T.C. GENELKURMAY BAġKANLIĞI HARP AKADEMĠLERĠ KOMUTANLIĞI STRATEJĠK ARAġTIRMALAR ENSTĠTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜ YENĠLEVENT/ĠSTANBUL
HOCALI SOYKIRIMI: NEDENLERĠ, FĠKRĠ ALTYAPISI VE SONUÇLARI
HARP TARĠHĠ ANA BĠLĠM DALI YÜKSEK LĠSANS TEZĠ
Hazırlayan Derya ÖZKARAMAN
Tez DanıĢmanı Prof. Dr. Aygün ATTAR
ĠSTANBUL – 2010
(BU SAYFA BO치 BIRAKILMI치TIR.)
II
TEZ TANITIM FORMU TEZĠN TARĠHĠ: 09.07.2009 TEZĠN TĠPĠ: Yüksek Lisans Tezi TEZĠN BAġLIĞI: Hocalı Soykırımı: Nedenleri, Fikri Altyapısı ve Sonuçları. TEZĠN YAPILDIĞI BĠRĠM: Harp Akademileri Komutanlığı Stratejik AraĢtırmalar Enstitüsü Müdürlüğü. DAĞITIM LĠSTESĠ : Harp Akademileri Komutanlığı Stratejik AraĢtırmalar Enstitüsü “Tez Hazırlama ve Değerlendirme Yönergesi”nde belirtilen yerlere. TEZĠN ÖZETĠ: Bu çalıĢma, Azerbaycan toprağı olan Hocalı kentinin Ermeni askerlerince iĢgali sırasında kasaba ahalisine uygulanan katliamın, BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması SözleĢmesince tanımlanan soykırım kavramı ile iliĢkisini değerlendirmek, katliamı; fikri altyapısı, nedenleri ve sonuçları ile birlikte ortaya koyarak farklı bir açıdan analiz etmeye katkı sağlamak amacıyla yapılmıĢtır. ANAHTAR KELĠMELER: Dağlık Karabağ Sorunu, Büyük Ermenistan Projesi, Ermeni Soykırımı Ġddiaları, Hocalı Katliamı, Soykırım, BM Soykırım Suçu. SAYFA SAYISI: 273 GĠZLĠLĠK DERECESĠ: Tasnif DıĢı Bu tezin ihtiva ettiği hususlar Ģahsî görüĢlerim olup; Türk Silâhlı Kuvvetlerinin resmî görüĢünü yansıtmamaktadır. Derya ÖZKARAMAN Svl. Öğc. 2’nci Snf.Öğc.
III
T.C. GENELKURMAY BAġKANLIĞI HARP AKADEMĠLERĠ KOMUTANLIĞI STRATEJĠK ARAġTIRMALAR ENSTĠTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜ YENĠLEVENT/ĠSTANBUL
HOCALI SOYKIRIMI: NEDENLERĠ, SONUÇLARI VE FĠKRĠ ALTYAPISI
HARP TARĠHĠ ANA BĠLĠM DALI YÜKSEK LĠSANS TEZĠ
Hazırlayan Derya ÖZKARAMAN
Tez DanıĢmanı Prof. Dr. Aygün ATTAR
ĠSTANBUL – 2010
IV
TEġEKKÜR Yüksek lisans öğrenimi boyunca en iyi Ģekilde yetiĢmemiz için her türlü desteği veren değerli SAREN personeline ve bilimsel düĢünmeyi, olayları derinlemesine analiz etmeyi öğreten değerli hocalarımıza teĢekkürlerimi sunuyorum. Emeklerinin karĢılığını verebilmek en büyük arzularımdan bir tanesidir. Hayatım boyunca benden esirgemedikleri maddi-manevi desteklerini tez çalıĢmam sırasında da sürdüren fedakâr annem Güher YILDIZ ve saygıdeğer babam Nusret YILDIZ’a; yardımlarından dolayı değerli eĢim Mehmet ÖZKARAMAN’a; tez aĢamasında önemli katkıları nedeniyle Yrd. Doç.Dr. ġamil ÜNSAL’a; değerli katkılarıyla çalıĢmanın zenginleĢmesini sağlayan Alb. Ahmet KÜÇÜKġAHĠN’e; Azerice kaynaklara eriĢimimi sağlayan Gazeteci Behrüz HASANOV’a ve konuya dair Ermenilerin bakıĢ açısını anlamama yardımcı olan Sevan NĠġANYAN’a teĢekkürlerimi sunuyorum. Tez çalıĢmamdaki her türlü eksikliğin ve yanlıĢlığın sorumluluğu bana aittir.
V
ÖZ Ermenistan ile Azerbaycan arasında yaĢanan Dağlık Karabağ ihtilafı, Ermeni askerileri birliklerinin bu toprakları iĢgal ederken Azeri Türklerine karĢı uyguladıkları katliamlar nedeni ile de çok tartıĢılan konulardan olmuĢtur. Özellikle Türk dünyasının konuya yaklaĢımı; bu iĢgallerin “Büyük Ermenistan”, katliamların da sözde “Ermeni Soykırımı” fikri ile yapıldığı yönündedir. Bu katliamların içerisinde, 26 ġubat 1992 tarihinde Hocalı’da yaĢayan sivil Azeri Türklerine karĢı uygulanan katliam ise, Ermenilerin Azerbaycan halkına karĢı uyguladığı mezalimin sembolü durumuna gelmesi nedeniyle ayrı bir önem arz etmektedir. Bu Ģehirde yaĢayan Azeri Türkleri, Ermeni askeri birlikleri tarafından çeĢitli iĢkence metotları ve insanlık dıĢı muameleler sonucu öldürülmüĢ, sakat bırakılmıĢ ya da rehine alınmıĢtır. YaĢanan bu faciaya aradan geçen 18 yıla rağmen uluslararası hukuk temelinde bir isim konulamamıĢ, dolayısıyla suçlular cezalandırılamamıĢtır. Bu çalıĢmanın amacı, Azerbaycan toprağı olan Hocalı kentinin Ermeni askerlerince iĢgali sırasında kasaba ahalisine uygulanan katliamın, BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması SözleĢmesince tanımlanan soykırım kavramı ile iliĢkisini değerlendirmek, katliamı; fikri altyapısı, nedenleri ve sonuçları ile birlikte ortaya koymaktır. Anahtar Kelimeler: Dağlık Karabağ Sorunu, Büyük Ermenistan Projesi, Ermeni Soykırımı Ġddiaları, Hocalı Katliamı, Soykırım, BM Soykırım Suçu.
VI
ABSTRACT Nagorno-Karabakh problem, the Karabakh Armenian military units during the occupation of Azeri Turkish massacres against the application because of the issues has been much discussed. Turkey and Azerbaijan's opinion, the occupation of the "Greater Armenia" project, the so-called massacre of Armenians "genocide" carried out by the idea of direction. In this massacre which occurred on 26 February 1992 Khojaly massacre of the Armenians against the Azerbaijani people performed the civil status symbol of the atrocities is important to separate due to arrive. Azeri Turks who live in this city, the Armenian military troops and by the various methods of torture and inhuman treatment results have been killed, maimed, or have been taken hostage. This tragedy happened in the intervening 18 years, despite failed to put a name on the basis of international law, so criminals could not be punished. Purpose of this study is Azerbaijani territories with the Khojaly the city of Armenians by the occupation during a town population is applied to the massacre, the UN Crime of Genocide Prevention and Punishment SözleĢmesince defined the concept of genocide in relation to assessment and teacher with the massacre of the intellectual infrastructure, causes and consequences with is to reveal. Key Words: Nagorno-Karabakh problem, the project of Greater Armenia, the Armenian Genocide Allegations, Khojaly Massacre, Genocide, UN Crimes of the Genocide.
GĠRĠġ
VII
Ermenistan Devleti, 1988 yılından itibaren Azerbaycan’a ait Dağlık Karabağ bölgesinde iĢgal giriĢimleri baĢlatmıĢ, bu bölgede yaĢayan Azeri vatandaĢlarını göçe zorlamıĢ ya da katletmiĢtir. Ermenilerin bu faaliyetleri içerisinde Hocalı Katliamı ise, tüm yaĢanan katliamların sembolü durumuna gelmesi nedeniyle ayrı bir öneme sahiptir. 26 ġubat 1992 tarihinde Hocalı’da yaĢayan bir grup Azeri Türkü’nün Ermeni askeri birlikleri tarafından tabi tutuldukları bu katliam, uluslararası alanda henüz bir tanım bulamamıĢtır. Bu çalıĢmada amaç; Hocalı’da meydana gelen katliamın uluslar arası platformda ve BirleĢmiĢ Milletler’in soykırım tanımı çerçevesinde “Hocalı Soykırımı” olarak kabul edilip edilemeyeceği konusunu, sorunun tarihsel boyutunu ele aldıktan sonra hukuki perspektiften incelemektir. Bunun yanında Hocalı kentinde yaĢanan bu katliamın fikri altyapısı tarihsel süreç içerisinde sorgulanarak, Ermenilerin bu mezalimi gerçekleĢtirme nedenleri değerlendirilecektir. Bu tez çalıĢmasında, konunun üzerinde Ģekillendiği dört temel unsur bulunmaktadır. Bunlar; Büyük Ermenistan projesi, sözde Ermeni Soykırımı, Karabağ ihtilafı ve Hocalı’da yaĢananların tarihsel ve hukuki boyutudur. Bu bağlamda çalıĢma, dokuz ana bölüme ayrılmıĢtır. Ġlk bölümde araĢtırmanın problemi, ikinci bölümde de yöntem hakkında bilgi verilecektir. Bundan sonraki bölümler ise kuramsal çerçeve ve bulgular ile yorumları ihtiva eden bölümlerdir. Bu bölümlerin içeriği hakkında bilgi aĢağıda sunulmuĢtur. Üçüncü bölümde ana konu olarak, Osmanlı Devleti döneminde Ermeni meselesinin ortaya çıkıĢı ve geliĢimi irdelenecektir. Bu değerlendirme sırasında Ermeni meselesinin ortaya çıkıĢ nedenleri, bu meselenin ortaya çıkmasına etki eden kurum ve kuruluĢlar ele alınacak, Ermenilerin bu meseleden ne anladıkları ve amaçları, seçtikleri terör yöntemini neden ve nasıl uyguladıkları ortaya konulacaktır. Sürecin devamında Osmanlı Devleti’nin Ermenilerin bir kısmına uyguladığı tehcir kararının nedenleri ve bu kararın Ermeniler tarafından nasıl değerlendirildiğinden, en son olarak da Lozan AnlaĢması içerisinde bu meselenin nasıl neticelendirildiğinden bahsedilecektir. Dördüncü bölümde, Rusya’nın Kafkasya politikası ve bu politikanın günümüze etkileri ele alınacaktır. Rusya’nın Kafkasya hâkimiyeti süresince uyguladığı çatıĢmacı politika ve göç politikası ayrı ayrı ele alınacak, bu politikaların Azerbaycan ve Ermenistan devletlerine etkilerine yer verilecektir. Rusya’nın bu iki devlete olan bakıĢ açısı, tarihi olaylar ve Rus devlet adamlarının beyanatları üzerinden değerlendirilecektir.
BeĢinci bölümde, Ermenistan Devleti’nin temel parametreleri sunulacaktır. Bu parametreler içerisinde Ermenistan’ın “Büyük Ermenistan” fikrinin ve 1915 olaylarını sözde
VIII
“Ermeni Soykırımı” kabul etmesinin dıĢ politikasına yansıması değerlendirilerek, bu iki etkenin Ermenistan’ın dıĢ iliĢkilerine ve dolayısıyla Ermenistan’a etkileri sunulacaktır. Bunların yanı sıra, Ermenistan’ın sınırları içerisinde uyguladığı TürksüzleĢtirme siyaseti ele alınacaktır. Tüm bu birbiriyle iliĢkili parametrelerin sunulduğu baĢlıklar altında, Ermenistan’ın devlet politikasının ne olduğu ve bir sonraki adımlarının ne olacağı konusunda öngörü kazanılması amacıyla değerlendirmelerde bulunulacaktır. Altıncı bölümde, Azerbaycan Devleti ve bu devletin toprakları üzerinde Ermenilerin gerçekleĢtirdiği katliamlara yer verilecektir. Bu katliamların tarihi sınırı XX. yüzyılın baĢlangıcıdır. Bu yüzyılın baĢlangıcında Ermenilerin Azerbaycan toprakları üzerinde gerçekleĢtirdikleri mezalimdeki amaçları ve yöntemleri sunulacaktır. Bu bölümdeki amaç, Ermenilerin günümüzde gerçekleĢtirdikleri katliamların amaçlarının ve nedenlerinin tarihi temelleri konusunda fikir sahibi olunmasıdır. Yedinci bölümde, Karabağ Ġhtilafı ele alınacaktır. Bu ihtilafın tarihsel kökeni, Ermenistan ve Azerbaycan devletlerinin temel iddiaları, çatıĢmaların savaĢ haline dönüĢmesi, savaĢın ulusal ve bölgesel etkileri ortaya konulacaktır. Bu bölümde, özellikle Ermenistan’ın Karabağ bölgesinin kendi toprağı olduğu iddiasının, Karabağ Ermenileri için self-determination (kendi kaderini tayin) hakkı iddiasına dönüĢü üzerinde durularak, Ermenistan’ın bir sonraki hamlesinin ne olacağı konusu değerlendirmeye açık bırakılacaktır. Sekizinci bölümde, tezin ana konusu olan Hocalı katliamı ele alınacaktır. Bu bölümde Hocalı kentinin ve ahalisinin katliam öncesi durumu hakkında bilgi verilecek, katliam günü; özellikle görgü Ģahitlerinin ifadeleri doğrultusunda sunulacaktır. Bunun yanında Dünya basınında Hocalı olayı hakkında verilen haberlere yer verilecek, bu sayede tarafsız gözlemciler olan muhabirlerin olay hakkında sundukları bilgiler ve olayı nasıl yorumladıklarına yer verilecektir. Katliamın nedenleri üzerinde durulacak, bu olayın neden önem arz ettiği, farklı bakıĢ açılarından sunulacaktır. Hocalı’nın iĢgal sırasında yaĢananlarla ile ilgili tüm veriler sunulduktan sonra, bu katliam sırasında Ermeni askerlerinin gerçekleĢtirdiği eylemlerin amaç ve neticeleri bakımından BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması SözleĢmesi kapsamında tanımlanan soykırım suçu ile iliĢkisi değerlendirilecektir. Bu bölümde soykırım suçunun unsurlarına da yer verilecek, genel itibari ile bilinen bir hadise olması sebebiyle Yahudi soykırımı ile Hocalı’da yaĢananlar kıyaslanacaktır.
Dokuzuncu bölümde ise Hocalı’da yaĢanan katliama ulusal ve uluslar arası kuruluĢların tepkileri verilecek, bilhassa Azerbaycan ve Türkiye’nin konu dâhilinde gerçekleĢtirdiği faaliyetler üzerinde durulacaktır. Bunun haricinde Avrupa Konseyi ve
IX
BirleĢmiĢ Milletler gibi önemli uluslar arası kuruluĢların Dağlık Karabağ sorunu üzerine aldığı kararlara yer verilecek, çözüm süreci içerisinde önemli görülen AGĠT ve Minsk Grubu’nun teklifleri değerlendirilecektir. Hocalı’da yaĢanan katliama olan siyasi ilgisizliğin ve bilimsel çalıĢmaların yetersizliğinin, sorunun bugüne değin hukuki manada isimsiz kalmasının nedeni olduğu değerlendirilmektedir. Bu çalıĢma ile sorunun çözümü için uluslar arası kamuoyunun ve siyasi otoritelerin gerekli duyarlılığı göstermeleri sağlanmaya çalıĢılacaktır. Bu sayede Azeri Türkleri, milli kimliklerine yapılan hakaretin sorgulanması rahatlığını yaĢayacakları gibi, bölgede potansiyel suçların da önüne geçileceği öngörülmektedir. ÇalıĢma, Hocalı Katliamı konusunda yazılan ilk tez olma özelliğini taĢımaktadır.
ĠSTANBUL 2010
Derya ÖZKARAMAN
KISALTMALAR
AB
: Avrupa Birliği
ABD
: Amerika BirleĢik Devletleri
X
ADA
: Azerbaycan Devlet ArĢivleri
AĠHM
: Avrupa Ġnsan Hakları Mahkemesi
AGĠK
: Avrupa Güvenlik ve ĠĢbirliği Konferansı
AGĠT
: Avrupa Güvenlik ve ĠĢbirliği TeĢkilatı
AK
: Avrupa Konseyi
Akt.
: Aktaran
ANAP
: Anavatan Partisi
AR MDYTA
: Azerbaycan Republikası Merkezi Devlet Yeni Tarih ArĢivi
AR MTA
: Azerbaycan Republikası Milli Savunma Bakanlığı ArĢivi
ARDA
: Azerbaycan Republikası Devlet ve Resmi Kayıtlar ArĢivi
ASALA
: Ermenistan’ın KurtuluĢu Ġçin Gizli Ermeni Ordusu (Armenian Secret Army for the Liberation of Armenia
ASPĠHDA
: Azerbaycan Republikası Siyasi Partiler ve Sosyal Hareketler Devlet ArĢivi
ATBD
: Askeri Tarih Belgeleri Dergisi
BDAGM
: BaĢbakanlık Devlet ArĢivleri Genel Müdürlüğü
Bkz.
: Bakınız
BM
: BirleĢmiĢ Milletler
BMGK
: BirleĢmiĢ Milletler Güvenlik Konseyi
BDT
: Bağımsız Devletler Topluluğu
BOA
: BaĢbakanlık Osmanlı ArĢivi
C.
: Cilt
DKÖB
: Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi
DPT
: Devlet Planlama TeĢkilatı
DSP
: Demokratik Sol Parti
f.
: Fond
HYAB
: Hollanda'da YaĢayan Azeriler Birliği
IMF
: International Moneytary Fund (Uluslar arası Para Fonu)
ĠKÖ
: Ġslam Konferansı Örgütü
ĠKP
: ĠĢçi Komünist Partisi
l.
: Liste
MHP
: Milliyetçi Hareket Partisi
s.
: Sayfa
siy.
: Siyahı (liste)
XI
SSC
: Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
SSCB
: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
SSÖCS
: Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına ĠliĢkin SözleĢme
TBMM
: Türkiye Büyük Millet Meclisi
T.C.
: Türkiye Cumhuriyeti
TRT
: Türkiye Radyo Televizyonu
TsGADA
: Çentralnıy Gosudarstvennoy Arhiv Dorevolyuçonnoy Armii (Ermenistan SSC Merkez Devlet ArĢivi)
TSK
: Türk Silahlı Kuvvetleri
TY
: Tarih Yok
YSP
: Yüksek Sovyet Partisi
XII
ĠÇĠNDEKĠLER Sayfa TEġEKKÜR
V
ÖZ
VI
ABSTRACT
VII
GĠRĠġ
VIII
KISALTMALAR
XI
ĠÇĠNDEKĠLER
XIII BĠRĠNCĠ BÖLÜM ARAġTIRMANIN PROBLEMĠ
1. PROBLEMĠN DURUMU
14
2. ARAġTIRMANIN AMACI
16
3. ARAġTIRMANIN ÖNEMĠ
17
4. ARAġTIRMANIN VARSAYIMLARI
17
5. ARAġTIRMANIN SINIRLILIKLARI
18 ĠKĠNCĠ BÖLÜM YÖNTEM
1. ARAġTIRMANIN MODELĠ
19
2. VERĠLERĠN TOPLANMASI
19
3. VERĠLERĠN ÇÖZÜMÜ VE YORUMLANMASI
19
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM OSMANLI DEVLETĠ DÖNEMĠNDE ERMENĠ MESELESĠNĠN ORTAYA ÇIKIġI VE GELĠġĠMĠ 1. ERMENĠLERĠN TARĠH SAHNESĠNE ÇIKIġLARI VE ERMENĠ KĠMLĠĞĠNĠN OLUġUMU 20 2. ERMENĠ MESELESĠNĠN DOĞUġU
23
3. ERMENĠ MESELESĠNĠN GELĠġĠMĠ
31
a. Rusya’nın Ermeni Meselesinin Ortaya ÇıkıĢındaki Rolü
37
b. Ġngiltere’nin Ermeni Meselesinin Ortaya ÇıkıĢındaki Rolü
44
XIII
c. Fransa’nın Ermeni Meselesinin Ortaya ÇıkıĢındaki Rolü
48
4. ERMENĠ TERÖRĠZMĠ HAKKINDA GENEL BĠLGĠ
51
5. OSMANLI DEVLETĠ ĠÇERĠSĠNDE ERMENĠ TERÖRĠZMĠ
53
6. HINÇAK VE TAġNAK KOMĠTELERĠNĠN ERMENĠ TERÖRÜ ÜZERĠNDEKĠ ETKĠSĠ
64
7. 27 MAYIS 1915 SEVK VE ĠSKÂN YASASININ SEBEPLERĠ VE SONUÇLARI
71
8. LOZAN ANTLAġMASI ÇERÇEVESĠNDE ERMENĠ MESELESĠNĠN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ
76 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
RUSYA’NIN KAFKASYA POLĠTĠKASI VE BU POLĠTĠKALARIN GÜNÜMÜZE ETKĠLERĠ 1. RUSYA’NIN KAFKASYA HÂKĠMĠYETĠNĠN BAġLAMASI
80
2. RUSYA’NIN KAFKASYA POLĠTĠKASI ĠÇĠNDE ERMENĠSTAN VE AZERBAYCAN
81
3. RUSYA’NIN ÇATIġMACI POLĠTĠKASI
88
4. RUSYA’NIN GÖÇ POLĠTĠKASI
90 BEġĠNCĠ BÖLÜM
ERMENĠSTAN DEVLETĠ’NĠN TEMEL PARAMETRELERĠ 1. ERMENĠSTAN DEVLETĠ HAKKINDA KISA BĠLGĠ
96
2. ERMENĠSTAN’IN DIġ POLĠTĠKA YÖNELĠMĠ
97
a. Büyük Ermenistan Projesinin Ermenistan DıĢ Politikasına Etkisi
101
b. Ermeni Soykırımı Ġddialarının Ermenistan DıĢ Politikasına Etkisi
107
3. ERMENĠSTAN’IN TÜRKSÜZLEġTĠRME SĠYASETĠ
109
ALTINCI BÖLÜM AZERBAYCAN DEVLETĠ VE YĠRMĠNCĠ YÜZYILIN BAġLARINDA ERMENĠLERĠN AZERBAYCAN’DA YAPTIKLARI KATLĠAMLAR 1. AZERBAYCAN DEVLETĠ’NĠN KISA TARĠHĠ
115
2. XX. YÜZYILIN BAġLARINDA ERMENĠLERĠN AZERBAYCAN’A YÖNELĠġĠ
120
3. 1905-1906 YILLARINDA YAPILAN KATLĠAMLAR
122
4. 1918-1920 YILLARINDA YAPILAN KATLĠAMLAR
125
5. KATLĠAMLARIN SONUÇLARI VE DEĞERLENDĠRME
136
XIV
YEDĠNCĠ BÖLÜM KARABAĞ SORUNU VE POLĠTĠK GELĠġMELER 1. XX. YÜZYILA KADAR KARABAĞ’IN KISA SĠYASĠ TARĠHĠ VE BU TARĠH ĠÇERĠSĠNDE ERMENĠLERĠN VARLIĞI
139
2. DAĞLIK KARABAĞ BÖLGESĠNĠN STRATEJĠK VE SĠYASĠ DEĞERĠ
141
3. KARABAĞ SORUNUNUN TARĠHSEL ALTYAPISI
143
4. 1985 – 1990 YILLARI ARASINDA DAĞLIK KARABAĞ’DAKĠ GELĠġMELER
147
5. KARABAĞ SAVAġI
155
6. KARABAĞ SAVAġININ SONUÇLARI VE ÇÖZÜM ARAYIġLARI
161
SEKĠZĠNCĠ BÖLÜM HOCALI KATLĠAMI 1. HOCALI KENTĠ HAKKINDA GENEL BĠLGĠ
166
2. HOCALI KATLĠAMINA GĠDEN SÜREÇ
168
3. HOCALI KATLĠAMI (26 ġUBAT 1992)
172
4. DÜNYA BASININDA HOCALI KATLĠAMI
189
5. HOCALI KATLĠAMI SONRASINDA ERMENĠSTAN’IN TUTUMU
194
6. HOCALI KATLĠAMININ NEDENLERĠ
196
7. SORUNUN ÖNEMĠ VE FARKLI YAKLAġIMLAR
200
8. BĠRLEġMĠġ MĠLLETLER SOYKIRIM SÖZLEġMESĠ AÇISINDAN HOCALI KATLĠAMININ HUKUKĠ DURUMU
204
9. BĠRLEġMĠġ MĠLLETLER SOYKIRIM SÖZLEġMESĠ AÇISINDAN HOCALI KATLĠAMININ DEĞERLENDĠRĠLMESĠ VE YAHUDĠ SOYKIRIMI ÖRNEĞĠ
210
DOKUZUNCU BÖLÜM HOCALI SOYKIRIMINA TEPKĠLER, ALINAN KARARLAR VE ÇÖZÜM ĠÇĠN YÜRÜTÜLEN ÇALIġMALAR 1. AZERBAYCAN CUMHURĠYETĠ’NĠN HOCALI KONUSUNDAKĠ SĠYASĠ TUTUMU VE HUKUKĠ DURUMU
215
2. TÜRKĠYE’NĠN TEPKĠSĠ
218
3. AVRUPALI DEVLETLERĠN VE BAZI DEVLET ÜSTÜ KURULUġLARIN TEPKĠSĠ
221
4. AVRUPA KONSEYĠ’NĠN ALDIĞI KARARLAR
223
XV
5. BĠRLEġMĠġ MĠLLETLER’ĠN ALDIĞI KARARLAR
226
a. Avrupa Güvenlik ĠĢbirliği TeĢkilatı’nın ÇalıĢmaları
229
b. Minsk Grubunun ÇalıĢmaları
230
6. BĠREYSEL GĠRĠġĠMLER VE ÖNERĠLER
234
SONUÇ
238
KAYNAKÇA
239
EKLER
263
XVI
BĠRĠNCĠ BÖLÜM ARAġTIRMANIN PROBLEMĠ
1. PROBLEM DURUMU Karabağ Bölgesi uzun yıllar boyunca farklı Türk toplulukları ve devletlerinin egemenliği altında bulunmuĢ, 1 ġubat 1828 tarihli Türkmençay AntlaĢması ile Rus hâkimiyetine girmiĢtir. Rus Çarı I. Nikola bölgede yeni bir idari yapı oluĢturmak isteği ile 21 Mart 1828 tarihinde Erivan, Nahçıvan, Ordubad bölgelerini Karabağ ile birleĢtirmiĢtir. Bu yeni idari yapıya ―Armanskaya Oblast‖ (Ermeni Vilayeti) ismi verilmiĢtir. Çarlık Rusyası‘nın bölge üzerinde askeri stratejik amaçları bulunmaktaydı. Bu amaçları doğrultusunda bu bölgede bir Ermeni devleti kurmak istiyordu. Zira bölge, Müslüman devletlerle çevriliydi ve oluĢturulacak bir Hıristiyan devlet, Rusya‘nın Akdeniz ve Orta Doğu‘ya ulaĢabilmesini kolaylaĢtıracaktı. Bunun yanında Türkiye ile Azerbaycan Türkleri ve diğer Orta Asya Türkleri arasında tampon bir bölge oluĢturabilecekti. Bahsi geçen bölge, demografik özellikleri bakımından Rusya‘nın bilinçli politikasıyla belirgin bir değiĢikliğe uğratılmıĢtır. Rusya, iĢgal dönemlerinden itibaren bölgedeki Türkleri çeĢitli bahane, zorlama ve zulümlerle uzaklaĢtırırken, diğer taraftan Ġran ve Türkiye'den bölgeye Ermenileri göç ettirerek, bölgede Ermeni çoğunluğu sağlanılmaya çalıĢmıĢtır. Çar Hükümeti bu siyaseti ile kendilerine sadık Hıristiyan bir unsur olarak Ermenileri kullanabileceğini hesaplamıĢtı. 1832 yılına gelindiğinde yaĢanan göçler sonucu Ermeni nüfusu Müslüman nüfusa neredeyse eĢit konuma gelmiĢ, bu tarihten yaklaĢık 30–40 yıl sonra da çoğunluğu oluĢturmuĢtur. 1992 yılına gelindiğinde ise bölgede tek bir Türk dahi bırakılmamıĢtır. Kafkasya‘da kurulan bu güçlü Rus hâkimiyeti, BolĢevik Ġhtilalı ile sarsılmıĢ, meydana gelen otorite boĢluğu ile Azerbaycan ve Ermenistan bağımsızlıklarını ilan etmiĢlerdir. Karabağ ise Azerbaycan‘ın özerk bir bölgesi olarak uluslararası alanda kabul görmüĢtür. 1920 yılında bu iki ülke Sovyet egemenliği altına girmiĢ, Karabağ yine Azerbaycan toprağı sayılmıĢtır. Karabağ‘ın Ermenistan toprağı olduğunu savunan Ermeniler, Sovyet Rusya‘nın bu kararı sonrası tepkilerini isyanlar çıkartarak göstermiĢlerdir. Ġsyanların artması sonucu Rusya‘nın kararıyla 7 Temmuz 1923 tarihinde Azerbaycan dâhilinde Dağlık (Yukarı) Karabağ Özerk Bölgesi kurulmuĢtur. Bu karar iki ülke arasındaki gerginliği bitirmemiĢ, sadece ertelemiĢtir.
14
Sovyetler Birliği‘nde Gorbaçov döneminde baĢlayan reform hareketleri, Karabağ Ermenilerinin de 1987–88 yıllarından itibaren kendi kaderini tayin hakkına dayanarak Azerbaycan‘dan ayrılma talebinde bulunmalarına yol açmıĢtır. Karabağ Yönetimi‘nin 20 ġubat 1988 tarihinde Ermenistan‘a bağlanma kararı Azeri Türkleri ile Ermeniler arasında çatıĢmaları tekrar baĢlatmıĢtır. Azerbaycan, Ermenistan‘ın bu kararını tanımadığını ve Anayasaya aykırı olduğunu belirterek reddetmiĢtir. SSCB Yüksek Sovyet‘i de Dağlık Karabağ‘ın Azerbaycan‘a ait olduğu kararını belirtmiĢtir. Ermeniler için ise tek bir gerçek vardı: Karabağ Ermenistan toprağıdır ve kesinlikle Ermenistan‘a katılmalıdır. 26 Kasım 1991 tarihinde Karabağ‘ın özerklik statüsünü fesheden Azerbaycan, bölgeyi doğrudan kendisine bağladığını ilan etmiĢtir. Bu kararı kabullenmeyen Karabağ Ermenileri 10 Aralık 1991‘de bir halk oylamasıyla 12 Aralık 1991‘de ―Yukarı Karabağ Cumhuriyeti‖ olarak bağımsızlığını ilan etmiĢtir. Bu cumhuriyet Ermenistan da dâhil olmak üzere hiçbir devlet tarafından tanınmamıĢtır. Yukarı Karabağ bölgesinin en önemli tepelerinden birisinde olan Hocalı kasabası, Karabağ'daki mevcut tek hava alanının burada olması ve demiryolunun da buradan geçmesi nedenleriyle stratejik öneme sahipti. Bu nedenlerle Ermenistan Silahlı Kuvvetleri için askerî bir hedef niteliğinde idi. 1991 yılının Ekim ayından itibaren abluka altında bulunan bu kasaba ulaĢıma kapatılmıĢ, elektriği kesilmiĢti. Sovyet lideri Mihail Gorbaçov'un 25 Temmuz 1990 tarihli kararıyla Azerbaycan‘ın bütün bölgelerinde olduğu gibi, Dağlık Karabağ‘da sivil halkın elindeki av silahları dâhil olmak üzere tüm silahlar Rus askerleri tarafından toplanmıĢtı. Tüm bu geliĢmeler Hocalı'yı Ermeni silahlı birliklerinin saldırısına müsait duruma getirmiĢti. Karabağ SavaĢının devam ettiği 25 ġubat 1992 tarihinde Ermeniler, bu müsait koĢullar altında Hocalı kasabasını abluka altına almıĢlardır. Hocalı Soykırımı, bu kasabada Azeri sivillerin, Ermeniler tarafından katledilmesi olayıdır. 936 km2‘lik alana sahip ve 2.605 aileden ibaret 11.356 kiĢinin yaĢadığı Hocalı kenti bu tarihte her türlü saldırıya maruz kalmıĢ ve Ģehir tamamıyla yok edilmiĢtir. Azerbaycan resmî kaynaklarının bildirdiği rakama göre 106'sı kadın, 83'ü çocuk olmak üzere toplam 613 kiĢi olayda katledilmiĢ, 487 kiĢi ağır yaralı olarak kurtulmuĢtur. 1275 kiĢi ise rehin alınmıĢ ve 150 kiĢi ise kaybolmuĢtur. Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde cesetlerin birçoğunun yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, kulakları, burunları ve kafaları ile vücutlarının çeĢitli uzuvlarının kesildiği görülmüĢtür. Ermenilerin silahsız sivil Azerilere yönelik gerçekleĢtirdiği bu katliam, açıkça, bir etnik grubun yok edilmesine yönelik olarak gerçekleĢtirilmiĢtir.
15
Ermenilerin Hocalı‘da yaptıkları katliam 9 Aralık 1948‘de BM tarafından kabul edilen ve 12 Ocak 1951 tarihinde yürürlüğe giren BirleĢmiĢ Milletlerin 'Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına ĠliĢkin SözleĢmesi'nde tanımlanan Jenosit/Soykırım kavramı ile tamamen örtüĢmektedir. BM Soykırım AnlaĢmasının, soykırım koĢullarını sayan 2. maddesinde yer alan beĢ bendin ilk üçü ile uyum göstermektedir. Ermenilerin Hocalı‘da yaptığı toplu katliam BM Jenosit AntlaĢmasında jenosidi düzenleyen 2. maddenin, ı) ilgili grup üyelerinin öldürülmesi, ıı) ilgili grup üyelerinin ruhsal ve fiziksel sağlıklarına zarar verilmesi, ııı) ilgili grup üyelerinin
fiziki varlıklarını ortadan kaldıracak koĢullar altına
konulması koĢulları ile birebir uyuĢmaktadır. Ġlgili maddede soykırımın gerçekleĢmesi için bu bentlerde düzenlenen eylemlerden birinin yeterli olduğu belirtilmektedir Hukuki temelde incelenebilmesi için yeterince kanıt bulunmasına rağmen 18. yılında Hocalı katliamı, hiçbir uluslararası mahkeme tarafından değerlendirilmemiĢtir. Bu durum, katliamın hukuki zeminde isimsiz, dolayısıyla da suçluların cezasız kalmasına neden olmaktadır. Bu
çalıĢmanın
konusu,
Hocalı
kasabasında
25
ġubat
1992
tarihinde
gerçekleĢtirilen katliamın incelenmesidir. Bu çalıĢmada; Hocalı‘da meydana gelen katliamın tarihsel arka planı, nedenleri, sonuçları ve BM‘in soykırım tanımı çerçevesinde değerlendirilmesi problem olarak ele alınmıĢtır. 2. ARAġTIRMANIN AMACI Bu araĢtırmanın temel amacı; Ermeni Askeri Birliklerinin 26 ġubat 1992 tarihinde Hocalı'da yaĢayan sivil Azeri halka yönelik gerçekleĢtirdikleri katliamın nedenleri ve fikri altyapısını sorgulamak ve olayın BM Soykırım AnlaĢmasının, soykırım koĢullarına uygunluğunu incelemektir. Bu amaçla Ģu alt konularda cevap aranmaya çalıĢılacaktır: Ermeni meselesi nasıl ortaya çıkmıĢtır? Sovyetler Birliği Kafkasya‘da nasıl bir politika izlemiĢtir? Kafkasya‘da Türk- Ermeni anlaĢmazlıkları nasıl ve neden baĢlamıĢtır? Karabağ sorununun fikri altyapısı hakkında neler söylenebilir?
16
Ermenilerin "Büyük Ermenistan‖
projesi kapsamında Azerbaycan toprakları
üzerindeki hedefleri nelerdir? Ermeni Soykırımı iddialarının temeli nedir ve günümüze nasıl yansımaktadır? Hocalı katliamı nasıl gerçekleĢtirilmiĢtir? Hocalı katliamının sonuçları nelerdir? BM Soykırım SözleĢmesi‘ne göre Hocalı katliamı nasıl değerlendirilebilir? 1988 yılından itibaren Azerbaycan ve Ermenistan arasında gerçekleĢen bölgesel savaĢların maliyeti, sonuçları ve günümüze etkileri nelerdir? Hocalı katliamı ve Karabağ‘ın iĢgali konusuna Azerbaycan'ın resmi bakıĢı nasıldır? Dağlık Karabağ Sorunu karĢısında Türkiye ve diğer devletlerin tutumu nasıldır? Uluslararası kuruluĢlar genelde Karabağ Sorunu'na, özelde ise Hocalı Katliamı'na yönelik nasıl tepkiler vermiĢlerdir? Hocalı katliamı konusunda neler yapılabilir? 3. ARAġTIRMANIN ÖNEMĠ Karabağ, Kafkasya‘nın en önemli sorunlarından biri olmasının yanı sıra, derin tarihi kökleri bulunan uluslararası bir sorundur. Karabağ‘da yaĢanan böyle önemli bir sorunun çözümsüz, hukuki anlamda isimsiz ve suçluların cezasız kalması, Kafkasya bölgesi ve yakın çevresinde istikrarsızlığa ve genel sıkıntılara kapı açabilir. Ayrıca konu, hem Türkiye Cumhuriyeti açısından hem de Azerbaycan Cumhuriyeti açısından son derece önemli bir konudur. Zira her iki ülkenin de hayati öneme sahip menfaatlerini çok yakından ilgilendirmekte ve dünya kamuoyu ile birlikte Türk kamuoyunu da birinci derecede meĢgul etmektedir. Ayrıca Hocalı, Ermeni terörünün Türklüğe karĢı iĢlediği birçok katliamın sembolü kabul edilmektedir. ÇalıĢmamız, Hocalı konusunda yazılan ilk tez olma özelliğini taĢımaktadır. 4. ARAġTIRMANIN VARSAYIMLARI a.
Ermeni Meselesi mevcuttur.
b.
Bu sorunların tarihsel kökenleri vardır.
c.
Osmanlı Devleti için tebaasının milliyeti değil, dini önemli idi. Bu nedenle Osmanlı,
halkını ―Müslim‖ ve ―gayri Müslim‖ olarak ayırmaktaydı. Bu da Ermenilerin, Osmanlı Devleti içerisinde gerçekleĢtirdikleri terör eylemlerinde öldürülen insanların, Müslüman kayıp olarak kayıtlara geçmesine neden olmuĢtur. Gerçekte ise Ermeniler terör eylemlerini Türklere yönelik olarak gerçekleĢtirmiĢlerdir. ç.
Ermenistan‘ın dıĢ politika temelinde ―Büyük Ermenistan‖ fikri yatmaktadır.
d.
Ermenistan Azerbaycan‘a ait toprakları iĢgal etmiĢtir.
17
e.
Ermeni Askeri Birlikleri Hocalı‘da katliam gerçekleĢtirmiĢlerdir.
f.
Genel anlamıyla Karabağ, özel anlamıyla Hocalı konusunda Türkiye Cumhuriyeti‘nin
yapabilecekleri vardır. g.
Ders almayanlar için tarih tekerrürden ibarettir. 5. ARAġTIRMANIN SINIRLILIKLARI
a.
AraĢtırmada Azerbaycan'ın sadece Ermenistan ile iliĢkileri ve Dağlık Karabağ
bölgesine yönelik politikaları ele alınacak, bunun dıĢındaki iliĢkileri ve politikalarına ise yeri geldiğinde değinilecektir. b.
ÇalıĢmanın tarafsız olması için yansız kaynaklardan ve resmi devlet arĢivlerinden ve
bilhassa devlet arĢivlerinden yararlanarak hazırlanmıĢ eserlerden yararlanılacaktır. c.
AraĢtırmada Karabağ tarihi, Sovyetler Birliği döneminde ve sonrasında ağırlıklı olarak
incelenecektir. Sovyet öncesi dönemden ise kısaca bahsedilecektir. ç.
Konu ile bağlantısı sadece coğrafi kabul edilen Dağlık Karabağ Cumhuriyeti‘ne sınırlı
bölümlerde yer verilecektir. d.
AraĢtırmada yalnızca Türkçe, Azerice ve Ġngilizce kaynaklardan yararlanılacaktır.
e.
Soykırım konusunda sadece BirleĢmiĢ Milletler‘in tanımı esas alınacaktır.
f.
Hocalı‘da yaĢananlar dıĢında bahsi geçecek olaylar, belli bir sebep-sonuç iliĢkisi içinde
ortaya konulacak, detaylara inilmeyecektir. g.
AraĢtırma, yalnızca literatür taraması yapılarak hazırlanacaktır.
h.
Konuyla ilgili Ermeni kaynaklarının çok azı Türkçeye çevrilmiĢtir.
ı.
Konuya iliĢkin hukuki çalıĢmalar yok denecek kadar azdır.
i.
ġark meselesi incelenirken bu konunun sadece Ermeni meselesi ayağı konu
dahilinde olacaktır. j.
Tehcir meselesi incelenirken kararın haklı yada haksız olduğu yönünde bir sonuca
ulaĢılmaya çalıĢılmayacak, sadece karar ve uygulaması sonrası Ermenilerin iddialarına yer verilecektir. Bundan da amaç, Ermenilerin Türkleri neden ve nasıl suçladıklarını anlamaya çalıĢmaktır.
18
ĠKĠNCĠ BÖLÜM YÖNTEM 1. ARAġTIRMA MODELĠ Tarihsel planda ortaya çıkan olaylar ve süreçler iliĢkisel olarak taranmıĢ; benzeĢim açısından iliĢkiselliği çözümlenerek veriler elde edilmiĢ; söylem analizi ile yorumlanmıĢ ve araĢtırma tamamlanmıĢtır. 2. VERĠLERĠN TOPLANMASI AraĢtırmada kullanılan veriler; kütüphanelerden, konsolosluklardan, internetteki akademik veri tabanlarından, bilimsel yayın tarama sitelerinden, medya ve web sitelerinin arĢivlerinden, resmi web sitelerinden elde edilecek birincil ve ikincil kaynaklardan istifade edilerek toplanacaktır. 3. VERĠLERĠN ÇÖZÜMÜ VE YORUMLANMASI Verilerin çözümü ve yorumlanmasında, çoğunlukla basılı kaynaklardan ve yeri geldiğinde hukuki metinlerden yararlanılacaktır. Yapılacak araĢtırma Ģu Ģekilde aĢamalandırılmıĢtır: (1) AraĢtırma sorularının geliĢtirilmesi, (2) Verilerin toplanması ve alt problemlerle iliĢkilendirilmesi (Veri toplama yöntemi olarak yalnızca ―literatür taraması‖ yapılacaktır.) (3) Verilerin analizi ve yorumlanması, (4) Durum çalıĢmasının rapor edilmesi.
19
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM OSMANLI DEVLETĠ DÖNEMĠNDE ERMENĠ MESELESĠNĠN ORTAYA ÇIKIġI VE GELĠġĠMĠ 1. ERMENĠLERĠN
TARĠH
SAHNESĠNE
ÇIKIġLARI
VE
ERMENĠ
KĠMLĠĞĠNĠN
OLUġUMU Ermeni tarihi konusunda tüm dünyada olduğu gibi Ermeni tarihçileri arasında da fikir birliği bulunmamaktadır.1 Bu nedenle Ermenilerin anayurdunun neresi olduğu, günümüzde de tartıĢmalı bir konu olarak devam etmektedir. Bu konuda kaynakların çok yetersiz olması ise, Ermenilerin tezlerini mitolojik olaylara ve efsanelere dayandırmalarına neden olmuĢtur. AraĢtırmanın konusu gereği bu bölümde özellikle Ermenilerin toprak iddialarının dayandığı tarihsel argümanlara ve bu argümanlara karĢı geliĢtirilen tezlere yer verilecektir. Ermenilerin menĢei hakkında baĢlıca olarak 4 iddia bulunmaktadır: 1. Ermenileri Nuh Peygambere dayandıran görüĢ, 2. Ermenileri Urartu bölgesini iĢgal eden bir Trak-Frig soyuna dayandıran görüĢ, 3. Ermenileri Güney Kafkas ırkı olarak kabul eden görüĢ, 4. Ermenileri bir Turan ırkı olarak kabul eden görüĢ. Ermeniler, Nuh Peygamber‘den olma Yafes'in oğulları Hay ve Hayk'ın soyundan geldiklerine ve bölgenin yerli halkı olduklarına inanmaktadırlar.2
Bu nedenle Ermeniler
kendilerine, kendi dillerinde ―Haik‖ ve yaĢadıkları bölgeye de Hayastan (Hai-istan) derler.3 Hayastan ile kastettikleri coğrafya ise soylarının geldiği yer değil, Ermenistan olarak bilinen yerdir4 (Feigl, 2007, s.18). BaĢka bir deyiĢle Ermeniler, bugünkü Ermenistan Devleti‘nin tarihi olarak kendilerinin anavatanı olduğunu savunmaktadırlar. Kendilerini ―Hayk‘ın çocukları‖ olarak tanımlayan Ermeniler için, Nuh‘un döneminde yaĢandığı iddia edilen tufanda yok olmadıklarını, aksine tüm dünyaya yayılarak anavatanlarına geri döndüklerini anlatan bu efsane, onlara bugün için de ilham veren hadiselerden biri olması sebebiyle önemlidir. Özellikle Ermeni kiliseleri, bu tufan hadisesi ile 1915 yılında Osmanlı Devleti tarafından tehcir edilmeleri hadisesini özdeĢleĢtirmektedir.
1
Ermeni tarihçilerinin farklılık arz eden tezleri için bkz. Gürün, 2008, ss. 12, 16. Bu iddia, ilk Ermeni tarihçilerinden günümüze değin süren bir tezdir. ―Ġlk Ermeni tarihçiler, Khoreneli Musa, Thom Ardzrouni ve diğerleri, Ermeni halkının, gemisi Ağrı Dağı‘na oturan Nuh‘un soyundan geldiğini yazmıĢlardır‖ (Feigl, 2007, s.16). Ermeni cumhurbaĢkanlığı resmi flamasında Nuh‘un gemisinin arkı olması, bu inançtan dolayıdır. 3 Ermeni tarihçilerinin büyük bölümünün bu tezi Ģu Ģekildedir: ―Hai-Haik adında efsanevi bir önderin öncülüğün bir grup Armen topluluğu Rusya Stepleri ve aĢağı Tuna ovalarından ilk önce Frigya‘ya yerleĢmiĢ; burada kısa bir süre kaldıktan sonra, Haik önderliğindeki Armenler göç dalgasının ters istikametinde ilerlemeye devam ederek, Fırat platosu üzerinden Ararat‘ın (Ağrı Dağı) eteklerine yerleĢmiĢlerdir.‖ Ermeni tarihçilerin bu tezi, içinde paradokslar barındırdığı gerekçesi ile bilimsel olarak kabul görmemektedir (Ayhan, 2005). 4 Ermeni tarihci Zori Balayan‘ın aktardığı efsaneye göre, ―Nuh Peygamber Tufan‟dan sonra ilk gördüğü bir kara parçasına “Erevume”, yani “Gözüküyor”, diye bağırmış ve bu kara parçasının adı Erevan olarak tarihe geçmiştir…” (ġıhaliyev, 2004, s.5, Balayan, 1984, s. 30‘dan akt. Cabbarlı, 2002, s.145‘den alıntı). 2
20
Devamında ise Ģu görüĢ belirtilmektedir: ―Nasıl ki tufandan kurtulma gücünü bulmuĢsak, 1915 olaylarında da yok edilmek istenmiĢtik. Fakat biz, hayatta kalmayı baĢardık. Demek ki asıl anavatanımızı, yani Anadolu‘yu ileride ele geçirmemiz mümkün olacaktır‖ (ġıhaliyev, 2004, s.13). Tarihî belgelere göre ise Ermeniler, Trak-Frig (Hint-Avrupa) kökenli bir millettir (Tızlak, 2008). M.Ö. VI. yüzyılda Balkanlardan Kafkasya‘ya gelmiĢlerdir (Duygulu, 2009). Bu dönemde Ġlyalıların baskısıyla doğuya doğru göç eden Ermeniler, Medlerin baskısıyla zayıflayan Urartu bölgesine yerleĢmiĢler; kısa bir süre sonra da bu medeniyet üzerine kendi kimliklerini inĢa etmeye baĢlamıĢlardır (Gürün, 2008, s.31). Dünya geneline yayılmıĢ ―Armenia‖ ya da Türkçe‘deki karĢılığı olan ―Ermenistan‖ kelimesi ise, ilk olarak Pers Hükümdarı Dara (Daryus) yazıtlarında (Behistun-Bisutun yazıtlar MÖ.515)
görülmüĢtür
(BahçeĢehir
Üniversitesi
Uluslararası
Güvenlik
ve
Stratejik
AraĢtırmalar Merkezi [BÜSAM], 2009, Özgüldür ve diğerleri, 2001‘den alıntı). Daha sonra da Herodot‘un kitabında (The Histories) bu kavrama rastlanmıĢtır (Ayhan, 2005, Herodotus, 2003‘den alıntı). Ermeniler, bu ve buna benzer kaynakları öne sürerek, bu bölgeye o yıllardan itibaren Ermenistan denilmesinin, bölgedeki tarihsel varlıklarının ve ekseriyetlerinin kanıtı olarak sunmaktadırlar. Bilimsel olan kaynaklar ise, ―Ermenistan‖ isminin etnik bir tanımlama değil, sadece coğrafi bir terim olduğunu göstermektedir (Feigl, 2007, s.18).
―Buna göre; Ermenistan,
tarihte yüksek bölge, plato, dağlık alan anlamında kullanılagelmiĢ bir kavramdır. Bu bağlamda coğrafi olarak Fırat nehrinden Azerbaycan‘a kadar uzanan bir bölgeyi kapsayan Ermenistan toprakları, zamanla bu topraklar üzerinde yaĢayan topluluklar ile özdeĢleĢmiĢtir‖ (Ayhan, 2005). BaĢka bir deyiĢle burada Ermenilerin çoğunluğu teĢkil ettiği için bu isim konulmamıĢtır (Feigl, 2007, s.18). Dolayısıyla bu isim, Ermenilerin tarihi yurdunu ifade etmemektedir. Ermeniler dağınık bir yerleĢim düzenine sahiptiler. BaĢlıca yerleĢtikleri coğrafyalar; ―günümüz Doğu Anadolu Bölgesi, Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan, Ġran‘ın kuzeybatısı ve Anadolu‘nun güneyi (Kilikya)‘dır. Bu alanların jeopolitik açıdan iĢgallere ve güç mücadelelerine açık olması, Ermenilerin en yoğun oldukları bölgelerde dahi ekseriyeti oluĢturmalarını zorlaĢtırmıĢtır‖ (BÜSAM, 2009). ―Ermeniler MÖ. VIII. yüzyılın sonlarına doğru "ġupria", "Ürme", "Arme" adları ile Urartu devleti içinde birleĢmiĢlerdir. Bu dönemde Ermeni tarihçilerinin iddia ettiğinin aksine, büyük Ermenistan diye bir ülke hiç var olmamıĢtır‖ (TaĢkıran, 1995, ss.47–48). Ermeniler en fazla küçük prenslikler halinde siyasi varlık gösterebilmiĢlerdir.
21
Ermeniler tarihte bilinen en eski Hıristiyan topluluktur.5 301 yılında Hıristiyanlığı resmi din olarak kabul eden Ermeniler, 405 yılında da birleĢtirici unsur olarak önemli bir rol oynayan Ermeni alfabesini oluĢturmuĢlardır (BÜSAM, 2009). 451‘de Bizans‘ın desteklediği Çalsedon (Chalcedon) Kurulu‘nun Ermeni Gregoryen Kilisesi‘ni Hıristiyan saymaması önemli bir olaydır (Ataöv, 2008). Bu olay neticesinde Ermeniler dinsel ve devamında toplumsal anlamda yoğun baskılar yaĢamıĢlardır. Neticede Bizanslılar zamanında Kafkasya bölgesinde dağıtılmıĢlardır. 700‘lü yıllarda Bizanslılar ve Araplar, Doğu Anadolu ve Kafkasya olarak ikiye bölerek Ermenistan‘ın kontrolünü paylaĢmıĢlardır. Bu paylaĢımdan sonra Ermenistan, Araplar ve Bizans arasında yarı bağımsız bir tampon devlet görevi görmüĢtür (Feigl, 2007, s.36) Ermeniler, IX. yüzyıldan XI. yüzyıla değin sanat, edebiyat gibi alanlarda büyük geliĢimler göstermiĢ; ĢehirleĢme ve ticari konularda önemli atılımlar gerçekleĢtirmiĢlerdir. Bu geliĢim, XI. yüzyılda gerçekleĢen Bizans iĢgali ile sekteye uğramıĢtır. Kilikya Krallığı dönemi ise geliĢim sürecini yeniden baĢlatmıĢ, bu dönemde Ermeni aydınlanması altın devrini yaĢamıĢtır. Kilikya‘da üç asır süren Ermeni hâkimiyeti, 1375 yılında Mısır‘dan gelen Memluklar tarafından sonlandırılmıĢtır (BÜSAM, 2009). Uzun yıllar bu Ģekilde tam bağımsızlıktan ötede, Bizanslılar, Persler ve Müslümanlar arasında tampon bölge görevi gören yarı bağımsız Ermeni prenslikleri, ya büyük devletlerin himayesinde yaĢamını sürdürmüĢ ya da yıkılmıĢlardır. Monofizist inançlı Ermenilere, özellikle Hıristiyan dünyası tarafından hoĢgörü gösterilmemiĢ, aksine; sürekli inançlarından döndürülmeye çalıĢılmıĢlardır. Ermenileri bu baskıdan kurtaran önce Selçuklular sonra da Osmanlılar olmuĢtur (Feigl, 2007, s.36). XIV. ve XV. yüzyıllarda Bizans hâkimiyetinde olan bu toprakların bir kısmı Osmanlı hâkimiyetine girmiĢ, bir kısmı da Ġran hâkimiyetinde kalmaya devam etmiĢtir (Tızlak, 2008). Bu Ģekilde 1514 ve 1516 yıllarında Osmanlı himayesi ile tanıĢan Ermeniler, Selçuklu Türk Hükümdarlığında olduğu gibi, Osmanlı himayesine girdikleri günden itibaren hiçbir baskı ile karĢılaĢmamıĢ, Müslüman unsurlarla eĢit muamele görmüĢlerdir. Ġbadetlerini özgürce yapma hakkı tanınan, kendi vergilerini toplayabilen, hukuk sistemlerini uygulayabilen, nikâh iĢlerine bakan Ermeniler, Bizans döneminde giremedikleri Ġstanbul‘a 1453‘ten sonra ‗Ermeni Patriği‘ unvanıyla girmiĢlerdir (BÜSAM, 2009). Fatih Sultan Mehmet, Ermeni Kilisesini 1461 yılında olduğu gibi kabul edip onun baĢındakine devlet aĢama düzeninde yer vermiĢtir (Ataöv, 2008). Osmanlı Devleti içerisinde birçok resmi kurumda önemli görevler üstlenen Ermeniler, verdikleri hizmetlerden ötürü ―millet-i sadıka‖ (sadık millet) olarak nitelendirilmiĢlerdir.
5
Ermeni Kralı III. Triade‘nin Ġran tehdidine ve tehlikesine karĢı Hıristiyanlığı benimsediği bilinmektedir Agos Gazetesi tarafından yayınlanan ―Surp Krikor Lusavoriç‖ adlı kitapta bu konu hakkında Ģu bilgilere yer verilmiĢtir: ―… Yalnız Hıristiyanlık sayesinde vatanını Ġran tehdidine ve tehlikesine karĢı korumak mümkündü. (III. Triade) yabancı dinlere karĢı Ermenistan‘ı kurmak için en güçlü ve etkin engelin Hıristiyanlık olacağına inanıyordu‖ (Ayhan, 2005).
22
Hem Osmanlı Devleti içerisinde, hem de diğer yerleĢtikleri coğrafyalarda genel itibari ile önemli ticaret Ģehirlerinde yaĢayan ve ticaretle uğraĢan Ermeniler, önemli gelirlere sahiplerdi. Bu konumları, onların kültürel ve yapısal konularda ilerlemelerinde önemli etken olmuĢtur. Ġran ve Azerbaycan‘daki Türk yönetimlerinin Batı ile iliĢkilerini kesmesi ise, tam da bu konumları nedeniyle Ermenilere, kimliklerinin oluĢum süreci için önemli katkılar sağlamıĢtır. Bu etkenler özetle Ģu Ģekilde sıralanabilir: 1. Ermenilerin ticari kimlikleri, onları batı ve Ġran‘daki Türk devletleri ile diplomatik iliĢkilerini sürdüren bir konuma getirmiĢtir. 2. Yerel hanedanlıklara ve Ģehir hâkimlerine verdikleri karĢılıksız maddi destek, varlıklarını koruma garantisi sağlamıĢtır. 3. Ermeniler, yabancı devletler nezdinde Ermeni kimliğinin tanınması konusunda önemli çalıĢmalar yürütmüĢlerdir (Attar, 2005, s.17). Ġran hâkimiyetinde kalan ve Ġran Ermenistan‘ı da denilen bölgede ise, Osmanlı bölgesine göre daha fazla Ermeni yaĢamıĢtır. Bu bölge 1828 yılında, Rus hâkimiyetine girmiĢtir (Tızlak, 2008). Kafkaslardaki Rus hâkimiyeti, Ermeniler için adeta bir dönüm noktası olmuĢtur. Rusya'ya güvenen ve bu nedenle de Rusya'ya Kafkasların iĢgali konusunda destek veren Ermeniler, bu sadakatlerinin ödülünü almıĢ, bir kilise cemaati iken aktif bir siyasi topluluk haline gelmiĢlerdir. 1880 yılına değin belli bir coğrafyaya sahip bir Ermeni toplumu bulunmazken, yukarıdaki geliĢmelerin etkisi ile Derbent'ten ġiraz'a kadar Azerbaycan ve Ġran Ģehirlerinde maddi anlamda güçlü ve örgütlü bir Ermeni kilisesi cemaati oluĢmuĢtur. Aynı zamanda Ermeniler için eğitim kurumu da olan bu kiliselerde, Ermeni ulus kimliğini aĢılanmıĢtır (Attar, 2005, s.17–18). Böylece Ermeni milli kimliğinin oluĢumu tamamlanmıĢtır. Ermenilerin savunduğu Büyük Ermenistan devleti ise, Ermenilerin toprak taleplerini dayandırdıkları önemli bir iddiadır. Bugün hala Ermenilerin bu iddia ile iĢgaller gerçekleĢtirmesi sebebiyle önem arz eden bu konu, ayrı bir baĢlık halinde detayları ile birlikte ele alınacaktır. 2. ERMENĠ MESELESĠNĠN DOĞUġU Hukuki temelleri 1774 Küçük Kaynarca AnlaĢması‘na dayanan Ermeni meselesinin tarihi, siyasi ve hukuki geliĢimi bir bütün olarak ele alınarak değerlendirilmesi gereklidir. Bunun öncesinde Ermenilerin Osmanlı himayesine girmeleri ve bu himaye altında nasıl bir yaĢam sürdürdüklerini tekrardan kısaca gözden geçirmek yerinde olacaktır. Anadolu Ermenilerinin Osmanlı himayesine girmeleri, Yavuz Sultan Selim‘in 1516 Mercidabık ve 1517 Ridaniye savaĢlarını kazanması ile gerçekleĢmiĢtir. Bazı Ermeni
23
tarihçilerin iddia ettiği üzere, bu tarihlerde Osmanlı Devleti, Ermeni Krallığı ile karĢılaĢmamıĢtır. Kilikya Ermeni Krallığı, Mercidabık ve Ridaniye savaĢlarından çok önce, 1375 yılında Memluklar tarafından sona erdirilmiĢti (Gürün, 2008, s.44–45). Dolayısıyla Osmanlı Devleti, Çukurova Bölgesini Ermeni Devleti‘nin değil, Memlukların elinden almıĢtır. Aynı Ģekilde Doğu Anadolu bölgesi de Ermenilerden değil, 1514 Çaldıran SavaĢı ile Safavilerden alınmıĢtır. Türk idaresinin hoĢgörü ve adaletinden memnun kalan Ermeniler, Selçuklu döneminde olduğu gibi Osmanlı döneminde de çok rahat bir hayat yaĢamıĢlardır. Türk himayesine ilk girdikleri tarihten itibaren XIX. yüzyılın ortalarına kadar Ermenilerin, Türklerle ufak tefek hadiseler hariç, büyük bir anlayıĢ ve dostluk içinde yaĢadıkları bilinmektedir (Saray, 2009). Hatta o dönemde, baĢka hükümranlık altında bulunan azınlıkların durumundan çok daha iyi durumdaydılar (Henrich, 2009).
Millet-i Sadıka olarak
isimlendirilen Ermeniler, Osmanlı Devleti içerisinde hiçbir ayrımcılığa maruz bırakılmaksızın, aksine huzurlu ve özgürce yaĢama olanaklarına sahip olmuĢlar, devlet hizmetinde çok yüksek mertebelerde bulunmuĢlardır6 (Feigl, 2007, s.46). Ermeniler, Osmanlı Ġdaresi altında, ekonomik anlamda da çok rahat bir hayat sürmüĢlerdir. Bu konuda önemli Sovyet devlet adamı ve parti yöneticisi Artemoviç Boryan Ģu örneği vermektedir: ―Rus ordusu, Türkiye‟ye seferleri sırasında Türkiye Ermenistan‟ında inanılmaz miktarlarda hayvanlarla ve dolu ambarlarla karşılaştı. Öyle ki, Rusya Ermenistan‟ının
ve
Transkafkasya‟nın
hiçbir
bölgesinde
böyle
bir
manzarayla
karşılaşamazsınız‖ (Perinçek, 2006c). Çarlık yetkililerinin aralarında gerçekleĢtirdiği yazıĢmalarda da, Osmanlı Ermenilerinin yaĢam koĢullarının Rusya Ermenilerine oranla çok daha iyi olduğu, bu yüzden de Ermenilerin, Çarlık Rusya‘sından kaçarak Osmanlı‘ya sığındıkları belirtilmektedir (Perinçek, 2006b). Ermenilere, dini konularda da hiçbir kısıtlama getirilmemiĢtir. Hatta Ġstanbul Ermeni Patrikliği, Osmanlı padiĢahı Fatih Sultan Mehmet‘in bizzat oluĢturduğu bir makamdır (Feigl, 2007, s.46). Öyle ki Ermeniler, sahip oldukları bu özgürlüklerden dolayı Batıda ―Hıristiyan Türkler‖ olarak bilinmekteydiler (AĢgın, 2003). Ermenilerin, 1789 Fransız Ġhtilali‘nin getirdiği milliyetçilik akımından en son etkilenen toplumlardan birisi olması, sahip oldukları bu iyi Ģartlara bağlanmaktadır. Müslüman unsurlarla eĢit muamele gören ve hayatından çok memnun olan bu milletin, bir problem olarak dünya gündeminde yer bulmasının sebepleri, dünya siyasetindeki değiĢimlere dayandırılmaktadır. Bahsi geçen dönemde iki önemli geliĢme yaĢanmıĢtır. Bunlardan birincisi sanayi devrimi, onun da getirisi sömürgecilik politikası, ikincisi ise Fransız
6
Osmanlı Devleti, sadece Ermenilere değil, idaresinde yaĢayan tüm unsurlara eĢit muamelede bulunmuĢtur. Bu durum, Türk Töresinin (Hukukunun) gereğidir. Türk Devlet adamları, bu töreye uygun olarak, ülke dâhilinde yaĢayan Türk, Gayri Türk; Müslüman, Gayri Müslim herkese eĢit muamele yapmakla mükellef idi (Saray, 2009).
24
devrimi ve onun da getirisi milliyetçilik akımı olmuĢtur. Fransız devriminden ziyade, sömürgeci
devletlerin
faaliyetlerinin,
Ermeni
meselesine
büyük
katkısı
olduğu
değerlendirilmektedir. Avrupalı devletlerin geliĢen sanayileri ile birlikte, aradıkları hammadde ve pazaryerleri için Osmanlı toprakları bulunmaz bir nimet konumundaydı. Osmanlı Devleti‘nin zayıflama dönemine girmiĢ olmasıyla emperyalist7 politika izleyen bu devletler, hasta adam olarak nitelendirdikleri bu devleti parçalama ve mirasından pay alma gayretine giriĢmiĢlerdi. 8 Bahsi geçen amaçlarına ulaĢabilmek için de, Osmanlı Devleti içerisindeki azınlıkları kullanmaktan geri durmamıĢ, Ermenileri de Osmanlı Devleti‘nin iç iĢlerine karıĢmak üzere uydu gibi kullanabilecekleri bir unsur haline getirmek istemiĢlerdi (ġahin, 2007; Tızlak, 2008). Ermenilere, Anadolu‘da bir müstakil devlet kurmak vaadiyle yaklaĢan Avrupa devletlerinin amacını, Birinci Dünya SavaĢı sırasında bir tarihçi, resmi makamlara sunduğu raporunda Ģöyle belirtmiĢtir: ―… Transkafkasya ve Azerbaycan‟ı Ön Asya‟daki Türklerden ayıran Ermeniler, Türk topluluklarının arasına sokulmuş bir tampondur. Biz bu tamponun yok olmasına ve onun yerine bize düşman olan Müslüman bir kitlenin gelmesine müsaade edemeyiz” (ġıhaliyev, 2005). Ermeni meselesi görünürde,
Avrupalı devletlerin Osmanlı Devleti‘nin doğu
vilayetlerindeki Ermeni azınlığın, gittikçe güçleĢtiği savunulan durumunun nasıl ve hangi çerçevede iyileĢtirilebileceği temeline dayandırılmıĢtı. Sunulan bu problem ve o dönemde Ermenilerin Osmanlı Devleti içerisindeki refah düzeyleri göz önüne alındığında, aradaki tutarsızlık dikkat çekmektedir. Ermenilerin sahip olduğu tüm iyi Ģartlara rağmen bahsi geçen devletler, yapay bir mesele icat ederek Ermenileri milliyetçilik fikrine ısındırmıĢ, bağımsız Ermenistan fikri ile bu toplumu desteklemiĢlerdir. Bu devletlerin baĢında Ġngiltere, Rusya ve Fransa gelmektedir. Tüm bu veriler ıĢığında denebilir ki; Ermeni meselesi, XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı Devleti üzerinde emperyalist amaçları bulunan Rusya, Ġngiltere ve Fransa tarafından oluĢturulmuĢ yapay bir sorundur. Bu ülkelerin kendi ülkelerinde hak ve özgürlüklere değer vermemeleri ise, Ermeni meselesindeki samimiyetsizliklerinin kanıtı durumundadır. Ermeni meselesi, dünya gündeminde yer almadan bir süre önce bir kısım Ermeni, Osmanlı Devleti içerisinde sorun çıkarmaya baĢlamıĢtı. 1774 yılında imzalanan Küçük Kaynarca AntlaĢması‘ndan itibaren dıĢ güçlerin etkisinde kalan bu Ermeniler, kendilerini Rus
7
Emperyalizm, bir devletin diğer bir devlet üzerinde, ister maddî, ister manevî bir kontrol, nüfûz kurması veya bir üstünlük sağlaması demektir (Tosun, 2002).Bu amacı politikaları haline getiren devletlere de emperyalist devletler denilmektedir. 8 1878‘deki Berlin Kongresi ve 1912 ile 1913 yıllarındaki Balkan SavaĢı sonrasında Avrupa devletlerinin taleplerinde Osmanlı Devletini parçalama istekleri net bir Ģekilde görülebilmektedir (Henrich, 2009).
25
Çarı‘nın tebaası olarak görmeye baĢlamıĢlardı 9. Rusya ile Türkiye arasında savaĢın kaçınılmaz olduğu andan itibaren de Ermeni Kilisesi‘nin desteği ile Ermeniler, sonsuza dek çizgilerini belirlemiĢler: Rusya‘nın yanında Türkiye‘ye karĢı hareket etmiĢlerdir10
(Carty,
2005, s.346). Osmanlı Ġdaresi, bu ağır Ģartlar altında, devlet bütünlüğünü muhafaza etmek zorundaydı. Bunun için Avrupalı devletlerin kendi toprakları üzerindeki emperyalist amaçlarına karĢı durmak üzere Ermenilere yönelik ıslahatlar düzenlemiĢtir. Oysa sömürgeci devletler Ermenilere, uzun yıllar bağımsızlık fikri veren faaliyetler yürütmüĢlerdi. Bu nedenle Ermeni meselesinin gündeme geldiği tarihten itibaren Ermeniler, Talat PaĢa‘nın da ifade ettiği gibi, ıslahat değil, önce özerklik, sonra da bağımsızlıklarını kazanmak istemekteydiler (ATASE1, Talat PaĢa‘nın Anıları, 1994, s. 63‘den alıntı). Ermeni meselesini yaratan ve devamında geliĢen olayları destekleyen kurum, kuruluĢ ya da kiĢiler Ģunlardır: 1.
Emperyalist devletler,
2.
Kiliseler,
3.
Misyonerler,
4.
Ermeni ve Misyoner okulları,
5.
Komiteler,
6.
Ermeni aydınlar.
Emperyalist devletlerin müdahalesi, daha önce de sıkça anıldığı üzere, Ermeniler için tam bir değiĢim getirmiĢtir. Osmanlı Coğrafyası üzerinde emperyalist hedefleri bulunan bu devletler, Ermenilerin yaĢadıkları bölgelerde etkinlik kurarak siyasi emellerine ulaĢma gayreti içerisindeydiler. Bu amaçla Ermeniler, ‗koruyuculuk‘ (protektora) adı altında kıĢkırtılmıĢ, ayrılıkçı talepleri doğrultusunda maddi ve manevi olarak desteklenmiĢlerdir (BÜSAM, 2009). Rus devlet arĢivlerindeki belgeler, Ermenilerin, emperyalist devletlerin müdahalesine, özellikle Berlin Konferansı‘na (1878) kadar, Türkiye‘de çok iyi Ģartlarda yaĢadıklarını, özellikle Osmanlı Devleti tarafından desteklendiklerini ve korunduklarını göstermektedir (Perinçek, 2006b). Artemoviç Boryan, Ermeni meselesinin emperyalist devletlerce nasıl kullanıldığını Ģu sözleri ile aktarmıĢtır: ―Ermeni milletinin „temsilcilerinin‟ önderliğinde Ermeni halk kitlelerinin hareketi, her zaman büyük devletlerin diplomatları tarafından dikte edilmiştir.
9
Bu anlaĢmanın ayrıntıları için bkz. Moroğlu, 2006, s.77–78. ĠĢin özünde Ermeniler, Rusya‘yı tüm Ġslam devletleri karĢısında desteklemiĢlerdir. Bu olayların çok öncesinde 1796 yılında Ruslar, bir Türk Ģehri olan Derbent‘i kuĢattıklarında da, kendilerini Osmanlılara sadıkmıĢ gibi gösteren Ermeniler, Ģehrin su Ģebekesi hakkındaki bilgileri Ruslara vererek savaĢı kazanmalarını sağlamıĢlardır Öyle ki, 1808 yılında Çar I. Aleksandr‘ın Ruslara yardım amacıyla yaptığı casusluk faaliyetlerinden dolayı, Ermeni kilisesi Katolikosu Daniel‘i Kutsal Anna Madalyası ile onurlandırılmıĢlardır (Weems, 2007, s.18). 1828–1829 Osmanlı-Rus SavaĢı esnasında önemli oranda Ermeni, Rus ordusuna kaydolmuĢ, Osmanlı‘ya karĢı hareket etmiĢlerdir. Aynı ihanet 1877–1878 Osmanlı-Rus savaĢında da tekrarlanmıĢtır (Ġnce, 2007). Konuya dair Ermeni yetkililerin ifadeleri için bkz. Perinçek, 2007b. 10
26
Bu „temsilciler‟, her zaman büyük işgalcilerin ellerinde birer silah olmuşlardır‖ (Perinçek, 2006c). Ermeni kilisesi, dini konumunun yanı sıra Ermenilerin sosyal ve siyasi hayatı içerisinde de önemli bir konumda bulunmaktaydı. Ermeni Gregoryan Kilisesi, dağınık halde Osmanlı Devleti, Çarlık Rusya‘sı ve Ġran‘da yaĢayan Ermeniler arasında bağlantı oluĢturmaktaydı (Sayılan, 2007,
s.8). ―Ermeni tarihçi Ternon‘a göre Ermeni Kilisesi ilk
inĢasından itibaren günümüze dek Ermenilerin yaĢayan ruhu olmuĢtur. Bu ruh, kültürel, dinsel ve politik olarak Ermeni toplumuna öncülük eden bir yapı anlamında anlaĢılmalıdır‖ (Ayhan, 2005). Dickran Boyaciyan‘ın Ermeni Kilisesini ele almadan Ermeni tarihi yazımının eksik olacağını belirtmesi (Gürün, 2008, s.50, Boyacian, 1972, s. 22‘den alıntı) bu sebebe bağlanmaktadır. Ermeniler, dini liderlerine Ermenicede ―milletin temsilcisi‖ anlamına gelen ―Katogikos‖ unvanını vermeleri de, kilisenin ve dolayısıyla din adamlarının misyonu hakkında bilgi vermektedir. BaĢka bir deyiĢle din adamları, sadece dini lider değil, aynı zamanda siyasî ve sosyal alanlarda da büyük roller oynayan kiĢilerdi (Ġlter, 2003, s.76). Kilisenin bu misyonunun farkında olan Avrupa, din faktörünü Ermeniler üzerinde etki aracı olarak kullanmak istemiĢlerdir. Ermeniler ile bu Avrupalı halklar arasında var olan mezhepsel ayrılık ise engel teĢkil etmekteydi. Osmanlı himayesinde bulunan Ermeniler, Gregoryen11 mezhebine bağlı bulunmaktaydı. Ġngiltere, Fransa, Rusya ve Amerika, var olan bu farkı aĢmak için, Ermenileri kendi mezheplerine kazandırma faaliyetleri yürütmüĢlerdir.12 Yürütülen bu misyoner faaliyetlerin Ermeniler arasında yarattığı bölünmeden rahatsızlık duyan ama bunun da önüne geçemeyen Gregoryen Kilisesi, Osmanlı Sultanı‘ndan yardım istemiĢtir. Ancak Fransa ve diğer Katolik ülkelerden gelen baskılar nedeniyle Sultan, bu yardım talebine karĢılık verememiĢtir (Ayhan, 2005). Batılı devletlerin politikaları uğruna dini kullanmalarına tepki gösteren Ermeni din adamı Hrant Vartabed: ‖Osmanlı ülkesinde Protestan topluluklar kurulması ve bunların Ġngiltere ve Amerika BirleĢik Devletleri tarafından himaye edilmesi, uygarlık iddiasındaki Batılı güçlerin en kutsal duygu olan din duygusunu bile kullanmaktan kaçınmadıklarını göstermektedir‖ (AvĢar, 2006) yorumunda bulunmuĢtur. Bu
misyoner
karĢılamıĢtır.
13
faaliyetler
kısa
zamanda
Avrupalı
devletlerin
beklentilerini
―Fransa‘nın yönlendirmesinin sonucu Ermeniler arasında Katolik; Ġtalya,
11
Ermenilere Hıristiyanlık, IV. yüzyılın baĢında bir Ġranlı olan Gregor Lusavoriç tarafından getirilmiĢtir. Ermenilerin büyük kısmının mensup olduğu mezhebe, Ermeni kilisesinin esaslarını kuran Gregor'un adına izafeten Gregoryen denilmiĢtir‖ (Ġlter, 2003,s.75) 12 Ġngiliz ajanı Arminius Vambery Amerikan misyonerlerin faaliyetlerini Ģu sözleri ile ifade etmiĢtir; ―Amerikan misyonerleri Protestan Ermeni Devleti kurmayı tasarlıyorlardı. Bunun için büyük paralar topluyorlar ve Ruslardan aldıkları silahlarla Ermenileri silahlandırıyorlardı. Yaptırdıkları ayaklanmalarla pek çok Müslüman‘ın ölümüne sebep olmuĢlardı. Bu arada üç-dört Ermeni öldü ise, Ermeni çevreler bunu Ġstanbul'da 3–4 bin Ermeni öldürüldü diye yayıyor; Amerikalı misyonerler ise, Protestan gazetelerine ―ĠĢte Sultan Abdülhamid yine 40.000 suçsuz Ermeni'yi katlettirdi‖ Ģeklinde haberler yayıyorlardı‖ (Ertekin, 2007, s.25, Feigle, 2000, s.16‘dan alıntı). 13 1877 yılında gerçekleĢtirilen askere alınabilecek erkek nüfüs sayımında Ermeni nüfusu içerisindeki mezhepsel bölünmeyi aĢağıdaki sayısal veriler göstermektedir:
27
Almanya, Ġngiltere ve ABD‘nin yönlendirmesiyle Protestanlık ve Rusya‘nın himayesindeki Ermeniler de Ortodoks olmak üzere dört ayrı mezhebe bölünmüĢlerdi‖ (Yuvalı, 2009). Daha sonra bu devletler, dini bağlılıklarından istifade ettikleri Ermenileri Osmanlı Devleti aleyhinde istedikleri gibi kullanmaya baĢlamıĢlardır (Saray, 2005, s.38). Bir baĢka deyiĢle; Katolikler Fransa'nın, Protestanlar Ġngiltere ve ABD'nin, Gregoryenler ise Rusya'nın nüfuz alanına girmiĢtir. Osmanlı Ġdaresi boyunca barıĢ ve güven içerisinde hizmet veren bu kiliseler, bu devletlerin kıĢkırtmaları ve bölünmenin etkisi ile Ermeni meselesinin uluslararası konuma gelmesinde büyük katkılar sağlamıĢtır. Bu dönemde Ermeni Patriği Ormanyan‘ın Ermeni Kilisesini, ―Kayıp ülkenin görünen ruhu‖ olarak tanımlaması ise (Ġlter, 2003, s.76, Ternon, 1977, s.34‘den akt. Binark, 2000‘den alıntı), kilisenin, bağımsızlık fikri ve çalıĢmaları yönünde sahip olduğu değeri ifade etmektedir. Din adamlarının mezhepler arası rekabet ile birleĢen milliyetçi fikirlerin yanı sıra Türk aleyhtarı fikirlerin Ermeniler arasında kabulü için çalıĢmalar yürüterek, ayrılıkçı Ermeni hareketine bizzat destek olmuĢlardır (Feigl, 2007, s.39). Bu sebepledir ki, 1895 yılında ve sonrasında siyasi sebeplerden dolayı tutuklanan Ermeni papazlarına rastlanmaktadır.14 Kiliselerin yürüttüğü bahsi geçen siyaset, Ermenilerin isyan hareketleri, terör eylemleri ve katliamlar gerçekleĢtirmelerinin de ana nedenlerden biri olarak görülmektedir. Resmi bir Ġngiliz belgesine göre, Ermeni din adamları cemaatlerin silahlanması için uğraĢmakta ve bazen nefretle bu çağrıları yapmaktaydılar (Weems, 2007, s.25). Bu konuda Bitlis ve Van‘da Rus BaĢkonsolosluğu yapan General Mayevski, 1912 tarihli bir raporunda, ―1895 ve 1896 yıllarında Ermeni din adamları, hiçbir dini eğitim gayreti içinde değillerdi. Buna karşılık, milliyetçilik fikrini yaymak için çok çalıştılar (…)Dini görevlerin yerini Hıristiyanların Müslümanlara olan düşmanlığı aldı‖ (Öymen, 2006, s.33) diyerek, kiliselerin Ermenileri Türkler aleyhine kıĢkırtarak bağımsızlık fikri aĢıladıklarını belirtmiĢtir. Bazı Ermenilerde bugün dahi varolan Türk düĢmanlığının geliĢme nedenleri arasında, o dönemde kilise tarafından yürütülen bu faaliyetlerinin önemli etkisi olduğu değerlendirilmektedir. Ermeni terör faaliyetlerini yürüten TaĢnak ve Hınçak Cemiyetleri de bu kiliseler tarafından desteklenmiĢlerdir. Osmanlı Devleti‘nin zayıflama dönemine girdiği 1800‘lerden itibaren batılı misyonerler bu topraklarda etkili olmaya baĢlamıĢlar ve Ermenileri ayrılıkçı fikirlerle donatarak isyana hazır hale getirmede önemli roller üstlenmiĢlerdir (Yıldırım, 2008). Sadece 1896 yılında Amerika‘dan 7 kiliseden 176 misyoner ve Ġngiltere‘den de 4 ayrı kiliseye bağlı misyonerler Osmanlı Devleti‘ne dağıtılmıĢtı (Gürün, 2008, s.63). Özellikle Protestan mezhebine dâhil
Askerlik hizmetine karĢı vergi ödeyen Hıristiyan erkeklerin oranları Ģöyleydi: Gregoryan Ermeniler: 33.445, Roma Katolik Ermeniler: 3.985, Protestan Ermeniler:660‘dır (Feigl, 2007, s.28). 14 Konuya dair ayrıntılı bilgi için bkz. Karacakaya, 2001.
28
olan Ermeniler, misyonerlerin kıskacı altında idiler. Dolayısıyla ayrılıkçı hareketlerin en ateĢli taraftarları da Protestan Ermeniler olmuĢtur (Yıldırım, 2008). Ermeni okullarında verilen eğitim de, ayrılıkçı fikirlerin genç beyinlere nüfuzu açısından önemli etken olmuĢtur. Bunun yanında baĢta Rusya olmak üzere, Ġngiltere, Fransa ve ABD açtıkları kolejler vasıtasıyla, Ermeniler arasında milliyetçilik ve ayrılıkçı fikirlerin geliĢmesinde önemli kaynak oluĢturmuĢlardır15 (Duygulu, 2009). Rus bilim adamı V. L. Veliçko kitabında: “...Ermeni mahalli okullarında öğrenciler Büyük Ermenistan haritasını ki, arazisi Voronej‟e ulaşıyor ve başkenti de Tiflis‟tir- öğreniyorlar‖ bilgisini vermiĢtir (ġıhaliyev, 2004, s.9). Türkiye Ermenistan‘ı ismi ile duvarlara asılan bu harita, eski Erzurum vilayeti ile Ermenilerin oturduğu mahalleleri kapsamakta ve üzerinde bulunan noktalı hudut çizgileri ile Vilâyât-ı Sitte‘yi16 göstermekteydi (ATASE1). Ermeni tarihçilerin iddiaları üzerine yazılan ―Ermeni Tarihi‖ dersi, bu haritalar eĢliğinde Ermeni gençlere, bir zamanlar Büyük Ermenistan diye bir devletin var olduğunu ama Türklerin istilaları sonucu yıkıldığı bilgisi verilmekteydi. Bu öğretilerin de alt anlam olarak, Türk düĢmanlığını ve Büyük Ermenistan Devletinin yeniden kurulması isteğini aĢılamaktaydı. Özellikle 1830'lardan itibaren bu okulların sayıları hızla artmıĢtır. 17 Ermeni kaynaklarında, cemiyet ve kiliselere ait bu okulların sayısının artması ve bu okullarda 100 bini aĢkın Ermeni öğrencinin varlığı, Osmanlı Devleti içinde Ermeni varlığının, eğitim ve kültür yönünden teĢkilatlanması olarak kabul edilir (Hocasaryan, 2009). Bu sav, bir manada gerçek kabul edilebilir. ġöyle ki Ermeniler, Ermeni tarihlerini ve kültürlerini tarihi vesikalara göre değil de kendi tarihçilerinin iddiaları üzerine öğrenince, sadece Ermenilerin doğru kabul ettiği varsayımları benimsemekteydiler. Bu da, aynı inanç etrafında teĢkilatlanan bir Ermeni toplumu yaratmaktaydı. Bu Ģekilde varsayımsal bir tarih ve düĢmanlık eğitimi alan gençlerin, eğitim ve kültür hayatının ötesinde, amansız teröristler olarak en kanlı eylemlerin içerisinde yer almaları ise kaçınılmaz görülmekteydi. Kurulan ilk Ermeni komiteleri Armenekan, Hınçakyan ve TaĢnaksütun, ihtilal fikrinin Ermeniler arasında kabulü için, memleketin hemen her yerinde ve de yurt dıĢında kulüpler ve kütüphaneler açmıĢlardır.18 Bu kuruluĢların amacı, Ermenilere, Ermeni tarihi ve Ermeni büyükleri hakkında bilgiler verilerek, Ermeni milliyetçiliğinin aĢılanmasını sağlamaktı. Bu çalıĢmaların içerisinde Türklüğe ve Türklere karĢı Ermeni halkında nefret uyandıracak
15
Ermeni Patriği Haren AĢıkyan ―Ermeni Tarihi‖ isimli eserinde, ‖ Türkiye‘nin çeĢitli yerlerine dağılmıĢ çok sayıda misyoner Ġngiltere lehine propaganda yapmakta, Ermenilerin Ġngiltere sayesinde muhtariyete kavuĢacaklarını ileri sürmektedirler. Kurdukları okullar, bu gizli tasarılarının yuvasıdır‖ demiĢtir (AvĢar, 2006). 16 Vilâyât-ı Sitte: Osmanlı Devleti zamanında Erzurum, Van, Elazığ, Sivas, Bitlis ve Diyarbakır‘ı içine alan altı vilayete verilen genel isimdir. 17 ABD‘li ve Ġngiliz misyonerler ortak çalıĢmaları sonucu 1866‘da yalnızca Ġstanbul‘da erkekler için 32 okul ve kızlar için de 14 okul olmak üzere toplam 46 okul açılmıĢtır (Ayhan, 2005). 18 Örneğin Londra'da ―International Democratic Club‖ isimli bir Ermeni fesat kulübünün bulunduğu Osmanlı idaresince tespit edilmiĢtir (Karacakaya, 2001).
29
eserlerin neĢredilmesi de sayılabilir. Bu eserler günümüzde de Ermenilerin Türkleri tarihsel nedenlerle suçlamalarında ve Türk düĢmanlığını sürdürmelerinde önemli etkendir. Bunların yanında basın-yayın, konferans tertibi, kitap yayını gibi yollarla Osmanlı Ermenilerine milliyetçi fikirler veren Ermeni aydınlar bulunmaktaydı. 19 Bu aydınlar, genellikle Avrupa‘da eğitim almıĢ kiĢilerdi. Eğitim hayatlarını bu ülkelerde tamamlayanların büyük bir kısmı, Anadolu‘ya tekrar dönerek yeni kuĢak Ermenilerin eğitiminde rol almaktaydılar. Ermenilerin bu gibi fikirlere finansal ve fikirsel açıdan bu aydınları destekleyen bir kol da mevcuttu. Osmanlı Türkiyesi‘nde zenginleĢip de ülkenin dıĢ ticaretinde söz sahibi olan ve Avrupa‘ya göç eden pek çok Ermeni ailesi oralarda gazete ve dergiler çıkarılmasına ön ayak olmaktaydılar (Saray, 2009). Bu da Ermeni aydınlarını, ayrılıkçı hareketlerinde daha güçlü ve etkili kılmaktaydı. Osmanlı Devleti, bu duruma tedbir olarak dıĢarıdan ithal edilen ve üzerinde ―Ermenistan‖, ―Ermenistan Krallığı‖ gibi ifadelerin bulunduğu risalelerin, kitapların ve haritaların Osmanlı Devleti sınırlarına sokulmasını yasaklamıĢtır (Hocasaryan, 2009). Hınçak Komitesi tarafından yayınlanan Hınçak Gazetesi de, yasaklanan bu yayınlar arasındaydı. Yine de bu yayınlardan pek çoğu yasal olmayan yollardan Osmanlı Devleti‘ndeki Ermenilere ulaĢtırılmıĢtır. Örneğin 1893 yılında Osmanlı Ġdaresi tarafından, Sparta Yunan vapuru aracılığıyla memlekete ‗zararlı yayın‘ sokulduğu tespit edilmiĢtir (Karacakaya,2001). Hınçak Komitesi, yasaklanan yayını ile ilgili Doktor Benene‘ye verdiği talimatta, ―Siz şubelere, o gazeteleri ulaştırmak için bir yol bulunuz. Balasanyan‟ın dağıttığı gazetelere nezaret ediniz. Yeridasart Hayastan isimli gazete size Leon aracılığıyla gönderilecektir. Bunun da dağıtılmasına çalışınız‖ diye yazmıĢtır (ATASE1). Bunun gibi pek çok çalıĢma sonucu, Osmanlı Devleti‘nin uyguladığı tedbirler aĢılmıĢ, bağımsızlık fikrini empoze etme amaçlı olan yayınlar, Ermenilere ulaĢtırılmıĢtır. Yukarıda sayılan bu çok yönlü çalıĢmalar sonucunda, Avrupa‘dan sonra Türkiye‘de de siyasi akımlara ve istiklal fikirlerine sıcak bakan ve istiklal isteyen büyük bir Ermeni cemaati peyda olmuĢtur. 1870 yılına dek neredeyse tamamen uluslararası sahnede önemsiz sayılan Ermeniler, Ģark meselesinin bir parçası olduklarını fark etmeden uluslararası sahneye sürülmüĢlerdir.
19
Bu bahsi geçen faaliyetlerden sadece 1893 yılına ait birkaç örnek vermek yerinde olacaktır: Bu yıl içerisinde Ġngiliz-Ermeni Derneği'nin himayesinde "The Anglo Armenian" adlı aylık bir gazete çıkarılmaya baĢlanmıĢ, Londra'da, Ġngiliz Ermeni Derneği'nin himayesinde "Ararat Toprağı, Ermenistan ve Ermeniler" konulu bir konferans gerçekleĢtirilmiĢ, Amerika'da "Ermenilere Askeri Talim Dersleri" Leipzig'de Dr. Karabet Mıgırdıç tarafından "Les Pauliciens dans l'Empire Byzathin et autres sectaires analogues en Armenie" adında kitaplar basılmıĢ, Londra‘da "Ermeniler ve Türkler" adlı dergi neĢrolunmuĢtur (Karacakaya, 2001).
30
3. ERMENĠ MESELESĠNĠN GELĠġĠMĠ Ermeni meselesinin ortaya çıktığı XIX. yüzyıl, Osmanlı siyasi hayatının son bölümüne girdiği dönemdir. Bu dönemde Osmanlı Ġdaresi, içinde bulunduğu güç durumun Ermeni meselesini güçlendirmesinden endiĢe duymaktaydı. Bu meseleye tedbir olarak daha önce vatandaĢları arasındaki eĢitlik statüsünü yeniden ayarlamak üzere çıkarttığı 1839 Tanzimat ve 1856 tarihli Islahat Fermanlarının arkasından 1863 yılında Ermenilere çok daha geniĢ hak ve imtiyazlar getiren ―Ermeni Milleti Nizamnamesi‖ ilan etmiĢtir. Osmanlı tarihinde dönüm noktası sayılabilecek bu nizamname ile Ermeniler, eğitim, kültürel ve dini konular ile cemaat iĢlerinde serbest bırakılmıĢlardır (BÜSAM, 2009, Özel, 2003‘den alıntı). Bu nizamname ile sağlanan olanaklar, Osmanlı Ġdaresi‘nin yapıcı maksadının çok dıĢında yıkıcı sonuçlar getirmiĢtir. Ermeniler, bu nizamnamenin yanında kendilerine tanınan bu nice haklardan istifade ederken, daha da fazla hak talebine girmiĢ ve bir "Ermenistan" fikriyle yaĢamaya baĢlamıĢlardı (Küçük, 1989). Ermeni yazar K. Ozanyan‘ın da ifade ettiği üzere bu nizamname, ―Ermenilerde ihtilâl ruhunu uyandırmıştı” (Garibov, 2006, s.74, Ozanyan, 1919‘dan akt. Uras, 1987, s. 175‘den alıntı). Sağlanan bu imtiyazların bir diğer sonucu, Ermenileri, adeta üstün ayrıcalıklı sınıf statüsüne taĢıması olmuĢtur. Trabzon‘daki Ġngiliz Konsolosu Palgrave DıĢiĢleri Bakanı Lord Stanley‘e 30 Ocak 1868 tarihinde gönderdiği raporda Ģunları yazmıĢtır: ―Hıristiyanlar Müslümanlara nazaran imtiyazlı durumdadır. Bu apaçık bir adaletsizliktir. Müslüman bir suç mu işlemiş, hemen ve sert bir biçimde cezaya çarptırılır. Aynı suçu işleyen Hıristiyan ise şöyle böyle cezalandırılır veya büsbütün bağışlanır. Çünkü işin içinde bir Hıristiyan olunca yabancı konsoloslar ve temsilciler ona kanat gererler ve adaletin eli kolu bağlanır‖ (Öymen, 2006, s.32). Bu sözlerden de anlaĢılacağı üzere, bu dönemde Osmanlı Devleti, tüm Hıristiyan unsurlara olduğu gibi Ermenilere de, Müslüman unsurlardan daha fazla haklar tanımıĢ ve onların zenginleĢmesinin yolu açılmıĢtır. Ayrıca Hıristiyan unsurlara yönelik yabancı konsolosların himayeciliği de, bu geliĢmenin daha da hızlı bir süreç halinde yaĢanmasını etkilemiĢtir. Ermeniler, kendilerine verilen tüm üstün ayrıcalıklara rağmen, Osmanlı Devleti‘nin içinde bulunduğu zayıf durumdan cesaretle ilk kez 1878 yılında Ermeni Patriği Nerses Varjebedyan baĢkanlığında toplanarak, "Ermeni Milleti Meclisi‖ ismi ile Rus Çarına, bağımsızlık fikirlerini açmak ve bu konuda desteğini istemek üzere baĢvurmuĢlardır (Karacakaya, 2001). Buna karĢın Rusya, Ayastefanos (YeĢilköy) AntlaĢması‘na, Osmanlı Ermenileri için bazı ıslahatlar öngören ve bu ıslahatların yapılacağına dair Osmanlı Devleti‘nin garantisini getiren 16. maddeyi eklemiĢtir20 (Tızlak, 2008). Böylece Ermeniler, ilk kez uluslararası bir antlaĢmada yer almıĢlardır (Feigl, 2007, s.55). 20
Maddeye göre, ―Ermenistan‘dan Rusya askerinin istilası altında bulunup Osmanlı Devleti'ne verilmesi gereken yerlerin boĢaltılması oralarda iki devletin dostane iliĢkilerinde zararlı karıĢıklıklara yol açabileceğinden,
31
GeliĢmeleri dikkatle takip eden Ġngiltere, Rusların neredeyse Osmanlı‘ya tamamen hâkim olmasından dolayı 1878 yılında Berlin Kongresi‘nin toplanmasını sağlamıĢtır. Bu önemli kongrenin sonunda, ‗Doğu Anadolu'da Ermeni azınlığın olduğu bölgelerde ıslahat yapılacaktır‘ maddesi kabul edilmiĢtir21 (Duygulu, 2009). Ermeni meselesini uluslararası bir sorun haline dönüĢtüren bu antlaĢma ile Rusya, Ġngiltere ve Fransa Osmanlı içiĢlerine karıĢma fırsatını yakalamıĢtır. Ermenilere bağımsızlık yönünde umut veren bu kongrede batılı devletler, Anadolu‘da bir Ermeni Devleti kurma gibi fikir beyan etmemiĢlerdir. Bunun nedeni Ermenilerin vatan toprağı olarak istedikleri bölgelerdeki nüfusları ile açıklanabilir. Çarlık Rusya‘sı DıĢiĢleri Bakanlığı arĢivinde, ―E. Reklyu‘nun verilerine göre Küçük Asya‘da 800.000 olan nüfusuyla bu halk için bir prenslik kurmak bile komik olurdu‖ (Perinçek, 2006b) ifadesi ile bu görüĢ açıklanmıĢtır. Avrupalı devletler de, bu oran doğrultusunda Anadolu‘da bir Ermeni Devletinin kurulmasını sağlamanın, son derece meĢakkatli ve maddi anlamda ağır yük anlamına geldiği için, Ermeni Devleti kurmak gibi bir amaçtan çok uzakta durmaktaydılar. Ermeniler ise, bu antlaĢmada kendileri için bağımsız bir yönetim kararı çıkmamasını, çok daha farklı nedenlere bağlamıĢlardır. Ermenileri temsilen Berlin Konferansı‘na katılan, Patrik Mıgırdiç Hırimyan, istedikleri Ģekilde bir kararın çıkmama nedenini Ģu Ģekilde yorumlamıĢtır: ―Berlin‟de ölü can için keşkek dağıtılıyormuş. Beni de Ermenilere düşen payı alıp getirmem için gönderdiniz. Ben de kabımı alarak koştum. Gördüm ki Sırplar, Karadağlılar, Bulgarlar, Romenler, Yunanlılar yanlarında asılı demir kepçelerle kaplarını doldurdular. Siz ise bana demir kepçe yerine kâğıt verdiniz. O kâğıt parçasını sıcak keşkeğe ne kadar soktu isem kâğıt da o kadar ıslandı. Nihayet düştü; dağıldı. Ben de boş döndüm. Evvelden birkaç Zeytunlu isyancı götürmeyi unuttum. Onların kepçeleri vardı. Kabın altından kenarından bir şeyler koparırlardı‖ (Bağçeci, 2008, Hocaoğlu, 1976, ss.114-115‘den alıntı). Bu sözlerden de anlaĢılacağı üzere Ermeni Patriği, Romen, Sırp, Karadağ, Yunan ve Bulgarların isteklerini isyan edip kan dökerek elde ettiklerini, Ermenilerin de bu yola sapmaları gerektiğini ifade etmektedir. Yine Berlin Kongresi‘ne çevirmen-sekreter olarak katılmıĢ olan Nuryaz Çeraz‘ın, 1879 yılında yayınladığı bir broĢürdeki ifadeleri dikkat çekicidir. Çeraz, "(Kongre) ileride kuracağımız milli binanın (Ermeni Devleti'nin) temellerini de attı... Avrupa elimize silahları verdi; paslanmadan önce bu silahları kullanmalıyız... Berlin Kongresi ile bir altın madeni elde Osmanlı Devleti Ermenilerin barındığı eyaletlerde mahalli menfaatlerin gerektirdiği ıslahat ve düzenlemeyi vakit kaybetmeksizin yapmayı ve Ermenilerin Kürtlere ve Çerkezlere karĢı güvenliklerini sağlamayı garanti eder‖ (Ayhan, 2005). 21 Berlin AntlaĢması: 13 Temmuz 1878 yılında Osmanlı Devleti ile Rusya, Almanya, Avusturya-Macaristan, Ġngiltere ve Fransa arasında imzalanan antlaĢmadır. Bu antlaĢmanın, Ayastefanos AntlaĢması‘nın 16. maddesinin yerine konan 61. maddesinde: ―Bab-ı âli, Ermenilerin yaĢadığı eyaletlerde yerel ihtiyaçların gerektirdiği reformlar geciktirmeden yapmayı ve Çerkez ve Kürtlere karĢı Ermenilerin huzur ve güvenli ini sağlamayı taahhüt eder. Bu hususta alınacak önlemleri (büyük) devletlere bildirecektir ve devletler de alınan önlemlerin uygulanmasını gözetleyeceklerdir‖ denmektedir (Bağçeci, 2008; Saray, 2005, s.33).
32
ettik, bu maden ocağını çalıştırmak ve altını çıkarmak bize düşer‖ (Ġlter, 2003, s.82) değerlendirmesinde bulunmuĢtur. Bu sözler, Ermeniler için, silahlı isyana açık bir davettir. Her iki ifadenin özüne bakıldığında, Ermenilerin bağımsızlık mücadelesine giriĢeceklerinin ve bu amaçla her türlü isyan ve kanlı eyleme baĢvuracaklarının habercisi niteliğinde olduğu görülebilir. Bunun dıĢında bu bakıĢ açısı, Ermenilerin amaçlarına ulaĢabilmek için en etkili yöntem olarak terörü gördüklerini göstermektedir. Bazı Ermenilerin bu inançlarının günümüzde de devam ettiği, özellikle Karabağ sorunu konusunda etkin olan birçok Ermeninin ifadelerinden anlaĢılmaktadır. Osmanlı Ermenilerinin içerisinde komite faaliyetlerine karĢı olan bir kesim de mevcuttu. Özellikle Osmanlı Hükümeti‘nde önemli mevkilerde bulunan ya da ticaretle uğraĢan Ermeniler, komitecilerin ayrılıkçı faaliyetlerinden dolayı tedirgin olmaktaydılar. 22 (Metin, 2001, s.105). Sadık millet olmayı devam ettiren bu Ermeni vatandaĢlar, Ģiddetle hiçbir amaca ulaĢılamayacağı görüĢünde birleĢiyorlardı. Komiteciler ise bu fikirleri paylaĢanları hain ilan ediyor, örgüt aleyhinde olanlara Ermeni halkın düĢmanlığını yöneltmesi için yayın yollarını kullanıyorlardı23 (ATASE1). Komitenin bu baskı ve tehditlerinden dolayı bu kiĢiler, ihtilal karĢıtı fikirlerini çok sesli dile getiremiyorlardı. Bu dönemde Ermeniler için ‗Hıristiyanlık‘ vurgusunun baĢlaması da ilgi çekicidir. Örneğin kurdukları komitenin ismini "Hıristiyan Ermenileri Savunma Komitesi" koymaları, aslında Avrupa‘ya bir hatırlatmayı da içermekteydi. Verilmek istenen mesaj Ģuydu: Ermeniler Hıristiyan unsurlardı ve Ġslam yönetiminden kurtarılmalıydı. Bu nedenle olsa gerek ki, bağımsızlık isteklerini dile getirirken Avrupalı ―dindaĢlarına‖ seslenerek, Osmanlı Ġdaresi altında kötü muameleye maruz kaldıklarını dile getirmekteydiler. 24 Günümüzde Ermenilerin Ermenistan‘ı, ―Müslüman devletlerle kuĢatılmıĢ ve bu nedenle de sürekli bir tehdit altında bulunan devlet‖ yorumu ile sunmaları, bu dönemdeki algı ile iliĢkilendirilebilir. Ermeniler, Osmanlı Devleti içerisinde eza çektikleri yönündeki propagandalarını, pek çok yayın alanında gerçekleĢtirmekteydiler. Özellikle bu konuda yazılan gazete baĢlıkları ilgi çekicidir: "Ermeniler Kimin Ġçin Kırılıyor", ―Ermeni Kıtalini Kim Yapıyor‖, ―Ermeniler Nasıl Ġğfal Ediliyor‖ (Karacakaya, 2001) ve benzeri pek çok baĢlıklı yazı ile Ermeniler, gerçekleĢtirdikleri terör faaliyetlerine meĢruiyet kazandırma ve Avrupa‘nın desteğini sağlama çabasına giriĢmiĢlerdir. Ermeniler, kısa bir süre içerisinde bağımsızlık fikri etrafında örgütlenmeye baĢlamıĢlardır. Bu örgütlenmeler de ilk aĢamada dernekler vasıtası ile olmuĢtur. Ermeni 22
Bu Ermeniler, Maliye Nazırı Agop PaĢa lideliğinde bir bildiri yayınlayarak Hınçaktaki bir avuç Ermeninin Osmanlı Ermenilerini temsil edemeyeceğini bildirerek Osmanlı devletine bağlılıklarını açıklamıĢlardır. Ġmza atanlar arasında Hemen hemen bütün Ermeni bankerler, tüccarlar da bulunmakta idi (Metin, 2001,s.105). 23 Örneğin Hınçak Komitesince yayınlanan Hınçak Gazetesi aracılığıyla bu tür ilanlar yayınlanmaktaydı. 24 1895 yılında "Seyh Celalettin" adıyla Worcester'de Ermenice olarak sahneye konan dört perdelik öyküde, 1877 katliamı hikâyesiyle "Ġslâm fanatizmi" iĢlenmiĢ, Avrupa‘ya bahsi geçen mesaj verilmiĢtir. Ermeni zenginlerin ve komitelerin, bunun gibi sayısız etkinlik gerçekleĢtirilmiĢitir (Karacakaya, 2001).
33
meselesinin geliĢimi süreci içerisinde bu derneklere verilen isimlerin de yaĢadığı dikkat çekicidir. Örneğin 1860 ile 1870 yılları arasında kurulan derneklerin isimleri sırasıyla Ģu Ģunlardır; Hayırsever Cemiyeti, Fedakârlar Derneği, Araratlı, Okulu Sevenler Derneği, Doğulu ve Kilikya dernekleridir. 1876'da ise ilk kez ‗Ermenistan‘ ifadesi dernek isimi olarak kullanılmıĢ ve bu yılda ‗Ermenistan'a Doğru Derneği‘ kurulmuĢtur. Takip eden yıllarda ‗Milliyetçi Kadınlar Derneği‘‘, ‗Silahlılar Derneği‘, ‗Genç Ermenistan Derneği‘, ‗Ġttihat ve Halâs Derneği‘, ‗Karahaç Derneği‘, „Anavatan Müdafileri Cemiyeti‘ ve ‗Ġhtilalci Ermenekan Partisi‘ kurulmuĢtur (Duygulu, 2009; Tızlak, 2008). 1876 yılından itibaren isimlerde silahlı, milliyetçi ve dini semboller ile anavatan kelimelerinin kullanılması, Ermeni ihtilalcilerinin fikirsel ve yöntemsel dönüĢümünü göstermektedir. Bu dönüĢümün Ermeni Ģiddet eylemlerinin haberciliğini yaptığı söylenebilir. Ermeniler, bu örgütlenme aĢamasını sürdürürken, iki yönlü faaliyet göstermiĢlerdir: 1. YaĢadıkları bölgelerde huzur ve güvenliği bozucu eylemlerde bulunmuĢlar, 2. Yurt içinde ve yurt dıĢında bölücülük yanlısı parti ve ihtilalci komitalarla faaliyetlerini sürdürmüĢlerdir (Ayverdi, 2007, s.12). Ermeni komiteciler, ayrılıkçı fikirleri yaygın kabule ulaĢtırmak ve isyan hareketlerini daha geniĢ bir coğrafyaya taĢımak amacıyla özellikle Anadolu‘da yoğun faaliyetler gerçekleĢtirmiĢlerdir. Ermeni komitelerinin vermiĢ olduğu talimatta geçen: ―Kurtuluş günü yaklaştı, icap ederse çift hayvanlarını satıp silâhlanırız. Başarılı olduktan sonra, Müslümanların toprakları, mülkleri bize kalacaktır‖ (AvĢar, 2006) sözleri, Ermenilerin amaç ve yöntemi hakkında bilgi vermektedir. Silahlanmak fikrinde olan Ermeni komiteler, Ermeni halktan toplanan ―silah vergisi‖ sayesinde silah ve cephane temini fazlasıyla sağlamıĢlardı (Metin, 2001, s.113). 1882 yılında Ermeniler, gizli bir ordu dahi oluĢturmuĢlardı. Bu gizli ordu, Ermeni ülkesinin özgürlüğü için sonuna kadar savaĢacağına ant içen Ermeni gönüllülerinden oluĢmaktaydı (Weems, 2007, s.20). Bu Ģekilde bir silahlı askeri birlik oluĢturan Ermeniler, Osmanlı Devleti içerisinde; eĢkıyalık, tecavüz, tedhiĢ, terör, yağma ve düĢmanla iĢbirliği yapmak gibi pek çok ihaneti gerçekleĢtirmiĢlerdir. Ermenilerin Osmanlı Devleti‘ne zarar veren bu eylemleri, Osmanlı toprakları üzerinde emperyalist hedefleri olan Ġtilaf Devletleri için büyük faydalar getirmiĢtir. Ermeniler, özellikle I. Dünya SavaĢı yıllarında bu devletlere üç yönlü yarar sağlamıĢlardır: 1. Çıkardıkları isyanlar ve gerçekleĢtirdikleri terör eylemleri ile Osmanlı Devleti‘ni içeriden zayıflatmıĢlardır. 2. Osmanlı Devleti‘ne karĢı açılan cephelerde, bu devletlerle birlikte savaĢmıĢlardır. 3. Bölgeye yabancı olan bu devletlere rehberlik ve öncülük etmiĢlerdir. Osmanlı Devleti, yasadıĢı faaliyetlerde bulunan bu Ermenilere kanun çerçevesinde yaklaĢmıĢtır. Bu kiĢiler yakalandıktan sonra hukuki prosedür ne ise, o yönlü iĢleme tabi
34
tutulmuĢtur. Örneğin 16 Nisan 1915 tarihinde bir grup Ermeni Sosyal Demokrat Hınçakyan Partisi
üyesi,
Hükümet
üyelerine
suikast
yapmaya
teĢebbüs
ettikleri
iddiası
ile
yargılanmıĢlardır. Parti üyeleri de genel anlamda amaçlarının yasa dıĢı isyan ve karıĢıklık çıkartmak olduğunu ifade etmiĢlerdir. Uzun süren soruĢturmalar sonunda bu kiĢiler, Osmanlı Devleti aleyhine silahlı eylem için gizli ittifak kurulmasına ve kararlaĢtırılan hain eylemlerin gerçekleĢtirilmesi için çeĢitli tarihlerde alınan kararlardan, bu maksatla yabancı ülkelerden Ġstanbul‘a gelinmesi, kongreden sonra kamuoyunu hazırlamak için iki numaralı yazının genelgeyle yayınlanması, öldürmek kastıyla yaralama ve eylem yapmak üzere takımlar kurulması gibi bazı eylem ve tedbirlere teĢebbüs ve baĢvurdukları suçları sabit görülerek ceza hukuku kapsamında yargılanmıĢlardır25 (ATASE1). Ermenilerin II.Abdülhamid‘e suikastları, Kumkapı olayları, Osmanlı Bankası baskını, Adana, Erzurum, Zeytun isyanları ve Sasun bölgesindeki geliĢmeler, Ermeni meselesinin geliĢmesinde ve kökleĢmesinde önemli yer tutmaktadır. a. Rusya’nın Ermeni Meselesinin Ortaya ÇıkıĢındaki Rolü Bu dönemde Rusya, benimsediği yayılmacı politikanın ön plana çıktığı aktif bir siyaset izlemekteydi. Bunun yanında uzun yıllar sıcak denizlere inme arzusu beslemekteydi. Bu iki sebep, Rusya‘nın güneye doğru sınırlarını geniĢletme stratejisini benimsemesine yol açmıĢtır. XIX. yüzyılın sonları ile XX. yüzyılın baĢlarında Rusya‘nın Doğu Anadolu politikası, tam olarak bu stratejiye dayanmaktaydı. Bu dönemde Osmanlı Devleti‘ni cephede bozguna uğratmıĢ olması, Rusya‘ya adeta beklediği fırsatı sunmuĢtur. Rusya‘nın sahip olduğu bir diğer avantajlı durum da, Ermenilerle olan tarihi müttefikliğiydi. Rusya, Ermeniler aracılığı ile Osmanlı Devleti üzerindeki hedeflerine çok daha kolay ulaĢabileceğini hesaplamıĢtı. Sovyet Rusya‘sının DıĢiĢleri Bakanlığı arĢivinde yer alan raporlarda, 1877–78 RusTürk SavaĢı‘na kadar Ermeni meselesi diye bir meselenin var olmadığı kabul edilmiĢtir. BaĢka bir deyiĢle bu arĢiv belgelerinde, Ermeni meselesinin suni bir sorun olduğu belirtilmiĢtir. Türkiye‘deki Rus temsilcilerin Ermenilere hamilik yaptığını ve yardım ettiklerini belirten bir Rus Hükümeti yetkilisi, kendilerine coğrafi olarak da yakın olan Ermenilerin talepleri üzerine sözler verildiğini de belirtmiĢtir (Perinçek, 2006a). Ermeniler, Osmanlı-Rus SavaĢı‘nda Osmanlı Devleti‘nin aldığı ağır mağlubiyetin hemen ardından Rusya‘dan bağımsızlık yönünde yardım istemiĢlerdi. Bu, Ermenilerin yabancı bir devlete baĢvurarak gerçekleĢtirdikleri ilk bağımsızlık müracaatıdır.26 O dönem bu
25
Konu ile ilgili çok sayıda örnek olay için bkz. ATASE1, ATASE2. 1877–1878 Osmanlı-Rus SavaĢı‘nın ardından, Ermeni Patriği Nerses Varjebetyan baĢkanlığındaki Ermeni Meclisi, Rusya‘dan iĢgal ettiği Anadolu topraklarından çıkmamasını, Fırat nehrine kadar olan toprakların Rus iĢgali altında kalmasını ve kendilerine tahsisi, Bulgarlara verilecek imtiyazlardan Ermenilerin de yararlanmasını ve Ģayet iĢgal edilen topraklar Osmanlı devletine terk edilecekse bu topraklarda Ermeniler lehine ıslahat 26
35
isteğe çok sıcak bakmayan Rus yetkililer daha gerçekçi bir yaklaĢımla, Osmanlı topraklarında ―Ermenistan‖ diye bir bölgenin olmadığını ve dağınık bir vaziyette yaĢamalarından dolayı daha önce Bulgarlara verilen hakların kendilerine verilemeyeceğini belirtmiĢlerdir (Tızlak, 2008). Sürecin devamında ise Rusya, tersi bir politik karar alarak, Ermenileri yanına çekebilmek için bu halka bağımsızlık sözünü vermiĢtir. Osmanlı arĢiv belgeleri de bu bilgiyi doğrulayarak, Ermeni komitelerinin, Rus hükümetinin verdiği bağımsızlık vaadi üzerine kurulduklarını bildirmektedir (Askeri Tarih Belgeleri Dergisi [ATBD], 1982, s.33). Özellikle I. Dünya SavaĢı öncesinde Ermenileri kesin olarak yanında görmek isteyen Rusya Ermenilere, Anadolu‘nun doğusunda ―Büyük Ermenistan Devleti‖ vaat etmiĢtir (Weems, 2007, ss.15–16). Rus ticaret-sanayi sermayesi de Karadeniz'i ve Boğazlar'ı ele geçirmek istiyordu. Bunun için "Hıristiyanların Müslüman Türkiye'nin egemenliğinden kurtarılması" sloganıyla Ermenilerin desteğini almaya çalıĢmıĢlardır (Perinçek, 2006b). 1876 yılında Ġstanbul‘daki Ġngiliz Büyükelçisi Sir Elliot, Ġngiliz Hükümeti‘ne gönderdiği bir raporda, Ermeni meselesi ile Rusya‘yı iliĢkilendirerek: "Osmanlı Hükümeti ile ilgisi olmayan yüksek mevki sahibi bir Ermeni, bana gelerek bütün olayların Rus kışkırtmalarının sonucu meydana geldiğini söyledi. Bu haber benim diğer yerlerden sağladığım istihbarata da uymaktadır" demiĢtir. Ayrıca dönemin Ġngiliz DıĢiĢleri bakanlarından Lord Edgar Granville de özetle: "Ermenilerin Osmanlı Devleti‟ne karşı başkaldırmaları, kendiliğinden doğmamıştır. Zirâ Ruslar Ermenilere el atıncaya kadar Türkiye‟de hiçbir Ermeni hareketi olmamıştır" değerlendirmesinde bulunmuĢtur (Binark, 2000, KoçaĢ, 1967, s.79‘dan alıntı). Görüldüğü üzere Ġngiltere‘nin Ermeni meselesine yönelik ilk tespiti, meselenin Rusya kaynaklı yapay bir sorun olduğu yönünde olmuĢtur. Rusya, faaliyetlerini yakından takip ettiği ve resmi görüĢmelerde bulunduğu Ermenilere legal alanların yanı sıra illegal alanda da her türlü destekte bulunmuĢ, bağımsızlık mücadelelerinde tam bir destek sunmuĢtur. Ġllegal alanda destek genellikle, komiteci Ermenileri silahlandırma yönünde olmuĢtur. Rusya‘nın bu yardımının temel amacı ise,
Ermenilerin
mücadelelerini
desteklemek
değil,
bu
topraklarda
Rus
iĢgalini
kolaylaĢtırmaktı. Rus arĢiv belgelerinde, Ermeni çeteleri ile olan iliĢkiler ve sağlanan destek detaylı bir Ģekilde anlatılmaktadır. Bu konuda araĢtırmalarda bulunan Mehmet Perinçek, Çarlık yetkililerinin Türkiye Ermenilerini silahlandırmak ve ayaklanmaları kıĢkırtmak amacıyla birçok rapor yazdığını ve TaĢnaklarla yazıĢmalar, görüĢmeler gerçekleĢtirdiğini resmi belgelerle kanıtlamıĢtır.27
yapılmasını ve Osmanlı devletinden bu teminatın alınmasını, ıslahat tamamlanana kadar da bu denetimin devam ettirilmesini talep etmiĢlerdir (ġahin, 2007). Ayrıca bu talebi Rus ordusunda görevli bulunan Ermeni subayların da büyük oranda istediği bilinmektedir (Yıldırım, 2008). 27 Ayrıntılı bilgi için bkz. Perinçek, 2007a.
