DERİNCE Arel Psikolojik Danışma, Rehberlik Uygulama ve Araştırma Merkezi Aylık E-Bülten
ARALIK 2013
Derince
SAVAŞIYOR MUYUM YOKSA KAÇIYOR MU Her gün farklı bir problem çıkar karşımıza, çözülmek için bizi bekler. Bazen hep aynı yoldan gideriz, bazen şerit değiştiririz. Peki, biz en çok hangi yolu kullanıyoruz? Sorunların üzerine gidip doğru çözümleri mi arıyoruz, yoksa görmezden gelip halının altına süpürmeyi mi tercih ediyoruz?
Yaşadığımız problemler hayat tar-
durumlarda özellikle anlık öfkenizi
zın; sorun çözüldü mü, çözülmedi
yapımıza kısacası kişiden kişiye çeşit-
süreli işe yarayabilir, ama var olan so-
run, hep aynı yoldan mı gidiyorum,
zımıza, arkadaşlık ilişkilerimize, aile lilik göstermektedir. Her farklı sorun için ayrı ayrı problem çözme meka-
nizmamızı harekete geçiririz. Ancak temel düşüncelerimiz bu sorunların
üstesinden gelme tarzlarımızı belir-
ler. Bir problemi çözmek için çaba sarf etmek, emek ve zaman ayırmak
gerektiğini düşünüyorsanız savaşıyorsunuz demektir. Her şey olacağı-
na varır, zamanla düzelir, konuşup
uğraşıp sorunları deşmeye gerek yok diyorsanız maalesef bu kaçıyorsunuz anlamına gelmektedir. Kaçmak kimi
kontrol etmeniz gereken anlarda kısa runun çözümü için işlevsel değildir.
Gözlerinizi kapatıp en son yaşadığınız ve çözmeniz gereken bir problemi düşünün. Bu gündelik hayatınızı sekteye uğratan bir durum
olabilir, ailenizle çözemediğiniz bir
konu ya da sevgilinizle yaşadığınız
mi? Çözülmediyse kendinize bir so-
alternatif yollar deniyor muyum? Bunu her yaşadığınız önemli prob-
lemde uygulayın, zamanla kendinizi, sorunlarla nasıl baş ettiğinizi göre-
ceksiniz. Belki ufak bir dokunuşla işe yaramayan yöntemleri bırakıp,
yerine işlevsel olanları koyabilirsiniz.
bir tartışma olabilir. Nasıl başladı,
Her buluşmanızda sizi uzun süreler
sıl hareket ettiniz ve olayı çözüme
kadaşınıza bunu yapmaması gerekti-
sorunun temelinde yatan neydi, naulaştırmak için neler yaptınız? Bir
kalem ve kağıttan yardım alarak ya-
bekleten, kendisini çok sevdiğiniz arğini, ona kızdığınızı ve bu durumun
sizi üzdüğünü defalarca söylediniz.
Ancak durum değişmedi ve arkada-
şınızın bu huyunun değişeceği de yok diyelim. O, buluşmaktan ve za-
man geçirmekten çok keyif aldığınız
biri, böyle bir konu yüzünden arkadaşlığınızın zedelenmesini istemi-
yorsunuz. Kullandığımız çözüm yolu onunla konuşmak oldu ancak işe
yaramadı. Alternatif yollar deneyelim. Her seferinde ortalama gecikme
süresini hesaplayıp, buluşma saati-
nin üzerine ekleyebiliriz. Ya da verdiğimiz saate sadık kalmak istiyorsak
yine geç kalabileceği düşüncesini kabullenip,
kendimizi
beklentiye
sokmayabiliriz. Bu sadece verilen kü-
çük bir örnek. Bu tarz düşünme yön-
temleriyle, yaşadığınız problemlerin
üstesinden gelmeyi deneyebilirsiniz. Bazen içinde bulunduğunuz, memnun olmadığınız ve değişmesini
istediğiniz durumlar uzun süreler o şekilde kalacak olabilir. Okulunuzdan memnun değilsinizdir ama bir
hedefiniz vardır, bitirip mesleğinizi icra etmek istiyorsunuzdur. Ailenizle
bazı konularda çok çatışıyorsunuz-
dur, ancak onları seviyor ve onlarla birlikte
yaşamak
zorundasınızdır.
