SERÇESM ¸ E BÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR
BU SAYIDA
FELSEFEMÝZÝ DOÐRU OKUYALIM
AHMET KOÇAK Haberler - Söyleþiler Taþdelen Cemevi Tapu Töreni Selahattin Özel’le Söyleþtik: Siyasallaþma Sürecini Baþlatmalýyýz Ali Naki Ulusoy Hakk’a Yürüdü ESAT KORKMAZ Çalçakýrlar’da Hýdrellez Cemi
FÝKRET OTYAM Çareyi Bu Can Bulduysa Namerdim.. ESAT KORKMAZ Pandora’nýn Kutusu YAÞAR SEYMAN Gönül Galerim ‘Duygu’suz... ÝSMAÝL KAYGUSUZ Yazýlý Temel Kaynaklar-Bölüm II ÝSMAÝL BÜYÜKAKAN Nabi Yaðcý’nýn Yazýsý Üzerine ÝLHAN CEM ERSEVEN Törenlere Doðru KENAN FURAT Yol Eri Olan Aracýsýz Görüþür FUAT BOZKURT Gösterge Bilim Açýsýndan ALevilik HAÞÝM KUTLU Hakk’a Yürüyen Can için Erkan - III ÝSMAÝL AYDOÐMUÞ Halkbilim ve Nejat Birdoðan AYHAN AYDIN Mürebbi Hamza Tanal ile Söyleþi GÜLÇÝN AKÇA Sivas Kanlý Sivas’lýða Devam Ediyor BASIN AÇIKLAMALARI ABF, AABK, PSAKD VEYSEL KAYMAK Harmancý’nýn Mantýðý HASAN HARMANCI Bir Kitap: A. Yalçýnkaya, Pas, Aleviliðe Ýhanetin Soyaðacý
AYLIK DERGÝ Genel Yayýn Yönetmeni: Esat Korkmaz Sahibi: Genel Ajans Basým Daðýtým Organizasyon Ltd. Þti. adýna Ahmet Koçak Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ahmet Koçak Yönetim Yeri: Divanyolu Cad. No: 54, Erçevik Ýþhaný 102, 34110 Eminönü - Ýstanbul Tel/Faks: +90.(0)212.519 5635 E-posta: sercesme_dergisi@yahoo.com Baský: Mart Matbaacýlýk, Ceylan Sk. No 24, Nurtepe, Kaðýthane, Ýstanbul - 0212.321 23 00 Yayýn Türü: Yerel - Süreli
FÝYATI: YTL 3 / € 3 / £ 3 HAZ-TEM 2006 SAYI: ISSN 1304-986
9 771304 986000
22
Eskiden en büyük günah Gökyüzü’ne (Tanrý’ya) karþý iþleniyordu; þimdi ise günahlarýn en büyüðü Yeryüzü’ne (insana-insanlara ve doðaya) karþý iþleniyor.
Her Alevi Hak-Hakikat Arayýcýsýdýr Esat Korkmaz, Genel Yayýn Yönetmeni
A
levi felsefesinde Hak, yokluktaki, hiçlikteki “Mutlak Tanrý”nýn, “güzelliðin görülmeye olan eðilimi” sonucu “dönüþüme” uðramasýyla beliren ve kendi ayrýmýnda olan “gizil tanrý”dýr. Vahedet-i mevcutçu tasavvuf, Tanrý-doða-insan iliþkisini: Tanrý’dan çýkýp yeniden Tanrý’ya dönen bir çevrim üzerinde açýklar. Tanrý’nýn kendi özünden fýþkýran, taþan ýþýðýn dönüþümler geçirerek ve bu yolla kendi kendine yabancýlaþarak evrende, gözle görülebilir biçimler aldýðýný savunur. Tanrý, madde ve eþyanýn; hareketin, hareket soyutlamasý olarak zamanýn var olmasýndan önceki mutlak yokluk/hiçlik durumunda, kendi kendisinin tanrýsý iken, insanlar için düþünülmesi/algýlanmasý güç bir öze sahipti. Mutlak yoklukta/hiçlikte, yokluðu, hiçliði tartýþmak anlamsýz olduðuna göre, bu aþamada bir “tanrý” varlýðýndan söz etmek Alevi felsefesi açýsýndan üretici deðildir. Çünkü Tanrý bu konumda, kendi kendisinin bilincinde; kendi içindeki sonsuz olanaklarýn, yeteneklerin ve güçlerin ayrýmýnda deðildir. Çevrimin hareket ettirici ilkesi olan “güzelliðin görülmeye eðilimi” sonucu Tanrý, sonu olmayan bir yokluðun/hiçliðin içinde kendine bakacak göz ve vecde gelecek bir gönül istedi; iþte ýþýksal taþma bu gereklilikle baþladý. Bu gerekliliðin belirmesi ile mutlak yokluk, hiçlik, olanaklý yokluk/hiçlik durumuna dönüþtü. Tanrý, kendi kendisiyle ilk kez yabancýlaþtý; kendi bilincine ilk kez vardý; evrenin, bütün ruhsal ve maddesel þeylerin yaratýlmasý için gerekli kaynaðý içinde taþýdýðýnýn ayýrdýna ilk kez ulaþtý. Kiþilik kazandý; önce Tanrý iken þimdi Hak, Hakikat, Gerçek ya da Aþk oldu. Alevilik-Bektaþilikte “hakikat”, Hakk’ýn yol erinden özelliklerini alarak yerine kendi özelliklerini koymasýyla elde edilen “þey” ya da düþünceyle doðanýn eðiliminin “uygunluðu”, ötesinde varlýðýn “özü, caný, ruhu” olarak algýlanýr. Hakikat bir ilham makamýdýr. Ýlham, kulun kendi isteði, gücü ve çalýþmasýna baðlý olmaksýzýn, doðrudan Tanrý vergisi olarak kalbe atýlan, gönle doðan anlam, sezgi, bilgidir. Akýl ve duyularýn aracýlýðý olmaksýzýn, tanrýsal gerçeklerin ve sýrlarýn, varlýk ve olaylarýn içyüzünün, velinin gönlüne doðmasý biçiminde algýlanýr. Ýlham, ancak arýnmýþ gönüllere iner. Akýl ve duyu yanýlgýlarýndan uzak olduðu için, ilham’da aldanma ve yanýlma payý yoktur. Akýlla çeliþir gibi görünen bu durum aslýnda bir görüntüdür. Þeriat ve tarikat kapýlarýnda akýlla donanan ve artýk fazlaca bir düþünme eyleminde bulunmadan da akýlla gidilen sürecin sonuçlarýna ulaþabilen insan, üretici insandýr. Bu üretici insan marifet kapýsýyla birlikte ve inanç kanalýnda, Hakk’la Hak olmayý amaçlayan bir varlýk olarak öne çýkar. Sezgileriyle yürüyor gözükür. Daha doðrusu genelde marifet kapýsýyla, özelde hakikat kapýsýyla Tanrý yolundaki yol eri; inanç varlýðý ile somut varlýðýnýn üst üste örtüþmesi sürecinde, normal insanlardan farklý kimi yetilerle, doðaüstü güçlerle donanmaya baþlar. Bu durum, halk adýna, topluluk adýna kimi yükümlülükleri yüklendiðini gösterir. Yüklendiði yükümlülüðün gücü, birey gücünün üstünde olduðundan, üstelik bu yükümlülük akýlla/mantýkla çeliþen zaman ve mekânda gezdirildiðinden, bakýldýðýnda duyular ötesi bir kanalda ilerleniyormuþ izlenimi uyandýrýr. Aklýn altyapý görevi üstlendiði bir zeminde; toplumsal güç, inanç yaratýsý biçiminde öne çýkar. Gizli, örtük ve perdelenmiþ olan ve toplumsal güçle giydirilmiþ durumda bulunan tanrýsal gerçeði açýða çýkarmak, hakikat kapýsýndaki can ehli için bir tür “keþif” olarak algýlanýr. Tanrý’nýn kendine baðýþladýðý esin kaynaðý ile sýradan insanlara kapalý olan gerçekleri kavrayabilir. Böylesi bir durumda Hakk’la arasýndaki perde ortadan kalkar. Yol erinin, gizli hakikatý açýða çýkarmasý üç aþamada gerçekleþme olanaðýný bulur:
1. Aklýný kesin kanýt kullanarak, Tanrý hakkýnda kesin bilgi sahibi olma (muhadara-ilm elyakin): Muhadara, gönlün Hakk’ýn huzurunda olmasý durumunu anlatýr. Muhadara-ilm el yakin ise yol erinin, bâtýni bilginin birikmiþ biçimi olarak algýlanan “gönül” yoluyla önce kendini, sonra ekendi özünde Tanrý’yý bulamasýný dile getirir. (Devamý 2. Sayfada)
¸ E SERÇESM
(Baþtarafý 1. Sayfada)
2. Açýklama
ve bilim yoluyla bilme (mükâþefe-ayn el-yakin): Sezgiye dayanan bilgi yolu; bu yolla tanrýsal sýrlarýn hakikat ehline görünmesi hali; Tanrý sýrlarýný sevgi ve baðlýlýk yoluyla elde etme yöntemi ya da Tanrý’yý gönül gözüyle görme. Ve 3. Tanrý vergisi olan bir esinle aracýsýz bilme (müþahede-Hakk ül-yakin): Tanrýsal sýrlarý ve tecellileri seyretme, bu yolla tanrýsal âlemi görme. Hak ül-yakin, bilginin en yüksek aþamasý olarak algýlanýr. Evrenin tüm sýrlarýný, yaþamýn anlamýný, önemini, deðerini kavrama makamýdýr; burada yol eri, olgunluða ulaþmýþ sayýlýr; onun için bütün gizlilikler açýlýr, gerçekleri örten perdeler kalkar; gerçeklerin gerçeði yüce varlýkla, Tanrý’yla karþý karþýya gelme olanaðýna kavuþur. Görüldüðü gibi Hakk’la Hak olan insan-ý kâmil; zaman ve mekândan baðýmsýzdýr. Buna karþýn insan-ý kâmil dýþýnda kalan her þey, yani Tanrý’nýn birliðinin dýþýnda kalan çokluk, çokluðun oluþ ve yokoluþ yasalarý, zaman ve mekân kalýplarýna baðýmlýdýr. Ýnsan-ý kâmilin bu özelliði onun, Hakk’tan halk’a indiðinde yeteneðini/yorumunu kutsayacak olan inanç yanýný oluþturur. Ýnancýn çizdiði yuvada, ilahi nurun tecelli edip nefsin ölmesiyle bir gönül yaþamý baþlar. Böylesi bir gönül yaþamý süren mürþidin, gönülleri ferahlandýran manevi gücü, nefes olarak algýlanýr. Nefesiyle bir mürþit þunlarý anlatmak ister: A. Bizler, bizi ebedi gerçeðin özüne götüren birlik dolusunu içtik, bu nedenle þaraba gereksinmemiz kalmadý. Asýl gerçeðe, ebedi gerçeðe ulaþarak Hakk’a kavuþtuk; bunun için mihraba gereksinmemiz kalmadý. B. Bizim yolumuzda canýn önemi yoktur, biz cananý arýyoruz. Gönlü Kâbe bilir, gönüle ulaþma yolunun kurallarýna uyarýz. Biz; bu nedenle insana secde ederiz; bizim için bundan baþka bir ibadet biçimi yoktur. C. Kuran’ýn gerçeklerini ortaya çýkaran bizleriz. Biz Kuran’ý insanýn yüzünde bulur ve oradaki Kuran’ý okuruz. Bize baþkaca bir Kuran gerekmez ve D. Bizler, ebedi gerçekler peþinde koþmaktan yanýp yakýnan ama yýlmayan insanlarýz. Ezelde evet dedik ve bu sözümüzden asla dönmeyiz. Biz zaten meleklerle dostuz. Bu nedenle günah-sevap melekleri bizim günahýmýzý-sevabýmýzý yazmayý býrakmýþtýr.
EY ALEVILER, ÇOCUKLARÝNÝZÝN ZORUNLU DIN DERSINDEN AYRÝ TUTULMASÝNA ÇARE BULUNDU: “ALEVÝLER BEN MÜSLÜMAN DEÐÝLÝM DÝYE DÝLEKÇE VERÝRLERSE ÇOCUKLARI BU DERSÝ ALMAK ZORUNDA OLMAZ...”
Çareyi Bu Can Bulduysa Namerdim, Çareyi T.C. Milli Eðitimi Ýlgilileri Buldu!... Fikret Otyam 4 TEMMUZ 2006 tarihli Hürriyet Gazete’sinin birinci sayfasýnda mavi zemin içinde tastamam sekiz sütunluk bir baþlýk: “Alevilik Kararý Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi, Alevi Çocuklarýn Zorunlu Din Derslerine Katýlmalarýnýn Ýnsan Haklarýna Aykýrý Olduðuna Karar Verdi” Hürriyet’in bu özel haberinin sahibi Zeynel Lüle. Kutluyorum ve baþlýðýn içeriðini özetle alýyorum: “Okullardaki zorunlu din dersi uygulamasý, Avrupa Ýnsan Haklarý Sözleþmesi’nin din ve vicdan özgürlüklerini garanti altýna alan 9. maddesine aykýrý bulundu. Kararýn sonbaharda açýklanmasý bekleniyor.” Eski kafa kaðýdýmda “Dini: Ýslam-Mezhebi: Hanefi” yazar! Yazan katibin suçu ne, birisi demiþ böyle yaz! Bin kere yazdým, bin kere orada burada/yurt içinde ve dahi yurt dýþýnda açýkladým renkli ve renksiz basýnda, TV’lerde, altý yedi yaþýndan beri Aleviliðe ve Bektaþiliðe neden vurgun olduðumu, artýk yenilemeyeyim burada.. TC Milli Eðitim Bakaný muhterem de týpký bu can gibi, dini Ýslam, mezhebi Hanefi!. Bu can zorunlu/dayatmalý din dersine tastamam karþý, Alevi inançlý canlara illa Hanefi fýkhýný öðrenmeleri yolunda uðraþlara ne þekilde olursa olsun asla kabul etmiyorum, isyanla karþýlýyorum. Peygamberimizin “Dinde zorlama yoktur” buyruðuna karþýn bunu yapanlar resmen ve alenen yobazdýr!.. Ne demek yobaz? Ýþte yanýtý: Türk Dil Kurumu/Türkçe Sözlük/1969/Sayfa 807: “Din taassubu baþkalarýný rahatsýz edecek derecede ileri sataþkan kaba sofu.” Milli Eðitim Bakaný’nýn, “Aleviler ben Müslüman deðilim diye dilekçe verirlerse çocuklarý bu dersi almaz zorunda olmaz” sözleri ülke çapýnda büyük tepki topladý; bakanlýk zorunlu bir bir açýklama yaptý, meðer oradan birisi söylemiþ! Þimdi söyletene mi bakalým, söyleyene mi bakalým? Söyleyen de yobaz, söyleten de yobazoðlu yobaz!. Al bu sözü vur söyleyene, al söyleyeni vur söze vesselam!. Saydýrmýyorlar ki bilinsin tam adedi, güzel yurdumuzda kaç Alevi inançlý var? Çocuklu olanlar verseler dilekçeleri ne börek yiyecek bu çözümü ortaya atanlar? Ülkeye/Ülke insanlarýna kötülük etmek/hayýnlýk etmek için illa silahý alýp daða çýkmak þart deðil, bundan bin beteri/daha alçakçasýný edersin: “Aleviler ben Müslüman deðilim diye…” baþlarsýn yezitliðine olur biter!.
“Tatilde Tek Ödev ‘Dua Ezberlemek’” Olay Ankara’da, yani Türkiye’nin kalbi Baþkentte! Çocuklara, tatilde tek ödev ‘dua ezberlemek’ verilmiþ!. Uygulama velilerin tepkisini çekmiþ elbette, ödevi veren öðretmen, “Ödevi 5. sýnýfa hazýrlýk olsun diye verdim. Ben Atatürk ilke ve inkýlâplarýna baðlý bir öðretmenim” sözleriyle kendisini savunmuþ! Sayýn öðretmenim iyi ki Atatürk ilke ve “devrimlerine” baðlý imiþ, ya olmasaymýþ? Gelecek yýl tatil ödevi olarak Atatürk’ün Türk Gençliðine Sesleniþi’ni verir de ödev olarak! Öðrenciler yatýp kalkýp dua etsinler öðretmenlerine, inþallah ilerde Milli Eðitim Bakaný olur!.
Yeni Çýkan Kitaplarýmýz SAVAÞLI YILLAR ROMAN
ÞAH HATAYÝ VE
Ýsmail Kaygusuz ISBN 975-335-055-4 25 x 23 cm boyutunda 374 sayfa Ýki Cilt Birarada: SON GÖRGÜ CEMÝ ÇÝLELÝ GÜNLER
PÝR SULTAN Lütfi Kaleli ISBN 975-335-054-6 15 x 23 cm boyutunda 160 sayfa
Divanyolu Cad. No: 54, Erçevik Ýþhaný - 102, 34110 Eminönü-Ýstanbul Tel: +90.(0)212.519 56 35 www.alevyayinlari.com
Toplu Satýþlarda %40 Ýndirim Yapýlýr 2
Sayý 22
¸ E SERÇESM
Kýsas… Kýsas… Kýsas… 1960 Akdevrimi’nden hemen sonra, Kasas köyündeyim, üç beþ Kýsaslý ayaðý çizmeli bu konuðu, Köy Odasý’na davet etti. Odada yalnýz deðildim, Atatürk, Ýsmet Paþa, Cemal Gürsel Paþa da var. Onlarýn duvarýna sýrtýmý dayadým.. “Vallahi” dedi birisi, “valla emir gelmiþtir milli birlik komutasýndan, derler köye gelen her yabancýnýn hüviyetini sorasýnýz, kimsiniz?” Söyledim, sonra bir yabancýnýn köy odasýnda konuk edildiðini duyan geldi, duyan geldi. Birisi sarýldý boynuma, anlattý kim olduðumu ayrýntýlý. Sonra, çalýþtýðý Tarým Kredi Kooperatifi’ne çay içmeye çaðýrdý, kimliðimden çok bu iþe yaradý, kibarca gözaltý bitti! “Kusura kalmayanýz, emir yüksen yerdendir ve de gayet sýkýdýr.” Köy ortasýndayým, elimde fotoðraf makinasý bir baþýma boydak! Kýzýl sakallý ve býyýklý upuzun boylu bir ihtiyar geldi yanýma, poþusunu düzeltti, sevgi dolu gözleri mavi mavi, sýkýlgan, “Hoþ gelmiþsen” dedi, “sefalar getirmiþen. Kusura bakmayasan olur böle þeyler, köylük yer ve de dedikleri gibi emir yüksek yerdendir, buyrun mihman buyrun can buyrun, bizim Meki’nin çadýra gidek.” Köy yerinden uzakça bir düzlükte kocamaaan kara bir kýl çadýr, çadýr deðil aslýnda otaðý hümayun! Halý, kilim minderlere kaykýlmýþlar fýrladýlar yerlerinden, döþeklerden! Baþka döþekler serildi, minderler atýlmaya baþladý. Çilekeþ çizmelerimi çýkarmaya, daha doðrusu çýkarmak için âdeta boðuþurken bir can bacý hamle etti, aman olmaz falan demeye kalmadan sarýldý çizmeye çýkardý ve diðerini! Ve baþköþeye oturttular, minder minder üzerine! Sýrayla öpüldü gözlerim, yanaklarým, ellerim!. Ýki ana geldi Harran’la yaþýt.. Elleri yüzleri nakýþ nakýþ dövmeli, baþlýklarý boylarýnýn yarýsý kadar, yerimden kalkmaya çabalarken bastýrdýlar omuzumu, eðilip öpüverdiler gözlerimi, dudaklarýmý, sýrtýma sürdüler bin yaþýndaki ellerini kapar kýpýr dualarla. Mihmaným, konuk. Konuk ki, yani mihman, Hazret-i Ali’nin ta kendisidir çadýra gelen! Ötelerde bir kuzunun kesildiðini gördüm. *** Memed at meraklýsý, atlara binildi Hazreti Ýbrahim’in dolandýðý Harran ovasýnda ceylanlarla yarýþtýk.. *** Kadýný kýsraðý, genci ihtiyarý gözyaþlarý döktü jeep’e binerken, iki yanýmda atlýlar köyün dýþýna kadar, “mihman can gidiy!” Sesleniyorlardý, “Yine gelesen a can, yine gelesin, sevmiþiz seni, öksüz komayasan bizleri unutma..” Jeep’in tozundan görünmez oldular, Harran ovasýnda yitip gitti atlýlar, batan güneþ içinde eriyiverdiler! Onlarý öksüz komadým, Kýsas ellialtý yýldýr bu canýn da köyüdür, evim (Hakk’a yürüyen) Memed Kaya’nýn evidir, çizmelerime asýlan Hatice Kaya’nýn bir baþka anýþla “Mavi Haco”nun evidir; onbir kýz, bir oðlan bebelerinin ki þimdi sayýsýný þaþýrdýðým torun bebelerinin de “amo”suyum, yani amcalarý/dedeleri! Filiz de ablalýklarýndan “Ana”lýða terfi etti!. Urfa Valisi, çocukluk arkadaþým Fikret Sayýn’ýn himmetiyle yýllar yýllar önce baðlanan telefonlar hâlâ çalar, “ne gelmeyesiz?” Ellialtý yýl bu, dile kolay ve “Enbiya Suresi” ile baþlayan bir kitap.. “Peygamberin bahsi geçtiði için bu adý almýþtýr. Mekke devrinde nazil olmuþtur, 112 ayettir.” Ve kocaman ilk baþlýk: “Bismi’llahi’r Rahmani’r-Rahim.” Yazdýðým kitaplardan çok sevdiðim birisi “Harran Koçaklamasý”, son baskýsý Günizi Yayýnlarý’ndan. Þubat 2002, 302 sayfa. Kýsas, caným Kýsas. Beþbine yakýn insanýn yaþadýðý o zamanlar, yarýsý Alevi, yarýsý Sünni.. Kimsenin kimseyi inancýndan ötürü kýrmadýðý bir topluluk. Evin önünde jeep’ten inerken sevinç çýðlýklarý, “amogil geldi, amogil geldi.” Hangisine sarýlýrsýn ve çantalarý yukarý taþýyan sevimli oðlan Cafer’dir en son öpülen.. O Cafer ki baþgöz edildi ve vatan görevi için ayrýldý köyden ve muhtar dostum bir Ali evladýna asla/kat’a yakýþmayan bir iþ yaptý, askerin eþini kaçýrdý, imam nikahýyla (!) eþ etti kendine ve Cafer askerden döndü, silahlar durmadan konuþtu, bizim Cafer çocuk artýk o yörenin “Canavar-ý Urfa hat”ýdýr, yani ‘Urfa canavarý!’. Ondokuz yýl hep yanýnda olduk, mapus damlarýnda öksüz komadýk ve son zamanlarýný okumakla, resim yapmakla geçirir olmuþtu.. Ýlkokul mezunuydu, saklandýðý yerde yakalanýnca raflar dolusu kitap çýktý suç aleti (!) olarak.. Birisi “Suç ve Ceza!” Bir ilkokul okumalý ve adam öldürmeli, okuduðu kitap Suç ve Ceza, yazarý da kocaman bir “Urus!” “Baba” diyordu mektubunda, “çok, ama çok dayak yedim, iþkence gördüm anlatmakla bitmez. En çok da komiser kýzar, ‘..Ulan þimdi çýktý mesele, siyasi bu pezevenk.. Lan itoðlu, þu okuduklarýna bak, bunlarýn çoðu Rus yazarý yok Dostoyevski, yok bilmem ne bok, Marks, bok püsür…’ Yine yatýrdýlar, ayaklarým da paramparça.. Baba, ah o kitaplar, meðer kitap neler
Haziran-Temmuz 2006
getirirmiþ insan baþýna! Sanki her sayfa için on tahta cop! Ýþte dedim, okumanýn da bedeli bu olsa gerek, o halde, evet o halde gülmem geliverdi!.Belki aðlamaktý bu, gülme yerine..” 19 yýl sonra özgürdü! 16 yýldýr görmediði kazýný da aldý yanýna, Gazipaþa’ya geldi, kanlýlarýyla barýþmaya Hacýbektaþ’a yolcu ettik iki gün sonra. Sonra mý? Sonra döndü Urfa’ya, kahvecilik yapýyordu, fakir bir Kýsaslýnýn düðününü yaparken makinalý tabancalarla taradýlar, yerde deðil, hep söylediði gibi “ayakta öldü”, mezarý Kýsas’ta bir yakýnýnýn tarlasýnda, güller içinde..
Kýsas’ta Önemli Bir Toplantý!. “Kýsas sizin köyünüz sayýlýr, bu çok önemli toplantýda sizin olmanýz toplantýya onur verecektir, proje þöyle...” diyordu telefondaki sayýn bay, anlattý anlattý, bazý þeyler sordum “Evet, Cem Vakfý’nýn da katkýlarýyla!” O kibar zat, “Kýsas Belediyesi de Sebahat Akkiraz’ý davet etti, o da Kýsas’ta olacak..” diye eklemiþti. “Bakýn beyfendi, çok teþekkürler, oradaki toplantýya asla katýlmamam için iki nedeni açýkladýnýz, bu caný hatýrladýðýnýz için teþekkürler, ama bu iþte asla yokum ve olmayacaðým…” Çeþitli yerlerden ve kiþilerden gelen ricalar ayni yanýtla sonuçlandý. Onüç öndört yaþýnda mýydý neydi, tanýdýðýmýzda canýmýz ciðerimiz Sivaslý türkücü kýzýmýzý, eski kýzýmýzý hâlâ seviyoruz, yenisini asla!.
Haklýlýðým Kabul Buyrula!. Serçeþme, “Kýsas faciasý”ný en ayrýntýlý, en tarafsýz biçimde verdi iki sayý. O, yýllardýr Sünnilerle kardeþ gibi geçinen Alevi canlara ayrýlýk/kýrgýnlýk/bozuþma ateþini -acýdýr yazmasý- sözüm ona ayný inançta olanlarýn yakmasý acýlarýma acý kattý!. Ey Avrupa Birliði, bölme, parçalama, birbirine düþman etme illa topla tüfekle olmaz, bunu en iyi siz bilirsiniz, yeni silahýnýzýn adý “projedir!” Ey sizin bu projeniz de Zülfikâr’ýn keskin yanýna gele! Çaðdaþ Yezitlerin, Muaviyelerin projelerine binlerce lânet, canlarý bölenlere binlerce lânet!. Projeyle ilgili bilgi rapor sanýrým þöyle bitti: “Görev tamamlanmýþtýr!.” Sunulan “öroooo”lar yüreklerinizde parçalana!
Hoþ Geldin Karabatak! Adam Kýzýlbaþýn teki.. Üstelik Prof. Dr! Eli, durmadan kalem tutan bir adem oðlu.. Kusursuz mu, ne kusursuz, kusurlarýn ta kendisi.. Kusuru tastamam bir ‘karabatak’, bir görünür, bakarsýn aylarca yok, kodunsa bul! Gelince de hayýrla gelir, elinde kocaman bir iki kitap! Ayhan Aydýn’dan bir telefon: “Baba, kaçakla geliyoruz!” Nasýl sevinmezsin? Ispartalý can Bal da var ve hazretin elinde tuðla deðil, briket kadar bir kitap, “Türklerin Dili”, 1035 Sayfa! Öbürü “Buyruk! Ýmam Cafer-i Sadýk Buyruðu.” Ýmzalamýþ da: “Fikret Otyam Aðabey’e Filiz Otyam Hanýmefendiye içten saygýlarla, Hu!. 28.06.2006”. Kim mi bu karabatak? 20 Ekim 1946 Sivas doðumlu Prof. Dr. Fuat Bozkurt! Buyruk’un yeni baskýsýný hazýrlamýþ, bu cana armaðan ettiði ise elinde kalan son kitap, iç sayfada bir not: “Düzelti Örneði...” Eyvallah. Artýk dergi, sayfa dostuyuz da, Serçeþme’nin geç kalmýþ, hem çok geç kalmýþ bir yazarýdýr Fuat Bozkurt can. Kaybolsun bakalým bundan kelli.. “1035 sayfayý kim okur?” Okuyan okuyor, bu cana armaðan edilen kitap mý? O dördüncü baskýsý!. Eyvallah!
Niyazým Tuttu! Müjdelerim olsun, geçen yazýmdaki niyazým tuttu, Alev’ciler yani bizimkilerden Ahmet Koçak’tan kocaman bir paketi sevgiyle kucakladým, saygýyla açtým, zira onlar ýþýktý: Yusuf Zamir’in “Marks Gerçekte Ne Dedi” ve “Küreselleþmeyi Anlamak”ý; “Kafa Tutan Günler - Yerüstü/Yeraltý 78 Güncesi,Esat Korkmaz. “Ýslam’da Kadýnlar! Cihat-Þeriat-Reform”, bu da sevgili Lütfi Kaleli imzalý.. Bir baþkasý özlediðim ozan dostum Ali Yüce’nin þiir kitabý, “Atatürk Aydýnlýðýný Karanlýkçý Diþler Kesmez.” Âþýk Kul Hasan’ýn “Yirminci Yüzyýlýn Ýnsanlarýyýz” yaþamý ve þiirleri. Ve önsözünü yazdýðým bir kitap, “Türkülerle Gömün Beni – Derdiyoklar”, þiirler.. Bir Urfa türküsünün tam sýrasý: “Fýrat kenarýna kurdum kazaný Ben severim okuyaný yazaný”
3
¸ E SERÇESM
MÝTOLOJÝLERDE GEZÝNTÝ
Pandora’nýn Kutusu Esat Korkmaz
B
âtýni felsefede Tanrý’nýn ya da tanrýlalarýný tanýmlamak için kullanýlýr. Zeus’un Titan babasý rýn “bilgeliði”, doðanýn “eðilimine uyKronos’a baþkaldýrýp evren egemenliðini ele geçirinPandora’nýn Kutusu, gun” davranma temellidir. Bu eðilimin ce “Titan” terimiyle tanýmlanan tanrýlar “dev” durubir “insana” benzetilebilir: uzaðýna düþen “metafizik Tanrý” ya da muna dönüþmüþ, yani “tersine dönüþüm” geçirmiþ, Kutu’daki “umut”, “tanrýlar”, bir dünya “cahilidir”. CeOlymposlular ve soylarý ise “tanrýlar” adýyla anýlinsanýn yapýsýndaki haletine son verip “bilge” olabilmek için, kendi maya baþlamýþtýr. “göksel yan”, “karþýtýný” yaratmak zorundadýr. Bu kapsamda Evren egemenliði zincirinde, babalar egemenliði “eril” yargý öne alýnarak tasarýmlanan pek çok mit ellerinden kaptýrmamak için oðullarýný yutarlar, ana“kötülükler ve acýlar” ise ya da mitoloji çeþitlemesinde, Tanrý ya da tanrýlalar da oðullarýna yardým ederler. Genellikle ananýn insanýn yapýsýndaki rýn “mezar kazýcýlarý” olarak “ilk erkek insan ya da yardýmýyla kurtulan en küçük oðul, egemenliði baba“dünyasal yan”dýr. insanlar”, erkeklerin “mezar kazýcýlarý” olarak da sýnýn elinden alýr. Ýnsan “eylemli can” olarak “ilk kadýn insan ya da insanlar” yaratýlýr. ErkekTanrýlýk zincirde ikinci soy olan Titanlar da babaalgýlanýr ve le/erkeklerle Tanrý/tanrýlar, kadýnlarla erkekler larý Uranos tarafýndan analarýnýn karnýna gerisin gearasýndaki mücadele, hem Tanrý ya da tanrýlarý hem “umut” ile “kötülükler ve acýlar” riye týkýlýrlar. En küçük oðul Kronos, anasý Gaia’nýn de erkekleri ve kadýnlarý “dönüþüme” uðratýr. Artýk eline verdiði bir týrpanla babasýnýn hayalarýný keserek arasýndaki mücadelenin kavga naif bir düzlemde “tanrý-insanlarla insanözgürlüðüne kavuþur ve egemenliði ele geçirir. Ne var “kavga alaný” olarak tanrýlar” arasýna taþýnýr. Anadolu Aleviliðindeki ki yasa gereði o da çocuklarýný birer birer yutmaya kimliklendirilip bilince/inanca “tanrý-insan” temelli “vahdet-i vücut” ile “insanbaþlar. Anasý Rheia kocasýna çocuk yerine bir “taþ” taþýnýr. tanrý” temelli “vahdet-i mevcut” arasýndaki çatýþma yutturarak en küçük oðlu Zeus’u kaçýrýp saklar. Zeus, böylesi bir kazanýmýn “güncellenmesiyle” üretildi. büyüdükten sonra on yýl mücadele verir ve sonunda “Umudu” keþfetmek Yunanca, “tüm yeteneklere sahip” anlamýna ge- gerçekliði bir ucundan yakalamak egemenliði ele geçirir. len “Pandora”; mitolojide, güçlü ve kendini Yunan mitolojisinde, baþlangýçta Kaos, Gökyüzü anlamýna gelir, beðenmiþ erkekleri cezalandýrmak için tanrýlarýn ile kimliklenen ve bir erkek olan Uranos’u, Yeryüzü ama acýyý ve kötülükleri yarattýðý “diþi-insan” demektir. “Pandora’nýn Kuile kimliklenen kýz kardeþi ve karýsý Gaia’yý yarattý. “umuda yedirecek duruma” tusu” ise tanrýlar tarafýndan Pandora’ya verilen, Çaðlar boyu Gökyüzü ve Yeryüzü birleþme durumuniçine bütün kötülüklerin ve acýlarýn doldurulduðu da kaldý. Birleþme sonucu Gaia’nýn yani topraðýn getiremezse kapalý kutudur. doðurduðu çocuklar, babalarýnýn bedeni tarafýndan kendini esenliðe taþýyamaz. Yunan yaradýlýþ tasarýmýna göre, baþlangýçta tutsak edildiler ve Yeryüzü’nün tepelerinin ve vaditek erkek-insan deðil, birçok erkek-insanlar yaratýlerinin altýnda sýkýþýp kaldýlar. Gaia, onlarý kurtarmalýr. Uzun bir süre, üreme kaygýsý dýþýnda bir “erkekler dünyasý” hüküm ya karar verdi. Bir týrpan yarattý ve oðlu Kronos’a verdi. Oðul, bu týrpansürer. Zamanla tanrýlar tanrýsý Zeus ile Titan oðlu Prometheus arasýndala babasýnýn “erkeklik organý”ný kesti. Böylece Gökyüzü ile Yeryüzü ki düþmanlýk týrmanýnca Zeus tarafýndan erkek insanlarýn baþýna “bela” arasýndaki birleþmeye son verdi. Bu ayrýlma, Kaos’un gerçek sonu ve olmasý için ilk diþi-insan Pandora yaratýlýr. Dünya’nýn baþlangýcý oldu. Erkeklik organý kesilen Uranos’un kesik yerinden akan birkaç damla kan topraða düþtü; topraða düþen damlalardan Kronos’un erkek ve kýz kardeþleri, oniki Titan ve Titanid doðdu. Dionysos–Titanlar Karþýtlýðý Kronos, tanrýça Rhea’yla birleþerek onunla üçüncü tanrý kuþaðýný üretti. Kronos, geleneði bozmadý ve çocuklarýný yuttu. Sonunda Rhea, en genç Yunan mitolojisinde, küllerinden insanlarýn oluþtuðuna inanýlan ve kötü ve en sevdiði evladý Zeus’u kurtarmak üzere bir düzen kurdu ve açgözlü ruhlar durumunda bulunan “karþý-tanrý”lardan her birine “Titan” adý vebabaya yutmasý için çocuðunun yerine bir kaya parçasý verdi. Böylece rilir. Zeus ve Semele’nin gayrimeþru çocuklarýndan biri olan verimlilik Zeus, gizlendiði yerden çýkarak babasýný öldürdü. Daha sonra kardeþtanrýsý Dionysos, Zeus’un meþru eþi Hera’nýn lanetine uðrar. Bir Girit leriyle bir oldu ve Kronos’un kardeþleri Titanlarla savaþtý; onlarý yenerek yorumuna göre, Hera’nýn kýþkýrtmasýyla Titanlar tarafýndan kollarýYeraltý’nda zincire vurdu. Gaia’nýn, Zeus tarafýndan yenilgiye uðratýlan bacaklarý koparýlýr; piþirilir ve yenir. Titanlarýn bu davranýþý, ölümcül çocuklarýnýn öcünü almak için doðurduðu Typhon adlý dev Yeraltý’nda sonuçlar doðurur. Çünkü, ünlü öfke nöbetlerinden birine kapýlan Zeus, yaþýyordu. Kalçasýndan aþaðýsý iki yýlandan oluþan ve omuzlarýndan çok eski hizmetkârlarýný öldürür. sayýda yýlanlar çýkan Typhon, büyük patlamalarla lav püskürten kötücül Titanlar, tanrý olarak dirilen ezeli kahraman Dionysos’u katletmekle bir güçtü. Typhon, yarýsý kadýn, yarýsý yýlan korkunç Ekhidna ile evlen“tersine dönüþüm”e uðrayarak “karþý-tanrý” durumuna olmasa da di. Bu evlilikten Kerberos, Hydra, Khimaira, Sphinks, Nemea Aslaný ve Þeytan’ýn gençliði olarak algýlayabileceðimiz cinler ya da iblisler duruçok sayýda baþka canavar doðdu. muna gelirler; korkunç yamyamlýklarý sonucu mitolojinin belleðinden silinirler. Külleri, insanlýðý yaratmaktan baþka bir iþe yaramayacaktýr. Orpheus tapýmý, “Ýyi-Kötü” karþýtlýðýný ya da “Ýlk Günah” ilkelerini Akýlsýz ve Duygusuz Pandora “tohum” durumundan yeþerten ilk Yunan hareketidir. Orphik metinlere göre insanlarýn, kötü yürekli ruhlar olan Titanlarýn küllerinden doðmuþ Söylenceye göre Titan karý-koca Ýapetos’la Klymene’nin, Atlas, olmalarý insanlardaki kötülük “pay”ýnýn kanýtýdýr. Yýldýrýmla öldürülmeMenoitios, Prometheus ve Epimentheus adlarýnda dört çocuðu olur. Bu den önce genç Dionysos’un etini yedikleri için Titanlarýn külleri ve o çocuklar “akýl gücü” bakýmýndan tanrýlara üstündür ve onlara kafa tutarküllerden doðan insanlar, tanrýsal öðeler içerirler. lar. Zeus bu çocuklara “özel bir kin” duymaktadýr. Bu kin sonucu Atlas, Ýnsanlarýn ortaya çýkmasýndan önce dünya mükemmel ve kusursuzgökkubbeyi omuzlarýnda taþýmakla, Menoitios ise Yeraltý’na kapatýldu. Dünyanýn dengesini Titanlar bozdu. Artýk insanlar kendini esenliðe makla cezalandýrýlýr. Yine ceza olarak Prometheus’un karaciðeri kartalkavuþturabilmesi için yapýlarýndaki “tanrýsallýk payýný” bulmalarý gereklara yedirilir; Epimentheus’a ilk kadýn Pandora “eþ” olarak verilir. mektedir. Mitolojinin ilginç yaný ilk erkek insanlarýn çok akýllý ve becerikli Titanlar, Yunan mitolojisinin en ilginç tanrýlarýdýr. Oniki Olympos olan Titan Prometheus tarafýndan, ilk kadýnýn da “ceza” olarak tanrýlar tanrýsýndan önce onlar vardýlar ve evrene egemendiler. Uranos’la tarafýndan yaratýlmýþ bulunmasýdýr. Yani ilk erkek-insanlar tanrýlarýn Gaia’dan doðan Titanlarýn altýsý kýz (Titanisler) ve altýsý erkek baþýna “bela” olmak için, ilk kadýnýn ise erkeklerin baþýna “bela” olmak (Titanidesler) çocuklarý vardý. Kýzlarýnýn adlarý Theia, Rheia, Themis, için yaratýlmýþtýr. Phoibe, Mnemosyne ve Tethys’di. Erkek çocuklarýnýn adlarý ise Prometheus, “budala ve duygusuz” bulduðu tanrýlara karþý kendisi Okeanos, Koios, Krios, Hyperion, Ýapetos ve Kronos’tu. gibi “akýllý ve duygulu” erkekler yaratabilmek için gözyaþlarýyla topraðý Aslýnda Olympos tanrýlarý da Titan’dý: Erkek Titan Kronos’la diþi ýslatýr ve onlarý topraktan oluþturur. Buna karþýn tanrýlar Pandora’yý Titan Rheia’nýn çocuklarý ve torunlarýdýr. Bütün tanrýlar Titan soylu yaratýrken tüm özelliklerini onda toplarlar: Aphrodite güzelliðini, olmasýna karþýn Yunanca’da “dev” anlamýýna gelen “Titan” terimi, birinMinerva çekiciliðini, Hermes kurnazlýðýný ve yalancýlýðýný, tüm diðer ci kuþak Titanlarla onlarýn Olympos’lular dýþýnda kalan çocuk ve toruntanrýlar da kendi özelliklerini Pandora’ya armaðan ederler. Böylelikle ilk ff
4
Sayý 22
D
¸ E SERÇESM
Gönül Galerim ‘Duygu’suz… Yaþar Seyman Ankara, 31 Temmuz 2006
UYGU, duygumuz, duygum… Pazar günü ajanslardan kara haber geldi. Ölümsüz duygunun öldüðünü söylediler… Ölümün adý yok ve sözün bittiði an derler… Ama senin mücadeleni bir tek okurum bile olsa anlatmalý diye düþünüyorum. Bir uzak dað köyünde, bir varoþ semtinde ya da internette bilgi kanallarýnda akan bir tek genç bile olsa onun için yazmalý… Seni yaþarken yazanlardan olmanýn erinciyle yazmak ne güzel. Ölü sevenler senin için demeçler verecekler, kadýn haklarýna duyarsýz, belli günlerde kadýnlarý anýmsayan siyasiler, seni göklere çýkaracaklar, yazýlar yazacaklar. Olsun, bu bile senin yürekli mücadelenin baþarýsý deðil mi ? Seninle, “Kadýnca Dergisi”ni yönettiðin yýllarda tanýþtýk. Beni, özenle izlediðini ve “Sendikal dünyadaki sesimiz” dediðini dün gibi anýmsýyorum. Önceleri okuru olduðum Kadýnca Dergisi’nde daha sonra yazýlarýmýn yayýnlanmasýna katký koydun. Yaþamýn boyunca hep güzel anlar paylaþtýk… Seni, iki kez þaþýrttým… Ýlki 17 Mart 2001 “Diyarbakýr’a Kadýnca Bir Dokunuþ” adýyla giden kadýnlarla Büyükþehir Belediyesi salonunda toplandýk. Sevgili Zeynep Oral, Nilgün Cerrahoðlu, Duygu Asena ve ben sahnede oturuyorduk. Gazetelerinde atýlan bu üç kaleme Cumhuriyet Gazetesi sahip çýkmýþtý. Üçü de Cumhuriyet yazarý olarak Diyarbakýr’daydý. Kürtçe konuþan kadýnýn söylediklerini Türkçe’ye çevirmeme inanýlmaz þaþýrdýn. Önce inanamadýn ama söylediklerimi
çevirmen tekrarlayýnca sevgi dolu bakýþtýk ve “Bravo Yaþar, öyle güzel Türkçe konuþuyorsun ki; Kürtçe bileceðini düþleyemedim” sözünü unutamam. Ýkincisi, 3 Nisan 2004 Almanya’nýn Oberhausen kentinde Kadýnýn Türküsü gösterimini on binlerle izliyoruz. Türkiye bölümünde adýn anons edilince ve binler seni coþkuyla alkýþlayýnca inanýlmaz mutlu oldun. Bizimle o görkemli etkinliði paylaþan dostumuz Nebil Özgentürk, beni, bu özenimden ötürü kutladý. Oysa yaptýðým kutlanasý deðil kadýn haklarý savunucusu bir kadýna bir hakkýn teslimiydi… Kadýnýn Türküsü bitiminde beni kutlarken; “Tansu Çiller’in bu belgeselde iþe ne?” diye sormadan geçmedin: “Bu bir dünya kadýn belgeseli. Objektif olmalýyým ve Türkiye’nin ilk kadýn baþbakaný da kendi gerçeði ile bu metinde olmalý. Tüm kadýnlar ülkelerinin nehirleriyle okyanusa akarken; o, ters akan nehir olarak bu akýþa katýlamadý” dedim. Kadýnýn Türküsü’nden: Seine ile akan George Sand “Eylemleri koðuþturabilirsiniz ama inançlarý deðil; düþünce özgür olmalýdýr” diye türküyü sürdürür. Sýmone De Beauvoýr Seýne’in kadýn sesidir. “Kadýn olarak gelinmez, kadýn olunur.” “Ýkinci Cinsiyet” kitabý feministler için savaþ olur. Seine’in kadýn sesinin türküsü kadýnlarýn türküsü olur. Dünya nehirlerine karýþýr. Ýniltisi, hýþýrtýsý, sýzýsý, sevinciyle akar.