36
Rusya‘nın bu adımının son derece planlı olduğunu, daha 1877 yılında Osmanlı topraklarını iĢgal durumunda Ermenilerin ―BeĢinci Bölük‖ olarak hizmet etmesini beklemesi (Feigl, 2007, s.54) ve 1880 yılında Ermenileri ayaklanmaya kıĢkırtmak ve gerektiğinde, bu ayaklanmayı yönetmek üzere Doğu Anadolu'ya Rus subaylarını göndermiĢ olması (Karacakaya, 2001) kanıtlamaktadır. Rus Generali Mayewski‘nin 1912 yılında hazırladığı bir raporunda; ―Taşnak Komitesinin Ermenilerle Müslümanları birbirine düşürerek durumu karıştırmaya ve Rus müdahalesine zemin hazırlamaya çalıştığını” (Binark, 2000, Schemsi, 1918, s.11‘den alıntı) belirtmesi, Çarlık yönetiminin bu süreci istediği Ģekilde yönlendirmeyi baĢardığını göstermektedir. Yukarıda verilen ve bunlara benzer daha birçok belgede Rusya‘nın Ermenileri ihtilalci fikirlerinde desteklediği, Ermeni komitelere silah ile mühimmat yardımında bulunduğu açıkça görülmektedir. Ermeni terörist baĢı Andranik28, bunlardan sadece bir tanesidir. Osmanlı Ermenileri, Rus Çarının kendilerine sunduğu bağımsızlık vaadine güveniyor ve bu vaadin yerine getirilebilmesi için Rusların bu toprakları iĢgal etmesini istiyorlardı. Bu durum, Tasnaksutyun Partisi‘nin kurucusu Ovanes Kaçaznuni ‗nin29 değerlendirmelerinde de çok net görülmektedir. Kaçaznuni (2007/1923): ―…1914 kışı ve 1915 yılının ilk ayları, Tasnaksutyun da dâhil olmak üzere, Rusya Ermenileri açısından bir heyecanlanma ve umut dönemiydi. Biz kayıtsız şartsız Rusya‟ya yönelmiş durumdaydık. Herhangi bir gerekçe yokken
zafer
havasına
kapılmıştık;
sadakatimiz,
çalışmalarımız
ve
yardımlarımız
karşılığında Çar Hükümeti‟nin Ermenistan‟ın bağımsızlığını bize armağan edeceğine emindik. Aklımız dumanlaşmıştı. Biz kendi isteklerimizi başkalarına mal ederek, sorumsuz kişilerin boş sözlerine büyük önem vererek ve kendimize yaptığımız hipnozun etkisiyle, gerçekleri anlayamadık ve hayallere kapıldık (…) Ermeni halkının gücü, onun siyasal ve askeri önemi, keza Ruslara verdiği destek fazla abartıldı. Bizim gayet mütevazı imkânlarımıza fazla değer vererek, sonuçta kendi umut ve beklentilerimizi de abarttık‖ (ss.33–34) demiĢtir. Ayrıca Dünya savaĢının hemen baĢlangıcında TaĢnaklar tarafından yönetilen Ermeni Milli Bürosu‘nun Çar II. Nikolay‘a gönderdiği bildiride yer alan, ―Sizin iradeniz, yüce devletlim, Türkiye‟nin boyunduruğu altındaki halklara özgürlük verecektir‖ (Kaçaznuni, 2007/1923, s.12, MĢak, 1914, No:271‘den alıntı) sözleriyle Rusya‘ya olan
28
Andranik‘e terörist baĢı sıfatı, TaĢnaksütyun‘un 22 ġubat – 4 Mayıs 1907 tarihleri arasında Viyana‘da toplanan Dördüncü Dünya Kongresi‘nin sonunda (Demonstrative – Terrorist Body) verilmiĢtir (Selvi, 2000). Pek çok Türkün katili olan bu kiĢiye Ruslar tarafından Tuğgenerallik rütbesi verilmiĢtir. 29 Ovanes Kaçaznuni (Hovanes Katchaznouni), 1918 yılı Temmuz ayında kurulan Ermenistan devletinin ilk baĢbakanıdır. TaĢnak Hükümeti‘ni, 1919 yılı Ağustos ayına kadar 13 ay yönetmiĢtir. Tasnaksutyun Partisi‘nin kurucularındandır ve en önemli lideridir. 1917‘de Ermeni Ulusal üyesi, 1918‘e kadar Kafkasya parlamentosunda (Seym) Tasnak temsilcisi olarak bulunmuĢ, ayrıca Trabzon ve Batum‘da Türklerle yapılan barıĢ görüĢmelerinde Ermeni heyet içerisinde yer almıĢtır Bkz. Kaçaznuni, 2007/1923, ss.5–6.
37
güveni ifade etmiĢtir. Bundan baĢka pek çok Ermeni komiteci de,30 bağımsızlıklarını kazanabilmek için I.Dünya SavaĢı‘nda Rusya‘yı destekleyeceklerini açıklamıĢlardır. Planlandığı Ģekilde Ermeniler,
I.Dünya SavaĢı‘nın baĢlamasının hemen ardından
Rusya‘nın yanında yer almıĢlardır. Ermeniler, Osmanlı topraklarını iĢgal eden Ruslara, Ģu yardımlarda bulunmuĢlardır: 1. Rus birlikleri içerisinde çoğunluğu Avrupa‘dan getirilmiĢ ya da komite lideri 150.000 Ermeni gönüllüsü görev almıĢtır (Selvi, 2008). Bunlar, Rus Ordusu saflarında, Türk Ordusu‘na karĢı savaĢmıĢlardır. 2. Bazı Ermeniler, Osmanlı ordusuna alındıktan sonra, çoğu kez kritik zamanlarda, silahları ile birlikte Rus ordusu saflarına geçmiĢler (Giyasi, 2000), bu Ģekilde Türk ordusunu güç durumda bırakmıĢlardır. 3. Rusya‘nın özellikle Doğu Anadolu‘yu iyi tanıyan Ermenilere ihtiyacı vardı (Duygulu, 2009). Rus düzenli birliklerine destek olan Ermeniler, bu bölgelerde onlara öncülükrehberlik etmek görevlerinde bulunmuĢlardır31 (Selvi, 2008). 4. Ermeni çeteler pek çok kez Rus ordusunun ileri harekâtını kolaylaĢtırmak amacı ile isyanlar çıkarmıĢ ve masum Türklere karĢı katliamlar gerçekleĢtirmiĢlerdir.32 5. Ermeniler, Ruslar hesabına casusluk yapmıĢlardır (Giyasi, 2000; Sofuoğlu, 2002, s.801). Rusya‘nın, askeri alanda bu kadar yararlandığı Ermenilere pek de değer vermediği bilinmektedir. Rus Yarbay Tverdohlebof, bu konuda Ģunları söyler: ―Rus askeri birliklerindeki Ermeni askerler, en aşağılık, en adi sınıftan sayılmışlardır. Bunlar, her zaman geri hizmetlerde görev yapmak için gayret göstermişler, cepheden kaçınmışlardır‖ (Tverdohlebof, 2007, s.4). 11 Ocak 1917‘de Anadolu topraklarındaki iĢgal giriĢimini baĢarıyla gerçekleĢtiren Rusya, Ermenilerle ilgili daha somut bir adım atarak, ―Türk Ermenistan‘ı‖ baĢlığı altında bir 30
Konuya iliĢkin bir baĢka örnek de Komitecilerin Ġstanbul‘daki toplantı kararlarıdır. ―Osmanlı Devleti'nin I. Dünya SavaĢı'na girmeden önce, Ermeni ileri gelenleri Ġstanbul'da toplanarak savaĢ esnasında alacakları tavırla ilgili iki karar almıĢlardı: Birinci karar, Osmanlı Devleti'ni Ģüphelendirmemek için savaĢa girmesi halinde Ermeni halkının Osmanlı Devleti'ne sadık kalarak hükümetin alacağı kararlara yardımcı olmalarını içeriyordu. Bu karar, bir bildiri ile ilan edildi, ikinci karar ise gizli idi. Bu karar Osmanlı yetkililerine duyurulmadan birer talimat olarak gizlice Ermeni komitelerine dağıtıldı. Osmanlı Devleti'nin savaĢa girmesi halinde Ermenilerin bir taraftan isyanlar çıkarması, bir yandan da Ruslara yardım etmeleri isteniyordu. Ermenilerin bu hususta nasıl davranacağını bildiren talimat Ģöyle idi: ―Rus ordusu sınırdan ilerler ve Osmanlı ordusu geri çekilirse her tarafta birden eldeki vasıtalarla baĢ kaldırılacaktır. Osmanlı ordusu iki ateĢ arasında bırakılacak, resmi binalar bombalanacak, iaĢe depolarına sabotajlar düzenlenecek; aksine Osmanlı ordusu taarruza geçerse Ermeni askerleri Ruslar‘a katılacak ve silâhaltına alınanlar kıtalarında kaçarak, Türk birliklerinin geri cephelerine zarar vermek ve ülke içinde çeĢitli olaylar çıkarmak için çeteler kuracaktır‖ (Halaçoğlu, 2006, Genelkurmay Yayınları, 1979‘dan alıntı). 31 Örneğin Erzurum‘u iĢgal eden Rus askerlerine, bölgede yaptıkları bu aramalarda onlara kılavuzluk görevini yapmıĢlardır. Ermeniler, özellikle Ģehrin önde gelen Ģahsiyetlerinin evlerinden baĢlatmıĢlar ve bir kısım kiĢilerin de tutuklanmalarına sebebiyet vermiĢlerdir. Ayrıca sokağa çıkma yasağını da uygulama görevinde bulunmuĢlardır (Yüksel, 2009). 32 Türk ordusunun Doğu Cephesi‘ndeki, ana ikmal yolu güzergâhı olan ġebinkarahisar‘da yaĢanan Ermeni katliamı tam da buna örnektir. YaklaĢık 500 kiĢilik ermeni çetesi, bu stratejik bölgeyi ele geçirmek suretiyle Türk Ordusunun ikmal ve geri hizmetleri aksatmayı planlamıĢlardır. Çeteciler ġebinkarahisar‘ın Müslüman mahallesini yakmıĢlar, Türkleri, iĢkenceler yaparak, öldürmüĢlerdir (ATASE1).
38
beyanname yayınlamıĢtır. Bu beyanname, Türk topraklarındaki Ermenilere kendi baĢlarına teĢkilatlanma ve kendi geleceklerini kendilerinin tayin etme hakkı tanınması gerektiğini içermekteydi (Sofuoğlu, 2005). Bu durum, 18 Aralık‘ta Osmanlı Devleti ile mütareke imzalayan ve Elviye-i Selâse‘yi (Kars, Ardahan, Batum) Osmanlı Devleti‘ne bırakan Rusya‘nın, Ermeniler üzerindeki siyasetinden vazgeçmediğini göstermiĢtir. 13 Ocak 1918 tarihinde Rusya ve Türkiye‘deki Ermeniler bağımsızlıklarını alana kadar onlara yardım edileceği sözü tekrarlanmıĢtır (Gürün, 2008, s. 233). Bu açıklama, Rusların Doğu Anadolu‘dan çekileceği 1918 Nisanına kadar Ermenilerin yapacağı katliamların habercisiydi. Bu açıklamanın hemen arkasından Ermeni terör faaliyetleri Ģiddetlenerek artıĢ göstermiĢtir. Yalnız bu bölümde Ģu noktaya değinmekte yarar vardır: Ruslar Osmanlı Ermenilerini bağımsızlık yönünde teĢvik ederken, kendi ülkesindeki Ermenileri de bu fikirden uzak tutmak için ağır bir baskı altında tutmaktaydı. Bu durum Rusya‘nın Ermeni meselesine yaklaĢımının menfaatleri doğrultusunda olduğunun kanıtı olarak yorumlanmaktadır. Günümüzde de Rusya‘nın Soğuk SavaĢ sonrası değiĢen dengeleri lehine dönüĢtürebilmek adına Azerbaycan‘a ve Gürcistan‘a karĢı Ermeni yanlısı siyaset izlediği değerlendirilmektedir. BaĢka bir ifade ile Rusya bugün de Ermenileri siyasi manevra aracı olarak kullanmak isteğini sürdürmektedir. b. Ġngiltere’nin Ermeni Meselesinin Ortaya ÇıkıĢındaki Rolü Ġngiltere‘nin Ermeni meselesine ilgi duyması, Rusya‘nın Ġngiliz çıkarlarını tehdit edecek Ģekilde güneye sarkması ve güçlü bir Karadeniz devleti kurmasıyla alakalıdır (Ayverdi, 2007, s.11). Ġngiltere, Orta ve Yakın Doğu politikasında Rusya‘yı tehlike olarak görmekteydi. Rusya‘nın bölgeden uzak durmasını sağlamak ve kendi nüfuz bölgelerini korumak için Osmanlı Devleti‘ni desteklemenin ise, artık kâfi gelmediğini düĢünmekteydi (Doğanay, 2009). Bu tarihten itibaren Ġngiltere, Hint Yolu'nun güvenliği bakımından önemli gördüğü Osmanlı topraklarını kendi yönetimi altına almayı ve Osmanlı toprakları üzerinde, kendisine bağlı devletler kurmayı amaçlamıĢtır. Kuzeyden ilerleyen Rusya'ya karĢı daha doğuda bir üs elde etmek isteği ise, öncelikli planları arasındaydı (Baktıaya, 2009). Ayrıca Atatürk‘ün de belirttiği gibi, ―Ermeniler, Van ve Bitlis'i ele geçirince, Irak'taki Ġngilizlerle birleĢeceklerinden dolayı bütün Yakındoğu‘da Ġngilizlerin yeri çok sağlamlık kazanacaktı‖ (AĢgın, 2003). Ġngiltere‘nin, Doğu Anadolu'daki Ermenileri destekleyerek bu bölgede bağımsız bir Ermeni devletinin kurulmasına öncülük etme fikri, iĢte bu planlarının ürünüdür. Ġngiltere‘nin bu planı, Ġngiliz Gizli Örgütü‘nün Ortadoğu‘daki bir üssünde elde geçirilen vesikalarında da görülmektedir. Bu vesikalarda Mezopotamya‘daki Ġngiliz menfaatlerinden
39
bahsedilmiĢ ve 28 Kasım 1919 Tarihli raporda, ―Doğu Anadolu‟yu ancak savaş çıkartarak Ermenistan ve Kürdistan diye bölebiliriz‖ ifadesi kullanılmıĢtır (Küçükakkaya, 2009). 7 Aralık 1876‘da Ġngiliz Sefiri Henry Elliot‘un DıĢiĢleri Bakanlığı‘na gönderdiği bir raporda, Patrik Nerses‘in Ġngiltere‘den Ermeni meselesi yüzünden Osmanlıya baskı yapmasını istediğini bildirmesi (Ayhan, 2005) önemli bir anektottur. Buradan da anlaĢılacağı üzere, Ġngilizlerin ilgisi Ermenilerin hoĢlarına gitmiĢ ve onlar da Ġngiltere‘ye karĢılık vermiĢlerdir. Dolayısıyla Ġngilizleri Osmanlı topraklarına sadece menfaatleri değil, Osmanlı Ermenileri de davet etmiĢtir. Bu destek sayesinde Ġngiltere, Ermeni meselesine daha kolay müdahil olabilmiĢtir. Ġngiliz DıĢiĢleri Bakanlığı, Ġngiltere‘nin milli menfaatleri gereği Ermenilerin kendi taraflarına çekilmesi konusunda hemfikirdi. Arnold Toynbee, Ermeni meselesinin Ortadoğu üzerinde ne tür etkileri olabileceğini Ģu Ģekilde değerlendirmiĢtir: ―Ermeniler aleyhinde çıkan haberler, İngiliz ve dünya kamuoyunda anti-Türk anlayışının zayıflamasına neden olabilir. (…) Türklerin Ermenilere yaptığı muameleler, İngiliz Hükümeti‟nin, İngiliz ve Dünya kamuoyunda „Türk meselesini‟ radikal bir şekilde halletmemiz gerekliliğine inandırmada en büyük silahtır. Eğer Ermenistan hürriyetine kavuşursa Suriye, Mezopotamya ve Filistin de hürriyetlerine kavuşacaktır. Eğer Ermenistan‟ın bağımsızlık talepleri zayıflarsa diğer vilayetlerin talepleri de tenkide açık olacaktır‖ (Çağlayan, 1999, s.517, Toynbee‘nin Tutanağı, 1918‘den alıntı). Toynbee‘nin bu sözlerinde, Ortadoğu‘da Türklerin nüfuzlarının yeniden güçlenmesi ihtimalini gördüğü anlaĢılmaktadır. Çözüm önerisi ise, Ermenileri bağımsızlık yönünde desteklemek olmuĢtur. Planlandığı Ģekilde Ermeniler, dünya kamuoyuna Müslüman idaresinde ezilen mağdur Hıristiyanlar Ģeklinde sunulmuĢlardır. Bu hikâye öyle inandırıcı olmuĢtur ki, bir zaman sonra Osmanlı idaresinde yüksek refah düzeyinde ve özgürce yaĢayan Ermenilerin kendileri de kötü muameleye maruz kaldıklarına inanmaya baĢlamıĢlardır. Rus yetkililerinin yazdığı raporlarda, Ġngilizlerin Ermeni meselesindeki kıĢkırtmaları net bir Ģekilde ortaya konmaktadır.33 Büyük Sovyet Ansiklopedisi‘nde de, Ġngiltere‘nin Ermenileri, özellikle Büyük Ermenistan fikri konusunda desteklediği yönünde bilgiler mevcuttur. Ayrıca uzun yıllar Osmanlı Devleti içerisinde ajanlık görevi yürüten Ġngiliz Casusu Vambery de, Ġngiltere‘nin bu desteğini kabul etmiĢ ve Ġngilizlerin, Türkiye‘deki ayrılıkçı Ermeni hareketlerini desteklemelerinden dolayı Sultan Hamit‘in gözünde Osmanlı Devleti‘nin baĢ düĢmanı durumuna geldiklerini bildirmiĢtir (Öke, 1991, s.250). Ġngiltere, Osmanlı Hükümeti‘nin 1915 yılında gerçekleĢtirdiği Ermeni tehcirini, Dünya‘ya, Ermenilerin Türkler tarafından katledilmesi Ģeklinde duyurmuĢtur. Ġngiltere bu propaganda ile kendi kamuoyu ile Avrupa ve Amerikan kamuoyunu, Osmanlı Devleti
33
Ayrıntılı bilgi için bkz. Perinçek, 2006b.
40
aleyhtarlığına yönlendirmeyi amaçlamıĢtı (Çağlayan, 1999, s.515). Ayrıca bu hareketiyle
Çanakkale yenilgisinin dünya kamuoyundaki etkisini kırma amacı da bulunmaktaydı. Bu sayede Ġngiltere, Avrupa ve Amerika‘nın da desteğiyle Ermenileri, Osmanlı zulmünden kurtaracak güç olarak Osmanlı toprakları üzerinde söz sahibi olacak, savaĢ sonunda Osmanlı Devleti‘nin parçalanmasına meĢruiyet kazandırabilecekti. Arnold Toynbee‘nin, ―Elime geçer geçmez baskıya vereceğim‖ dediği ve Ġngiliz yayınevi Wellington tarafından yayınlanan Mavi Kitap‘ın34 da bu amaca hizmet vasıtası taĢıdığı, hala gündemde olan iddialar arasındadır. ĠĢin fiili kısmında ise Ġngiltere‘nin, Ermenilere müstakil bir devlet kurma amacının olmadığı görülmektedir. Lord Cecil, Büyük Ermenistan projesinin taraftarı olduğunu belirtirken, bunun ancak mandater bir devletin korumasında gerçekleĢebileceğini de eklemiĢtir. Dağınık halde yaĢayan ve nüfus bakımından çoğunluğu oluĢturamayan Ermenilerin bu coğrafyada kendi baĢlarına böyle büyük bir devleti idare edemeyecekleri açıktı.35 Ermenilerin bu konumu, böyle bir mandaterlik için ne derece büyük bütçeye ihtiyaç duyulduğunu da göstermekteydi. Ġngiltere‘nin ise ne böyle bir bütçeyi karĢılamaya ne de bölgedeki hayati çıkarlarından vazgeçmeye niyeti vardı. Ġngiliz yönetimi de Ġngilizler menfaatlerinin gereğini yaparak, stratejik hamleler sergilemiĢ, Ermenilere,
Büyük
Ermenistan projesini hayata geçirecekleri güvenini vermiĢler, fakat bunun için hiçbir giriĢimde bulunmamıĢlardır. Ġngiltere‘nin menfaatleri ekseninde Ģekillenen politikasını doğru yorumlayamayan ve devlet kurma vaadiyle kandırılan Ermeniler, Mondros AteĢkesi‘nden 1922 yılının ortalarına değin Adana, Kayseri, Niğde, MaraĢ, Malatya, Diyarbakır, Konya, Sivas gibi illerde Ġngilizlerin haber alma aracı olarak kullanılmıĢlardır (Çukurova, 2005). Öyle ki; Agassi, Melehe ve Abahe isimli Ermeni isyancılara, Ġngiliz diplomatı Mark Sykes tarafından ―en cesur ajanlar‖ sıfatı verilmiĢtir (Feigl, 2007, s.63). Dünya savaĢından muzaffer ayrılan Ġngiltere, pastadan kendi payını almıĢ, Ermeni meselesine ise adeta sırtını dönmüĢtür. Bu konuda Ermeniler tarafından sık sık eleĢtirilere maruz kalan Ġngiltere DıĢiĢleri Bakanı Lord Curzon, 11 Mart 1920‘de Lordlar Kamarası‘nda 34
Kitabın orijinal ismi ―The Treatment of Armenians in the Otaman Empire‖ (Ermenilerin Osmanlı Ġmparatorluğunda Maruz Kaldıkları Muameleler)‘dır. Bu kitap, ―Ġngiliz kabine üyesi ve Avam Kamarası mensubu Lucy Masterman‘ın kurduğu bir propaganda bürosu olan, büronun çalıĢtığı yere izafeten de Wellington House olarak adlandırılan teĢkilât tarafından, özellikle Ermeni kaynakları ve Ermeni taraftarı kiĢilerden toplanan ve doğruluğu kontrol edilmemiĢ dokümanların bir araya getirilmesi ile hazırlanmıĢ ve resmî statüde basılmıĢtır. Ermeniler‘e Türkler tarafından soykırım yapıldığı iddiasının Avrupa‘da yayılmasında, Amerikan‘ın o tarihlerde Türkiye‘deki Büyükelçisi Morgenthau‘nun; Ġngiliz- Ermeni Komitesi üyesi Viscount Bryce‘in ve Wellington House üyesi olan ve Ermeniler‘e yapıldığı iddia olunan mezalimi konu alan „Armenian Atrocities, the Murder of a nation‟ New York, 1975 ad ve tarihli kitabın da yazarı olan Ermeni yanlısı Arnold V. Toynbee‘nin büyük rolleri olmuĢtur‖ (Binark, 2000). 35 BaĢbakan Lloyd George 25 Mart 1920 de Avam Kamarası'ndaki konuĢmasında Ģöyle demektedir: "... Ermenistan konusundaki güçlük Ģuradadır: Ermeni halkı birçok vilayete dağılmıĢ haldedir. Türkiye'nin ancak tek bir bölgesindedir ki Ermenilerin çoğunlukta olduğunu söyleyebilirsiniz. Kilikya gibi topraklan ise "Selfdetermination" ilkesine dayanarak hiç bir Ģekilde Ermenistan Cumhuriyeti'ne katamazsınız. Kilikya'da azınlıktadırlar. Sanıyorum müslümanlar, 1‘e karĢı 3 veya 4 oranındadırlar" (Temel, 2009).
41
yapılan bir görüĢmede, Ermeni meselesinin baĢlangıcından itibaren Anadolu‘da ve Azerbaycan‘da cereyan eden Ermeni terör eylemlerini kastederek, ―Ermeniler bazı kişi ve çevrelerin kabul ettikleri ve etmeye hazır oldukları gibi masum birer kuzu değillerdir ve şu anda elimde Ermenilerce Türklere karşı girişilen kanlı olayları belgeleyen dokümanlar bulunmaktadır‖ ifadesini kullanmıĢtır (Koçöz, 2005, Ġngiltere DıĢiĢleri Bakanlığı ArĢivi, No.05043, E 1714‘den alıntı) demiĢtir. Daha önce de belirtildiği gibi Curzon, bir Ermeni devletinin kurulması konusunda Ġngiltere‘nin kararlılığını dile getiren önemli isimlerdendi. Yine aynı isim, Ermenilerin terör faaliyetlerini öne sürerek, onların masum olmadığını ifade etmiĢ, adeta tehcirin gerekliliğini vurgulamıĢtır. Neticede, Ġngiliz menfaatleri perspektifinde Ģekillendirilen Ġngiliz dıĢ politikası, Ermeni meselesine emperyalist amaçlarla yaklaĢmıĢtır. Ġngiliz devlet erkânı Ermenilere sıklıkla destek veren açıklamalarda bulunmuĢ fakat bu konuda somut adımlar atmamıĢlardır. Ġngilizler savaĢ boyunca Ermeni kartını kullanmıĢlar, savaĢ sonrasında ise Ermenilere sırtlarını dönmüĢlerdir. c. Fransa’nın Ermeni Meselesinin Ortaya ÇıkıĢındaki Rolü Fransızların Ermenilere olan ilgisi ve onlara iliĢkin stratejileri oldukça eskiye dayanmaktkmadır. Bu ilgi, temelde iki nedene bağlanmaktadır. Bunlardan birincisi; Fransızların Osmanlı Devleti‘nin güney bölgesinde var olan pamuk ve madenlere ulaĢma isteğidir (AĢgın, 2003) Ġkincisi de, Fransızların Suriye mandasını kurmak için kuzeyde kendi kontrollerinde bir ―Ermeni‖ tampon bölgesi oluĢturmak düĢüncesinde olmalarıdır (YetiĢkin, 2004). Fransa, bu menfaatleri doğrultusunda Ermeni meselesine yaklaĢmıĢtır. Sonucunda da, Osmanlı Devleti‘ni bölme ve parçalama faaliyetlerinde aktif rol oynayan ülkeler arasına katılmıĢtır. Fransa‘nın o günkü koĢullarına bakıldığında, 1870 yılında Almanya yenilgisi ile yaĢadığı güç kaybını, cumhuriyetin ilanı ile toparlamaya çalıĢmıĢtır. Bundan sonra da bazı bölgelerdeki azınlıkların siyasi mücadelelerine destek vermiĢtir. ―1890'lı ve 1900'lü yıllarda Rusya ve Ġngiltere ile aralarında ortaya çıkan problemleri de halleden Fransa, bu iki devletin de teklifleri ile Osmanlı Türkiye'sini paylaĢma planları yapmıĢtır‖ (Saray, 2005, s.37). Fransa‘yı bu yöneliĢe iten nedenler çıkarları olsa da, o ilk önce dini bir kılıfla bu misyonu yürütmüĢtür. Osmanlı Devleti‘ndeki Katoliklerin koruyuculuğunu üstlenmesi ve daha sonra Kırım Harbi‘ne neden olacak ‗Kutsal Yerler Meselesi‘nde etkin rol oynaması, bu koruyuculuğun örneklerindendir. ―Fransa, Osmanlı Ermenileri ile olan iliĢkilerini baĢlangıçta; ıslahat, asayiĢin sağlanması, dinî yükümlülüklerini serbestçe yerine getirmelerine daha çok imkân tanınması, Ermenilere karĢı hareketlerin önlenmesi gibi temellere oturtmayı tercih etmiĢtir‖ (AltıntaĢ, 2005).
Yürüttüğü misyoner faaliyetleri sonucunda Katolik mezhebine kazandırdığı
42
Ermenilere kilise temini için Osmanlı Devleti‘ne baskı yapmıĢ, sonucunda da bir Ermeni Katolik Kilisesi inĢa edilmiĢtir. Fransa, bu sayede Ermenilerle iliĢkisini daha kurumsal düzeye taĢımıĢtır. Bundan sonraki dönemde ise Fransa, tıpkı Ġngiltere ve Rusya gibi, uluslararası arenada Ermenilerin savunuculuğunu üstlenmiĢtir (Ayverdi, 2007, s.12). Berlin ve Ayastefanos anlaĢmaları bu desteğe örnektir. Ermeni ihtilal hareketinin ortaya çıkmasında, Fransa‘da eğitimlerini tamamlayan Ermenilerin de önemli bir rolü olmuĢtur. Bu Ermeni gençler dönüĢlerinde, Fransa‘dan edindikleri ihtilâlci fikirleri, milliyetçilik ve ulus-devlet anlayıĢını getirmiĢlerdir (AltıntaĢ, 2005). Ermeniler, Fransızların din, siyaset ve eğitim alanlarında gerçekleĢtirdiği bu faaliyetleri büyük bir memnuniyetle karĢılamıĢlar, bu devletle iĢbirliğinden yana tavır göstermiĢlerdir. Bunun en önemli nedeni, Fransızların Ermenilere, ―Sizlere bu bereketli topraklarda yeni bir vatan kuracağız‖ vaatlerinde bulunmuĢ olmalarıdır (Ġlter, 2003, s.94). Dönemin önde gelen Ermeni yazarlarından Turabian Aram‘ın, Fransa‘yı ikinci vatan olarak nitelendirmiĢ olması ve Türkiye Ermenilerinin savaĢ durumunda Fransa‘ya ve onun dostlarına karĢı savaĢmayacağını bir beyanname ile ilan etmesi (Gürün, 2008, s.285), Ermenilerin Fransa‘nın bu vaadine güvendiklerini ve destekleme kararı aldıklarını göstermektedir. Mart 1879 tarihinde Ġstanbul‘daki Fransız Büyükelçiliği tarafından Osmanlı DıĢiĢleri Bakanı Karatodori PaĢa‘ya gönderilen sözlü nota, Fransa‘nın Ermeniler konusunda Osmanlı Devleti‘ne ilk somut müdahalesi olarak değerlendirilmektedir. Fransa bu nota ile Ermenistan ve özellikle Zeytun‘da meydana gelen olaylar nedeniyle bu bölgeden göç eden birçok Ermeninin periĢan olduğunu, olaylar nedeniyle tutuklanan Ermenilerin suçsuz olduklarını belirtmiĢtir (AltıntaĢ, 2005, BOA, HR. SYS. 78–6/60‘dan alıntı). Bu notada geçen ―Ermenistan‖ ifadesi ve isyan çıkaran Ermenilerin suçsuz olduğunun belirtilmesi, Fransa‘nın Ermeni meselesine yaklaĢımı konusunda açık ipuçları vermektedir. Yalnız bu noktada, Paris Büyükelçiliği‘nin 6 Kasım 1896 tarihinde Osmanlı DıĢiĢleri Bakanlığı‘na gönderdiği yazıdan da bahsetmek yerinde olacaktır. Bu tarihte ―Fransız DıĢiĢleri Bakanı özet olarak Ermenilerin kısa bir tarihini vererek ileriye sürdüğü fikirlerini, Osmanlı ahalisi içinde Ermenilerin sayısının yüzde on üçten fazla olmadığı tespitini yaptığı gibi Ermenilerin yoğun olarak yaĢadıkları vilayetlerin hiçbir yerinde çoğunluk olmadıklarını, dağınık bir Ģekilde ikametlerini sürdürdüklerini, dolayısı ile muhtâriyet gibi âfâkî düĢüncelerin fantezi olmaktan öteye geçmeyeceğini ifâde etmektedir‖ (AltıntaĢ, 2005, BOA, HR. SYS. 362/8‘den alıntı). 1879 ile 1896 yıllarında Fransa tarafından ifade edilen bu düĢünceler arasındaki çeliĢki, bu devletin Ermeni meselesinde samimiyetsizliğinin göstergesi olarak değerlendirilmektedir. GörünüĢte ise Fransa, Ermeniler lehine olan tutumunu sürdürmüĢ, bu süreçte de uluslararası hukuk kurallarını hiçe saymıĢtır. Bunun örneklerinden birisi, Jean Broussali‘nin
43
Fransız tabiiyetine kabul ediliĢ Ģeklidir. Osmanlı Devleti‘nde yasadıĢı eylemlerde bulunan ve suçu sabit görüldüğünden tutuklama emri çıkarılmıĢ olan bu Ģahıs, yine yasadıĢı yollarla Fransa‘ya kaçmıĢtı. Osmanlı Devleti, bu kiĢinin iadesini istediyse de Fransa, hukuka aykırı biçimde Broussali‘yi vatandaĢlığına kabul etmiĢ ve geri iade etmemiĢtir (AltıntaĢ, 2005). Fransa, yine kendi ülkesinde bulunan Marsilya Ģehrinde, Ermenilerin komite oluĢumuna büyük destek sunmuĢtur. Osmanlı Bankası baskınını gerçekleĢtiren Ermeni teröristlerin bu eylemlerini masumlaĢtırarak sunmaya çalıĢması ve olayın faillerine arka çıkması, yine Fransa‘nın yasadıĢı faaliyetlere desteği olarak yorumlanmaktadır.36 Fransızlar, Anadolu‘nun iĢgali sırasında Ermenilerle münasebetlerini daha da geliĢtirmiĢlerdir. Bu dönemde Fransızlar Ermeni milislerinden yardım almıĢ, onları iĢgal ettikleri yerlerde silahlandırıp askeri eğitim vermiĢlerdir (YetiĢkin, 2004). Türkiye‘nin güney illerini iĢgal eden Fransa, sadece Urfa'da Ermeni ve Süryani‘lerden oluĢan 1.200 kiĢilik bir kuvveti birliğine katarak silahlandırmıĢtır (ġahin, 2007, BES, 1992, ss.418-419‘dan alıntı). Ermenilerin Türkiye‘nin güneyinde sivil halka karĢı yürüttüğü mezalim, Fransızların temin ettiği bu silahlar ile gerçekleĢtirilmiĢtir. Fransızlar silâhlandırdıkları Ermenilerle Güney Anadolu‘da kan dökümü dıĢında bir Ģey yapamayınca, Marsilya ve Paris‘te sığınma hakkı vermiĢler, bir kısmını da Suriye ve Lübnan‘a göndermiĢlerdir. Bu iĢle görevlendirilen Albay Edouard Brémond onları 6 gemiye yerleĢtirmiĢ ve Marsilya‘ya götürmüĢtür (Ataöv, 2008). Ermenileri bu göçe ikna etmek için de, ―Türkler geliyor, katliama giriĢecekler‖ (Ġlter, 2003, s.94) sözleri ile onları korkutmuĢlardır. Fransa günümüzde de Ermeni meselesini ve Ermeni tehcir hadisesini en fazla gündeme taĢıyan ve bu konularda Ermenileri destekleyen ülkelerdendir. Osmanlı Devleti‘nin Ermenilere uyguladığı Sevk ve Ġskân Kanununu, ―soykırım‖ olarak tanımıĢ ve her fırsatta ulusal ve uluslararası düzeyde bu meselenin sözcülüğünü yapmıĢtır. Azerbaycan topraklarını iĢgal eden Ermenistan hakkında Fransız yazarların kaleminden çıkan değerlendirmelerinin giriĢ bölümü genelde Ģu Ģekildedir: “… Karabağ ve Nahçıvan – Azerbaycan Cumhuriyetine ilhak edilmiş Ermeni toprakları” (ġıhaliyev, 2005). Bu bakıĢ açısı, Ermeni meselesine katkı sağlayan Fransa‘nın, tarihten gelen Ermeniperest yaklaĢımının devam ettiğinin çok net göstergesidir. 1. ERMENĠ TERÖRĠZMĠ HAKKINDA GENEL BĠLGĠ Fransızca kökenli bir kelime olan terör Türkçeye, siyasi bir davayı kabul ettirmek için karĢı tarafı korkutacak ve sindirecek eylemlerde bulunmak olarak yerleĢmiĢtir (Attar, 2003, s.32). Osmanlı toprakları üzerinde müstakil bir Ermeni devleti kurmak isteyen bazı Ermeniler, bu tür eylemleri kendilerine yöntem kabul ederek bağımsızlık yolunda
36
Osmanlı Bankası‘na saldırı düzenleyenler hakkında Fransa‘nın giriĢimleri için bkz. AltıntaĢ, 2005.
44
silahlanmaya
giriĢmiĢler
ve
ilk
terör
eylemlerini
Osmanlı
Devleti
içerisinde
gerçekleĢtirmiĢlerdir. Ermenileri, terör faaliyetlerine yönlendiren beĢ temel sebep vardır: 1. 1880'lerin baĢında Asya, Avrupa ve Afrika'daki geliĢmeler nedeniyle Ermeni meselesinin gündem dıĢı kalması, 2. Balkanlardaki Sırpların ve Bulgar komitacıların terör eylemleri ile bağımsızlık mücadelesi vermiĢ olmaları, 3. Anadolu‘da çoğunluğu oluĢturamamaları, 4. Taleplerde bulundukları ülkenin güçlü olması,37 5. Taleplerinde haksız olmaları, 6. Avrupalı devletlerin Ermeni terörist eylemleri karĢısında pasif ya da destekçi bir tutum izlemeleri, 7. Ermeni teröristlere Ermeni toplumu ve kiliselerince değer verilmesidir.38 Mıdırgıç Kırımyan, Artsvi Vaspuragan Dergisi‘nde yayınladığı bir yazısında:“…bu doğanın kanunu, eğer koyun gibi olursanız savaşmak için bir boğanın boynuzlarına sahip değilseniz, silahlanmamışsanız sürekli boğazlanırsınız. Arzu ettiğiniz, hayalini kurduğunuz özgürlüğü kan akıtmadan kazanacağınızı mı düşünüyorsunuz‖ (Selvi, 2005) sözleri ile açıkça Ermenilere, amaçlarını gerçekleĢtirebilmek için terörün mutlak ihtiyaç olduğu mesajını vermiĢtir. Ġngiliz BinbaĢı E.W.C.Noel, 1916 yılında Ġngiltere‘ye sunduğu resmi raporda, Ermenilerin terör eylemleri konusunda Ģunları yazmıĢtır: ―Ermeniler, bu toprakları ele geçirmek için o bölgede (Doğu Anadolu‟da), büyük çoğunluğu oluşturan Müslümanlara karşı büyük bir yok etme kampanyasına başladılar. Ermeniler, bu topraklar üzerinde hiçbir Müslüman kalmazsa bağımsız devletlerini kurabileceklerine inanıyorlardı.‖ Ermenilerin terörist eylemlerinin ve gerçekleĢtirdikleri katliamların esas nedeni buydu ve aynı politikayı yüzyıllar boyu Türklere karĢı sürdürmüĢlerdir. Bu nedenle denebilir ki, bağımsızlık hareketlerinin baĢlangıcından itibaren terör ve gaddarlık, Ermenilerin benimsediği temel bir politika durumundadır (Weems, 2007, s.31). Terör eylemlerinin sadece yaĢatılan toplumun üyeleri için değil, aynı zamanda eylemi gerçekleĢtiren teröristler için de can yakıcı sonuçlar doğurabileceği mutlaktır. Ermenilerin bu 37
Bu durum sadece Osmanlı Devleti için değil, Ermeni Terörizminin yöneldiği Türkiye ve Azerbaycan Cumhuriyetleri için de böyledir. 38 Ermenileri teröre teĢvik eden bir diğer unsur, teröristlere ermeni toplumunca ve devletince verilen değerdir. Örneğin Talat PaĢa‘yı, Sait Halim PaĢa‘yı, Azerbaycan BaĢbakanı‘nı vuran ermeni katiller; Arshavir Shiragian, Soghomon Tehlirian, Aram Yerganian ve Missak Torlakian (Feigl, 2007, s.141) Ermenistan‘da resmen milli kahraman ilan edilmiĢlerdir. Aynı Ģekilde 1989 yılında Gafan‘da, 1918 olaylarında Turkleri katleden Njde‘nin anısına anıt dikilmiĢtir (Garibov, 2006, s.286). Ermeni katillere ermeni kiliseleri ve dini liderlerince de değer ve yardım verilmektedir. Örneğin, 28 Ocak 1982 tarihinde Türkiye‘nin Los Angeles BaĢkonsolosu Kemal Arıkan‘ı öldüren ve yargılanarak mahkûm olan Lübnan asıllı Hampig Sasunyan için 21 Kasım 1983 tarihinde California Montebello‘daki ―Kutsal Haç Ermeni Resul Kilisesi‖nde bir ―Hampig Gecesi‖ düzenlenmiĢtir. Günün anlamını belirtmek için yapılan dinî töreni ―Batı Ermeni Resul Kilisesi‖ BaĢpiskoposu Yeprem Tabakyan yönetmiĢtir (Ġlter, 2003, s.89). Bu örnekte Ermeni kilisesi açıkça, terörist katil Hampig Sasunyan‘a manevî destek vermiĢtir.
45
riski göze almalarında din faktörü önemli olmuĢtur. Özellikle kiliseler tarafından gayrimüslim olduklarından dolayı eziyet gördüklerine inandırılan Ermeniler, terör eylemleri ile adeta cihat ettikleri düĢüncesine kapılmıĢlardır. Bu düĢünce yapısı, Osmanlı arĢiv belgelerinde yer alan Ermeni komitecilerin itiraflarında da sıklıkla görülmektedir. Kilis Hınçak ġubesi BaĢkanı Basmacıyan Agop‘un Rahip Sahak‘a gönderdiği yazıda, ―Kendimizi korumak için her an yardım dileyeceğimiz iki büyük kuvvet, yukarıda Allah, aşağıda silahtır. Bütün hayatımızda bu, bizim için kural olmalıdır‖ (ATASE1) sözleri, silaha sarılırken Allah‘ın da kendilerine yardım edeceğine olan inançlarını göstermektedir. Ermeni terör faaliyetleri, amaçları bakımından iki evreye ayrılabilir: 1. Tehcir Öncesi Ermeni Terörizmi, 2. Tehcir Sonrası Ermeni Terörizmi. Bu iki döneme ayrılan terör eylemlerinde metotsal açıdan hiçbir değiĢiklik bulunmamaktadır. Ġki evreyi farklı kılan nokta, çıkıĢ noktalarıdır.
Tehcir öncesinde;
bağımsızlığını elde etmek isteğini, isyanlar ve katliamlar yolu ile duyurmaya çalıĢan ve bölgede ekseriyet oluĢturmak isteyen Ermeniler görülmektedir. Tehcir sonrasında ise, gerçekleĢtirilen bütün Ermeni terör faaliyetlerinin merkezine, sürekli tekrarlanan Osmanlı Hükümeti‘nin Ermenilere soykırım yaptığı iddiası yerleĢtirilmiĢtir. Bir baĢka ifadeyle, tehcir sonrası Ermenilerin terör eylemlerindeki niyetlerine, sözde soykırımın intikamını almak ve Türkiye‘ye soykırım suçunu kabul ettirmek amacı da eklenmiĢtir. Ermeni terörizminin bir baĢka amacı da, Ermeni halkının duygularını harekete geçirmektir. Bu konuda Tarih Profesörü Cemalettin TaĢkıran (2003), Ermeni terör eylemlerinin, Ermenileri bir milli Ģuur ve milli kimlik altında birleĢtirmeye yönelik hareketler olduğu değerlendirmesinde bulunmuĢtur. Ermeni milletine karĢı düĢman olarak tanıtılan Türkler üzerinden Ermeniler arasında milli birlik oluĢturulabilecekti. Tüm Ermeni terör faaliyetlerinin nihai hedefinde ise "Büyük Ermenistan"
projesi
bulunmaktadır. Ermenilerin bu hedefi, Türkiye ve Azerbaycan topraklarının büyük bölümünü içine alarak geniĢlemek gerekliliğini barındırıyordu. Önce bağımsız Ermenistan‘a, daha sonra da Büyük Ermenistan‘a ulaĢabilmek için tek araç olarak terörü benimsemiĢlerdir.39 Ermenilerin bu hedefi günümüzde de devam ettirdiği ve yine aynı Ģekilde terörü yöntem olarak devam ettirdikleri değerlendirilmektedir. Hocalı katliamı bu proje ve bu yöntemin devam ettirildiğinin somut kanıtı olarak sunulmaktadır. Bu değerlendirmenin analizi için Ermeni terörünün tarihi geçmiĢini ele almak yerinde olacaktır.
39
Terör faaliyetleri sonucu Büyük Ermenistan‘a ulaĢma amacı, Ermenilerin kendi aralarında gerçekleĢtirdikleri yazıĢmalarda da görülmektedir. Örneğin 8 Ekim 1917‘de M. L. Meguerditchian imzasıyla Ġskenderiye‘den ―çok gizli‖ olarak, Ermeni Millî Delegasyonu BaĢkanı Boghos Nubar PaĢa‘ya yollanan dosyada yer alan, ―…Kafkasya‟da oluşturulan gönüllü Ermeni alayları Büyük Ermenistan‟ı kurmak için çarpışırken, ulusal hedefimiz Büyük ve Küçük Ermenistan‟ın kurulması‖ ifadesiyle, Ermeni terör eylemlerinin hedeflerini açıkça ortaya koymaktaydı (Halaçoğlu, 2001, Turquie/Vol. 879/ Syrie-Palestine‘den akt. Dilan, 2005, s. 371-379‘dan alıntı).
46
2. OSMANLI DEVLETĠ ĠÇERĠSĠNDE ERMENĠ TERÖRĠZMĠ Bağımsızlık fikrini benimseyen Ermeniler, bu konuda ilk adımlarını komiteler ve dernekler oluĢturmakla baĢlatmıĢlardır. Bu ihtilalcı komitelerin üyeleri, aynı zamanda Ermeni askerleri sayılmaktaydı (ATASE1). Bu sıfat komitecilere, bağımsızlık mücadelelerinde her türlü silahlı Ģiddet eylemlerini gerçekleĢtirme misyonu yüklemiĢtir. Ġlk isyanlarını 1890'da Erzurum'da gerçekleĢtirmiĢlerdir.40 Bu eylemi, yine aynı yıl meydana gelen Kumkapı gösterisi
41
izlemiĢtir. Bu olayları takiben 1892-93'te Kayseri,
42
Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları , 1894'te Sasun Ġsyanı43 yaĢanmıĢtır. Bu olaylarda isyancılar, Ġngiltere‘nin devreye girmesi sonucu serbest bırakılmıĢlardır. Ermenilerin bu isyan hareketleri, Ermeni komiteleri ve Patrikhanesi aracılığıyla özellikle Avrupa‘da duyurulmuĢtur. Planlanan Ģekilde, Avrupa‘nın çeĢitli baĢkentlerinde 40
Olay çıkartmak için Erzurum‘un seçilmiĢ olmasının nedeni; bu ilin yol güzergâhında bulunması ve Rusya'ya yakın olmasındandır (Küçük, 2009). 1890 yılı Haziran ayı baĢlarında Erzurum valisi Samih PaĢa‘ya ildeki Ermenilerin Rusya‘dan silah getirdikleri ve bu silahların Sanasaryan Okulu ve kiliselerde saklandıkları ihbar edilmiĢti. Valinin emri ile asker ve polis ihbar edilen yerlerde arama yapmak istemiĢti. Bu durum Ermeni komitacıları harekete geçirmiĢ, bu eylemi ateĢ açarak engellemek istemiĢlerdi. Böylece Erzurum olayları patlak vermiĢti (Metin, 2001, s.103). Osmanlı askerleri üzerine ateĢ açtığı Ģüphesiyle yakalanıp mahkemeye sevk edilen Ermeniler, Ġstanbul‘da büyük devletlerin temsilcilerinin giriĢimleri sonucu serbest bırakılmıĢlardır (Gürün, 2008, s.205). Bu durumun, bundan sonraki Ermeni terör faaliyetlerine teĢvik anlamı taĢıdığı değerlendirilmektedir. 41 Kumkapı‘daki Ermeni Patriği kilisesinde ayin yapılırken Hınçak Komitesi üyeleri harekete geçtiler. Hınçak‘ın isteklerini de içeren ihtilal bidirisini kürsüden okudu ve dağıttılar. Osmanlı askerleri bu bildiri ile birlikte Patriği padiĢah Abdülhamit‘e götürmek istediler. Yolda askerlerle Komite üyeleri çarpıĢtılar. Askeri mahkemeye taĢınan bu olay neticesinde elebaĢı Artin Cangülyan‘a Ġmparatorluk topraklarından bir kısmını parçalamak ve Osmanlı vatandaĢı Ermenileri devlete karĢı isyana kıĢkırtmaktan dolayı idam cezası verildi. 3 kiĢi 15‘er yıla, 4 kiĢi 5‘er yıla mahkûm edilmiĢ, 16 kiĢi de beraat etti. Cangülyan‘ın cezası Abdülhamit tarafından ömürboyu hapis cezasına çevrilmiĢtir (Metin, 2001, ss.104–105). 42 Ġsyan hareketi 6 Ocak gecesi Merzifon, Kayseri, Yozgat, Çorum, Amasya, Develi, Boğazlıyan, Aziziye, Talas ve daha bazı kasabalarda patlak verdi. YapıĢtırılan yaftalarda PadiĢah Abdülhamit aleyhine ağır sözler bulunuyor ve devlete karĢı isyan isteniyordu. Bölgede posta sürücüleri saldırıya uğramıĢ, cinayetler iĢlenmiĢ, soygunlara giriĢilmiĢtir. Hareketin elebaĢları tutuklanmasıyla olaylar dindirilmiĢtir. Haziran ayında Ankara Ġstinaf Ceza Mahkemesi 15 isyancıya idam, 30 isyancıya da hapis cezası verdi. Ġstanbul‘daki Ġngiliz sefiri, Londra‘dan aldığı emirle Bab-ı Ali ile temasa geçerek isyana katılan Ermenilerin serbest bırakılmasını sağlamaya çalıĢmıĢtır. Ġsyanın baĢı Karabet Tomayan ile yardımcısı Ohannes Kayayan, Ġngiliz baskısı sonucu affedildi. Bunlar Londra‘ya giderek Hınçak komitesi içinde daha aktif Ģekilde etkinliklerine devam etmiĢlerdir (Metin, 2001, s.107). 43 Dağınık halde yaĢayan Ermeniler, 3 Ermeni köyünün bulunduğu Siirt sınırları içerisindeki Taluri vadisine yerleĢmesi ile buradaki Ermeni köyü sayısı 14‘e yükseldi. Bu çoğalma sonucunda, bölgedeki Ermeniler devlete vergi vermeyi kestiler. Buraya gelen memur ve jandarmaları çatıĢma yolu ile çıkarttılar (Anadol, 2007, s.208). Bu vadi aynı zamanda çeteciler için sığınma yeri vazifesi görmekteydi. Farklı yerlerde çatıĢmacı eylemler gerçekleĢtiren çeteciler Taluri‘de toplanıyorlardı. Durumu endiĢe ile izleyen Osmanlı Hükümeti, askeri birlikleri buraya gönderdi fakat bir çözüme ulaĢamadı. 1894 yılında Kozan Mebusu Hamparsun Boyacıyan bu köylülere, isyan etmeleri kaydıyla Taluri vadisine Ġngiltere‘den balonla asker getireceğine söz veriyordu. Buna güvenerek bölgedeki Ermeni köyleri ayaklandılar. Üç bin kiĢilik grup, çeĢitli silah ve bıçaklarla hükümete karĢı isyanı baĢlatmıĢtır. Önce MuĢ yakınlarında velikan aĢiretine saldırarak birkaç kiĢiyi öldürmüĢ, mallarını yağmaladılar. Hükümetin MuĢ‘a asker göndermesiyle, buraya kadar ilerleyemediler. Anduk dağlarında dolanıp kollara ayrılarak çevredeki Bikrem ve Zedyan aĢiretlerine saldırdılar. Bu aĢiretten de birçok kiĢiyi öldürüp mallarını yağma ettiler. Berkan aĢiretinden Ömer Ağa‘nın kardeĢinin oğlu Hacı‘nın karnını barutla doldurup, cesedini havaya uçurdular. Gülizar köyündeki üç Türk ailesinin kadın ve kızlarına saldırarak, onları hunharca öldürdüler, evlerini ateĢe verdiler. Ermeniler yakaladıkları Türklerin gözlerini oyup, kulaklarını keserek, çeĢitli iĢkenceler neticesinde öldürüyorlardı. Ticaret ya da baĢka nedenlerle buradan geçenlere de aynı muameleyi uyguluyorlardı. Bu arada hükümete ve Ġslam dinine sövüyor, Müslüman Türklerin boyunlarına hac takarak sokaklarda dolaĢtırıyorlardı (Metin, 2001, ss.108–109). Bu iĢkence metotları, Ermenilerin daha sonra da gerçekleĢtirdikleri katliamlarda aynen devam edecektir. Osmanlı Hükümeti 14 Ağustos‘ta baĢladığı harekât, on gün sürmüĢ ve olaylar bastırılmıĢtır. Fakat tekrar Ġngilizlerin devreye girmesi ile isyanı tertip edenler serbest bırakılmıĢ, Avrupa'ya, özellikle Ġngiltere'ye gitmelerini sağlanmıĢtır (Ertekin, 2007, s.23).
47
Ermeniler lehine mitingler, parlamentolarda açıklamalar yapılmıĢtır (Metin, 2001, s.109). Ermenilerin asıl amacının, Osmanlı Devleti ile anlaĢmazlıklarında Avrupa‘nın araya girmesini sağlamak olduğu düĢünülürse, bu isyanın ne derece kanlı ve heyecanlı bir Ģekilde Dünya kamuoyunda duyurulduğu tahmin edilebilir. Babıali Gösterisi‘nin ardından yaĢanan 1895 Zeytun Ġsyanı, Ermenilerin siyasi arenadaki güçlerini göstermesi bakımından önemlidir. 651 devlet adamı ve askerin öldürüldüğü bu isyanın sonucunda değiĢmeyen senaryo tekrarlanmıĢ ve büyük devletlerin araya girmesi ile suçlular cezasız bırakılmıĢtır. Aynı yıl içerisinde komitenin çıkarttığı ayaklanmalar kronolojik sırasıyla Ģöyledir: ―Divriği (29 Eylül), Trabzon (2 Ekim), Eğin (6 Ekim), Develi (7 Ekim), Akhisar (9 Ekim), Erzincan (21 Ekim), GümüĢhane (25 Ekim), Bitlis (25 Ekim), Bayburt (26 Ekim), MaraĢ (27 Ekim), Urfa (29 Ekim), Erzurum (30 Ekim), Diyarbakır (2 Kasım), Siverek (2 Kasım), Malatya (4 Kasım), Harput (7 Kasım), Arapkir (9 Kasım), Sivas (15 Kasım), Merzifon (15 Kasım), Antep (16 Kasım), MuĢ (22 Kasım), Kayseri (3 Aralık) ve Yozgat (3 Aralık) ayaklanması‖ (Bağçeci, 2008). 1896 yılına gelindiğinde Ermeni terörünün daha da yoğunlaĢtığı görülmektedir. Aynı yıl içerisinde Birinci Van Ġsyanı ve Osmanlı Bankası‘na baskın olayları yaĢanmıĢtır. Banka baskınının siyasi boyutlarının yanında Van Ġsyanı sırasında yaĢanan katliam, Ermeni mezaliminin sembol olaylarındandır. Bu isyan sırasında Ermeniler, pek çok Müslümanı insanlık dıĢı iĢkence metotları ile katledilmiĢlerdir.44 Takip eden yıllarda da pek çok terör eylemi gerçekleĢtiren komiteler, 1903'te Ġkinci Sasun Ġsyanı‘nı gerçekleĢtirmiĢlerdir (Giyasi, 2000). 1904 yılı Mayıs- Ağustos aylarında, Ermenilerin verdikleri rakamlara göre 932–1.132 kadar Türk öldürülmüĢtür. Aynı tarihler arasında öldürülen Ermeni sayısı ise 19 olarak kaydedilmiĢtir (Feigl, 2007, s.69). Fakat öldürülen Türk sayısının Ermenilerin belirttiğinden çok daha fazla olduğu bilinmektedir. Bu yıl içerisinde sadece Zeytun'da 100.000, MuĢ olaylarında ise 20.000 Türk Ermeni mezalimi sonucu hayatlarını kaybetmiĢtir (Giyasi, 2000). Ayrıca, 21 Kasım 1914 tarihinde Fransız arĢivinden Defrans‘ın sunduğu belgelere göre, Ermenilerin Van Ġsyanı sırasında 6.000 insanı öldürdüğü kaydedilmiĢtir (Halaçoğlu, 2007, s.89). 1905'te Sultan Abdülhamit‘e suikast giriĢimi (Yıldız Suikastı) ise, Ermenileri dünya gündeminde birinci sıraya yerleĢtirmiĢtir. 1909'da gerçekleĢen Adana isyanı da Ermenilerin
44
Van isyanı sırasında birkaç köyde yaĢanan Ermeni mezalimi Ģu Ģekilde gerçekleĢmiĢtir: Çarıksır köyünde bir çocuğun yakılarak bir süngü üzerinde direğe iliĢtirilmiĢ cesedi bulunmuĢtur. Ahorik ve Avzerik köyleri arasında elleri bağlı ve cinsel uzuvları kesilerek ağızlarına sokulmuĢ dört Türkün cesedi bulunmuĢtur. Kavlık Köyünde 5 ve 7 yaĢındaki iki kız çocuğuna tecavüz etmiĢ ve her ikisinin de sakat kalmasına neden olmuĢlardır. Yine bu köyde bir ihtiyarın, çene kemiklerini süngülerle kırarak, kesip ağzına koymuĢlardır. Ahtoci Köyünde tandırda piĢirdikleri bebeği annesine yedirmeye çalıĢan Ermeniler, Yine bu köyde birçok Türk çocuğunu tezek yığınları arasına koyduktan sonra tezekleri ateĢlemiĢler; bu zavallı masum yavruları diri diri yakmıĢlardır ki, durum yerinde yapılan inceleme sonucu kalıntılardan anlaĢılmıĢtır (Duygulu, 2009).
48
Ģiddet yolu ile amaçlarına ulaĢma giriĢimlerinin örneklerindendir (Sarıkaya, 2008, s.3, Askeri Tarih Yayınları, 1994, ss.92-127‘den alıntı). 1.Dünya SavaĢı‘nın baĢlaması ile Türk ordusuna karĢı saldırıya geçen Ermeni çeteleri, Türk köylerine baskınlar düzenlemek, katliamlar yaĢatmak, Türk ordusunun geçiĢ güzergâhlarında engeller yaratmak, Türk ordusunun karĢısında düĢman cephelerinde savaĢmak gibi faaliyetleriyle Osmanlı Devleti‘ne büyük zararlar vermiĢlerdir. Yıldız Sarayı‘na vilayetlerden verilen raporların içinde çok sık rastlanan olay, cuma cemaatinin üzerine mevcut Ermeni çetelerinin saldırmasıdır (Ortaylı, 2006, s.203). Bu olaylar, halka ve devlete karĢı ağır tahrikler içermekteydi. Ermeniler, Ġtilaf devletlerinin iĢgali altında bunan bölgelerde, düĢman güçler tarafından kendilerine sağlanan imkânların etkisiyle, bireysel olarak da Müslüman halka karĢı çok sayıda mezalim uygulamıĢlardır. ―Güney bölgelerinde, yabancı kuvvetler tarafından silahlandırılan Ermeniler, gördükleri koruyuculuktan cüret alarak bulundukları yerlerdeki Müslümanlara saldırmakta idiler. Ġntikam düĢüncesiyle her tarafta insafsız bir Ģekilde öldürme ve yok etme siyaseti gütmekte idiler‖ (Atatürk, TY, s.324). Bu konuda Ġngiliz Büyükelçisi Ģöyle yazmıĢtır: ―Şüphesiz ki Ruslar Erzurum‟u işgallerinde Ermeniler, elde ettikleri Rus korumasından faydalanarak Müslüman nüfusa zarar verdiler, acımasızca davrandılar ve onları tahkir ettiler‖ (Carty, 2005, s.347–348). Ermenilerin
büyük
insan
kayıplarına
neden
olduğu
Kars
ve
Havalisinde
gerçekleĢtirdiği katliamlarda, Müslüman halkı öldürmekle yetinmedikleri gibi, bu kiĢilere çok derin acılar yaĢatmak istedikleri görülmüĢtür. Örneğin Ermenilerin Mart 1915'de Mergehu köyünde gerçekleĢtirdiği katliamın bilânçosu Ģu Ģekildedir:17 kiĢi kurĢunlanarak, 8 kiĢi süngülenerek, 8 kiĢi kurĢunlanarak ve süngülenerek, 3 kiĢi dövülerek ve kesilerek, 6 kiĢi gözüne süngü saplanarak, 3 kiĢi kamayla, 4 kiĢi kesilerek, 3 kiĢi yapılan kötülükler sonucu, 5 kiĢi yakılarak, 1 kadın göğüsleri kesilerek, 1 kadın karnı yarılarak bebeğini tandıra atmak suretiyle katledilmiĢlerdir (ATBD, 1982, s.246). Bu Ģekilde daha pek çok yerde uygulanan mezalim sonucunda sadece Mart 1915‘te bu bölgede katledilen Müslüman sayısının 30.000'e vardığı, muhafazası Ermenilere verilen Osmanlı esirlerinin çok kötü muamele gördükleri ve tüfek dipçikleriyle öldürüldükleri Osmanlı idaresince kayıt edilmiĢtir (Karacakaya, 2001, BOA, kr. 110, dos. 12–1/2‘den alıntı). ÇeĢitli tarihlerde iĢlenen bu Ermeni cinayet olayları ve insanlık dıĢı eylemleri neticesinde birçok Anadolu ilinde güvensizlik günden güne artmıĢ, pek çok Türk yerleĢim birimi birer soykırım sahnesine dönüĢmüĢtür (ATBD, 1982, s.420). Van Olayı ise Osmanlı Hükümeti için taĢma noktası olmuĢ ve tarihi bir kararla, devletin güvenliği için Ortodoks Ermenileri tehcir ettirmiĢtir. Bu uygulama dahi Ermeni komitacıların faaliyetlerini engellemeye yetmemiĢtir. Komitacıların terörist eylemleri tehcir kanunu sonrasında da devam etmiĢtir. Osmanlı Devleti
49
ve BolĢevik Rusya'sı arasında 1918 yılında imzalanan Brest-Litowks Muahedesi gereği Kars, Ardahan ve Batum'dan çekilen Rus birlikleri, silah ve mühimmatlarını Ermenilere ve Gürcülere bırakmıĢlardı. Osmanlı Devleti‘nin Dünya Harbi‘nde aldığı ağır yenilginin de verdiği cesaret ve bu silah gücü ile harekete geçen Ermeniler, özellikle Doğu Anadolu ve çevresi ile Antep‘e kadar olan bölgede Müslüman kıyımlarına giriĢmiĢlerdir. Buradaki Ģehirler ve bunlara bağlı köylerde müteaddit defalar Türklere karĢı katliam ve yağma yaptıkları, kadınlara tecavüz ettikleri ve çocukların kulak, burun gibi organlarını kesmek yoluyla iĢkence ettikleri resmi raporlara geçmiĢtir.45 Ermenilerin, Doğu Anadolu‘da gerçekleĢtirdikleri katliamda uyguladıkları iĢkence yöntemlerini, bugünlere değin miras olarak taĢıdıklarının kanıtı olarak, bu bölgelerde gerçekleĢtirdiği katliamlardan birkaçını örnek sunmak yerinde olacaktır. Ermenilerin Doğu Anadolu‘da Rusya‘nın desteği ile gerçekleĢtirdiği pek çok katliamın içerisinde Ġkinci Van Olayı ve Erzurum Katliamı, kanıtları halen sergilenen önemli hadiselerdendir. Van‘da yaĢanan Ermeni mezaliminden kurtulabilenlerin ifadeleri Ģu Ģekildedir: Ermeniler, seçtikleri hamile kadınların karınlarını deĢip çocuklarını çıkararak havaya attıktan sonra niĢan almıĢlar, bütün insanların hatta hayvanların bile hayâ edeceği surette kız ve kadınlarımızı gözlerimizin önünde soyup namuslarına taarruz ettikten sonra karınlarını yırtmıĢlar, Bunların içerisinde on yaĢını ikmal etmemiĢ pek çok kız da bulunuyordu (Sarınay, 2008, BOA. HR. SYS, 2872/2, 135143‘den alıntı). Ayrıca birçok kadının memelerini, dudaklarını, burun ve kulaklarını kesip öldürdüklerini, ahalinin gözlerini kızgın ĢiĢlerle çıkarıp, bir hayli iĢkenceden sonra katlettiklerini, küçük çocukları, anne ve babalarının gözleri önünde sıcak su içinde kaynatıp, anne ve babalarına yedirdikden sonra onları da öldürdükleri, Bayezid‘de, Kurban Bayramı‘nın
birinci
günü,
müslümanlar
camide
ve
bayramlaĢmada
bulundukları sırada, müslümanları esir aldıkları, görülmemiĢ vahĢette katliam yaptıkları, üç yaĢından on yaĢına kadar çocukları kolları bağlı olarak beraberlerinde gezdirdikden sonra ot yığını üzerine oturtup üzerlerine de gazyağı döküp yaktıklarını da ifadelerinde anlatmıĢlardır. Bayezid‘de on beĢ bin kiĢiden on dört bini öldürülmüĢ, beĢ yüzü esir edilmiĢ ve beĢ yüzü ise zorluk ve sefalet içinde, ekmeğe muhtaç olarak baĢka yerlere iltica etmiĢlerdir. Sadece EleĢkird‘in Arabköyü‘nde iki gün zarfında bakire olarak yirmi üç kıza tecavüz etmiĢler, bütün genç gelin ve kadınların hukuklarına taarruz etmiĢler, Hınıs‘ın Mollakulaç köyünde yirmiden fazla çocuğu kesmiĢler, hamile kadınlardan bir ikisini karınlarını kama ile sökerek ceninleri 45
Ayrıntılı bilgi için bkz. Doğanay, 2003.
50
süngü üzerinde pederlerine göstermiĢler, Müslüman ahaliden kimisinin kafasını, kollarını, burunlarını, kulaklarını kesmiĢler, gözlerini çıkarmıĢlar, derilerini yüzmüĢler ve üzerlerine gazyağı dökerek yakmıĢlar ve ibret verici mezalim yapmıĢlardır (Sarınay, 2008, BOA, HR. SYS, 2872/2, 7591‘den alıntı). David Maggie‘nin verdiği bilgiye göre ise, o tarihlerde Van‘da 260.000 Müslüman yaĢamaktaydı. (Henrich, 2007) Katliamdan sonra 24 Mayıs 1915 tarihinde Ermeni Gazetesi Gocnak‘ın haberinde ise: ―Van‘da yalnızca 1.500 Türk kaldığı‖ bilgisi aktarılmıĢtır (Ortaylı, 2008). Bu olaydan hemen sonra çekilmiĢ fotoğrafa bakıldığında, Van Ģehrinin tamamen yok edildiği görülmektedir. Erzurum olaylarında da benzer katliam metotları uygulanmıĢtır. Bu olay ile ilgili Osmanlı Hükümeti‘nin gönderdiği gözlemci heyette görevlendirilen YüzbaĢı Ahmet Refik Bey Ġstanbul‘a gönderdiği raporda Ermenilerin Erzurum‘daki katliam metotları ve katliamın bilânçosu hakkında Ģu bilgileri aktarmıĢtır: ―Erzurum Ermeni mezaliminden harap bir haldedir. Ermeniler, Erzurum‟dan çekilmezden evvel, 300 kadar müslümanı bir konağa doldurmuşlar, üzerine benzin dökerek yakmışlardır. Konağın enkazı arasında olan yığınlarla insan cesetleri, parçalanmış insan beyinlerine tesadüf olunuyor. Ermenilerin, içlerini bu suretle yüzlerce müslüman doldurarak yaktıkları konaklar müteaddittir. Mezalimi idare edenler Antranik Paşa ile Fransız Miralayı Morel‟dir. Erzurum dâhilinde toplanan cenazelerin miktarı dört bindir. Bu meyanda birçok kadın ve çocuk da dâhildir. Ermenilerin yalnız Ilıcalar‟da katlettikleri erkek, kadın ve çocuğun miktarı iki bine yakındır. Ermeniler ahaliyi evlere doldurup yaktıkları gibi yol yaptırmak bahanesiyle şehir haricinde de katletmişlerdir. Erzurum‟dan bu suretle gaip olan 111 kişidir” (Selvi, 2008, BDAGMY, 1995 ve BDAGMY, 2001‘den alıntı). Doğu Anadolu‘da görevli Rus Yarbay Tverdohlebov‘da Ermenilerin yağma ve katliamlar gerçekleĢtirdiğini belirterek Erzurum‘da yaĢanan hadiseleri Ģu Ģekilde aktarmıĢtır: “...Ilıca‟dan46 kaçmayı başaramayanların tamamı katledilmişti. Ordu Komutanı General Olişelidze, boyunları kör bıçakla lime lime edilmiş çocuk cesetleri bulunduğunu söylüyordu. Katliamdan üç hafta kadar sonra Ilıca‟ya giden Yarbay Gryaznov, 26 Şubat‟ta döndüğünde bana orada şöyle bir tabloyla karşılaştığını anlatmıştı: „Köylere giden yollarda ve sokaklarda parçalanmış cesetler öylece yatıyor. Önden giden her Ermeni mutlaka gördüğü cesede tükürüyor ve küfrediyordu. Yaklaşık olarak 12–15 metrekare alandaki bir cami avlusu 1.5 metre yüksekliğinde, öldürülmüş Türk ihtiyar, kadın ve çocuk cesetleriyle dolup taşmıştı. Kadın cesetleri tecavüz izleri taşıyordu. Bazılarının cinsel organlarına tüfek fişeği sokulmuştu ( ...) Ermeniler‟in Alaca‟da (Ilıca‟ya bağlı bir köy) yaptıkları vahşeti, Alaca Lojistik Destek Komutanlığı müteahhidi 27 Şubat‟ta gördüğü manzarayı bana şöyle anlattı: „Ermeniler bir 46
Ilıca, Erzuruma bağlı bir ilçedir.
51
Türk kadınını canlı canlı duvarın önünde çarmıha germişler. Göğsünü yarıp kalbini çıkarıp başının üzerine çivilemişler...‟‖(Tverdohlebof, 2007, s.8). Mart 1918‘de Ermeniler Erzurum‘a bağlı YeĢilyayla köyünde gerçekleĢtirdikleri katliamda, çoğunluğu savunmasız yaĢlı, erkek, kadın ve çocuklardan oluĢan 3.000 Türkü katletmiĢlerdir (Garibov, 2006, s.94). Çevreden toplanan yaĢlı, erkek, kadın ve çocuklar bir samanlığa doldurularak üzerlerine ateĢ açılmıĢtır. 47 BulbaĢı köyünde ‗mahvolsun Müslümanlar, yaĢasın Ermenistan‘ nidaları ile ahalinin üzerine ateĢ açmıĢlar, kadın ve çocukları kılıçtan geçirmiĢler, ellerine geçeni kılıçla ya da süngülerle parçalamıĢlardır. Henüz ölmemiĢ, can çekiĢiyor olanların baĢlarını taĢla ezmiĢlerdir. Ermeniler, çoğu kez katliamdan sonra cesetleri yakıyorlardı. Kadınların memelerini kesmiĢler, karınlarındaki altı aylı çocukları süngüleri uçlarına saplayarak ahalinin suratına fırlatmıĢlardır. Genç kızlara acı çektirmek için çıplak halde oynatıyorlar ve tecavüz ediyorlardı. Köyün ihtiyarlarının haysiyetini silmek için yüzlerine yüzlerce tükürük savuruyorlardı. Olay yerinde yapılan inceleme sırasında, sakalları kıskaçla maĢa ile çekilmiĢ ve yüzünün derisi soyulmuĢ cesetler bulunmuĢtur (BOA1). Ermeniler, yurt edinmek istedikleri Kars‘tan 35.000 Müslüman‘ı göç ettirmiĢ, ancak bunların sadece 10.000 kadarı Nahçivan havalisine ulaĢabilmiĢ, kalan kısmı Ermeniler tarafından katledilmiĢtir (BOA2). Bunların içerisinde Kağızman eski mutasarrıfı Arslan Bey‘in sekiz nüfuslu ailesi ile birlikte yolculuk ederken Ermeniler tarafından ailesine kendi gözleri önünde tecavüz edildiği ve daha sonra da katledildikleri bilinmektedir (ġahin, 2007). Farklı zamanlarda farklı Ģekilde yaĢanan bu katliamlar sonucunda 30.000 Müslüman Kars ili ve çevresinde katledilmiĢtir (Yılmaz, 2009b). Ermeni çeteleri, bunun gibi daha pek çok saldırıyı, Anadolu‘nun hemen her yöresinde gerçekleĢtirmiĢlerdir. Örneğin Kavlik‘te Hacı Molla Sait‘e, kızını kendi elleriyle boğazlatmak için zor kullanmıĢlar ve yapmadığı her dakika vücudunun organlarından birini kesmek suretiyle öldürmüĢlerdir. ġerefhane‘de Cindi Ağa‘nın hizmetçisi Ahmo, çocuğu ile tandıra atılarak yakılmıĢtır. Yaman Bordo‘da Misinha eĢi Fato, üç evladı ile birlikte boğazlanmıĢtır. Bilecik‘te Mehmet Abdi‘nin eĢi AyĢe, üç yerinden yaralanarak ve kolları kesilerek öldürülmüĢtür. Bilecikte Meho kızı Hanım Hatun, çete reisi Antranik tarafından ırzına geçilerek beraberinde götürülmüĢtür. Tüccar Mehmet Efendi, üzerinde bulunan iki yüz lira parası alınarak süngülenerek öldürülmüĢtür (ATBD, 1982, s.93). Yukarıda anlatılan olaylarda, Anadolu‘nun sadece birkaç bölgesinde yaĢanan Ermeni mezaliminin tablosu verilmiĢtir. Anadolu‘nun hemen her yerinde, bu aktarılan iĢkence metotlarının aynısı ya da benzerleri Türklere uygulanmıĢtır. Ayrıca Ermeniler, bu metotlarını
47
1988 yılında bu bölgede yapılan bir araĢtırmada bulunan toplu mezardan, çoğunun kafatasında yarıklar bulunan 100'e yakın iskelet çıkarılmıĢtır (Giyasi, 2000). Kazıda ortaya çıkan malzemeler halen Erzurum Müzesi'nde sergilenmektedir.
52
sadece Anadolu topraklarında değil, Kafkasya‘da ―Büyük Ermenistan‖ sınırları içerisinde kaldığını iddia ettikleri topraklarda yaĢayan Türklere de uygulamaktaydılar. Ermeniler daha sonra toprak talep edecekleri Karabağ‘da da Azeri Türklerine benzer
eylemleri
gerçekleĢtirmeleri, Ermenilerin yüzyıllardır değiĢmeyen bir katliam geleneğine sahip olduklarını göstermektedir. YaĢanan bu ve benzeri sayısız Ermeni mezalimi, kendilerini destekleyen Fransız ve Rus subaylarını dahi rahatsız edecek ve hatta utandıracak boyutlara ulaĢmıĢtır. Müslüman kadınların, çocukların ve yaĢlıların Ermeni çeteleri tarafından katledildiklerine dair birçok rapor, bizzat Çarlık yetkilileri tarafından kaleme alınmıĢ, bunun önüne geçilmesi için Ermeni gönüllü birliklerine yüzlerce yazılı talimat verilmiĢ, hatta bu katliamın yöneticisi Ermeni subay ve askerler yargılanmıĢ ve cezalandırılmıĢlardır. Ayrıca bu mahkeme kayıtlarında, Ermeni birliklerinin Müslümanlara yönelik yağma giriĢimleri de raporlara girmiĢtir48 (Perinçek, 2007a). O dönemde Osmanlı Devleti‘nde görev yapan birçok yabancı da, Ermeni vahĢetinin dayanılmazlığından bahsetmiĢtir. Örneğin Ġngiliz casusu Vambery, Ermenilerin Anadolu‘da gerçekleĢtirdiği katliamlar sonrası Ġngiltere‘ye gönderdiği raporda Ģu ifadelere yer vermiĢtir: ―Anadolu‘daki Ermeniler Kürt komĢuları gibi kaba, bağnaz ve kan dökücüdürler; anarĢist ve sosyalist fikirlerle donanmıĢ maceracı ihtilalcilerin kıĢkırtmalarıyla zulüm ve katliamda onlardan aĢağı kalmazlar‖ (Öke, 1991, s.155). Mustafa Kemal, o yıllarındaki durumu Ģu Ģekilde özetlemiĢtir: ―Mondros AteĢkes AnlaĢması'ndan beri Ermeniler, gerek Ermenistan içinde, gerek sınıra yakın yerlerde, Türkleri toplu olarak öldürmekten bir an geri durmuyorlardı. 1920 yılının Sonbaharında Ermenilerce yapılan zulümler dayanılmaz bir kerteye geldi‖ (Atatürk, TY, s.398). Tüm bu isyanlar ve devamında gerçekleĢen katliamlar sırasında kiliselerin desteği önemlidir. Kiliseler, bu dönemde cephanelik olarak kullanılmaya baĢlanmıĢtır (Yıldırım, 2008). ―Ermeni ruhanileri tutuklanan ve ölen teröristler için törenler düzenleyip, kiliselerini bu iĢe tahsis etmek sureti ile Allah katında en büyük günahı iĢledikten baĢka, Ermeni teröristlerin eylemlerini bilfiil tanımıĢ ve onaylamıĢtır. BaĢka bir ifade ile Ermeni Kilisesi, ruhanilerin Ģahsında bir terör odağı haline getirilmiĢtir‖ (Ġlter, 2003, s.88). Ayrıca Ermeni Kiliseleri, duvarlarına katledilmiĢ Ermeni kadın ve çocuklarının resimlerini asarak (Gürün, 2008, s.69), Türk düĢmanlığı propagandası yapmıĢlardır. Müslümanlara yönelik tüm bu katliamların nedeni, konunun baĢında da belirtildiği üzere, Ermenilerin bu bölgeyi ErmenileĢtirmek istemeleridir. Bu amacı Ermenistan
48
Van kıtaları komutanı General Nikolayev, 1 Temmuz 1915‘te Kafkas Orduları Komutanı‘na gönderdiği telgrafında, bu Ģikâyetini ifade ederek, devamlı yağma hareketinde bulunan ve her türlü cinayeti iĢlemekten zevk alan bu gönüllülerin artık orduya alınmamasını istemiĢtir (Selvi, 2008, Süslü, 1987, s. 27‘den alıntı). Aynı Ģekilde General OdiĢelidze de Ermenilerin sakin Müslüman halka karĢı gösterdikleri hareketlerden rahatsızlığını belirtmiĢtir (Selvi, 2008, Ġkdam, 8 ġubat 1335, No: 7901‘den alıntı).
53
Genelkurmay BaĢkanı Zinkeviç, 17 Ağustos 1919 tarihli raporunda Ģu satırlarla resmileĢtirmiĢtir: ―Bağımsızlığın amacı, bütün Ermeni milletini Yahudiler gibi dünyadan silinmelerini engellemek için bir yere toplamaktır. Bunun için Müslümanlardan arındırılmış bir alana ihtiyaç var‖ (Perinçek, 2006c). Ermenilerin tüm bu isyan hareketleri karĢısında Müslümanlar tepkisiz kalmamıĢlardır. KarĢılarında kutsal saydıkları bir vatan ve bu vatanı bölmeye çalıĢan gayrimüslim unsurlar görmekteydiler. Ayrıca Ermeni terör faaliyetleri ile Müslümanların canlarına, mallarına ve namuslarına saldırı vardı. Özellikle Ermeni katliamlarının en yoğun haliyle yaĢandığı günlerde, pek çok Müslüman grubun Ermenilere karĢı Ģiddet eylemlerine giriĢtikleri bilinmektedir. Örneğin Zeytun isyanı sonrası Türkler ve Kürtler MaraĢ‘ta Ermenilerin mallarını yağmalamıĢ ve pek çoğunu katletmiĢlerdir (Feigl, 2007, s.64).
Bu durum
Komitecilere iki yönlü fayda sağlamaktaydı. Ġlk olarak Ermeniler ve Türkler arasında var olan dostluk ve dayanıĢmayı ortadan kaldırmayı baĢarmıĢlardır. Ġkinci olarak da, planladıkları Ģekilde Türklerin kendilerine saldırılarını, en abartılı Ģekilde Avrupa‘da duyurarak Ermenilerin Osmanlı idaresinde kötü muamele gördüklerine inandırma fırsatı yakalamıĢlardır. Avrupa devletleri bu dönemde, tehcir kararı ile Osmanlı Devleti‘nin Ermenilere ne tür bir zulüm uyguladığını tartıĢmakta, Ermeni terör eylemlerini ise tam bir sükûnetle izlemekteydiler. Bu durum Ermenilerin bu faaliyetlerini gelecek yıllarda da ısrarla uygulamalarının, hatta terörü geleneksel bir siyasi yöntem olarak benimsemelerinin önünü açmıĢtır. Türkiye ve Azerbaycan devletlerinde gerçekleĢtirilen Ermeni terör faaliyetleri, bu geleneğin kanıtı durumundadır.49 Tüm bu tarihi süreç incelendiğinde, XIX. Yüzyılın ortalarında baĢlayan Ermeni komitacılık faaliyetleri, Ermeniler tarafından çok farklı sebeplere dayandırılsa da, ulaĢılmak istenen amaç, kullanılan metotlar ve tesirleri açısından terörizmin tüm unsurlarını ve aĢamalarını taĢımaktadır. Bu sebeple çok net söylenebilir ki, Ermenilerin ihtilal hareketleri terör eylemleri sınıfına girmektedir. 3. HINÇAK VE TAġNAK KOMĠTELERĠNĠN ERMENĠ TERÖRÜ ÜZERĠNDEKĠ ETKĠSĠ Ermeni siyasal hareketleri, baĢlangıcından itibaren Ģiddet içerikli olmuĢ, siyasal hedeflerine baskı ve sindirme yoluyla ulaĢma amacını gütmüĢtür. Ermeniler, bu Ģiddet eylemlerini daha organize halde gerçekleĢtirmek için de komiteler yoluyla örgütlenmiĢlerdir. 49
Ermeniler, terör eylemlerini, Osmanlı devletinden sonra kuran Türkiye Cumhuriyeti‘nde de devam ettirmiĢlerdir. Ermenistan ile Türkiye arasında imzalanan Gümrü AnlaĢması gereği Türkiye, Ermenistan devletini tanıdığını kabul etmiĢtir. Bu anlaĢma sonucunda dahi silahlı terör eylemleri sürdürülmüĢtür. Eski ĠçiĢleri Bakanı Talat PaĢa 15 Mart 1921 tarihinde Berlin‘de, IV. Ordu Komutanı Cemal PaĢa ile yaverleri Nusret ve Süreyya Beyler 21 Temmuz 1922 tarihinde Tiflis‘de (Gürcistan), Eski DıĢ ĠĢleri Bakanı Sait Halim PaĢa 5 Aralık 1921‘de Roma‘da (Ġtalya), Ġttihat ve Terakki üyelerinden Bahattin ġakir ve Cemal Azmi Beyler 17 Nisan 1922 Berlin‘de katledilmiĢlerdir (Koçöz, 2005). Aynı yıl Azerbaycan‘ın ĠçiĢleri Bakanı CevanĢir Han, Ermeni Misak Torlakyan tarafından Ġstanbul‘da öldürülmüĢtür. 1922 yılına gelindiğinde Cemal PaĢa, Tiflis‘te katledilmiĢtir (Sarıkaya, 2008, s.4). Azerbaycan‘da gerçekleĢtirilen terör eylemleri ise, kapsamlı biçimde ilerleyen bölümlerde verilecektir.
54
1885 yılında kurulan Armenekan Partisi‘nin50 arkasından kurulan, 1887 yılında Hınçak ve 1890 yılında TaĢnaksutyan komitelerinin ülke içerisindeki kıĢkırtmaları sonucunda meydana gelen isyan ve katliamlarla Ermeni terörü uluslararası bir boyut kazanmıĢtır (Sarıkaya, 2008, s.3). Kurucularının büyük bölümünü Rusya Ermenilerinin oluĢturduğu bu komiteler, Ġngiltere ve Rusya‘nın destekleri ile kurulmuĢlardır. Komitelerin amacı, Osmanlı Ermenilerini ihtilal amacı ile örgütlemek ve üyelerine, terörün en etkili yöntem olduğu görüĢünü
benimsetmekti.
Komiteler
amaçlarına
bu
kısa
zamanda
ulaĢmıĢ
ve
kurulmalarından hemen sonra Ermeni isyanları ve terör hareketleri hızla artmaya baĢlamıĢtır. Ermeni
terör
eylemlerinin
büyük
bölümünü,
bu
komitelerin
faaliyetleri
oluĢturmaktaydı. Ermeni çetelerine: ‖Kurtulmak istiyorsan, önce komĢunu öldür‖ emrini vermiĢler ve savunmasız Müslüman Ģehir, köy ve kasabalarına saldırarak büyük katliamlar gerçekleĢtirmiĢlerdir (AvĢar, 2006). 1895 yılında Ġngiltere‘nin Eski BaĢbakanlarından Beaconsfield'in ölüm yıldönümü dolayısıyla konuĢma gerçekleĢtiren Amiral Commerell, Ermeni olaylarının bu komiteler tarafından planlandığını ve kıĢkırtıldığını belirtmiĢtir (Karacakaya, 2001). KonuĢmanın gerçekleĢtirildiği tarih, komitelerin kurulmasının ardından geçen 5–7 yıl zarfında, Ermeni olaylarının kontrolünün bu komitelerin eline geçtiğini göstermektedir. Komiteler tarafından belirlenen strateji Ģu Ģekildedir: Anadolu‘nun çeĢitli bölgelerinde isyanlar çıkartılarak Avrupa‘nın dikkati çekilecek, olası bir Avrupa müdahalesi ile de Bulgaristan gibi özerk bir yönetime kavuĢacaklardı (Karacakaya, 2005, s.102). Komite liderleri içerisinde ileri derecede Türk düĢmanı olanlar ise, terör faaliyetlerinde aĢırılığı savunuyorlardı. Onlar, bağımsız Ermenistan‘ın kurulabilmesi için Doğu Anadolu bölgesinin ErmenileĢtirilmesini Ģart görmekteydiler (Selvi, 2008) Bunun için de Osmanlı Devleti‘ni zayıflatmayı ve Anadolu‘nun birçok yerinde masum Müslümanlara karĢı toplu katliamlar gerçekleĢtirerek bölgedeki Türk nüfusunu azınlık durumuna düĢürmeyi hedefliyorlardı (Yüksel, 2009). Komiteler, kuruldukları tarihlerden itibaren uygulamaya koydukları bu planları ile Anadolu ve Ġstanbul‘da olaylı günler yaĢanmasına neden olmuĢlardır. 1895 yılında Ġstanbul'daki Ermenilerin meydana getirdiği olaylar dolayısıyla yayın yapan gazetelerin hemen hepsi, olayların sorumlularının Ermeniler olduğunu yazmıĢlardır (Karacakaya, 2001). Ermenilerin Müslümanlara yaptığı terör faaliyetleri ile ilgili Osmanlı Hükümeti‘nin hazırlattığı 50
Bağımsız Ermenistan fikri ile kurulan ilk Ermeni ihtilal partisi 1885 yılında Armenekan‘dır (Karacakaya,2001). Bu parti programına, Ermeni milletinin özgürlüğünü sağlamak için Ģiddetten yaralanmak, kendilerini savunmaları amacıyla Ermeni köylülerini silahlandırmak gibi maddeleri eklemiĢtir (Selvi, 2000). Örgütün sloganı ―kan dökmeden özgürlük olamayacaktır‖ Ģeklinde belirlenmiĢtir. Van Ġsyanı‘na aktif olarak katılan örgüt üyelerinin büyük bir kısmı öldürülmüĢ, kalanlar ise Hınçak ve TaĢnaklara katılmıĢtır (BÜSAM, 2009). Bu nedenle Armenekan, sadece kurulan ilk ihtilal partisi olması nedeniyle önem görmüĢ, terör faaliyetlerinde ise Hınçak ve TaĢnak örgütleri ön planda rol oynamıĢtır.
55
pek çok raporda da, Ermeni mezaliminin mahiyeti ve boyutu hakkında ayrıntılı bilgi verilmiĢtir. XIX. yüzyılın sonlarına doğru hareketlenen bu faaliyetlerin içerisinde isyanlar, katliamlar, terör faaliyetleri, suikastlar, isyan ve baskınlar öne çıkmıĢtır. Bu
komiteler,
ayrılıkçı
faaliyetlerin
yaygınlaĢtırılmasına
son
derece
önem
vermekteydiler. Bu alanda haberleĢmeye de çok fazla değer veriyorlardı. Komitecilere göre meseleleri çok önemliydi ve bu meseleyi bir kiĢiye dahi tanıtmak onların göreviydi (ATASE1). Bu sayede meseleye daha çok taraftar ve destekçi bulmayı amaçlamaktaydılar. ġunu da belirtmek gerekir ki; komitelerin, kendilerine destek vermeyen Ermenilere karĢı tahammülleri bulunmamaktaydı. Kendilerine uymayı kabul etmeyen ve hükümet yanlısı görünen avukat Hançik‘i, GedikpaĢa Kilisesi BaĢpapazı Dacad Vartabed‘i, tüccardan Karagözyan‘ı, polis Markar‘ı (Anadol, 2007, s.111, Varantyan,1910, ss.113-115‘den alıntı), hükümete bağlılığı ve ihbarları yüzünden Cemikyan Agob‘u, Rusçuk Ermeni Komitesi BaĢkanı Mıgırdıç Tütüncüyan‘ı, avukat Artın Dirserkisyan‘ı ve daha pek çok Ermeni vatandaĢı sokaklarda hunharca katletmiĢler (Karacakaya, 2001), resmî makamlara bilgi verdiğini zannettikleri ArĢavir‘i de öldürmek kastıyla yaralamıĢlardır51 (ATASE1). Görüldüğü gibi bu komitelerin üyeleri, silahlarını kendi milliyetlerinden olan masum kiĢilere dahi yöneltmekten çekinmemiĢlerdir. Dolayısıyla bu komitelerin terör faaliyetleri, sadece Müslümanlara değil, Ermenilere de zarar vermiĢtir. Özel olarak Hınçak Komitesi‘nin bölücü hedefleri ve terör faaliyetleri Ģu Ģekilde özetlenebilir: Komite daha kuruluĢ aĢamasındayken (1886 yılında) Avatis Nazarbekyan ve arkadaĢları, Asya‘da köle olarak yaĢadıklarını iddia ettikleri Ermenilerin bağımsızlığını kazanabilmeleri için ―Türkiye Ermenistan‘ında propaganda, tahrik, terör metotlarını uygulamalıdır‖ (Selvi, 2005) kararını almıĢlardır. Dünya‘nın her tarafına kol salan bu komitenin, para toplayıp silah satın aldığı bilinmekteydi (Karacakaya, 2001). Bu paralarla sadece terör faaliyetleri yürütmeyen komite, paranın bir kısmını bildiri bastırmak, gazeteler ve kitaplar yayınlamak suretiyle Ermeni halkı isyana teĢvik amacıyla kullanmıĢtır. Hınçak üyelerince dile getirilen: ―Hınçak Cemiyeti‘nde bir iĢe memur edilenden, para ve silah esirgenmez‖ (ATASE1) ifadesi, komitenin amaçları doğrultusunda, maddi imkânlarını seferber ederek silah kullanmaktan çekinmediğini göstermektedir. Ermeni tarihçi Louise Nalbandian, Hınçak Komitesi‘nin bu terör faaliyetlerinin nedenleri ve amaçları hakkında Ģunları yazmıĢtır: "Ermeni halkının duygularını harekete geçirmek için terör ve provokasyona ihtiyaç duyulmaktaydı. Halk, düşmanına karşı tahrik edilmeliydi.
O zaman düşmanın misilleme eylemlerinden yararlanabilirdi. Halkın, Hınçak
51
Bu katliamları Ermeni Komiteler, bilinçli olarak kendi bildirileri ile yayınlamaktaydılar. Örneğin, 1895 yılında Trusak Gazetesi‘nde Ermeni Ġhtilal Komitesi tarafından yayınlanan "Uçurtma" adlı bildiride; Van, MuĢ ve Erzurum'daki Ermeni muhbirlerinin Ermeniler tarafından öldürüldüğünün belirtilmiĢtir (Karacakaya, 2001). Bu sayede Ermeni halk arasında Osmanlı yanlısı eylemlerin önüne geçilmesi beklenmekteydi.
56
Programına güvenini sağlamak amacıyla terör, bir araç olarak kullanılmalıydı. Komitenin amacı,
Osmanlı yönetimini terör ile huzursuz etmekti. Böylece rejim itibar kaybederek
zedelenecekti. Terörist taktiklerin esas hedef noktası yalnızca hükümet değildir. Hınçak Komitesi, hükümet için çalışan Türk ve Ermenileri öldürmek istemiş, tüm ajan ve muhbirleri bertaraf etmeyi denemiştir. O zaman parti yani komite, terör eylemlerini hayata geçirebilmek için kendine has bir teşkilât kurmalıydı‖ (AvĢar, 2006; Binark, 2000, Nalbandian, 1963, ss.110-111‘den alıntı). Hınçak Komitesi, yukarıda bahsedilen hedeflerine ulaĢmak üzere Osmanlı Devleti üzerinde geniĢ kapsamlı terör faaliyetlerine giriĢmiĢtir. Örneğin Ġstanbul‘da çok sayıda eylemde bulunmuĢ, bu Ģehirde suikastlar gerçekleĢtirmiĢtir. Ġstanbul dıĢında da Erzurum, Van, Bitlis, Tokat, Yozgat, Merzifon gibi Ģehirlerde isyanlar ve katliamlar gerçekleĢtirmiĢtir. Hınçak Komitesi‘nin 17 Eylül 1913 tarihli Köstence Kongresi‘nde, insanî ve millî hakların elde edilmesi için yasal yollara değil, yasadıĢı yollara yönelmenin ve yeni siyasî ve iktisadî Ģartlar elde edilinceye kadar örgüt savaĢımlarına daha büyük bir hız verilmesi kararları alınmıĢtır
(ATASE1,
Kabacalı,
1984,
ss.
63-67‘den alıntı).
Bu kararlar
doğrultusunda terör eylemleri, daha yaygın ve Ģiddetli biçimde sürdürülmüĢtür. 25 Mayıs 1915 tarihli iddianamede Osmanlı Devleti arĢiv belgelerinde Hınçak Komitesi‘nden, ―Bir önceki dönemde Romanya, Bulgaristan, Rusya, Ġran, Ġngiltere, Amerika ve Mısır‘da açıktan ve Osmanlı Devleti‘nde de gizli kurulan, bütün amaçları yalnız Osmanlı Devleti topraklarında silahlı çeteler kurmak ve teröristleriyle gerek gördükçe bütün diğer vasıtaları kullanarak; Erzurum, Van, Harput, Sivas, Bitlis ve Diyarbakır illerinde hatta Ġstanbul‘da birçok cinayetler iĢleyen gizli örgüt‖ (ATASE1) olarak bahsedilmiĢtir. Bu belgeden de anlaĢılacağı üzere Hınçak Komitesi, memleketin hemen her köĢesinde terör eylemleri gerçekleĢtirmekteydi. TaĢnaksutyun Komitesi ise, Hınçak Komitesi‘nden daha fazla Ģiddet yanlısı olmuĢtur. Zaten komitenin ambleminde yer alan hançer figürü, Ģiddet yanlısı tutumun kanıtı durumundadır. Tarih Profesörü D. S. Zavriyev, ―Türkiye‘nin Kuzeydoğu Ġllerinin Yakın Tarihine Dair‖ adlı eserinde, TaĢnakların amaçları hakkında, emperyalist Batı‘nın yardımıyla Türklere karĢı savaĢ baĢlatarak kendi topraklarını (!) Tatar ve Kürtlerden temizlemek ve saf milli bir devlet kurmak olduğunu yazmıĢtır (Perinçek, 2002). TaĢnak Komitesi‘nin 1892 yılında düzenlediği ilk Genel Kurul toplantısında hazırlanan Ġlkeler Programı‘nda her Ģeyden önce, Türk Hükümeti‘ne karĢı savaĢ baĢlatılması hususu yer almıĢtır.
TaĢnak Komitesi‘nin hedefleri
doğrultusunda Türkler, nerede olursa olsun öldürülmeliydi.52 Toplantıda,
52
Komitenin örgütüne verdiği emir Ģu idi: "Türkü, Kürdü her yerde, her türlü koĢullar altında vur! Mürtecileri, ahdinden dönenleri, Ermeni hafiyelerini, hainleri öldür, intikam al" (Duygulu, 2009).
57
Ermeni ulusu için tehdit oluĢturduğu gerekçesi ile Türk çocuklarının da öldürüleceği kararlaĢtırılmıĢtı (Henrich, 2009). Yukarıda geçen ―ne olursa olsun‖ ifadesi ile kadın, erkek, yaĢlı, genç ayrımı yapılmaksızın katliamların yürütüleceği mesajı verilirken, Türk çocuklarının tehdit unsuru olarak sunulması, TaĢnakların Türk düĢmanlığının açığa vurumu olarak değerlendirilmektedir. TaĢnaklar aynı zamanda Transkafkasyada da etkinlik göstermiĢlerdir. Ronald Grigor Suny, TaĢnakların bu yöneliĢi hakkında Ģu bilgileri vermiĢtir: ―Solcu Taşnaklar 1902-1903‟te dikkatlerini Transkafkasya‟ya çevirdiler ve 1903‟te Rus Hükümeti Ermeni Kilisesi‟nin topraklarına el koyunca Çarlık karşıtı bir kampanya başlattılar. 1905 yılı itibariyle Taşnaklar toplam iki bin üyeye sahip on sendika kurdukları Bakü başta olmak üzere işçi hareketlerine nüfuz etmişlerdi. İki yıl sonra Taşnaklar Bakü ve varoşlarında 265 yerleşim biriminde egemen hale gelmişlerdi. Ekonomik ve siyasal rollerinin yanı sıra yerel Ermeni nüfusunun kendine özgü savunucuları olarak önemli bir askeri rol oynamayı planlamışlardı‖ (Sayılan, 2007, s.10, Suny, 1972, ss.21-22‘den alıntı). TaĢnak Komitesi terör faaliyetlerini, Osmanlı Devleti‘nin tüm engelleme giriĢimleri ve en sonunda uyguladığı tehcire rağmen devam ettirmiĢtir (ATASE2). Sadece 1915 yılı içerisinde 120.000 Türk, bu komitenin üyeleri tarafından öldürülmüĢtür (Özdemir, 2006, s.105). Ayrıca Cumhuriyet döneminde Ermeni komiteciler iki kez Atatürk'e suikast giriĢiminde bulunmuĢlar fakat baĢarılı olamamıĢlardır (KaraĢ, 2007, s.39). Komitelerin yürüttüğü terör faaliyetleri, Ermeni halka yarar sağlamamıĢ, aksine pek çok zarara uğratmıĢtır. Bu konuda aĢağıda verilen röportaj dikkate değerdir: Ġngiltere'nin Erzurum Konsolosu Mr. Graves‘e New-York Herald Gazetesi muhabiri Sidney Whitman Ģu soruyu yönetmiĢtir: — Eğer bu memlekete (Türkiye'ye) hiçbir Ermeni Komitecisi gelmemiĢ olsaydı ve Ermenileri isyana tahrik ve teĢvik etmeseydi, bu mukatele olur muydu? Aldığı cevap, Ermeni meselesinin esasını da açıklamaktadır: — Elbette ki hayır. Zannetmem ki bir tek Ermeni öldürülmüĢ olsun‖ (Binark, 2000, Uras, 1987, s.426‘dan alıntı). Rus General Mayewski de kendi hükümetine verdiği raporda benzer kanısını ifade etmiĢ, ―Türkiye'de, komitecilerin girmediği yerlerde, Ermeniler rahattırlar. Bu komiteler bugün de faaliyete geçseler Ermeniler yeniden eski sefil vaziyetlerine düşerler. l895 senesine kadar Ermenilerin Türkiye'deki ıstırapları, müzayakaları hep hayalî ve mübalağalı uydurma masallardır. Türkiye'deki Ermeniler, diğer yerlerdekilerden daha fena durumda değillerdir‖ (Tosun, 2002, Binark, 2001, s.14‘den alıntı) demiĢtir. Tüm bu belgeler, Ermeni meselesinin çıkıĢında ve devamında gelinen noktada Avrupalı devletler tarafından desteklenen Ermeni komitelerin ne derece etkili rol aldıklarını kanıtlamaktadır.
58
1. 27 MAYIS 1915 SEVK VE ĠSKÂN YASASI’NIN SEBEPLERĠ VE SONUÇLARI Tarihi belgeler ıĢığında, Osmanlı Devleti‘nin ―Sevk ve Ġskân Yasası‘nı‖ çıkarmadan önce Ermenilerin, özellikle devletin doğusunda ciddi bir ayaklanma hareketi içerisinde olduğu, bu yönde pek çok isyan ve katliamlar gerçekleĢtirdiği açıkça görülmektedir. Öyle ki, bu ayrılıkçı hareketlere Osmanlı Meclis-i Mebusanı‘na mensup Ermeni mebuslar da iĢtirak etmekte,
bu
bölgede bir
Ermeni
devleti kurmak
için
her
türlü
terör
eylemine
baĢvurmaktaydılar. ―Van'ın düĢmesi, Bitlis, MuĢ, Erzincan, Bayazit, Zeytun, Sivas vs. bölgelerde isyanların ve saldırıların sürmesi üzerine hükümet, ülkesini ve milletini korumak üzere harekete geçmiĢ ve 24 Nisan 1915 tarihinde Ermeni komite merkezlerini kapattırarak komite liderlerini ve kıĢkırtıcıları tutuklatmıĢtır‖53 (Duygulu, 2009). TaĢnak Komitesi, kendilerine her türlü desteği sağlayan Avrupa devletlerinden yardım istemiĢ ve bu tutuklamalardan dolayı elçilere, olayı protesto etmelerini bildirmiĢtir (ATASE2). Osmanlı Ġdaresi bu tutuklamaların ardından 27 Mayıs 1915 tarihinde, devlete karĢı suç iĢleyen Osmanlı vatandaĢlarının cepheden uzak bölgelere sevkini öngören Sevk ve Ġskân Yasası‘nı çıkarmıĢtır. Bu yasanın Ermenilerle ilgili olduğuna dair yaygın bir yanılgı bulunmaktadır. Gerçekte ise kanunda ―Ermeni‖ kelimesi geçmemektedir. Nitekim bu kanuna dayanılarak savaĢ bölgesine yakın 15.000 Türk aile de tehcir edilmiĢtir. Ermeniler, faaliyetleri nedeniyle bu kanuna muhatap olmuĢlardır.
Ġstanbul Hükümeti bu kararla, toplumsal ve
askeri anlamda zararını gördüğü terörü engellemeyi, baĢka bir deyiĢle, devlet güvenliği temin etmeyi amaçlamıĢtır. Zaten bu nedenle de ülke içerisindeki tüm Ermenileri değil, özellikle stratejik açıdan önemli bölgelerde yaĢayan Ermenileri, Ortodoks Ermenileri ve komiteci faaliyetler içerisinde olan Ermenileri göçe tabi tutmuĢtur. Konuyla ilgili Osmanlı Devleti‘nin vilâyetlere gönderdiği tebliği Ģu Ģekildedir: ―...Daha önce de tebliğ edildiği üzere asker aileleriyle, ihtiyaç nispetinde sanatkâr, Protestan ve Katolik Ermenilerin sevk edilmemesi hükümetçe kesin olarak kararlaĢtırılmıĢtır‖ (Halaçoğlu, 2001). Tehcir kararının Protestan ve Katolik Ermenileri dıĢarıda bırakarak Ortodoks Ermenilere uygulanmasının nedeni, bu mezhebe bağlı olan Ermenilerin büyük bölümünün yoğun ve aktif biçimde komitecilik faaliyetlerini yürütmeleridir. Bu seçim, Osmanlı Devleti‘nin amacının, sadece bu faaliyetleri engelleyerek ülke güvenliğini sağlamak olduğunun kanıtı durumundadır. Osmanlı Devleti, 1920 yılında hazırlattığı bir raporla tehcir kararının sebeplerini açıklarken, ―Ermenilerin memleketi bir bomba deposu haline getirdikleri, düĢman devletlerle iĢbirliği yaparak katliam ve mezalim yaptıkları ve böylece mahallî halkın düĢmanlığını
53
24 Nisan 1915 tarihinde, o güne değin serbestçe çalıĢan Ermeni komite merkezlerini kapatılmıĢ, komite liderleri ve kıĢkırtıcıları tutuklanmıĢtır. 1965 yılından bu yana Ermenilerin her yıl sözde soykırım yıldönümü diye andıkları 24 Nisan, iĢte bu tarihtir.
59
kazandıkları, bundan dolayı bazı bölgelerdeki Ermenilerin baĢka yerlere yerleĢtirilmelerinin kararlaĢtırıldığını‖ belirtmiĢtir (Karacakaya, 2001, BOA. HR. Kr.173/5‘den alıntı). Tehcir kararının alınma nedenleri daha geniĢ çaplı ele alındığında, kısa maddeler halinde Ģu sıralama yapılabilir; 1. SavaĢ bölgelerine yakın yerlerde oturan Ermeniler, Osmanlı sınırlarını korumakla görevli Türk Ordusunun hareketini güçleĢtirmekteydi. 2. Askere erzak ve mühimmat naklini zorlaĢtırmaktaydı. 3. DüĢman ile birlikte ortak amaçlar doğrultusunda hareket etmekteydiler. 4. Çoğu yerlerdeki çarpıĢmalarda, düĢmanla birlikte hareket etmekte, düĢman saflarına katılmaktaydılar. 5. Birliklerimize ve savunmasız bir durumda bulunan halka karĢı silâhlı saldırılarda bulunmaktaydılar. 6. Osmanlı
Ģehir
ve
kasabalarına
saldırarak
katli
ve
yağmacılık
giriĢiminde
bulunmaktaydılar. 7. DüĢmanın deniz kuvvetlerine erzak sağlamaktaydılar. 8. Stratejik açıdan önemli olan mevkilerin yerini düĢmana göstermekteydiler (AvĢar, 2006, Pehlivanlı, 1996, s.25‘den alıntı). Tehcir sırasında salgın hastalıklar, araç, gıda ve ilaç sıkıntısı ile asayiĢin tam olarak sağlanamaması gibi nedenlerden dolayı Ermeni zayiatı verilmiĢtir.
Ermeni kaynaklarına
göre tehcir sırasında 1,5 milyon Ermeni ölmüĢ, 1,5 milyon insan da yurt dıĢına sığınmıĢtır (Armenia Foreign Ministry, TYb). Gerçek rakamlar ise, o dönemde toplam Ermeni nüfusunun bile 1,5 milyon olmadığı yönündedir.54 O dönemde Ermenilerin bir kısmı, bu zorunlu göçün sıkıntılarından korktuğu için Müslümanlığı kabul etmiĢ, bir kısmı da yabancı misyon Ģeflerinin yardımıyla Türkiye‘den kaçmıĢtır. Bu kiĢilerin sayısı düĢüldüğünde Ermeni kayıplarının 150.000 ile 200.000 arasında olduğu değerlendirilmektedir (Saray, 2009). Tehcir uygulamasına ilk uluslararası tepki, Mayıs 1915‘de Fransa, Rusya ve Ġngiltere‘nin gerçekleĢtirdiği ortak açıklamada gösterilmiĢtir. Bu açıklamada Ermeni halkına karĢı gerçekleĢen Türk zulümleri "insanlığa ve uygarlığa karĢı yeni bir suç"
olarak
tanımlanmıĢtır (Armenia Foreign Ministry, TYb). Ġngiltere, I.Dünya SavaĢı sonrasında gerçekleĢtirdiği Ġstanbul‘un iĢgali sırasında, bu konuda hukuki bir adım atmıĢ ve Ermeni Patrikhanesi‘nin raporlarına dayanarak, katliam ve değiĢik suçları iĢlemekten sorumlu tuttukları, aralarında bakan ve diğer üst düzey sivil ve askerî yöneticilerin de bulunduğu 144 Osmanlı idarecisini yargılamak üzere Malta'ya sürgüne göndermiĢtir. Ġngilizler, bu yargılama sürecinde Osmanlı arĢivlerinin de içinde
54
Kendilerine Doğu Anadolu bölgesinde bir Ermeni devleti verilmesi için Avrupa devletlerine abartılı rakamlar sunan Ermenilerin kendi kaynaklarında dahi 1914 yılında, Osmanlı Devleti‘ndeki bütün Ermeni nüfusu 1.219.323 olarak gösterilmiĢtir (ATASE1).
60
bulunduğu pek çok belgeyi, resmi dokümanı incelemiĢ fakat söz konusu Ģahısları suçlayacak tek bir belge ya da herhangi bir kanıt bulamamıĢlardır. Bunun üzerine, Malta'ya Ermenileri katletmekle suçlanarak götürülen üst düzey ve askeri yöneticiler, bu iddiaları ispatlayacak hiçbir kanıt bulunmaması gerekçesi ile serbest bırakmıĢlardır (Gül, 2005). Ermenileri ise bu hukuki sonuç ikna edememiĢ, Osmanlı Hükümeti‘nin bu tehcir kararını soykırım olarak değerlendirmiĢ ve Osmanlı Devleti‘nin Ermenilere karĢı düĢmanca tutumunun kanıtı olarak sunmuĢlardır. Bu konuda önemli çalıĢmalar yürüten dönemin Ermenistan DıĢiĢleri Bakanı Ohancanyan, Ekim 1920‘den itibaren telsiz telgrafla, bütün dünyaya Ermenilerin Türkler tarafından imha edildiğini duyurmaya baĢlamıĢtır (Karacakaya, 2001). Ermeniler, o yıllardan bu günlere değin 24 Nisan‘da yaĢanan tutuklamaların ve arkasından uygulanan tehcirin, Osmanlı Devleti‘nin Ermenilere yönelik planlı bir soykırım uygulaması olarak kabul etmiĢ ve bütün dünyaya da bu Ģekilde sunmuĢlardır. Ermeni kaynaklarına göre tehcir kararının nedeni, Osmanlı Devleti‘nin Pan-Türkçülük politikasıdır. Buna göre Osmanlı Devleti zayıflama dönemine girmiĢ ve can simidi niyetiyle sarıldığı bu politika ile Kafkasya ve Orta Asya‘yı da kapsayarak Çin‘e kadar uzanan büyük bir Türk imparatorluğu kurma gayesi edinmiĢtir. Türkiye‘de yaĢayan azınlıklar ve bilhassa Ermeniler, bu politikanın önünde engel olarak görülmüĢtür. ĠĢte tehcir kararının doğuĢu Ermeni kaynaklarına göre bu Ģekildedir.55 Ermenistan‘da 10.sınıflarda okutulan tarih kitabında tehcir kararı soykırım olarak tanıtılmakta ve ―Ermeni Milletinin Sürgünü ve Yok edilmesi‖ baĢlığı ile sunulmaktadır. Bütün tarihi gerçekleri bir kenara bırakan bu kitaplarda, tehcir kararı 2 nedene bağlanmaktadır: 1. Jön Türklerin Pan-Türkizm programını hayata geçirmek için doğuda bulunan Ermenileri ortadan kaldırmak istemesi, 2. Yeni kurulan güçsüz Türk burjuvazisinin Ermeni burjuvazisi gibi güçlü iktisadi rakipten kurtulmak istemesi (Selvi, 2005, Barhudaryani, 2001, ss.139-152‘den alıntı). Bu verilen bilgilerin yanında Ermeni terör eylemlerinden hiç bahsedilmezken, Dünya savaĢı sırasında Osmanlı ordusunda görevde bulunduklarını ama burada da en ağır iĢlerde kullanılıp aç bırakıldıklarını, hatta bazen hapis yatırıldıkları bilgileri verilmiĢtir. Van Ġsyanı‘ndan ise ―ulusal hareket‖ olarak bahsedilmiĢ, isyanın liderlerinin hapsedilmeleri ise, Osmanlı Devleti‘nin caniliği olarak sunulmuĢtur. Ermenilerin diğer tarihi saptırmaları; kadın, erkek, çocuk, yaĢlı, hasta ayrımı gözetmeksizin tüm Ermenilerin tehcir edildiği ve Ermenilerin kalan mallarının talan edildiği bilgileridir.56
55
Ayrıntılı bilgi için bkz. Armenia Foreign Ministry, TYb. Ermenistan Cumhuriyeti Eğitim ve Ġlim Bakanlığı 10.Sınıf Tarih Dersi kitaplarında verilen ―Ermeni Milletinin Sürgünü ve Yok edilmesi‖ baĢlığı ile verilen konunun tam metni için bkz. Ek 1. 56
61
Yukarıda sunulan ve Ermenistan Devleti‘nin de resmi görüĢü olan bu soykırım iddiası, Osmanlı Devleti‘nin tehcir kararını tüm Ermenilere uygulamamıĢ olması nedeniyle en baĢtan inandırıcılığını yitirmektedir. Ġstanbul‘dan Dâhiliye Nazırı Talat PaĢa‘nın taĢra yöneticilerine gönderdiği talimatname ve hükümet tarafından alınan kararlar da soykırım iddialarını çürütmektedir. Bu kararlardan bazıları Ģöyledir: 1. Katolik, Protestan ve hastalar ile devlete ihanet etmeyen ve komitelerle iliĢkisi olmayan Ermeniler sevk edilmemesi, 2. Sevk edilen Ermenilerin canları ve malları koruma altına alınması,57 3. Ermenilerin geri dönüĢleri için kolaylık sağlanması ve ihtiyaçları karĢılanması‖ (Sarınay, 2003, s.117), 4. Gittikleri yerlerde kendilerine emlak ve arazi verilmesi, vergiden muaf tutulmalarıdır. Osmanlı Devleti, sakatlar, yetimler ve dul kadınları da sevke tabi tutmamıĢtır. Hatta Osmanlı Devleti‘nce bu kiĢiler koruma altına alınmıĢ, ihtiyaçları devlet tarafından karĢılanmıĢtır. Ayrıca Ermeni mebuslar ile aileleri, Osmanlı ordusundaki Ermeni subaylar ile askerler ve aileleri, merkez ve taĢradaki Ermeni devlet memurları ile aileleri, devlete sadakat ve iyi halleri göz önünde tutulan kiĢiler ve bu meyanda ticaretle uğraĢan kiĢiler de tehcir uygulaması dıĢında bırakılmıĢtır (Elekdağ, 2005). Ermenilerin bir iddiası da, Osmanlı Devleti‘nin Ermeni burjuvazisinin gücünden çekinildiği için tehcir kararını alındığıydı. Gerçekte ise Ermeni burjuvazisi büyük Ģehirlerde yaĢadığı için göçe tabi tutulmamıĢtır. KarıĢıklık Doğu Anadolu bölgesinde yaĢandığı için, bu bölgedeki taĢra Ermenileri göç ettirilmiĢtir. Dolayısıyla Ermenilerin bu iddiası da tutarsızdır. Ermeniler soykırım suçunu Osmanlı Devleti‘nin ve o dönemin idarecilerinin iĢlediğini iddia etseler de, tek suçladıkları kurum ve kiĢiler bunlar değildir. Ġlber Ortaylı‘nın belirttiği üzere, soykırım suçu, hangi dönemde iĢlenirse iĢlensin, o ırktan gelen herkesin, o suçun sorumlusu olarak görülmesine neden olmaktadır. Ermeniler, tam da bu Ģekilde bir bakıĢ açısı ile sözde soykırım iddiaları ile tüm Türkleri suçlamakta ve daha da ileri giderek, bu sözde soykırımın intikamını almak düĢüncesi ile Türklere saldırılar düzenlemekte, terör eylemleri, katliamlar ve soykırımlar gerçekleĢtirmektedirler.58
57
Ermenilerin iaĢeleri Osmanlı Devleti tarafından karĢılanmıĢ, emlakları yine kendilerine verilmek üzere koruma altına alınmıĢtır. 58 Ermenilerin intikam alma gayreti, tehcir kararının hemen ardından baĢlamıĢ ve bugünlere değin devam etmiĢtir. Suriye‘de görevli Fransız BaĢkomutanı ve Yüksek Komiseri General Gouraud‘nun 25 Kasım 1920‘de Fransa‘ya gönderdiği raporda Ermeniler tehcir kararı sonrası öc alma gayesiyle, Türklere karĢı öldürme, kundaklama, yağma da dahil olmak üzere bir öç alma kampanyasına giriĢtiklerini bildirmiĢtir (BÜSAM, 2009). Atatürk bu saldırılar karĢısında, ―Şu halde Ermenilerin intikam fikri ve tecavüzleri neticesi meydana gelmiş bazı vakalar var ise, bunların mesuliyeti milletimize değil bizzat Ermeni milletine ve onun tahrikçilerine ait olmak lazım gelir‖ (AĢgın, 2003) demiĢtir.
62
9. LOZAN
ANTLAġMASI
ÇERÇEVESĠNDE
ERMENĠ
MESELESĠNĠN
DEĞERLENDĠRĠLMESĠ Büyük Devletler, I. Dünya SavaĢı sırasında cephelerinde ve cephe gerisinde kullandıkları Ermenileri, Dünya SavaĢı sonrasında da kullanmaya devam etmiĢlerdir. Bu konuda çok somut bir örnek, Mustafa Kemal Atatatürk‘ün Nutkunda verilmiĢtir. Ġstanbul'dan gönderilen 19 ġubat 1920 tarihli yazıda, Ġngiliz DıĢiĢleri Bakanlığı'ndan gelen yazıyı yorumlayan Mustafa Kemal PaĢa (TY): ―İtilaf devletleri (…) aslı olmayan Ermeni katliamına son verilmemiş olduğu bahanesiyle İstanbul'u da mı işgal etmek niyetindeydiler?‖ (s.324) diyerek Ġtilaf Devletleri‘nin amacını su yüzüne vurmuĢtur. Görüldüğü gibi o dönemde Ġtilaf Devletleri, asla yaĢanmadığı bilgisine haiz olduğu halde, Ermenilerin katledildiği bahanesi ile Türkiye‘ye müdahale etmeye çalıĢmaktaydı. Osmanlı Devleti‘nin I.Dünya SavaĢı‘nı kaybetmesi sonrasında imzalanan Mondros Mütarekesi‘nin 24. maddesine dayanarak, Doğu Anadolu‘da bir Ermeni devletinin kurulması konusunda Batı‘dan destek almak isteyen Ermeniler, 30 Kasım 1918‘de Ġtilâf Devletlerine baĢvurarak bağımsız bir Ermenistan kurulmasını istemiĢlerdir. Mütarekenin ardından gelen Sevr AntlaĢması ise, Ermeniler tarafından tam manası ile bir zafer olarak yorumlanmıĢtır. Bu anlaĢmanın 88. ve 89. maddelerinde, ―Osmanlı Devleti öteki müttefik devletlerin yapmıĢ oldukları gibi, Ermenistan'ı özgür ve bağımsız bir devlet olarak tanıdığını bildirir‖ ve ―Osmanlı Devleti ile Ermenistan arasında sınırın saptanması iĢini ABD BaĢkanı‘nın hakemliğine sunmayı(...) ve ileri sürülebilecek bütün hükümleri kabul ettiğini bildirir‖ ifadeleri kullanılmıĢtır (Ertekin, 2007, s.52, Meray ve Olcay, 1977, s.74‘den alıntı). Sınırların belirlenmesi yetkisine sahip olan ABD BaĢkanı Wilson, tam da Ermenilerin istediği Ģekilde, Osmanlı ve Azerbaycan topraklarını içine alan Büyük Ermenistan Devleti haritasını çizmiĢtir. Bir baĢka deyiĢle, Sevr AnlaĢması ile Ermenilere, Büyük Ermenistan Devleti sunulmuĢtur. Ermenilerin bu zafer mutluluğunu bozan hadise, Mustafa Kemal PaĢa‘nın yürüttüğü bağımsızlık mücadelesinin baĢarılı ilerleyiĢi olmuĢtur. Sevr AntlaĢması‘na ortaya çıktığı ilk günden itibaren karĢı çıkan Mustafa Kemal PaĢa, yürüttüğü milli mücadelenin zaferle sonuçlanması ile Türkiye Cumhuriyeti‘ni kurmuĢ, bu antlaĢmayı kabul etmediğini açıklamıĢtır. Bu geliĢme sonucunda kendilerine vaat edilen toprakları elde edemeyen Ermeniler, 1918‘de kurulan Ermenistan Devleti olarak Osmanlı Devleti‘ne karĢı harekete geçmiĢlerdir. Bu harekât sonucunda Ermenistan ordusu, Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir tarafından mağlup edilmiĢ ve 1921 yılında TBMM Hükümeti adına Kazım Karabekir PaĢa ile Ermenistan Cumhuriyeti arasında Gümrü AntlaĢması imzalanmıĢtır (BÜSAM, 2009). Bu anlaĢmanın imzalanması, Ermeni olaylarının da bitmesine neden olmuĢtur. Bu antlaĢmanın devamında imzalanan 16 Mart 1921 Moskova, 13 Ekim 1921 Kars ve
63
nihayetinde Lozan antlaĢmaları ile Türkiye, sınırlarını çizmiĢ ve Ermeni sorununu kapatmıĢtır (Özdemir, 2007, s.104). Kars AntlaĢması‘nın ardından gelen Lozan AntlaĢması Ermenistan cephesinde büyük bir hüsran yaratmıĢtır. Ermeniler, Sevr AntlaĢması‘ndaki kendileri ile ilgili bölümlerin aynen Lozan‘da da kabul edilmesini istemiĢ fakat batı cephesinden destek bulamamıĢlardır.