Partnerinizle bir türlü ortak paydada
zorundasınızdır. Bu ve benzeri olay-
lar başımıza sık sık gelmektedir. Peki, bu durumlarda ne yapacağız? Çöze-
miyorsak pes mi edeceğiz, yoksa var olan durumun iyi yönlerine mi odaklanacağız? Tam burada bir seçim
yapmanız gerekecek. Hep aynı yoldan gidip, değiştiremeyeceklerimizi ısrarla değiştirmeye uğraşıp, her seferinde mutsuz olmak mı, yoksa yo-
lunuzu değiştirip mevcut durumun tadını çıkarıp, kendinizi mutlu etmek mi? Seçim sizin, kararınızı verin…
buluşamadığınız düşünceleriniz var-
dır. İşinizi sevmiyorsunuzdur ancak maddi yükümlülükleriniz vardır, başka bir iş bulana kadar para kazanmak
Gülşen TURNA Psikolog
Derince
Korku yaratan obje, durum ya da aktivite ile karşılaşıldığında anksiyete belirtileri ortaya çıkar. Panik atakta görülen belirtilerin hemen hepsi fobik durumla karşılaşıldığında ortaya çıkabilir. Bu belirtilerden bazıları şunlardır; çarpıntı, yüz kızarması, yüzde kaşınma ve yanma hissi, titreme, terleme, bulanık görme, nefes darlığı, ağız kuruluğu, yutkunma güçlüğü, mide bulantısı, bilinç kaybı, ani tansiyon düşüşü, bayılma vb.
KORKU ve FOBİ NEDİR Fobi, bir şeye karşı duyulan korkunun, bireyin gündelik yaşamını olumsuz yönde etkilemesidir. Fobi kelimesi, Yunanca Phobos kelimesinden gelir. Phobos, Yunan mitolojisinde dehşet tanrısıdır. Her canlı, varlığını tehdit eden varlık ve durumlardan içgüdüsel olarak kaçınır. İnsan bilincinde bu kaçınma, korku olarak algılanmaktadır. Korku bu haliyle, kişinin yaşamını sürdürmesine hizmet eden bir ön-uyarı mekanizmasıdır. Örneğin yılandan korkmak kişinin hayatta kalması için gereklidir. Ancak şehirde yaşayan ve yılanla karşı-
laşması söz konusu olmayan birinin yılanla karşılaşma ihtimali üzerine korku yaşaması, karşılaşmayı hayal ettiğinde bile gerilmesi normal bir korku değil fobidir. Fobi toplumda sık görülen bir anksiyete bozukluğudur. Fobisi olan insanlar “fobik” diye adlandırılırlar. Yapılan araştırmalar toplumda %10 oranında fobi tespit etse de tahmi-
nen bu değer %25 dolaylarındadır. Fobiler halk arasında hastalıktan ziyade huy ya da kişilik özelliği olarak düşünüldüğünden tedaviye başvuranların sayısı azdır. Araştırmalarda fobi sıklığının beklenenden düşük çıkmasının en önemli nedeni budur. Kadınlarda erkeklere oranla iki buçuk kat daha fazla görüldüğü saptanmıştır.
Öncelikle doğuştan gelen ve sonradan öğrenilen olarak ikiye ayıralım: Sonradan öğrenilene bir köpeğin ısırması sonucu köpekten korkan çocuğu örnek verelim. Sonradan öğrendiğimiz fobilerin mantıklı açıklamalarını kolaylıkla yapabilmekteyiz ancak; doğuştan gelen fobiler de vardır. Bazı durum veya nesnelerden korkmaya hazır olarak doğma, hayvan deneylerinde gösterilmiş bir bulgudur. Daha önce yılanla hiç karşılaşmamış yavru maymunlara yılan veya yılan resmi gösterildiğinde yavrular büyük korku tepkisi verirler. Genetik Yatkınlık: Bazı fobilerde genetik yatkınlık fazladır. Örneğin kan aldırma veya enjeksiyon yaptırma fobisi olan kişilerin ailesinde de benzer fobilere rastlanır. Biyolojik (Nörokimyasal) Nedenler: Bazı insanlarda adrenalin ve nöradrenalin salınımının fazla olması veya etkilenen organların bu maddelere normal insanlara göre daha duyarlı olması fobi geliştirmeye daha yatkın olduklarını gösterir. Verilen ilaç tedavileri de bu maddelerin salınımını veya bedensel duyarlılığı azaltmaya yöneliktir. Çevresel Faktörler: İzleyerek öğrenme etkisi de en az biyolojik faktörler kadar etkilidir. Tehlikeli şeylere abar-