ff diþi-insan, yani ilk kadýn bir “tüm tanrý” olarak yaratýlmýþ olur. Tanrýlar “iyi ve kötü” yanlarýný ona devrettikleri için erkek-insanlarla rahatlýkla baþa çýkabilecektir. Ne var ki tanrýlarda “akýl ve duygu” olmadýðýndan Pandora da “akýlsýz ve duygusuz”dur. Akýlsýz olduðundan kendisini yaratan tanrýlara “kul-köle” olacaktýr; tanrýlar da Pandora aracýlýðýyla bütün insanlarý kendi güdümlerine alabileceklerdir. Tanrýlar Pandora’ya kendi özelliklerini aktarmakla yetinmezler; bütün kötülükleri ve acýlarý bir kutuya doldururlar ve O’na verirler. Tanrýlar Pandora’ya “bencillik” niteliðini verdiðinden bir gün dayanamayýp bu kutuyu açacaktýr. Düþünüldüðü gibi de olur: Pandora dayanamaz ve kutunun kapaðýný açar; açar açmaz da tüm kötülükler ve acýlar insanlarýn arasýna yayýlýr; kutuda sadece “umut” kalýr. Pandora ile evlenen Titan oðlu Epimetheus, bu kötülüklere ve acýlara karþý “kutu”daki “umut”u kullanarak mücadeleye giriþir ve kendisinden doðacak kuþaklara bunu aktarýr. Pandora ile Epimetheus’un evliliðinden birçok kýzlarý doðar. Bu kýzlarla Prometheus’un yarattýðý erkekler evlenir. Böylece yeni insan kuþaklarý türer. Yeni kuþak insanlarýn kiþiliklerinde “tanrýlýk” bir yanla “titanlýk” (devlik-þeytanlýk) bir yan birlikte bulunur. Tanrýlýk yan onlarýn “metafizik” güçlerini geliþtirirken Titanlýk yan, onlarýn fizik güçlerini geliþtirecektir. Akýl fizik gücün yanýnda olduðu için zamanla “fizik güç”, “metafizik gücü” boyunduruðuna alacaktýr. Diðer yandan insanlar birbirleriyle evlendikleri için tanrýlýk yan giderek eriyecektir.
Çapkýn Tanrýlar Söylencesel öyküye bir de tanrýlarýn “çapkýnlýklarý” karýþýnca iþ iyice çýðýrýndan çýkar: Tanrýlar, insan soyu kadýnlarla evlenmeye baþlar ve bir sürü çocuk doðar: Tanrýlar insanlaþýr, insanlar tanrýlaþýr. “Ýnsan-tanrýlar”, “tanrý-insanlarý” ciddi biçimde tehdit etmeye baþlar. Þaþkýnlýk içindeki Zeus, bir “tufan”la tüm insanlarý yoketmeye karar verir. Ne var ki Prometheus’tan devraldýðý aklý daha da geliþtiren insan, yokolmaktan kurtulmanýn yolunu bulacaktýr. Prometheus’un oðlu Deukalion’la Pandora’nýn kýzý Pyrrha, kocaman bir gemi yaparak evreni kaplamýþ bulunan azgýn sularýn üstünde kalan Parnassos Daðý’na çýkmayý baþarýrlar.
Haziran-Temmuz 2006
Duygu Asena 1947-2006 ABD’de Kate Millett, nehirlerin barajlarda dinlendiði gibi o, kadýnlarý onlar için açtýðý evde dinlendirir, soluklandýrýr ve deltalarýna akýþlarýný saðlar. Akýþ hýzý azalsa da akmayý sürdürürler. Duygu Asena, “Kadýnýn Adý Yok” diyerek milyonlarca kadýnýn sesi oldu ve kadýnlarýn var olma mücadelesini baþlattý... Nehirler gibi güçlü kadýnlar, Ýçlerindeki nehirler özgür aksa da, Ülkedeki özgürlük nehirlerini de geri isterler... Duygu Asena böylesi bir kadýndý… Güle güle gönül galerimdeki öncü kadýn, güle güle. Seni özleyeceðim…
KAYNAKÇA: Baudelaire, Charles; Kötülük Çiçekleri (Çev.: S. Maden); Çekirdek Yayýnlarý; Ýkinci Baský; Ýstanbul, 1998.Erhat, Azra; Mitoloji Sözlüðü; Ýstanbul, 1972. Hançerlioðlu, Orhan; Ýnanç Sözlüðü (Dinler-Mezhepler-Tarikatlar-Efsaneler); Remzi Kitabevi; Ýstanbul, 1975. Korkmaz, Esat; Þeytan Tasarýmý Terimleri Sözlüðü; Anahtar Kitaplar Yayýnevi; Ýstanbul, 2006. Korkmaz, Esat; Eski Türk Ýnançlarý ve Þamanizm Terimleri Sözlüðü; Anahtar Kitaplar Yayýnevi; Ýstanbul, 2003. Korkmaz, Esat; Zerdüþtlük Terimleri Sözlüðü; Anahtar Kitaplar Yayýnevi; Ýstanbul, 2003. Korkmaz, Esat; Ansiklopedik Alevilik, Bektaþilik Terimleri Sözlüðü; Kaynak Yayýnlarý; Geniþletilmiþ Üçüncü Baský; Ýstanbul, 2003. Korkmaz, Esat; Anadolu Aleviliði; Berfin Yayýnlarý; Ýstanbul, 2000. Link, Luther; Þeytan/ Yüzü Olmayan Maske (Çev.: E. Ergün); Ayrýntý Yayýnlarý; Ýstanbul, 2003. Messadie, Gerald; Þeytan’ýn Genel Tarihi; Kabalcý Yayýnevi; Ýkinci Baský; Ýstanbul, 1999. Nietzsche, Friedrich; Yunanlýlarýn Trajik Çaðýnda Felsefe (Çev.: N. Hýzýr); Kabalcý Yayýnlarý; Ýkinci Baský; Ýstanbul, 1992. Nietzsche, Friedrich; Dionysos Dithyramboslarý (Çev.: O. Aruoba); Kabalcý Yayýnlarý; Ýstanbul, 1993. Russell, Jeffrey Burton; Mephistopheles/ Modern Dünyada Þeytan (Çev.: N. Plümer); Kabalcý Yayýnevi; Ýstanbul, 2001. Russell, Jeffrey Burton; Lucifer/ Ortaçað’da Þeytan (Çev.: A. Fethi); Kabalcý Yayýnevi; Ýstanbul, 2001. Russell, Jeffrey Burton; Þeytan / Antikiteden Ýlkel Hýristiyanlýða Kötülük (Çev.: N. Plümer); Kabalcý Yayýnevi; Ýstanbul, 1999. Russell, Jeffrey Burton; Ýblis / Erken Dönem Hýristiyan Geleneði (Çev.: A. Fethi); Kabalcý Yayýnevi; Ýstanbul, 2000. Schimmel, Annemarie; Ýslamýn Mistik Boyutlarý (Çev.: E. Kocabýyýk); Kabalcý Yayýnevi; Ýstanbul, 2001. Schimmel, Annemarie; Tanrý’nýn Yeryüzündeki Ýþaretleri (Çev.: E. Demirli); Kabalcý Yayýnevi; Ýstanbul, 2004. Süzer, Evlin Azar; Ana Tanrýça Þeytan; Pencere Yayýnlarý; Ýstanbul, 2003. Werner, Helmut; Ezoterik Sözlük (Çev.: B. Atatanýr, M. Batmankaya, D. Demirbaþ, U. Önver); Omega Yayýnlarý; Ýstanbul, 2005.
5
¸ E SERÇESM
10-11 HAZÝRAN’DA BREMEN’DE YAPILAN ALEVÝ AKADEMÝSÝ BÝLÝM KURULU TOPLANTISINA SUNULAN BÝLDÝRÝ
Aleviliðin Dinsel Ýnanç Kültüründe Yazýlý Temel Kaynaklar ve Ýki Örnek Bölüm - II Ýsmail Kaygusuz
Proto Aleviliðin/Batýniliðin Ýlk Yazýlý Kaynaklarýndan Ummu’l Kitab
U
MMU’L-KITAB (Ana Kitap) yüzyýllar boyu sisler içinde kapalý kaldý. 1898, 1911 ve 20’lerde Türkistan, Pamir ve Þagnan’da Rus memurlarýndan A. Polovtsev, J. Lutsch ve Ývan Zarubin tarafýndan bulunan birkaç elyazmasý kopyadan Ummu’l Kitab’ýn tam metninin basým ve yayýmý Vladimir Ývanov’a kýsmet oldu. Ývanov, yayýmýnda Zarubin kopyasýný temel aldý. Bu Ummu’l Kitab kopyasýnýn tamamý 1966 yýlýnda da Napoli’de Pio Filippani Ronconi tarafýndan batý dillerinden Ýtalyancaya çevrildi. Vladimir Ývanov’un 1932’de yazdýðý, “Orta Asya Ýsmaililerinin Ummu’l Kitab’ý Üzerinde Notlar”1 makalesinde, baþtan 15–16 sayfa içinde kitabý çeþitli yönlerden tanýttýktan sonra 41 sayfalýk2 bir özet sunmaktadýr. Eski Fars dilinde ve 210 tabaka kâðýt (folyo) kullanýlmýþ bu 10. yüzyýl elyazmasý yapýtýn tamamýný Türkçeleþtirmeden onu anlatmak ve içeriðini saðlýklý biçimde anlamak kuþkusuz olasý deðildir. Ancak Fransýzca’dan çevirdiðimiz özet bize geniþçe fikir vermektedir; içinde Anadolu’da yaþayan Aleviliðin, Ortodoks Ýslam’a aykýrý düþen bir düzine inanç ögeleri ve söylencelerini rahatlýkla görebiliriz Kitabýn ne zaman ve nerede yazýldýðý sorusuna yanýt olarak giriþ bölümünde yazarýnýn kaleminden þu kýsa açýklamayý buluyoruz: “Bu kitap, Mekke kentinin Kureyþ b. Haþim mahallesinde, Abd-ül Menaf’ýn evinde yazýldý; Ýmam Bakýr’ýn kitaplýðýnda bulunuyordu, fakat oradan Cafer Cufi tarafýndan alýndý ve Kûfe’ya götürüldü. Harun zamanýnda (Abbasi Halifesi Harun el Reþid, 786-809 ÝK.) Ali ibn Abdi’l-Azim onu Irak’a, Ýran’ýn kuzeybatý bölgesine taþýdý. Adý geçen kiþi ölümü sýrasýnda onu inananlara ve onlarýn elçilerine dai’lerine emanet etti.” (folyo 4 v.).
Yukarýdaki kýsa açýklama çok belirgindir; bu kitabý, Ýmam Bakýr’ýn olduðu kadar Ýmam Cafer’in (ö.765) de çok yakýn dostu olan Cafer el Cufi, Bakýrýn kitaplýðýndan alýyor. Zaten kitapta anlatýlan mizansen içinde kendisinin de adý geçmektedir. Ayrýca bu hagiografik mizansende öðretmen olarak çocuk Ýmam’a ders vermeye baþlarken, kendisi öðrenci olma durumuna düþen Abdullah ibn Saba’nýn, o döneme kadar yaþamýþ olduðu ve “Ali’yi Tanrý, Bakýr’ý da peygamber olarak nitelediðine” dair El Kashi’nin (ö. 951) “Ýhtiyâri Marifat-ür Rical”ýnda (c. 1, s. 323) bilgi bulunmaktadýr. Ayrýca, kitapta verilen Cabir b. Abdullah El Ansari’yle Ýmam Bakýr’ýn yakýn iliþkisi ve içeriðinde verilen Ehlibeyt Beþlisinin Tanrýsal Nur’dan oluþtuklarý vb. birçok bilgilerin el Kolayni’nin kitabýnda, Ýmam Bakýr ve Ýmam Cafer’den çevresindekilerin rivayetleriyle aynen anlatýldýðýný görüyoruz.3 Bunlar gösteriyor ki, Ýmam Bakýr hayattayken hazýrlanmýþ ve Ortodoks Ýslamýn ve yönetimin gulat (aþýrýlar, kural ve sýnýr tanýmayan taþkýnlar) diye niteledikleri batýni inanç topluluklarýnýn, yani Proto-Alevilerin tanýdýðý bir kitaptýr. Otuz sekiz soru ve bunlara verilen yanýtlarý içeren Ummu’l Kitab’tan burada bir örneði özetleyerek sunmak istiyoruz: Soru 3 (f. 39): Yaratýcý yerde midir yoksa gökte midir? Erdemleri ve nitelikleri nelerdir? Nereden ortaya çýktý? Neyi yarattý? “Ya Cabir, diyor El Bakýr, bu soru çok zor, býrak onu, bir yana býrak; zira Yüce Tanrý’yý gizleyen örtüyü kaldýrmak iyi bir þey olmaz, bu büyük bir günahtýr. Bizzat onun açýnýmý, yani görünüm alanýna çýkýþý olan hiçbir Peygamber ve Veli asla bu örtüyü kaldýrmadý; hiç biri bu konu hakkýnda açýkça asla herhangi bir þey yazmadý… Her kim bu gizemi, onu duymaya-dinlemeye layýk olmayan birine anlatacak olursa, ayný anda onun ruhu bedenini terk edip, dinleyicisinin bedenine geçecektir. Bu, sözle anlatýlamaz bir sýrdýr... Onu kâðýda yazacaðým; Muhammed ve Ali adýna, Salman ve Mikdad adýna nacibler ve nakibler adýna senden rica ediyorum onu yalnýzca gözle sessizce okuyacaksýn ve asla yüksek sesle okumayacaksýn; bu sýrra sahip olan inananlar da, zamansýz açýklamayacak biçimde, onu kendileri için okumalýdýr”(f. 40 v.) “Þöyle yazdý Ýmam Bakýr (f. 41): Ulu Tanrýmýz ve Yaratýcýmýz hem göklerde hem yeryüzündedir. Yani o, bazen yüce Sarayýnda ve bazen da zamanýn imamlarý ve inananlarýn örtüsünün mikro-kozmosu (küçük evren) içindedir.”
6
“Baþlangýçta, ne gökler ne yer ne de yaratýlmýþ þeyler varken, Beþ Ebedi Nur gökkuþaðýnda bir araya gelmiþ beþ farklý renge benzemekteydi. Onlarýn renkli ýþýnlarýndan bir ýþýk boþluðu, týpký güneþten çýkan ýþýk gibi yayýlýyordu. Þimdi yer ve gökleri iþgal eden her þey o dönemde bu yoðunluksuz havayla kaplýydý ve Beþ Nur orada durmaktaydý. Onlar arasýnda sonsuzluðun son Hududu’nun Nur’u, nurdan bir Þahýs biçiminde görünüyor ve onun bu Beþ Nur’u, iþitme, görme, tat alma ve konuþma organlarýný biçimlendiriyordu. Bu Beþ Nur, insan biçimi görünümündeki Muhammed, Ali, Fatýma, Hasan ve Hüseyin’di ve onlar baþka bir þeyden yaratýlmadýlar. 4 ‘De ki, O Tanrýdýr. Benzeri yoktur ve Tanrý ebedidir-sonsuzdur. O doðmadý ve doðurmadý; hiçbir þey ona benzemez’(Kuran CXII, 1-4). Tanrýsal Tahtýn üstünden bu Beþ Nur, beþ organ olarak inananlarýn kafalarýnýn içine, beynine taþýndýlar …” Ve antropomorfik, yani ýþýksal, nurani bir insan biçimli Tanrý tanýmlamasýna tanýk olmaktayýz: “Onun sað eli, her þeyi alan-tutan koruma ruhudur ve güneþin rengindedir. Sol eli, bütün ruhlarýn uzunluðu ve sonu ve sonralýðý ile ilgilenen, düþünce ruhudur ve mor renktedir. Tanrýnýn baþý, bin rengin parladýðý yücelik-ululuk ruhudur. Onun üstünde, ne yeryüzünde ne de gökte hiçbir þey yoktur...”
Basra’da Kurulmuþ Toplumsal ve Ýnançsal Örgüt Ýhvan-üs Safa (Saf, Temiz Kardeþler) ve Risaleleri Dünyanýn ilk ansiklopedik yapýtý, 9. yüzyýlýn ilk yarýsýnda Arapça hazýrlanmýþ Ýhvan-üs Safa Risaleleri’nden günümüze kalan en eski elyazmasý nüsha, 1211 tarihini taþýyan Berlin Belediye Kütüphanesi’nde bulunan Farsça nüshadýr.5 Arapça yazmanýn ise en erkeni 1287 yýlýna tarihlenen Ýstanbul Süleymaniye Kütüphanesinde bulunmaktadýr.6 Dünyanýn çeþitli ülkelerinde olmak üzere doksana yakýn kütüphanede tam ya da bazý bölümlerinin (Arapça-Farsça) elyazmalarý mevcuttur. Risalelerin tam Arapça metni ilk kez dört cilt halinde 1887-89’da basýlmýþ; en dikkat çekecek önemde olaný ise 1928 Kahire baskýsýdýr. Ýhvan-üs Safa ilk kez de Batý dillerinden Almancaya, 19. yüzyýlýn son yarýsýnda Franz Dieterici(*) tarafýndan çevrilmiþ, yapýt Hacý Kalfa’nýn Keþf-uz Zünun’da, hakkýnda verdiði bilgilere dayanarak 10. yüzyýla tarihlenmiþtir. Þimdiye kadar Risaleler tam olarak Batý dilerinden Almancaya çevrildi ve öyle kaldý. Ayný yüzyýl içerisinde, seçilmiþ risalelerden Ýspanyolca, Almanca ve Ýngilizceye çok sayýda monografik çalýþmalarla birlikte yayýnlar yapýldý. Ayrýca Adil Awa, Alessandro Bausani, Abbas Hamadani, Yves Marquet, Sayyed Hasan Nasr, Ýan Netto, Samuel Stern, Mustafa Galip, Asghar Ali Engineer ve daha pek çok diðer bilim adamlarý, Ýhvanüs Safa ve Risaleler üzerindeki çalýþma ve araþtýrmalarýyla katkýlar sundular. Türk Üniversitelerinin ve araþtýrmacýlarýnýn bu önemli esere fazla ilgi göstermemiþ olmalarý düþündürücüdür. Ýhvan-üs Safa Risaleleri’nin Tarihi ve Yazarlarýna Gelince.7 Ýlk önce Ýsmaili baþ dai’si Abdullah bin Kaddah ve arkadaþlarý tarafýndan baþlanmýþ, sonra onlarýn ardýllarýyla birlikte, Ýmam Muhammed b. Ýsmail, Abdullah b. Muhammed ve onun oðlu Ahmet Taki dâhil birbirini izleyen gizli (mestur) Ýmamlarýn korumasý-gözlemi altýnda hazýrlanmýþtýr bu dev eser. Ýhvan-ý Safa’nýn bir risalesinde Ýmam Ahmet Taki’nin adý zaten geçmektedir. Ayrýca Tevhidi, Ýbn-ül Kýfti, Þahrazuri gibi tarihçi ve filozoflarýn yaný sýra Ebu Süleyman Busti, Mukaddasi, Ali ibn Harun Zencani, Muhammed ibn Ahmet Narcuri ve Avfi’nin imzalarý bulunmaktadýr. Ýmam Ahmed Taki Muhammed, 790 yýlýnda doðmuþ 828’de Ýmamlýk makamýna oturmuþtur. Kendisi Salamiya’da, sadece Hüccet (baþ dai) tarafýndan kim olduðu bilinen bir tacir kimliði ve kiþiliði altýnda ömür sürdü. 838 veya 840 yýlýnda ölen Ýmam Taki Muhammed’e Sahib ül Resail (Risaleler’in Efendisi) adý da verilmektedir. Ýhvan-us Safa üyelerinin, Aþaðý Mezopotamya’nýn Basra liman kentinde yaþayan, edebiyat, din, felsefe ve bilim üzerinde tartýþmalarda bulunan kiþilerden bir çeþit Lonca gibi örgütlendiði anlatýlýr. Bu örgüt iliþkilerini ve çalýþma yöntemlerini gizli tutar ve içine kimse kolayca kabul edilmezdi. Moral, yaþ ve daha çok ruhsal niteliklerine göre dört derece
Sayý 22
¸ E SERÇESM
içinde sýnýflandýlar. Birinci derece, tamamýyla öðretmenlerinin buyruðu altýnda yetiþmekte olan 15 ile 30 yaþ arasýndaki gençlerden oluþuyordu. Ýkinci kademede, laik eðitim ve ayrýca felsefi bilgiler verilen 30 ile 40 yaþ arasýndakiler bulunuyordu. Üçüncü derecedekiler, o günün dünyasýnda geçerli dinsel hukuk (þeriat), bilim ve felsefeler üzerinde yeterli bilgiye sahip olan kýrk ile elli yaþ arasýndaki kiþilerdi. Dördüncü kademedekiler ise, bütün bilgilerin üstünde nesnelerin/þeylerin gerçekliðine vakýf; ileriyi gören, geniþ öngörü ve sezgi sahibi olduðu farz edilen elli yaþ üzerinde bulunanlardý. Felsefi, bilimsel ve inançsal toplantýlar, her ayýn baþýnda ortasýnda ve bazen 25 ile sonu arasýnda olmak üzere üç akþam yapýlýrdý. Bu gizli topluluk arkasýnda, 52 risaleyi içeren “Ýhvan-üs Safa Risaleleri” olarak tanýnan dev bir ansiklopedi içinde baþarýlarýnýn dimdik duran bir anýtýný býraktýlar Onbir Risale Dinsel bilimler; 14 Risale Matematik; 17 Risale Doða Bilimleri; 10 Risale Psikoloji ve aklî bilimler üzerinedir. Bu bilimler kitapta beþ büyük grup içinde sýnýflandýrýlýr: a) Matematik; sayýlar, geometri ve astronomi, coðrafya, müzik, kuramsal ve uygulamalý sanatlar, ahlak ve mantýk bilimlerini içerir. b) Fizik bilimleri madde, biçim, hareket/devinim, zaman, uzay/boþluk, gökyüzü, nesiller, madenler, gezegenler, hayvanlar, insan vücudu, yaþam ve ölümün anlamý, mikro-kozmos ve dil konularýný içerir. c) Metafizik, ruhsal akýlcýlýk ve teoloji. d) Psiþik, akýlcýlýk, olgu, makro-kozmos, zihin, aþk, yeniden doðuþ ve nedensellik konularý. e) Din, inanç, dinsel yasalar(fýkýh), peygamberlik, velilik, vb. O ayný zaman genel Sûfi düþüncesinin ve bâtýni tasavvufun büyük hazinesidir. Örneðin Ýhvan der ki: “Ey kardeþ bil ki, senin ruhun gizli güç olarak bir melektir ve eðer peygamberler ve imamlarýn yolunu günü gününe þaþmadan izlerseniz Bir (Tanrý) olabilirsiniz”(Resail, c. 4, s.122) Ve: “Bütün yaratýklar sonuçta Tanrý’ya dönecektir; öyleyse O, yaratýklarýn tüm varlýðý, özü, ölümsüzlüðü ve mükemmelliðinin kaynaðýdýr.” (Resail, c. 3, s. 285) Kuran’ýn bâtýni anlamýna sýkça göndermeler bulunmaktadýr. Kuran’ýn zahiri açýklamasý, bilginin aþaðý düzeyi olarak tanýmlanýr ve bu, körü körüne taklit etmeyi tercih eden sýradan insanlar için anlamlýdýr, yani onlar içindir. Bilginin daha yüksek biçimi, bâtýni olandýr. Eserde dil, din ve inançlara özgürlük tanýnýyor ve birinin diðerine üstünlüðü tartýþýlmýyordu: “Biliniz ki, gerçek her dinin içinde bulunur ve her dilde geçerlidir. Öyleyse yapýlmasý gereken þey, en iyisini yapmanýz ve kendinizi ona teslim etmeniz, yani gerçeðe yönelmenizdir. Ýnsanlarýn dinlerine kusurlar, eksiklikler yüklemekle asla kendinizi meþgul etmeyiniz; daha çok sizin dininiz kusurlardan arýnmýþ mýdýr onu görmeye çalýþýnýz” (III, 501). Kâmil insan Ýhvan-üs Safa’da þöyle betimlenir: “Akýllý, içgörü ve anlayýþ sahibi olan Kamil insan, sanki kökende Ýranlý, inançta Arap, dinde doðru yola yönelmiþ bir Hanif, davranýþ biçiminde bir Iraklý, gelenekte Yahudi, rehberlikte bir Hýristiyan, baðlýlýkta Süryani, bilimde Grek, ileri görüþte bir Hintli, yaþam biçimiyle bir Sûfi(gibi)dir; ahlaksal ölçülerinde bir Melek, fikirde tanrýsal (rabbani), marifette ise Tanrýdýr, Tanrýya benzer ve bu nitelikleriyle Ýnsan-ý Kâmil ölümsüzdür.” (III, 376) Ýhvan-üs Safa özgürlükçülüðünün en övülmeye deðer kanýtý budur ve bugünün özellik olarak post-modernist anlayýþýyla eþdeðerdir. Bütün dinlere ve dillere saygý vardýr ve kültür çoðulculuðu kabul görmektedir. Böyle bir özgürlükçülüðün asla düþünülmediði 9.yüzyýlda bunlar yazýldý. Ýhvan-üs Safa, Ýsmaili Alevi hareketinin tebliði olarak tanýmlanabilir. Burada, hareketin bir devrimci (ihtilalci) hareket ve mevcut düzenin, yani Abbasi Ýmparatorluðunun yýkýcýsý olmayý amaçladýðýna dikkat edilmelidir. Hareket toplumun çeþitli kesimlerinin, soylularýn, aydýnlarýn, köylülerin ve tüccarlarýn desteðini de almaya uðraþýyordu. Bunu Risale’lerden birinde açýkça görürüz. ‘Kardeþler’ (Ýhvan) örgütü, toplumun farklý kesimleri arasýnda hücreler kurmuþ olan ve sömürücü ve baskýcý zorba düzeni yýkmak için birleþip, hep birlikte eyleme geçen, bir devrimci hareketin önderleriydi. Kýsacasý ‘Temiz Kardeþler’ devrimci örgütü Abbasileri, zorba ve zalimler, zayýf ve yoksul kesimlerin (duafe ve mesakin) haklarýný gaspedenler olarak suçlamaktaydý. Abbas soylularýn Halifeliðe layýk ve haklarý olmadýklarýný ileri sürüyorlardý. Ýhvan-üs Safa Abbasiler’i, Âdem’e secde etmeyerek Tanrýsal Ýradeye karþý koyan Þeytan’ýn vekili (halifet-ül Ýblis) olarak tanýmlamaktadýr. Abbas soylular, kendilerini halife olarak
Haziran-Temmuz 2006
kabul eden insanlar için halifeydiler, çünkü ancak onlar birbirlerinin layýðýydý. Risaleler üzerinde yapýlan inceleme çok açýk gösteriyor ki, yazarlar, kendi zamanlarýnýn mevcut bütün bilimleri-bilgileriyle birlikte Grek-Roma, Fars ve Hind bilim ve felsefeleri üzerinde çok geniþ kavrayýþ sahibiydiler. Onlarýn yapýtlarýndan yapýlan çevirilerle Kuran ve Ýslamî bilgilerin sentezini yapmýþlardýr. Ýhvan al-Safa’nýn algýladýðý yönetimi (biçimi) devlet ehl-ül hayýr (Hayýrlý Halk Devleti)dýr. Bu rejimi, akýllý, bilgi ve hikmet sahibi insanlar ile bir din ve inanç üzerinde anlaþmayý uzlaþmayý geliþtiren hayýr ve erdeme layýk rýzalýk toplumu oluþturacaktý (I, s. 131). Bu hayýrlý-erdemli ve cömertlik rejimini kuracak olanlar, bilimsellikte olduðu gibi dinsel konularda da bilgindir; peygamberlerin ve velilerin sýrlarýna iliþkin bilgiye içten yakýnlýðý vardýr ve felsefe konularýnda ise çok iyi eðitimlidir. (IV, s. 198). ‘Temiz Kardeþler’, kendi dinsel inanç, fikir ve bilgilerinin, bütün dinlere ait bilgileri de kapsadýðýný bildirmekteydi. (IV, s. 5). Ýhvan us Safa ayrýca insanlarý, kendi miras aldýklarý (din) dâhil olmak üzere, istisnasýz tüm dinlere eleþtirel gözle bakmaya çaðýrmakta. Onlara göre Þeriat, yani dinsel yasalar zahir ve batýn, yani açýk ve gizli olmak üzere iki yüze sahiptir. Zahir (açýk) olan, onun aracýlýðýyla hasta ruhlarýna derman bulan sýradan insanlar içindir ve güçlü zeka ve algýlama sahibi insanlar, bâtýni yüzü oluþturan derin bilim ve felsefeyle kendilerini besler. (IV, p-46). ‘Kardeþler’, tapýnmalarýn iki tip olduðunu söylemektedir: Biri ibadetin Þeriattaki kurallý biçimi, diðeri ise Kardeþler’in (Ýhvan’ýn) “ibadet-ül felsefiye-ül ilahiye” (tanrýsal felsefe ibadeti) adýný verdikleri tapýnmadýr. (IV, s. 301, vd). Bu tapýnma tipini uygulayanlar, Kuran ayetlerini gerçek anlamýný ve onun bâtýni özünü bilirler. Onlar batýn ilminin sahibidirler. Böylece görülmektedir ki, ‘Temiz Kardeþler’ tapýnmalarýný, son gerçeklik bilimi (ilm-ül hakika) ve yüksek felsefi bilgiler içine yerleþmiþ bilimin temel direklerine (el resihun fi’l’ilm) uyarlamýþlardýr. Yine Ýhvan-üs Safa’ya göre, insan ruhunu özgürleþtiren bilim, felsefe ve hikmettir ve onu tanrýsal aþamalar içinde daha yüksek duruma uyumlu kýlar.
Müzik Üzerine Yazýlmýþ Risale’den Kýsa Bir Örnek Ses havada iki cismin çarpýþmasýyla hemen ortaya çýkar. Her sesin hafifleyip deðiþen/geçiþ saðlayan bir özelliði yani modülasyonu, kalitesi ve ona kendine özgülük veren bir formu/biçimi vardýr. Hava sesi bütünüyle iþitme duyusuna kadar taþýr; o da beynin iç kýsmýnda duran hayal edici merkeze gönderir. Ses oradan hemen akýl merkezine geçer. Sesler kendisini üreten maddelerin niteliklerini korur. MÜZIK VE MELODI: Müzik bir düzene sokulmuþ (kompoze edilmiþ) melodilerden yapýlýr. Melodi notalardan ve ölçülü vuruþlardan düzenlemedir. Notalar ve vuruþ ise hareket ve dinlenme/durmalarla (sessizlik, es) yapýlýr. Ýnce sesler sýcaktýr, kalýn sesler soðuktur… Vuruþlarýn üç kuralý vardýr: 1. Sabad: Bir vuruþu bir sessizlik izler; tan, tan, tan gibi. 2. Vatab: Ýki vuruþu bir sessizlik izler; tanam, tanam, tanam gibi.3. Fasýla: Üç vuruþu bir sessizlik izler; tananam, tananam, tananam gibi Bu üç eleman þöyle birleþtirilir: Tan tanam (0.00); tanam tan (00.0); tan tananam (0.000); tanam tanam (00.00); tananam tananam (000.000) Ayrýca bu üç eleman içinde 10 formül oluþturulur 2+3+1 (00.000.0), 3+2+1 (000.00.0) vb.
NOTLAR 1
“Notes sur l’Ummu’l -Kitab des Ismaeliens de l’Asie Centrale”, REI-Revue des Etudes Islamiques, No 6, 1932, s. 419–481. 2 Age, 437–478. 3 Bazý örnekler için bakýnýz ve karþýlaþtýrýnýz: Ebu Cafer Muhammed b. Yakub b. Ýshak el Kulayni, çev. Vahdeddin Ýnce, Usul-ü Kafi, Cilt I, s. 711, 2 (1269); s. 666, 7 (1191); s. 667, 9 (1193) / 10 (1194)–ÝK. 4 Mufaddal þöyle rivayet eder: Abu Abdullah’a (Ýmam Cafer) sordum: “Gölgelerde (Ruhlar âleminde?) iken ne durumdaydýnýz?” Buyurdu ki: “Ey Mufaddal! Biz Rabbimizin yanýndaydýk ve bizim dýþýmýzda hiç kimse yoktu. Yemyeþil bir gölge içindeydik. O’nu tesbih ediyor, O’nu kutsuyor, O’nun tekliðini dile getiriyor ve O’na hamd ediyorduk. O sýrada ne kendisine yakýn olan gözde bir melek, ne de bizden baþka herhangi bir canlý vardý. (Usul u-Kâfi, s. 666; 7 (1191) - ÝK. 4 Ms. Diez A Oct, Berlin Staatsbibl. Preussischer Kulurbesitz, Tarih:1211 6 Ms. Esad Efendi 3638, Süleymaniye Kütüphanesi, Ýstanbul, Tarih: 1287 (*) Burada adý geçen kiþi, 1821–1903 arasýnda yaþamýþ olan Alman doðu felsefeleri profesörü Freidrich Heinrich Dieterici olmalý. Risaleler üzerine 186172 yýllarý arasýnda yayýnladýðý Almanca çevirileri Ýhvan-ý Safa Risaleleri üzerine en kapsamlý çalýþmalardýr. Bu konudaki telif eserlerinin en bilineni: Die Abhandlungen der Ichwan in Auswahl. Leipzig, 1886–Serçeþme. 7 Ýhvan us-Safa’ya iliþkin bilgiler “Ýslam Ýmparatorluklarý Tarihide Ýktidar Mücadeleleri ve Aleviliðin Doðuþu” kitabýmýzdaki ilgili bölümden (s.152–171) özetlenmiþtir.
7
Taþdelen Cemevi Tapu Töreni Ahmet Koçak
Ýstanbul, Ümraniye ilçesi, Taþdelen Belediyesi mülkü olan iki bin metrekarelik bir arsaya cemevi yapýmý için imar izni çýkardý. Taþdelen Hacý Bektaþ-ý Veli Kültür Tanýtma ve Sosyal Yardýmlaþma Derneði’nin yaptýðý baþvuru ardýndan Belediye Meclisi aþaðýdaki kararý çýkarttý:
Komisyon Görüþü Belediyemiz Meclisine teklif edildiði þekliyle 19.10.1995 tarih ve 46–47 sayýlý Belediye Meclis kararý ile tasdik edilen 1/1000 ölçekli uygulama planýnda Cemevi olarak görülen Kirazlýdere Mahallesi, 2 Pafta, 738 parsel no.lu 2.000 m2 yüzölçümlü Taþdelen Belediyesi adýna kayýtlý arsanýn 25 yýl süreyle Hacý Bektaþ Veli Kültür Tanýtma ve Sosyal Yardýmlaþma Derneði’nin ana tüzüðündeki amaçlarý ile tahsisi düþünülen arsanýn 19.10.1995 tarih ve 46–47 sayýlý Belediye Meclis Kararý ile tasdik edilen plandaki amacý doðrultusunda 5393 Sayýlý Belediye Kanunu’nun 15. maddesi (h) bendi ile 18. maddesinin (e) bendine istinaden tahsis talebi komisyonlarýmýzca da Komisyona katýlan üyelerimizin oybirliði ile uygun görülmüþtür. Meclisimizin onayýna arz olunur.