59
―Ermenistan‖ ve ―Ermeni‖ kelimesi, Lozan AntlaĢması metninde yer dahi almamıĢtır 60 (Feigl, 2007, s.135). Ermenistan Cumhuriyeti‘nin ilk BaĢbakanı Ohannes Kacaznuni (2006/1923) Türkiye Ermenistanı düĢüncesinin Lozan‘da defnedildiğini ifade etmiĢ, ―Lozan konferansında Bağımsız Ermenistan‟ın lafı bile geçmemiş, Sevr antlaşması tamamen unutulmuştu‖ (s.69) diyerek Ermenilerin yaĢadığı bu hayal kırıklığını belirtmiĢtir. Lozan AntlaĢması ile Ermeni meselesi Türkiye topraklarının dıĢına atılmıĢ (Tızlak, 2008) ve bu konu tamamen ortadan kaldırılmıĢtır (Atatürk, TY, s.617). BaĢka bir deyiĢle, Ermeni sorununu tarihe gömen 24 Temmuz 1923 Lozan AntlaĢması ile Büyük Ermenistan projesini tozlu raflara kaldırmıĢtır (Beyoğlu, 2008) Ġstediklerini elde edemeyen Ermeniler Lozan AntlaĢması‘nı kabul etmemiĢ, ―Lozan‘a Hayır Kampanyası‖ baĢlatmıĢlardı (Tızlak, 2008). GiriĢimleri neticesiz kalınca da, isteklerini öfkeye dönüĢtürmüĢlerdi. Alexander Powel, Lozan sonrasında Türkiye‘nin yeniden doğmasının verdiği hayal kırıklığının yanında, Osmanlı Ġdaresi‘nin Hıristiyan tebaaya ve özellikle de Ermenilere uyguladığı zulüm politikası nedeniyle Ermenilerin Türklere karĢı kökleĢmiĢ bir düĢmanlığı olduğunu belirtmiĢtir. (Gürün, 2008, s.68). Gerçekten de Ermeniler, zulüm gördüklerini iddia ettikleri bu devletin yeniden kurulması ve dolayısıyla da kendilerinin Türkiye Ermenistanı‘nı kuramamıĢ olmalarından dolayı Türkiye‘ye ve Türklere karĢı derin nefret ve intikam duyguları beslemiĢlerdir. Ohannes Kacaznuni, Ermeni meselesinin baĢlangıcından itibaren büyük devletlerin emperyalist istekleri doğrultusunda kullanıldıklarını fark ettikten sonra, gerçekleĢtirdikleri faaliyetlerinden dolayı yaĢadığı piĢmanlığı 1923 tarihli parti konferansı raporunda dile getirmiĢtir. Bu konferansta Kaçaznuni (2006/1923) Ģu değerlendirmelerde bulunmuĢtur:
59
―Ermeniler, Lozan Konferansı‘nın ilk günlerinde sundukları muhtırada, Türklerin 1.250.000 Ermeni‘yi katlettikleri, 700.000 Ermeni‘nin de çeĢitli ülkelere göç etmek zorunda bırakıldığını iddia etmiĢler ve kendileri için bir arazinin belirlenmesi, Ermenistan Cumhuriyeti'nin sınırlarının Doğu illerinden toprak verilerek geniĢletilmesi ve denizden çıkıĢ için bir liman verilmesi, Kilikya‘nın da bu sınırlar içine dâhil edilmesi yönündeki isteklerini yinelemiĢlerdir. Buna karĢın bir savaĢ kazanarak bu anlaĢmanın görüĢmelerine katılan Türkiye, bu talebe itiraz etmiĢ ve sonuçta bu istekler kabul edilmemiĢtir. Lozan anlaĢmasında Ermenileri ilgilendiren maddeler Ģunlardır: Türkiye‘nin dıĢında kalan ve ülkeye dönmek isteyen Ermenileri de ilgilendiren 31. madde: ―18 yaĢını geçmiĢ olup da 30. Madde hükümleri uyarınca Türk uyrukluğunu yitiren ve kendiliğinden yeni bir uyrukluk kazanan kiĢiler, iĢbu antlaĢmanın yürürlüğe konulduğu günden baĢlayarak, iki yıllık süre içinde Türk uyrukluğunu seçmek hakkına sahip olacaklardır.‖ 32. madde: ―ĠĢbu antlaĢma gereğince Türkiye‘den ayrılan topraklarda yerleĢmiĢ ve bu topraklardaki halkın çoğunluğundan soy bakımından ayrı olan 18 yaĢını geçmiĢ kiĢiler, bu antlaĢmanın yürürlüğe konulması gününden baĢlayarak iki yıllık süre içinde, halkın çoğunluğu kendi soyundan olan devletlerden birinin uyrukluğunu, o devletin izni koĢuluyla seçebileceklerdir.‖ 39. Madde: ―Müslüman olmayanlar Müslüman olanlarla özdeĢ, medenî ve siyasal haklardan yararlanabileceklerdir. Yine Türkiye‘nin tüm halkı, din ayırt edilmeksizin, yasa önünde eĢit olacaktır‖ (Ertan, 2000). 60 Konferans süresince de konu, azınlıklar alt komitesinde görüĢülmüĢtür (Güler, 2003, s.65).
64
1. Gönüllü silahlı birliklerin oluĢturulması yanlıĢ bir karardı (s.31). 2. Kayıtsız Ģartsız Rusya‘ya yönelmiĢ durumdaydık (s.32). 3. Tehcir kararı, Türkiye‘nin piĢmanlığını gerektirecek bir uygulama değil, Ermeni meselesinin çözümü için en uygun yöntemdi (ss.32–33). 4. Kötü kaderden Ģikâyet etmek ve felaketlerimizin sebebini kendi dıĢımızda aramak, bizim milli psikolojimizin karakteristik bir özelliğidir (s.35) 5. Ermeni-Türk ve Ermeni-Tatar61 arasında önemli çatıĢmalar olmadan çözülmesi imkânsız sorunlar vardı (s.38). 6. Biz Türkiye‘de gürültü çıkarttığımızda, bu gürültü sayesinde Büyük devletlerin dikkatlerini Ermeni konusuna çekeceğimizi ve onların bizim lehimize aracı olacağı yanılgısındaydık (s.79). 7. Ermenistan içinde ve kuzeydoğu sınırımızda Müslüman bölgelerde idari yöntemlerle düzen sağlayamadık; silah kullanmak, ordu sevk etmek, yıkmak ve katliam yapmak zorunda kaldık (ss.55-56). 8. Ġngilizlerin Batum‘a girmeleri, TaĢnakların umutlarını yeniden kabartmıĢtı. Fakat kısa bir süre içinde Ġngilizlerin vefasız olduğunu anladık (s.53). 9. BirleĢik Ermenistan deklarasyonu olumlu sonuçlar vermemiĢ, aksine iç karıĢıklıklar, tartıĢmalar yaratmıĢtır (s.57). 10. Artık Türkiye Ermenistan‘ı diye bir Ģey yok. Büyük Avrupa devletleri bizi defnettiler. 11. (TaĢnaklar) Denizden denize Ermenistan projesi gibi emperyalist bir talebe kapılmıĢlar, bu yönde kıĢkırtılmıĢlardı. 12. (TaĢnaklar) Müslüman nüfusu katletmiĢlerdi. 13. Ermeni terör eylemleri, Batı kamuoyunu kazanmaya yönelikti. 14. TaĢnak yönetimi dıĢında suçlu aranmamalıdır. TaĢnak yönetiminin yapacak bir Ģeyi kalmamıĢtır. Ben intiharı öneriyorum (s.86). Gerçekten de Ermeniler, Ermeni meselesinin çıkıĢ tarihinden itibaren emperyalist devletlerin elinde adeta piyon rolü oynamıĢlar, bu oyunun sonunda da bu büyük devletleri kazançlı çıkarırken, kendileri büyük zararlara uğramıĢlardır. Avrupa devletleri tarafından değiĢik mezheplere
ayrılmıĢ
ve bu mezheplere
bağlı oluĢan cemaatlerle adeta
bölünmüĢlerdir. Ayrıca bu devletlerin kıĢkırtması ve desteği ile gerçekleĢtirdikleri terör faaliyetleri sonucu, yüzyıllar boyunca huzur ve refah içerisinde yaĢadıkları Osmanlı Devleti ile arası açılmıĢ, dostça iliĢkiler yürüttüğü Müslümanlarla düĢmanlık iliĢkileri büyütmüĢlerdir. Bu sürecin sonunda ise her iki toplumdan da karĢılıklı ağır can ve mal kayıpları yaĢanmıĢtır.
61
Burada ―Tatar‖ adı ile Azerbaycanlılar kastedilmektedir.
65
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM RUSYA’NIN KAFKASYA POLĠTĠKASI VE BU POLĠTĠKALARIN GÜNÜMÜZE ETKĠLERĠ 1. RUSYA’NIN KAFKASYA HÂKĠMĠYETĠNĠN BAġLAMASI Rusya, farklı nedenlerden ötürü Kafkasya‘ya yönelme ve bu bölgede hâkimiyetini geniĢletme kararı almıĢtır. Bu nedenlerin baĢında Rusya‘nın Transkafkasya geçidinin stratejik öneminin farkında olması gelmekteydi. Ġkinci olarak sıcak denizlere inme siyaseti nedeniyle de Rusya, sınırlarını Hint Okyanusu istikametinde geniĢletmek istemekteydi. Ayrıca Ġran ve Türkiye ile kazançlı bir ticaretin cazibesi, ipek, pamuk, bakır gibi yerel hammadde kaynakları ve seyrek nüfuslu toprakların kolonileĢtirilmesi arzusu da Rusya‘nın bölgeye olan ilgisinin nedenleri arasında sayılmaktadır (Mahmudov, 2006, s.7). Bu nedenlerden ötürü Kafkaslara yönelen Rusya, bölge hâkimiyetini elde etmek üzere XVII. yüzyılın sonlarına doğru somut adımlar atmıĢtır. Bu dönemde Rus Çarı olan I.Petro, kendi dönemi boyunca Kafkasya‘yı, Rusya‘nın öncelikli dıĢ politika konusu haline getirmiĢtir.
―Bu dönemde Rusya‘nın Kafkasya siyaseti, Rusların kendi deyimleri ile
―kaplumbağa yürüyüĢü‖ gibi yavaĢ, ama emin adımlarla ilerlemekteydi‖ (Cabbarlı, 2001). Bu yavaĢ fakat emin adımlar, XVIII. yüzyılın sonlarına doğru Rusya‘nın Kuzey Karadeniz ve Kafkasya‘ya doğru egemenlik sınırlarını geniĢletmesini sağlamıĢtı. XIX. yüzyılın baĢlarında da bu geniĢlemeyi sürdüren ―Rusya, hem Kafkaslar‘dan, hem de Ortaasya bölgesinden güneye doğru yayılma stratejisini uygulamaya koymuĢ; ardından da bu bölgeye güçlü ordular göndermeye baĢlamıĢtı‖ (Türkmen, 2001). 1801 yılında Rusya‘nın Gürcistan‘ı ilhak etmesi ile baĢlayan geliĢmeler, Rusların Kafkasya‘ya yayılmasında bir dönüm noktasını teĢkil eder. Bir baĢka ifadeyle Ruslar, Gürcistan‘ı kendi topraklarına katmak suretiyle Kafkasya‘da bir sömürge yönetiminin de temellerini atmıĢ oldular‖ (Türkmen, 2001). Çar I.Aleksandr da -Petro gibi- Kafkasya bölgesine büyük önem vermekteydi. Onun döneminde Karabağ Hanlığı ile yapılan 14 Mayıs 1805 tarihli Kürekçay AntlaĢması ile Karabağ ve onun ardından ġeki Hanlığı Rus idaresine bağlanmıĢtı. 24 Ekim 1813 tarihinde Ġran‘la yapılan Gülistan BarıĢ AntlaĢması ile de Erivan ve Nahçivan hanlıklarından baĢka Aras Çayı‘nın kuzeyinde olan Azerbaycan arazisindeki bütün hanlıkların 62 Rusya‘ya ait olduğu kabul edilmiĢti (Türkmen, 2001). Bu sayede bugünkü Ermenistan‘ın kuzeydoğu illeri de Rusya‘nın hâkimiyetine geçmiĢti (Avakian, 2005). Bu anlaĢma ile Rusya‘nın Güney Kafkasya‘ya hâkim olması hususu kabul edilmiĢ oluyordu (Türkmen, 2001, Sykes, 1921, s.314‘den alıntı). Bu adımın ardından Rusya, öteki Azeri hanlıklarını da silah zoruyla ele geçirmeye çalıĢmıĢtır (Gürel, 2009).
62
Bu hanlıklar; Gence, Karabağ, ġeki, Lenkeran, ġemahı, Bakü, Kuba ve Derbent‘tir (Türkmen, 2001).
66
Ġran, toprak kaybettiği bu anlaĢmadan 15 yıl sonra tekrar Rusya‘ya mağlup olmuĢ ve bu sefer daha ağır kayıplar yaĢadığı 10 ġubat 1828 tarihli Türkmençay AntlaĢması‘nı imzalamıĢtır. Azerbaycan Hanlığı‘nı tarihe karıĢtıran (Karaca, 2002) bu antlaĢma gereği Nahçivan ve Ġrevan (Erivan) hanlıkları (günümüzdeki Ermenistan ve Azerbaycan Cumhuriyeti toprakları)
Rusya‘ya bağlanmıĢtı (Aslanlı, 2010). Azerbaycan‘ın güney
sınırlarının da belirlendiği bu antlaĢma ile belirlenen sınırlar günümüzde halen geçerlidir (Feigl, 2007, s.52). Türkmençay AntlaĢması‘nın bir diğer önemli sonucu, Azerbaycan‘ın ikiye bölünmesi olmuĢtur. Azerbaycan halkının da bölünmesine yol açan bu anlaĢma sonucu bir kısım Azeri Türkü Ġran sınırlarında, bir kısmı ise Kuzey Azerbaycan denen topraklarda kalmıĢtı. Bu bölünmenin ortaya çıkardığı sorunlar günümüzde halen sürmektedir. Bu aĢamadan sonra Rusya‘nın bölgede tam bir hâkimiyet kurabilmesinin önünde sadece Osmanlı Devleti kalmıĢtı. Kafkasya‘yı ele geçirme konusunda kararlı duruĢunu devam ettiren Rusya, Osmanlı Devleti‘nin o dönemde yaĢadığı iç ve dıĢ sorunlardan istifade ederek 1828–1829 yılllarında Osmanlı- Rus SavaĢı‘nı baĢlatmıĢtır. Bu savaĢı bitiren ve bugünkü Rus-Türk sınırını belirleyen anlaĢma 1829 yılında imzalanan Edirne BarıĢı olmuĢtur. Bu anlaĢma gereği Karadeniz‘in doğu kıyısını topraklarına katan Rusya, aynı zamanda Azerbaycan topraklarının tamamına da hâkim olmuĢtur. Ġran ile yapılan Gülistan ve Osmanlılar ile yapılan Edirne antlaĢmaları Rusya‘ya Transkafkasya‘da tam bir hâkimiyet sağlamıĢtır. 2. RUSYA’NIN KAFKASYA POLĠTĠKASI ĠÇĠNDE ERMENĠSTAN VE AZERBAYCAN Rusya, Kafkasya‘da
Osmanlı Devleti‘nin ―RuslaĢtırma‖
bölgeden
politikası
uzaklaĢmasının
yürüterek,
yerleĢik
da
halkı
verdiği milli
kolaylıkla kimliğinden
uzaklaĢtırılmaya çalıĢmıĢtır (Mahmudov, 2006, s.1). Yürütülen bu asimilasyon programı çerçevesinde Rusça da ortak dil yapılmıĢtır (Yılmaz, 2008a). Bu uygulamadan, Azeri Türklerinin de içerisinde bulunduğu pek çok Kafkas halkı rahatsızlık duymuĢtur. Bölge halkları içerisinde, Rusya‘nın yürüttüğü bu baskıcı politikadan rahatsızlık duymayan bir topluluk da vardı. Bunlar, 60.000 kiĢilik (Ünal, 2007, s.9) gönüllü askeri birliği ile Azerbaycan ve Erivan‘ın Ruslar tarafından iĢgali sırasında Ruslarla yan yana savaĢmıĢ olan Ermenilerdi (Carty, 2005, s.346). Ermenilerin Rusya‘ya olan bu desteğinin temelinde yatan nedeni Ermeni Patriği Malachia Ormanian, L'Eglise Armenienne (Ermeni Kilisesi) baĢlıklı eserinde Ģu Ģekilde anlatmıĢtır: "Ermeniler üzerinde İran'ın baskısı artınca gözlerini Rus Çarı'na doğru çevirdiler ve kurtuluşu onun hâkimiyetinde gördüler.‖ Ormanian, yazısının devamında da Ġmparator I.Nikola‘nın Ermenilere siyasi bir 'Otonom' vaat ettiğini ve bunda samimi olduğunu ispat etmek için de, geçici olarak, onların bulunduğu yere 'Ermenistan' adını verdiğini (Küçük, 1989, Ormanıan, 1954, ss.71-72‘den alıntı) belirterek, Ermenilerin
67
Rusya‘ya olan desteklerinin bir nedeninin de Rusya‘nın müstakil Ermeni devleti vaadi olduğunu belirtmiĢtir. Ermenilerin Rusya‘ya tutunma isteklerinin bir nedeni de toplumsal olarak sahip oldukları ―zalim Müslümanlarla kuĢatılmıĢ Hıristiyan unsurlar‖ oldukları düĢüncesiydi (Abbasova, 2007). Bu fikir onları, Rusya‘dan medet ummaya itmiĢti. Böylece Ermeniler, Rusya‘nın bu eyaletlere yürüyüĢünde gayet elveriĢli bir zemin hazırlamıĢlardı. Rusya‘nın gerçekten de bu bölgede bir Ermeni idaresi kurma düĢüncesi bulunmaktaydı. Bu fikrin temelleri I.Petro döneminde atılmıĢtır. Bakü‘nün 1723 yılında iĢgal edilmesi sonrası Petro tarafından imzalanan "Ermenilerin himaye edilmesi ve onların Hazar kıyısı eyaletlerinde yerleĢtirilmesine müsaade edilmesine iltimas eden" (Attar, 2005, s.21, TsGADA, f.9, otd. II, kniga 63, 1723, liste 597-598‘den alıntı) kararnamede: "Bakü ve ona bağlı çevre eyaletlere Hıristiyan, özellikle Ermeni nüfusunun yerleĢtirilmesi sağlanmalıdır" (Attar, 2005, s.22, TsGADA, f.9, otd. II, kniga 63, 1723, liste 598‘den alıntı) ifadeleri kullanılmıĢtır. Rusya‘nın bu yüzyılda Ermenilere çok farklı imtiyazlar da tanıdığı görülmektedir. Bunlardan bazıları Ģu Ģekilde gerçekleĢmiĢtir: Rusya 1707 yılında Bakü, Derbent ve Kuba topraklarına Ermenilerin yerleĢtirilmeleri için ferman yayınlamıĢtır. II. Katerina, 22 ġubat 1726 tarihinde, Ermenilere hususi merhamet ve himaye etme konusunda ferman imzalamıĢtır. Rusya Bakanlar Kurulu, 17 Nisan 1728‘de, Ermeni ve Gürcü subaylarının hazırlanması maksadıyla Ermeni ve Gürcü çocukların askeri öğrenci olarak orduya kabul edilmeleri hakkında karar çıkarmıĢtır. 1 Ekim 1797‘de Rus Çarının fermanı ile 2.000 kiĢilik Ġranlı Ermeni meliki Rusya emrine kabul edilmiĢtir (Arzumanlı ve BahĢaliyeva, 2008, s.40). 1770–1780 yıllarda II. Katerina ile Rusya‘nın DıĢpolitikası‘nı yönlendiren Knyaz G.Potyomkin tarafından verilen karar, Rusların Ermenilere dönük politikasının Petro‘dan itibaren değiĢmeksizin devam ettiğini kanıtlar niteliktedir. Bu ikilinin verdiği kararda, Güney Kafkasya‘da Rusya ile Ġran ve Türkiye arasında tampon devlet kurmak amacıyla Kuzey Azerbaycan arazisinde Rusya‘ya bağlı ‗Hıristiyan Albaniya Çarlığı‘ kurmak öngörülüyordu. Bunun yanı sıra Azerbaycan‘ın Ġrevan hanlığı ve diğer arazilerinde «Ararat ġahlığı» isimli bir oyuncak devlet kurmak da planlar arasındaydı (Teyyuboğlu, 2007). Rusya‘nın böyle bir kukla devlet kurma ihtiyacı, bölge nüfusunun tamamına yakın kısmının Müslüman olması ile yakından ilgilidir. Hıristiyan bir ülke olan Rusya‘nın bu bölgede kuracağı hâkimiyeti bölge halklarının kabullenmesinin kolay olmayacağı açıktı. Bölgede az sayıda ve dağınık halde varlığını sürdüren Ermeniler ise, hem Rusya‘nın hâkimiyetini
68
istemeleri, hem de Hıristiyan unsurlar olmaları sebebiyle Rusya için "güvenlik ağı" oluĢturabilir ve de maĢa vazifesi görebilirlerdi. Ayrıca bu idari yapı, Rusya‘nın Anadolu‘ya ve Orta Doğu‘ya ulaĢabilmesini de kolaylaĢtıracaktı. Rusya için Ermenistan fikri bu Ģekilde doğmuĢtur. Yalnız bu noktada Ģu önemli detay unutulmamalıdır: Rusya‘nın bu bölgede kurmak istediği Ermeni idaresi, asla muhtariyete sahip olmayacaktı. 1829 yılında Rusya'ya göç eden 40.000 Ermeninin özerk bir yönetime sahip olmak yönündeki isteklerinin, Rus yönetimi tarafından tepki ile karĢılanması bu sebepledir. Ermenilerin Osmanlı Devleti içerisinde bağımsızlık faaliyetlerini destekleyen Rusya, kendi toprakları üzerindeki bu isteği kesin bir dille geri çevirmiĢti (Anadol, 2007, s.390). Bu durum Rusya‘nın bölgede kurmak istediği Ermeni vilayeti ile sadece bir kukla yönetim hedeflediğini kanıtlar niteliktedir. Rusya‘nın Ermeni devletini kurmak için Ġrevan Hanlığı‘nı seçmesinin özel bir nedeni bulunmaktaydı. Rusya, oluĢturacağı bu devletin üç Türk ülkesini coğrafi olarak birbirinden ayırabilecek bir bölgede kurulmasını istemekteydi. Ağrı coğrafyası buna uygun olsa da, bu bölge Rusya'nın hâkimiyetinde değildi. Rusya da ikinci seçenek olarak Ġrevan Hanlığı‘nı seçmiĢtir (Attar, 2005, s.38). Bir Ermeni ülkesi kurulması kararından sonra yer konusunda da karar netleĢmiĢti. Türkmençay AnlaĢması‘ndan sonra bu karar uygulamaya konulmuĢtur. Rusya, bu amaçla hâkimiyeti altındaki Kafkasya‘nın güneyinden yerli Müslüman halkı uzaklaĢtırıyor, bu bölgeye, politikalarında kendisine yardımcı olacağını düĢündüğü Hıristiyanları, özellikle de Ermenileri yerleĢtiriyordu. Ermenilere hiçbir bedel ödemeksizin toprak verilmesi gibi tanınan ayrıcalıklar, buranın cazibesini artırmıĢ ve Rusya‘nın da beklentisinin üzerinde yoğun Ermeni göçü sağlanmıĢtır (Weems, 2007, s.15). Bunun devamında aynı yıl Çar I. Nikola tarafından verilen bir fermanla, o güne dek neredeyse nüfusunun tamamı Müslüman olan Ġrevan ve Nahçıvan hanlıklarının toprakları üzerinde bir idari yapı oluĢturmuĢ (Aleskerli, 2002, s.31), bu yapıya da ―Armanskaya Oblast‖ (Ermeni Vilayeti) adı verilmiĢtir (Ertekin, 2007, s.15, Kızılkaya, 2009). Böylece Azerbaycan toprakları üzerinde bir Ermeni ülkesi kurulmuĢtur. Yeni oluĢan bu vilayette 117.000 Müslüman (%82,4), 25.000 Ermeni (%17,6) olmak üzere toplam 142.000 kiĢi yaĢamaktaydı (BozkuĢ, 2006) Tüm bu yerli halk Rusya vatandaĢı sayılmıĢ, Rus Çarı da Ermeni Kralı kabul edilmiĢtir (Feigl, 2007, s.53). Rusya, bu yeni vilayet üzerinde kendine tanıdığı ağırlıklı söz hakkı ile Ermenilere vaat ettiği gibi bağımsız bir yönetim değil, aksine kendi idaresinde oyuncak bir yönetim oluĢturmuĢtu. Ermeni Patriği Malachia Ormanian, Rusya‘nın iç iĢlerinde bu derece ağırlıklı söz sahibi olmasına tepki duymuĢtur. Bu bölgede Ermeni devletinin oluĢturulmasının Rus menfaatleri gereği olduğunu kabul eden Ormanian, ―Bu, (Rusya‟nın) hâkimiyet projesini kolaylaştırmak için düşünülmüş bir oyundu‖ demiĢ, bunun da kanıtı olarak, Çar‘ın hâkimiyeti altına aldığı Ermenilere dini bir baskı uygulamasını ve 1836'da çıkardığı Polegenia
69
(Nizamname) ile de Patriklik yönetimine açıkça müdahale etmesini göstermiĢtir (Küçük, 1989, Ormanian, 1954, ss.71-72‘den alıntı). Rusya, bu müdahaleci yaklaĢımının yanı sıra Ermenilere çok farklı ayrıcalıklar tanımakta, özellikle ekonomi, eğitim, kültür ve idari konularda onları desteklemekteydi. 63 Ermeniler baĢta olmak üzere bölgedeki tüm Hıristiyan unsurlara tanıdığı bu imtiyazlar ile Rusya, Osmanlı Devletine karĢı Avrupa‘dan müttefikler sağlamak, bu müttefiklerin arasına Ġran‘ı da alabilmek ve Kafkasya‘da Hıristiyan halklar üzerinde daha etkili olarak onları kazanmak (Cabbarlı, 2003) gibi amaçlar taĢımaktaydı. Rusya‘nın Kafkasya‘da sürdürdüğü bu Hıristiyan yanlısı siyaset, Müslüman halkın, dolayısıyla da Azerbaycanlıların güvenliğini tehdit altına sokmuĢtur. Bunun en temel nedenlerinden biri, Rusya‘nın gerek Çarlık gerekse de BolĢevikler döneminde bilinçli bir tercihle Gürcü ve Ermenileri askeri eğitime alırken, devlete bağlılıklarına devamlı surette Ģüphe ile baktığı Azerbaycan Türkleri baĢta olmak üzere Müslümanları askerlikten uzak tutmaları olmuĢtur. Dolayısıyla Müslüman halk, kendisini koruma bilgi ve becerisinden uzak bulunuyordu (Vataner, 2008; Yel, 2008). Bunun yanında Rusya‘nın sahip olduğu ―Anti-Türk‖ politika, Azerbaycan Türkleri için tam bir güvenliksiz ortam oluĢturmaktaydı. Buna
karĢın
Ermeniler,
Rusya
tarafından
iyi
bir
eğitimden
geçirilerek
silahlandırılıyordu. Bu durumu Ermenistan ordusunda subay olarak görev yapmıĢ olan Ohannes Apresyan Ģöyle özetlemiĢtir: ―1905 Türk-Ermeni savaşında biz Ermeniler çok daha iyi dövüştük. Bizimkilerin çoğu Rus ordusunda askerlik yapmış ve talim görmüş insanlardı. Keza bizler zengindik ve daha iyi silahlanmıştık. Türkler Rusya‟da askere alınmazlar ve askeri eğitim görmezlerdi. Fakir insanlardı ve bıçaklarından başka bir silahları da pek yoktu‖ (Hartill, 1990, s. 22). Apresyan‘ın da belirttiği gibi Rusya tarafından desteklendiği maddi ve manevi bakımdan güçlü konuma gelen Ermeniler, Türk toprakları üzerinde edindikleri ülkelerinin sınırlarını yine Türk topraklarına doğru geniĢletme arzusu duymuĢlardır. Bu amaçla 1828 yılından itibaren Türklere ait yerleĢim birimlerine saldırmıĢ ve iĢgaller gerçekleĢtirmiĢlerdir. 1831 yılında Kırkbulak, Gernibasar, Vedibasar, Derkent, Saatlı, Talin, Serdaebad, Aparan, Dereçiçek, Gökçe ve Derelyez mahallelerinde 420 köyü yakmıĢlardır. 1872 yılında ise Ġrevan bölgesinde 161 Türk köyü Ermeniler tarafından iĢgal edilmiĢtir (Attar, 2005, s.48). Ermenilerin tüm bu saldırı ve iĢgal eylemlerinde Rusya‘nın desteği sürmüĢtür. Azerbaycan yönetimi,
Ermenistan'ın sürdüregeldiği yayılmacı ve saldırgan
politikadan duyduğu rahatsızlık nedeniyle müteaddit defalar Moskova‘ya baĢvurmuĢ fakat 63
Rusya‘nın 1816‘da Ermeni ġark Dilleri Enstitüsü‘nü kurdurması (AĢgın, 2003) Ermenilerin kültür hayatlarının geliĢmesi konusunda büyük katkılar sağlamıĢtır.
70
müspet bir sonuç alamamıĢtır. Rusya, geniĢ yetkiler vermenin yanı sıra askeri ve diğer alanlarda desteklediği Ermenilerin, Azerbaycan'da gerçekleĢtirdiği bu iĢgal eylemleri karĢısında pasif bir tutum izliyor, hatta el altından bu milleti destekliyordu. Bu konuda Azerbaycan Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk CumhurbaĢkanı Mehmet Emin Resulzade‘nin ―Azerbaycan Cumhuriyeti‖ isimli kitabında, ―Ermenileri, Rusya‘nın Türklere karĢı ananevi müttefiki‖ (ġarlı, 2005, s.25) olarak tanımlaması, bu sebebe dayanmaktadır. Bu durum, bölgede sınır kavgalarından çok daha büyük sorunlara neden olmaktaydı. Bir gruba sırf Ermeni olması sebebiyle belirli hakların tanınması ya da Azeri olması sebebiyle arka planda tutularak ezilmesi, iki halk arasında etnik problemler yaratmıĢtır. Rusya‘nın bu iki halk arasında uyguladığı çifte standart politika, ―koloni siyaseti‖ olarak da adlandırılmaktadır. Rusların bu siyaseti, Ermenilerin her bakımdan geliĢen bir toplum olmasına katkı sağlarken, adeta arka plana atılmıĢ bulunan Azerilerin ulus bilincine dahi ulaĢamamıĢ güçsüz bir toplum olarak kalmasına neden olmuĢtur. Rusya özellikle I.Dünya SavaĢı‘nın sürdüğü yıllarda Ermeni Vilayeti sınırlarını geniĢletmiĢtir. Bundaki amacı ise, bu bölgede yaĢayan Ermeniler vasıtası ile Osmanlı Ġdaresi altında yaĢayan Ermenilere ulaĢmak istemesiydi. Bir baĢka deyiĢle Rusya, Kafkasya bölgesinde sınırları belirlerken tarihi, demografik ya da diğer unsurları göz önüne almaksızın kendi siyasi çıkarlarını ön planda tutmaktaydı. Rusya‘nın özellikle Azerbaycan ve Ermenistan arasında yaĢanan sınır problemleri karĢısındaki politikası, temelde üç Ģekilde yürütülmekteydi: 1. Rusya, sınır problemleri ve devamında geliĢen etnik problemlerin iki halk arasında çözülemeyecek duruma geldiği zaman müdahale etmekte ve bu sayede bölgede istediği hâkimiyeti sağlamaktaydı. 2. Sınır problemlerini çözerken objektif bir yaklaĢım izlemek yerine, Azerbaycan topraklarını bu iki ülkeye karĢı siyasi baskı aracı olarak kullanmaktaydı. 3. Moskova‘nın kararları, Ermenistan‘ın sınırlarını geniĢletmesine imkân verme yönünde olmaktaydı. 9 Kasım 1920 tarihinde Stalin‘in, "Sovyet Zengezur ve Nahçıvan'ın kime verileceğini merak ediyorsanız söyleyeyim ki, şimdi değil, Ermenistan Sovyet Hükümetini kurarsa, o zaman bu toprakları onlara verebiliriz" (Attar, 2005, s.87) sözleri dikkate değerdir. Sovyet Yönetimini kabul etmesi halinde Ermenistan'a Azerbaycan'ın topraklarını sunan bu görüĢ, Moskova'nın yürüttüğü siyasi çıkar merkezli politikayı apaçık yansıtmaktadır. Rusya‘nın bir tezi de, Kafkasya ülkeleri arasında, dolayısıyla da Azerbaycan ve Ermenistan ülkeleri arasında sınırlara gerek kalmadığı yönünde olmuĢtur. Buna karĢın Nahçivan ve Zengezur'u Azerbaycan'dan alarak Ermenistan'a vermiĢtir. Bu Ģekilde Rusya, kendi tezine kendisinin itimat etmediğini göstermiĢtir. Rus DıĢiĢleri Bakanlığı Doğu Masası ġefi Prens Trubetskoy, 1914 yılında Ermenilerin Rusya için değeri konusunda, ―Rusya‟nın
71
Ermeni unsuruna, yalnız Ermenistan sahasında değil, onun dışında da kendi nüfuzunu yaymak için ihtiyacı vardır‖ (Garibov, 2006, s.26, Türközü, 1983, s.94‘den alıntı) diyerek, Rusya‘nın sınırlar konusunda izlediği bu politikanın nedenini açıklamıĢtır. Rusya‘nın yürüttüğü bu politikanın uygulama sürecinin sonunda ulaĢılan sonuç Ģu Ģekildedir: Azerbaycan Cumhuriyeti, bağımsızlığını ilan ettiği 28 Mayıs 1918 tarihinde tartıĢmalı toprak sahası ile birlikte Azerbaycan'ın yüzölçümü yaklaĢık 114.000 km 2 iken, sonraki yıllarda bu rakam 86.000 km2‘ye düĢmüĢtür (Attar, 2003, s.34). Ermenistan'ın ise 17.000 km2 olan toprak yüzölçümü, Azerbaycan topraklarını iĢgali sonucu 29.000 km 2‘ye ulaĢmıĢtır (Attar, 2005, s.89). Moskova'nın yürüttüğü bu taraflı politikasına karĢılık Azerbaycan Yönetimi, olması gerekenin aksine, uygulamayı kolaylaĢtıran bir yaklaĢım izlemiĢtir. Bunun nedeni, Stalin'in "birlik, beraberlik ve kardeĢlik" sloganlarına inanmalarına bağlanmaktadır. Fakat tüm bu iliĢkilerin sonucunda Azerbaycan'ın zararlı çıktığı açıktır. BolĢevikler döneminde de Çarlık Rusya‘sında olduğu gibi
―Ermenilerin hamisi‖
konumunda siyaset devam ettirilmiĢtir (Qafarov, 2008). Bunun yanında, BolĢevikler de Ermenistan topraklarını Azerbaycan yönünde geniĢletme politikasını sürdürmüĢlerdir. Kızıl Ordu‘nun Bakü'deki yeni yönetimi kontrol ederken, bütün sınır bölgelerini Ermenilerin saldırılarına karĢı savunmasız bırakmıĢ olması (Attar, 2005, s.81) bu politikanın uygulamasıdır. 10 Ağustos 1920 yılında Rusya ile Ermenistan arasında yapılan antlaĢmada, "Rusya,
Ermenistan'ın bağımsızlığını tanımakta; Karabağ, Zengezur
ve Nahçıvan
topraklarını tartıĢmalı görmekteydi‖ (Attar, 2005, s.83). Yüzyıllardır Azerilere ait bulunan bu toprakların konumunun, Erivan'la yapılan bir anlaĢmada "tartıĢmalı" ifadesi ile yer alması, Moskova'nın Azerbaycan toprakları olan Karabağ, Zengezur ve Nahçıvan konusundaki yaklaĢımını göstermektedir.
Bu durum Rusya'nın, Ermeni yanlısı politikasının bir kanıtı
niteliğinde sunulabilir. Lenin‘in Kasım 1917‘de yayınladığı beyannamede geçen, ―her milletin kendi geleceğini tayin hakkı bulunmalıdır‖ ifadesi (Yel, 2002, s.833) Rus olmayan milletlere istiklal yönünde umut ıĢığı olmuĢtur. Bu beyanname ile heyecana kapılan Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan, biraz da Ġngilizlerin telkiniyle, kendi kaderini tayin haklarını kullanarak 26 Nisan 1918 tarihinde Müstakil Kafkasya Federal Cumhuriyeti'ni kurmuĢlardır (Saray, 2005, s.82). Ancak bu konfederasyonun ömrü uzun olmamıĢ,
bir ay sonra her halk kendi devletini
kurmuĢtur. Rus olmayan milletlerin bağımsızlık yönünde bu derece istekli olmaları, Sovyet sisteminin en zayıf noktasının ―milliyet‖ olduğunu göstermiĢti. Sovyet Yönetimi de bu durumu fark ettiği için SSCB‘yi oluĢturduktan sonra diktatörlük yolunu seçmiĢ, Kızıl Ordu vasıtasıyla baskı, Ģiddet ve katliamlarla milletleri susturmaya ve rejime bağlı kalmalarını sağlamaya
72
çalıĢmıĢtır. SSCB döneminde “milletlerin eşitliği” ilkesi de tamamen değiĢtirilmiĢ, yalnız Hıristiyan milletlere tolerans tanınmıĢtır (Garibov, 2006, ss.122–123). Rusya‘nın bu yanlı tutumu, Azerbaycan Türkleri içerisinde tepki uyandırmaktaydı. Bir Azerbaycan kanalı olan Az TV‘deki özel bir programda spiker, Sovyet Sosyalizmini hakkında, ―Azerbaycan halkını hiçbir milli iddiası olmayan bir işçi zümresi haline getirmek istiyorlar‖ (Akyol, 2005, s.19) diyerek, bu eĢitsizliğin Azeriler üzerinde yarattığı etkiyi dile getirmiĢtir. 1980 yılında Azeriler, Ermenilerin Türklere yönelik gerçekleĢtirdiği olaylara tepki göstererek Türkiye ve Ermenistan sınır kapılarına dayanmıĢlardır. Moskova bu duruma müdahale etmiĢ ve bu olaydan sonra üst düzey görevlerde çalıĢan Azerbaycan Türklerinin görevlerine son vermiĢtir (Bardakçıoğlu, 2005, s.84). Türklere karĢı sayısız katliam giriĢiminde bulunmuĢ Ermeniler ise, Rus makamlarında yüksek mevkilerdeki görevlerine devam etmiĢlerdir. 1985 yılında Gorbaçov‘un ―glastnost‖ ve ―perestroyka‖ politikaları ile SSCB‘de ekonomik ve siyasi anlamda yeniden yapılandırılma çalıĢmaları baĢlatılmıĢtır.
64
Ancak söz
konusu politikalar istenen baĢarıyı sağlayamadığı gibi Kafkasya bölgesinde milliyetçilik duygularının alevlenmesine neden olmuĢtur. Dünyadaki siyasi dengelerin değiĢmesi durumuna bu etken de eklenince SSCB dağılma sürecine girmiĢtir. Rusya, SSCB‘nin dağılmasından sonrada bölge üzerindeki kontrolünü yitirmek istememiĢ, farklı yöntemler deneyerek kendisinden ayrılan bu devletler üzerinde etkisini sürdürmeye çalıĢmıĢtır. Bu dönemde Rusya‘nın kullandığı yöntemler arasında bu yeni devletlere karĢı açıkça parçalama bölme tehdidinde bulunması sayılabilir. Rusya ayrıca bu ülkelerde pek çok hükümet darbesini de desteklemiĢtir (ĠĢyar, 2004, s.78). Ermenistan‘a yönelik politikasında ise, bu devlete karĢı yeni değerler atfetmiĢtir. BaĢta Azerbaycan olmak üzere diğer devletlerde geliĢen Rus karĢıtı ve tam bağımsız duruĢ karĢısında Ermenistan‘ı ―stratejik müttefik‖ olarak görmüĢtür (Bardakçıoğlu, 2005, s.26). Bu nedenle Azerbaycan'a karĢı Ermenistan'ı desteklemeye devam etmiĢtir65 (ĠĢyar, 2004, s.80). Azerbaycan‘a yönelik politikasının ise bütünsellik arz etmediği görülmektedir. Hazar politikası üzerinde Rus politikacıların, Ģirket yöneticilerinin ve dıĢ politika uzmanlarının kendi aralarındaki görüĢ ayrılıkları halen devam etmektedir (ĠĢyar, 2004, s.77). Uygulama alanlarında ise Ermeni birliklerini Azerbaycan karĢısında desteklediği bilinmektedir. SSCB‘nin dağılmasının ardından Rusya, eski etki alanlarını korumak amacıyla ―Yakın Çevre‖ politikasını benimsemiĢtir. Bu politika aĢağıdaki faktörlerden oluĢmaktadır: 64
"Perestroika" (yeniden yapılanma) ve "Glasnost" (açıklık) anlamlarına gelmektedir. Bu iki terim Gorbaçov‘ın konuĢmalarında ve yazılarında yer bulsa da pratikte uygulamaya geçmemiĢtir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Siegelbaum, 1985. 65 Bu durum iki nedene bağlanmaktadır: Ermenistan, Azerbaycan‘dan farklı olarak bağımsızlık sonrası varlığını yine Rusya'nın varlığına dayandırmıĢtır. Bunun yanında Ermenilerin Ruslar ile tarihi müttefiklikleri bulunmaktaydı (ĠĢyar, 2004, s.81).
73
a) Kafkasya jeopolitiğini askeri ve siyasi anlamda kontrol altında tutmak ve gerektiğinde kendi yayılma alanları ile savunma saha derinliğini sıkı tutmak, b) Çevresinde geliĢen siyasi ve ülkesel bütünlüğünü bozacak milli ve dini akımların etkisini kırmak, c) Eski Sovyet Cumhuriyetleri‘nde yaĢayan Rus azınlığın hak ve çıkarlarını korumak, bu gerekçeyle mümkün olduğu ölçüde onları ülke yönetiminin önemli mevkilerinde söz sahibi kılmak, d) Tarım kaynaklı hammadde ihtiyacının karĢılanmasında devamlılığı sağlamak, e) Sanayi ve ekonominin temel girdisi olan petrol ve doğalgaz rezervleri ile bunların üretim, taĢıma ve pazarlaması için mutlak anlamda kontrolü sağlamaktır (Garibov, 2006, s.120). Son gelinen aĢamada da görülmektedir ki, Rusya, farklı dönemlerde uyguladığı politikalarını çok farklı isimlerle sunsa da, politikasının üzerinde Ģekillendirdiği tek etken kendi çıkarlarıdır. Bölgenin sahip olduğu özellikle yeraltı zenginlikleri ve jeopolitik konumu, çıkarları konusunda bu derece hassas olan Rusya‘nın bu bölgeden vazgeçmesine engeldir. Bu nedenle Rusya, bölgedeki kontrolünü devam ettirtebilmek için terör eylemlerini desteklemek de dâhil olmak üzere her türlü yola baĢvurmaktan çekinmeyeceğini kanıtlamıĢtır. Bu strateji, genelde tüm Kafkasya‘yı, özelde ise Azerbaycan ve Ermenistan‘ı doğrudan etkilemesi nedeni ile önem arz etmektedir. 3. RUSYA’NIN ÇATIġMACI POLĠTĠKASI Rusya, hâkimiyeti altında bulunan Kafkasya bölgesinin kırılgan yapısının kendisine vereceği zararlardan korunmak için farklı stratejik yöntemler izlemiĢtir. Bunların arasında en dikkat çekici olanı, bölge halkları üzerinde izlediği ―çatıĢmacı politika‖dır. Bu politikaya göre bölge halkları arasında yaĢanacak olası bir çatıĢma ile Rusya o bölgeye müdahale edecek, böylece bu bölgede var olan hâkimiyetini sürdürebilecekti. Bölgesel çatıĢmalardan bu Ģekilde yarar sağlamayı amaçlayan Rusya, pek çok kez anlaĢmazlık yaĢayan her iki tarafı da destekleyerek bizzat çatıĢmaların önünü açmıĢtır. Özellikle Azeri-Ermeni çatıĢmalarında silah, mühimmat ve asker yardımı gibi maddi konularda Ermenileri desteklerken, diplomatik alanda da Azerbaycan‘ın taleplerinin haklılığı yönünde kararlar almıĢ, bu sayede iki tarafında saldırganlaĢmasına neden olmuĢtur. Bu süreç içerisinde yasal olmayan yollara baĢvuran tarafa herhangi bir yaptırım uygulamak gibi somut kararlar almaktan ise özellikle kaçınmıĢtır. Çarlık Yönetimi bu politikayı, özellikle Rusya‘yı uğraĢtıracak güçleri bölmeye yönelik olarak uygulanmıĢtır (Attar, 2005, s.53). Bu amaçla, zaten aralarında düĢmanlık bulunan halkların düĢmanlık propagandalarına ve devamında geliĢen Ģiddet eylemlerine de göz
74
yumulmaktaydı. Bu sayede güç kaybeden ülkelerin toprakları üzerinde kontrol, çok daha kolay sağlanabiliyordu. Rusya‘nın bölge ülkelerini bu Ģekilde zayıflatmasının ardından devreye soktuğu politika, ―böl ve yönet‖ olmuĢtur. Bu politika ile Rusya, küçük kavim ve klanlardan ulus yaratmaya çalıĢmakta, bu sayede de Türkçü ve Pantürkist hareketlerin önüne geçerek halklar üzerinde kolaylıkla baskı kurmayı hedeflemekteydi (Karabayram, 2007, s.59). ÇatıĢmaların sonucu olarak Rusya‘nın bölgedeki sınırlar üzerinde değiĢikliği, iĢte bu plan üzerinden yapmaktaydı. Rusya'nın "böl-yönet politikası‖ ile ―çatıĢmacı politikası‖nın iliĢkisi bu Ģekildedir. Bölge halklarından bazıları, dini faktörlerin yanı sıra, Rusya‘nın yürüttüğü asimilasyon çalıĢmaları nedeniyle de Rusya‘dan rahatsızlık duymaktaydı. Bu rahatsızlıklarını, özellikle XX. yüzyılın baĢlarında Rusya‘nın Japonya yenilgisi sonucu Ģiddetli bir Ģekilde göstermeye baĢlamıĢlardı. Rusya, durumun gidiĢatı karĢısında tedbir olarak yine bu politikayı uygulamaya koymuĢ; bu halklarının karĢısına direk çıkmayarak, onların komĢularıyla iliĢkilerine nifak sokmuĢ, zayıflamalarını sağladıktan sonra da bölgedeki kontrolünü sürdürmüĢtür. 1905 olaylarında görev alan Ohannes Apresyan, Rusya‘nın çatıĢmacı siyaseti hakkında Ģunları söylemiĢtir: "1905 yılındaki Rus-Japon Harbinde olduğu gibi, bazı zamanlarda Kazak birlikleri aradan çekilir yahut da bir kargaşa çıkması için bir alet kullanılarak Türklerle Ermenileri birbirlerinin boğazlarına saldırtırlar. Böylece Türklerle Ermenileri birbirlerine düşürürler, her iki topluluğu da ayrı ayrı ezer, kendilerine karşı birlikte baş kaldırmalarını önlerlerdi" (Hartill, 1990, s.16). "Rus idarecilerimiz, kritik durumlarda Ermeni ve Türk toplumlarının birbirleri aleyhine bölünmüş olmalarından ve aralarındaki anlaşmazlıklardan faydalanmayı çok iyi bilirlerdi. Kendileri aleyhine bir Ermeni ayaklanması olacağından korktuklarından, Hıristiyanlarla Müslüman Türkler arasındaki düşmanlık ateşini körüklerdi. Bu iki toplum arasında da çok eskiden beri mevcut olan birbirine tahammül edememe, şüphe ve nefret en sakin ve en sessiz zamanlarda bile tam olarak yatışmaz ve kaybolmazdı" (Hartill, 1990, s.18). Apresyan, Rusya‘nın çatıĢmacı siyasetini sadece askeri ve idari alanlarda değil, yazınsal alanda da sürdürdüğünü söylemiĢtir. Bu konu hakkında, "Okuduğum Rus kitap ve yayınlarında kabahatli olanın daima Türkler olduğu öğretilmiş, Rus yazarları da daima Türklerin vahşetini dile getirmişlerdir" (Hartill, 1990, s.21) diyerek, Ermenilerin Türklerden nefret etme nedenlerinden birisinin de Rus kitap ve diğer yayınları olduğunu belirtmiĢtir. Apresyan ayrıca, nereden alındığına emin olamadıkları haberlerin Ermeni köylerine ulaĢtığını, bu haberlerin genellikle Türklerin Ermenilere saldırdığı yönünde olduğunu belirtmiĢtir.
75
Bu Ģekilde daha pek çok faaliyet ve Rus askerlerinin desteği ile Ermeniler, Türklere karĢı çok sayıda saldırı düzenlemiĢlerdir. Buna karĢılık Azeri Türkleri de Ermenilere karĢı bilenmiĢlerdir. Kendi milliyetlerine karĢı yaĢanan bu saldırılar karĢısında Ermenilere karĢı öfkelenmiĢ, saldırıların önü alınmaksızın sürmesi durumunda ise çoğu kez karĢı saldırıya geçmiĢlerdir. Rusya, Azerbaycan sınırları içerisinde de çatıĢmacı siyaseti sürdürmüĢtür. Örneğin bu ülkedeki hem Ermenilerin, hem de Lezgin azınlığın bağımsızlık isteklerini zaman zaman desteklemiĢtir (ĠĢyar, 2004, ss.75–76). Azerbaycan, bu ve buna benzer sebeplerden ötürü pek çok kez istikrarsızlık sorunu yaĢamıĢ, Rusya‘nın istediği Ģekilde, Rusya‘ya müracaat etmek zorunda kalmıĢtır. Karabağ sorununun baĢlangıcından itibaren Rusya‘nın politikası tam olarak böyle bir strateji içerisinde yürütülmüĢtür. Bu bölgedeki çatıĢmalar, ilk dönemlerde Ruslar tarafından teĢvik edilmiĢti. Daha sonra ise Rusya, bu saldırıları durdurmak kılıfı altında 1990 yılında askerlerini Azerbaycan‘a sokmuĢtu. Bu da Rusya‘nın Azerbaycan‘ı kontrolünü ele geçirmesi, baĢka bir deyiĢle Karabağ çatıĢmasından menfaatli çıkması anlamına gelmekteydi. Sovyetler Birliği‘nin dağılmasından sonra da Kafkasya‘da yaĢanan etnik sorunları ve silahlı çatıĢmaları kendisinin bölgede kalması için fırsat olarak değerlendiren Rusya, çatıĢmacı siyasetinde hiçbir değiĢiklik göstermeden bölgedeki ayrılıkçı hareketleri siyasi açıdan desteklemiĢ, askeri ve teknik açıdan yardımda bulunmuĢtur (Cabbarlı, 2003). 4. RUSYA’NIN GÖÇ POLĠTĠKASI XX. yüzyılın baĢlarından itibaren Azerbaycan ile Ermenistan arasında yaĢanan sınır problemleri,
I.Petro
tarafından
baĢlatılmıĢ
―Göç
Politikası‖nın
bedeli
olarak
değerlendirmektedir. Göç politikası ayrıca, Rusya‘nın devlet politikası haline gelmiĢ ―bölyönet‖ politikasının uzantısı olması sebebiyle de önemlidir. Bu sebeplerden dolayı, Rusya tarafından kalıplaĢmıĢ esas prensip olarak benimsenmiĢ ―göç politikası‖ ayrıca incelenmeye değer bir konudur. Rusya, daha önce de bahsedildiği gibi, Kafkasya‘da kendilerine yerel bağlayıcı bir unsur edinmeden bölgede kalıcı olmanın güç olduğunun farkındaydı. Nitekim o dönemde Azerbaycan‘da ve Dağıstan‘da ayaklanmalar sürmekteydi. Rusya, buna karĢı Malakanları bu bölgelere göç ettirmeye baĢlamıĢtı. Bu sayede Rusya içerisinde muhalif tutum sergileyen bu gruptan da kurtulmuĢ olacaktı. Kısa bir süre sonra Rusya, bu kararının yerinde olmadığını, göç ettirdiği Malakanların kendilerine sağlanan onca avantaja rağmen, sürgün edildikleri Rusya‘ya karĢı muhalif tutumlarını devam ettirmeleri sonucu anlamıĢtı (Attar, 2005, s.37). Bunun üzerine Rusya, kendisine itaat edecek bir Hıristiyan unsur bulması gerektiğine karar vermiĢti. Bu karara en uygun halk olarak da Ermenileri seçmiĢti.
76
Rusya, nüfusunun büyük bir kısmı Müslüman olan Kafkaslarda hâkimiyetini güçlendirmek üzere 54 kazadan oluĢan Transkafkasya‘nın yalnız beĢinde çoğunluk gösteren Ermenilerin (Attar, 2003, s.32) bölgede çoğunluğu elde edebilmesi için Ģu iki yönlü bir göç politikası uygulamıĢtır: Bu bölgeye Hıristiyan unsurlar olan Ermenileri yerleĢtirmiĢ ve bu bölgeden Müslümanları, dolayısıyla Türkleri göç etmeye zorlamıĢtır. Göç politikasının bir diğer baĢarılı uygulayıcısı Ġmparator I.Pavel, 3 Haziran 1799 tarihinde, Ermenilerin Azerbaycan‘ın Kazak bölgesinde yerleĢmelerine refakat edilmesi için Kartli-Kahetiya‘ya özel talimat vermiĢtir (Arzumanlı ve BahĢeliyeve, 2008, s.37). Görüldüğü gibi Ruslar, bu politikayı uygularken göç ettirdikleri Ermenileri, özellikle Azerbaycan topraklarına yerleĢtirmeye özen göstermiĢlerdir. Bundaki amacı ise, bu bölgede bir Ermeni vilayeti oluĢturmaktı. Rusya, Ermeni göçlerini Osmanlı Devleti ve Ġran üzerinden sağlamaktaydı. ÇeĢitli tarihlerde gerçekleĢen bu göç hareketlerinden bazıları kronolojik sırasıyla Ģöyledir: 1828 yılında imzalanan Türkmençay AnlaĢması‘nın bir maddesi gereği, Ġran coğrafyası ve Osmanlı Ġmparatorluğu topraklarından 140.000 Ermeni köylüsünü (Cabbarlı,2001) Erivan ve Nahçıvan bölgeleri baĢta olmak üzere (AktaĢ, 2000) Azerbaycan‘ın çeĢitli bölgelerine yerleĢtirilmiĢtir (Recebov, 2001, s.39). 1829 yılında imzalanan Edirne AnlaĢması ile Osmanlı Ermenilerine Ruslar tarafından 18 ay zarfında, taĢıyabilecekleri emlakları ile Rusya vatandaĢlığına geçme hakkı verilmiĢtir. Bu sürenin sonunda toplam 14.044 hane Ermeninin Kafkasya‘nın çeĢitli bölgelerine Ruslar tarafından göç ettirildiği kaydedilmiĢtir (BozkuĢ, 2006). Ermeni tarihçi Vardan Parsamyan, bu yıllarda Erzurum, Kars ve Beyazıt‘tan Kafkasya‘ya göç ettirilen Ermeni sayısının 90.000 olduğunu belirtmiĢtir (ġıhaliyev, 2004, Parsamyan, 1972, s. 71‘den alıntı). Osmanlı-Rus savaĢları esnasında, 1877–1879 tarihlerinde 30.000‘i aĢkın Osmanlı vatandaĢı Ermeni, Ruslar tarafından Kafkaslara yerleĢtirilmiĢlerdir (Recebov, 2001, s.39). Aynı tarihlerde binlerce Ermeni ailesinin de kendi baĢına Güney Kafkasya‘ya yerleĢtiğini de bilinmektedir (BozkuĢ,2006). Osmanlı Devleti tarafından Ermenilere yönelik çıkarılan tehcir kararı sonrası da yoğun Ermeni göçleri yaĢanmıĢtır. Rusya ĠçiĢleri Bakanlığı polis bölmesinin belgelerinde, tehcir sonrası Güney Kafkasya‘ya 500.000 Ermeni‘nin geldiği bildirmektedir (ġıhaliyev, 2004, ss.14–15). 1986 yılında Erivan Üniversitesi‘nin yayınladığı çok ciltli ―Ermenistan ve Civar Ġlçelerin Lügati‖ isimli ansiklopedide, bugün Ermenistan‘da yaĢayan Ermeni köylülerin %70‘den fazlasının 1828–1829 yıllarında Türkiye ve Ġran‘dan gelmiĢ muhacirler olduğu belirtilmiĢtir (Arzumanlı ve BahĢeliyeve, 2008, ss.20–21). Ayrıca Ermenilerin Kafkasya‘ya göç ettirilmesi ile uğraĢan Rus subayı ġavrov, 1830‘da Kafkasya‘da yaĢayan 1.300.000 Ermeni‘nin bir
77
milyonunun buranın yerlisi değil, sonradan bölgeye göç ettirilmiĢ kiĢiler olduğunu bildirmiĢtir (ġıhaliyev, 2004). Verilen bu rakam ve oranlar, o dönemlerde yaĢanan göçlerin ölçüsünü değerlendirebilmek açısından önemlidir. General Paskeviç tarafından Ermenileri Nahçıvan ve Ġrevan‘a göç ettirmekle görevlendirilen aslen Ermeni olan Albay Lazerev‘in 14 ġubat 1828 tarihinde hazırlayarak Paskeviç‘e gönderdiği raporda, Ermeni göçleri konusunda Ģunları yazmıĢtır: ―Ermeniler savaĢ sırasında üzerlerine düĢeni yaptılar, Ģimdi onlar Rusya‘ya göçmek istiyorlar. Ermenilerin hızlıca ve rahat bir Ģekilde göçürülmesi için Ģu tedbirlerin alınması gereklidir; 1- Göçürme iĢine memur edildiğine dair kendisine resmî belge verilmesi, 2- Göçürme iĢine yardım etmek için yeteri kadar Ermenice bilen subay tayin etme yetkisinin kendisine verilmesi, 3- Ġklim vesair Ģartlardan dolayı göçürme iĢinde karĢılaĢılan zorluklarda ordunun yardım etmesi, 4-Fakir Ermeni ailelerine göç için hazineden yardım edilmesi‖ tekliflerinde bulunmuĢ, bunun üzerine Paskeviç, 26 ġubat‘ta Lazerev‘e bu tekliflerin yerine getirilmesi için hususi talimat göndermiĢtir (Arzumanlı ve BahĢeliyeva, 2008, s.21; YeĢilot, 2008). Görüldüğü gibi Ermeni göçlerinin daha yoğun bir Ģekilde yaĢanması için Ermenilere çok farklı imkânlar tanımıĢtır. Bunlar yanında, ticaretle ilgilenenleri yine ticaretle uğraĢabilsinler diye Ģehirlere yerleĢtirmek, verimli topraklar vermek, 6 yıl vergiden muaf tutmak vb. imkânlar da Ermeniler için tanınan imtiyazlardandı. Göç edenlerin hangi arazilere yerleĢtirileceğine dair de Rusya‘nın kararı Ģu olmuĢtur: ―Erivan ve Nahçivan eyaletlerine yönlendirmek gerek ki, bu arazilerde Hıristiyan ahalisi mümkün olduğu kadar artırılsın‖ (Arzumanlı ve BahĢeliyeve, 2008, s.22). Rusya, tam da bu amaçla göç ettirdiği Ermenileri özellikle Erivan, Zengezur ve Karabağ vilayetlerine yerleĢtirmiĢtir. Bu durum bir yüzüyle, Ermenilere tahsis edilen toprakların Türklerin elinden alınarak Ermenilere verildiğini göstermektedir. Rus hâkimiyeti boyunca farklı yıllar içerisindeki nüfus değiĢimleri, Rusya‘nın bu politikasını nasıl uyguladığını ve sonuçlarını görmek açısından aĢağıda sunulmuĢtur. 1828 yılına ait kayıtlara göre, Erivan‘daki 143.000 kiĢiden oluĢan nüfusun (BozkuĢ, 2006) %76,5‘ini Türkler, %23,5‘ini de Ermeniler oluĢturmaktaydı (Özerinç, 2008, s.1, Safarov, 2002, ss.167–174‘den alıntı). G.Bournoutian‘a göre Ruslar bu bölgeyi ele geçirdikten sonra 35.000 Müslüman‘ı bölgeden göç ettirmiĢ ve 56.000 Ermeniyi bölgeye getirmiĢti. Bunun sonucunda 1832 yılında 164.000 olarak hesaplanan vilayet nüfusu içerisinde Ermeniler 82.377‘e ulaĢmıĢ, Müslüman nüfusu ise 82.073‘e gerilemiĢtir (BozkuĢ, 2006). Bu verilerden de anlaĢılacağı üzere, iĢgal öncesi Müslüman nüfusun karĢısında azınlık durumunda olan Ermeniler, Rusya‘nın göç politikası sonucu, daha 1832 yılında bölge nüfusunun yarısından fazlasını oluĢturmuĢlardı.
78
Daha öncede bahsedildiği gibi, Kafkasya‘daki Ermeni nüfusunu artırmak için sadece baĢka bölgelerden Ermeni göçleri sağlanmıyor, bölgenin yerleĢik Müslüman ahalisinin de varlığı bitirilmek isteniyordu. 1897 yılında Erivan‘da ve ona bağlı bölgelerde Türk nüfusu 313.176 olduğu halde 10 yıl sonra, yani 1907 yılında bu sayı 302.965‘e inmiĢtir (ġıhaliyev, 2004, s.16). Demek ki, bu yıllar arasında yaklaĢık 10.000 Azerbaycan Türkü göçe zorlanmıĢ ya da katledilmiĢti. Rusya‘nın Erivan üzerinde uyguladığı bu iki ayaklı göç politikası sonucu nüfus dengelerinin değiĢim oranları hakkında bilgi, aĢağıdaki tabloda sunulmuĢtur:
Tablo 1 XIX. Yüzyılda Erivan Bölgesindeki Nüfus Dengesinin Yıllara Göre Değişimi Yıl Nüfus Oranları
1823
1832–35
1886
%76 Türk
%46,2 Türk
% 37,4 Türk
%24 Ermeni
%53,8 Ermeni
% 56 Ermeni
Erivan‘da bahsi geçen göç politikası, 1991 yılında Ermenistan‘da kalan son Türk köyünün boĢaltılmasına değin sürdürülmüĢtür. Yakın bir tarihe kadar Türk yerleĢim birimi olan Erivan‘da bugün tek bir Türkün dahi yaĢamasına müsaade edilmemektedir. Türk yerleĢim yeri olan Zengezur‘un nüfus yapısında da, yukarıda bahsi geçen Rus politikası sonucunda büyük değiĢikliğe uğramıĢtır. 1897 yılına gelindiğinde bölgedeki Ermeni nüfusu dikkat çekici bir oranda artmıĢtır. Bu yıl içerisinde açıklanan Osmanlı Devleti‘nin Genel Nüfus sayım sonuçlarına göre,134.000 nüfuslu Zengezur bölgesinde, bu nüfusun 71.000‘ini Türk, 63.000‘ini Ermeni nüfus oluĢturmaktaydı (Özey, 2001). Rusya, bu doğal olmayan Ermeni nüfusu artıĢını gelecek yıllarda da devam ettirmiĢtir. Sürecin devamında Ermeni nüfusunun ekseriyet sağlaması üzerine bu bölge, 1923 yılında Ermenistan‘a bağlanmıĢtır. Karabağ
bölgesin
de
demografik
özellikleri
Rusya‘nın
bilinçli
politikasıyla
değiĢtirilmiĢtir. Çarlık Rusyası, Karabağ‘ı hâkimiyeti altına aldığı 14 Mayıs 1805 tarihli Kürekçay AntlaĢması‘ndan hemen sonra, bu hanlıktaki hâkimiyetini güçlendirmek için Ermenileri bölgeye yerleĢtirmeye baĢlamıĢ, baĢka bir deyiĢle göç politikasını uygulamaya koymuĢtur. Nitekim ―1805 yılından sonra yapılan Osmanlı-Rus, Ġran-Rus savaĢları sırasında Anadolu‘dan ve Ġran‘dan Rus topraklarına kaçan veya göç eden Ermenilerin büyük bir bölümü Karabağ‘a iskân edilmiĢlerdir‖ (Türkmen, 2001). XIX. yüzyılın baĢlarında Karabağ‘a büyük ve planlı bir Ģekilde gerçekleĢtirilen baĢlıca Ermeni göçleri Ģu Ģekildedir: Ġran‘dan 1825–1826 yıllarında 18.000, 1828‘de 50.000, Osmanlı Devleti‘nden 1829 yılında 84.000 civarında Ermeni Karabağ topraklarına
79
getirilmiĢtir (Aslanlı, 2010). 1832 yılına gelindiğinde Karabağ nüfusunun %64,8‘i Türk, %34,8‘inin de Ermeni olarak saptanmıĢtır (BÜSAM, 2009, Aslanlı, 2001‘den alıntı; Garibov, 2006, s.289). Rusya, Karabağ‘a Ermenileri yerleĢtirirken, göç politikasının ikinci ayağı olarak, Türkleri bu bölgeden yok etmeyi de ihmal etmemiĢtir. Amiral Bristol‘un günlüğünde Karabağ‘da Türklere yönelik bu yok edici eylemler hakkında Ģunlar yazmaktadır: “General Dro‟nun yanında (bulunarak) hizmet görmüş subayların verdiği raporlardan biliyorum ki, savunmasız köyler topçu ateşine tutulmuştur ve sonra işgal edilmişlerdir; eğer orada kaçmamış yerli halktan (Türklerden) kimse bulunmuş ise bunlar vahşice öldürülmüşlerdir. Köy talan edilmiştir. Bütün hayvan sürüleri gasp edilmiş ve sonunda köy yakılmıştır. Bu eylemler
Müslümanları
(Türkleri)
defetme
amacıyla
düzenli
ve
sistemli
biçimde
yürütülmüştür” (BÜSAM, 2009; Kızılkaya 2007, Carthy, 1988‘den alıntı). Söz konusu uygulamanın bölgedeki Azerbaycan Türk nüfusunu mümkün olduğu kadar azaltmak ve hatta yok etmek, sosyal faaliyet alanlarını kapatarak coğrafyadaki kültürel varlıklarına son vermek amacıyla yapılmıĢtır (BÜSAM, 2009). Rusya‘nın Karabağ Bölgesi üzerinde uyguladığı bu iki ayaklı göç politikası sonucu nüfus dengelerinin değiĢim oranları hakkında bilgi, aĢağıdaki tabloda sunulmuĢtur:
Tablo 2 XIX Yüzyılda Karabağ Bölgesindeki Nüfus Dengesinin Yıllara Göre Değişimi Yıl
1823
1832
Nüfus Oranları %91 Türk %8.4 Ermeni 1887
yılında
Fransa‘da
1886
1897
%64,8 Türk
%41,9 Türk
%45,3 Türk
%34,8 Ermeni
%57,9 Ermeni
%53,3 Ermeni
yayınlanan
―Nouveau
Dictionnaire
de
Geographie
Universelle‖ (Yeni Evrensel Coğrafya Sözlüğü) isimli ansiklopedinin ―Karabağ‖ maddesinde, 250.000 olarak gösterilen toplam nüfusun en az yarısının Azerbaycan Türklerinden, geri kalanının Ermenilerden ve bazı Ġranlı ve Ruslardan oluĢtuğu kaydedilmiĢtir (TaĢkıran, 1995, s.269, Nouveau Dictionnaire de Geographie Universelle, 1887, s.93‘den alıntı). Ayrıca 1972 yılında Erivan‘da yayınlanan ―Batı Ermenistan‘ın Rusya‘ya birleĢtirilmesi‖ isimli bir kitapta, bu yıllar için Karabağ Hanlığında 12.000 ailenin bulunduğu ve bunların sadece 2.500‘ünün Ermeni ailesi olduğu belirtilmektedir (Aslanlı, 2010). Erivan ve Zengezur bölgelerinde yaĢanan doğal olmayan Ermeni nüfusu artıĢı sonucu, bu bölgelerin ErmenileĢtirildiğinden ve sonucunda da bu bölgelerin Ermeni devletine katıldığından bahsedilmiĢti. Karabağ‘da da aynı siyaset uygulanmıĢ, öz Türk yurdu olan bu bölge, buradaki Türklerin çıkarılması ve Ermenilerin yerleĢtirilmesi sonucu bir Ermeni yurdu
80
haline getirilmeye çalıĢılmıĢtır. Bu politikanın doğru tahlilinin, Karabağ sorununun da temelini anlamaya ve bu soruna doğru yaklaĢım için yardımcı olacağı değerlendirilmektedir.
81
BEġĠNCĠ BÖLÜM ERMENĠSTAN DEVLETĠ’NĠN TEMEL PARAMETRELERĠ 1. ERMENĠSTAN DEVLETĠ HAKKINDA KISA BĠLGĠ Türkiye ile 324 km2 sınırı bulunan Ermenistan; Azerbaycan, Türkiye ve Gürcistan‘la da komĢudur. Aras Nehri üzerinden Ġran‘la kısa bir sınırı vardır. BolĢevik Ġhtilali‘nin baĢarılı olması neticesinde Sovyet Rusya tarafından 1918‘de kurdurulan Ermenistan, bu tarihte 9 bin km2 yüz ölçüme sahipti. Yalnız Sovyet döneminde Azerbaycan topraklarının kendisine ilhak edilmesi ve gerçekleĢtirdiği iĢgaller sonucu günümüzde sınırlarını 29 bin km2‘ye ulaĢtırmıĢtır (Veliyev, 2007b). Coğrafi bakımdan çok elveriĢsiz bir bölgede bulunan ve doğal kaynaklardan yoksun olan bu devletin denize çıkıĢı yoktur. Ermenistan; sert iklimi, verimsiz toprakları ve sınırlı doğal kaynaklarıyla bölgenin en sorunlu ülkesidir (Budak, 2004; Cabbarlı, 2003). Rusya‘nın
askeri
imkânlarından
önemli
derecede
faydalanan
Ermenistan,
bağımsızlığını kazandığı günden itibaren, Kafkasya‘da izlediği yayılmacı politika nedeni ile bölgesel istikrarsızlığın bir parçası olmuĢtur. Ermenistan günümüzde de sadece bölge ülkeleri için değil, bütün Doğu-Batı küresel iliĢkileri için tehlike kaynağı olmaya devam etmektedir (Aras, 2008a). Ermenistan, bulunduğu coğrafyanın dezavantajlarının yanı sıra, izlediği yayılmacı politika nedeniyle ekonomik anlamda büyük sıkıntılar yaĢamaktadır. Ekonomik olarak Gürcistan ve Azerbaycan‘ın oldukça gerisinde bulunmaktadır. Petrol ve doğalgaz gibi zengin enerji kaynaklarına da sahip olmayan Ermenistan, gerçekleĢtirilen veya planlanan bütün enerji nakil ve ulaĢım hatlarının dıĢında bırakılmaktadır. Ermenistan‘ın içinde bulunduğu durumdan dolayı ülkeye yabancı yatırımcı gelmiyor olması, bu olumsuz durumu daha da kötüleĢtirmektedir (Özbay, 2009). 1989 ile 2005 yılları arasında 1–2 milyon civarında Ermeninin ekonomik nedenlerden ötürü Ermenistan‘dan göç ettiği tahmin edilmektedir (Attar, 2005). Hugh Pope‘un ifadeleriyle ―Ermenistan hızla insansız bir ülke haline gelmektedir‖ (Laçiner, 2002, Pope, 2001‘den alıntı). 2006 yılında Dünya Bankasının teĢhisi ile Ermenistan‘ın ekonomisi statik, bir diğer deyiĢle durağan bir hal almıĢtır (Allahverdiyev, 2007, World Bank Country Reports, 2006‘dan alıntı). Karabağ SavaĢı nedeniyle kaynaklarının büyük bölümünü silahlanmaya ayırması da ekonomisini son derece sarsmıĢtır. Bunun sonucunda, geneli zengin sınıf olan diasporanın Ermenistan dıĢ politikasındaki etkisi artmıĢtır. Ermenistan, hedefleri doğrultusunda Ģiddet kullanmaktan sakınmayan bir yönetim anlayıĢına sahip olduğunu, daha ilk kurulduğu tarihlerde halkına karĢı gösterdiği baskı ve Ģiddet eylemleri ile göstermiĢtir. Bu dönemde TaĢnak Hükümeti, ‗gönüllü‘ birlikler oluĢturmak amacıyla 35 yaĢına kadar olan bütün vatandaĢlarını ‗zorla‘ askere almak istemiĢ, karĢı
82
gelenlerin ölümle cezalandırılacağı tehdidinde bulunmuĢtur. Tehdidinde ciddi olduğunu, asker vermeyi reddeden Berd, Verhniy Karmir, Ahbyur köylerini ve ġamĢadinsk bölgesinin köylerini cezalandırmak üzere özel müfrezeler göndererek kanıtlamıĢtır (Kaçaznuni, 2006/1923, s.21, TsGADA, f.67/199, d.139, y.230‘dan alıntı). Ermeni halkı için kendini Kafkasya halklarından farklı görme, çoğu zaman onlarla çatıĢma, yani tecritçilik, Ermeni ulusal çıkarlarının temelini oluĢturmaktadır. Bu sebeple de Ermeniler, -dünyanın çeĢitli yerlerinde yaĢamalarına rağmen- kendi devletlerinde, kendileri dıĢında hiçbir milletin yaĢamasını istememektedirler (ġıhaliyev, 2004, s.11). Ermenistan‘da kiliseler, devlet yönetiminde önemli söz sahibi kurumlardır. Bu kiliselerin ana ilkesi, ―Büyük Ermenistan‖ idealini esas alan ―Hay-Dat‖ ideolojisini canlı tutmaktır (Budak, 2003). Bu yönleri ile kiliseler, Ermenistan‘ın yayılmacı politika izlemesini desteklemektedirler. Ermenistan‘daki Ermenilerin yanı sıra diaspora üzerinde de geniĢ etki sahasının bulunması, kiliselerin devlet idaresinde üzerindeki kontrol gücünü artırmaktadır. 2. ERMENĠSTAN’IN DIġ POLĠTĠKA YÖNELĠMĠ Ermenistan‘ın dıĢ politikası yayılmacı bir zihniyet taĢımaktadır. Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti olarak kurulduğu ilk yıllardan itibaren bu zihniyetle hareket eden Ermenistan, dıĢ politikasında saldırgan bir tutum izlemektedir. 1918 yılından itibaren somut bir Ģekilde Azerbaycan ve Türkiye sınırlarını aĢarak geniĢleme çabası içerisine girmesi, yayılmacı politika izlediği yönünde yorumlanmıĢtır. Ermenistan‘ın bu bölgelerde izlediği taktik; Türk ve Azeri halkının yaĢadığı toprakları terk etmeleri için onları öldürmek ya da göç etmeye mecbur edecek Ģekilde baskı uygulamak olmuĢtur. Ermenistan‘ın bu politikaları ve yönelimleri, onun Ģiddet eksenli bir siyasi tarihe sahip olmasına neden olmuĢtur. Bu siyasi tarihin en temel özelliği, eylemlerin sadece Büyük Ermenistan diye tanımladıkları coğrafyanın içerisinde gerçekleĢmesidir. BaĢka bir deyiĢle Ermenistan, sadece Büyük Ermenistan olarak tanımladığı topraklar üzerinde yayılma politikası izlemektedir. Ermenistan‘daki politikacıların terör örgütleri ile olan dirsek temasları, Ermenistan‘ın bu yöneliminin, Ermenistan‘ın faaliyetleri arasında geniĢ yer tutmasının nedenlerindendir. Öyle ki, terör örgütlerinin liderleri, Ermenistan devleti yönetim kademesinde önemli görevlere getirilmektedir. Terör zihniyeti taĢıyan bu kiĢiler, oturdukları makamlarda yine terör örgütleri ile iĢbirliğini devam ettirmiĢlerdir. Ayrıca bu kiĢiler, taĢıdıkları terör zihniyetini aldıkları kararlara ve seçtikleri yöntemlere de yansıtmıĢlardır. ġiddet eylemleri konusunda Ermenistan‘da en öne çıkan isimler TaĢnaklardır. TaĢnaksütyun ideologları, Ermeni ulusal çıkarlarının gerçekleĢtirilmesi için devrimler, silahlı mücadeleler, terör, cinayet ve katliamları zorunlu göstermektedirler. Ermeni ideologlarından Grant Markaryan‘ın Ģu ifadelerine dikkat buyuralım: ―Dünyada yasalar değil, güç egemenliği
83
geçerli olduğu süre zarfında Taşnaksütyun politik ve ideolojik hareketin yanı sıra, yasal ve devrimci güç olarak varlığını sürdürmek zorundadır‖ (ġıhaliyev, 2004, s.11, Ġbrahimli, 2001, s.44‘den alıntı). Markanyan, bu sözleri ile Ermenilerin, hedefleri dâhilinde güç kullanmak gibi yasadıĢı faaliyetlere baĢvurmasının gerekli olduğunu vurgulamaktadır. Yine TaĢnaksütyun ideologlarından Eduard Oganesyan‘a ait: ―Adalet kutsal bir değer kadar daima yasadan yüksekte durmaktadır. Bu kutsal değerin gerçekleşmesi için yasaları dikkate almamak, hatta gerekirse kaba kuvveti ile ortadan kaldırmak mümkündür‖ (ġıhaliyev, 2004, s.12, Ġbrahimli, 2001, s.44‘den alıntı) sözleri, Ermenilerin yasadıĢı faaliyetlerini haklı çıkarmaya yönelik görüĢlerini belirtmektedir. BaĢka bir ifade ile Ermeniler, haksızlığa uğramıĢ bir millet olarak kendilerini tanımlamakta ve haklarını geri alabilmek adına mücadele ettiklerini savunarak terör eylemlerini kendi beyinlerinde meĢrulaĢtırmaya çalıĢmaktadırlar. Ermenistan‘ın yayılmacı politikası gereği uyguladığı Ģiddet ve terör, Ermeni toplumunca da kabul gösterilmekte ve hatta desteklenmektedir. Ermenistan Devleti, bu toplumsal kabulü; Ermeni teröristlerini halkına kahraman olarak tanıtmak, onların isimlerini okullara, caddelere vermek suretiyle sağlamaktadır. Bu ve benzer uygulamalarla terör; Ermeni toplumunca teĢvik edilen, hoĢ görülen bir unsur haline dönüĢmüĢtür. Bugün gelinen süreçte ise Ermenistan‘ın Ermeni milleti adına terörizmi dıĢ politika yöntemi olarak kullandığı görülmektedir. Erivan Hükümeti, ülke içerisinde çıkan karıĢıklığı bastırmak için de, dıĢ politikasında saldırgan bir tutum izleyebilmektedir. Örneğin, Ermenistan‘da yaĢanan iç karıĢıklığın huzuru kaçırdığı bir dönemde Dağlık Karabağ‘da hâkim olan ateĢkesi bozarak sıcak çatıĢmaya girmesi, yine bu politikasının bir ürünü olarak değerlendirilmektedir (Yılmaz, 2008b). Ermenistan, sözde Ermeni Soykırımı ve Büyük Ermenistan iddiaları nedeniyle Türkiye ve Azerbaycan ile normal dıĢ politika iliĢkileri yürütememektedir. Türkiye, Ermenistan‘ı tanıyan ilk ülkelerdendir. Çok tartıĢılmasına rağmen Karabağ SavaĢı sürerken Ermenistan‘a elektrik vermiĢ ve 100.000 ton buğday hibe etmiĢti. Buna rağmen Ermenistan, soykırım yapmakla suçladığı Türkiye‘nin sınırlarını tanımadığını ilan etmiĢ, bu tutumunu da bugünlere değin sürdürmüĢtür. Dağlık Karabağ sorunu, Ermenistan‘ın dıĢ politika yöneliminde önemli yer tutmaktadır. Ermenistan, Savunma Strateji Belgesi‘nde Ermenistan
ile
sınırlamayarak
―Ermenistan
(2007) Ermenistan‘ın güvenliğini
Cumhuriyeti‖
ve
―Dağlık
Karabağ
Cumhuriyeti‘nin‖ güvenliklerini bir arada sağlama amacını ilan etmiĢtir (BÜSAM, 2009). Ermenistan CumhurbaĢkanı Serj Sarkisyan, "Karabağ'a müdahaleye en sert usulle cevap veririz" diyerek, Karabağ‘ın Ermenistan‘ın güvenlik halkası içerisinde olduğunu açıkça belirtmiĢtir (CNN Türk, 28 Kasım 2009). Buna göre Ermenistan, Dağlık Karabağ‘a yönelik risk ve tehditleri kendi ülkesine yönelikmiĢ gibi algılamakta ve dost-düĢman ülke algısına, bu bölge üzerinden de tanımlama getirmektedir.
84
Günümüzdeki Ermenistan iktidarındaki kiĢilerin birçoğu, Dağlık Karabağ doğumlu Azeri vatandaĢlarıdır. Ermenistan BaĢbakanı Koçaryan ve CumhurbaĢkanı Serj Sarkisyan buna örnektir. Dağlık Karabağ sorununda öne çıkan bu isimlerin Ermenistan‘da getirildiği konumlar, Ermenistan‘ın Karabağ bölgesine verdiği öneminin somut bir göstergesi olarak değerlendirilmektedir. Ermenistan‘ın dıĢ politika yöneliminde Rusya faktörü önemli yer tutmaktadır. Bu durumun tarihi temelleri bulunmaktadır. Ermeniler 1877‘den itibaren en fazla Rusya‘ya güvenmiĢler ve bu devletten destek beklemiĢlerdir. Rusya da Ermenileri hemen her konuda desteklemiĢ, gerek Türklere ve gerekse Kafkasya‘daki komĢularına karĢı mücadelelerinde açıktan ya da gizli olarak büyük yardımlarda bulunmuĢtur. Ermenistan, bağımsızlığının ilanından sonra da Rusya‘ya göbekten bağlı bir politika izlemiĢtir. Bunun nedeni Ermenistan‘ın ilk BaĢbakanı Ovanes Kaçaznuni (1923/2006) Ģu Ģekilde açıklamıĢtır: ―Ermenistan gibi küçük, fakir, talan edilmiş ve dünya ile ilişkisi kesilmiş bir devletin büyük bir devlete ihtiyacı vardır (…) Ermenistan‟ın Rusya‟ya ihtiyacı var‖ (s.81). Azerbaycan ile yaĢadığı Dağlık Karabağ sorunu, askeri anlamda Ermenistan‘ı, Rusya ile daha fazla yakınlaĢtırmıĢtır. Ermenistan, bu yakınlaĢmı ile Azerbaycan‘ın arkasında var olan Türkiye desteğini Rusya ile dengelemeye çalıĢmıĢtır (Görgülü, 2006). Bu sebeple Rusya Federasyonu‘nun askeri himayesinde kalmıĢ ve Moskova ile iliĢkilerini stratejik ortaklık olarak tanımlamıĢtır (BÜSAM, 2009). Ermenistan, ABD ile iliĢkilerini de ileri seviyede tutmaya özen göstermektedir. Ermeni lobilerinin ABD‘nin karar alma mekanizmalarında önemli etken olduğu bilinmektedir. Lobiler bu baskı aracını, Ermenistan‘ın dıĢ politik hedefleri doğrultusunda kararlar alınması için uyguladıkları gibi, Ermenistan tarafından düĢman ülke olarak tanımlanan ülkelerin aleyhine kararlar alınması için de uygulamaktadır. Örneğin ABD, 24 Ekim 1992 tarihinde, Ermeni lobisinden gelen baskılar üzerine Azerbaycan‘a yardım yapılmamasını içeren 907 sayılı kararı kabul etmiĢtir. Bu karara göre, toprakları iĢgal edilen Azerbaycan, ABD tarafından yapılacak her türlü yardımdan mahrum edilmiĢtir
66
(ġıhaliyev, 2004, s.35, Public Support
Act, 1992‘den alıntı). Ermenistan‘a dıĢ politikasında, her konuda olmasa da, özellikle Azerbaycan ile arasında yaĢadığı sorunlarda, Ġran büyük bir destekçi olmuĢtur. Bunun nedeni Ġran‘da yaĢayan Azeri nüfusun yoğunluğudur. Ġran, Güney Azerbaycan olarak anılan ve Ġran sınırlarında bulunan bölgede yaĢayan Azerilerin Azerbaycan ile birleĢmek istemesinden endiĢe duymaktadır. Bu tür bir geliĢmeyi engellemek için de Karabağ sorununda 66
Azerbaycan‘a her türlü yardım yapılmasını engelleyen 907 sayılı karar özetle Ģu Ģekildedir: ―...Bütün kanunlar çerçevesinde Amerika Birleşik Devletlerinin Azerbaycan‟a ekonomik yardımları, Azerbaycan hükümetinin Ermenistan‟a ve Dağlık Karabağ‟a uyguladığı ambargoyu kaldıracağı ve saldırıya son vereceği müddete kadar mümkün olmayacaktır” (ġıhaliyev, 2004, s.35). Günümüzde, adı geçen 907 sayılı karar ABD Kongresi ve Temsilciler Meclisi tarafından süresi belli olmayan bir tarihe kadar geçici olarak kaldırılmıĢtır (ġıhaliyev, 2004, s.39).
85
Ermenistan‘ı destekleyerek Azerbaycan‘ın daha fazla güç kaybetmesini sağlamaya çalıĢmak istemektedir. Bu nedenle Ġran, Karabağ probleminde Ermenistan‘ın yanında yer alarak bu devlete yardımlarda bulunmuĢtur. Ermenistan‘ın dıĢ politikasını etkileyen önemli bir güç, diaspora Ermenileridir.67 Bu Ermeniler yaĢadıkları ülkelerde genellikle yüksek gelir gruplarını oluĢturmakta ve siyasi alanda da aktif tutum sergilemektedirler. Genel olarak bu Ermeniler, Ermeni Soykırımı iddialarını
savunmakta
ve
Ermenistan‘ın
yayılmacı
politikasını
desteklemektedirler.
Desteklerini hem maddi hem de manevi olarak sunabilen bu kiĢiler, günümüzde Ermenistan yönetimi için daha da fazla dikkate alınması gerekilen bir güç haline gelmiĢlerdir. Ermenistan dıĢ politikasında, büyük Ermenistan ve sözde soykırım iddialarını dayatması yönünde diaspora Ermenilerinin büyük baskısı bulunmaktadır. Ermenistan dıĢ
politikasını
sınırlayan
ve
zaafa
uğratan
iki
önemli
etken
bulunmaktadır. Bunlar: 1. Ermenistan‘ın coğrafi ve jeopolitik konumu, 2. Ermenistan‘ın ekonomik ve siyasî durumunun zayıf olmasıdır (Bilgin, 2005, s.207). Ermenistan siyasi olarak büyük sorunlarla mücadele etmektedir. Bu ülkenin, potansiyel düĢman olarak gördüğü Türkiye, Karabağ Sorunu nedeniyle Azerbaycan, Cevaheti bölgesi nedeniyle Gürcistan ve son olarak da Krasnador bölgesi nedeniyle Rusya ile sorunları bulunmaktadır (BozkuĢ, 2007, s.16). ―Ermenistan DıĢ ĠĢleri Bakanı Edvart Nalbantyan ‗‗Azadutyun‘‘ radyosuna yaptığı açıklamalarında, ―Aliyev‟in yılbaşı mesajı gösteriyor ki 2010 tarihinde Azerbaycan, kendinden ödün vermeye hazır değil. Azerbaycan halen Dağlık Karabağ halkının karşısında tehdit olarak duruyor‘‘demiĢtir (Tert, 18 Ocak 2010). Dağlık Karabağ‘a yönelik olarak tanımlanan tehditlerin Ermenistan için de geçerli olduğu bilgisi dâhilinde, Ermenistan‘ın Azerbaycan ile yakın bir zamanda normal dıĢ politik iliĢkiler yürütmesinin mümkün olmadığı görülmektedir. Ermenistan ayrıca, Azerbaycan ve Türkiye devletleri arasındaki yakınlaĢmayı da, kendi devletine karĢı tehdit olarak değerlendirmektedir.68 Ermenistan BaĢkanı ile birlikte Ermenistan DıĢiĢleri Bakanı ve Savunma Bakanı, özellikle Karabağ sorununda Türkiye‘nin Azerbaycan‘a olan desteğinden dolayı rahatsızlık duyduklarını açıkça belirtmiĢlerdir. Türkiye‘nin Azerbaycan‘a olan desteği, Ermenistan‘ın ‗iki taraftan kuĢatılmıĢlık hissine‘ kapılmasına neden olmuĢtur (Görgülü, 2006). Batıdan Türkiye, doğudan da Azerbaycan tarafından ambargo uygulanan ve bu iki ülke tarafından sınırları kapatılan
67
Diaspora Ermenilerinden kasıt, Ermenistan dıĢında yaĢayan ve dünyanın birçok ülkesinde o ülkelerin vatandaĢları olarak yaĢayan Ermenilerdir (TaĢkıran, 2003). 68 Ermenistan‘ın bu görüĢü, Ermeni bilim adamları tarafından da desteklenmektedir. ―Erivan Halk Üniversitesi öğretim üyesi, Aram Arutunyan‘a göre, ―Bakû-Tiflis-Ankara stratejik bloğu, Ermenistan için büyük bir tehlikedir‖ (Feigl, 2007, s.145).
86
Ermenistan‘ın aynı zamanda Rus-Gürcü SavaĢı‘ndan dolayı Gürcistan bağlantısı sıkıntıya girmiĢtir. Ayrıca nükleer silah tartıĢmalardan dolayı da Ġran bağlantısında sorunlar yaĢamaktadır (Özbay, 2009). Tüm bu geliĢmeler Ermenistan‘ı dıĢ politika anlamında gayet sınırlı bir alana sıkıĢtırmaktadır. Ermeni lobilerinin ortak amaçları ―4-T/4-R Stratejisi‖ olarak kodlanmaktadır. Buna göre;
Ermeni
milliyetçiliğini
canlandırma
tekrar
(resurection),
Ermeni
soykırımının
tanınmasını (recognition) sağlama, Türkiye'den tazminat (resitution) alma ve Doğu Anadolu'dan toprak alma (repatriation) bu stratejinin sıralı dört aĢaması olmaktadır 69 (Ertekin, 2007, s.214, Kantarcı, 2005, s.108‘den alıntı; Küçüksoy, 2007, s.17). Buna göre Ermenistan‘ın hedefleri aĢamalı olarak Ģu Ģekilde sıralanabilir: 1. Ermeni milliyetçiliğini ayakta tutmak, 2. Dünya siyasî sisteminde söz sahibi ülkelerin parlamentolarını kullanarak ―soykırımı‖nı tescil ettirecek kararlar çıkarttırmak, 3. Bu
kararlara
dayanarak
Osmanlı‘nın
devamı
olarak
gösterilen
Türkiye
Cumhuriyeti‘nden ―tazminat‖ talebinde bulunmak ve bununla ilgili uluslar arası kamuoyu oluĢturmak, 4. Uygun bir fırsat bekleyerek ―toprak‖ talebinde bulunmaktır (Güler, 2003, s.68). Yukarıda verilen lobi faaliyetleri, Ermenistan‘ın dıĢ politikasının temelidir. Bunlar içerisinde Ermenilerin XIX. Yüzyılın sonlarından itibaren benimsedikleri ―Büyük Ermenistan‖ projesi ve XX. yüzyılın baĢlarından itibaren savundukları ―Ermeni Soykırımı‖ iddiaları, ayrıca incelenmesi gerekilen önemli konulardır. a. Büyük Ermenistan Projesinin Ermenistan DıĢ Politikasına Etkisi Büyük Ermenistan projesi, temelleri XIX. yüzyıla değin dayandırılabilecek, derin tarihi kökleri olan önemli bir konudur. 1878 Berlin AntlaĢması ile Batılı devletlerin resmi olarak desteğini alan Ermeniler, özerk devlet kurma gayelerini, Büyük Ermenistan projesine dönüĢtürmüĢlerdir. Bu dönemde Ermeniler; kilise, isyan, terör ve propaganda faaliyetleri ile Büyük Ermenistan fikirlerini uluslararası kamuoyuna mal etmiĢlerdir (Beyoğlu, 2008). Ermenilerin Büyük Ermenistan hedeflerini ―Haydat70 Doktrini‖ olarak sistematize etmiĢlerdir. Bu doktrin, Ermenilerin tarihi Ermeni toprakları olarak tanımladıkları coğrafyada ulusal devletlerini kurmayı, baĢka bir deyiĢle Tsviç tsov Hayastan (Denizden denize Ermenistan) projesini gerçekleĢtirmelerini öngörmektedir. Buna göre Türkiye, Azerbaycan ve
69
Nazım Cafersoy, bu kodlamaya ―5T Stratejisi‖ ismini vermiĢtir. Cafersoy‘un eklediği 5.madde Türk düĢmanlığıdır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Cafersoy, 2002, s.27. 70 Hay ―Ermeni‖, Dat ―dava‖ demektir. Böylece Haydat, ―Ermeni Davası‖ anlamına gelmektedir (Ertekin, 2007, s. 221). Ayrıca Haydat, Ermenilere karĢı tarihi adaletsizliğin çözüleceğine inanılan mahkemedir (Cafersoy, 2002, s.27).
87
Gürcistan sınırları içerisinde bulunan bir kısım toprakların71 tarihi olarak kendilerine ait olduğunu savunan Ermeniler, buraları ―geri almak(!)‖ istemektedirler. Örneğin Türkiye‘nin Doğu Anadolu bölgesinden Akdeniz‘e kadar Van, Bitlis, Diyarbakır, Harput, Sivas, Erzurum ve Trabzon‘dan oluĢan yedi vilayet ve Azerbaycan‘da Dağlık Karabağ‘ı da kapsayan geniĢ bir arazi, Büyük Ermenistan sınırlarının içerisinde olduğu için Ermenilerin geri almak istedikleri alanlardır. ―Büyük Ermenistan‖ projesi, Ermenilerin ortak hedefi niteliğindedir. Buna göre Ermeniler, yaĢadıkları bölgelerde azınlık iseler çoğunluk olacak, çoğunluk iseler homojen olmaları sağlanacaktı. Bunu sağlayabilecek yegâne formül olarak da terör yöntemini seçmiĢlerdir. Ermeni kilise ve okulların öğretilerinde de büyük Ermenistan fikri önemli yer teĢkil etmektedir. Rus bilim adamı V. L. Veliçko kitabında, ―… Ermeni mahalli okullarında öğrenciler Büyük Ermenistan haritasını –ki, arazisi Voronej‟e ulaşıyor ve başkenti de Tiflis‟tiröğreniyorlar…” (ġıhaliyev, 2005, Veliçko, 1990, s.107‘den alıntı) demiĢtir. Bu bilgi, daha Ermeni meselesinin ortaya çıktığı ilk
dönemlerden itibaren Ermenilerin bu fikre
ısındırıldıklarını göstermektedir. Devamında ise Ermeni gençler, bu fikrin hayata geçirilmesi, baĢka bir deyiĢle terör eylemlerine baĢvurmanın gerekliliği konusunda ikna edilmektedirler. Ermeniler, bu projeyi ilk defa, Osmanlı Devleti‘nin son dönemlerinde hayata geçirmek üzere harekete geçmiĢlerdi. Bunun için Ermenilerin planlarının ana hatları Ģu Ģekildeydi: Osmanlı Devleti içerisinde isyanlar çıkartacak ve katliamlar gerçekleĢtirecekler, Ruslar ile birlikte hareket edecekler, Ġngiltere‘nin desteğini alacaklar ve bütün dünyada Türkler tarafından katliamlara maruz kaldıkları yönünde propaganda yürüteceklerdi. Ruslar tarafından silahlandırılan Ermeniler, Doğu Anadolu ve Kafkasya‘da Müslüman Türkleri kırarak, bu bölgeleri ErmenileĢtirmeyi amaçlamıĢlardı. Erzurum‘un Rusya tarafından iĢgali sırasında bu Ģehirde görevli bulunan Rus Ġkinci Topçu Alay Komutanı Yarbay TverdoKhlebov hatıratında, ‟‟Ermeniler bana 27 Şubat gecesi 3.000 Türk‟ü öldürdüklerini iftiharla beyan ettikleri zaman, savunmasız, masum insanların öldürülmesinin bir vahşet olduğunu söylediğim de, bize siz Rus‟sunuz, Ermeni Milletinin idealini anlayamazsınız‖ dediklerini aktarmıĢtır (Koçöz, 2005). Bu sözler, Ermenilerin, megali ideası olan Büyük Ermenistan fikri uğruna Türkleri katletmenin gerekliliğine inandıklarını açıkça göstermektedir. Bir Ermeni Ģairin Anadolu‘da ve Azerbaycan‘da katliamlar gerçekleĢtiren Ermeni çete reisi Andranik‘e hitaben: ―Antranik kardeş, gidelim Türkiye‟ye
71
Bazı kaynaklar bu ülkelerin içerisinde Rusya ve Ġran‘ı da saymaktadır. Ermenilerin somut olarak bu topraklar üzerinde bir adımı ya da önde gelen Ermeni liderlerin bu yönde herhangi bir açıklaması olmamıĢtır.
88
Kıralım Türkleri olsun Ermenistan‖ (Selvi, 2000) diye seslenen Ģiiri, Türk kıyımı planının Ermeni edebiyatına bir yansımasıdır. Bu Ģiirde de Türk kıyımlarının neticesinde bahsi geçen bölgenin Ermenistan‘a katılmasının sağlanabileceği mesajı açıkça verilmektedir. Rus belgelerinde Büyük Ermenistan projesinin bir Amerikan projesi olduğu doğrudan dile getirilmektedir. Çarlık Rusya‘sı Kolçak Hükümeti‘nin, Denikin‘in ve Sazonov‘un saptamaları, Büyük Ermenistan‘ın, Ermenilerin Müslümanlara oranla nüfusça birkaç kat azınlık oldukları topraklarda kurulmak istendiği yönündedir. Rus arĢivlerinde, Ermeni makamlarınca bunun sağlanabilmesi için, bu topraklardan Müslüman nüfusu arındırmak gerekliliğinin açıkça dile getirildiği belirtilmiĢtir (Perinçek, 2006b). Ermeniler, tarihi süreç içerisinde ―Büyük Ermenistan‖ projelerine destek verdiğini belirten fakat bu konuda somut adımlar atmayan Rusya‘ya karĢı da terör eylemleri gerçekleĢtirmekten çekinmemiĢlerdir. Rusya‘nın XIX. yüzyılın ikinci yarısında Büyük Ermenistan devletinin kurulması için ciddi bir adım atmamasına tepki duyan Ermeniler, Rus yöneticilerine
karĢı
suikastlar
düzenleyerek
bu
yöndeki
isteklerinde
kararlılıklarını
kanıtlamaya çalıĢmıĢlardır. Rusya ise soğukkanlı bir politika takip ederek, Ermenilere Büyük Ermenistan devletini sunacağı yönünde vaadini sürdürmüĢtür. Ġngiltere de Ermenilerin bu projesini destekleyen ülkelerdendi. Özellikle Lord Curson, Büyük Ermenistan fikrinde Ermenilere karĢı tam bir destekçi tutum izlemiĢtir. Ġngiliz DıĢiĢleri uzmanlarının da bu fikri desteklediğini belirten Curson, Büyük Ermenistan‘ın sınırlarını da belirlemiĢtir. ġark Komitesi‘nde72 fikir ayrılıklarına neden olan Büyük Ermenistan sınırları Ģu Ģekilde belirlenmiĢtir: ―Akdeniz‘in doğusunda Mersin‘den baĢlar. Torosları takiben Sivas‘ı dâhil ederek Karadeniz‘e uzanarak Giresun ve Trabzon‘u dâhil etmekte; doğuya doğru Erzurum, Bayezıd, MuĢ, Bitlis ve Van‘ı içermektedir. Güney sınırında da Ġskenderiye körfezi güneyinden baĢlayıp Kürdistan sınırına uzanmaktadır‖ (Çağlayan, 1999, s.522). Doğu Anadolu‘da kurulacak bu devletin Kafkas Ermenistan‘ı (bugünkü Ermenistan) ile birleĢmesiyle de Büyük Ermenistan kurulmuĢ olacaktı. Lord Curson‘a göre Ermeniler, Osmanlı topraklarında katliamlara maruz kalmıĢtı. Curson, bu katliamlar ve arkasından gelen göçlerle birlikte Ermeni nüfusunun bölgede küçük bir azınlık durumuna düĢürüldüğünü savunmuĢtur (Çağlayan, 1999, s.523). Curson‘un bu görüĢ ile dikkat çekmek istediği nokta: Belirtilen Büyük Ermenistan coğrafyasının –özellikle bölgede yaĢayan Türk ve Kürt nüfusu düĢünüldüğünde- mevcut Ermeni nüfusu için çok büyük olmasıdır. Ġngiliz DıĢiĢleri Bakanlığı Siyasi Ġstihbarat Dairesi‘nde Büyük Ermenistan konusunda hazırlanan rapora göre; Ermenistan‘ın talep ettiği Kafkas Ermeni Cumhuriyeti, altı vilayet, Çukurova ve Karadeniz‘de Trabzon vilayetinden oluĢan coğrafya, Ermeni nüfusu ile 72
ġark Komitesi, 2 Aralık 1918 tarihinde, Ġngiltere‘nin Ortadoğu siyasetini Ģekillendirilmesinde büyük rol oynayan komitedir (Çağlayan, 1999, s.521).
89
kıyaslanmayacak kadar büyüktür. Bir baĢka ifade ile bu rapor, Anadolu nüfusu içerisindeki Ermeni nüfusunun küçük bir azınlık seviyesinde olduğunu söylemekteydi. Raporun devamında, bu büyüklükte bir Ermeni Devletinin ancak büyük bir devletin himayesinde varlık gösterebileceği ifade edilmiĢtir. Ayrıca raporda, Kafkas Ermeni Cumhuriyeti ile Anadolu Ermenilerinin birleĢmesinin Ģüpheli olduğu da belirtilmiĢtir (Çağlayan, 1999, s.520, CAB 29/69/g.t.-6216‘dan alıntı). 1916 yılında Ġngiltere, Fransa ve Rusya, Osmanlı Devletini paylaĢtıkları Sykes-Picot AnlaĢması‘nda Büyük Ermenistan projesini sildiklerini göstermiĢlerdir. Bu anlaĢmaya göre Anadolu coğrafyasının doğu ve kuzeyi Rusya‘ya bırakılmıĢ, Çukurova bölgesi ise Fransızlara taksim edilmiĢti (Çağlayan, 1999, ss.513–514). Böylece Büyük Ermenistan kurulacağı yönünde Ermenilere vaat edilen topraklar, Rusya ve Fransa arasında Ġngiltere‘nin tasdiki ile paylaĢtırılmıĢtır. Büyük devletlerin bu Ģekilde Ermenileri yarı yolda bırakmaları her ne kadar Ermeniler için hayal kırıklığı yaratsa da, kısa bir süre sonra bu projeden vazgeçmediklerini tekrar kanıtlamıĢlardır. Öyle ki, kendileri her alanda güçlenmek için uğraĢmıĢ ve dünya savaĢından sonra kendilerine arkalarını dönen bu devletlerin yeniden bu proje için desteğini sağlamaya çalıĢmıĢlardır. Özellikle projenin Kafkasya ayağını hayata geçirmek adına Rusya ile tam bir müttefiklik iliĢkisi yürütmüĢlerdir. Ermeniler, bu projelerinden vazgeçmedikleri gibi, projeyi gerçekleĢtirmek için seçtikleri yöntem olan terör faaliyetlerinden de vazgeçmemiĢ, hatta bu yöntemi devlet politikası haline getirerek devlet eliyle sürdürmüĢlerdir. Böylece terör, hem Ermenistan Devleti tarafından hem de farklı devletler tarafından desteklenen Ermeni terör örgütleri yolu ile uygulamaya devam edilen bir yöntem halini almıĢtır. Ermeniler, hak talep ettikleri bu topraklarda özellikle ekonomik anlamda güçlenmeye özen göstermiĢlerdir. Örneğin Bakü Ģehrinde petrol ve gaz kaynaklarını iĢletmeye baĢlamıĢlar ve bölgedeki en önemli Ģirketlerin sahibi olmuĢlardır. Bu geliĢmeler Ermenilerin, bölgede belirli bir nüfuza sahip olmalarını sağlamıĢtır. Petrol kuyularının birçoğuna sahip olan Ermeniler, sadece Ermenilerin oturabileceği mahalleler kurmuĢlardır (Alisoy, 2003, s.49). Bu adımlar, Azerbaycan‘a ait bu toprakların tamamını elde edebilmek amacına hizmet etmek üzere atılmıĢtır. Büyük Ermenistan fikri, diaspora Ermenileri tarafından da büyük destek görmektedir. 1985 yılında Ġtalya Venedik‘te hemen hemen bütün Ermeni asıllı yazar ve bilim adamları ile Ermenilere sempati duyan Batılı bilim adamlarının katıldığı bir seminerde Ermeni asıllı tarihçi Anahide Ter Minassian, diaspora Ermenilerin genel görüĢünü Ģu Ģekilde aktarmıĢtır: ―...Erivan‟da, Tahran‟da, Beyrut‟ta, Paris‟te,Los Angeles‟ta veya Sidney‟de yaşasınlar,nerede yaşarsa yaşasınlar,Ermeniler biliyorlar ki bir vatanları var. Kelimenin etimolojik manası
90
olan „Atalarının toprakları‟nda bir vatanları var. Bu vatan Ermenistan‟dır. Ama Ermenistan sözünden, sadece bir devleti anlamamak lazımdır. Ermenistan sözünden, Anadolu‟nun doğusunda bulunan bir coğrafi bölgeyi, kutsal Ağrı Dağının taçlandırdığı Ermeni yaylasını anlamak lazım. Milattan Önce 5. yüzyıldan itibaren Ermenilerin bulunduğu bu bölge, bu Ermeni vatanı, bugün Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan, İran ve Türkiye arasında paylaşılmış durumdadır. 30.000 km2‟lik Ermenistan Devleti, tarihi Ermenistan‟ın sadece küçük bir parçasıdır‖ (TaĢkıran, 2003). Bu projenin önemli destekçilerinden biri de TaĢnaklar olmuĢtur. 15 Temmuz 1987 tarihinde TaĢnak liderinden A. Papazyan, Büyük Ermenistan fikrine dikkat çekerek: ―Ermenilerin tarihsel talepleri var. Ermeni milletinin Kafkasya sınırlarında tarihi toprakları var… Bugün toprak taleplerimizi açık olarak belirledik‖ (ġıhaliyev, 2005) ifadesini kullanmıĢtır. Ermenilerin hazırladığı Büyük Ermenistan haritasının XIX. yüzyıla dayandığı daha önceki bölümlerde belirtilmiĢti. Fakat bu sınırlar çok geniĢ bir alanı kapsamaktaydı. Bu nedenle de Papazyan ―bugün toprak taleplerimizi belirledik‖ derken, bütün bölge devletlerinin öfkesini çekmemek için sadece Kafkasya‘da Azerbaycan‘a ait olan ve ilhak etmeye güçlerinin yetebileceğini umdukları toprakları iĢaret etmiĢtir. Europen Stability Initiative (ESI), on yıllardır Türk karĢıtı duygular ve ―Büyük Ermenistan― hayalinin hem Ermenistan Devleti hem de diaspora içerisinde birçok Ermeniyi etrafında toplayan temalar olduğunu kabul etmekle birlikte, 1990‘lı yıllardan itibaren bu fikirlerden vazgeçildiğini savunmaktadır. Enstitünün görüĢüne göre, 1990‘ların baĢından beri tarihi toprakların yeniden elde edilmesine dair yayılmacı arzuları terk etmeye baĢlayan Ermenistan Cumhuriyeti, denize çıkıĢı olmaması gibi stratejik mecburiyetlerle Türkiye ile iliĢkileri geliĢtirmeyi savunan resmi yaklaĢım edinmiĢtir. Enstitü, Ermeni hükümetlerinin Türkiye ile iliĢkilerini normalleĢtirme çalıĢmalarını da bu resmi yaklaĢımın kanıtı olarak sunmaktadır.73 Bu çalıĢmanın belirttiğinin aksine, bugüne değin hiçbir Ermeni yetkili Türkiye‘den toprak talebi olmadığına yönelik bir resmi açıklamada bulunmamıĢtır. Daha da ileri giden Ermenistan, Büyük Ermenistan sınırı içerisinde gördükleri Azerbaycan topraklarını iĢgal etmiĢ, toprak taleplerini sürdürmüĢtür. Ermenistan‘ın Sovyetler Birliği‘nden ayrıldıktan sonraki ilk CumhurbaĢkanı Levon Ter-Petrosyan tarafından da bu proje açıkça iĢaret edilmiĢdir. 1990 yılında hazırlanan Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesi‘nde de Türkiye‘nin doğusundan ―Batı Ermenistan‖ olarak bahsedilmiĢtir (Armenia Foreign Ministry, 1990). Ayrıca Batı Ermenistan sözü, 1991 yılında Ermenistan anayasasında hüküm haline getirilmiĢ ve kabul edilmiĢtir (ġimĢir, 2007, s.117). Türkiye ile olan sınırını da tanımadığını ilan eden Ermenistan, ġubat 1991‘de
73
Ayrıntılı bilgi için bkz. Europen Stability Initiative[ESI], TY.
