lerin çerağlarını uyaracaktır. Bu uyarma şöyle yapılır: Çerağcı, çerağ tahtının en üst ve en gerideki sırasındaki mumların aydınlatıcı (mürşit)dan yana olanından, yani kendisinin sol tarafına gelen mumdan başlayarak bir sol taraftakini, bir sağ taraftakini uyandıra uyandıra yukarıdan aşağıya doğru bütün çerağları tamamlarken bir yandan da şu tercümanı okur: “ Bism-i Şâh! Allâh Allâh! Seyyîd-i Sâdât90 ! Muhibb-i Sâdât! Hülâsâ-i mevcûdât, şefî-i yevm-il arasât, âlim-üs- sırr-ı v-el-hafiyyât! Muhammed Mustafa râ salâvât... Ber-cemâl-i
Bu tercümanın aslı şuduru: “ Bism-i Şâh Allah Allah! Çerâğ-ı rûşen! Fahr-i dervîşân! Dem-i âlîşân! Himmet-i pîrân! Pîr-i Horasan! Küşâd-ı meydân! Ber cemâl-i Muhammed, Kemâl-i İmâm Hasan ve Hüseyn Alî râ bülende salâvat”. 84 Tırnak içindeki bu sözlerin Arapçası şöyledir: “Allâhümme sall-i alâ seyyidinâ Muhammed ve âla âl-i Muhammed” dir. (Ş. Keçeli) 85 Erkân adlı Yazma, Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba Özel Kütüphanesi, s.2. 86 25 Nolu Erkâname, Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba Özel Kütüphanesi. 87 Örneğin 239 Numaralı Yazma, s.155, Doç. Dr. Bedri Noyan Özel Kütüphanesi. 88 Nefesin tümü için ayrıca bakınız: Sadettin Nüzhet Ergun, BektaĢi ġairleri ve Nefesleri, C.1, s.79. 89 Yukarıdaki dörtlü Çerağ uyarma erkânında okunan tercümanlara çok benzemektedir. 83
22
Muhammed, kemâl-i İmâm Hasan, İmâm Hüseyn, Alî râ bülende salâvât...”91 (herkes salâvat getirir) Çerağcı taht üzerindeki çerağlar tamamlanıncaya değin bu tercümanı tekrar tekrar okur.92 Not: 2 Bazı erkânname nüshalarında “ çerâğ-ı evliyâ” diye başlayan tercümanı kânun çerâğı uyarılmadan önce değil de; taliplerin çerağını da uyardıktan sonra, çerâğ tahtının sol yanında (birazcık gerisinde) durarak okumak gerektiği yazılmıştır. Bazı erkânnamelerde de taliplerin çerağları uyarıldıktan sonra, çerâğ tahtının sol yanında (birazcık gerisinde) durarak okumak gerektiği yazılıdır. Okunacak tercüman şöyledir: “Bism-i Şâh, Allâh Allâh! / Rûşen oldu çün çerâğlar ber-kânûn-ı evliyâ/ Ehl-i fakre oldu burhân bu delîl-i rehnümâ/ Verelim cândan salâvât ez derûn-u bî-riyâ/ Ber-cemâl-i Ahmed-i mürsel, Aliyyel-Murtazâ/ Ber cemâl-i Muhammed, kemâl-i İmâm Hasan......vb” Not:3 Çerağ Tahtı Pir Evi‟nde dedebabanın solundadır. Dedebaba postuna oturunca, sağ tarafında ocak vardır. Çerâğ tahtı ile ocak arasında başka post olmaz; fakat Rumeli (Balkanlar) dergâhlarında ve Amerika Birleşik Devletleri Michigan-Taylor‟daki Bektaşi dergâhlarında ise, çerağ tahtı (çıraklık) aydınlatıcı (mürşit)nın sağ tarafındadır. Horasan postu olan yerde baba çerağı olmaz; yalnız dedebaba makamında Horasan postu, çerağı ve kânun-ı evliya çerağı olur. Dedebaba olmayan yerlerde tahtın baba postu tarafına ayrıca „baba çerâğı’ konur. Dedebaba ayn-ül-cem yaparsa bu çerağı Horasan postuna koyar. Pir Evi‟nde ve dedebaba olan yerlerde taht-ı Muhammedî aydınlatıcının solunda durur. Anadolu dergâhlarında da bu tarafta durur. Rumeli‟nde Şemimî Baba ve Asım Baba Dergâhları‟nda Horasan Postu bulunmadığını, sadece Mercan Dergâhı‟nda olduğunu Yakova‟da Kâzım Bakali Baba da fakire söylemişti. Horasan postu olmayan yerde kûre de olmaz. “Arnavutluk‟ta yalnız Mercan Dergâhı‟nda kûre bulunduğunu” yine Kâzım Bakali Baba‟dan duymuştum; Yakova‟daki dergâhta da kûre makamı yoktu. Rahmetli Fehmi Erceli Baba erenlerimizden dinlediğimize göre; İstip Kır Tekkesi‟nde de çerağ tahtı Baba postunun sağ tarafında olup ayrıca kûre çerâğı olmadığı gibi, ocak da yok imiş. Not: 4 Talip çerağı denilen on iki (çoğunlukla on bir) mum ile; cesaret, özveri, sadakat, feragat, cömertlik, yiğitlik, vatan sevgisi, saygı ve şefkat, çalışkanlık, hoşgörürlük, onur, alçak gönüllülük sembolize edilir. Bir insanın bu duygu ve niteliklerini uyandırmayı temsil eder. Kânun-ı evliya çerağı denilen üç fitilli ya da mumlu olan bu çerağ ise, Allah- MuhammedAli‟yi ve tümü bir arada olarak Hacı Bektaş Veli‟yi temsil eder. Aynı zamanda, tasavvufi bir görüşün ifadesi olarak; aĢk- âĢık- maĢuk birliğini sembolize eder. İsteklinin bu konuda gözünü açar, ona ışık tutar, onun gönlünü aydınlatır. Çerağcı bundan sonra Horasan postu yanına gider. Oradaki çerağı aydınlatıcı, meydan odasına girerken uyarmıştır. Çerağcı orada şu tercümanı okur: “Bism-i Şâh..Allâh Allâh!/ Çerâğ-ı nûr-ı Muhammed Alî! Rûşen olmuş ezelîden ezelî! Aynül-cem‟ olub, kânûn-ı evliyâ. Kâide-i Hünkâr Hacı Bektâş Velî/ İmâm Hasan ve İmâm Hüseyn‟den oldu envâr-ı tecelliyât celî/ Ber cemâl-i Muhammed, kemâl-i İmâm Hasan, İmâm Hüseyn, Alî râ bülende salâvât!” Herkes salâvat getirir. Bu tercümanın arı dille sözleri şöyledir: “Bu Muhammed Ali‟nin nurunun çerağıdır / Bu nur ebed ışığının bağıdır. / Bunda ermişler sırrı, Bektaş Veli erkânı / Cümle imamlar nuru bundan tuttu cihanı. Muhammed‟in güzelliği, Ali ile İmam Hasan ve Hüseyin‟in olgunluğuna .....”