Karar Ýmar Komisyonu ile Hukuk Mülkiye Komisyonu Baþkanlýðýnýn 10.05.2006/1 sayýlý raporu Komisyondan geldiði þekliyle Haziran ay’ý toplantýlarýmýzýn 06.06.2006 günlü toplantýsýnda 4 red oyuna karþýlýk (11 oyla) oy çokluðu ile kabul edilmiþtir. ABF’nin yürüttüðü “Cemevleri Alevilerin Ýbadet Yeri Olarak Tanýnmasý ve Yasal Kimliðine Kavuþmasý” çalýþmalarýna AB’nin “sýkýþtýrmasýna” raðmen hükümetten olumlu bir yanýt alýnmadý. Ama küçük bir beldede Anavatan Partisi’nin belediye baþkaný cemevini resmileþtirme adýmýný attý. 8 Temmuz Cumartesi günü Ümraniye’de yapýlan törene katýlanlar arasýnda Hacý Bektaþ Veli Dergahý Postniþini Veliyettin Ulusoy, ABF Genel Baþkaný Selehattin Özel, ABF Genel Baþkan yardýmcýsý Ali Kenanoðlu, ABF Genel Sekreteri Fevzi Gümüþ, ABF yönetim kurulu üyesi Muhterem Aktaþ, Alevi Bektaþi Eðitim ve Kültür Vakfý Baþkaný Hüsniye Takmaz, Alevi Vakýflarý Federasyonu Baþkaný Doðan Bermek, PSKD Sultanbeyli Þubesi Yönetim Kurulu ve Baþkan Sadegül Çavuþ, Bahçeþehir Belediye Baþkaný Kemal Aydýn, Taþdelen Belediye Baþkaný Hüseyin Sipahi, Sanatçý Ediz Hun, ANAP Genel Baþkaný Erkan Mumcu vardý. Sunuculuðunu Ýlknur Kaplan yaptýðý program Ulaþ Özdemir’in söylediði deyiþlerle baþladý. Ardýndan Hacý Bektaþ Veli Kültür Tanýtma ve Sosyal Yardýmlaþma Derneði Semah Ekibi deðiþik yörelerin semahlarýndan bir deste sundu. Açýlýþ konuþmasýný Ergül Þanlý Dede yaptý: “Türkiye’de bir ilke imza atýldý. Daha önce cemevlerinin yasallaþmasý için bir milyon imza topladýk. Türkiye’de bir milyon imzalý dilekçeyi verecek bir makam bulamadýk! Baþbakandan randevu alamadýk. Gerek Avrupa gerek Türkiye’de tüm Alevi-Bektaþi örgütlerinin tamamý ülkenin yönetiminden rahatsýz. Sadece Aleviler mi rahatsýz? Dili, dini, ýrký ne olursa olsun diðer insanlarýmýz da rahatsýz. Ama küçük bir beldede Karadeniz’in býçkýn bir delikanlýsý, delikanlýlýðýný yaptý, Belediye imar planlarýna cemevini iþletti. Tapu-Kadastroya cemevi arsasý olarak iþletti. Ve kendi beldesinde faaliyet gösteren Hacý Bektaþ Veli Derneðine bunu tahsis etti. Huzurlarýnýzda Sayýn Hüseyin Sipahi’ye ve bu tarihi imzada yer alan herkese sonsuz teþekkürlerimi sunmak istiyorum”. Hacý Bektaþ Veli Dergahý Postniþini Veliyettin Ulusoy sözlerine bir gülbankla baþladý: “Allah Allah… Hizmetler kabul, muratlar hasýl ola!. Allah-Muhammet-Ali kabul eyleye!. Ýmam Hasan, Þah Hüseyin, Hünkar Hacý Bektaþ Veli defterine kayýt ola!. Nur-u Nebi, Keremi Ali, Pirimiz, Hünkârýmýz Hacý Bektaþi Veli! Dil bizden, hüsn-ü himmet Hünkar’dan ola.” Bu gülbanktan sonra geliþen durum hakkýndaki görüþlerini belirtti: “Bugün yürekli, demokrat, hoþgörülü bir belediye baþkanýmýz, Taþdelen Belediye Baþkaný Sayýn Hüseyin Sipahi bir ilke imza attý. Ýlk defa Ýmar Planý’nda cemevi ismini kullanarak yerini ayýrdý ve imar uygulamasýnda da ayný ismi tapuda tescil ettirdi. Huzurlarýnýzda Sayýn Baþkanýmýza, yardýmcý olanlara, yanýnda olanlara, destekleyenlere teþekkürlerimizi sunuyoruz. Bizlerin, yani Alevi-Bektaþi toplumunun isteði vatanýmýz Türkiye’mizde bir arada, barýþ içinde, karþýlýklý saygýya dayanan bir inanç içerisinde, kardeþçe yaþamaktýr. Sayýn Baþkanýmý-
8
Sayý 22
¸ E SERÇESM
Ergül Þanlý, Belediye Baþkaný Hüseyin Sipahi ve Veliyettin Ulusoy Efendi
zýn yaptýðý da kardeþçe, bir arada, barýþ içinde yaþamaya resmi yoldan atýlmýþ cesur bir adýmdýr. Cesur diyorum, çünkü bir bakanýmýz ‘cemevi cümbüþ evidir’ diyor. Baþbakanýmýz, ‘ben Ali’yi severim, öyleyse ben de Aleviyim’ diyebiliyor. Diyanet Ýþleri Baþkaný, ‘cemevleri ibadet yeri deðildir’ diyor. Camilerin su, elektrik parasý karþýlanýrken, Þahkulu Sultan Dergâh’ýnýn yeri eski bir Bektaþi mülkü olmasýna raðmen aylýk iki milyar lira kira ödüyoruz. Bugünlerde deðiþen Vakýflar Yasasý’na göre, azýnlýklarýn vakýf mallarý iade edilecek. Bizlerin, yani bu ülkenin asli unsuru olan Alevi–Bektaþi toplumunun hiç mi haklarý yok? Türkiye’mizde insanlarýn barýþ içinde bir arada yaþamalarýna Sayýn Hüseyin Sipahi mi hizmet etmiþ oluyor, yoksa yukarda sözünü ettiðim Baþbakan, Bakan ve Diyanet Ýþleri Baþkaný mý hizmet etmiþ oluyor? Kararý sizler verin!” Söz alan Taþdelen Belediye Baþkaný Hüseyin Sipahi katýlýmcýlara teþekkür ederek baþladýðý konuþmasýnda þu noktaya da deðindi: “Aslýnda bu törenin yapýlmasýndan yana deðildim, ama dernek baþkanýmýz ve halkýmýz böyle bir öneride bulunduðu için bugün burada bu buluþmada, bu birleþmede, bu sevinçte, bu huzurlu ve anlamlý hizmetin yerine getirilmesinin baþlangýcýnda birlikteyiz”. Sipahi konuþmasýný bitirdikten sonra derneðin verdiði teþekkür plaketini Veliyettin Efendi’nin elinden aldý. Ardýndan konuþmasýný yapmak için mikrofona ABF Genel Baþkaný Selehattin Özel davet edildi. Özel, katýlýmcýlara teþekkür ederek baþladýðý konuþmasýnda þunlara da deðindi: “Ülkemizde Alevi-Bektaþi inancýný anlatabilmek, hatta bundan vazgeçtik, kabulünü saðlamak için bile yüzlerce senedir mücadele ediyoruz. Son yýllarda dernekleþme, vakýflaþma, federasyon çatýsý altýnda toplanma kaçýnýlmaz çabalarýmýzdý. Neden bunlara ihtiyaç duyduk? (…) Ne yazýk ki bu ülkede din hizmetlerini yerine getirmesi gereken Diyanet Ýþleri, tam tersine Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün devrim ilkelerini ayaklar altýna alan bir anlayýþý, irticai anlayýþý besleyen bir kurum haline dönüþtü. ‘Türkiye laiktir, laik kalacak’ sloganlarý atarýz. Ama þöyle dönüp de bunun ne kadar gerçekçi, samimi olduðunu hiç düþünmeyiz. Evet, ‘Türkiye laiktir laik kalacak’ sloganý doðru bir slogan deðil. Bu ülkenin laik, demokratik bir hukuk devleti olabilmesi için önce 12 Eylül Cuntasýnýn Anayasasýndan kurtulmasý gerekir. (...) Bizi bugüne taþýyan, Alevi öðretisini yýlmadan bizlere öðreten o yiðit, güzel insanlara, baþta dedelerimize teþekkürlerimi, þükranlarýmý sunuyorum. Onlar bize doðruluðu, güzelliði, dürüstlüðü öðrettiler. Haram lokma yememeyi öðrettiler. Sadece bizlere deðil, Türkiye’de yaþayan herkese laiklik dersi verdiler. Nasýl verdiler? Bu ülkede dünden bugüne devletten bir kuruþ para almadýlar. Nasýl geçindiler? Biz taliplerinin verdiði hakkullahla, çýralýkla emeklerinin karþýlýðýný aldýlar. Haram lokma yemediler, kimseye avuç açmadýlar, ama benim laik ülkemde dedemin inancý yasak! Kurumu yok, yasak! Ýbadeti yasak!” Konuþmasýný yapmak üzere sahneye en son ANAP Genel Baþkaný Erkan Mumcu çýktý, özetle þunlarý söyledi: “Burada olmaktan mutluluk duyuyorum, çünkü bugün sembolik deðeri, anlamý olan bir günü yaþýyoruz. Hepiniz gibi ben de Taþdelen Belediye Baþkanýmýza teþekkür ediyorum. Bu teþekkürümün arkasýnda yatan þey, ne onun ne belediye meclisinin bir lütuf ya da ihsanda bulunmuþ olmasý deðildir. Kendisini demokrasiyi, insan haklarýný, siyaset yapmanýn erdemini içine sindirdiði için ve korkusuzca, cesaretle, insan haklarýndan, insanlýktan, barýþtan, kardeþlikten yana bir tavýr takýnabildiði için tebrik ediyorum. Yoksa imar planýnda yaptýðý düzenlemeyle cemevi için bir tahsis alaný açmasý asla bir lütuf deðildir. Görevini yapmýþ. Onu, görev ahlaký taþýdýðýný gösterdiði için, bunu böyle bir görev ahlakýný bugüne kadar gösteremeyenlere raðmen gösterdiði için tebrik etmek gerek.” Konuþmalarýn ardýndan temsili olarak protokol imzalandý ve tapu teslim edildi. Berrin Sulari’nin ozanlarýmýzýn sevilen deyiþlerini seslendirmesiyle devam eden etkinlik, Kaynarca-Mudurnu ve Darýca Hacý Bektaþ Veli Derneklerinin ortak semah ekibinin gösterisiyle sona erdi.
Haziran-Temmuz 2006
9
¸ E SERÇESM
ÝHSAN GÜVERCÝN
Kýzýlýrmak Boylarýnda Bir Þehir!.. Adýný andýkça dilim takýlýr Sanki yüreðime bir þey çakýlýr Orda semah dönen nara yakýlýr Kýzýlýrmak boylarýnda bir þehir Aydýnlýða karanlýklar yaðdýrdý Ruhsati’yi hanesinden kovdurdu Pir Sultan’ý hýnzýrlara boðdurdu Kýzýlýrmak boylarýnda bir þehir Can alýcý kuþlar oraya doldu Güneþ utancýndan sararýp soldu Otuz yedi gülü dalýndan yoldu Kýzýlýrmak boylarýnda bir þehir Güvercin’ler gide baykuþlar öte Ne kýþýn azala ne çilen bite Hafik’ten bu yana Banaz’dan öte Kýzýlýrmak boylarýnda bir þehir
YUSUF TER
Ozanlarý Yedin Sivas Yollarý buzdur Sivas’ýn Otuz yedi candýr yasýn Nerde gerçek nerde basýn Ozanlarý yedin Sivas Sazlarýný boynuna as Türkülerle çaðladýlar Yandý yürek daðladýlar Sevenler hep aðladýlar Ozanlarý yedin Sivas Sazlarýný boynuna as Cananýndan koptu canlar Cehennemdi o gün anlar Kalbimizde yaþar onlar Ozanlarý yedin Sivas Sazlarýný boynuna as Korkusuzdur ozan dili Halkýnýn yoludur yolu Onlar sevmez dünya malý Ozanlarý yedin Sivas Sazlarýný boynuna as Yobaz kültürümü tepti Devlet baba orda yoktu Damarýmda caným koptu Ozanlarý yedin Sivas Sazlarýný boynuna as Doðacaktý güneþ kýzýl Çözülecekti bu buzul Sen tarihe kara yazýl Ozanlarý yedin Sivas Sazlarýný boynuna as Pirim Sultan zinciri kýrdý Hýzýr paþa onu yordu Halk için canýný verdi Ozanlarý yedin Sivas Sazlarýný boynuna as Yusuf’um ýþýk düþecek Aydýnlýk elbet gelecek Yoz aklý silip gidecek Ozanlarý yedin Sivas Sazlarýný boynuna as 12 Haziran , 2006, Saat 01.42, Ýsviçre
10
ABF GENEL BAÞKANI ÝLE TAÞDELEN CEMEVÝ TAPU TÖRENÝNDE SÖYLEÞTÝK
Selahattin Özel: Siyasallaþma Sürecini Baþlatmalýyýz! Ahmet Koçak Taþdelen Belediyesinin imzaladýýðý protokol Türkiye tarihinde bir ilk. Bir resmi kurum, devletin belediyesi, Alevi Bektaþi Derneði’ne yer tahsis etti. Bu konudaki görüþleriniz nelerdir? Türkiye’de böyle bir ilki gerçekleþtirmek tabii ki olumlu, sevindirici. Ancak þunu açýk ve net soralým: Bu karar Büyükþehir Belediyesi’nden geçecek mi? Devlet buna ne diyecek? Sýkýntý orada. Tabii ki Taþdelen Belediye Baþkaný saygý duyulacak bir davranýþ gösterdi. Olmasý gerekeni yaptý. Biraz önce Sayýn Mumcu’nun da söylediði gibi, yapýlan aslýnda yapýlmasý gereken þeydi. En azýndan bunun bilincine ermiþ bir insan olarak, doðruyu yaptý. Hükümetin, iktidarýn buna seyirci kalacaðýný zannetmiyorum. Umarým aksi olur. Temennimiz bu yönde, ama biz mücadelemize devam etmeliyiz. Þu ana kadarki uygulamalarýna baktýðýmýzda seyirci kalmadýlar. Zorunlu din dersleri sorununda olduðu gibi. ANAP Genel Baþkaný Erkan Mumcu’nun konuþmasýnda bir vurgu var. “Biz vaatte bulunmuyoruz!” Ama siz de anlayýn gibi bir açýklama. Seçime yönelik yatýrým mý? Öyle de görebiliriz, ama samimiyetle söylüyorum, ister öyle yapsýnlar, ister böyle yapsýnlar, yapýlan doðru. Diðerlerine nazaran reklâm için yapýyorlarsa bile böyle bir haklarý var. Diðerleri hiçbir þey yapmýyor. En azýndan bunlar böyle yapýyor. Ancak cümlelerinde beni rahatsýz eden bölümler var. Siyasi bir insan olduðu için, “ne Þam’ýn þekeri, ne Arap’ýn yüzü” demiyor. Orta yollu politika var burada. Nedir? Sivas olayýyla ilgili olarak bize, “içimizdeki kini atmalýyýz” diyor. Bizim toplumun içinde kin yok. Baþkalarýnýn yaptýðý gibi biz kimsenin çoluðunu, çocuðunu, gencini yakmýyoruz, katletmiyoruz, öldürmüyoruz. Bu yeni de deðil; tarihler boyunca kimse bunun bir örneðini bize gösteremez. Böyle bir bilgi, belge yok. Sivas’ta insanlarý yakarak katleden bir olay var. Ama 2 Temmuz törenlerine gidip katmýyorlar. Ayrýca bunu doðru bulmadýðýný da ifade ediyor, “yýldönümü gibi yapýlýyor” diyor. Sadece bir örnek olarak söylüyorum, en azýndan “müze olsun” bile demiyor. Solingen’de yakýlan Türkiyelilerle ilgili olarak yapýlanlar ona ders olmuyor; “gâvur” denilen insanlarýn yaptýklarýndan da insanlýk dersi almýyor. O bize, “Ýslam’ým, Müslüman’ým” diyor, ardýndan bize dönüp, “içinizdeki kini atýn” diyor. Bu ne demek? Bunun Türkçe karþýlýðý hoþ olmayan þeylerdir. Sen Müslüman’san, biz de deðilsek, bunu söylüyorsan, o zaman bizi yakanlar kim? Bu kimliði de açýk etmen, protesto etmen lazým. Tekbir getirerek camiden çýkan insanlar birilerine bir þey yapýyor. Sen bunlarý lanetlemiyorsun, bunlarý yapanlarýn cani olduklarýný söylemiyorsun; kimliklerini, isimlerini açýkça söylemiyorsun. Hiç olmazsa oraya gidip, “burasý müze olsun, et lokantasý olmasýn” de! Orada yakýlanlarýn, kýrýlanlarýn yakýnlarýna, inanan insanlara, “içinizdeki kini atýn” gibi ifadeler kullanmak hoþ deðil. Bunu, hem Alevilerden, hem de diðer taraflardan oy alabilme düþüncesine baðlýyorum ve doðru bulmuyorum. Ortamda seçim havasý var. Siyasi partilerin açýklamalarý bu kanýyý pekiþtiriyor. AABF de “siyasallaþmaktan” bahseden açýklamalar yapýyor. Siz bu konuda ne düþünüyorsunuz? Tabii böyle bir yaklaþým var. Açýklamalarda da bulunuldu. Önümüzdeki sene bir seçim süreci var. Erken seçim olabilir veya olmayabilir. Bu yaþadýðýmýz hayata müdahale etmemiz gerekiyor. Müdahale etmek derken, bir siyasi parti anlaþýlmasýn. Partileþme deðil, siyasallaþma sürecini baþlatmamýz gerekiyor. Herkese hizmet eden, herkese koþturan bir süreçtir bu. Ýnsan haklarý dersiniz, Aleviler koþturmuþtur. Mazlumun yanýnda Aleviler olmuþtur. Her þeye koþa koþa, biraz da kendimiz için koþturmamýz gerekiyor. Kendimiz için derken, tabii ki aslýnda cemevleri, zorunlu din dersleri, insan haklarý sadece Alevileri ilgilendiren konular deðildir. Biz bütün bunlarýn hepsinde sýnavdan geçmiþiz. Bu sýnavlarda iyi bir duruþ, adam gibi bir duruþ sergilemiþiz. Diðer insanlarýn, demokratik kitle örgütlerinin de bu baðlamda Alevi örgütleriyle buluþmasý gerekiyor. Sürekli biz giden, onlar kaçan deðil; hep beraber olmamýz gerekiyor. Onlarýn ne kadar ihtiyacý varsa, bizim de o kadar ihtiyacýmýz var. Çok farklý deðiliz, hepimiz bu ülkede yaþýyoruz. Aleviler dünden bugüne kadar bu ülkede devlet dâhil herkesten alacaklý. Biz kimseye “borcunu öde” demiyoruz. Gelin hep beraber bunu halledelim diyoruz. Geçmiþte de bu böyleydi, bugün de bu böyle. “Býçak kemiðe dayandý” diye bir söz vardýr ya, biz de iþte o noktaya geldik. Dolayýsýyla siyasete mutlaka müdahale edilmesi gerekiyor. Birlik Partisi, Barýþ Partisi gibi Alevi partisi örgütlenmeleri gibi geçmiþ deneyimlerden ders almak söz konusu mu? Hayýr, öyle bir parti falan deðil, solda birliði zorlarýz. ANAP’ýn vermiþ olduðu siyasi mesaj, “Bakýn, biz yapýyoruz, bize oy verin!” Diyecekler. Bizim yapacaðýmýz ANAP’ýn ya da baþka bir partinin kuyruðuna takýlmak deðildir. Ayrýca Alevi örgütleri yöneticilerinin veya toplumda ön çýkmýþ üç beþ kiþinin milletvekili olmasý meselesi de deðildir. Bu mesele Alevilerin sol ile sosyal demokratlarla bir araya gelmesidir. Bu da Alevilerin haklarýnýn tanýnmasý temelinde bir ana yapýyý desteklemekten geçiyor. Yoksa oradan buradan, ANAP’tan milletvekili olmak hesabý deðil. Bu bizi bir yere de götürmez. Kesinlikle böyle bir düþünce söz konusu deðil. Türkiye’de Alevi hareketinin solla, sosyal demokratlarla birleþmeye, geliþmeye ihtiyacý var. Alevi örgütleri de gücü oranýnda bunlarý yapacaklar. Buna müdahalemiz ancak bu kadar olur.
Sayý 22
¸ E SERÇESM
Ali Naki Ulusoy
Hacý Bektaþ Dergâhý Postniþini 21 Nisan 1921 - 30 Temmuz 2006
Ali Naki Ulusoy Hakk’a Yürüdü Ahmet Koçak Hacý Bektaþ Veli evlatlarýndan Ali Naki Ulusoy iki yýl önce yakalandýðý amansýz hastalýða yenik düþtü. Ulusoy, 30 Temmuz günü, seksen beþ yaþýnda Hakk’a yürüdü. 31 Temmuz günü Hacýbektaþ’ta, yakýnlarý ve talipleri tarafýndan yapýlan bir törenle son yolculuðuna uðurlandý. Onsekiz Aðustos 1921 doðumlu Ali Naki Ulusoy’un hayatýný Mürþit Veliyettin Ulusoy’dan dinledik. Veliyettin Efendi Ali Naki Ulusoy’u þöyle anlattý: “Ali Naki Ulusoy, Veliyettin Çelebi’nin oðlu. Aralarýnda iki yaþ farký olmasýna raðmen üç kardeþ Feyzullah, Ali Naki, Ali Celalettin üçü birden ayný yýl, ayný sýnýfta Hacýbektaþ’ta okula baþlýyorlar. Ýlkokulu burada bitirdikten sonra Yozgat’ta Ortaokula kayýt oluyorlar. Lise çaðlarýnda babalarýný kaybediyorlar. Liseyi bitirdikten sonrada üçü birden ayný sene Ankara Hukuk Fakültesine baþlýyorlar. Hukuk Fakültesinden sonra yine hep beraber askerlik baþlýyor. Yedek Subay Okulu’nda beraberler, ama görevleri farklý yerlerde. Ali Naki amcam askerliðini Ýstanbul’da yedek subay olarak yapýyor. Daha sonra Pülümür’de savcýlýk yapýyor. Kayseri’de, Hacýbektaþ’ta hakimlik ve savcýlýk yapýyor. Daha sonra yine Hacýbektaþ’ta çok uzun olmayan bir süre avukatlýk yaptý. Ceza hukukuna çok vakýftý. Daha sonra siyasete atýlýyor. Birlik Partisinden Çorum Milletvekili oluyor. Milletvekilliðinden sonra Saðlýk Bakanlýðý’nda müþavir olarak çalýþýyor. Ve oradan emekli oluyor. Ýþin ilginç tarafý þu. Ben de bunu çok yakýn bir zamanda öðrendim. Ali Naki amcam müracaat etmediði için, milletvekillerinin üç-dört milyarý bulan ‘kýyak emeklilik’ dediðimiz emekli maaþýný almýyor. Bir milyar civarýnda emekli maaþý alýyor idi. Böyle bir insandý o da. Ýki yýl önce lösemi baþlangýcý olduðunu söylemiþti bana. Baþlangýçta ilaçlarý dýþarýdan geliyordu. Sonra yerli alýndý. Hastanede de zannediyorum yanlýþ müdahale edildi. Hastanede çýktýktan sonra da yatmaya baþladý. Evden dýþarý çýkmadý. Durumu gittikçe aðýrlaþtý. Ne yazýk ki bugün topraða verdik.” Ankara’da vefat eden Ali Naki Ulusoy’un cenazesi ailesi tarafýndan Hacýbektaþ’a getirildi. Hacýbektaþ’ta önce evinin önünde, daha sonra Pir Hacý Bektaþ Veli’nin Türbesine götürülerek buradan helallýk alýndý. Yapýlan bu törenlerin ardýndan Ali Naki Ulusoy’un cenazesi Çilehane’de bulunan aile mezarlýðýna götürüldü. Burada yapýlan son törenle topraða verildi. 1969-73 tarihleri arasýnda 14. Dönem Çorum milletvekilli olan Ali Naki Ulusoy’un vasiyeti üzerine TBMM’nde tören yapýlmadý. Bütün Ulusoy ailesine baþsaðlýðý diliyoruz. Mekaný nur olsun.
Hacý Bektaþ Dergâhý Postniþini Veliyettin Ulusoy’un Amcasý 14. Dönem (1965-73) Birlik Partisi Çorum Milletvekili Saðlýk Bakanlýðý Müþavirliði ve Savcýlýk yapmýþ hukukçu
Ali Naki Ulusoy Hakk’a Yürüdü
Hacý Bektaþ Dergâhý Postniþini Veliyettin Ulusoy’un Dayýsý Kurtuluþ Savaþýnda Atatürk'ün en büyük destekcilerinden Ahmet Çelebi Cemalettin Efendi’nin torunu 15. Dönem (1973-1977) CHP Tokat Milletvekili Evli ve üç çocuk babasý olan
Haydar Ulusoy Hakk’a Yürüdü
Haydar Ulusoy 1934 - 24 Temmuz 2006
Haziran-Temmuz 2006
11
¸ E SERÇESM
NABI YAÐCI’NIN SERÇEÞME’NÝN 20. SAYISINDA YAYINLANAN YAZISI ÜZERÝNE
Bir Sunuþ Ýsmail Büyükakan Serçeþme’nin 20. sayýsýnda Nabi Yaðcý, “yaklaþýk on yýldýr büyük bir susuzlukla üzerine gittiðim, araþtýrdýðým, çalýþtýðým bir konu” dediði Anadolu düþüncesi ve felsefesinin sol hareket içinde pek bilinen, ilgilenilen bir konu olmadýðýný söylüyor. Nabi Yaðcý þöyle devam ediyor: “Her þeyden önce bizde Marksist gelenek içinde olup da Anadolu felsefesine kafa yoran insanlarýn sayýsýnýn çok olmadýðýný sanýyorum.” Buna katýlmamak mümkün deðil, ama bu arada Anadolu felsefesine doðru yaklaþmýþ ve Marksizme kök aþýsý yapmak için büyük emek vermiþ bir aydýnýn, R Yürükoðlu’nun hakkýný yememek gerekir. Bu baðlamda hem Nabi Yaðcý’yý hem de benzeri kanýda olanlarýn susuzluðunu gidermesine katkýsý olmasý açýsýndan, Alev Yayýnlarý’nca 1990 yýlýnýn Þubat ayýnda yayýnlanan Okunacak En Büyük Kitap Ýnsandýr kitabýnýn birinci baskýsýna, yazarý R. Yürükoðlu’nun yazdýðý Giriþ’i bazý kýsaltmalar yaparak gönderiyorum.
Anadolu, Bektaþiliðin, Hýristiyan Mistisizminin, Yunan Felsefesinin Evidir R. Yürükoðlu 1962–1968 arasýnda devrimci harekette yer alanlar Aleviliðin, Türkiye’de sosyalist hareketin geliþmesinde oynadýðý büyük rolü iyi bilirler. Bizler okul sýralarýnda, þimdi kimilerinin dinci, gerici, yobaz dedikleri Alevi türküleriyle sosyalizmi bulduk. O türkülerle devrimci harekette yer aldýk. O gün bugündür Aleviliðin dostu bir devrimciyim. Bu kitap önceden verilmiþ bir kararla ortaya çýkmadý. Yoldaþlar arasý sohbetlerde sýk sýk buluþtuðumuz bir soru vardý: Neden Aleviler devrimci harekete bu denli yoðun katýlmaktadýrlar? Bu sorunun yanýtýný aramaya baþladýðým noktada, kitap yazma amacý da, iletmek istediðim bir düþünce de yoktu. Ancak okudukça, Anadolu tarihinin ve günümüzün en büyük sorunlarýndan biriyle karþý karþýya olduðumuzu öðrendim. Görüþlerim de çalýþma içinde berraklaþtý. (...) Alevilik tarihimizde ezilmiþlerin savaþ bayraðý olmuþ, halkýn içinden gelen direnme-ayaklanma duygularýný dile getirmede baþý çekmiþtir. Dahasý, Türkiye’de bugün de 20 milyona yakýn Alevi, egemen güçlerden gelen yoðun baský, eziyet ve zorbalýk altýnda yaþamaktadýr. Tek suçu, düþünce ve inanç özgürlüðü ve demokratik bir yaþam istemesidir. (...) Marksistler olarak görevimiz, Anadolu kültür birikiminde demokratik olaný, ileriye açýk olaný, geriye çekicilerden ayýklamaktýr... (vurgu benim-ÝB) Yalnýz bu noktada, konuyla ilgilenen herkesin karþýlaþtýðý bir güçlüðü belirtmeliyim. Hacý Bektaþ, Bektaþilik, Alevilik konusunda ciddi, tutarlý, bilimsel, gerçekten yana bir araþtýrma yoktur. Varolan kaynaklarýn büyük çoðunluðu ya folkloriktir ya da konunun gizli-açýk düþmanlarýnca yazýlmýþtýr. (...) Konu üzerinde en verimli ve kurutulamaz, çarpýtýlamaz kaynak, Alevi-Bektaþi ozanlarýnýn nefesleridir. Ancak bu kaynak da, geliþigüzel birkaç edebiyat denemesi dýþýnda, tarihsel gerçekleri aydýnlatacak ciddi araþtýrmalarla ele alýnmamýþtýr. Evet, kaynaklar kurutulmuþ, bir daha ortaya konmasý olanaksýz pek çok el yazma kitap yokedilmiþtir. Yine de, devletin ya da kiþilerin arþivlerinde ciddi bir tarama çok belgeyi gün ýþýðýna çýkartabilir. Gelecekte bu konuda incelemeler yaparak, A.Celalettin Ulusoy’un sözleriyle, “Hacý Bektaþ Veli’yi içtenlikle seven, en azýndan gerçeklere saygýlý araþtýrmacýlar”ýn, bugün varlýðýný bilmediðimiz pek çok belgeyi ortaya çýkartacaklarýna inanýyorum. Aleviliðin iki büyük kaynaðý vardýr. Birincisi, Þiilik (Ali evine baðlýlýk mezhebi), ikincisi Sufizmdir. Ali sevgisi, ehlibeyt sevgisi Aleviliði yaratan düþüncenin bir yarýsýdýr. Öteki yarýsýný da mutlaka dikkatle incelemek gerekir, çünkü Bektaþiliði öteki çeþitli düþüncelerden ayýran en önemli öðe bu ikinci yandýr. Sufizm yani mistisizm Ýslam’dan ve Ýslam içindeki ayrýlýklardan çok önce ortaya çýkmýþtýr. Her dinin içinde kollarý vardýr. Kökeni eski HintTibet düþüncesine dayanýr. Mistisizmin en karakteristik yönü, panteizm anlayýþýdýr. Sonradan, “Allah yalnýzlýðýnda tanýnmak istedi ve Evren’i yarattý” cümlesiyle Ýslam’a da girmiþtir. Bu anlayýþa göre Allah ve Evren ve Ýnsan bir bütündür. Bir ayna gibi kendilerini birbirlerinde seyrederler. Panteizm insanlýk tarihinde önemli sonuçlarý olmuþ bir düþünce biçimidir. Toplumumuzda, aydýnlar arasýnda mistisizm, dünyadan kopmak, inzivaya çekilmek, tevekkül etmek, mücadele etmemek olarak çok yan-
12
lýþ anlaþýlmýþtýr. Tam tersine tüm dinler içinde ve Ýslam’da mistikler haksýzlýklara karþý mücadelede baþý çekmiþlerdir. Bunun da önemli nedeni þudur: Panteizm, tüm evren allahýn yansýmasýdýr diyen dolayýsýyla allahý gökte deðil dünyada bulan anlayýþ, bir adým ileri attýðýnda allahýn ve dinlerin reddine, ateizme varýr. Panteizmin bir adým ötesinin ateizm olduðunu farkeden Sünnilik, baþýndan Sufilere karþý çýkmýþtýr. Bükemediði nokta gelene dek o kolu çok kesmiþtir. Kolu bükemediði zaman da kabul etmiþ ve Sünni bir takým tarikatlar yaratmýþtýr. Ama bu süte su katmak gibi bir þey olmuþtur. (...) Hýristiyan mistisizminin de büyük merkezi Kuzey Suriye ve Kapadokya’dýr. XIII. yüzyýl sonunda Bektaþiliðin de Kapadokya’da kurulduðunu biliyoruz. Görülüyor ki, Anadolu, Kapadokya, dünya düþüncesini geliþtirmede olaðanüstü bir yer olmuþtur. Bektaþiliðin, Hýristiyan mistisizminin, Yunan felsefesinin evidir. Kapadokya öyle bir kazan ki, o güne dek yaratýlan tüm düþünceler içinde kaynýyor, birbirinden etkileniyor, birbirine yardým ediyor. Ve Bektaþilik, yalnýzca Ýslam deðil, tüm bu düþünceler üzerinde yükseliyor. Bektaþiliðin ve Aleviliðin ikinci temel kaynaðý Þiiliktir. Ýslam bölündükten sonra Ali sevgisine sahip kesim Arap yarýmadasýnýn dýþýndaki kenar bölgelere kaçmak zorunda kalýyor. Merkezde Sünniler güçlüdür. Kenarlara kaçýnca sýnýr bölgelerini Ýslamlaþtýrma görevi de Þiilere düþüyor. Dolayýsýyla Orta Asya’ya Ýslam’ý götürenler büyük ölçüde Þii misyonerlerdir. (...) Sünnilik tüccarýn, egemen sýnýfýn ve devletin çýkarlarýný savunan bir ideoloji olarak ortaya çýkýyor. Þiilik ezilen sýnýflarýn ve Araplarýn istila ettiði ülkelerdeki halklarýn çýkarlarýný savunan bir ideoloji olarak ayrýlýyor. Orta Asya’da Türkleri Ýslamlaþtýran Ýslam asýl olarak, Þiiliðin mistik kollarý olmuþtur. Mistiklik Orta Asya’da zaten güçlüdür. Böylece, Türklerin daha Ýran’a yürüyüþe geçmeden benimsedikleri Ýslam, mistisizmle yoðun olarak örülmüþtür. (...) Türkler Moðollarýn önünden kaçarak Orta Asya’dan Ýran, Suriye, Azerbaycan yoluyla Anadolu’ya geliyorlar. Geldikleri yerler, özellikle Ýran’ýn kuzey-batýsý ve Suriye, Ýsmaililerin kaleleridir. Bu bölgeler, mistik inançlarý güçlendiriyor. Türkler Anadolu’ya geldiklerinde Hýristiyan mistisizmi ve eski Yunan felsefe ve inançlarýyla karþýlaþýyorlar. Zaten bu görüþler sufizm kanalýyla Ýslamlýðýn içine girmiþ. Anadolu’ya gelince, bu yönler daha da güçleniyor. Hýristiyanlýkta Protestanlýk-Katoliklik ayrýmýnýn da kökleri Kapadokya’ya ulaþýr. Katoliklik gerici, Protestanlýk daha ilericidir. Protestanlýk içinde iki kol vardýr. Birincisi Protestanlýðýn babasý sayýlan Martin Luther’in kurduðu kol ki, yeni yükselmekte olan burjuva çýkarlarýný savunur. Münzer’in getirdiði ise, yoksul halkýn çýkarlarýný savunan devrimci, komünistik yanlar taþýyan bir dindir. Alevilik yalnýzca Ýslam düþüncesine dayanmaz. O güne dek insanlýðýn, “72 milletten insanlýðýn” ortaya çýkardýðý tüm düþüncelerin üzerine oturur. Bektaþilik, tüm insanlýðýn bilgilerini topladýðý için daha o tarihlerden evrensel, eskimeyecek ilkelere ulaþmýþtýr. Bektaþiliðin caný
Sayý 22
¸ E SERÇESM
SAYIN BAÞKAN’DAN RÝCAM: TÜRK-ÝSLAM SENTEZCÝLERDEN SAKININ
Hacý Bektaþ Veli Törenlerine Doðru Ýlhan Cem Erseven
H
buradadýr. “Ýnsanlar kardeþtir.” Bu eskimez. Sapýk birtakým görüþler çýkar, insanlarý kötülüklere götürür, ama geçer gider. Sonunda þu fikir eskimez: Hangi ýrktan, hangi renkten, hangi dinden olursa olsun insanlar kardeþtir. Bektaþilik böyle evrensel ilkelere, ta kuruluþ döneminde ulaþabildiði için eskimemiþtir. Bektaþilik böyle geniþ bir düþünce mirasýnýn üzerinde ortaya çýkmýþ ve Anadolu’da köylünün, göçerin yani ezilen sýnýfýnýn devrimci ve eþitlikçi ideolojisi olmuþtur. Ýnsanlýðýn o günlere dek biriktirdiði bilgileri Bektaþiliðe taþýmada Anadolu halkýnýn günlük yaþantýsýnýn büyük bir yeri vardýr. Kitap gerekmiyor. Ýnsanlar yaþýyor, gelenekler sürüyor ve insanlar eliyle gelenekler Bektaþiliðin içine taþýnýyor. Dolayýsýyla Bektaþilik Ýslam dininin içinde geliþmiþ ama dine, özellikle Sünniliðe büyük eleþtiriler taþýyan bir düþünce akýmýdýr. Böyle bir hareketin, toplumumuzda ortaya çýkmasý bir zenginliktir. Özellikle yaþlý Alevilerle konuþtuðumuzda bir eðilimi her zaman gördüm. “Aleviliði konu yaparsan, karþý taraf güçlü, baþýmýza yine iþ çýkacak. Yine Osmanlý kesecek.” Haklý bir eðilimdir, tarihte sürekli kýrýlmanýn getirdiði bir eðilimdir. Ancak, önümüzdeki dönem Türkiyesi için bu tutum geçerli olmayacaktýr. Türkiye’nin gördüðü en büyük kavgayý önümüzdeki dönemde iþçi sýnýfýnýn yöneticiliði altýnda yaþayacaðýz. Herkesin ezilmiþliði yoketme fýrsatýný bulacaðý bir dönemle karþý karþýyayýz. Tarihin haklý bir refleks haline getirdiði tutumun dýþýnda bir davranýþ, bugün iþçi sýnýfýna da, Aleviliðe de büyük yarar saðlayacaktýr...
