DERİNCE Arel Psikolojik Danışma, Rehberlik Uygulama ve Araştırma Merkezi Aylık E-Bülten
OCAK 2014
Derince
AFFEDEBİLİR MİSİN
?
Düşünce kalıplarımız, değerlerimiz, ideallerimiz; kısacası biz! Herkesin bizim gibi düşünmesini, bizi anlamasını ve hak vermesini istediğimiz biz… Kızdığımız, bu yaptığını asla unutmayacağım dediğimiz, kimi zaman can dostlarımız, kimi zaman en sevdiğimiz…
Günlük koşuşturmaların arasında durup bir düşündüğünüzde, uzun zamandır konuşmadığınız, aranızın açıldığı ve yaptıklarını bir türlü affedemediğiniz biri var mı? Bu çok yakın bir arkadaşınız olabilir, bir akrabanız ya da bazen en yakınınız; aileniz. O kişiyle neden hala konuşmadığınızı bir düşünün; gerçekten affedilemeyecek bir şey mi yaptı, yoksa bu öfke gereksiz mi uzadı? Affetmezsiniz, affedemezsiniz değil! İsterseniz herkesi affedebilirsiniz; sizi terk edeni, size yalan söyleyeni, bile bile canınızı acıtanı, kalbinizi kıranı… Affetmek bir beceridir, istemek gerekir. Bir başkasının ısrarlarıyla, arabuluculuğu ile azalmaz düşmanlığınız kimseye. Gerçekten kalbinizdeki o katrandan kurtulmak istediğinizde başlar kinin yerini güzellikler almaya. Hafiflersiniz, kendinizi daha çok seversiniz. Peki, bu güzellikten neden mahrum kalır insanlar hiç düşündünüz mü? Yanlış yapmak korkutur bizi, bize yanlış yapılması da. Her zaman tetikteyizdir, insanlara gereğinden fazla güvenmememiz gerektiğini söylerler hep bize, ya da yaşayarak öğreniriz bunu. Eşine çok güvenme, aldatabilir; arkadaşına çok güvenme kazık yersin… Zarar gördüğümüzü düşündüğümüz en ufak bir olayda haklı çıkarırız kendimizi; “ben demiştim bu insanlara güvenilmez”
deriz hemen. Kendimizi korumaya alırız; kızarız, küseriz, bir daha konuşmayız. Güvendeyizdir artık, o insan bize zarar veremez onu affetmediğimiz sürece! Çünkü affedersek bir daha yapar, küsmezsek hatasını anlamaz… Ama affetmek o kişiyi eskisi kadar sevmek zorunda olduğunuz anlamına gelmez, ya da o kişiyle konuşmanız gerektiği... Onu suçsuz bulmak zorunda değilsinizdir affedince, ya da haklı değildir artık… Yaptıklarını unutmak zorunda değilsinizdir, hayattan dersler çıkarmanız gerekir, kime hangi konularda güvenmeyeceğinizi bilmeniz gerekir. Ancak affetmek sizi özgürleştirir, kendinize olan saygınızı arttırır… Affetmek çoğu zaman kolay değildir ama isterseniz yapabilirsiniz. Affetmeyi istemek yolun yarısına geldiğimiz anlamına gelir. Bunun için birkaç yönteme başvurabilirsiniz. Bunlardan bir tanesi doğru empati kurmadır. Şimdi sizinle küçük bir uygulama yapalım. Yakın zamanda kendisine çok sinirlendiğiniz birini düşünün. Şimdi kendinizi onun yerine koyun ve karşınıza kendinizi oturtun. Artık karşınızda siz varsınız, siz de kızdığınız kişi. Şimdi tamamen onun kullanacağı kelimelerle ve onun düşüncesiyle konuşmaya çalışın. Karşınızda oturan size anlatın durumu, ikna etmeye çalışın. Bunu yaparken, kişisel düşüncelerinizi ne kadar uzak tutabilirseniz o