Seyyid: Bir kavmin ulu kişisi, Hz. Peygamber soyundan olan kimse. Bu sözcüğün çoğulu sade, çoğulunun çoğulu sâdât olup bizde bu kullanılır. Hulâsa: Bir nesnenin özü, asıl cevheri. Arasat: Sözcük anlamı arsalar demektir. Burada mahşer yeri anlamında kullanılmıştır. 91 Bu tercümanı bu günün diline şu şekilde çeviririz: “ Şâh‟ın adıyla, Allâh Allâh! Yalvaç soyunun ulularının ulusu! Yalvaç soyundan kişileri sevenler! Ey var olanların özü! Mahşer gününün yardımcısı! Gizli sırları bilen! Efendimiz Muhammed ve onun yüce soyuna Tanrı‟dan yüksek sesle salât ve selâm olsun 92 21 Numaralı Erkâname, s.117 de de bu şekilde yazılmıştır. 90
23
Ek Açıklamalar Not 1: Çeşitli erkânnamelerde bu tercümanın herhangi bir dizesi değişik olarak görülmektedir. Bu değişiklikleri aşağıda sunuyorum: 1.Dize: “Çün çerâğ-ı fahr uyardık Hüdâ‟nın aşkına.” Bir başka nüshada; “Çün çerâğ-ı fahri yandırdık Hüdâ‟nın aşkına”. Bir başka nüshada ise; “Çün çerâğ-ı fahr uyardık dost Hüdâ‟nın aşkına”. 2. Dize: “Dü cihân fahr-i Muhammed Mustafa‟nın aşkına”. 1175 Hicrî tarihli yazmada; “Ahmed-i Mürsel Muhammed Mustafa‟nın aşkına”. 5. Dize: “ Hem Hasan, şâh-ı şehîd-i Kerbelâ‟nın aşkına”. Bir başka nüshada93” Şâh Hasan zehr-i nûş, Hüseyn-i Kerbelâ‟nın aşkına”. Bir başka nüshada: “Şâh Hasan sem-nûş, Hüseyn-i Kerbelâ‟nın aşkına”. 6. Dize: “On iki Burc-ı vilâyet Pişivâ‟nın aşkına” 94 7. Dize: “ Hakk Muhammed hânedân-ı Âl-i abâ‟nın aşkına”. 8. Dize: “Pîrimiz Hünkâr-ı Kutb-ül- evliyâ‟nın aşkına”.95 9. Dize: “ Haşre dek yansun yıkılsun billâh ânın aşkına” ve “Haşredek yanan yakılan billâh ânın aşkına”. Bir başka yazmada şöyledir: “ Çün çerâğ-ı fahr uyandırdık Hüdâ‟nın aşkına/ Ahmed-i Mürsel Muhammed Mustafa‟nın aşkına/ Esedullâh-il- gâlib Ali-yyel-Murtazâ‟nın aşkına/ Hem Hatice, Fâtımâ hayr-ün-nisânın aşkına/ Şâh Hasan sem-nûş, Hüseyn-i Kerbelâ‟nın aşkına” devamı yukarıdaki tercüman gibidir. Bazı nüshalarda son beyit şöyledir: “Hazret-i Hünkâr-ı Kutb-ul-evliyânın aşkına/ Dem-bedem yansun yakulsun billâh ânın aşkına” ve yine bazı nüshalarda son dizedeki “ dem-bedem” bölümü “ Haşredek” olarak kayıtlıdır. Not 2: Bazı erkânnamelerde bu tercümanın düvaz şekline; yani On iki İmam Hazeratı‟nın adlarının tamamı yazılarak düzenlenmiş şekiline raslanmaktadır. Buraya bu şekli de alıyorum: Bism-i Şâh Allâh Allâh! Çün çerâğ-ı fahr uyandırdık Hüdâ‟nın aşkına Seyyîd-il-kevneyn Muhammed Mustafa‟nın aşkına Sâki-i kevser Ali-yyel- Murtazâ‟nın aşkına Hem Hatice, Fâtımâ hayr-ün-nisânın aşkına Şâh Hasan hulk-ur-Rızâ vü Şâh Hüseyn-i Kerbelâ Ol imâm-ül- etkiyâ Zeyn-el abâ‟nın aşkına Hem Muhammed Bâkır ol kim nesl-i pâk-ı Murtazâ Ca‟fer-üs- Sâdık îmâm-ü reh reh-nümânın aşkına Mûsi-i Kâzım îmâm ser-firâz-ı ehl-i Hakk Hem Alî Mûsâ- er- Rızâ ol asfiyâ‟nın aşkına Şâh Takî vü bâ Nakî vü hem Hasan-ül askerî Ol Muhammed Mehdî-i Sahîb Livâ‟nın aşkına Pîrimiz Hünkârımız Bektâş Velî‟nin aşkına Haşredek yanan, yakılan âşıkânın aşkına Ber cemâl-i Muhammed, kemâl-i......vb. 96 93 94 95 96
1175 Tarihli Risale, Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba Özel Kütüphanesi, s.185. 22 Nolu Erkâname, Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba Özel Kütüphanesi. 2,4,6 nolu Erkânameler, Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba Özel Kütüphanesi. Bahrı Baba Evlâdı Karahisar-ı Hüseyin Zâtî Yazmasından KopyalanmıĢ Nüsha, s. 83 Aynı şekilde yazılmış bir başka nüshadaki tercümanın son beyti de şöyledir: “ Hazret-i Hünkâr-ı Kutb-ül evliyânın aşkına/ Haşredek yansun yıkılsun âşıkânın aşkına”.
24
Ek Açıklamalar: Ek 1: Salih Erkânnamesi‟nde (s.23), Dört Numaralı Erkânname‟de, Derviş Cavid Karaabdal Erkânnamesi‟nde (s.12), Altı Numaralı Erkân adlı yazma yapıtta (s.87), M. Tevfik Oytan‟ait Bektaşiliğin Dibi Köşesi Astarı adlı kitapta (c.1, s.172), yukarıdaki tercümanın değişik şekillerini görmek olanaklıdır. Son dizenin son bölümü ise bazı nüshalarda “Âşıkânın aşkına” ya da “billâh ânlar aşkına”şekillerinde yazılmıştır. Ek:2 Muhterem aydınlatıcım(mürşidim) Ali Naci Baykal Dedebaba erenlerimden fakire armağan edilen 300 sayfalık yazmanın içinde yer alan erkânnamede, çerağcının çerağ tahtı üzerindeki mumları uyandırdıktan sonra, geriye çekilerek kapıya geçip bu tercümanı okuduğu yazılmıştır. Fakir hemen yukarıda bu tercümanı vermiştim. “Rûşen oldu”diye başlayan bu tercüman, bu yazmada şu şekildedir: “Bism-i Şâh Allâh Allâh/ Rûşen oldu çün çerâğ-ı kânûn-ı evliyâ/ Ehl-i fahre oldu burhân, hem delîl-i reh-nümâ/ Verelim cândan salâvât ez-derûn-ı bîriyâ/ Ol Resûl-i Ahmed-i Muhtar, Ali-yyel- Murtazâ/ Ber cemâl-i Muhammed...”.
Bir baĢka nüshada Bu tercümanın birinci ve dördüncü dizeleri şu şekildedir: “Rûşen oldu çûn ki kânûn-ı çerâğ-ı evliyâ”. “Gül-cemâl-i Ahmed-i Mürsel, Ali-yyel- Murtazâ”. Fakire göre tercümanın bu şekli aruz veznine daha uygundur. Ek: 3 Nuri Efendi armağanı erkânnamede97 ise bu tercüman şu şekilde yazılmıştır: “Rûşen oldu çün98çerâğlar ber- kânûn-ı evliyâ/ Ehl-i fahre burhân oldu hem delîl-i reh-nümâ/ Verelim cândan salâtı ez- derûn-ı bî-riyâ/ Gül cemâl-i Ahmed-i mürsel, Ali-yyel- Murtazâ”. Ek: 4 Bazı yazmalarda Kanberî‟ye ait” Ey şeh-i mülk-i vilâyet! V-ey Hakk‟ın kudret eli” diye başlayan altılı nutukda aşağıda yer alan bölüm bulunmaktadır. Bu sözler çerağ uyarmada tercüman olarak okunmaktadır: “ Allâh Allâh! Rûşen oldu çün çerâğ-ı evliyâ/ Ehl-i Hakk‟a oldu burhân hem dilîl-i rehnümâ/ Vireyim cândan selâmı ez- derûn-ı bî-riyâ/ Ber cemâl-i Ahmed-i mürsel Ali-yyel- Murtazâ” Bundan sonra çerağcı dâra gelir, yanar durumdaki delili göğüs hizasında tutarak eller çapraz, ayaklar mühürlü, yüzü aydınlatıcıya dönük durur ve Ģu tercümanı okur: Şâh‟ın adıyla Allah Allah / Öğünme çerağını uyardık Hüdâ için / İki cihanın ıssı yüce Mustafa için / Kevser suvarıcısı Ali Murtaza için / Anamız hem Hatice, hem de Fatıma için/ Hasan hem de Hüseyin şah-ı Kerbela için / On iki ermiş imâm, o Al-i abâ için / On dört tertemiz masum yavru şüheda için / Pirim Hazret-i Hünkâr kutb-ı evliya için / Mahşer gününe kadar yakılsın sevda için. 99 Muhammed‟in güzelliği, Ali ile İmam Hasan ve Hüseyin‟in olgunluğuna Allah‟tan yüksek sesle salât ve selâm olsun. Cemde bulunanlar şu şekilde salâvat getirirler: Efendimiz Muhammed ve onun yüce soyuna Tanrı‟dan yüksek sesle salât ve selâm olsun
97 98
23 Numaralı Erkâname. Dedebaba buraya çoğ sözcüğünü yazmıştı. Fakir bu sözcüğü çün olarak değiştirdim. 99 Bu tercümanın Osmanlıca aslı şöyledir: “Çün çerağ-ı fahr uyandırdık Huda‟nın aşkına / Seyyid-il-kevneyn Muhammed Mustafa‟nın aşkına / Sâki-i kevser Ali-yyel-Murtazâ‟nın aşkına / Hem Hadîce, Fâtıma hayr-ünnisânın aşkına / Şâh Hasan Şâhım Hüseyin-i Kerbelâ‟nın aşkına / On iki sadr-ı vilayet pîşüvânın aşkına / Çârdehi ma‟sûm-u pâk âl-i abânın aşkına / Hazret-i Hünkâr-ı Kutb-ul evliyâ‟nın aşkına / Haşre dek yansun yakulsun âşıkânın aşkına Ber cemâli Muhammed Kemâl-i İmâm Hasan ve İmâm Hüseyn, Alî râ bülend-e salâvât.”