R.Yürükoðlu, Okunacak En Büyük Kitap Ýnsandýr Alev Yayýnlarý Birinci baský, Ýstanbul, Þubat1990,
Haziran-Temmuz 2006
ER yýl olduðu gibi bu yýl da Hacý Bektaþ Veli’yi anma törenleri ulusal ve uluslararasý olmak üzere geleneksel olarak kutlanacaktýr. Þimdiye dek törenlerle ilgili görüþlerimizi, eleþtirilerimizi iyiniyet çerçevesinde dile getirerek söyledik, yazdýk. Ayný tutumumuzu bundan sonra da devam ettireceðiz. Son iki yýldýr Hacý Bektaþ Veli’yi anma etkinlikleri, yeni Belediye Baþkaný Sayýn Ali Rýza Selmanpakoðlu’nun yönetiminde yapýlýyor. Selmanpakoðlu, belediye baþkaný olduðu yýl anma etkinlikleri sýrasýnda Alevi-Bektaþi kuruluþlarýyla çatýþmaya girdi ve her yýl gelenekselleþmiþ olan Üstbirlik adýna konuþma hakkýný kullandýrtmadý, böylece Alevi-Bektaþi kuruluþlarý arasýnda hiç kimsenin onaylamadýðý yapay ayrýþýmlara yol açtý. Bildiðim kadarýyla yerel yönetimlerin hizmet ve çalýþmalarýný belirleyen yönetmeliklerde, yasalarda belediyelerin asli görevlerinin baþýnda, o yöreye mal olmuþ, türbesi ziyaretçiler tarafýndan kutsallaþtýrýlmýþ bir inanç önderinin, eren/evliyanýn adýna düzenlenecek bir tören gelmemektedir. Belediyeler, ancak bu tür etkinlikler, törenler için altyapý çalýþmalarýnda (ulaþým, barýnma, belediyeye ait mekânlarýn kullanýmýný saðlama, teknik malzemeler, vb.. ) katký sunabilir-yardýmcý olabilir. Bu iþi varsa bir Düzenleme Komitesi ya da Dernek üstlenir. Komite ya da Dernek, etkinliðin içeriðinden, programýn gerçekleþmesinden, panel konularýnýn ve gelecek sanatçýlarýn, konuþmacýlarýn belirlenmesinden, törende okunmasý gereken bildiri ya da basýn açýklamasýndan sorumludur, böyle de olmalýdýr. O beldenin belediye baþkaný, kendini dinsel ve inançsal konularda uzman, otorite ve yetkili görüp “her þeyi ben iyi bilirim, ben yaparým” mantýðýyla hareket edemez. Çünkü belediye baþkanlarý belli bir süre için vardýr. Eðer o beldeye “kalýcý” ve herkesin “takdir edeceði” hizmetler sunmuþsa yeniden seçilebilir. Ama yýllardýr bu iþin yükünü çeken kiþi ve kuruluþlarý karþýnýza alýp diktatörlük taslayamazsýnýz. Herkesin onaylayacaðý, takdir edeceði ve gönüllü hizmetten kaçamayacaðý bir ortak uzlaþýyla yapýlan iþin tadý daha bir farklýdýr. Son iki yýldýr, Belediye Baþkaný’nýn tutumu Alevi-Bektaþi Üstkuruluþu tarafýndan doðru ya da yanlýþ, protesto ediliyor. Alevi camiasý açýsýndan bakýldýðýnda böyle bir olayýn yaþanmasý hiç de hoþ bir þey deðil. Sanýrým bu yýl da benzer olaylar yaþanacak, belki de þu an yaþanmaktadýr. Hacýbektaþ’ta, içlerinde geçmiþte ilçeye büyük katkýlarý olmuþ üç deðerli belediye baþkanýnýn da bulunduðu bir dernek, Hacý Bektaþ Veli Kültür Derneði kuruldu. Þimdiden baþarýlar diliyorum. Sanýrým bu dernek, büyük olasýlýkla törenleri kendi bünyesinde yapmaya çalýþacaktýr. Bence de doðrusu bu. Çünkü bunun bir örneðini, 1980 öncesinde, Ankara Kýzýlay’da faaliyet gösteren Hacýbektaþ Turizm Derneði gerçekleþtirmiþ ve büyük bir beðeni kazanmýþtýr. Bugün bile 1979 ve 1980’de yapýlan törenlerden söz edilmektedir. Bir þey kalýcý olabiliyorsa, demek ki önce iþe sevgiyle, hoþgörüyle ve gönülce yaklaþmak gerek. Kuþkusuz demokratik katýlým ve karar da önemli. Alevilikle ilgili internet sitelerinde (özellikle Almanya adresli Aleviyol.com sitesinde) sanki bu yeni kurulan dernek, Belediyenin düzenleyeceði törene karþý bir “alternatif” tören yapacakmýþ ve böylece bölünmeye çanak tutacakmýþ gibi kýþkýrtýcý, ortamý gerici yazýlar ve tartýþmalar yer almaktadýr. Sanýrým içimizden birileri ya da “organizasyon”, böyle bir þeyin olmasýndan çok mutlu olacakmýþ gibi gözüküyor. Ama boþuna. Sayýn Özcivan, bunlarý sezmiþ ya da duymuþ olacak ki gerekli yanýtý verdi ve “alternatif deðiliz” diyerek noktayý koydu. Bir Belediye Baþkaný, programýnda, büyük bir “üstbirlik” durumundaki ABF’ye ve ABF’nin öneri ve görüþlerine yer vermiyorsa, bu durumda doðal olarak Üstbirliðin ilkelerini benimseyen, çizgisini onaylayan Alevi canlar, Pir’in topraðýnda, mekânýnda kendince organize edilecek mütevazi bir etkinliðe katýlmasý ya da içinde yer almasý, kimseyi rahatsýz etmemeli, tersine mutlu etmelidir. Hacýbektaþ ilçesi demek salt Belediye demek deðildir; Hacýbektaþ ilçesi demek, bir anda nüfusu 100-200 binleri bulan, Alevi-Bektaþi canlarýn koþarak gittiði, topraðýna yüz sürdüðü, dertlerine derman aradýðý, suyunu içtiði, cemini yaptýðý, semahýný döndüðü bir Serçeþme’dir. Burasý herkesindir. Gönüllerin barýþýk olduðu, sevgi, barýþ ve kardeþlik türkülerinin söylendiði kutsal bir yerdir. Gereksiz tartýþmalarýn, hýrslarýn ve yandaþ gibi gözüken kimi örgütlerin esiri olmayalým. Umarým bu kez, ayný türden olaylar yaþanmaz. Belediye Baþkaný’nýn “temiz toplum” düþlemesi, “temiz bir kalp, temiz bir tören”le ivme kazanýr. Bir de Sayýn Baþkan’dan bir ricam: Lütfen, kendini Alevi araþtýrmacýsý, uzmaný gören, gerçekte Türk-Ýslam sentezcilerden sakýnýn. Eðer bir bina yapacaksak, bu binanýn ustasý bizler olmalýyýz, dýþardan ithal ustalar deðil. Önceki yýl, Belediye Baþkaný Alevilik-Bektaþilikle ilgili kýrk sorudan oluþan bir kitapçýk bastýrýp daðýttý. Bu kitapçýkla ilgili eleþtiri ve görüþlerimi yine bu dergide dile getirdim.(bkz: sayý:15) Belediye baþkanlarýnýn sanmýyorum ki çok büyük uzmanlýk ve araþtýrma gerektiren bir konuda ýsmarlama kitap yazdýrýp kafalarý karýþtýrtmaya hiç hakký olmasa gerek. Bir belediye baþkaný Alevi kökenli olabilir, Alevi nüfusunun yoðun olduðu bir beldenin/ilçenin belediye baþkaný da olabilir. Bu, hiçbir zaman Alevilik-Bektaþilik konusunda yanlýþ ve tartýþma yaratacak bir kitap bastýrmayý hak görmez. Çünkü o beldede Sünni kardeþlerimiz de yer almaktadýr. Ayný tutumun bir benzerini, AKP’li belediyelerde de görüyoruz. Sözde profesör unvanlý bir bilim adamýna Ýslami aile bilgileri çerçevesinde saçma sapan bilgilerin yer aldýðý, Diyanet’in bile onaylamadýðý kitapçýklarý bastýrýp daðýtmaktadýr. Kitapta neler yazýyor: Dokuz yaþýndaki bir kýzla evlenilebilir. / Erkekler karýlarýný dövebilir. / Kadýnlar evde kalýp erkeðine köle gibi hizmet etmelidir. / Gerekirse erkekler birkaç eþ alabilir gibi bilgilerin yer aldýðý bilgiler. Sormak gerekir: Gerçekte bu tür hizmetler, belediyenin temel görevleri arasýnda mýdýr? Yoksa belediyeler, o yörenin su, kanal, imar, yol, cadde, park, çevre ve gýda saðlýðý gibi konularýyla mý uðraþmalýdýr? Eðer bir konuda kitap yayýmlanacaksa insan ve çevre saðlýðý, kentin temiz tutulmasý, doðanýn korunmasý, turizm yönünden tanýtým kitaplarý bastýrýlmalýdýr. Kaldý ki o beldede salt kendi politik ve inancýndan insanlar yaþamýyor. Belediye baþkaný, seçildiði andan itibaren yakasýndaki parti rozetini çýkarmalýdýr. Siyasi etik bunu gerektirir. Ayný þey Sayýn Hacýbektaþ Belediye Baþkanlýðý için de geçerlidir.
13
¸ E SERÇESM
SÜLEYMAN ZAMAN
2 Temmuz Destaný’ndan 2 Temmuz bugün ve had safhada sýkýntým. Duramýyorum yerimde patlayacak gibiyim sanki oysa daha neþeliydim tebessüm edip, gülebiliyordum dün. ama bugün mengene sýkmýþ gibi göðsümü, bir þeyler daraltýyor yüreðimi sanki, ve ben çýkarmak istiyorum bilinçaltýmdakilerini açýða. Ve bulmaya çalýþýyorum; tinimi rahatsýz edenin ne olduðunu. geçiyor film þeridinde ki gibi, imgemde ki olaylar. Ve anlýyorum þimdi, sýkýntýlarýmýn, iç çekmelerimin nedenini. Ve bilincimle gidiyorum, ýþýk hýzýndan da hýzlý 1993 yýlýnýn 2 Temmuz gününe. Ne acý, ne acý, tarifi olanaksýz duygular kaplýyor bedenimi. Anýmsýyorum o kapkara dumanlarý, Allah, Allah diyerek, saldýrýya geçen O bilisiz, o güdümlü, O insansý güruhun naralarýný. Ve unutamýyorum; O gökyüzüne ulaþan, kocaman alevleri Ve 37 canýn yakýlýþlarýný diri, diri. Kan aðlýyor yüreðim; (...) Ve Sivas’ta yakanlar; o zavallýlar, o güdümlüler; farkýnda olmayanlardýr bütünselliðin. Bilmiyorlar onlar, birin bütün, bütünün bir olduðunu. Anlamýyorlar; deðiþimin ve devinimin durdurulamazlýðýný. (...) Ve aklýma geliyor hemen; örneðin; Nesimi’nin yüzülmesi; Elleri, kollarý, ayak ve bacaklarý kökten kesilerek Ve uçurularak kafasý Mansur’un öldürülmesi; Bedrettin’in katledilmesi, bedeninin sürüklenmesi sokaklarda; Ve Spartaküs’ler; Kopernik’ler; Mumcu’lar; Turan Dursun’lar, Kýþlalý’lar; Üçok’lar Galileo’lar ve daha niceleri. ve Maraþ ve Çorum katliamlarý ve Bahçelievler vahþeti; ve Deniz ve Hüseyin ve Yusuf’un idamlarý. ve zulmün en büyüðü; unutulur mu ? Kerbela silinir mi belleklerden bunlar hiç ? ve kanlý ve zalim Sivas., tiksiniyorum, utanýyorum, kýzýyorum, ve hiddetleniyorum, tutamýyorum kendimi. (...) ff
14
Yol Eri Olan Aracýsýz Görüþebilir Kenan Furat, Ütrech Üniversitesi Son günlerde sanal ortamda Pir dergâhý Postniþini, Veliyettin Ulusoy’a yönelik asýlsýz ve çirkin yazýlarý esefle izliyorum. Aslýnda bu tür yazýlara cevap verip polemiðe girmeye hiç niyetim yoktu. Fakat iþ iyice çýðýrýndan çýkýp, yol terbiyesi ve edep kurallarýný aþýp, Serçeþme Pir Dergâhýna karþý hakaret kampanyasýna dönüþtü. Hazreti pirin evladý, 32. Postniþin, Veliyettin Ulusoy Efendiye karþý gâh cahilce gâhî bilinçli ve sinsice yapýlan saldýrýlarý edep dýþý görüyorum. Öncelikle þunu söyleyeyim; bu meydan, bu yol boþ deðildir. Birilerinin çýkýp yeniden bir þeyleri icat etmelerine gerek yoktur. Yola girmek isteyen hangi ocaða mensup olursa olsun gelip Hünkâr evladý önünde ikrar verip talipliðini ve ya dedeliðini hakkýyla yapabilir. Hazreti Pir’den bugüne kadar hizmet veren dergâh nice saldýrý ve kýyýmlara raðmen günümüze kadar gelmiþtir. Hünkâr evladý bazen Mansur gibi berdar olmuþ bazen sürgünlere gitmiþ bazen de böylesi saldýrýlara hedef olmuþtur. Fakat her dönemde Aleviler ve de Anadolu toplumu için atalarýndan aldýklarý emaneti korumuþlardýr, bugünden sonra da bunun böyle olacaðýna inancým tamdýr. Yazdýklarým kendi fikrimdir. Herhangi bir dernek veya vakýf adýna yazmýyorum. Ancak AleviBektaþi davasý için çalýþan bütün kurumlara eþit mesafede olup, verdikleri emeðe saygýlýyým. Hollanda’da Amersfoord Alevi Kültür Merkezi’nde hizmetlerim de oldu. Hayatýmýn sonuna kadar da gücüm oranýnda bu yola hizmet edeceðim. Yazýma, en son çýkan ‘AABK bileþenlerine 15 Aðustos’ta Hacýbektaþ’ta toplanýn çaðrýsý yapýldý’ baþlýklý yazýdan baþlamak istiyorum. Bu yazýda Veliyettin Ulusoy’un sözde ‘örgütün mürþidi’ ilan edilmesinden bahsediliyor. Bu saçmalýktýr. Yol geleneðine uymayan bir iddiadýr. Doðru olmayan bu yorumlu haberi internette yayýnlayan kiþilerin art niyetli olduðu aþikârdýr. Yolumuz erkânýndan birazcýk nasip almýþ olan bir insan Bulgaristan’dan Irak’a varan koskoca muhibban kitlesinin Mürþidine, Pirine bu asýlsýz haberden dolayý bu þekilde saldýrmaz. Bu yolun bir talibi olarak bu haberden sonra hemen iþin aslýný sordum ve öðrendim. Evet, 15 Aðustos’ta yapýlacak olan cem, Avrupa ve Türkiye Alevi-Bektaþi örgüt yöneticilerinin gönülleri birlemek adýna Hacý Bektaþ Veli Postniþini Veliyettin Ulusoy efendimizin huzurunda yapýlacak. Bu Cem ne bir ikrar ne de bir görgü cemidir. Dileyen herkesin girebileceði bir cem. Bu örgütlerimizin yöneticilerini alkýþlamak gerekirken acaba neden bu kadar saygýsýzca saldýrý ve yorumlar yapýldý diye hayli düþündüm. Daha cem kurulmadan, ne olup bitecek bunu bilmeden bu yaygara ne idi?
Farklýlýklarý Kabul Etmek Lazým Gelelim Hollanda Alevi Dedeler Divaný Vakfý Sekreteri Davut Sever’in ‘Çelebiler Mürþit mi?’ yazýsýna. Öncelikle sormak gerekiyor Seyyid Davut’a, “Doðu Alevileri” derken kimi kastediyor? Doðu Karadeniz’deki canlarý, Adýyaman, Urfa, Diyarbakýr gibi illeri de içine alýyor mu? Yoksa sadece Tunceli ve çevresinden mi bahsediyor? Aleviliðin doðusu batýsý olmaz! Emirdað’daki, Manisa’daki, Konya, Çorum, Amasya, Tokat, Sivas, Adana, Mersin, Antalya, Samsun, Trabzon, Maraþ, Malatya’daki de Dersimli kadar Alevidir! “Dikme” kelimesi yöresel bir terimdir, Hacý Bektaþ Veli Dergâhý süreðinde Evlad-ý Resul olmayýp Postniþinin (Mürþid) icazetiyle yol hizmeti yürüten Babaya Mürþit Vekili denir. Bu öyle sayýsý çok olan veya herkese verilen bir izin deðildir. Madem siz bütün Alevilere hizmet yapmak için yola çýktýnýz, kendi yöreniz ve dedenizin söylediði dýþýnda da sürek olduðunu artýk öðrenmelisiniz. Yok, “Alevilik sadece Dersim Aleviliðidir, biz Aleviliðin merkeziyiz” diyorsanýz bunun ismini koyun! Bunca talip ve dede yüzyýllardýr Yola, Dergâh ve Mürþide ikrar verip yolu kesintiye uðratmadan süregelmiþtir. Yeryüzünde sadece bizler deðil baþkalarý da var. Alevi sadece siz deðilsiniz, sizden baþkalarý da var. Bu farklýlýklarý görmek ve kabul etmek lazým. Lütfen Aleviyol.com sitesinde 22 Temmuz’da sevgili Ayhan Aydýn’ýn yazdýðý yazýnýn þu bölümünü okuyun: ‘Nevzat Demirtaþ da, kendisine baðlý yüze yakýn baba olsa da, bazý ocaklarca bir üst ocak olarak görülen Sultan Süceattin Veli Ocaðý’nýn postniþini olsa da, o da Hacý Bektaþ Dergâhý’na baðlýdýr. Her sene kendi daveti üzerine kendisini ziyaret eden Hacý Bektaþ soyundan bir kiþiye, talipleri önünde görülür. Bunun manasý “el eli yýkar, el gövdeyi yýkar; temizlenmeden, temizleyemezsin”dir. El ele, el Hakk’a ilkesi bugün de devam etmektedir.’ Bu sadece bir örnektir. Siz, ne hakla bu insanlara, ‘Tuttuðunuz el, verdiðiniz ikrar geçersiz, Çelebiler Mürþit deðil, Ocak bile deðil, Buyruk’a göre hepiniz düþkünsünüz’ deme cüretini gösteriyorsunuz? Size bu hakký kim verdi diye sorarlar! Düþkünler ocaðýndan bahsediyorsunuz; bu ocaðýn zamanýnda kimin vekâletiyle yol hizmetlerini yürüttüðünü zahmet edip araþtýrýrsanýz iyi olur. ‘Hace Bektaþ Veli Horasan-i Niþabur’un evlenmediði bu vesileyle çocuklarýnýn da olmadýðý büyük dedelerimiz tarafýndan söylenirdi. Dedem Hace Bektaþ Veli’nin mücerret olduðunu söylerdi.’ Bu hiç bir þeyi ifade etmez. Bir baþkasýnýn dedesinin de bir baþka þeyi söyleyebileceði hiç mi aklýnýza gelmedi? ‘Hace Bektaþ Veli, kendisi de bir ocaða mensup hiç bir seyyidi kendine talip tutmamýþtýr.’ Hünkâr Hacý Bektaþý Veli cümle Anadolu erenlerinin piri ve mürþididir, Derviþ Cemal, Sarý Saltuk, Kara Donlu Can Baba, vb., bunlara dâhildir. Hacý Bektaþ Veli Ali kendidir. Bizim inancýmýzda, bütün gülbanklarýn sonunda kim anýlýr? Derviþ Cemal soyundan olan bir insanýn böyle bir açýklama yapmasýna ne demeli? “Ýnancýmýzda ‘Ocakzadeler Kolu’ diye bildiðimiz birçok seyyidin, ama mutlaka seyyid-i saadet, evlad-ý resul olmasý þartýyla, Anadolu’ya Hace Bektaþ Veli’den çok önceleri gelindiði biliniyor.’
Sayý 22
¸ E SERÇESM
Ýþte burada asýl fikrinizi ortaya koyuyorsunuz, Hazreti Pir’i küçültüyorsunuz ve bunda ilk deðilsiniz, ancak buna bugüne kadar kimsenin gücü yetmediði gibi sizin de gücünüz yetmez.
Dedikoduyu Sürdürmek Yakýþmýyor Þimdi Babaðan Bektaþiliðinin aklý baþýnda, sevilen, sayýlan Babasý Sayýn Þakir Keçeli’nin yazdýðý ‘Hacýbektaþ’ta Ayn-ül-Cem yapýlacakmýþ’ yazýsýna bakalým. Kuþkusuz Baba Erenlerin yazdýðý Meydan Evi’yle ilgili yazýsýnýn ilk bölümü tamamen gerçeði yansýtýyor. Maalesef yazýnýn devamý için ayný þeyi söylemek güçtür. Bu bölümde uzunca Hüseyin Gazi Metin’le ilgili bilgiler veriyor, bunlarýn doðru olup olmadýðý bir yana. Ancak iki haftadýr ortaya atýlan bir asýlsýz dedikoduya dayandýðý için Baba Erenlerin boþuna zaman harcadýðý kanaatindeyim. Sayýn Mustafa Özcivan daha önce bu cemi Dertli Divani’nin yürüteceðine dair bir açýklama yapmýþtý, hatta telefon numarasýný bile vermiþti ki dedikodu yapýlacaðýna gerçeði merak eden arayýp öðrensin diye. Ben böyle anladým ve kendisi de daha sonra bunlarý belirtti. Hala ayný dedikoduyu evirip çevirip internet sitelerinde teker teker yorumlamak ne kadar ayýptýr. Çelebiler ile Babaganlar arasýndaki kýrgýnlýðýn bir yana atýlmasýndan yana olan Keçeli Baba zahmet edip iþin aslýný öðrenebilirdi.
Aydýnlarýmýza Edeb-Erkan Pir Dergâhý Postniþini Veliyettin Efendi’ye yakýþtýrmalarla bezeli olan, Doktor Özgür Savaþçý’nýn, ‘Bulmak, Bulunmak ve Bulanmak Üstüne’ yazýsýna da bir bakalým. München Ludwig-Maximilians Üniversitesinde Türk kültürü ve Alevi Bektaþi yazýsýyla ilgili ciddi bilimsel çalýþmalar yapan Sayýn Savaþçý’yý edebe davet ediyorum. Sayýn Savaþçý, nasýl oldu da Veliyettin Efendinin çýkar için Belediyeyle ters düþtüðünü söyleyecek kadar basitleþtiniz? Bizim yolumuzda yargýsýz, bilgisiz, dedikodulara dayanan infazýn olmadýðýný sizin bildiðinizi düþünüyordum. Yaptýðýnýz çok çirkin! Bilimsel çalýþmalarýnýzda da dedikodu ve varsayýmlarla mý hareket ediyorsunuz? Yazýnýzýn sonunda: ‘Daha fazlasýný yazmaya edebim ve erkâným elvermiyor’ diyorsunuz. Kusura bakamayýn Savaþçý Hoca, ama Tarik-i Nazenin’in edep ve erkân sýnýrlarýný hayli aþmýþsýnýz haberiniz yok. Son olarak “Tahtacýlar” grubuna Dr. Ýsmail Engin’in yolladýðý ‘Nevzat Dede, Sucaeddin Veli Tekkesi ve Seyyid Battal Gazi Tekkesi’ baþlýklý yazýya baktýðýmýzda karþýmýzda Dergâha karþý yürütülen yýpratma programýnýn baþaktörlerinden birisini görüyoruz. Deðiþik sitelerde keskin öngörü ve saðduyusuyla tekrar tekrar doðu ocaklarýnýn bölünmeye gitmesi yönünde adeta yol göstericilik yapan Sayýn Engin lütfen asýl amacýný açýklasýn. ‘Sayýn Engin bahsettiðiniz bölünmenin size faydasý, kazandýracaðý ne olacaktýr?’ Birileri bilinçsizce davranýp Yol’a zarar veriyorsa siz engin görüþlerinizle o zararý veya bölünmeyi telafi etmenin yolunu göstermelisiniz. Nevzat Demirtaþ gibi Anadolu’da verdiði emek bakýmýndan az rastlanan Dede’yi adeta bilinçsizlik,
Haziran-Temmuz 2006
yolsuzluk ve Pirsizlikle suçlayacaðýnýza, lütfen siz kendi atalarýnýzýn baðlý olduðu ocaðý ve bugünkü durumunu açýklayýnýz. Hâl ehli olan, er olan, bu türden varsayýmlar ve ‘bildiðim kadar’larla yola hizmet veren erlerin üzerine gitmez! Hollanda’da yapýlan Dedeler Þurasý’nda yolun tekrar canlanmasýnýn ne kadar zor olduðu ve çetin hazýrlýklar gerektirdiðini vurgulayan Engin, ayný Yolun Dergâhý, Mürþidi, Dedesi, Babasý, Görgüsü ve Ýkrarýyla yürüyen Pir Dergâhý serçeþme süreðine neden bu hakaret ve iftiralarý reva görüyor? Yüzyýllardýr el ele el Hakk’a ilkesini, oto kontrol sistemini inançsal açýdan bugüne kadar sürdüren ve benim þahit olduðum, yaþadýðým sadece Dertli Divani’nin sorumlu olduðu bölgelerde binlerce insan ikrar vermiþ ve her yýl görgü ceminde görülmekteler. Bu gerçekleri yok sayma cesaretini nereden alýyorsunuz? Hak Erenler size anlamak, dinlemek nasip eylesin. Kendi araþtýrmalarým ve inancýmýn doðrultusunda düþüncelerimi ifade etmeye çalýþtým. Koca bir serçeþme süreðini savunmak haddime düþmemiþtir. Bu gerçeði de söylemeliyim. Bu geleneði sürdüren dede vekil ve babalarýn diðer Dedegan ve Babagan kollarýna süreklerine ve baðlý olan canlarýna asla karalama ve hakarette bulunduklarýný görmedim ve duymadým. Aksine yolumuzun ve inancýmýzýn bu günlere gelmesinde çok büyük emeklerinin olduðunu çok sýkça söylediklerini biliyorum. Hep birlikte haddimizi bilmekte fayda var diye düþünüyorum. Yol eri olan aracýsýz Postniþin Veliyettin Ulusoy Efendiyle gönül rahatlýðý içinde görüþüp sorularýný sorabilir. Yýlda binlerce insan onunla görüþüp konuþuyor sizler de görüþebilirsiniz. Hacý Bektaþ Veli Postniþinlerinden Feyzullah Çelebi, Ahmet Cemalettin Çelebi ve Veliyettin Çelebi’nin vekilliðini, âþýklýðýný yapan; Ondörtbin yýl gezdim pervanelikte Sýtký ismin buldum divanelikte Sundular aþk meyin mestanelikte Kýrklarýn Ceminde dâr’a düþ oldum diyen Dede kargýn ocaðýndan Aþýk Sýtký Baba’nýn uzunca bir baþka deyiþinden birkaç dörtlük Gel beri biat et Yedullah ile Ehl-i Beyte biat eden naþ olmaz Tecella, Tevella Eyvallah ile Mürþit meydanýna giren dýþ olmaz Mürþide ermeyen öðrenmez hüner Hünersiz kiþiler cahildir meðer Ustaz külüngünden geçerse eðer Yapýya uymadýk asla taþ olmaz Eðer ister isen Hakk’ý bulasýn Sanma kendi aklýn ile bilesin Eriþ bir Mürþid’e menzil alasýn Gökte uçan kýlavuzsuz kuþ olmaz Sýtký’ya gulem ol Veliyullah’a (*) Ayrýlma katardan git doðru raha Yalvar ihlâs ile yüz sür Dergâh’a Gafil olma kutbun postu boþ olmaz (*) Veliyullah: Veliyettin Çelebi
ff o güzel insanlar. Habersizler baþlarýna gelecekten. Ve onlar; sunmak için bilgilerini, bilinçlerini halka, dinleyicilerine; aydýnlatmak için insanlarý; yüklenmiþler en zor görevi. Ve aydýnlýða ve bilgiye; ve özgürlüðe, dayanýþmaya ve demokrasiye düþman, binlerce yýðýn; bekliyorlar o güzelim insanlarý dýþarýda. Ýnsan olmaya karþý koymak; aydýnlýðý boðmak; öldürmek ve yakmak en büyük istemleri bu güruhlarýn. Ve emir bekliyorlar saldýrmak ve yok etmek için. Ve kýsa sürede; geliyor bekledikleri emir. Ve karanlýða ve insanlýða ve sanata düþman birisi, baðýrýyor topluluðun içinden; Allah adýna; “saldýrýn, boðun, vurun, öldürün, yakýn” diyerek. eyleme geçiriyor; bu söz; Cahil ve gözü dönmüþ topluluðu. (...) Oy Sivas oy; Oy Pir Sultan oy; Oy Veysel’in; Þah Turna’nýn; Ali Ýzzet’in yaþadýðý topraklar oy. Oy Hüseyin Korkmazgil Üstat oy. Oy ozanlar kenti oy. Oy Mahzuni’lerin,Nazým’larýn; Hace Bektaþ’larýn, Bedrettin’lerin, Yunus’larýn, ne nice ulularýn yaþadýðý ülke oy. Sýzýlýyor kemikleriniz biliyorum; biliyorum büyük ýzdýraplar içindesiniz. Oy zalim Sivas oy; Nasýl kýydýnýz acýmadan o canlara; niçin, neden; o hümanist, o düþünen, o üreten beyinleri; o iyilik, dostluk ve barýþ yanlýsý insanlarý; o 37 caný; acýmadan, irkilmeden; (...) Unutulmayacaklar insanlýðý yüceltenler; Sivas’ta yakýlanlar. Unutuldu mu? Bedrettin; Spartaküs; Sokrates unutuldu mu? Pir Sultan; ya Hayyam; Nesimi; Jean Dark; Nazým Hikmet; Ya Kerbela! Denizler, Hüseyinler unutuldu mu? Unutulur mu? Edisonlar; Ýnsanlýða hizmet edenler; Zalimce öldürülenler; acýmasýzca katledilenler; Unutulur mu? Hiç! Ey Ölümsüzleþen yüce insanlar; U n u t u l m a d ý n ý z. Anýyorlar sizi duyarlý insanlar. Rahat uyuyunuz!
Yazýldýðý Tarih 2 Temmuz 2002 Yeniden Düzenleniþi 13 Haziran 2003 Üç yüz satýrý aþkýn bu destanýn ancak küçük bir bölümüne yer verebildik.
15
¸ E SERÇESM
6 MAYIS’TA DÜMÜLCÜ SULTAN DERGÂH’INDA YAPILAN HIDRELLEZ CEMÝNÝN VE 7 MAYIS’TA DÜMÜLCÜ SULTAN TÜRBESÝNDE VERÝLEN HIDRELLEZ LOKMASININ VCD’SÝNÝ BÝR CEM ERENÝNÝN GÖNÜL LOKMASI OLARAK EKTE VERÝYORUZ
Çalçakýrlar’da Hýdrellez Cemi Esat Korkmaz
21
MART’ta “doða doðurmuþ”tu; biz de “kýrk”ýný kutlamak, yani bir “Hýdrellez Cemi”nin kaydýný yapmak üzere teknik yönetmenim ile yollara düþtük. Ýlk duraðýmýz Denizli Hacý Bektaþ Veli Derneði oldu. Baþkan Hasan can ve diðer arkadaþlarla birlikte birkaç saatlik araba yolculuðundan sonra Çal ilçesinin Çalçakýrlar köyüne ulaþtýk. Çevresi Sünni köylerle kuþatýlmýþ durumda bulunan Çalçakýrlar, Babagan Bektaþiliði’nin erkânýný yürüten yerleþmelerimizden biriydi. Cemevi’nin kapýsýnda bizi Ankara’dan gelen Halifebaba Ali Sümer karþýladý: “Üçleyerek” kutsadýk birbirimizi; sarýldýk-kucaklaþtýk. “Doðanýn ilk çocuklarý” bademler, yenebilecek duruma gelmiþti: Halifebaba Ali Sümer dalýndan kopardýðý birkaç bademi bizlere sundu. Doðaya benzemeyi ne kadar da özlemiþiz; bademler tatlý mý tatlý.
Balbal Geleneði mi?
Dümülce Sultan Dergâhý Postniþini Yusuf Yýldýz Halifebaba
Cemin baþlamasýna daha çok zaman vardý: Çevreyi gezelim dedik. “Yaþam, yaþayanlardan çok ölenlerden ibarettir” özdeyiþinin izinde köyün mezarlýðýna yöneldik. Þaþýrtýcý bir durumla karþýlaþtýk: Mezarlarýn önemli bir kýsmýnda “tek taþ” vardý ve mezarýn tam ortasýna dikilmiþti. Bunun nedenini sorduðumuzda “cahillik”, dediler. Böylesi bir uygulamaya ilk kez tanýk olduðum için doyurucu yanýt alamamanýn sýkýntýsýný yaþadým. Acaba, dedim bu uygulama, Asya’daki “balbal geleneði”nin bir uzantýsý mý? Asya’da Türkler þan kazanmadan ya da savaþmadan ölmeyi küçüklük sayardý. Savaþta öldürülen önemli düþmanlarýn ruhlarý, öte dünyada hizmetli olarak kullanýlmak üzere “balbal” durumuna getirilirdi. Bu nedenle “balbal”, öte dünyada hizmetli olarak kullanýlacaðýna inanýlan, öldürülen önemli düþmanlarýn ruh kimliðini simgeliyordu. Simge “þekilsiz taþ”la özdeþleþtiriliyordu ve mezarýn ortasýna ya da kenarýna dikiliyordu. Dikkat ettim, Çalçakýrlar köyü mezarlýðýnda da dikilen taþlarýn büyük bir bölümü doðadan alýndýðý biçimiyle yerleþtirilmiþ, herhangi bir iþleme girmemiþ. Asya’da ne kadar düþman öldürdüyse o kadar taþ dikiliyordu; burada ise tek taþla yetinilmiþ. Öbür dünya için bir “hizmetli” yeter görülmüþ.
Hýdrellez Cemi ve Dem
Çalçakýrlar mezarlýðýnda ilginç mezar taþlarý gördük Bizi karþýlayan Ali Sümer Halifebaba bize eliyle badem sundu
16
Akþam oldu: Yusuf Yýldýz Halifebaba’nýn yönetiminde, Ali Sümer Halifebaba, Turabi Þahin Baba, Yusuf Sertbaþ Baba, Mustafa Yýldýz Baba, Asým Þahin Baba, Arif Çankýr Baba ve Derviþ Naci Yýldýz’ýn katýlýmý ile Cem baþladý. Hizmetler yürüdü; hizmet kapsamýnda Hacý Bektaþ Veli’nin adýna baðlanan “Dört Kapý Kýrk Makam” eðitim öðretisi anlatýldý. “Kulak abdesti” verildi, “kulak abdesti” alýndý: Canlar bilgiyle “yýkandý.” Sýra “Sofra Hizmeti”ne geldiðinde “Dem Tapýmý” gereði “Kýzýldeli Sultan” Hak-MuhammetAli adýna önce “üçlendi”, sonra da Halifebaba’nýn “ruhsatý” ve Saki’nin “izniyle” kutsal olarak tüketildi. Önemi nedeniyle konu üzerinde biraz ayrýntýlý durmak istiyorum: Çünkü “dem” konusu, Alevi-Bektaþi zeminde “yakýcý” tartýþmalara neden oluyor. Alevilik-Bektaþilikte “dem” dendiðinde, her þeyden önce “bilgi” anlaþýlýr: Dede’nin, Baba’nýn ya da Çelebi’nin verdiði “yol bilgisi”dir dem. Eðer yol eri, mürþidin verdiði bilgiyi bir “bardaða koyup” içebiliyor ve “esriyebiliyorsa” sorun yok demektir. Böyleleri için “demin sývý” biçimini, yani “sývý aklý” almalarýna gerek yoktur. Tersi söz konusuysa almak “zorunluluk”tur. Demin “sývý” biçimine iliþkin olarak Aleviliðin-Bektaþiliðin kaynak kültürlerinde özgün tasarýmlar vardýr. Bu tasarýmlarý özetle görelim ve Anadolu Aleviliðine taþýnma sürecinde ne türden bir “dönüþüm” geçirdiðini anlatalým. Örneðin, Hindistan’da Vedalar Çaðý’nda kullanýmý yaygýn olan, ölümü uzaklaþtýrdýðýna inanýYusuf Yýldýz Halifebabanýn eþi bizi Dergâh kapýsýnda kaþýladý
Sayý 22
¸ E SERÇESM
lan; bir aðacýn ya da mantarýn özsuyundan elde edilen, kimi törenlerde sunu ve saçý olarak tüketilen, tapým sýrasýnda coþku yaratmak için rahiplerce içilen kutsal içkiye “Soma” adý verilirdi. Yine, bu içkide bulunduðuna inanýlan ve insanla kolayca iletiþime girebilen tanrýsal özün kimliklendirilmesiyle yaratýlan, kutsal sývý tanrýsýna da “Soma” denirdi. “Soma” tasarýmýyla Mazdaizm’deki “Haoma” tasarýmý arasýnda büyük bir benzerlik vardýr: Genel olarak Mazdaizm’de, özel olarak Zerdüþtlük’te, gizil durumdaki tanrýsal özün görünüþe taþýnmasýna aracýlýk eden kutsal bitkiye; bu bitkinin, sanrý yaratan özsuyunun inek sütüyle mayalanmasýyla elde edilen ve ayinlerde tüketilen kutsal içkiye “Haoma” adý verilirdi. Zerdüþt’ün sorularýný alýp Ahuramazda’ya götüren ve ikinci gün sorularýn yanýtlarýný Zerdüþt’e getiren “aracý” tanrý da ayný adla anýlýrdý. “Çoktanrýcý” ya da “ikitanrýcý” dönemlerden gelen bu türden tasarýmlar, “tektanrýcýlýkta” “tersine yönelimle” olumsuzlandý ve metafizik tanrýnýn “aklýnýn” kimliklendirilmiþ biçimi olarak algýlanan melek “Cebrail”e dönüþtü. Tektanrýcý dinlerin “muhalefet” yanýný da kucaklayan “Bâtýni” zeminde ise Soma ya da Haoma, “aracý” tanrý olarak düþüncede/inançta görünüþe taþýnan ve evrenin sýrlarýný bilme, kavrama gücü olarak algýlanan doðanýn ruhu, doðanýn caný, doðanýn aklý ya da insanýn ruhu, insanýn aklý; ötesinde, bedenin bilgeliðiyle doðrudan iliþkiye girerek sürekli bilgilenmeyi ya da ruh gözünün açýlmasýný saðlayan ve özlem kimliði olarak Hýzýr adýyla kiþileþtirilen “sývý akýl” durumunu aldý. Bu nedenle Alevilik-Bektaþilikte “Cem” kapsamýnda kutsal olarak tüketilen “sývý dem”, “sývý akýl” olarak algýlanýr ve beden organlarýnýn “bilgiyle yýkanmasýný” simgeler. Ayin-i Cem’de Halifebaba’nýn hayýrlýsýný dinleyen bacýlar
Haziran-Temmuz 2006
Çalçakýrlar köyü cem erkânýnda “sývý dem” alýmýna, doðrudan “bilgi” olarak inanca taþýnan “sývý olmayan dem” alýmý eþlik etti: Zâkirler coþtu, nefesler söylendi, gönüller sulandý. Daha sonra “Cem Birlendi” ve ertesi sabah, yani 6 Mayýs’ta Hýdrellez töreninde buluþmak üzere vedalaþýldý. Hýdrellez töreni köyün dýþýnda, vahþi doðanýn kucaðýnda ve Menderes Irmaðý Vadisi’nin sert yamacýnda kutsal Türbe’de yapýldý. Kalabalýktý; Halifebaba’nýn yönetiminde nefesler söylendi, demler alýndý. Günýþýðýnýn altýnda canlar, birbirinin gönlüne “mihman” oldu. “Cemlerimiz, demlerimiz daim olsun”, dileðimizi seslendirdik ve seneye buluþmak üzere canlardan ayrýldýk.
Turabi Þahin Baba, Yusuf Sertbaþ Baba, Mustafa Yýldýz Baba, Asým Þahin Baba, Arif Çankýr Baba da Ceme katýldý.
Mihman olduðumuz Derviþ Naci Yýldýz
Çeraðý çok görkemli bir erkânla uyandýran Ali Derviþ
17
¸ E SERÇESM
Göstergebilim Açýsýndan Alevilik Fuat Bozkurt
G
östergebilim, kurucusu Ferdinand de Saussure’nin Genel Dilbilim Dersleri kitabýnýn yayýmlanmasýnýn ardýndan bir dizi bilim alnýnda uygulanmaya baþlandý, yeni bir ufuk, yeni bir ölçüt olma yolunda geliþip serpildi. LeviStraus budunbilim; Michel Foucault tarih, felsefe; Lacan psikanaliz; Roland Barthes eleþtiri ve Dumezil dinler tarihi konularýna bu bakýþ açýsýný uyguladý. Bu alanlarda yeni yorumlar, yeni çözümler getirildi. Bu alanda ülkemizde çok sýnýrlý çalýþma yapýldý. Tahsin Yücel ve Mehmet Rifat’ýn deðerli araþtýrmalarý geniþ okur bulamadý. Uzmanlar dýþýnda okuru bulunmayan yeni alanlara açýlamadý. Özellikle dinbilim alanýnda araþtýrma yöntemi hiç uygulanmadý. Bu, ülkemizde dinsel konularý inanç boyutundan aþamayan kiþilerin elinde tutmasýndan kaynaklanan bir çýkmaza dayanýyordu. Bu dizi ile bir ilki baþlatma düþüncesindeyiz. Alevi inanç ve söylencelerini göstergebilim açýsýnda irdelemek istiyoruz. Bu tür incelemelerin ülke kültürüne önemli katkýlarý olacaðý kanýsýndayýz.