kadar verimli olacaktır. Şimdi arkanıza yaslanıp kendinize kulak verin; bunu yaparken nasıl hissettiniz? Çok sevdiğiniz bir arkadaşınızın sizinle konuşmaması, sizi affetmemesi kendinizi nasıl hissettirir? Bazen bizler de birilerini kırabiliriz, yanlış sözler ya da davranışlar sergileyebiliriz. İnsanlar çoğunlukla, asla affedilmeyecek bir şey yaptıklarını düşünmezler. Herkes kendini haklı çıkarmak ister, kural böyle yazılmıştır. Ancak unutulmaması gereken mutlak haklılık-haksızlığın olmadığıdır. Yaşanan bir olumsuzlukta herkesin az da olsa payı vardır. %100 haklı olamayız, haksız da… Bir tartışma sonucunda arkadaşınızla aranız bozulduğunda kendinizi haklı görürsünüz, çevrenizdekilere durumu anlatırken haklı olduğunuzu onlara da ispatlamak istersiniz. Karşı taraf da sizinle aynı durumdadır. O da kendini sonuna kadar haklı hisseder ve kendini korur. Her iki taraf da bunu sürdürmeye devam ederse birbirini affetmez. Yapılması gereken gerçekçi düşünmeye çalışmak ve kendi hatalarımızı kabul edip, karşı tarafın haklı olduğu noktaları kabullenmek olacaktır. Unutmayın, herkesi affedebilirsiniz, kendinizi de. Affetmek sizi özgür kılar. Kalbinizdeki demir parmaklıkların kilidi sizin elinizde, bunu unutmayın…
Gülşen TURNA Psikolog
Derince
MUTLULUK William Shakespeare “Kendimi her zaman mutlu hissederim. Neden biliyor musunuz ? Çünkü kimseden bir şey ummam. Beklentiler daima yaralar.” demiş. Acaba bunu gerçekten yapabiliyor muydu, yoksa sadece yaşam tecrübesi bu yönde miydi bilemeyiz ama gerçekten yapabiliyorsa mutlu olmak için çok zorlanmadığı kesin.
Mutlu olmak için ilk yapmamız gereken başkalarından beklentilerimizi bir kenara bırakmak. Onlar mutluluğumuzu bizim ellerimizden alıp başkalarının ellerine verir. Mutlu olmamız için x kişisinin bizi sevmesi, y kişisinin bize yardım etmesi, z kişisinin bizle ilgilenmesi vs. gerekir. Oysa kendimizi sevsek ve güvensek mutlu olmak için başkasına ihtiyacımız kalmayacaktır. Eğer dikkat edersek fark ederiz ki mutlu insanlar yalnız da değildir. Etraflarına yaydıkları ışıkla herkesi çevrelerine toplarlar. Etraflarındaki insanlara rağmen mutlulukları içten gelir. Sırf bu yüzden x kişisi onu sevmekten, y kişisi ona yardım etmekten, z kişisi onla ilgilenmekten keyif alır. Annemizden her gün sevdiğimiz yemeği yapmasını, babamızdan bize daha çok harçlık vermesini, arkadaşlarımızın sürekli bizi aramasını, sevgilimizden daha çok ilgi göstermesini, daha çok çiçek almasını bekliyoruz. Bazen de sevgilimiz /eşimiz bizden başka erkekle/kızla konuşmasın diyoruz, patronumuzdan daha fazla anlayış, çocuğumuzdan daha fazla saygı bekliyoruz. Yaptığımız her şey beğenilsin, pofpoflanalım istiyoruz. Herkes için biricik olalım, en çok bizi sevsinler istiyoruz. Bunları isteyen egomuz aslında. Bizim besleyemediğimiz benliğimiz, düşük özsaygımız, kendimize güvensizliğimiz. Onlar o kadar aç ki; biz onları doyurmadığımızda diğer insanlara saldırıyorlar. Sürekli istiyorlar. Kendine güvenen biri insanların onu şımartmasına, iltifatlar etmesine muhtaç değildir. Kendini değerli bulan biri sürekli olarak sevildiğini hissetmek istemez. Kendini hor görmeyen, düşük özsaygısı olmayan biri sürekli saygı, anlayış beklemez. Kendisine yapılan eleştirileri hakaret