tarak aşırı tepki gösteren ve bunlar karşısında aşırı tedbir alan anne babaların çocukları birçok duruma daha korkarak yaklaşacaktır. Fobi oluşumunda etkili olan diğer değişkenler: Watson’un öğrenme teorisine göre; daha önce kaygı uyandırmayan bir uyaran kaygılı bir uyaran ile bir araya geldiğinde öğrenme yolu ile kaygı uyandıran bir uyaran haline gelmektedir. Örneğin asansör korkusu olmayan bir kişi elektrik kesintisi ile asansörde mahsur kalma sonucunda asansör korkusu geliştirebilir. Freud’a göre: Fobiler bilinç dışı çatışmalarla ilgilidir ve ödipal kompleks ile ilişkisi vardır. Bastırılmış, bilinç dışına itilmiş bazı korkular yer değiştirerek normalde kaygı yaratmayacak bir nesne veya duruma yöneltilir ve bu şekilde fobiler gelişir. Sürekli strese maruz kalan çocuklar: Yaşamın ileri dönemlerinde yaygın fobik davranışlar görülebilmektedir. Sürekli stres yaratan nedenler arasında erken yaşta anne veya babanın kaybı, anne veya babadan ayrılma, ev içinde şiddete maruz kalma sayılabilir. Bazı bedensel hastalıklar, nörolojik ve psikiyatrik hastalıklarda fobik semptomlar görülebilir. Bu rahatsızlıkların ayırıcı tanı yapılırken dikkate alınması gerekir. Evrimsel olarak fobi oluşumu: Bazı fobilerin evrimsel süreçte oluştuğu da gözlemlenmiştir. Örneğin veba salgınının olduğu yıllarda bu hastalığın fareler aracılığıyla insana bulaştığı tespit edilmiş ve normalde tehlikeli bir hayvan olmayan fare günümüzde hale nedeni bilinmeksizin korkulan bir hayvan olarak kalmıştır.
van türleri kültürler arası farklılık gösterir. Yükseklik korkusu: İkinci en yaygın özgül fobi türüdür. Kan ve yaralanma fobisi: Halk arasında “kan tutması” olarak da bilinen bir durumdur. Uçak korkusu: Uçağa binmek zorunda kaldıklarında uçağın düşeceğine dair şiddetli korkuları vardır. Yalnızlık fobisi: Çoğu kez evde tek başına kalmaktan korkudur. Akşamları ve gece artar. Klostrofobi: Kapalı/basık yerlerden duyulan korkudur. Fobilerin tedavisi hem mümkündür, hem de başarı oranları yüksektir. Bu korkuların tedavisinde ilaçların rolü azdır. Korkunun kaynağını bulmaya yönelik terapiler uygulanabilir. Alıştırma yöntemi en yaygın kullanılan davranışçı tekniktir. Bu teknikte kişinin korktuğu durumun ayrıntılı bir analizi yapıldıktan sonra korkulan durumla gitgide artan derecede karşılaşması sağlanır. Başlangıçta korku verici olan bu işlem, hasta korkulan ortamda yeteri kadar süre kalabilirse alışmayla sonuçlanır. Birkaç seansta tama yakın düzelme elde etmek mümkündür. Fobilerin birçoğu çocukluk ve ergenlikte başlar. Anne ve baba çocuklara hem korkusuz erişkin modeli olarak, hem de korkularının üzerine gitme konusunda onları cesaretlendirerek fobilerini yenmesini sağlayabilir.
Yüzlerce fobi çeşidi bulunmaktadır. Bunlardan en sık karşılaştıklarımıza bir göz atalım; Hayvan fobileri: En sık görülen fobi türüdür. Korkulan hay-
Burcu YILMAZ Psikolog
TEPEKENT YERLEŞKESİ Tepekent-Büyükçekmece/İstanbul Tel: (0212) 867 25 00 Faks: (0212) 860 04 81 E-posta: arel@arel.edu.tr SEFAKÖY YERLEŞKESİ Sefaköy-Küçükçekmece/İstanbul Tel: (0212) 540 96 96 Faks: (0212) 540 97 97 E-posta: arel@arel.edu.tr
www.arel.edu.tr facebook.com/areledu twitter.com/areledu
(0850) 850
2735 AREL