Göstergebilimsel Açýdan Kýrklarýn Cemi Kýrklarýn Cemi söylencesi, Alevi inançlarýnýn temelini oluþturan tören ve töreler dizgesinin baþýnda yer alýr. Söylence yoðun biçimde simge ve göstergelerle yüklüdür. Kutsal kitap iþlevinde kullanýlan Buyruk’un birinci bölümünü oluþturur.
Söylence: Birinci Kesit Hz. Muhammed bir sabah erken miraca1 gidiyordu. Ansýzýn yoluna bir aslan çýktý. Aslan üzerine kükremeye baþladý. Muhammed ne yapacaðýný þaþýrdý. Birden bir ses duydu: “Ey Muhammed, yüzüðünü aslanýn aðzýna ver!” Muhammed söylenileni yaptý. Yüzüðünü aslanýn aðzýna verdi. Aslan niþaný alýnca sakinleþti. Muhammed yoluna devam etti. Göðün en yüksek katýna eriþti. Orda dostuna kavuþtu. Onunla doksan bin söz konuþtu. Bunun otuz bini þeriat üzerine idi, inananlara indi. Kalan altmýþ bini ise Ali’de sýrroldu.2 Cennette Hz. Muhammed’e bal, süt ve elmadan oluþan bir yemek geldi. Bunlar özellikle seçilmiþ yiyeceklerdi. Ýnsan için sütün yüz yararý, balýn yüz yararý vardý. Elma da katýlýnca bu üç yiyeceðin binbir yararý bulunuyordu. Balýn peteði insanýn mayasý, sütün memesi ana rahmi, elmanýn kabuðu derisi sayýlýrdý. Tanrý, süte sevgiyi, bala aþký, elmaya dostluðu baðýþladý. Üçünü de cennet ürünü olarak insanlara yolladý.3
Söylence: Ýkinci Kesit Muhammed miraçtan dönerken þehirde bir kubbe gördü. Bu kubbe ilgisini çekti. Yürüyüp onun kapýsýna vardý. Ýçerde birileri sohbet ediyordu. Hz. Muhammed içeri girmek için kapýyý vurdu. Ýçerden bir ses geldi:4 “Kimsin, ne için geldin?” diye sordu. Hz. Muhammed: “Ben peygamberim. Açýn içeri gireyim. Erenlerin güzel yüzlerini göreyim!” diye karþýlýk verdi. Ýçerden: “Bizim aramýza peygamber sýðmaz. Var peygamberliðini ümmetine yap” dediler. Bunun üzerine Muhammed kapýdan çekildi. Tam gideceði sýrada Tanrýdan bir ses geldi: “Ey Muhammed o kapýya var” buyurdu. Tanrý’nýn bu buyruðu üzerine Muhammed yeniden o kapýya varýp kapýyý çaldý. Ýçerden: “Kim o?” diye sordular. Hz. Muhammed: “Ben peygamberim. Açýn içeri gireyim mübarek yüzlerinizi göreyim” dedi. Ýçerden: “Bizim aramýza peygamber sýðmaz, ayrýca bize peygamber gerekli deðil” dediler. Tanrý’nýn elçisi bu sözler üzerine geri döndü. Oradan uzaklaþacaðý sýrada Tanrý yeniden buyurdu: “Ey Muhammed, geri dön. Nereye gidiyorsun? Var o kapýyý arala” buyurdu. Tanrý’nýn elçisi yine o kapýya vardý. Kapýnýn tokmaðýný çaldý. Ýçerden: “Kimsin?” diye ses geldiðinde: “Yoktan var olmuþ bir yoksul oðluyum. Sizi görmeye geldim.
18
Ýçeri girmeme izin var mý?” diye karþýlýk verdi. Yeniden geri dönüp geldiðini bildirmedi.
Söylence: Üçüncü Kesit O anda kapý açýldý. Ýçerdekiler: “Merhaba, hoþ gelip uður getirdin; geliþin kutlu olsun ey kapýlar açarý!” diye karþýlayarak içeri çaðýrdýlar.5 O mecliste Kýrklar oturmuþ aralarýnda söyleþiyorlardý.6 Peygamber hazretleri: “Kutsal kapý, hayýrlar kapýsý açýldý. Bismillahirrahmanirrahim” diyerek önce sað ayaðýný içeri atýp o kapýdan içeri girdi. Ýçeride otuzdokuz inanmýþ can oturuyordu. Muhammed bakýnca bunlarýn yirmi ikisinin er onyedisinin bacý olduðunu gördü.7 “Muhammed peygamber geldi” diye gaipten bir ses geldi.8 Muhammed’in içeri girmesi için inananlar ayaða kalktýlar. Tümü ona yer gösterdi. Hz. Ali de o mecliste idi. Hz. Muhammed, Hz. Ali’nin yanýna oturdu. Ama onun Hz. Ali olduðunu anlamadý. Hz. Muhammed’in aklýnda birtakým sorular belirdi. “Bunlar kimler? Tümü ayný düzeyde. Büyükleri hangisi, küçükleri hangisi?” diye düþündü. Soru sormayý gereksiz görüyordu. Ama dayanamadý: “Sizler kimlersiniz? Size kim derler?” diye sordu. Ýçerdekiler: “Biz Kýrklarýz” diye karþýlýk verdiler. Hz. Muhammed: “Peki, sizin ulunuz kim, küçüðünüz kim, ben anlayamadým.” dedi. Kýrklar: “Bizim ulumuz da uludur. Küçüðümüz de uludur. Bizim kýrkýmýz birdir, birimiz kýrktýr” diye karþýlýk verdiler. Hz. Muhammed: “Ama biriniz eksik, o biriniz ne oldu” diye sordu. Kýrklar: “O birimiz Selman’dýr. Taþraya çýktý. Pars’a9 gitti. Ama niçin sordun? Selman da burada. Onu aramýzda say” dediler. Hz. Muhammed, Kýrklar’dan bunu göstermelerini istedi. O zaman Hz. Ali10 kutsal kolunu uzattý. Kýrklar’dan biri “destur” diyerek Hz. Ali’nin koluna býçak vurdu. Hz. Ali’nin kolundan kan akmaya baþladý. Bu sýrada tüm Kýrklar’ýn bileðinden kan akýyordu. O anda pencereden bir damla kan girip ortaya damladý. Bu kan, taþrada bulunan Selman’ýn kolunun kanýydý. Sonra Kýrklar’dan biri Hz. Ali’nin kolunu baðladý. Öbür Kýrklar’ýn da tümünün kaný durdu. O sýrada Pars’tan Selman-ý Farisi’nin geldiðini gördüler. Selman bir üzüm tanesi getirdi. Kýrklar bu üzümü getirip Hz. Muhammed’in önüne koydular: “Ey yoksullar hizmetkârý, bir hizmet et de bu üzüm tanesini bize paylaþtýr” dediler. Hz. Muhammed duruma baktý. “Bunlar kýrk kiþi, üzüm tanesi bir tane. Ben bu üzümü nasýl böleyim?” diye düþünceye daldý. O anda Tanrý Cebrail’e: “Sevgilim (Muhammed) zorda kaldý. Tez yetiþ cennetten bir nur tabak al, ilet. O üzümü bu tabak içinde ezip þerbet eylesin. Kýrklar’a verip içirsin” diye buyurdu. Cebrail cennetten nurdan yapýlmýþ bir tabak alýp Tanrý’nýn elçisinin karþýsýna geldi. Tanrý’nýn selamýný ileterek o tabaðý Muhammed’in önüne koydu. “Þerbet eyle, ey Muhammed” dedi. O sýrada Kýrklar, Hz. Muhammed üzümü ne yapacak, diye seyrediyorlardý. Birden Hz. Muhammed’in önünde nurdan tabaðýn belirdiðini gördüler. Tabak güneþ gibi ýþýk veriyordu. Hz. Muhammed tabaðýn içine bir damla su koydu. Sonra parmaðý ile o üzüm tanesini nurdan tabak içinde ezip þerbet eyledi. Tabaðý Kýrklar’ýn önüne koydu. Kýrklar o þerbetten içtiler. Tümü ilk yaratýlýþtaki gibi sarhoþ oldular. Oturduklarý yerden ayaða kalktýlar. Bir kez “Ya Allah” diyerek el ele verdiler. Üryan büryan semaha girdiler. Muhammed de bunlarla birlikte semaha girdi. Kýrklar’ýn semahý ilahi bir nur içinde sürdü. Semah ederken Hz. Muhammed’in baþýndan mübarek imamesi11 düþtü. Ýmame kýrk parça oldu. Kýrklar’ýn her biri bir parçasýný aldý. O parçayý etek yapýp kuþandýlar.12 Hz. Muhammed bunlara pirlerini ve rehberlerini sordu. Kýrklar: “Pirimiz, Þah-ý Merdan Ali’dir, kuþkusuz, tartýþmasýz ve rehberimiz, Cebrail Aleyhisselam’dýr” dediler. Bunun üzerine Hz. Muhammed, Hz. Ali’nin orada olduðunu anladý. Hz. Ali, Hz. Muhammed’in yanýna doðru yürüdü. Hz. Muhammed, Hz. Ali’nin geldiðini görünce saygý ve sevgi ile eðilerek
Sayý 22
¸ E SERÇESM
Hz. Ali’ye yer gösterdi. Kýrklar da Hz. Muhammed’e katýlarak, Hz. Ali karþýsýnda saygý ile eðilerek yol açýp yer gösterdiler. Bu sýrada Hz. Muhammed, Hz. Ali’nin parmaðýnda niþan-ý mührü gördü.13
Söylence: Çözümleme Ön-Asya dinlerinde yaygýn bir inancý oluþturan Tanrý ile elçisinin görüþmesi, söylencenin ana gerecidir. Bu söylence Alevi inancýnda yeni simgelerle donanýr ve yeni bir kurgu ile sunulur. Bütünü içinde bu kurgu yapýsal bütünlük içindedir. Söylencenin ilk kesiti Joseph Campelle’nin “olaðan yaþam” olarak tanýmladýðý giriþ bölümünü oluþturur. Buna göre Hz. Muhammet, Tanrý ile görüþmek üzere yola çýkar. Yolculuk sabah erken saatlerdedir ve hiçbir olaðan dýþý olay bulunmaz. Sýradan bir ziyareti anýmsatýr. Ancak o anda peygamberin yolu üstüne bir aslan çýkmasý ile gerilim baþlar. Aslan kükrer ve Muhammet korkar. O an bir uyarý gelir: Muhammet’ten yüzüðünü aslanýn aðzýna vermesi istenir. Ýlk bölümde simgeler atýlmaya baþlanýr böylece. Aslan Alevi inancýnda Hz. Ali’nin simgesidir. Aslan ile Hz. Ali arasýnda koþutluk kurulur. Ardýndan yolun açýlmasý için yüzüðünü aslanýn aðzýna verir. Böylece ikinci bir gösterge sunulur. Söylencenin sonunda çözülecek bir düðümdür bu gösterge. Muhammet yüzüðü vererek ilk sýnamayý atlatýr. Bu sýnama ayrýca masal motiflerindeki eþik bekçisi simgesini anýmsatýr. Muhammet, Tanrý ile doksan bin söz konuþur. Bu sözlerden otuz bini -belirtilmese bile- þeriat üzerinedir. Kalan altmýþ bin söz ise Ali’de gizlenir. Bunlarýn da tarikat üzerine olduðu belirtilmek istenir. Gizem açýsýndan tarikatýn, þeriatýn iki katý olduðu vurgulanýr. Bir baþka simge ise Muhammet’e cennette sunulan yiyeceklerdir. Muhammet’e bal, süt, elmadan oluþan bir yemek sunulur. Bunlarý yararýndan sözedilir. Cennet yemeði olarak tanýtýlan elma bizi söylencenin doðuþ yerine yaklaþtýrýr. Üç yiyecek arasýnda yer alan “elma” Arap coðrafyasý dýþýnda yer alan bir meyvedir. Ýslamýn kutsal meyvesi “hurma”nýn yerini almýþtýr. Böylece zaman açýsýndan Ýslamýn kuruluþ yýllarýna, uzam bakýmýndan Arap yarýmadasýna uzanan söylenceye ilk yabancý simge yerleþtirilir. Söylencenin ikinci kesiti “serüvene çaðrý” bölümünü oluþturur. Muhammet, miraçtan dönüþte bir kubbe görürü ve orayý merak eder. Bu konuta girmek ister. Ama içeridekiler Muhammet’i almak istemezler. Kapýda bir sorgulama baþlar. Muhammet, peygamber olduðunu söyler ve kapýnýn açýlmasýný buyurur. Ama içeridekiler kabul etmezler. Kendilerine peygamberin gerekli olmadýðýný bildiriler. Ýkinci kesite yansýyan inançlar dizgesi kendi içinde bir bütünlük sunar ve birinci bölümle ilintilidir. Muhammet ancak Tanrý’nýn kendisine öðütlediði biçimde, “Yoktan var olmuþ bir yoksul oðluyum” dedikten sonra sýnama biter ve Muhammet içeri alýnýr. Ýlk iki kesitte þu noktalar dikkat çekicidir: Her bunalýma düþüþte peygamberin ardýnda yardýmýna koþan Tanrý bulunur. Kubbede bulunanlar peygamberin buyruklarýna gereksinim duymazlar. Bu iki nokta peygamber ve eren inancýnýn da temelini oluþturur. Peygamber, Tanrý’nýn seçtiði seçkin kiþidir ve her güçlükte onun yardýmýna koþar. Oysa -daha sonra adlarýný öðreneceðimiz- Kýrklar ermiþlerdir. Kendi kendilerini yoktan var etmiþlerdir ve kendi güçlerinden baþka yardýmcýlarý yoktur. Bu özellikleri ile Kýrklar varoluþçu düþüncenin ürününü oluþtururlar. Kýrklar Meclisi’nin kuruluþu kendine özgü özellikler taþýr. Meclis, yirmi iki erkek on yedi bacýdan oluþur. Bunlarýn kimlikleri belli deðildir. Yalnýz bu meclisi Hz. Ali’nin yönettiði anlaþýlýr. Hz. Ali, peygamberi yanýna oturtur. Bu ilahi meclis kutsal cem törenidir. Alevi inancýnýn yoðun simgeleri derinlemesine iþlenir. Sözgelimi Ýslam inancýnýn karþýtý olarak dinsel törende er-bacý birlikte bulunur. Gerçek post sahibi peygamber deðil, eren olan Hz. Ali’dir. Mecliste bir aþama sýrasý, bir toplumsal katman görülmez. Büyüðü de uludur, küçüðü de uludur. Aralarýnda bulunmayan Selman onlara yiyecek derlemek için taþradadýr, ama her an birliktedir. Peygamber buna inanmaz. Ama Kýrklar bunu kanýtlamak için, birinin (bu Hz. Ali’dir) koluna bir býçak vururlar. O anda otuz dokuzunun birden kolundan kan damlar. Bir damla kan da gökten düþer. O kan ise Selman’ýn kanýdýr. Nitekim biraz sonra Selman kendi gelir. Selman Kýrklar için bir üzüm tanesi getirmiþtir. Bir üzüm tanesini kýrk kiþiye paylaþtýrma görevi peygambere verilir. Peygamber yine güç durumda kalýr ve yardýmýna Tanrý koþar. Peygamber üzümü ezip þerbet yapar. Kýrklar bu þerbetten içip esririler. Tümü ilk yaratýlýþtaki gibi tertemiz duygularla arýnýp semaha girerler. Dinsel simgelerle yoðunlaþan anlatýnýn bu kesimi yine bizi birtakým çaðrýþýmlara götürür. Þeriat düzeninde yasak olan semah, dinsel törenin içine girmiþtir. Bu semahý er–bacý dönerler. Ama tümü cinsel duygulardan arýnmýþlar, göksel bir düzeyde esrimiþlerdir. Öyle ki erlik diþilik kavramý ortadan kalkmýþtýr. Semah ilahi bir havada sürer. Semahýn son-
Haziran-Temmuz 2006
larýnda Muhammet’in imamesi baþýndan düþüp kýrk parçaya ayrýlýr. Kýrklarýn her biri bir bölümünü alýr, etek yapýp kuþanýr. Bu ilahi törenin sonunda düðüm çözecek iki açýklama gelir: Birincisi, Kýrklarý piri -yani dedeleri- Þahý Merdan Ali’dir, kýlavuzlarý ise Cebrail’dir. Buraya dek geçen sürede Muhammet yüzleri belirgin olmadýðý için Hz. Ali’yi tanýyamamýþtýr. Ýkincisi ise peygamber, miraca giderken aslanýn aðzýna verdiði yüzüðü Hz. Ali’nin parmaðýnda görmesidir. Tüm bu kurgusu ile söylence Vladimir Propp’un masalýn biçimbilimi ölçütü içinde yer alan yapýyý barýndýrýr. Ayrýca terimleri ile de dikkat çekici sözcükleri içerir. Sözgelimi “kapýlar açarý” terimi bulunur. “Açar” sözcüðü günümüzde Azericede yaþayan sözcüklerden biridir ve “anahtar” anlamýnda kullanýlýr. Bu ve kimi benzeri sözcükler, söylencenin kökeni ve yazýya geçiriliþ yeri üzerine ipucu vermekte. Bu da Azerbeycan alaný olmalýdýr. NOTLAR: 1
2 3
4
5 6
7 8 9
10 11 12
13
Miraç, sözcük olarak “merdiven” demektir. Ýslam’da Muhammed Peygamberin Tanrý katýna çýktýðý gece anlamýna gelir. Ýslam inançlarýna göre Muhammed Tanrý ile görüþmek üzere ÝS 619 yýlýnýn Recep ayýnýn 27. günü göðe çýkar. Bu yüzden o günün gecesi Miraç Kandili’dir. Bu olayý doðrudan Muhammed kendisi anlatmýþtýr. Müslümanlarýn bir bölümü bu olayýn doðrudan olduðuna, bir bölümü de düþte olduðuna inanýrlar. Bu inanca göre Tanrýnýn kendisini çaðýrdýðýný Peygambere dört büyük melekten Cebrail bildirir. Peygamber’e göre Cebrail’in atý Burak ya da Refref’le çýkar. Kimi anlatýmlara göre Muhammed göðe atla deðil de Cebrail’in kanadýnda çýkar. Tanrý göðün son katý sayýlan yedinci katýndadýr. Muhammed Tanrý’ya iki yay boyu kalýncaya dek yaklaþýr. Onunla konuþur. Tasavvuf felsefesine göre Tanrýya duyulan büyük sevgi insaný bu düzeye ulaþtýrabilir. Bu olaya “Mirac-ün-nebevî” (Peygamberin göðe çýkýþý) denir. Hýristiyan inançlarýnda da bunun bir benzeri vardýr. Ýsa’nýn çarmýha gerildikten sonra göðe çýktýðýna inanýlýr. Birkaç söylencenin Aleviler arasýnda önemli bir yeri vardýr. Bu söylencelerden birine göre Tanrý ile Muhammed arasýnda yalnýz bir perde kalýr. Muhammed Tanrý’nýn yüzünü görmek ister. Muhammed’in üstelemesi üzerine Tanrý buna izin verir. Muhammed aradaki perdeyi kaldýrdýðýnda karþýsýnda Ali’yi görür. Bu inanca göre Ali Tanrýdýr ya da Tanrý Ali’nin görünümünde Muhammed’e gözükmeyi yeðler. Muhammed Tanrý ile baþbaþa olmasýna karþýn konuþulan doksanbin sözden altmýþ bini Ali’de kalýr. Bu da Ali ile Tanrýnýn birlikte olmasý gibi bir inancý gösterir. Kimi Buyruk yazmalarýnda cennette Muhammed’e bal, süt, elmadan oluþan bir yemek geldiði belirtilir. Bu olay Hatayi’nin Miraçlama adlý þiirinde de iþlenir: Kudretten üç hon geldi; süt ü elma, baldan aldý Muhammed destini sundu, nuþ etti azametullaha Ýzmir yazmasýnda bu olay bir bölümde verilir. Buyruk, s. 143, “Bal, Süt, Elma” adlý bölüm. Bölümün giriþi þöyledir: “Þah-ý Merdan Ali, Furkanda nakli þöyledir ki: Hazreti Fahr-i kâinat miraca gidince çok taam yer idi. Amma iki taamý cennetten gelirdi.” Buyruk s.7, Ýzmir yazmasý. Buyruk s.155 Maraþ yazmasýnda bu bölüm biraz deðiþiktir. Maraþ yazmasýnda “Günlerden bir gün, Resul Hazretleri safayý safanýn kapýsýna vardý” denir. Oysa inanca göre Muhammed Kýrklarýn cemine miraca gittikten sonra uðrar. Muhammed Kýrklar kapýsýna vardýktan sonra bir sorgulamaya tutulur. Bu sorgulama bölümü Ýzmir yazmasýnda bulunmaz. Buraya, Buyruk s.155156’daki Maraþ yazmasýndan eklenmiþtir. Ýzmir yazmasýnda bu kesim daha deðiþik anlatýlýr. Muhammed içeri girerken Kýrklar ayaða kalkýp saygý gösterisinde bulunurlar. Bundan sonraki bütün bölüm Ýzmir yazmasýnda çok kýsadýr. Kalan bölüm Maraþ yazmasýndan tamamlanmýþtýr. Buyruk, s. 157, Maraþ yazmasý. Buyruk, s.7, Ýzmir yazmasý. Pars: Ýran. Buyruk, s. 157-158. Maraþ yazmasýnda açýkça “Pars” yazýlýdýr. Doç. Dr. Bedri Noyan sözcüðün “parsa” biçiminde olmasý gerektiðini ve “derviþin gerekli þeylerden toplamaya çýkmasý” biçiminde açýklamýþtýr. Ancak, “parsa” sözü “dine çok baðlý, hep onunla uðraþan kimse” anlamýna gelir. Noyan’ýn açýklamasý bu bakýmdan doðru olamaz. Bundan sonraki bölüm Buyruk s.9 Ýzmir yazmasýnda “Hakkýn Sýrrý Hakikat” bölümünde verilir. Daha sonra gelecek “Muhammed ile Ali’nin Musahip Olmasý” bölümünün aynýdýr. Bu nedenle bölüm bitirilip yeni bölüme geçilmiþtir. Buyruk, s. 8. Ýzmir yazmasýnda “Kýrklarýn bir kolunu uzattý” denir. Buna karþýlýk Buyruk s. 158 Maraþ yazmasýnda, “Hz. Ali kolunu uzattý” denir. “Ýmame” sarýk. Buyruk s. 8. Ýzmir yazmasýnda bu sözcük “þemle”: (Kýldan baþ örtüsü, sarýk) biçimindedir. Buyruk, s.159. Maraþ yazmasýnda konu burada biter ve Hz. Muhammed evine döner. Buyruk s.9, Ýzmir yazmasýnýn “Hakkýn Sýrrý Hakikat” bölümü buranýn devamýdýr. Alevi inançlarýna göre semahlar da Kýrklarýn Ceminden kalmýþtýr. Buyruk, s. 9, Ýzmir yazmasý. Maraþ yazmasý Buyruk s. 159 ile Aleviler arasýnda anlatýlanlar biraz deðiþik. Onlara göre Muhammed evine döndükten sonra Hz. Ali gelir ve Muhammed’in aslanýn aðzýna verdiði yüzüðünü kendisine verir.
19
¸ E SERÇESM
KIZILBAÞ ALEVÝLÝKTE BEDEN (DON) DEÐÝÞÝMÝ: HAKK’A YÜRÜME
Hakk’a Yürüyen Can Ýçin Erkân Bölüm - III Haþim Kutlu Haþim Kutlu’nun bu çalýþmasý daha önce Almanya’da kitap olarak basýlmýþtýr. Bu çalýþma ülkemizde yeterince tanýnmadýðý için tümünü yayýmlamak istediðimizi söylediðimizde bizi kýrmadý, eski bir çalýþma olmasýna karþýn dizi olarak yayýmlamamýza izin verdi.
Canýn Rahat Ettirilmesi ve Rýzalýk Darý
K
IZILBAÞLIKTA, Hakk’a yürüyen bir can için yapýlan ilk iþlem, “bedenin rahat ettirilmesi”dir. Bunu yukarýda açýkladýk. Ancak Kýzýlbaþlýkta esas olan canýn ya da özün rahat ettirilmesidir. Çünkü, inanýþa göre can, ölümsüzlüðe yürüyüþ halinde olacaktýr. Geride býraktýklarý beden içindeyken yaþamý boyunca, yaptýklarý ve yapamadýklarýndan sorumludur. Onun için, eðer, gerçek bir yol insaný olarak yaþamýþ ve kendini bilme kemaletine ermiþ ise normalinde o, yaptýklarý ve yapamadýklarý için yolun kurduðu Hak meydanlarýnda hep dar olmuþ ve özünün aynasýný kendine tutmuþtur. Yolculuk ani deðilse eðer, son darýný bizzat kendisinin gördüðü yol insanlarýnýn hem varlýðý hem de çokluðu görülmüþtür. Ancak, yolculuk hazýrlýksýz yakalamýþsa bu nasipsiz yolculuk doðru olmaz. Bu nedenle de yolculuða çýkan her can için ayrýmsýz “Canýn Rahat Ettirilmesi” erkâný yürütülür. Buna “Rýzalýk Darý” denilir. Bedenin rahat ettirilmesinden sonra görülecek hizmetlerin hiç birisi bu erkân yürütülmeden baþlanmaz. can için rýzalýk alýnmadan hizmet olmaz.
A. CAN ÝÇÝN DAR MEYDANI: Hakk’a yürüyen bir yol evladýnýn son yol-
culuðu için yürütülecek erkân, Pir ve Pir Ananýn meydan almasýyla baþlar. Canýn bedeni ilk terkinden sonra yapýlan iþlem bittikten sonra Pir gerçek anlamda meydan açar. Bu meydan, Hakk’a yürüyen can için dar meydanýdýr. Can için dar meydaný açýlmadan hiçbir iþlem yapýlmaz. Geçmeden hemen belirtelim, burada yapýlan dar ivedilik arz eden bir dardýr ve yolculuk hizmetlerinin yürütülmesine iliþkindir. Sözün gerçek anlamýyla Rýzalýk Darý, üç ya da yedi gün sonra yapýlacak olan erkândýr. Pir, Hakk’a yürüyen Canýn baþýný gündoðumuna, ayaklarýný günbatýmýna gelecek þekilde çevrilmesini saðlar. Yataðýndan alýnarak beden yere konulur. Yukarýda da deðindik. Buna “Bedenin Rahat Ettirilmesi” denir. Gündoðumu-günbatýmý yönü “Evrensel Çark Nizamý”dýr. Ýnsan da dahil her þey, evrende, bu çark düzeni içinde doðuþ alanýna gelir ya da “beden deðiþtirir”. Kadim anlayýþta bu, “yerin oklarý göðün oklarýyla Bir’leþti. Böylece ilk döllenme oldu ve ana rahminde doðuma durdu” diyerek ifade edilirdi. Uygur dilinde bu oluþuma “Ozlaþma” denirdi. Kadim Kürt Kýzýlbaþlýðýnda ise ayný ifade; “orada gök gürledi biz onun ýþýðýndan doðduk” diye anlatýlmaktadýr. Kadim hiyeratiklerde ve kutsal metinlerde, sarmal olarak üç kývrým yapmýþ ve en içteki halkanýn ortasýna yerleþtirilmiþ üç adet yumurtanýn bulunduðu yýlan betimlemeleri, bu anlatýmýn ifadesi olarak yazýlmýþ damgalardýr. Þimdiler de “Hak/tan gelip Hakk’a gitme” olarak tanýmlanan bu yolculuk, yine bir çark düzeni içinde, yeni bir bedende doðuþa gelmek üzere eski bedeni terk edecektir. Çark nizamýna uygun olarak beden rahat ettirildikten sonra Pir ya da Pir Ana oradaki hazýr canlarý erkâna davet eder: “Gerçeðe Hü! EdepErkân Canlar!” der. Hazýr bulunan kadýn ve erkek bütün Canlar, “haremlik-selamlýk” gibi kendilerine ait olmayan ayrýmlara ve ayrýlmalara tabi olmadan “saf” olurlar. Sonra Hakk’a yürüyen canýn anne ve babasýnýn adlarýný vererek sorar: “Zeynep ile Hýdýr’ýn çocuklarý, Ana Zeynep’ten vücut bulup cana gelen, Aslý (ya da Mazlum), bugün bu bedeni terk edip Hakk’a yürümüþtür. Onun bu yolculuðunda menziline ulaþmasý için yani Hak ile Hak olmasý için bu Meydandan Rýzalýk almasý gerekmektedir. Hak kapýsý, Rýzalýk kapýsýdýr. Arýlýk duruluk kapýsýdýr. Yolumuzun Evladý Mazlum’un (ya da Aslý’nýn) didar görmesi için Dar olmasý zorunlu-
20
luðu vardýr. Onun adýna varsa müsahibi yoksa en yakýný Dar olup Mazlum (Aslý) için rýýzalýk almaya hazýr mýdýr?” Yol-Erkân-Meydan, hiç kuþkusuz Hakk’a yürüyen canýn dar’dan indirilmesi için, erkândan geçmiþ olup olmadýðýna baðlý olarak hizmet yürütülmesini öngörür. Bu nedenle de Pir, Hakk’a yürüyen canýn musahip kardeþini “Rýzalýk Darý” için öncelikle meydana ister. Ancak içinden geçtiðimiz tarihsel uðrak dikkate alýnarak ifade etmek gerekirse, hazýr bulunan canlardan o anda oradaysa ve hazýr ise müsahibi, yok ise en yakýný, Rýzalýk Darýna durur. Pir rýzalýk için sorduðunda, hazýr olan can üç adým öne çýkar. Sað el sol elin üzerinde olacak þekilde çaprazlamasýna, eller boyunda kemet edilirken, sað ayak baþ parmaðý sol ayak baþ parmaðýný kapatacak þekilde ayaklar Bir’lenir ve Dar olunur. Dar için böylece hazýr olan can tercüman okur: “Gerçeðe Hü! Tende ve canda kendini vareden Hakk’ýn adýyla Bismiþah Allah Allah!.. Özüm dar’da, yüzüm yerde. Tenim tercüman, caným kurban.. Hakk’a yürüyen müsahibim (ya da yakýným) Mazlum’un (ya da Aslý’nýn) Rýzalýk Darý’na durmaya niyet ettim. Aðlattýðý varsa güldüreyim. Ýncittiði varsa ne dilerse onu yerine getireyim. Hakk’a yürüyen müsahibim (ya da yakýným) için meydandan rýzalýk dilerim. Dilek bizim Hak nefesi meydan erenlerinindir derim Pirim” Pir þöyle der: “Gerçeðe Hü erenler! Hakk’a yürüyen can için dar olan ve rýzalýk dileyen canýmýzý duydunuz. Hakk’a yürüyen can için bir diyeceði olan varsa, meydan erenlerindir. Buyursun dile gelsin. Kimsenin diyeceði yoksa veya þimdi söylemiyorsa bundan sonra da söylemesin. Ebediyen aðzýný mühürlesin. Canýmýz Hakk’a ve hakikate yolcu olmuþtur. Can gözü üzerimizdedir. Bu biline. Ardýndan kovu kaybet edilmeye” Pir meydana sorusunu üç kere yineler. Hakk’a yürüyen Can için diyeceði olan der. Alacaðý olan alacaðýný orada ister. Vereceði olan vereceðini canlar huzurunda orada verir. Erkân tamlandýðýnda, Hakk’a yürüyen caný ana adýyla anarak meydana üç kez sorar; “Gerçeðe hü erenler! Ana Zeynep oðlu Mazlum canýmýzdan razý mýsýnýz?” Meydan “Razýyýz” þeklinde karþýlýk verir. Üç kez yinelenen bu davet bittiðinde Pir rýzalýk nefesi verir: “Hak da sizden razý olsun canlar!.. Tende ve canda kendini vareden Hakk’ýn adýyla Bism-i Þah Allah Allah!..” Meydanda hazýr olan canlar el ele vererek Hakk’a yürüyen canýn sað omuz hizasýndan sol omuz hizasýna gelecek þekilde ayak ucunda halka olur. Eðer bu erkân kapalý bir mekanda yerine getiriliyorsa içerde uygun sayýda çiftin olmasýna dikkat edilir. Çünkü el ele tutulan safta her can yüz yüze olacaktýr. Kimse kimseye arkasýný dönmeyecektir ve arkada kimse olmayacaktýr. Pir “El ele! Yönümüz, Kabe’miz, kýblemiz can cana, can didara. Ana Zeynep’ten doðma Mazlum (ya da Aslý) için Dar olduk.” der. Ana adý üç kez tekrarlanýr. Pir devam eder ve baþ keser: “Hal ile halleþtik, özü öze baðladýk Hakk’a yürüyen Canýmýz için yar olup yarleþtik. Eriyip arifler kazanýnda piþtik.. Ya Hak, saklýmýz gizlimiz yok. Sen bilirsin halimizi. Senden geldik sana döneriz. Binlerce eskinin ve binlerce yeninin hakký için baðýþla bizi. Aramýzdan ayrýlan canýmýz sana yolcu ettik. Ya Hak! Üçlerin, beþlerin, yediler ile saf tutan Pirlerin; Onikilere yeten ariflerin! Kýrklara meydan, gönüllere rahman. Esirgeyen, baðýþlayan, besleyip büyüten, koruyup kollayan. Hak kapýsý Naciye hakký için kapýlarýný ona aç. On yedi kemerbeste varan, Ondört Masum-u Pak’a didar olan, can ile canana iman. Ezel ve ebed her haneye mihman. Mazlumlar dergâhý Mansur hakký için Dar’ýný biz kabul ettik, sen de et! Rýzalýk kapýsýnda durduk. Hurrem Ana baðýnda kerem aldýk. Ýçtiði doludan sana da sunduk. Seyit Nesimi, Pir Sultaný, Bedrettin de gördük. Arþý rahmanlar anasý Fadime Ana hakký için aç kucaðýný. Yüzümüz yerde özümüz darda, tenimiz tercüman. Ýþte budur sana sunduðumuz kurban.
Sayý 22
¸ E SERÇESM
Dar olmuþ didara cümlesi bir can. Sevgimiz dindir sevdiðimiz iman. Yedi alem noktada oldu pinhan. Noktanýn sýrrýna eren, çark edip pervaza durdu Alem-i devran. Cem-i Semaha durdu insan. Ya Hak, doðan ve doðuran hakký için yoluna ýþýk ol, mekanýna nur, yolculuðu aydýnlýk, mekaný nur olsun. Gerçeðe hü!..” Saf tutanlarýn cümlesi “Yolculuðu aydýnlýk, mekaný nur olsun” diyerek Pir nefesini karþýlar ya da kýsaca “Nur içinde olsun” diyebilir.
Teneþire götürülmek üzere üzerinden örtüleri alýnan bedenin, kefenden kesilen bir parça bez, erkeðin göbekten diz kapaðýna kadar beden bölümü, kadýnýn ise göðüslerini de kapatacak ölçüde beden bölünün üzerine örtülür. Beden baþýndan, göbek hizasýndan ve ayak uçlarýndan tutularak sedyelenir. Kaldýrýldýðýnda, “Bismiþah Ya Hýzýr” çekilir. Böylece teneþire taþýnýr. Teneþire konmadan önce yere indirilir bir önceki gibi “Bismiþah Ya Hýzýr” çekilerek kaldýrýlýp teneþire konulur.
B. RIZALIK NÝYAZI: Pir gülbanký bitirdiðinde Hakk’a yürüyen canýn baþ
B. TENEÞÝRDE YIKAMA: Bedeni yýkama hizmetiyle görevli olanlardan
ucuna “Dört Kapý hakký için dört mum” delil olarak uyandýrýlýr. Daha önce uyandýrýlmýþ olan deliller sýrlanýr ve kaldýrýlýr. Çünkü Kýzýlbaþlýkta çocuklar dýþýnda Hakk’a yürüyen can Dar’dan indirilmeden hiçbir hizmet hak deðildir. Çocuklar doðal olarak “Masum-u Pak” kabul edildiðinden onlar için Dar erkâný kurulmaz. Kýrmýzý bir mendil içine bir parça toprak konulmuþ olarak getirilir. Bir kadeh de dem getirilir. Pir, “Ya Hak! Ya Hýzýr! Ya Ana Naciye” diyerek kadehten her mumun dibine bir damla damlatýr. Sonra yine ayný þekilde kýrmýzý mendil içindeki topraða üç damla damlatýr ve mendilin dört köþesini Bir’leyerek düðümler. Bu toprak, Hakk’a yürüyen Canýn “Rýzalýk Topraðý”dýr. Beden topraða verildiðinde en yakýný tarafýndan tabutunun üstüne atýlýr. Bu erkân bittikten sonra diðer hizmetler yürütülmek üzere Rýzalýk Meydaný görüþülerek mühürlenir.
C. GÖRÜÞME: Sýrayla Hakk’a yürüyen Canýn sol baþ tarafýna geçilir ve
anlýk saygý duruþunu takiben, sað elin parmak uçlarýyla alnýna dokunulur. Sonra dudaklara götürülür, baþparmak öpülerek baþ kesilir. “Nur içinde ol. Hýzýr carýna yetsin” denir. Bu üç kez tekrarlanýr. Bu erkân yürütülürken Pir sað tarafta omuz hizasýnda bulunur. Onun sol tarafýnda Hakk’a yürüyen canýn musahipleri ve yakýnlarý bulunur. Sýrasýyla oradakiler niyazlaþma erkânýný tamamlarlar. Bunun dýþýnda taziye için gelen konuklarla ayný erkânda bu iþlemi sürdürürler ve yakýnlarýyla görüþerek “Nur içinde olsun” derler. Hakk’a yürüyen can için rýzalýk dileklerini bildirirler. Bu arada diðer hizmetler hazýrlanýr.
Bedenin Yýkanmasý ve Bir’lenip Kefenlenmesi
B
EDENÝN þiþmemesi ve kokuþmamasý için yukarýdaki hizmetler mümkün olduðunca sessiz, ama hýzlý olarak yerine getirilir. Bu hizmetlerden en fazla zaman alacak olaný Rýzalýk Darý ile Teneþir hizmetidir. A. TENEÞÝR ÝÇÝN HAZIRLIK: Bedenin yýkanýp yolculuða hazýrlanmasý için üç hizmetli yeterlidir. Yýkayýcý olan Pir ya da Pir Anadýr. Onlarýn olmadýðý yerde Rehber veya Rehber Anadýr. Ýki kiþi de yardýmcý olarak orada bulunur. Birisi, suyun dökülmesi için diðeri de, bedenin saða ya da sola döndürülmesi içindir. Hakk’a yürüyen canýn kadýn ya da erkek olmasýna göre hizmette yer alacak olanlar da erkek ya da kadýn olurlar. Pir, Rehber ya da Pir Ana ile Rehber Ananýn bulunmadýðý yerlerde, musahipli bir kadýn ya da bir erkek yetiþkin, bu görevi görebilir. Musahiplinin de bulunmadýðý yerde, yetiþkin ve kendini hazýr hisseden her yol evladý kadýn ya da erkek bu hizmeti görebilir. Yol dýþýndan birine bu hizmeti gördürmek ne yoldur ne de erkân. Ayrýca böylesi bir hizmeti eþler birbirleri için, kardeþler birbirleri için yerine getirebilirler. Bedenin yýkanýp yolculuða hazýrlanmasý için ýlýk su hazýrlanýr. Su ne çok sýcak ne de soðuk olacaktýr. Kullanýlmamýþ sabun ve bez ya da sünger hazýr edilir. Dört adet süngerle birlikte dört çift eldiven bulundurulur. Eskiden sünger yerine kefen bezinden kesilmiþ bez parçalarýndan yýkayýcý keseler dikilirdi. Sünger bunun için yeterlidir. Keza eldivenler de öyle. Bezden hazýrlanýrdý. Þimdi hazýr sterilize edilmiþ eldivenler var onlardan alýnmalýdýr. Birisi Pir için olmak üzere üç adet de aðýz ve burun maskesi hazýr bulundurulmalý, yýkama iþlemine geçilirken bunlar kullanýlmalýdýr. Teneþir, çýplak bedenin yýkanmasý için hazýr edilen tahta sedirdir. “Canýn tenden ayrýldýðý bedenin yatýrýldýðý kucak” manasýný ifade eden Farsça bir kavramdýr teneþir. Yolu-Erkân ve Meydaný hakkýyla bilen bir Pir ya da Pir Ana, bedeni teneþire götürmeden teneþirin bulunduðu alanýn negativitesini alýr. Oraya baþkalarýnýn girmesini engeller. Kendisiyle beraber hizmet görecekleri de arýndýrýr ve beden yýkanmak üzere teneþire taþýnýr. Beden rahat ettirildiði ilk mekandan alýnmadan önce üzerindeki örtüler usulüne göre kaldýrýlýr. Örtüler kaldýrýlýrken, “Bismi Þah! Ya Hýzýr” denilir. Örtüler, elden ele alýnmaz. Ýlk toplayýp alan onu yere býrakýr, alacak olanda onu yerden alýr. Bundan sonra hizmete iliþkin hiçbir eþya elden ele alýnmaz, eldeki yere uygun bir þekilde býrakýlýr, alacak da yerdekini uygun bir þekilde alýr. Mezarýn kazýlmasý ve örtülmesinde de bu iþlem aynen devam ettirilir. Bütün bunlar sessizlik içinde, ama seri bir þekilde yerine getirilmesi gereken hizmetlerdir.