olarak görmez. Bunları değerlendirip fayda sağlamaya çalışır. Sağlıklı bir egoya sahipsek diğer insanlar bizi mutsuz edemez. Mutlu olmak için ikinci yapmamız gereken ise hayatımızı yönlendirecek seçimleri sağlıklı yapmak ve başkasına bırakmamak Bir sürü hayalimiz, gerçekleştirmek istediğimiz planlar, isteklerimiz ve beklentilerimiz var. Hepsinin de sadece bir amacı var mutlu olmak. Dünyaya gelmiş olmak bizim seçeneğimiz değildi, anne ve babamızı biz seçmedik fakat bunların dışında bizim seçmediğimiz başka ne olabilir ki. Hayatımızla ilgili her şeyi biz seçiyorsak mutluluğumuzun da mutsuzluğumuzun da sebebi kendimiziz. Doğru kararlarımızı verdik, mutlu olacağımız seçimler de yaptık. Arada bir hata yaptığımız da oldu tabi, kim yapmaz ki. Hatalarımızı da sahiplenmeli ve kendimizi suçlamamalıyız. Bununla harcayacağımız enerji, hatamızı telafi ederken harcadığımızdan çok daha fazladır her zaman. Yaptığımız hatalarla yeni yeni şeyler öğreniriz. Seçim yaparken çok hata yapıyorsak kendimizi tanımadığımız anlamına gelir. Kişi kendini daha çok tanımaya çalışmalıdır. Üniversitede hangi bölümde okuyacağınız, hangi iste çalışacağınız, kimlerle arkadaşlık kuracağınız, kiminle evleneceğiniz, kaç çocuk yapacağınız gibi kararları siz verirsiniz ve doğru vermeniz için gereken tek şey kendinizi tanımaktır. Eğer doğru mesleği seçtiyseniz; çalışırken mutlu olur, sabah erken kalkarken zorlanmaz, eve mutlu gelirsiniz. Doğru arkadaşlarla hayatınız daha da renklenir. Doğru bir evlilik yaptıysanız yaşadığınız ufak problemler evliliğinizi yıkmaz, anlaşmazlıklar tatlıya
bağlanabilir, kendinizi yalnız hissetmezsiniz, mutluluğu başkasında aramazsınız. Son olarak da hayata olumlu bakmak Osho’nun da dediği gibi hayata olumsuz bir çerçeveden bakan insanlar sadece çevrelerindekini bunaltıp sıkmakla kalmayıp aslında en büyük kötülüğü kendilerine yapıyorlar. Bir kişi, olumlu bir düşünceyi 4-7 saniye aklında tutarken, henüz gerçekleşmemiş bir olay için saatlerce, günlerce, hatta bir ömür boyu kaygı duyabiliyor. Bazılarının Pollyannacılık diye adlandırdığı bu yaşam felsefesinin temelini pozitif düşünmek ve negatiflikten kaçmak oluşturuyor. Olumlu düşünmeyi alışkanlık haline getirerek huzurlu bir nefes almanın birkaç yolu var: Olumsuz görüşlere sahip olan insanlarla aynı bakış açısını kullanmayın. Olaylara karşı tutum ve davranışlarınızı denetlemeye çalışın. Cesaretinizi artıracak, size güç verecek insanlarla beraber olun. Hataları değil çözümleri görebilen insanlarla diyalog kurun. Motivasyonunuzu artıracak sözler bularak kendinize amigoluk yapın. Düzenli nefes alma tekniklerini kullanın. Gözünüzde başarısızlık değil başarı görüntüleri oluşturun. Hayatın çok kısa olduğunu, üzüldüklerinizin aslında çok da önemli olmadığını unutmayın.
Burcu YILMAZ Psikolog
TEPEKENT YERLEŞKESİ Tepekent-Büyükçekmece/İstanbul Tel: (0212) 867 25 00 Faks: (0212) 860 04 81 E-posta: arel@arel.edu.tr SEFAKÖY YERLEŞKESİ Sefaköy-Küçükçekmece/İstanbul Tel: (0212) 540 96 96 Faks: (0212) 540 97 97 E-posta: arel@arel.edu.tr
www.arel.edu.tr facebook.com/areledu twitter.com/areledu
(0850) 850
2735 AREL