91
Parlamentosunda aldığı kararla Türkiye ile sınırını belirleyen Kars AntlaĢması‘nı ve Gümrü AntlaĢması‘nı kabul etmediğini açıklamıĢtır (Feigl, 2007, s.61; Özbay, 2009). Ermenistan‘ın resmi dıĢ politika yönelimi de, bu fikri temel alarak gerçekleĢtirilmiĢtir. Ermenistan bu tutumunu günümüzde de sürdürmektedir. Ermenistan‘ın ―KaybedilmiĢ Topraklar‖ olarak nitelendirdiği bölgelerde izlediği yayılmacı politika, Ermenilerin komĢularıyla iyi iliĢkiler içinde olmasını ve onlara güvenmesini engellemektedir (ġıhaliyev, 2004, s.12). Bu durum Ermenistan‘ın dıĢ politikasında hemen hemen çevresindeki tüm ülkeleri ‗düĢman‘ olarak algılamasına neden olmaktadır. Yazılı tarihin kabul ettiği, bilimsel metodolojinin vesikalara dayalı olarak ispat ettiği gerçek ise, Ermenilerin iddia ettikleri üzere Kızılırmak, Karadeniz, Gürcistan, Ġran, Hazar Denizi ve Irak toprakları arasında yaĢamıĢ Büyük Ermenistan diye bir devlet hiç var olmamıĢ, Ermenilerin iddia ettikleri savaĢlar, galibiyet ve mağlubiyetler hiç yaĢanmamıĢ olduğudur (ġıhaliyev, 2004, s.8). Büyük Ermenistan diye bir devletin hayal mahsulü olduğunun bir kanıtı olarak Tarih Profesörü Aygün Attar (2005) bahsi geçen dönemde, “Bagratuniler Hanlığı'nın çöküşünden sonra Ermenilerin büyük kısmının Klikya bölgesine sığındığını, geri kalan küçük cemaatlerin ise, geneli ticaretle uğraştığı için, ticari merkezlere dağıldıkları” (s.17) bilgisini sunmuĢtur. Büyük Ermenistan diye bir devletin tarihte gerçekten var olmuĢ olsaydı da, bu durum Ermenileri toprak taleplerinde haklı çıkartmazdı. Zira hiçbir ülke ya da halk, tarihte kendisine ait olduğu gerekçesi ile baĢka ülkenin sınırları içerisinde bulunan toprakların kendisine verilmesini bekleyemez. Tarihin ne kadar uzun bir süreç olduğu düĢünülürse, o süreç içerisinde ne kadar fazla milletin o topraklarda hâkimiyet kurabileceği açıktır. Örneğin Ermenilerin ―tarihi toprakları‖ olarak nitelendirdikleri coğrafyada Türkler yüzyıllar boyu hâkimiyetlerini sürdürmüĢlerdir. Bu durumda Ermeniler gibi Türkler de Ruslar da ve Ġranlılar da bölgenin yeniden kendilerine ait olmasını isteyebilirler. Ermenilerin iddiası, o bölgenin ilk sahibinin Ermeniler olduğu yönündedir. Bu görüĢe göre, ―Bölgeyi iĢgal ederek hâkimiyet kuran diğer devletler, bu coğrafyaya sonradan gelmiĢ iĢgalci güçlerdir ve bu sebeple onlar bu topraklar üzerinde söz sahibi değillerdir. Bu toprakların ilk sahibi olan Ermeniler, yine bu bölgenin tek sahibi olmalıdırlar.‖ Bu görüĢün sakat kısmı, her milletin, ilk varlık göstermeye baĢladığı coğrafyaya dönerek o bölgede varlığına devam etmesi sonucunu içermesidir. Bu durumun tahayyülü dahi, Ermenilerin nasıl bir kaosu önerdiğini göstermektedir. GörüĢleri haklı temellere dayanmadığı için geçmiĢte olduğu gibi bugün de dünya, bu konuda Ermenilere sırt çevirmektedir. Projelerinden vazgeçmeyen Ermeniler ise, hak talep ettiği topraklarda terör ve iĢgal yöntemlerine baĢvurmaktadırlar. Bu durumda onlar, BM‘in ―kuvvet kullanma yolu ile toprak kazanımı‖ yasağını ihlal etmektedirler. BaĢka bir deyiĢle,
92
Büyük Ermenistan projesini dıĢ politikasının temel parametresi yapan Ermenistan, hukuken haklı değil, aksine iĢgalci durumdadır. b. Sözde Soykırım Ġddialarının Ermenistan DıĢ Politikasına Etkisi Ermeniler, 1915 Sevk ve Ġskân Kanunu‘nu, Osmanlı Devleti‘nin uyguladığı bir ―sistematik soykırım‖ olarak görmektedirler. Ermenilerin bu inancı, Ermenistan Devleti‘nin resmi görüĢü olarak benimsenmiĢtir. 1965 yılından itibaren Ermenistan, her yıl 24 Nisan‘da sözde ―Ermeni Soykırımını Anma Günü‖ olarak resmi törenler düzenlemektedir. Ter-Petrosyan, 1990 seçimlerindeki ilk demecinde, uluslararası kuruluĢlara, sözde Ermeni Soykırımını tanımaları çağrısında bulunmuĢtur. Bu demecin arkasından Ermeni lobisinin desteği ile ciddi faaliyetler gerçekleĢtirilmiĢtir (Yılmaz, 2009b). Ermenistan‘ın bağımsızlığını ilan etmesinden sonra da soykırımı tanıtma çabaları, Ermenistan‘ın dıĢ politikasını Ģekillendiren önemli bir unsur haline getirilmiĢtir. Ermenistan Parlamentosu, 23 Ağustos 1991‘de kabul ettiği Bağımsızlık Bildirisi‘nin 11.
maddesinde,
―Ermenistan
Cumhuriyeti,
1915‘te
Osmanlı
Türkiye‘si
ve
Batı
Ermenistan‘da iĢlenen soykırımın uluslararası alanda kabul edilmesi için sürdürülecek çabaları destekleyecektir‖ (Armenia Foreign Ministry, 1990) demektedir. Burada dikkat çeken hususlardan birisi, bağımsızlık bildirgesi gibi ulusal karakter ile bağımsızlık azim ve kararlılığını vurgulaması gereken bir belgede tarihi bir konu olan 1915 soykırım iddialarına yer verilmesidir. Bu durum, sözde soykırım iddialarının Ermenistan tarafından ne derece önem gören bir konu olduğunu göstermektedir. Ermenistan BaĢkanı Robert Koçaryan bu öneme dikkat çekerek, ―Ermeni soykırımının uluslararası alanda tanınması, Ermenistan‟ın dış politika gündemindeki yerini almıştır ve bu durum Ermeni halkının haklı taleplerini ve beklentilerini yansıtmaktadır‖ demiĢtir (Laçiner, 2002, Kocharian, 2002‘den alıntı). Koçaryan bu sözleri ile sözde soykırımın tanınmasının ülkesinin dıĢ politikasındaki yerini vurgulamıĢtır. Ermenistan için Ermeni Soykırımı iddiası, büyük nemalar sağlamaktadır. Ermenistan yönetimi bu iddiayı adeta ranta çevirmiĢtir. Bu iddia sayesinde birçok batılı ülkeden ekonomik yardım almıĢtır ya da halen almayı beklemektedir. Bunun yanında bu iddiaya destek için, diaspora Ermenileri tarafından da yüklü miktarlarda maddi destek Ermenistan ekonomisine akmaktadır. Bu yararların yanı sıra Soykırım iddiası Ermenistan‘a zararlar da getirmektedir. Ermenistan, bu iddia ile suçladığı Türkiye ile her ne kadar coğrafi, stratejik, ekonomik ve benzeri yönlerden menfaatleri gerektirse de, iyi iliĢkiler kuramamaktadır. Ermenistan‘ın 1990 yılı bağımsızlık bildirgesinde, ―Türkiye ile iliĢki kurmamız için, önce Türkiye‘nin soykırımı tanıması gereklidir‖ (Armenia Foreign Ministry, 1990)
93
Ģartı getirilerek, Ermenistan‘ın dıĢ
politik yönelimi somutlaĢtırılmıĢtır. Bu durum, Ermenistan dıĢ politikasına sözde soykırımın doğrudan etkisidir. 24 Haziran 2004 tarihinde Avrupa Konseyi‘nde konuĢma yapan Robert Koçaryan, ―Türkiye ile Ermenistan ilişkilerinin geçmişin anıları tarafından gölgelendiğini ve bu anıların soykırım, sonuçları ve pişmanlık duyulmaması olduğunu‖ ifade etmiĢtir (Lütem, 2004). Ayrıca ―Koçaryan, Türkiye‘den ATV televizyonuna verdiği demeçte, soykırım iddialarının kabulünün Ermenistan tarafından bir önĢart olarak öne sürülebileceğini dahi ima etmiĢtir‖ (Laçiner, 2002, Payzın, 1998, s. 32‘den alıntı). Bu da göstermektedir ki bugün gelinen süreçte dahi Ermenistan sözde soykırım nedeniyle Türkiye‘yi suçlamakta ve dıĢ politikasına bunu yansıtmaktadır. Soykırım iddiasının Ermenistan dıĢ politikasına dolaylı etkisi de bulunmaktadır. Atalarına soykırım yapıldığına inanan Ermeni halkı, Türkiye ile Ermenistan arasında yaĢanabilecek olası bir yakınlaĢmaya sıcak bakmamaktadır. Kamunun bu yöndeki görüĢü, Ermenistan‘ın
dıĢ
politikasını
yönlendirirken
farklı
seçenekleri
değerlendirmesini
engellemektedir. AĢağıdaki Ģemada sözde Ermeni Soykırımının Ermenistan dıĢ politikasına etkisi gösterilmektedir. ġema 1 Sözde Soykırımın Ermenistan Dış Politikasına Etkisi
SÖZDE ERMENĠ SOYKIRIMI
ERMENĠ DIġ POLĠTĠKASI
ERMENĠ KAMUOYU
Ermenistan‘ın dıĢ politikasında gerçekleĢtirdiği hamleler, sözde Ermeni soykırımının çok sayıda ülke tarafından tanınması ya da tanınma aĢamasında olması sonucunu vermiĢtir. Günümüze değin 21 ülke, 1915 olaylarını soykırım olarak tanımlama yönünde karar
94
almıĢtır.74 Ayrıca aralarında ABD'den The New York Times, Associated Press ve Los Angeles Times; Ġngiltere'den The Times ve The Independent; Rusya'dan ise Izvestia'nın bulunduğu pek çok yabancı basın kuruluĢu da ilgili haberlerinde 'soykırım' tabirini kullanmaktadır (NTV, 12 Mart 2010). Bu durum, Ermenistan ve Ermeniler için, iddialarında ne derece haklı olduklarının kanıtı olarak sunulmaktadır. Ermenistan‘ın DıĢiĢleri Bakanlığı internet sitesinde konu ile ilgili, ―Osmanlı Hükümeti tarafından Ermenilere yapılan soykırım, uluslararası alanda tanındı ve medyadan da bildirildi (…) Bu Ģekilde Osmanlı Ġmparatorluğu‘nun 1915 yılında Ermeni nüfusu toptan yok etmeyi önceden tasarladığı ve uyguladığı, Ģahitlerin ifadeleri ve dokümanlar ile kanıtlanmıĢtır‖ (Armenia Foreign Ministry TYa) denmektedir. Türkiye ise böyle bir suçlamayı kabul etmemekte, Osmanlı Devleti‘nin güvenlik tedbiri amacı ile Ermenileri tehcir ettirdiğini, bunun haricinde soykırım gibi bir amacın bulunmadığını savunmaktadır. Bunu kanıtlamak için de Osmanlı Devlet arĢivlerini kamuya açmıĢ, hatta herkesin ulaĢabilmesi için internet ortamından eriĢim imkânı sağlamıĢtır. Dolayısıyla Türkiye, çok net bir tavırla Ermenistan‘ın bu iddialarını uluslar arası alanda yalanlamaktadır. Soykırım iddiasını kabul etmeyen Türkiye ve onun karĢısında bu iddiayı dıĢ politik iliĢkilerin geliĢtirilmesi için ön Ģart olarak sunan Ermenistan bulunmaktadır. Bu durum, iki ülkenin
daha
uzun
yıllar
normal
diplomatik
iliĢkiler
yürütemeyeceği
yönünde
değerlendirilmektedir. 3. ERMENĠSTAN’IN TÜRKSÜZLEġTĠRME SĠYASETĠ Ermenistan, kurulduğu ilk yıllardan itibaren ―TürksüzleĢtirme Siyaseti‖ni devlet politikası ve resmi ideolojisi olarak benimsemiĢtir. Bunun nedeni, Ermenistan‘ın ülkesini, diğer halklardan ve öncelikle de Türklerden temizleyerek homojen bir topluma ulaĢmak istemesidir. Kurulduğu ilk yıllarda nüfusun yaklaĢık yarısını oluĢturan Türkler, bahsi geçen bu siyasetin uygulanması ile katledilmiĢ, zorunlu göçe tabi tutulmuĢ ya da ‗sindirme‘ ve ‗korkutma‘ yolları ile göçe zorlanmıĢlardır. Bu süreç esas anlamda dört aĢamada gerçekleĢtirilmiĢtir. Bunlar: 1905–1907; 1918–1920; 1948–1953 ve 1988–1990 dönemleridir. Bu tarihler haricinde de küçük çaplı faaliyetler ile bu süreç iĢletilmiĢtir. Ermenistan, kurulduğu ilk yıllarda yönetimde bulunan TaĢnaklar, bu siyaseti hemen uygulamaya koymuĢlardır. Ġlk uygulama, bugünkü Ermenistan topraklarını içinde yer alan Batı Azerbaycan‘da gerçekleĢtirilmiĢtir (Cafersoy, 2002, s.28). Bu dönemde saf bir milli devlet kurma adına Türk nüfusun önemli bir bölümü, TaĢnak iktidarı tarafından göçe
74
―Soykırım‖ı tanıyan ülkeler: Almanya, Arjantin, Belçika, Ermenistan, Fransa, Hollanda, Ġtalya, Ġsveç, Ġsviçre, Kanada, Kıbrıs Rum Kesimi, Litvanya, Lübnan, Polonya, Rusya, ġili, Slovakya, Uruguay, Vatikan, Venezuela ve Yunanistan‘dır. Öte yandan, ―Ermeni soykırımı‖ Ģimdiye kadar ABD‘nin 50 eyaletinden 42‘si tarafından da tanındı. Bununla birlikte BirleĢik Krallık‘ı oluĢturan, Ġngiltere dıĢındaki tüm bölgeler de ―soykırımı‖ kabul etti. Son olarak Ġspanya‘nın 17 özerk bölgesinden Katalonya Parlamentosu da, 5 Mart‘ta ―soykırımı‖ tanıyan bir karar benimsemiĢti (Evrensel Haber, 13 Mart 2010).
95
zorlanmıĢ ya da ortadan kaldırılmıĢtır.75 Ermenistan‘ın kurulmasının hemen ardından böyle bir politika yürütmesi ve bu politikaya Ermeni halkın destek vermesi, belli tarihi nedenler ve önyargılarla açıklanabilir. 1900'lü yılların baĢında Ermeniler ve Türkler arasındaki iliĢkiyi, Ohannes Apresyan Ģu sözlerle ifade etmiĢtir: "Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasındaki eski düşmanlıklar, nesilden nesile iletilen eski savaşların hatıraları, birbirinin karşıtı dini inanışların yarattığı hava, kaçınılmaz bir sonuçla, ilk fırsatta katliam ve yağmalara neden olurdu. Şimdi anlıyoruz ki, biz Ermeniler Türklerden nefret eder ve onları bizden aşağı seviyede insanlarmış gibi görür ve onlara öyle muamele ederdik. Bu havamız, farklı komşularımızla aramızda bağ kuracak yerde, sadece aramızdaki düşmanlıkları arttırmaya yarıyordu (Hartill, 1990, s.15). TaĢnakların bu politikayı uygulama süreçlerini ve devamındaki geliĢmeleri Apresyan Ģu Ģekilde aktarmıĢtır: "Ermenistan'da Rus ordusunun çözülmesi ve Taşnak Partisi'nin idareyi
ele
geçirmesinden
sonra
Türkler
hakaret
ve
zulme
maruz
kalmışlardır.
Aleksadropol'deki Türkler hükümete başvurarak Türkiye'ye göçmek için izin istemişlerdi. Bu iznin verilmesiyle Türkler, evlerini terk edip, öküz arabalarıyla Serverski kışlasının önünden Türkiye'ye doğru yola koyulurlar. Ancak Taşnak hükümetinin bu Türklerle ilgili planları vardı. Ermeni askerlerini alet etmeden şehirden topladığı çapulcu grubu Türk kafilelerinin geçecekleri yol üzerindeki bir vadide mevzilendirmişti. Planlandığı şekilde kafile bu yoldan geçerken Taşnak silahşörleri katliam gerçekleştirmişlerdir" (Hartill, 1990, ss.110–111). TaĢnakların, yurtlarını terk ederek gitmeye razı olan bu insanları katlettirmesi ancak taĢınan Türk kini ile açıklanabilir. Zaten sürecin devamında yaĢanan Türk kıyımları, Ermenilerin taĢıdığı bu kini açıkça göstermiĢtir. Ermenistan, Aralık 1917 tarihinde baĢlatılıp 1920 yılına değin sürdürdüğü TürksüzleĢtirme siyasetiyle, kendi halkına karĢı Ģiddet uygulayabilen bir devlet olduğunu tekrar kanıtlamıĢtır. 1920 yılına değin sürecek bu sancılı süreçte pek çok Türk katledilmiĢ, malları yağmalanmıĢ, pek çok acıya Ģahit kılınmıĢtır. ―Tiflis‘te yayınlanan Gruziya Gazetesi, Zengezur Kazası Reisi‘nin 30 Ekim 1918 tarihli bildirisinde Ermeniler tarafından Aralık 1917Ağustos 1918 tarihleri arasında baskına uğrayan birkaç Azeri köyünün ve katledilen insanların sayısını Ģöyle vermektedir: Ģi, maddi zarar 100 bin Manat76, Karakilise köyü, Ocak 1918; katledilen 165 kiĢi, maddi zarar 90 bin Manat, Sıklar köyü, Haziran 1918; katledilen 95 kiĢi, maddi zarar 500 bin Manat, Seki köyü, Ağustos 1918; katledilen 95 kiĢi, maddi zarar 19 milyon Manat, Vağurdu köyü, Ağustos 1918; katledilen 96 kiĢi, maddi zarar 13 milyon Manat, Ģi, maddi zarar 800 bin Manat‖ 75 76
TaĢnakların uyguladığı bu etnik temizlik politikası, Sovyet arĢivlerinde belgelenmiĢtir (Perinçek, 2006b). Manat, Azerbaycan‘da kullanılan para birimidir.
96
(Vermez, 2006, s.13). Ohannes yaĢanan katliamlarla ilgili, "Türklerin Türkiye'deki Ermeni meselesini Ermenileri sürmek suretiyle hallettikleri gibi, biz de Ermenistan'daki Türk problemini halletmeye girişmiştik. Türklerin kaçmalarına imkân verecek yolları ve dağ geçitlerini tutarak kapattık. Hemen yok etme işine giriştik. Birliklerimiz birbiri ardına köyleri kuşatıyorlardı. Topçu ateşi ile izbe köy evlerini taş ve toprak yığınları haline getiriyor ve köylüler köyde barınamaz bir hale gelip köy dışındaki kırlara kaçmaya başlayınca da tüfek mermileri ve süngülerle işlerini tamamlıyorduk (...) Böylece Rus Ermenistan'ının Nahçivan'dan Akalkalak'a kadar olan bütün sınır bölgesi, yerle bir edilmiş Türk köylerinin dilsiz kalmış harabeleri ile doldu" (Hartill,1990, s.187) bilgisini vermiĢtir. Ohannes‘in Ermenistan'daki etnik temizliği, Osmanlı Devleti‘nin çıkarttığı Sevk ve Ġskân Kanunu ile iliĢkilendirmesi, üç ana sebepten ötürü hatalıdır. Birincisi, Osmanlı Devleti, ülke içerisinde yaĢayan tüm Ermenileri değil, komitecilik faaliyetleri yürüten, terör eylemleri gerçekleĢtiren, düĢman devletlerle iĢbirliği yaparak ordusunu zayıflatan, sivil insanları katleden Ortodoks Ermenileri tehcir kapsamına almıĢtır. Ermenistan'da yaĢayan Türkler ise, genellikle çiftçilikle uğraĢan ve zor çalıĢma Ģartları altında geçim derdinde olan masum sivillerdi. Ermenistan da zaten hiç bir ayrım gözetmeksizin, sadece ırk mensubiyetlerinden ötürü Türkleri sürgün etmiĢtir. Ġkinci önemli fark, Osmanlı devleti, tehcir edilen Ermenilerin varıĢ güzergâhına kadar tüm gıda, sağlık ve güvenlik ihtiyaçlarını temin etmeye çalıĢmıĢ, hatta varıĢ güzergâhlarında konut ve iĢ ihtiyaçlarını düĢünmüĢtür. Ayrıca Ermenilerin arkalarında bıraktıkları mülkleri kayıt altına almıĢ, Ermeni sahiplerinin tekrar eriĢimi için muhafaza etmiĢtir. Ermenistan ise, sürgün ettiği Türkleri, kendi imkânlarına bırakmıĢ, hatta onların yol güzergâhlarına tuzaklar kurdurarak katliama maruz bırakmıĢtır. Üçüncü temel sebep ise amaç bakımından farklılıktır. Osmanlı Devleti‘nin amacı, ülkedeki anarĢinin bitirilmesi ve ülkede güvenliğin sağlanması idi. Ermenistan'ın amacı ise, etnik temizlikti. Neticede, TaĢnak Yönetimi‘nin 30 aylık iktidarı (Mayıs 1918-Kasım 1920) dönemi içerisinde katliamın mali kaybı haricindeki bilânçosuna bakıldığında, Ermenistan‘da yaĢayan 200 binden fazla Türk katliama uğramıĢ ya da göç etmeye zorlanmıĢtır (Attar, 2005, s.79). Ermeni araĢtırmacı A.A.Lalayan, bu rakam esasında, sadece öldürülen Azeri nüfusunun, toplam Azeri nüfusunun %60‘ı olduğu bilgisini vermiĢtir (Vermez, 2007, s.12, Muradov, 2003, s.9‘dan alıntı). Yalnız bu bölümde Ģu çok tartıĢılan tarihi olayı da belirtmek gerekir. 1922‘de Ermenistan, Azerbaycan Türklerini Ermenistan‘a geri getirmek için bir karar almıĢ ve bu alanda önemli çalıĢmalar yürütmüĢtür. Geri dönüĢ yapacak olan Azerbaycan Türklerinin hayatlarını güvenceye alacakları garantisi ile insanların anavatana geri dönmesi sağlanmıĢ ve bölgede 30.000 kiĢilik Azerbaycan Türkü artıĢı yaĢanmıĢtır (Bardakçıoğlu, 2005, s.82, Asadov, 1992, s.49‘dan alıntı).
97
Ermenistan‘ın bu uygulamasını, etnik temizlik algısına sahip olmadığının kanıtı olarak sunan görüĢler mevcuttur. Oysa dönemin Ģartlarına bakıldığında, o dönemde Sovyetlerin Ermenistan'da yönetimi ele geçirdiği ve bu kararın Sovyetlerin baskısı sonucu alındığı görülmektedir. TaĢnaklarla aynı politikayı paylaĢan Ermeni BolĢevik yönetimi ise bu uygulamadan rahatsızlık duymuĢ ve göçmenlerin geri dönüĢlerini engellemeye çalıĢmıĢtır (Attar, 2005, s.79). Ermenistan'ın bu amaçla geri dönmek isteyenleri eĢkıyalık ve Müsavat Hükümeti ordularında askerlik yapmakla suçladıkları, Ermenistan Devleti resmi kayıtlarında görülmektedir (Attar, 2005, s.79, AR MDYTA, f.28, siy.1, d.210, vr.125‘den alıntı). Dolayısıyla 1922 yılında yaĢanan bu geri dönüĢ çağrısı, Ermenistan‘ın TürksüzleĢtirme siyasetine sahip olmadığını düĢündürmemelidir. Ermeni BolĢevik Yönetimi‘nin tüm engelleme çabalarına rağmen Azerilere sağlanan olanaklar, Ermenistan‘ın Karabağ‘ın kendisine bağlanması isteğine dek sürmüĢtür. Bu talebinin Rusya‘dan dönmesinden sonra ise, Ermenistan da, geri dönüĢ politikasından yüzünü dönmüĢtür. Bu ret cevabının hemen ardından Azerbaycan Türklerine sağladığı ayrıcalıkları kaldıran Ermenistan, Türklerin geri dönmelerini kati boyutta engellemiĢtir. Ayrıca Ermenistan topraklarında bulunan Türklere ait kültürel ve tarihsel anlamda ne varsa yok etmeye baĢlamıĢtır (Bardakçıoğlu, 2005, s.82). Bu tarihten 1988 yılına değin yürütülen tüm Türk yerleĢim isimlerinin değiĢtirilmesi çalıĢmaları, yine bu ulusa dönük bir tepkinin göstergesidir. Ermenistan Hükümeti, 1930–1937 yılları arasında baĢlattığı tersi bir göç hareketi ile binlerce Azerbaycan Türkünü, Komünizm için büyük tehlike oldukları gerekçesiyle Orta Asya‘ya sürmüĢtür (Bardakçıoğlu, 2005, s.83, Guliyev, 1998, s.210‘dan alıntı). Bu uygulama Ermenistan için, iç politik ya da dıĢ politik dengelerden çekinmeden, gerektiğinde Ģiddetle ve Ermeni halkının da desteğini alarak uygulayacağı TürksüzleĢtirme siyasetinin devamı niteliğindedir. Ermenistan, ülkesindeki Türk nüfusunu azaltırken, Ermeni nüfusunun da artması için çaba göstermekteydi. Bunun için yurtdıĢında yaĢayan Ermenilerin Ermenistan‘a göç etmesini sağlamaya çalıĢmıĢtır. Örneğin 1946 yılında Suriye, Yunanistan, Ġran, Bulgaristan ve Romanya‘dan 509.000 Ermeni, 1947 yılında da Filistin, Suriye, Fransa, Yunanistan, Mısır, Irak‘tan 35.400 Ermeni Ermenistan‘a göç ettirilmiĢtir (Azərbaycan Presidenti, TYb). 1947 yılında ise SSCB Bakanlar Konseyi kararı neticesinde Ermenistan‘dan Türkler temizlenmeye çalıĢılmıĢtır. Konseyde, 23 Aralık 1947 tarih 4083 No‘lu ―Ermenistan SSCB‘den köylülerin ve baĢka Azerbaycan ahalinin Azerbaycan SSCB‘nin Kur ve Aras ovalığına göç ettirilmesi hakkında‖ ve 10 Mart 1948 tarih 754 No‘lu ―Göç ettirmenin Ģartları hakkında‖ iki karar çıkarılmıĢtır. Bu kararlar ile Azerbaycan Türkleri üç aĢamada- 1948‘de 10.000, 1949‘da 40.000 ve 1950‘de ise 50.000 kiĢi olmak üzere- toplam 100.000 kiĢinin göç ettirilmesi planlanmıĢtı. Sürecin sonuna bakıldığında ise, rakamlar belirtilenin de üstünde
98
gerçekleĢmiĢ, 144.654 kiĢi göç ettirilmiĢ (Bardakçıoğlu, 2005, s.83, Serdarov, 1998, s. 279‘dan alıntı), 476 köy boĢaltılarak yerleĢime kapatılmıĢtır
77
(Bardakçıoğlu, 2005, s.83,
Memmedov, 1992, s. 50‘den alıntı; ġıhaliyev, 2004). Ermenistan, bu yılın hemen ardından, 1953 yılına değin sürecek bir göç hareketi baĢlatmıĢtır. Bu dönemde Ermenistan, Azerileri göçe tabi tutmak için çok çeĢitli bahaneler kullanmıĢtır.
Örneğin
bu
yıllarda
―çiftçiliğe
yatkın
olmaları‖
bahanesiyle
Dağlık
Ermenistan‘dan, ovalık Azerbaycan‘a göç ettirilmelerinin uygun olacağı ve Sovyet ekonomisine (Muğan ovasında pamuk üreterek) daha fazla katkı sağlayabilecekleri‖ gibi bir iddia ile 150.000 Azeri ―büyük göçe‖ tabi tutulmuĢ ve Ermenistan‘dan kovulmuĢtur. Zor Ģartlar altında yapılan bu göç sırasında birçok Azerbaycan Türkü yaĢamını yitirmiĢtir (Oğan, 2003). Ermenistan‘da var olan ırkçılık dalgası 1980‘lerden itibaren tekrar kendini göstermeye baĢlamıĢtır. Bu durum Sovyet ĠKP MK‘nın 17 Ekim 1984 tarihli ‗Ermenistan Parti TeĢkilatı‘nın, Sovyet ĠKP MK‘nın 1983 Genel Kurul Kararını Yerine Getirmesi Hakkında‘ konulu kararına Ģu Ģekilde yansımıĢtır: ―Son zamanlarda Ermenistan‟da milliyetçilik duygularını kızıştıran eserler yazılmakta, tarihi eserler tahrip edilmekte, azınlıkların dilinin ve kültürünün gelişmesine imkân verilmemekte, parti, meclis ve kurullarda onların hakları temsil edilmemektedir‖ (Arzumanlı ve BahĢeliyeva, 2008, s.86). Burada bahsi geçen tarihi eserler, bu bölge uzun yıllar Türk hâkimiyetinde kaldığı için çoğunluğu Türklere ait eserlerdir. Bu parti kararından, Ermenistan‘ın o dönemde de Türklerin baskı altında tuttuğu ve sindirilmeye çalıĢıltığı anlaĢılmaktadır. Devam eden süreç, Ermenistan‘da yaĢayan 160.000 Azeri Türkü (Harp Akademileri Komutanlığı Yayını, 1992, s.37) için daha da zor günler getirmiĢtir. Ermenileri son derece rahatsız eden Türk varlığı, 1988 yılının baĢlangıcından itibaren gösterilerle protesto edilmiĢtir. Erivan'daki günler süren gösterilerde ve oturma eylemlerinde: Ermenistan",
"Ermenistan
Türklerden
Temizlenmeli",
"Ermenistan'da
"Türksüz Ermeniler
YaĢamalıdır", "Türklere Ölüm" (Attar, 2005, s.123) gibi Türklere nefret kusan ve Ermenistan‘dan kovulmalarını isteyen çok sayıda pankart açılmıĢtır. Bu ifadeler, Ermeni toplumunda genel olarak var olan Türk düĢmanlığını ve etnik temizlik yanlısı duruĢlarını açıkça göstermekteydi. Bu tarihlerde Rusya‘nın nüfus değiĢimi uygulaması,
tam da Ermenilerin istediği
çözümü sunmuĢtur. 1988 ġubat‘ında yaĢanan Sumgayit olayından sonra ―büyüyen siyasi ihtilafı çözemeyen Moskova, Ermenistan ve Azerbaycan arasında Dağlık Karabağ‘ı hariç tutarak nüfus değiĢimi getiren bir düzenleme yapmıĢtır. 170.000 Azeri, Ermenistan‘ı terk 77
Bu insanların %30‘u hastalık ve açlık gibi nedenlerden dolayı ölmüĢtür. Bu kararlara karĢı Azerbaycan hükümetinin herhangi bir tepki göstermemiĢ, aksine, Nisan 1948‘de Azerbaycan hükümeti, alınan bu kararları uygulamaya baĢlamıĢtır. Ayrıca, göçe zorlanan bu kiĢiler Karabağ‘a alınmamıĢ, devlet güç kullanarak buraya yerleĢmek isteyenleri geri döndürmüĢtür (Bardakçıoğlu, 2005, s.83).
99
etmeye zorlanarak Azerbaycan‘a gönderilmiĢtir. 300.000‘e yakın Azerbaycan Ermenisi de Ermenistan, Rusya ve Orta Asya Cumhuriyetlerine sığınmıĢtır‖ (Karabayram, 2007, s.51, Libaridian, 2005, ss. 23-26‘dan alıntı). Sürecin devamında TürksüzleĢtirme siyaseti yürütmeye devam eden Ermenistan Parlamentosu, 22 Kasım 1988 tarihli gizli oturumunda, Ermenistan içerisinde tamamı Azerbaycan Türklerinden ibaret 170 yerleĢim biriminden ve Azerbaycan Türkleri ile Ermenilerin karıĢık yaĢadığı 94 yerleĢim biriminden sadece Azerbaycan Türklerinin bir hafta içerisinde güç tatbik edilerek göç ettirilmeleri konusunda bir karar alınmıĢtır. (Seferov ve Ġbadov, 2007). 29 Kasım 1988 tarihinden itibaren sadece üç gün içerisinde Gugark, Spitak ve Stepanavan kasabalarında 33 Azeri Ermenilerce öldürülmüĢtü (Kouliyev, 1996). Devamında, birkaç ay içerisinde baĢta Ermenistan SSC Parlamentosu‘nun Azeri asıllı Ermenistan vatandaĢı 13 milletvekili olmak üzere birçok bürokrat, aydın, öğretmen, öğrenci ve meskûn halktan ibaret 243.682 Azerbaycan Türkü bir kaç ay içerisinde Ermenistan arazisindeki tarihi topraklarından kovularak Azerbaycan‘a sürülmüĢlerdir (Oğan, 2003). Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Savcılar Birliği‘ne gelen rakamlara göre 1988–1989 yılları arasında Ermenistan‘da, yürütülen etnik temizlik siyaseti nedeniyle 216 Azeri Türkü öldürülmüĢtür. Bunların ölüm nedenleri Ģu Ģekildedir: 2 kiĢi hastanede doktorlar tarafından, 3 kiĢi ilaçsızlıktan, 49 kiĢi kaçarken dağlarda donarak, 2 kiĢi araba kazası ve diğer kazalar sonucu, 1 kiĢi yaĢadığı Ģoka dayanamadığı için intihar ederek, 10 kiĢi yaĢadığı aĢağılanmaya dayanamadığı için kalp krizi geçirerek, 35 kiĢi iĢkenceyle, 41 kiĢi dövülerek, 15 kiĢi yakılarak, 2 kiĢi iĢkenceden sonra kesilerek, 1 kiĢi asılarak, 3 kiĢi boğularak, 7 kiĢi vurularak, 16 kiĢi alev silahlarıyla, 1 kiĢi elektrik verilerek, 8 kiĢi de kaçırıldıktan sonra öldürülmüĢtür (Kouliyev, 1996).
100
Bu listede sayılan ölülerin 57‘si kadın, 8‘i çocuk ve 5‘i bebekti. Ayrıca bu yıllar arasında 172 Azeri köyü yağma edilmiĢ, yakılıp yıkılmıĢtır (AktaĢ, 2000). Bu köylerde yaĢan Azeri Türkleri göç etmeye mecbur bırakılmıĢlardır. 1988 yılı içerisinde gerçekleĢtirilen bu etnik temizlik politikası ile Ermenistan kurulmadan yüzyıllar öncesinden bu topraklarda yaĢamıĢ 22 ilçeden 250.000'e yakın Azeri, silah zoruyla yaĢadıkları yerlerden Bakü'ye sürgün gönderilmiĢtir.78 Bu tarihlerde çocuk ve kadınlar da dâhil yaklaĢık 500 insan katledilmiĢ, çok sayıda insan yaralanmıĢ, tüm mülkleri gasp edilmiĢtir. Bu saldırılar sonucu Ermenistan SSC‘ de 177 Azeri köyü tamamen boĢaltılmıĢ, tarih boyu Azerilerin yaĢadığı 9 bin km2‘lik alan Ermeniler tarafından zapt edilmiĢtir (Ġbadov, 2007, s.123, Hesenov, 1997, s.37‘den alıntı). Mart 1989 yılında Gafan Ġl Komünist Parti BaĢkanı Mkrtcyan, 1918 olaylarında Türkleri katleden Njde‘nin anısına dikilen anıtın açılıĢ töreninde gururla atalarına Ģu Ģekilde seslenmiĢtir: ―...Siz çok çalıştınız, ancak Ermenistan‟dan Türkleri çıkaramadınız. Sizin büyük arzunuzu torunlarınız yerine getirdi. Şimdi, Ermenistan‟da bir Türk bile kalmamıştır‖ (Garibov, 2006, s.186). Mkrtcyan‘ın verdiği ―Ermenistan‘da tek bir Türkün kalmadığı haberi‖ yanlıĢ olsa da, bu sesleniĢi pek çok açıdan irdelenmeye açıktır. En baĢta 1918 olaylarında Türkleri katleden bir askerin anıtının dikilmesi, Ermenistan yönetiminin ve halkının Türk katillerine duyduğu saygıyı göstermektedir. O tarihten 1988 yılına değin yaĢatılan Türk kıyımlarının Ermenistan‘ı TürksüzleĢtirmeye kâfi gelmemesine ise hayıflanma vardır. Fakat sözlerini adeta zafer haykırıĢı ile bitiren Mkrtcyan, 1988 yılının sonunda ―atalarından kalan büyük arzunun‖ yerine getirmenin mutluluğu içerisindedir. Tablo 3 Erivan‟da Öldürülen ya da Göç Etmek Zorunda Bırakılan Türk ve Müslüman Nüfusun Yıllara Göre Dağılımı Yıllar
Öldürülen ve Göç Etmek Zorunda Bırakılan Türk ve Müslüman Nüfus
1828
35.000
1905-1906
Bilinmiyor
1918-1920
220.000–249.000
1948-1953
53.000
1988-1989
208.000–217.000
Toplam
516.000–554.000
78
Bunun yanında bu yıllarda diğer Müslüman halklar da aĢamalı bir Ģekilde etnik temizliğe maruz bırakılmıĢtır. Yılsonunda diğer Müslüman halklarla birlikte 300.000 civarında yerli halk sürülmüĢtür (Yılmaz, 1997).
101
Kaynak: BozkuĢ, 2006. 20 Ocak 1990 tarihinde Ermenistan tarafından 200.000 Azeri Türkünü daha sürgün edilmiĢtir. Son olarak 1991 yılında ―230.000 Azeri Türkü öldürülerek, dövülerek ve her türlü iĢkenceye maruz kalarak Ermenistan‘dan çıkarılmıĢ; 214 Azeri Türkü katledilmiĢtir (Özkul ve Vermez, 2009). Ermenistan sınırları içerisindeki son Türk köyü olan Nuveydiye ahalisinin 1991 yılında zorla göçe tabi tutulması sonucunda da Türksüz Ermenistan projesi gerçekleĢtirilmiĢtir. Bugün Ermenistan sınırları içerisinde tek bir Azerbaycan Türkü dahi yaĢamamaktadır (Akyol, 2002, s.19). Günümüzde Ermenistan nüfusunun %97‘si Ermenilerden, kalan %3‘lük dilim, azınlıklardan oluĢmaktadır.79
Bu orana rağmen Ermenistan Cumhuriyeti, 2002 yılında
BirleĢmiĢ Milletler Irksal Ayrımcılığın Önlenmesi Komisyonu‘na verdiği raporda, ülkesini tek ırkın yaĢadığı bir bölge olarak göstererek ülkedeki %3‘lük azınlığın varlığını görmezden gelmiĢtir (BozkuĢ, 2006). Ermenistan‘ın bu tavrı, homojen devlet isteği ile açıklanmaktadır. Artı olarak sınırlarını geniĢletmek isteyen Ermenistan, Azerbaycan‘ın batı bölgelerindeki tüm Azerileri, topraklarını terk etmeye zorlamaya devam etmektedir (Feigl, 2007, s.60).
79
Söz konusu azınlık grupları içerisinde Yezidiler, Ruslar, Asuriler, Yunanlılar, Yahudiler, Beyaz Ruslar, Polonyalılar, Molokanlar (Malakanlar), Almanlar ve Ukraynalılar bulunmaktadır. Görüldüğü gibi bu etnik gruplar içerisinde Türkler yer almamaktadır‖ (BozkuĢ, 2006).
102
ALTINCI BÖLÜM AZERBAYCAN DEVLETĠ VE YĠRMĠNCĠ YÜZYILIN BAġLARINDA ERMENĠLERĠN AZERBAYCAN’DA YAPTIKLARI KATLĠAMLAR 1. AZERBAYCAN DEVLETĠ’NĠN KISA TARĠHĠ Uzun yıllar Pers Egemenliği altında kalan Azerbaycan, VII. yüzyıldan itibaren Arap egemenliğine girmiĢ ve bölgenin dini Ġslam olmuĢtur (Gürel, 1992). Göktürkler zamanında Türklerin yerleĢmeye baĢladığı bu bölge, Selçuklular döneminde Oğuz-Türkmen boylarının vatanı haline gelmiĢtir. Kuzeyden gelen Türk akınlarının devam etmesiyle XI. yüzyılda bölgenin nüfusu büyük oranda TürkleĢmiĢ (Devlet Planlama TeĢkilatı [DPT], 2001), bölgenin dili de Türkçeye dönüĢmüĢtür. XV. yüzyıldan sonra ise bu topraklar ġirvan ġahların ―Azeri Devleti‖ olarak ortaya çıkmıĢtır. ġah Ġsmayıl Hataiyi,
XVI. yüzyılda Derbend‘ten Tebriz‘e dek, büyük bir
Azerbaycan Devleti kurmuĢtur (Neimetzade, 2009b). Bu dönemde Azerbaycan, Safevilerin merkez güç bölgesi haline gelmiĢtir (Gürel, 1992). Gürcistan ve Ġrevan Hanlıkları o dönemde Azerbaycan‘a vergi ödemekteydiler. Hatai‘nin Osmanlı Devleti ile yaĢadığı Çaldıran SavaĢı‘nda yenik düĢmesi sonucu ise Azerbaycan toprakları Rusya ile Ġran arasında paylaĢılmıĢtır (Neimetzade, 2009b). Ġran ile Rusya‘nın aralarında gerçekleĢtirdikleri 1828 Türkmençay AntlaĢması ile de ülke ikiye bölünmüĢtür (DPT, 2001). Günümüzde ―Güney Azerbaycan‖ ve ―Kuzey Azerbaycan‖ olarak anılan bölgeler, bu antlaĢma ile ilgilidir.80 XIX. yüzyılda petrolün öneminin artmasına paralel olarak Azerbaycan toprakları da ayrı bir önem kazanmıĢtır. Yüzyılın sonlarına doğru doğalgaz rezervlerine rastlanmıĢ ve bu toprakların değeri daha da artmıĢtır. Bu dönemde Azerbaycan pek çok büyük enerji Ģirketi için iĢtah kabartan bir bölge olmuĢtur. Ayrıca Hazar Denizi‘nin Asya ve Avrupa arasında geçiĢ bölgesi olması bakımından da bu topraklar önemliydi. Bölgenin yer altı zenginliklerine ve stratejik önemine kayıtsız kalamayan Rusya, bu dönemde Azerbaycan topraklarını aĢamalı olarak iĢgal etmiĢtir (Aras, 2003). Bu dönemde Azerbaycan hanlıklarının birlik ve beraberlikten yoksun olmaları, Rusya‘nın iĢgal yürüyüĢünü kolaylaĢtırmıĢtır (Dedeyev, 2007). Kısa bir süre sonra ülkede Çarlık Ġdaresi kurulmuĢ ve bu idare tarafından Bakü adeta büyük rafineri kent haline getirilmiĢtir. Azerbaycan'ın Çarlık Rusya hâkimiyetine girmesi, bu bölgede milliyetçiliğin geliĢimi açısından önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirilmektedir. Bu dönemde Rus
80
Araz nehrinin kuzeyindeki Azerbaycan toprakları Rusya, güneyindeki toprakları ise Ġran tarafından ilhak edilmiĢtir (Aleskerli, 2005). Ġran‘da kalmıĢ Güney Azerbaycan‘ın nüfusu 30 milyona yakın; Rusya‘nın hâkimiyetine geçen Kuzey Azerbaycan‘ın nüfusu ise 8 buçuk milyona yakındır (Vataner, 2008)
103
kültürünün yayılması karĢısında Azeriler kimlik arayıĢına girmiĢlerdi. Bu durum Azerileri, ümmet bilincinden millet bilincine ulaĢmıĢtır (Ulman, 2009). 1905 yılında Azerbaycan‘ın farklı bölgelerinde Ermeniler tarafından gerçekleĢtirilen katliamlar, çoğu kez Çarlık Yönetimi tarafından düzenlenmiĢtir. Moskova tarafından buna gerekçe olarak, iĢçi hareketini engellemek, toplumları Çarlığa karĢı mücadeleden uzak tutmak amacı gösterilmiĢtir (Sayılan, 2007, s.12). Oysa ki gerçek sebep bundan farklıydı. Çarlık Rusya, Azerbaycan toplumunu baskı altında tutuyor, Azerbaycan‘ın bağımsızlığı düĢüncesine karĢı sansür uyguluyordu (Memmedov, 2007). Böylece bu bölge üzerindeki kontrolünü daha uzun yıllar sürdürmeyi hesaplıyordu. 1905 yılına gelindiğinde ise Azeriler bu sansüre karĢı mücadele baĢlatmıĢlardır. Rusya da karĢılık olarak Ģiddet eylemleri ile bu halkı bastırmaya çalıĢmıĢtır. Rusya
için
Azerbaycan‘ın
hâkimiyeti
demek,
güç
demekti.
Bunun
nedeni
Azerbaycan‘daki zengin petrol yataklarıydı. ―1913 yılında Rusya‘da üretilen 8 milyon ton petrolün 7 milyon tonu Azerbaycan‘dan elde ediliyordu. Bu da göstermektedir ki, Sovyetler Birliği‘nin uzun süre süper güç olarak kalabilmesinin ardında Azerbaycan‘ın önemli katkısı bulunmaktadır‖ (AkdiĢ, 1999). Kasım 1917‘de Lenin ve Stalin imzalarıyla Sovyet Hükümeti'nin neĢrettiği deklarasyonda, Rusya'da yasayan milletlerin bundan böyle kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmede tamamen hür olacakları ve isterlerse Rusya'dan tamamen ayrılarak bağımsızlıklarını ilan edebileceklerinin beyan edilmiĢti (Karacakaya, 2001).
Kuzey
Azerbaycan bu devriminin ardından bağımsızlığını ilan etmiĢtir. Fakat bu bağımsızlık uzun süreli olmamıĢ, iki yıl sonra ülkenin Kızıl Ordu tarafından iĢgali ile bitirilmiĢ ve bölge tekrar Rus topraklarına katılmıĢtır (DPT, 2001). 1917 BolĢevik Devrimi‘nin bir sonucu da, Azerbaycan topraklarının küçülmesi olmuĢtur. Çarlık Rusyasının dağılmasından sonra, Azerbaycan toraklarından 9 bin km2‘sini Ermenistan‘a, 7 bin km2‘lik alana sahip olan Derbent Hanlığı ise Rusya‘ya verilmiĢti (Aras, 2003). Bu toprak taksiminde Zengezur ve Karabağ da Ermenistan‘a verilmesi konuĢulan bölgelerdi. Nerimanov Yönetimi, Ermenilerin bu vilayetlerde çıkarttığı ayaklanmalar nedeniyle zor dönemler geçirmiĢtir. Bunun en önemli nedeni, Zengezur'un konumu ile ilgiliydi. Zengezur, Dağlık Karabağ ile Ermenistan arasında geçiĢ noktasıydı. Yani bu bölgeyi Ermenistan'ın ele geçirmesi, bir sonraki adımın Dağlık Karabağ olacağının haberini vermekteydi. Nitekim Azerbaycan için korkulan olmuĢ ve Rusların baskısı sonucu, stratejik açıdan önemli olan Zengezur, Ermenistan'a verilmiĢtir. Rusya‘nın Ermenistan yanlısı tutumu ve Ermenistan‘ın Azerbaycan‘da yaĢattığı katliamlar, Azeri halkı üzerinde milli bağımsızlık hareketinin ateĢlenmesine neden olmuĢtu. Neriman Nerimanov, ―Petrolle ıslatılmış kuru ot hazır, bir kibrit yakmak gerekir; barut hazır,
104
bir kıvılcım eksiktir‖ Ģeklinde temsil yoluna gitmiĢ, ―Şimdi öyle bir dönemdir ki, hürriyete sâhip olduğumuzu göstermek gerekir, dünyaya bildirmemiz gerekiyor ki, hürriyetin (özerkliğin) ne olduğunu anlıyoruz, biz kendi geleneğimiz ve kanunlarımız ile yaşayabiliriz‖ (Memmedov, 2007) diyerek halkı harekete geçmeye çağırmıĢtır.81 28 Mayıs 1918 tarihinde de, BolĢeviklerin uyguladığı tüm baskıya rağmen "Demokratik Azerbaycan Cumhuriyeti" kurulmuĢtur (Aras, 2003). Yeni kurulan bu cumhuriyetin milli ideolojisi ―TürkleĢmek, ĠslâmlaĢmak ve ÇağdaĢlaĢmak‖ gibi baĢlıca üç unsurdan oluĢmaktaydı (Garibov, 2006, s.109). Ancak Rusya için bu toprakların kontrolünden çıkması, o kadar kolay kabullenilecek bir durum değildi. Lenin‘in Bakü‘yü ―petrol, elektrik ve enerji kaynağı‖ olarak nitelendirmesi dahi, Rusya‘nın bölgeye atfettiği özel önemi göstermekteydi (Qafarov, 2008). Bu nedenle de duruma seyirci kalmayan Rusya, bölgedeki gayri resmi gücü olarak kullandığı Ermenileri harekete geçirmiĢtir. Bunun akabinde 1918 ve 1920 yılları arasında Ermeni Birlikleri Azerbaycan‘da katliamlara giriĢmiĢlerdir. BolĢeviklerin amacı, Azerbaycan‘ın bağımsızlığını önlemekti.82 ġubat 1920‘de Rusya Komünist BolĢevikleri Azerbaycan‘da yönetimi ele geçirmek için Azerbaycan‘daki BolĢeviklere para ve silah göndermiĢlerdi. Durumun farkında olan Azerbaycan Halk Cumhuriyeti Parlamentosu‘nun Milli ġura BaĢkanı Resulzade, 27 Nisan 1920 tarihinde, “Şu anda başımızın üstünü alan Rus tehlikesi söylendiği gibi Türkiye‟ye yardım için değil, Kafkasya‟yı işgal için gelmiştir. Eğer onların böyle bir fikri yoksa onda neden Bakü‟ye girmeye kararlıdırlar. Türkiye‟ye giden yol Bakü‟den geçmiyor ki!” (Garibov, 2006,
s.44)
sözleriyle
bağımsızlıkları
karĢısında
Rus
tehdidine
dikkat
çekmiĢtir.
Resulzade‘nin tahmini doğru çıkmıĢtır ve 27–28 Nisan 1920 tarihinde gerçekleĢen Rus iĢgali ile Müsavat Partisi yenilgiye uğratılmıĢ, bu cumhuriyete son verilmiĢtir (Aras, 2003). Böylece Rusya, bölgedeki çıkarlarını yeniden garantiye almıĢtır. Bu tarihten sonra tüm iktidar BolĢeviklerin oluĢturduğu Azerbaycan Geçici Devrimci Komitesi‘nin eline geçmiĢtir (Alekserli, 2005; Gürel, 1992). Sovyetler Birliği‘nin egemenliği altına giren Azerbaycan, 20 Eylül 1920 yılında ―Rusya Federatif Sosyalist Cumhuriyeti‖ne katılmıĢ (Hasanoğlu, 2009) ve bu birliğin içinde bir yönetim olarak varlığını devam ettirmiĢtir. 1921 yılında Moskova‘da yapılan antlaĢmaya göre, Azerbaycan toprakları olan Zengezur ve Geru da Ermenistan‘a bırakılmıĢtır (AktaĢ, 2000). Azerbaycan toprakları 81
Azerbaycan tarihinde Neriman Nerimanov dönemi bilhassa önem taĢımaktadır. Nerimanov, Sovyet yönetiminin bağımsız bir Azerbaycan yönetimi değil, iĢgal amacı taĢıdığını, çok geçte olsa fark etmiĢ bir siyasetçidir. Bu gerçeği dillendirmeye baĢladıktan sonra ise çok Ģüpheli bir Ģekilde öldürülmüĢtür. 82 Bu amaç, Bakü‘deki olayları yöneten ġuamyan‘ın,13 Nisan 1918 tarihinde Rusya Halk Komiserleri Sovyeti‘ne gönderdiği raporunda: ―Hem yerli Sovyet‘in hem de Tiflis ve SarıkamıĢ‘tan gelen Kafkas ordusunun imkânlarından faydalanarak Bakü‘de 6 bin kiĢiden oluĢan bir ordu kurabilmiĢtik. TaĢnakların da 3–4 bin civarında ordusu vardı ki, bunun da yönetimi bizim elimizdeydi. Bu kuvvetlerin çatıĢmalara katılımı iç savaĢa kısmen ulusal çatıĢma rengi vermiĢti. Ancak bunu önlemek mümkün değildi ve biz bilinçli olarak bunu görmezden geliyorduk. Aksi takdirde, Müsavatçılar zafere ulaĢsaydılar Bakü‘yü Azerbaycan‘ın baĢkenti ilan edip, Ģehirdeki tüm gayri milletleri silahsızlandırır ve mahvederlerdi‖ (Qafarov, 2008) ifadeleri ile dolaylı olarak ifade edilmiĢtir.
105
üzerinde yapılan bu küçültme iĢlemleri bir anlamda Azerbaycan‘ın bağımsızlık fikrinin cezası, Ermenistan‘ın ise bu konuda Rusya‘ya olan yardımlarının ödülü durumundaydı. 1920 ila 1922 yılları özellikle ulusalcı Azeri entelektüeller için sancılı yıllar olmuĢtur. Bu yıllarda BolĢevikler, Azerbaycan‘da bağımsızlık isteğinde bulunan Azerilerin etkisini azaltmak amacıyla, Azeri aydınları yabancı ülkelere göçmeye mecbur etmiĢler ya da yargılamadan
öldürmüĢlerdir.
BolĢevikler
bu
Ģekilde
kendi
siyasal
ideolojilerini
yaygınlaĢtırmaya çalıĢmıĢlardır (Hasanoğlu, 2009). 1930‘lu yıllarda bu tür hadiseler artmıĢ, adeta Azeri aydın ve sanatkârı için kıyımlar yılı olmuĢtur. Birçok Azerbaycanlı yazar, besteci, felsefeci, tarihçi ve ulusun bilinçlenmesine katkıda bulunabilecek diğer bilim ve sanat adamı bu yıllarda Stalin‘in RuslaĢtırma siyaseti doğrultusunda öldürülmüĢlerdir (Mahmudov, 2006, s.12). 1936 yılında Azerbaycan, ―Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti‖ adını almıĢtı. Bu tarihte Azerbaycan‘ın yüzölçümü 114.000 km2 olarak hesaplanmıĢtır (Hasanoğlu, 2009). Bu dönemde Sovyetler Birliği‘nin yönetim ve halk üzerindeki baskısı devam etmekteydi. Azerbaycan için 1969–1982 yılları, siyasi ortamın ılımlı olduğu bir dönemi kapsamaktadır. Bu tarihlerde Aliyev‘in yönetimindeki Azerbaycan‘a karĢı Sovyet baskısı azalmıĢtı. Azerilerin yönetimde yer aldığı bu dönemde, halkının refah düzeyi de yükselmiĢti (Mahmudov, 2006, s.16). 1987 yılından itibaren Karabağ meselesinin hararetli bir Ģekilde gündeme oturması, Azerbaycan Yönetimi için sıkıntılı bir dönemi baĢlatmıĢtı. Bu dönemde Ermenistan‘da yaĢayan Azeri Türkleri zorunlu göçe tabi tutulmaktaydı. Göç eden bu Türklerin Azerbaycan‘a sığınması, ekonomik açıdan doğurduğu büyük sıkıntıların yanı sıra, Azerbaycan‘da yaĢayan Ermenilerle Azerilerin çatıĢmalarına neden olmuĢtur. Özellikle Ermenistan‘dan sürülen Azerilerin yerleĢtikleri Bakü ve Sumgayit‘te bu olaylar daha sık ve Ģiddetli yaĢanmaktaydı. Azerbaycan‘da Ermeniler tarafından gerçekleĢtirilen terör eylemleri de büyük kayıplara neden olmaktaydı. Bu terör eylemlerinden bazıları Ģunlardır: ―16 Eylül 1989 tarihinde Tiflis-Bakü yolcu otobüsünü havaya uçuran Ermeni teröristler 5 kiĢinin ölmesine ve 25 kiĢinin yaralanmasına neden olmuĢlardı. 18 ġubat 1990‘da ġuĢa-Bakü yolcu otobüsüne yapılan saldırı sonucu 13 kiĢi havaya uçurulmuĢtur. 10 Ağustos 1990‘da Tiflis-Ağdam yolcu otobüsü havaya uçurulmuĢ, 20 kiĢi ölmüĢ ve 30 kiĢi de yaralanmıĢtır. 24 Mart 1990‘da Gazak ilçesinde 6 kiĢi, silahlı baskın sonucu öldürülmüĢtür. 9 Ocak 1991‘de Molodyoj Azerbaijana Gazetesi muhabiri Salatin Askerova, otomobiline yapılan terörist saldırı sonucu öldürülmüĢtür. 30 Mayıs 1991‘de Moskova-Bakü yolcu treni Kasavyurd Ġstasyonu yakınında havaya uçurulmuĢ, sonuç olarak 11 kiĢi ölmüĢ, 22 kiĢi yaralanmıĢtır. 20 Kasım 1991‘de MI-8 helikopterinin Garakent ilçesi Hocavend köyü yakınlarında Ermeni teröristler tarafından vurulması sonucunda 19 kiĢi ölmüĢtür. 8 Ocak 1992‘de Krasnovodsk‗da TürkmenbaĢı‘nda) yolcu feribotuna gerçekleĢtirilen saldırı sonucu
106
(Ģimdiki
25 kiĢi ölmüĢ, 88 kiĢi
yaralanmıĢtır
(Azərbaycan Respublikası Esir
və Ġtkin DüĢmüĢ
Girov GötürülmüĢ
VətəndaĢlarla Alaqədar Dövlət Komissiyası, 2005). 1990 yılında Azerbaycan‘da sürekli Rusya tarafından bastırılmak istenen fakat halkın bilinçli duruĢu nedeniyle sindirilemeyen milliyetçilik duygusu tekrar ön plana çıkmıĢ, halk, bağımsızlık isteği ile sokaklara dökülmüĢtü. Sovyet yönetimi Azerbaycan‘da geliĢen bu Türkçü ve Rusya karĢıtı akım nedeniyle protestolara devam eden Azerbaycanlıları bastırabilmek için 15 Ocak 1990‘da askeri birliklerini Bakü‘ye göndermiĢ (Bardakçıoğlu, 2005, s.26), 20 Ocak tarihinde de kanlı bir iĢgal gerçekleĢtirmiĢtir (Seferov, 2009). Dönemin SSCB Savunma Bakanı Dmitri Yazov‘un yönettiği bu iĢgal sırasında yerel komünist liderler, halkın, Kızıl Ordunun giriĢini engellemek için kurduğu barikatın 2 saat içinde kaldırılmasını istemiĢlerdi. Ġstekleri yerine getirilmeyince de halk ve binalar Rus ordusu tarafından ateĢe tutulmuĢ ve insanlar tankların altında ezilerek öldürülmüĢlerdir (Harp Akademileri Komutanlığı Yayınları, 1992, s.52). Rusya‘nın Azerbaycan‘da gerçekleĢtirdiği bu iĢgalin amacını, dönemin Rus DıĢiĢleri Bakanı Eduard ġevardnadze, Bakü‘deki Ermenileri korumak olarak göstermiĢ, Savunma Bakanı Dmitri Yazov da, ―KudurmuĢ Halk Cephesi‖ harekâtını bastırmak için ordu birliklerinin gönderildiğini ifade etmiĢtir. Mihail Sergeyeviç Gorbaçov ise iĢgalin amacının ―Ġslam Cumhuriyeti‖ kurma teĢebbüsünü engellemek olduğunu savunmuĢtur (ġıhaliyev, 2004, s.26). Rusya‘nın açıklayamadığı gerçek ise, Azerbaycan‘daki bağımsızlık hareketini engellemek temel amacı ile bu iĢgalin gerçekleĢtirildiğidir. Azerbaycan kamuoyunda ―20 Yanvar‖, ―Gara Yanvar‖ ve ―Ganlı Yanvar‖ olarak anılan bu hadise, uluslararası çevrelerde ―Black January‖ olarak isimlendirilmektedir (Sarıkaya, 2007, s.6). Bu olay her yıl Azerbaycan‘da ―20 Ocak ġehitleri Anma Günü‖ olarak anılmaktadır (Akyol, 2005, s.19). YaĢanan bu Azeri-Rus iç savaĢı, SSCB'de komünizmin yıkılıĢının öncüsü olmuĢtur (Harp Akademileri Komutanlığı Yayınları, 1992, s.52). Azerbaycan Parlamentosu, bu yıkılıĢı beklemeden, yıllarca Rusya‘nın anti-Türk politikasından muzdarip olan halkının desteğini alarak 18 Ekim 1991 tarihinde yayınladığı Bağımsızlık Beyannamesi ile bağımsızlığını ilan etmiĢtir (Cavadov, 2008, ss.7–13). 29 Aralık‘ta yapılan halk oylamasında da, halkın % 87 sinin katılımı ile Azerbaycan‘ın tamamen bağımsız bir cumhuriyet olduğu onaylanmıĢtır (Ġbadov, 2007, s.108). Bu tarihe gelene dek Rusya tarafından toprakları Ermenilere aĢamalı bir Ģekilde hediye edilen Azerbaycan‘ın sınırları daralmıĢ, yüzölçümü ancak 86.600 km2 kalmıĢtır.83
83
2
―Kuzey Azerbaycan bağımsız olduğu zaman (28.5.1918 ve 27.4.1920) yüzölçümü 114 bin km iken, daha sonraları Sovyet Yönetimi tarafından Dillican, Gökçe Gölü, Zengezur-Katan mıntıkası Ermenilere verilmiĢ, ayrıca 2 bazı yerlerde komĢu ülkelerin sınırları içinde bırakılmıĢ ve böylece toprak kaybı yaklaĢık 28 bin km ‘yi bulmuĢtur‖ (AktaĢ, 2000).
107
2. XX. YÜZYILIN BAġLARINDA ERMENĠLERĠN AZERBAYCAN’A YÖNELĠġĠ Yirminci yüzyılın baĢları Ermeniler için son derece hareketli bir dönemdi. XIX. yüzyılın sonlarından itibaren benimsedikleri Büyük Ermenistan hedefleri doğrultusunda Anadolu‘da, bilhassa Doğu Anadolu bölgesinde terör ve propaganda faaliyetlerine yönelmiĢlerdi. Bu kapsamda Kafkaslarda özellikle Azerbaycan toprakları da ele geçirmek istedikleri bölgelerdendi. Bu amaçla XX. yüzyılın baĢlarında silahlı Ermeni çeteleri, Kafkaslarda Azerbaycanlılara karĢı kitlesel kıyıma giriĢme kararı almıĢlardı. Ġlk eylemler ―1903 ve 1905 yılları arasında Ermenilerin Gence‘de yüzlerce Müslüman‘ın evini yağmalayarak, yakması ile baĢlamıĢtır. Bu olaylar üzerine Osmanlı Devleti Rusya ile irtibata geçerek, Müslümanların korunmasını istemiĢ ve bu konuda iĢbirliğine hazır olduğunu bildirmiĢtir‖ (Yılmaz, 2008a). Rusya ise bu konuda hiçbir tedbir almamıĢtır. Önünde hiçbir engel görmeyen Ermeniler, güvenlik konusunda zafiyetleri bulunan ve gücünü toparlamaya çalıĢan Azerbaycan‘da daha Ģiddetli terör eylemlerine giriĢmiĢlerdir. Ermeni tarihçilerden M. Varantyan, ―Kafkas Ventası‖ adlı eserde Kafkasya‘da Ermenilerin Azerilere uyguladıkları terör faaliyetlerinin amacını Ģu dört nedene bağlamıĢtır: 1. Din farkı vardı. 2. TaĢnak Komitesi, Türk büyüklerinin nüfuzunu kırmak istiyordu. 3. Birçok yerlerde polis ve hâkimler Türklerdendi. 4. Çoğunlukta Türkler zengin ve arazi sahibiydiler (Garibov, 2006, s.19, Varantyan, Kafkas Ventası‟ndan akt. Uras, 1987, s. 534‘den alıntı). Vantyan‘ın gösterdiği bu nedenler, Ermeni terörizminin sadece yan etmenleri ya da Ermeni teröristleri motive etmek için kullanılan sebeplerdir. Özellikle din farkının olması durumu, çete reislerinin örgüt elemanlarını, Türkleri katletmeleri gerekliliğine inandırmak için kullandıkları önemli bir araçtı. Ermeni terörizminin temel nedeni ise ―Türksüz Büyük Ermenistan‖ devletini kurmaktı. Bu amaçla Ermeniler, XX. yüzyılın baĢlarında Azerbaycan‘da Türklere baĢlıca olarak 1905–1906 ve 1918–1920 yıllarında katliam uygulamıĢlardır. 3. ERMENĠLERĠN
1905–1906
YILLARINDA
AZERBAYCAN’DA
YAPTIĞI
KATLĠAMLAR Anadolu‘da giriĢtikleri terör eylemlerinin sonucu olarak o topraklardan göç ettirilen TaĢnaklar, müstakil bir devlet kurmak üzere yüzlerini Kafkasya‘ya dönmüĢlerdi. Bu dönemde Azeriler eğitimsiz ve siyasetten uzak olduklarından Anadolu‘daki geliĢmeleri takip edememiĢ, dolayısıyla Ermenilerin topraklarında ne tür planları olabileceğini öngörememiĢlerdi. Ayrıca Türklerin elinde tek tük av tüfekleri haricinde kayda değer bir silah mühimmatı bulunmamaktaydı. Ermeniler ise Kafkasya‘da polis ve askeri birlikler içerisinde yoğun olarak bulunduklarından dolayı, güçlü silahlara ve önemli mevkilere sahiplerdi.
108
Ermeniler, bu müsait koĢulların farkındaydı ve katliam için hazırlıklarını çok önceden baĢlatmıĢlar, çeteler kurarak çok iyi silahlanmıĢlardı (Attar, 2003, s.32). Bakü Ģehri yerel yönetiminden verilen rapordan anlaĢıldığına göre, her bir Ermeni evi, ailesi muhtelif silahlarla teçhiz edilmiĢti. Bu Ģekilde Ermeni silahlılarının sayısı on bini bulmaktaydı (Arzumanlı ve BahĢeliyeve, 2008, s.44). Ermeniler hazırlıklarını tamamladıktan sonra tarihe ―Ġlk Ermeni-Azeri Türkü SavaĢı‖ olarak geçecek olayları Bakü‘de baĢlatmıĢlardır. Bu savaĢ, TaĢnak Komitesi çete reislerinden biri olan Nikola Tuman Balayan yönetiminde bir buçuk yıl sürmüĢtür (TaĢkıran, 1995, ss.82–83). Refik Zekâ Handan ―Hayallere Sığmayan VahĢet‖ isimli makalesinde 1905 yılında yaĢanan Ermeni mezaliminin baĢlangıcı ve devamındaki geliĢmeler hakkında Ģunları yazmıĢtır: ―İlk saldırı Bakü‟de 1905 Şubat ayında gerçekleşmiştir. Olay Aşurbeyov soyadlı bir Türkün, bir Ermeni asker tarafından kurşunlanarak öldürülmesiyle başlamıştır. Taşnaklar Türkleri öldürmek, mallarını yağmalamak, evlerini, iş yerlerini yakmak üzere ortaya çıkmışlardır. Komiteci Nikol askeri talim görmüş “Tuman” adlı takımıyla Bakü‟ye gelmiş ve Türk mahallelerine karşı saldırıya geçerek, pek çok evin yakılıp yıkılmasına ve çok sayıda Türkün ölümüne neden olmuştur. Olayları yatıştırmak isteyen Bakü valisini ise ölüme mahkûm etmiştir. Ağustos ayında ise olaylar yeniden patlak vermiş Tro adlı Ermeni Erivan‟dan Ağrı dağı çevresindeki Ermeni katliamlarını yönetmiştir. Sivaslı bozguncu Murat Hamzasp ise Türklerin ağırlıklı olarak oturduğu Nahçivan bölgesinde çok sayıda işkence ve katliamlara girişmiş ve çok sayıda Türkü öldürmüştür. Bu arada Taşnak komitesi, vermiş olduğu Rusça ilanda “Polislerin ve Jandarmaların Ermenilerden silahlarını almaya kalkışmaları halinde tek tek hepsinin öldürüleceğini” haber vermiş ve Bakü valisi Nahadzade, Gence vali yardımcısı Andreyev, Solfski, Semerleng ve s. birçok insanın ölümlerinden ders almalarını hatırlatmışlardır. Katliamlar Kafkasya‟nın hemen hemen her yerinde, yaşlı, çocuk, kadın demeden binlerle bile ifade edilecek kadar çok sayıda Türk insanı Ermeniler tarafından acımadan vahşice soykırımına tabi tutulmuştur” (Ġbadov, 2007, ss.129–130, Veliyev, 2007, s. 218-225‘den alıntı). 1905–1906 yılları arasında Ermenilerin Bakü‘den sonra Karabağ, Zengezur ve SuĢa‘ya da sıçrattığı katliamlar aĢağıdaki tarihlerde gerçekleĢtirilmiĢtir: 1) 6 ġubat 1905 Birinci Bakü katliamı, 2) 5 Mayıs 1905 Nahcivan katliamı, 3)23 Mayıs 1905 Revan katliamı, 4) 3 Haziran 1905 Ecmiedzin katliamı, 5) 13 Haziran1905 Cebrayıl katliamı, 6) 16 Ağustos 1905 Birinci ġuĢa katliamı, 7) 12 Temmuz 1905 Ġkinci ġuĢa katliamı,
109
8) 20 Ağustos 1905 Ġkinci Bakü katliamı, 9) 26 Eylul 1905 CavanĢir katliamı, 10) 18 Kasım 1905 Gence katliamı, 11) 24 Kasım 1905 Tiflis katliamı, 12) 22 Ocak 1906 Gazah katliamı, 13) 29 Temmuz 1906 Zengezur katliamı (Garibov, 2006, s.76). Ermenilerin ellerinde bulunan güçlü silahlar karĢısında Azerilerin savunmasız bulunması, katliamın bilânçosunu ağırlaĢtırmıĢtır. Ermeni tarihçi S. Zavaryan‘ın verdiği bilgilere göre, bu katliamlar sırasında ġuĢa‘da 12, CavanĢir bölgesinde 15, Cebrail‘de 5 ve Zengezur‘da 43 olmak üzere toplam 75 Müslüman Türk köyü yakılıp, yıkılmıĢtır. 1906 yılına gelindiğinde Ġrevan (Erivan), Gence ve diğer bölgelerde 200‘den fazla köy ve kasaba yağmalanmıĢ, insanları öldürülmüĢ ve bu yaĢam birimleri haritadan silinmiĢtir (Alekserli, 2002, s.31; ġıhaliyev, 2004, s.16). Ayrıca Karabağ‘da da 158 Türk köyü yakılıp yıkılmıĢ, binlerce Türk katledilmiĢtir (TaĢkıran, 1995, s.84). Bu katliam sırasında Çar memurları, 1905 yılından itibaren Ģiddetlenen Güney Kafkasya‘daki ayaklanmaların Çarlık aleyhine yöneleceği endiĢesiyle, Ermenilerin bu katliamlarına destek olmuĢlardır. Kafkasya valiliğinin yüksek rütbeli bu memurları aracılığıyla silahlandırılan Ermeni birlikleri, bu bölgelerden (Bakü, Erivan, Nahçıvan, Zengezur, Karabağ, Gence ve Tiflis‘den) Azerbaycan Türklerini yok etmeyi ve Ermenilerin sayıca üstünlüğünü sağlayarak bu bölgeyi Ermenistan devletine katmayı amaçlamıĢlardı (ġıhaliyev, 2004, ss.15–16). Bakü‘nün petrol zengini bir Ģehir olması ise, bu bölgeyi ele geçirmek istemelerinde önemli bir etkendi. Süre gelen katliamlar, Azerileri harekete geçirmiĢ, onlar da Ermenilere saldırmaya baĢlamıĢlardır. 6 Eylül 1905 tarihli Novoye Obozrenye Gazetesi‘nin ―Bakü‘de Yeni ÇarpıĢmalar‖ baĢlıklı haberinde, bu karĢılıklı kıyımlar hakkında Ģu bilgiler aktarılmıĢtır: ―P.T.A. Bakü‟den bildirmekte: 16 Ağustos‟ta Şuşa‟da Ermeniler, şehrin Ermeni bölümünde yaşayan ve burada ticaretle meşgul olan Müslümanlara tecavüz edip hepsini kestiler. Bilâhare 40 evlik mahalleyi yaktılar. Başlarında bir Han bulunan 100 kişilik bir Müslüman grubu, halkı sakinleştirmek için Ermeni bölgesine geçerek Ermeniler üzerine hücum edip, birçoklarını yaralamış, kalanları ise esir etmiştir. Yardıma gelen Vali Baranovski‟yi Ermeniler yaralamışlardır. Müslümanlar yaralıyı şehre götürmüş, galeyâna gelen halk Ermeni tecavüzüne karşı gelmeye başlamıştır. Civar köylerden, sayıları Ermenilerin yarısı kadar olan Müslüman yardıma gelince, o vakte kadar sessiz kalmış olan Ermeni ruhanileri zorbalıklara son verilmesi istek ve ricasıyla ortaya çıkmışlardır. Müslümanlar anında ateşi kesmişler, fakat Ermeni tarafı kurşun yağdırmaya devam etmiştir. Bundan sonra Müslümanlar hücuma geçmiş, taraflar birbirini kesmeye
110
devam etmiştir. Şehrin her tarafı yanmakta…‖ (Binark, 2000, Novoye Obozrenye, 6 Eylül 1905‘den alıntı). 1906 yılında da Ģiddet eylemleri geniĢlemiĢ bir sahada devam etmiĢtir. Her geçen gün kan kaybeden ve Rusya'dan destek bulamayan Azeri Türkleri, TaĢnak terörünü önleyebilmek
amacıyla,
kendi
imkânlarıyla
savunma
grupları
ve
gönüllü
birlikler
oluĢturmuĢlardı. Silah mühimmatı ve insan kaynağı konusunda son derece zayıf olan bu gruplar, TaĢnaklar tarafından yoğun saldırılara maruz kalmıĢlardır (Attar, 2005, ss.61–62). Azerbaycanlı mebuslardan Ġsmayıl Ziyadhanov, içinde bulunulan durumun aciziyeti ile Rusya Yüksek Meclisi‘nde gerçekleĢtirdiği konuĢmada Ģu Ģekilde isyanını bildirmiĢtir: ―İki yıldan beri kan içinde boğulan vatanımızda yürümek için cesetlerin üzerinden geçiyoruz. Lütfen bize acıyın.
Biz
annesinin
kucağından
alınıp
havaya
atılan
körpelerin
havadayken
hançerlendiklerini görmüşüz, hamile kadınların karınlarının süngülerle yırtıldığını ve yavrusunun kollarının dışarı çıktığının şahidi olmuşuz (…)savaş ve katliamdan zevk alanlar artık iş başından çekilsinler, param-parça edilen cesetlerin, kadınların çocukların feryatlarından, iniltisinden hoşlananlar defolsunlar‖ (Garibov, 2006, s.84). 22 Temmuz 1906 tarihinde çatıĢmalar sona ermiĢ (TaĢkıran, 1995, s.85), iki taraftan da çok sayıda kayıp verilmiĢtir. Ermenileri istedikleri amaca ulaĢtıramayan bu savaĢ, Azerbaycan‘da güçlenmeye baĢlayan milliyetçilik dalgasını ağır bir yenilgiye uğrattığı için Rusya‘ya yarar getirmiĢtir. Katliamın en kanlı dönemlerinde müdahale etmeyen Rusya‘nın 1908 yılına ait raporu ilgi çekicidir. Rusya ĠçiĢleri Bakanlığı Polis Müdürlüğünün hazırladığı bu belgelerde: ―Türkiye‘deki malum hadiseden (Ermeni meselesinden) sonra Kafkasya‘ya yarım milyon Ermeni gelmiĢtir. Bu Ermeniler hemen kendi karanlık emellerini göstermiĢlerdir‖ (Arzumanlı ve BahĢeliyeve, 2008, s.46) demektedir. Bu belgede Rusya‘nın, Ermenilerin ―Büyük Ermenistan‖ projesini ―karanlık emel‖ olarak nitelendirmesi önemlidir. 4. ERMENĠLERĠN
1918–1920
YILLARINDA
AZERBAYCAN’DA
YAPTIĞI
KATLĠAMLAR Ermeni komitacılar, Moskova‘daki 1917 BolĢevik Devrimi‘ni, nihai hedefleri olan Büyük Ermenistan projesini gerçekleĢtirmeleri için fırsat olarak görmüĢlerdir. Bu ihtilalın ardından Rusya, dünya savaĢından, dolayısıyla Osmanlı topraklarındaki iĢgal bölgelerinden geri çekilmeye baĢlamıĢ, bunu da yaparken önemli sayıda silahı ve mühimmatı Ermenilere bırakmıĢtı. Rus ordusunda eğitim görmüĢ Ermeni subay ve askerler, bu zengin silah mühimmatının yardımıyla Anadolu topraklarında olduğu gibi, Azerbaycan topraklarında da etnik temizliğe giriĢerek buraları Ermeni toprağı yapma fırsatı bulmuĢlardı. Ermenilere ikinci önemli fırsatı, Azerbaycan‘daki iç geliĢmeler ve bu geliĢmeler karĢısında Rusya‘nın tutumu sunmuĢtur. Bu dönemde Azerbaycan‘da Müsavat Partisi‘nin
111
güçlenmesi Rusya‘yı rahatsız etmekteydi.84 Bunun nedeni, bu partinin yükseliĢinin, Azerbaycan‘da bağımsızlık mücadelesinin de güçlenmesini sağlayacak olmasıydı. Ermeni asıllı Stepan ġuamyan Moskova‘ya, Azerbaycan‘daki bu güçlenmeyi engelleyebileceğini bildirmiĢ, bunun için de Ermenilere verilmek üzere silah ve cephane istemiĢti (ġıhaliyev, 2002, ss.99–100). Rusya, Kafkasların olağanüstü komiseri olarak atadığı S.ġaumyan‘a, istediği bu desteği kısa bir süre içerisinde sağlamıĢtır. Böylece ġaumyan 20.000 kiĢilik bir ordu oluĢturarak, Mart 1918‘de Bakü‘de kendi baĢkanlığında Sovyet iktidarını oluĢturmuĢ ve hâkimiyeti ele geçirmiĢtir (Qafarov, 2008). Azeri Türklerine seslenen ġuamyan, ―Size Azerbaycan istiklâli yerine bir mezarlık bahşedeceğim‖ (Amanoğlu, 2004) diyerek 31 Mart‘ta Azerilere dönük katliamları baĢlatmıĢtır. Bu katliamın çok önceden düĢünülmüĢ, planlı bir eylem olduğuna iĢaret eden bilgiler mevcuttur.
Örneğin
1918
yılının
ilk
aylarında
Kafkasya‘daki
Hıristiyan
kesim
silahlandırılmıĢtı. Daha da somut kanıt, Güney Kafkasya‘da Rus Milli Konseyinin Hıristiyan kesime yönelik bildirisidir. Bu bildiriye göre, 11 Mart‘tan 18 Mart‘a kadar 19–25 yaĢ arası bütün Rus gençlerinin askeri seferberliğe alındığı belirtiliyordu (ġıhaliyev, 2004, s.17, ASPĠHTA, f.276, l.7, iĢ. 212, v. 1‘den alıntı). ġu noktaya dikkat buyuralım: Bahsi geçen bu seferberlik, 31 Mart‘ta, yani ġuamyan‘ın Azerbaycan‘a gireceği gün bitirilecekti. Ayrıca ġaumyan‘ın ifadelerinden de, savaĢa yönelik her türlü hazırlığın yapıldığı anlaĢılmaktadır (ġıhaliyev, 2004, s.18). ġuamyan bu iĢgal ile hem Rusya‘nın endiĢelerini yenmek üzere Azerbaycan‘daki bağımsızlık mücadelesini engellemek, hem de Büyük Ermenistan projesinin Azerbaycan ayağını hayata geçirmeyi hedeflemiĢti. Daha açık bir ifade ile amaç, Bakü‘nün yerli nüfusunu yok ederek onun servetini sahiplenmek ve burayı Ermenistan toprağı ilan etmekti (Attar, 2003, s.32; Garibov, 2006, s.98, ASPĠHDA, f.276, l. 2, iĢ.20, v. 18-19‘dan alıntı.). Ermeni siyasi partileri ise Azerbaycan‘ın ―Büyük Azerbaycan‖, yahut ―Büyük Müslüman Devleti‖ düĢüncesi beslediğini iddia ederek bu iĢgal hareketini gerçekleĢtirdiklerini belirtmiĢlerdir (ġıhaliyev, 2004, s.18, ASPĠHTA, f.276, l. 2, iĢ.20, v. 44‘den alıntı). Azerbaycan tarihine, ―Mart Soykırımı‖ olarak geçen bu hadisede Ermeni Birlikleri acımasız bir kıyıma giriĢmiĢ, binlerce Müslümanı ―Pantürkist ve inkılâp karĢıtı‖ oldukları iddiası ile öldürmüĢlerdir (Attar, 2003, s.32). Azerbaycan Resmi Devlet ArĢivleri, Ermenilerin katliam metotları ile ilgili Ģu bilgileri içermektedir: ―…Ġyi silahlanmıĢ ve eğitimli Ermeni askerleri Müslümanların evlerine baskınlar düzenleyerek onları öldürüyor, üç-dört günlük bebekleri hançer ve süngüyle katlediyor, çocukları alevler içine atıyorlardı. Müslüman Azeri kadınlar daha ağır Ģekilde katlediliyorlardı…‖ Aynı arĢiv belgesine göre, kulakları, burunları
84
Ekim 1917‘de yapılan seçimlerde Müsavat Partisi, oyların %40‘nı almıĢtı. Bu, BolĢeviklerin seçimlerde aldığı oyların üç katı kadardı (ġıhaliyev, 2004, s.18).
112
kesilen, karınları yırtılan, cinsel organları paramparça edilen 37 Müslüman Azeri kadının cesedi bulunmuĢtur (ġıhaliyev, 2004, s.19, ASPĠHTA, f.276, l. 2, iĢ.22, v. 75-77‘den alıntı). Bakü‘de yaĢatılan katliam sonrası Ermenilerin bıraktığı manzarayı Rus Albay Kulge, Ģu Ģekilde rapor etmiĢtir: "Ermeniler kimseye acımadan, çoluk çocuk demeden ellerine geçen Müslümanları katletmişlerdir. Bakü'nün sokakları çıplak kadın cesetleri, kesilmiş başlarla adeta dolup taşıyordu. (...)Çocuk cesetleri köpeklere atılmıştı." Kadınların çıplak durumda duvara çivilendiği bu katliamda, sadece bir yerde 57 kadının parçalanmıĢ cesedi bulunmuĢtur. BaĢka bir yerde ise, çıkarılmıĢ gözler, kesilmiĢ kulaklar ve burunların toplandığı oda bulunmuĢtur (Attar, 2005, s.70). Katliam sırasında Bakü‘de bulunan Kulna isimli yabancı bir turist de gördüklerini Ģu sözlerle anlatmıĢtır: ― Ancak Müslümanlarla meskûn olan mahallelere giren Ermeniler halkı öldürüyor, şimşirle parçalayarak, süngülerle delik deşik ediyor, evleri yakıyor, çocukları, yanan evlere atıyor, diri diri yakıyor, üç-dört günlük süt emen çocukları süngülerine takıyorlardı. Bir çukurdan bir kaç gün sonra çıkarılan 87 Müslüman cesedinin kulakları, burunları kesilmiş, karınları yırtılmış, cinsel uzuvları kesilmişti. Bunlar, çocuklara acımadıkları gibi ihtiyarlara da acımıyorlardı‖ (Alekserli, 2002, s.33; Garibov, 2006, s.96, ASPĠHDA, f, 278, v. 4‘den alıntı). Ayrıca bu katliamda Azerilere ait evler yağmalamıĢ, tüm okul, gazete ve diğer kültür ocakları harap edilmiĢ, bölgedeki pek çok tarihi esere zarar verilmiĢtir (Attar, 2003, s.33). Tüm bunlar Ermenilerin Türklere karĢı besledikleri kin, nefret ve düĢmanlığın somut göstergelerindendir (Attar, 2005, s.70). Ermeniler özellikle Azerilerin saygı duyduğu kiĢileri alenen katletmiĢlerdir. Molla Caferkulu da bunlardan biriydi. ―Ermeniler mescide girerek Molla Caferkulu‟yu bulmuş, onun gözlerini çıkarmış, dilini, burnunu ve kulaklarını kesmiş, yüzünün ve kafasının derisini soymuşlar ve sonra onu kurşuna dizmişlerdir. Ayrıca Caferkulu‟nun evinde ve mescitte bulunan bütün kadınlar da bu olay sırasında öldürülmüşlerdir‖ (Garibov, 2006, s.100, ADA, f. 1061, v. 3- 8‘den alıntı). Halkın değerlerini hedef alan Ermeniler, 1918‘de Nevruz Bayramı günü Ermeni askerleri Pembek köyünde 13 yaĢından büyük 411 Azeriyi ağıla topladıktan sonra kapı ve bacayı kapatarak önce kurĢunlamıĢlar, sonra bacadan petrol döküp yakmıĢlardır. Bu mezalimden sadece bir kiĢi kaçabilmiĢtir (ġarlı, 2005, s.24). Ermeniler dini değerleri de hedef almıĢ, girdikleri bütün bölgelerde mescitleri dağıtmıĢ, kutsal kitapları ayaklar altına almıĢ, yakmıĢlardır (Arzumanlı ve BahĢeliyeva, 2008, s.68). Stepan ġuamyan, 13 Nisan‘da Halk Komiserliği Sovyeti‘ne Bakü olaylarının sonucu ile ilgili Ģu bilgiyi vermiĢtir: ―Üç gün zarfında Bakü‟de şiddetli çatışmalar boy gösterdi. Bir tarafta Ermeni milli birlikleri ile beraber dövüşen Sovyet Kızıl Ordusu, diğer tarafta Musavamat partisinin idaresindeki Müslüman kuvvetler vardı.(…) Sonuç bizim açımızdan güzel oldu. Düşman tamamen imha edildi‖ (Attar, 2003, s.33) ġuamyan‘ın Azerbaycan‘ın
113
yerli halkından ―düĢman‖ olarak bahsettiği son cümlesinde belirttiği gibi, Bakü‘de tam anlamıyla Türkleri imha hareketi yaĢanmıĢtı. Resmi rakamlara göre Bakü‘de üç gün içinde 10.000‘den fazla insan öldürülmüĢtür (ġıhaliyev, 2004, s.20). Bakinski Raboçi Gazetesi‘ne göre bu rakam 17.000‘dir (Attar, 2005, s.71). O dönemde Bakü'de yaĢayan BolĢevik Blyumin ise Ermeni TaĢnakların bu hareketle katlettiği insan sayısının 20.000 olduğunu bildirmiĢtir (ġıhaliyev, 2002, s.103 ASPĠHTA, f.276, L.2, iĢ 20. v.18-19‘dan alıntı). Kalanların bir kısmı Dağıstan, Gence ve Ġran‘a kaçmıĢlar ya da Bakü sınırındaki köylere sığınmıĢlardır. Bu kanlı hadise Sovyet tarihinde ―iç savaĢ‖, Azerbaycan tarihinde ise ―soykırım‖ olarak nitelendirilmiĢtir. Sovyet basını ise, özellikle de Pravda ve Ġzvestia gazeteleri Türklere yapılan bu katliamlardan hiç bahsetmemiĢtir (Doğanay, 2003). Bu katliam Rusya‘ya yarar sağlamıĢ, BolĢevik iktidarı Bakü bölgesine yerleĢmiĢtir85 (TaĢkıran, 1995, s.99). Bakü‘de gerçekleĢen bu katliama Avrupa sessiz kalmıĢtır. Hatta Ġngiliz DıĢiĢleri Bakanlığı, bu katliamın basındaki yankılarından rahatsızlık duymuĢtur. Örneğin Sir Mark Sykes‘a göre, Bakü gibi mahalli bir bölgede geçen bir olay bütün Ermeni ırkının kötü olduğuna dair bir izlenim vermemeliydi. Ayrıca bu tarz haberler kamuoyunda, Türklerin Ermenilere karĢı yaptıkları katliamın pek de gereksiz olmadığı gibi bir izlenim vermekteydi (Çağlayan, 1999, s.517). Ermeni komutan Ohannes‘in, ġuamyan‘a sadece Rusların değil, Ġngilizlerin de yardım ettiği ve Ermenilerin büyük petrol Ģehri olan Bakü‘yü ele geçirmeleri için desteklediği (Hartill, 1990, s.191) iddiası, Ġngiliz DıĢiĢleri Bakanlığı‘nın verdiği bu tepki ile güçlenmektedir. Bakü ile beraber civar yerleĢim birimlerinde de katliamlar gerçekleĢtirilmiĢti. Zengezur, Göyçay, Karabağ, Gence, Gümrü ve Üçkilse kazalarında onlarca Türk köyü yakılıp dağıtılmıĢ, yüzlercesi terk edilmiĢ ve bir o kadarı da yağmalanmıĢtı (Attar, 2005, s.61). Civar bölgelerdeki bu katliamlarla birlikte Ermenilerin, sadece Mart ayı içerisinde katlettiği Türk sayısı 30.000‘i bulmuĢtu (Cafersoy, 2002, s.28). Bakü Sovyeti‘nin BolĢevikTaĢnak birlikleri, ġamahı, Salyan, Kürdemir, Guba (Kuba) ve Lenkeran bölgelerinde, Bakü‘de yaĢananları tekrarlatmıĢlardır.
85
Bu katliam, sonraki yıllarda Azerbaycan için çok derin ve kapanmayan bir yara olarak kalmıĢtır. Mehmet Emin Resulzade Mart katliamını ―milli katliam‖ olarak nitelendirmiĢ, bu olayın amacının ―Azerbaycan fikrini taĢıyanları, muhtariyet ve bağımsızlık ülküsü ile yaĢayanları mahvetmek‖ olduğunu savunmuĢtur (Garibov, 2006, s.99).Bu katliam Azerbaycan tarafından 1998 yılında ―31 Mart Azerbaycanlıların Soykırımı Günü‖ olarak kabul edilmiĢtir. Azerbaycan CumhurbaĢkanı Ġlham Aliyev, konuyla ilgili yaptığı konuĢmasında: ―Ermeni TaĢnak çetelerinin BolĢeviklerin himayesiyle 1918 yılında Bakü`de ‖etnik temizlik‖ hareketine baĢladığını, birkaç gün içinde onbinlerce insanın katledildiğini, ev, okul, cami ve kültür eserlerinin yıkıldığını‖ belirtti. Azeriler bu tarihten itibaren her yıl resmi olarak 31 Mart-01 Nisan 1918 tarihlerini, Ermenilerin Azerilere karĢı gerçekleĢtirdiği soykırım gunu olarak anmaktadırlar. Konuyla ilgili "BM TeĢkilatı BaĢ Meclisi'nin 11 Aralık 1946 tarihli kararnamesi ve 9 Aralık 1949 tarihli Uluslararası Konversiyum, Azerbaycan'da 1918 yılı Mart-Nisan aylarında Ermenilerce yapılan soykırımı hukuki açıdan "genosit" olarak değerlendirmiĢ ve bu konuda Azerbaycan'da 50.000'den fazla insan kaybı ile sonuçlanan bu olay hakkında çeĢitli TeĢkilatlara ve ayrı ayrı devletlere bilgi vermiĢtir" (ġıhaliyev, 2002, s.111).
114
ġamahı‘daki katliamının yöneticisi S. Lalayan, askerlerine, ilk olarak yaĢlıların, kadınların ve çocukların saklandığı mescidi kuĢatmaları, sokağa çıkanları kurĢuna dizmeleri ve mescitleri yakma emrini verdi. Azerbaycan arĢivlerinde: ―…Çocuk ve kadınların büyük çoğunluğu mescitte saklandı. Ahund Molla Caferkulu öldürüldü. Herkes, saygın bir kişi olan Ahund‟a hiçbir şey yapılmayacağını, ona el kaldırılmayacağını zannediyordu. Ama Ermeniler mescide girerek Ahund‟u buldular. Onun gözlerini çıkardılar, dilini, burnunu ve kulaklarını kestiler. Yüzünün ve kafasının derisini soydular ve sonra onu kurşuna dizdiler. Ahund‟un evinde ve mescitte bulunan bütün kadınlar öldürüldü‖ (ġıhaliyev, 2004, s.21, ASPĠHTA, f. 277, l. 2, iĢ. 16, v. 9-14‘den alıntı) bilgisi verilmektedir. Bu metotlarla iĢgallerini sürdüren Bakü Sovyeti‘ne bağlı Ermeni ordusu, ġamahı‘nın Mart ayında 58 köyü, Nisan ayında da 122 Müslüman köyü yağlanmıĢ, 1653‘ü kadın, 965‘i çocuk olmak üzere 8.000 civarında insan öldürmüĢ ve yerli Müslüman nüfusu 1 milyar Ruble‘den daha fazla maddi zarara uğratmıĢlardır. 1918 yılında 15.000 olan ġamahı‘nın nüfusu (%80‘den fazlası Türk‘tü), 1921 yılında yaklaĢık 1701‘e düĢmüĢtür.86 (ġıhaliyev, 2004, s.21, ASPĠHDA, f. 277, 2, 16‘dan alıntı). Kuba‘nın iĢgali için ġuamyan Hamazasp‘ı görevlendirmiĢti. ―Ceza Çetesi‖ ismini verdiği kuvvetleriyle (Arzumanlı ve BahĢeliyeva, 2008, s.64) Kuba‘yı ele geçirdikten sonra Ģehrin meydanında konuĢma yapan Hamazasp‘ın Ģu ifadeleri dikkate değerdir: ―Ben Erzurumluyum. Uzun süre Türklerle savaştım ve Ermeni menafilerinin savunucusuyum. Ben Sovyet Hükûmeti tarafından ceza birlikleri ile buraya sizden iki hafta önce burada öldürülmüş Ermenilerin intikamını almak için gönderildim. (O, elini topların bulunduğu dağa doğru tutarak) sizin acı günleriniz ben o dağa kalktıktan sonra başlayacak. Yarın ben o dağa çıktıktan sonra şehri dağıtacak ve mahvedeceğim. Şu anda benim Didak ve Alpan köylerinde savaşlarım devam etmektedir. Sonra diğer köylere geçerek siz Türkleri ateşe atacak ve Şahdağ‟a ulaşacağım. O zaman Ermenileri öldürmenin ne anlama geldiğini anlamış olursunuz. Ben buraya düzen oluşturmak ve Sovyet hâkimiyetini kurmak için değil, öldürülmüş Ermenilerin intikamını almak için geldim‖ (Garibov, 2006, s.102, ADA, f. 1061, v. 35-36‘dan alıntı). Hamzamp bu sözleri ile Ermenilerin Büyük Ermenistan fikri ile neden sadece toprak iĢgali ile yetinmeyerek Türkleri acımasızca katlettikleri sorusunun cevabını vermektedir. Ayrıca Ģehirdeki tüm Türkleri katletmesi emrini verdiği kuvvetlerine ―ceza çetesi‖ ismini vermesi anlamlıdır. Hamzamp bu isim ile kendi ırkına karĢı soykırım yapmakla
86
Konu ile ilgili daha ayrıntılı bilgi için bkz. Azerbaycan Devlet ArĢivlerinde 22 Kasım 1918‘de Olağanüstü AraĢtırma Komisyonu BaĢkanı A. Hasmemmedov‘un Azerbaycan Cumhuriyeti Adliye BaĢkanına, ġamahı Ģehrine bağlı Azerbaycanlı-Türk köylerinin yağmalanması ve Müslüman ahali üzerinde Ermeni iĢkenceleri ve cinayetleri hakkında bildirisi (ġıhaliyev, 2004, s.20, ASPĠHTA, f. 277, l. 2, iĢ. 16, v. 9-14‘den alıntı), adı geçen komisyon üyelerinden A. Novatski‘nin bu meseleyle ilgili Komisyon BaĢkanına bildirisi (ġıhaliyev, 2004, s.20, ARDA, f. 1061, l. 1, iĢ. 108, v. 8-102dan alıntı), bu iĢlerde suçlu bulunan Ģahıslarla ilgili soruĢturma baĢlatılması hakkında Olağanüstü AraĢtırma Komisyonunun 12 Temmuz 1919 tarihli kararı (ġıhaliyev, 2004, s.20, ARDA, f. 1061, l. 1, iĢ. 105, v.1‘den alıntı).
115
suçladığı Türkleri, yine kendisi de bu suçu iĢleyerek, yani Türk ırkına soykırım yaparak cezalandırmak istediğini göstermektedir. Kuba‘nın iĢgali sırasında Ģehre bağlı 122 Türk köyü bu intikam duygusu ile yağmalanmıĢ, bir kısmı kadın ve çocuk olmak üzere 60 Azerbaycan Türkü öldürülmüĢ, 53 kiĢi yaralanmıĢtır ġıhaliyev, 2004, s.22, ARDA, f. 1061, l. 1, iĢ. 96, v. 8‘den alıntı). Alibeyov ise bu sayının çok daha fazla olduğunu belirterek, ―Ermeniler şehri terk ettikten sonra (…) 2.000‟e yakın Müslüman Türkün, kadın ve çocukların katledildiklerini gördüm‖ diye yazmıĢtır (Garibov, 2006, s.102, ADA, f. 1061, 1. 97‘den alıntı). Bu iĢgalin sorumluları yakalanmıĢ fakat kısa bir süre sonra kurulan BolĢevik Hükümeti‘nce serbest bırakılmıĢlardır.87 Azerbaycan tarafından kurulan Olağanüstü Tahkikat Komisyonu‘nun topladığı belgelerde katliamla ilgili Ģu bilgiler geçmektedir: ―Ġyi silahlanmıĢ ve eğitilmiĢ Ermeni askerleri Müslümanların evlerine giriyor, evdekileri katlediyor, onları hançer ve süngü ile doğruyor, çocukları yanan evlerin içine atıyor, 3 – 4 günlük çocukları süngülerin ucuna takıyorlardı. Çok sayıda genç Türk kadınını diri diri duvara çivilemiĢler. Kaçıp canını kurtarmaya çalıĢan ahaliyi kurĢunlamak için önceden Ģehrin uygun yerlerinde makineli tüfekli adamlar konulmuĢtu. Müslümanları katletmenin yanı sıra, Ermeniler onların mallarını, evlerini de tahrip ediyor, değerli eĢyalarını ise alıp götürüyorlardı. Daha sonraları bir yerde toprağın altından 57 Müslüman kadın ve kızın cesedi bulunmuĢtu. Onların kulaklarını, burunlarını kesmiĢ, karınlarını yırtmıĢ, sağ kalanlara tecavüz etmiĢ, iĢkence etmiĢlerdir. 1918 yılı Mart soykırımı zamanı Bakü Ģehrinde kaynakların belirttiğine göre Ermeniler 30.000 civarında Müslüman‘ı katletmiĢlerdir‖ (Amanoğlu, 2007). Katliamların Ģiddetlenerek devam etmesinden dolayı hayati endiĢe taĢıyan halk, yaĢadıkları yerleri terk etmeye baĢlamıĢtı. Fakat Ermeniler bu kiĢileri de katletmekten de geri durmamıĢlardır. 29 Nisan 1918‘de Gümrü‘den Ahılkelek‘e nakledilme sırasında 3.000 kadın, çocuk ve yaĢlı Azeri Türkü Ermenilerce katledilmiĢtir (AktaĢ, 2000). 4 Haziran 1918 Tarihli Batum SözleĢmesi‘ni de tanımadıklarını beyan eden Ermeniler, saldırdıkları coğrafi alanı geniĢletmiĢler; Erivan, Nahçıvan, Ordubat, Karabağ, Gence, Bakü, Zengezur ve ġirvan gibi Ģehirlerde silahsız ve masum Türkleri keserek katletmiĢlerdir (Attar, 2003, s.32).
―Ermeni gerilla lideri Andranik, 60 binden fazla Türk
mülteciyi kaçmaya zorlayarak Nahçivan ve Güney Azerbaycan‘daki köyleri yakıp yıktı. 420 köy talan edildi. Yüzlerce köy hasar gördü ve binlerce Türk katledildi. Erivan‘daki Türklerin üçte ikisi öldürüldü (…) Türklerin hemen hepsi silahsızdı, savaĢmak için ne istekleri ne de güçleri vardı‖ (Carthy, 2005, s.353). Ermeniler ise adeta Türkleri öldürmek üzere
87
Guba Ģehri ve civarında gerçekleĢtirilen katliamın sorumluları olan Hamazasp, onun yardımcısı Nikolay, komiser Venuntsa, Hartun Hayrapetov, Avakov, Emircanyan‘a Olağanüstü AraĢtırma Komisyonu tarafından soruĢturma baĢlatılmıĢ ve mahkemeye sevkedilmiĢlerdi. Ama 27 Nisan 1920 tarihinde Azerbaycan Halk Cumhuriyetine son verilince, onun aldığı bütün kararlar 10 Ekim 1920 tarihinde BolĢevik Hükümeti Sorgulama Komisyonu tarafından iptal edilmiĢtir (ġıhaliyev, 2004, s.22, ARDA, f. 1061, l. 1, iĢ. 96, v. 13‘den alıntı).
116
programlanmıĢtı. Nahçıvan‘daki katliamlara iĢtirak eden Ermeniler, yakalandıktan sonra ―Nahçıvan havalisinde bir tek Türk kalmayıncaya kadar katliamların devam ettirilmesi veya bütün Müslümanların Aras nehrine dökülmesi hususunda amirlerinin karar aldığını‖ ifade etmiĢlerdir (Amanoğlu, 2007). ArĢivlerinde Ermenilerin Nahçıvan‘a bağlı Çilehan, Kamerli ve Fakirler köyünde gerçekleĢtirdikleri
katliamlarla
ilgili
Ģu
bilgiler
verilmektedir:
―Osmanlı
ordusunun
ayrılmasından itibaren Nahçıvan‟da katliamlarını sürdüren Ermeniler, Çilehan köyüne de saldırmışlardır. 600 kadar Ermeni milis, silahlarını topladığı köylüyü bir araya toplayarak üzerlerine ateş açmışlardır. Kaçmaya çalışanları boğmuşlardır. 200 hanelik bu köyden sadece 26 kişi kaçmayı başarmıştır (…)Osmanlı ordusunun bu bölgeden ayrılması sonrası Ermeniler, Kamerli köyünde, köyün gençlerini yol yaptırma bahanesi ile toplayıp akıbeti belirsiz bir yolculuğa çıkarmış, köyün bazı kızlarına tecavüz etmiş, ardından da ya hançerlerle öldürmüşler ya da Erivan‟da kerhanelere gönderilmişlerdir. Köyün ileri gelenlerini keserlerle parçalamışlar, kimilerini de ellerinden ağaçlara çivilemişlerdir. Bazı kadınlar saçlarından ağaca asılmıştır. Bir gün sonra ablukaya aldıkları bu köyde, balta ve testerelerle katliamlarına devam etmişlerdir. Bu katliamdan sadece 18 kişi kurtulabilmiştir (…) 250 Ermeni neferinin katıldığı Fakirler Köyündeki katliamda 500 erkeği bir iki eve kapatıp tek tek öldürerek sokağa atmışlardır. Mescide sığınmış olan 200 kişi kaçmaya çalışmış ancak sadece 14 kişi kurtulabilmiştir‖ (BOA1). Katliamların bir diğer yöneticisi de TaĢnak Komitesi lideri Antranik‘ti. Anadolu‘da çok sayıda Türk kıyımı gerçekleĢtiren bu çete reisi, Azerbaycan‘da da çok sayıda Türk yerleĢim birimine saldırmıĢ, çok sayıda insanın ölümüne neden olmuĢtur.88 Faaliyetlerinden bir kaçı Ģu Ģekildedir: ―Yaycı, Arza, Kerim-Kulu, Culfa, Ordubad‘ın birçok kasabalarını, Cemaldu, Kırna, Beneniyar kentlerini iĢgal etmiĢ, bu bölgedeki evleri, mescitleri, okulları ve tahıl ambarlarını yakıp küle çevirmiĢ, binden fazla Müslüman hayatını kaybetmiĢtir‖ (Selvi, 2000, Mirzayev, Nahcıvan Kandlarında Andranik‘in Töreddiği VahĢilikler, s. 126‘dan alıntı). Erivan bölgesindeki Müslüman delegeler Azerbaycan BaĢbakanına gönderdikleri telgrafta, ―Antranik Birliği ile Erivan bölgesine hareket etti. Yanında Türkiye‟den gelen Ermeniler de var. Hedefleri bölgedeki Müslümanların imhası ve göçürülmesidir‖ bilgisini iletmiĢlerdir (Selvi, 2000, Staggering Fact, 2001‘den alıntı ). Osmanlı Devleti arĢivlerinde yaĢanan katliamla ilgili: ―…SarıkamıĢ‘tan geri çekilen Antranik PaĢa ve çetesi baĢta olmak üzere Ermeni çetelerinin, Bedrevans, Kalender, Ġslâmsor, Ahalik-i Ulya, Hosu karyesi, Zanzak, Sıçankala, Ağviran, Zivin, Menevürt, Zars, Gerek, Azab köyleri ahalisini soykırıma tabi tuttukları, yaklaĢık 10.000 kiĢiyi esir aldıkları ya 88
Ermeni Çete Reisi Antranik, Anadolu‘daki katliamlarının tehcir kararı ile engele uğramasından sonra Mayıs 1915‘de 1.200 fedaisi ile birlikte Azerbaycan'da Rus Komutanı Çernoroyof'un Tümeni'ne katılmıĢtı. Bu çete reisinin Amerika'daki Ermenilerden parasal yardım gördüğünü belirten gazete haberi yayınlanmıĢtır (Karacakaya, 2001).
117
da katlettikleri, esir edilenlerin katledildiği haberinin alındığı, ya da hiç haber alınamadığı; katledilenlerin ise dere içlerine, hanelere ve ahırlara toplatılıp kurĢunlanarak ya da süngü ve balta ile parçalanarak katledildikleri; bazılarını, üzerlerine gazyağı dökerek yaktıkları, çocukların burun ve kulaklarını kesip parça parça doğradıkları, bazılarının göğüslerinden çivi çakarak
süngüledikleri,
bir
kısmını
boğazladıkları,
kadınların
memelerini
keserek
iĢkencelerle öldürdükleri; kalan az sayıda insanın da ancak can ve namuslarını kurtarabildiği Osmanlı idaresince kayıt edilmiĢtir‖ (Karacakaya, 2001) bilgileri yer almaktadır. Yine Erivan‘a bağlı Burunluk köyü hakkında ―Ermeniler, aralarında düĢmanlık kalmadığına inandırdıkları Müslümanların güvenini sağlamıĢtı. Fakat kısa bir zaman sonra köyü top ateĢine tutmuĢ, kaçmaya çalıĢan Türkleri süngülerle parçalamıĢlardır. Bu katliamdan ancak 20 erkek, 11 kadın ve 4 çocuk kurtulabilmiĢtir‖ (BOA1) bilgisine yer verilmiĢtir. Osmanlı Devleti, 29 Haziran 1918‘de Ermenilerin Erivan'da yaptıkları katliamı soykırım olarak nitelemiĢ ve katliamdan kurtularak Türkiye'ye göç etmek isteyen Müslümanlara müsaade etmiĢtir (Karacakaya, 2001). Ayrıca Halil PaĢa, Antranik‘in Zengezur bölgesinde yaptığı katliamlardan dolayı Ermenistan‘ı Ģiddetle protesto etmiĢtir. Erivan Hükümeti ise çeteler üzerinde hâkimiyeti olmadığını, düzenli birliklerin bu bölgeden çekilmiĢ olduğunu bildirerek bu suçlamayı kabul etmediğini bildirmiĢtir (Selvi, 2000). Komünistlerle iĢbirliği içinde olan TaĢnakların, milli ve dini kimliklerinden dolayı Mart ayında baĢlattıkları Türk katliamında ölü sayısı Eylül ayına gelindiğinde 50.000‘i aĢmıĢtı (Attar, 2003, s.51). Olayların dinmemesi, aksine daha Ģiddetli biçimde devam etmesi üzerine Osmanlı Devleti, yaptığı yardımın yeterli olmadığına kanaat etmiĢ ve bölgeye askeri müdahale göndermeye karar vermiĢti. Bunun üzerine Kafkas Ordusu harekete geçerek 15 Eylül 1918‘de Bakü‘yü ele geçirmiĢ ve BolĢevikler, Rusya‘nın en önemli Ģehirlerinden biri olarak kabul ettikleri Bakü‘den çekilmek zorunda kalmıĢlardı (Qafarov, 2008). Bu sayede 1918 yılının sonbaharında Bakü özgürlüğüne kavuĢmuĢ ve burada Azerbaycan Halk Cumhuriyeti‘nin hâkimiyeti kurulmuĢtu (Garibov, 2006, s.39). Bunun da sonucunda Azerbaycan topraklarında asayiĢ sağlanmıĢ, bölge düzene kavuĢmuĢtu (Doğanay, 2003). Azerbaycan‘a getirilen bu düzen, 30 Ekim 1918 Mondros AteĢkes AntlaĢması gereği, Osmanlı Ordusu‘nun bölgeden çıkması ile bozulmuĢtur. Bu geri çekiliĢi fırsat bilen Ermeni teröristler, Andranik önderliğinde Zengezur‘a saldırmıĢlardır (Attar, 2005, s.84). Tanıkların ifadelerine göre, Zengezur‘da Ermeniler tarafından gerçekleĢtirilen bazı Ģiddet olayları Ģunlardır: 1.
Buğudu köyünde Ermeni haydutlarına verilen 15 genç kız, yaĢadıkları tecavüz
ve Ģiddet olaylarına dayanamayarak ölmüĢlerdir. 2.
Aynı köyde Ermeniler, camiye sığınan 400 kiĢiyi cami kapısını kilitleyerek
içeride tutsak ettiler. Arkasından el bombaları attıkları camiyi en sonunda ateĢe vermiĢlerdir.
118
3.
Adı geçen Buğudu köyünde hançerle öldürülen Müslüman kadın… …‘nın
göğüsleri kesilmiĢ, kesilen göğüs yine hançerle öldürülmüĢ bebeğin ağzına sokulmuĢ halde bulunmuĢtur.. 4.
Aynı köyün sakini … … ….Ermenilerce katledildikten sonra cinsel organı
kesilerek ağzına sokulmuĢtur. 5.
Adı geçen köyün kızları … …., … … , … … ve … … Ermenilerin tecavüzü
sırasında hayatlarını kaybetmiĢlerdir. 6.
Buğudu köyü yakınlarında bir köyde, … … göğüsleri kesilerek öldürülmüĢ ve
arkasına nal çakılmıĢtır. 7.
Nüvedi köyünde Ermeniler, yatakta hareketsiz yatan ihtiyar Esadbey Melik
Abbas‘ı süngüyle öldürmüĢlerdir. 8.
Aynı
köyde
Ermeniler,
sokakta
koĢan
çocukların
kafalarını
kılıçla
uçurmuĢlardır. 9.
ġeki köyünün sokaklarında göğüsleri kesilmiĢ kadın cesetleri yanında ikiye
parçalanmıĢ bebek cesetlerine rastlanmıĢtır. 10.
ĠmiĢli köyünde Ermeni baskını sırasında, çocukları kılıç ve süngüye
takmıĢlardır. Buna ek olarak çok sayıda parçalanmıĢ ceset bulunmuĢtur. 11.
Ağdü köyünde Ermeniler Müslümanlardan Hristiyanlığı kabul etmelerini
istemiĢ, kadınların göğüslerini kopartarak bebeklerin ağızlarına sokmuĢlardır. 12.
Aynı köyde Ermeniler, … …‘nun ayaklarının uçlarını kesmiĢler ve silah zoru
ile kamçılayarak yürümesi için zorlamıĢlar, kan kaybından ölene dek yürütmüĢlerdir. 13.
Birçok genç kız tecvüz edildikten sonra öldürülmüĢtür.
14.
Çullu köyünde yataktaki dokuz hasta hançerle kesilerek öldürülmüĢtür.
15.
Bağırbeyli köyünde erkek, kadın yedi kiĢiyi bir evde kapatarak evi ateĢe
vermiĢlerdir. 16.
Adı geçen köyde Müslümanların kol, ayak ve baĢı kopartılan cesetler
tanınmaz hale getirilmiĢ ve kime ait olduğu tespit edilememiĢtir. 17.
Gatar köyünün saygıdeğer ihtiyarı Mesedi-Galandan MeĢedioğlu yakıt
dökülüp yakılarak öldürülmüĢtür. 18.
Aynı Gatar köyünde Ermeniler Kerbelayi Allahverdi Hüseyin Alioğlu‘nun ayak
ve kollarını bağlayarak boğazlamıĢlardır. 19.
Birinci Vrtanzur köyünde çok sayıda boğazlanmıĢ kadın ve çocuk cesedi
bulunmuĢtur. 20.
Erivan vilayetinde Novobeyazit (Yeni Beyazit) iline bağlı Rahman Efendi
köyünde ihtiyar Ġbrahim hacı Hüseyinoğlu‘nun canlı olarak gözleri çıkarılmıĢ, öldürülmesinden sonra cesedi yakılmıĢtır‖ (Attar, 2003, ss.37–38, MDA, Fond 100, s.83-95‘den alıntı)
119
Bu Ģekilde Zengezur kazasında 105 Azerbaycan köyü Ermeniler tarafından dağıtılmıĢ ve yakılmıĢtır (Garibov, 2006, s.140, ADA, f, 970, 39-44‘den alıntı). Bu facianın sonucu olarak 3.257 erkek, 2.276 kadın ve 2.196 çocuk olmak üzere toplam 10.086 Azerbaycanlı katledilmiĢtir. 50.000 Türk hayatta kalabilmek icin Zengezur‘u terk etmek zorunda kalmıĢtır (Attar, 2003, s.37; Garibov, 2006, s.140, ADA, f, 970, v, 39‘dan alıntı; Selvi, 2000). Olayın görgü tanıkları, bu tür iĢkence ile öldürme ve tecavüz olaylarının, Ermenilerin baskın yaptığı hemen her köyde yaĢatıldığını bildirmiĢlerdir. Bu suçları iĢleyen Ermenilerin yüzlercesi Müslümanlarca tespit edilmiĢ,89 fakat Lenin ve TaĢnak ġuamyan‘ın giriĢimleri sonucunda suçlular ceza almaktan kurtulmuĢlardır (Attar, 2003, s.35). Azerbaycan resmi kayıtlarına göre 1918 yılında gerçekleĢtirilen Ermeni saldırılarının bilançosu
Ģöyleydi:
―Bakü Gubernetörlüğünde
229
mahalle
yakılmıĢ
ve
sakinleri
öldürülmüĢtür. ġamahı'da 58, Kuba'da ise 112 mahalle saldırıya uğramıĢtır. Gence Gubernatörlüğünde 272 mahalleye saldırılmıĢtır. Zengezur'da 115, Karabağ'da 157 köy ve kasaba yok edilmiĢtir. Erivan Gubernatörlüğünde 211 Müslüman köyü ve mahallesi harabeye çevrilmiĢtir‖ (Attar, 2005, s.72, ADA, f.970, siy.10, d.16, vr.1-9‘dan alıntı). 1919 Ağustosunda ―Ermeni askeri birlikleri Nahçıvan ve ġerür çevresindeki 45 köye hücum etmiĢler ve demiryolu boyuna yakın köyleri, zırhlı vagonlardan ateĢ altına almıĢlardı‖ (Kırzıoğlu, 2007). Bu tarihlerde Nahçıvan civarındaki TaĢburun köyünü yakmıĢ, kaçmayı baĢaramayan ihtiyarları, kundaktaki bebekleri bile süngülerle, bıçaklarla katletmiĢler, köylülerin mallarını yağmalamıĢlardır (BOA1). Ermeniler bu taarruzlarıyla bölgede yaĢayan Türkleri göç etmeye zorlamıĢlardır (BOA3). 1920‘li yıllara gelindiğinde, Kafkaslardaki Müslümanlar için tam bir korku dolu bekleyiĢ hâkimdi. Ermenilerin bu bölgedeki Müslümanlara ―imha politikası‖ tatbik edeceği söylentileri bölge halkları arasında dolaĢmaktaydı (BOA1). Ermeniler, Osmanlı ordusunun çekilmesinin ardından gerçekten de bu bölgede insanlık dıĢı katliamlara giriĢmiĢ, etnik temizlik gerçekleĢtirmiĢlerdir.
Bu katliamlar sürerken Ermeni milislerden Serhatikof‘un
‗Kafkas‘ta Ġslamları mahvetmek politikasının tatbik edilmekte olduğunu ifade etmesi (BOA1) de Ermenilerin amaçları hakkında önemli bir bilgi sunmaktadır. Ayrıca Nahcivan‘da görevli Ermeni zabiti Hartin oğlu Haçon, ―Müslümanları Kafkas‟ta mahvetmek, Ermenistan‟ın istikbali için Ermenilere büyük bir vazifedir‖ (BOA1) sözleri ile bu bölgede Ermenilerin hedeflerini en kısa Ģekilde özetlemiĢtir. ġubat 1920‘de Erivan‘da gerçekleĢtirilen Ermeni mezalimi hakkında Osmanlı arĢivlerinde Ģu bilgiler yer almaktadır: ―Ermeniler tarafından Erivan mıntıkasındaki Türklere mezalim uygulanmıĢ, paralarına el koyup eĢyalarını yağmalamıĢ, pek çok kiĢiyi darp etmiĢ ve/veya öldürmüĢ, tecavüz olaylarına giriĢmiĢlerdir. Ayrıca bölgedeki cami ve mescitleri 89
Bu Ermenilerin isim ve soyisimleri için bkz. Attar, 2003, s.39.
120
harap etmiĢlerdir. TaĢnaklar tarafından uygulanan mezalim sonucunda Zengibasar ahalisi binlerce kadın ve çocukla evlerini terk etmek zorunda kalmıĢlardır‖ (BOA1) ArĢivde katliam metotları hakkında da Ģu bilgiler yer almıĢtır: ―Ermeniler tarafından Kızılkule köyünde genç ve çocuklardan oluşan 50 kişi baltalarla katledilmiş, gözleri kızgın şişlerle çıkarılmış, cesetleri yakılmıştır. Sabuncu köyünde 142 kişinin ağızları ve burunları kesilmiş, gözleri oyulmuştur. Tecavüz olaylarının da gerçekleştiği bu köyde, bebekler anneleriyle beraber aynı kazanlarda yakılmıştır. Erivan‟daki Karagola, Tirlik, Pozpir, Taşnik, Subatan, Ani ve Danyanık köylerinde yaşayan Türklerin de neredeyse tamamı, çeşitli işkenceler akabinde katledilmiş, malları yağmalanmıştır‖ (BOA4). Ermeni Korkodyan; ―1920 yılında Sovyet Ermenistan‟ı Devletinde Tasnakların soykırımından dolayı ancak 10.000 kişi civarında Türk nüfus kaldığını‖ ifade etmiĢtir (Vermez, 2007,s.12). 1920 yılı Mayıs ayında Ermenilerin yardımı ile XI. Kızıl Ordu Gence Ģehrinde 12.000‘den fazla Azeriyi katletmiĢtir (Arzumanlı ve BahĢeliyeve, 2008, s.44). ―23-24 Mayıs 1920 gecesi 300'den fazla Ermeni süvarisi, Uluhanlı'nın 5 km. kuzeyinde Cebeçalı köyünü sararak, eli silah tutan Müslümanları bir araya toplayarak bunların hepsini süngüden geçirmişlerdir. Yine bu ayın sonlarına doğru Ermeniler, Erivan'da Uluhanlı yanındaki Karadağlı adlı müslüman köyünün ahalisini zorla yerlerinden çıkararak, eşyalarını yağma etmiş, bu kişileri göçe mecbur etmişlerdir‖ (Kırzıoğlu, 2007). 1920 yılında gerçekleĢtirilen diğer Ermeni katliamlarından bir kaçı aĢağıda sunulmuĢtur: 6 Nisan 1920'de, Zengezur, Ordubad, Vedi bölgelerindeki Ġslam köylerine, türlü askeri sınıflardan kurulu nizami birliklerle saldırmıĢ, çeĢitli iĢkence yöntemleri ile Müslümanları katletmiĢlerdir. 16 Nisan 1920 gecesi, Erivan Ģehrinin 15 dakika ötesindeki Haçaparak köyündeki Müslüman ahaliye saldırarak, halkını toptan kırmaya giriĢmiĢlerdir. Bu zalim vahĢilikten kaçıp kurtulamayan 6 erkek, kamalarla öldürülmüĢtür. Kadın ve kızların namusu çiğnenmiĢ, sonra da yakılmıĢ veya öldürülmüĢlerdir. Evlerin hepsi talana uğramıĢtır. 27 Haziran 1920 gecesi Erivan'da Hacıbayram ve Haberbegli köylerine baskın yapmıĢ, ahalinin malları ile eĢyasını yağmalamıĢ, birçoğunu öldürmüĢ; katliamdan kurtulan az bir kısmı da, Aras ırmağından güneye geçerken, Ermenilerin baskını üzerine boğulmuĢlardır. Erivan yakınlarından trenle Gence'ye giden 500 Müslüman, Gümrü yakınında vagonlardan indirilmiĢ, tamamı öldürülmüĢtür‖ (Kırzıoğlu, 2007).
121
Ermeniler özellikle Karabağ ve Zengezur‘un Ermenistan‘a bağlanması amacıyla bu bölgelerde
karıĢıklık
ve
Ģiddet
eylemleri
yaratmaktaydılar.
Karabağ
General
Gubernatoru‘nun 17 ġubat 1919 tarihli, 84 no.lu raporunda Ģu ifadeler yer almaktadır: ―İlin Müslüman sakinleri ortaya çıkmış hadiseleri büyük üzüntü ile karşılamış ve herhangi bir aktif faaliyette bulunmaksızın Ermenilere karşı sadece kendini ve malını koruma amaçlı pozisyon almıştır. Müslümanlar Ermenilere karşı herhangi bir kanun dışı eylemde bulunmamışlardır. Bunun delili olarak hiçbir Ermeni köyünün zarar görmediğini ifade edebiliriz‖ (Attar, 2003, s.40). Harici ĠĢler Komiseri Huseynov, Ermenistan Hükümeti‘nin güttüğü bu amaca karĢılık, ―Karabağ ve Zengezur‟a yönelik saldırıların durdurulmasını, aksi takdirde Azerbaycan Sovyet Cumhuriyeti İnkılâp Komitesi‟nin Ermenistan‟a karşı savaş durumu ilân edeceğini‖ (Garibov, 2006, s.294, ADA, f. 970, 1, 113‘den alıntı) bildirmiĢtir. Hüseynov‘un bu gözdağı Ermenistan için hiçbir anlam ifade etmemiĢtir. Sahip oldukları güce ve Rus desteğine güvenen Ermeniler, saldırılarını tüm Ģiddetiyle devam ettirmiĢlerdir. Azerbaycan daha fazla mücadele edememiĢ, 1 Aralık 1920 tarihinde BolĢevik lideri Neriman Nerimanov Zengezur bölgesini Ermenilere taksim etmiĢtir (Cafersoy, 2002, s.28). Bu zaferi terörle kazanan Ermeniler, yeni zaferler kazanmak adına, Güney Azerbaycan‘da katliamlarını sürdürmüĢlerdir. 5. KATLĠAMLARIN SONUÇLARI VE DEĞERLENDĠRME Azerbaycan Milli Hükümeti,
I. Dünya SavaĢı boyunca Ermenilerin Güney
Kafkasya‘da gerçekleĢtirdikleri olayların incelenmesi için 15 Haziran 1918 tarihli karar ile Olağanüstü Tahkikat Komisyonu kurmuĢtur. BaĢkanlığını Ali Ekber Hasmemetov‘un yaptığı bu komisyonda Rus Albaylara önemli görevler verilmiĢtir. Ayrıca komisyonda profesyonel hukukçular görev almıĢtır. Bu komisyon gerçekleĢtirdiği tüm araĢtırmaların sonucunda, Kafkasya‘da Ermeni katliamlarının yaĢandığı ve söz konusu vak‘aların kanıtlarının esasen hususi ağır dereceli suç unsurları içeren cinayet amelleri olduğu sonucuna varılmıĢtır 90 (Attar, 2003, ss.34–35). Bu katliamların sonucunda Azerbaycan‘da binlerce Türk, insanlık dıĢı iĢkence metotları ile öldürülmüĢ, yerleĢim bölgeleri yakılmıĢ, yıkılmıĢtı. Ayrıca bu katliamlar, büyük göçlere ve demografik değiĢime neden olmuĢtur. Ermeniler bu katliamların nedeni olarak pek çok farklı neden öne sürmüĢlerdir. Gerçekte ise bu katliamların özünde yatan neden, Büyük Ermenistan devletini kurmak
90
Olayların araĢtırılması safhasında sanıklar ve tanıklar dinlenmiĢ, teröristler suçlarını itiraf etmiĢlerdir. Bu safhaların geçirilmiĢ olması sebebiyle Komisyonun hazırladığı rapor hukuki açıdan ―suçu sabit görülen davalar‖ kategorisindedir (Attar, 2003, s.35).