Haziran-Temmuz 2006
Pir bedenin sað baþ ucuna geçer. Diðerleri de sol yanýnda yer alýr ve Dar olurlar. Pir sessizce gölbank verir: “Tende ve canda kendini vareden Hakk’ýn adýyla Bismiþah Allah Allah!
Hak Meydanýnda Rýzalýk Darýnda dar-ý didarý görüþülüp rýzalýðý alýnan Zeynep kýzý (ya da oðlu) Aslý’nýn (ya da Mazlum’un), Hakk’ýn rýzasý için bedeni pak etmeye niyet ettik. Biz ondan razý olduk. Hak da razý ola. Gerçeðe hü!” Pir yýkama hizmetine baþlar. Yýkama hizmetlilerin yardýmýyla Pir, yavaþça bedeni baþýndan ve omzundan tutarak kaldýrýr ve oturma durumuna yakýn bir vaziyete getirir. Üç kez yukarýdan aþaðýya doðru karýn boþluðu sývazlanýr. Böylece karnýndaki gazlar ve atýklarýn dýþarýya çýkmasý saðlanýr. Ön ve arka kýsým sabunlanýp yýkanýr. Bir parça pamuk ile dýþký yeri kapatýlýr ve ellerdeki eldiven ile kullanýlan sünger deðiþtirilir. Bu iþlemden sonra, usulünce yine beden teneþire uzatýlýr. Dýþký ve cinsiyet organlarýnýn bulunduðu yerler sabunlanarak temizlenir. Bundan sonra ýslak bir bezle aðýz içi, burun delikleri ve kulak içleri temizlenir. Dudaklar üzerinden, burun deliklerinden ve kulaklardan üçer kez su akýtýlarak arýndýrýlýr. Önce baþý olmak üzere yüzlerine, bedenin arka tarafýna sonra ön tarafýnda, sol koluna sonra sað koluna, sol bacaðýna sonra sað bacaðýna ve nihayet sol ayaðýna sonra sað ayaðýna sabun sürülüp ovulur. Þampuan kullanmak bu hizmet için daha pratiktir. Sabunlamayý yine ayný þekilde su ile arýndýrma takip eder. Bolca su dökülür. Bu iþlem bittikten sonra yýkama hizmetinin Sýr’lanmasýna geçilir. “Tende ve canda kendini vareden Hakk’ýn adýyla Bismiþah Allah Allah!” denilerek iki kaþýn arasýndan baþa üç kez su dökülür. Sað ve sol baþ parmaklarla alnýn ortasýndan sað ve sol yanýndan baþ meshedilir. Sonra kalp tarafýndan, sol baþ omuzdan bele dek, bedenin sol tarafýna üç kez, sonra ayný þekilde bedenin sað tarafýna üç kez su dökülür ve su bedenin arkasýna doðru meshedilir. Bundan sonra, önce sol bacak sonra sað bacak bileklere dek, üçer kez su dökülüp meshedilir. Daha sonra önce sol sonra sað ayaða üçer kez su dökülerek meshedilir. Su bol dökülür. Dikkat edilirse önce hep soldan baþlanýlarak yapýlýyor. Kýzýlbaþlýða göre “Sol”, ana kanalýdýr. “Sað” ise baba kanalý. “Doðum Kapýsý”ndan gelen “Doðum Kapýsý”ndan gidecektir. Kýzýlbaþlýkta erkân budur. Bu nedenle bu hizmette sol taraf önceliklidir. Bu çerçevede, en son olarak da üç kez baþtan ayaða kadar su dökülür ve her defasýnda “Ya Hak-Ya Naci-Ya Ana Naciye” denir. Yýkanmanýn bitirilmesinde sonra kullanýlmamýþ iki havlu getirilir. Hizmetliler, biriyle baþýný ve yüzünü, sonra belden yukarýsýný kurular. Diðer havluyla da bedenin alt tarafý iyice ovulur ve kurulanýr. Bu iþlem de bittikten sonra ayak ucuna, teneþir üzerine üç damla “Teneþir Suyu” damlatýlarak, “Arýlýk duruluk suyu olsun” denilir ve yýkama böylece Sýr’lanýr. Pir bir Sýr’lama gülbanký verir: “Tende ve canda kendini vareden Hakk’ýn adýyla Bismiþah Allah Allah!.. Ateþten, havadan, sudan ve topraktan varoldum. Can oldum! Rahmet deryasýndan akýp geldim, rahman-ý nur deryasýna. Arýlýk-duruluk suyundan geldim, arýlýk duruluk suyuyla giderim. Hak kapýsýndan geldim bu dünyaya, geldiðim kapýya dönerim bir çark-ý devran üzre. Bismiþah Allah Allah! “Yolun açýk, Mekanýn nur ola! Naciye Ana yolunu aydýnlata. Güruh-u Naci katarýn ola, Kýrklar meydanýn, Arþ-ý Ala divanýn ola… Her hizmetin görüldü. Bizden yana helal hoþ olsun. Bu meydan senden razý oldu, Hak da senden razý olsun. Seyit Nesimi þahidin, Mansur Darýn, Pir Sultan Abdal didarýn ola!.. Hürrem ana gülistanýn ola!.. Dil bizden þefaat Hak’tan ola!.. Gerçeðe Hü!..” Yýkanmanýn Sýr’lanmasýndan sonra eller kemend edilip Bir’lenir. Ýslamiyet’te bu yasaktýr. Sonra ayaklar baþparmaklardan Bir’lenir. Sonra kefenleme baþlar.
21
¸ E SERÇESM
Halkbilim ve Nejat Birdoðan
Sünni kökenli Terekemeler, Karapapaklýlar’dý. Sonra Kafkas kökenlilerden Þii kökenli Azeriler vardý. Kars’ta Türkmen adý ile anýlan benimde içinde bulunduðum Alevi kültürü vardý. Sonra Kars’ta inkar edilemez ölçüde Kürt kültürü vardý. Ayrýca Kars’ta gelip yerleþmiþ Karagalýzlýlar vardý. Posof Aycara kültürü vardý . Bunlar Kars’ýn belki de Türkiye’nin en büyük kültür mozaiðini oluþturan çiçekleri idi. Ben de bu kültür içinde büyüdüm. Bir de Kars’ta ilginç bir gelenekten bahsetmek gerekiyor. Büyük oðullar okula gider en küçük oðul evde kalýrdý. Ben de küçük oðul olduðum için bu serüveni yaþadým. babamýn yanýndan hiç ayrýlmadým. O’na bir parça sevdalýydým. O da beni çok severdi. Babam sürekli eski kültürlerden, ozanlardan bahsederdi. Ýkimiz de þiir yazmaya yelteniyorduk ikimiz de saz çalýyorduk.” Nejat Hocanýn halkbilimine yönelmesinde en büyük etkiyi 1958 kýþýnda Kars’ýn Arpaçay ilçesinden Iðdýr’a gelen Mehmet Ülker Hicrani yapar. Bu gezgin ozanla 24 yaþlarýnda bir kahve toplantýsýnda tanýþan Nejat Birdoðan 50 yaþýnýn üzerindeki Hicrani’nin söylediði “Mehrali Bey Aðýdý”ný dinledikten sonra aðýtta þöyle bir dörtlük dikkatini çeker:
Ýsmail Aydoðmuþ
H
alkbilimciler birer sözcük avcýsý, birer bilmececi gibi çalýþan, dünyamýzda yaþanmýþ kültürleri tanýyan, Toplumlarýn gelenek görenek, örf âdet ve törelerini, ananelerini, dinsel inançlarýný, geçmiþ kültürlerini, danslarýný rütüellerini tanýyan, sentezleyen, iliþkilendiren, yüksek kültürde, canlý kütüphane diyebileceðimiz özel kiþilerdir. Ender kiþilerdir. Bugün Türkiye’de bunlarýn sayýlarý parmakla sayýlacak kadar azdýr. Ýþte bunlardan biri de; 3 Mayýs 2001 de bir baðýrsak ameliyatý sonrasý cansýz bedenini Esenyurt Yenimahalle Mezarlýðý’nýn soðuk topraklarýna býrakmak zorunda kaldýðýmýz Nejat Birdoðan hocamýzdýr. O bir halk eðitimcisi, O bir bilge kiþiydi. 29 Ekim 1934 yýlýnda Kars’ýn o zamanlar Ýlçesi olan Iðdýr’da doðan Nejat Birdoðan beþ çocuðu olan ailenin üç erkek kardeþin en küçüðüdür. O günleri þöyle anlatmaktadýr: “Benim büyüdüðüm dönemde medya dediðimiz yazýlý, sesli görüntülü yayýn organlarý bugünkü gibi deðildi. Ben Kars’ta doðdum büyüdüm. Þimdiki radyoyu ben liseyi bitirdiðim zamanlar gördüm. Daha önce radyonun varlýðýný bilmiyordum evimizde radyo yoktu ama yaþadýðým ortamda halk kültürünün tümü mevcuttu. Halk ozanlarý ile iç içe yaþýyorduk. Babam orta derecede þiirler yazan fakat çok engin belleði olan birisiydi. Evimize halk ozanlarý gelirdi. Daha sonra taþýndýðýmýz Iðdýr’daki evimizin iki odasý ‘dokunulmaz odalar’ olarak halk ozanlarýna ayrýlmýþtý. Halk ozanlarý gelip bizim evde kalýrdý. Bu ozanlar kendi kültürel zenginliklerini de beraber getirirdi. Gelen halk ozanlarý içinde Alevi olanlar kadar Sünni halk ozanlarý da vardý. Onlarýn dýþýnda ‘usta malý’ yani baþkalarýnýn ürünlerini söyleyip çalanlar da vardý. Bunlara yerel sanatçýlar desek uygun düþer. Uzun ramazan akþamlarý ve kýþ günleri Iðdýr’da, Kars’ta Kerem ile Aslý, Köroðlu öyküleri, Emrah’ý, Seyfüzül Yezen gibi Ýslâm kökenli olaylarý, Anadolu halk dili ile anlatmayý yeðleyen halk ozanlarý uzun süre bizde kalýrdý. Medrese kültürü almýþ hikayeleri çok iyi bilen rahmetli Posoflu Müdami, Sosgirtli Aþýk Hünkar Hicrani (diðer adý ile Sosgirtli Mehmet), yine bir Alevi halk ozaný Dursun Cevlani gelirdi. Bunlardan daha genç ozanlar, benim arkadaþým olanlar vardý. Aþýk Deryami, Murat Çobanoðlu, Þeref Taþlýova’lar geliyordu. Camýþlý köyünde Cemal Hoca (Ýsmail Cemal) vardý ki çok iyi din kültürü almýþ Nakþibendiliðe girmiþti. Bunlarýn tümünü gördüm. Adý saný belki þu anda aklýma gelmeyen bir çok ozanýn içinde büyüdüm. O yörenin türkülerini dinleyerek büyüdük. Bu halk ozanlarý benim hocalarým sayýlýr günlerce Müdami’ye hizmet ettim. Sosgirt’li Mehmet’e, Cemal Hoca’ya hizmet ettim. Kýz alýp vermeden dolayý akraba olduðumuz babamýn daha yüzünü görmediði Kaðýzmanlý Hýfzý ailesine hizmet ettim. O’nun þiirlerini ezberledim.” Yetiþtiði ortamý da þöyle anlatýyor Nejat Hoca “Kars’ýn içinde yerli Karslýlar vardý. Tipik Erzurum kültürünü yaþatanlar vardý. Bunlar yerli Kars’ýn yaný sýra Moskof göçmenlerinden
22
Sadýk’ýn feleðe meydaný kaldý Kýydý o yiðide nam þaný kaldý ‘Ýkinci Köroðlu’ destaný kaldý Söylenir dillerde merd-i Merdali Bir süre Iðdýr’da kalan Hicrani ile uzun uzun söyleþirler. Bir ara ona þunu sorar “Merdali Bek anlattýðýna göre, dýþ düþmanlardan gelen saldýrýlarý göðüslemiþ, onlara karþý savaþmýþ birisidir. Köroðlu öyle mi ya? O bir eþkýya deðil mi? Ýkisini nasýl olurda bir tutarýz?” Hicrani acý acý gülmüþ ve bu soruyu þöyle yanýtlamýþ “Hocam bir adama eþkýya adýný bu kadar kolaylýkla nasýl takýyorsun? Hiç okul görmemiþ Aþýk Sadýk, onu destan eri sayýyor da sen, okuya okuya eþkýya deyip çýkýyorsun!.. Gel bu iþi kökünden incele.” Nejat Hoca bu söz üzerine çok utanýr. Ama bu öðüdü de tutar. Köroðlu: Bir Toplumsal Direniþin Adý adlý kitabýný bu uyarý sonucu Iðdýr’ýn merkez, Aralýk ve Tuzluca ilçelerini bir bir gezip tarayarak altmýþa yakýn ozan ve gönül adamýndan Köroðlu ile ilgili bilip, duyduklarýný öðrenerek hazýrlar. Nejat Birdoðan ilkokulu Kars’ta okur daha o dönemlerde hocalarýnýn dikkatini çeker. Tören günleri kürsüdeki baþarýlý konuþmacýlardan biri haline gelir. 1956 yýllýnda yüksek öðrenimini Ankara Gazi Eðitim Enstitüsü Edebiyat Bölümünde tamamlar. 1956 yýlýnda yine meslektaþý Gülsen Haným ile evlenir. On iki yýllýk bu beraberlikte kýzlarý Ayþen ve Vicdan doðar. Ayþen mimar, Vicdan bilgisayar mühendisi olur. Ankara da okurken öðretmeni Mustafa Nihat Özgün ona halk kültüründe ilerlemesini öðütledi. Daha sonra Van lisesine atandýðýnda Ali Saraçoðlu ile karþýlaþýr. Ali Saraçoðlu’nun anlattýklarý Nejat Birdoðan’ý çok etkiler. Onunla tanýþtýktan sonra Erciþli Emrah, Erzincanlý Kurbani ve Dede Kasým üzerine araþtýrmalar yapmaya baþlar. “Ýlk yazým 1958 yýlýnda Türk Dili dergisinde yayýnlandý. Bu yazýyý yayýnlamama vesile olan rahmetli folklorcu Türk Folklor Araþtýrma Dergisi’nin kurucusu Dizdaroðlu Hikmet Bey ile karþýlaþtým. Haþim Nezihi Oktay’la karþýlaþtým. Bilindiði gibi Orhan Þaik Gökyay halk tarzýný çok iyi bilen birisi idi onunla da karþýlaþtým. Her birinden çok þeyler öðrendim.” Folklor Araþtýrma Dergisi’nde çýkan ilk yazý Erciþli Emrah üzerinedir. Yazmaya araþtýrmaya olan tutkusu, öðretmenlik yaptýðý Kaðýzman da on beþ günlük bir edebiyat gazetesinin çýkarýlmasý heyecanýyla tanýþtýrýr Onu. Böylece 1964 yýlýnda, matbaa olanaklarýnýn sýnýrlý, hurufatlarýn sayýlý, kaðýdýn sýkýntýyla temin edildiði koþullarda, 41x57 formatýnda, 12 sayý yayýmlanacak olan Su Edebi Gazete hayata atýlýr. Birdoðan yayýn yönetmenidir gazetenin. Burada özellikle yörenin edebiyat zenginliði kadar Halide Nusret Zorlutuna, Behçet Kemal Çaðlar, Ali Saraçoðlu gibi dönemin ünlü edebiyatçýlarýnýn da ürünleri yer alýr gazetede. Birdoðan bu gazetede özellikle Kaðýzman yöresinin tarikatlarý üzerinde durur ve bunlarý araþtýrýr. Yine Kaðýzman’da ki görev süresi içerisinde yapmýþ olduðu diðer bir araþtýrma, “Kaðýzman Tarihi”dir. Fotokopi yapma olanaðýnýn olmadýðý bu dönemde Birdoðan ancak iki nüsha hazýrlayabildiði bu çalýþmasýný Belediye Baþkanlýðý ile Kaymakamlýða verir. Ne yazýk ki, bugün söz konusu her iki nüsha da elimizde yoktur. “Ali Saraçoðlu bana Anadolu Aleviliðinin apayrý bir þey olmadýðýný aslýnda eski Mani inancýndan gelen Budizm’in, Zerdüþt’lügün, Gök Tanrý Þaman kültürünün Ön Asya geleneklerinin bir karmasý olduðunu bu bakýmdan Karakoyunlu kültürünün belki Alevilikteki bir 12 imamlar kültürü içermese de tipik bir Anadolu Kýzýlbaþ kültürü olduðunu öðretti. Ben de bunu sürekli geliþtirdim.
Sayý 22
¸ E SERÇESM
Bu arada bende Divan edebiyatýna da yönelmiþtim aruzla þiirler yazýyordum. Bu olay üzerine Safevi kültürüne yönelerek bu kültürü de iyice öðendim dada sonran ise mesleki yaþamým için Anadolu da sayýsýz yöreyi gezdim. Mesleðimin ilk yýllarýnda elektrik yoktu. Öðretmen olarak elimde kalem defter köy köy gittiðim þehirleri dolaþýp insanlarla içli dýþlý oldum, yazýlar kalem aldým þiirler yazdým, köylülerle söyleþiler yaptým. Bir çok kültürün müziðini dinledim onlarý inceledim. Özellikle Ermeni müziðinde Türk Halk müziði ile arsýnda sayýsýz benzerlikler saptadým. Halk danslarýný inceledim içerisine kendim de bir halk dansçýsý olarak katýldým. Anadolu’nun çeþitli yörelerinde öðretmenlik yaptýktan sonra Ýstanbul Alibeyköy Lisesi müdürlüðüm sýrasýnda 1968 Milliyet halk danslarý yarýþmalarýný inceledim. Eski yazýyý, Kirl yazýsýný Farsça’yý öðrendim. Güzel Türkçe’mizin dil özelliklerini inceledim.” Karslý olmasý nedeniyle Azeri kültürüne ayrý bir sýcaklýk duyar. Azerbaycan Gülmeceleri ve Nasrettin Hoca kitabýnýn ön sözünde þöyle der “Kanýma göre Azerbaycan toplumu tüm Türk dünyasýnýn en þakacý topluluðudur. Salt yurt dýþýndaki Azerbaycanlýlar deðil Türkiye’deki Azeriler de Bu ince sanat denilen gülmecelerin ustalarýdýr.(....) Ulus olarak yerleþtiðimiz her coðrafya alanýnda eþ tipler eþ bulucuklar býrakmýþýz.” 1977’de Kültür Bakanlýðý Milli Folklor Araþtýrma Daire Baþkanlýðýnda bulunur. Kültür Bakanlýðýndaki çalýþma odasý diðer bürokratlardan farklýdýr odanýn bir duvarýný boydan boya güzel bir Anadolu kilimi kaplar ve üzerinde sazý asýlýdýr. Bu oda genç sanatçýlar halk müzik sanatçýlarý ve halk ozanlarýnýn uðrak yeridir artýk. 1977 yýlýnda Ankara’da öðretmen Ýsmet Kür’ün ablasý þair Halide Nusret Zorlutuna’larýn evinde Ýsmet Kür’lerin de katýldýðý ‘Salýgiller’ adýný koyduklarý salý günleri yaptýklarý Edebiyat, þiir ve kültür günlerinde tanýþarak 1978 yýlýnda Dr. Þule Hanýmla evlenir. Ayný zamanda ressam olan Þule-Nejat çiftinin evi de Bakanlýktaki odasý gibi dolup taþar. Aþýk Daimi, Aþýk Nesimi Çimen, Feyzullah Çýnar ve nice halk ozaný, halk müziði sevdalýsý konuðu olur evlerinin. Edebiyat düþkünü ve hocamýzýn aþýðý kýymetli eþi Þule Haným da paylaþýr ayný duygularý onunla... 12 Eylül 1980 darbesinden O da nasibini alýr. Hakkýnda birçok davalar açýlýr. Birçok projeye imza attýðý Kültür Bakanlýðýndaki görevinden darbeden sonra emekli olur. Artýk kendini tamamen yazý ve araþtýrmalara verir. Eþi ile birlikte Ýstanbul’a göçerler orda da dostlarý yalnýz býrakmaz, telefonlarý susmak bilmez. Her seferinde büyük bir özveri ve titizlikle her kiþiyi kýymet bilip cevaplar, onlarla dost sohbetlerine katýlýr. Saz ustalarý Aziz Tatlýsu, Hüseyin Fýrtýna demirbaþ konuklarý olur. Ýlk kitabý rahmetli Aþýk Beyhani’nin üzerine bir monografidir. Daha sonra bu yayýn evi Nejat Hocadan Türk halk müziði ile ilgili bir kitap ister. O da yayýnlanýr. Notalarýyla Halk Türkülerimiz. Ondan sonra Farsça bildiði için Farsça’dan Gülizar-ý Hasaneyn diye bir kitap çeviri ve yayýnlar. arkasýndan Anadolu Aleviliði ile ilgili kitaplar yayýnlar. “Bulduðum her þeyde inandým ki halkbilim bir ulusun suyu, topraðý gibi býrakmayacaðý bir varlýðýdýr. Halkbilimde ulusun acýsý sevinci, özlemi, nefreti, inanýþý, alýþkanlýðý vb.. dile gelir. Halkbilim ulusal bilinçtir bu bilinçten uzaklaþanlar soysuzlaþýr ve köleleþir. Batý uluslarý bu doðruyu bilip davranalý iki yüz yýlý geçmiþ biz ise bugün bile Köroðlu’lara, Battal Gazi’lere, Kerem Dede’lere, Pir Sultan’lara sýrt çevirmekteyiz. Günlük çabanýn yön deðiþtirmesi, geçim zorluklarý ve doðu toplumlarýna özgü uykulu bir mistiklik de bu görmezliði olumsuz etkilemiþtir. Bu engelleri kaldýrýp halkbilimimizi asýl yerine oturtmadýkça daha büyük acýlar gelip yüreðimize oturacaktýr.” Böyle diyor Köroðlu kitabýnýn söz baþýnda deðerli hocamýz . Nejat Hoca’ya Ali Saraçoðlu’nun anlattýklarý, halkbilime olan bu sevdasý Aleviliði derinlemesine incelemesine yol açmýþtýr. Onun bulduðu bilimsel veriler beyinlerde büyük sarsýntý yaratmýþtýr. O Aleviliðin Ýslam içi bir mezhepten çok, Orta Asya’dan gelen Türkmenlerin Þaman kültürünün Anadolu coðrafyasýnda bir çok kültür ile kaynaþarak yaþam biçimi oluþturduðunu, baskýlardan kurtulmak için bütün kültürlerle doðasý gereði etkileþimde bulunduðunu, þiddete ve haksýzlýða boyun eðmeyen ama farklý kültürlerle de yaþamanýn yolunu oluþturan Anadolu Aleviliðinin tarifini yaptýðýnda; O’nun konuþmasýna bile müsaade etmemiþler hoþgörülülükle övünen bazý kiþiler onun fikrini açýklamasýna dahi müsaade etmeme yollarýný aramýþlardýr. Almanya da yapýlan Alevi birlikleri toplantýsýnda fikirlerini destekleyenler olduðu gibi, özellikle bazý Alevi dedeleri Birdoðan’a karþý çýkmýþtýr. Onu toplumun gözünden düþürebilmek için bildik yöntemlere baþ vurulmuþtur. Bir çok tehditle karþýlaþmýþtýr. O aslýnda Türkiye’nin yetiþtirdiði Atatürkçü, Laik, ayrýmcýlýða ve ýrkçýlýða karþý olan, cumhuriyetin deðerlerini savunup ilerletmeye çalýþan bir aydýndý yedi yýl boyunca Aydýnlýk dergisinde yazdýðý yazýlarda kültürleri anlatýrken birlik ve kardeþliði, insan sevgisini, yurt sevgisini, Türkçe’yi daima üstün tutmuþtur. Bu vasfýný Dr. Þule Birdoðan ile evlenerek de göstermiþtir. O aslýný inkar etmemiþ. Ama çaðdaþ deðerlerden de uzaklaþmamýþtýr. Avrupa’da yapýlan konferans ve panellerde bazý yabacý katýlýmcýlarýn konuþmalarý Türkçe yapmasýn uyarýsýna “Ben Türküm, Türkçe konuþurum. Onlarýn ihtiyacý varsa benim dilimi öðrensinler” demiþtir. Cevri mahlasýyla þiirler de yazan Nejat Birdoðan’ýn henüz kitaplaþtýrýlmamýþ otuza yakýn þiiri mevcuttur. Tarihte yaþamýþ bazý þairler de Kul Cevri1 ve Aþýk Cevri2 gibi mahlaslar kullanmýþtýr. Bazý araþtýrmacýlar, antolojistler araþtýrmalarýný hazýr bilgiye dayandýrdýklarý için Cevri’leri birbirine karýþtýrmýþlardýr. Musa Eroðlu bir þiirini türküleþtirmiþtir. Okul öðretmen defterine kendi el yazmasýyla yazdýðý þiirleri sevgi ve insaný kamillik örnekleriyle doludur. Þiirleri sevenleriyle kucaklaþmayý beklemektedir.
NOTLAR: 1 2
Kul Cevri: Ýbrahim Çelebi Mevlevi-Hattat, Ölümü:1654-Ýstanbul. Âþýk Cevri: 19. yüzyýlda Anadolu’da yaþamýþ Alevi-Bektaþi ozan, hayatý tam bilinmiyor, günümüzde bilinen iki þiiri mevcuttur.
Haziran-Temmuz 2006
BUDAK ALÝ (ALÝ KAYKI)
Erenler Yolu Erenler yoluna kimse giremez Talip olup da ikrar vermeyince Erenler sýrrýna kimse eremez Dört kapýdan içeri girmeyince Goncadan gül olup açayým dersen Hakikat þehrine varayým dersen Boþuna yorulma yazýktýr sana Öz içinde özünü seçmeyince Mürþid-i Kâmil’e varýp yalvarsan Arifler meclisinde yerin aldýrsan Yýllarca kaynayan kazanda kalsan Yine de çiðsin benlik bitmeyince Budak Ali’dir sevdanýn narýnda Pirimin elinden tutmuþum billah Kýrk yýldýr yanarak yürüdük Allah Bu ateþ az geldi serden geçmeyince
Gelir Yolumuz gözlenir karþý daðlara Gidip mürþidime mihman olmaya Erenler baðýnda güller dermeye Veli Efendi’ye varasým gelir Baðýnda bahçende açýnca gülüm Sevdanda tutuþur köz olur külüm Sýðmayýp bendine taþýnca gönlüm Damlanda deryanda coþasým gelir Akýyor yaþlarým sellere döndü Yakýyor hasretin baðrýmý deldi Þu ömrüm geldi de geçiyor sanki Zamanýn tez eyle himmetin gelir Ayrýlýk ne zormuþ aþýk olana Sürerek gelsem de yüzüm turaba Cefana vefadýr garip canýmda Uðruna ser verip ölesim gelir Dilimde besmele özümde sensin Dinimde imaným önümde yolsun Nerede arasam orada varsýn Kýblemi yönüne dönesim gelir Budak Ali’nim yanmýþým özümden Hiç kötülük geçmez deli gönlümden Bilmem ki ne kaldý geri ömrümden Tabuta koysalar göresim gelir
Biz Tuz içirdim gözyaþlarýma Okyanusun derinliklerinden Göðün mavisine deðin Yüreðimle yandý sevdam Karanlýðýn ötesinde Umudu alazlayan bakýþlarda Masumiyet ýþýldýyordu Biz yanýyorduk tutuþmuþ gecede Biz aydýnlatýyorduk karanlýðý Bizdik bin yýllarýn güneþi yýldýzlarý ayý
23
MÜREBBÝ HAMZA TANAL ÝLE SÖYLEÞÝ Abdal Musa Anma Etkinlikleri sýrasýnda mürebbilik geleneðinin günümüzdeki önde gelen temsilcisi, ünü tüm yöreye yayýlmýþ Hamza Tanal’ý hasta yataðýnda ziyaret ettim. Daha önce ziyaret ettiðim, kendiyle söyleþtiðim herkese açýk ocak evine yine vardým. Etkinliðe katýlan yazarlarýn, sanatçýlarýn uðrak yeri, bölgedeki Tahtacý geleneðinin odaklandýðý, sergilendiði bu muhabbet evi bu sefer beni hüzünlendirip aðlattý. Aynen kendisin de beni gördüðünde aðladýðý gibi. Hey gönlü yüce, soyu yüce, karakteri yüce dost insan! Hey ak yüzlü, ak börklü, ak yürekli Anadolu ereni! Bu kapýdan kimler geldi, kimler geçti? Niceleri Aleviliðin, Bektaþiliðin, Tahtacý Türkmen geleneðinin zenginliklerini senden dinleyip, sohbetinden demlenip, esriyip coþup nice güzellikler yaþadý. Umuyor ve diliyoruz ki sabahlara kadar süren yarenlikler tekrar devam eder. O büyük ceviz aðacýnýn altýnda bir lokmanýn kýrk parçaya bölündüðü, bin bir umudun filizlendiði sofra baþýndan sohbetin tadýna doyamadan gün aðarýrken kalkýlan günleri tekrar yaþarýz.
Ayhan Aydýn, 23 Haziran 2006
Kýlýç Kýnýný Kesmez, Biz Birbirimizle Övünürüz Tahtacý Türkmen geleneðinde önemli yer tutan “Mürebbi”, Ocakzade Dede’lerin yardýmcýlarý olan inanç önderlerini ifade eder. Yanyatýr ve Hacýemirliler ocaklarýna baðlý Tahtacý Türkmen Alevilerde maalesef dedelik kurumu oldukça zayýflamýþtýr. Bu büyük Türkmen grubunun ibadetleri yerine getirebilmesi için bu büyük ocaklarýn kurumamasýna çalýþmak, insanlarýn yetiþtirilmesini desteklemek gerekir. Türkmen obalarýnda semah dönen, cem yapan mürebbiler de azalmaya baþladý. Çaðýmýzýn yaþayan en ünlü mürebbilerinden Hamza Tanal’la 7 Haziran 1998 günü, Akçaeniþ köyünde yaptýðým söyleþinin tarihe kayýt düþme açýsýndan önemli olduðuna inanýyorum. Uzun süredir felçli olan, yatalak vaziyette son çilesini dolduran bu Alevi-Türkmen inanç öncüsü aydýn mürebbimizi bu vesileyle bir kez daha selamlamak istiyorum. Bu söyleþinin ilk okumasýný yapan Hazma Tanal’ýn kýzý Öznur Tanal’a da ayrýca teþekkür ederim. Söyleþi yapmak için evinin önüne vardýðýmýzda Hamza Tanal, biz soru sormadan konuþmaya baþladý. Sözünü kesmeden, dinledik.
B
ÝR adamýn eli bozuksa, beli bozuksa o yezittir, Yezid’i, Muaviye’yi kendimizde arayalým, Hüseyin’i de Abdal Musa’yý da kendimizde arayalým. Bak Daimi ne diyor; Bir gerçeðe bel baðladým Aldý benliðimi, yok etti beni. Benlik nedir? Gurur, kibir! “Bunlarý aldý benden” diyor. “Hamur etti yoðurdu fýrýnda piþirdi”, diyor. “Ustam sofraya yatýrdý beni, çiðnediler” diyor. Daimi vücuttan, içten, özden konuþuyor. Atatürk dedi ki; “Can gözünüzü açacaðým.” Âþýk Veysel’in, Daimi’nin can gözü, gönül gözü açýktý. Bir mürþide teslim olmuþ, “Bir gerçeðe bel baðladým” diyor. Oradan el almýþ, bak neler söylüyor: “Irmaða karýþtým, denizden denize götürdü aþk beni” diyor. Bak ne diyor Mahzuni; “Ey Arapça okuyanlar, Allah Türkçe bilmiyor mu? Ýngilizce, Fransýzca, Bize hitap etmiyor mu? ” Allah’a karþý geldiðini meydana koyuyor. Ne anlayacak þeriat bundan? Bu þeriat deðil yavrum, þeriat var þeriat içinde. Sizin anladýðýnýz þeriat nedir? Tarikat var tarikat içinde, marifet var marifet içinde, hakikat var hakikat içinde. Muhammed 27 gün bir hurmayla çile çekmiþ? Hz. Hüseyin, Ehlibeyt çile çekmiþ. Hacý Bektaþ’a gittin,
24
Çilehane’sini gördün mü? Kýrk gün bir zeytin tanesiyle çile çekmiþ. Bu iþler zor iþler, kolay deðil. Çile çekmek, yürümek lazým, ulaþmak lazým. Bunun beþ ismi var: Çile, Riyazet, Halvet, Ýnziva, Erbain. Bunu çile çeken derviþler, dedeler bilir. Ben öyle dede arýyorum, bu âlemi terk etmiþ, vücut âlemine girmiþ, nefsini ayaðýnýn altýna almýþ… “ Nefsinin alýrsan ayak altýna, O zaman geçersin sultan tahtýna.” Evvela “Neydim?”, þimdi “Ne oldum?”, sonra “Ne olacaðým?” diyen Hakk’a varamaz. Onda gurur, kibir vardýr. “Kýrma gönül þiþesini yapan bulunmaz, Yýkma Hakk’ýn binasýný ören bulunmaz.” Ýnancý olmayan kiþi benim yanýma oturmaz. Ben de onun yanýna oturmam. Ben ona bir þey veremem, o da benden bir þey alamaz. Alevîlik, Bektaþilik deyince siz nasýl yorumluyorsunuz? Hay hay. Alevî belden gelmedir, 12 Ýmam neslinden gelen dedelere baðlýdýrlar. Bektaþi ise koldan gelmedir. Bir Ermeni, bir Hýristiyan, Bir Yahudi, bir Pomak, bir Boþnak, bir Çerkez Bektaþi olabilir. Alevî ise 12 Ýmam neslinden gelenlere baðlý olanlardýr. Tahsil-terbiye insan üzerinde bir maskedir. Maske açýldýðý zaman asýl foya neyse meydana çýkar. Tahsili-ter-
biyeyi maddiyat, maneviyat bozar. Ama aslý ne maddiyat, ne da maneviyat. Ýnsanýn en izzetli varlýðý hanýmýdýr. Onu dahi teslim etsen bir Alevi hayatý pahasýna dahi olsa bir artniyet aklýna düþmeden o emaneti yerine götürür. Bektaþi için de bu böyledir. Yalnýz farklý milletler Bektaþi olduðu için arada fark var. Asýl azmaz, bal kokmaz. Alevi baldýr. Bektaþiler de bu yola hizmet veren insanlardýr. Ama bak mesela fakir 70 yaþýndayým, Bektaþiler bizden kýz alýp kýz vermeyi asla istemezler. Ama, kýlýç kýnýný kesmez. Biz birbirimizle övünürüz. Hepsine saygýmýz var. Önce Kýzýlbaþ, Rafizi; sonra Iþýklar dendi, Kalenderiler dendi; daha sonra Alevî ismi verildi. Kelimenin kökü nereden geliyor? Uhud Harbi’nde Hz. Peygamber’in yüzünün yaralanmasý, bir çukura düþmesi sýrasýnda, Peygamber þehit oldu diye düþünen ordu daðýlýyor. Onun muhtelif noktalara koyduðu Ebu Bekirler, Ömerler, Osmanlar kaçýyor. Peygamberi Ýslam cengâverinden bir cengâver muhafaza ediyor. Ondan sonra da, “O harpte Hz. Ali yokmuþ” diyorlar! Cebrail Aleyisselam nazil oluyor, “Ya Muhammed, Hz. Ali’yi imdadýna çaðýr” diyor. Peygamber, “Yetiþ Ya Ali!” diye çaðýrýyor. Ali Uhud’un baþýnda, Devret Boðazý’nda aþiret reislerini karþýlaþýyor, “ne oldu” diye soruyor. “Peygamber þehit oldu, biz de kaçýyoruz” diyorlar. “Peygamber iki cihanýn serdarý, o tatlý canýn, nazik tenin sahibiyken Ýslam dini uðruna þehit olmuþ da siz daha mý yücesiniz de kaçýyorsunuz? Yazýklar olsun size” diyor. Ýniyor aþaðýya, arýyor Peygamberi; cesetlerin altýnda buluyor. Yüzü yaralanmýþ, diþi þehit olmuþ, kanlarý akmýþ. “Ya Resulullah” diyor, “senin temiz kanýn Kureyþ kâfirlerinin ayaðýnýn altýnda çiðnenmeye layýk deðil.” Peygamberin kanlý imamesini alýyor, sarýyor baþýna. Peygamberi de sýrtýna alýyor, yürüyor. Peygamberin ölmediðini gören Kureyþliler tekrar hücuma geçiyor. Peygamber Hz. Ali’ye, “Beni bir kayaya yasla” diyor. Yaslýyor Ali, püskürtmek için hücum ediyor, ama kýlýcý kýrýlýyor. Peygember Hz. Ali’ye Zülfikâr’ý veriyor. Peygamber arkadan tarif ediyor, “Saðdan ya Ali! Soldan ya Ali!” Ali kýlýcý öyle sallýyor ki Kureyþlilere, onlarý püskürtüyor. Baðýrýyorlar, “Kaçýn Kýzýlbaþ geliyor, Kýzýlbaþ geliyor” diyorlar. Kýzýlbaþlýk buradan doðuyor.
Sayý 22
¸ E SERÇESM
Bir de tarihçiler Safeviler döneminde Þah Ýsmail Hatayi’nin müritleri...
Evliyalar, ermiþler, erenler, derviþler neyi ifade ediyor?
Þah Ýsmail Safevi askerlerinin baþýna baðladýðý kýzýl poþu da ayný efsane ve ananeyi devam ettiriyor. Þimdi bize Kýzýlbaþ dedikleri zaman huzur duyuyoruz. Ne mutlu eðer Kýzýlbaþ böyleyse! Siz Peygamber þehit olmuþ deyip kaçýyorsunuz, bizimki ateþin içine dalýyor!
Ýnsanlýk âleminde gariplerin yanýnda yer alan, Hak ile hak olmuþ, Hakk’ýn vahdetine dahil olmuþ, zalime boðun eðmemiþ nur-u vahit kiþiler. Hacý Bektaþi Veli, öz Türkçe’yi aþýlayan kiþi. Abdal Musa, Hacý Bektaþi Veli ile amcazade. Açlarý doyurmuþ, çýplaklarý giydirmiþler. Zalime boðun eðmemeyi öðretmiþler. Kendine inananlarý bir çevrede toplamýþlar. Kötüleri bile affedebiliyorlar. Asýlmýþýz, kesilmiþiz, yüzülmüþüz, yakýlmýþýz yine de boðun eðmiyoruz zalime. Ölüm bizim için minnet, zalimlere boðun eðmek en büyük zillet! eðilmeyeceðiz. Bugünle yarýnýn hiç farký yok!