25
Bu tercümanı dinleyen aydınlatıcı (mürĢit) 24. Nur Suresi’nin 35. ayetini okur. Bu ayetin Türkçe meali Ģöyledir: “Tanrı göklerin ve yerlerin ışıklar verenidir./ Bu nur içi çerağlı kandil nuru gibidir. Bu çerağ bir billurun içindedir bu billur / Parıldayan bir yıldız gibi balkıyıp durur./Yakılır doğuluda batılıda olmayan,/ Mübarek, kutsallaşmış, bir zeytin ağacından./ Onun yağı bu ateş değmeden de pek, / Ona dokunmasa da sanki ışık verecek./ Nur üstünde nurdur O...Tanrım pek iyi bilir./ Kimi dilese ona bu nurunu iletir./ Hakk. Çalab insanlara mesel getirip durur./ Her şeyi bilen O‟dur, Her şeyi bilen O‟dur”. “ Muhammed‟in güzelliği, Ali ile İmam Hasan ve Hüseyin‟in olgunluğuna Allah‟tan yüksek sesle salât ve selâm olsun”. Cem erenleri topluca; “ Efendimiz Muhammed ve onun yüce soyuna Tanrı‟dan yüksek sesle salât ve selâm olsun” derler. Bu ayetin aslı şudur: “Allâh-ü nûr-us- semâvât-i v-el-arz-i mesel-ü nûrihî kemişkâtin fîhâ misbâh-un-il-misâh-ü zücâcet-ün- iz- zücâcet-ü keennehâ kevkeb-ün dürrüyyün yûkad-ü min şeceret-ün lubâreke-tin zeytûnetin lâ şarkiyyetin ve lâ garbiyyetin yekâd-ü zeytuhâ yuzî‟-u ve lev lem temseshü nâr-ün nûr-un alâ nûr-in yehdiyallâh-ü li-nûr-ihî men- yeşâ-ü ve yadribullâh-ül-emsâl-e l-in-nâs-i vallâh-ü bi-küll-i şey-in alîm-ün”. “Ber çemâl-i Muhammed, kemâl-i İmam Alî..........ilh” Bundan sonra cem erenleri hep birlikte salâvat getirirler. Aydınlatıcı bu ayeti okuyup bitirince çerağcı elindeki delilin fitilini iki parmağı arasında kıstırarak veya hafifçe silkeliyerek sırreder; yani söndürür. Delili üfleyerek sırr etmek kesinlikle yasaktır. Delil söndürülürken şu tercümanı okur: “Şah‟ın adıyla Allah Allah! / Muhammed nurlarının iç anlamı gizli iken / Ondan göründü güneş, ay ışığı birden / Allah eyvallah Hü Dost!” Bu tercümanın Osmanlıca aslı da şöyledir: “Bism-i Şah Allah Allah! Bâtın iken çerâğ-ı nûr-ı Ahmed Zâhir oldu şems ü mâh-ı Muhammed... Allâh, eyvallâh, Hü Dost!” Çerağcı delili sırredince yerinde niyaza varır. Bundan sonra kalkarak mürşit(aydınlatıcı)ine varıp niyaz ile öperek delili ona teslim eder. Aydınlatıcı baba da aynı şekilde niyaz ederek, aldığı delili yerine koyar. Çerağcı tekrar babaya, ardından çerağ tahtına, sonra kûre makamına, kûre makamından sonra da Horasan postuna100 niyaz eder ve mürşitinden şu sözlerle haklı hayırlı ister: “Şah‟ın adıyla! Allah Allah / Hizmetimi kabul et yüce Tanrı hakkına/ Aba altı Soyuyçün ve dergâh soyuyçün/ Kerbela şehidinin yüce ruhu aşkına/ Bu dergâh ve hizmetten ayırma bizi bir gün/ Hak-erenler aşkına bize hayır himmet et/ Ne olur ise olsun, Tanrı nuru aşkına/ Erenlerimden Tanrı aşkına azıcık haklı-hayırlı, yardım! Allah eyvallah!” Bu tercümanın aslı şöyledir: “ Bism-i Şâh Allâh Allâh!/ Hudâ hakkı kabul et hizmetimi ey Şâh/ Bi-hakkı âl-i abâ ve Âl-i dergâh/ Hüseyn-i Kerbelâ‟nın nûru hakkı hakkıyçün/ Bu hizmetten, bu dergâhtan ayırma ey ganî Şâh!/ Erenlerden haklı hayırlı himmet... Şey‟en lillâh101...Allâh eyvallah!” Mürşit istenen haklı-hayırlı gülbankını okumadan önce niyaza varır, meydanevinde bulunan öteki canlar da niyaza varırlar. Mürşit şu gülbankı okur: “ Şah‟ın adıyla Allah Allah! Tüm hizmetlerin kabul ola! Yüzün ak ola! İsteklerin yerine gele! Meydanın açık ola! Vücudun sağlık ve esenlikle dola! Yüce Tanrı ve kutsal kişilerimizin tümü ve Hazret-i Hızır yardımcın
Dedebaba, Bir Ġleri Adım (Arı Türkçe İle Baktâşî Törenleri- Erkân), adlı yapıtında makamlara niyazla ilgili sıralamayı farklı yapmıştır. Yazdıkları şunlardır: “Çerâğcı Baba‟ya, Rehber Postu‟na, Çerâğ Tahtı‟na, Küre makamına, Horasan postuna” niyaz eder. Fakire göre dipnotta tırnak içinde yazılan sıralamanın değil, yukarıdaki sıralamanın uygulanması gerekir. Tabiyi doğrusunu Tanrı bilirb (Ş. Keçeli) 101 ġey’en Lillâh Tanrı için biraz bir şey ver anlamına gelen bir sözdür. Bazı Alevi ve Bektaşi tercümanlarında ve hatta şiirlerinde bu sözler” Şeyd‟ullâh”şeklinde geçmektedir. Bu son sözler yanlış söylenmiştir. Doğrusu “Şey‟en Lillâh”‟tır. 100
26
ola, elinden tutalar! Pirimiz Hünkâr Hacı Bektâş Veli senden memnun ve razı ola! Hakikatlar102 demine Hü!” Bu gülbangın Osmanlıca aslı şudur: “ Bism-i Şâh, Allâh Allâh! Cümle hizmetin kabûl ola! Yüzün ak ola! İsteğin feth‟ola! Muradın hâsıl ola! Meydân‟ın açık ola! Allâh Muhammed Alî, ve On iki İmâm, On dört masûm-ı pak efendilerimiz mu‟în ve dest-gîr‟in ola! Pîrimiz Hünkâr Hacı Bektâş Velî hazretleri hoşnûd ve râzî ola! Hazret-i Hızır yoldaşın ola! İnâyet-i Seyyid-i kâinât, sırr-ı Murtazâ Alî. Hakikatlar demine103 Hü!” Aydınlatıcı yukarıdaki gülbangı okurken, aydınlatıcı ile birlikte niyâza varan canlar her dileğe “Allâh Allâh” diye yanıt verirler. Aydınlatıcı gülbangı bitiren “Hü” sözcüğünü söyleyince tüm erenler de “Hü” der ve doğrulurlar. Bundan sonra çerağcı boyun keser ve esiğe, Horasan postuna, ve dara niyaz edip geçip yerine oturur. Ek açıklamalar: Ek 1: Dedebaba Ġleri Adım adlı yapıtında çerağcının; eşiğe, dara, Horasan postuna, mürşite, rehber postuna, çerağ tahtına, ocak makamına niyaz edeceğini ve darda iken “Cümleden cümleye”diyerek niyaz ile yerine oturacağını yazmıştır. Ek: 2 Bazı nüshalarda çerağcı haklı hayırlı istedikten sonra “Çerâğ-ı Nûr-ı Mühammed Alî/ Rûşen olmuş ezelîden ezelî.... ilh” tercümanını okur diye yazılmıştır.104 Ek: 3 Delili sırretme tercümanı Mevlevilerde de vardır. Onların tercümanı şöyledir: “ Çerâğ-ı bâtın iken nûr-ı Ahmed/ Iyân oldu doğub şems-i Muhammed”. Ek:4 Başka bir erkânnamede; Horasan çerâğı da çerağcı tarafından, “ Çerâğ-ı Nûr-ı Muhammed Alî/ Rûşen olmuş