122
istemeleridir. Ermenilerin bu katliamlar sırasında ‗mahvolsun Ġslamlar, yaĢasın Ermenistan‘ nidaları, bu amacın en somut kanıtı durumundadır. Stalin 16 Mart 1921 tarihinde Pravda Gazetesi‘nde yayımlanan yazısında "Ermenistan
ile
çevredeki
Müslümanlar
arasındaki
yüzyıllara
dayanan
düşmanlık,
Ermenistan, Türkiye, Azerbaycan emekçileri arasında kardeşçe dayanışma inşa edilerek bir çırpıda yok edilmiştir" (Perinçek, 2002) demiĢtir. Oysa bu sözler, bölgedeki durum göz önüne alındığında bir tespitten öte, ancak temenni cümleleri olabilirdi. Nitekim devam eden aylarda Ermeniler saldırılarını sürdürmüĢlerdir. 1921 sonbaharında Ermeni TaĢnak orduları Nahcivan, Ordubad ve ġerur- Dereleyez kazalarında 240 köyü, Zengibasar‘da 48, Vedi‘de 118, Dereleyez‘de 74 köyü tamamen dağıtmıĢ ve burada yaĢayan yerli nüfusu tamamen katletmiĢlerdir (Garibov, 2006, s.124). Ermenilerin 1921 yılı Aralık ayı içerisinde Nahçıvan‘da gerçekleĢtirdikleri katliam hakkında Osmanlı arĢivlerinde Ģu bilgilere rastlanmaktadır: ―Dört bin silahlı Ermeni tarafından gerçekleştirilen bu katliamda Ermeniler, bu bölgede tek bir Müslüman dahi bırakmayarak, tüm Müslüman ahaliyi Aras‟a dökmeyi hedeflemişlerdir. Fakat 45 İslam köyünün merkezi olan Büyükvedi‟de halkın direnişi ile karşılaşmışlardır. O bölgede ilerleyemeyen Ermeniler, Ordubat, Ahuracıva mıntıkalarında katliama girişmiş, Tren baskınları gerçekleştirip 500 Müslüman yolcuyu öldürmüşlerdir. Şulavird, Çıkarak, Saraclu, Koşakilise, Haçinler, Kepenekçi, Bağılca, Lori, Başgeçid ve diğer birçok İslam köyünde de katliamlar gerçekleştirmiş, tecavüz ve yağma faaliyetlerinde bulunmuşlardır‖ (BOA5). Neriman Nerimanov‘a göre Ermenilerin Rusya‘dan beklentisi, hedefleri doğrultusunda kendilerine Rusların daimi desteğini sağlamaktan baĢka bir Ģey değildi. Bunun için de Ermeniler her daim Rus yönetimine sadakatlerini dile getirmekteydiler. Bu konuyla ilgili Neriman Nerimanov Ģunları yazmıĢtır: ―Büyük Ermenistan hülyalarını gerçekleştirmek için Taşnaklar her türlü maske giymeye hazırlardı. Golits‟in devrinde onlar kendilerini devrimci parti olarak görüyorlardı, sonra Vorontsov-Taşkov‟un ayaklarını öperek devrim karşıtı cepheye geçmişlerdi. Kafkasya'da Sovyet hâkimiyeti kurulduğu zaman Taşnaklar hemen maskelerini çıkarıp bu kez Bolşevik maskesi giymişlerdi‖ (Garibov, 2006, s.94, ASPĠHDA, f, 609, l.1, iĢ. 42, v. 16‘dan alıntı). Nerimanov‘un da belirttiği üzere Ermeniler, yönetimde ne tür değiĢiklikler olursa olsun, Rusların yardımının devam etmesi için o yönetimi desteklemiĢlerdir. ġuamyan‘da bu yöntemi kullanmıĢ, Rusya‘nın desteği ile Rusya‘nın istediği Ģekilde Azerbaycan‘daki milli hareketi engellemek üzere harekete geçmiĢti. Azerbaycan‘daki bu milli hareketin Büyük Ermenistan fikri karĢısında bir engel niteliğinde olduğu düĢünülürse, Ermeniler yine kendileri için bu hareketi gerçekleĢtirmiĢlerdi. Özetle, Rusya, Kafkasya politikasında Ermenileri kullanmıĢ, Ermeniler de Büyük Ermenistan Projesi için Rusların gücünü kullanmaya çalıĢmıĢlardır.
123
Bu yılların devamında da Ermeniler, devlet eliyle ya da çeteler yolu ile Türkleri katletmeye devam etmiĢlerdir. Bölgede otorite sahibi olan Rusya‘nın bu yasadıĢı eylemlere müdahale etmemesi, aksine el altından Ermenileri desteklemesi, yaĢanan kıyımların sayısını ve Ģiddetini artırmıĢtır. ĠĢledikleri tüm yasa dıĢı eylemlere rağmen hiçbir ceza almayan hatta ödül olarak ülke topraklarını geniĢletme Ģansı yakalayan Ermeniler, terör eylemlerini güçlerinin yettiği her ülkede, güçlerinin yettiği her yerde, güçlerinin yettiği her Türke karĢı uygulamaktan çekinmemiĢlerdir.
124
YEDĠNCĠ BÖLÜM KARABAĞ SORUNU VE POLĠTĠK GELĠġMELER 1. XX. YÜZYILA KADAR KARABAĞ’IN KISA SĠYASĠ TARĠHĠ VE BU TARĠH ĠÇERĠSĠNDE ERMENĠLERĠN VARLIĞI Ermeni kaynaklarında "ArtĢakh" ismiyle geçen Dağlık Karabağ bölgesi, M.Ö. VIII. yüzyıldan MÖ. V. yüzyıla kadar Urtekhe- Urtekhini adı ile Urartu Krallığı‘nın bir parçasıydı. VII. yüzyılın baĢlarında Pers kökenli Mihranid sülalesi Karabağ'da 200 yıl hâkimiyet sürdürmüĢtür. Mihrinidlerin Arap Halifesinin yönetimi altına girmesinin ardından ise hâkimiyet Abbasilerin eline geçmiĢtir (ĠĢyar, 2004, s.112). Ermeni kaynakları, Karabağ'da Ermeni yerleĢimini M.Ö. IV. Yüzyılın da gerisine dayandırmakta ve bu yüzyıla gelindiğinde Karabağ‘ın, Büyük Ermeni Krallığı‘nın bir parçası olduğunu söylemektedir (Cornell, 1999). Gerçekte ise bahsi geçen yüzyılda, Azerbaycan‘ın kuzey kısmında, Aras nehrinin yukarılarında 26 ayrı kavim birleĢerek Albaniya Devleti‘ni kurmuĢlardı. Karabağ bölgesinin tümünü içine alan bu devletin etnik yapısı; Kafkas kökenli, Türk ve Ġran asıllı kavimlerden oluĢmaktaydı (Dedeyev, 2008, s.16). BaĢka bir deyiĢle Karabağ‘da bu tarihlerde Ermeni varlığı bulunmamaktaydı. Bazı Ermeni kaynakları, yukarıda sunulan bu bilgiyi kısmen kabul etmektedir. Bu kaynaklarda Albaniya Devleti‘nin varlığı kabul edilir fakat Ermenicede Albania ve Armenia kelimeleri aynı anlama geldiği hatırlatılır. Buna göre, iki kelime arasındaki bu iliĢki tesadüf değil, bölgedeki tarihi Ermeni varlığının kanıtı durumundadır (ĠĢyar, 2004, s.112). Bilimsel olarak ise böyle bir iliĢki kabul edilmemiĢtir. Tarihi belgelere göre, Ermenilerin Karabağ‘a geliĢ tarihleri en erken M.Ö. VII. yüzyılın sonlarına dayandırılabilmektedir. Avrupa kökenli olan Ermeniler, bu yüzyılın sonlarında Roma Ġmparatorluğu‘nun kararı ile Balkanların Frakya Bölgesi‘nden Doğu Anadolu Bölgesi‘nin Van Gölü civarlarına yerleĢmeye baĢlamıĢlardır (Dedeyev, 2008, s.16). 634–644 yıllarında gerçekleĢen Ġslami fetihler sonucu Azerbaycan‘da Ġslamiyet kabul edilmiĢ, Dağlık Karabağ‘da ise Hıristiyanlığa bağlılık sürdürülmüĢtür. Bu bölgedeki Alban Kilisesi‘nin Ermeni Kilisesi‘ne bağlanması ise, Ablan halkının zamanla ErmenileĢmesinin yolunu açmıĢtır (Dedeyev, 2008, ss.17–18). 1220–1232 yılları arasında bölgeye baĢlayan Moğol, Kıpçak ve Harezm akınları sonucunda bu Azerbaycan vilayeti ile doğu Gürcistan ve bazı Ermeni merkezleri birleĢtirilerek ―Gürcistan Vilâyeti‖ oluĢturulmuĢtur (TaĢkıran, 1995, s.58). Moğolların akınlarının devam etmesi ile birlikte birçok Türk boyu da bu bölgeye yerleĢmeye baĢlamıĢ, bu bölgeden kendilerine yurt edinmiĢlerdir (Karaman, 2006). Bu süreç, bölgedeki Türk nüfusunun artıĢına yol açmıĢtır. Moğol Ġmparatorluğu parçalandıktan sonra da bu idari yapı
125
değiĢmeden Ġlhanlıların eline geçmiĢtir. Böylece Karabağ‘da Türk idaresi baĢlamıĢtır (TaĢkıran, 1995, s.58). Ġlhanlılardan önce de Karabağ bölgesi, uzun yıllar Türk hâkimiyeti altında bulunmuĢtu. Bu hâkimiyeti sağlayan yönetimler: Ġskitler, Partlar, ArĢaklar, Albanlar, Selçuklular‘dı. Ġlhanlılardan sonra da Timuroğulları, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Safeviler ve Osmanlılar Karabağ‘da hâkimiyet sürdüren Türk devletleri olarak tarihte yer bulmuĢlardır. ―Türk hâkimiyeti altındayken Karabağ ismini alan bölge, günümüze kadar bu isimle anıla gelmiĢtir‖91 (Karaman, 2006). Svante E. Cornell‘a göre (1999), XIV. yüzyıla değin farklı dönemlerde Arap, Moğol, Türk ve Ġranlıların elinde kontrol değiĢtiren Karabağ‘ın nüfusu, bu saldırıların gerçekleĢtiği dönemlerde dahi Ermeni yoğunluklu olmuĢtur. Cornell, bu yüzyılda Karabağ‘da Ermeni liderliğinin ortaya çıktığını ve Safeviler bu bölgeye özerklik verdiğini, bu idarenin de 400 yıl hüküm sürdüğünü belirtmiĢtir. Tarihi belgelere göre ise, XIX. yüzyılın sonlarına değin bölgede bir Ermeni ekseriyetinden bahsetmek mümkün değildir. Dağınık halde yaĢayan Ermeniler, büyük devletlerin himayesinde azınlık statüsünde yaĢamıĢlar ve hiçbir dönem Cornell‘in iddia ettiği gibi idari bir yönetim elde edememiĢlerdir. 9 Mayıs 1747 yılında Nadir ġah‘ın ölümünden hemen sonra Penah Ali Bey tarafından bu bölgede Karabağ Hanlığı kurulmuĢtur (Ġbadov, 2007, s.82). Bu hanlığa karĢı Azerbaycan‘ın diğer hanlıkları ve Ermeni melikleri tepki duymuĢ, fakat gerçekleĢtirdikleri saldırılar sonuç vermemiĢtir. Zaman boyu güçlenen ve geniĢleyen bu hanlık, Ġran‘ın saldırısına karĢı da direnmiĢtir. Azerbaycan‘ın yüzölçümü bakımından en büyük, siyasi bakımdan ise en güçlü hanlığı durumuna gelen bu hanlığın sınırları Ģöyleydi: ―Güneyde Hudaferin köprüsünden Sınık köprüye kadar Araz nehridir (…) Doğu da Kür nehridir ki, Cevat köyünde Araz nehri ile birleĢerek Hazar denizine akıyor. Kuzeyde Karabağ‘ın Gence sınırı ile Kür nehrine kadar Kopan nehridir ve Kür nehri çok uzun bir alanı geçerek Araz‘a ulaĢıyor. Batı‘da KüĢnek, Salvartı ve Erekli isimli yüksek Karabağ dağlarıdır‖92 (Attar, 2005, ss.13–14, CavanĢir, 1991, s.419‘dan alıntı). 1805 yılında yapılan bir antlaĢmayla Rusya ile birleĢtirilen bu hanlık, 1822 yılında yine Rusya tarafından iptal edilmiĢ, 1828 yılında da tamamen Rusya‘nın kontrolüne girmiĢtir (Ġbadov, 2007, s.84). 1840 yılına kadar resmen ―Karabağ Eyaleti‖ olarak tanınan bu
91
Esasında ‗Dağlık Karabağ‘ isminde Türk, Ġran ve Ġngiliz izi vardır. ‗Kara‘, Türkçede siyahı, ‗bağ‘ kelimesi de yol ve asmayı ifade eder. Ġran için ise ‗Bağ‘ bahçeye karĢılık gelir. Kelimenin Ġngilizce karĢılığı olan ‗Nagorna‘ sözcüğü ise Rusça‘da ‗dağlık‘ kelimesini karĢılamaktadır (Cornell, 1999). Genel kabul gören açıklamada ise Karabağ isminin ‗dağlık siyah bahçe‘ anlamına geldiği yönündedir. Görüldüğü gibi bölgenin ismi, bölge tarihinde etkili olan üç devletin izlerini taĢımaktadır. 92 Bugünkü Karabağ, bu sınırları verilen tarihi Karabağ‘ın dörtte birini oluĢturmaktadır (Harp Akademileri Komutanlığı Yayını, 1992, s.35).
126
topraklar, bu tarihten sonra Rusya tarafından kazalara bölünmüĢtür (Cavadov, 2008, ss.42– 43). Rusya, tüm Kafkasya‘da olduğu gibi, Karabağ‘a da düzenli olarak Ermeni göçleri sağlamıĢ ve planlı olarak Türkleri bu bölgeden zorla göç ettirmiĢtir. Bu durum, bölge nüfusu içerisinde Ermeni yoğunluğunu artırmıĢtır. Karabağ‘da Ermeni nüfusun yoğunluğunu etkileyen bir faktör de, daha önce de bahsedildiği gibi, eski tarihlerden beri bölgede yaĢayan Gargar ve Uti gibi Alban kabilelerinin Ermeni Ortodoks Gregoryen Kilisesi‘nin etkisi ile Ermeni dilini kabul etmiĢ ve Ermeni kültürünü benimseyerek ErmenileĢmiĢ olmalarıdır (Ġbrahimov, 2002). Bu iki yönlü geliĢmelerin, bölgede yaĢayan Ermeni nüfus oranını önemli ölçüde artırdığı bilinmektedir. 2. DAĞLIK KARABAĞ BÖLGESĠNĠN STRATEJĠK VE SĠYASĠ DEĞERĠ Ermeni-Azeri çatıĢması bugün Karabağ sınırlarının dıĢına taĢmıĢsa da, bu çatıĢmanın asıl nedeni Karabağ meselesidir (AktaĢ, 2000). Hatta bu mesele, Kafkasya‘nın en önemli sorunlarından biri olarak görülmektedir (Attar, 2005, s.10). Bu nedenle Karabağ bölgesinin ve Karabağ sorununun özelde iki ülke için, genelde ise uluslararası açıdan değerinin doğru tahlil edilmesi önem arz etmektedir. Bölgenin öneminden bahsetmeden önce, coğrafi olarak sınırlarını belirtmekte yarar görülmektedir. Burada ―Karabağ ile Dağlık Karabağ bölgesini birbiri ile karıĢtırmamak gerekmektedir. Dağlık Karabağ, Karabağ‘ın (yüzölçümü 18.000 km 2) sadece 4.400 km2‘lik kısmını teĢkil etmektedir‖ (Harp Akademileri Komutanlığı Yayını, 1992, s.35). Karabağ, Ağdam, Terter, Yevlah, Füzuli, Beylegan, Kubatlı, Cebrail, Mingeçevir, Ağcabedi, Hocavend, ġuĢa, Hankendi, Lâçin, Kelbecer, Hanlar, Gorus, Akdere, Bedre, Zengezur ve Hadrut rayonlarından93 oluĢmaktadır (Mahmudov, 2006, s.16). Dağlık Karabağ ise Hankendi merkez olmak üzere Asgeran, ġuĢa, Mandakert, Martani ve Hadrut'u kapsamaktadır (Harp Akademileri Komutanlığı Yayını, 1992, s.35). Sovyetler Birliği‘nin dağılmasının ardından Karabağ‘ın, dolayısıyla da Dağlık Karabağ‘ın önemi daha da artmıĢtır. Bunun nedeni, Kafkaslarda kurulan yeni cumhuriyetlere stratejik açıdan köprü niteliğinde olmasıdır. Bu yönü nedeniyle Türkiye, Ġran, Rusya gibi bölgesel güçler ile ABD, Avrupa ülkeleri ve Japonya gibi uluslar arası güçlerin yoğun ilgisini çekmiĢtir (Ertekin, 2007, s.190). Dağlık Karabağ bölgesinin Kafkasya bölgesindeki jeopolitik konumu nedeniyle iki temel önemi bulunmaktadır: 1. Azerbaycan, Ermenistan ve Ġran arasında bulunan Dağlık Karabağ; Kafkasya‘da önemli bir geçit noktasıdır.
93
Rayon, Azericede bölge demektir. Ġlçeden büyük, ilden küçük idari birimleri ifade eder.
127
2. Azerbaycan‘ın diğer bölgeleriyle beraber, Ermenistan ve Ġran‘ı da kontrol edebilecek bir noktada bulunması nedeniyle jeopolitik öneme sahiptir (Cavadov, 2006, s.18). Dağlık Karabağ, yeraltı ve yerüstü kaynaklarıyla da önemli bir konumdadır. Maden yatakları, mineral suları, orman ürünleri ve tatlı su balıkçılığı ile ekonomik yönden önemli bir merkez olan bölge,
210.000 hektar tarıma elveriĢli araziye sahiptir (Harp Akademileri
Komutanlığı Yayını, 1992, s.35). Petrol yataklarına da sahip olan bu bölge, aynı zamanda pekçok yeraltı kaynağının da geçiĢ noktasıdır. Dağlık Karabağ‘ın Azerbaycan Devleti açısından değeri büyüktür. Bu bölge, geniĢlik olarak 4.400 km2'lik yüzölçümüyle Azerbaycan'ın topraklarının %5,1‘ine, nüfusunun %2,6‘sına sahiptir. 1991 yılına değin Azerbaycan, toplam sanayisinin %2,87'sini ve toplam tarım gelirinin %3,2‘sini Karabağ üzerinden sağlanmaktaydı (Harp Akademileri Komutanlığı Yayını, 1992, s.35). Hayvan yetiĢtiriciliği bakımından da elveriĢli olan bu bölge, geniĢ ve bol otlu yaylaları ile yazın milyonlarca büyük ve küçükbaĢ hayvanın otlağı ve yetiĢme sahası olarak önemli gelir kaynağıdır. Ayrıca bölgede, Azerbaycan‘ın en büyük altın rezervleri bulunmaktadır (Recebov, 2001, s.42). Azerbaycan için genel anlamda Karabağ, sadece maddi değil, manevi değerler de taĢımaktadır. Bunun nedeni, Azerbaycan tarihinin büyük bir bölümünün bu bölgede geçmesidir. Bir anlamda Karabağ, Azerbaycan tarihine ev sahipliği yapmıĢtır. Karabağ, Azerbaycan tarihinin geçmiĢten günümüze kadar büyük ve önemli kültür merkezlerindendir (Ġbadov, 2007, s.80). Bu bölgeden çok değerli Azeri müzisyenler, edipler ve Ģairler yetiĢmiĢtir (Recebov, 2001, s.42). Ermeniler için ise Karabağ, tarihi ve doğal zenginliklere sahip olmanın ötesinde, ―Büyük Ermenistan‖ projesi kapsamında değer kazanmaktadır. Karabağ bölgesi ile 500 km2‘lik bir sınıra sahip bulunan Ermenistan, bölge halkın büyük bir kısmının Ermeni olması sebebiyle, bu bölgeyi Ermeni devleti yapmanın kolay adım olacağını hesaplamıĢtır. Bu amaçla faaliyete geçmiĢ ve Azerbaycan‘la karĢı karĢıya gelmiĢtir. Bu Ģekilde doğan Karabağ meselesi, konunun baĢlangıcından itibaren Ermenistan için bir numaralı gündem konusu olmuĢtur. Bu nedenle Karabağ, Ermenistan‘daki programların, partilerin ve Ģahsiyetlerin sınandığı bir mesele olarak addedilmektedir (Ertekin, 2007, s.190, Libaridian, 2001, s. 34‘den alıntı). Diasporanın da açık ya da gizli Ģekilde müdahale
etmesi
nedeniyle,
önemli
siyasi
kaygıları
içerisinde
barındırmaktadır.
Ermenistan‘ın kaynaklarının büyük bir bölümünü silahlanma için ayırması, Karabağ üzerinden taĢıdığı bu kaygılar ile iliĢkilidir. Azerbaycan açısından ise bu sorun, Dağlık Karabağ bölgesinin jeopolitik önemi aĢarak, ulusal gurur temelinde psiko–politik nitelik kazanmıĢtır (BÜSAM, 2009). Azerbaycan halkı, Karabağ‘ın Azeri yurdu olduğu konusundaki ısrarlarını ulusal ve uluslar arası alanda
128
sürdürmekte, konuyla ilgili sayısız yayın neĢretmekte, türkülerine konu etmektedir. Azerbaycan yönetimi de Ģimdiye dek Karabağ‘ın kendi devletine ait topraklar olduğu yönündeki duruĢundan hiç geri adım atmamıĢtır. Karabağ sorununun uluslararası önemi de bulunmaktadır. ―Rusya, Gürcistan, Türkiye ve bölgedeki dıĢ politik iliĢkiler ile baĢta Bakü-Tiflis-Ceyhan olmak üzere ekonomik iĢbirliği projelerinin de belirlenme ve uygulanmasında hareket noktasını oluĢturmuĢtur‖ (Yalçınkaya, 2007). Dağlık Karabağ bölgesinin coğrafi, tarihi, ekonomik ve stratejik yönleri ile sahip olduğu önemin yanı sıra, SSCB‘nin yıkılmasından sonra artan stratejik önemi, bu bölgeye ilgiyi artırmaktadır. Bir mesele olarak da 1988 yılından itibaren Ermeniler tarafından önce bölgesel, sonra da uluslar arası nitelikte dünya gündeminde yerini almıĢtır. Bugün gelinen süreçte hala çözümsüzlüğünü koruyan, tarihi kökleri nedeniyle de yakın zamanda çözümü zor görülen önemli bir uluslararası sorundur. 3. KARABAĞ SORUNUNUN TARĠHSEL ALTYAPISI Karabağ sorunu, 1988 yılından itibaren gündeme getirilse de, kökenleri 1905 Rus Devrimi‘ne kadar götürülebilen tarihi bir meseledir. Bu devrimin arkasından gelen Azeriler ve Ermeniler arasında yaĢanan etnik kargaĢalar, Karabağ sorununun temellerini atmıĢtır (Cornell, 1999). Sorunun özünde ise, ―Karabağ bölgesine Rusya tarafından sonradan yerleĢtirilmiĢ Ermenilerin, Karabağ bölgesinin Dağlık Karabağ kısmının Ermenistan‘la birleĢtirilmesini öngören iddiaları‖ yatmaktadır (Özkul ve Vermez, 2009). Kafkasya‘nın Rus hâkimiyetine girmesi ile birlikte etnik nüfus dağılımında önemli değiĢimler yaĢandığını, Rusya‘nın bu bölgeye menfaatleri gereği uzun bir süreç içerisinde Anadolu‘dan ve Ġran‘dan Ermenileri göç ettirerek bu bölgeye yerleĢtirmesi hadisesinden bahsedilmiĢti. Erivan ve çevresinde kendisine yurt verilen Ermeniler, Karabağ‘ın da tarihi olarak kendilerine ait olduğu ve o dönem için bölge nüfusunun %70‘ini oluĢturdukları (Ahmedova, 2007) iddiaları ile Karabağ bölgesinin Ermenistan‘a bağlanmasını talep etmiĢlerdir.
Rusya‘nın ise, kendilerince haklı oldukları bu taleplerini reddeden kararını
kabullenmemiĢlerdir. Bu kabullenmeyiĢ, XX. yüzyılın baĢlarından itibaren bu iki halk arasında çok sayıda çatıĢmayı da beraberinde getirmiĢtir. Karabağ‘da yaĢanan bu çatıĢmaların büyük bölümü, Ermenilerin Türk yerleĢim birimlerine saldırmaları ile yaĢanmıĢtır. Ermenilerin, gerçekleĢtirdikleri bu saldırılardan bekletileri Ģu Ģekilde sıralanabilir: 1. Bağımsızlık talepleri pek sık gündeme taĢınacaktı, 2. Bağımsızlık yönündeki kararlılıkları kanıtlayacaklardı, 3. Azerilere yönelik giriĢilen katliamlar sonucu yaratılan korku atmosferi ile kalanların göç etmesi sağlanacaktı.
129
Bu amaçlarla güdülenen Ermeniler, 1905 yılında yaĢanan Türk-Ermeni SavaĢı‘nı Karabağ‘da da sürdürmüĢlerdir. Karabağ‘ın Azerbaycan toprağı olduğunu kabul ederek Ermenilere vermeyen Rusya‘nın, bu çatıĢmalar sırasında Ermenileri desteklemesi ise, Rusya‘nın Karabağ bölgesinde çatıĢmacı politika yürüttüğü yönünde değerlendirilmektedir. 1918 yılının sonlarında Karabağ Ermenileri, Ermenistan ile birleĢmek isteği ile Azerbaycan Hükümeti‘ne karĢı ayaklanmıĢlardır (Mahmudov, 2006, s.17). Ermeni çete reisi Andranik‘in de etkin olarak liderlik yaptığı bu ayaklanmalar sonucunda 150 Azeri köyü insanlarıyla birlikte tamamıyla mahvedilmiĢtir (Dedeyev, 2008, s.27). Karabağ‘a verilen hasarların çok daha büyük olmasını engelleyen faktör, Ġngiltere‘nin müdahalesidir. Ġngilizler, Azerilerin ve Gürcülerin BolĢeviklere karĢı güçlendirilmesi gerekliliğine inanmaktaydılar. Bu nedenle Ġngiliz General Thomson, Goris‘teki Antranik‘e 1919 baharında çekilme emri göndermiĢtir. Andranik, hiç hoĢuna gitmeyen bu kararı uygulamak zorunda kalmıĢ, akabinde de Ermeni çeteler Karabağ‘dan çekilmiĢlerdir.
Bu geri çekilme, Ermenistan tarihinde,
Karabağ‘ın Ermenistan‘a bağlanması konusunda tarihi bir fırsatın kaçırılması olarak yorumlanmaktadır (Selvi, 2000). BolĢevik Ermeni lideri A.Ġ.Mikoyan, 22 Mayıs 1919‘da, Rusya Komünist (BolĢevik) Partisi Merkez Komitesi‘ne ve Lenin‘e yazdığı görüĢlerinde: ―Ermeni Taşnakları Karabağ‟ı Azerbaycan‟dan koparıp Ermenistan‟a birleştirme çabasındalar. Fakat bu Karabağ için yaşam kaynağı olan Bakü‟den ayrılmak ve hiçbir bağı bulunmayan Erivan‟a birleşmek anlamına geliyor. Ermeni köylüleri 5. Kurultaylarında Azerbaycan‟ı tanımayı ve onun yönetimi altında kalmayı kararlaştırmışlardır‖ ifadelerini kullanmıĢtır (Cavadov, 2006, s.26, Sovyetler Birliği Komünist Partisi ArĢivi, s.113‘den alıntı). ġiddet eylemlerinin son bulmasının ardından, her iki tarafın da katılımı ile resmi görüĢmeler baĢlanmıĢ, 15 Ağustos 1919‘da Karabağ Ermenileri ile Azerbaycan Yönetimi‘nin 7. Kurultay‘da toplanması ile bir konsey kurulmuĢtur. Bu ortak konseyin kararı ile Karabağ‘ın resmi olarak Azerbaycan‘a bağlılığı kabul edilmiĢtir (TaĢkıran, 1995, s.122). Konseyin bu kararının Paris BarıĢ Konferansı‘nda da kabulü üzerine Karabağ, uluslararası alanda da Azerbaycan toprağı olarak kabul görmüĢtür (Sayılan, 2007, s.13). Konunun uluslararası alanda da bu Ģekilde çözüme kavuĢturulmasının ardından Azerbaycan tarafı, bu sorununun halledildiği düĢüncesi ile rahatlamıĢtır. Fakat Ermenilerin Karabağ
konusundaki
taleplerinden
vazgeçmeye
pek
niyetleri
yoktu.
Karabağ‘ın
Ermenistan‘a birleĢmesi talebini sürdüren Ermeniler, Kafkasya Komünist Parti Merkez Komitesi‘ne baskı yapmayı sürdürmüĢlerdir. Bunun sonucunda 1920 yılında Kafkasya Komünist Parti Merkez Komitesi, Karabağ‘a özerklik statüsü verilmesi Ģartıyla Azerbaycan‘a bağlı kalmasını onaylamıĢtır (Mahmudov, 2006, s.17). Ermenistan tarafı için bu karar da yeterli değildi. Karabağ‘ın Ermenistan toprağı olduğunu savunan Ermenilere göre Stalin, Dağlık Karabağ bölgesini Türklere ait olduğu için
130
değil, sırf Türklerin gönlünü etmek için Azerilere vermiĢti ve bu haksızlığı yine Rusya düzeltmeliydi. Ermeniler bu amaçla, Karabağ‘ın Ermenistan‘a bağlayan kararın çıkması yönünde baskılarını sürdürmüĢlerdir. Ermenilerin bu istekleri 4 Temmuz 1921‘de gerçekleĢmiĢ, bu tarihte toplanan Komünist Partisi Kafkas Bürosu‘ndan, ―Dağlık Karabağ Ermenistan SSC terkibine katılsın‖ (Garibov,2006,s.298, ADA, s.118‘den alıntı) kararı çıkmıĢtır. Azerbaycan Hükümeti‘nden sert tepkiler gelmesi üzerine ise (Garibov, 2006, s.298) görüĢmeler tekrar baĢlatılmıĢ ve Rusya Komünist Partisi Merkez Komitesi 5 Temmuz 1921‘de Dağlık Karabağ‘ın Azerbaycan SSC sınırları içinde kalması yönünde karar almıĢtır (TaĢkıran, 1995, ss.136–137). Böylece Karabağ‘ın Azerbaycan toprağı olduğu tekrar kabul edilmiĢtir. 1920 yılında alınan karar doğrultusunda bölge, 7 Haziran 1923 tarihinden itibaren ―Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi‖ ismi ile Azerbaycan sınırı içinde özerk bir yapı olarak tanımlanmıĢtır 94 (Cavadov, 2008, s.43; Gürel, 2009). Azerbaycan daha sonraları bu özerk yönetimin baĢkentini Hankenti‘ne almıĢtır 95
(Ġbadov, 2007, s.86). Pek çok Ermeni ve batılı kaynak tarafından bu kararın günümüzde de eleĢtirilmesinin
temel nedeni, ileri sürülen nüfus oranlarıdır. 1923 tarihinde 158.000 nüfuslu Dağlık Karabağ bölgesinin %95‘inin Ermeni olduğu iddia edilmektedir (Armenia Foreign Ministry, 2000). Global Security (2010) tarafından hazırlanan bir makalede de bu rakam, 1924 yılında %94 olarak verilmiĢtir. Cemalettin TaĢkıran ise (1995) bu iddiaların aksine, Ermeni çetelerinin Türklere karĢı uyguladıkları katliamlar ve zorunlu göçler neticesinde bile I.Dünya SavaĢı‘nın sonunda Karabağ nüfusunun %60‘ını Türklerin oluĢturduğunu belirtmiĢtir (s.137). Karabağ‘ın özerk yönetim olarak Azerbaycan toprağı olarak kabulünden sonra zaman zaman Ermen Kilisesi ve aydınları Dağlık Karabağ konusunu gündeme taĢımaya çalıĢmıĢlarsa da baĢarılı olamamıĢlardır. Örneğin 1936 yılında Sovyet Anayasası‘nın hazırlanıĢ sürecinde Ermenistan Komünist Partisi BaĢkâtibi Agasi Hancıyan, Dağlık Karabağ meselesini tekrar gündeme getirmek istemiĢ, ancak Stalin buna izin vermemiĢtir (Garibov, 2006, s.134, ADA, ss.22-24‘den alıntı). Neticede 1936 Sovyet Anayasası‘nın 24. maddesinde, ―Dağlık-Karabağ Özerk Bölgesi‘nin Azerbaycan SSC‘ne‖ bağlı olduğu (Yalçınkaya, 2007) kararı yenilenmiĢtir. BaĢka bir giriĢim 1945 yılında Komünist Partisi BaĢkâtibi Artunyan tarafından gerçekleĢtirilmiĢtir. Ermenistan‘ın önde gelen isimleri tarafından desteklenen Artunyan, Moskova‘daki Rusya Komünist Partisi Merkez Komitesi‘ne, ―Dağlık Karabağ‘ın Ermenistan‘la birleĢtirilmesinin bölgenin geliĢmesine çok büyük katkı sağlayacağı‖ savıyla Karabağ‘ın 94
Azerbaycan Komunist Partisi BaĢkâtibi S.M. Kirov, bu kararı Ģu sözleriyle yorumlamıĢtır: “...bu meseleyi sonunda hallettik. Geleceğe yönelik çok iyi bir iş görmüş olduk” (Garibov, 2006, s.131). Kirov‘un çok yanıldığını, bu sorunun sanıldığı gibi çözüme kavuĢmadığını, sadece ertelendiğini, gelecekte yaĢanacak Ģiddetli çatıĢmalar gösterecekti. 95 Bakü Hükümeti, Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi‘nin özerklik statüsünü kaldırınca da, Stepanakert‘in adını Hankenti olarak değiĢtirmiĢtir (Sayılan, 2007, s.26).
131
Ermenistan‘la birleĢtirilmesi talebinde bulunmuĢtur (Garibov, 2006, s.134, BCA, ss.1-7‘den alıntı). Stalin, bu konuyla ilgili Azerbaycan KP Genel BaĢkanı Mir Cafer Bağırov‘dan görüĢlerini istemiĢtir. Bağırov bu konuda, Ermenistan‘ın Dağlık Karabağ‘la ilgili ileri sürdüğü iddiaların hiçbirinin tarihi dayanağı olmadığını ve Dağlık Karabağ‘ın tarihe göre Azerbaycan toprağı olduğunu savunmuĢtur. Ayrıca Bağırov, Ermeni iddiaları açısından bakıldığında Dağıstan ve Gürcistan‘da Azerbaycan Türklerinin toplu halde yaĢadıkları bölgelerin de Azerbaycan‘a verilmesi gerektiğini dile getirmiĢtir. Ermenilerin ise bu koĢulları kabul etmemesi (Mahmudov, 2006, ss.17–18; ġıhaliyev, 2004) üzerine konu kapanmıĢtır. 1960 yılına gelindiğinde Karabağ‘daki Ermenilerin Azeri nüfusunun artıĢından duyduğu rahatsızlık göze çarpmaktadır. Karabağ Ermenileri bu durumdan duydukları rahatsızlığı Azerbaycan‘daki resmi yetkililere de bildirerek, bu duruma tepkilerinin ne derece ileri aĢamada olduğunu göstermiĢlerdir.
Ermeniler, bu nüfus artıĢını Azerbaycan
Yönetimi‘nin bilinçli olarak uyguladığı bir ayrımcı politika olarak yorumlamıĢ ve hükümete bu yönde Ģikâyetlerini dile getirmiĢlerdir (Global Security, 2010) Bu yıl içerisinde de Rusya Komünist Partisi BaĢkâtibi KuruĢçev‘e ayrılık talebi ile baĢvurmuĢ, neticede ise reddedilmiĢlerdir. 1963 yılında Karabağ Ermenileri, Ermenistan Ermenilerinin de katılımı ile Azerbaycan‘dan ayrılmak yönünde toplu müracaatta bulunmuĢlardır. ―19 Mayıs 1963 yılında Karabağ bölgesi ve Ermenistan‘dan 2.500 Ermeni‘nin imzaladığı bir dilekçeyi Krusçev‘e gönderdiler. Bu dilekçede Dağlık Karabağ‘ın ya Ermenistan‘a ya da Rusya‘ya bağlanması teklif ediliyordu. Gerekçe olarak da, ―Azerbaycan‘ın Ermeni toplumunu mahvetmek ve onu göçe zorlamak politikası uyguladığı‖ (Garibov, 2006, s.135, ADA, s.14‘den alıntı) iddia etmiĢlerdir. Bu dilekçeli müracaatın sonuçsuz kalmasından bir yıl sonra Ermeniler, bu konuda tekrar bir giriĢimde bulunmuĢ, ―Mikoyan KhruĢev‘e müracaat ederek, Kırım‘ın Ukrayna‘ya veriliĢini örnek göstererek, Karabağ‘ın da Ermenistan‘a verilmesini talep etmiĢlerdir. KhruĢev ise cevabında ‗Size Dağlık Karabağ‟dan Ermenistan‟a taşınmamız için 24 saat ve 12.000 askeri kamyon vermeye hazırım‟ demiĢtir” (ġıhaliyev, 2004). 24 Nisan 1965 yılında Ermeniler, Erivan‘da gerçekleĢtirdikleri sözde soykırımı anma etkinliklerinde, besledikleri Türk düĢmanlığını haykırırken, Karabağ konusundaki taleplerini de tekrar vurgulamıĢlardır. Gösteriye katılan yaklaĢık 400.000 Ermeni, ―Dağlık Karabağ Bizimdir‖ (Cabbarlı, 2001; Garibov, 2006, s.209) gibi sloganlar ile isteklerini dile getirmiĢlerdir. Bu etkinliğin Moskova‘nın onayını aldıktan sonra gerçekleĢtirilmesi ise, Moskova‘nın çatıĢmacı politikasını tekrar hatırlatmaktadır. Yukarıda verilen bilgilerde de görüldüğü gibi Ermeniler, çatıĢmaların tırmandığı 1988 yılına değin farklı zaman dilimlerinde Karabağ‘ın kendilerine bağlanması yönündeki isteklerini dile getirmiĢler fakat her seferinde Moskova‘dan istedikleri sonucu alamadan
132
dönmüĢlerdir. Buna rağmen bu isteklerinden bugün de geçerli olmak üzere tek bir sefer dahi vazgeçmemiĢlerdir. Ermenilerin bu talepleri sırasında Azeri halka karĢı saldırgan tutumlarının arkasında, Azerileri, kendilerine ait saydıkları topraklarda iĢgalci olarak görmeleri yatmaktadır. Bu nedenle tarihi olarak kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri bu topraklardan, aynı Ermenistan sınırları içerisinde yaĢayan Azerileri temizledikleri gibi, Karabağ‘dan da bu milleti yok etmek istemiĢlerdir. Gerçektende bu saldırılar sonucu Karabağ‘dan önemli ölçüde Azeri Türkü Azerbaycan‘ın farklı illerine ya da Ġran ve Türkiye‘ye göç etmiĢtir. Bilhassa Dağlık Karabağ‘ın baĢkentinden yoğun Azeri göçleri yaĢanmıĢtır. Bu durum, Ermeni nüfusun ekseriyet kazanarak Türk nüfusunun önüne geçmesinde büyük etken olmuĢtur. 4. 1985 – 1990 YILLARI ARASINDA DAĞLIK KARABAĞ’DAKĠ GELĠġMELER 1985 yılında Gorbaçov‘un ilan ettiği ―Glasnost‖ ve ―Perestroyka‖ prensipleri, Ermeniler için güçlü bir umut ıĢığı olmuĢtur.96 Bu prensiplere dayanarak Dağlık Karabağ‘da kendi kaderini tayin hakkının kullanılabileceğini düĢünmüĢlerdir. Güvendikleri nokta; Dağlık Karabağ‘da çoğunluğu elde eden Ermeni nüfusu idi. Referanduma gidilmesi halinde Azerbaycan‘dan ayrılma kararı çıkması kuvvetle muhtemel görmekteydiler. Bu koĢulların getirisi ile Ermeniler, bölgede nüfus olarak çoğunluğu elde ettikleri halde Azerbaycan yönetimi altında bulunmalarının bir insan hakları sorunu olduğunu ve SSCB anayasasında geçen, "ulusların kendi kaderlerini tayin etme ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri‘ne eĢit hakların tanınması" (Harp Akademileri Komutanlığı Yayını, 1992, s.38) maddesi gereği, Azerbaycan‘dan ayrılmasını talep etmiĢlerdir. Ermenistan‘ın Dağlık Karabağ‘a yönelik planı, bölgenin bağımsız bir Ermeni devleti olarak kabul görmesi ve ikinci etapta Büyük Ermenistan projesi dâhilinde Ermenistan‘a bağlanmasıydı. ―Azerbaycan tarafı ise, Dağlık Karabağ bölgesinin hukuki ve tarihî olarak kendisine ait olduğunu söyleyerek, bölgedeki demografik yapının Rus ve Sovyet politikalarıyla suni olarak değiĢtirildiğini, bu nedenle Ermenilerin toprak talebine gerekçe olamayacağını‖ (Yılmaz, 2008b) savunmuĢ ve Ermenilerin bu taleplerinin yerinde olmadığını vurgulamıĢtır. Ermenilerin, Karabağ‘ın Azerbaycan‘dan ayrılması yönündeki talepleri için sundukları bir diğer gerekçe de, Azerbaycan yönetiminin bu bölgede Ermenilere baskı uyguladığı ve bu bölgeyi sömürge olarak kullandığı yönündedir. Azerbaycan iç hukuk yapısına bakıldığında ise bu iddianın doğru olmadığı, buradaki Ermenilerin, Azeri halk ile aynı haklara sahip olduğu görülmektedir.97 Bu nedenle Ermenilerin sundukları bu gerekçe çürümektedir. 96
Bu konuda Zori Balayan, bir Ermeni televizyonunda yaptığı konuĢmasında; ―Biz Dağlık Karabağ sorununu ortaya atmak için tam yirmi yıldır fırsat kolluyorduk. Ancak biz böyle bir fırsatı nihayet prestroika politikaları sayesinde yakaladık‖ (TaĢkıran, 1995, s.146) diyerek, bu prensiplerin Ermeniler için değerini anlatmıĢtır. 97 Azerbaycan‘ın iç hukuk yapısı hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Kızıldağ, 2009.
133
1987 yılına kadar Ermenilerin Karabağ‘a yönelik taleplerini, sakin geçen birkaç olay izlemiĢtir. Bu yıldan itibaren ise bu tür olayların sesi ve sayısı yükselmiĢ,
Karabağ‘dan
Ermenistan‘la birleĢmeyi talep eden mektuplar, Moskova otoritelerine akmaya baĢlamıĢtı (Cornell, 1999). Bu yıllarda soğuk savaĢın mağlubu olarak görülen Sovyetler Birliği‘nin dağılma sinyalleri vermesi, Ermenileri, Karabağ istekleri konusunda cesaretlendiren önemli bir etken olarak değerlendirilmektedir. 1987 yılı Ağustos ayında 75.000 Ermeni, Karabağ‘da nüfus çoğunluğunun Ermeni olmasını sebep göstererek, bu bölgenin Sovyet Ermenistan‘ına bağlanması taleplerini Moskova‘ya dilekçe ile iletmiĢlerdi. Moskova‘nın ret cevabını tekrarlanması üzerine de sokaklara dökülmüĢ, Ekim ayı boyunca hem Ermenistan'da hem de Karabağ'da gösteriler baĢlatmıĢlardır (Yılmaz, 1997). Bu süreç içerisinde Karabağ Ermenileri, Ermenistan‘la birleĢme uğrunda aralarında gerçekleĢtirdikleri ve ―Miatsum‖98 adını verdikleri hareketi geniĢletmiĢlerdir (ġıhaliyev, 2004, s.25). Ayrıca Ermeniler, Ekim ayında Azerbaycan'ın kuzey batısında yer alan bir Ermeni köyüne, bir Azerinin yönetici olarak atamasını reddederek (Cornell, 1999) Azerbaycan‘ın idari kararlarına müdahale etme cesaretini kendilerinde bulduklarını göstermiĢlerdir. 1987 yılı Kasım ayında Mihail Gorbaçov‘in ekonomi danıĢmanlığını yapan Ermeni Akademisyen Abel Aganbekyan, Fransa Ermeni Enistitüsü‘nde Karabağ sorunu hakkında Ģu yorumu yapmıĢtır: ―Eğer duysaydım Karabağ Ermenilere verilmiştir, bu duruma çok sevinirdim. Bir ekonomi uzmanı gibi şunları söyleye bilirim; Karabag Ermenistan‟la daha yakından ilişkilidir. Eminim demokrasi ve yeniden kurma (Perestroyka) ortamında bu problem adaletli çözümünü bulacaktır‖ (Ġbadov, 2007, s.88). Bu yorum Ermeniler arasında büyük yankı ve destek bulmuĢtur. Bu tarihlerde Karabağ Ermenileri, Azerbaycan‘dan ayrılma taleplerini bildiren protesto yürüyüĢleri gerçekleĢtirmiĢlerdir. Tarih doktoru Adalet Ġbadov‘a göre bu açıklama, önceden hazırlıkları tamamlanmıĢ planlı bir adımdır. Ġbadov, bu açıklamanın tüm dünyadaki Ermenilerin dikkatini Karabağ bölgesine çekmek amaçlı yapıldığını savunmaktadır.99 Fransa‘nın L‘Humanite Gazetesi‘nde de yer verilen Abel Aganbekyan bu açıklamasının, Avrupa ve Amerika‘daki Ermeni gazeteleri manĢetten vermiĢ olmaları (Cabbarlı, 2003), özellikle diasporanın dikkatinin bu yöne odaklanmasını sağlamıĢtır. 1988 yılının Ocak ayına değin Karabağ Ermenileri, Moskova‘ya gönderdikleri temsilciler ve dilekçeler vasıtası ile Ermenistan‘a birleĢme taleplerini yenilemiĢlerdir. ġubat ayından itibaren de Moskova‘ya giden temsilcileri desteklemek için miting ve toplantılar düzenlemeye baĢlamıĢlardır. Ermenistan Yazarlar Birliği üyesi Zori Balayan ve Silva
98 99
Miatsum – BirleĢme anlamına gelir (ġıhaliyev, 2004, s.25). Ayrıntılı bilgi için bkz. Ġbadov, 2007, ss.88–90.
134
Kaputikyan‘ın da katıldığı heyeti Moskova‘da kabul eden Gorbaçov, Ermenilerin taleplerini olumlu karĢılamıĢtır (Cabbarlı, 2003). Azerbaycan yönetimi, Ermenilerin taleplerinde haksız olduklarını tarihi nedenlerle açıklarken, hukuki olarak da böyle bir istekte bulunamayacaklarını savunmuĢtur. Bu konuda Azerbaycan, SSCB Anayasası‘nın 78‘inci maddesinde yer alan, “SSCB‘yi oluĢturan cumhuriyetlerin sınırlarının, o devletin rızası olmaksızın değiĢtirilemeyeceğine‖ iliĢkin hükmünü öne sürmüĢtür.100 Buna göre Ermenilerin giriĢimlerinin yasadıĢı olduğunu ve Karabağ‘ın kendisinden kopartılamayacağını savunmuĢtur. Olayların sürdüğü sırada 140 üyesinden 110‘u Ermeni olan Karabağ Meclisi, 18 ġubat‘ta bölgenin Ermenistan‘a bağlanması yönünde karar almıĢ
101
ve ―20 ġubat‘ta bu
kararlarını açıklayarak her iki devletin Yüksek Sovyet‘inden bu kararı onaylamalarını talep etmiĢlerdir‖ (Cabbarlı,2003). Azerbaycan YSP Ermenilerin aldığı bu kararın hukuki geçerliliğinin olmadığını savunmuĢ ve kabul etmemiĢtir (Mahmudov, 2006, s.21). Karabağ Meclisi‘nin aldığı bu karar ve ardından gelen Azerbaycan yönetiminin tepkisi, çatıĢmalarının alevlenmesine neden olmuĢtur. 22 ġubat 1988 Sovyet Ermenistan Cumhuriyeti'ndeki "Ulusal Kendi Kaderini Tayin Birliği" isimli bir Ermeni kuruluĢunun yetkilisi olan Paruir Erikyan, yaptığı bir açıklamada, Karabağ'da halkın çoğunluğunu Ermenilerin oluĢturduğunu vurgulayarak, bu bölgenin Stalin tarafından Azerbaycan'a bağlanmasının hata olduğunu Gromiko'ya bildirdiklerini ve Yüksek Sovyet Prezidyumu'nun bu hatayı düzeltmesini istediklerini belirtmiĢtir (BaĢbakanlık BasınYayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü [BYEGM], ġubat 1988). Bu açıklama, Ermenilerin, Karabağ sorununun baĢlangıcından itibaren savundukları görüĢün özeti mahiyetindedir. Süreç içerisinde bazı Ermeni cemiyetler, gerçekleĢtirdikleri faaliyetlerle Ermeniler arasında Türk dünyasına karĢı düĢmanlığın canlı tutulması için yoğun çaba göstermiĢlerdir. Türklere karĢı uyguladığı iĢkence ve katliamlarla tanınan Andranik, bu dönemde "Büyük Kahraman" olarak sıklıkla anılmıĢtır. Pek çok konferansta, lokantada, tiyatro salonunda ve hatta devlet dairesinde açıktan açığa Ermeniler Türklere karĢı saldırıya çağırılmıĢtır (Memmedova, 2003, s.23). Ermeni entelijansiyasından bazı yazarlar da bu tür toplantılarda, saldırgan ulusçu grupların sayılarının artması için çaba göstermiĢlerdir. Zori Balayan, Silva Kaputikyan, Sero Hanzadyan ve daha onlarca TaĢnak yazar, bu çalıĢmaları bizzat yürüten kiĢilerdir. Özellikle Zori Balayan, Ermenilere, açık bir biçimde "soykırım" çağrısında bulunmuĢtur (Attar, 2005, s.123). Özellikle Ermenistan Ermenileri, yürütülen bu ırkçı çalıĢmalardan yoğun bir Ģekilde 100
Madde 78: Birlik Cumhuriyetlerinin sınırları, onun onayı olmadan değiĢtirilemez. Birlik Cumhuriyetlerinin sınırları, ancak SSCB‘nin imzasına bağlı olarak, bu cumhuriyetler arasında kabul olunmuĢ ortak anlaĢma ile değiĢtirilebilir (Union Of Sovıet Socialist Republics, 1985). 101 Bu karar parlamentoda 17'ye karĢı 110 oy ile alınmıĢtır (Ertekin, 2007, s.192).
135
etkilendiklerini, Türkler aleyhine sokaklara dökülerek göstermiĢlerdir. 23 ġubat‘ta 50.000, 24 ġubat 100.000 kadar Ermeni Erivan‘da düzenledikleri gösterilerle Türk düĢmanlığını haykırmıĢ, Karabağ Özerk Bölgesi‘nin Ermenistan‘a bağlanmasını talep etmiĢlerdir (BYEGM, ġubat 1988). Erivan ve Karabağ‘da buna benzer sayısız gösteri Ermeniler tarafından gerçekleĢtirilmiĢtir. Ermeniler bu Ģekilde, Dünya ve bilhassa SSCB tarafından Karabağ‘a yönelik taleplerine kulak verilmesini amaçlıyorlardı. 26 – 28 ġubat 1988 tarihleri arasında Hazar Denizi‘nin kıyısında yer alan Sumgait‘te bir grup Azeri ile Ermeni arasında yaĢanan sokak kavgası (Harp Akademileri Komutanlığı Yayını, 1992, s.37), Karabağ‘a etkisi yansıyan hadiselerdendir. Bu tarihlerde Sumgayit‘te Ermenistan‘dan kovulan ve Karabağ‘a da kabul edilmeyen 18.000 göçmen bulunmaktaydı (Seferov ve Ġbadov, 2007). Sumgait‘in bu konumu, olayların büyümesinde önemli etken olmuĢ, sonuçta 6‘sı Azeri, 26‘sı Ermeni olmak üzere 32 kiĢi ölmüĢ (Harp Akademileri Komutanlığı Yayını, 1992, s.37), 197 kiĢi de yaralanmıĢtır (AktaĢ, 2000). Bu hadise, Ermeni dünyasında katliam olarak addedilmiĢtir. Olaydan sorumlu tutulan Azerbaycan, Ermeni kamuoyu tarafından çok sert tepkilerle karĢılaĢmıĢtır. Olayla ilgili yapılan mahkemede ise, Sumgayit olaylarının Edik Grigoryan isimli bir Ermeni önderliğinde önceden planlandığı ve Dağlık Karabağ olaylarında Azerbaycan'dan taviz koparmak amacıyla gerçekleĢtirildiği ortaya çıkmıĢtır. Grigoryan, sadece kendisinin 9 Ermeniyi boğazladığını, amacının Azerileri, bütün dünyaya Ermenilere soykırım yapan taraf olarak göstermek olduğunu söylemiĢtir (Attar, 2005, s.125). Dolayısıyla Azerbaycan Hükümeti‘nin bu olayla hiçbir ilgisinin bulunmadığı mahkeme tarafından kanıtlanmıĢtır. Bu mahkeme raporuna rağmen katliamın Ermeni halk ve yönetimi üzerindeki yankıları Karabağ‘ı tam anlamıyla kırılma noktasına getirmiĢ, Ermenistan‘ın Karabağ konusundaki ısrarı ĢiddetlenmiĢti. Ayrıca Ermenilerin, Ermenistan‘da ve Dağlık Karabağ‘da yürüttükleri ―TürksüzleĢtirme Siyaseti‖ gözle görünür boyutlara ulaĢmıĢtı (Ġbadov, 2007, s.77). Buna, Karabağ Komitesi lideri Ter-Petrosyan‘ın milliyetçi tutumu da eklenince; gerginlikler, önü alınmaz Ģiddet eylemlerine dönüĢmüĢtü (Bardakçıoğlu, 2005, s.25). Bu yıl içerisinde çok sayıda çatıĢma yaĢanmıĢ ve birçok kiĢi tutuklanmıĢ ya da yaralanmıĢtı. Hankendi‘de 11 ġubat günü Ermenilerin Karabağ‘ın Ermenistan Devleti‘ne bağlanmasını hedef alan gösterileri, gerilimi daha da artmıĢtı (Cavadov, 2008, s.44). Karabağ‘a dönük beklentileri siyasi alanda karĢılanmayan Ermeniler, gerilimin boyutunu adeta yeni bir terör dalgasına dönüĢtürmüĢlerdi. Ermeniler, Sovyetler Birliği‘nin zayıflığından doğan boĢluktan da yararlanarak Azerilere dönük yoğun Ģiddet eylemlerine giriĢmiĢlerdi. Binlerce insanın ölümü ile sonuçlanan, Bakü metrosunun patlatılması, çeĢitli taĢıma araçlarına yönelik saldırılar, Azerbaycan devlet görevlilerini taĢıyan helikopterin düĢürülmesi gibi pek çok terör eylemi gerçekleĢtirmiĢlerdi.
136
Ermenilerin yaĢattıkları terör eylemleri ile hedefleri, hemen her terör eyleminde olduğu gibi, ilk etapta halk arasında korku ve karıĢıklık çıkartmaktı. Özellikle Karabağ ve çevresinde yaĢanan katliamlar neticesinde bu bölgede yaĢayan halk, yaĢamlarından endiĢe duydukları ya da baskı altında tutuldukları için göç etmek mecburiyetinde kalmıĢ, bu da Ermenistan‘ın bu bölgeleri iĢgal etmesini kolaylaĢtırmıĢtır. Ermenilerin terör eylemleri sadece Azerbaycan‘a ve Azeri Türklerine yönelik değildi. Karabağ meselesinde Ermenilere destek vermeyen her kurum ya da kiĢi bu Ģiddet eylemlerine maruz kalabiliyordu. Örneğin Karabağ‘ı Azerbaycan‘dan ayırmayan Rusya‘ya karĢı on binlerce Ermeni sokaklara dökülmüĢ ve Sovyet bayrağını yakmıĢlardır. Ermeniler, bölücü faaliyetlerini eleĢtiren Pravda (Gerçek) Gazetesi‘nin de yayınlanması engellemiĢlerdir (Cabbarlı, 2003). Olayların bu kadar kontrolden çıkmasının bir nedeni de Sovyetler Birliği‘nin zayıflaması ile birlikte komünizm perdesinin kalkmasıdır. Halklar, bu perdenin kalkması ile birlikte, kendi milliyetlerini hatırlamıĢlardır. Ermeniler, soykırım propagandası nedeniyle daha da güçlendirmeyi baĢardıkları milliyetçilik duygularını, soykırım suçlusu olarak tanımladıkları Türklere karĢı öfke olarak yöneltmiĢlerdir. Azerilere uygulanan bu sürekli Ermeni tacizi ise, Azeri halkında Türkçülük bilincini güçlendirmiĢtir. Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi Yerel Meclisi, SSCB Yüksek Sovyet'inin reddine rağmen Ermenistan‘ın da teĢvik ve desteği ile 12 Temmuz 1988 tarihinde Azerbaycan‘dan ayrılma kararı almıĢtır. Alınan karara göre Karabağ ―özerk bölge‖ olarak Ermenistan‘a bağlanmıĢtır (AktaĢ, 2000). Azerbaycan Yüksek Sovyeti BaĢkanlık Divanı derhal harekete geçerek, yerel meclisin verdiği bu kararı geçersiz ilan etmiĢtir. Akabinde konu, SSCB Yüksek Sovyeti BaĢkanlık Divanı tarafından değerlendirilmiĢtir. Divan, Karabağ sorununun varlığını kabul ettiklerini ancak sorunun Azerbaycan‘ın toprak bütünlüğüne dokunulmadan çözüleceğini, konu ile ilgili kararın SSCB anayasası 78. maddesi uyarınca alınacağını ifade etmiĢtir (Aslanlı, 2001). Divan‘ın verdiği bu karar, Azerbaycan‘ın, sorunun en baĢından itibaren savunduğu görüĢ olduğu için Azerbaycan tarafından memnuniyetle karĢılanmıĢtır. Kasım 1988'in son günlerinde bilim insanı Andrey Saharov Karabağ'da yaĢanan olaylara çok daha farklı bir yorum getirerek, "Ermeni halkı yine soykırım tehdidi ile karşı karşıyadır. Sovyet yetkilileri Ermenilerin güvenliğini sağlamak için gerekli önlemleri almalıdırlar" (Harp Akademileri Komutanlığı Yayını, 1992, s.39) demiĢtir. Bu sözler Ermenilerin, tıpkı Osmanlı Devleti‘nin son dönemlerinde olduğu gibi, kendilerini var olmayan bir
tehdide
inandırarak
karĢı
atağa
geçme
stratejilerinin
bir
hamlesi
olarak
diplomatik
alanda
değerlendirilmektedir. Bu
dönemde
Ermenistan
Devleti,
faaliyetlerini
sadece
gerçekleĢtirmiyor, kaynaklarının büyük bölümünü silahlanmaya ayırarak güçlü bir cephane
137
oluĢturmaya çalıĢıyordu.102 7 Aralık 1988 tarihinde ülkesinde meydana gelen depremi dahi bu faaliyeti için fırsat olarak kullanmıĢ, yardım adı altında özellikle Rusya ve Fransa‘dan silah temin etmiĢtir (ġıhaliyev, 2004, s.26). Bu yıl içerisinde yaĢanan etnik çatıĢmaların etkisi ile her iki ülkeden de yoğun göçler yaĢanmıĢtır. Moskova, göç eden insanların sayısının 250 bini aĢtığını bildirilmiĢtir. Ayrıca KP Merkez Komitesi, "etnik çatıĢmalardan sonra baĢ gösteren bu toplu göç olaylarından kısmen sorumlu olduklarını" bildirmiĢtir (Harp Akademileri Komutanlığı Yayını, 1992, ss.39–40). Bu göç olayları çatıĢmaların azalmasını sağlamadığı gibi, iki halk arasında bulunan etnik nefreti de körüklemiĢtir. 1989 yılının baĢlarından itibaren iki devlet arasındaki gerginliğin bastırılamaz boyuta gelmesi sonucunda Sovyetler Birliği, 20 Ocak 1989 tarihinde Karabağ‘da, Sovyet Hükümeti denetimi altında özel bir otorite kurmuĢtur (Avakian, 2005). Moskova‘nın bu tedbiri de iĢe yaramamıĢ, Gorbaçov‘un tüm giriĢimlerine rağmen 11 ġubat 1989‘da olaylar ĢiddetlenmiĢti (Global
Security,
2010;
Ġbadov,
2007,
s.90).
AnlaĢmazlıkların
etnik
nedenlere
dayanmasından ötürü çatıĢmalar oldukça tehlikeli seyretmekteydi (Cornell,1999). Karabağ bölgesinde çatıĢmaların tırmanmasını sağlayan dıĢ faktörler Ģunlardır: 1. Rusya‘nın Ermenistan‘ı desteklemesi, 2. Uluslararası kuruluĢların Ģiddet eylemleri ve iĢgaller karĢısındaki pasif tutumları, 3. Dünya kamuoyunun konuya olan ilgisizlikleridir. Rusya‘nın Ermenistan‘ın saldırgan tutumu karĢısındaki tepkisizliği dahi, Ermenilere destek olarak algılanmalıdır. Ermeniler, gerçekleĢtirdikleri yürüyüĢ ve gösterilerle milliyetçi ruhlarını hareketlendirirken, Ģiddet eylemleri ile de Azerilere dönük öfkelerini kabartıyorlardı. Bu eylemler karĢısında Gorbaçov'un tek bir somut adımına dahi rastlanmamaktadır. Hiçbir tepki ile karĢılaĢmayan Ermeniler, yasadıĢı faaliyetlerini devam ettirme konusunda daha da cesaretlenmiĢlerdir. Gorbaçov'un Kremlin'de Ermenilerle gerçekleĢtirdiği görüĢme ise, Rusya‘nın ErmeniAzeri çatıĢmalarına bakıĢ açısını yansıtması bakımından önemli ayrıntılar içermektedir. Gorbaçov, gerçekleĢtirdiği bu görüĢmeyi Ģu sözleriyle aktarmıĢtır: "(Ermeni Temsilciler) Ermenilerin nasıl baskı altında tutulduklarını, kendi ülkelerinden tecrit edilmelerinden, eski tarihi yapıtların nasıl yok edildiğinden bahsettiler. Konuklarımdan biri, olanları şöyle özetledi: İslam'ın Hıristiyanlar üzerindeki saldırıları sürmektedir" (Attar, 2005, s.128, Azerbaycan Tarihi, C.VII, s.262‘den alıntı). Rusya'nın devlet baĢkanı olan Gorbaçov‘un, eski tarihlerden itibaren Kafkaslarda yaĢanan tüm Ermeni-Azeri çatıĢmalarının iç yüzünü, Ermenilerin nasıl Türk kıyımları gerçekleĢtirdiklerini ve özellikle Türklere ait tarihi eserler üzerinde gerçekleĢtirdikleri tahribatları çok iyi bildiği açıktır. Buna rağmen Ermeni temsilciler ile olan görüĢmesini özetlerken, Ermenilerin saldırgan taraf olarak Azerileri gösterdiğini yorumsuz bir 102
Konu ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. BozkuĢ, 2007, s.16.
138
Ģekilde aktarması, bu görüĢleri kabulleniĢini göstermektedir. KonuĢmasını, bu çatıĢmaların, yıllardan beri Müslümanların sürdürdüğü Ġslami saldırılar olduğunu belirten bir Ermeninin yorumu ile bitirmiĢ olması ise, Rusya'nın yanlı politikasını çok açık bir Ģekilde kanıtlamaktadır. Adalet Ġbadov‘a göre (2007) Rusya‘nın, bölgede huzursuzluk çıkaran Ermeni çetelerin silahlanmasına ve Azerileri katletmesine göz yumması ve hatta bu çeteleri desteklemesi, stratejik bir plan dâhilindedir. Rusya, bu durumu -1905–1906 ve 1918–1920 olaylarında olduğu gibi- Azerbaycan‘a karĢı siyasi baskı unsuru olarak kullanmayı amaçlamaktaydı (s.104). Erivan Hükümeti, Ģartların kendi lehine geliĢtiği bu süreçte Karabağ konusundaki taviz vermez tutumunu sürdürmekteydi. 1 Aralık 1989 tarihinde Dağlık Karabağ'ın Ermenistan Cumhuriyeti‘ne bağlanması yönünde tarihsel bir karar almıĢ ve bu kararını bildiri ile yayınlayarak (Cornell, 1999) tüm dünyaya ilan etmiĢti. Ermenistan‘ın bu atağı, Bakü‘de ve Karabağ bölgesinde tansiyonun bir kez daha yükselmesine neden olmuĢtu. 1990 yılı hem siyasi çalkantıların yaĢandığı, hem de kanlı çatıĢmaların artıĢ gösterdiği bir yıl oldu. 2 Ocak‘ta Ermeniler, Hankenti‘de Azeri Türklerini taĢıyan bir otobüs konvoyuna saldırmıĢlardı.103 Ardından Azerbeycan-Ermenistan sınırında otomatik silah, havan topları, el bombaları ile çatıĢmalar yaĢanmıĢtı (Ġbadov, 2007, s.98). Bu olay üzerine Sovyet Yüksek Meclisi bölgeye müdahale etmek üzere askeri birliklerini göndermiĢ; Bakü, Karabağ ve Karabağ‘a yakın bölgelerde olağanüstü hal ilan edilmiĢti (BÜSAM, 2009). Bu yıl içerisinde Azerbaycan'ın çeĢitli kent ve kasabalarında 35.000, Ermenistan'ın baĢkenti Erivan'da 400.000 Ermeni Karabağ'daki geliĢmeleri protesto etmiĢlerdir (Harp Akademileri Komutanlığı Yayını, 1992, s.46). Ermeni gönüllülerinden oluĢturulan silahlı grupların Karabağ‘a yerleĢtirilmesi Gorbaçov‘u, 25 Temmuz 1990 tarihinde önemli bir karar almaya sevk etmiĢtir. Gorbaçov, bu tarihte yayımladığı kanun gereği Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kanunları dâhilinde olmayan silahlı grupların kurulması yasaklanmıĢ ve kanunsuz olarak saklanan silahlara el konulması sağlanmıĢtır. Bu kanun gereği Azerbaycan‘ın bütün bölgelerinde av silahları da dâhil olmak üzere tüm silahlar toplanmıĢtı (Sarıkaya, 2008, s.5). Dağlık Karabağ‘da bu görevin Rus askerleri tarafından yerine getirilmesi ise, birçok sorunu beraberinde getirmiĢtir. Rus askerinin büyük bölümü bu görevini kötüye kullanmıĢ; Azerbaycanlıları silahsızlandırılarak, silahları toplamadıkları Ermenilerin önüne savunmasız bir Ģekilde bırakmıĢlardır. Ağustos ayında bölgede yaĢanan silahsızlanmayı fırsat bilen Ermeni askerleri, Azerbaycan'ın kuzeybatısında sekiz Azeri köyüne saldırmıĢlardır. Bu sefer
103
Otobüslerde bulunan koruma polisleri saldırganlara ateĢ açması sonucu saldırganlardan 1 kiĢi ölmüĢ, 3 kiĢi de yaralanmıĢtı. Bu olayın etkisi ile Sovyet Hükümeti 4 Ocak 1990‘dan itibaren Azerbaycan sınırlarını gazetecilere kapatmıĢtı (Ġbadov, 2007, s.98).
139
de Rus askerleri, Azerbaycan savunma kuvvetlerini desteklemiĢlerdir (Cornell, 1999). Bu iki taraflı tutum, Rusya‘nın çatıĢmacı siyasetinin bir baĢka örneği olarak değerlendirilmektedir. Moskova‘nın el altından desteğini sürdürdüğü Ermeni çeteleri, 13 Ocak 1990 günü tamamen silahsız bulunan Dağlık Karabağ‘daki Azerbaycan köylerine karĢı silahlı saldırılara giriĢmiĢlerdi. Köylerin savunmasız bulunuĢu Ermeni askerlerin ilerleyiĢini kolaylaĢtırmıĢ; 500 silahlı Ermeni, 12 askeri helikopterle Azerbaycan‘ın Hanlar kasabasına kadar ulaĢmıĢtı (Ġbadov, 2007, s.94). Buna karĢılık Azerbaycan Halk Cephesi, aldığı bir kararla ―Azerbaycan Milli Savunma ġurası‖nı kurmuĢtu (Cornell, 1999). Rusya‘nın Ermenilerin Ģiddet eylemleri karĢısında tepkisizliği, Azeriler arasında hem Ermenilere hem de Rusya‘ya duyulan tepkinin büyümesine neden olmaktaydı. Özellikle Rusya‘nın Ermenilere maddi destek sağladığı haberleri, kimi Azeri Türklerine Ermenilerden intikam alma gayesi vermiĢti. Yukarıda bahsedilen 13 Ocak tarihli Ermeni saldırıları nedeniyle Bakü‘de iki gün süren Ermeni aleyhtarı gösteriler yaĢanmıĢtı. Azeri gençleri Ģehirdeki Ermeni mahallerine saldırmıĢlardı. Kızgın Azerilerin eylemleri bununla sınırlı kalmamıĢtı. Ermenilerin bölgeye askeri teçhizat sevk etmelerini engellemek isteyen Azeriler, bu amaçla mühim köprüleri yıktıkları gibi, Karabağ ve Azerbaycan‘da da ana yolları tutmuĢlardı (Ġbadov, 2007, s.99). Ermeniler ise Dağlık Karabağ‘da yaĢayan savunmasız Türklere karĢı saldırılarını sürdürmekteydiler. 24 Mart 1990 tarihinde Ermeni Milli Hareketi‘nin bir terörist kolu olarak kurulan Ermeni Milli Ordusu‘nun ―fedaileri‖, Ermenistan sınırı yakınındaki Azerbaycan‘ın köylerine saldırmıĢ, 2 kiĢiyi öldürmüĢ, bir ailenin de evini ateĢe vererek fertlerinin diri diri yakmasına sebep olmuĢlardı (Ġbadov, 2007, s.100). Moskova Radyosu, bu tür olayları naklederken Karabağ'da açık bir savaĢın sürdüğünü belirterek "Özellikle Bakü, Ortaçağ‘a dönmüĢ gibi" yorumunda bulunmuĢtur (Harp Akademileri Komutanlığı Yayını, 1992, s.46). 1990 yılının bir önemli yüzü de, SSCB için çöküĢ sürecinin tamamlandığının habercisi olmasıydı. Bu süreci doğru tahlil eden Ermenistan Yüksek Sovyet‘i, 23 Ağustos 1990 tarihli bağımsızlık bildirgesinde Dağlık Karabağ‘ı kendi toprakları içinde göstermiĢ ve ―Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ve Dağlık Karabağ Bölgesi‖ ifadelerini yan yana kullanmıĢtır (Armenia Foreign Ministry, 1990). Ayrıca 9 Ocak 1990 tarihinde aldığı bir kararla, Karabağ‘ı o yılki ekonomik planı içine almıĢtır (Ġbadov, 2007, s.99, Armaoğlu, 1990, s.211‘den alıntı). Ermenistan bu kararları ile açıkça Karabağ‘ı Ermenistan toprağı olarak ilan etmiĢtir (Ġbadov, 2007,s.101). Bu karar Sovyetler Birliği tarafından kabul edilmediği halde, Ermenistan geri adım atmamıĢ (Ġbadov, 2007, s.99), bir anlamda ulaĢtığı gücü SSCB‘ye tanıtmıĢtır.104
104
―Sovyetler Birliği Yüksek Sovyet‘i, bu kararı geçersiz saydığını bildirmiĢ, Ermenistan Yüksek Sovyet‘i ise, SSCB Anayasasına göre birlik ülkeleri yasalarıyla birlik yasalarının çeliĢmesi durumunda birlik yasalarının geçerli olacağı belirterek Ermenistan kanunlarının geçerli olduğunu söylemiĢtir‖ (Ġbadov, 2007, s.99).
140
Ermenistan tarafından gelen bu resmi açıklamaların yanı sıra Ermeni askerlerinin ve çetelerin sürdürdüğü Türklere yönelik katliamlar sonucunda Azerbaycan halkının duyduğu öfkenin bir bölümü de, pasif tutum sergilediği iddiasıyla suçladıkları Bakü‘ye yönlenmiĢti. Bu durum, halkın gerçek problemden uzaklaĢmasına neden olmakla birlikte, yönetimin iç çalkantılarla uğraĢarak güç kaybetmesine yol açmıĢtı. Ayrıca Azerbaycan yönetimi, Ocak 1990‘da Rusya‘nın Bakü‘ye giriĢi ile temelden sarsılmıĢtı. Bakü‘nün karĢısında duran güç ise, diaspora ve SSCB tarafından desteklenen Ermenistan ve ırkçı bilinçle Karabağ konusunda kararlı olan Ermeni halktı. Ülke içerisinde halkı tarafından baskı gören, dıĢarıda da Rusya ve batılı devletler tarafından desteklenen Ermenistan‘la mücadele etmek zorunda kalan Bakü‘nün, süregelen iĢgaller ve katliamlar karĢısında durabilmek için çok fazla imkâna sahip olmadığı açıktı. 5. KARABAĞ SAVAġI 1991 yılında Azerbaycan ve Ermenistan‘ın Sovyetler Birliği‘nin çöküĢünü beklemeden bağımsızlıklarını ilan etmeleriyle, bölgesel nitelikteki Karabağ çatıĢması, iki ülke arasında savaĢ boyutuna ulaĢmıĢ, baĢka bir deyiĢle sorun, devletlerarası bir nitelik kazanarak uluslararası bir mesele konumunu almıĢtır. Devlet eliyle yaĢanan silahlı çatıĢmaların ön plana çıktığı bu yıl içerisinde Ermeniler, özellikle Karabağ‘daki çok sayıda Türk yerleĢim birimine saldırı düzenlemiĢ ve çok sayıda Azerbaycanlının ölümüne sebep olmuĢlardır. Karabağ‘dan yoğun Türk göçleri, bu yılda da devam etmiĢtir. Olaylar bu Ģekilde sürerken Gorbaçov, TASS Ajansı aracılığı ile 1991 Mart ayı ortalarında Azeri halkına Ģu Ģekilde seslenmiĢtir: ―Karabağ toprağında dört yıldır barış yok. Ateş var, can kaybı var. Bundan sonra ne olacak? Kırgınlığın, karşılıklı hıncın önünü almak kolay değil, ama gerekli. Bunun için de, gerçekleri kavramak gerek, Yukarı Karabağ, Azerbaycan‟ın ayrılmaz bir parçasıdır. Bölgede, SSCB Anayasası ile birlikte Azerbaycan Anayasası yürürlüktedir. Karabağ‟da, Azerilerle Ermenilerin birlikte yaşayıp birlikte üretmeleri tarihi bir gerçektir ve bu gerçekten kaçılmaz. İşte bu yüzden, yaşam normale döndürülmeli, küskünlük, kin ve kızgınlık unutulmalı. Birbirinizi anlamaya, çıkmazı aşmaya çalışın. Bunu, ancak sizler gerçekleştirebilirsiniz. Hepinize barış ve mutluluk diliyorum‖ (Harp Akademileri Komutanlığı Yayınları, 1992, s. 60). Gorbaçov‘un bu kulağa hoĢ gelen sözlerinin, Azeriler için hiçbir anlam ifade etmediğini belirtmek gerekir. Ermenistan‘ın Rusya‘nın müttefiki olduğunu, dolayısıyla Rusya‘nın bu savaĢta Ermenistan‘ı desteklediğini bilmekteydiler. Bu nedenle de Gorbaçov‘un barıĢ ve mutluluk dileklerinin kendileri için gerçeklerden çok uzakta olduğunun farkındaydılar. Ermenistan BaĢbakanı Vazgen Manukyan, Gorbaçov‘un yukarıda verilen sözlerinde geçen ―Dağlık Karabağ, Azerbaycan‘ın ayrılmaz bir parçasıdır‖ ifadesine karĢılık olarak: ―Ermenistan‘ın Karabağ üzerinde herhangi bir hak talebinin olmadığını‖ söylemiĢtir. Bu
141
sözleri Türkiye‘de yazılı ve görsel basında Karabağ sorunu açısından çok önemli bir geliĢme olarak sunulmuĢtur. Halen de pek çok akademik çalıĢmada bu sözlere yer verilerek, Ermenistan‘ın ifadeleri ile uygulaması birbirini tutmadığı ifade edilmekte, Ermenistan yönetimi eleĢtirilmektedir. Gerçekte ise Manukyan, yukarıdaki cümlesini Ģu Ģarta bağlamıĢtır: "Karabağ sorunu bölge halkının kendi kaderini belirlemek istemesi üzerine patlak verdi ve biz
Karabağ
halkının
bu
istemini
destekliyoruz.
Sorun,
bölge
halkı
tarafından
çözümlenmelidir. Ermenistan'da 21 Eylül'de yapılacak referandumda SSCB'den bağımsızlık yolunda bir karar çıkması halinde, Ermenistan, Karabağ üzerinde herhangi bir hak iddiasını gündeme getirmeyecektir‖ (Harp Akademileri Komutanlığı Yayınları, 1992, s. 60). Dolayısıyla Ermenistan, Karabağ halkının kendi kaderini tayin hakkının Azerbaycan tarafından tanınmasını temin etmek istemekteydi. 2 Eylül 1991 tarihinde beklendiği üzere Karabağ Bölgesel Konseyi, ―Karabağ‘da yaĢayan tüm halkın desteğini alarak bağımsızlığını ilan ettiğini‖ bildirmiĢtir. Leonard Petrossian‘ın baĢkan olarak seçildiği bu karar doğrultusunda Karabağ'ın ismi ―Artsakh Ermenistan Halk Cumhuriyeti‖ olarak değiĢtirilmiĢtir (Nagorno-Karabakh Republic Ministry of Foreign Affairs, 2008). 1 Aralık‘ta yapılan referandumla Dağlık Karabağ‘ın bağımsız bir devlet olarak kurulması onaylanmıĢ (Global Security, 2010), 10 Aralık 1991 tarihinde de bağımsızlık kakarı ilan edilmiĢtir (DPT, 2001). Bu yönetim, Ermenistan da dâhil olmak üzere hiçbir devlet tarafından tanınmamıĢtır.105 Bu dönemde Rusya Federasyonu BaĢkanı Yeltsin ve Kazakistan CumhurbaĢkanı Nazarbayev‘in Karabağ‘da çözüm için giriĢimleri olmuĢtur. Bu çalıĢmalarının sonucunda 20 Eylül 1991 tarihinde Jeleznovodsk Ģehrinde bir anlaĢma imzalanmıĢtır. Bu uzlaĢma anlaĢmasına göre; ―Karabağ‘da karĢıt gruplar silahsızlandırılacak ve ateĢkes sağlanacak, Ermenistan Parlementosu, Dağlık Karabağ‘ın ‗Ermeni Toprağı‘ olduğu kararını geri alacak ve bölgeye kendini yönetmek için bir takım olanaklar sağlanacaktı (TaĢkıran, 1995, s.159). Toplantı sonrası yayınlanan bildiride; SSCB Savunma ve ĠçiĢleri Bakanlığına bağlı ordu birliklerinden baĢka, bölgede bulunan bütün silahlı birliklerin sorunlu bölgelerden çıkarılması, mültecilerin aĢamalı Ģekilde geri dönmeleri, rehine ve esirlerin geri verilmesi, demiryolu, havayolu, karayolunun açılması, haberleĢme ve iletiĢim ağının yeniden kurulması konularında anlaĢma sağlandığı ifade edilmiĢtir (Mahmudov, 2006, s.54). 20 Kasım 1991'de Ermenilerin, anlaĢma heyetini ve Azerbaycan hükümet üyelerini taĢıyan helikopteri
105
Ermenistan, Karabağ‘daki bu oluĢumu bir devlet olarak tanıma olasılığını, Azerbaycan‘a karĢı elindeki bir kozmuĢ gibi kullanmaya çalıĢmaktadır. Örneğin ―Azerbaycan CumhurbaĢkanı Ġlham Aliyev'in Karabağ'da güç kullanma uyarısı üzerine Ermenistan, böyle bir durumda bölgeyi bağımsız bir devlet olarak tanıyacağını açıklamıĢtır‖ (CNN Türk, 28 Kasım 2009).
142
düĢürmeleri sonucunda ise, Ermenilerin hiç istemediği çözümleri içeren bu anlaĢma ortadan kaldırılmıĢtır.106 Çözüm sürecinin de askıda kalması sonucu 26 Kasım 1991‘de Azerbaycan Yüksek Sovyeti, Dağlık Karabağ bölgesinin özerklik statüsünü ortadan kaldırarak bu bölgeyi doğrudan kendisine bağladığını ilan etmiĢtir (Ġbrahimov, 2002; TaĢkıran, 1995, s.161). Ermenistan Cumhuriyeti parlamentosu ise, Azerbaycan‘ın bu kararını ―savaĢ ilanı‖ saymıĢ (TaĢkıran, 1995, s.161) ve eski DKÖB‘yi Azerbaycan‘ın bir parçası olarak gösteren hiç bir uluslararası antlaĢmayı tanımayacağını açıklamıĢtır (Cavadov, 2006, s.40). Moskova ise, Ermenistan ve Azerbaycan‘dan Karabağ‘ın hukuki statüsünü değiĢtirecek eylemlerden kaçınmalarını istemiĢtir (Lütem, 2007). Sovyetler Birliği, Karabağ sorununun baĢlangıcından itibaren takındığı tutumu, savaĢ sırasında da sürdürmüĢ, bu konuda hiçbir somut adım atmamıĢtır. Bunun nedeninin Rusya‘nın bölgedeki farklı stratejik planları olduğu belirtilmiĢti. SSCB dağıldıktan sonra da Rusya,
yine bölgedeki kontrolünü sürdürmek istemiĢtir. Bu dönemde Azerbaycan, tam
bağımsızlık konusunda kararlı ve topraklarında Rus varlığını istemeyen bir ülke durumundaydı. Rusya, Azerbaycan‘ın bu yöndeki kararlarını endiĢe ile izlemekteydi. Bu devletin Rus askeri birliklerini ülkeden çıkarması, diğer yeni bağımsızlığına kavuĢan devletlere emsal teĢkil edebilirdi (ĠĢyar, 2004, s.79). Ermenistan ise bu ülkeden farklı olarak bağımsızlık sonrasında da varlığını yine Rusya'nın varlığına dayandırmıĢtı. Bunun yanında Ermenilerin Ruslar ile tarihi müttefiklikleri bulunmaktaydı (ĠĢyar, 2004, ss.80- 81) Neticede bölgedeki
uyuĢmazlıktan
yararlanarak
Azerbaycan
topraklarındaki
çıkarlarını
koruyabileceğini hesaplayan Rusya, Dağlık Karabağ SavaĢı sırasında Ermeni yanlısı ve Azeri karĢıtı tutumunu sürdürmüĢtür. Rusya bu tutumunu, Ermenistan Devleti‘ne yaptığı askeri yardımlarla da kanıtlamıĢtır. ―Karabağ SavaĢı sırasında ve sonrasında Rusya Ermenistan‘a orta menzilli silahlar da dâhil olmak üzere resmi olarak ispatlanmıĢ toplam 1 milyar dolar değerinde modern silah ve mühimmat göndermiĢtir‖ (ĠĢyar, 2004, s.76). Rusya, bu stratejisi ile Azerbaycan‘a müdahale hakkı kazanabileceğini hesaplamıĢtı. Bu da Rusya‘nın yukarıda belirtilen endiĢelerinin önüne set çekebilmenin çaresini çatıĢmacı politikasında aradığını göstermiĢtir. Bağımsızlığının ilk yılında kendini bu derece önemli bir sorunun içinde bulan Azerbaycan‘ın Karabağ‘da kullanabileceği yetkin bir gücünün olmayıĢı, Rusya‘nın ve Ermenistan‘ın emellerini kolaylaĢtırmaktaydı. Bahsi geçen dönemde Azerbaycan, hem siyasi hem de askeri açıdan son derece yetersiz koĢullar içerisindeydi. Bunun yanında devletin içinde bulunduğu sorunlar, yönetimde iktidar mücadelesine neden olmuĢtu. YaĢanan siyasi
106
Ermenilerin, Azerbaycan hükümetinin üyelerini, adalet ve güvenlik yetkililerini, iki Rus generali, Kazak ve Rus gözlemcileri, gazetecileri taĢıyan bir helikopteri düĢürdükleri bu olayda kurtulan olmamıĢtır (Cavadov, 2006, s.39).
143
istikrarsızlık ise Ermenistan‘ın iĢgal haritasını geniĢletmesine sebebiyet vermiĢti. Bu süreçte Kelbecer, Ağdam, Füzuli, Cebrayıl, Zengilan ve Kubatlı illeri Ermenistan‘ın eline geçmiĢtir (Cavadov, 2008, s.45). 1992 yılında Azerbaycan ve Ermenistan arasında tam ölçekli genel bir savaĢ yaĢanmıĢtır. Bu yıl içerisinde Ermeniler, saflarında yer alan Rus askerlerinin, Fransız lejyonerlerin ve birçok ülkeden paralı askerlerin de katılımıyla (BYEGM, ġubat 1992) Azerbaycan Türklerine karĢı Karabağ'da etnik temizlik, kültürel, ekonomik, etnik ve fiziki soykırım yapmıĢtır. Bu anlamda Ermenistan, uluslararası antlaĢmalardaki savaĢ suçu, barıĢa karĢı saldırı suçu, insanlık suçu ve soykırım suçu iĢlemiĢtir (Yürükel, 2007, s.28). Azerbaycan topraklarının önemli bir kısmı da bu dönemde iĢgal edilmiĢtir. Ermenistan kuvvetlerinin vilayetleri iĢgal ettikten sonra ateĢe veriyor olması, binlerce Azerbaycanlıyı da bu bölgelerden göç etmeye mecbur bırakmıĢtır. 2 ġubat‘ta Ermenistan Savunma Bakanı Vazgen Sarkisyan, Moskova Radyosu'na verdiği demeçte, ―Dağlık Karabağ'ı fethedilmesi olanaksız bir kaleye çevirecekleri‖ ifadesini kullanmıĢtır (BYEGM, ġubat 1992). Bu sözler, Karabağ‘da iĢgallerin devam edeceğinin açık habercisi niteliğindeydi. Gerçekten de Ermeniler bu ay içerisinde çok sayıda iĢgal ve katliam gerçekleĢtirmiĢlerdi. Ermeni saldırılan sonucu 3 ġubat‘ta 51 kiĢinin Ağdam kentinde, 30 kiĢinin de farklı yerlerde öldürüldüğü, 11 ġubat‘ta iki Azeri köyünün yakıldığı ve saldırıda 20 Azeri'nin öldürüldüğü bildirilmiĢtir (BYEGM, ġubat 1992). 18 ġubat‘ta Ġran'ın baĢkenti Tahran'daki ECO Toplantısı'nda bir açıklama yapan Azerbaycan CumhurbaĢkanı Ayaz Muttalibov, Ermeni çetecilerin saldırıları sonucu son üç ay içinde 15.000 Azerbaycan Türkü'nün bölgeyi terk etmek zorunda kaldığını bildirmiĢ ve bölgedeki anlaĢmazlıkların giderilmesi için milletlerarası gözlemcilerin de devreye girmesini istemiĢti (BYEGM, ġubat 1992). Bu açıklamanın hemen ertesi gününde TBMM toplantısında konuĢma gerçekleĢtiren BaĢbakan Demirel, Karabağ sorununun bölgesel bir savaĢ haline dönüĢebileceği konusunda, Batı, ABD ve Rusya‘yı uyarmıĢtı (Ġbadov, 2007, s.110). ABD resmi makamlarınca yapılan açıklamalarda da Dağlık Karabağ‘da ve Nahçivan‘da çatıĢmaların artmasını tepkiyle karĢıladıklarını ve herhangi bir sınır değiĢikliğini zor kullanarak gerçekleĢtirme çabalarını kabul etmeyeceklerini vurgulanmıĢtır (Ġbadov, 2007, ss.44–45). Türkçe yayın yapan Azatlık Radyosu, bölgedeki durumu aktardığı 23 ġubat tarihli yayınında, Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ bölgesinde Azeri-Ermeni çatıĢmalarının bütün Ģiddetiyle sürdüğünü, Ermenilerin roket ve top saldırılarıyla Türk köylerini birer birer iĢgal ettiğini, saldırılarda 75 kiĢinin hayatını kaybettiğini duyurmuĢtur (BYEGM, ġubat 1992). Ermenistan‘ın hedefi, Dağlık Karabağ‘ın tamamının kontrolünü ele geçirmek amacı ile Laçin koridorunu kurmaktı (Beehner, 2005). Bu amaçla stratejik konumu ile dikkat çeken Hocalı
144
ġehrini iĢgal etmiĢti. ġubat ayının sonuna gelindiğinde ise Ermeni Birlikleri Karabağ‘ın büyük bir kısmını iĢgal etmiĢlerdi. Mayıs ayında Azerbaycan‘da yaĢanan siyasi geliĢmeler, dolaylı olarak Karabağ‘ı da etkilemiĢti. Azerbaycan yönetimi, bu aydan itibaren ülkesinde konuĢlanan Rus askeri üslerinin çıkarılması yönünde baskı yapmaya baĢlamıĢtı. Bölgede menfaatleri bulunan Rusya ise, kendisine uygulanan bu baskının karĢılığı olarak Ermenistan‘a daha fazla yardımda bulunarak Ermenistan ordusunu güçlendirmiĢti. Rusya‘nın özellikle Ermeni ordusuna kattığı profesyonel subay ve askerlerinin yardımıyla Ermeni Birliklerinin Karabağ‘daki iĢgal yürüyüĢleri hızlanmıĢtı (Mahmudov, 2006, s.55). Ermenistan, 8 Mayıs 1992‘de ġuĢa‘yı, 17 Mayıs ise bölgeyi Ermenistan‘a bağlayan Laçın‘ı ele geçirmiĢti (Cavadov, 2006, s.44). Böylece Ermeniler, Dağlık Karabağ‘ı bütünüyle ele geçirmiĢ, Ermenistan da Karabağ ile arasında toprak bağlantısını kurabilmiĢti (Gürel, 1992). Ermenilerin
Lâçin‘i
de
ele
geçirerek
Karabağ‘ın
Ermenistan‘a
bağlanması
(BaĢbakanlık Devlet ArĢivleri Genel Müdürlüğü Yayınları [BDAGMY], 1992, s.56) Hocalı katliamının Ģokunu atlatamayan Azerilerde daha büyük bir tepkiye neden olmuĢtu. Bu dönemde halk, topraklarının geri alınması için gösteriler düzenlemekte ve hükümete baskı uygulamaktaydı. Durumun gidiĢatının tamamen aleyhine iĢlediğini gören Bakü ise, 13 Mayıs‘ta artık topyekûn bir savaĢa girmiĢti (BDAGMY, 1992, s.32). Halktan gelen baskılara dayanamayarak istifa eden Muttalibov‘un yerine geçen Ebulfeyz Elçibey, cumhurbaĢkanı seçildikten hemen sonra Karabağ‘da iĢgal edilmiĢ toprakları harp yoluyla geri alma giriĢiminde bulunmuĢtu. Bu sırada Azerbaycan yönetimi, meĢru müdafaa durumu olduğu gerekçesi ile kuvvet kullanma hakkının doğduğunu savunarak (Cavadov, 2008, s.71) gerçekleĢtirdiği harekâtın yasal olduğunu belirtmiĢtir. Azerbaycan Milli Ordusu, bu harekât ile 15 Haziran 1992 Ermenilerin elindeki 15 köyü geri almıĢtı (BDAGMY, 1992, s.55). 20 Haziran‘a kadar süren bu harekât sonucunda Ermeni iĢgali altındaki birçok köy geri alınmıĢ, Lâçin de geri alınarak Azerbaycan- Karabağ koridorunun yeniden açılmasını sağlanmıĢtı (BDAGMY, 1992, s.33). Azerbaycan Savunma Bakanlığı‘nın 24 Haziran‘da Ermenilerin durdurulduğunu bildirmesi (BDAGMY, 1992, s.34) Azerbaycan tarafından büyük bir sevinçle karĢılanmıĢtır. Kısa bir süre sonra Ermeni Birliklerinin yeni iĢgaller gerçekleĢtirmek üzere harekete geçmesi ise (Aslanlı, 2010) Azerbaycan tarafının bu sevincini hezeyana dönüĢtürmüĢtür. 1993 yılında Ermenistan, Kelbecer ve Lâçin koridorlarını da ele geçirerek Karabağ‘ın tamamını kontrolü altına almıĢtır (Seferov ve Ġbadov, 2007). Azerbaycan‘daki Karabağ‘da
siyasi
gerçekleĢtirdiği
erklerin
iĢgalin,
açıklamalarına
Büyük
Ermenistan
bakıldığında, projesi
ile
Ermenistan‘ın iliĢkilendirildiği
görülmektedir. Dönemin BaĢbakanı Ebulfeyz Elçibey, ‖Hedef Büyük Ermenistan‖ (BDAGMY,
145
1992, s.42) diyerek, Ermenilerin iddialarından çok öte, gerçek amaçlarının ―selfdeterminasyon‖ (kendi kaderini tayin) değil, büyük Ermenistan devletini kurmak olduğunu belirtmiĢtir. Buna rağmen ne Rusya‘dan ne de herhangi bir uluslar arası kuruluĢtan destek bulamayan Azerbaycan, yönünü Türkiye‘ye dönmüĢtür. Dönemin Nahçıvan Devlet BaĢkanı Haydar Aliyev, Cumhuriyet Gazetesi'ne yaptığı açıklamada, Ermeni bombardımanının devam ettiğini bildirerek, Türkiye'nin duruma müdahale etmesini istemiĢtir (BYEGM, Mayıs 1992). Türkiye, Azerbaycan yanlısı duruĢunda hem Ermenistan‘a hem de Rusya‘ya yönelik tepkisini göstermiĢtir. Bilhassa Ermenistan‘ın Nahçıvan‘a saldırması, Türkiye ile Rusya iliĢkilerinde gerginliğe neden olmuĢtu. Türkiye‘nin 1921 Kars AntlaĢmasına göre Nahçıvan‘ın statüsünü korumak için müdahale etme olasılığının belirmesi, Rusya ile Türkiye‘yi karĢı karĢıya getirmiĢtir (Kasım, 2001). Ermenistan
ise
Türkiye‘nin
Karabağ
konusunda
Azerbaycan
tarafını
desteklemesinden ve müdahale olasılığının var olmasından rahatsızlık duyduğunu açıkça belirtmiĢti. Ermenistan DıĢiĢleri Bakanlığından yayımlanan bir bildiride, Türkiye'nin Ermenistan ile Azerbaycan arasında giderek tırmanan bunalıma müdahale ederek Azerbaycan'ın yanında yer almasından korkulduğu, Türkiye'nin olası bir müdahalesinden duydukları kaygı nedeniyle bölgeye "tampon güç" gönderilmesi için BM Güvenlik Konseyi'ne baĢvurulacağı açıklamıĢtı (BYEGM, Mayıs 1992). BirleĢik Devletler Topluluğu Ordu Komutanı MareĢal Yergevi ġapoĢnikov da, Türkiye‘nin olası müdahalesini kastederek, Azeri-Ermeni çatıĢmalarına üçüncü bir ülkenin katılması durumunda "Üçüncü Dünya SavaĢının eĢiğine gelineceğini" söylemiĢ (BYEGM, Mayıs 1992), açıkça Türkiye‘nin Azerbaycan‘a desteğinin önünü kapatmak istemiĢtir. Ermenistan tarafından verilen resmi demeçlerde, Karabağ‘da yaĢananlar -tüm iĢgal, katliam ve harap ediliĢe rağmen- savaĢ değil, Karabağ Ermenilerinin kendi kaderini tayin hakkının
Azerbaycan
tarafından
tanınmamasından
doğan
sorunun
yansımalarıdır.
Ermenistan Devlet BaĢkanı Levon Ter Petrosyan, Fransız Le Figaro Gazetesi‘ne verdiği demeçte, bu bahsedilen nedenden ötürü Karabağ sorununun, ―Azerbaycan ile ülkesi arasında bir savaĢ olarak nitelendirilmesini önlemek için her türlü çabayı harcayacaklarını‖ söylemiĢtir (BYEGM, ġubat 1992). Ermenistan DıĢiĢleri Bakanı Raffi Ovannisyan da, Azerbaycan DıĢiĢleri Bakanı Hüseyin Sadıkov ile Karabağ anlaĢmazlığına barıĢçı bir çözüm bulmak amacıyla Moskova'da gerçekleĢtirilen görüĢmede sorunun, Karabağ Ermenileri ile Azerbaycan hükümeti arasında çözümlenmesi gerektiğini ifade etmiĢtir (BYEGM, ġubat 1992). Ermenistan‘ın bu tutumuyla, olayın muhatabı olarak gösterdiği Dağlık Karabağ Cumhuriyeti‘nin
Azerbaycan
tarafından
tanınmasını
sağlamayı
amaçlamıĢtır.
Zira
Azerbaycan‘ın siyasi olarak Dağlık Karabağ Cumhuriyeti ile diplomatik iliĢki kurması, bu
146
yönetimi bir devlet olarak tanıdığının göstergesi olacaktır. Azerbaycan ise hukuk dıĢı ilan ettiği bu devleti tanımamakta ısrar etmekte ve cephelerde muhatap olduğu Ermenistan‘ı diplomatik alanda da karĢısında bulmak istemektedir. 1994 yılında yapılan bir ateĢkes ile savaĢ bitmiĢ olsa da Azerbaycan, çözüm süreci için bu isteği devam ettirmektedir. 6. KARABAĞ SAVAġI’NIN SONUÇLARI VE ÇÖZÜM ARAYIġLARI Karabağ SavaĢı 24 Mayıs 1994 tarihinde yapılan ateĢkes antlaĢması ile sona ermiĢti. Buna rağmen Azerbaycan-Ermenistan arasındaki çözümsüz hal halen devam etmektedir (DPT, 2001).
Bugün, Dağlık Karabağ ve çevresindeki bölgeler Ermeni kontrolü altında
bulunmaktadır (Beehner, 2005). BaĢka bir ifade ile günümüzde Azerbaycan‘da Karabağ diye bir idari-coğrafi birim bulunmamaktadır (Aslanlı, 2010). Soğuk SavaĢ dönemi sonrası en yıkıcı bölgesel savaĢlardan biri olan bu savaĢın (Kasım, 2003, s.31) bilançosu, Azerbaycan için çok ağır olmuĢtur. Azerbaycan çok büyük oranda ekonomik ve askeri kayıp vermiĢtir (Beehner, 2005). Topraklarının % 17‘si Ermenistan tarafından iĢgal edilmiĢ
107
ve bu topraklarda çoğunluğu Azeri Türkü olan bir
milyondan fazla kiĢi göç ederek sığınmacı durumuna düĢmüĢtür
108
(Aras, 2003). 20.000
109
insanın öldüğü bu savaĢta
, Azeri nüfustan 18.000 kiĢi hayatını kaybetmiĢ, 50.000 kiĢi
yaralanmıĢtır (Öymen, 2007, s.28–29). Azerbaycan Devlet Komisyonu'nun verdiği bilgilere göre: ―Bu savaĢta Ermenistan tarafından 4.166 kiĢi esir alınmıĢ veya kaçırılmıĢtır. Onlardan 314'ü kadın, 61'i çocuk, 253'ü ihtiyardır. Ermenistan Cumhuriyeti topraklarında ve Azerbaycan'ın Ermenistan tarafından iĢgal edilmiĢ bölgelerinde 39'u kadın, 12'si çocuk ve 39'u ihtiyar 900 kiĢinin tutulduğu yer bellidir. 145 kiĢi esir kamplarında öldürülmüĢtür. 4 kiĢi esir kamplarında yapılan iĢkencelere dayanamayarak, serbest bırakıldıktan hemen sonra ölmüĢtür‖ (Azərbaycan Respublikası Esir və Ġtkin DüĢmüĢ Girov GötürülmüĢ VətəndaĢlarla Alaqədar Dövlət Komissiyası, 2009). Diğer esirlerin tutulduğu yerlerle ilgili ise hiç bir bilgi bulunmamaktadır. Bu ise, bu kiĢilerin Uluslararası Ġnsan Hakları Hukuku‘nun tanıdığı haklardan yararlanamaması, yani zor Ģartlarda çalıĢtırılması, dövülmesine, iĢkencelere maruz ve sağlık hizmetlerinden mahrum bırakılmaları Ģüphesini doğurmaktadır (Yılmaz, 1997). Azerbaycan bu savaĢın neticesinde toplamda ―bir milyondan fazla insanın Ermenistan tarafından etnik temizliğe maruz bırakıldığını‖ açıklamıĢtır (Azerbaycan Prezidenti, TYa; DPT, 2001). 1989 nüfus sayımında 107
Bu oran birçok kaynakta %20 olarak geçmektedir. Fakat Azerbaycan‘ın taarruzu sonucu bir kısım topraklar geri alındığı için son durumda bu oran %17 olarak hesaplanmıĢtır (Ġbadov, 2007, s.V). 108 ―Karabağ Bölgesinden zorunlu göçün yaĢandığı merkezler: Hankendi, ġuĢa, Hocalı ve Hocavend‘dir. Karabağ çevresinden zorunlu göçün yaĢandığı merkezler: Laçın, Kelbecer, Gubadlı, Zengilan ve Cebrayıl‘dır. Ayrıca, Ağdam ve Fizuli yerleĢim merkezlerinin de bir kısmı (iĢgal nedeni ile) bu dönemde göç etmek zorunda kalmıĢtır (...) Ermenistan‘da yaĢayan Azerbaycan Türkleri Azerbaycan‘a, Azerbaycan‘da yaĢayan Ermenilerin de büyük çoğunluğu Ermenistan‘a göç etmiĢtir. Ancak karıĢık nikâhtan olan Ermeni aileleri hala Azerbaycan‘da yaĢamaktadır‖ (Seferov ve Ġbadov, 2007). 109 Beehner‘e göre (2005), bu savaĢta her iki taraftan ölenlerin sayısı yaklaĢık 25.000‘i bulmuĢtur.
147
bölgenin nüfusu % 22‘si Türk, % 77‘si Ermeni olmak üzere 190.000 civarındaydı (TaĢkıran, 2004). Bugün gelinen süreçte ise bu bölgede tek bir Türk dahi yaĢamamaktadır. Karabağ SavaĢı, her iki devlet açısından da siyasi değiĢikliklere neden olmuĢtur. Azeri ordusunun cephelerde aldığı ağır yenilgiler, iki Azerbaycan CumhurbaĢkanının Mutalibov ve Elçibey‘in- iktidardan düĢmesinin temel nedeni olmuĢtur (Kasım, 2001). Sözde Dağlık Karabağ Cumhuriyeti‘nin Devlet BaĢkanı Robert Koçaryan ise Ermenistan CumhurbaĢkanı seçilmiĢtir. SavaĢın ekonomik anlamda etkisine bakıldığında ise, her iki devlet için de geliĢmeyi engellediği görülmektedir. Azerbaycan için bu iĢgalin ekonomik faturası Ģu Ģekildedir: Azerbaycan‘ın Dağlık Karabağ‘da bulunan 7.000‘e yakın sanayisi, tarım ve diğer müesseseleri kapatılmıĢtır. Bu müesseseler ile ülke ekonomisinde toplam tahıl hâsılatının %24‘ü, alkollü içki imalatının % 41‘i, patates üretiminin % 46‘sı, et üretiminin % 18‘i ve süt üretiminin ise % 34‘ü karĢılanmaktaydı (Oğan, 2003). Azerbaycan bu kaynaklardan mahrum kalmıĢtır. Ermeniler tarafından iĢgal edilen bölgede, tabiî kaynakların sömürülmesi devam ederken özellikle Türklere ait tarihi doku hızla tahrip edilmiĢtir (Karaman, 2006). Bunların yanında Ermenistan tarafından bölgedeki doğal zenginlikler sökülerek satılmıĢ, kültürel değerler talan edilmiĢtir (Yılmaz, 2009b). Azerbaycan‘a ait kültürel unsurların ortadan kaldırılması çalıĢmaları halen sürdürülmektedir. Ermeniler, Karabağ‘daki pek çok ormanı da tahrip etmiĢ, buralarda uyuĢturucu madde yetiĢtiriciliği yapmıĢ (Yılmaz,2009b), ülkenin ekolojik boyutuna ciddi zararlar vermiĢlerdir (Kızıldağ, 2009). Tahrip edilen bu bölgelerde iĢsizlik sorunu ortaya çıkmıĢtır. Ġstatistiklere göre bu nüfus içinde çalıĢabileceklerin %65‘i iĢsizdir (Ġbadov,2007,s.124). Sonuçta Azerbaycan, 60 milyar dolar olarak hesaplanan bir ekonomik kayıp yaĢamıĢtır (Oğan, 2003).
Tablo 4 Savaş ve İşgal Sonucunda Zarara Uğrayan Kurum-Kuruluş ve Sistemler Ġskân Yerleri:
890
Tarihi Abideler:
464
Evler:
150.000
Müzeler:
40.000
Devlet Kurumları:
7.000
Sanayi Kurumları:
6.000
Okullar:
693
Karayolları:
800 km
Ana Okulları:
855
Köprüler:
160
Tıbbi Kurumlar:
695
Su Hattı:
2.300 km
Kütüphaneler:
927
Gaz Boru Hattı:
2.000 km
148
Camiler:
9
Elektrik Hattı:
Tarihi Yerler:
9
Ormanlık Arazi:
Sulama Sistemi:
1.200 km
15.000 km 280.000 hektar
Kaynak: Aras, 2008, s.134. Rusya, savaĢ sonrasında da Ermenistan‘ı desteklemeye devam etmiĢ, Gürcistan'dan çektiği
askeri
donanımlarını
Ermenistan
iĢgali
altındaki
Azerbaycan
topraklarına
yerleĢtirmiĢtir. Ayrıca Ermenistan - Azerbaycan sınırında yer alan beldelere ve iĢgal altında bulunan Dağlık Karabağ'a askeri malzemelerini yerleĢtirildiği belirtilmektedir (Azerbaycan Kültür Derneği, 2006). Bu iĢgal uluslararası hukuka aykırı olduğu için hiçbir devlet ne Ermenistan‘ın iĢgalini ne de Azerbaycan‘dan ayrılarak bağımsızlığını ilan eden Dağlık Karabağ Cumhuriyeti‘ni meĢru bulmamıĢtır. Ermenistan ise Karabağ‘ın iĢgali ile ilgisinin olmadığını, bu eylemleri Karabağ Ermenilerinin gerçekleĢtirdiğini savunmuĢtur (Bardakçoğlu, 2005, s.26). Oysa iĢgalin 150.000 nüfuslu Karabağ Ermenilerince gerçekleĢtirildiğini düĢünmek mümkün değildir. Ayrıca Karabağ‘da kurulan sözde cumhuriyetin yöneticilerinin zaman içinde Ermenistan kabinesinde görev alması, hatta bu sözde devletin baĢkanı Koçaryan‘ın Ermenistan Devlet BaĢkanı olması, arada kesin ve doğrudan bir iliĢki olduğunun kanıtları olarak değerlendirilmektedir (Laçiner, 2002). Ayrıca uluslar arası gözlemciler tarafından Ermenistan‘ın Dağlık Karabağ Ermenilerine yardım yaptığı teyit edilmiĢtir (Kasım, 2003, s.31). Buna rağmen Ermenistan, bağlantısının olmadığı gerekçesi ile Azerbaycan‘la Karabağ meselesi hakkında görüĢmelerde muhatabın kendisinin olmadığını, Azerbaycan‘ın tanımadığı Dağlık Karabağ Cumhuriyeti ile görüĢmesi gerektiğini belirtmektedir. Dönemin Ermenistan CumhurbaĢkanı Levon Ter Petrosyan, Dağlık Karabağ'da Ermenilerin selfdetermination (kendi kaderini tayin) haklarını kullandıklarını belirterek (Milliyet, 6 Haziran 1992), dünyayı bu hakkı ve dolayısıyla bu yönetimi tanımaya davet etmiĢtir. Günümüzde Ermenistan‘ın görüĢlerinin hiçbir değiĢiklik göstermeden devam ettiği görülmektedir. Devlet BaĢkanı Serj Sarkisyan, Karabağ bağımsızlığının ‗tarihi gerçek‘ olduğunu öne sürerek, ―Bağımsızlık Karabağ halkının seçimidir. Uluslararası hukuk dahi bu konuda farklı yaklaşım ortaya koyamaz‖ demiĢ ve Karabağ‘ın hiçbir zaman Azerbaycan‘a geri verilmeyeceğini belirtmiĢtir (NTV, 23 ġubat 2009). Ermenistan DıĢiĢleri Bakanı Edvard Nalbantyan da, ‗‗Azerbaycan yönetimi önceki görüşmelerde olduğu gibi bu dönemin sonunun da Karabağ‟ın durumuna, sorunlarına karışmayı deniyor. Fakat Dağlık Karabağ durum tam da Karabağ halkının karar vermesi gereken sorundur‖ (Tert, 18 Ocak 2010) diyerek, Azerbaycan‘ın Dağlık Karabağ'daki Ermenilerin self-determination haklarını
149
tanıması
gerekliliğine
iĢaret
etmiĢtir.
Ermenistan,
müzakerelere
baĢlanması
için
Azerbaycan‘ın Dağlık Karabağ Cumhuriyeti‘ni tanımasını önkoĢul olarak sürmeye devam etmektedir. Azerbaycan yönetimi ise, SSCB anayasasında geçen, devletin rızası olmadan sınırların değiĢtirilemeyeceğini öngören 78. Maddeyi Ermenilerin ihlal ettiğini öne sürmektedir. Bu nedenle de iĢgalci olarak nitelendirdiği Ermenistan‘ın bu bölgeden çekilerek Karabağ‘ın kendisine bağlanmasını istemektedir. Dağlık Karabağ bölgesinde yaĢanan bu çözüme ulaĢmamıĢ 17 senelik ihtilafın olumsuz etkisi sadece Azerbaycan‘a değil, tüm Kafkasya bölgesinin bölgesel ve uluslararası ekonomik entegrasyonuna (Aras, 2008a), güvenlik ve istikrarına etki göstermekte, demokratik geliĢimi durdurmaktadır (Nesirov, 2006, s.96). Bunun en önemli nedeni, Ermenistan ve Dağlık Karabağ yönetimlerinin aĢırı silahlanmalarıdır. Ermenistan Savunma Bakanı Mihail Harutyunyan, Ermenistan ordusunun yetenek ve kapasitesinin artırılmasını istemiĢ, gerekçe olarak: "Ordumuz yeterince güçlü olduğu sürece Azerbaycan agresif politikalara yönelmeyecektir. Azerbaycan, sınırlardaki Ermeni birliklerinin kapasitesinin farkında. Bu durum, Azerbaycan birliklerinin herhangi bir operasyona kalkışmamasının garantisidir" (Azerbaycan Kültür Derneği, 2006) demiĢtir. Dağlık Karabağ bölgesindeki yönetim de, Azerbaycan‘dan herhangi bir saldırı gelmesi ihtimalini göz önünde bulundurarak yoğun güvenlik tedbirleri uygulamaktadır. Karabağ'ın cephe askerleri, çamurlu siperlerde günlük silah tatbikatları gibi özel eğitim sürdürmektedirler. Askerlerinin çoğunluğu gençlerden oluĢmakta ve bu askerer Karabağ‘ın bağımsızlığı yönündeki kararlılıklarını her fırsatta dile getirmektedirler. Örneğin daha 18 yaĢında olan Refik Melkonyan, kendisinin ve beraberindeki askerlerin ―Azerileri yok etmek üzere hazır olduklarını‖ vurgulamıĢtır (Collin, 2010). Rusya
Federasyonu,
mevcut
durumu
korumak
adına
Dağlık
Karabağ‘ın
Azerbaycan‘a ait olduğunu kabul etmektedir. Bu nedenle Dağlık Karabağ‘da 2002 yılında gerçekleĢtirilen baĢkanlık seçimlerini mevcut sözleĢmelere, anayasaya ve uluslararası hukukun kabul ettiği statükoya aykırı olduğu gerekçesiyle tanımadığını ilan etmiĢtir (Yalçınkaya, 2007, Milliyet, 9 Ağustos 2002‘den alıntı). Karabağ sorunu, bugün hala çözümsüzlüğünü koruyan bir konudur. Bunun en önemli nedeni; sorunun, olayın tarafları açısından tamamen farklı yorumlanmasıdır. Azerbaycan için bu mesele, ―Ermeni iĢgali altındaki topraklar‖ sorunu iken, Ermenistan için ―Karabağ halkının kendi kaderini tayin hakkı‖ meselesidir. Azerbaycan
DıĢiĢleri
Bakanı
Elmar
Memmedyarov,
sorunun
çözümü
için,
―Dünya‟daki özerk statüdeki bölgelere örnek olarak Rusya'ya bağlı Tataristan ve Başkortostan'ı göstererek, Karabağ'ın hukuki statüsünün de uluslararası normlar ve hukuk
150
çerçevesinde,
Azerbaycan'ın
toprak
bütünlüğü
bozulmadan
belirlenebileceğini
vurgulamaktadır‖ (CNN Türk, 15 Mart 2010). Yakın zamanda sorunun çözüme kavuĢturulması ihtimali yüksek görülmemektedir. Çözümü zorlaĢtıran üç temel neden olarak Ģunlar sayılabilir: 1. Karabağ‘da karmaĢık jeopolitik değiĢiklikler yaĢaması, 2. Sık ve kasıtlı yanlıĢ anlama ve yanlıĢ beyanların tekrarlanması, 3. Karabağ‘ın tarihi ve hukuki durumu. Karabağ bölgesi, coğrafi olarak Ermenistan‘a yakındır, ancak bu ülkeyle sınırı yoktur. Bu açıdan Karabağ Azerbaycan topraklarının ortasında bulunur; bu da demektir ki, Karabağ ve Ermenistan arasında bir Azeri toprak Ģeridi bulunmakta ve bu Ģerit, Dağlık Karabağ yüzölçümünün yarısını oluĢturmaktadır. Dolayısıyla, Karabağ‘ı Ermenistan‘a ilhak etmek veya baĢka alternatifler denemek yeni Azerbaycan topraklarını ilhak etmekle eĢ anlamlıdır (ġıhaliyev, 2004, s.10). Ermenistan, iĢgal ettiği bölgelerin beĢini Azerbaycan‘a bırakma karĢılığında iki talepte bulunmaktadır. Taleplerden birincisi, Yukarı Karabağ‘ın bağımsızlığına yeĢil ıĢık yakılmasıdır. Ġkinci talep ise bölgeye Rus barıĢ gücü askerlerinin yerleĢtirilmesidir. Azerbaycan ise Yukarı Karabağ‘ın bağımsızlığına kesinlikle sıcak bakmamakta, bu bölgeyi kendi toprak bütünlüğünün korunması çerçevesinde değerlendirmektedir. Azerbaycan, bölgeye üst seviyede verilecek bir otonomiyi kabule ise yakın gözükmektedir. Ayrıca Azerbaycan‘ın bölgeye barıĢ gücü birliklerinin yerleĢtirilmesini ve oluĢturulacak barıĢ gücünde Türk askerlerinin de yer almasını talep ettiği ifade edilmektedir (Aras, 2009). Karabağ ihtilafında hem Ermenistan, hem de Azerbaycan taleplerini hukuki temellerle dayandırarak haklı olduklarını vurgulamaktadır. Bu durum ise, iki ülkenin kendi aralarında müspet bir sonuca varmalarının önünde engel teĢkil etmektedir. Bu nedenle bu konuda uluslar arası kuruluĢların giriĢimleri önem kazanmaktadır. BM‘in konuyla ilgili vereceği adil ve bağlayıcı nitelikte kararlar, bu tablo içerisinde yegâne çözüm yolu olarak görülmektedir.