Dedelerimizin baðlý olduðu Ocaklar sizce nedir? Aslýmýz göçebe. Aþiretler geldiðinde herbirinin bir ocaðý var. Ocak kutsal kaynaðýmýz, yani evin ateþi, membasý, temeli. Çevre geniþledikçe daðýlýyor, yayýlýyor. Elazýð, Erzincan, Tunceli arasýnda Koca Seyit, Köse Seyit, Mir Seyit, Seyit Mençek, Aðuçan, Hýdýr Abdal, Koyun Abdal, Güvenç Abdal, Yanyatýr var. Bizim ocak Yanyatýr’a baðlý. Bir de Hacý Emirliler var. Hacý Emirli, Ýslahiye’nin Kabaklar Köyü’nde. Yanyatýrlýlar, Hacý Emirliler TahtacýTürkmen ocaklarý mý? Þöyle ayrýlýyor: Yanyatýrlýlar oniki erkânlýdýr; Hacý Emirliler’de onaltý erkân olduðundan bahsediliyor. Gökçeli, Mazýcý, Cicili, Üsküdarlý, Cingöz, Aydýnlý, Nacarlý, Yaðlý, Elemetli gibi 20/25 oymak ayrýlýyor böyle. Bunlar Hacý Emirli Ocaðýyla Yanyatýr Ocaðýna baðlý aþiretin kollarý, oymaklarý. Alevilerde pir, mürþit, rehber; Bektaþilerde derviþ, baba, haifebaba, dedebaba. Sizdeki sýralama nasýldýr? En büyük mürþit var, ondan sonra dede var, ondan sonra bizler. Mürebbi, yani öðretici. Kadýnsa öðretici, mürebbiye diyoruz. Mürþidiniz kim? Bizim esas mürþidimiz Muhammed, rehberimiz Ali. Mürþitlik öldü, mürþit diye bir þey kalmadý artýk. Fakat erkâný, Ehlibeyt süreðini devam ettiriyoruz karýnca kaderince. Peki, ama dede yok mu? Yani siz yolu öðretiyorsunuz, yayýyorsunuz, ama Yanyatýr Ocaðý’nýn dedeleri yok mu? Dedelerin kökü geçti, kurudu. Onlarýn sülbünden kalanlar dejenere olmuþ. Alevî dedelerinin, erkâný yürütmeleri içini ellerinde Buyruk’lar var. Sizin buyruklarýnýz, yazýlý metinleriniz var mý? Siz nasýl, kimden öðrendiniz? En baþta bizim uyduðumuz Ýmam Cafer Buyruðu. Ýki Hacý Bektaþ nüshasý, Maraþ nüshasý, Ýzmir, Malatya nüshalarý var. Özleri ayný. Eskiden tarik ile pençe ayrýmý varmýþ. Þimdi Pençe-i Âli Âbâ’yý kullanýyoruz. Þu anda gençlerin Alevîliðe bakýþ açýsý nasýl, duygularý nasýl? Oðlum çok önem veriyor, çok uðraþýyor. Yalnýz olmamýz dolayýsýyla maddi zararýmýz oluyor, ama bu bizim için kâr sayýlýr. Biz Alevîyiz, kendimize özge bir kültürümüz, felsefemiz var. Anane, gelenek kaybolmasýn. Bu mümkün. Dedelerimiz, babalarýmýz bu zamana kadar devam ettirmiþ; biz niye býrakalým, kaybedelim? Kutsal günler, törenler var. Bunlar yürüyor mu köyde? Yürüyor. Bilhassa Muharrem ayýnda 7’den 70’e herkes matemli günü deðerlendirmeye çalýþýr. Hz. Hüseyin’in þehadeti için mersiyeler okunuyor, gençler de iþtirak ediyor.
Haziran-Temmuz 2006
Biraz Yanyatýr Ocaðý’ndan bahsedelim. O ocaðýn bugünkü durumu hakkýnda neler söylersiniz? Yanyatýr Ocaðý’nda mürþitler, dedeler vardý. O toplumda her ocaða kýsmet daðýtýrken, birisi yan yatmýþ. “Sen niye yan yatýyorsun” denince adý “Yanyatýr” kalmýþ, ona verilen kýsmet de “Yanyatýr Ocaðý” olarak geçmiþ. Mürþitler, dedeler, babalar geliyordu, ama ocaðýn aydýný yoktu hiç. Aydýndan kastýnýz nedir? Siz nasýl olmasýný istiyordunuz, onlar nasýldý?
KUL NESÝMÝ
Güzel Yar Elif Allah dost eyleyen Meyli güzel yar güzel yar Aþýklarý mest eyleyen Huyu güzel yar güzel yar Vefa'nýn nehrinden misin Muhabbet bahrinden misin Medine þehrinden misin Þehri güzel yar güzel yar Su gibi çaðlayýp akma Sevgili canana bakma Aþýðýn gönlünü yakma Gönlü güzel yar güzel yar Nesimî'nin gönlü yaslý Dört yaný dumanlý puslý Muhammed Ali’nin nesli Nesli güzel yar güzel yar Söz: Kul Nesimî (17. yüzyýl) Kaynak: Ali Seyit Dede Yöre: Malatya, Arguvan, Germiþli Köyü Derleyen: Abdullah Özdemir
Bizim 12 erkânýmýz var, 4 Kapý 40 Makam var. Bunlardan bize detaylý bilgi veremiyorlardý. Kýzýl Necati isimli bir dede vardý. Aþaðý yukarý 25-30 sene evvel bir ayin-i cemde, “Dede” dedim, önüne niyaz oldum; dedim ki: “Bize, ‘Kýzýlbaþ, gusül etmez, tavþan yemez, mum söndürür’ diyorlar; biz de buna yanýt veremiyoruz. Biz gerçekten bu muyuz? Yoksa abdest alýp, namaz mý kýlalým?” Beni tersledi: “Kim bu adam yahu?” dedi, “Bu yaþa kadar, bana böyle soru yönelteni görmedim.” Ayin-i cemin adamý neredeyse beni dövecek! Ýsmail diye birisi var: “Dede, bak biz yaþlandýk; dede var, ‘Ya Allah, Ya Muhammed, Ya Ali’ demeden baþka hiç bir þey bilmez. Haklý söylüyor çocuk” dedi. “Ya bize öðretin yahut bu dedelikten vazgeçek”! Kaynaklarýný verin bize, kitap alýn okuyun diyin!” dedi. Günümüzde cem yapýlýyor mu? Yapýlýyor da mesela fakirin þimdi 10-15 talibi var bu köyün içinde. Bu yöredeki diðer Tahtacý köylerinde? Burada baþka Tahtacý Köyü yok. Kaþ’da Karacayer var. Finike’de Çatallar, Gökbük, Turunçova da Menekþelik Mahallesi, Yeniköy var. Kumluca, Hýzýr Kahya, Toptaþ, Sýrýmlý, Baymak var. Bunlar Tahtacý aþiret köyleri. Kendinizi nasýl nitelendiriyorsunuz? Türk, Türkmen, Tahtacý? Tahtacý. Alevîlerin hepsi Türkmendir. Fakat Çanakkale’de, Balýkesir’de Türkmenlere “Çepniler” denir. Ölümde erkân nedir? Ölen kiþi musahipliyse musahibi ile mürebbi onun baþýnda delil uyandýrýrlar. Ateþ, mum yakarlar. Sabaha kadar baþý beklenir. Sazla, curayla matem müziði çalýnýr sabaha kadar. Beyitler, ayet makamlarý söylenir, herkesi duygulandýrýr, aðlanýr. Çok saðolun, sizi daha fazla yormayalým.
Meluli Baba. Latife Özpolat-Hamdullah Erbil’in Meluli Divaný adlý kitabýndan alýnmýþtýr. Demos Yayýnlarý, Ýstanbul, Haziran 2006.
MELULÝ BABA
Dostumu Gördüm Bugün ben dostumu gördüm Doyamadým dillerine Nerelisin diye sordum Dedi peri illerinden Dedim aslen peri misin Ýki cihan nuru musun Yoksa sen bir huri misin Cennet konar güllerinden Dedim sihir mi var sende Hiç akýl koymadýn bende Ruhumu çektin bedende Öleceðim yollarýnda Dedim dilber naci misin Nebiler miracý mýsýn Aþk derdin ilacý mýsýn Þifa vardýr güllerinde Dedim candan geçer misin Eski yurttan göçer misin Dolu versem içer misin Aþk ehlinin göllerinden Dedim Meluli biçare Yazýn adýný deftere Mansur gibi çekin dâra Dost zülfünün tellerinden
25
¸ E SERÇESM
Sivas Kanlý Sivas’lýðýna Devam Ediyor
FAZIL HÜSNÜ DAÐLARCA
Hacý Bektaþ Veli'den Ýlkeler Bir yoldaþtýr ki Yitirmeye kimse onu... “Karanlýktýr bilim üzere gidilmeyen Yolun sonu.” Ne olursa olsun Yeri: “Yüreðinin aðýrlýðýncadýr Kiþinin deðeri.” Durup bekleme yüzünün güzelleþmesini Davran biraz, silkin: “Ýyi mi olsun karþýndaki, Sen iyi ol ilkin.” “Düþünce Karanlýðýna Iþýk tutanlara Ne mutlu.” “Yalnýz Bilgelerdir, Hem arý olan Hem arýtýcý olan.” “Düþünceyi, Eylemi, sevgiyi siz, Tanrýnýn Tadý biliniz.” Güneþtir tokmaðý Gökyüzü bir davul, Gümler gece gündüz “Ara bul.” Bir söz ki söyler iþte Daðlar taþlar baðýra baðýra: “Ne ararsan Kendinde ara.”
BIR KÝTAP Halil Öztoprak Kur’an’da Hikmet, Tarihte Hakikat Kur’an’da Hikmet, Ýncil’de Hakilat 6. Basým - Temmuz 2006 ISBN 9944-387-01-1 13,5 x 21 cm boyutunda 232 Sayfa 0212.526 60 28 DEMOS YAYINLARI
26
Gülçin Akça, Antalya Abdal Musa Kültür ve Tanýtma Derneði Baþkaný
A
NTALYA’dan selam ve sevgiler. Dernek olarak bizler bu yolun deli derviþleri olmaya devam ediyoruz. Haziran ayý sonunda Banaz’da gerçekleþtirilecek Pir Sultan etkinliklerine gitmeyi tasarladýðýmýzda ilk bizi düþündüren maddi olanaksýzlýklar olmuþtu. Ancak öylesine kararlýydýk ki birden bir sürü parlak fikirler türedi. Önce kadýnlarýmýzýn yaptýðý el sanatlarýný bir kermeste satýþýný gerçekleþtirdik. Sonra bir piknik düzenledik ve piknikte çay, kahve, hazýrladýðýmýz ev yemeklerini sattýk. Hýzýmýzý alamadýk güzel bir lokantada can dostumuz Yüksel Aðabeyimizin ‘Turnalar Diyarý’nda bir yemek vererek sevdiklerimizi yardýma çaðýrdýk. Böylesine sevildiðimizi, desteklendiðimizi tahmin edemiyorduk. Sevgi yumaðý bizi öylesine sarmaladý ki hepimiz sevgi sarhoþu olmuþtuk. Gerekli olan maddi koþullar saðlandýðýnda Pir Sultan dostlarý ile yola düþtük. Sevgili hocamýz Esat Korkmaz’da bu yolculukta bizlerle idi. Banaz’da kýrk beþ kiþi bir evde kaldýk. Ev sahibinin o sýcaklýðý o yüreðinin güzelliði kelimelerle ifade edilemez. Pirimizin yaþadýðý yerlerde gezmek, O’nun yalnýzlýðýný paylaþtýðý ardýç aðacýnýn gölgesinde oturmak, mücadelesini verdiði halký tarafýndan taþlandýðýný düþünmek, hele hele musahibi tarafýndan atýlan gülün yaraladýðý yüreðini düþünmek bizi baþka âlemlere götürdü. Banaz dönüþü konaklamak üzere Þarkýþla-Gemerek arasýnda girdiðimiz benzin istasyonunda market sahibinin gençlerin boyunlarýnda Pir Sultan kolyeleri görüp, “Ben size mal satmam, çýkýn” diye baðýrmasý, arkasýndan sopalarýný almýþ insanlarýn üzerimize doðru yönelmesi ile kaçarcasýna gençlerimizi toplayýp otobüsümüze binmemiz hepimizi hüzünlendirdi. “Sivas halen Kanlý Sivas’lýðýna devam ediyor” dedik. Banaz dönüþü daha soluklanmadan Isparta’dan Mehmet Turan Dede’mizin ikrar cemine katýlma davetini aldýk. “Pirimiz bizi çaðýrýyor, gitmeliyiz” dedik. Böylesine kültürlü, bilgi deryasý bir insaný tanýmak bizim bu yolda verdiðimiz gayretin ödülü olduðunu düþünüyorum. Buradan kendisine saðlýklý uzun bir ömür diliyorum. Ýkrar cemine katýlan öðretim üyelerine kültürümüzün özü olan demokrasi ve Atatürkçülük dersi, sabahýn beþine kadar hepsini hayrete boðdu. 2 Temmuz’da yitirdiðimiz Sivas þehitlerini derneðimizde hüzün ve gözyaþlarý ile andýk. Kanlý Sivas on üç yýlda hiç deðiþmemiþti gençlerimiz sürekli bunu yinelediler. 3 Temmuz akþamý aldýðýmýz bir davetle Antalya, Çakýrlar’da sevgili Dertli Divani’nin söyleþisindeydik. Yaþý çok ileri olmasýna raðmen cem görmemiþ dostlarýmýzýn varlýðý hepimizi üzdü. Divani Baba buranýn ihmal edilmemesini vurguladý. En yakýn zamanda burada bir bilgilendirme toplantýsýnýn yapýlmasý ve ardýndan cem yaparak insanlara ulaþýlmasý gerektiðini bildirdi. Dostlarýmýz Divani Baba’dan aldýklarý söz üzerine hemen hazýrlýklara baþlayacaklarýný bildirdiler. 8-9 Temmuz Burdur Niyazlar köyünün hemþeriler buluþma günü. Altý ayý geçkindir derneðimizde Niyazlar Köyü Emekliler Grubu semah dersleri almaktalar. Bu etkinliðe büyük bir heyecanla hazýrlandýlar. 8 Temmuz günü biz de ayný heyecanla dostlarýmýzýn yanýndaydýk. Dualandýktan sonra kesilen kurbanlarýn hazýrlýk iþlemleri yapýlýyordu. Her zamanki sýcaklýklarý ile bizi karþýladýlar. Niyazlar köyü Burdur, Yeþilova’ya baðlý geleneklerini hiç yitirmemiþ, özüne baðlý kalmýþ bir Bektaþi köyü. 9 Temmuz günü beþ yüzün üzerindeki Niyazlýlar, Kuzu Pýnarý mevkiinde toplandý. Hazýrlanan program çok güzeldi. Emekliler grubunun semahýný izlerken gözlerimiz doldu. Öylesine yürekten dönüyorlardý ki aralarýna katýlmamak için kendimi zor tuttum. Dönüþ hazýrlýklarý baþlayýnca gene hüzünle kucaklaþtýk. Pirim Mehmet Turan Dede bizi orada da yalnýz býrakmadý. Dostlara çalýþmalarýmýzý anlatýrken birazcýk da kendimizle gururlandýðýmý itiraf etmek istiyorum. Yeni etkinliklerimizi de sizlerle paylaþmak üzere sevgi ile dostça kalýn.
Sayý 22
¸ E SERÇESM
ABF-AABF BASIN AÇIKLAMASI
Madýmak’ýn Müze Olmasýný Reddeden AKP, Katliamcýlarýn Ýdeolojik Tercihine Evet Demiþtir
B
Alevi Bektaþi Federasyonu Selahattin Özel
21 Haziran 2006, Ankara Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu Turgut Öker
undan 13 yýl önce Sivas’ta Madýmak otelinin gerici ve faþist zihniyet savunucularý tarafýndan ateþe verilmesi ile insanlýk dýþý bir katliam yaþanmýþtýr. Bu katliamda 35 insanýmýz devletin gözleri önünden diri diri ve insanlýk dýþý yöntemlerle yakýlmýþtýr. Bu vahþet karþýsýnda ABF ve AABK olarak yýllardýr Madýmak otelinin kamulaþtýrýlarak müze haline dönüþtürülmesi amacýyla kampanyalar düzenledik, talepte bulunduk ve binin üzerinde aydýn ve sanatçýnýn imzaladýðý “Madýmak Müze Olsun” dilekçesini, 2005 yýlý Temmuz’unda AKP hükümetine sunduk. Sonuç; Siyasi vurdum duymazlýk! Yine CHP Ýstanbul Milletvekili Berhan Þimþek tarafýndan Meclise sunulan bu talebi içeren bir kanun teklifi, AKP’nin hayýr oylarý ile reddedilmiþtir.
AKP Bu Hayýr Oyu Ýle Katliamcýlarýn Ýdeolojik Tercihine Evet Demiþtir. “KABUL EDENLER… KABUL ETMEYENLER… KABUL EDÝLMEMIÞTÝR EFENDÝM.” AKP hükümeti, üyeleri bu sözlerle ve kararla, 13 yýllýk katliam ateþini bir kez daha körüklemeyi tercih etti. 35 insanýmýzýn vahþice yakýlmasý karþýsýnda SUS PUS olmanýn, suça onay verme anlamýna geleceðini artýk herkes biliyor. Bu katliama 13 yýldýr sunulan hukuki, ideolojik desteðin hangi kesimlerden olduðunun bilincinde olan Aleviler, AKP’nin hayýr oyu kullanmasý karþýsýnda þaþýrmamýþtýr. AKP gizlediði tercihleri ile toplum vicdanýnda suçüstü yakalanmýþtýr. ABF ve AABK olarak, “Gazanýz Mübarek olsun” diyerek TBMM’ne taþýnanlara inat, “Allah adýna yak ula yak” diyen mollalara inat, “Çok þükür halkýmýza bir þey olmamýþtýr” diyerek, diri diri yakýlan 35 insanýmýzý “halk”tan saymayanlara inat, “bu iþi fazla kaþýmayýn” diyerek toplumsal belleði silmek isteyenlere inat, biz Madýmak Oteli müze olana kadar ve 2 Temmuz katliamýnýn gerçek failleri hesap verene kadar, bu davanýn takipçisi olmaya devam edeceðiz. Nazilerin Solingen katliamýný gerçekleþtirdikleri ev bugün anýt mezarken, Sivas’ta katliamýn gerçekleþtiði Madýmak Oteli’nin bir et lokantasý olarak çalýþmasýný onaylamak, katliama bir tür suç ortaklýðý deðil midir? Bizce AKP, Madýmak Otel’inin kebap Salonu olarak iþletilmesine onay vererek otele benzin döken gerici güruhla kurduðu paralelliði açýða çýkarmýþtýr. AKP’den bir temsilcinin dahi bu teklifle ilgili söz almamýþ olmasý da hiç tuhaf deðildir. Çünkü, sükut ikrardan gelir. Bu durum Türkiye adýna utançtýr. Müze teklifinin TBMM’de AKP’lilerin çoðunluk gücüyle reddedilmesi de en az katliam kadar utanç vericidir. Bu utançtan kurtulmak için; Kültür Bakanlýðý derhal Madýmak Oteli’ni kamulaþtýrmalý ve müzeye dönüþtürmelidir! Kültür Bakanlýðý, siyasi iktidar adýna bu ayýbý ortadan kaldýrmak için derhal ABF ve AABK ile masaya oturup, müze ile ilgili çalýþmalarý baþlatmalýdýr.
Çaðrý 13 yýl sessiz kalanlar, artýk seslerini yükseltmelidir. Karanlýðýn cücelerine karþý, siyasetin dinbazlarýna ve düzenbazlarýna karþý aydýnlýktan, barýþtan, özgürlükçü laiklikten, emekten ve eþitlikten yana olanlarý 2 Temmuz’da Sivas’ta Madýmak Oteli önünde olmaya davet ediyoruz.
Ülkücüler Semah Dönerek Alevilere Geçmiþi Unutturamazlar ABF Genel Sekreteri Fevzi Gümüþ, 7 Aðustos 2006 MHP’nin bu yýl Tekir yaylasýnda gerçekleþtirdiði kurultayda, Alevi ritüellerini öne çýkaran yaklaþýmýný kuþkuyla karþýlýyor, ülkücülerin semaha durmasýný, deyiþ söylemesini seçimlere yönelik bir atraksiyon olarak kabul ediyoruz. Seçimlerin yapýlmasýna az bir zaman kala MHP’nin, Alevi oylarýný çekebilmek, milliyetçilik söylemine taraftar bulabilmek için Alevilere sempatik gelebilecek yeni politikalar geliþtirdiðinin uzun zamandýr farkýndaydýk. Ancak bu açýkça görüldüðü gibi pragmatist bir davranýþtýr ve MHP’nin Alevilerin taleplerini ya da onlarý olduðu gibi kabul ettiði anlamýný taþýmamaktadýr. Çünkü yakýn tarihte de görüldüðü gibi ülkücü hareket 12 Eylül 1980 öncesinde “Elde Kuran, Hedef Turan” sloganýyla, yükselen islamcý oylarý kendine çekmeye çalýþmýþ, milliyetçi,-mukaddesatçý çizgisiyle de Çorum’da, Maraþ’ta, Sivas’ta çok vahþi katliamlarýn içinde yer almýþtýr. Yakýn tarihin katliamlarýna baktýðýmýzda MHP’nin sicilinin pek de temiz olmadýðý ortadadýr. Þimdi de MHP Genel Baþkan Yardýmcýsý Faruk Bal, “Geçmiþi bir yana býrakmak lazým” diyerek, MHP tarihinin þiddet dolu tarihiyle yüzleþme cesaretine hala sahip olmadýðýný göstermekte, “Geçmiþi unutun” tavsiyesi ile de kendini aklamaya çalýþmaktadýr. Bu katliamlarýn acýlarýný hala yaþayan Aleviler olarak geçmiþi unutmayacaðýz, çünkü geçmiþ geleceðimizi aydýnlatan ýþýktýr. Geçmiþte Ýslami motifleri kullanarak taban bulma stratejisi izleyen MHP, þimdi de benzer yöntemle Alevileri, ülkücü harekete entegre etmek, ayný zamanda Aleviliðe milliyetçi bir elbise giydirmek istemektedir. Simgelerimiz aracýlýðýyla Alevileri milliyetçilik potasýnda, Türk- Ýslam sentezi politikalar içinde eritmek stratejisi izlemektedir. Yani MHP, yýllardýr söylediði Alevilerin gerçek Türk olduðu propagandasýyla kendisini meþrulaþtýrmaya çalýþtýrmaktadýr. Oysa Alevilik, bütün etnik köken ve inançlara saygýlýdýr, hoþgörülüdür. Aleviler, herkesi, olduðu gibi kabul etmeyi öðretisinin gereði saymaktadýr. MHP’nin ve lideri Devlet Bahçeli’nin Alparslan Türkeþ’ten devraldýðý yeni açýlým, samimi deðildir. Çünkü, bu parti zorunlu din derslerinin kaldýrýlmasý, cemevlerinin ibadet yeri olarak yasalarda yerini bulmasý, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’nýn kaldýrýlmasý, Alevilere yönelik her tür ayrýmcý politikanýn sona erdirilmesi konusunda hiçbir þey dememekte, hatta bu taleplerin gündeme getirilmesini dahi bölücülük þeklinde algýlamaktadýr. Alevi deyiþlerini söylemekle, semah döndürmekle MHP, Alevileri kabul etmiþ sayýlamaz, geçmiþteki katliamlarý da unutturamaz. Aklý selim Aleviler, bu gaflete düþmeyeceklerdir.”
Haziran-Temmuz 2006
KEMAL KARAGÜLLE Binlerce yýl kafasý ve elleriyle yarattýðý yabancýlaþmaya ve fetiþizme karþý insan olmanýn onurunu ve insan sevgisini yüreðinde taþýyan, 2 Temmuz 1993’te Sivas Madýmak’ta insan olmaya geldik çýðlýðý ile birer güneþ gibi alev alev yanarak ýþýk olanlarýn anýsýna:
Kýzýlbaþ Sivas Kýrýlmaz bir iki tel kopmakla saz kýrýlmaz Solmaz kendisi için kendinde semah çiçekleri Tükenmez beþ on can kýrýlmakla tükenmez Sivas Tükenmez emeðin bereketi kavganýn söylemi tükenmez Tükenir diyenler tükenir Pir Sultanlar Bedrettinler Hacý Bektaþlar tükenmez.
KAZAK HASAN (HASAN ÇADIR) Serçeþme Nurhak Temsilcisi
Kurtarýr mý Para Seni Çok kalmadý kýyamata Düþersin sen de feryada O zaman elinde tutmaz Kurtarýr mý para seni? Nefs atýna bindin nere Ýkrarsýz gidilmez yola Yaran kanser ise hele Kurtarýr mý para seni? Kazak Hasan Hakk’a yete Yanmaz isen tüte tüte Bu yol görünmezden öte Kurtarýr mý para seni?
Bir Düþünüp Bak Þu gördüðün dünya fani Bir düþünüp bak ne olur Veren alýr tatlý caný Bir düþünüp bak ne olur Benim diyen beyler hani Yaktý gitti nice caný Dünya kime kaldý hani Bir düþünüp bak ne olur Arý birlik yaþar halýn Her çiçekten alýr balýn Ýncitmez hiç gülün dalýn Bir düþünüp bak ne olur Kazak Hasan kendin taný Ali kurmuþtu bu yolu Sürdü geldi Bektaþ Veli Bir düþünüp bak ne olur
27
¸ E SERÇESM
Basýna ve Kamuoyuna Kadýlar Müftüler Fetva Yazarsa Ýþte Kement Ýþte Boynum Asarsa Ýþte Hançer Ýþte Kellem Keserse Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan PSAKD Sultanbeyli Þubesi Yönetim Kurulu, 10. Temmuz 2006 BÝZLER ki Pir Sultan’ýn avazýyýz. Yüzlerce yýl öncesinden gelir sesimiz. Nice kýyýmlar, katliamlar yaþadýk. Nice zulümlerden, ateþ çemberlerinden geçip de bu günlere geldik. Ama ne mutlu bizlere ki hiçbir zaman zalimin zulmü karþýsýnda boyun eðmedik. Hep haktan ve haklýdan yana olduk. Ne zaman Hýzýr Paþalar önümüze dikilse “iþte kement, iþte hançer” deyip “Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan” diyen Pir Sultan’ýn yolundan yürüdük. Bizi biz yapan bu gelenektir, bu deðerler, bu inançtýr. Nasýl vazgeçeriz ki bunlardan? Bugüne kadar bunca zorluklar içinde koruduðumuz inancýmýzý, deðer ve geleneklerimizi nasýl yok sayabilir ya da unutabiliriz ki? Asla! Asla vazgeçmedik, vazgeçmeyiz. Bir kez daha mahkeme kapýlarýndayýz. Onlarca kez geldiðimiz bu mahkeme kapýlarýnda hep adaletsizliðe, haksýzlýða karþý kendimizi savunmak zorunda kaldýk. Bugün de öyle yaptýk. Bizi yok sayan aþaðýlayan zihniyet bu sefer de Cemevi inþaatýmýzýn “imar kirliliði” yarattýðý iddiasýyla suç duyurusunda bulundu. Bizleri aþaðýlamaya devam ediyorlar. Ýbadet ve inanç yerlerimizi, Öz olarak da bizleri mikrop olarak görüyorlar. Bu aþaðýlanmayý kabul etmiyoruz. Hani nerede anayasanýn eþitlik ilkesi, nerede inançlara özgürlük, laiklik, demokrasi? Takiyeciliklerine, ikiyüzlülüðe ve yalana devam ediyorlar. Ýnsanlýðý, doðayý hayatý kirletenler, yalan ve takiyeci politikalarýyla mikrop saçanlar deðerlerimize dil uzatamazlar. Cemevi inþaatýmýzý engellemek için türlü yollara baþvurup bir sonuç alamayanlar ahlaksýzca bizleri aþaðýlýyorlar. Buyurun her þey ortadadýr. Bize dava açanlar kaçak villalarda otu-
SULTANBEYLÝ’DE YAPILAN BASIN AÇIKLAMASI
Ýnancýmýzý ve Kültürümüzü Yok Sayanlar Yok Olur Cem Evlerimiz Ýnanç Merkezlerimizdir. AKP’li Belediye Cem Evimizden Elini Çekmelidir. AKP’nin ve Onun Yerel Yöneticilerinin Ýnancýmýzý Ýnkârý Bizleri Yýldýrmayacaktýr. Av. Kazým Genç, PSAKD Genel Baþkaný 17 Temmuz 2006 DERNEÐÝMÝZE ait arsamýz üzerine halkýmýzýn katýlýmý ile 8-9 Nisan 2006 tarihinde Cem Evimizin ve Kültür Merkezimizi temeli atýlmýþ, sonrasýnda da halkýmýzýn desteði ile inþaatýmýz yapýlmaya baþlanmýþtýr. 7 Nisan 2006 tarihinde Cem Evimize kadar gelerek, görsel ve yazýlý basýnýn önünde, kamuoyuna açýklama yaparak, karþýlýksýz olarak harfi atýný yaparak Cem Evi arsasýný tahsis edeceðini beyan AKP’li Belediye Baþkaný Alaattin Ersoy’un sözlerinin kamuoyunu yanýltmaya ve aldatmaya yönelik olduðu ortaya çýkmýþtýr. 7 Nisan 2006 tarihinde yazýlý ve görsel basýnýn önünde vermiþ olduðu sözü yerine getirmemiþ olan AKP’li Belediye Baþkaný Alaattin Ersoy, o günden beri Sultanbeyli’ de halkýmýzýn inancýný, öðretisini, geleneðini ve kültürünü yaþatmak için kendi öz gücü ile yapmaya baþladýðý Cem Evi’nin inþaatýný engellemektedir. Ýnþaat harfiatýný alan iþ makinesinin ve harfiatý nakleden kamyonun ruhsatlarýna el koyan, ceza kesme tehdidinde bulunan Belediye, bunlarla da yetinmemiþ, Cem Evi’miz inþaatý hakkýnda durdurma kararý alarak, þube yöneticilerimizi de, savcýlýða ihbar etmiþtir. AKP’li Belediye Baþkaný Alattin Ersoy týpký, partisinin genel baþkaný davranarak takkiye yapmaktadýr. Baþbakan’da Avrupa’ya gittiðinde demokrat, Türkiye’ye geldiðinde inkârcý olmaktadýr. Alattin Ersoy’da 7 Nisan 2006 tarihinde yöneticilerimizin ve halkýmýzýn huzurunda basýna yönelik olarak yapmýþ olduðu açýklamada, “Sultanbeyli’de Cem Evi ol-
28
ruyorlar, kaçak villa yapýmlarýna izin veriyorlar. Ormanlarý yok edip Sultanbeyli’yi beton yýðýný haline getiriyorlar. Altyapý sorununu çözmüyorlar. Kimmiþ “imar kirliliði” yaratanlar, araþtýrýn. Asýl dertleri inançlarýmýzý yok sayýp Cemevimizi engellemektir. Bu uðraþlarýnda yalnýz da deðiller. Bu pervasýzlýklarý yapma gücünü, içimizdeki Hýzýr Paþalardan alýyorlar. Görevden alýnmamýzdan hemen sonra üzerimizdeki baskýlar yoðunlaþmýþtýr. Anlaþýlan Yavuzlarla Hýzýr Paþalar tarihte olduðu gibi bugün de yine kol kola komplolar kuruyorlar. “Ýmar kirliði” yaratýyorsunuz diyerek suç duyurusunda bulunanlar inançlarýmýzý yok sayýyorlar. Daha dün Milli Eðitim Bakaný zorunlu din dersleri için “Alevilerden Müslüman olmadýðýný beyan edenler din derslerine girmeyebilirler” demiþti. Bugün çevre kirliliði diyerek dava açanlarýn, Cemevimizi yapmamýzý engellemeye çalýþanlarýn kafa yapýsý bununla aynýdýr. Kimin Müslüman olup olmadýðýna siz mi karar veriyorsunuz? Kimin ibadet yerinin neresi olacaðýna siz mi karar veriyorsunuz? Kim size bu hakký verdi? Bize dava açanlar, böylelikle Alevi halkýmýza, “Sizin ibadet yeriniz Cemevi deðildir, ibadet yerinizi, neye inanýp inanmayacaðýnýzý biz belirleriz” diyor. Bu dayatmalarý kabul etmeyeceðiz. Ýnançlarýmýzýn ayaklar altýna alýnmasýna izin vermeyeceðiz. Yavuz’un torunlarýna ve Hýzýr Paþalara boyun eðmeyeceðiz. Bizleri yok saymak, aþaðýlamak, bizlerin adýna karar vermek kimsenin haddine deðildir. Defalarca hakkýmýzda davalar açýldý, açýlýyor. Cemevimizi yapmaya baþladýðýmýzdan bu yana birçok engelle karþýlaþtýk. Bizleri yýldýramadýlar. Ýnançlarýmýzý sahiplenmemizin önüne geçemediler. Bunu hazmedemeyenler bizleri aþaðýlamaya çalýþýyorlar. Diðer yandan da PSAKD Genel Merkezi hukuka ve demokratlýða sýðmayan yöntemlerle bizi görevden alýyor, Yavuzlarýn önüne atýyor. AKP’li belediyenin suç duyurusunda bulunarak Cemevimizi yapmamýzý engellemeye çalýþmasýný ve Alevi halký aþaðýlamasýný, PSAKD Genel Merkezi tarafýndan haksýzca görevden alýnmamýzý protesto etmek için bugünden itibaren Þube Baþkanýmýz Sadegül Çavuþ Açlýk Grevine baþlayacaktýr. Bizleri yok sayanlar, kimlerin Müslüman olup olmadýðýna karar verme aymazlýðýna kapýlanlar özür dilemelidir. AKP’li belediye Cemevi inþaatýna izin vermelidir. PSAKD Genel Merkezi görevimizi bize iade etmelidir. mamasý bir ayýptýr” diyerek açýklamada bulunmasýna raðmen, bugün Cem Evi yapanlarý, savcýlýða ihbar ederek ayýba ortak olmakta ve bu ayýbý sürdürmektedir. Belediye Baþkanýna buradan sesleniyoruz: Sultanbeyli’ de bulunan 28 bin binanýn imar izni ve inþaat ruhsatlarý yokken, daha da vahimi kendisine ait yedi katlý özel hastanenin imar ve inþaat izni yokken, Cem Evimize, imar ve inþaat izni olmadýðý gerekçesi ile yapýmýna karþý çýkmasý, Aleviliði yok saymaya yönelik bir davranýþ deðil midir? Keza Cem Evi arsamýzýn 50 metre aþaðýsýnda bir cami,150 metre aþaðýda iki okul bulunurken ve bunlarýn da tamamýnýn imar izinleri ve inþaat ruhsatlarý bulunmaz iken, sadece Cem Evimize yönelik olarak imar izni ve inþaat ruhsatý olmadýðý gerekçesinin arkasýna saklanýlmasý, çifte standart deðil de nedir? Sayýn Baþkan, Ýnancýmýzý yok sayacaðýnýza, Cem evlerimizi inkar edeceðinize, Sultanbeyli’de yaþayan 20-25 bin Alevi yurttaþýmýza hizmet verme görevinizi neden yerine getirmiyorsunuz? Unutmayýnýz ki, yüz yýllardýr Aleviler inkâr edilmelerine, yok sayýlmalarýna, kýyýlmalarýna raðmen, inançlarýný ve kültürlerini unutmamýþlar ve bu günlere kadar taþýmýþlardýr. Sizler inkâr etseniz de, yok saysanýz da, bizler yüzyýllardan beri Hünkâr Hacý Bektaþ Veli’nin bilgeliði ve akýl öncülüðünde, Yunus’un hoþgörüsü, Pir Sultan’ýn inancý, direnci ve bilinci ile mücadelemizi sürdüreceðiz. Týpký, Pir Sultan’ýn yüz yýllar önce “Yürü bre Hýzýr Paþa, Senin de çarkýn kýrýlýr. Güvendiðin padiþahýn Gün gelir o da devrilir.” dediði gibi, bizler de bu gün bu haksýzlýk ve inkârcýlýk karþýsýnda, boyun eðmeyeceðiz. Sayýn baþkan, Sultanbeyli Cem evimizden elini çek. Çünkü bizim inancýmýzý ve kültürümüzü yok sayanlar, kendileri yok olurlar. Sultanbeyli’ de vermekte olduðumuz demokrasi mücadelesinde, tüm halkýmýzýn ve dostlarýmýzýn desteðini bekliyor, Sultanbeyli Belediye Baþkanlýðýnýn Cem Evimize yönelik tavrýný kýnadýðýmýzý kamuoyuna saygý ile sunuyoruz.
Sayý 22
¸ E SERÇESM
HASAN HARMANCI’NIN 21. SAYIMIZDA YAYIMLANAN YAZISINA YANIT
Harmancý’nýn Mantýðý Veysel Kaymak, 19 Haziran.2006
Harmancý’nýn Bilimi ve Olgunluðu Hasan Harmancý’nýn, “öðretimizin akademik dili ile yazýlmýþ makalesi(!)” yayýnlandý alevihaber.org’da. Akademik makale dediði yazýnýn, yarýdan çoðunda H. Harmancý bizlere hakaretler yaðdýrmýþ. Nasýl bir akademik makale ise? Bu akademik makaleyi de doðaldýr ki alevihaber.org yayýnlamýþ internet sitesinde. Neler yok bu akademik, bilimsel makalede, iþte bazý alýntýlar: “Veysel Kaymak gibi bir yaþ ve insani disipline sahip(!) bir yöneticinin üç dönem PSAKD Yönetiminde bulunup da yazýlanlarý anlayamamasý ve tartýþmalarý ‘arzuhalcý’ bir dile sýkýþtýrmasý…” “Kaymak’ýn sýfatýnýn baðlayýcýlýðý ve dilinin kirliliði…” “Bu yazýlarýndaki kin ve nefret…” “Kompozisyon ve tema açýsýndan geri bir dil…” “Lumpen aðzý, bu dil bunama dili…” “Gayrý ciddi ve gayrý ahlaki yazýlar…” “Benim böyle yýrtýk bir dilim yok…” “Kavramsal ufku dar olanlarýn monolojik bir basitlikle, dili tartýþmaya katýlmasý…” “Kasaba dili…” “Pir Sultan okulundan bunu öðrenemezler. Bunlar baþka merkezlidirler. Ýçlerinde insani ihanetin daraðacý çalýþmaktadýr…” “Tiksinmek ve tiksindirerek caydýrma istekleri…” Akademik, bilimsel makaleye bakýn, H. Harmancý, bu bilimi nereden, hangi okuldan almýþ dersiniz? Alevi geleneðinden, Alevi öðretisinden almadýðý kesin. Aslýna bakarsanýz hiçbir okul böyle basitlikler, bayaðýlýklar öðretmez. Bir öðretmen olarak bunu rahatlýkla söyleyebilirim.
der. H. Harmancý bu yazýlarýyla, hakaretleriyle haddini fazlasýyla aþmýþ. H.Harmancý’nýn beðenmediði yalnýz dilimiz ve üslubumuz olsa iyi, espri anlayýþýmýz, bilgi düzeyimiz, daha neler neler? Kendisi kent sosyolojisi, kent antropolojisi, siyaset bilimi vs okumuþ ve çok bilmiþ bir kiþi ya(!) Espri konusunda, gülme ile ilgili olarak batýnýn ünlü yazarlarýndan alýntýlar yapmýþ, öte yandan “Cemal Özdamar’ýn meþhur hikayeleþtirdiði ve bizim kullanmamýza izin verdiði” dediði konu ise, oportünizm konusundaki bazý arkadaþlarý ile aralarýnda geçen, buraya alamayacaðýmýz argo bir konuþmadýr. Bununla ne anlatmak istemiþtir, pek anlaþýlmýyorsa da, espri konusundaki kendi çeliþkisini, seviyesini de göstermiþ olmaktadýr. H. Harmancý’nýn çok bildiði ortada! Yalnýz bilmediði bir þey var, o da açýkça kendini göstermektedir; bütün bu okuduklarý, kiþilik olarak kendisine olumlu bir katký saðlamamýþ. Yazýsýnda “kiþi haklarýna kiþiliðe saldýrý,” diye söz ettiði, bizim yazýmýzdaki bir iki eleþtiriyi, “yalnýzca saçmalama vb kelimeler kullanýlmýþtý,” gerekçe göstererek kendi, aðýza alýnamayacak denli bozuk, seviyesizce bir yýðýn hakaretler yaðdýrmaktadýr. Yazýlarýnda dile getirdiði bilgelik de, incelik de, espri anlayýþý da böyle bir þey demek ki? Hani meþhur sözdür, “tahsil cehli giderir, insanlýk öðretmez”, der. Bu söz, Harmancý’ya ne güzel uymuþ.