ezelîden ezelî .......ilh” tercümanı ile uyarıldıktan sonra, “Çün çerâğ-ı fahr uyardık......”tercümanı okur. Baba buna kısa bir gülbang ile yanıt verir. Çerağcı delili yukarıda yazılan tercümanını okuyarak sırreder. Ondan sonra talip(istekli)lerin seccadesini mürşidin önüne serer ve istekliyi yerinden kaldırır, diye yazılmıştır. Bu açıklamaya göre, hem çerağ işi ve hem de rehberlik işi aynı adam tarafından yapılacaktır. Çerağcı postuna oturduktan sonra mürşit aşağıdaki çerağ gülbankını çeker. Mürşit ve meydanda bulunanların tamamı postlarına secde eder vaziyette niyaza dururlar. Niyazda olan canlar, mürşidin her dileğine “ Allah Allah” diye katılırlar. Gülbangın sözleri şunlardır: “ Bism-i Şâh, Allâh Allâh! Delîl-ü-burhân, şam-ı garîbân, çerâğ-ı rûşen, fahr-i dervîşân, zuhûrı imân,105 Allâh Allâh! Akşamlar hayr‟ola Hayırlar feth‟ola! Şerler def‟ola! Mü‟minler ber murâd ola! Münkirler mat ola! Münâfıklar berbâd ola! Gönüller şâd‟ola! Meydânlar âbâd ola! meclîsler küşâr ola! Demler dâim, cem‟ler kâim ola! İbâdetler sahîh ve sâlim ola! 106 Allâh Muhammed Alî107 mu‟în, zahîr ve dest-gîr ola! Zâhirlerimizi ma‟mûr, bâtınlarımızı pürDedebaba hakikat yerine gerçek sözcüğünü kullanmıştı. Biz burada geçeği kaldırıp hakikat sözcüğünü kullandık. Çünkü iki türlü gerçek vardır. Bunlardan birisi duyularımızla saptanan gerçek, otekisi de duyularımızla saptanmayan, ama aklımızın var olarak kabul ettiği hakikat. Nitekim Fransızcada realité ve verité sözcükleri kullanılmaktadır. Realitenin Türkçe karşılığı gerçek, veritenin Türkçe karşılığı ise hakikattır. (Ş. Keçeli) 103 Bu son kısımda geçen hakikatlar terimi; hakiki bilim ve anlayış, yani bilim ve irfan ıssı, âlemlere rahmet olacak hâle gelen, kendisini insanlığa adayarak, benliğinden tümü ile vaz geçen kimsedir. O, hakikatı görmüş, kendisi de gerçek olmuş demektir. 104 10 Nolu Erkânname, s.10. 105 Erkân Adlı Yazma Nüsha, s. 87de; “Zuhûrqu İmâmân”, Salih Erkânamesi, s 41‟de ve Mehmet Ali Hilmi Dedebaba El Yazılı Erkâname (bir ve iki nolu Erkâname), s. 11‟de, “zuhûrde-hi îmâniyân, kuvvet-i abdâlân, huzur-u hazırân, selâmet-i gariban”,DerviĢ Karaabdâl El Yazısı Erkânamede (4 nolu Erkâname), s. 12‟de bunlara ek olarak “Allâh Allâh, Sûr-u İsrafîl, Ma‟nâ-yı Kamber, Çerâğ-ı Muhammed, mihrâb-ı minber” sözleri geçmektedir. 106 Tevfik Oytan, BektaĢiliğin Ġç Yüzü, c.1, s.173‟de bu sözlere ek olarak şunlarda yazılmıştır: “Sırlar mestur, gönüller mesrur‟ola! Hanedan-ı fukara mamur‟ola!” Salih Erkânamesi ( 2 numaralı Erkâname), s. 41‟de ise şu sözler eklenmiştir: “Sırlar mestur, dostlar mesrur, düşmanlar makhûr, gönüller pür-nur, hanedan-ı fıkara abad ve mamur ola! Dem-i dervişan mütecelli düşmanan-ı âl-i Alî hor ve hakir ve fani ola”. 107 Diğer nüshalarda “ Allâh er Hakk Muhammed Alî” 102
27
nûr eyleye! Allâh erenler gürûh-ı nâcîden, tarîk-ı müstakîmden ve Ehl-i beyt-i Rasûl, On iki İmâm, On dört ma‟sûm-ı pâk efendilerimizin katarından, didarından, cemâlinden, visâlinden ayırmaya!108 Allâh Allâh! Tâc-ül-arifîn, gavs-il vâsilîn, mürşîd-i sâlikîn, sultân-ül âşıkîn, pirimiz-üstadımız, melce-i melâzımız Hazret-i Seyyîd Muhammed Hünkâr Hacı Bektâş Velî (Kuddis-e sırrah-ül- âlî ve celî) efendimiz hazretlerinin himmet-i aliyye ve rûhâniyet-i celîleleri müeyyed ve müzâhirimiz ola! 109 İkrârımızda râsıh kadem 110 ve sâbit kadem idüb kötü işlerde bulundurmaya! Merde, nâ-merde muhtâc eylemeye! 111 Dîdelerimizi bînâ (gözlerimizi görücü), kalblerimizi musaffâ eyleye! Zevk-i vicdân, ilm-ü irfân, kemâl-i hâl, fütuhât- ı kısmet, kerem-ü inâyet eyleye! 112 Allâh Allâh! Mefhâr-ı ehl-i îmân Hazret-i Balım Sultân, Sarı İsmâil Sultân, Hacim Sultân, Seyyid Alî Sultân, Abdâl Mûsâ Sultân, Kaygusuz Sultân, Şahkulu Sultân, Sarı Saltuk Sultân, Akyazılı Sultân, Durbali Sultân, Mansûr Baba, Turâbî Hacı Ali Dedebaba, Hacı Hasan Dedebaba, Mehmet Alî Hilmî Dedebaba, Alî Nâcî Baykal Dedebaba (kuddis-i Allâh-ı esrârehüm)113 hazretlerinin himmitleri hâzır, kerâmetleri bâhir, vilâyetleri nâzır ola! Allâh, erenler namazlarımızı, niyâzlarımızı, hizmetlerimizi, erkânlarımızı kabul ede!” Kurban sahiplerinin kurbanları, çerağ sahiplerinin çerağları, hayır sahiplerinin hayırları; kabul, ruşen ve makbul ola! Her geldikçe vaktimizin hayırlısı gele! 114 Namazlarımız, erkânlarımız, hizmetlerimiz kabul ve makbul ve pesendîde-i barigâh-ı kibriya ola (yani, Yüce Tanrı katında beğenilmiş ola!) Hastalarımıza şifa, dertlilerimize deva, borçlularımıza eda, bir gayr-ı Hakk-ın esire mahpus olanlarımıza hayırlısıyla halas nasip eyleyüp gaib hazinesinden merzuk eyleye ve bilhassa mürşidimiz muhterem (Burada o dönemin dedebabasının adı söylenir.) dedebaba erenlerimizi sağlık ve saadetle uzun zamanlar başlarımızda daim ve baki eyleye. Bedri Noyan Dedebaba bu gülbangı aşağıdaki şekilde bu günün diline çevirmiştir: “Şah‟ın adıyla Allah Allah! Yoksulların kimsesizlerin Tanrısı! Çerağımız ışık saça! Dervişler öğüne! Ünü yüce kişiler demi ola! İnanç ıssı olanlar kendilerini göstere! Allah Allah. Akşamlar hayr‟ola! Hayırlar kazanıla, şerler ırağa koğula! İnanmışlar muratlarına ire! İnanmayanlar mat ola! Gönüllerimiz sevinçte; meydanlarımız, meclislerimiz sonuna dek açık ola! Allah Muhammed Ali tümümüze destek ola ve ellerimizden tuta! Dışımız düzgün, içimiz apaydınlık ola! Allah; erenler-kurtulmuşlar bölümünden (güruh-ı naci), dosdoğruluk yolundan (sırat-ı müstakimden), Tanrı Yalvacı‟nın ev halkından, On iki İmam, On dört şehit yavruların; katarından, güzel yüzlerinden, onlara kavuşmaktan ayırmaya! 