151
SEKĠZĠNCĠ BÖLÜM HOCALI KATLĠAMI 1. HOCALI KENTĠ HAKKINDA GENEL BĠLGĠ Dağlık Karabağ bölgesi içerisinde bulunan Hocalı, dünyanın en eski yerleĢim bölgelerinden biri olması sebebiyle dünya tarihi açısından önemli bir yere sahiptir. Ġlk insan meskenlerinden Azık mağarası ve pek çok abide bu bölgede bulunmaktadır. Azerbaycan tarihi için önemi ise, bu ülkenin önemli maddi-medeniyet abidelerinin toplandığı adeta doğal müzedir (Memmedova, 2003, s.7). Hocalı kentinin yakınlarında Hocalı-Gedebey medeniyet abideleri -yaĢam yerleri, imalathaneler, kabirler, ibadethaneler- bulunmaktadır (Memmedova, 2003, s.8). Burada gerçekleĢtirilen arkeolojik kazılar neticesinde Tunç Çağı‘na ve Ġlk Demir Çağı‘na ait taĢtan, tunçtan ve kemikten yapılmıĢ eĢyalar, Ģahsi takılar bulunmuĢtur (Süleymanov, 2006, s.135). Yine bu arkeolojik kazılar neticesinde en eski devirlere ait bulunan 50'den fazla cesedin yakılmıĢ olduğu saptanmıĢtır. Fakat bu ölü yakma âdeti uzun ömürlü olmamıĢ, ahiret hayatına olan inancın benimsenmesi ile bu adet terk edilmiĢtir. Ölülerin tekrar dirileceğine olan bu inanç sonrası, ölen adamın kabrine mal, para, Ģahsi kıyafet, silah ve baĢka kıymetli eĢyalar konulmaya baĢlanmıĢtır. Bazı önemli kabile baĢkanlarının vefatı durumunda, bir iki hizmetçisinin de, ahirette ona hizmet etmesi amacıyla öldürülüp onunla defnedildiği anlaĢılmıĢtır (Memmedova, 2003, ss.9–10). Bahsi geçen arkeolojik kazılardan birisini de Hidayet Cafersoy gerçekleĢtirmiĢtir. Hocalı‘da Son Tunç ve Ġlk Demir çağlarına, yani M.Ö.21–7. yüzyıllara ait taĢ kutu ve kurganlardan110 oluĢan çok sayıda medeniyet eserine ulaĢmıĢtır (ġarlı, 2005, s.36). Ayrıca burada saksılar, silahlar, altın ziynet eĢyaları ve cam parçalarına rastlamıĢtır.
111
Ayrıca
Hocalı medeniyeti ve buradaki yerleĢik halkın yaĢam tarzlarının, farklı ülkeler ve farklı medeniyetlerle karĢılıklı etkileĢim içinde olduğunu göstermiĢtir (Memmedova, 2003, s.10). AraĢtırmacı RaĢit GöyüĢov, bu bulgulara dayanarak Hocalı‘yı ―Kadim Dünya‘nın Medeniyet Merkezi‖ olarak tanımlamıĢtır (ġarlı, 2005, s.36). Hocalı, tarih boyunca farklı zaman dilimlerinde Ermenilerin saldırılarına uğramıĢtır. Örneğin 1905–1906 yılları ile 1917–1918 yılları arasında yaĢanan Türk-Ermeni savaĢlarında Ermeniler bu bölgeye saldırmıĢ, Hocalı‘yı yakmıĢ, yıkmıĢ, talan etmiĢlerdi (ġarlı, 2005, s.59). Bunların dıĢında Hocalı, tarihi sürecini, Azerbaycan‘ın sakin bir bölgesi olarak geçirmiĢtir. Kasaba statüsünde olan Hocalı, 1989 ve 1991 yılları arasında tam anlamıyla bir geliĢme sürecine girmiĢtir. Bu yıllarda Hocalı‘da yeni sanayi ürünleri imal edilmeye baĢlamıĢ,
110
Kurgan, eski Türk mezarlarına verilen isimdir. Genelde devlet yöneticisi olanlar için yapılmıĢlardır. Hocalı‘da ortaya çıkarılmıĢ bu değerli sanat eserlerin büyük bölümü, olması gerekenin aksine Azerbaycan‘da değil, Moskova Devlet Tarih müzesinde ve Ermenistan‘da muhafaza edilmektedir (ġarlı, 2005, s.37). 111
152
nüfusu artmıĢ, eski yaĢam bölgeleri hızla büyümüĢ ve yeni mahalleler ortaya çıkmıĢtır. Bu elveriĢli Ģartlarında getirisiyle nüfusu hızla artmıĢtır. 1988 yılında 3.000 civarı olan Hocalı nüfusu, 1992 yılının baĢında 7.000‘i geçmiĢtir (Memmedov, 2002, s.21). Nüfusun hızlı artıĢının bir nedeni de, Ermenistan‘dan göç etmeye zorlanan ve Azerbaycan‘a sığınan Azeri Türkleri ile Özbekistan‘dan zorla çıkartılan Ahıska Türkleri‘nin Hocalı kentine yerleĢmeleri olmuĢtur (Memmedov, 2002, s.22).
Nüfusun hızlı artıĢı ve
büyümenin sonucu olarak kasaba, Ģehir statüsünü almıĢtır. Kasabada yaĢayan 2.605 ailenin (Oğan, 2003) tamamı Azerbaycan Türklerinden oluĢmaktaydı (Memmedova, 2009, s.24). Bu oranla Hocalı, ġuĢa Ģehrinden sonra, bölgede Azeri Türklerinin yaĢadığı ikinci büyük Ģehir olarak ortaya çıkmıĢtır. Doğal güzellikleri ile de dikkat çeken Hocalı, Karabağ‘ın yeĢil dağlar ve tepelerle çevrelenmiĢ en manzaralı Ģehirlerindendi (Neimetzade, 2009a). Bu Ģehrin yerli ahalisinin büyük bölümü tarımla uğraĢmaktaydı (Öncel, 2010, s.5). Bölgede özellikle üzüm yetiĢtiriciliği ön plandaydı. Halkın önemli bir kesimi de hayvancılıkla uğraĢmaktaydı (Süleymanov, 2006, s.135). 936 km2‘lik alana sahip bu Ģehirde (Oğan, 2003) Ģarap ve bira fabrikaları, maiĢet hizmet kombinası, inĢaat müessesesi, 100 yataklı hastane, 28 sağlık memurluğu mıntıkası, sanatoryum istasyonu, 30 okul, 36 kütüphane, 13 kültür merkezi, 31 kulüp, 37 sinema, (ġarlı, 2005, s.58), bir tohum fabrikası (Süleymanov, 2006, s.135) ve daha pek çok kurum ve kuruluĢ bulunmaktaydı. Hocalı, Dağlık Karabağ bölgesi için büyük stratejik öneme sahiptir. Bu Ģehir, Karabağ dağ silsilesinde; Ağdam-ġuĢa, Eskeran-Hankendi yolları üzerinde yerleĢmektedir (Oğan, 2007, s.13). Hankendi‘nden sadece 10 km uzaklıktadır (Abbaslı, 2009). Dağlık Karabağ‘daki tek havalimanının Hocalı‘da bulunması ise bu Ģehre, ayrı bir stratejik önem katmaktadır. Ayrıca bölgenin demiryolları buradan geçmektedir. Hocalı'nın taĢıdığı stratejik değerin çok iyi farkında olan Ermenistan için bu Ģehir, alınması gereken bir kaleydi. Hocalı‘nın bölgedeki tek havaalanına sahip olması ve diğer nedenlerin yanında, Ermeni askerlerinin Dağlık Karabağ‘da sürdürdüğü iĢgal ilerleyiĢi açısından önemli bir konumda bulunmaktaydı. Ermenistan için Hocalı‘nın ele geçirilmesi, Askeran ile Hankendi arasındaki yolun açılarak, ġuĢa dıĢındaki bütün Dağlık Karabağ‘ın Ermeni kontrolü altına girmesi anlamlarına gelmekteydi (Hasanov, 2003, s.49). Ayrıca bu bölge, bir Ermeni gazetesinin de yazdığı gibi, Azerbaycan için askeri bir dayanak nokta olarak görülmekteydi (AZG, 27 ġubat 2007). Tüm bu yönleri Hocalı Ģehrini Ermenistan Silahlı Kuvvetleri için askeri bir hedef niteliğine getirmiĢtir.
153
2. HOCALI KATLĠAMINA GĠDEN SÜREÇ XX. yüzyılın baĢından itibaren Dağlık Karabağ topraklarının kendilerine ait olduğunu iddia ederek ilhak etmek isteyen Ermeniler, bölgede artan Türk nüfusundan rahatsızlık duymaktaydılar. Bunun yanında Dağlık Karabağ SavaĢı‘nın sürdüğü bu yıllarda Hocalı'nın coğrafi-stratejik konumu Ermeni silahlı birlikleri için oldukça önemliydi. Bu bölgenin bir Türk yerleĢim birimi olması, Ermenistan için kabul edilebilir değildi. Bu duruma tepkiler, Moskova ve Ermenistan‘da toplumun önde gelen isimleri tarafından, yazılı ve görsel basında sıklıkla dile getirilmekteydi. Özellikle Hocalı kasabasının geniĢlemesi ve resmi Ģehir statüsü almasının Dağlık Karabağ‘daki Ermeniler için tehdit olduğunu belirten yazılar yazılmakta, tartıĢma programlarında bu durum sert bir Ģekilde eleĢtirilmekteydi Ermenistan Devleti, bu yoğun taleplerin de etkisi ile 1991 yılında Hocalı‘yı abluka altına almıĢtı. Bu ablukanın devamında gelen kısıtlamalar ise Hocalı‘nın tam anlamıyla dünya ile iliĢkisini kesmiĢti. Örneğin 30 Ekim‘de Hocalı‘nın kara yoluyla ulaĢımı kapatılmıĢ, sadece helikopter vasıtası ile ulaĢım imkânı verilmiĢti. Tek ulaĢım vasıtası kalan helikopter yolu da 28 Ocak 1992 tarihinde gerçekleĢen bir helikopter saldırısı sonucu kesilmiĢti
112
(Oğan, 2007, s.14). Hocalı sakinleri temel ihtiyaçlarını karĢılayamaz duruma getirilmiĢti. 2 Ocak 1992 tarihinden itibaren elektriği de kesilen Hocalı‘da endiĢe dolu bekleyiĢ hâkim olmuĢtu. ġehrin ahalisi akĢam saatlerini daha bir korku içinde evlerinde geçiriyorlardı. Atılan bombalar Ģehrinin pek çok yerinde su çeĢmeleri kullanılamaz hale getirmiĢti. Bu nedenle Aralık 1991‘den itibaren Ģehrin insanları su sıkıntısı da çekmekteydiler (Süleymanov, 2006, s.151). Hocalı sakini Niftali Nebiyev Ġbad oğlu, o tarihlerde Hocalı'nın durumu hakkında Ģu bilgileri aktarmıĢtır: "Hocalı, Ermeniler tarafından çeşitli silahlarla ateşe maruz kaldığından, yerli sakinler daima korku içinde yaşamaktaydılar. Son 3–4 ay içerisinde nakliyat işleri yapılmıyordu çünkü nakliyat yolu kapatılmıştı. Neticede Hocalı, tam bir esaret içerisindeydi" (Süleymanov,2006, s.58). Bu sırada Ermenilerin Dağlık Karabağ genelinde gerçekleĢtirdiği saldırıların haberleri Hocalı halkına ulaĢmaktaydı. GerçekleĢtirdikleri iĢgal ve katliamlardan dolayı dünya genelinde hiç bir sert tepki ile karĢılaĢmayan Ermeniler, Ģiddet eylemlerindeki pervasızlığı sürdürmekteydiler. Aralık 1991'den itibaren çok sayıda ahalinin yaĢadığı büyük Azeri Ģehirlerine hücumlara baĢlamıĢlardı. Neticede 21 Aralık'ta Nebiler, 23 Aralık'ta MeĢeli, 25 Aralık'ta Hasanabad ve 28 Aralık‘ta Kaybalı Ermeniler tarafından iĢgal edilmiĢti (Memmedova, 2003, s.31).
112
ġusa Ģehrinin semalarında sivil helikopterin vurulması ve 40 kiĢinin ölümüyle biten olayın yarattığı korku atmosferinin etkisi ile 28 Ocak 1992 tarihinden itibaren Hocalı‘ya helikopter ulaĢımı kesilmiĢtir (Oğan, 2007, s.14).
154
Ermeni iĢgalleri, 1992 yılında da devam etmiĢtir. 12 ġubat'da Malıbeyli ile Yukarı ve AĢağı KuĢçular, 15 ġubat'ta da Karadağlı kenti iĢgale uğramıĢtır (Memmedova, 2003, s.32). Ermeniler,
iĢgal
ettikleri
bu
yerlerde
yaĢayan
Azerilere
karĢı
kitlesel
hücumlar
gerçekleĢtiriyor, onların evlerini ateĢe veriyor ve Ģehirden göçmeye mecbur bırakıyorlardı (Memmedova, 2003, s.31). Ermenilerin bu iĢgal ilerleyiĢinde sıranın Hocalı‘ya geldiğini belirten pek çok ifade, bizzat Ermenilerin ağzından duyulmaktaydı. ġunu da belirtmek gerekiyor ki, geçmiĢ dönemlerde Sovyetler Birliği, Ermeniperest siyaseti neticesinde Hankendi'nin yerlisi olan 15.000 kadar Azeriyi zorunlu göçe tabi tutmuĢtu (Memmedova, 2003, s.31) Ermeniler, Sovyetlerin baĢlattığı, "Türklerden arındırarak Ermeni toprağı yapma uygulamasını" bu topraklarda devam ettirmek istiyorlardı. Yapmaları gereken Ģey, halkın gözünü korkutmak ve bu toprakları boĢaltmalarını sağlamaktı. Ermeni tarihine bakılırsa, Ermenilerin bu amacı gerçekleĢtirmek için en etkili araç olarak terörü görecekleri mutlaktı. Ermenistan‘ın kendi sınırları içerisinde ―TürksüzleĢtirme Siyaseti‖ izlemesi ve Dağlık Karabağ Bölgesi üzerindeki hak iddia ederek bu bölgeyi de Türklerden arındırmak istemesi, terör eyleminin yönteminin ne olacağı konusunda da önemli ipuçları vermekteydi. Hocalı Ģehrinin herhangi bir saldırı karĢısında durabilecek gücü ise sınırlıydı. ġehrin savunması genel olarak av silahlarıyla silahlanmıĢ yerli savunma ordusundan, polis ve ulusal silahlı kuvvetlerinin askerlerinden oluĢmaktaydı (Ġbadov, 2007, s.119).
Bunun
yanında Karabağ‘ın genelinde yaĢanan Türklere yönelik katliamlardan endiĢe duyan Hocalı ahalisi, 15 Kasım 1991 tarihinde 150 kiĢiden oluĢan yerel bir savunma birliği kurmuĢtu (ġarlı, 2005, s.121). Fakat bu birlik de kısıtlı imkânlara ve hafif silahlara sahipti (Abbaslı, 2009). Bunun nedeni Sovyet lideri Mihail Gorbaçov'un 25 Temmuz 1990 tarihli kararıyla Azerbaycan‘ın bütün bölgelerinde olduğu gibi, Dağlık Karabağ‘da sivil halkın elindeki av silahları dâhil olmak üzere tüm silahların Rus askerleri tarafından toplanmıĢ olmasıdır. Bu nedenle Hocalı halkı, dolayısıyla da bu birlik, ciddi bir silah mühimmatına sahip değildi. Bu güvenliksiz ortam, Hocalı ahalisini bu kentten göç etmeye mecbur bırakmaktaydı. Hocalı sakini Melahat Aliyeva Ahmet kızı, bu mecburiyetin nedenlerini Ģu Ģekilde anlatmıĢtır: "Son vakitler vaziyetimiz çok gergindi. Bir yana çıkmaktan korkuyorduk. Bizi daima tehdit ederlerdi. Bazı ele geçirdiklerini dövüyorlardı. Bir Azerbaycanlının üzerine bir deste Ermeni hücum ediyordu. Azerbaycanlıların evlerini yakmaya başladılar. Tanıdık bir ailenin evinin tüm kapı pencerelerini kapatıp, tüm aile fertlerini yakmışlardı. Biz de göçüp gitmenin gerekli olduğunu düşündük‖ (Süleymanov, 2006, s.41). Bu dönemde özellikle devlet dairelerinde görevli kiĢiler Hocalı‘dan göç ediyorlardı. Hocalı polikliniği BaĢ Hekimi Mehmet Nağıyev, bu süreçte hastanede sadece iki personelin görevi baĢında kaldığını, diğer çalıĢanların Hocalı‘yı terk ettiklerini belirtmiĢtir (ġarlı, 2005, s.121).
155
Azerbaycan Cumhuriyeti Ġstanbul BaĢkonsolosu Sayyad Aran, Hocalı katliamından yaklaĢık iki ay kadar öncesinin tablosu Ģu Ģekilde vermiĢtir: ―Kasaba, Ermeni ve Sovyet askeri birlikleri tarafından kuşatılmıştı. Neredeyse dünya ile tüm ilişkileri kesilen bu kasabaya gıda gelmiyor, telekomünikasyon ve posta çalışmıyordu. İnsanlar hiçbir yerden, hatta Bakü‟den ve 30 km mesafede bulunan Ağdam‟daki akrabalarından dahi haber alamıyorlardı‖ (Aran, 2010, s.3). ġubat ayının baĢlangıcından itibaren Hocalı‘ya Ermeni Silahlı Birlikleri tarafından yapılan bombalı saldırıların sayısı artmıĢtı. Mehmet Nağıyev, katliama giden süreci Ģu sözleri ile ifade etmiĢtir: ―Rusların tatbik ettiği sıkıyönetim saatlerinde hastalara tıbbı yardım gösterilmesine dahi mani olunuyordu. Ermeniler faşistliği tırmanıyor, amansız bir şekilde Hocalı‟yı kurşun ve top atışına tutuyorlardı. Katliam gününe dek sadece Şubat ayında onlarca yaralımız vardı‖ (ġarlı, 2005, s.120). Bölgedeki geliĢmeleri sınırlı zamanlarda kurabildikleri telefon iletiĢimi sayesinde Azerbaycan Hükümeti‘ne bildiren Hocalı sakinleri, bu görüĢmelerden hiç bir sonuç alamamıĢlardır. 22 Ocak 1992 tarihinde Hocalı‘daki mevcut askeri durum hakkında General ġ.Musayeva Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Güvenlik Bakanlığına Ģu raporu sunmuĢtur: ―Hocalı Ģehrinin durumu hakkında, Hâlihazırda Ģehirde aĢağıdaki kuvvet ve araçlar vardır: -
Yerli tabur,80 kiĢi.
-
Milli ordunun askeri personeli,20 kiĢi.
-
Havaalanının yerel milis görevlileri,60 kiĢi.
-
BRDM 1 adet mermi yoktur.
-
Top 102 mm kalibrede mermi bitmek üzere.
-
AQS-17, 1 adet.
-
PD-25, 4 adet.
Ermeni askerlerinin Hocalı‘ya saldırılarını püskürtmek için keĢif birliği kurmak ve onu gerekli silahlarla teçhiz etmek gerekmektedir. Hocalı‘yı savunanlarda bulunan silahlar hücumu durdurmak için yeterli değildir‖ (ġarlı, 2005, ss.67–68). Yukarıda verilen komutanın sunduğu raporda da açıkça görüldüğü gibi, Ermeni saldırılarının sürdüğü bu tarihlerde Hocalı, yeterli askeri bir güce ya da en azından ciddi bir silah mühimmatına sahip değildi. Bakü‘den bu eksikliğin giderilmesi için yardım talepleri, ġubat ayı boyunca bu Ģekilde sürmüĢtür. Katliamdan sadece saatler öncesine kadar Hocalı‘da bulunan Amerikalı Gazeteci Thomas Gold, ‗Azerbaycan Günlüğü‘ isimli kitabında, tanık olduğu durumu Ģu Ģekilde aktarmıĢtır: ―Hocalı‟daki komutan 45 kişilik bir birliği komuta ediyor ve günde iki kere gelen bir helikopterle ancak ellerine yetecek kadar mermi geliyor. Askerlerin yemekleri yok, açlık çok ciddi boyutlara ulaşmış durumda. Helikopterler normalde 18- 20 kişi taşıyabilecek
156
durumda iken, 30- 40 kişiyi çıkarma telaşında çünkü katliam geliyorum, soykırım geliyorum diyor‖ (Karasar, 2007, s.20). Durumun gidiĢatından endiĢe duyan Ağdam Ġcra Hâkimiyeti BaĢkanı S.Verdiyev, Hocalı‘daki durumu Ordu komutanlarına telgrafla bildirmiĢ, ―366.Alayın savaş teçhizatından istifadesinin engellenmesi için acil tedbir alın, böylece yakındaki Azerbaycan yaşam sahalarının korunması sorununu halledin‖ demiĢtir (ġarlı, 2005, ss.61–62). Hocalı‘nın idari yetkilileri Bakü‘ye gönderdikleri haberlerle, durumun kötüye gittiğini bildirerek yardım isteklerini bütün bir ay bu Ģekilde sürdürmüĢlerdi. Bu yetkililer, Azerbaycan Milli Güvenlik Bakanlığı‘na, Ermenilerin bu Ģehre karĢı saldırıya geçeceği hakkında kesin malumatı da göndermiĢlerdi. 14 ġubat‘ta verilen bilgi Ģu Ģekildedir: ―Şubatın 12 ve 13‟ünde Ermeni bölgelerinden Naragih ve Mehdiabat semtlerinden Hocalı şehri PDM‟den ateşe tutuldu. Ahaliden 2 kişi yaralanmış, birkaç bina yıkıldı.‖ 16 ġubatta da Ģu bilgi gönderilmiĢtir: ―15 Şubat 17:00‟da Hocalı, ZTR‟den ve PDM‟den sürekli ateşe tutulmuştur. Durum ağırdır. Acil tedbir almak gerekmektedir, özellikle önemli stratejik nokta olan havaalanını korumak için (ġarlı, 2005, ss.60–61). Bu süreç içerisinde Azerbaycan yönetiminin tutumu çok sayıda neden belirtilerek suçlanabilir. Bakü, stratejik konumu nedeniyle çok iyi güvenlik önlemleri ile korunması ve her daim iletiĢime açık tutması gereken bu Ģehri ve korumakla mükellef olduğu Hocalı sakinlerini adeta kendi kaderlerine bırakmıĢtır. Kendisine ait bu topraklarla iletiĢimini geliĢtirmemiĢ, güvenlik önlemleri almamıĢ, kısaca tehlikenin geliyorum dediği bu toprakları korumak için hiç bir giriĢimde bulunmamıĢtır. Ermenistan tarafı ise çok net bir Ģekilde Ermeni Silahlı Birliklerine hedefi göstermiĢ, ordunun birinci vazifelerinden birinin Hocalı platformunu lağv etmek olduğunu belirtmiĢtir (Süleymanov, 2006, s.135). Kullanılan "lağv etmek" tabiri, burada yaĢayan insanların kadın çocuk
ayrımı
yapılmaksızın
kütlevi
Ģekilde
öldürüleceği
mesajını
da
içerisinde
barındırmaktaydı. Bu dönemde Ermeni basını, geçmiĢte yaĢanan Türklerin Ermenilere saldırdığı olayları gündeme getirmekteydi. Sumgait katliamı tam da bu süreçte sıklıkla tartıĢılan konular arasındaydı. Verilen arĢiv haberleri ile barbar olarak tanımlanan Türklerin geçmiĢten günümüze Ermenilere acılar yaĢattığı mesajı verilmekteydi. Ermenistan basınında Hocalı ile ilgili çıkan haberlerde Ermeni halka verilen bilgi, Hocalı halkının Ermenilere saldırma planları olduğu yönündeydi.113 Azerbaycan yönetiminin zorunlu ihtiyaçları dıĢında ilgilenmediği bu kentin ―Azerbaycan‘ın stratejik dayanak noktası‖ 113
Böyle bir plan içerisinde, Ermenilerin Türklere karĢı nefret duymasını sağlama yöntemi 1. Dünya SavaĢı sırasında da uygulanmıĢtır. Yüzyıllar boyu birlik ve beraberlik içerisinde hiçbir zulme tabi tutulmayan ve her türlü haklara sahip olarak yaĢamalarını sağlanan Ermeniler (Tızlak, 2008), iĢgal kuvvetlerinin Ġstanbul'u Türklere bırakmaları halinde, Ģehri ele geçiren Türklerin Ermenileri katledilecekleri propagandası altında bırakılmıĢlardır (Çukurova, 2005). Bu Ģekilde Ermenilerin Türkleri düĢmen olarak görmeleri sağlanmaktaydı. Aynı oyun 1990‘lı yıllarda da oynanmıĢ, bu çıkan haberler sayesinde Ermenilerin, Türkleri tehdit olarak görmeleri sağlanmıĢtır.
157
olarak sunulması,
bu sebebe dayanmaktaydı. Bu haberler vesilesiyle Ermeni halkının
bölgeye olan ilgisi arttırılmıĢ, bir anlamda Ermeni kamuoyu, Hocalı‘nın iĢgali için zihnen hazırlanmıĢtı. 3. HOCALI KATLĠAMI (26 ġUBAT 1992) Ermenistan Silahlı Kuvvetleri, 1992 yılının 25 ġubat‘ı 26 ġubat‘a bağlayan gece önceden ulaĢıma kapattıkları Hocalı Ģehrini üç koldan iĢgal etmiĢlerdir. 25 ġubat gecesi saat 10 sularında baĢlatılan harekâtla Ģehir, helikopter ve ağır zırhlı araçlar ile Ģiddetli ateĢe tutulmuĢtur. ―Alazan‖ tipli zenit topların 2 saatlik ateĢinden sonra birlikler tanklar ve toplarla Ģehre girmiĢlerdir (Ġbadov, 2007, s.119). 26 ġubat sabahı Ģehir tam olarak alevlere yenik düĢmüĢ ve sabah saat 5'e kadar tüm Ģehir zapt edilmiĢtir (Memmedova, 2003, s.29). Hocalı sakini Niftali Nebiyev Ġbadoğlu, iĢgalin ilk saatlerinde yaĢananlar hakkında Ģu bilgileri vermiĢtir: "Yılın başlangıcından itibaren ne elektriğe ne de gaza sahip olan Hocalı'da tam bir karanlık hâkimdi. Ermeniler, o gece bir kaç yeri ateşe vermişti. Silah sesleri ise hiç kesilmiyordu. Biz, daha önce de defalarca yaşadığımız bu hadisenin geçeceğini ve Ermenilerin çekileceğini umarak, kaçmayı düşünmemiş, evlerimizde korku ile beklemeye başlamıştık. Gece 1 sularında ise atışmanın bitmediğini, aksine daha da şiddetlendiğini gördük. İlk haber Qala Deresi Mahallesi sakinlerinden geldi. Bu mahallenin sakinleri, Hocalı şehrinin merkezine gelerek Ermenilerin mahalleyi bastığını, evlerini yaktığını, Hocalı'dan çıkmak gerektiğini söylediler" (Süleymanov, 2006, s.58). Bu süreç içerisinde Hocalı'nın kimi sakinleri, bu iĢgalin karĢısında durmak istemiĢlerdir. Fakat ellerinde sadece düĢük teknolojili silahlar bulunan bu kiĢilerin geliĢmiĢ silahlarla donanmıĢ Ermeni askerlerini engellemeleri mümkün değildi. Neticede bu iĢgal karĢısında mücadele veren hemen herkes Ermenilerce öldürülmüĢtür. Kendini savunma Ģansı bulunmayan kimi Hocalı sakinleri, bu Ģiddet ortamından farklı yönlere doğru kaçmaya baĢlamıĢlardır. ġehirde kalan yaklaĢık 2.500 kiĢi, yakınlardaki Azeri nüfusun yoğunlukta olduğu Ağdam bölgesinin merkezine varabilmek ümidi ile kaçmaya çalıĢmıĢlardır (Azerbaycan Presidenti, TYb). Fakat bunların birçoğu bu saldırıdan kaçmayı baĢaramamıĢtır. Bunun en önemli nedeni; Ermeni birliklerinin, daha önceden Hocalı‘ların kaçabileceği bütün yolları kapatmıĢ olmalarıdır. Nahçevanik köyü yakınlarında kaçmaya çalıĢan bu kiĢilerin önü, Ermeni Silahlı Birlikleri tarafından kesilmiĢtir. Karlı geçitlerde ve ormanlarda zayıf düĢen bu insanların çoğu Esgeran-Nahçevanik ovasında (Memmedova, 2003, s.29) kurĢuna dizilmiĢ (Süleymanov, 2006, s.27), vahĢicesine öldürülmüĢlerdir. Bu pusudan kaçmayı baĢaranlar da olmuĢtur. Fakat bunların da büyük bölümü motorlu alayın askerleri tarafından takip edilerek öldürülmüĢlerdir (Ġbadov, 2007, ss.118–119).
158
Normalde savaĢ dıĢı tutulması ve dokunulmaması gereken ihtiyar, kadın ve çocuklar da dâhil olmak üzere sivil, eli silahsız Azerbaycan Türkleri, Ermeni askerlerince iĢkenceye tabi tutulmuĢ, katledilmiĢlerdir (Cafersoy, 2006b). Ermeniler bu halka karĢı tam anlamıyla sistematik bir katliam gerçekleĢtirmiĢlerdir. Azerbaycan resmî kaynaklarının bildirdiği rakama göre 106'sı kadın, 83'ü çocuk olmak üzere toplam 613 kiĢi bu olayda katledilmiĢ, 1275 kiĢi rehin alınmıĢ, 150 kiĢi kaybolmuĢ, 487 kiĢi ise yaralı olarak kaçmayı baĢarmıĢtır. Katliamın sonucunda 8 aile tümüyle yok edilmiĢ; 25 çocuk öksüz kalmıĢ; 130 çocuk ebeveynlerinden birini kaybetmiĢ (Azerbaycan Presidenti, TYb), 230 aile, aile reisini kaybetmiĢtir (Aran, 2010, s.2; Neimetzade, 2009a). Katledilenlerin dıĢında kaçmayı baĢaran ama ormanda haftalar süren bekleyiĢte açlık ve soğuktan telef olan kiĢiler de mevcuttur.114 Bazı batılı kaynakların verdiği bilgilere göre katledilen insan sayısı, resmi açıklamalarda verilenlerden çok daha fazladır. Görgü tanıklarının verdiği ifadeler doğrultusunda kaleme alınan bu haber kaynaklarında, Hocalı‘da bu Ģekilde katledilen Azerbaycanlı sayısının 1000‘i geçtiği ifade edilmektedirler. Olayın görgü tanıklarından Dauda Heyriyan, ―Haç Uğruna‖ isimli kitabında, Hocalı katliamından sonra 2.000 kadar ceset gördüğünü ifade etmiĢtir (Veliev, 2007). CNN Türk kanalı ise (26 ġubat 2010) Ermeni güçlerinin saldırısı sonucu, 7 ila 10.000 olarak bilinen Hocalı nüfusunun 4.000‘e kadar düĢtüğünü belirtmiĢtir. YaĢanan katliam sonrası oluĢturulan tıbbi bir komisyon, cesetler üzerinde yaptığı incelemede iĢkence bulguları saptamıĢtır. Birçok cesedin yakıldığı, derisinin soyulduğu, hamile kadınların karnının deĢildiği, gözlerinin oyulduğu, kulakları, burunları ve kafaları ile vücutlarının çeĢitli uzuvlarının kesildiği, ağır tanklarla ezildiği, çok sayıda bıçak ve mermi yaraları komisyon raporuna eklenmiĢtir (Ġbadov, 2007, s.119; ġarlı, 2005, s.98). Sadece 56 hamile kadın, karınları yarılmıĢ halde bulunmuĢtur. Cesetlerin belli bir bölümünü inceleyen Adli Tıp Komisyonu BaĢkanı Prof. R.M.Yusifov'un raporu Ģu bulguları içermektedir: ―Bizim birliğin adli tıp muayenesinden 181 kişi geçirilmiştir. Bunların 130'u erkek, 51'i kadındır. Bunlardan 3 kişi donarak ölmüştür. 33 kişide işkence alametleri saptanmıştır. Bunlar arasında; başının derisinin soyulması, kadınların göğüslerinin kesilmesi, kadınların cinsel uzuvlarına ateş açılması, burun ve kulaklarının kesilmesi tespit edilmiştir. Aynı zamanda gözlerinin çıkarılması, dişlerinin çekilmesi, erkeklerin cinsel uzuvlarının kesilmesi müşahede olunmuştur. İncelenen 31 cesette ise gülle yarası ve kesici-deşici aletlerle hasarlar olduğu saptanmıştır. 13 kişinin cesedi yakılarak kömürleştirilmiş, (Memmedova, 2003, s.38), 12 kişi de korku ile dağlarda
114
YaklaĢık 200 kiĢi Qar-Qar çayını geçerek katik meĢesine doluĢmuĢlardır. Amaçları, Dehrazın meĢesine çıkmak ve oradan da Ağdam‘ın Gülablı kentine gitmekti. Bu yolda da 3 kez Ermeni saldırısına uğramıĢlar, ölen ve yaralananlar olmuĢtur (Süleymanov, 2006, s.69)
159
kaçarken donarak ölmüştür‖ (Süleymanov, 2006, s.32). Bu incelemelerin sonucunda Yusufov: "Bu (cesetler), ölenlerin sadece küçük bir kısmıdır" demiĢtir (Süleymanov, 2006, s.146, The Independent'ten alıntı). Yusufov‘un bu sözünden, katledilen insan sayısının bu rakamın çok daha üzerinde olduğu anlaĢılmaktadır. Azerbaycan Savunma Bakanlığı Tıbbi Hizmetler Dairesi BaĢkanı Hanlar Hacıyev, mesleki hayatında çok vakalarla karĢılaĢtığını, fakat Hocalı‘da yapılanları gördüğü zaman psikolojisinin bozulduğunu belirtmiĢtir. Hacıyev, küçük yaĢtaki bir kızın yüzünün bıçakla kesilmesi ve derisinin soyulması, bir askerin karnının bıçakla açılarak bağırsaklarının karıĢtırılması halleri ile karĢılaĢtığını söylemiĢtir (Khalilov, 2008, s.77, Khodjalı Its Last Day, 1992‘den alıntı). Birçok açıdan Bosna‘daki Ģiddet olaylarını andıran Hocalı‘da (Laçiner, 2002) daha pek çok iĢkence metodu uygulanmıĢtır. Kadınların yüzüklerini, bileziklerini ve küpelerini kolayca çıkaramayan Ermeniler, onların kollarını, parmaklarını ve kulaklarını kesmiĢlerdir. Azerbaycan Milli Ordu üniformalı iki kiĢinin gözleri tornavida ile oyulmuĢtur (United Nations General Assembly, 1996). Kimi ihtiyarların kafatası yarılmıĢtır
(Yılmaz,
1997).
Bazı
cesetlerin
kesilen
baĢlarından
beyinlerini
çıkarmıĢlardır. Çocukların kemikleri kırılmıĢ, gözleri çıkarılmıĢtır (ġıhaliyev, 2004, s.28). Ġnsanların diri-diri toprağa gömüldüğü bu katliamda, birçok ceset de yakılmıĢtır (Cafersoy, 2006b). Katliam sırasında birçok Azeri Türkünün derilerinin diri diri soyulduğu ve kalplerinin diri diri sinelerinden koparıp atıldığı (Neimetzade, 2009), erkeklerin kesilen penislerinin ağızlarına verildiği de (Azerbaycan Türk Kültür Dergisi, 2007, s.33) görgü tanıklarının ifadelerinde yer almıĢtır. Cesetlerin pek çoğunun öldükten sonra ya da yaralandıktan sonra yakın mesafeden kurĢunlandığı da, Ģahitlerin ifadeleri arasındadır (Süleymanov, 2006, s.25). Adli Tıp Kurumu‘nun incelediği 39 ceset hakkında sunduğu rapor da bunu göstermektedir. Bu raporda kayda alınan cesetlerin isimleri, yaĢları ve meslekleri ile birlikte ölüm nedenleri aĢağıda sunulmuĢtur. 1. Sefa Mehdiyev Babaoğlu, 54 yaĢında, iĢçi: DöĢ kafesinden aldığı kurĢun yarasından ölmüĢtür. 2. Lale Halilova Tahirkızı, 4 yaĢında: DöĢ kafesinden aldığı kurĢun yarasından ölmüĢtür. 3. Mikail Selimov Bahadıroğlu, 22 yaĢında, iĢçi: BaĢından aldığı kesici alet yaraları nedeniyle ölmüĢtür. 4. Arif Aliyev Hanlaroğlu, 22 yaĢında, Milli ordunun askeri: DöĢ kafesinden aldığı kurĢun yarasından ölmüĢtür. 5. Tevekkül Amirov BarıĢoğlu, 40 yaĢında, iĢçi: DöĢ kafesinden aldığı kurĢun
160
yarasından ölmüĢtür. 6. Yusuf Nağıyev ġirinoğlu, 64 yaĢında, iĢçi: DöĢ kafesinden aldığı kurĢun yarasından ölmüĢtür. 7. Hamza Allahyerova KardaĢkızı, 55 yaĢında, ev hanımı: BaĢından aldığı kurĢun yarası sonucu ölmüĢtür. 8. Teyyuba Allahverdiyeva Nebikızı, 50 YaĢında, ev hanımı: BaĢından aldığı kurĢun yarası sonucu ölmüĢtür. 9. Vakıf Memmedov ġamiloğlu, 39 YaĢında, iĢçi: BaĢından aldığı kurĢun yarası sonucu ölmüĢtür. 10. Rıza Mahmudova Caferkızı, 60 YaĢında, ev hanımı: Karnından aldığı kurĢun yarası sonucu ölmüĢtür. 11. Tapdık Çobanov Haticeoğlu, 44 yaĢında, iĢçi: BaĢından aldığı kurĢun yarası sonucu ölmüĢtür. 12. Fazıl Orucov Enveroğlu, 31 YaĢında, iĢçi: DöĢ kafesinden aldığı kurĢun yarasından ölmüĢtür. 13. Manaf Kerimov Tanrıverdioğlu, 23 yaĢında, iĢçi: BaĢından ve vücudundan aldığı kesici alet yaraları sonucu ölmüĢtür. 14. Muhammed Zeynalov Mesioğlu, 35 yaĢında: Vücudundaki kurĢun yaraları sonucu ölmüĢtür. 15. Ġlker Hasanov Elekberoğlu, 53 yaĢında: BaĢından aldığı kurĢun yarası sonucu ölmüĢtür. 16. Pervane Azimov Hüseyinkızı, 45 yaĢında, ev hanımı: DöĢ kafesinden aldığı kurĢun yarası sonucu ölmüĢtür. 17. Hasanbala Azimov ġahmuradoğlu, 57 yaĢında: BaĢından aldığı kurĢun yarası sonucu ölmüĢtür. 18. Eldar Mahmudov Emirkanoğlu, 34 yaĢında, iĢçi: BaĢından aldığı kurĢun yarası sonucu ölmüĢtür. 19. Firengiz Kerimova Mütellimkızı, 60 YaĢında, ev hanımı: DöĢ kafesinden aldığı kurĢun yarasından ölmüĢtür. 20. Aydın Elekbarov Tevekkül oğlu, 12 yaĢında, öğrenci: BaĢından aldığı kurĢun yarası sonucu ölmüĢtür. 21. Sara Nebiyeva Ekberkızı, 24 yaĢında, ev hanımı: Sağ bacağından kesici alet yarası ve sağ elinin parçalanması sonucu ölmüĢtür. 22. Hidayet Eyvazov Alioğlu: BaĢından aldığı darbe, sol gözünün çıkarılması, karnının ve bacaklarının kurĢun yarası alması sonucu ölmüĢtür. 23. Berat Hanmemedov Kamiloğlu, 23 yaĢında, iĢçi: DöĢ kafesinin ön setinden aldığı kurĢun yarasından ölmüĢtür.
161
24. Ali Abbas Ġskenderov Karaoğlu, 24 YaĢında: DöĢ kafesinin arka setinden aldığı kurĢun yarasından ölmüĢtür. 25. Gülçehre Hanımova: DöĢ kafesinden ve karnından aldığı kurĢun yarası ile sol elinin kesilmesinden ölmüĢtür. 26. ġöhlet Hasanov Usupoğlu: DöĢ kafesinden aldığı kurĢun yarasından ve boynunun kesilmesi sonucu ölmüĢtür. 27. Araz Mikailov: DöĢ kafesinden, karnından ve sağ bacağından aldığı kurĢun yaraları sonucu ölmüĢtür. 28. Rasim Memmedov Selimoğlu: BaĢından yara almıĢ, kellesinin koparılması sonucu ölmüĢtür. 29. Tofik Bedelov: Tankla ezilmiĢ, yakılmıĢ, gözleri çıkarılıp kulakları kesilmiĢtir. 30. Ali AbiĢov Abdüloğlu: Vücudunun kemikleri kırılmıĢtır. 31. Natik Azimov Abbaskuluoğlu: Kalçasından aldığı kurĢun yarası sonucu ölmüĢtür. 32. Güzel Sefayeva: Bedeninin muhtelif yerlerinden aldığı kurĢun yaraları sonucu ölmüĢtür. 33. Kimliği belirlenemeyen biri, tahmini YaĢı 25–35: DöĢ kafesinin ön setinden aldığı kurĢun yarası, kulaklarının, cinsel uzvunun ve döĢ kafesinin kesilmesi sonucu ölmüĢtür. 34. Ġsmi belirlenemeyen biri, tahmini YaĢı 20–25: BaĢından aldığı kurĢun yarası, gözlerinin çıkarılması ve baĢının kesilmesi sonucu ölmüĢtür. 35. Kimliği belirlenemeyen biri, tahmini 22–27 yaĢlarında: BaĢından kurĢun yarası almıĢtır. KurĢun beynini delip geçmiĢtir. 36. Kimliği belirlenemeyen biri, tahmini 20–30 yaĢlarında: BaĢına kesici aletle vurulmuĢ, kellesi kopmuĢtur. 37. Kimliği belirlenemeyen biri, tahmini 25–30 yaĢlarında: BaĢı ve üst dudağı kesilmiĢ, kurĢun ile yaralanarak öldürülmüĢtür. 38. Kimliği belirlenemeyen biri, tahmini 20–25 yaĢlarında: DöĢ kafesinden sırtına kadar kesici aletlerle yaralanmıĢ, suratı, boynu ve döĢ kafesi kesilmiĢtir. 39. Kimliği belirlenemeyen biri,14 yaĢında: BaĢından aldığı kurĢun yarası sonucu ölmüĢtür (Memmedova, 2003, ss.38–39). AĢağıdaki listede bu katliam sırasında Hocalı sakinlerine uygulanan iĢkence metotları, uygulanan kiĢilerin isimleri ve tespit edilebilenlerin doğum yılları ile birlikte verilmiĢtir: 1. Ġkbal Aslanov Kuluoğlu, 1970 doğumlu: Nahçıvan yolunda katledildikten sonra cinsiyet organı kesilmiĢ ve yakılmıĢtır. 2. Fitnat Hasanova Ahedkızı, 1940 Hocalı doğumlu: Cesedinin üzerinde zorlama izleri
162
var, tecavüz edilmiĢ, gözleri çıkarılmıĢtır. 3. Gülçehre Hasanova Yakupkızı, 1968 doğumlu: Göğüs kafesinden ve karnından kurĢun yarası almıĢtır. Sol eli kesilmiĢtir. 4. Firangül Kerimova Muhammetkızı, 1935 doğumlu: 1988 yılında Ermenistan‘dan kovulmuĢtu. Bedeni tamamen doğranmıĢ, gözleri çıkarılmıĢ, kulakları ve göğüsleri kesilmiĢtir. 5. Melahat Hümmetova Eldarkızı, 1976 doğumlu: Bedeninde çok sayıda kurĢun yarası bulunmuĢ, gözleri çıkarılmıĢ, göğüsleri kesilmiĢtir. 6. Ġmani Ağayar Salman oğlu, 1989 doğumlu (o gün için 3 yaĢında): KatledilmiĢ ve yakılmıĢtır. 7. Allahverdi Hüseyinov Kuluoğlu, 88 yaĢında: Yakılarak katledilmiĢtir (Arzumanlı ve BahĢeliyeve, 2008, ss.152–153). 8. Ingilab Aslanov, Azerbaycan Milli Ordusu askeri: Gözleri çıkarılmıĢ, cinsel organı kesilmiĢ ve öldürülmüĢtür. 9. Telman Orucov Enveroğlu, 1956 doğumlu: Hocalı Ģehrinden çıkıp kaçmaya çalıĢırken Nahçivanik yakınlarında Ermeniler tarafından kurĢunlanarak öldürülmüĢ, baĢının derisi yüzülmüĢtür. 10. Vidadi Mustafayev Sefaoğlu, 1963 doğumlu: Elleri telle bağlanarak baĢı kesilmiĢtir. 11. Hafız Nuriyev Yusufoğlu,1962 doğumlu: Elleri telle bağlanarak baĢı kesilmiĢtir. 12. Ahmet Ġlyasov Mehmetoğlu, 1968 doğumlu: Elleri telle bağlanarak baĢı kesilmiĢtir. 13. Cebrail Recebov Mehti oğlu, 1961 doğumlu: Tankla ezilmiĢ, gözleri çıkarılmıĢ, kulakları kesilmiĢtir. 14. Bedelov Tevfik, Bakü doğumlu: Tankla ezilmiĢ, gözleri çıkarılmıĢ, kulakları kesilmiĢtir. 15. Tamara Memmedova Selimkızı: Gözleri çıkarılmıĢ, göğüsleri kesilmiĢtir. 16. Aslı DadaĢova Babirkızı: Gözleri çıkarılmıĢ, göğüsleri kesilmiĢtir. 17. Mahı Amirova Babirkızı: Gözleri çıkarılmıĢ, göğüsleri kesilmiĢtir. 18. Anahat Hümbetova Eldarkızı: Gözleri çıkarılmıĢ, göğüsleri kesilmiĢtir. 19. Dilara Nuraliyeva Oruçkızı: Gözleri çıkarılmıĢ, göğüsleri kesilmiĢtir. 20. Nuraliyeva Dilara Oruçkızı: Gözleri çıkarılmıĢ, göğüsleri kesilmiĢ, diĢleri de çıkarılmıĢtır. 21. Bahadır Selimov Mikayıloğlu: Cinsel uzuvları kesilmiĢ, gözleri çıkarılmıĢ, diri-diri yakılmıĢlardır. 22. Süreyya Behbudova Yusufkızı: Cinsel uzvuna ateĢ açılmıĢtır. 23. Yelman Abdülov Enveroğlu: Kafa derisi yüzülmüĢtür (Memmedova, 2003, ss.34–35).
163
24. ġöhret Hasanov Usuboğlu: Göğüs kafesinden kurĢun yarası almıĢ, üst tarafı kesilmiĢtir. 25. Ali AbıĢov Abdüloğlu: Ezici aletle vurulmuĢ, kemiklerinin çoğu kırılmıĢtır. 26. Taleh Abbasov Umidvaroğlu: Öldürüldükten sonra kulağı kesilmiĢtir. 27. Meruze AbiĢova Muhammedkızı: Gözleri çıkarılmıĢ, göğüs uçları ve burnu kesilmiĢtir. 28. Sarman Kerimov Sultanoğlu: Katledildikten sonra gözleri çıkarılmıĢ, ĢiĢe ile iĢkence edilmiĢtir. 29. Frunz Kerimov Salmanoğlu: Diri diri yakılmıĢtır. 30. Araz Selimov Bahaduroğlu: Yaralı halde yakalanmıĢ, küçük çocuğunun gözleri önünde dövülerek öldürülmüĢtür. 31. Canan Ferzeliyev Binnetoğlu: YakılmıĢtır. 32. Tevekkül Aliekberov Ġskenderoğlu: Cesedi üstünde 10 bıçak darbesi bulgulanmıĢtır. 33. Bilinmeyen KiĢi: BaĢı ve üst dudağı kesilmiĢtir. 34. Bilinmeyen KiĢi: Kafa derisi yüzülmüĢtür (Oğan, 2007). Ayrıca iĢkencenin manevi olanını tattırmak isteyen Ermeniler, annesinin gözü önünde yatalak kızını yakmıĢlar (Süleymanov, 2006, s.38), ebeveynlerinin gözü önünde oğlunun baĢını kesmiĢler (Arzumanlı ve BahĢeliyeve, 2008, s.153), kocasının gözü önünde karısına ya da ebeveynlerinin gözü önünde kızına tecavüz etmiĢlerdir. Hocalı katliamı sırasında 8 yaĢında olan Hatice Oruçova, gözünün önünde babasının, annesinin ve kız kardeĢinin Ermeniler tarafından kurĢunlanarak öldürüldüğünü ifade etmiĢtir (Oğan,2007; ġarlı, 2005, ss.86–94). Ermeniler aynı zamanda Hocalı‘da mezarlıklara varıncaya kadar tarihi simge taĢıyan her Ģeyi yakmıĢ, yıkmıĢ (Süleymanov, 2006,s.151), adeta Hocalıyı dümdüz etmiĢlerdir. Böylece Türk tarihinin izlerini buralardan silmek istemiĢlerdir (Güllü, 2008). Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri ise Hocalı halkına yardım edememiĢ, hatta uzun süre cesetleri almak için dahi bölgeye girememiĢlerdir. Ermeni güçleri ise, katliamın hemen ertesi gününde helikopterlerle, beyaz giyimli özel gruplarla ormanlarda saklanmıĢ insanları bulup esir almıĢlardır (Ġbadov, 2007, s.119). Esir alınanlardan milli formalı olanlar ayrı götürülerek hemen infaz edilmiĢlerdir. Kalan esirler ise, pek çok kez Ermeni zulmüne, tehditlerine ve hakaretlerine maruz kalmıĢlardır. Sahip oldukları bütün altınlarına el konulan bu esirlerin kerpetenle altın diĢleri sökülmüĢtür (Arzumanlı ve BahĢeliyeve, 2008, s.153; Süleymanov, 2006, ss.19, 21, 33, 37). Birkaçının baĢı, götürüldükleri ―Ermeni kahramanları‖nın (!) mezarları ve abideleri önünde kurbanlık koyun baĢı gibi kesilmiĢtir (ġıhaliyev, 2004, s.28). Esir kampında günde dört kez dayak yiyen esirler öyle iĢkencelere maruz kalmıĢlardır ki,
164
iĢkence yerine
öldürülmelerini istemiĢler fakat Ermeni askerler onlara, özellikle dövülerek öldürüleceklerini söylemiĢlerdir (Süleymanov, 2006, s.33). Niftali Nebiyev, esareti sırasında bir Ermeni askerinden, "Bunları öldürmek olmaz. Biz tarihimizden bunları ne yapacağımızı biliriz" sözlerini iĢittiğini bildirmiĢtir (Süleymanov, 2006, s.59). Ermeni askerleri, bu kin dolu sözlerinde belirttikleri üzere esirlere çok acımasızca iĢkenceler uygulamıĢlardır. Bazı esirler sabahları dizlerine kadar buzlu suda bekletilmiĢlerdir (Süleymanov, 2006, s.37). Bazılarının ise göz kapakları, kulakları, parmakları ve/veya bedenlerinin baĢka yerlerini kesmiĢlerdir (Süleymanov, 2006, s.39–40). Bazı esirlerin baĢlarına çivili Ģapka giydirmiĢlerdir. Ermeni askerler, kimin daha güçlü olduğunu, esirleri yumruklamak suretiyle denemiĢler (ġarlı, 2005, s.76), bu iĢkenceleri bir oyun gibi eğlenerek gerçekleĢtirmiĢlerdir. Birçoğu yediği dayaklar sonucunda ölmüĢtür. Alekser Nevruzov Hanlar ve ġaliyev Vekiloğlu dayak ve iĢkence sonucu ölen esirlerdendir (Memmedova, 2003, s.38). Ermeni askerler esirlere, insan onurunu kırıcı davranıĢlarda da bulunmuĢlardır. Zorla kadın elbisesi giyindirip resmini çekmiĢlerdir. Bazen de içinde dıĢkı, pislik bulunan Ģapkaları giydirmiĢlerdir (ġarlı, 2005, s.77). Esirlerin ifadelerinden bir kaçı aĢağıda verilmiĢtir: 1. Alemdar Memmed Abbasov Velioğlu ifadesinde, o ve 150 kadar Hocalı sakininin Ağdama giderken pusuda duran Ermeniler tarafından öldürüldüğünü, kalanların ise hapsedildiğini bildirmiĢtir. Abbasov, hapiste her gün dövülüp iĢkence gördüklerini belirtmiĢtir. Onu ve Salahov Muhammed Abdüloğlunu Asgeran bölgesinde, milis iptidai hapishanesine getirerek jopla dövmüĢ ve farklı iĢkenceler etmiĢlerdir. Neticede Abbasov'un iki kaburgası ve kolu kırılmıĢ, Salahov ise iĢkenceye dayanamayarak ölmüĢtür (Memmedova, 2003, s.35). 2. YaĢa Memmedov Yusufoğlu, hem cismani hem de manevi iĢkenceler yaĢamıĢtır. Bu esirin gözünün önünde eĢine tecavüz edilmiĢtir. YaĢa'nın milislerden birinin yüzüne tükürmesi sonucu onu ağaca bağlayarak kurĢunlamıĢ ve sonra yere uzatarak arabayla çiğnenmiĢtir (Memmedova, 2003, s.37). 3. Zülfi Memmedov Ġbrahimoğlu, Abaseli Sevdimaliyev Memmedeli oğlu, DadaĢ Eyvazov Alioğlu ve baĢkalarının ifadeleri ile de esir alınan Hocalı sakinlerine iĢkence edilerek eziyet verildiği belirtilmiĢtir (Memmedov, 2003, s.36). 4. Yakup Mehmedov Kadiroğlu, günde dört kez jopla ile tüm esirlerin dövüldüğünü belirtmiĢtir (Süleymanov, 2006, s.23). 5. Cemil Memmedov CümĢüdoğlu esaret sırasında hakarete uğradıklarını, tırnaklarının çekildiğini, yüzlerinin tekmelendiğini bildirmiĢtir. Ayrıca bu Ģahıs karısı, kızı ve torunundan bir daha haber alamamıĢtır. 6. Mirza Allahverdiyev ―ölüm hücresi‖ ismi verilen bir yere kapatıldıklarını, burada her
165
gün birkaç Türkün öldürüldüğünü belirtmiĢtir. Öldürülenler arasında bu Ģahsın babası, kardeĢi ve kardeĢinin oğlu da bulunmaktaydı. Allahverdiyev, kendisinin de altın diĢlerinin kerpetenle söküldüğünü ifade etmiĢtir. 7. Hatice Abdullayeva kaçmaya çalıĢırken esir düĢmüĢ, annesini, babasını ve kız kardeĢini soğuk nedeniyle kaybetmiĢtir. Kendisinin de ayakları donduğu için kesilmiĢtir. 8. Seriye Talibova‘nın ifadesinde: ―Gözümün önünde 4 Mesket Türk'ünün, 3 komşumuzun başını Ermeni askerinin mezarı başında kestiler. Ermeniler, anne babalarının önünde çocuklarına işkence yapıp
öldürdüler.
Sonra cesetleri
buldozerlerle dereye döktüler‖ demiĢtir. 9. Cemal Orucov Allahverdioğlu: ―16 yaşındaki oğlumu kurşunladılar. 23 yaşındaki kızımı iki ikiz oğlu ve 18 yaşındaki hamile kızımı elimizden aldılar‖ demiĢtir. 10. Talibov Samed isimli Hocalı sakini ise: ‗‖Yapılan işkenceler karşısında seslerini çıkaranları hemen öldürüyorlardı. Esirlikte gördüğüm dehşeti hiç unutamayacağım‖ demiĢtir (Oğan, 2007; ġarlı, 2005, ss.86–94). 11. Mürvet Memedov yapılan eziyet hakkında, ―Ben, onların ölülerin kulaklarını kestiklerini kendi gözlerimle gördüm. Bir sağ kiĢinin altın diĢlerini söküp çıkardılar. Korkuyordum ki, benim de diĢlerimi sökecekler‖ (Süleymanov, 2006, s.149, Emrahkızı, Azatlık Gazetesi‘nden alıntı) demiĢtir. Moskovskiy Komsomolets Gazetesi muhabiri Neftyanoy Sindrom esir kamplarını bizzat gezmiĢ ve esirlerin yaĢadıkları ile ilgili Ģu bilgileri aktarmıĢtır: "Esirler var fakat onlar yaĢamını sürdüremiyor. KıĢın onları sabahleyin yalınayak karın, buzun üzerine çıkarıyorlar. Tepelerinden soğuk su döküyor, baĢlarında ĢiĢe kırıyor, sonra yeniden koğuĢlarına salıyorlardı. Asıl iĢkencelerse zaten bundan sonra baĢlıyordu. Parmaklarını kapının arasında sıkıĢtırıyor, bağırttıkça lastik copla dövüyorlardı. Bunların birçoğu bu iĢkencelere dayanamayarak deli oluyordu. Bir sonraki köyün iĢgalinde bir Ermeni'nin bir çocuğu alıp, ikiye böldüğünü gördüm. Sonra çocuğun bedeninin bir parçasıyla annesinin yüzüne ve baĢına o kadar vurdu ki, evladının kanına bulanan zavallı kadın deli olup gülmeye baĢladı" (Yörükel, 2008). Esirler,
iĢkenceyi
gıda
anlamında
da
yaĢamaktaydılar.
Hacıyev
Kanaat
Muhammedlioğlu, günde 100 gram kadar çörek ve 6 kiĢiye yarım litre su verildiğini, üç günde bir de piĢirilmiĢ yiyecek verildiğini ifade etmiĢtir (Süleymanov, 2006, s.33). 300 kiĢilik bir grup 3 gün süresince domuz ağılına kapatılmıĢ, yemeleri için sadece çiğ buğday verilmiĢtir (ġarlı, 2005, s.76). Bu Ģekilde daha pek çok iĢkencenin sonucunda onlarca esir, açlıktan ölmüĢtür
166
Ayrıca Ermeniler, bu rehineleri tıbbı deneylerde kullanmıĢlardır. Ermeni güçleri, çocukların iliklerini alarak pazarlamıĢ, bu çocukların büyümelerinin devamını engellenerek, onların ömür boyu acı çekmeleri sağlanmıĢtır. Bazı rehineler ise direk uluslararası organ mafyasına verilmiĢtir. Esir alınan Hocalı sakini Muhammed Orucov, Ermenilerin esirler arasında 10,13 ve15 yaĢlarında kızları ayırarak götürdüklerini ifade etmiĢtir (Oğan, 2007; ġarlı, 2005, ss.86–94). Bu götürülen kız çocukları ve bazı kadınlar uluslararası kadın pazarlarında satılmıĢtır (Buksur, 2009). Esirlerden bir kısmı Ağdam Mezarlığı yanında esir değiĢime uğramıĢlardır ya da Ağdam'da ölmüĢ Ermeni büyükleriyle değiĢmiĢlerdir.115 Genellikle Kırmızı Aypara Cemiyeti üyelerin aracılığıyla gerçekleĢen bu değiĢimlerde esirler (Süleymanov, 2006, s.59), karĢılığında para ya da esir vermek suretiyle özgürlüğüne kavuĢmuĢlardır (Memmedova, 2003, s.35; Süleymanov, 2006, s.21). Bu Ģekilde esir alınan 1275 kiĢiden 800‘ü serbest bırakılmıĢtır. Bunların bir kısmı, hür kaldıktan kısa bir süre sonra ölmüĢtür. Kimi ise sakat kalmıĢ ya da ömrünün sonuna kadar taĢıyacağı bir hastalığa sahip olmuĢtur. Hocalı kentinden kaçmayı baĢaranlar da olmuĢtur. Bunlar çok çetin kıĢ koĢulları altında açlık ve susuzluk çekmiĢlerdir. Ağaç yaprakları ve kabukları yiyen bu kiĢiler, susuzluk hissine karĢı da kar yediklerini ifade etmiĢlerdir116 (Süleymanov, 2006, s.43). Tıbbı Komisyonun, kaçarak kurtulmayı baĢaran bu Hocalı sakinlerinin doğa koĢulları ya da Ermeni silahlı saldırısı sonucu aldıkları hasarlar hakkında hazırladığı rapor Ģu Ģekildedir: 1. Nabiyev Niftalı Ġbadoğlu: Bedeninin sağ tarafında ağır tahrip, döĢ kafesinin kapalı travması, bacaklarının donmuĢtur (Süleymanov, 2006, s.85). 2. Aliyeva Solmaz Behlülkızı: Her iki ayağı da ikinci dereceden donmuĢtur. Sıhhatini bozan ağır dereceli bedeni hasarlar almıĢtır (Süleymanov, 2006, s.88). 3. Aliyeva Rahile Ġsakızı: Her iki ayağının tüm parmakları donmuĢtur. Ġki ayağından ikiĢer (toplam 4) parmağı kesilmiĢtir (Süleymanov, 2006, s.66). 4. Kuliyev Merkez HankiĢioğlu: 2. ve 3. dereceden travmatik Ģok geçirmiĢ, bedeninin sağ tarafından gülle yarası almıĢ, ağır dereceli bedeni hasar tespit edilmiĢtir (Süleymanov, 2006, s.67). 4. Kuliyev Merkez HankiĢioğlu: Bedeninin sağ tarafında kurĢun yaralanması, bağırsaklarının deĢilmesi, 2. ve 3. dereceden travmatik Ģok geçirmiĢtir (Süleymanov, 2006, s.74). 5. Süleymanov Tofik Yusufoğlu: Her iki ayağının sağlığını bozan uzun müddetli ağır hasarlar tespit edilmiĢtir (Süleymanov, 2006, s.93).
115
Bu değiĢim, ölü Azerilerin ölü Ermenilerin cesedine karĢılık verilmesi Ģeklinde de yaĢanmıĢtır (Süleymanov, 2006, s.34) 116 Annesiyle birlikte kaçmayı baĢarabilen 10 yaĢındaki Ramil Hasanov, Ketik Ormanlarında süren üç günlük süreci Ģu Ģekilde aktarmıĢtır: ―…Üçüncü günde aç susuz kalmıştık. Susuzluktan ölüyordum. Çok kar yemiştim‖ (ġarlı, 2005, ss.16–17).
167
Hocalı katliamından kaçmayı baĢarabilen bazı Azeri vatandaĢlar, Ermeni askerlerinin katliam günü gerçekleĢtirdiği mezalimin görgü tanıkları olarak Azerbaycan‘ın resmi makamlarına ifade vermiĢlerdir. Hocalı katliamının görgü Ģahitlerinin verdiği bu ifadelerden bazıları Ģunlardır: 1. Cemil CümĢüdoglu Memmedov: ―Nahçivanik köyüne gidip Ermenilere torunuma acımalarını söyledim. Bana hakaret edip komutana verdiler. O da bizi hapsetmelerini emretti. Burada çok sayıda kadın-kız, çocuk vardı. Sonra bizi Askeran'a getirdiler. Karım, kızım, eniştem oradaydı. Tırnaklarımızı çektiler. Zenciler havaya sıçrayıp, yüzüme tekme atıyorlardı. Çok işkenceden sonra beni Ermeniler ile değiştirdiler. Karım, kızım ve torunumdan
hiç
haber
alamadım”
demiĢtir.
2. Seriye Talibova, ―Gözümün önünde 4 Mesket Türk'ünün, 3 komşumuzun başını Ermeni askerinin mezarı başında kestiler. Ermeniler, anne babalarının önünde çocuklarına işkence yapıp
öldürdüler.
Sonra
cesetleri
buldozerlerle
dereye
döktüler‖
demiĢtir.
3. Cemal Allahverdioglu Orucov, ―16 yaşındaki oğlumu kurşunladılar. 23 yaşındaki kızımı iki ikiz
oğlu
ve
18
yaşındaki
hamile
kızımı
elimizden
aldılar‟‖
demiĢtir.
4. Hatice Abdullayeva, ―Bir süre yalın ayak ormanda kaldıktan sonra babam, annem ve 16 yaşındaki kız kardeşim soğuğa dayanamadılar. Esir düştüm, Taşnak esirlerle değiştirildim. Şimdi
iki
ayağımdan
da
mahrumum‖
demiĢtir.
5. Mirza Allahverdiyev, ―Ermenilerin saldırısından sonra ormana kaçtık. Burada 3 gün açsusuz kaldık. 28 Şubat akşamı bizi kuşattılar. Bizi Askeran'da ölüm hücresine aldılar. Her gün birkaç adamı götürüp öldürüyorlardı. Altın dişlerimi kerpetenle çıkardılar. Babamı, iki kardeşimi,
kardeşimin
oğlunu
öldürdüler”
demiĢtir.
6. Nesibe Aliyeva, ―Ormandan çıkar çıkmaz Ermeniler ateş açtılar. 40 kişiydik. 26 kişiyi aralarında
oğlumu
ve
eşimi
de
öldürdüler‟‖
demiĢtir.
7. Hatice Orucova, ―8 yaşındaydım. Gözümün önünde babamı, annemi, 6 yaşındaki kız kardeşimi
Ermeniler
kurşunlayıp
öldürdüler.
Kurşun
bana
da
geldi”
demiĢtir.
8. Muhammed Orucov, ―Ermeniler esirler arasında 10-13-15 yaşlarında kızları ayırarak götürdüler”
demiĢtir.
9. Cemil Memmedov, ―Şehre giren tanklar ve zırhlı taşıyıcılar evleri yıkıyor ve insanları eziyordu‟‖ 10.
Talibov
demiĢtir. Samed,
―Yapılan
işkenceler
karşısında
seslerini
çıkaranları
hemen
öldürüyorlardı. Esirlikte gördüğüm dehşeti hiç unutamayacağım‖ demiĢtir (Oğan, 2007; ġarlı, 2005, ss.86–94). 11. Mürvet Memedov, ―Beni ayağımdan, kardeşim Ahmet‟i ise kolundan yaraladılar. Ben, onların ölülerin kulaklarını kestiklerini kendi gözlerimle gördüm. Bir sağ kişinin altın dişlerini söküp çıkardılar. Korkuyordum ki, benim de dişlerimi sökecekler” diyerek yaĢadığı korkuyu ifade etmiĢtir (Süleymanov,2006,s.149, Emrahkızı, Azatlık Gazetesi‘nden alıntı).
168
12. Hezangül Emirova, ―Olay günü Ermeni askerler babamı ağaca bağladılar. Sonra babamdan, Karabağ‟ın Ermeni toprağı olduğunu söylemesini istediler. Babamın, „3 çocuğum var, üçünü de öldürseniz söylemem‟ demesi üzerine Ermeni askerleri babamın üzerine benzin dökerek onu diri diri yaktılar‖ demiĢtir (Ceyhan Belediye BaĢkanlığı Meclis Kararı, 6 Mart 2007). Esaretten sonra ya da kaçmayı baĢararak kurtulan bu insanlar, katliam sonrasında çok büyük sorunlar yaĢamıĢlardır. Bunların pek çoğu ailesinin tamamını ya da bazı üyelerini kaybetmiĢ insanlardı. Olayın dehĢeti ile bu kiĢilerin bazıları intihara kalkıĢmıĢlardır. Evlerinden ve yurtlarından sürülen bu insanlar, yaĢadıkları acıyı günümüzde de atlatamamıĢlardır. Aile fertleri gözünün önünde öldürülen, iĢkence edilen ya da tecavüze uğrayan kiĢiler, psikolojik sorunlar yaĢamaktadırlar. Bunların yanında, gördükleri bedeni iĢkencelerin sonucunda ağır beden hasarları aldıklarından, önemli sağlık problemlerine sahip olanlar da mevcuttur. Bazı esirlerin, o kıĢ günü gördükleri eza sonrasında kangren olmuĢ, ayakları, bacakları kesilmiĢtir. Evsiz ve parasız kalan bu insanlar çoğunlukla Azerbaycan'a ya da Türkiye'ye sığınmıĢlardır. Hocalı kenti ulaĢıma kapatıldığı için yardım ekipleri gibi haberciler de bölgeye ulaĢmakta engellerle karĢılaĢmıĢlardır. Bu zorluğu aĢabilen birkaç gazeteci 28 ġubat günü uçakla olay yerine gelmiĢ ve kilometrelerce arazinin cesetlerle kaplı olduğuna Ģahit olmuĢtur. Ermenilerin arkalarında bıraktıkları cesetler üzerindeki iĢkence bulgularını yazılı ve görsel basına video görüntüleri ve resimlerle aktarmıĢlardır. Belgeler, resimler, öldürülen sivil insanların -ihtiyar, genç, çocuk, hamile kadınların- nasıl öldürüldükleri ile ilgili resimler ve dokümanlar, bu basın organlarınca elde edilmiĢtir. Ermenilerin gerçekleĢtirdikleri bu olay, pek çok uluslararası yayın organınca vahĢet olarak yorumlanmıĢtır. Hocalı katliamına iĢtirak eden bölükler ile komutanlarının isimleri ve görevler Ģunlardır: Ermeni askerle Hocalı Ģehrine 366. motorize alayının komuta heyeti ve harbi teknikası ile birlikte hücuma geçmiĢtir. Hücumda Ermeniler tarafından Ohanyan Seyran MuĢegoviç'in kumandası altında 366. alayın 2. tabur, Yevgeni Nabokixin kumandası altında 3. tabur, 1. taburunun karargâh reisi Çitçyan Valeriy Ġsayeviç ve alayda hizmet eden 50'den fazla Ermeni zabit yer almıĢtır (Memmedova, 2003, s.33). 366. alayın 1. taburunda karargâh reisinin yardımcısı TuĢov Sergey Daniloviç'in ifadesine göre, alay kumandanı Zarviqorov'un emri ile 2. taburunun kumandanı Ohanyan Seyran, 3. taburunun kumandanı Yevgeniy Nabokix, kumandan Lixodey Ġqor, maddi teçhizat kumandanı MiroĢniçko Ġgor, tank kumandanı Smaqin‘di. Bu askerler 1991 Eylül‘ünden
itibaren
Dağlık
Karabağ'daki Azeri
yerleĢim
birimlerine karĢı saldırı
baĢlatmıĢlardı. 26 ġubat 1992 tarihinde Hocalı Ģehrinin iĢgaline 3. taburunun kumandanı Yevgeni Nabokix rehberlik etmiĢtir. Hücuma 2. tabur kumandanı Ohanyan Seyran ve 1. taburunun karargâh reisi Çitçiyan Valeriy önderlik etmiĢtir (Memmedova, 2003, s.36).
169
Bunların dıĢında, Ermeni terör örgütü ASALA‘nın faal militanlarından Vazgen Sisinyan, Hocalı Katliamında görev aldığını ve Azeri çocukları bizzat katlettiğini itiraf etmiĢtir (ġarlı, 2005, ss.15–16). Ayrıca Ermenistan Milli Güvenlik Bakanlığı‘nın (MNT) arĢiv materyalleri kaynak alınarak hazırlanmıĢ olan ―Ermeni Cinayetleri‖ isimli kitapta, Hocalı‘nın giriĢindeki 4 evin yakılması ve bazı Azerbaycanlıların yaralanması ile sonuçlanan hücumları Robert Koçaryan‘ın, Serj Serkisyan‘ın ve Arkadi Kukasyan‘ın doğrudan liderliği altında yapıldığı yazmaktadır (ġarlı, 2005, s.39). Azerbaycan Cumhuriyeti (Consulate General of the Republic of Azerbaijan Press Servıce, 2004) ve CNN Türk de(26 ġubat 2010) Koçaryan ve Serkisyan‘ın katliamın öncülüğünü yaptığı bildirmiĢlerdir. Katliam, Azerbaycan tarafından "Xocalı soyqırımı" (Hocalı soykırımı) olarak adlandırılırken, Ermenistan tarafından Hocalı hadisesi, Hocalı olayı gibi terimlerle ifade edilmektedir. Dünyanın çeĢitli dillerinde ve ülkelerinde de genellikle Hocalı katliamı ve benzeri ifadeler kullanılmaktadır (Consulate General of the Republic of Azerbaijan Press Servıce, 2004). Saldırıda kullanılan silah ve mühimmatın son derece geliĢmiĢ olması, Hocalı‘daki askeri gücün saldırıya karĢı durmasını zorlaĢtırmasının yanı sıra, Rusların Ermenilere yardım ettiği yönünde güçlü bir düĢünceyi de hâkim kılmıĢtır. ―Bakü Hükümeti, Hankenti‘ndeki 366. Rus Alayı‘nın katliama katıldığını resmi bir bildirgeyle ifade ederken, buna delil olarak katliam sırasında tank, savaĢ uçağı ve zırhlı muharebe aracı gibi geliĢmiĢ konvansiyonel silahların kullanılmıĢ olmasını göstermiĢtir. Bu tür silahlar, o dönemde değil Karabağ Ermenilerinde, yeni kurulmakta olan Ermenistan ve Azerbaycan ordularında bile henüz yoktu‖ (Azerbaycan Presidenti, TYb; Sayılan, 2007, s.28). Azerbaycan BaĢkanlık Sözcüsü Rasim Agayev, dünya basınına bu iddianın kanıtı olarak, Hocalı‘da katledilen insanların görüntülerini içeren bir videokaseti ve bölgeden çekilmiĢ olması gereken 366. Motorize Piyade Alayı‘nın 25–26 Mart tarihinde kasabayı kuĢatmasını göstermiĢtir (Özerinç, 2008, s.35). Ayrıca Hocalı katliamının görgü tanıklarından Subay Süleymanov Rafik Yusufoğlu, sivil Süleymanov Rafik Hasan Alioğlu ve sivil Kuliyev Merkez HankiĢi, Ermenilerin, 366. bölüğün Rus asker, zabit ve tankları ile birlikte Hocalı'ya hücum ettiğini bildirmiĢlerdir (Süleymanov, 2006, ss.62, 70, 89). Anılan dönemde Ermenistan‘ın BDT‘ye üye olması ve topraklarında bir Rus üssünün bulunmasına izin vermesi gibi nedenler de, Ermenistan‘ın Rus desteği aldığı iddialarını güçlendirmektedir (BÜSAM, 2009).
Azerbaycan Hükümeti ile birlikte Memorial Human
Rights Center, Human Rights Watch ve diğer bazı uluslararası insan hakları kuruluĢları da yayınladıkları bildirilerle bu iddiaları desteklemiĢlerdir (Abbaslı, 2009). Hocalı Katliamı‘nın öncesinde de 366. Motorize Piyade Alayı‘nın, Karabağ bölgesindeki stratejik noktalarda Ermenilerin pozisyonlarını sağlamlaĢtırmaları için gereken zemini hazırladığı bilinmektedir. Geri çekilirken, bulundukları yerleri Ermeni çetelerine
170
bırakan Rus askerleri, Rusya‘nın bölgede kilit pozisyonunu sürdürmesi için gereken ortamı sağlamaktaydılar (Ġbadov, 2007, s.111). Rus 366. Motorize Alayı‘nın Ermenilerle iĢbirliği halinde Azeri yerleĢim birimlerine ortak saldırılar düzenlediği de bilinmektedir. 24 Eylül 1991'de Ermeni Silahlı Birlikleri, bu alayla birlikte halkının tamamı Azeri Türkü olan Ağdere Bölgesi‘nin Ġmaret Kervend kentine ortak baskın düzenlemiĢlerdi. Saldırı sonucu kent ahalisinin büyük bölümü katledilmiĢ, küçük bir kısmı ise tüm varlıklarını Ģehirde bırakarak kaçabilmiĢlerdir. Aynı yıl içerisinde, 30 Ekim‘de Tuk ve Selaketin kentlerinde, 12 Kasım'da Ahullu'da,
19 Kasım'da Hocavend'de, 15 Aralık'ta Cemilli kentinde Ermeni Silahlı
Kuvvetleri, yine 366. Alayın katılımı ile iĢgal ve katliamlar gerçekleĢtirmiĢlerdir (Memmedova, 2003, s.32). Bunların yanında, ismi geçen alaydan firar eden 3 Rus askeri, 3 Mart 1992‘de düzenledikleri bir basın toplantısında, ―beyinlerinin yıkandığını, Hıristiyan Ruslar olarak Hıristiyan Ermenilerin yanında Müslüman Azerilere karsı savaĢmaya çağırıldıklarını belirterek, aldatıldıklarını‖ itiraf etmiĢlerdir (Cavadov, 2006, s.43; Harp Akademileri Komutanlığı Yayını, 1992, s.74; Vermez, 2007, s.24) Hocalı katliamına iĢtirak ettiğini itiraf eden Rus subaylarından biri de Albay V.Savelyel‘dir. Savelyel, bu katliamdan duyduğu üzüntü ve utancı Ģu Ģekilde paylaĢmıĢtır: ―Ben bütün bunları yazamadan edemiyorum. İnsanların, çocuk ve yaşlıların, hamile kadınların kurşunlanmış bedenlerini unutamıyorum. Azerbaycanlılar beni affetsinler ki, bütün bu kanlı, amansız ve sonu olmayan olaylarda elimden hiçbir şey gelmedi. Bir tek arayış içerisinde Kremlin‟e ve SSCB Savunma Bakanlığı Baş İstihbarat Dairesinin generallerine durumu bildirdim. Okuyun dedim, biz Rusların subaylık şerefi nasıl lekelendi, görün” (ġarlı, 2005, s.41). Savelyel‘in, Rus subaylarının Ģerefini lekelendiğini söylediği bu Rus alayında görev yapan 55 subay ve erin isimleri Ģu Ģekildedir: 1. Zarvikorov Yuri Yuriyeviç: 366. Motorize Alayı‘nın Komutanı. 2. Çitciyan Valeri Ġsaakoviç: BinbaĢı, Alayın 1 numaralı bataryasının karargâh baĢkan yardımcısı. 3. Ağriyan Vaçakan Krikoryeviç: BinbaĢı. Alayın istihbarat baĢkanı. 4. Ohanyan Seyran MuĢekoviç: Alayın 2. bataryasının komutanı. 5. Arutyunov Aleksandr Aleksandroviç: BinbaĢı. 2. batarya komutan yardımcısı. 6. Akopyan Nerses Krantoviç: Üsteğmen. 1. bataryanın 2. bölük komutanı. 7. Arutunyan Vladislav Vladimiroviç: YüzbaĢı. 2. bataryanın komutanı. 8. Beyleryan Armen Volodiyeviç: Astsubay. 1.bölük teknikeri 9. Ayrapetyon Vaçik Kurgenoviç: 3. bölükte görevli erbaĢı. 10. Mirzayon Vaçik Kurgenoviç: 3. bölükte görevli erbaĢı. 11. ġihanyan Andrey ArtyuĢeviç: 1. bataryanın teĢkilatından sorumlu komutan.
171
12. Haçaturyan: 6. Bölük. ErbaĢı. 13. Abromyan V.V: ÇavuĢ. 2. Bataryanın bölüm teknikeri. 14. Beyleryan Sergey Yurikoviç: 2. bataryanın takım komutanı. 15. Danilyan Armen Barinoviç: 2. bölük çavuĢu. 16. Avenesyan: 2. bataryanın baĢ teknikeri. 17. Zaheryan: 2. uçaksavar takımının komutanı. 18. Bakdasaryan Valeri. Tank bölüğünün erbaĢı. 19. Kisebeyyan Krikoriy Akopoviç: Muhabere birliğinin takım komutanı. 20. Arustamyan: Muhabere bölüğünde baĢteknisyen. 21. Amelyen Karık: Astsubay. Yemekhane Ģefi. 22. Avenesyan Robik: Kıdemli astsubay. Erzak ambarı Ģefi. 23. Arutunyan Kamo Rafaeloviç: Demir bölüğünde takım komutanı. 24. Musaelyan: Demir bölüğünde takım komutanı. 25. Sarkisyan Aleksand: Demir bölüğünde baĢteknisyen. 26. Osipav Yuri: Roket bölüğü Ģefi. 27. Simonyan Valeri: Maddi teçhizat bölüğünün erbaĢı. 28. Petrosyan AĢat: Astsubay. Gizli birliğin lideri. 29. Nakobih Yevgeni: BinbaĢı. 3. bataryanın komutanı.117 30. Lihadey Ikar Ivanoviç: Topçu bölüğünün komutanı. 31. MiroĢniçenko Igor: Üsteğmen. Maddi teçhizat bölüğünün komutanı. 32. Smakin: Teğmen. Tank bölüğünün komutanı. 33. Kuznetsov Andrey: Kimyasal savunma bölüğünün komutanı. 34. KarmaĢ Viktor: Üsteğmen. Tank bölüğünün komutanı. 35. Balyazın: Teğmen. Tank birliğinde takım komutanı. 36. Mirhaydarov: Üsteğmen. 3.bataryanın 7.bölük komutanı. 37. Fotimsky: YüzbaĢı. 2.bataryanın 3.bölük komutanı. 38. Bukayenko: Teğmen. 2. bataryanın 4.bölük 3. takım komutanı. 39. Potapov: YüzbaĢı. 2. bataryanın 4.bölük komutanı. 40. Krut: YüzbaĢı. 2. bataryanın 6.bölük komutanı. 41. Savintsev: 2. bataryanın 4. bölük komutanı. 42. Dobransky: 2. bataryanın 4. bölük istihbarat takımı komutanı. 43. Bobolev: YüzbaĢı. 2. bataryanın karargâh baĢkanı. 44. Mini: YüzbaĢı. 2. Bataryanın komutan yardımcısı. 45. Tevosyan: 2. bataryanın 5. bölüğünün komutanı. 46. Bogaçev: 3.bataryanın subayı. 47. Kurçatov: 3.bataryanın subayı. 117
Bu Rus subayının eĢi ermenidir.
172
48. Maftulin: 3.bataryanın subayı. 49. Kuzmanoviç: 3.bataryanın subayı. 50. Ivanov: 3.bataryanın subayı. 51. Matveyev: 3.batarya topçu bölüğünün komutanı (ġarlı, 2005, ss.42–44). Yukarıdaki listede yer alan görevli bazı askerlerin isimlerinden Ermeni oldukları anlaĢılmaktadır. Nerses, Ohanyan, ġihanyan, Haçaturyan, Abromyan, Beyleryan, Danilyan Armen, Avenesyan, Sarkisyan ve dahi birçok Ermeni ismi bunun kanıtıdır. Ayrıca General Polyakov da, 366. alayda 103 Ermeni askerinin bulunduğu bilgisini vermiĢtir (Arzumanlı ve BahĢeliyeve, 2008, s.154, Financial Times, 14 Mart 1992‘den alıntı). Bu durum, bu alayın Ermeni askerleri ile birlikte tıpkı Hocalı‘da olduğu gibi daha pek çok Azeri yerleĢim birimine ortak saldırılar gerçekleĢtirmesinin bir nedeni olarak değerlendirilmektedir. Ermeni askerlerine Azerilere saldırma eylemleri sırasında yardım eden bu alayın faaliyetleri, yine Ermeniler tarafından ücretlendirilmiĢti. Örneğin bir top atıĢı 1.300 Ruble, bataryanın bir gecelik kirası 5.000 Ruble, küçük rütbeli subayların talimatlarının yapılması karĢılığında da bu alaya 3 ya da 4.000 Ruble ödenmekteydi. Hocalı katliamının hemen ertesi gününde Bine Havaalanı‘nda yakalanan Rus Albay Olek Alekseviç‘in üzerinden çıkan yarım milyona yakın parayı, Hocalı‘nın iĢgali sırasında Ermeni askerlere yaptığı yardımların karĢılığında aldığı, yapılan sorgulama sonucu anlaĢılmıĢtır (ġarlı, 2005, ss.48–49). Tüm bu tanık ve kanıtlara rağmen Rusya, saldırılarla alakası olmadığını açıklamıĢtır. Bu dönemde Azerbaycan BaĢbakanı Ayaz Muttallibov ise, Rusya ile aynı kulvarda yürüme politikası izlemekteydi. Buna rağmen Rus Ordusunun 366. Alayının Hocalı katliamında aktif rol alması, Azerbaycan‘da siyasi karıĢıklığa neden olmuĢtur (Hasanov, 2003, s.28). Muttalibov‘un özellikle eleĢtirildiği konu, Hocalı‘nın stratejik öneminin yanı sıra içinde bulunduğu tehdide rağmen (Hasanov, 2003, s.49) güvenlik konusunda yeterli önlemleri almadığı yönündedir. Azerbaycan'ın baĢkenti Bakü'de el ilanları dağıtan Halk Cephesi, olayların sorumluluğunun CumhurbaĢkanı Ayaz Muttalibov'a ait olduğunu söylemiĢtir (BYEGM, ġubat 1992). Bu ve bunun gibi suçlamalarla Muttalibov, muhalifler ve halk tarafından yoğun bir Ģekilde eleĢtirilmiĢ, istifaya zorlanmıĢtır. Muttalibov ise, Hocalı‘nın, Ermeni milislerin giriĢinden önce Rus birliklerince tank ve top ateĢine tutulduğu iddiasını öne sürmüĢ (Özerinç, 2008, s.35, New York Times, 5 Mart 1992‘den alıntı), tedbir alındığı halde bu Ģekilde güçlenen Ermenilerin karĢısında durulamadığını belirterek kendini savunmuĢtur. Bu açıklama yeterli olmamıĢ, gittikçe artan iç ve dıĢ sorunları çözmekte yetersiz kalan Muttalibov baskılara dayanamayarak 6 Mart 1992'de istifa etmiĢ (Gönenç, 2000), ardından da Rusya‘ya sığınmıĢtır118 (ġıhaliyev, 2004). 118
Azerbaycan Parlamentosu, 14 Mayıs günü, Hocalı katliamlarıyla ilgili meseleleri araĢtırmak üzere kurulan komisyonun görüĢlerini dinlemek üzere ani olarak toplanmıĢtır. Gündem konusu Hocalı Faciası ve bu facianın
173
Ermenistan için ise bu olay büyük faydalar sağlamıĢtır. Ermenistan Ordusu bu hamleyle kritik bir stratejik mekânı iĢgal ederek askeri açıdan önemli bir baĢarı elde etmiĢtir. Bu baĢarının arkasından da Askeran ile Hankendi arasındaki yolu kendilerine açmayı baĢarmıĢ, ġuĢa dıĢında tüm Karabağ‘a egemen olmuĢlardır (Özerinç, 2008, s.32). Hocalı‘daki katliam ve yok ediliĢin Ermenistan‘a bir yararı da, katliam haberinin duyulmasından sonra Dağlık Karabağ bölgesinden Azerilerin göçü hızlanması olmuĢtur. Bu açıdan Hocalı katliamı, Ermenistan‘ın etnik temizlik politikası için son derece yararlı bir adım olmuĢtur. YaĢanan katliamın sonrasında yüzlerce Hocalı sakininden haber alınamamıĢtır. TRT Kanalı‘nın haberine göre (26 ġubat 2010), akıbeti belli olmayan insan sayısı bugün dahi 500‘ü bulmaktadır. ―Haziran 2005 yılında eski milletvekili Fatma AktaĢ‘ın Hollanda Parlamentosu‘na ‗Türk Soykırımları‘ ile ilgili verdiği önerge içinde yer alan bilgilere göre, 150‘ye yakin Türk kadını hala Ermenilerin elindedir, kayıp diye geçmektedir ve hala haber alınamamaktadır‖ (Yörükel, 2008). Ermenistan‘ın organ ticaretinde Çin‘den sonra ikinci büyük isim olarak anılması, bu ve buna benzer yaĢanan sayısız Ermeni vahĢetinden sonra haber alınamayan Türklerin akıbeti hakkında düĢündürmektedir. Bu katliamdan sonra Hocalı, dağıtılmıĢ mezarlardan oluĢan bir Ģehir haline dönüĢmüĢ, dünya haritasından silinmiĢtir (Neimetzade, 2009). Azerbaycan devletine ve vatandaĢların Ģahsi emlakına, 1 Nisan 1992 tarihinde olan kıymetlerle 5 mlrd. Manat değerinde zarar verilmiĢtir (Süleymanov, 2006, s.134). Ayrıca Hocalı‘da hiçbir Türkçe isim de bırakmamıĢlardır. Bugün Hocalı Ģehri, Ermenistan‘ın verdiği anılmaktadır
119
‗Ġvnovka‘ ismi ile
(Kumbasar, 2009).
Hocalı‘da yaĢanan bu vahĢet karĢısında dünya toplumu tarafından hiçbir sert tepkiye maruz kalmayan Ermenistan, Azerbaycan‘da oluĢan hâkimiyet boĢluğundan da istifade ederek iĢgal bölgelerini geniĢletmiĢtir. 8 Mayıs 1992‘de ġuĢa, 18 Mayıs‘ta ise Laçin bölgelerini iĢgal etmiĢtir
120
(Memmedova, 2009, s.25). Bu sayede Ermenilerin planlandığı
Ģekilde, Dağlık Karabağ ile Ermenistan arasında fiziksel bir bağ kurulması sağlanmıĢtır.
sorumlularıydı. Bu konuda kurulan AraĢtırma Komisyonu tarafından, hataları olsa da Mutallibov‘un tam anlamıyla suçlu olmadığı, onun 6 Mart tarihinde CumhurbaĢkanlığı görevinden alınmasının yasal olmadığı vurgulanarak meclisten bu kararın iptal edilmesi ve Mutallibov‘un CumhurbaĢkanlığına yeniden dönüĢünün sağlanmasına yönelik oylama yapılması istendi. Oylama sonucu Mutallibov‘un yeniden CumhurbaĢkanlığı görevine gelmesi karara bağlandı (ġıhaliyev, 2004, s.30). 119 ‗Ġvnovka‘ ismi, Hocalı katliamında görev alan ve bu saldırı sırasında bir Hocalı sakini tarafından öldürülen bir Ermeni askerin ismidir. Hocalı‘nın isminin böyle bir isimle değiĢtirilmesi, içinde taĢıdığı birçok anlamın yanında, katliam gerçekleĢtirmiĢ bir askerin yüceltilmesini sağlamıĢtır. 120 Rus Ordusuna mensup birlikler, bu iĢgaller sırasında da Ermenistan‘a yerleĢme gerekçesi ile kıĢlalarından ayrılmıĢ ve Ermenilere büyük askeri destek vermiĢlerdi (Karabayram, 2007, s.187).
174
4. DÜNYA BASININDA HOCALI KATLĠAMI Hocalı katliamından iki gün sonra yabancı gazeteciler bölgeye gelmiĢ ve olay yerinde incelemelerde bulunmuĢlardır. Bu gazetecilerin büyük bölümü, cesetler üzerindeki iĢkence görüntülerini bizzat gözleriyle görmüĢ, Ermeni vahĢetinin tanıklığını yapmıĢlardır. Öyle ki, o güne değin Ermeni yanlısı tavır izleyen batı basını bile, bu katliamı Nazilerin gerçekleĢtirdiği soykırıma benzetmiĢlerdir. Basın mensuplarının bizzat görgü tanığı olmaları, hem Azerbaycan hem de Ermenistan ile bağlantıları olmaması nedeniyle tarafsız konumları, bu haberlerin önemini göstermektedir. AĢağıda konuyla ilgili dıĢ basında yayınlanan gazete, dergi ve televizyon haberleri sunulmuĢtur. Ġngiltere‘nin Sunday Times Gazetesi 1 Mart 1992 tarihli haberinde Hocalı olaylarını, ―Ermeni askerleri, kaçan ailelerin yüzlercesini katletti‖ baĢlığı ile Ģu Ģekilde sunmuĢtur: "Ermeni askerleri 450'den fazla Azerbaycanlıyı kurĢunlayıp süngüden geçirmiĢlerdir. Yüzlerce, belki binlerce insan, bitkin düĢmüĢ ya da helak olmuĢtur. Hücum edenler, çoğunlukla kadın ve çocukları müdafaa eden askerleri ve gönüllüleri öldürmüĢlerdir. Sonra onlar silahlarını korkmuĢ yerli ahaliye çevirmiĢlerdir. Sağ kalan 3 askerden biri olan Azer Hacıyev: "Ermeniler ateĢ açtılar. Sonra süngü ve bıçaklarla insanları kesmeye baĢladılar" demiĢtir. Ağdam'a gelmiĢ çocuklardan birinin kulağı kesilmiĢti. Sağ kalanlar, 2.000 kiĢinin akıbetinin belli olmadığını, belki de aldıkları yaralardan ve soğuktan telef olduklarını belirtmiĢlerdir. Dün akĢam Ağdam'ın morgunda 579 ölü kayda alındı, 29 ölü defnedildi. Ağdam hastanesinde dehĢetli manzaralar yaĢandı. Hekimler, katliamdan kaçabilen 140 hastanın çoğunluğunun kurĢun yarası aldığını bildirdiler. Lakin Ağdam'da olanlar da güvenlikte değiller. Cuma günü akĢam 150.000 ahalisi olan bu Ģehre iki roket düĢmüĢ, bir binayı dağıtmıĢ, bir kiĢi ise ölmüĢtür" (Süleymanov, 2006, s.139). Moskova‘da yayınlanan Ġzvastiya Gazetesi iĢkence bulgularına yer verdiği haberinde, ―Video kamera kulakları kesilmiĢ çocukları kayda almıĢtır. YaĢlı kadınlardan birinin yüzü bıçakla kesilmiĢ, erkeklerin kafasının derisi soyulmuĢtur‖ (Öncel, 2010, s.1) bilgilerini aktarmıĢtır. Aynı gazetenin 13 Mart 1992 tarihli haberinde, BinbaĢı Leonid Kravets‘in ifadelerine yer verilmiĢtir. Bu komutan, Hocalı yakınlarındaki tepede yüzlerce ceset gördüğünü ve bunların çoğunun özel iĢkencelerle öldürüldüğünü ifade etmiĢtir (Khalilov, 2008, s.79, Ġzvestiya, 13 Mart 1992‘den alıntı; Veliyev, 2007). Ayrıca bu gazetenin muhabiri V. Bellah Ģöyle yazmıĢtır: ―Zaman zaman Ağdam‟a cesetler getiriliyordu. Tarihte böyle şeyler görülmemiştir. Cesetlerin gözleri oyulmuş, kulakları ve kafaları kesilmişti. Birkaç ceset, zırhlı araçlara bağlanarak sürüklenmişti. İşkencenin haddi hududu yoktu‖ (Khalilov, 2008, s.77, Ġbayev, 1992, s. 97‘den alıntı; ġarlı, 2005, s.18,).
175
Londra‘da yayınlanan Times Gazetesi, 4 Mart 1992 tarihinde, ― birçok insan çirkin hale getirilmiĢ, bir masum kızın sadece kafası kalmıĢ‖ (Khalilov, 2008, s.78, Times, 4 Mart 1992‘den alıntı) diyerek vahĢetin boyutundan bahsetmiĢtir. Paris‘te yayınlanan Le Monde Gazetesi de, basın mensuplarının Hocalı‘da öldürülmüĢ kadın ve çocuklar arasında skalpları (tıp dilinde alın derisi) alınmıĢ (Khalilov, 2008, s.79, Le Monde, 14 Mart 1992‘den alıntı), tırnakları çıkarılmıĢ cesetlere rastladıklarını bildirmiĢtir (Oğan, 2009). Moskova‘da yayınlanan Time Gazetesi, 16 Mart 1992 tarihli haberinde: "Ġki hafta önce Azerbaycan'ın Hocalı Ģehrinde görülmemiĢ dehĢetli bir olay yaĢandı. Ölenlerin sayısı belli değil. Azerbaycan, çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluĢan 1324 kiĢinin vahĢicesine katledildiğini‖ belirtmiĢtir (Süleymanov, 2006, s.140). Aynı gazetenin 13 Mart 1992 tarihli yayınında BinbaĢı Leonid Kravets‘in: ―Ben kendim tepede yüze yakın ceset gördüm. Bir erkek çocuğunun kafası yoktu. Her tarafta iĢkenceyle öldürülmüĢ bayan, çocuk ve yaĢlılar vardı‖ (Khalilov, 2008, s.79) sözlerini aktarmıĢtır. Bu gazetenin muhabiri V. Belıkh de, Hocalı katliamından sonra yaptığı inceleme sırasında, gözleri çıkarılmıĢ, kulakları kesilmiĢ, kafatası parçalanmıĢ, kafa kemikleri kafası koparılmıĢ cesetleri kendi gözleriyle gördüğünü belirtmiĢtir (Khalilov, 2008, s.77). The Washington Times, 2 Mart 1992 tarihli haberinde, "Ermeni hücumu sonucu yüzlerce Azerbaycanlı öldürüldü ya da ölümüne sebep verildi. Tahminen 1.000 kadar Hocalı sakini ÇarĢamba akĢamı Ermeni ordusu tarafından katledildiler. Azerbaycan televizyonu, Hocalı arazisinden getirilen cesetlerle dolu yük arabalarını gösterdi" (Süleymanov, 2006, s.144) bilgisini sunmuĢtur. Washington-Post Gazetesi, Hocalı olayından sonra ulaĢtığı bilgileri Ģu Ģekilde aktarmıĢtır: ―Dağlık Karabağ kurbanları Azerbaycan‘da gömüldüler. Kadınlar diyorlar ki, Ermenilerin saldırısı sonucu yüzlerce insan katledilmiĢtir. Yedi kiĢinin cesedini bugün gösterdiler. Onlardan ikisi çocuk, üçü kadındır. 120 mülteci Ağdam hastanesinde tedavi altındadır. Onların bedenlerinde büyük yaralar oluĢmuĢtur‖ (Öncel, 2010, s.1). Milliyet Gazetesi, muhabirinin aktardığı Ģu bilgilere yer vermiĢtir: ―Katliamı Gördüm: Ermeniler kana doymuyor. Karınları deĢilmiĢ bebekler... SüngülenmiĢ kadınlar... Gözleri oyulmuĢ, kulakları burunları kesilmiĢ erkekler.. Cesetler... Cesetler‖ (Azerbaycan Türk Kültür Dergisi, 2007a, s.38). The Independent, 29 ġubat 1992 tarihinde: ―Azerbaycanlılar, Hocalı Ģehrinde, Ermenilerin hücumu sonucu helak olmuĢ insanları defnediyorlar. Ġçlerinden biri gazetecilere: ‗Dünya burada olanlara göz yumuyor. Biz ölüyoruz, siz sadece izliyorsunuz‘ dedi‖ (Süleymanov, 2006, s.144) diyerek, Azerilerin isyanına yer vermiĢtir. Aynı gazete, 12 Mart 1992 tarihinde, cesetlerdeki iĢkence bulgularına ve ölü sayısına yer vermiĢtir. Haber Ģu Ģekildedir: "... Tıbbı Komisyon BaĢkanı Profesör Rafik
176
Yusufov‘un bildirdiğine göre, 51'i kadın 13'ü 14 yaĢından küçük çocuk olmak üzere 184 ceset adli tıp kurumuna getirilmiĢtir. 151 kiĢi kurĢun, 20 kiĢi mermi ile öldürülmüĢtür. 10 kiĢi ise balta ve diğer kesici aletlerle katledilmiĢtir. 3 kiĢi de donarak ölmüĢtür. 33 kiĢiye kasten zarar verilmiĢ, kulakları, burunları ve diğer organları kesilmiĢ, gözleri çıkarılmıĢtır. Cenap Resulov, getirilen bu 184 cesedin, öldürülenlerin 1/3'ünden az olduğunu söylemiĢtir. Cenap Manafov, 470–500 kiĢinin Hocalı‘da, 650–700 kiĢinin Qar-Qar çayının yakınlarında ve yollarda, 85–100 kiĢinin ise Nahcivanik yakınlarında helak olduğunu belirtmiĢtir" (Süleymanov, 2006, s.146). Rus Interfax Ajansı, saldırı sonrasında Hocalı‘nın ―kül haline geldiği‖ bilgisini aktarmıĢtır (Özerinç, 2008, s.33). Bulgaristan‘da yayınlanan Nie Gazetesi de, ―Hocalı insanlığın faciasıdır‖ (Oğan,2007) yorumunda bulunmuĢtur. New York Times‘ın 3 Mart 1992‘de yayınladığı haberde Hocalı katliamının bulguları Ģu Ģekilde duyurulmuĢtur: ―Bugün Ermeni militanların Ermenilerce meskûn bir Azerbaycan bölgesi olan Karabağ‘da Azeri sivilleri katlettiğini ortaya koyan yeni kanıtlar ortaya çıktı. (...) Ermenistan Cumhuriyeti, militanlarının Azerilerin yaĢadığı Hocalı kasabasında geçtiğimiz hafta 1.000 kiĢiyi öldürdüğünü ve karlı dağ geçitlerini kullanarak katliamdan kaçmaya çalıĢan erkek, kadın ve çocukları katlettiğini yalanladı. Ama bölgeye yayılmıĢ düzinelerce ceset, katliamı bildiren Azeri raporlarına doğruluk kazandırmıĢ durumda. Kafa Derilerinin Yüzüldüğü Bildiriliyor: Bölgeye helikopterle giden Azeri yetkili ve gazeteciler, kısa bir uçuĢtan sonra dönüĢlerinde kafalarının arkası uçmuĢ üç çocuğun cesedini getirdiler. Azeri yetkililer, üzerlerine Ermenilerce ateĢ açılması üzerine daha fazla ceset alamadan geri dönmek zorunda kaldıklarını belirttiler. Karabağ‘ın Azeri valisinin yardımcılarından Esad Faradzhev, ‗Kadın ve çocukların kafa derileri yüzülmüĢtü. Cesetleri toplamaya baĢladığımızda, üzerimize ateĢ etmeye baĢladılar‘ dedi. Ağdam‘daki Azeri milislerin Ģefi RaĢid Memedov ise ‗Cesetler orada koyun sürüleri gibi yatıyor. FaĢistler bile böyle bir Ģey yapmamıĢtı‘ diye konuĢtu. Bir Reuters fotoğrafçısı olan Frederique Lengaigne, Ağdam yakınlarında içleri Azerileri cesetleriyle doldurulmuĢ iki kamyon gördüğünü belirtti. Lengaigne, ‗Birinci kamyonda 35 ceset saydım. Ġkinci kamyonda da bir o kadar ceset vardı. Bazılarının kafaları kesilmiĢti, birçokları da yanmıĢtı. Hepsi erkekti ve sadece birkaç tanesi haki üniforma giymiĢti‘ dedi. Aralık ayında 11 eski Sovyet cumhuriyeti tarafından oluĢturulan Bağımsız Devletler Topluluğu, etnik Ģiddet ve ekonomik kriz nedeniyle parçalanma tehdidi altında. BDT, Hıristiyan Ermenistan ile Müslüman Azerbaycan arasında eskiden beri süregelen etnik nefret ve çatıĢmayı önlemede aciz kalmıĢ durumda‖ (Özerinç, 2008, ss.33– 34, New York Times, 3 March 1992‘den alıntı). New York Times Gazetesi muhabiri Thomas Golz, gördüklerini Ģöyle anlatmıĢtır: ―(Hocalı‘da) gördüklerimiz tam dehĢetti. Sanki cehennemdeydim. Her tarafta insan cesetleri vardı. Ġnsanların böyle bir Ģey yapabileceğine inanmıyorum. Cesetlerin çoğu berbat haldeydi.
177
Bazılarının elleri kesilmiĢ, bazıları yakılmıĢtı. Orada gördüğüm bir ceset vardı ki Ģimdiye kadar gözümün önünden gitmiyor. Bir hamile kadının karnı deĢilerek çocuğu çıkartılmıĢtı‖ (Azerbaycan Türk Kültür Dergisi, 2007a, s.37). The Times Gazetesinden Anatoli Liven 2 Mart 1992 tarihli haberde: ―Biz karla örtülmüĢ Dağlık Karabağ tepeliklerine indikçe, cesetlerin her tarafa yayıldığını gördük. Ġnsanların kaçmaya çalıĢırken kurĢunlandığı apaçık görülmekteydi. Azerbaycan tarafının iddiasına göre, 1.000 kiĢiden fazla insan geçen hafta Hocalı Ermeniler tarafından iĢgal edilirken kitlesel bir katliamda helak olmuĢtur. Artı olarak 4.000 kiĢi de yaralanmıĢ, bitkin düĢüp soğuktan helak olmuĢtur. Ağdam havaalanına getirilen cesetlere baktık. Üçü yaĢlı, biri ise küçük kız çocuğu olan cesetlerin üzeri kanla örtülmüĢtü" (Süleymanov, 2006, s.140) Anatoli Liven, aynı gazetenin 3 Mart 1992 tarihli baskısında, "... Katliamdan sağ kurtulan Zahid Cabbarov, 200 insanın kurĢunlandığı gördüğünü bildirmiĢtir. ÇeĢitli yollardan gelen kaçkınlar, çok defa ateĢe tutulduklarını ve arkalarında cesetler bıraktıklarını bildirdiler. Ölenlerin hepsi sivil giyimli sade vatandaĢlardı. Bir yerde sekiz kadın ve üç çocuk cesedi gördük. BaĢka bir yerde bir ailenin fertlerinin cesetleri yerde seriliydi. Anneler çocuklarının ellerinden tutmuĢtu" (Süleymanov, 2006, s.142) Newsweek‘te Pascal Privat ve Steve Le Vine tarafından hazırlanan haber Ģu Ģekildedir: ―Geçtiğimiz hafta Azerbaycan yine bir morgun mahzeni gibiydi; bir caminin arkasına geçici olarak kurulmuĢ morga sürüklenerek getirilmiĢ düzinelerce ceset ve yas tutan mülteciler... Bunlar 25 ve 26 ġubat tarihinde Ermeni kuvvetleri tarafından istila edilen Yukarı Karabağ bölgesindeki Hocalı köyünün Azeri sakinleriydi. Cesetlerin çoğu kaçmaya çalıĢırken yakın mesafeden vurulmuĢtu, bazılarının yüzleri paramparça idi, bazılarının kafa derileri yüzülmüĢtü…‖ (Oğan, 2009). Bir baĢka görgü tanığı Fransız gazeteci Jean Ive Yunet, katliamı gerçekleĢtiren vahĢette Ermenilerin, Nazileri dahi geçtiğini belirttiği yazısında,
―Hocalı katliamı'nın
tanıklarından biri olduk. Yüzlerce sivil, kadın, çocuk yaşlı ve Hocalı'yı savunan insanların cesetlerini gördük. Katliamın yaşandığı bölgede helikopter ile uçma şansımız oldu. Gördüğümüz her şeyin fotoğrafını çekiyorduk. Fakat Ermeni güçleri bulunduğumuz helikoptere ateş etmeye başladı ve başladığımız işi bitiremedik. Gördüklerimiz korkunç şeylerdi. Savaşlar ve Alman faşistlerinin zulmü hakkında çok şey duydum. Fakat Ermeniler 5–6 yaşındaki çocukları, masum insanları öldürerek tüm bunların bir adım ötesine geçti. Hastanelerde, nakliye araçlarında ve hatta Ana Okulu ve okullarda bile birçok sakat ve yaralı insan gördük" demiĢtir (Kouliyev, 1996; ġarlı, 2005, s.17; Yörükel, 2007, s.28). Rus gazeteci Yuri Poleneyev, ―Hocalı faciası, Hitler faşizminin Hatın köyünde yaptıkları
ile
kıyaslandığında,
daha
dehşet
vericiydi.
Ermeniler,
son
raddede
gerçekleştirdikleri terör hareketleri ile kendi vahşiliklerini tüm dünyaya gösterdiler. 1992 senesinin 25 Şubat‟ından 26 Şubat‟ına geçen gece Hocalı kentinde yaşayan insanlar
178
vahşicesine katledildi. Hocalı‟da yalnız ölüler kaldı‖ (Aran, 2010, s.3) demiĢtir. Hocalı‘daki cesetlerin korkunç görüntülerinin tüm dünyada yayınlanmasını sağlayan Gazeteci Cengiz Mustafayev (TY), her cesedin baĢında en az bir yara olduğunu ifade etmiĢtir.121 Haftalık The Economist Dergisi, Hocalı katliamını Ģu Ģekilde tasvir etmiĢtir: ―...Helikopterden bakıldığında bazı Azeri mültecilerin kaçmak istedikleri, ancak buna rağmen yakalanarak öldürüldükleri açıkça görülebiliyor. Kasaba Ermenilerce 25 ġubat‘ta ele geçirilmiĢti. Bir hafta sonra erkek, kadın ve çocukların cesetleri Dağlık Karabağ‘ın karlı yamaçlarına saçılmıĢ bir vaziyette bulunmuĢtur. ġurası açık ki, birçoğu keskin niĢancılar tarafından öldürülmüĢler. Hayatta kalanlardan bir tanesi, Ermenilerin yerde yatanları dahi nasıl öldürüldüğünü anlattı. Ġki adamın derileri yüzülmüĢ, bir kadının ise parmakları kesilmiĢ…‖ (ġıhaliyev, 2004, s.28). Paris‘te yayınlanan Krua l'Eveneman Dergisi, 26 ġubat 1992 tarihli sayısında, ―Ermeniler Hocalı‘ya saldırmıĢlar. Bütün dünya vahĢice öldürülmüĢ cesetlere Ģahit oldu. Azeriler binlerce insanın öldüğünden bahsediyor‖ (Khalilov, 2008, s.78, Krua l'Eveneman, 26 ġubat 1992‘den alıntı) demiĢtir. Newsweek Dergisi de pek çok insanın kaçmaya çalıĢırken öldürüldüğünü, bazı cesetlerin yüzlerinin parçalandığını yazmıĢtır. Channel 4 News‘in 2 Mart 1992 tarihli haberi Ģu Ģekildedir: ―Ġki Fransız gazeteci, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 32 ceset görmüĢlerdir. Onların çoğunluğu 1 metreden yakın mesafeden baĢlarından kurĢunlanmıĢtır. Karabağ Ajansından Ģu haber aktarılmıĢtır: Sovyet Ermeni ordusu tarafından 28 ġubat gecesi Azerbaycan'ın 6.000 nüfuslu Hocalı Ģehri amansız ateĢe tutulmuĢtur. 1.000'den fazla insanın katledildiği malumatı verilmiĢtir. Onların çoğu dövülmüĢ ve yakın mesafeden kurĢunlanmıĢtır. Azerbaycan'ın Ağdam Ģehri de ateĢe maruz kalmıĢtır. Bombalardan biri Ģehrin hastanesine düĢmüĢ, iki hamile kadın ve bir bebek ölmüĢtür. Azerbaycan, dünya kamuoyuna seslenerek, ahalisine ve devletine karĢı yapılan bu vahĢi ve amansız hücumu kınamaya çağırmıĢtır‖ (Süleymanov, 2006, s.141). BBC Morning News de 3 Mart 1992 tarihli haberinde, ―Olay yerinde incelemelerde bulunan haber muhabirimiz, yakın mesafeden baĢlarından vurulan, kurĢun ile öldürülen 100'den fazla Azerbaycanlının, kadın ve çocukların, hatta bebeklerin cesetlerini gördüğünü bildirmiĢ,
tepelerin yamaçlarında
yığılan
insan cesetlerinin dehĢetli bir
manzara
oluĢturduğunu belirtmiĢtir. Ermeniler, onları bir metre mesafeden baĢlarından kurĢun ile vurmuĢtu. Bu cesetlerin kamera görüntüleri kaydedilmiĢtir. Azerbaycan tarafı Ermeni kuvvetlerinin 1.000'den fazla yerli ahaliyi katlettiğini bildirmiĢtir‖ (Süleymanov, 2006, s.141) bilgilerini sunmuĢtur.
121
Hocalı Katliamı‘nın dünyaya duyurulması konusunda özellikle çektiği fotoğraflarla önemli haberler yapan Cengiz Mustafayev, Ermeniler tarafından öldürülmüĢtür.
179
Olay yerinde bulunan ve gördükleri karĢısında dehĢete düĢen Ġngiliz "Fant Men News" kanalının muhabiri R. Patrik, ―Hocalı‟daki vahşiliklere dünya kamuoyunda hiçbir şekilde hak kazandırılamaz‖ (Khalilov, 2008, s.79) yorumunda bulunmuĢtur. 5. HOCALI KATLĠAMI SONRASINDA ERMENĠSTAN’IN TUTUMU Ermenistan,
Hocalı
katliamının
sorumlusu
Ermeni
askerleri
bugüne
dek
yargılamamıĢ, uluslararası hukuka teslim etmemiĢ, aksine; katliamı yönetenleri kahraman ilan etmiĢ, devlet bünyesinde önemli görevlere getirmiĢtir. 26 ġubat 1992 günü yaĢanan bu katliamın emrini veren ve bu yönü ile Hocalı Katliamı'nın baĢ sorumlusu olan Robert Koçaryan, yaptığı terör faaliyetlerinin oranı nispetinde terfi etmiĢ, Ermenistan Devlet BaĢkanı olmuĢtur (Hasanoğlu, 2009). Katliamın yöneticilerinden Zori Balayan ise Ermenistan‘da halk kahramanı ilan edilmiĢtir. Dönemin Ermenistan Savunma Bakanı Serj Sarkisyan, Ġngiliz gazeteci Thomas de Vaal‘in Hocalı olayını sorması üzerine yanıt olarak: "Biz bu konuda yüksek sesle konuşmak istemiyoruz. Hocalı'ya kadar Azerbaycan bizim sivillere saldıramayacağımızı düşünüyordu fakat Hocalı'da biz bu klişeyi kırdık” (Khalilov, 2008, s.76) demiĢtir. Bu konuĢmada geçen ―biz‖ ve ―bizim‖ kelimeleri konu açısından önem arz etmektedir. Bir devletin bakanı, bu kelimelerle ancak o devleti ya da hükümeti kast edebilir. Dolayısıyla Sarkisyan, bu sözleri ile Hocalı katliamının Ermenistan tarafından yapıldığını açıklamaktadır. Sarkisyan bu konuĢmasının devamında ise, Sumgayit olaylarına değinerek, Azerbaycan‘ın Ermenileri katlettiğini iddia ettiği bu olaydan kaçan Ermenilerin özel bir "Ġntikam Tugayı" oluĢturduğunu ve Hocalı olayının sorumluluğunun bu kiĢilere ait olduğunu savunmuĢtur. Bir bakıma Sarkisyan, bu katliam sayesinde dünyaya ve bilhassa Azerbaycan‘a, Dağlık Karabağ konusunda ne kadar ciddi olduklarını gösterdiklerini itiraf etmiĢ fakat bu eylemi askerlerine değil de, çete üyelerine yaptırdıklarını belirtmiĢtir. Polis Ģefi Valeri Babayan da, "Hocalı'ya saldıran birlik Azerbaycan'ın Sumgayıt ve diğer bölgelerinden gelenlerdi" (Khalilov, 2008, s.77, Veliyev, 2006‘dan alıntı) demiĢtir. Ermenistan tarafından Sumgayit olaylarına vurgu yapılması, tamamen planlı bir adımdır. Bu durum, Ermenistan DıĢiĢleri Bakanlığı resmi sitesinde Sumgait olaylarının anlatıldığı bölümde çok net görülebilmektedir. Ermenistan, birkaç Ermeni tarafından bilinçli olarak çıkarıldığı mahkemece kanıtlanmıĢ bu olay için hala Türkleri suçlamaktadır. Hatta Ermenistan DıĢiĢleri Bakanlığı‘nın sitesinde bu olay, gerçekleĢtiği tarihten günümüze değin yaĢanan tüm Ermeni-Azeri çatıĢmalarının baĢlangıç nedeni olarak gösterilmektedir.122 BaĢka bir deyiĢle Ermeniler için Hocalı, Sumgait‘in rövanĢı olarak yorumlanabilmektedir. Ermenistan tarafından yapılan bazı resmi açıklamalarda, katliamın sorumlusu olarak 122
Ayrıntılı bilgi için bkz. Ministry of Foreign Affairs, ―Sumgait: 20 years later‖, ―It started with Sumgait ―, ―Armenian Pogroms in Sumgait‖, http://www.armeniaforeignministry.com, 02.01.2010.
180
Azerbaycan yönetimi gösterilmektedir. ―Ermenistan Devlet BaĢkanı Levon Ter Petrosyan, 12 Kasım 1992 tarihinde gerçekleĢtirdiği bir konuĢmasında, Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı Ģehrinde Ermeni militanlar tarafından yapılan katliama iliĢkin olarak, parlamento komisyonunca baĢlatılan soruĢturmanın tamamlandığı ve komisyonun, olayın sorumlusu olarak, Ayaz Muttalibov önderliğindeki o dönemin Azerbaycan hükümetine ait olduğuna karar verdiği bildirmiĢtir‖ (BYEGM, Kasım 1992 ). Ermenistan
Maslahatgüzar'ı
Movses
Abelyan,
BirleĢmiĢ
Milletler
Genel
Kurulu'na, Ermenistan DıĢ ĠĢleri Bakanlığı tarafından takdim ettiği mektupta, Azerbaycan'ın olayı ‗utanmazcasına kullandığını‘ söylemiĢtir. Abelyan, eski Azerbaycan CumhurbaĢkanı Ayaz Mutallibov'un Çek gazeteci Dana Mazalova ile yaptığı ve 2 Nisan 1992'de Rusya'nın Nezavisimaya gazetesinde yayımlanan röportaja dayanarak, sivillerin kaçıĢını kolaylaĢtırmak amacıyla Karabağ'daki Ermenilerin açmıĢ olduğu dağ geçidinden yerli halkın kaçıĢının, Azerbaycan Halk Cephesi militanları tarafından önlendiğini ileri sürmüĢtür. Ayrıca Abelyan, Ermenilerin Azeri sivillere beyaz bayrak ile kasabayı terk etme çağrısında bulunduğunu söyleyen bir Azeri kadınının sözünden alıntı yapan Ġnsan Hakları Ġzleme Örgütü Helsinki Ģubesinin Eylül 1992 raporuna dayanarak, gerçekte, Azeri militanlarının kaçmaya çalıĢanları vurduğunu yazmıĢtır (Consulate General of the Republic of Azerbaijan Press Servıce, 2004). Mutallibov ise bu iddiaları kesin bir dille reddetmiĢ, Ermenileri, kendi sözlerini bariz Ģekilde yanlıĢ yorumladığı gerekçesiyle suçlamıĢtır. Mutallibov bahsi geçen konuĢmasında sadece, ‗Azerbaycan Halk Cephesi Hocalı katliamının sonuçlarını kendi siyasi çıkarlarına kullandı‘ dediğini vurgulamıĢtır. Ġlaveten, Ġnsan Hakları Ġzleme Örgütü Ġcra Direktörünün, sivil ölümlerde Karabağ Ermeni güçlerinin doğrudan sorumlu olduğunu bildirdiğini hatırlatmıĢ, hem bu örgütün hem de Memorial‘ın raporunun Azeri güçlerin sivillerin kaçıĢını engellediğine ve sivillere ateĢ açtığına dair iddiayı destekleyen herhangi delili içermediğini ifade etmiĢtir‖ (Consulate General of the Republic of Azerbaijan Press Servıce, 2004). Her ne kadar Ermenistan resmi olarak katliamın sorumluluğunu kabul etmiyor olsa da, elde edilen bulgular ve görgü Ģahitlerinin ifadeleri, katliamın iĢtirakçilerinin bizzat Ermeni askerleri olduğunu, 366. Rus motorize alayının da onlara yardım ettiğini kanıtlamaktadır. Adli Tıp Kurumu‘nun raporlarında yer alan cesetler üzerindeki tahribatlar ve Ermeni esareti yaĢayanların ifadeleri doğrultusunda, Ermeni askerlerinin öldürmekle yetinmeyerek, insanlık dıĢı pek çok muamele ve iĢkence ile bu Türklere acı çektirdiği, yüzlerce Türkün de ölümüne neden olduğu belgelenmiĢtir.