Oportünist, Lumpen
H. Harmancý, dilinin yýrtýk olmadýðýný söylüyor, ya bir de yýrtýk olsaymýþ? Yukarýdaki örnekler bunun böyle olmadýðýný gösteriyor. Bize göre fazlasýyla yýrtýk, yýrtýklýk ne kelime, dikiþ tutmaz denli daðýnýk, bozuk ve laçka. Üstelik temiz de deðil. Üslubuna gelince o da aðdalý, kafasý gibi, ruh hali gibi karýþýk ve bulanýk. Bizim beðenmediði, “kasaba dili” dediði dilimiz halk dili, üslubumuz ise bir göze gibi temiz ve duru.
H. Harmancý bizi bir bakýma oportünistlikle, lümpenlikle de suçlamaktadýr. Lümpenin kelime anlamý en hafif tarifiyle; “iþsiz, güçsüz, serseri”dir. Bu kelimelerin anlamýný bilerek mi kullanmýþtýr bilemiyorum. Bilerek kulandýysa anlamlarýnýn, özelikle de lümpenin anlamýnýn buraya yazýlamayacak denli hakaretler içerdiðini de biliyor demektir. Biraz düþünürse bu kelimenin kendini tarif ettiðini de anlar. Bizim baþtan beri anlatmaya çalýþtýðýmýz da iþte bu mantýk. H.Harmancý mantýðý da böyle bir þey. Burada kendisini ele veriyor. Ýpe sapa gelmez, çeliþik, saçmalýklar yumaðý bir mantýk ve anlayýþ. Biz burada devrimci olduðumuzu savlamaya çalýþmayacaðýz. Ancak þu kadarýný söyleyebilirim, ömrüm boyunca devrimcilere sevgi ve saygý duydum. Gönlüm hep onlarla oldu. Yanýlgým þurada, kendi gibi düzenbaz, ukala, haddini bilmezleri de adam sandým, adam yerine koydum. Bunu bir özeleþtiri olarak alabilirsiniz.
Espri Anlayýþý ve Bilgelik
Son Söz
H. Harmancý’nýn yazýlarýný okuyanlar, (en azýndan bu iki yazý öyle) kendisi ile ne denli öðündüðünü, böbürlendiðini, açýkça kendisinin ne denli bilge biri olduðunu hissettirmeye çalýþtýðýný anlar. Doðaldýr ki okumak, okuduklarýndan bir þeyler anlamak, dersler çýkarmak güzeldir. Tabii bildikleriyle öðünmek deðil. Zaten bunu aklý baþýnda, kendini bilen biri yapmaz. H. Harmancý’nýn þiþinmeleri, böbürlenmesi aklýma þöyle bir örnek getiriyor; Hani, iki kiþi arasýnda bilgi yarýþýna girer, biri baþlar; “ben þunu bilirim, bunu bilirim, ötekini bilirim, berikini bilirim” diye uzatýr durur. Sýra ötekine gelir, o da bir cümle ile “ben haddimi bilirim”
H.Harmancý, yazdýðý bir yýðýn hakaret yanýnda, bizleri kasdederek, (Ýbrahim Karakaya ile beni) “Pir Sultan okulundan bunu öðrenemezler. Bunlar baþka merkezlidirler. Ýçlerinde insani ihanetin daraðacý çalýþmaktadýr.” diyebilmektedir. Aklý baþýnda, bir insan bunlarý nasýl yazar? Hangi hakla, hangi mantýkla. Kendisi Pir Sultan okulunda bunlarý mý öðrenmiþ? Baþka söyleyecek söz bulamýyorum. Yazýklar olsun. Sen bu dille, bu üslupla, bu anlayýþla ne kadar bilirsen bil, adam olamazsýn. Ben geçer not veremiyorum Aklý baþýnda, izan sahibi hiç kimsenin de vermeyeceðini düþünüyorum.
Dil ve Üslup
Haziran-Temmuz 2006
¸ E SERÇESM OKUYUCULARININ KATKISIYLA ÇIKIYOR VE DAÐITILIYOR Serçeþme’nin gerçek sahibi Serçeþme’den niyaz alan okuyucularýdýr. Serçeþme’yi çýkaranlar ve daðýtanlar yurt içinde ve dýþýnda çalýþan, emeðiyle geçinen insanlardýr. Serçeþme canlarýn özverisine, paylaþýmcýlýðýna, çalýþkanlýðýna güvenir ve zorluklarý birlikte aþma gücüne dayanýr. Serçeþme eli kalem tutan tüm canlardan yazý, haber, fotoðraf, yorum, nefes, deyiþ bekliyor. Serçeþme tüm canlarý temsilci olmaya, canlarý abone yapmaya, yörelerine derginin toplu getirtilmesine ve elden daðýtýlmasýna katýlmaya çaðýrýyor.
TEMSÝLCÝ CANLAR YURTDIÞI Almanya:Berlin Zeki Konuk . . . . . . . +49.172.305 92 29 Darmstad Hüseyin Akýn . . . . . . +49.179 107 88 56 Frankfurt Sedat Bican . . . . . . . . +49.170.751 25 35 Gladbach Behçet Soðuksu . . . . +49.173.510 03 54 Hamburg A. Varol . . . . . . . . . . . +49.172.453 14 62 Hanau Kemal Nayman . . . . . . . +49.173.667 72 91 Kassel Hüseyin Öztürk . . . . . . . +49.162 153 33 20 Kiel Erdoðan Aslan . . . . . . . . . . +49 174 484 18 34 Oberhausen Mehmet Kaz . . . . . +49.173 612 01 95 Stuttgart Kýlavuz Bakýr . . . . . . . +49.162 909 70 70 Avusturya: Tirol Hüseyin Polat . . . . . . . . . . +43.650 841 55 99 Belçika: Brüksel Kazým Bakýrdan . . . . . . . +32.473 49 37 12 Fransa: Paris Ahmet Kesik . . . . . . . . . . . +33.672 96 33 44 Hollanda: Schieadam Halil Cimtay . . . . . . . +31.619 92 22 84 Gelderland Ali Rýza Aðören . . . . +31.651 25 63 19 Ýngiltere: Londra Ýsmail H. Büyükakan . . . +44.77.9367 1808 Ýsviçre: Basel Ýbrahim Bakýr . . . . . . . . . . +41.78 808 40 07 Kanada: Toronto Ahmet Akkuþ . . . . . . . . . +1.416.652 98 54
YURTÝÇÝ Adýyaman: Merkez Serdar Bektaþ . . . . 0538.457 34 14 Gölbaþý Kenan Tezerdi . . . . . . . . . . 0535.949 43 13 Amasya: Merzifon Ali Kiziroðlu . . . . . . . 0535.644 27 25 Ankara: Merkez Ýsmail Metin . . . . . . . . 0532.644 95 37 Sýhhiye Av. Timurtaþ Özmen . . . . . 0532.313 87 78 Antalya:Merkez Gülçin Akça . . . . . . . . 0532.283 72 80 Burdur: Merkez Mehmet Turan . . . . . . 0248.234 37 17 Denizli: Merkez Eyüp Ceylan . . . . . . . . 0536.739 28 42 Diyarbakýr: Merkez Mehtap Ürer . . . . . 0535.872 63 03 Eskiþehir: Merkez Þenol Gündoðdu . . 0532.254 26 06 Gaziantep: Merkez Haydar Dede . . . . . 0342.250 64 77 Hatay Ýskenderun Haydar Kalkan . . . . . 0326.614 26 50 Ýstanbul: Alibeyköy Veysel Köse . . . . . 0544.305 39 23 4. Levent Hüseyin Düzenli . . . . . . . 0555.204 73 79 Avcýlar Mustafa Kýlçýk . . . . . . . . . . . 0536.552 68 75 Beyazýt Bekir Güven . . . . . . . . . . . 0212.516 23 14 Çaðlayan Ali Ulvi Öztürk . . . . . . . . 0212.224 22 42 Fatih Rukiye Özgüven . . . . . . . . . . 0536.396 83 56 Ýçerenköy Yýlmaz Gürbüz . . . . . . . . 0535.524 49 12 Kadýköy Kazým Erol . . . . . . . . . . . . 0533.553 33 86 Kayýþdað Veli Göynüsü . . . . . . . . . 0532.687 31 09 Sarýgazi-Taþdelen Ergül Þanlý . . . . 0532.410 51 79 Soðanlýk Hasan Harabati . . . . . . . . 0532.787 70 98 Sultanbeyli Sadegül Çavuþ . . . . . . 0535.491 07 58 Yenidoðan Salih Arslan . . . . . . . . . 0535.941 15 09 Ýzmir: Merkez, Hüsayin Ýlbey . . . . . . . . 0536.203 64 82 Kocaeli: Ýzmit Ali Buðdaycý . . . . . . . . . . 0532.252 12 06 Konya: Beyþehir Salman Zebil . . . . . . . 0542.431 56 91 Maraþ: Elbistan Derviþ Þahin . . . . . . . . 0544.217 98 05 Nurhak Hasan Çadýr . . . . . . . . . . . . 0535.511 12 99 Samsun: Terme Emrah Çolak . . . . . . . 0542.341 33 03 Tekirdað: Merkez Hasan Arslan . . . . . . 0282.263 05 79 Tokat Merkez Ali Rýza Yýldýz . . . . . . . . . 0536.212 49 54 Urfa: Akpýnar Cafer Özel . . . . . . . . . . . . 0543.949 84 07 Kýsas Ahmet Aykut . . . . . . . . . . . . . 0536.777 63 47 Sýrrýn Sadýk Besuf . . . . . . . . . . . . . 0537.392 63 75 Zonguldak Karadeniz-Ereðli Cemal Kenanoðlu 0532.740 42 50
29
¸ E SERÇESM
BÝR KÝTAP
Pas: Aleviliðe Ýhanetin ve Sývýlaþtýrmanýn Soyaðacý Hasan Harmancý
A
levilik alanýnda teorik olarak çalýþan az sayýdaki bilim ve düþün adamlarýndan birisi olan Ayhan Yalçýnkaya, “Küf: Dede Korkut, Hz. Ali ve Said Nursi Üzerine Bir Yorumsama” adlý kitabýndan sonra dizi olarak düþündüðü çalýþmasýnýn ikinci kitabýyla okuyucunun karþýsýnda. “Küf”ten sonra “Pas”. Sonrasýný bekliyoruz. Kitap adlarýný neden böyle seçtiðini anlatmayý en sona saklayan Yalçýnkaya, içerik olarak yeterince çözümlemede bulunarak aydýnlatmasýný sürdürüyor. Çalýþmasýnýn ana temasýnýn, “inþa edilen Alevilik söylemini bir iktidar þebekesinin parçasý olduðu kabulünden hareketle sorgulamaya çalýþýyor.” sözlerinden anlamak mümkün. Aleviliði kaynak noktasýnda Ýslami unsur ve belgelerle doldurmaya çalýþanlara inat çaðdaþ düþünceler formlarýyla okuyan ve eleþtiren bir tarz seçmesi, Aleviliðin içindeki yabancýyý/takiyeyi –kimine göre– ayýrmaya çabalayan son dönem kitaplara önemli katkýlar sunuyor. Yöneten yönetilen iliþkisinden baþlayarak günümüz Alevilik tartýþmalarýna katýlan Yalçýnkaya, “Yönetenin söylediðiyle, yönetilenin söylediði arasýna herhangi bir sýnýr çizgisi çekemez miyiz? Sýnýr açýk gibi gözüküyor: Yöneten istisnayý, kuraldýþýný söylemektedir! Kuraldýþýný söyleme hakkýný ise herkesin kural olaný söylediðine olan büyük güveninde almaktadýr. Herkes kural olaný söylüyorsa, kuraldýþý nasýl mümkün olabilir ki? Ýþte yönetilenin sýnýr çizgisi: Ýktidar, söylemekle yetinmez. Söylediði, kendi inþa ettiðidir; söylemek için inþa eder; inþa etmek için söyler.” Aleviliðin bir yandan dýþlanýrken bir yandan dönüþtürülme taarruzuna uðradýðýna dikkat çekiyor. Aleviliðin “dýþarýda tutulan” olmasý onun egemenlik altýna alýnmak istenmesine engel deðil. Egemenin yaratmak istediði en önemli þey: “Kampa alýnanýn kendi tarihinde tutunacaðý hiçbir þey býrakýlmamalýdýr. Hiçbir aidiyet. Tek bir aidiyet vardýr; egemenin keyfi iradesine tâbi olmak ve yalnýzca bu iradenin kendini yaþatabileceðini ya da öldürebileceðini bilerek bu iradeye mutlak teslimiyet.” Bu teslimiyetin getireceði þey ise belirlenen kurallarla yeniden þekillenmektir.
Aleviliði Alevilik Yapan Uzun alýntýlar aldýðýma bakmayýn, daha uzun cümleler de var. Sürdürelim. Tarih içinde Aleviliðin ‘don’ deðiþtirdiði ve bellek taþýyanlarýn, kendi yasalarýný yaratanlarýn, zamanla belleklerini koþullara göre farklý kayýtlar altýnda deðerlendirdiklerini gördüðünü belirten yazar; bellek kaybýnýn tarihsel koþullarla yakýndan iliþkili olduðu düþüncesinde. Bu nedenle: “Tarih boyunca bir ve ayný Alevilik’ten söz etmek olanaksýzdýr. Yunus’un Aleviliðiyle Pir Sultan’ýn Aleviliði ve giderek Âþýk Veysel’inkiyle Mahzuni ya da Feyzullah Çýnar’ýn Aleviliði bir ve ayný þey deðildir” Alevilik kendi içinde çeliþkisini de barýndýrýrken “Yunus’u Nesimi’ye baðlayan ve adýna Alevilik dediðimiz þey nicedir, nerededir?” Yalçýnkaya, sorusunun yanýtýnýn burada gizli olduðunu dile getiriyor. Alevilikte doðrudan bir giz aramadýðýný biliyoruz Yalçýnkaya’nýn. O’nun aradýðý giz birbirini tamamlama biçimi ve “Alevilik doðasý”nýn nasýl sürdüðüdür. Kýr komünü biçiminde deðerlendirilen bir yaþam tarzýnýn, felsefi dayanýþmayý, el emeðini nasýl içten içe düþünce bazýnda da olsa sürdürüyorsa bellek deðiþim/ihtiyacýný da öyle görmek gerek elbette. Yakýn çað bakýþ açýsýyla deðerlendirirsek bir yaný mistik bir yaný anarþizm! kokan bu bütünlüðün, ortamýn farklý oluþlarýyla yalýtýlamadýðýdýr. Yapý ayný, boyut deðiþtirme özgürlüðünü kullanýyor, iç hakikatte, dýþ hakikatte. Zamanýn izi var ancak ontolojisini yaymak çok güç tarihin derinliklerine. Burada amaç yazara bir katký deðil elbette. Okurken Yalçýnkaya’nýn “Pas”ýný bu daveti görüyor doðrusu! “Yunus’u Pir Sultan’a, Halac’ý Nesimi’ye baðlayan da budur: Söz. Okumak. Yazýlý okuma deðil, sözlü okumak; sözle okuma, sözü okuma!” Gerçekten son dönemlerde tartýþtýðýmýz bir konu Aleviliðin neden sözlü geleneði tercih ettiði. Bu sorunun yanýtý belleðin nasýl bir matrise tabi tutulduðuyla yakýndan baðlantýlýdýr. Aristo’dan beri bildiðimiz bir seçim. Yazýlý olarak tabiî ki. Ýnsanlýðýn bir bölümü neden yazýlý belge yerine sözlü belleði ve belgeyi tercih etmiþtir
30
acaba. Belgeyi sadece gelip Ýslamiyet’e dayamak istemeyen herkesin gelip sormaya baþladýðý bir soru. Bir baþka gizem de burada saklýdýr. “Yazýnýn sýnýrlandýrýcýlýðýndan, biricikliðinden farklý olarak sözün çoðullaþtýrýcýlýðý, sýnýrsýzlýðý; yazýnýn hakikati ele geçirmek ve mutlaklaþtýrmasýndan farklý olarak sözün hakikati özgürleþtirmesi…” Aleviliðin temel noktalardan özelliklerine ayrýlmasý gerektiði noktasýndan hareket edilerek ;“heterodoks yapýsý, gnostisizmi ve senkretizmi” noktalarýndan baþlayarak Aleviliðin okunmasý gerektiðini belirten Yalçýnkaya haklý. Alevilik Hasan Sabbah’ýn ‘Haþhaþiler’inden günümüz Zapatistalarýnýn, Seattle Karþýtlarýnýn mücadelelerine kadar yayýlmýþ bir düþün dünyasýnýn bir halkasý gibi davranýyorlar. Doðal olarak tarihi birikime baktýðýmýzda bu üç özellik bir arada Aleviliðin “temel” özellikleri olarak çýkar karþýmýza. Aleviliðin bu “üç temel” özelliði: “Devlet ve her türden Ortodoks inanç sistemleri karþýsýnda heterodoks niteliðini; kendi kimliðinin altýný ýsrarla çizmek ve yeniden üretmek istiyorsa gnostik niteliðini ve eðer belirli tanýmlar üzerinden kurulan bir dünyaya hapsolmayý, yalnýzlýðý, yetinmeciliði ve bire kadar kýrýlmayý reddediyorsa dünyanýn tüm lanetlileriyle dayanýþmak için senkretik niteliðini yeniden yeniden anýmsamak zorunda!”
“Ýnþa”cýlara Bilim Dersi Alevilik üzerine çalýþanlarýn Aleviliði kendilerine göre veya kaynaklarýna göre kurmalarýnýn iyi bir eleþtirisini son zamanlarda Ünsal Öztürk’ün ‘Aleviliðin Büyük Sýrrý’ adlý çalýþmasýnda görmüþtük. Bu Yalçýnkaya’da da sürüyor. Demek ki Alevilik inþa edilirken zaaflarý da ayýrmaya/seçmeye baþlayabiliriz artýk. Her söylenenin Aleviliðe yedirilebileceðini Yalçýnkaya’nýn yukarýda bahsettiði “üç temel” özellik için de söylemek mümkün olmasýna karþýn, çarpýk bakanlarýn yeniden oturup çalýþmalarýný zorlayacak tezleri de boy vermeye baþladýðýný görmekteyiz. Öztürk çalýþmasýyla bir tarih algýlanmasý yanýnda sistem hatalarýný da bize göstermiþti. Birbirinden baðýmsýz olmasýna karþýn bu çalýþmada da sistemi oluþturmaya çalýþanlarýn “inþa” etmeye çalýþtýklarý Alevilik ideolojisinin hiç de ‘altýn tepsi’de herkesin istediði gibi sunamayacaðýdýr. Bu konudaki eleþtirisinin Yasin Aktay’la baþlatýyor. Yalçýnkaya’ya göre: “Aktay, diaspora kavramýný her ne kadar modernliðe atýf yapýyor gibi gözükse de daha çok Aleviliðin tarihine atýfla Aleviliðe giydirmekte ve Aleviliðin tarihe nasýl yaklaþtýðý üzerine hiç eðilme gereði duymaksýzýn, genel geçer ve küçümseyici bir edayla Sünni ortodoksi ve egemen iktidarýn yükünü Alevilerin ve Aleviliðin omzuna yüklemeye çalýþmaktadýr.” Ara cümlelerle ve ayrýntýlandýrmalarýyla devam edersek, “Ýþte Sünni yazarlar tam da bu güç istencine karþý bir sis çaný çalmaktadýr. Alevi örgütlenmesinin yaygýnlaþmasý, kimlik temelli siyasal arayýþlarýn yoðunlaþmasý karþýsýnda, Alevilerin giderek bir tehdit olabileceði düþünülüyor, ola ki! (Neyse karþý bir tehdit, o ayrý bir mesele)” Sert ancak anlaþýlýr diliyle, okuma yöntemiyle önemli bir tartýþma boþluðunu dolduran Yalçýnkaya, Alevilerin (Castillo’dan aktaran A. Çelebi’den alýntýyla) ‘kuram’ sorununu çözdüðünde, “Verilmek istenen bu mesaj üzerinden nihayet Alevilerin kuramý keþfedebileceði düþünülüyordur belki de. Sünni ortodoksi nasýlsa bu anlamda teorik ve pratik donanýma sahip. Þimdi ayný donanýma Aleviler de sahip olmaya baþlarsa iþler karýþabilir. Gerçekte karýþýr mý? Hayýr. Tam da bu istenmektedir zaten. Öyleyse çalýnan bir sis çaný deðil: Zafer Marþý çalýnýyor. Duyacak kulaklarý olanlar için.” Alevilerin payýna düþeni tartýþmayý da ihmal etmeyen Yalçýnkaya, “öyleyse, yýkýcý okuyucu, bundan böyle kendini bu etkinli yürütenlerin maskelerini alaþaðý etmek, kalelerini (burada kalemlerini de ekleyebiliriz-HH) baþlarýna yýkmakla görevli…” bir konumdan sorgusuna devam ediyor. Birçok araþtýrmada görülmeyen bir açýklýkla okuma ve eleþtirme gücüyle tartýþan Yalçýnkaya bu yaptýklarýyla Aleviliði tartýþanlarý deðil, bence- Alevilik alanýnda politika yapan Alevilerin el kitaplarý arasýna
Sayý 22
¸ E SERÇESM
SERÇESM ¸ E BÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR
Açýklýk, Kendi Açtýðý Yarayý Ýyileþtiren Kýlýçtýr
yeni bir kitap ekliyor. Buna karþýn, Aleviler nereye? sorusunu en iyi soran kitaplardan biri olmasýna en çok Alevilerden tepki gelecek diye düþünüyorum. Alevilik adýna politika yapanlarý provakatif bir biçimde uyarýr bir yol izleyerek, tarih ve þimdiki zaman kavramlarýný -ister ayrý, isterse güncel olarak ele alýn- her koþulda uyumayý engelleyen bir iletiþim ve tartýþma çizgisi konuyor Alevilerin önüne bu kitapta.
Alevilik Okuyan Alevilik Yazan Çeþitli dönemlerde Diyanet iþleri Baþkanlýðý yapmýþ olanlardan devlet gibi düþünen ve Aleviliðin rengini deðiþtirme, kendince tanýmlama üzerine kendini programlamýþ olanlardan baþlayarak, Aleviliði Sünnileþtirmeye veya Türkleþtirmeye çabalayanlarýn siyaset bilimi dahil çok yönlü oyunlarýný ortaya çýkardýðý çalýþmasýnda, bunlar arasýnda en çok dikkat çeken ise Ýsmail Onarlý ve Ýsmail Kaygusuz’dur. Onarlý’nýn Medine Sözleþmesi’nden yola çýkarak Aleviliðin tarihsel oluþumunu ele almasý, Ku- Ayhan Yalçýnkaya ranî ve ek çözümleyici kaynak ve dökümanlar üzerinden Alevilik çalýþmasý onu gittikçe dar bir AS dipsiz kuyuya itmektedir. Yine Kaygusuz’daki okumanýn Ýslami ve Mu- FOUCAULT’DAN AGAMBEN’E hammedi dayanaklarla Aleviliðe yollar çoðaltmasý araþtýrma zaaflarý olarak çýkýyor bu çalýþmada SIVILAÞMIÞ ÝKTÝDAR VE GELENEK karþýmýza. Özellikle Alevi-Bektaþi kökenlilerin Phoenix Yayýnevi, Ankara, 2005. bu alaný tartýþmalarý ve araþtýrmalarýný daha çok 12x19 cm, 266 sayfa tartýþmaktadýr. Yine Esat Korkmaz’ýn “ütopya” kavramýna bakýþýný ve “özgürlük iliþkisi” kurmasýný Rýza Kenti çerçevesinden baþlayarak ele almaktadýr. Yine bu alanda çalýþan sosyalistlerin ise “günah keçisi” olarak görüldüklerini, bunun sert eleþtirisini de yine Alevilere yönelik yaparak þöyle diyor:
P :
“Nesimi günümüzde yaþasaydý, herhalde bugün Marksistlerden rahatsýz olanlar, Nesimi’den rahatsýz olacak ve ‘anmayýn adýný bu kâfirin cemlerimizde’ diyeceklerdir! Oysa bugün Nesimi Aleviliðin tam kalbindedir! Yedi büyük ozanýndan biridir!” Yalçýnkaya, Aleviliði üç önemli ayak üzerinde okumayý ve kuramlaþtýrmayý zorunlu olarak görüyor: “Alevilik þimdiki zamaný ‘ýskalamadan’ söz söylemek istiyorsa, paradoksal olarak geçmiþten bugüne sürükleyip getirdiði üç temel özelliðini yeniden anýmsamak ve bu özellikleri veri koþullara uyarlamak zorundadýr. Ayný þekilde Aleviliði okumaya kalkan her giriþim bu üç temel özelliði gözden kaçýrmamak zorundadýr. Bu üç temel karakter heterodoks yapýsý, gnostisizmi ve senkretizmidir.”
Dilini Kaybeden Dinini de Kaybeder Güncel sorunlarýndan yola çýkarak da Aleviliði tartýþtýðý kitabýnda, zorunlu din dersleri, Diyanet’te yer almasý, vb., sorunlarýn nasýl bir sorun ve sorumlulukla ele alýnmasý üzerine de kaygýlarýný ve politik öngörülerini ifade etmektedir. Dilini kaybeden Aleviliðin bugünü okumayý beceremeyeceði uyarýsýnda bulunan Yalçýnkaya, “Yapýlmasý gereken þey, bu dili yeniden inþa etmek, bu dilin eski olduðunu hiç unutmadan, eski bir dili yeniden inþa etmek” gerekliliði üzerinde duruyor. Yeniden tekrarlamak gerekirse, Alevilerin çok yönlü sorunlarýnýn tartýþýldýðý az sayýdaki çalýþmadan biri olan bu kitap sadece sorunun kendisini tartýþmýyor. Neyi nasýl ve hangi koþullarda yapmak gerektiðini de gözler önüne seriyor. Korkusuzca taraflýlýðýn öne çýkarýldýðý bu kitap özellikle Alevilik alanýnda örgütlü olan kesimler tarafýndan ders niteliðinde kurumlarýnda okunmalý ve politik bellek oluþturma konusunda ön açýcýlýðý konusunda dikkate alýnmalýdýr. Yalçýnkaya’nýn son cümlesi aciliyeti olduðu kadar toplumsal sorumluluðu da kiþisel duyarlýlýktan çýkarýp topyekün göstergeler üzerinden konuþtuðunu ve çaðrýda bulunduðunu yeterince anlatmaktadýr: “Ancak þu kadarýný söyleyebiliriz: Bizatihi iktidar sývýlaþtýkça ve Aleviliðe sývandýkça, iktidarýn katý hali karþýsýnda kendisini olabildiðince sývýlaþtýrarak var eden Alevilik, adeta bataklýk çamuruna düþmüþ gibi giderek hareketsizleþmekte, üstünde kuruyan çamurla katýlaþmaktadýr!”
Haziran-Temmuz 2006
Serçeþme, Alevi-Bektaþi toplumunu ilgilendiren tüm fikirlere açýktýr. Serçeþme, Alevi-Bektaþi hareketinin farklý kesimlerini, görüþlerini, örgütlerini temsil eden yazarlara açýktýr. Serçeþme, farklý görüþlerin yan yana yer aldýðý, hoþgörü, tartýþma ve eleþtiri platformu olacaktýr. Serçeþme, imzasýz yazýlara, kiþisel ve örgütsel çekiþmelere yer vermez. Serçeþme’de yayýmlanan yazýlarýn içerdiði fikirler yalnýz yazarlarýný baðlar. Serçeþme, yollanan yazýlarý içerdiði fikirler nedeniyle sansür etmez. Serçeþme, bilimsel çalýþmaya, araþtýrmaya dayalý nitelikli yazýlara aðýrlýk verir. Serçeþme, tartýþmalý konularý gündeme getirmekten kaçýnmaz. Serçeþme, kýsa ve özlü söze öncelik verir, boþ sözlerden ve bilinenlerin tekrarýndan kaçýnýr. Serçeþme, olanaklarý sýnýrlý bir dergidir. Yollanan yazýlarý yayýmlamamak, kýsaltarak ya da bölerek yayýmlamak ve düzeltmek hakkýný saklý tutar. Ancak fikirleri deðiþtirmemeye ve yazarýn onayýný almaya özen gösterir. Serçeþme’ye gönderilen yazýlar yayýmlansýn, yayýmlanmasýn iade edilmez
YILLIK ABONE BEDELÝ Türkiye YTL40 - Avrupa Birliði €50 Ýngiltere £40 Türkiye’den abone olmak isteyen canlar lütfen abone bedelini bir postaneden Genel Ajans Basým Daðýtým Organizasyon Ltd Þti Posta Çeki Hesabýna (No 1629127) yollayýn. Adýnýzý, Soyadýnýzý ya da Kuruluþun Unvanýný; Ýþ, Ev ya da Cep Telefonunuzu, varsa Faks numaranýz ile E-posta adresinizi, ayrýca mahalle, cadde/sokak, kapý no, daire no, ilçe, il ve posta kodunuzu içeren Posta Adresinizi okunaklý olarak yazýn ve ödeme dekontunuz ile birlikte büromuza fakslayýn: +90.(0)212.519 5635 Avrupa’dan abone olmak isteyen canlar, abone bedelini aþaðýdaki adrese yollayabilir: Avrupa Baþ Temsilciliði Tel: +49.179.107 88 56 Hüseyin Akýn Postbank Kontonummer: 826 857 303 Bankleitzahl: 25 01 00 30
31
SERÇESM ¸ E BÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR
“ZÜREFANIN DÜÞKÜNÜ BEYAZ GÝYER KIÞ GÜNÜ” DÝYE BÝR SÖZ VARDIR, GÜNÜMÜZE UYARLARSAK:
Ýktidarýn Düþkünü, Alevi Donu Giyer Seçim Günü Esen Uslu
A
RTIK seçim ortamýna girildiði açýkça görülüyor. Bir yandan Alevi solunda eski hastalýklar yeniden depreþiyor. “Aleviliði siyasallaþtýrmak” yeniden dillere dolandý. Öte yanda Alevi oylarýna soyunan düzen partileri ortalýða döküldü. Yaþanan iki geliþme önümüzdeki dönemde Alevi-Bektaþilerin Türkiye’de kapsamlý demokrasi kavgasýnda almaya çalýþtýðý yerin nasýl gözleri döndürdüðünün örneklerini verdi. Alevi-Bektaþileri hazýr oy deposu görenlerin hangi konularý nasýl sündüreceklerinin de ipuçlarýný gösterdi. Ayrýca düzen partilerinin sözde Alevi yandaþlýðýný (buna Alevi yalakalýðý da diyebiliriz) ya da oy avcýlýðýný hangi boyutlara vardýracaðýný ve aramýzdaki canlarýn kendini bilmez davranýþlarýnýn bunlara nasýl yardýmcý olacaðýný bir kez daha gösterdi. Unutmayalým, bu geliþmeler yalnýz ön uyarýlardýr. Çekiþtirme, yalakalýk, oy avcýlýðý seçimlere yaklaþýrken artarak sürecektir. Sýdký bütün Aleviler-Bektaþiler, Türkiye’de kapsamlý demokrasiden yana olanlar düzen partilerinin bu uyanýklýklarýna karþý temkinli ve hazýrlýklý olmalýdýr.
G
Alevi Yalakalýðý
ELÝÞMELERDEN birincisi Ýstanbul’da yaþandý. Ergül Þanlý Dede, Serçeþme çalýþanlarýný Ümraniye’de yapýlacak olan “Belediye Baþkanýnýn, Taþdelen Cemevi’ne tapu vereceði” toplantýya davet etti. Hacý Bektaþ Veli Dergâh’ý Postniþini Veliyettin Efendi de toplantýya katýlacak deyince, “Yahu, bu Belediye Baþkaný Tapu Memuru mu olmuþ da tapu daðýtýyormuþ” diye sormadan hep beraber toplantýya gittik. Orada öðrendik ki bu tapu verme töreni deðilmiþ. ANAP’lý Belediye Taþdelen Cemevi’nin yerini imar planýnda “cemevi” olarak tescil etti diye yapýlýyormuþ! Belediye Baþkaný, biz bu toplantýyý yapmak istememiþtik, vallahi de billahi de cemevi yöneticileri istedi yollu konuþarak hem tabanýna karþý “aþýrý Alevi dostu” görünmemeye çalýþtý, hem de Alevi oylarýnýn talibi olduðunu beyan etti. Genel Baþkaný Erkan Mumcu ise törenden sündüre-sündüre yararlanmak için elinden geleni yaptý. Konuþmasýnda Belediye’nin bu iþlem ile bir lütuf yapmadýðýný, aslýnda görevini yaptýðýný, iktidara gelince böyle görevini yapmaya devam edeceklerinden baþladý; ANAP’ýn temel ilkesi olan, “Halka hizmet, Hakk’a hizmettir!” sözlerini Hacý Bektaþ’tan aldýklarýndan çýktý! Eskiler, “Zürefanýn düþkünü, beyaz giyer kýþ günü!” derdi. Buradaki “zürefa”, uzun boyunlu, uzun bacaklý, alýmlý zürafa hayvaný ile karýþtýrýlmamalý. Zürefa, eski dilde “zarif” sözcüðünün çoðuludur. Yazýn ince-beyaz, kýþýn kalýn-siyah giymek zarifliðine yetecek parasý olanlar, bir gün varlýklarýný yitirdiler mi, eski giysilerini satmak zorunda kalýrlarmýþ. Her zaman giyilebilen koyu renkli kalýn giysileri alan çok olduðu için de kýþý ellerinde kalan ince beyaz giysilerle geçirmek zorunda kalýrlarmýþ. Mumcu da iktidardan düþtükten, partisinin de bir yere gitmediðini gördükten sonra elinde kaldýðýný düþündüðü Alevi donunu giyinmeye çalýþýyor. Ýbretle seyredilecek bu toplantýya hak etiði tepkiyi ise bölgede yaþayan Alevi-Bektaþiler verdi. Dernek, federasyon, örgüt, vb., gibi demokratik Alevi hareketinin yöneticileri “protokol masasý”nda ANAP’ýn yöneticileri ile birlikte “apteshane ibriði” gibi dizilip bir arada oturmakta bir sakýnca görmezken, Alevi-Bektaþi halkýmýz toplantýya katýlmadý! ANAP’ýn Alevi-Bektaþi dostu görünme takýyesinin sýradan Alevi-Bektaþilerce benimsenmediðini onlardan uzak durarak gösterdi. Alevi-Bektaþi hareketini “siyasallaþtýrmaya” soyunan demokratik örgütlerinin yöneticilerinin bundan ders alacaðýný umarýz. [Not: Bu yazý hazýrlandýkan sonra MHP’nin kurultayýnda semah dönüldüðü haberi geldi. Düzen partilerinde gidiþat belli]
S
Aleviliði Siyasallaþtýrmak
EÇÝMLERE yönelik ikinci geliþme demokratik Alevi örgütlerinin yöneticilerinden geldi. Aleviliði siyasallaþtýrmaya yöneleceklerini belirten yazýlar görünmeye baþladý. Temmuz ayýnýn sonunda Necdet Saraç, “Hayal Bile Edemeyen Ýktidar Olamaz” baþlýklý bir yazý yazdý. Bu yazýda þöyle diyor: “Türkiye seçim atmosferine girmiþtir ve siyasi atmosfer (…) her gün biraz daha ýsýnacaktýr. Bugüne kadar süreci yalnýzca izleyen Alevilerin ve cephesini demokrasiye dönmüþ herkesin ýsýnan bu havada hýzla sahaya inmesi ve en önemlisi iktidarý istemesi gerekiyor.” Aðustos’un baþýnda ABF yöneticisi Turan Eser ayný konuyu, “Alevilerin Siyasete Müdahale Etme Gerekçesi Nettir” ve “Dünya “Alevileri Serçeþmede, ‘Böyle Gelmiþ, Böyle Gitmez’ Diyecekler” baþlýklý iki yazý ile sürdürdü. Birinci yazýsýnda þu fikirler yer alýyor: “Alevi hareketi yýllardýr sürünceye býrakýlan sorunlarýna dair kendi çözüm önerilerini, siyasi alana örgütsel gücü ile taþýmak, temsil etmek/edilmek için müdahale etme kararlýðýný, faaliyetinin merkezine almýþtýr. Bu faaliyetini þüphesiz, demokrasi ve haklar mücadelesini diðer sevdalýlarý ile gönül ve akýl birliði yaparak sürdürecektir. (…) Alevilerin siyasi alan müdahalesi ile vermek istediði mesajlar da nettir. Aleviler, solda yaþanan, siyasetin daðýnýklýðýna ve parçalanmýþlýðýna ortak olmayacaktýr. (…) Aleviler, sol ve sosyal demokratlarýn, Türkiye’ye sol duyu ve sol nefes kazandýracaðý bu sürece harç olmaya adaydýr.” Turan can ikinci yazýsýnda Hacý Bektaþ törenlerinde yapýlacak toplantýnýn bu anlamda önemli geliþmelere gebe olduðunu vurguluyor: “Alevi kurum yöneticileri, Türkiye’nin gündemindeki önemli meseleleri ve Alevilerin sorunlarýný tartýþarak, Alevi hareketinin önümüzdeki sürecine dair önemli kararlar (…) yeni stratejilerini ve taktiklerini kamuoyuna açýklayacaklar.” Ayný yaklaþýmý ABF Genel Baþkaný Selahattin Özel’in bu sayýmýzda yayýnlanan söyleþisinde de görüyoruz. Bu iyi bir gidiþ deðildir. Bu tezleri savunanlara Birlik Partisi ve Barýþ Partisi deneyimleri hatýrlatýldýðýnda demokratik Alevi hareketini böyle bir partileþme için kullanmayacaklarýný ve örgüt yöneticilerinin düzen partilerinden milletvekili olmasýnýn da çözüm olmadýðýný söylüyorlar. Hedefleri Alevi hareketinin sol ve sosyal-demokratlarýn birliði için çimento görevi görmesidir. Bu, “ölü gözünden yaþ beklemektir.” Ýþine geldiði zaman sosyal demokrasi adýný kullanan devletçi-milliyetçi düzen partilerinin soldan bir umudu yoktur. Ýlerici Alevilerin oylarýný da zaten çantada keklik görmektedirler. Turan Eser’in ikinci yazýsýnda “herkes için demokrasi” talep edileceði belirtildikten sonra ortaya konan programa bakýlýrsa “siyasallaþtýrma”nýn hedefi olarak yalnýz dar kapsamlý “Alevi çýkarlarý” öne sürülüyor. Yani bu giriþime soyunanlar, Alevi-Bektaþi halkýmýzýn Türkiye’de kapsamlý bir demokrasi programýna sahip çýkmasýna yönelik adým atmayacaklarýný, demokrasiyi seçim ve parlamento ile sýnýrladýklarýný gösteriyorlar. Böyle bir “siyasallaþtýrma” yalnýz düzen partilerinin ve düzenin iþine yarar. Ne yazýk ki böyle bir “siyasallaþtýrma”ya soyunanlar da Alev halkýmýzýn yanýnda “Zemheri zürefasý gibi” kalmaya mahkûmdur.