6 Nolu Erkân Adlı Yazma, s.88; 2 Nolu Salih Erkâname, s.41; ek olarak şu sözler yer almaktadır: “ Hayır hizletleri üzerimizde hazır ve nazır ola! Hemîşe iltifat-ı ülyâları ve ruhâniyyet-i aliyyeleri yâr ve yaverimiz ola! Çağırdığımız demde feryâd reslerimiz ola! Muhabbetleri daim ve kaim ola!” Sadece Üç Numaralı Erkâname, s.12 ek olarak da şunlar yazılıdır: “Nazar-ı şerifleri zahirlerimizi ma‟mûr, batınlarımızı pür-nur eyleye! Hazret-i Hakk-ı veli-yyi Mutlak rütbe-i a‟lâları der-i sahra-yı mahşer bâ Şehîdan-ı Kerbelâ cümlemizi haşr ve cem‟ eyleye!”. 2 Nolu Salih Erkânamesi, s. 42De ise “mazhar-ı envâr-ı celî, mahrem-i esrar-ı ezelî, ezcümle-i uşşakı lemyezelî” sözleri eklenmiştir. 109 Diğer nüshalarda “üzerimizde sayeban ola” . 110 Bu sözcüğün Türkçesi şudur: Ayağı sağlam, iyi ve temelli olarak yere basmak, dayanmaktır. 111 Başka nüshalarda ek olarak şu sözler yer almaktadır: “nefeslerimizi keskin, tîğlerimizi berrân eyleye!”. 112 Bir başka nüshada şu sözler eklenmiştir: “ Allah erenler devlet ve milletimizin kılıncını keskin, sözünü üstün eyleye! Gökten hayırlı rahmetler, yerden hayırlı bereketlerihsân eyleye”. ”. 113 Ayraç içinde yer alan sözlerin Türkçesi şudur: Tanrı sırlarını kutsal kılsın. 114 Bazı nüshalarda “Her geldikçe hakkımızda hayırlısını ihsan eyleye” Bir başka nüshada ek olarak bu bölüm: “Allah erenler deryada ve karada olan ehl-i iman can kardaşlarımıza sıhhat ve selâmet ihsan eyleye ve tarik-ı aliyyeden güzerun eden (gelip geçmiş olan) İman ehli canların ruh-ı revanları şad ve handan ola! Üçler, beşler yediler, kırklar, inayet-i seyyid-i kâinât, sırr-ı Murtaza Ali (Başka nüshada “nur-ı Nebi, kerem-i Ali), dem-i Pir Hünkâr Hacı Bektaş Veli, çerağ-ı kânun-ı evliyâ ebed ola! Gerçekler demine (+) Hü!” (*) Başka bir nüshada “Gerçek erenlerimiz”. 108
28
Allah Allah! Anlayışlıların baş tacı, ermişlerin en yücesi, yola girmişlerin aydınlatıcısı, âşıkların sultanı; pirimiz, en iyi bilenimiz, kendisine sığındığımız Muhammed Hünkâr Hacı Bektaş Veli Efendimiz(Tanrı sırrını kutlu kılsın)in yüce himmeti, ruhu yardımcımız olsun! Söz verişimizde ayak diretip, bizi kötü işlerde bulundurmaya! Merde, na-merde muhtaç etmeye! Nefeslerimizi kuvvetli, kılıçlarımızı keskin eyleye! Gözlerimizi görücü, günüllerimizi tertemiz eyleye! İyilik zevki, anlayış, olgun hâl ile bol kısmet, lutf ve ihsan eyleye! Allah Allah! Yol büyüklerimizin, gelmiş geçmiş cümle aziz kişilerin himmetleri üzerlerimizde hazır ola! Ermişlikleri bizi görücü ola! Allah, erenler namaz ve niyazlarımızı, hizmetlerimizi, erkânlarımızı kabul eyleye! Kurban sahiplerinin kurbanları, ant içme sahiplerinin söz verişleri, çerağ ve hayır sahiplerinin hizmetleri kabul ola! Her geldikçe zamanımızın hayrı bile gele! Özellikle mürşidimiz ...........115Dedebaba erenlerimizi sağlık ve mutlulukla uzun zamanlar başımızda sürekli ve kalıcı eyleye! Üçler, beşler, yediler, kırklar; Evrenin Efendisi‟nin nuru, vergisi; Hazret-i Ali‟nin bağışı ve sırrı; pirimiz Hünkâr Hacı Bektaş Veli, ermişler kânun-ı çerağımız sonsuz ola! Gerçekler demine hü!” Meydanda(cemevinde) bulunan erenler aydınlatıcının “hü” sesine, “hü” diye yanıt verirler ve doğrulurlar. Mürşit, erenlerin tümüne: “Erenler, tümümüze aşk olsun!” der. Meydanda bulunanlar da; “hü! Allah, eyvallah!” derler. Ek Açıklamalar Ek 1: Bazı nüshalarda mürşidin daha önce çerağ hizmeti gören çerağcıya okuduğu “ Haklı hayırlı gülbengini” bu son okuduğu çerağ gülbengi ile birleştirerek şu şekilde okuduğu kaydı bulunmaktadır: “Bism-i Şah, Allah Allah! Erenler haklı hayırlısını kerem ede! Hayırlar feth‟ola, şerler def ola! Münkir-münafık mat ola! Müminler zat ola! Pirim kutb-ı âlem Hünkâr Hacı Bektaş Veli Sultan ve Sultan... 116 Dedebaba erenlerimizin himmet ve şefaatları, hüsn-i nazarları üzerimizde hazır ve nazır ola. Eksik noksan hâllerimiz kalmaya! Cürmümüz af‟ola! Özümüz feth‟ola! Yüzümüz ağ ola! Kalbimiz saf ola! Miratımız temiz ola! Rû-yı Hakk‟tan ayırmaya! Derviş-i derd-mend eyleye! Her hâlimizi kendi rıza-yı şeriflerine muvafık ve mutabık eyleye! Er Hakk Muhammed Ali, On iki İmam yanıltan, yaramaz yollara uğratmaya! Tarfe-tül-ayn içre117 kendi nefislerimize ısmarlaya; göre, gözete! Yeninde yakasında saklaya, bekleye! Sırrında pinhan eyleye! Efendim Şah...118 Dedebaba sultana : -“N‟ettin, ne haddin?” dedirmeye Müşkillerimizi hall‟eyleye! Gönüllerimizi sâf eyleye! Mir‟âtımızı temiz, taklîdimizi tahkîk eyleye! Rızâ-yı Hakk‟tan ayırmaya! Yüzümüzden hayır göstere, şerr göstermeye! Er Hakk Muhammed Alî, On iki İmâm, bed hâllerden, bed amellerden, bed fiillerden, bedhuylardan, bed endîşelerden, bütün hevâ ve hevesten geçirivere! İnsân-ı kâmil eyleye! İnsân-ı kâmil zümresinden ayırmaya! Er Hakk Muhammed Alî, On iki İmâm evlâd-ı Alî hâl ve yollarından yol ve ilimlerinden ilim ve hilimlerinden hilim ve irfânlarından irfân vere! Sırlarından âgâh eyleye! Er Hakk Muhammed Alî, On iki İmâm ömürlerimizi uzun eyleye! Nasîblerimizi, kısmetlerimizi bol eyleye! Nâ-merde, muhânete muhtâc eylemeye Vakitlerimiz hayr‟ola! Hayırlar feth‟ola, şerler def‟ola! Münkir-münâfık mat‟ola! Mü‟minler zât ola! Bu makâmdan gelmiş geçmiş erlerin, pîrlerin ve hak kardeşlerin ve cem‟-i enbiyâ-i izâm ve evliyâ-yı kirâm, On iki İmâm, On dört ma‟sûm-ı pâk, On yedi kemerbeste anların yüzünden güzerân eyleye! 115 116 117 118
Noktalı yere zamanın dedebabasının adı yazılacaktır. Nokta ile işaret edilen bu yere o günün dedebabasının adı yazılacaktır. Bu tamlamanın türkçesi: Gözün bir kez kırpılması kadar demektir. Noktalı yere o günün dedebabasının adı yazılır.