181
6. HOCALI KATLĠAMININ NEDENLERĠ Hocalı katliamının dayandığı birçok neden bulunmaktadır. Bu nedenler içerisinde en çok bahsedilenler, Büyük Ermenistan projesi ve Ermeni Soykırımı iddiaları olmuĢtur. Bu iki neden ile birlikte, katliamın diğer altı nedeni aĢağıda izah edilmiĢtir. 1. Sovyetler Birliği tarafından Osmanlı, Ġran ve Kafkasya topraklarında dağınık halde yaĢayan Ermenilerin, bugünkü Ermenistan coğrafyasına toplu halde yerleĢtirilmeleri sonucunda bölgede çoğunluğu elde eden Ermeniler, yayılmacı bir politika izlemiĢlerdir. Bu yayılmacı politikanın temelinde ise; hayali Büyük Ermenistan devletini (denizden denize; Hazar denizinden Karadeniz‘e) kurmak yatmaktadır. Bu amaca kilitlenen Ermenistan, öz Türk yerleĢim yeri olan Karabağ‘ı (TaĢkıran, 2004) ilhak etmek isteğiyle ġusa‘da, Ağdam‘da ve daha pek çok Türk yerleĢim biriminde olduğu gibi Hocalı‘da da silahsız savunmasız insanları katledip anne karnındaki bebekleri kesmek gibi en vahĢice uygulamaları dahi programlarına almıĢlardır. Ermeniler ise bu katliamları gerçekleĢtirmelerinin nedenlerini, yayılmacı bir politika izlemelerine değil, tarihi toprakları olan bu bölgelerden iĢgalci Türkleri temizleme isteklerine bağlamaktadırlar. Türkiye'de Ermeniler tarafından yayınlanan Jamanak Gazetesi Hocalı katliamını Ģu Ģekilde yorumlamıĢtır: "Ermenilere, öz dede-baba toprakları uğrunda vuruşmak için güç ve kuvvet verilmişti. Bu işte Allah'ın rızalığını görürdük. Ve vuruştuk. Azerbaycanlılar ise bizim kadar toprak istemiyordu. Muhabbet ve vatan sevgisi olduğu için biz galip geldik. Bakü'den de haberdarız. Orada toprak uğruna olmayan güç, daha çok sülale, vazife, saltanat ve şöhret uğruna sarf edilmektedir. Çünkü Bakü de bilmektedir ki, bu topraklar bizimdir, bizim dede-babalarımızındır" (Memmedova, 2003, s.141). Ermeni diasporasının sesi olan bu gazetede açıkça belirtildiği üzere, Ermeniler, atalarından kendilerine miras kaldığına inandıkları bu toprakları Türklerden arındırmayı vatani bir görev olarak algılamıĢlar ve gerçekleĢtirdikleri katliamlarda haklılıklarını savunmaktadırlar. Öyle ki, Türk dünyasından bir tepki gelmemesinin nedeninin, haklı olduklarının kabullenmelerinden kaynaklandığını savunmaktadırlar. Hocalı katliamının bir nedeninin Büyük Ermenistan projesi olduğu, katliamın yöneticisi ve iĢtirakçisi olduğunu itiraf eden Zori Balayan‘ın Dirilme isimli kitabında belirtilmektedir. Balayan, Hocalı katliamının baĢka bir iĢtirakçisi olan Haçatur ile gerçekleĢtirdiği bir diyalogda Ģöyle demektedir: ―…Haçatur yorgun bir sesle „Ermeniler ana topraklarını kurtarmalı ve Büyük Ermenistan‟ı kurmalıdır‘ dedi‖ (Veliyev, 2007b). 2. Ermenilerin bu katliamları yaĢatmalarının bir diğer önemli nedeni; Ermeni halkının sözde soykırım inancıdır. Dünya‘nın dört bir yanında bulunan Ermeniler, 1915 yılında Türklerin 1,5 milyon Ermeni‘ye soykırım uyguladıkları inancını taĢımaktadırlar. Bu inançla Ermeniler, on yıllardır Türklere karĢı kin ve nefret duyguları beslemektedirler. Bu nedenle Ermeniler Hocalı
182
katliamı ile adeta 1915 yılında gerçekleĢtiğini iddia ettikleri sözde soykırımın intikamını, gerçekten soykırım uygulayarak Türklerden almak istemiĢlerdir. Balayan da, Ermenice yazdığı ―Ruhumuzun Canlanması‖ isimli kitapta, bu vahĢeti yaĢatmalarının nedeni olarak, Türklerden intikam alma arzularının olduğunu belirtmiĢtir. Kitapta geçen Ģu sözler Balayan‘a aittir: ―… Ben bu Türk çocuğuna onun babalarının bizim çocuklara yaptıklarını yaptım. Onun karnının, baĢının, göğsünün derisini soydum. (…)Sonra Haçatur, çocuğun cesedini doğradı ve onunla aynı kökten olan "Türk kökünden" olan köpeklere dağıttı. AkĢam aynı Ģeyi 3 Türk çocuğuna daha yaptık‖ (Yörükel, 2007, s.27). Balayan, yine bu kitabının 260–262.sayfalarında Ģunları yazmıĢtır: ―Biz çete üyesi Haçatur'la zapt edilmiĢ evlerden birisine girdiğimizde bizim askerlerin 13 yaĢında bir Türk çocuğunu pencereye çivilediklerini gördük. Haçatur çocuğun bağırmaması için anasının kesilmiĢ göğsünü onun ağzına soktu. Sonra ben bu Türk çocuğa onun babalarının bizim çocuklara yaptıklarını yaptım. Onun karnının, baĢının, göğsünün derisini soydum. Saatime baktım. Çocuk 7 dakika sonra kan kaybından yaĢamını yitirdi. Sonra Haçatur çocuğun cesedini doğradı ve köpeklere dağıttı. AkĢam aynı Ģeyi 3 Türk çocuğuna daha yaptık‖ (Yörükel, 2007, s.28). Balayan, kitabın bu bölümünde de Hocalı katliamını 1915‘te yaĢananlar ile iliĢkilendirerek, Türklerin kendi atalarına uyguladıklarını iddia ettiği iĢkence metotlarının aynısını Hocalı‘daki Türklere yaĢattığını ve bu sayede Türklere karĢı beslediği intikamı aldığını belirtmiĢtir. Balayan‘ın Ģu sözleri ise, 1915 olaylarından dolayı Türklere duydukları kini ve intikam alma hırsını açıkça göstermektedir: ―...sadece kalbi sökülerek ateĢe atılan Ermeni bu satırlardan gurur duyabilir ve haz alabilir. VatandaĢlık ve erkeklik görevi olarak ben de Moğol dölü olanlara (yani Türklere) iĢkence yaptım (…)Benim ihtisasım doktorluk (hümanist) olduğu için (…) yaptığımdan mutluluk duymadım. Ancak kalbimde büyük bir sevinç vardı. Çünkü ben halkıma yapılanların yüzde birinin intikamını almıĢtım. Bir gün sonra Kiliseye giderek 1915‘te öldürülenler için dua ettik ve dün gördüğümüz manzaradan kalbimizin temizlenmesi için Allah‘a yalvardık‖ (Veliyev, 2008, Balayan, 1996, ss. 260-262‘den alıntı). Balayan son sözleri ile Hocalı‘da yaĢanan katliamın insan vicdanını lekeleyici boyutlarda olduğunu itiraf etmekte ama bundan duyduğu hazzı da gizlememektedir. Zira onun inancına göre Türkler kendi atalarına soykırım uygulamıĢlardı, kendisine karĢılığını vererek o gün Türklere soykırım yapmıĢtı. 3. Katliamın bu derece insanlık dıĢı gerçekleĢmesinin önemli bir nedeni, Ermenilerin terör gelenekleridir. Ermeniler, Osmanlı Devleti‘nin son dönemlerinden itibaren Büyük Ermenistan projesini gerçekleĢtirmek amacıyla, belirledikleri sınırlar içerisindeki Türkleri yok etmeyi planlamıĢ, bunun için de en etkili yöntem olarak belirledikleri terör eylemlerine baĢvurmuĢlardır. Bu durum, Türkiye sınırları içerisinde de, Azerbaycan sınırları içerisinde de ve hatta Ermenistan sınırları içerisinde de böyle olmuĢtur.
183
Ermenilerin bu terör eylemleri, her dönemde insan onurunu kırıcı Ģekilde cereyan etmiĢtir. Örneğin Ermenilerin hamile kadınların karınlarını deĢme yöntemleri, Anadolu katliamına kadar giden eski bir katliam gelenekleridir. Buna kanıt olarak Van Katliamından bir sahneyi aktarmak yerinde olacaktır: ―Ġki Müslüman kadınını Ermeniler berâber getirmiĢlerdi. Bu kadınları ortaya getirdiler. Her ikisi de hamileydi. Ġki Rus askeriyle iki Ermeni geldi. Kadınların karınlarındaki çocukların oğlan veya kız olduğuna dair iki mecidiye değeri üzerine bahse girdiler. Kadınların karınlarını feci bir Ģekilde kama ile yardılar, birisinin karnından bir oğlan çocuğu çıktı. Diğerinin karnındaki henüz küçük olduğu için anlaĢılmadı ve bunun üzerine uzunca bir süre de münakaĢa ettiler‖ (Kantarcı, 2005, BOA, kr. 110, dos. 12–2, nr. 75–91, 103–106, 111–113, 163-166‘dan alıntı). Aynı yöntemi Ermeniler, 1905 yılında Azerbaycan‘da gerçekleĢtirdikleri katliamda da uygulamıĢlardı. 123 Daha bunun gibi sayısız hadisede Ermenilerin hamile kadınların karnını deĢerek ceninleri havaya fırlattıkları bilinmektedir. Hocalı‘da bu Ģekilde 56 hamile kadının karnı deĢilmiĢtir. Yine insanların yakılması, belli azalarının kesilmesi, derilerinin yüzülmesi ve organlarının deĢilmesi gibi hadiseler, Ermenilerin yüzyıllardır değiĢmeyen terör geleneklerinin uygulamalarıdır. 4. Ermeniler, tarihi toprakları olduğunu iddia ettikleri Karabağ‘ı, bu Ģekilde sayısız katliam gerçekleĢtirerek Azeri halkın buradan göçmesini sağlamaya çalıĢmıĢtır. Hocalı ahalisinin bu derece dehĢet verici bir katliamla yok edilmesi ise, Karabağ‘ı boĢaltmayan Azeri halka gözdağı niteliğindedir. Dönemin Ermenistan Savunma Bakanı Serj Sarkisyan'ın, ― Hocalı'ya kadar Azerbaycan bizim sivillere saldıramayacağımızı düşünüyordu fakat Hocalı'da biz bu klişeyi kırdık‖ (Khalilov, 2008, s.76) ifadesi de, Hocalı katliamı ile Azerbaycan‘a ve Azeri sivillere gözdağı vermek amacı taĢındığının göstergesidir. 5. Hocalı kentinin stratejik konumu da, Ermenilerin bu bölgeye yoğunlaĢmasını etkilemiĢtir. Hocalı, Dağlık Karabağ bölgesi içerisinde stratejik konumu olan bir Ģehirdi. Ağdam-ġuĢa, Eskeran-Hankendi yolları üzerinde yerleĢmesi, bölgenin demiryolları buradan geçmesi ve bölgedeki tek havaalanın burada olması gibi nedenler, Ermenilerin bu bölgeyi ele geçirmek istemesinde etkendir. ĠĢgal ederken de katliam geleneklerini sürdürmüĢler, Hocalı ahalisine vahĢet olarak tanımlanabilecek bir mezalim yaĢatmıĢlardır. 6. Ermenistan‘ın bu katliamı gerçekleĢtirmesinin bir nedeni de, Dağlık Karabağ bölgesine BM BarıĢ Gücü‘nün müdahale etmesini istemesidir. Eğer BM Dağlık Karabağ bölgesine müdahale ederse, bu bölgedeki Ermeni nüfusun %70‘in üzerinde olması sebebiyle, buranın bir Ermeni Devleti olarak kabul edilmesini sağlayabileceğini planlamıĢtı. Hocalı‘da yaĢanan katliam, BM BarıĢ Gücü‘nü bölgeye davet etmek için gerçekleĢtirmiĢtir. BaĢka bir deyiĢle Ermenistan‘ın Hocalı katliamını, BM‘i bu bölgeye getirmek ve Dağlık Karabağ‘ın bir Ermeni Devleti ilan edilmesini sağlamak amacıyla da gerçekleĢtirmiĢtir.
123
Ayrıntılı bilgi için bkz. Garibov, 2006, s.84.
184
7. Bunların yanında özellikle Hıristiyan dünyası tarafından katliamın dini nedenlerle iĢlendiğine dair görüĢler mevcuttur. Katliama tanık olan Lübnanlı Ermeni gazeteci yazar Davud Kehriyan, Haçın Hatırı Ġçin (For the Sake of Cross) isimli Karabağ'daki olaylarla ilgili anılarını yazdığı kitabın 62–63 sayfalarında Ģunları yazmıĢtır: ― ...Gaflan denen ve ölülerin yakılmasıyla görevli Ermeni grup, Hocalı‟nın 1 kilometre batısında bir yere 2 Mart günü 100 Azeri ölüsünü getirip yığdı. Son kamyonda 10 yaşında bir kız çocuğu gördüm. Başından ve elinden yaralıydı. Yüzü morarmıştı. Soğuğa, açlığa ve yaralarına rağmen hálá yaşıyordu. Çok az nefes alabiliyordu. Gözlerini ölüm korkusu sarmıştı. O sırada Tigranyan isimli bir asker onu tuttuğu gibi öteki cesetlerin üstüne fırlattı. Sonra tüm cesetleri yaktılar. Bana sanki yanmakta olan ölü bedenler arasından bir çığlık işittim gibi geldi. Yapabileceğim bir şey yoktu. Ben Şuşa‟ya döndüm. Onlar Haç‟ın hatırı için savaşa devam ettiler"124 (EkĢi, 2005, s.20). Kehriyan‘ın bu yazısında Ermenilerin acımasızca cesetlerin yanında diri diri insanları yakmasından bahsettikten sonra, son cümlesinde ‗haç hatırı‘ için bu vahĢetin uygulandığını belirtmesi, bir baĢka deyiĢle yaĢananları Ermeni-Türk değil de HıristiyanMüslüman mücadelesi olarak yorumlamıĢtır. Ermenilerin Türkleri katletmeyi dinsel bir vazife olarak yorumlamaları, Anadolu‘da baĢlattıkları terör faaliyetlerine değin dayanmaktadır. 1912 yılında ABġ‘da çıkan Hayrenek Dergisi‘nde TaĢnak Komitesi üyesi ġahan Natan, ―Türkler ve Biz‖ eserinde Ģöyle yazmıĢtır: ―Ermeninin Türk‟ten başka düşmanı yoktur. Tanrı bizzat Ermeniye intikamcı olmayı, Türk‟ten intikam almayı buyurur” (Arzumanlı ve BahĢeliyeve, 2008, s.7). Azerbaycan Devlet adamlarından Neriman Nerimanov da, 1905 yılında Ermenilerin Bakü‘de gerçekleĢtirdikleri katliam sırasında, BolĢevik olan bir Müslüman‘a dahi aman vermediklerini, TaĢnakların, ―BolĢevikliğinizi tanımayız, öncelikle Müslümansınız, bu yeterli‖ (ġıhaliyev, 2004, s.19) dediklerini aktarmıĢtır. Ermeni teröristlerin bu Ģekilde Türkleri katletmeyi Allah‘ın buyruğu olarak yorumlamaları ve olayın dinsel bir savaĢ olduğuna inançları, katliam gerçekleĢtirme konusundaki istekliliklerinin nedenini açıklamaktadır. Bu durum, Ermeni tarihçilerinin Türk-Ermeni çatıĢmalarının yorumlarına da yansımaktadır. Ermeni tarihçilerinden M. Varantyan ―Kafkas Ventası‖ isimli kitabında Kafkasya‘da Ermenilerin Azerilere uyguladıkları terör faaliyetlerinin nedenlerinden biri olarak
124
Aynı kiĢinin aynı kitabında geçen bu bölüm Cavid Veliyev‘in makalesinde Ģu Ģekilde geçmektedir: Katliama tanıklık eden Ermeni Dauda Heyriyan ise Haç Ġçin adli kitabında Hocalıda yapılanların, insan vicdanının dayanamayacağı türden olduğunu kabul etmiĢ ve taĢıdıkları Türk nefreti ile bu vahĢeti gerçekleĢtirdiklerini ifade etmiĢtir. Kitabın içeriğinde Ģu sözler geçmektedir: ―2 Mart‘ta Ermeni ―Kaplan‖ grubu (cesetleri yakmak için oluĢturulmuĢ özel bir grup) aptal Moğollara (yani Türklere) ait 2.000 ceset topladı ve Hocalı‘nın batısında onları birkaç yere toplayarak yaktı. Son kamyonda ben tahminen 10 yaĢında bir kız çocuğu gördüm. Kız boynundan ve elinden yaralanmıĢtı. Dikkatle baktığımda yavaĢça nefes aldığını gördüm, soğuk, açlık ve aldığı yaraya rağmen çocuk halen yaĢıyordu. Hiçbir zaman ölümle mücadele eden bu kızın gözlerini unutmayacağım. Daha sonra Tigranyan adlı bir asker çocuğun kulağından tutarak yakılması için bir yere toparlanmıĢ ve üzerilerine mazot dökülmüĢ cesetlerin yanına getirdi ve daha sonra onları yaktı. Bu sırada birisinin yardım seslerini duydum. Ben daha ileriye gidemedim. Çünkü Hocalıyı bu lanetlenmiĢ Türklerden kurtarmak istiyordum (Veliyev, 2007b, Heyriyan, 2000‘den alıntı).
185
din farkı olmasını sunmuĢtur (Garibov, 2006, s.19, Varantyan, Kafkas Ventası ‗ndan akt. Uras, 1987, s. 534‘den alıntı). Ermenilerin bu Ģekilde bir inanca kapılmalarında Hıristiyan din adamlarının etkisi olmuĢtur. Anadolu‘da katliam gerçekleĢtiren TaĢnaklar, Ermeni din adamlarının hayır dualarına mazhar olmuĢlardır. Hıristiyan dünyasının dini lideri Roma Papası II. Ġohan da Dağlık Karabağ ziyaretinde kullandığı ifadelerde, Hocalı katliamını dini temellere dayandırmıĢtır. Papa, Ermeni Müdafaa Desteklerine Allah'tan aldığı gücü(!) getirmiĢti. Papa, bu ziyareti sırasında Dağlık Karabağ savaĢı sırasında ölen Ermenilerin mezarlarını ziyaret etmiĢ ve Dağlık Karabağ uğrunda savaĢmayı "dini vuruĢma, din uğrunda vuruĢma" gibi kıymetlendirmiĢtir. Ruslara, bu vuruĢmanın "dini bir mücadele" olduğunu belirtmiĢtir. Papa'nın Hocalı katliamı konusunda da bir mesajı olmuĢtur: "İmkân olursa Hocalı'ya gidip, orada helak olan Ermeni kardeşlerimin mücadele alanlarında başımı eğeceğim" demiĢtir (Memmedova, 2003, s.145, Nevruzoğlu, Respublika Gazetesi, 25 ġubat 2001‘den alıntı). Papa, Hocalı‘da katledilen masum sivillerden ise hiç bahsetmemiĢtir. Roma papasının da bu desteğine rağmen, masum insanları katletmenin, doğmamıĢ çocukları anne karnında deĢmenin, insanlara tarifsiz acılar yaĢatan iĢkenceler uygulamanın hiçbir Ģekilde dinde kabulünün olmadığı açıktır. Bu nedenle Hocalı katliamının nedeni Hıristiyanlık inancı değil, dini inançların saptırılarak kullanılmasıdır. 8. Bu dönemde Azerbaycan ile Rusya‘nın iliĢkilerine de değinmek yararlı olacaktır. ―1991 yılının sonlarına doğru Azerbaycan BaĢbakanı Ayaz Muttalibov Hazar‘daki Azerbaycan'a ait petrol hisselerinin %40'ını AMOCO adlı Amerikan ġirketine, %40 hissesini ise Ruslara devretmiĢtir ve geriye de Azerbaycan'a %20 gibi bir pay kalmıĢtır. Fakat 1991 yılının sonlarına doğru Ayaz Muttalibov biraz da Rusya'nın içinde bulunduğu ortamdan istifade ederek Rusları bu sözleĢmenin dıĢında bırakmıĢ, yani %40'lık petrol hissesinden dıĢlamıĢtır‖ (Ünal, 2007, s.9). Rusya için Azerbaycan petrollerinin bu kadar kolay gözden çıkarılamayacağı açık bir gerçekti. Nitekim Rusya‘nın bu saf dıĢı ediliĢin rövanĢını alacağı ve Muttalibov‘u iktidardan düĢürmek için harekete geçeceği ihtimalini düĢündürmüĢtür. 7. SORUNUN ÖNEMĠ VE FARKLI YAKLAġIMLAR Hocalı Katliamı, Ermeni terörünün Türklüğe karĢı diğer iĢlediği birçok olaydan sadece bir tanesidir. YaĢanan iĢkence ve katliama bakıldığında, Ermenilerin yüzyıllardır Türklere uyguladıkları değiĢmeyen katliam metotları görülmektedir. Katliamların maksadı ve yöntemlerinin benzerliklerinden dolayı Hocalı bir nevi Ermeni mezaliminin sembolü durumuna gelmesi nedeniyle Türk tarihi açısından son derece önemlidir. Ermenistan, devleti ve toplumu ile Hocalı konusunun gündeme getirilmesinden rahatsız bir tutum izlemektedirler. Ermenilerin büyük bölümü, bu katliamın üzerine gidilmesindeki amacın, Ermeni toplumunu ve Ermenistan‘ı lekelenmeye çalıĢmak olduğunu
186
ileri sürmektedirler. Kimi Ermeni kaynaklarında ise katliamın sorumluluğu Azerilere ve Azerbaycan yönetimine yüklenmektedir. Ermenistan‘ın yüksek tirajlı AZG Gazetesi Hocalı katliamını; Ermenistan‘ın, saldırgan Hocalı ahalisini etkisiz hale getirmeye yönelik bir çabası olarak değerlendirmiĢtir. Haberin devamı Ģu Ģekildedir: ―KuĢkusuz, sadece Ermeni tarafının değil, baĢkalarının da verdiği bazı objektif verilere göre, Hocalı'da sivil Azeri nüfusa Ermeni öz savunma güçleri tarafından toplu biçimde Ģiddetin uygulanması söz konusu değildi. Tersine. Ermeni askerleri, bir koridor sunmakla aslında Hocalılıların askeri çatıĢmaların yaĢandığı bölgeden güvenli bir Ģekilde çıkmasını sağlamıĢlardı. Sivil vatandaĢlar öldürüldüyse bile bu kiĢiler Ağdam civarlarında öldürüldü ve bu suçun gerçek faili Azeri askeri güçleriydi (…) Hocalı'da sözü edilen bu eylemlerin Ermeni öz savunma güçleri tarafından gerçekleĢtirilmesi mümkün değildi, çünkü burada Azerbaycan'ın askeri güçleri bulunuyordu. Aynı zamanda. Hocalı olaylarının soykırım olarak tanımlanması, Dağlık Karabağ'ın hukuken bunun faili olarak tanınması anlamına geliyor. Aksi takdirde karĢı taraf, trajik olayları kendi idari sınırları çerçevesinde ele alıyorsa, soykırım yapanın Azerbaycan Cumhuriyeti'nin kendisi olduğu sonucu ortaya çıkıyor‖ (AZG, 27 ġubat 2007). Katliamın tüm delilleri, belgeler ve görgü Ģahitleri tarafından teyit edilen gerçek ise; Hocalı katliamını Rus askerleri ile birleĢen Ermeni askerlerinin gerçekleĢtirdiğidir. Bu katliamda yaĢanan vahĢetin boyutu ise, sadece o anları yaĢayan Hocalı sakinlerini değil, tüm dünyayı etkilemiĢtir. AraĢtırmacı Kamil Ağacan, tüm dünyayı dehĢete düĢüren bu katliamın Ģu yönlerine dikkat çekmiĢtir: ―…Saldırıdan geriye kalanlar insanlık adına utanç vericiydi. Sivil, silahsız insanlar çocuk, kadın, ihtiyar demeden Ermeniler tarafından katledilmiştir. Hocalı‟yı insanlık adına utanç vesilesi yapan, ölü, yaralı sayısına ilişkin rakamlar değildir. Hocalı ile kıyaslandığında daha fazla insanın katledildiği vakalar hem Azerbaycan, hem de dünya tarihinde ortaya konabilir. Hocalı‟yı bunlardan ayıran vahşetin boyutudur. Öldürülenler gözleri oyularak, kafataslarının derisi soyularak ve vücutlarının farklı organları kesilerek ve daha nice insanlık ayıbı yöntemler kullanılarak öldürülmüştü (…) Akademik açıdan konu giderek çeşitli boyutlarıyla inceleme nesnesi haline gelmektedir. Bunlardan birisi de bunun soykırım olup olmadığıdır. Konunun boyutunun genişliği ve spesifikliği itibariyle bu tartışmalar üzerinde durmayacağım. Ben burada kısaca bu eylemin saikı üzerinde durup karşı karşıya olduğumuz Ermeni sorununu değerlendirmeye çalışacağım. Öncelikle saldırıdan geride kalanlar, Ermenilerin amacının Hocalı‟yı işgal etmek gibi bir askeri hedeften çok bir katliam yapmaya yönelik planlı bir girişim olduğunu ortaya koymaktadır. Telaşa kapılmadan sanat eseri ortaya koyar gibi zevkle oturup insanların gözlerini oymak, anasının gözü önünde çocuğunun başını kesmek, insanların kafatası derisini soymak başka türlü açıklanamaz‖ (Khalilov, 2008, ss.75–76, Ağacan, 2005‘den alıntı). Ağacan‘ın da belirttiği üzere, insanın yaĢama hakkı ve onurunun hiçe sayıldığı Hocalı katliamı, Ermeni mezaliminin görgü Ģahitlerinin ve olay yerinde
187
incelemelerde bulunan gazetecilerin ifadeleri, fotoğraflar ve video kayıtları ile belgelenmiĢ halidir. Azerbaycan CumhurbaĢkanı Haydar Aliyev, Hocalı katliamının Azerbaycan Tarihi açısından önemi hakkında Ģunları söylemiĢtir: ―(Azerbaycan Tarihinin) içinde Hocalı faciasının özel bir yeri vardır. Bu da şundan ibarettir ki; Bir taraftan bu, her bir Hocalı sakininin kendi toprağına, milletine, vatana sadakat örneğidir; ikinci olarak da Ermenistan‟ın ırkçı, vahşi kuvvetleri tarafından Azerbaycan‟a karşı yapılan soykırımdır, vahşiliğin görülmemiş tezahürüdür (ġarlı, 2005, s.5). Konuyla ilgili Azerbaycan'ın Kars BaĢkonsolosu Hasan
Sultanoğlu,
"Karabağ'daki
Hocalı
katliamının,
Ermeni
milliyetçilerinin
ve
destekçilerinin Azerbaycan halkına karşı yürüttükleri etnik temizleme ve soykırım siyasetinin devamı olduğunu‖ (Anadolu Ajansı, 21 ġubat 2007) ifade ederek Azerbaycan tarihi açısından nasıl değerlendirildiği hakkında bilgi vermiĢtir. Hocalı katliamı konusunda Azerbaycan Parlamentosu‘nun görüĢü de bu yönde olmuĢ, parlamento, Hocalı‘da yaĢanan katliamın soykırım olduğu yönünde karar almıĢtır. Dolayısıyla Azerbaycan tarihi açısından bu katliam, Ermenilerin Türklere yönelik olarak gerçekleĢtirdiği soykırımlardan biridir. Ermenilerin terör eylemlerini, toprak istekleri konusunda amaçlarına ulaĢabilmek için geleneksel yöntem olarak sürdürdükleri gerçeği, Hocalı katliamı ile bir kez daha kanıtlanmıĢtır. Ermeniler, Osmanlı himayesinde geçirdikleri son dönemlerde de, Sovyet Ermenistan‘ıyken de terörü, amaçları için en etkili araç olarak görmüĢlerdi. Ermenilerin bağımsızlıklarını elde ettikten sonra gerçekleĢtirdikleri Hocalı katliamı ise, onların bu terör geleneklerini gelecek yıllarda da sürdüreceğinin haberciliğini yapmaktadır. Bu nedenle de Hocalı katliamı titizlikle ele alınması sonucu, Ermenilerin genel anlamıyla dıĢ politika yönelimleri ve özel anlamıyla da terör politikası hakkında çok derin bilgiler elde edilebileceği değerlendirilmektedir. Bu da günümüzde Ermenistan‘ın dıĢ politikası hakkında öngörü kazandıracaktır. Hocalı Katliamının üzerinden 18 yıl geçmesine rağmen Azerbaycan Türkleri baĢta olmak üzere Türk dünyası, katliamın sorumlularının cezasız kalmasından dolayı rahatsızlık duymaktadır. Bu durum, çok taraflı zararlar doğurabilir. Türk milleti açısından bakıldığında, düĢmanca hisler beslenen Ermenilerle normal iliĢkiler geliĢtirilmesi mümkün olmayacaktır. Bu konuya dikkat çeken Azerbaycan Milli Meclisi yayınladığı bildiri ile Hocalı‘nın Azerbaycan halkı için gaddarlık ve cezasız kalmıĢ suç simgesi durumuna geldiğini belirtmiĢtir (Turkish Journal, 2010). Aynı Ģekilde Azerbaycan Cumhuriyeti Ġstanbul BaĢkonsolosu Sayyad Aran (2010): ―Biz Azerbaycanlılar dünyadan hak ve adalet istiyoruz. 20. yüzyılın sonunda bütün dünyanın gözü önünde gerçekleştirilmiş Hocalı Soykırımına itiraz edilmesini istiyoruz‖ (s.3) sözleri ile Hocalı olayının Azerbaycan Türkleri için taĢıdığı anlamı belirterek, konuya hukuki yaklaĢımın gerekliliğini vurgulamıĢtır.
188
Ermenilerin
―gaddar‖,
suçluların
ise
―cezasız‖
kaldığı
düĢüncesi,
Türkleri
Ermenilerden intikam alma fikrine sevk edebilir. Azerbaycan halkı içerisinde ―kan kanla yıkanır‖ inancının olması, bu ihtimali kuvvetlendirmektedir. Bu durum ise bölgesel çapta istikrarsızlığın nedeni olacaktır. Özellikle Hocalı katliamının koyu milliyetçiler ve yöneticiler tarafından tahrik unsuru olarak kullanılması halinde, önü alınamaz bölgesel çatıĢmaların kapısının açılacağı değerlendirilmektedir. Türk devletleri açısından bakıldığında ise, bu devletler, kamusal baskının da sonucu olarak Ermenistan ile normal iliĢkiler yürütemeyecektir. Konuya dair en yakın örnek Türkiye‘nin dıĢ politikasından verilebilir. Türkiye, Ermenistan ile ―NormalleĢme Süreci‖ adı altında diplomatik iliĢkilerini geliĢtirmek üzere tarihi bir hamlede bulunmuĢ, fakat Karabağ sorununun çözümsüzlüğünü koruması, bu süreci tıkamıĢtır. Bugün hem Azerbaycan, hem de Türkiye Ermenistan ile sağlıklı iliĢkiler yürütememektedir. Konuya hukuki açıdan yaklaĢılması, katliamı gerçekleĢtiren failler için de gereklidir. Olayın faillerinin ceza almamıĢ olması, diğer Ģahıslar için bu suça teĢvik anlamı taĢıyabilir. Muhtemel suçların önüne geçilebilmesi için ceza caydırıcılığı faktörü ihmal edilmemelidir. Tüm bu nedenler dolayısıyla, Hocalı konusu hukuk olarak ele alınması gereken önemli bir sorundur. Hocalı olayının hukuki olarak ele alınmaması, sorunun uluslararası kabul görmüĢ isminin de konulamaması sonucunu doğurmuĢtur. Bu nedenle, konuyla ilgili kurum ve kiĢilerin tanımlamaları farklılık göstermektedir. Özellikle Ermenistan‘da ve batı dünyasında ―Hocalı Olayı‖ olarak geçen bu hadise için Türk ve Ġslam coğrafyasında ―katliam, soykırım‖ gibi ifadeler kullanılmaktadır. Ġnsanların katledildiği açık olan bu hadisenin uluslararası merci olan BM Uluslar arası Adalet Divanı tarafından ele alınarak olaya hukuki bir tanım getirilmesi, bu kavram karmaĢasını ortadan kaldıracaktır. Olaya uluslararası kabul görmüĢ bir ismin konulmasının, var olan çözümsüz durumu ortadan kaldırarak, somut bir sonuca ulaĢılmasına katkıda bulunacağı değerlendirilmektedir. Bölgenin istikrarı ve uluslararası iliĢkilerin daha sağlıklı geliĢebilmesi için Hocalı sorunu BM tarafından çözümlenmesi gerekilen önemli bir konudur. Üzerinde pek çok farklı anlamın yüklendiği Hocalı olayları konusunda bilimsel çalıĢmaların yetersiz olduğu söylenebilir. Bunun nedeni, özellikle Batı ülkelerinin konuya ilgisizlikleri olmuĢtur. Var olan çalıĢmaların bir bölümü ise milliyetçi duygularla konuyu ele aldığından gerçeklikten kopuktur ya da abartıları içinde barındırmaktadır (Attar, 2005, s.9). ArĢivlerde bulunan çok sayıda belge, resim ve video çekimleri ile bu eylemin soykırım olduğu aĢikârdır. Böyle bir suç ise, sadece bir ırka karĢı değil, bütün insanlığa karĢı iĢlenmiĢ sayılmalıdır. Serj(Azati) Sarkisyan‘ın Ermenistan‘ın Savunma Bakanı olduğu dönemde dediği gibi, ―Geçmişi hatırlamak ve insanlığa karşı bu tür suçlar (soykırım suçu) işlenmemesini sağlamak önemlidir‖ (Hürriyet, 20 ġubat 2008). Bu nedenle böyle önemli bir
189
konu hakkında çalıĢmalar yürütülmeli, bilimsel, hukuki ve siyasi alanlarda faaliyetler gerçekleĢtirilmelidir. 8. BĠRLEġMĠġ
MĠLLETLER
SOYKIRIM
SÖZLEġMESĠ
AÇISINDAN
HOCALI
KATLĠAMININ HUKUKĠ DURUMU Soykırım, Yunanca ―genos‖ (ırk) ve Latince ―cide‖ (öldürme) sözcüklerinden oluĢan, ―ırk katliamı‖ anlamına gelen genocide (jenosid) kavramının Türkçe karĢılığıdır. Genel ve hukuki olmayan manada bir etnik veya dinsel azınlığın sistematik Ģekilde yok edilmesini içerir (Küçüksoy, 2007, s.135). Ġsrail Charny, soykırımı daha dar anlamda; "Önemli bir insan kitlesinin bariz bir Ģekilde düĢman askeri güçlerince, savunmasız ve çaresiz Ģartlar altında öldürülmesi‖ olarak tanımlamıĢtır (Armenia Foreign Ministry, TYb). Soykırım kavramının uluslararası kabul görmüĢ tanımı ise ―BirleĢmiĢ Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına ĠliĢkin SözleĢmesi‖ (Convention on the Prevention and Punishment of the Crime of Genocide) ile yapılmıĢtır. BirleĢmiĢ Milletler,1948‘de kabul ettiği bu sözleĢme ile soykırımı resmen uluslararası bir suç olarak tanımıĢ, 1951 yılında da bu sözleĢmeyi yürürlüğe sokmuĢtur (Moroğlu, 2006, s.79). Böylece ―soykırım‖, sınırları soykırım sözleĢmesi tarafından belirlenmiĢ hukukî bir kavram haline getirilmiĢ, suç olarak kabul edilmiĢtir. BM tarafından tanımlanan madde gereği; ―millî, etnik, ırkî veya dinî bir grubu kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla‖ iĢlenmek kaydıyla, aĢağıdaki fiillerden sadece bir tanesinin dahi iĢlenmesi, eylemin soykırım niteliği taĢıması için yeterlidir. Bahsi geçen maddeler Ģunlardır: (a) Grubun mensuplarını katletmek; (b) Grubun mensuplarına ciddi bedensel ve psikolojik zarar vermek; (c) Grubun bedeni varlığının kısmen veya tamamen yok olmasına yol açacak hayat Ģartlarına kasten tabi tutmak; (d) Grup içinde doğumları önlemek amacıyla önlemler dayatmak; (e) Grubun çocuklarını bir baĢka gruba zorla nakletmek (United Nations General Assembly, 2000). Azerbaycan Parlamentosu, Ermenistan‘ın Hocalı kentinde gerçekleĢtirdiği Türklere yönelik katliam giriĢimini, yukarıdaki tanıma dayanarak soykırım olarak kabul etmiĢtir. Türkiye Parlamentosu‘nun da böyle bir karar alması için çeĢitli sivil toplum kuruluĢlarından ve halktan talepler bulunmaktadır. Bu konuda eksik olan nokta ise, sadece yukarıdaki tanımın, herhangi bir eylemin soykırım olarak kabul edilmesi için yeterli olmamasıdır. Bunun için BM‘in bu sözleĢmesinin maddeleri detayları ile ele alınarak, tarih bilgisinin de yararı ile kavram değerlendirilmelidir. ÇalıĢmanın bu bölümünde bu kavramın kapsamını biraz daha detaylı ele alınarak Hocalı‘da yaĢananlar ile uygunluğu mukayese edilecektir.
190
Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına ĠliĢkin SözleĢmenin giriĢ bölümünde, soykırım suçunun savaĢ koĢullarında iĢlenmiĢ bulunmasının, o eylemin soykırım olarak değerlendirilmesine engel olmadığı belirtilmiĢtir. SözleĢmenin 1. maddesinde de bu durum desteklenerek, soykırım; ―ister barıĢ, ister savaĢ zamanında iĢlenmiĢ olsun, bir uluslararası hukuk suçu‖ olarak tanımlamaktadır (Turhan, 2008). Hocalı katliamı konusunda pek çok Ermeni aydını, olayın Karabağ SavaĢı‘nın sürdüğü yıllarda iĢlendiğine dikkat çekerek, savaĢ zamanlarında bu tür hadiselerin meydana gelebileceğini savunmakta ve olayı basitleĢtirmeye çalıĢmaktadırlar. Oysa bu maddede belirtildiği üzere; katliamın, savaĢının devam ettiği yıllarda gerçekleĢmesi, o eylemin soykırım suçu kapsamı içinde değerlendirilmesine engel değildir. Daha açık bir ifade ile, Hocalı katliamı bu açıdan soykırım sözleĢmesi kapsamında kalmaktadır. SözleĢmenin 2.maddesinde soykırım suçunun maddi unsurlarına yer verilmiĢ, dört grup insan koruma altına alınmıĢtır. Bu grupların ortak özelliği, gruba mensubiyetlerinin doğumla oluĢması ve bu nedenle de devamlı ve istikrarlı bir karaktere sahip olmalarıdır. Bu gruplar Ģöyle sıralanmıĢtır; 1. Milli Gruplar,125 2. Etnik Gruplar,126 3. Irki Gruplar,127 4. Dini Gruplar128 (United Nations General Assembly, 2000). Burada Ģunu da belirtmek gerekir: Yukarıda sayılan gruplardan herhangi birinin siyasi ve silahlı faaliyette bulunduğu kanıtlandığı andan itibaren, sözleĢme tarafından soykırıma karĢı koruma altına alınan grup dâhilinden çıkmaktadır (Uluada, 2006, s.118). Hocalı sakinleri Türk olmalarından dolayı ırki bir grup oluĢturduklarından, sözleĢmenin koruma alanı içerisinde bulunmaktadır. Hocalı‘da yaĢayan bu milli grubun hiçbir siyasi ve silahlı faaliyette bulunduğuna dair bilgi bulunmamaktadır. Hocalı kentinin 1,5 yıl Ermeni ablukası altında bulunmuĢ olması da, kent ahalisinin herhangi bir siyasi ve silahlı eylem gerçekleĢtirmekten uzak masum siviller olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla bu grup, sözleĢmenin koruması altında kalmaktadır. BM, ―Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına ĠliĢkin SözleĢmeyi‖ 1951 yılında yürürlüğe koymuĢtur. Hocalı katliamının yaĢandığı 1992 yılında suç kanunla
125
―Bu grubu oluĢturan öncelikli unsur, üyelerinin aynı vatandaĢlığa sahip olmalarıdır. Ayrıca ortak tarih, örf ve adet, kültür ve dil de grubu oluĢturan değerlerdendir‖ (Turhan, 2008). 126 ―Etnik grubun özelliği; coğrafi bir bölgenin dilsel, kültürel, milli ve dini faktörlerle ilintisiz olarak sadece kalıtımsal özelliklere dayanan insan topluluğu olmasıdır (Alpyavuz, 2009). 127 “Irk kavramı, üyelerinin aynı kalıtımsal (irsi), görülebilen deri rengi veya beden Ģekli gibi vücut özelliklerine sahip olduğu sosyal grupları tanımlamak için kullanılmaktadır‖ (Turhan, 2008). 128 ―Dini bir grubun mensupları aynı inanca sahip, aynı rehbere inanan, ortak manevi fikirlere sahip veya aynı ibadet Ģeklini icra eden kiĢilerden oluĢur‖ (Turhan, 2008).
191
belirtilmiĢti. BaĢka bir ifade ile Hocalı Katliamı 1992 yılında gerçekleĢtirildiği için ‗cezada kanunilik ilkesi‘ esasınca da soykırım sözleĢmesi kapsamında kalmaktadır. Buraya kadar gelinen aĢamada Hocalı katliamının, Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına ĠliĢkin SözleĢme açısından incelenebilir olduğu görülmektedir. Bundan sonraki aĢamada, soykırım suçunun iĢlenmiĢ kabul edilmesi için gerekli koĢullar değerlendirilecektir. SözleĢmenin 2. maddesinin devamında; bir grubun, kısmen veya tamamen yok edilmesi amacıyla iĢlenen fiillere soykırım denildiği belirtilmiĢtir. BaĢka bir deyiĢle, soykırım fiili için katledilen halkın tamamının yok edilmesi değil, tamamının var olma hakkının tehdit edilmesi gerekmektedir. Bu nedenle de fiil bir kiĢiye karĢı dahi iĢlenmiĢ olsa, niyet o grubun tamamına yönelik ise bu soykırım suçu çerçevesinde değerlendirilmektedir (Yılmaz, 2008, s.71). Dolayısıyla ölü sayısı, ancak gruba yönelik böyle bir kastın belirtisi olarak ele alınabilirse anlam kazanır. Bunun haricinde katledilen kiĢilerin sayısal verisi önem taĢımaz. Bu nedenle Hocalı‘da zarar görenlerin sayısı burada ölçüt değildir. Ölçüt alınan değer, kasıt unsurudur. SözleĢmenin 3. maddesine göre, soykırım suçunu teĢkil eden diğer eylemler Ģunlardır: a)Soykırımda bulunmak, b)Soykırımda bulunulması için iĢbirliği yapmak, c)Soykırımda bulunulmasını doğrudan ve açıkça kıĢkırtmak, d)Soykırımda bulunmaya teĢebbüs etmek, e)Soykırıma iĢtirak etmek (Türkiye Büyük Millet Meclisi [TBMM] Ġnsan Hakları Komisyonu, TY). Bu kapsamda BM tarafından Hocalı olayının soykırım olarak kabul edilmesi halinde, yukarıda
belirtilen
fiillerden
herhangi
birini
gerçekleĢtiren
kiĢiler
yargılanarak,
cezalandırılacaktır. Sözlesmenin 4. maddesine göre ise, soykırım suçunu iĢleyenler veya sözleĢmenin 3.maddesinde sayılan eylemlerden herhangi birini gerçekleĢtirmiĢ olanlar, anayasal bakımdan sorumlu yöneticiler, kamu görevlileri veya da özel kiĢiler olmalarına bakılmaksızın cezalandırılacaklardır (TBMM Ġnsan Hakları Komisyonu, TY). Bu maddeden kasıt; soykırım nedeniyle devletler ya da hükümetler değil, gerçek Ģahıslar yargılanabilir ve suçlu bulunurlarsa cezalandırılabilirler. Hocalı katliamı soykırım olarak kabul edilirse, bu eylemi yöneten, yönlendiren, teĢvik ve yardım edenlerin tamamı, bu madde gereği suçlu bulunmaktadır. BaĢka bir deyiĢle, olaya iĢtirak eden Ermeni ve Rus askerleri ile birlikte, emri veren Ermenistan Devleti yöneticileri, orduyu yöneten komutan ve bu orduya yardımlarda bulunan Rus devlet yöneticileri de sözleĢme kapsamında cezalandırılacaklardır.
192
Soykırım suçu, ancak devlet veya devlet gibi örgütlü bir yapı tarafından bilinçli hareketlerle iĢlenebilen bir suçtur. Ermenistan bu nedenle Hocalı olayını Ermeni çetelerinin gerçekleĢtirdiği iddiaları ile kendisini savunmaktadır. Fakat elde edilen deliller, görgü Ģahitlerinin ifadeleri ve dönemin Ermenistan Savunma Bakanı Serj Sarkisyan da dâhil olmak üzere pek çok Ermeni yetkilinin açıklamaları,129 bu katliamın Ermenistan‘ın emri ile Ermeni ordusu tarafından gerçekleĢtirildiğini göstermektedir. Ayrıca hiçbir devletin çeteler yoluyla toprak iĢgal edip o bölgeyi ele geçirdiğinin düĢünülmesi mümkün değildir. Ermenistan ordusu bu kenti iĢgal etmiĢ, kentin yerli halkını katletmiĢ, ardından da Ermenistan Devleti, bu Ģehrin sözde Dağlık Karabağ Cumhuriyeti‘ne ait olduğunu bildirmiĢtir. Dolayısıyla Hocalı‘nın iĢgal edilmesi ve katliam emrini Ermenistan Devletinin verdiği, Ermeni Askeri Birliklerinin de bu emri yerine getirdikleri açıktır. SözleĢmenin devam eden maddeleri, sözleĢmenin amaçları, mahkemelerin yetkileri ya da yargılama süreçleri hakkında hükümler içerdiği için, araĢtırmanın içinde bu maddelere yer verilmeyecektir. Konu açısından önemli olan, bir olayın soykırım olarak tanımlanabilmesi için gerekli olan koĢullar hakkında BM‘in kararlarıdır. Bu nedenle konunun devamında maddelerin yorumlanmasına devam edilecektir. BM bu sözleĢmesinde, cinayet ile soykırımı ayırt etmektedir. Cinayet fiili; ulusal, etnik, ırki veya dini bir grubun üyelerini ―sırf bu grubun üyeleri oldukları için‖ açık veya örtülü bir Ģekilde toptan yok etmeyi hedef aldığı zaman soykırıma dönüĢür. Katliamın gerçekleĢtirildiği Hocalı kentinde katledilen ya da bedensel ve psikolojik zarar verilen halkın tamamı sivil Azeri Türkleridir. BaĢka bir deyiĢle, masum Hocalı ahalisi, sırf Türk oldukları için öldürülmüĢlerdir. Bu
durum,
Azeri
halkına
karĢı cinayet
değil,
soykırım
eyleminin
gerçekleĢtiğini
göstermektedir. Hocalı Ģehrinde yaĢayan tüm Azerilerin öldürülmemiĢ olması, yaralıların da var olması, olayın soykırım değil de katliam olduğunu yönünde savunulara neden olmaktadır. Sonuçta bu bir etnik nefretse, o etnik gruba mensup tüm ele geçirilen Azeriler öldürülmeliydi. Bu iddiayı yaralı olarak kurtulan Hocalı sakinlerinin ifadeleri çürütmektedir. Bu kiĢiler ifadelerinde,
yaralı
olarak
bırakılmadıkları,
yaralı
olarak
kaçmayı
baĢardıklarını
belirtmiĢlerdir. Bu da göstermektedir ki Ermeni askerler kasabaya yok etme kastıyla girmiĢlerdi. Hocalı‘dan alınan esirlerin küçük de olsa bir kısmının serbest bırakılması da, olayın soykırım olup olmadığı yönünde düĢündürmektedir. Hürriyetine kavuĢturulan bu insanlar, Ermenilerin tüm Hocalı ahalisini katletmediğini göstermektedir. BM Soykırım sözleĢmesi bu konuda, o ırka mensup tüm kiĢilerin öldürülmesinin Ģart olmadığını, millî, etnik, ırkî veya dinî
129
Dönemin Ermenistan Savunma Bakanı Serj Sarkisyan, Hocalı katliamı hakkında, "Biz bu konuda yüksek sesle konuşmak istemiyoruz. Hocalı'ya kadar Azerbaycan bizim sivillere saldıramayacağımızı düşünüyordu fakat Hocalı'da biz bu klişeyi kırdık‖ (Khalilov, 2008, s.76) diyerek katliamın itirafçılığını yapmıĢtı.
193
bir grubu kısmen de ortadan kaldırmaya çalıĢmanın soykırım eylemi olarak sayılabileceğini söylemektedir.
Dolayısıyla katledilen insan
sayısı,
soykırım
tanımında önem
arz
etmemektedir. Soykırım SözleĢmesine taraf devletler, soykırımın uluslararası hukuka göre bir suç olduğunu kabul etmiĢlerdir. Ayrıca bu sözleĢmenin devletler açısından bağlayıcılığı vardır. 130 Ermenistan 1993 yılında, Azerbaycan‘da 1996 yılında BM Soykırım Suçunun Önlenmesine ve cezalandırılmasına iliĢkin SözleĢmesine taraf olmuĢlardı (Kamiloğlu, 2005, s.25). Bu nedenle de bu sözleĢme Ermenistan için bağlayıcıdır.131 Azerbaycan Devleti de Hocalı katliamının hukuki olarak ele alınması için BM Uluslararası Adalet Divanı‘na baĢvuru hakkına sahiptir. Hocalı katliamı neticesinde, resmi rakamlara göre 613 Azeri Türkü öldürülmüĢtü. YaĢanan katliam sonrası oluĢturulan bağımsız tıbbi komisyonun gerçekleĢtirdiği incelemede ise, pek çok cesedin üzerinde iĢkence bulguları saptamıĢtı. Olay yerinde bulunan pek çok gazeteci ve görgü Ģahidi de, cesetler ve iĢkence bulguları hakkında bilgi vermiĢler ve katliamın boyutu ile ilgili pek çok kayıt ve fotoğraf sunmuĢlardır. Katliama iĢtirak eden kimi Ermeni ve Rus askerleri de, öldürme ve iĢkence olaylarını gerçekleĢtirdiklerine dair açıklamalarda bulunmuĢlardır. Bu nedenlerle Hocalı‘da yaĢananlar BM tanımı esas alınarak değerlendirildiğinde, olayların sözleĢmenin gerçekleĢtirdiği tanımdaki 5 bentten ilk iki bendi ile birebir örtüĢtüğü değerlendirilmektedir. Bunlar; grubun mensuplarını katletmek ve grubun mensuplarına ciddi bedensel ve psikolojik zarar vermek eylemleridir. BeĢ bentten sadece bir tanesinin dahi gerçekleĢtirilmiĢ olmasının, olayın, soykırım suçu olarak değerlendirilmesine yeterli geldiği belirtilmiĢti.
Ana Ģart ise; bu eylemlerin planlı, kasıtlı ve örgütlü hareket
edilerek iĢlenmiĢ olmasıdır. SözleĢme‘nin en önemli özelliklerinden biri, soykırım suçunun oluĢması için, soykırım fiillerinin ancak dört gruptan birini (millî, etnik, ırkî veya dinî bir grubu) yok etme iradesiyle iĢlenmesi gereğidir. Böyle bir kastın, eylemi gerçekleĢtiren devletin hükümet yetkililerince açıkça dile getirilmesi, kasıt unsurunun varlığı için yeterli sayılmaktadır (Küçüksoy, 2007, s.148). Hocalı konusuna bakıldığında ise, olayın iĢtirakçilerinin itiraflarında bu kasıt açıkça yer almıĢtır. Ermenistan Cumhuriyeti devlet yetkilileri ise günümüzü değin böyle bir kastı belirten açık bir ifadede bulunmamıĢlardır. Bu nedenle bu konuda diğer kıstaslara bakmak gerekmektedir. Örgüt, plan ve örgütlü uygulamanın mevcudiyeti, yok etme kastının mevcudiyetine karine sayılmaktadır (Küçüksoy, 2007, s.139). Burada kıstas; grupları ortadan kaldırma
130
Soykırım sözleĢmesine taraf olmayan devletler ise, böyle bir kabullenmede bulunmadıkları halde Uluslararası Adalet Divanı tarafından sözleĢmenin bağlayıcılığını kabul ettikleri varsayılır (Uluada, 2006, s.106). 131 Bu noktada Ģu bilgiyi hatırlatmada yarar var: ―Soykırım SözleĢmesi‘ne taraf ülkelerden her hangi biri; gerekli gördüğü halde, soykırım suçu teĢkil eden fiillerin önlenmesi ve sona erdirilmesi için BirleĢmiĢ Milletlerin yetkili organlarından, BM Ģartına göre harekete geçmesini isteyebilir‖ (Uluada, 2006, s.109).
194
amacına yönelik olarak önceden bir takım hazırlıkların var olup olmadığı, örgütlü bir davranıĢ ve haberleĢme ağının bulunup bulunmadığı gibi nispeten daha somut verilerdir. Bir baĢka deyiĢle; grup olarak yok etme iradesi ‗özel kasıt‘ Ģeklinde olmak zorunluluğuna bağlanmıĢtır. Bu konuda bilme ve isteme hallerinin varlığı aranmaktadır. SözleĢmenin 30.maddesine göre; aksi kanıtlanmadıkça her Ģahıs, BM Uluslararası Adalet Divanı‘nın yargı yetkisine giren bir suçu bilerek islemiĢse, cezai sorumlu ve mesul tutulacaktır. SSÖCS cezai sorumluluğun kalktığı halleri Ģu Ģekilde düzenlemiĢtir: a. Akıl hastalığı veya kusuru, b. Kendi isteği ile meydana gelmemiĢ olan sarhoĢluk vb. baĢka bir uyuĢturucu maddenin etkisinde olma hali, c. Ölüm tehdidinden veya devam etmekte olan bir ciddi bedensel zarar tehlikesinden kaynaklanan ve önlenmesi gereken zarardan daha fazlasına yol açmaya niyetlenmemek koĢuluyla bu tehdidi önlemek için gerektiği kadar ve makul ölçüde davranması hallerine bağlamıĢtır (Alpyavuz, 2009). Bir Ģahıs aĢağıdaki durumlarda bilerek hareket etmiĢ sayılır: I. Eylemle ilgili olarak, Ģahsın eylemin içinde olmayı amaçlaması, II. Sonuç ile ilgili olarak, sahsın o sonuca neden olmayı amaçlaması veya olayların normal sonucu olarak onun gerçekleĢeceğinin farkında olmasıdır (Uluada, 2006, s.111, Bozkurt, 1999, s.626‘dan alıntı). Eylemi gerçekleĢtiren Ermeni ve Rus birliklerinin askere alınmaları, onların cezai ehliyete sahip olacak düzeyde olduklarını göstermektedir. Bunun yanında bu kiĢiler özel olarak Hocalı‘nın iĢgali için bir araya gelmiĢ askerlerdi. Dolayısıyla bu askerler, eylemin içinde olmak için gönüllü kiĢilerdi. Katliama iĢtirak Ermeni ve Rus askerlerinin açıklamalarında bu durum açıkça görülmektedir.132 Bu askerler Hocalı‘ya girmeden önce bu Ģehri top atıĢlarına maruz bırakmıĢlardı. Devamında ise Ģehre girerek her yeri ateĢe vermiĢlerdi. Bu eylemler, Hocalı‘nın yerli ahalisinin Ģehri boĢaltması için yetmiĢti. Bu da bu kentin Ermenilerin eline geçmesi anlamına gelmekteydi. Olayın devamındaki geliĢmeler ise, Ermeniler tek isteğinin bu toprakları elde etmek olmadığını göstermiĢtir. Ermeniler, Ağdam kentine doğru kaçmaya çalıĢan bu sivil insanlar dağlarda ya da ormanlık alanlarda yakalamıĢ, bunları ellerindeki silah ya da kesici aletlerle katletmiĢler ya da esir almıĢlardır. Esir alınanların birçoğu da Ermenilerin uyguladığı iĢkencelere dayanamayarak ölmüĢlerdir. Adli tıp kurumunun raporu bu iĢkence ve/veya yakın mesafeden niĢan alınan mermi izlerini kaydetmiĢtir. Bütün bu eylemler, bilinçli bir 132
Katliamda Ermeni birliklerine destek veren 366.Rus Motorize Alayından firar eden 3 Rus asker alaydan firar eden 3 Rus askeri 3 Mart 1992‘de düzenledikleri basın toplantısında, Hıristiyan Ruslar olarak Hıristiyan Ermenilerin yanında Müslüman Azerilere karsı savaĢmayı kabul ettiklerini belirterek, eyleme bilinçli olarak katıldıklarını belirtmiĢlerdi.
195
katliamın göstergeleridir. Dolayısıyla iĢgalci askerlerin yok etme eylemini bilerek iĢledikleri Adli tıp kurumu tarafından da belgelenmiĢtir. Devletin, gerçekten soykırım gerçekleĢtirmek gibi bir isteğinin olduğunun tespiti için, olay öncesinde bir plan ve hazırlığın var olup olmadığı konusu önemlidir. Bu kıstastan yola çıkarak, iĢgal öncesinde Hocalı kentinin durumunu hatırlanırsa: bölge halkının elindeki silahlar toplatılmıĢ, Ģehir ulaĢıma kapatılmıĢ, elektriği ve telefonu kesilmiĢti. Ermeni askerlerince abluka altında tutulan kentin kalan son ulaĢım vasıtası helikopter yolu da katliamdan yaklaĢık bir ay önce kapatılmıĢtı. Böylece kentin dünya ile bağlantısı kesilmiĢti. Bu sürecin tamamı, Hocalı'yı Ermeni silahlı birliklerinin saldırısına müsait duruma getirmiĢti. Tüm bu göstergeler, katliamın planlı ve örgütlü bir düzen içerisinde yapıldığına iĢaret etmektedir. 9. BĠRLEġMĠġ
MĠLLETLER
SOYKIRIM
SÖZLEġMESĠ
AÇISINDAN
HOCALI
KATLĠAMININ DEĞERLENDĠRĠLMESĠ VE YAHUDĠ SOYKIRIMI ÖRNEĞĠ Ermenilerin Karabağ bölgesine yerleĢtirilmelerinden sonra nasıl devletleĢtiğini ve nasıl
sınırlarının
geniĢlediğini
hatırlamak,
Ermenilerin
Hocalı‘da
gerçekleĢtirdikleri
katliamdaki kasıtlarını da anlamaya yardımcı olacaktır. Ermeniler, Rusya tarafından Kafkasya‘ya getirildiklerinde, hâkim nüfusun Türk olduğu Revan Eyaleti‘ne (Iğdır, Erivan, Nahçıvan ve ġüregel yörelerini kapsayan bölge) ve Karabağ‘a yerleĢtirilmeye baĢlanmıĢtı. Ermeniler, azınlıkta bulundukları bu yerlerin Ermeni toprağı olması için Türkleri bu bölgeden yok etmenin gerekliliğine karar vermeleri ise, Ermenilerin siyasi yönelimlerinin çekirdeğini oluĢturmuĢtur. Bu kararın ardından Ermeniler terör faaliyetlerine giriĢerek Türk kıyımlarını baĢlatmıĢlardır. Bugün Erivan gibi Ermenilerin yönetiminde olan topraklarda, yaĢatılan bu kıyımlar ya da uygulanan zorunlu göçler neticesinde 100 yıl öncesine kadar nüfusun yarısından fazlasını oluĢturan Türklerden hiçbir iz bulunmamaktadır. Ermeniler, sadece Rusya‘nın kendilerine sunduğu Ermeni Vilayeti‘nde değil, Azerbaycan toprakları içerisinde de bu kıyımları gerçekleĢtirmiĢlerdir. Azeri Türkleri ile Ermeniler arasındaki çatıĢmaların baĢladığı ilk yıllardan itibaren Ermeniler, Büyük Ermenistan iddiası ile Azerbaycan‘a saldırılar düzenlemiĢ, bu topraklarda yaĢayan Türkleri yok etmek istemiĢlerdir. Bu saldırıları sonucu Azerbaycan‘da binlerce Türkü, klasikleĢmiĢ iĢkence metotları ile katletmiĢlerdir. Günümüze dek Ermenilerin devlet bazında ya da kiĢisel bazda dile getirdikleri ifadeleri ile ülkesel ve bölgesel bazda gerçekleĢtirdiği yukarıda özet halinde verilen daha nice faaliyetleri incelendiğinde, Ermenilerin sonuç mahiyetindeki esas amaçlarının etnik bakımdan homojen Büyük Ermenistan projesi olduğu kesinlik kazanmaktadır. Ermenistan, hak talep ettiği bu topraklardaki Türk nüfusunu kırarak bu bölgelerin ErmenileĢtirilmesini, devamında ise bu toprakların Ermenistan toprağı olması uğruna mücadele vermektedir.
196
Büyük Ermenistan devletinin sınırlarına ulaĢmayı amaçlayan Ermenilere göre Hocalı kentinin içinde yer aldığı Karabağ bölgesi de kesinlikle Ermenistan topraklarına katılmalıydı. Bunu gerçekleĢtirmek için tarihi uygulamalarını devreye sokarak bu bölgeye dıĢarıdan Ermeni göçleri sağlanırken, içerideki Türkler ya katlediyor, ya da baskı ve korku içinde tutarak göç etmek zorunda bırakılıyordu. Hocalı Ģehrinde de bu korkutma yolu ile göçlerin yaĢanmasına neden olmuĢlardı. Bunun yanında bölgeyi tamamen boĢaltmayan Türkler de bulunmaktaydı. Hem bunları bu bölgeden yok etmek, hem de tüm Karabağ bölgesindeki Türklere yapabilecekleri hakkında gözdağı vermek amacıyla 26 ġubat 1992 tarihinde bu bölgeye girmiĢler ve iĢkence metotları bakımından insanlık vahĢeti olarak tanımlanabilecek bir katliama giriĢmiĢlerdir. Resmi belgelerde de katliamı gerçekleĢtiren Ermenilerin ağızlarından, iĢgalin bu bölgede yaĢayan Türkleri yok etmek amaçlı olduğu dile getirildiği görülmektedir. Hocalı katliamının bir de intikam boyutu vardır. Bir insan grubunun, sırf o gruba ait olduğu için yok edilmesi, ancak asırlarca önyargıların oluĢturulması ve o grup mensuplarına karĢı duyulan ırkçı nefretin yoğunlaĢması suretiyle mümkün olabilir (Gül, 2005). Ermeniler, yıllar yılı Osmanlı idaresi altında sömürüldükleri, iĢkence ve katliamlara tabi tutulduklarını ve en sonunda da kendi soylarını yok etme kastı ile Osmanlı Devleti tarafından tehcire, kendi deyimlerince ‗soykırım‘a tabi tutulduklarını savunmuĢlardır. Bu yargılarla beslenen zihinlerde Türk düĢmanlığı geliĢmiĢtir. Türklere karĢı terör saldırıları gerçekleĢtiren tüm Ermenilerin savunmaları, yukarıda bahsedilen önyargıların dıĢa vuruĢundan oluĢmaktadır. Hocalı katliamının yukarıda verilen tarihsel arka planı, BM SSÖCS tarafından önkoĢul olarak sunulan kasıt unsurunun Hocalı olayında var olduğunu gösterdiği değerlendirilmektedir. Bunun yanında sözleĢme tarafından tanımlanan soykırım suçunun maddeleri değerlendirildiğinde, Ģu sebeplerle Hocalı‘da yaĢananların soykırım olduğu söylenebilir: 1. Hocalı‘da yaĢayan Azeri halk sivil masum insanlardan oluĢmaktaydı. Hiçbir siyasi ya da silahlı faaliyette bulunmamıĢ bu halk, siyasi bir grup değil, ırki bir gruptur. Bu nedenle BM SözleĢmesinin 2. maddesi tarafından korunan dört grup arasına girmektedirler. 2. Ermeniler için Karabağ bölgesi, kendilerine atalarından miras kalan fakat daha sonra Türkler tarafından iĢgal edilmiĢ topraklardır. Bu topraklar üzerinde ―Türksüz Ermenistan‖
hedefi
gütmekte,
Azeri
Türklerine
karĢı
da
ırkçı
bir
nefret
beslemekteydiler. Bu duygu ve istekler Ermenileri, Türkleri grup olarak yok etme amacı ile Hocalı‘yı iĢgal etmeye götürmüĢtür. 3. Ermeniler, Hocalı‘nın iĢgalinden çok önce, Karabağ olaylarının baĢlangıcından itibaren Karabağ‘da yaĢayan Azerileri yok etme kastını dile getirilmiĢtir. Birçok yayında Ermeniler, Türklerden 1915 olaylarının intikamını alma ve kendilerine ait
197
bulunan Karabağ topraklarındaki Azeri varlığına son verme fikirleri dile getirilmiĢtir. Bu açıdan Hocalı olayı, BM‘in SözleĢmesine göre gizli ya da dolaylı bir soykırım olarak kabul edilebilir. 4. Hocalı‘da yaĢayan tüm halk, sivil Azeri Türklerinden oluĢmaktaydı. Ermeni iĢgali sırasında bu sivil Türk halkı, kadın, çocuk, ihtiyar ayrımı yapılmaksızın katliama tabi tutulmuĢlardır. Dolayısıyla SSÖCS‘nin 2‘nci maddesinin (a) bendinde geçen ―Grup Üyelerinin Öldürülmesi‖ suçu iĢlenmiĢtir. 5. Ermenilerin Türklere yönelik eylemleri katliamla sınırlı kalmamıĢ, onlara çok farklı iĢkenceler uygulamıĢ, onların sağlıklarına ağır zarar verme, sakatlama, iç ve dıĢ organları ile duyuların ağır Ģekilde yaralanmasına neden olmuĢlardır. Bazı bayanlara da tecavüz edilmiĢ ve/veya kadın pazarlarına gönderilmiĢti. Bu da SSÖCS‘nin 2‘nci maddesinin (b) bendinde geçen ―Grubun Mensuplarına Ciddi Surette Bedensel Veya Zihinsel Zarar Verilmesi‖ fiilinin iĢlendiğini göstermektedir. 6. Hocalı Ģehrinden tutsak alınan esirler, ölüm hücrelerine kapatılmıĢ, yaĢam için zorunlu gıda, elbise, barınma veya tıbbi ihtiyaçlardan yoksun bırakılmıĢlardı. Ermeni birlikleri doğrudan öldürmedikleri fakat dolaylı yollardan yok etmeye çalıĢtıkları bu eylemleri ile SSÖCS‘nin 2‘nci maddesinin (c) bendinde geçen ―Grubun Bütünüyle Veya Kısmen, Fiziksel Varlığını Ortadan Kaldıracağı Hesaplanarak, YaĢam ġartlarını Kasten DeğiĢtirilmesi‖ suçunu iĢlemiĢlerdir. 7. Hocalı ĠĢgali, etnik temizlik amaçlı olarak Azeri Türklerinin Ģiddet eylemleri sonucu öldürülmesi ya da yerlerinden atılması amaçlanmıĢtır. Ermeniler, bu kıyımı, etnik nedenlerle yapmıĢlardır. 8. Hocalıda sadece Azeri Türklerinin yaĢaması ve Ermenilerce özellikle bu kasabanın tamamen yok edilmesi, katliamın etnik nedenlere dayandığının bir diğer kanıtıdır. 9. SSÖCS ile koruma altına alınan dört gruptan herhangi birini kısmen ya da tamamen yok etme kastı ile iĢlenmesi halinde soykırım olarak sayılan 5 bendin ilk üç bendi ile Hocalı‘da yaĢanan katliam uyum göstermektedir. SözleĢmeye göre bunlardan bir tanesinin dahi uyum göstermesi yeterli sayılmaktaydı. Bu durumda Ermeni ve Rus birliklerinin Hocalı kentinde gerçekleĢtirdiği katliam soykırımdır. Nazi Almanyası‘nda, Yahudiler baĢta olmak üzere, çok sayıda etnik topluluğa karĢı yürütülen menfur eylemlerin soykırım olduğu tüm dünya tarafından kabul edilmiĢtir. 133 Yahudi Soykırımı olarak kabul edilen bu eylemler ile Ermeni birliklerinin Hocalı‘da yaĢayan Türklere karĢı iĢledikleri eylemlerin ortak noktaları değerlendirildiğinde Ģu maddelere ulaĢılmaktadır: 133
Olayın gerçekleĢtirildiği tarihte soykırıma iliĢkin milletlerarası bir düzenleme olmadığından, yapılan yargılamada Nüremberg Askeri Mahkemesi eylemi, Ġnsanlığa KarĢı Suçlar ve SavaĢ Suçları kapsamında değerlendirmiĢti (Alpyavuz, 2009). BM SSÖCS tarafından soykırım suçunun tanımı yapıldıktan sonra da, Nazilerin gerçekleĢtirdiği bu katliamın soykırım olduğu kabul edilmiĢtir.
198
1. Hocalı kasabasındaki Azeriler, hiçbir terör eylemi gerçekleĢtirmemiĢ, ayrılıkçı harekette bulunmamıĢ, ayaklanmamıĢ ya da silahlanmamıĢlardı. Bu kiĢiler Nazi Almanya‘sında sırf Yahudi oldukları için öldürülen insanlar gibi, sırf Türk oldukları için katledilmiĢlerdir. 2. Ermeniler de Nazilerin tüm Almanya‘da gerçekleĢtirdiği gibi, kendi devletlerinden ve iĢgal ettikleri tüm bölgelerden, dolayısıyla Hocalı‘dan da tüm Azerileri yok emek maksadını taĢımaktaydılar. 3. Ermeniler de tıpkı Nazilerin anti-semitizm akımında olduğu gibi, Hocalı‘nın iĢgalinden yaklaĢık on yıl öncesinden itibaren militan anti- Türk akımı çerçevesinde eylemler ve yazılarla Karabağ‘da Azeri Türklerinin varlığına son verme istek ve niyeti açıkça ortaya koymaktaydılar. 4. Ermeni askerler tıpkı Nazi askerlerinin gerçekleĢtirdiği gibi, Hocalı kasabasında kadın, çocuk, ihtiyar ya da hasta ayrımı yapmaksızın tüm halkı iĢkence ve katliama tabi tutmuĢlardır. 5. Naziler, Yahudi evlere baskın yaparak yaka-paça toplama kamplarına sevk etmiĢlerdi. Ermeni birliklerince Hocalı‘da, evlerinde ya da kaçmaya çalıĢırken yollarda yakalanarak götürülen Azeri esirler de aynı Ģekilde yaka-paça esir kampına götürülmüĢ,
Ermeni
askerlerince
―ölüm
hücreleri‖
adı
verilen
hücrelere
kapatılmıĢlardır. 6. Naziler esir aldıkları Yahudileri öldürerek sabun ya da tuvalet kâğıdı yapmıĢtı. Ermeniler de tıp bilimin ilerlemesinden faydalanarak esirlerin organlarını, özellikle çocukların iliklerini pazarlamıĢlardır. Birçok esir de hayvan değerinde görülmüĢ, tıbbi denek olarak kullanılmıĢtır. 7. Ermeniler tarafından esir alınanlar, tıpkı toplama kamplarındaki Yahudiler gibi iĢkenceye tabi tutulmuĢlardır. Bunların vücut azaları kesilmiĢ ya da dayak ve iĢkenceler sonucu kullanamayacakları hale getirilmiĢtir. Bunların pek çoğu ya öldürülmüĢ ya da akıbetinden haber alınamamıĢtır. Araya giren bazı Ermeni cemiyetlerinin giriĢimleri sonucu hürriyetine kavuĢan az sayıdaki Azeri Türküne ise bedensel ve psikolojik olarak birçok hasar verildiği için, onlarda hayatlarına kaldıkları yerden devam edememiĢlerdir. Sonuç itibari ile bu insanların pek çoğu iĢkenceler sonucu hayatlarını, kalanlar da ruh ve beden sağlıklarını kaybetmiĢlerdir. 8. Nazilerin yaptığı gibi Ermenilerde, bu katliamdan canını kurtaran Azerilerin yaĢadıkları bu kasabaya dönmelerine müsaade etmemiĢlerdir. Bugün hala Hocalı‘da tek bir Azeri Türkünün dahi yaĢamasına müsaade edilmemektedir. Sadece yukarıda verilen sınırlı nedenler dahi, Hocalı‘da Rus askerleri ile birleĢen Ermeni Askeri Birliği‘nin gerçekleĢtirdiği katliamın, BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması SözleĢmesi gereğince soykırım olarak kabul edilmesi için yeterli olduğunu
199
göstermektedir. Uluslararası Adalet Divanı‘nın yargı sürecini baĢlatması ile birlikte, bu nedenler çok daha ayrıntılı bir Ģekilde ortaya dökülerek Hocalı sakinlerine soykırım uygulandığı mahkeme kararıyla da teyit edilebilecektir.
200
YEDĠNCĠ BÖLÜM HOCALI SOYKIRIMINA TEPKĠLER, ALINAN KARARLAR VE ÇÖZÜM ĠÇĠN YÜRÜTÜLEN ÇALIġMALAR 1. AZERBAYCAN CUMHURĠYETĠ’NĠN HOCALI KONUSUNDAKĠ SĠYASĠ TUTUMU VE HUKUKĠ DURUMU Azerbaycan Cumhuriyeti, gerek Hocalı olaylarının yaĢandığı sırada, gerekse olayın hemen arkasından gerekli müdahaleleri yapmamakla suçlanmıĢtır. AraĢtırmamızın konusu gereği ―hırsızın hiç mi suçu yok‖ aĢamasına kadar getirilmiĢ bu tartıĢmalara yer verilmeden Azerbaycan‘ın olaya bakıĢ açısı ve hukuki anlamda yapabilecekleri incelenecektir. Azerbaycan tarihinde çok sayıda Ermeni katliamının yaĢanması, Azeriler için Hocalı olaylarının daha farklı değerlendirilmesine neden olmaktadır. Azerbaycan CumhurbaĢkanı Ġlham Aliyev için Hocalı, Ermenilerin politika haline getirdikleri soykırım suçunun bir tezahürüdür. Aliyev, konuya dair bir konuĢmasında, ―(Ermenilerin) soykırım siyasetinin geçen yüzyılın sonlarında devam ettiğini, Ermenistan‘ın, Hocalı gibi bölge kentlerinde halka karĢı benzeri görülmemiĢ vahĢet ve katliamların uygulandığını‖ söylemiĢ, konuĢmasının devamında da ‖Ermenilerin Azerbaycanlılara karĢı soykırım siyasetini yüzyıllar boyu planlı olarak uyguladığını‖ belirtmiĢtir (Tüm Gazeteler, 31 Mart 2005). Azerbaycan Parlamentosu 1992, 1993, 1994 yıllarında Hocalı olaylarını soykırım olarak kabul etmiĢtir. Bu konuda araĢtırma komisyonu da kuran parlamento, her yıl diğer ülke parlamentolarına ―Hocalı Soykırımı‖nı tanımaları çağrısında bulunmaktadır (Cafersoy, 2002, s.29). Olayın üzerinden 18 yıl geçmesine rağmen hiçbir devlet bu çağrıya olumlu cevap vermemiĢtir. ABD Kongresi'nin Uluslararası ĠliĢkiler Komisyonu Üyesi Don Barton‘un Kongreyi Hocalı Soykırımı‘nı tanımaya çağırmıĢ olması önemli bir geliĢme olsa da sonuçsuz kalmıĢtır. BaĢka bir deyiĢle Hocalı konusunda siyasi giriĢimler baĢarısız olmuĢtur. Azerbaycan, genel manada Karabağ sorununda olduğu gibi Hocalı katliamı sorunsalının da BM bünyesinde çözümü için giriĢimlerde bulunmuĢtur. Azerbaycan DıĢiĢleri Bakanı Gusain Sadıkov‘un 2 Mart 1992 tarihinde BM'i Karabağ konusunda göreve çağırırken, "Azerilerin tüm problemlerinin, BM teĢkilatının barıĢçı birliği içinde çözülmesini ümit ediyoruz" (Harp Akademileri Komutanlığı Yayınları, 1992, s.74) diyerek çözüm için barıĢçıl giriĢimlerden yana olduklarını ve bu konuda BM‘e güvendiklerini belirtmiĢtir. Azerbaycan, 1996 yılında daha somut bir adım atarak, Hocalı olayını anlatan bir bildiriyi BM Genel Kurulu‘na sunmuĢtur. Azerbaycan‘ın BM Temsilcisi Büyükelçisi Eldar Kouliyev tarafından 25 Ekim‘de sunulan bu bildiride, Hocalı‘da olaydan hemen sonra incelemelerde bulunan gazeteci Cengiz Mustafayev‘in görüĢlerine yer vermiĢtir. Kouliyev (1996), ―Cengiz Mustafayev, Hocalı‟daki cesetlerin arasında düzinelerce 2 ve 15 yaş arası
201
çocuk ile kadın ve yaşlı görmüştür. Ölenlerin birçoğu yakın mesafeden vurulmuştu ve onların soğukkanlılıkla organları deşilmişti. Savunmasız sivil halkın herhangi bir mücadeleye girmeden kaçmaya çalışırken vurulduğu anlaşılmaktadır. Bazıları kenara çekilerek tek başlarına vurulmuş, bazıları ise tüm ailesi ile birlikte öldürülmüştü. Bazı çocukların kulakları koparılmış, organları kesilmişti‖ demiĢtir. Eldar Kouliyev, bildirinin büyük bölümünü Ermenistan‘ın etnik temizlik politikasını anlatmaya ayırmıĢtı. Ermenilerin XX. yüzyılın baĢlarından beri bu politikayı takip ettiğini örnekler vererek açıklayan Kouliyev, Hocalı katliamını da bu politikanın devamı olarak değerlendirmiĢtir. KonuĢmasının son bölümlerinde ise Ermenilerin ciddi bir engelle karĢılaĢmaması durumunda bu katliamların önünün alınamayacağını vurgulamıĢtır.134 Azerbaycan‘ın bir giriĢimi de, Hocalı soykırımıyla ilgili dünya kamuoyunun bilgilendirmesi yönünde olmuĢtur. Azerbaycan Milli Meclisi bu amaçla 4 maddelik bir karar kabul edilmiĢtir. Karara göre; 1. Milletvekillerinin yurtdıĢı ziyaretlerinde, Hocalı faciası ile ilgili gerçekleri dile getirmelerini, parlamentolar ve parlamenterler arası diyaloglarda bu konuyu gündeme getirmelerini, 2. Hocalı soykırımı ile ilgili bilgi ve belgelerin toplanması ve kamuoyunda geniĢ olarak duyurulması amacıyla Milli Meclis bünyesinde ''Enformasyon Tetkik Merkezi'' kurulmasını, 3. Azerbaycan adli makamlarının Hocalı soykırımına katılanların kimliğinin belirlenmesi ve sorumluların cezalandırılması için sürdürdüğü çalıĢmaları artırması, 4. Yukarı Karabağ'daki iĢgalin sona ermesi amacıyla faaliyet gösteren kamu kurumları ve sivil toplum kuruluĢlarının konuya iliĢkin gerçekler ve Ermeni yalanlarının ortaya çıkarılması için faaliyetlerinde güç birliği yapmasını öngörülmektedir (Turkish Journal, 2010). Katliamın suçlularının hala yargılanmamıĢ olması Azerbaycan kamuoyunda rahatsızlık yaratmıĢtır. Azerbaycan Milli Meclisi yayınladığı bildiri ile bu duruma atıf yaparak, Hocalı soykırımının Azerbaycan halkı için ''gaddarlık ve cezasız kalmıĢ suç simgesi'' haline geldiğini belirtmiĢtir (Turkish Journal, 2010). Bu durumda Azerbaycan‘ın yapması gereken Ģey; kanıtların ve bulguların böylesine açık olduğu bu olayı hukuki anlamda kovuĢturmak olmalıdır. Mevcut uluslararası hukuk da Azerbaycan Devletini olayın takibi konusunda hukuken yetkili ve mecbur kılmaktadır.135 Azerbaycan 1996 yılında, Ermenistan da 1993‘de BM Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına ĠliĢkin SözleĢmeye taraf olmuĢlardır (Kamiloğlu, 2005,
134
Ayrıntılı bilgi için bkz. Kouliyev, 1996. Uluslararası hukuka göre soykırım, savaĢ suçu ya da insanlığa karĢı suç iĢlenen ya da vatandaĢları bu suçların mağduru olan her devlet, failleri kovuĢturup cezalandırmaya hukuken yetkili ve mecburdur. 135
202
s.361). Azerbaycan Parlamentosu‘nca Hocalı olayını soykırım olarak kabul etmiĢtir fakat bu konuyu BM Uluslararası Adalet Divanı‘na taĢımamıĢtır. Azerbaycan Devleti bu sözleĢme uyarınca BM‘de hukuki yollara baĢvurabilir.
Azerbaycan, Hocalı faciasının uluslararası
hukuk normlarına uygun olarak, soykırım olarak kabul edilmesi ve sorumluların cezalandırılması için resmi olarak bu uluslararası mahkemeye baĢvurarak, BM SSÖCS‘ne dayanarak dava açma hakkına sahiptir. Azerbaycan bu süreçte Bosna Hersek‘in mahkeme sürecini örnek alabilir.136 Bosna Hersek gibi Azerbaycan da soykırım iddiasıyla, gerekli olan tüm deliller ile birlikte Hocalı Soykırımı‘nı gerçekleĢtiren siyasilerin ve askeri komutanların isimleri ile birlikte uluslararası mahkemeye baĢvurabilir. Konuyu Uluslararası Adalet Divanı‘na taĢımaya yönelik adımlar atması dahi çok önemli bir süreci baĢlatacağı değerlendirilmektedir. Azerbaycan, sadece hukuki değil, siyasi süreçte de Hocalı Soykırımı‘nın tanınması için daha ciddi giriĢimlerde bulunmalıdır. Bu siyasi giriĢimlerinin müspet bir sonuç vermesi halinde, farklı devletlerin resmi söylev ve belgeleri ile birlikte, ülkedeki yazılı eserlerde, kitle iletiĢim araçlarında ―Hocalı katliamı‖ ya da ―Hocalı olayı‖ yerine ―Hocalı Soykırımı‖ ifadesinin kullanılması sağlanabilinecektir. Bunun için Azerbaycan‘ın daha aktif bir Ģekilde siyasi giriĢimlerde bulunmasının yerinde olacağı değerlendirilmektedir. Azerbaycan‘ın üye olduğu çok sayıda uluslararası teĢkilatın bulunması, Hocalı konusunda Azerbaycan‘ın lehine olan bir durumdur. Bu teĢkilatlar: BirleĢmiĢ Milletler (BM), BirleĢmiĢ Milletler Eğitim Bilim ve Kültür TeĢkilatı (UNESCO), BirleĢmiĢ Milletler Sanayi Kalkınma TeĢkilatı (UNIDO), Avrupa Güvenlik ve ĠĢbirliği TeĢkilatı (AGĠT), Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT), Karadeniz Ekonomik ĠĢbirliği TeĢkilatı (KEĠ), Avrupa Ġskân ve Kalkınma Bankası (EBRD), Uluslararası Sivil Havacılık TeĢkilatı (ICAO), Uluslararası ĠĢçi TeĢkilatı (ILO), Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Sağlık TeĢkilatı (WHO), Dünya Meteoroloji TeĢkilatı (WMO), Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU), Uluslararası Kalkınma Ajansı (IDA), Uluslararası Posta Birliği (UPU), BirleĢmiĢ Milletler Gıda ve Tarım TeĢkilatı (FAO), Dünya Telif Hakları TeĢkilatı (WIPO), Avrupa Ekonomik Komisyonu (AEK), Avrupa-Atlantik Ortaklık Konseyi (AAOK), NATO-BarıĢ Ġçin Ortaklık (BĠO), Ġslam Konferansı TeĢkilatı(ĠKT), Ekonomik ĠĢbirliği TeĢkilatı(EĠT) ve Uluslar arası Denizcilik TeĢkilatı (IMO)‘dır (DPT, 2001). Azerbaycan bu teĢkilatlarda Hocalı konusunu gündeme taĢıyarak, Hocalı‘da yaĢananların soykırım olarak kabulü için çalıĢmalar yürütebilir.
136
Bosna Hersek, Lahey Adalet Divanı‘na baĢvurarak, Yugoslavya eski Devlet BaĢkanı Slobadan MiloĢeviç‘in yargılanması için dava açmıĢtır. Görülen dava sonucunda mahkeme, 1995‘de Srebrenitsa kentinde yedi bin BoĢnak‘ın katledilmesini soykırım olarak kabul etmiĢ ve Miloseviç‘i bu suçtan dolayı yargılamıĢtır (Cafersoy, 2006b).
203
2. TÜRKĠYE CUMHURĠYETĠ’NĠN TEPKĠSĠ Hocalı katliamının haberleri Türkiye‘ye ulaĢır ulaĢmaz büyük bir üzüntüye neden olmuĢtur. Türk kamuoyu Ġstanbul‘da protesto gösterileri yaparak, Hocalı‘da Ermenilerin çoluk çocuk, yaĢlı, kadın demeden iĢledikleri cinayetlere karĢı tepkilerini göstermiĢlerdi. Bu konuda hassas bir tutum izleyen Türkiye‘deki siyasi erkler de, katliamı sıklıkla gündemlerine taĢımıĢlardır. Bu durum, Karabağ meselesinin baĢlangıcından itibaren bu bölgenin Azerbaycan toprağı olduğunu ve Ermenistan‘ın bu bölgede iĢgalci olduğunu vurgulayan Türkiye‘nin, bu sorun kapsamında daha etkin politika izlemesinin de önünü açmıĢtır. Dönemin CumhurbaĢkanı Turgut Özal, Ġngiliz Financial Times gazetesine verdiği bir demeçte, Azerbaycan‘ın desteklenmesi için Ermenistan‘a abluka uygulanması fikrini ortaya atmıĢtır. Ancak Demirel Hükümeti, bu durumun siyasi sonuçlarının olumsuz olabileceğini düĢünerek, bu tür bir uygulamadan kaçınmayı tercih etmiĢtir. Bu dönemde Türkiye tepkisini, gıda ve ilaç yardımı dıĢında Ermenistan‘a gidecek uçaklara izin vermeyerek göstermiĢtir (Lütem, 2007). Muhalefet partileri ise Ermenistan‘a karĢı daha caydırıcı adımların atılması gerekliliğini savunmuĢ, hükümeti, bölgeye yönelik olarak gereken duyarlılığı göstermemek ve etkin bir politika izlememekle suçlamıĢlardır. MHP Lideri Alpaslan TürkeĢ, Türkiye'nin böyle bir durumda sessiz kalamayacağını ve müdahalenin zorunlu olduğunu söylemiĢ, DSP Lideri Bülent Ecevit de, Türkiye'nin etkinliğini göstermesini talep etmiĢtir. Ana Muhalefet Partisi BaĢkanı Mesut Yılmaz, Ermenistan sınırına asker yerleĢtirilmesini ve Karabağ için Türkiye'nin garantör olduğunun hatırlatılmasını istemiĢtir. Turgut Özal, açık bir Ģekilde Ermenistan'ı kınamıĢtır (Ertekin, 2007, s.194). Bu süreç içerisinde Türkiye, Ermenistan‘la diplomatik iliĢkilerini de kesmiĢtir. DıĢiĢleri Bakanı Hikmet Çetin, Ermenistan CumhurbaĢkanı Levon Ter Petrosyan'ın, "Ülkesinin Türkiye ile diplomatik iliĢki kurmaya hazır olduğunu belirtiği" Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlanan özel demecine yanıt olarak yaptığı açıklamada, ―Türkiye'nin Ermenistan ile bugünkü aĢamada diplomatik iliĢki kurmasının güç olduğunu" belirterek, "bunun için öncelikle Ermenistan'ın işgal ettiği Azeri topraklarından çekilmesi gerekiyor" demiĢtir (BYEGM, Haziran 1992). Bu resmi cevap, Türkiye‘nin Karabağ konusundaki kararlı duruĢunun kanıtı niteliğindedir. BaĢbakan Süleyman Demirel, Türkiye‘nin Karabağ konusunun çözümü konusundaki kararlılığına atfen sayısız beyanatta bulunmuĢtur. Demirel, Dağlık Karabağ'ın uluslararası hukuk açısından Azerbaycan toprağı olduğunu belirterek, ‖Türkiye bu hukuki gerçeğin, kuvvet yoluyla değiştirilmesine asla müsaade etmeyeceğini" bildirmiĢ (BDAGMY, 1992, s.10), Karabağ konusunda pasif olmadıklarını belirtmiĢtir (BDAGMY, 1992, s.11). Bakanlar Kurulu'nun Dağlık Karabağ konusundaki olağanüstü toplantısına baĢkanlık eden BaĢbakan
204
Vekili Devlet Bakanı Erdal Ġnönü de, Ermenistan'ın sorumluluğu üzerine almasını istemiĢtir (BYEGM, Mayıs 1992). 9 Mayıs 1992 tarihinde Meclis, önemli bir adım atarak duruma müdahale etmesi için BM Güvenlik Konseyi'ni harekete geçirme kararı almıĢ (BYEGM, Mayıs 1992), bir gün sonra da Azerbaycan ile BM Güvenlik Konseyi nezdinde ortak giriĢim gerçekleĢtirmiĢtir (BYEGM, Mayıs 1992). Türkiye, savaĢın sürdüğü yıllarda Demirel‘in de belirttiği gibi aktif politika izlemiĢ, bir an evvel ateĢkesin sağlanması için barıĢçıl giriĢimlerde bulunmuĢtur. Bu konuda özellikle Rusya Federasyonu, ABD ve Fransa‘nın desteğini sağlanmaya çalıĢmıĢtır. Ayrıca Türkiye, üye bulunduğu uluslararası kuruluĢların da barıĢçıl kararlar alması yönünde çalıĢmalar yürütmüĢtür. Karabağ SavaĢı 1994 yılında bittiği halde askıda kalan sorunların barıĢçı, adil ve kalıcı bir çözüm bulunması amacıyla pek çok giriĢimde bulunan Türkiye, ikili düzeyde iliĢkilerinin yanı sıra uluslar arası alanda da faaliyetler yürütmüĢtür. Bilhassa AGĠT çerçevesinde Minsk Grubu‘nun üyesi olarak giriĢimlerde bulunmuĢ, tüm uluslar arası platformlarda da aktif çaba harcamıĢtır (DPT, 2001). Türk yetkililerin, Dağlık Karabağ sorunu çözülmeden,
Türkiye
Büyük
Millet
Meclisi‘nin
Ermenistan
ile
hiçbir
protokolü
onaylamayacağını açıklaması, Türkiye Cumhuriyeti BaĢbakanı‘nın, Minsk Grubu üyelerine, Dağlık Karabağ sorununun çözümü konusunda bir ―geliĢme‖ sağlanması için çabalarını hızlandırmaları gerektiği yönündeki çağrıları, sürecin dinamikleri açısından anlamlıdır (BÜSAM, 2009). Türkiye‘nin bu kararlı tutumunun yanı sıra yürüttüğü bölgesel ve uluslar arası çalıĢmalar Azerbaycan‘a büyük destek olmuĢ, sonuçta BM tarafından Ermenistan‘ın Karabağ‘da iĢgalci olduğu ve bu bölgenin yeniden Azerbaycan‘a ait olduğu kabul edilmiĢtir. Türkiye, savunduğu ‗Karabağ‘ın Azerbaycan toprağı olduğu‘ görüĢünü, dâhil olduğu uluslararası kuruluĢlarda sıklıkla vurgulamıĢtır. Hocalı soykırımından iki gün sonra gerçekleĢen Prag‘daki AGĠK toplantısında kesin bir dille Karabağ‘ın Azerbaycan‘a ait olduğunu belirtmiĢtir. Ayrıca Türkiye DıĢiĢleri Bakanı Hikmet Çetin, TBMM‘de gerçekleĢtirdiği konuĢmasında bu görüĢü dünyaya ilan etmiĢtir (Ġbadov, 2007, s.112; Khalilov, 2008, s.82, Milliyet Gazetesi, 29 ġubat 1992‘den alıntı). Hikmet Çetin‘in barıĢ için Brüksel'de bir giriĢimde bulunmuĢtur. ―Çetin, ilgili tüm taraflara, uluslararası kuruluĢlara ve BM Güvenlik Konseyi üyelerine, Dağlık Karabağ sorununa çözüm önerilerini içeren 6 maddeden oluĢan bir barıĢ planı sunmuĢtur. Ermenistan ise Türkiye‘yi Karabağ anlaĢmazlığında tarafsız davranmamakla itham ederek bu planı incelemeyi reddetmiĢtir‖ (Lütem, 2007). Tıpkı Azerbaycan gibi Türkiye de Karabağ problemini Ermenilerin ―Büyük Ermenistan‖
projesi
kapsamında
değerlendirmiĢtir.
Dönemin
BaĢbakanı Demirel‘in,
Karabağ‘da hak talep eden Ermenileri kastederek, ―Kars'ı Ardahan'ı da isterler‖ (BDAGMY, 1992, s.7) sözleri, bu değerlendirmenin sonucudur. Ermeniler, Sovyet döneminden itibaren
205
aĢama aĢama Azerbaycan topraklarını ilhak etmiĢ ve sıra Karabağ‘a gelmiĢti. Bundan sonraki adımın Batı Ermenistan olarak adlandırdıkları Türkiye‘nin doğusu olacağı yönünde siyasiler tarafından çok sayıda görüĢ dile getirilmiĢtir. Karabağ Sorunu, Türkiye‘nin dıĢiliĢkilerini, dıĢ politika yönelimlerini doğrudan etkilemiĢtir. Aralarında ekonomik, siyasî, ticarî, dini, milli, askerî, kültürel, sosyal ve derin tarihsel bağlar bulunan Azerbaycan, bu konu ile ilgili gerçekleĢtirilen tüm giriĢimlerde desteklenmiĢtir. Bu durum, halkı ve milleti ile tarih boyunca kendilerini Türkiye‘ye yakın hisseden ve bağımsızlık sonrasında da bu bağı vurgulamak adına ―tek millet, iki devlet‖ tanımlamasını yapan Azerbaycan ile iliĢkileri daha da geliĢtirmiĢtir. ―1994 yılında, Azerbaycan ile Türkiye arasında 10 yıllık bir dostluk ve iĢbirliği, 1996 yılında da askeri iĢbirliği anlaĢmaları imzalanmıĢtır‖ (Karaca, 2002). Ermeni lobilerinin faaliyetlerine karĢı harekete geçen Türk ve Azeri yetkilileri, 9 Mart 2007 tarihinde Bakü‘de gerçekleĢtirdikleri bir toplantıda, dernekler vasıtası ile ortak mücadele etmesini kararlaĢtırmıĢ ve ortak faaliyet strateji belgesini kabul etmiĢlerdir (Laçiner, 2009, TRT, 9 Mart 2007‘den alıntı). Türkiye, 1991 yılında bağımsızlığını ilan eden Ermenistan‘ı ilk tanıyan ülkelerdendi. Fakat Azerilerle çatıĢmaya baĢlayan Ermenistan‘ın Karabağ‘ı iĢgal etmesi üzerine BM Güvenlik Konseyi‘nin dört kararını temel alarak iĢgali engellemek amacıyla Ermenistan‘la iliĢkilerini aĢamalı olarak kesmeye baĢlamıĢ, Ermeni ordusunun 3 Nisan 1993‘de Azerbaycan‘ın Kelbecer bölgesini iĢgal etmesi ile de sınır kapılarını tamamen kapatmıĢtı. Ermenistan ile diplomatik iliĢkileri askıya alan Türkiye, hava sahası üzerinden Ermenistan‘a her türlü uçak seferlerinin yapılmasını yasaklamıĢtır (Veliyev, 2007a). Ermenistan için ise bu durum, hiç istenen bir sonuç değildi. Ermenistan CumhurbaĢkanı Levon Ter Petrosyan Türkiye‘yi ülkelerinin Avrupa‘ya açılan kapısı olarak değerlendirerek (Ertekin, 2007, s.193), Ermenistan için Türkiye‘nin taĢıdığı sadece bir değeri ifade etmiĢtir. Bunun gibi sayısız nedenle Ermenistan, Türkiye ile iliĢkisini geliĢtirmek istemiĢtir. Fakat bu dönemde Türkiye, Ermenistan‘ın önünde Karabağ sorununu sürerek, bu sorun çözülmeden iki ülke arasındaki iliĢkilerin normalleĢemeyeceğini belirtmiĢtir. 2005 yılında DıĢiĢleri Bakanı ve BaĢbakan Yardımcısı olan Abdullah Gül, ―Türkiye, Ermenistan'la ilişkilerinin normalleştirilmesini istemektedir. Ancak, bu ülkenin, uluslararası hukukun temel ilkelerine ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarına aykırı tutumu ile iyi komşuluk ilişkilerine uygun davranmaması, Türkiye'nin Ermenistan'la diplomatik ilişki kurmasına imkân vermemektedir‖ (Gül, 2005) diyerek, Türkiye‘nin konu ile ilgili kararlılığını sürdürdüğünü göstermiĢtir. Ermenistan ise halen, iĢgalini ve Türk kıyımlarını devam ettirerek Türkiye‘nin sınır kapılarını açmasını umut etmektedir. Hocalı katliamı, Türkiye‘nin çözümsüz kalmasından dolayı rahatsız olduğu önemli bir konudur. Olayın üzerinden 18 yıl geçmesine rağmen, bu konuda hukuki ve siyasi anlamda somut bir adımın atılmamıĢ olması, Türkiye‘de hem toplum hem de siyasi aktörler tarafından
206
eleĢtirilmekte, tepkiyle karĢılanmaktadır. Bugüne değin birçok Türk devlet adamı, Hocalı olayını soykırım olarak nitelendirmiĢlerdir. Türkiye Cumhuriyeti olarak ise bu olayı soykırım olarak tanıyan bir karar alınmamıĢtır. Hocalı, 27 ġubat 2002 tarihinde TBMM‘de gündem dıĢı konu olarak ele alınmıĢ, Ermenilerin bu Ģehirde gerçekleĢtirdikleri Türk katliamı kınanmıĢtır (Cafersoy, 2002, s.29). TBMM baĢkan Yardımcısı Sadık Yakut, kiĢisel görüĢü olarak, Hocalı olayının bir insanlık sorunu olduğunu belirtmiĢ, çözümünün gerekliliğini vurgulamıĢtır (Azerbaycan Türk Kültür Dergisi, 2007, s.26). Türk kamuoyu da Hocalı‘da yaĢananların Türklere karĢı iĢlenilmiĢ soykırım olduğunu savunarak, bununla ilgili uluslar arası kuruluĢların harekete geçmesini istemektedirler. Türk Dünyası Ġnsan Hakları Derneği Hocalı Soykırımı sorumlularının uluslararası mahkemelerce yargılanarak cezalandırılması için BM baĢta olmak üzere tüm kuruluĢları ve yetkilileri göreve çağıran bildiri yayınlamıĢtır (Uluslararası Ġnsan Hakları Avrasya Federasyonu, 2008). Türkiye‘nin Hocalı olayının çözümlenmesi için aktif rol oynaması Ģu sebeplerden ötürü gereklidir:
1. Hocalı Türklere karĢı yapılmıĢ bir soykırımdır. 2. Bu soykırımın nedenlerinden biri olan Büyük Ermenistan projesinde Türkiye‘nin de toprakları iĢaret edilmektedir.
3. Bu soykırımın diğer önemli nedenlerinden biri sözde soykırım iddialarıdır. Ermeniler bu iddia ile Osmanlı Devletinin varisi olan Türkiye‘ye de düĢmanlık beslemektedirler.
4. Azerbaycan Türkiye‘den bu konuda destek beklemektedir. Konunun BM nezdinde Ġnsan Hakları Mahkemesine götürülmesi için ivedilikle TBMM‘deki insan hakları komisyonunda ele alınması, önemli bir giriĢim olacağı değerlendirilmektedir. Türkiye‘nin bu önemli adımı atması için bazı sivil toplum örgütlerinden ve toplumun çeĢitli kesimlerinden TBMM‘ne talepler akmaya devam etmektedir. 3. AVRUPALI DEVLETLERĠN VE BAZI DEVLET ÜSTÜ KURULUġLARIN TEPKĠSĠ Hocalı katliamına, Avrupa basınında geniĢ yer verilmiĢ, olayın mağdurlarının görüntüleri yazılı ve görsel basında halkın dikkatine sunulmuĢtu. Basındaki bu haberlerin yanında, Karabağ‘daki siyasi geliĢmelerden de yakından haberdar olan Avrupalı siyasiler ise, genel anlamda bu katliam hakkında yorumda bulunmamaya özen göstermiĢler, Avrupa eksenli uluslararası kuruluĢlar da bu pasifliği devam ettirmiĢlerdir. BaĢka bir deyiĢle Avrupa, bu katliama sessiz kalmıĢtır. Azerbaycan ve Türkiye‘nin yürüttüğü siyasi çalıĢmaların yanı sıra, bireysel faaliyetler sonucu Hocalı‘da yaĢananların dikkatlerine sunulduğu az sayıda Avrupalı siyasi ve bazı uluslararası kuruluĢlar, olaydan hemen sonra olmasa da, olayı kınayan açıklamalarda bulunmuĢlardır.
207
ABD Kongresi‘nin Ulusal ĠliĢkiler Komisyonu Üyesi Don Barton, katliamla ilgili en somut önerilerden birini yapmıĢtır. Katliamın boyutlarını ve nedenlerini inceleyen ―Barton, ABD Kongresini Hocalı‘da yaĢananları soykırım olarak tanımaya çağırmıĢtır. Barton, Temsilciler Kurulu'nun toplantısında yaptığı konuĢmada, ―Dünyadaki tüm toplumlar bunu bilmeli ve hatırlamalıdır. ABD Kongresi, Hocalı soykırımını tanımakla ulusal toplumun uzun yıllardan beri bu konuyla ilgili sessizliğini bozacaktır. Zaman zaman üyeler, aslı olmayan sözde Ermeni soykırımını tanımaya çağırılsalar da, Ermenilerin Hocalı'daki katliamlarından tek bir kelimeyle bahsedilmemiştir‖ demiĢtir. Barton, Hocalı adlı Azerbaycan Ģehrinin 1992 yılında Ermeniler tarafından silindiğini, tüm Azeriler için Hocalı sözünün acı, hüzün ve gaddarlık anlamına geldiğini belirttiği konuĢmasında, ‗26 Şubat 1992 tarihinde, Ermeni askerleri, Hocalı'da 613 kişiyi öldürmüş, tüm aileleri parçalamış, 1.275 kişiyi esir almıştır; 1.000 kişi sakatlanmış, 150 kişi de kayıplara karışmıştır‟ bilgisini sunmuĢtur. Barton, bu sebeplerden ötürü konunun ABD Kongresi gündemine getirilmesini ve Hocalı soykırımının tanınmasını istemiĢtir‖ (Consulate General of the Republic of Azerbaijan Press Servıce, 2004). ABD Kongresi ise ―trajedi‖ olarak nitelediği Hocalı olayları için ―korkunç katliam‖ ifadesini kullanmıĢtır. ABD DıĢiĢleri Bakanlığı Temsilcisi Shon Maccormak da, 2007 yılında yaptığı bir konuĢmasında, Hocalı'da meydana gelen trajik olaylardan bahsederek, sivil halk üzerine yapılan benzeri saldırıları kınamıĢtır. Sözcü, Hocalı kurbanlarının yakınlarına taziyelerini sunarken, benzeni insani kayıplardan kaçınmak için, Karabağ sorununda barıĢçı çözüme bir an önce ulaĢılması gerektiğini kaydetmiĢtir (AZG, 28 ġubat 2007). Kaliforniya Eyalet Alt Senatosu'nun üyesi Felipe Fuentes, 2009'un ġubat ayında Azerbaycan CumhurbaĢkanı Ġlham Aliyev'e yazdığı mektupta, Hocalı olaylarını Azeri katliamı Ģeklinde nitelendirerek, kurbanların ailelerine baĢsağlığını sunmuĢtur (Consulate General of the Republic of Azerbaijan Press Servıce, 2004). 7 Mayıs 2003 tarihinde Ġngiltere, Ġngiltere‘de yaĢayan Azerileri temsil eden ‗Vatan‘ örgütünün gönderdiği mektup sonucu yazılı bir beyanatta bulunmuĢtur. Ġngiltere DıĢiĢleri Bakanlığı Uluslararası ĠĢbirliği Komitesi, Ġngiliz Hükümeti‘nin Hocalı katliamını çok taraflı olarak incelediği ve Ermeni askerlerin yaptıkları katliamı ‗insanlığa karĢı iĢlenmiĢ bir suç‘ olarak kabul ettiği belirtmiĢtir (Ceyhan Belediye BaĢkanlığı, 2007). Avrupa Komisyonunu, Hocalı katliamı konusunda karar almaya sevk eden hadise ise, Benelüks Ülkeleri Azerbaycan TeĢkilatları Ġrtibat ġurası (BATEġ) tarafından 16 ġubat 2008 tarihinde, Hocalı faciasının soykırım olarak tanınmasını talebiyle yapılan protesto gösterisi sırasında Avrupa Komisyonu BaĢkanı Jose Manuel Barosso'ya gönderilen bir mektup olmuĢtur. ―AK DıĢ iliĢkiler bürosunun Doğu Avrupa, Güney Kafkasya ve Orta Asya Cumhuriyetleri sorumlusu Victor Andres Maldonado bu mektuba cevap olarak, Hocalı'da
208
insanlığa yakıĢmayan kanlı bir olayın yaĢandığını belirtmiĢ ve mektubunun devamında, ‗…AB komisyonu defalarca bütün savaş ve zor olaylarını o cümleden mektubunuzda kaydedilen hadise gibi olayları kınamıştır. Hocalı'da meydana gelen „feci olaylar‟ bize her gün, savaşın her iki taraf için de dayanılmaz azaplar, insan kayıpları ve feryatlar olduğunu hatırlatıyor. İşte bu sebepten dolayı Komisyon, sorunların görüşmeler ve bütün taraflar arasında diyalog yoluyla barışçıl yönde çözülmesinden yanadır. Dağlık Karabağ problemi de bu kapsamdadır. Biz bundan sonra da, bütün imkânlardan yararlanarak tarafları sorunun kısa zamanda barış yoluyla çözümüne çağıracağız‘ demiĢtir (Haber Vitrini, 13 Mayıs 2008). Hocalı katliamı, Ġslam Konferansı Örgütü‘nün de gündemine taĢınmıĢtır. Bu örgütün içerisinde, Azerbaycan ile coğrafi ve dini olarak ortak paydaya sahip pek çok ülke bulunmasına rağmen, örgütün konuya dair net bir kararı bulunmamaktadır. Hocalı katliamının üzerinden 18 yıl suskun kalan ĠKÖ, 20 ġubat 2010 tarihinde Hocalı faciasını ―insanlık suçu‖ olarak tanımıĢtır (BYEGM, 20 ġubat 2010). Ġnsan Hakları Ġzleme Örgütü (Human Right Watch) tarafından Dağlık Karabağ‘ın iĢgalinden itibaren yaĢanan ‗en kapsamlı sivil kırım‘ (Cartner, 1997) olarak nitelendirilen Hocalı katliamı, Moskova'nın ―Memorial Hukuk AraĢtırmaları Merkezi ise yayınladığı bildiri de: ―Kaçan sivil halkın Ermeniler tarafından pusuya düĢürülerek katledildiği ifade edilmiĢ‖ (Yılmaz, 1997), Ermenistan‘ın bu eylemle Cenevre SözleĢmesi ile Ġnsan Hakları Evrensel Beyannamesini ihlal ettiğini duyurmuĢtur.137 4. AVRUPA KONSEYĠ’NĠN ALDIĞI KARARLAR Karabağ sorununun iki tarafı olan Azerbaycan ve Ermenistan‘ın Avrupa Konseyi‘ne (Council of Europe) üye devletler olması, Konsey‘in Karabağ ihtilafı konusunda yetkili bir kurum haline getirmektedir. Konsey‘in Karabağ probleminin barıĢçıl yollarla çözülmesine yönelik somut adımlar içeren kararları bulunmaktadır. Avrupa Konseyi, Karabağ savaĢının 1994 yılında ateĢkes ile son bulmasının ardından problemle ilgili Genel Kurul‘unda verilen ateĢkes kararına destek ile çeĢitli öneriler içeren 1047 sayılı kararında Ģunları belirtmiĢtir: 1. Parlamento Genel Kurulu, 12 Mayıs 1994 tarihinde yürürlüğe giren ateĢkesin uygulanmıĢ olmasını memnuniyetle karĢılamakta ve bundan sonra savaĢan taraflar arasında yakın zaman barıĢ anlaĢması imzalanacağını umut etmektedir.
137
Memorial Hukuk Merkezi, Hocalı iĢgali sırasında Ermeni Silahlı Birliklerinin yerli ahaliye karĢı hareketlerinin Cenevre SözleĢmesinin yanı sıra Ġnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin aĢağıdaki maddelerinin ihlal edildiğini tasdik etmiĢtir: Madde 2: Herkes dilinden, dininden, milliyyetinden veya diğer sebeplerden ötürü fark gözetmeksizin bu beyannamede belirtilmiĢ bütün haklara malik olmalıdır. Madde 3: Herkesin yaĢama, özgürlük ve Ģahsi dokunulmazlık hakkı vardır. Madde 5: Ġnsan haysiyetini alçaltan, insanlık dıĢı ve gaddar hareketler suçtur. Maddə 9: BirkiĢiyi tekbaĢına hapsetme, saklanma suçtur. Maddə 17: Her bir insanın emlaka malik olma hakkı vardır və insanın emlakdan tekbaĢına mahrum edilmesi suçtur (Azerbaycan Presidenti, TYb).
209
2. 1988 yılından itibaren baĢlayan ihtilaf, 20.000 kiĢinin ölümüne ve 1 milyondan fazla kiĢinin göçmen olmasına neden olmuĢtur. 3. Parlamento Genel Kurulu, AGĠT‘in Minsk Grubu‘nun, Rusya Federasyonu hükümetinin ve BM Parlamentolar arası Güvenlik Kurulunun savaĢan taraflar arasında barıĢ anlaĢmasının imzalamasına yönelik ikna çabalarının memnuniyetle karĢıladığının altını çizmektedir. 4. Kurul, Ermenistan ve Azerbaycan savunma bakanlarının ve Yukarı Karabağ ordu komutanının
ateĢkesi
korumak
taahhüdünü
ve
siyasi
anlaĢmanın
imzalanmasını
hızlandırmak konusunda istek beyan ettikleri 26 Haziran 1994 tarihli anlaĢmayı destekliyor ve tüm savaĢan tarafları 12 Mayıs 1994 tarihinden yürürlükte bulanan ateĢkesi tehlikeye sokacak herhangi askeri eylemlerden kaçınmaya çağırmaktadır. 5. Kurul, barıĢ anlaĢmasının gerçekleĢmesinin hızlanması için en iyi araçlarla, özellikle de ilgili tarafların parlamento temsilcileri arasında diyalogu tebliğ etmekte yardımcı olmaya hazır olduğunu beyan etmektedir. 6. Son olarak Kurul, savaĢan tarafları 1201 sayılı tavsiyede öngörüldüğü gibi birinci dereceden öncelikli yapılacak iĢler olarak, göçmenlerin kendi topraklarına dönmelerinin temini için ortam sağlamaya, azınlıkların haklarına saygı göstermeye ve Azerbaycan ile Türkiye‘yi Ermenistan‘a karĢı uyguladıkları ablukalara hemen son vermeğe çağırmaktadır (Council of Europe [COE], 2010). Alınan bu karar, ateĢkesin hemen ardından verildiği için, umut verici mesajları içerisinde barındırmıĢtır. Son bölümünde ise göçmenler ve azınlıkların problemlerine değinilerin Ermenistan-Azerbaycan ve Türkiye arasında yaĢanan normal dıĢı iliĢkilerin düzeltilmesi birinci öncelikli konular olarak sunulmuĢtur. AteĢkesin ardından uzun yıllar geçmesine rağmen ise umulanın aksine bu sorunların halledilememiĢ, bölgede istikrar elde edilememiĢti. 2001 yılında hem Azerbaycan‘ın hem de Ermenistan‘ın Konseye üye olmaları, Konseyin daha somut kararlar alması açısından yetki sahibi yapmıĢtır. ―Avrupa Konseyi Parlementer Meclisi‘nin 25 Ocak 2005 tarihli oturumunda Ġngiliz Parlementer David Atkinson tarafından hazırlanan ‗Karabağ Raporu oylamaya sunmuĢtur. Atkinson‘un hazırladığı bu raporda geçen bazı ifadeler, Ermenistan temsilcileri tarafından sert tepkilere neden olmuĢtur. Ermenistan‘ı temsil eden parlementerler rapora, Ermenistan‘ın iĢgalci, Azerbaycan‘ın eski Dağlık Karabağ Özerk bölgesinden olan Ermenilerin ise ayrılıkçı (bölücü) olarak gösterilmesinin doğru olmadığını dile getirmiĢlerdir. Azerbaycan ve Türkiye‘yi temsil eden parlementerler ise iĢgalin ve bölücülük giriĢiminin tartıĢmasız gerçeklikler olduğunu dile getirerek, bunu kanıtlayacak veriler ileri sürmüĢlerdir. Yapılan oylama sonucunda, rapor önemli ölçüde ilk hazırlandığı haliyle onaylanmıĢtır (Aslanlı, 2005, ss.9–10).
210
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi tarafından 25 Ocak 2005 tarihinde kabul edilen 1416 sayılı karar, içeriğinde geçen ifadeler ve verilen kararlar açısından özel bir önem taĢımaktadır. Bu kararda sunulan bazı önemli noktalar aĢağıda sunulmuĢtur: 1. Karabağ‘da silahlı çatıĢmalar baĢlamasında on yıldan fazla zaman geçmiĢ olmasına rağmen Karabağ sorunun hala çözümlenmemiĢ bulunmasının esefle karĢılandığı ifade olunmaktadır. 2. Yüz binlerce kiĢinin yerlerinden olduğunu ve sefil durumda yaĢadığını belirten bu kararda, Azerbaycan topraklarının önemli bir kısmının halen Ermeni güçlerinin iĢgali altında bulunduğunu ve ayrıca Karabağ bölgesinin ayrılıkçı Ermeni güçler tarafından kontrol edildiğini ifade etmektedir. 3. Karabağ‘daki çarpıĢmaların bazı etnik unsurların bölgeden çıkarılmasına ve etnik temizliğe benzer Ģekilde tek etnikten oluĢan bölgeler yaratılmasına neden olduğunu vurgulamaktadır. 4. Bir devlet toprağından bir bölgenin ayrılarak bağımsızlık kazanmasının, ilgili bölge halkının demokratik desteğini temel alan yasal ve barıĢçı bir süreç içinde gerçekleĢebileceği ifade edilmektedir. 5. Bir silahlı çatıĢmayla etnik unsurların zorla göç ettirilmesi ve ilgili bölgenin fiilen diğer bir devlete ilhak edilmesi sonucunda bir bölgenin ayrılmasının ve bağımsızlık kazanmasının mümkün olmayacağı vurgulanmaktadır. 6. Avrupa Konseyi üyesi bir devlet tarafından yabancı bir toprağı iĢgal etmenin, o devletin Konsey üyesi olarak edindiği taahhütlerinin vahim bir ihlâli oluĢturacağını tekrarlamakta ve Azerbaycan ve Ermenistan‘ın 2001 yılında Avrupa Konseyi‘ne üye olurken anlaĢmazlıkları sadece barıĢçı yollarla çözmeyi ve komĢularına karĢı kuvvet kullanma tehdidinde bulunmamayı taahhüt ettiklerini belirtmektedir. 7. BirleĢmiĢ Milletler Güvenlik Konseyi‘nin 822, 853, 874 ve 884 sayılı kararlarına atıfta bulunulmakta ve özellikle 853 sayılı karara değinilerek tüm üye devletlerden anlaĢmazlığın artmasına veya toprak iĢgalinin devamına neden olabilecek Ģekilde, taraflara silah ve mühimmat vermekten kaçınmaları istenmektedir. 8. AnlaĢmazlık sonucunda yerlerinden edilmiĢ kiĢilerin güvenli bir Ģekilde evlerine dönme hakkı olduğunu belirtmekte ayrıca tüm üye devletlerin bu kiĢilere insani yardım yapmasını istemektedir. 9. Herhangi bir önkoĢul öne sürmeden, bölgenin gelecekteki statüsü hakkında Karabağ‘daki iki toplumun siyasi temsilcileriyle temas kurmasını Azerbaycan hükümetinden istemektedir. 10. Minsk Grubu EĢ BaĢkanları aracılığıyla yürütülen müzakereler baĢarısızlıkla sonuçlanırsa,
Azerbaycan
ve
Ermenistan‘ın
baĢvurmasını telkin etmektedir (Lütem, 2007).