29
Babagân, âşıkân, sadıkân, muhibbân, dervîşân, abdâlan-ı gürûh-ı nâcî ve nûr-ı Âl-i abâ rûh-ı revânları şâd ve handân ola! Ervâh-ı tayyibeleri üzerlerimizde hâzır ve nâzır ola! Eksik noksan hâllerimize kalmaya! Taksîratımızı affeyleye! Dergâhına layık kullar eyleye! Derdimize devâ, rencimize119 şifâ kerem eyleye! Er Hakk Muhammed Alî, On iki İmâm, Pîrim ...........120 Dedebaba sultân uzakta yakında, içeride dışarıda, “Nasr-un min- Allâh-i ve feth-ün karîb-ün ve beşşir-il mü‟minîn”,121 yâ Muhammed yâ Alî, yâ On iki İmâm, yâ sultân okuyan cümle ehl-i Hakk kardeşlere dilde dilekleri, gönülde murâdların vere! Er Hakk Muhammed Alî, Oni ki İmâm katarlarından, dîdârlarından, cemâllerinden, rızâlarından ayırmaya! Sağlık safâlık vere! Birlik dirlik kerem eyleye! Kerem-i Alî, nûr-ı Nebî, Pîrimiz kutb-ı âlem Hünkâr Hacı Bektâş Velî, üçler, beşler, yediler, kırklar, kerem-i evliyâ, dem-i sultân! Hü! Hü!”. 122 Ek 2: Bazı erkânname nüshalarında, burada mürşit; üç İhlas, bir Fatiha Sûresi, bir münacat, salâvatname ve nad-ı Ali 123okur. Nâd-ı Ali duasından sonra Mürşit “Rabbenâ takabbel minnâ bi-hakk-ı Muhammed-en ve Haydâr-eh, hü dost” diyüb postuna niyaz eder. Bütün canlar da oturdukları yerde postlarına niyaz ederler. Bundan sonra aydınlatıcı şunu okur: “ Bism-i Şâh, Allâh Allâh! Yâ Muhammed, bi-hakk-ı Muhammed; yâ Alî, bi-hakk-ı Alî; yâ Fâtımâ, bi-hakk-ı Fâtımâ; yâ Muhsin, bi-hakk-il- Hasan; yâ zi-l-ihsân-ı bi-hakk-ı Hüseyn! “Yâ iddetî ind-e şiddetî ve yâ gavsî ind-e kürbetî! Ecirnî bi-aynıkelletî lâ yenâm ve ekfînî bi-rüknikellezîlâ yerâm.” 124duasını üç kez okur ve : „Kurbânıyım Allâh ve Rasûl-us-sakaleynin Hem Hayder-ü Zehrâ-i Betûl hem Haseneyn‟in‟ dedikten sonra iki rekât da namaz kılabilir. Ek 3: Fakirde bulunan Evlad-ı Şemsî Baba Deraliyyeli Hafız İsmail Hakkı mühürlü erkânnamede 125 çerağ uyandırma erkânı sırası şöyledir: Çerağcı mürşidin emriyle postuna niyaz ile kalkıp mürşidin huzuruna vardıkta bu tercümanı okuya: Bism-i Şâh Allâh Allâh! “Ve lillâh-il-meşrik-u v-el-mağrib-ü fe‟eynemâ tüvellû fesemm-e vechullâh”126 Huzur-ı mürşide oturdukta niyaz edilerek delili alıp ve bir dahi huzuruna niyaz edip kalkıp ocak yanına varılıp delil uyarılırken okunur: “ Bism-i Şâh, Allâh Allâh! Çerâğ-ı nûr-ı Muhammed Alî‟den doğubdur şems ile mâh! Fakîr bir zerre alayım destur Allâh eyvallah! Ber cemâl-i Muhammed, kemâl-i İmâm Hasan.........Vb”. 2- Bundan sonra dönüp şu tercümanı okur: “Bism-i Şâh, Allâh Allâh! Şem-i tevfik-i hidâyettir yüzün/ Suret-i Hakk‟tan ibârettir yüzün/ Hacc u ehrâmı ziyârettir yüzün/ Kıble-i erbâb-ı tâ‟attir yüzün / Mağz-ı Kur‟ân‟dan ibârettir yüzün/ Ehl-i tevhîde beşârettir yüzün/ Ber cemâl-i Muhammed.........Vb”. 3- Bir adım geri çekilerek ati(şu) tercümanı okuyacaktır: “Bism-i Şâh, Allâh Allâh!/ Allâh! Dost! Âşıklar! Sâdıklar/ Yanıklar/ Uyanıklar! Ayn-ül-cem‟ sâkinânına aşk olsun” Bundan sonra çerağ uyarılmaya başlanılır. İlk uyarılacak çerağ baba çerağıdır. 4- Bism-i Şâh, Allâh Allâh! Çerâğ-ı rûşen! Fahr-i dervîşan.....İlh. Rencimize: Hastalıklarımıza, ağrı ve sızılarımııza Noktalı yerlere dönemin dedebabasını adı yazılacak. Tırnak içindeki sözler Kur’an-ı Kerim Saf Suresi 13. ayetinin sözleridir. Bu sözlerin Türkçe anlamı şudur: “ Tanrı tarafından yardım, yakıncacık bir zafer…Mü‟minleri bununla müjdele”. 122 5 Nolu Büyük Sığırdili Cönk, y: 30/b, Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba Özel Kütüphanesi. 123 Münacat, Salâvatnâme ve nad-ı Ali daha sonra özel bölümlerinde verilecektir. 124 Tırnak içindeki bu sözlerin Türkçesi şudur: “ Benim zor zamanımda yardımcım, koruyanım! Uyumayan gözlerinle beni koru! Bitmez tükenmez kuvvetinle beni muhafaza buyur” 125 25 Numaralı Erkâname, s. 1-4. 126 Tırnak içindeki sözler, 2. Bakara Suresi 115. ayetinin sözleridir. Bu sözlerin Türkçe anlamı şudur: “Doğu yeri de batı yeri de Tanrı‟nındır. Hangi yere dönerseniz Tanrı‟nın yüzü oradadır. Her taraf Tanrı‟ya ibadet yönüdür”. 119 120 121
30
5- Taliplerin çerağlarını uyarır. Bism-i Şâh Allâh Allâh! Seyyid-is-sâdât! Muhibb-üssâdât......ilh 6- Badehu çerağın sağ tarafına geçip bu tercümanı okur: “Bism-i Şâh, Allâh Allâh! Çerâğ-ı evliyâ nûr-us- semâvat/ Ki bu menzîldir ol Tûr-u münâcât/ Kaçan kim rûşen kıl niyâzı/ Ver Mehmed Alî‟ye cândan salâvât........” 7- Bir adım geriye çekilib ati(şu) tercümanı okur: “ Bism-i Şâh, Allâh Allâh! Çerâğ-ı Nûr-ı Muhammed Alî‟den Rûşen oldu Kânûn-ı evliyâ/ Ehl-i fahre oldu burhân-ı delîl-i rehnümâ/ Verelim cândan salâvât ez derûn-u bî-riyâ/ Ol resûl-i mürsel Ahmed hem Ali-yyel- Murtazâ ......” 