211
Uluslararası
Adalet
Divanı‘na
Özetle Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi‘nin bu kararı ile Dağlık Karabağ‘ı, bağımsız devlet statüsünde değil, Azerbaycan toprağı olarak kabul etmiĢ ve Ermenistan‘ın Azerbaycan topraklarını iĢgal ederek Avrupa Konseyi taahhütlerini ihlal ettiği belirtilmiĢtir. Konsey, 1994 yılında aldığı kararda olduğu gibi, yerlerinden edilmiĢ göçmenler ve mültecilerin yerlerine dönme haklarının olduğunu vurgulamıĢtır. 5. BĠRLEġMĠġ MĠLLETLER’ĠN ALDIĞI KARARLAR Azerbaycan Cumhuriyeti Hocalı‘da yaĢanan katliamla ilgili BirleĢmiĢ Milletler Güvenlik Konseyi‘ne (BMGK) baĢvuruda bulunmuĢtur. Azerbaycan‘ın temel iddiası, Ermenistan‘ın Büyük Ermenistan projesi ve etnik temizlik politikası sebepleri ile Azerilere dönük katliamlara giriĢtiği ve Hocalı‘da da bu katliamların devamını gerçekleĢtirdiği yönündedir (Kouliyev, 1996). Hocalı katliamı Azerbaycan ve Türkiye tarafından yazılı ve sözlü olarak çok kez BM‘in gündemine taĢınmıĢtır. Buna rağmen gelinen süreçte BM,- tarafından direk olarak Hocalı olayları ile ilgili herhangi bir karar alınmamıĢtır. Hocalı bölgesini içine alan Dağlık Karabağ Coğrafyasında yaĢanan sorunlarla ilgili ise BM‘in çok sayıda kararı bulunmaktadır. BM‘in aldığı bu genel kararlar, Hocalı‘nın hukuki durumunu da kapsadığı için önem arz etmektedir. Türkiye ve Azerbaycan tarafından Karabağ sorununun BirleĢmiĢ Milletler Güvenlik Konseyi‘ne taĢınmasının ardından konsey, Azerbaycan‘ın toprak bütünlüğünün korunması, sınırların ihlâline karĢı ve iĢgal altındaki toprakların boĢaltılması yönünde pek çok karar almıĢtır (TaĢkıran, 2004). Bu kararların ayrıntıları aĢağıda verilmiĢtir. BMGK 1993 yılında konu ile ilgili 822 (30 Nisan), 853 (29 Temmuz), 874 (14 Ekim) ve 884 (12 Kasım) sayılı kararları kabul etmiĢtir. Söz konusu kararlarda genel olarak, Azerbaycan‘ın yakın zamanda iĢgal edilmiĢ tüm bölgelerinde çatıĢmalara son verilmesi, bölgeden iĢgalci güçlerin iĢgal edilen toprakları boĢaltması ve mültecilerin geri dönmesinin sağlanması istenmiĢtir. Ayrıca barıĢ sürecine girilmesi için AGĠT Minsk Grubu‘nun çalıĢmalara baĢlaması talep edilmiĢtir (DPT, 2001). 822 sayılı kararda, kalıcı bir ateĢkes sağlanabilmesi için tüm çatıĢmaların ve düĢmanca hareketlerin derhal durdurulması kararı alınmıĢtır. Ermenistan silahlı güçleri tarafından iĢgal edilmiĢ Kelbecer bölgesinden ve Azerbaycan‘ın yakın zamanda iĢgal edilmiĢ diğer bölgelerinden tüm iĢgalci güçlerin çekilmesi istenmiĢtir. AGĠT‘in Minsk Grubu barıĢ süreci çerçevesinde ilgili tüm tarafların derhal görüĢmelere baĢlamalarının talep edildiği kararın giriĢ bölümünde, bölgedeki tüm devletlerin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi istenmiĢtir. Ayrıca uluslararası sınırların dokunulmazlığı ve toprak
212
kazanmak için kuvvet kullanılmasının kabul edilemeyeceği alınan kararda belirtilmiĢtir 138 (Cavadov, 2008, s.46, UN Security Council Resolution 822, 1993‘den alıntı). 853 sayılı karar, daha önce kabul edilen 822 sayılı kararın uygulanması için yapılan bir çağrı niteliğindedir (Sayılan, 2007, s.34). 822 sayılı kararla aynı içeriğe sahip olan bu kararda, ek olarak Ağdam ilinin derhal iĢgalci güçler tarafından boĢaltılması kararı alınmıĢ, sivil halka ve sivil yerleĢim yerlerine karĢı silahlı saldırılar ve düĢmanca hareketler kınanmıĢtır (Cavadov,2008,s.48, UN Security Council Resolution 853, 1993‘den alıntı). Bu karar ile Ermenistan‘ın iĢgalci kabul edilmesi ve saldırgan tutumu dolayısı ile kınanması önemlidir. 874 sayılı karar, daha önceki kararlarla aynı özellikler taĢımakla birlikte, ateĢkesin kalıcı olmasını önemle vurgulamıĢtır. Kararda ayrıca Minsk grubunun çalıĢmalarının daha etkin hale getirilmesi istenmiĢtir (Cavadov, 2008, s.49, UN Security Council Resolution 874, 1993‘den alıntı). 884 sayılı karar da diğer kararlarla aynı özelliktedir. Bu kararda Karabağ anlaĢmazlığının ve Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki gerilimin bölgedeki barıĢ ve güvenliği tehlikeye atacağı belirtilmiĢtir (Cavadov, 2008, ss.49-50, UN Security Council Resolution 884, 1993‘den alıntı). Azerbaycan Cumhuriyeti‘nin talebi üzerine 23 Kasım 2004‘te Karabağ sorunu BM Genel Kurulunda tekrar görüĢülmüĢtür. ―Kurulda konuĢma yapan Azerbaycan DıĢiĢleri Bakanı Elmar Memmedyarov, Ermenistan‘ın Azerbaycan topraklarını halen iĢgali altında tuttuğunu
ve
bölgeye
Ermeni
aileler
yerleĢtirmeye
devam
ettiğini
vurgulamıĢtır.
Ermenistan‘ın iĢgalciliğe son vermesinin sağlanması, kısa vadede bölgeye dıĢarıdan göçlerin durdurulması gerektiğini talep etmiĢtir. BM Genel Kurulu soruna iliĢkin karar almayı daha sonraya bırakarak, görüĢmeleri sonlandırmıĢtır‖ (Aslanlı, 2005, s.9). 2008 yılına gelindiğinde BM Karabağ sorunu konusunda aldığı kararlardaki vurgusunu sürdürmüĢ: ―Azerbaycan'ın iĢgal edilmiĢ topraklardaki egemenliğini ve toprak bütünlüğünü tanıması, Ermenistan Silahlı Birliklerinin hiçbir ön koĢul öne sürmeden ve derhal Azerbaycan topraklarından çekilmesi ve göçmenlerin geri dönmesi‖ (Cavadov, 2008, s.52) taleplerini tekrarlamıĢtır. ―BM Genel Kurulu tarafından 14 Mart 2008 tarihinde 62/243 sayı ile kabul edilen ve ―Azerbaycan‘ın ĠĢgal Altındaki Topraklarında Durum‖ baĢlığını taĢıyan bu kararın önemli noktaları Ģunlardır: Uluslararası tanınmıĢ sınırları içinde Azerbaycan Cumhuriyeti‘nin egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi ve desteklenmesi teyit edilmektedir. ―Uluslararası tanınmıĢ sınırlar‖ Azerbaycan‘ın Sovyetler Birliğinden ayrıldığı zamanki sınırlardır. Karabağ da bu sınırların içindedir. 138
Ermenistan-Azerbaycan Dağlık Karabağ çatıĢmasına dair bu kararnamenin kabul edilmesinden ardından ABD, Rusya, Türkiye 3 Mayıs‘ta barıĢ teĢebbüsü ile planlar hazırlamıĢlardır (Memmedova, 2009, s.30).
213
Tüm Ermeni güçlerinin Azerbaycan‘ın iĢgal edilmiĢ topraklarından derhal, tamamen ve koĢulsuz olarak çekilmesi talep edilmektedir. Buradaki ―tüm Ermeni güçleri‖ deyimi hem Ermenistan hem de Karabağ‘daki askeri güçlerini ifade etmektedir. Azerbaycan‘ın iĢgal edilmiĢ topraklarından çıkartılmıĢ olan halkın evlerine dönme hususunda vazgeçilemez bir hakkı olduğunu teyit edilmektedir. Azerbaycan‘ın Karabağ bölgesindeki Ermeni ve Azeri toplumlarına normal, güvenli ve eĢit yaĢam koĢulları sağlamanın gerekli olduğu belirtilmekte ve bunun, Azerbaycan Cumhuriyeti içindeki bu bölgede, etkili demokratik bir kendini idare sistemi kurulmasına yol açacağı belirtilmektedir. Ayrıca, Karabağ‘da, günümüzün aksine, Ermeni ve Azeri toplumlarının beraberce yaĢayacağı ve bunların kendini idare edeceği, diğer bir deyimle özerk olacağı belirtilmekte ve bu bölgenin Azerbaycan içinde kalacağı da vurgulanmaktadır. Bu ifadeler Ermenilerin bağımsız Karabağ
hayallerine
son
vermekte
en
azından
bağımsız
bir
Karabağ‘ın
tanınmayacağını göstermektedir. Azerbaycan topraklarının iĢgalinden doğan durumun hiçbir devlet tarafından yasal olarak tanınamayacağı ve bu durumun sürdürülmesi için yardım yapılamayacağı teyit edilmektedir. Bu ifadeler de Karabağ için olduğu gibi bu bölgeyi çevreleyen Azerbaycan topraklarının, mesela bağımsızlık vermek veya Ermenistan‘a ilhak etmek gibi yollarla statülerine bir değiĢiklik yapılmasının kabul edilmeyeceği anlamına gelmektedir. AnlaĢmazlığın barıĢçıl çözümünü amaçlayan, uluslararası hukukun ilke ve kurallarına uygun, arabuluculuk çabaları ve özellikle Minsk Grubu eĢ baĢkanları çabaları desteklenmekte ve bunların arttırılması istenmektedir. Burada önemli olan sadece Minsk Grubu‘ndan değil tüm uluslararası arabuluculuk çabalarından bahsedilmesi ve desteklenmesidir. Diğer yandan çözümün uluslararası hukukun ilke ve kurallarına uygun olması gerektiği belirtilmek suretiyle egemenlik ve toprak bütünlüğüne da dolaylı atıf yapılmıĢ olmaktadır. BM üyesi tüm devletlerin ve ayrıca uluslararası kuruluĢların anlaĢmazlığın çözüm surecine katkıda bulunmaları istenmektedir. BM Genel Sekreteri‘nden Genel Kurul‘un bundan sonraki oturumuna (63. oturum) sunulmak üzere bu kararın uygulaması hakkında kapsamlı bir rapor hazırlaması istenmekte
ve
63.
oturumun
gündemine
―Azerbaycan‘ın
ĠĢgal
Altındaki
Topraklarında Durum‖ maddesinin konacağı belirtilmektedir. Konunun gelecek oturumun gündemine konması ve genel sekreterin bu konuda rapor hazırlanması Karabağ ve Azerbaycan‘ın iĢgal edilmiĢ diğer toprakları konusunun gelecek yıl da
214
(2009) görüĢüleceğini ve sorun o zamana kadar çözülmediği takdirde bunun Ermenistan üzerinde önemli bir baskı oluĢturacağını göstermektedir. Karar için yapılan oylamada 39 ülke lehte, 7 ülke aleyhte oy vermiĢ139, 97 ülke de çekimser kalmıĢtır. 46 ülke de oylamaya katılmamıĢtır. Çekimser kalanların oyları sayılmadığından karar kabul edilmiĢtir‖ (Lütem, 2007). Bugüne kadar gelinen süreçte ise, konuyla ilgili alınan bu kararlar her ne kadar önemli görülseler de, iĢgalci devlete karĢı herhangi bir yaptırım ya da caydırıcı önlem getirmemesi yönü ile eksik kalmıĢtır. Bunun nedeni BM‘in bu kararlarının bağlayıcı değil, tavsiye niteliğinde olmasıdır. Bunun sonucunda da, yapılan çalıĢmalar ve alınan bu kararlar, Ermenistan‘ı saldırgan tutumundan vazgeçirmeye yetmemiĢtir. Ermenistan hakkında herhangi bir caydırıcı ceza kararı çıkmamasının en önemli nedeni olarak BM TeĢkilatında ġuranın daimi üyelerinden olan dört büyük devletin etkisi görülmektedir. Ermeni yanlısı olarak nitelendirilen Fransa ve Rusya‘nın yanı sıra Ġngiltere ve ABD‘nin sorunun askıda kalmasında önemli etken oldukları değerlendirilmektedir. Sürecin bu Ģekilde askıda kalması, Ermenistan‘ı yeni iĢgaller konusunda daha da cesaretlendirmiĢtir. Özellikle Hocalı olayı konusunda BM‘in bir tanım getirmesi yönünde Azerbaycan ve Türkiye‘nin yoğun istekleri bulunmaktadır. BM‘in bu konuyu ele alması ve hukuki bir tanım getirmesi, hem Türk dünyası ve bilhassa Azeri Türkleri için, hem de terörü devlet politikası haline getirmiĢ ve tüm uluslararası hukuk kurallarını çiğnemek suretiyle iĢgaller ve katliamlar gerçekleĢtiren Ermenistan‘ın tutumunun kabul edilemez olduğunun gösterilmesi için son derece büyük önem arz etmektedir. a. Avrupa Güvenlik ve ĠĢbirliği TeĢkilatı’nın ÇalıĢmaları Avrupa Güvenlik ve ĠĢbirliği TeĢkilatı (AGĠT), 1995 yılına değin AGĠK olarak çalıĢmalarını yürütmüĢtür.140 Konuya dair yetkilendirilmesi, 1992 yılında Karabağ‘da çatıĢmaların artması sonucunda olmuĢtur. 2 Mart 1992‘de BirleĢmiĢ Milletler, Azerbaycan‘ın ve Ermenistan‘ın üye bulundukları AGĠK‘i yetkilendirmiĢ, böylece sorun bu grubun gündemine girmiĢtir (DPT, 2001). Bu tarihten günümüze değin bu örgütün Karabağ ihtilafına dair aldığı çok sayıda kararı bulunmaktadır. 18 ġubat 1992 tarihinde AGĠK gözlemci heyeti Karabağ'da çeĢitli incelemelerde bulunmuĢtur. Bu incelemeler sonucunda AGĠK, 28 ġubat‘ta Prag'da gerçekleĢen toplantısında, "Dağlık Karabağ'ın Azerbaycan'ın bir parçası olduğu" yönünde karar aldıklarını açıklamıĢtır (BYEGM, ġubat 1992). Akabinde 21 Mayıs‘ta AGĠK Kıdemli Memurlar Komitesi
139
Hiçbir AB ülkesi ülke lehte oy vermemiĢtir. ―Türkî‖ ülkelerden Azerbaycan dıĢında sadece Özbekistan lehte oy vermiĢtir. Aleyhte oy veren 7 ülkeden üçü, Minsk Grubu eĢ baĢkanları olan ABD, Rusya Federasyonu ve Fransa‘dır. Ermenistan da, doğal olarak, aleyhte oy kullanmıĢtır (Lütem, 2007). 140 BudapeĢte Zirvesi‘nde, 1 Ocak 1995 tarihinden itibaren Avrupa Güvenlik ve ĠĢbirliği Konferansı‘ndan Avrupa Güvenlik iĢbirliği TeĢkilatı‘na geçilmesi kararı alındı (NTV, 27 Kasım 2000).
215
Helsinki‘de yapılan toplantıda, Ermenistan dıĢındaki 51 ülkenin temsilcilerinin kabul oyu ile ―Azerbaycan toprağının bütünlüğünü onaylayarak, bütün yabancı kuvvetlerin çekilmesi‖ yönünde bir karar almıĢtır (Khalilov, 2008, s.82, Hürriyet, 22 Mayıs 1992‘den alıntı). 1992 yılında AGĠT tarafından kabul edilen bu iki önemli karar da uygulamaya konulamamıĢtır. AGĠT, 1996 yılında Lizbon zirvesinde, Azerbaycan toprak bütünlüğünün korunmasına iliĢkin bir karar daha almıĢtır. Rusya tarafından da desteklenen bu karar, Ermenistan tarafından kabul edilmediği (Kasım, 2001) için uygulamaya geçemeyen kararlar listesinde yerini almıĢtır. Lizbon‘da yapılan bu toplantıda, AGĠT, teklif ettiği 6+2 formülünde, AzerbaycanErmenistan münakaĢası için Ģöyle bir Ģart konmuĢtu: Ermenistan, iĢgal ettiği altı Azerbaycan bölgesini boĢaltacak. Buna göre ilk aĢamada altı Azerbaycan bölgesi - Gubatlı, Zengilan, Cebrail, Ağdam, Füzuli ve Kelbecer boĢaltılacak. Buraya AGĠT gözlemcileri yerleĢtirilecek, daha sonra ġuĢa ve Laçın-Karabağ ile Ermenistan arasındaki koridorda bulunan iki ana Ģehir boĢaltılacak. Ardından da Karabağ‘da yönetim biçimi tamamlanacaktı (ġıhaliyev, 2004, s.39). AGĠT‘in aldığı bu ve buna benzer kararların hiçbiri Karabağ‘da çözüm sürecine katkıda bulunmamıĢtır. Fakat AGĠT'in bu sorunda devreye girmesinin ve planlar hazırlamasının, en azından çatıĢmalardaki tırmanmayı bir süre dondurduğu yönünde görüĢler mevcuttur. AGĠT‘in arabuluculuk çalıĢmaları Rusya‘ya rahatsızlık vermiĢtir. Bunun nedeni, Rusya‘nın Karabağ meselesini Azerbaycan‘a baskı aracı olarak kullanabilmesidir. AGĠT‘in çalıĢmaları, Rusya‘nın bu ülke üzerindeki baskısını azaltıcı etki yaratabilirdi. Bu nedenle Rusya, barıĢçıl çalıĢmaların kendisinin eĢ baĢkanlığını yürüttüğü Minsk grubu içerisinde yürütülmesini desteklemektedir. b. Minsk Grubunun ÇalıĢmaları 1993 yılında BM'nin ve AGĠT'in çabaları sonunda Azerbaycan‘la Ermenistan arasındaki problemleri çözmek amacıyla AGĠT bünyesinde ―Minsk Grubu‖ kurulmuĢtur (TaĢkıran, 2002). 52 devletin üyesi bulunduğu bu grup Rusya, ABD ve Fransa tarafından ―eĢ baĢkanlık‖ statüsü ile yönetilmektedir. Minsk Grubu‘nun programında, baĢlattıkları sürecin, Karabağ Sorununun barıĢçıl yollarla tam bir çözüme ulaĢıldığında sona ereceğini belirtilmektedir (Organization for Security and Co-operation in Europe, 2009). Minsk Grubunun kararları da genel olarak, BM ve AGĠT‘in kararlarında olduğu gibi, Karabağ‘ın Azerbaycan toprağı olduğunu ve Ermenistan‘ın bu bölgede iĢgalci olduğunun kabulü yönünde olmuĢtur. Grup, 2–4 Aralık 1996 tarihlerinde bir araya gelerek zirve toplantısı gerçekleĢtirmiĢtir. Bu toplantının nihai belgesine eklenen bildiride, sorunun çözümüne iliĢkin Ģu ilkelere yer verilmiĢtir:
216
a. Azerbaycan Cumhuriyeti'nin ve Ermenistan Cumhuriyeti'nin toprak bütünlüğü; b. Azerbaycan'ın sınırları içinde Dağlık Karabağ'a en geniĢ otonomi statüsünün verilmesi; c. Dağlık Karabağ'ın tüm nüfusunun güvenliğinin güvence altına alınması‖ Neticede, Ermenistan‘ın tüm itirazlarına rağmen, Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünün tanınmasına iliĢkin madde, oy birliği ile kabul etmiĢtir (Kızıldağ, 2009). Minsk Grubu, bu kabulün üzerinden yaklaĢık 1 yıl geçmiĢ olmasına rağmen Ermenistan‘ın iĢgal ettiği bölgelerden çekilmemesi üzerine Haziran 1997‘de ―paket çözüm‖ ismi verilen bir teklif sunmuĢtur. Bu çözüm paketinin içinde yer alan öneriler Ģu Ģekildedir: 1. Karabağ, Azerbaycan‘a bağlı özerk bir bölge olacak, 2. Karabağ, kendi anayasasını hazırlama hakkına sahip olacak, 3. Ermenistan güçleri Karabağ dıĢındaki Azerbaycan topraklarından ve ġuĢa kentinden çekilecek, 4. Anılan bölgelerde güvenlik AGĠT güçlerince sağlanacak, 5. Karabağ, serbest ekonomik bölge olacaktır (Lütem,2007) Yukarıda maddeler ile belirtilen bu çözüm önerisi Azerbaycan tarafından kabul edilmiĢ olsa da Ermenistan tarafından reddedildiği için yürürlüğe konulamamıĢtır (Ġbrahimov, 2002, Lütem, 2007). Bu giriĢimin ardından Minsk, Ekim 1997 yılında "aĢamalı çözüm", Kasım 1998'de de "ortak devlet" önerisi ile sorunun iki tarafına teklif götürmüĢtür. Bunlardan birincisi Ermenistan‘ın, ikincisi ise Azerbaycan tarafından reddedilmesi sonucunda baĢarısızlığa uğramıĢ giriĢimler olarak kalmıĢtır (Ġbrahimov, 2002). 2004 yılında ―Prag Süreci‖ olarak adlandırılan müzakereler süreci de, Minsk Grubu‘nun önemli çalıĢmaları arasında sayılmaktadır. Fakat bu süreçten de istenilen sonuç elde edilememiĢtir. Süreç içerisinde Minsk Grubu‘na üye bulunan Türkiye, barıĢçıl giriĢimlerden daha aktif rol alabilmek için Azerbaycan‘ın da arzusu ile eĢ baĢkanlık görevini yürütmek istemiĢtir. Ermenistan ise, Türkiye'nin eĢbaĢkanlık isteğini reddetmiĢ, gerekçe olarak Türkiye‘nin ihtilaf taraflarından birini desteklemesinden dolayı Türkiye'nin, sürecin dıĢında tutulması gerektiğini söylemiĢtir. Türkiye2nin eĢ baĢkan olmasını engelleyen bir diğer unsur Rusya‘dır. Rusya, Ankara‘nın bu isteğine direk ret cevabını veremese de, Ermenistan‘ı bahane ederek Türkiye‘nin çözüm sürecinin içerisinde güçlü bir söz hakkı ile var olmasını engellemektedir (BYEGM, 4 Mayıs 2010). 2004 yılında Minsk Grubu, BM bünyesinde gerçekleĢtirilen ―Azerbaycan‘ın ĠĢgal EdilmiĢ Bölgelerindeki Durum‖ konulu görüĢmelerin baĢlamasına karĢı çıkmıĢtır. Grup yöneticileri bu karĢı çıkıĢa gerekçe olarak, Azerbaycan‘ın bu sorunu BM‘de tartıĢmaya açmasının barıĢ sürecine zarar vereceği düĢüncesini sunmuĢtur. Karar oylamaya sunulduğunda ise Minsk Grubu eĢ baĢkanları olan ülkeler; Rusya, ABD ve Fransa,
217
Azerbaycan aleyhine oy kullanmıĢ olmaları dikkat uyandırmıĢtır. Bu durum Azerbaycan‘ın Minsk grubuna olan güvenini sarsmıĢtır (Cavadov, 2008, ss.51–52). 2005 yılında Minsk Grubu‘nun öncülüğünde ele alınan bir baĢka planda, aĢağıdaki çözüm önerileri sunmuĢtur: 1. Karabağ bölgesi etrafında, Ermenilerce iĢgal edilmiĢ olan yedi bölgeden beĢinin boĢaltılarak Azerbaycan‘a verilmesi, 2. Nahçıvan bölgesinin Ermenistan ve Karabağ‘dan geçecek bir yolla Azerbaycan‘a bağlanması, bu yolun ve Ermenistan ve Azerbaycan sınır bölgelerinin uluslararası bir barıĢ gücü tarafından denetlenmesi, 3. Karabağ‘ın
statüsünün,
bağımsız
mı
olacağı,
Ermenistan‘a
mı,
yoksa
Azerbaycan‘a mı bağlı olacağı 10–15 yıl sonra yapılacak bir referandumla saptanmasıdır (BÜSAM, 2009). 2006 yılında Karabağ‘ı ―egemen ve demokratik bir devlet‖ olarak ilan eden anayasanın Karabağ‘da kabul edilmesiyle Ermenistan ve Azerbaycan‘ın iliĢkileri daha da gerginleĢmiĢti (Sabah, 11 Aralık 2006). Bu geliĢme, Minsk Grubunun çalıĢmalarını da sekteye uğratmıĢtı. 2006 yılında bir barıĢ giriĢimini de Minsk Grubu eĢ baĢkanları gerçekleĢtirmiĢlerdir. Bu ülkeler, 22 Haziran 2006 tarihinde grubun bağlı olduğu AGĠT Daimi Konseyi‘ne Karabağ sorunun çözümü için öngördükleri ana ilkeleri bildirmiĢlerdir (AZG, 29 Haziran 2006). ―Söz konusu ilkeler özetle Ģunlardır: Ermeni kuvvetlerinin Karabağ‘ı çevreleyen topraklardan çekilmesi Ermenistan ile Karabağ arasında bir koridor kurulması, Söz konusu toprakların silahsızlandırılması ve bir barıĢ gücünün denetimine verilmesi Karabağ‘ın nihai hukuki statüsünü saptamak için bir referandum veya halk oylaması yapılması, KiĢilerin iĢgal edilmiĢ topraklara ve Karabağ‘ın savaĢtan etkilenmiĢ bölgelerine geri dönmeleri için uluslararası yardım sağlanması, Tarafların kuvvet kullanmaktan veya kuvvet kullanma tahdidinde bulunmaktan vazgeçmeleri, Ġki taraflı veya uluslararası güvenlik garantilerinin verilmesi Karabağ‘ın nihai statüsünün ne olacağının belirtilmemiĢ olması, tarafların bir anlaĢmaya varmasını engellemiĢtir. Sürecin devamında ise, seçim yılları olan 2007 ve 2008‘de müzakereler sürdürülmüĢtür‖ (Lütem, 2007). Minsk Grubu‘nun önerileri içerisinde hem Azerbaycan‘ın hem de Ermenistan‘ın kabul ettiği çözüm önerisi ―Madrid Ġlkeleri‖ olmuĢtur. 6 Haziran 2008 tarihinde Azerbaycan ve
218
Ermenistan baĢkanları St. Petersburg‘da bir araya gelerek kabul ettikleri bu ilkeler aĢağıda özetle Ģu Ģekilde maddelendirilebilir: 1. Ermenistan askeri kuvvetlerinin Karabağ‘ı çevreleyen Azerbaycan topraklarından çekilecek, 2. Bu bölgelerdeki Azeri göçmenlerinin durumları yeniden düzenlenecek, 3. Yerleri değiĢtirilen kiĢiler ve mülteciler eski yerlerine geri dönme hakkına sahip olacaklar, 4. Karabağ ve Ermenistan‘ın Laçin koridoru ile bağlanacak, 5. Dağlık Karabağ bölgesine barıĢı koruyucu güçler getirilecek, 6. Azerbaycan‘a verilen topraklar askeri varlıktan arındırılacak, 7. Ermenistan – Karabağ dıĢ iletiĢimini üzerindeki engellerin kaldırılacak, Türkiye ile Ermenistan sınırı açılacak, 8. Dağlık Karabağ‘ın statüsü belirlenecek, nihai statüsü ise yapılacak referandum ile belirlenecek, 9. BarıĢ gücü harekâtı dâhil uluslararası güvenlik garantileri ve yardımlar temin edilecektir (BÜSAM, 2009). Bu ilkeler içerisinde Türkiye‘ye atıf yapılan madde dikkat çekicidir. Türkiye, Karabağ ihtilafının tarafı değildir. Hatta Ermenistan Hükümeti, Türkiye‘nin sürece dâhil olmasının kesinlikle karĢısında tavır almıĢtır. Buna rağmen sınırlarını Ermenistan‘a kapatan Türkiye‘nin bu kısıtlamasının kaldırılması önerisinin Karabağ problemi çerçevesinde getirilmesinin, Türkiye ile birlikte Avrupa‘ya kapısı kapanan Ermenistan‘a bir avantaj olarak sunulduğu değerlendirilmektedir. 29 Ocak 2009 tar ihinde Minsk Grubu eĢ baĢkanları olan Fransa Büyükelçisi Bernard Fassier, Rusya Federasyonu Büyükelçisi Yuri Merzlyakov ve ABD DıĢiĢleri Bakan Yardımcısı Matthew Bryza, amacın toprak bütünlüğünün Helsinki Nihai Senedi ilkelerine dayandığı, self-determinasyon hakkına dayanan ve kuvvet kullanılmadan yapılan adil ve dengeli bir anlaĢma yapmak olduğunu belirtmiĢlerdir (Armenia Foreign Ministry, 2009). Bu açıklamanın devamında, Madrid ilkelerine vurgu yapılmıĢtır. Minsk grubu eĢ baĢkanları, sürecin bu ilkeler çerçevesinde yürütülmesi için hem Azerbaycan ile hem de Ermenistan ile görüĢmeler gerçekleĢtirmiĢtir. 29 Mart‘ta Stepanakert'te yapılan görüĢmeler sonrasında açıklama yapan Yuri Merzlyakov, Madrid Prensipleri üzerinde genel anlaĢmaya vardığına dikkati çekmiĢ fakatkriterler içerisinde yer alan bazı maddelerinin Ermenistan tarafından kabul edilmediğini belirtmiĢtir. Merzlyakov, "Birkaç yıl önce Ermenistan tarafı Madrid Kriterlerini kabul ediyordu, Azerbaycan ise kabul etmiyordu. Şimdi Ermenistan tarafının bütün maddeleri kabul etmediği
219
anlaşıldı. Anlaşma zeminine ulaşmak için çok çalıştık, çalışacağız" diye konuĢtu (Tert, 29 Mart 2010). Görüldüğü gibi Minsk Grubu, Karabağ ihtilafı sürecinde aktif bir rol sergilemiĢtir. Buna karĢın problem içerisinde etkin bir nüfuza sahip olduğu söylenemez. Bunun iki temel nedeni bulunmaktadır. Birincisi; grup, bağlayıcı ya da caydırıcı kararlar alıp uygulama yetkisine sahip değildir. Grubun aldığı kararlar sadece tavsiye niteliğinde olduğu için, devletler için sadece öneri niteliğinde kalmaktadır. Ġkinci neden olarak; Minsk Arabulucu Grubunun üyeleri içerisinde ekseriyetin, eskiden beri Ermenileri destekleyen ülkelerden oluĢması gösterilebilir. Bunların içerisinde Rusya Federasyonu, Amerika BirleĢik Devletleri, Ġngiltere ve Fransa öncü devletler olarak sayılmaktadır. Bu devletler, Ermenilerin Azerbaycan topraklarında gerçekleĢtirdiği iĢgaller ve Azeri halkına karĢı yaptıkları kıyımlar karĢısında sessiz ve tepkisiz bir tutum sergilemektedirler (Saray, 2009). Türkiye BaĢbakanı Erdoğan‘ın, "Rusya, ABD ve Fransa isteseydi Ermenistan işgale son verirdi" (BYEGM, 20 ġubat 2010) açıklaması, Minsk Grubunda eĢ baĢkanlık yürüten bu devletlerin tutumlarının yanlılığına vurgu niteliği taĢımaktadır. Bu iki etmen, Minsk grubunun Karabağ sorununa iliĢkin sınırlı söz hakkını daha da etkisizleĢtirmektedir. Bugün gelinen süreçte sorununun hala çözümsüz olmasında, grubun bu zaaflarının etkili olduğu değerlendirilmektedir. 6. BĠREYSEL GĠRĠġĠMLER VE ÖNERĠLER Hocalı Soykırımı sırasında yaĢanan hadiseleri yazılı ve görsel basından öğrenen dünya kamuoyunun geneli, olaydan dolayı büyük üzüntü duymuĢtur. Özellikle katledilen Azeri Türklerinin görüntüleri, bu konuda büyük bir hassasiyet yaratmıĢtır. Özellikle Türk dünyası, bu olaydan dolayı çok derin bir üzüntü duymuĢtur. Bunun nedeni, Hocalı‘da gerçekleĢen bu soykırımın kendi milliyetlerine karĢı iĢlenmiĢ olmasıydı. Bu nedenle de Hocalı
konusunda
bireysel
giriĢimlerin
çok
büyük
bir
kısmı,
Türkler
tarafından
gerçekleĢtirilmiĢtir. Azeri halkı, bu konuda büyük bir özveri ile pek çok giriĢimde bulunmuĢtur. Hocalı faciası hakkında bütün hakikatlerin dünyaya duyurulması, siyasi ve hukuki alanda görüĢülmesi, dünya kamuoyunun dikkatini bu meseleye çekmek ve bu olayın soykırım olarak kabul edilmesi için önemli adımlar atmıĢlardır. Hocalı katliamının tanıtılması ve soykırım olarak kabul edilmesine yönelik olarak Ģimdiye kadar gerçekleĢtirilen bazı faaliyetler Ģunlardır: Konu ile ilgili fotoğraf sergileri açılmıĢ, farklı dillerde kitaplar yazılmıĢ, konferanslar düzenlenmiĢ, siyasilerle görüĢmeler gerçekleĢtirilmiĢ, uluslararası kuruluĢlara müracaat edilmiĢ, internet ortamında birçok site kurulmuĢ, anma etkinlikleri düzenlenmiĢ, yazılı ve görsel basına demeçler verilmiĢtir. ġunu da belirtmekte yarar var: Ermeniler, Hocalı olaylarının bu bireysel giriĢimlerle anılmasından büyük bir rahatsızlık duymaktadırlar. Örneğin Ermenistan‘ın yüksek tirajlı AZG
220
gazetesi, Hollanda'da YaĢayan Azeriler Birliği‘nin (HYAB), Hollanda‘nın Hague Askeri Mezarlığı'nın Müslümanlara tahsis edilen alanında 'Hocalı ġehitleri Anıtı' dikilmesi iznini aldıkları haberini verdikten sonra Ģu yoruma yer vermiĢtir: ―Her halükarda Hollanda'da yaĢayan Azerbaycanlılar için Hocalı 'Ģehitleri' anıtı yerine, Ramil Safarov'un anıtını dikmek daha yerinde olur. Hatırlanacağı gibi Ramil Safarov, Ermeni subay Gurgen Margaryan'ı, Macaristan'ın BudapeĢte kentinde birkaç yıl önce NATO Dil Kursu esnasında uyurken baltayla öldürmüĢtü. Safarov, Azerbaycan'da bir Ermeni subayı öldürdüğü için 'ulusal kahraman' ilan edilmiĢti. Dolayısıyla Azerbaycan'lı cani'nin anıtı, sadece Hocalı 'Ģehitler'ini değil tüm Azerbaycan halkını da temsil edebilir‖ (AZG, 8 ġubat 2008). Gazete açıkça, Azerbaycanlıları ancak cani olarak nitelendirdikleri bir katilin temsil edebileceğini belirterek, Hocalı anıtının dikilmese karĢı duyduğu tepkiyi dile getirmektedir. Azerbaycanlılar ise bu tepkilere cevap vermeyerek faaliyetlerini sürdürmektedirler. Türkiye'de de Hocalı olayının tanıtılması için önemli çalıĢmalar yürütülmüĢtür. Konu hakkında televizyonlarda ve internet ortamında görüntüler, fotoğraflar yayınlamakta ve bilgiler verilmekte, olay lanetlenmektedir. Türkiye'deki aydın sınıfı ve akademisyenler de konuya verdikleri desteği, araĢtırmaları ve konferansları ile göstermektedirler. Bazı milletvekilleri ve siyasi liderler de bu katliamın soykırım olduğu yönündeki kiĢisel görüĢlerini paylaĢmıĢlardır. Azerbaycan Kültür Derneği, Türkiye‘de Hocalı katliamının tanıtılması ve soykırım olarak kabul edilmesi için önemli faaliyetlerde bulunmaktadır. Örneğin bu derneğin Genel BaĢkan Yardımcısı Ġsa YaĢar Tezel, konunun BirleĢmiĢ Milletlere götürülebilmesi için katliamın, TBMM tarafından ―soykırım ‖ olarak kabul edilmesinin önemini vurgulayarak pek çok siyasi ile görüĢmeler düzenlemiĢtir (Azerbaycan Kültür Derneği, 2007, s.26). Mecliste ise böyle bir karar verilmesi konusunda herhangi bir adım atılmamıĢtır. 15 ġubat 2003 yılında Hocalı kasabasından göçe zorlanan kiĢiler, konunun uluslar arası kuruluĢlar tarafından değerlendirilmesi amacı ile BirleĢmiĢ Milletlere, Avrupa Parlamentosu'na ve Avrupa Güvenlik ve ĠĢbirliği Komisyonu'na müracaat edilmiĢlerdir. Buna göre, ‖1992 yılının ġubat ayında Ermeniler tarafından yapılan katliam hakkında daha dikkatli davranılarak, olayın hukuki ve siyasi olarak değerlendirmelerine ve Ermenistan'ın bir tecavüzkâr devlet olarak gösterilmesi gerektiğini‖ belirtmiĢlerdir (Vermez, 2007, s.25, Azerbaycan President, TY‘dan alıntı). Bu uluslararası kuruluĢlar ise herhangi bir somut adım atmamıĢlardır. Bugünün tarihi ile katliamın aradan 18 yıl geçmesine rağmen, konu ile ilgili siyasi ve hukuki alanda önemli adımlar atılmamasının önemli bir sebebi olarak, dünya kamuoyuna konunun mahiyetinin anlatılamamıĢ olması görülmektedir. Oysaki Hocalı konusunda bilinçli kitlelerin oluĢması sağlanabilirse, bu unsurlar yaĢadıkları devletlerin Hocalı‘da yaĢananları soykırım olarak tanımaları konusunda kamusal baskı oluĢturabilirler.
221
Ermenilerin 1915 olaylarını soykırım olarak tanıtma çabalarını yakından Ģahit olan Türk dünyası, Hocalı konusunda diasporanın faaliyetlerini kendisine model alabilir. Açık olarak örnek verilmesi gerekilirse, Hocalı hakkında aĢağıdaki uygulamalar gerçekleĢtirilebilir: Makale, tez, kitap gibi eserlerin yazımı desteklenebilir, Konuya iliĢkin değerli çalıĢmalar yabancı dillere tercüme edilerek yayımlanabilir, Konuya dair bilimsel çalıĢma sayısı ve niteliğinin artırılması için konunun bilimsel kadrolara tanıtılması da önemlidir. Bunun için üniversitelerle iliĢkiler geliĢtirilebilir, Filimler ve belgeseller çekebilir, tiyatrolar sergilenebilir, Müzik klipleri hazırlanabilir, Yerel, bölgesel ve uluslar arası sempozyumlar, konferanslar ve seminerler düzenlenebilir. Bu etkinliklerle beraber konunun daha akılda kalıcı olması adına broĢür ve CD dağıtılabilir, Hocalı Soykırımı Enstitüsü açılırsa, bu enstitü vasıtasıyla konu, bilimsel bir zeminde çok daha detaylı incelenebilir, Hocalı soykırımı kürsüsü kurulabilir, Ġnternet ortamında farklı dillerde siteler kurulabilir. Buralardan gerçekleĢtirilen görüntü, video, belgesel paylaĢımları ile daha etkili anlatımlar gerçekleĢtirilebilir, Kitle iletiĢim araçları, dünya kamuoyuna seslenebilmek adına önemli bir araçtır. Tüm dünyada medya ile bağlantı kurabilecek bilimsel ve teknik araĢtırma ekiplerinin oluĢturulması, bu açıdan yarar sağlayabilir, Her yıl Hocalı Soykırımının iĢlendiği tarih olan 26 ġubat‘ta Hocalı Soykırımını anma törenleri Türklerin yoğun olarak yaĢadıkları farklı ülkelerde ve farklı Ģehirlerde düzenlenebilir, Yurtiçinde ve yurtdıĢında ortak vakıflar kurulabilir, Karikatür yarıĢmaları düzenleyerek hem konuya ilgi artırılabilir, hem de konuya dair çok değerli eserler elde edilebilir, Bir arĢiv, kütüphane ve istatistikî bilgi merkezi oluĢturulabilir, Posterler ve afiĢler sayesinde her kesimden çok geniĢ kitlelere ulaĢılabilir, Konuya iliĢkin çalıĢmalar kütüphaneler ile bürokratlara, subaylara ve siyasi erklere ücretsiz dağıtılabilir, Soykırım anıtlarını diktirilebilir ve soykırım müzesi, eğitim ve araĢtırma merkezi gibi kurumlar oluĢturulabilir, ÇeĢitli ülkelerin resmi kurumları ile iletiĢime girilerek olaya resmi yaklaĢımlar sağlanabilir,
222
Bu etkinliklerin mali yükümlülüğünü hafifletmek adına, bazı filmler yada farklı etkinlikler yardım toplama amaçlı gerçekleĢtirilebilir. Bu sayede daha farklı projelerinde hayata geçirilmesi sağlanabilir. Bireysel giriĢimler, konuya dair hukuki sürecin baĢlatılması için de önemlidir. Soykırım suçu, insanlığa karĢı iĢlenen suçlar kategorisine girdiği için Hocalı olayını devletler gibi ―grup ve kiĢilerde, hem iç hukuka hem de uluslararası hukuka (1948 Soykırımları Önleme ve Cezalandırma SözleĢmesinin 2. maddesindeki tüm hükümleri, ayrıca 1949 ve 1977 Cenevre SözleĢmesinde ki SavaĢ Suçlarını, BarıĢa KarĢı Saldırı Suçu ve Ġnsanlığa KarĢı ĠĢlenen Suçların Cezalandırılması, Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Tüzüğü 5,6,7.8 maddelerin, Avrupa Ġnsan Hakları SözleĢmesinin ihlallerini ele alan AĠHM‘ye) suçluların cezalandırılması için baĢvuru yapabilir ve konunun takipçisi olabilirler‖ (Yürükel, 2007, ss.29–30). Dünyanın çok farklı yerlerine dağılmıĢ bulunan Türkler, milli bir bilinç ile vatandaĢı oldukları ülkede soykırım suçluları görülen Ermeni siyasi ve askeri yetkililerine karĢı açacakları bu davalar (Cafersoy, 2002, s.29) aynı zamanda Hocalı‘da yaĢananların dünyaya duyurulmasında da önemli bir araç vazifesi görebilir. Bu siyasi ve hukuki desteğin sağlanabilmesi için ise -ister Azerbaycan vatandaĢı olsun, isterse herhangi bir ülkenin vatandaĢı olsun- bütün Türklerin olayın köklerinin ne kadar derinlerde olduğunu fark ederek, 1992 yılında yaĢanan bu soykırımın gelecek yıllarda da tekrarlanabileceği bilincine ulaĢması gerekmektedir. En baĢta Türkler, bu konunun önemini fark etmeli ve dünyaya bunu duyurabilmelidirler.
223
SONUÇ Hocalı kentinde yaĢayan Azeri Türkleri terör eylemlerine giriĢmemiĢ, etnik temizliğe baĢvurmamıĢ, Ermenistan‘a karĢı savaĢ giriĢiminde bulunmamıĢ, Ermeni ordularıyla çatıĢmamıĢ,
lojistik
yolları
kesmemiĢ,
Ermeni
sivilleri
katletmemiĢlerdir.
Kentin
sanayileĢmesi ve birçok alanda geliĢmesi de göz önüne alındığında Hocalı sakinlerinin uygar, baĢarılı ve barıĢçıl yönleri açığa çıkmaktadır. Böyle bir grup baĢka hiçbir neden yokken, sadece etnik-dini kimliğinden ötürü, önceden planlanarak, büyük bir örgütlenme sonucu sistematik ve kitlesel bir kıyıma tabi tutulmuĢtur. Bu katliamdan itibaren Ermeni Hükümeti tarafından Hocalı‘da tek bir Türkün yaĢamasına dahi müsaade edilmemiĢtir. Bunun adı BM‘in Soykırım Suçunu Önleme ve Cezalandırma AnlaĢmasında yapılan tanım gereği soykırımdır. Bu bulgu gereği Hocalı soykırımı; BM Meclisinin Soykırım Suçunu Önleme ve Cezalandırma Konvansiyonu, Nürnberg Askeri Mahkemesinin Nizamnamesi, Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi(mad.4), Raunda Uluslararası Ceza Mahkemesi Nizamnamesi (mad.1), Uluslararası Ceza Mahkemesinin Statüsü (mad.6) gereği uluslararası suç olarak tanınmalıdır. Soykırım gibi uluslararası boyutlu bir suçun engellerle karĢılaĢmaması ve cezalandırılmaması iki taraflı olumsuzluklar doğurabilir. Olayın mağdurları için adaletin yerine getirilmemiĢ olması, suçlu görülen tarafa karĢı kin ve nefret duygularını geliĢtirerek, intikam alma isteğini verebilir. Yine olayın faillerinin ceza almamıĢ olması, bu suça teĢvik anlamı taĢıyabilir. Soykırım suçlularının gerçek sorumlularının ortaya çıkartılmaları ve cezalandırılmaları, barıĢ ve adaletin sağlanmasının yanı sıra, toplumlararası kin ve nefretin yatıĢtırılması ve potansiyel suçların önüne geçilmesi bakımından büyük önem arz etmektedir. Soykırım suçunun önlenilmesinde ceza caydırıcılığı faktörü ihmal edilmemelidir. Azeri Türkleri adaletin sağlanmadığı inancını taĢırken Ermeniler tarihsel anlamda kendilerine
ait
olduğunu
belirttikleri
topraklar
üzerinde
hâkimiyetlerini
geniĢletme
çabasındalar. Böyle bir atmosferde yaĢatılan Ģiddetin yine Ģiddet doğuracağı, yaĢatılan katliamın, bir sonrakinin akrabası olacağı öngörülmektedir. Bölgesel güvenlik ve istikrarın sağlanabilmesi için Hocalı soykırımının uluslar arası hukuki neticeleri uygulanmalıdır. Ermenistan‘ın etnik temizlik algısı, Büyük Ermenistan Projesi ve sözde Ermeni Soykırımı iddialarının Ermenistan dıĢ politikasında Ģekillendirici roller oynamaktadır. Konuyla ilgili yapılacak araĢtırmalarda bu üç parametrenin doğru analizlerinin yararı olacağı düĢünülmektedir. Bu sayede Ermenistan dıĢ politikası daha doğru analiz edebileceği ve Ermenistan‘ın
bölgeye
ve
Türkiye‘ye
değerlendirilmektedir.
224
yönelik
hamlelerinin
öngörebileceği
KAYNAKÇA Kitaplar: Anadol, C. (2007). Ermeni Dosyası. Ġstanbul: Bilge Karınca. Aran, S. (2010). Dünya, Azerbaycan‘ın Sesini Dinle, Öncel (Ed.), Hocalı Soykırımı (ss.1-4). Ġstanbul: Azerbaycan Cumhuriyeti Ġstanbul BaĢkonsolosluğu. Aras, O.N. (2001). Azerbaycan'ın Hazar Ekonomisi ve Stratejisi. Ġstanbul: Der Yayınları. Aras, O.N. (2008). Karabağ Ekonomisi ve Karabağ SavaĢı‘nın Ekonomik Etkileri. Aras (Ed.), Karabağ Savaşı (ss.110-134). Bakü: Kafkasya AraĢtırmaları Enstitüsü Yayınları. Arzumanlı,V. ve BahĢeliyeva, H. (2008). Türk Dünyası ve “Büyük Ermenistan” Hülyası. Bakü: CBS Matbaası. Atatürk, M.K. (TY). Nutuk. Ġstanbul: ASM Yayıncılık. Attar, A. (2005). Karabağ Sorunu Kapsamında Ermeniler ve Ermeni Siyaseti. Ankara: Atatürk AraĢtırma Merkezi. Ayverdi, S. (2007). Türkiye‟nin Ermeni Sorunu. (5.b). Ġstanbul: Kubbealtı NeĢriyatı. Dedeyev, B. (2008). Dağlık Karabağ Sorununun Tarihi Arka Planına BakıĢ. Aras (Ed.), Karabağ Savaşı (ss.16-27). Bakü: Kafkasya AraĢtırmaları Enstitüsü Yayınları. Feigl, E. (2007). Ermeni Mitomanyası. Ġstanbul: Yazarın Kendi Yayını. Gürün, K. (2008). Ermeni Dosyası. (8.b). Ġstanbul: Remzi Kitabevi. Halaçoğlu, Y. (2007). 1915 Soykırım Ġddiaları, Savcılar ve Hakimler. EkĢi (Ed.), Belgeler ve Tanıklarla Türk- Ermeni İlişkilerinde Tarihi Gerçekler (ss.85-100). Ġstanbul: ALFA. Harp Akademileri Komutanlığı (1992). Azerbaycan Cumhuriyeti‟nin Bağımsızlığı ve Karabağ Olayları. Ġstanbul: Harp Akademileri Basımevi. Hartill, L. R. (1990). Bir Ermeninin Anılarında Azerbaycan Olaylar 1918-1922. Ġstanbul: KastaĢ Yayınları. Ġbayev, V (2008). Dağlık Karabağ SavaĢının Siyasi ve Hukuki Boyutları, Aras (Ed.), Karabağ Savaşı (s.60). Bakü: Kafkasya AraĢtırmaları Enstitüsü Yayınları. ĠĢyar.Ö.G. (2004). Sovyet- Rus Dış Politikaları ve Karabağ Sorunu. Ġstanbul: ALFA Yayıncılık. Kacaznuni, O. (2006). Taşnak Partisi‟nin Yapacağı Bir Şey Yok. (Çev. Arif Acaloğlu). (13.b). Ġstanbul: Kaynak Yayınları. (Eserin orijinali 1923 yılında yayımlandı).
225
Küçüksoy, H. (2007). Tarihi Belgeler ve Uluslar arası Hukuk Kuralları Işığında Karabağ Sorunu. Ankara: Rıhtım Yayınevi. Mammadova, H. (2003). Xocalı: Şehidler, Şahidler. Bakü: Yeni NeĢrler Yayınevi. Metin, H. (2001). Türkiye‟nin Siyasi Tarihinde Ermeniler ve Ermeni Olayları. (3.b). Ankara: Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları. Moroğlu, N. (2007). Hukuki Açıdan Ermeni Soykırımı Ġddiaları. EkĢi (Ed.), Belgeler ve Tanıklarla Türk- Ermeni İlişkilerinde Tarihi Gerçekler (ss.77-84). Ġstanbul: ALFA. Ortaylı, Ġ. (2007). Jenosit Kavramı. EkĢi (Ed.), Belgeler ve Tanıklarla Türk- Ermeni İlişkilerinde Tarihi Gerçekler (ss.211-217). Ġstanbul: ALFA. Öncel, Ġbrahim Halil (2010). Hocalı Soykırımı. Ġstanbul: Azerbaycan Cumhuriyeti Ġstanbul BaĢkonsolosluğu. Öke, M.K. (1991). Saraydaki Casus: Gizli Belgelerle Abdülhamit Devri ve İngiliz Ajanı Yahudi Vambery.(3.b) Ġstanbul: Hikmet NeĢriyat. Öymen, O. (2007). Ermeni Sorununun Dünü Bugünü. EkĢi (Ed.), Belgeler ve Tanıklarla Türk- Ermeni İlişkilerinde Tarihi Gerçekler (ss.27-45). Ġstanbul: ALFA. Özdemir, H. (2007). Ermeni Sorununun Ortaya ÇıkıĢı ve GeliĢimi. EkĢi (Ed.), Belgeler ve Tanıklarla Türk- Ermeni İlişkilerinde Tarihi Gerçekler (ss.101-112). Ġstanbul: ALFA. Saray, M. (2005). Ermenistan ve Türk Ermeni İlişkileri. (2.b). Ankara: Atatürk AraĢtırma Merkezi. Süleymanov, E. (2006). Xocalı Soyqırımı. Bakü: Alibov, Zeynalov ve Oğulları Yayını. ġarlı, A. (2005). Hocalı‟da Türk Soykırımı. (Çev. Gökmen Kılıçoğlu). Ġstanbul: ASEF Yayınları. ġıhaliyev, E. A. (2002). Türkiye ve Azerbaycan Açısından Ermeni Sorunu. Ankara: Türk Kültür ve Eğitim Norm GeliĢtirme Vakfı Yayını. ġimĢir, B. (2007). Malta Mahkemeleri, Ermeni Terörü ve ġehit Türk Diplomatları. EkĢi (Ed.), Belgeler ve Tanıklarla Türk- Ermeni İlişkilerinde Tarihi Gerçekler (ss.113-149). Ġstanbul: ALFA. Tansel, S. (1991). Mondros‟tan Mudanya‟ya Kadar. Cilt I, Ġstanbul: Mili Eğitim Basım Evi. ss. 84–135. TaĢkıran, C. (1995). Geçmişten Günümüze Karabağ Meselesi. Ankara: Genelkurmay Basımevi.
226
Tverdohlebof, Y. (2007). Gördüklerim Yaşadıklarım (Erzurum 1917-1918). (Çev. Ertuğrul Bostancı). Ankara: Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt BaĢkanlığı Yayınları. Yılmaz, R. (2008). ―Dağlık Karabağ SavaĢı‘nın Ġnsan Hakları Açısından Analizi‖. Aras (Ed.), Karabağ Savaşı (ss. 60- 81). Bakü: Kafkasya AraĢtırmaları Enstitüsü Yayınları.
Tezler: Bardakçıoğlu, D. (2005). Ermenistan Dış Siyaseti ve Sınır Kapısı Sorunu, Kadir Has Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Yüksek Lisans Tezi. Cavadov, R. (2006). Karabağ Sorunu Çerçevesinde AGİT-Azerbaycan İlişkileri., Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Yüksek Lisans Tezi. Ertekin, B. (2007). 1995 – 2005 Yılları Arasında Türkiye-Ermenistan İlişkileri. Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Yüksek Lisans Tezi. Eyvazov, E. (2004). NATO ve Azerbaycan. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Yüksek Lisans Tezi. ss.85-95. Garibov, M. (2006). I. Dünya Savaşından Günümüze Azerbaycan- Ermenistan İlişkileri. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Doktora Tezi. Hasanov, Ġ. (2003). Haydar Aliyev Döneminde Azerbaycan'ın Dış Politikası(1993-2001). Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Yüksek Lisans Tezi. ss.28-49 Ġbadov, A. (2007). Azerbaycan Dış politikasında Dağlık Karabağ Sorunu ve Ermeni Sorunu: Çözümler, Öneriler. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. DoktaraTezi. Karabayram, F. (2007). Rusya Federasyonu‟nun Güney Kafkasya Politikası. Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Yüksek Lisans Tezi. KaraĢ, Z. (2007). Ermeni Terör Örgütü: ASALA. Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi. ss.1-40. Keskin, H. (2005). Birinci Dünya Savaşı'ndan Bugüne Ermeni Sorunu. Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Yüksek Lisans Tezi. Khalilov, A. (2008). Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Işığında Karabağ Sorunu. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Yüksek Lisans Tezi. Mahmudov, N. (2006). Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin Yıkılışından Sonra Azerbaycan- Rus İlişkileri. Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Yüksek Lisans Tezi. ss.1-53. Nesirov, C. (2006). Avrupa Konseyi – Azerbaycan İlişkileri. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Yüksek Lisans Tezi. ss.96-99. Özerinç, S.B. (2008). Uluslar arası Haber Ajanslarından Reuters‟a Göre Karabağ Sorunu. Marmara Üniversitesi Türkiyat AraĢtırmaları Enstitüsü. Yüksek Lisans Tezi. Sayılan, M.O. (2007). 1988 – 95 Arası Dağlık Karabağ Sorunu. Ankara Üniversitesi Sosyal
227
Bilimler Enstitüsü. Yüksek Lisans Tezi. ġıhaliyev, E. (2004). Azerbaycan- Ermenistan İlişkilerinde Rusya ve İran Faktörü. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Doktora Tezi. Uluada, M. (2006). GeçmiĢten Günümüze Ermeni meselesi ve Sözde Soykırımın Uluslar arası Kriterler Açısından Değerlendirilmesi. Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Yüksek Lisans Tezi. Vermez, H. (2007). Dağlık Karabağ Göçmenlerinin Sosyo-Ekonomik Problemleri. Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Yüksek Lisans Tezi. Makaleler: Abdullah, M. (2000, Ocak-ġubat). ―Azerbaycan ve Türkiye Arasındaki Diplomatik- Politik ĠliĢkilerin Özellikleri‖ Azerbaycan Türk kültür Dergisi. (331). ss.10-18. Alekserli, A. (2002, Mart-Nisan). ―Ermenilerin 1918 yılında Bakü‘de uyguladıkları Soykırım‖. Azerbaycan Türk Kültür Dergisi (341). ss.28–35. Ağaoğlu, E. (2001, Ocak-ġubat)."Ermenilerin Azerbaycan Topraklarını ĠĢgali ve Azerbaycanlıların Soykırımı Günü". Yeni Türkiye Dosyası: Ermeni Sorunu Özel Sayısı (38). ss.20- 27. Alisoy, E. (2003, Haziran). ―Kuzey Azerbaycan Türkleri ve Hocalı Soykırımı‖. Türk Dünyası Kültür Dergisi (198). ss.15-20. Attar, A.(2003, ġubat) ―Rus Albayları Ermeni Terörünü Açıklıyor‖. Askeri Tarih Araştırmaları Dergisi (1/1). ss.102-115. Bilgin, M.S. (2005 Temmuz). ―Türkiye, Ġsrail ve Arap Üçgeninde Ermenistan‘ın Ortadoğu Politikası. Stratejik AraĢtırmalar Dergisi. (5 ). Yıl: 3, ss.204-210. Cafersoy, N. (2002-Mart-Nisan). ―10. Yılında Hocalı Soykırımı‖. Azerbaycan Türk Kültür Dergisi. (341). ss.27-33. Carthy, Mc J. (2005, ġubat). "Ġlk Kan". Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. (19). ss.341-356. Çağlayan, K. T. (1999-Temmuz). ―Büyük Ermenistan Projesi ve Ġngiltere‖. Atatürk AraĢtırma Merkezi Dergisi, Cilt:XV, Sayı:44. ss.510-524. Güler, A. (2003-Nisan). ―Lozan‘dan Günümüze Ermeni Sorunu‖. Eğitim Dergisi. (38). ss.6470. Gürbüz, V. (2003-Yaz). "Dağlık Karabağ Sorunu ve Azerbeycan Politikaları 1988-1994". Ermeni AraĢtırmaları (10). ss.5-12. Ġlter, E. (2003, Nisan). ―Ermeni Kilisesi ve Terör". Eğitim Dergisi. (38). ss.75-89.
228
Karacakaya, R. (2005, Eylül). ―Ermeni Terörizminin Farklı Bir Boyutu‖. Stratejik AraĢtırmalar Dergisi (7). ss.101-109. Kasım, K. (2003, Kasım). ―Uluslararası ĠliĢkiler Boyutuyla Ermeni Sorunu‖. Eğitim (38). ss.29-33. Memmedov, A. (2002, Kasım- Aralık) ―Hocalı Soykırımı‖. Azerbaycan Türk Kültür Dergisi (345). Recebov, Z. (2001, Ocak- ġubat). ―Karabağ Sorunu‖. Azerbaycan Türk Kültür Dergisi (337). ss.36-42. Saray, M. (2004). "Ermenilerin Ġddiaları ve Tarihi Gerçekler". Atatürk AraĢtırmaları Merkezi Dergisi, C:20, (59). ss.1-9. Sarıkaya, Y. (2007, Sonbahar). ―Azerbaycan Siyasi Tarihinde 20 Ocak 1990 Katliamı‖. Azerbaycan Türk Kültür Dergisi (359). ss.4-10. Sarıkaya, Y. (2008, Ocak). ―Geleneksel Ermeni Terör Politikası: Terörizmi MillileĢtirmek ve Hocalı Katliamı‖. Azerbaycan Türk Kültür Dergisi (373). ss.3-10. Sarınay, Yusuf (2003-Nisan). "Ermeni Sorunu ve Türk ArĢivleri". Eğitim Dergisi (38). ss.115118. Sofuoğlu, A. (2002, Kasım). ―KurtuluĢ SavaĢı Döneminde Kocaeli- Yalova- Ġznik Çevresinde Rum ve Ermeni Terörü‖. Atatürk AraĢtırma Merkezi Dergisi, Cilt:XVIII, Sayı:54, ss.795- 803. Weems, S.A (2007, Mayıs-Haziran-Temmuz). ―Ermenistan Terörist ―Hıristiyan‖ Ülkenin Sırları‖. Azerbaycan Türk Kültür Dergisi. ss.14-35. Yel, S. (2002, Kasım). ―Brest- Litovsk BarıĢ Konferansında Sovyet Rusya‘nın Ermeni Politikası‖. Atatürk AraĢtırma Merkezi Dergisi. C:XVIII (54), ss.825-833. Rapor ve Diğer Dökümanlar: Akyol, T. (2005, Ocak-ġubat). ―Türkçe, Türkiye, Azerbaycan‖. Azerbaycan Türk Kültür Dergisi (358). s.19. Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, Aralık 1982, Sayı:81, Ankara: Genel Kurmay Basım Evi. Aslanlı, A. (2005, Ocak-ġubat). ―Azerbaycan Toprakları Halen Ermeni ĠĢgali Altındadır‖. Azerbaycan Türk Kültür Dergisi. (358). ss.9-10. Azerbaycan Türk Kültür Dergisi. (2007a, ġubat- Mart- Nisan). ―Dünya Basınında Hocalı Katliamı‖. (370). ss.35–40. Azerbaycan Türk Kültür Dergisi ( 2007b, ġubat-Mart-Nisan). ―Hocalı Katliamı TBMM‘nin Gündeminde‖. (370). ss.32–34. BaĢbakanlık Devlet ArĢivleri Genel Müdürlüğü Yayınları (1998). ArĢiv Belgelerine Göre Kafkaslarda ve Anadolu‘da Ermeni Mezalimi 1920–1922, Cilt. IV, Nu:35, Ankara.
229
BOA1: BOA, 1.ġb, 28/1/1337, HR. SYS. 2878/79. BOA2: BOA, 22/Ra/1339, HR. SYS. 2879/64. BOA3: BOA, 28/C/1339, HR.SYS. 2878/82. BOA4: BOA, 24/B/1339, HR. SYS. 2878/81. BOA5: BOA, 21/R/1340, HR. SYS. 2878/93. BaĢbakanlık Devlet ArĢivleri Genel Müdürlüğü Yayınları (1992). İç ve Dış Basında Karabağ Olayları. Ankara: Bibliyografya II, Yayın nu:6/2. BozkuĢ, Y.D. (2007-Eylül). ―Ermenistan Silahlanmaya Devam Ediyor‖, Stratejik Analiz Dergisi (89). ss.16-20. Cafersoy, N.(2002 Mart- Nisan). ―10.Yılında Hocalı‖. Azerbaycan Türk Kültür Dergisi (341). ss.13-17. EkĢi, O. (2005, Ocak-ġubat). ―Ya Hocalı Katliamı?‖. Azerbaycan Türk Kültür Dergisi (358). s.20. Hocalı Katliamı TBMM‘nin Gündeminde. (2007, ġubat-Mart-Nisan). Azerbaycan Türk Kültür Dergisi (370) ss.32-36. Kamiloğlu, T. V. (2005, Temmuz-Ağustos). ―Hocalı Olayları Uluslar arası Hukuki Değerini Beklemektedir‖. Azerbaycan Türk Kültür Dergisi (361). s.23-30. Karasar, H.A (2007, ġubat-Mart). ―15. yılında Hocalı Soykırımı Üzerine Yapılan Panel‖. Azerbaycan Türk Kültür Dergisi (370). ss.16-17. Oğan, S. (2007, ġubat-Mart). ―15. Yılında Hocalı Soykırımı Üzerine Yapılan Panel KonuĢması‖. Azerbaycan Türk Kültür Dergisi (370). ss.12-14. Özdal, B. (2009,Ekim). ―Türkiye- Ermenistan Diyaloğu: Uzun Bir Sürecin BaĢlangıcı mı?‖ Ortadoğu Analiz, Cilt:1, Sayı:10, Ekim 2009, ss.67-75. Ünal, C. (2007, ġubat-Mart). ―15. Yılında Hocalı Soykırımı Üzerine Yapılan Panel KonuĢması‖. Azerbaycan Türk Kültür Dergisi (370). ss.9-10. Yürükel, S. (2007, ġubat-Mart). ―Azerbaycan ve Türk Forumu‖ Azerbaycan Türk Kültür Dergisi (370). ss.26-32. Elektronik Kaynaklar: ABBASLI, Eldeniz (2009). ―Ġnsanlık Ayıbı: Hocalı <http://turkoloji.cu.edu.trGENELeldeniz_abbasli_hocali_katliami.pdf> (29.12.2009) ABBASOVA, Aygün (2007). ―Ermeni Sorununun ÇıkıĢında Rusya‘nın Etkisi‖. <www.qafqaz.edu.az/kongre/pdf2007glob/I_A3_283-398.pdf>.
230
Katliamı‖.
(20.03.2010). AHMEDOVA, Firdovsiyye (2007). ―«Dağlıq Qarabağ» Probleminde Ġstifade OlunmuĢ Beynelxalq Prensipler‖. <www.qafqaz.edu.az/kongre/pdf2007glob/I_A3_283-398.pdf>. (20.03.2010). AKDiġ, Muhammet (1999). “Orta Asya Türk Cumhuriyetleri Ġle Ekonomik Sosyal ve Kültürel ĠliĢkiler- Bölgeye Yabancı Ġlgisi ve Beklentiler‖. <http://makdis.pamukkale.edu.tr/Mak5.htm> (10.11.2009) AKTAġ, Hayati (2000). ―GeçmiĢten Günümüze <www.kaum.ktu.edu.tr/yayinlar/karabag.htm>
Karabağ
Meselesi‖.
(06.12.2009) ALEKSERLĠ, Alesker (2005). ―Azerbaycan <http://www.anayasa.gen.tr/azerbaycancumhuriyeti.htm >
Cumhuriyeti‖.
(06.12.2009) ALLAHVERDIYEV, Rahman (2007) ―Caucasus and Central Asia Ġn The Glabalization Process, Sustainable Politikal And Economic Development Of Nagorno Karabakh: Sautarchy, A Vulnerable Unity With Armenia, Or tehe Rebirth Of Azerbaıjan‘s Integrity‖. <www.qafqaz.edu.az/kongre/pdf2007glob/I_A3_283-398.pdf>. (20.03.2010). ALPYAVUZ, Tolgahan (2009). ―Soykırım Suçu‖. <www.dho.edu.tr/enstitunet/dergi/yayinlar/2009/05_alpyavuz.pdf> (16.05.2010). ALTINTAġ, Ahmet (2005). ―Osmanlı ArĢiv Belgelerine Göre Ermeni Sorununun Ortaya ÇıkıĢında Fransa‘nın Rolü‖. <http://www.sosbil.aku.edu.tr/dergi/c7s1.htm> (12.11.2009) AMANOĞLU, Ebulfez (2007),"Türkiye Cumhuriyetinde Ermeni Mezalimi(1917-1920) ve Bölgede Türk Ordusunun Kurtarma Hareketleri". <strateji.cukurova.edu.tr/ERMENI/ermeni.htm> (06.11.2009) Anadolu Ajansı (21 ġubat 2007). "Hocalı Katliamı'nın 15. <http://strateji.cukurova.edu.tr/ERMENI/belge/bulten_03.pdf>. (20.01.2010).
231
Yıl
Dönümü".
ARAS,
Osman Nuri (2003). "Ermeni ĠĢgalinin Azerbaycan Ekonomisine <http://www.qafqaz.edu.az/journal20031212%20Ermeni%20isgali.pdf >
Etkisi".
(09.11.2009) ARAS, Osman Nuri (2008a). "Hocalı Katliamı'nın 16. Yılında Karabağ Sorunu". <http://www.tasam.org/index.php?altid=2204> (09.11.2009) ARAS, Osman Nuri (2009). ―Karabağ Sorununu Aliyev-Sarkisyan GörüĢmeleri mi Çözecek?‖ <http://www.tasam.org/index.php?konu=YORUMLAR&kategori=43 >. (20.11.2009). ARAS, Osman Nuri (2008b). "Türkiye‘nin BM Güvenlik Konseyi Üyeliği ve Kafkasya Açısından Önemi". <http://tasam.org/index.php?altid=2613>. (09.11.2009) Armenia Foreign Ministry (1990). ―Declaration of Independence of <http://www.armeniaforeignministry.com/arm/doi/main.html 10.02.2010>. (10.09.2009).
Armenia‖.
Armenia Foreign Ministry (TYa). ―International Affirmation of the Armenian Genocide‖. <http://www.armeniaforeignministry.com/>. (18.05.2010). Armenia Foreign Ministry (2009). ―Statement by the Co-Chairs of the OSCE Minsk Group‖. <http://www.armeniaforeignministry.com/doc/id/090129-osce.html>. (03.04.2010). Armenia Foreign Ministry (2000). ―The Nagorno Karabagh Crisis: A Blueprint for Resolution‖. <http://www.armeniaforeignministry.am/htms/blueprint.html>. (20.12.2009). Armenia Foreign Ministry (TYb). <www.armeniaforeignministry.am%2F&anno=2>. (01.01.2010).
―What
is
Genocide‖.
ASLAN, Yavuz (2005). ―Rus Ġstilasından Sovyet Ermenistan‘ına Erivan(Revan) Vilayeti'nin Demografik Yapısı (1827-1922)‖. <http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale20.html>. (03.01.2010). ASLANLI, Araz (2010). ―Ermenistan'ın Azerbaycan Topraklarını ĠĢgal Sorununun Hukuki Boyutu: Azerbaycan'ın MeĢru Müdafaa Hakkı Devam Ediyor Mu?‖. <http://www.avim.org.tr/makaletekli.php?makaleid=243>. (03.01.2010).
232
ATASE1: ATASE (2005). ArĢiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 1914–1918, Cilt III. <http://www.tsk.tr/eng/ermeni_sorunu_salonu/arsiv_belgeleriyle_ermeni_faaliyetleri/p df/Arsiv_Belgeleriyle_Ermeni_Faaliyetleri_Cilt_3.pdf> (30.12.2009) ATASE2: ATASE (2005). ArĢiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 1914–1918, Cilt VI. <http://www.tsk.tr/eng/ermeni_sorunu_salonu/arsiv_belgeleriyle_ermeni_faaliyetleri/p df/Arsiv_Belgeleriyle_Ermeni_Faaliyetleri_Cilt_6.pdf> (30.12.2009). AġGIN, Sait (2003). ―Sözde Ermeni Soykırımı Ġddiaları Ve Tarihi Gerçekler‖. <http://www.egm.gov.tr/egitim/dergi/eskisayi/36/web/ataturk_cumhuriyet/Doc_Dr_sait _asgin.htm>. (30.12.2009). ATAÖV, Türkkaya (2008). ―Ermeni Diasporası: <http://www.turksolu.org/183/ataov183.htm>. (30.12.2009). ATTAR, Aygün (2005). ―Karabağ Sorunu <http://politika.dumlupinar.edu.tr/attar/3.doc>. (01.05.2010).
Fransa
ve
ve
Çözüm
Çevresi‖.
ArayıĢları‖.
AVAKIAN, Shahen (2005). ―Nagorno- Karabagh Legal Aspects‖. <http://www.armeniaforeignministry.com/fr/nk/legalaspects/legalaspect_text.pdf>. (18.01.2010). AVETĠSYAN, H. (2009). ―Republic of Nagorno-Karabakh Process of State Building at the Crossroad of Cenruries‖. <http://www.armeniaforeignministry.com/fr/nk/nk.pdf >. (18.01.2010). AVġAR, Servet (2006). ―Ermeni Sorunu ve <http://yordam.manas.kg/ekitap/pdf/Manasdergi/sbd/sbd2/sbd-2-06.pdf>. (29.12.2009).
Türkiye‖.
AYHAN, Veysel (2005). ―Ermeni Kimliğinden Ermeni Sorununa GeçiĢ Sürecinde Rol Oynayan Ġçsel ve DıĢsal Faktörler‖. <http://www.veyselayhan.com/ermeni.pdf>. (26.12.2009). Azerbaycan Kültür Derneği (2006). ―Ermenistan‘a Yeni Rusya Desteği‖. <http://www.azerbaycankulder.org/0007.html >. (02.11.2009). Azərbaycan President (TYa). ―Qarabağ‖. <http://www.president.az/browse.php?sec_id=131>. (14.04.2010).
233
Azərbaycan President (TYb). ―Xocalı <http://www.president.az/browse.php?sec_id=56#26>. (05.05.2010).
Soyqırımı‖.
Azərbaycan Respublikası Esir və Ġtkin DüĢmüĢ Girov GötürülmüĢ VətəndaĢlarla Alaqədar Dövlət Komissiyası (2005). ―Armenian Terrorism‖. <http://www.human.gov.az/?sehife=etrafli&dil=en&sid=MTc0NTI4MTExMTQ5OTEyO A>. (27.03.2010). Azərbaycan Respublikası Esir və Ġtkin DüĢmüĢ Girov GötürülmüĢ VətəndaĢlarla Alaqədar Dövlət Komissiyası (2009).―Əsir, Girov və Ġtkin DüĢmüĢler‖. <http://www.human.gov.az/?sehife=etrafli&sid=MTYzMjAzMTEyNDM2NDcyMw=&dil =az>. (12.05.2010). AZG
(28 ġubat 2007). ―ABD DıĢiĢleri <http://www.azg.am/TR/2007022803>. (20.02.2010)
Bakanlığı
Hocalı
Olaylarını
Kınıyor‖.
AZG (27 ġubat 2007). "Azerbaycan. Hocalı Trajedisini Soykırım Olarak Nitelemekle Dağlık Karabağ'ı Hukuki Olarak TanımıĢ mı oluyor‖. <http://strateji.cukurova.edu.tr/ERMENI/belge/bulten_03.pdf>. (20.02.2010). AZG (8 ġubat 2008). ―Hagu‘de Hocalı ġehitleri Anıtı‖. <http://www.azg.am/TR/2008020803>. (10.05.2010). AZG (29 Haziran 2006). ―Statement by the Minsk Group Co-Chairs to the OSCE Permanent Council‖. <http://www.azg.am/EN/2006062901>. (10.04.2010). BAĞÇECĠ, Yahya (2008). ―XIX. Yüzyılın Sonlarında Anadolu‘da Çıkan Ermeni Ġsyanlarına KarĢı Osmanlı Devletinin Aldığı Askeri Tedbirler‖. <http://sbe.erciyes.edu.tr/dergisayi_2415-%20_317-331.%20syf._.pdf>. (10.11.2009). BahçeĢihir Üniversitesi Uluslararası Güvenlik ve Stratejik AraĢtırmalar Merkezi [BÜSAM] (2009). ―TürkiyeErmenistan Yeni Dönem mi?‖. <http://busam.bahcesehir.edu.trrapordosyaturkiye-ermenistan.pdf>. (29.12.2009). BAKTIAYA, Adil (2009) ―93 Harbi Sırasında Ġngilizler ve Araplar‖. <http://www.thefreelibrary.com/%2293+Harbi%22+sirasinda+ingilizler+ve+araplara0164327862>. (30.12.2009).
234
BaĢbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü [BYEGM] (Haziran 1992). ―Ayın Tarihi: Haziran 1992‖. <http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/1992/haziran1992.htm>. (10.02.2010). BaĢbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü (Kasım 1992). ―Ayın Tarihi: Kasım 1992‖. <http://www.byegm.gov.tr/ayintarihidetay.aspx?Id=212&Yil=1992&Ay=11>. (08.02.2010). BaĢbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü (Mayıs 1992). ―Ayın Tarihi: Mayıs 1992‖. <http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/1992/mayis1992.htm>. (15.04.2010). BaĢbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü(20 ġubat 2010). ―Azeri Basınında Bugün‖. <http://www.byegm.gov.tr/yayinicerikarsiv.aspx?Id=3&Tarih=20100202&Haftalik=0>. (01.05.2010). BaĢbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü(4 Mayıs 2010). ―Azeri Basınında Bugün‖. <http://www.byegm.gov.tr/yayinicerikarsiv.aspx?Id=2&Tarih=20100505>. (12.05.2010) BaĢbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü (ġubat 1988). ―Ayın Tarihi: ġubat 1988‖. <http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/ayintarihi/1988/subat1988.htm>. (06.02.2010). BaĢbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü (ġubat 1992). ―Ayın Tarihi: ġubat 1992‖. <http://www.byegm.gov.tr/yayinlarimiz/AyinTarihi/1992/subat1992.htm>. (15.04.2010). BaĢbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü [BYEGM] (20 ġubat 2010). ―Azeri Basınında Bugün‖. <http://www.byegm.gov.tr/yayinicerikarsiv.aspx?Id=3&Tarih=20100202&Haftalik=0>. (01.05.2010). BEEHNER, Lionel (2005). ―Nagorno-Karabakh: The Crisis <http://www.cfr.org/publication/9148/nagornokarabakh.html>.
in
the
Caucasus‖.
(26.03.2010). BEYOĞLU, Süleyman (2008). ―Sevr ve Lozan‘da Ermeni <http://www.ataum.gazi.edu.tr/pdfsevr-ve-lozan-8217da-ermeni-sorunu1250765068.pdf (28.10.2009).
235
Sorunu‖.
BĠNARK, Ġsmet (2000). ―Ermenilerin Türklere Yaptıkları Mezalim ve Soykırımın ArĢiv Belgeleri‖. <http://www3.itu.edu.tr/~altilar/tobi/e-library/ErmeniMezalimi/Fotograflar.pdf>. (29.12.2009). BOZKUġ, Yıldız Deveci (2006). ―Ermenistan'ın Demografik Yapısı ve Ermenistan'da Azınlıklar‖. <http://www.eraren.org/index.php?Lisan=tr&Page=DergiIcerik&IcerikNo=483>. (19.12.2009). BUDAK, Leyla (2003). ―Ermenistan'da Medya: Bağımsızlık Sonrası Dönem, GeliĢmeler ve Genel Sorunlar‖. < http://www.eraren.org/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=37 >. (18.12.2009). BUKSUR, Abdullah (2009). ―Hocalı Basın Bildirisi‖. <http://www.uihaf.org/index.php?option=com_content&view=article&id=287:hocalibasin-bldrs&catid=9:bildiriler&Itemid=7 >.
(20.01.2010). CAFERSOY, Nazim, (2006a). "Enerji Diplomasisi: Rus DıĢ Politikasında Stratejik Araç DeğiĢimi". <http://www.turksam.org/tryazdir709.html >. (05.11.2009). CAFERSOY, Nazim (2006b). ―14. Yılında Hocalı Soykırımı‖. <http://www.turksam.org/tr/a809.html> (11.12.2009). CABBARLI, Hatem (2003). "Bağımsızlık Sonrası Ermenistan- Rusya iliĢkileri". <www.ermenisorunu.gen.tr/.../bagimsizlik_sonrasi_ermenistan_rusya_iliskileri.doc>. (08.11.2009). CARTNER, Holly (1997). ―Response to Armenian Government Letter on the town of Khojaly‖. <http://www.hrw.org/en/news/1997/03/23/response-armenian-government-lettertown-khojaly-nagorno-karabakh>. (23.01.2010). Ceyhan Belediye BaĢkanlığı (6 Mart 2007). <http://ceyhanrehberi.org/hocali_katliami.asp>.
―Hocalı
Katliamı
(Soykırımı)‖.
(19.05.2010). COLLĠN, Matthew (2010). ―Nagorno-Karabakh Tensions <http://english.aljazeera.net/focus/2010/02/20102412115655290.html>. (26.03.2010).
236
Fester‖.
Consulate General of the Republic of Azerbaijan Press Servıce (2004). ―Hocalı Soykırımı‖. <http://www.azconsulateistanbul.org.tr/az/index.php?name=view&id=248>. (16.04.2010). CORNELL, Svante E. (1999). ―The Nagorno-Karabakh Conflict‖. <http://www.silkroadstudies.org/new/inside/publications/1999_NK_Book.pdf>. (26.03.2010). CNN Türk (26 ġubat 2010). ―Hocalı Katliamının 18. Yıldönümü‖. <http://www.cnnturk.com/2010/dunya/02/26/hocali.katliaminin.18.yildonumu/565406. 0/index.html>. (30.03.2010). CNN
Türk (15 Mart 2010). ―Dağlık Karabağ Sorununda Çözüm Umudu‖. <http://www.cnnturk.com/2010/dunya/03/15/daglik.karabag.sorununda.cozum.umudu/567896.0/ind ex.html>. (06.05.2010).
CNN
Türk (28 Kasım 2009). ―Ermenistan CumhurbaĢkanı Sert Çıktı‖. <http://www.cnnturk.com/2009/dunya/11/28/ermenistan.cumhurbaskani.sert.cikti/553 496.0/index.html>. (10.04.2010). Council of Europe (2010). ―Resolution 1047 on the conflict in Nagorno –Karabakh‖. <www.coe.am/docs/pace/resolution_1047.pdf 05.04.2010>. (10.05.2010). Crisis Group (2009). ―Türkiye ve Ermenistan: Kalıpları Kırmak, Sınırları Açmak‖. <http://www.crisisgroup.org/library/documents/europe/turkish_version/199_turkey_an d_armenia___opening_minds__opening_borders_turkish.pdf> (21.12.2009). ÇUKUROVA, Bülent (2005). ―1921-1922 Yıllarında Ermeni Komitelerinin ve Patrikhanenin Ġstanbul'daki <http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/45/788/10113.pdf >.
Faaliyetleri‖.
(03.11.2009). DEDEYEV, Bilal (2007). “XIX.Yüzyıl Ermeni Milliyetçiliğinde Rusya Formülü‖. <www.qafqaz.edu.az/kongre/pdf2007glob/I_A3_283-398.pdf>. (20.03.2010). Devlet Planlama TeĢkilatı [DPT] (2001). ―DPT Sekizinci BeĢ Yıllık Kalkınma Planı Türkiye ile Türk Cumhuriyetleri ve Bölge Ülkeleri ĠliĢkileri ÖĠK Raporu‖. <www.dpt.gov.tr/DocObjects/Download/3195/oik528.pdf>. (14.12.2009).
237
DOĞANAY, Rahmi (2003). ―Mondros Mütarekesinden Sonra Kars ve Yöresinde Ermeni Faaliyetleri‖. <yordam.manas.kg/ekitap/pdf/Manasdergi/sbd/sbd8/sbd-8-01.pdf>. (11.12.2009). DUYGULU, Abdüllatif (2009). <http://www.ata1919.org.48216.htmls>.
"Anadolu'da
Ermeni
Zulmü".
(07.11.2009). ELEKBERLĠ, Aziz (2007). ―Qafqazın ErmenileĢdirilmesinin Tarixi-Siyasi Kökleri ve Esas Merheleleri‖. <www.qafqaz.edu.az/kongre/pdf2007glob/I_A3_283-398.pdf>. (20.03.2010). ELEKDAĞ, ġükrü Mustafa (2005). ―CHP Grubu Adına ġükrü Mustafa Elekdağ‘ın 13 Nisan 2005 Tarihli TBMM KonuĢması‖. <http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem22/yil3/bas/b083m.htm>. (08.12.2009). ERTAN, Temuçin F. (2000). ―Lozan Konferansı‘nda Ermeni Sorunu‖. <http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale15.html >. (20.01.2010). Europen Stability Initiative (TY). ―Nuh‘un Güvercini Geri Dönüyor – Türkiye, Ermenistan ve Soykırım TartıĢması‖. <www.esiweb.org/.../Noahs%20Dove%20Returns%20%20Executive%20summary%20in%20Turkish.pdf>. (20.11.2009). Evrensel Haber (13 Mart 2010). ―Tasarı krizine Ġsveç de katıldı‖. <http://www.evrensel.net/haber.php?haber_id=66379>. (12.04.2010). GĠYASĠ, Cafer A. (2000). ―Ermenilerin Yaptığı <http://www.atukad.org.tr/index.asporta=makaleoku.asp&id=70.mht>. (07.11.2009). Global Security (2009). ―Nagorno-Karabakh‖. <http://www.globalsecurity.org/military/world/war/nagorno-karabakh.htm>. (22.12.2009).
238
Katliamlar‖.
GÖNENÇ, Levent (2000). ―Azerbaycan Anayasası Üzerine Notlar‖. <dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/294/2683.pdf>. (13.12.2009). GÜL, Abdullah (2005). ―Abdullah Gül‘ün 13 Nisan 2005 Tarihli TBMM konuĢması‖. <http://www.tbmm.gov.tr/tutanak/donem22/yil3/bas/b083m.htm>. (08.12.2009). GÜLLÜ, Dilek (2008). ―Türkiyə Mətbuatında ATQB-nin Xocalı Soyqırımı ilə Bağlı Tədbiri‖. <http://www.tenzilerustemhanli.az/modules/news/article.php?storyid=124>. (04.12.2009). GÜREL, ġükrü (1992). ―Karabağ Sorunu Üzerine Bir Not‖. <dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/42/454/5152.pdf>. (30.12.2009). Haber Vitrini (13 Mayıs 2008). ―Ermeni Diasporasına Büyük Darbe‖. <http://www.habervitrini.com/haber.asp?id=340280>. (20.04.2010). HALAÇOĞLU, Yusuf (2001). ―Ermenilerin Suriye‘ye Nakli: Sürgün mü, Soykırım mı?‖. <http://www.ttk.org.tr/templates/resimler/File/01.pdf>. (04.01.2010). HASANOĞLU, Mürteza (2009). ―Azerbaycan Cumhuriyeti‘nde Devletin Yapılandırılması ve Yerel yönetimlerin Güçlendirilmesi <http://www.sayistay.gov.tr/yayindergiicerikder69m5.pdf>. (20.03.2010).
Yeniden Çabaları
HENRICH, Christian Johannes (2009). ―1914–1923 Yılları Arasında Türk-Ermeni ĠliĢkileri: Ermeni Sorunu‘na DıĢarıdan BakıĢ‖. <http://www.usakgundem.com/makale/40/1914-1923-y%C4%B1llar%C4%B1aras%C4%B1nda-t%C3%BCrk-ermeni-%C4%B0li%C5%9Fkileri-ermenisorunu%E2%80%99na-d%C4%B1%C5%9Far%C4%B1danbak%C4%B1%C5%9F.html>. (12.12.2009). HOCASARYAN, Arda (2009). ―Erzurum Ermeni Sanasaryan Okulu, Erzurum Kongresi ve Ötesi‖ Hürriyet (20 ġubat 2008). ―Soykırım ġartında MüthiĢ Hatırlatma‖. <http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=8270130>. (10.05.2010).
239
ĠBRAHĠMOV, Rovshan (2002). “Dağlık Karabağ Sözde Cumhuriyeti'nin Bağımsızlığının Tanınması Durumunda Uluslar arası Ortamda Ortaya Çıkabilecek Sorunlar‖. <http://www.eraren.org/index.php?Lisan=tr&Page=DergiIcerik&IcerikNo=291 >. (15.04.2010). ĠNCE, Fatma (2007). ―Osmanlı Ermenilerini KıĢkırtıcı Faaliyetleri‖. <www.qafqaz.edu.az/kongre/pdf2007glob/I_A3_283-398.pdf>. (20.03.2010). KANKAL, Ahmet (2005). ― Ermeni Edebi Eserlerinde Ermenilerin Türk Devletine ve Türk Toplumuna BakıĢları‖. <http://www.akader.info/sbard/sayilar/2005Mart/1-22.pdf>. (11.11.2009). KARACA, Ayhan (2002). ―Azerbaycan‘da Ekonomik DönüĢüm Süreci ve Reformların 10.Yılı‖. <http://www.dtm.gov.tr/dtmadmin/upload/EAD/TanitimKoordinasyonDb/ayhandergi.d oc >. (04.01.2010). K A R A C A K A Y A, Recep (2001). ―Kaynakçalı Ermeni Meselesi Kronolojisi (1878-1923)‖. <http://www.devletarsivleri.gov.tr/source.cms.docs/devletarsivleri.gov.tr.ce/docs/Yayi nlar/37_ermenimeselekronoloji.pdf>. (15.12.2009). KARAMAN, Erdal (2006). ―Karabağ‘a Verilen Ġsimler ve Bu Vilayetteki Yer Ġsimlerinde Türk Boylarının Ġzleri‖. <http://turkoloji.cu.edu.tr/CAGDAS%20TURK%20LEHCELERI/erdal_karaman_karab ag_isimler.pdf>. (12.11.2009). KASIM, Kamer (2001). ―BaĢlangıcından BarıĢ Sürecine Dağlık Karabağ ÇatıĢması‖. <http://www.eraren.org/index.php?Lisan=tr&Page=DergiIcerik&IcerikNo=217>. (05.11.2009). KIESER, Hans Lukas (2001). <http://www.hist.net/kieser/pu/ErmeniMeselesi.pdf>.
―Ermeni
Meselesi‖.
(30.12.2009). KIZILDAĞ, Polat (2009). ―Hayk Sargis Kotanjian‘ın Karabağ Ġddiaları ve Hukuksal Gerçekler‖. <http://karasam.giresun.edu.tr/fileadmin/user_upload/raporlar/001.pdf>. (10.11.2009). KIZILKAYA, Oktay (2007) ―Revan (Erivan) Ve Iğdır Yöresinde Demografik Yapının Ermeniler Lehine DönüĢtürülme Süreci (1828 – 1920)‖. <http://sbe.erciyes.edu.tr/dergi/sayi_22/18-%20(299-311.%20syf.).pdf>. (28.12.2009).
240
KIRZIOĞLU, Fahrettin M. (2007). ―Ermenilerin Azerbaycan Katliamları‖. <http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/BelgeGoster.aspxF6E10F8892433CFFAAF6AA8498 16B2EF2355FA44949AC48E.mht>. (03.12.2009). KOÇÖZ, Remzi (2005). ―Doğu sorunu, Ermeni Sorunu- Türk Soykırımı ve Erzurum‘un KurtuluĢu Üzerine‖. <http://www.caginpolisi.com.tr/19/29-30.htm>. (20.10.2009). KOULĠYEV, Eldar (1996). ―United Nations General Assembly, Permanent Representative of Azerbaijan to the United Nations addressed to the Secretary-General‖. <http://www.un.org/documents/ga/docs/51/c3/ac351-9.htm>. (01.08.2009). KUMBASAR, Ġsrafil (2009). ―TBMM, Hocalı'yı neden soykırım ilan edemiyor?‖. <http://www.yenicaggazetesi.com.tr/a_haberdetay.php?hityaz=8039>. (24.11.2009). KÜÇÜK, Abdurrahman (1989). ―Belgelerin IĢığında Türk-Ermeni Münasebetlerine Genel Bir BakıĢ‖. <dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/37/775/9909.pdf>. (11.11.2009). KÜÇÜKAKKKAYA, Zuhuri(2009). ―Tehdit, Yıkıcı Faaliyetler, Kürtçülük Faaliyetleri ve DıĢ Desteği‖. <http://www.egm.gov.tr/egitim/dergi/eskisayi/40/web/makaleler/Zuhuri_KUCUKAKKA YA1.htm>. (16.10.2009). LAÇĠNER, Sedat (2002). "Ermenistan DıĢ Politikası ve Belirleyici Temel Faktörler 19912002". <http://www.eraren.org/index.phpLisan=tr&Page=DergiIcerik&IcerikNo=303>. (05.11.2009). LAÇĠNER, Sedat (2009). ―Karabağ Sorunu ve Ermeni Sorunu‖. <http://www.usakgundem.com/ders-notu/12/karaba%C4%9F-sorunu-ve-ermenisorunu.html>. (12.09.2009). LÜTEM, Ömer Engin (2007). ―Karabağ Sorunu‖. <http://www.avim.org.tr/bilgibankasi/tr/word_tr/15.doc>. (10.03.2010).
241
LÜTEM, Ömer Engin (2004), ―Olaylar ve Yorumlar‖. <http://www.eraren.org/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=22 >. (10.09.2009). MEMMEDOV, Kurban (2007). ―20. Yüzyılın BaĢlarında Güney Kafkasya‘da Sosyal Siyasî Durum ve Ġran Devrimi‘nin Bölgeye Etkisi‖. <http://www.2023.gen.tr/temmuz200711.htm.mht>. (02.01.2010). Milliyet (6 Haziran 1992). ―Ermeniler Meydan Okuyor‖. <http://gazetearsivi.milliyet.com.tr/Arsiv/1992/06/05>. (20.05.2010). MUSTAFAYEV, Chinghiz (TY) ―Azerbaijan Television Reporter‖. <http://www.khojaly.org.az/1.html>. (25.03.2010). Nagorno-Karabakh Republic Ministry of Foreign Affairs (2008). ―The War of 1991–1994‖. <http://www.nkr.am/en/the-war-of-19911994/83/>. (07.05.2010). NEĠMETZADE, Eflatun (2009a). ―Dünya Hocalı Soykırımını Tanımalıdır‖ < http://www.ilgazetesi.com.tr/2009/02/25/dunya-hocali-soykirimini-tanimalidir-1/ >. (02.10.2010). NEĠMETZADE, Eflatun (2009b). ―Kür-Hazar Cemiyeti‖. http://www.ilgazetesi.com.tr/2009/02/25/dunya-hocali-soykirimini-tanimalidir-1/. (20.01.2010). NTV (27 Kasım 2000). ―AGĠT nedir? Konferanstan teĢkilata AGĠT süreci‖. <http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/46899.asp>. (09.05.2010). NTV (23 ġubat 2009). ―Sarkisyan: Dağlık Karabağ Azerilere verilmeyecek‖. <http://arsiv.ntvmsnbc.com/news /475355.asp>. (15.04.2010). NTV (12 Mart 2010). ―Soykırım'ı hangi ülke nasıl tanıdı?‖. <http://www.ntvmsnbc.com/id/25068549/>. (18.05.2010). OĞAN, Sinan (2003). ―Ermenistan'ın Tehcir Politikası ve Neticesi: Azerbaycan'da Göçmen (Kaçkın) Sorunu‖. <http://www.eraren.org/index.php?Lisan=tr&Page=DergiIcerik&IcerikNo=69>. (26.09.2009). OĞAN, Sinan (2007). "Türklere KarĢı Yapılan Soykırımlar ve Hocalı Soykırımı". <http://www.tdtkb.org/index.php?option=com_content&task=view&id=66&Itemid=9>. (19.12.2009).
242
Organization for Security and Co-operation in Europe (2009). ―Minsk Process‖. <http://www.osce.org/item/21979.html>. (14.04.2010). ORTAYLI, Ġlber (2008). ―Soykırım Ġddialarının Arkasındaki <http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale31.html>.
Gerçek‖.
(29.12.2009). ÖZBAY, Fatih (2009). ―NormalleĢme Sürecinde Ermenistan‖. <http://www.bilgesam.orgtrindex.phpoption=com_content&view=article&id=496norme lleme-suerecinde-ermenistan&catid=86analizler-kafkaslar&Itemid=148.mht>. (23.11.2009). ÖZKUL, Osman ve VERMEZ, Hüseyin (2009). “Dağlık Karabağ Göçmenlerinin SosyoEkonomik Sorunları‖. <http://yayinlar.yesevi.edu.tr/filesarticle/299.pdf>. (27.10.2009). PERĠNÇEK, Mehmet (2006a). ―Beyaz Orduların Gözüyle <http://www.mehmetperincek.com/makaleler/ermmak7.doc>. (02.12.2009).
Ermeni
Meselesi‖.
PERĠNÇEK, Mehmet (2006c). ―Boryan ve Karibi‘nin Eserlerinde Osmanlı‘dan Lozan‘a Ermeni Meselesi‖. <http://www.mehmetperincek.com/makaleler/ermmak5.doc>. (12.01.2009). PERĠNÇEK, Mehmet (2007a). ―Çarlık Belgeleri Ermeni Mezaliminin Tehcirden Önce BaĢladığını Kanıtlıyor‖. <http://www.mehmetperincek.com/makaleler/ermmak11.doc>. (15.11.2009). PERĠNÇEK, Mehmet (2007b). ―Ermeni yetkilinin raporu: ―En Kritik Anda Türk Devletine Ġhanet Ettik!‖. <http://www.mehmetperincek.com/makaleler/ermmak14.doc>. (15.11.2009). PERĠNÇEK, Mehmet (2006b). ―Rus Devlet ArĢivlerinde <http://www.mehmetperincek.com/makaleler/ermmak4.doc>. (02.12.2009).
Ermeni
PERĠNÇEK, Mehmet (2002). ―Sovyet ArĢivleri, Türkiye‘nin Tezlerini <http://www.mehmetperincek.com/makaleler/ermmak1.doc>.
Meselesi‖.
Doğruluyor‖.
(28.12.2009). PERĠNÇEK, Mehmet (2005). ―Sovyet Kaynaklarında <www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat=45&yazi=646>. (07.12.2009).
243
TaĢnaksutyun
Gerçeği‖.
QAFAROV, Vasif (2008). ―Ekim 1917 Devriminden Sonra BolĢevik Rusya‘nın Azerbaycan Siyaseti ve Bakü Sorunu‖. <http://www.ataum.gazi.edu.tr/pdf/ekim-1917-devriminden-sonra-bolsevik-rusya8217nin-azerbaycan-siyaseti-ve-baku-sorunu-1250765082.pdf>. (04.12.2009). Sabah (11 Aralık 2006). ―Yukarı Karabağ‘da Referandum Kriz Yarattı‖. <http://arsiv.sabah.com.tr/2006/12/11/dun107.html>. (16.04.2010). SARAY, Mehmet (2009). ―24 Nisan YaklaĢırken Bir Öneri, Türk-Ermeni ĠliĢkilerindeki Sorunlar Nasıl Çözümlenebilir?‖. <http://www.baremdergisi.com/news_detail.php?id=7916>. (18.11.2009). SEFEROV, Rehman ve ĠBADOV, Adalet (2007). "Ermenistan'ın Karabağ'ı ĠĢgal Süreci ve Sonrasında Azerbaycan'da YaĢanan Zorunlu Göçler ve Sorunları". <www.edebiyat.selcuk.edu.tr/web/edebiyatdergisi/.../159_173.pdf>. (23.10.2009). SELVĠ, Haluk (2008). ―Birinci Dünya SavaĢı Sırasında Doğu Anadolu‘da Ermeni Politikaları‖. <http://www.satemer.sakarya.edu.tr/pdf/birincidunyasavasiermpolitikalari.pdf>. (22.12.2009). SELVĠ,
Haluk (2005). ―Ermeni Sorunu <www.satemer.sakarya.edu.tr/pdf/ermtaryazimi.pdf>.
Tarih
Yazımı‖.
(14.10.2009). SELVĠ,
Haluk (2000). ―Hangi <http://www.satemer.sakarya.edu.tr/pdf/Antranik.pdf>.
Antranik‖.
(19.11.2009). SIEGELBAUM, Lewis (1985). ―Perestroika and Glasnost‖ <http://www.soviethistory.org/index.php?page=subject&SubjectID=1985perestroika& Year=1985 > (18.03.2010). SOFUOĞLU, Adnan (2005). ―Genel Hatlarıyla I.Dünya savaĢında Erzincan‘ın ĠĢgali ve Ermeni Mezalimi‖. <http://www.ait.hacettepe.edu.tr/akademik/arsiv/adnan1.htm>. (14.11.2009). ġAHĠN, Naci (2007). ―Ermeni Sorunu ve Birinci Dünya SavaĢı ve Sonrasında Doğu Anadolu‘da Ermeni Faaliyetleri‖. <http://www.sosbil.aku.edu.tr/dergi/VII1/nsahin.pdf>. (29.12.2009).
244
ġIHALĠYEV, Emin (2005). ―Ermenilerin Kimliği ve Büyük Ermenistan Efsanesi (Rus ve Ermeni Kaynaklarına Göre)‖. <http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/19/19/33.pdf>. (06.12.2009). ġIHALĠYEV, Emin Arif (2004). <http://nesam.iatp.az/nesam/meqaleler.htm>.
―Ermenistan-Rusya
ĠliĢkileri‖.
(04.12.2009). SÜKAN, Bige Yavuz (2009). ―Ana Hatlarıyla GeçmiĢten Günümüze Ermeni Sorunu‖. <http://www.dp.org.tr/ARGEBirimi/Ana%20Hatlariyla_Gecmisten_Gunumuze_Ermeni _Sorunu-15.09.2009.pdf>. (19.12.2009). TAġKIRAN, Cemalettin (2003). ―Ermeni Diasporası Nedir? Ne <http://www.eraren.orgindex.phpPage=YayinIcerik&IcerikNo=130.mht>.
Ġstiyor?‖
(28.12.2009). TAġKIRAN, Cemalettin (2002). ―Karabağ Meselesi‖. <http://www.2023.gen.tr/nisan2002/inceleme.html >. (05.12.2009). TAġKIRAN, Cemalettin (2004). ―Karabağ Problemi ve Türkiye‖. <http://mtad.humanity.ankara.edu.tr/ctas/e-bildiriler/ctas2002/3ctas2002_govde.pdf>. (22.12.2009). TERT (18 Ocak 2010). ―Edvart Nalbantyan: Azerbaycan halen tehdit olarak duruyor‖. <http://www.tert.am/tr/news/2010/01/18/nalb44/>. (20.04.2010). TERT (29 Mart 2010). ―Ermeni Tarafı Madrid Prensiplerinin Bazı Maddelerini Kabul Etmiyor‖. <http://www.tert.am/tr/news/2010/03/29/principles/ >. (14.04.2010). TBMM Ġnsan Hakları Komisyonu (TY). ―Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına Dair SözleĢme‖. <www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/pdf01/33-36.pdf>. (16.05.2010). TBMM
Kültür-Sanat Yayınları (TY). ―Azerbaycan Cumhuriyeti‖. <http://www.tbmm.gov.tr/kultursanat/yayinlar/yayin064/064_00_007.pdf>. (22.12.2009).
TEYYUBOĞLU, Mustafazade Tofiq (2007). ―Rusya‘nın DıĢ Politikasında Ermeni Kozu‖. <www.qafqaz.edu.az/kongre/pdf2007glob/I_A3_283-398.pdf>. (20.03.2010).
245
TIZLAK, Fahrettin (2008). ―Anadolu Türklüğü ve Ermeniler‖. <http://www.fed.sakarya.edu.tr/arsiv/yayinlenmis_dergiler/2008_1/2008_1_16.pdf>. (30.12.2009). TOSUN, Ramazan (2002). ―Ermeni Meselesinin Ortaya ÇıkıĢı ve Mahiyeti‖. <http://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s14/tosun.pdf>. (15.12.2009). TRT
(26 ġubat 2010). ―Hocalı Katliamının 18. Yıldönümü‖. <http://www.trt.net.tr/haber/HaberDetay.aspx?HaberKodu=96a77dc3-2b0b-44d5a108-bc69dee734af>. (29.03.2010).
Turkish Journal (2010). ―Azerbaycan Meclisinden Hocalı Talebi‖. <http://www.turkishjournal.com/i.php?newsid=530>. (19.01.2010). TURHAN, Faruk (2008). ―Yeni Türk Ceza Kanununda Uluslararası suçlar‖. < www.ceza-bb.adalet.gov.tr/makale/101.doc>. (15.04.2010). Tüm Gazeteler (31 Mart 2005). ―31 Mart Azeri Soykırım Günü‖. <http://www.tumgazeteler.com/?a=718571>. (20.11.2009). TÜRKMEN, Zekeriya (2001). ―XIX. Yüzyıl baĢlarında Rusya‘nın Güney Kafkasya Politikası‖. <yordam.manas.kg/ekitap/pdf/Manasdergi/sbd/sbd10/sbd-10-02.pdf>. (14.02.2010). Uluslar arası Ġnsan Hakları Avrasya Federasyonu (2008). ―Hocalı Soykırımı Katillerinin Cezalandırılması Çağrısı‖. <http://www.uihaf.org/index.php?option=com_content&view=article&id=14:hocalisoykirimi-katillerinin-cezalandirilmasi-cagrisi&catid=9:bildiriler&Itemid=7>. (20.01.2010). Union Of Sovıet Socialist Republics (1985). ―Constitution (Fundamental Law) of the Union Of Sovıet Socialist Republics‖. <http://www.constitution.org/cons/ussr77.txt>. (01.03.2010). United Nations General Assembly (2000). ―Convention on the Prevention and Punishment of the Crime of Genocide‖ <http://www.un.org/millennium/law/iv-1.htm>. (15.11.2009).
246
VATANER, Süreyya Genceli (2008). ―Azerbaycan Türk Cumhuriyeti ve Mehmet Emin Resulzade‖. <library.atilim.edu.tr/kurumsal/pdfs/080526.pdf>. (20.12.2009). VELĠYEV, Cavit (2007a). ―Dink Cinayet ve Sınır Kapıları‖. <http://www.azsam.org/modules.phpname=News&file=print&sid=191.mht>. (09.10.2009). VELĠYEV, Cavit (2008). ―Hocalı <http://www.2023.gen.tr/subat2008/11.htm.mht >
Soykırımı
Tanınmalı‖.
(12.12.2009). VELĠYEV, Cavit (2007b). ―Tarihin Siyah <http://www.azsam.org/modules.php?name=News&file=print&sid=192>.
Gecesi‖.
(09.10.2009) YALÇINKAYA, Alaeddin (2007). ―20. Yüzyıl Uluslar arası Hukuk Belgeleri IĢığında Ermenistan‘ın Azerbaycan Topraklarını ĠĢgali ve Bölge Üzerindeki Etkisi‖. <www.qafqaz.edu.az/kongre/pdf2007glob/I_A3_283-398.pdf>. (20.03.2010). YEL, Selma (2008). ―Mondros Mütarekesi ve Evliye-i Selasenin Tahliye Edilmesi‖. <http://www.turkishstudies.net/sayilarsayi10yelselma.pdf >. (14.09.2009). YEġĠLOT, Okan (2008). ―Türkmençay AnlaĢması ve Sonuçları‖. <e-dergi.atauni.edu.tr/index.php/taed/article/viewFile/1937/1935>. (10.12.2009). YILDIRIM, Mehmet Ali (2008). ―1895-1896 Ġsyanları Sırasında Ayntab‘da Ermeniler ve Hınçak Cemiyeti‖. <http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/18/940/11705.pdf>. (30.01.2010). YILMAZ, Reha (2008a). ―Birinci Dünya SavaĢı BaĢlarında Osmanlı Devleti‘nin Kafkasya Siyaseti‖. <http://www.usak.org.tr/dosyalardergiqdv6CcecHStIHDkcok6uQ7sr6fIX4f.pdf >. (07.11.2009). YILMAZ, Reha (2008b). "BM Kararı Üzerinden Dağlık Karabağ Problemini Okuyabilmek", <http://rehayilmaz.com/index.php?option=com_content&task=view&id=71&Itemid=1> (05.11.2009). YILMAZ, Reha(2009a). ―Dağlık Karabağ ve BM Kararı‖. <http://www.kaen.edu.az/?con=48 > (25.12.2009).
247
YILMAZ, Reha(2009b). ―International Terrorism and The Analysis Of Armenian Terrorism‖. <http://www.qafqaz.edu.az/journal/Journal_18.pdf>, (13.12.2009). YILMAZ Reha (1997). ―Karabağ SavaĢı ve Ġnsan Hakları‖ <http://rehayilmaz.com/index.php?option=com_content&task=view&id=59&Itemid=68 &limit=1&limitstart=1>. (17.01.2010). YÖRÜKEL, Sefa M. (2008). ―Karabağ, Türkmeneli ve Kıbrıs'ta ĠĢlenen Üç Türk Soykırımına Bilimsel Bir BakıĢ‖. <http://www.kerkuk.net/haberler/koseyazisi.aspx?dil=1055&metin=2008031440>. (04.12.2009). YUVALI, Abdülkadir (2009). ―Ermeni Milliyetçiliğinin DoğuĢunda ġark Meselesi Faktörü‖. <http://www.karabakh.org>. (30.10.2009). YÜKSEL, Mevlüt (2009). ―I. Dünya SavaĢı'nda Erzurum'un Ġlk ĠĢgal <http://fakulteler.atauni.edu.tr/ermeniamakale_detay.phpmn=8.mht >. (20.09.2009).
248
Günleri‖.
EKLER EK 1: Ermenistan Cumhuriyeti Eğitim ve Ġlim Bakanlığı Orta Öğretim 10. Sınıf Tarih Ders Kitabında Verilen Ermeni Tehciri Hakkında Bilgi: ―Ermeni Milletinin Sürgünü ve Yok edilmesi: Birinci Dünya SavaĢı Türk Devleti‘ne topraklarında yaĢayan Ermenilerle hesaplaĢmaya imkan verdi. Ġmparatorlukta yaĢayan ve Türk milletinden olmayan Müslümanların TürkleĢtirilmesi, Hıristiyanların ise yok edilmesi planlanmıĢtı. Haziran 1914‘te Jön Türk Devleti Trakya‘da ve Küçük Asya‘da yaĢayan 90 bin Yunanlı‘nın gönderilmesine baĢlamıĢtı. Batı Ermenistan ve Küçük Asya‘da Ermeniler‘in yaĢadığı yerler de Jön Türkler‘in insanlık dıĢı siyasetine maruz kaldı. Bunun yaratıcıları Talat PaĢa (ĠçiĢleri bakanı, 191718‘de BaĢbakan), Enver paĢa (SavaĢ Bakanı), Cemal PaĢa (Donanma Bakanı, Filistin cephesi Komutanı), Bahattin ġakir Bey (Jön Türkler Partisinin Komite Üyesi), Nazım Bey (Jön Türkler Partisi‘nin Merkez Komite Üyesi, Eğitim Bakanı), ve baĢkaları. Jön Türkler, Ermeniler‘i yok ederek Ermeni sorununu sona erdirmeyi düĢünüyorlardı. Ermeniler ve Ermenistan, Osmanlı Devleti‘nin Pan-Türkizm programının hayata geçirilmesi yolunda bir sorundu. Bu yıllarda Pan-Türkizm Türkiye‘nin esas maksadıydı. Onlar Büyük Turan Türk Devleti‘ni kurmayı düĢünüyorlardı. Jön Türkler, bu devletin içine bütün Türk dilli milletleri toplamayı, sınırlarını Konstantinapol‘den Altay‘a kadar uzatmayı arzuluyorlardı. Ermeniler‘i yok etmek için baĢka bir sebep de, imparatorluğun bütün ekonomik alanlarında Ermeni burjuvazisinin sağlam ve güçlü bir yere sahip olmasıydı. Yeni kurulan Türk burjuvazisine istenmeyen güçlü iktisadi rakipten kurtulmak gerekiyordu. Böylece Ermeni soykırımına baĢlamak için bütün siyasi ve iktisadi sebepler vardı. Jön Türklerin ileri gelenleri, baĢlayan savaĢın Büyük Britanya, Rusya, Fransa‘nın iĢlerine karıĢmasına imkân vermeyeceğini hesaplamıĢlardı. Bu hususta, partinin gizli toplantılarından birinde Nazım Bey‘in açıklaması kanıt idi: ―Ben defalarca söyledim ve Ģimdi de tekrar ediyorum. Ermeni halkını tamamen yok etmek gerekir ki, ülkemizde hiçbir Ermeni kalmasın ve bu isim tamamen bütünüyle unutulsun. ġimdi savaĢ var. Böyle uygun zaman bir daha olmayacak. Bu devletlerin iĢe karıĢması ve dünya basınının Ģiddetle karĢı koyması görülmeyecek. 1914 sonbaharında ―Özel TeĢkilat‖ kuruldu ve baĢkanlığı Bahattin ġakir Bey‘e verildi. Bu teĢkilata genellikle hapishanede yatmıĢlar, cezaevinden çıkmıĢ caniler alınırdı. Ermenilerin kitlesel olarak yok edilmesi ―Özel TeĢkilat‖ birliğine emredildi; Birinci Dünya SavaĢı yıllarında yalnızca Ermenilerin kitlesel toplu sürgünü, katledilmesinin yanı sıra diğer milletlerin: Asuriler‘in, Yunanlıların, Arapların kırılması da. Türk Devleti‘nin caniliği bu milletlerde vahamete yol açtı. Ermeni siyasetçileri de bu felaketi zamanında öngöremediler. Soykırım siyasetini yerine getirmek için Türk Devleti, Ermenileri kendilerini savunma imkanından alıkoydu. SavaĢın
249
baĢında Osmanlı ordusuna 60 binden çok Ermeni çağrıldı. Onları 1915 baharından itibaren silahsızlandırıp cephe gerisine gönderdiler. ĠĢçi birliklerine kaydırdılar. Ermenilerle beraber Osmanlı ordusundaki Yunanlılar da silahsızlandırıldı. Silahsızlandırılan Ermenilere en ağır iĢler verilirdi: yolların, köprülerin, istihkâmların yapılması ve yüklerin taĢınması. Sonra Ermeni askerlerini elliĢerli yüzerli gruplar halinde, askerlerin ya da polislerin kontrolünde bulundukları yerden çıkarırlardı ve yok ederlerdi. ArceĢ Ģehrinde 3.000 Ermeni askerini kıĢlalarda hapsettiler, onları yiyeceksiz bıraktılar. Onlardan 100 tanesini çıkarıp kurĢuna dizdikten sonra kalan askerler muhafızların üstüne hücum ettiler, silahlarını aldılar ve kurtuldular. Polisler aynı zamanda topluyordu Ermeni ahalisinin elindeki az sayıdaki silah ve cephanenin büyük kısmını. Jön Türk Devleti‘nin sonraki adımı parti liderlerinin, ruhani temsilcilerin ve özellikle Ermeni düĢünen beyinlerinin hapsedilip yok edilmesiydi. Bu adımla, hükümet Ermenileri onları idare eden ve teĢkilatlandıran güçlerden mahrum etmeyi istiyordu. Zeytun‘da Nazaret ÇavuĢ (NoraĢharhıyan), Van‘da ulusal hareketin ünlü lideri ĠĢhan (Nikoğos Boğosyan), Osmanlı milletvekillerinden Vramyan (Onnik Dercakyan), ve daha pek çoğu hapsedilip öldürüldü. Urfa Ģehrinde 100‘den çok Ermeni hapsedildi, öldürüldü. Çoğunlukla 18-45 yaĢları arasındaki Ermeni erkeklerini sürgüne yolladılar ve yok ettiler. Ve jön Türk Devleti savunmasız kalan kadınların, çocukların ve yaĢlıların sürgün edilmesine, katledilmesine baĢladı. Valilere bu konuda emirler veriliyordu. 1914 sonbaharı ve 1915 ilkbaharından itibaren Ermeni halkının zorla sürgün edilmesi ve katliamı baĢladı. Türk Devleti Ermenileri sürgüne tâbi tuttu. Nehirler Arası çöl arazisine. Sürgün süresince göç edenlerin malları talan ediliyordu. Onlara askerler, polisler ve Kürt caniler eĢlik ediyordu. Güzel kızlar zorla Müslümanların haremlerine götürüldüler. Sürgün yerine, çok az bir kısmı varabiliyordu. Örneğin Harput‘tan sürgün edilen 18.000 Ermeni‘den Halep‘e toplam 150 kiĢi ulaĢtı. Kalanları ya öldürüldü ya da açlıktan, susuzluktan, çeĢitli hastalıklardan öldü veya yolda kaçırıldılar. 1915 sonuna dek Batı Ermenistan‘da ve Küçük Asya‘da Ermenilerin yaĢadığı yerler tamamıyla temizlendi. Katliamlardan hiçbir sosyal tabaka kaçamadı. 1914–1918 yıllarında Jön Türkler‘in Ermenilere karĢı yürüttüğü siyaset soykırım olarak adlandırılır. Çünkü onların amacı Ermeni milletinin kökünü kazımaktı. Osmanlı Ġmparatorluğu‘nda yaĢayan 3 milyona yakın Ermeni‘den 1.5 milyonu ya öldürüldü; ya açlıktan, çeĢitli hastalıklardan, azap ve eziyetten öldü. Sağ kalanlarsa vatanı terk ettiler, sahip oldukları talan edildi veya dinleri değiĢtirildi‖ (Selvi, 2005, Barhudaryani, 2001, ss.139-152‘den alıntı).
250
1. HARĠTALAR Harita 1.1. Azerbaycan’ın Ġdari YerleĢim Birimleri Haritası
251
Harita 1.2: ĠĢgal Altındaki Azerbaycan Toprakları ve Karabağ’ın Durumu
252
2. ERMENĠLERĠN ĠġGAL ETTĠĞĠ BÖLGELERĠN UYDUDAN ÇEKĠLMĠġ RESĠMLERĠ Resim 2.1. Ermenilerin ĠĢgal ettikten sonra ateĢe verdiği Ağdam’ın 2006 yılında uydudan çekilmiĢ bir görüntüsü.
Resim 2.2. Ermenilerin ĠĢgal ettikten sonra ateĢe verdiği Hocavend’in 2006 yılında uydudan çekilmiĢ bir görüntüsü.
253
3. HOCALI SOYKIRIMI’NA AĠT RESĠMLER
Resim 3.1.
Bütün bireyleri katledilmiĢ bir Azeri ailesi.
Resim 3.2.
254
Resim 3.3.
Resim 3.4.
Resim 3.2, 3.3 ve 3.4. Hocalı Soykırımı sırasında katledilen çocuklar.
255
Resim 3.5.
Hocalı Soykırımı sırasında katledilen bir ihtiyar.
Resim 3.6.
Bacakları, bir eli ve cinsel organı kesilen bir Azeri Türkü.
Resim 3.7.
256
Hamile kadının karnının deĢilmesi sonucu öldürülen anne ve onun doğmamıĢ bebeği.
Resim 3.8.
Yüzünün derisi yüzülerek öldürülen bir Azeri Türkü.
257
Resim 3.9.
Kaçmaya çalıĢırken öldürülen Azerbaycan Türkleri.
Resim 3.10.
258
Babası ve abisiyle birlikte öldürülen bir çocuk.
Resim 3.11.
Bu kız çocuğunun alt giysilerinin olmayıĢı, öldürülmeden önce tecavüze uğradığını düĢündürmektedir.
259
Resim 3.12.
Katledilen bir anne ve รงocuฤ u. Resim 3.13.
260
Yakın mesafeden baĢından kurĢunlanarak öldürülen bir Azeri Türkü.
Resim 3.14.
261
Katledilen bir Türk ailesi daha. Resim 3.15.
Hocalı Soykırımından kaçan insanların yaĢadığı dehĢet ve korku.
262