127 8- Üç adım geri çekildikten sonra okunacak tercüman: “Bism-i Şâh, Allâh Allâh! Çün çerâğ-ı fahr uyardık dost Hudâ‟nın aşkına/ Seyyid-il- kevneyn......ilh. “ Sonra daşra varıp durulacak. Baba hazretleri gülbengi çekip niyaza inerken delil çerağını silküb itfa (yok) edülür ve niyaza kalkıp adap ile ( kural gereğince) delili baba hazretlerine teslim ederken: “Bism-i Şâh, Allâh Allâh! Çerâğ-ı Nûr-ı Muhammed Alî/ Rûşen olmuş ezelîden ezelî/ Aynül- cem‟ kâide-i evliyâ Hünkâr Hacı Bektâş Velî/ Kemâl-i Şah Hasan ve Hüseyn‟den oldu envâr-ı tecelliyat-ı celî/ Allâh Allâh! Havalet yâ imâm Rızâ! Hü dost!” deyip erkân üzere (kural gereğince) delili baba hazretlerinin yedine (eline) teslim ile niyaz ettikten sonra sair makamata niyaz ederek şu tercümanı okuya: 10- “Bism-i Şâh, Allâh Allâh! / Dost! Hazır gaib… zâhir… bâtın ayn-ül-cem‟ erenlerinin gül cemallerine aşk olsun!” deyip niyaz ettikten sonra kalkıp olduğu yerde bu tercümanı okuya: 11- “Bism-i Şâh, Allâh Allâh! Hizmetimiz kabul eyle yâ Şâh! Bi-hakkı Murtazâ çün âlî dergâh! Ber-cemâl-i Muhammed.... ilh.” 12- Baba hazretleri gülbengini çektikten sonra, bir niyaz ederek çekilip postuna oturacaktır azizim. Ek 4: Fakrde bulunan Evrad-ı Abdalan adlı bir yazmada, “Asitanede Meydanda Çerağ Uyarmak” 128 başlığı altında bir bölüm bulunmaktadır. Bu bölümde anlatıldığına göre; çerağcı elindeki delili uyarınca kapıya geçip elini başından yukarı kaldırıp “Allah! Dost! Hakk! Hü! Erenler! Âşıklar! Sadıklar! Sakinan-ı ayn-ül-cem‟ Aşk.....” diye. Sonra ayak ayak çerağın yanına vara,129 sol elini göğsüne koya. Sağ dizini yukarı kaldırıp sol dizini yere koya. Andan çerağı uyara ve bunu okuya: “Ber cemal-i Muhammed....ilh” .Andan yukarı kalkıp kıçın kıçın(geri geri) kapıya vara. Andan sonra mumu başından yukarı kaldırıp sol elini göğsüne koya, bu tercümanı okuya: “ Allâh Allâh! Dost! Çün çerâğ-ı fahr uyandırdık Hudâ‟nın aşkına!.....ilh”. Andan sonra Allah deyip durursun. Tekrar bu tercümânı okursun: “ Çerâğ-ı evliyâ nûr-ı semâvât....ilh” . Tekrar bu tercümanı okuya: “ Seyyid-i sâdât! Muhibb-i sâdat....ilh....” Ek 5: Fakirin kitaplığında bulunan DerviĢ Ali‟ye ait bir yazmada bulunan 1175 H. (1761 M.) senesinde yazılmış bir erkânnamede ( 9 Nolu Erkâname) bulunan açıklama şöyledir: “Çerağcı: Çün çerağı Fahr uyandırdık…… Tercümânını okuduktan sonra mürşid dua edip “ hü!” diyeler. Niyaz ede. Ba‟dehû çerâğa niyaz edip bu tercümanı okuya: Rûşen oldu çerâğ-ı Kânûn-ı evliyâ/ Ehl-i fahre oldu burhân-u-delîl-ü-rehnümâ/ Verelim cândan salâvât ez durûn-ı bî-riyâ/ Ol rasûl-i Ahmed-i Mürsel Ali-yyel Murtazâ/ Ber cemâl-i Muhammed... ilh deyip mürşit dua edip “ hü!” diyeler. Badehû mürşide niyaz ede şem‟a (mum)yı anın yanına koya. Kapıya peymançe yerine bir niyaz ede. Andan cemaata, postlara niyaz ede. Lakin bu minval üzere her mahal yerlere gide. 127 128 129
Bu tercümanın vezni bozuktur. Fakir nüshada bulunan şeklini aynen aktarmıştır. Evrâd-ı Abdâlân Adlı Yazma, s. 77. Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba Özel Kütüphanesi. Hangi çerâğın yanına varacağı belli değil.
31
Gerektir ki bir kere peymançe yerine ta nihayetine varınca. Andan haklı hayırlısını alıp andan mürşide niyaz ede, bu tercümanı okuya: „ Allâh! Dost! Hâzır ! Gâib, zâhir, bâtın… İlh‟ deyip badehu geçip postuna oturmadan evvel çerağın yanına varıp bu tercümanı okuya: Bism-i Şâh, Allâh Allâh! Çerâğ-ı nûr-ı Muhammed Alî/ Rûşen olmuş ezelîden ezelî/ Ayn-ül- cem‟ olmuş kâide-i evliyâ erkân-ı Hacı Bektâş Velî / Kemâl-i Hasan - Hüseyn‟den oldu envâr-ı tecelliyât celî……Postuna otururken : Sırr-ı cemâl-i dost! Bi- vech-i Âdem…okuya, geçip postuna otura” Ek 6: Fakirde bulunan eski bir erkânnamede de çerağ uyarma erkânının şekli şöyle anlatılmaktadır: “Mürşit en önden meydana girince Horasan çerağını ve kendi çerağı olan baba çerağını eli ile uyarır. Kûre makâmı, aslında ocaktır. Ocakta ateş varsa sorun yok… Ocak yanmıyorsa oraya da bir çerağ konur. Bu çerâğı da mürşit uyarır, ardından da makamına niyaz edip yerine oturur. Çerağcı önce: “ Nasr-ün minallâh-ı ve feth-ün karib…”i okuyarak dara, Horasan postuna niyaz edecek. Horasan postu yanında mürşide karşı; “ kaşların mihrâba karşu men niyâza gelmişem/ Kıble gördüm kim anın içün ben niyâza gelmişem/ Kıblegâhımdır Muhammed, secdegâhımdır Alî …Ber cemâl-i Muhammed….ilh” tercümanını okuyacak. Mürşide varıp niyaz ile delili alacak. Mürşitten delili alınca, dara çekilip “eyledim dergâh-ı Hakk‟a niyaz….ilh” tercümanını okuyarak ocağa varacak, ocakta ocak alevi varsa ondan, yoksa ocak çerağından (sair dergâhlarda baba çerağından) ateş alarak şu tercümanı okuyacak: “Çerâğ-ı nûr-ı Muhammed Alî‟den doğubdur, şems ile mâh Fakîr bir zerre alayım, destûr Allâh eyvallâh!...” Andan Horasan postu yakınına dara çekilir burada: “Şem-i tevfîk-i hidâyettir yüzün…..ilh” tercümanını okur. Bir adım ileri atar ve: -“Hakk hü! Dost! Âşıklar! Sadıklar……ilh” tercümanını okur. Çerağ tahtına yaklaşıp, bunun kendisine oranla bir adım sağ gerisinde durur ve: “Çerâğ-ı evliyâ nûr-us-semâvât…” tercümanını okur. Bir adım atarak peymançede: “Çerâğ-ı rûşen, fahr-i dervîşân….ilh” tercümanından sonra kânun çerağını uyarır. Şu tercüman ile de tâliblerin çerağlarını uyarır: “Seyyîd-is-sâdât, muhibb-üs- sâdât….ilh…” Çerağların uyarılması tamamlandıktan sonra tahttan iki adım geri çekilir ve: “Rûşen oldu çün çerâğlar ber kânûn-ı evliyâ/ Ehl-i fakre oldu burhân hem delîl-ü rehnümâ/ Verelim candan salâvât ez-derûn-ı bî-riyâ/ Ber cemâl-i Ahmed-i Mürsel Ali-yyel-Murtazâ/ Ber cemâl-i Muhammed…ilh” tercümanını okur. Buradan Horasan postu yanına varır, peymançede olarak: “Çerâğ-ı nûr-ı Muhammed Alî/ Rûşen olmuş…. ilh…” tercümanını okur. Mürşide üç adım atıp: “Çün çerâğ-ı fahr uyandırdık…” tercümanını okur. Mürşit çerağ nazm-ı celilini (Nur Suresi‟ni) ve gülbangini okur. Çerağcı: “Bâtın iken çerâğ-ı nûr-ı Ahmed/ Zâhir oldu şems ü mâh- ı Muhammed” tercümanını okuyarak delili sırr eder. Mürside varır, niyaz ile delili teslim eder. Ek 7: Cavid Sunar Melamilik ve BektaĢilik adlı kitabında 130 şunları yazmıştır: “Kandil nûru Muhammed Alî‟dir ezelîden ezelî/ Allâh-ı nûr-us-semâvât mezâhirinde lem yezelî ayn-ı cemde görülür Hakk‟ın kudret eli/ Kâide-i erkân pirim Hünkâr Hacı Bektâş Velî/ “levlâke”sırrına mazhar envâr-ı tecelliyat müncelî/ Ber-kemâl-i hamse-i Âl-i aba ve ber cemâl-i Muhammed Alî râ salavât”. Çerağlar önüne varılınca okunacak tercümanı da şöyle yazmıştır: “Bu menzîl ki çerâğ-ı nûr-ı semâvât/ Kaçan kim rûşen oldu Tûr-u münâcât/ Makâm-ı esrardır ve hem hâcât/ Berkemâl-i Muhammed Alî râ salavât”. Çerağ, uyarılırken kimi erkânnamelerde kânun çerağından, kimisinde de Horasan çerağından uyarılır diye yazılmıştır. Bu yüzden de bu durum, Horasan postu önünde 130
Prof. Dr. Cavid Bunar, Melâmîlik ve BektaĢilik, s. 75.
32
duran çerağlardan delil uyandırılacak zannedilmesi gibi bir yanlıĢ anlamaya neden olmaktadır. Aslında kûre, yani ocaktan veya ocak yanmıyorsa önünde duran kûre (ocak) çerağından uyarılmalıdır. Bu bölümde sunulan tercümanlarda “ Kandil nûr-ı Muhammed Alî‟dir ezelîden ezelî” sözleri geçmektedir. Bu sözlerle anlatılmak istenen şudur: Kur’ân-ı Kerîm 33. Ahzab Sûresi, 46. âyetinde şunlar buyurulmaktadır: “ Gidişi gözetleyen diye gönderdik hemen/ Yolladık seni tanık diye, hem de muştucu/ İğri yol sonucundan herkesi korkutucu / Gönderdik Hakk izniyle öz yoluna çağıran/ Işık saçan bir güneş olarak seni heman.” 131 Bektaşilikte “çerağ, kandil, mum, ışık ve nûr” sözcükleri ışık anlamına dayanır ve yukarıdaki ayete dayalı olarak söylenmiştir. Bu sözlerle Hz. Muhammed, Hz. Ali ve Hacı BektaĢ Veli çerağa benzetilmiştir. Bazı erkânnamelere göre, Çerağ Tahtı önünde bulunması gereken ve üç fitili bulunan kânun-ı evliyâ çerağı (bazı erkânnamelere göre Horasan çerağı adı ile kayıtlıdır)nın üç fitili Allah, Muhammed, Ali‟yi simgeler ve tümü ile bu üçünün birliğini gösterir. Bektaşi inancına göre âlemlerin başlangıcında Muhammed Ali‟nin nurundan başkası yoktu. Bu ikisinin vahdeti(birliği) “uluhiyet”(Tanrısallık) makamıdır. Bu “uluhiyet” makamının birliğinde “ahadiyyet”, ayrılığında ise “vahdaniyet” tecelli eder. Vahdaniyet ahadiyyetin tecellisi olup mebde-i amâdan, gayplar gaybından (diğer bir söylemle) lahut âleminden meydana gelmiş; yani zuhur etmiştir. Delil adı verilen ufacık mumun uyarılması (yakılması) ile Allah, Muhammed ve Ali‟nin her birinin nuru ayrılmış; ayrı ayrı zuhur olmuş olur. Böylece çerağ tahtı (tahd-ı Muhammedî) kurulmuştur ki; bu, vücub ve imkân âlemini, yani meydan odasını (cemevini) nurlandırmıştır. Meydanı kaplayan bu büyük nurdan diğer ışınlar, parçaları olan küçük nurlar da ortaya çıkmış, yani On iki İmam çerağları da uyanmış ve böylece ferdaniyyet(tekillik- kesir) meydana gelmiştir. Muhammed Ali‟nin nurunun nurları ile meydandaki; yani bu evrendeki her şey zahir (görünür) olmuştur. Her zuhur (meydana geliş) için, bir mahzar (meydana gelinen yer) zorunludur. İşte, meydanevindeki postlar, çerağlar, makamlar vb. bu zuhurun bir mazharıdır. Hakk‟ın tam mahzarı ise Âdem‟dir. Meydana gelen talip(istekli) âlemde tecelli eden gerçeği bilirse, görürse Rabbi‟ni de bilmiş ve görmüş olur. Âdeme (insana) secdeden amaç onun sıfatlarına değil, zatına; yani Külli Ruh‟a secdedir.132
131 Yukarıda Türkçe anlamı sunulan ayetin aslının sözleri şöyledir: “ Ve da‟iyenilallahi bi‟iznihi ve sirâcen müniyra”. 132 Bazı yerlerde, Horasan Çerâğı‟nı Çerağ tahtı önüne koyuyorlar. Baba efendi Meydan odası‟na en önce girince bunu uyarıyor. Sonra çerağcı bunu oradan alarak Horasan Postu‟na koyuyor ve oradan delili uyarıyor. Yine yazmalardaki “Baba çerağını çerağcı uyaracak”diye kayıtlar da vardır. Doğrusu yukarıda açıkladığım gibidir. BeĢinci Erkân, Aydınlatıcının (mürĢidin) Namaz Kılması. Bu namaz Mezheb-i Ca’ferî kurallarına uygun olarak kılınan iki rek‟at hacet namazıdır. Secde edilecek yere, Cenab-ı Ġmam Hüseyn‟in yattığı Kerbelâ cevherinden (Kerbelâ toprağından yapılmış küçük küpler) konulur ve bu cevher üzerine secde edilir. Ek:4 Numaralı Erkâname (sayfa 50) de Çerağlar uyarıldıktan sonra çerağcı yerine oturur ve ondan sonra mürşid namaza kalkar diye kayıt vardır. Bir başka Erkânamede (25 numaralı Erkâname, s. 20) çerağcı delili teslimden sonramürşid “ olduğu makamda” üç ihlâs, bir Fatiha, bir münacat, bir fatiha-i fukara ve salâvat-ı şerife ve nad-ı Ali okur. Sonra da iki rekât namaz kılar diye kayıt vardır. Bu Erkânamede namazın mürşidin kendi postunda kılacağına kılınacağı yazılmıştır. Namazdan sonra mürşîd istekli (tâlip) den rehber seçmelerini istiyor. Bir başka nüshadaki kayda göre: İkrar törenlerindeki bu namaz, Gadir-i Hum‟da Hazret-i Muhammed‟le Hazret-i Ali‟nin kıldıkları iki rekât namazdan kalmıştır.
33