Sayı 22 OCAK ŞUBAT
Mağaraya dair
2012 YIL:4
1
Bülent Demir İlker Gürbüz Mesut Şen Ender Usuloğlu
Katkıda Bulunanlar Yazarlar ve tercümanlar Hakan Eğilmez Mesut Şen Mehmet Sait Taylan Elif Aytekin Uzel Orkun Uzel
Fotoğraflar
Ön Kapak: Kara Kalem Çizim
“Kadın Mağaracı”, Ertan Köseoğlu
Arka Kapak: Macar Düdeni, Sencer Çoltu
Mağaraya Dair... “Mağaraya kışın mı yoksa yazın mı gitmeli?” su girişi olmayan mağaralarda koşullar farketmese de faaliyete gitme açısından kritik bir soru. Kışın su girişi olan mağaraları su basma tehlikesi, içerideki suyun donup kayayı kapatma problemi, faaliyete giderken yolda kaza geçirme riski hatta gidememe ihtimaline karşı yaz aylarının da başta fazla sıcak olmak üzere, doğanın canlanmasıyla böceklerin harekete geçmesi gibi dezavantajları var. Tabi geçtiğimiz aylarda hava şartları bize bu soruyu bile sordurmadı. Senelerdir olmadığı kadar soğuk ve karlı bir kış geçirdik dolayısıyla çok az faaliyet yapabildik. Bu sayımızda, her yönüyle iplerden bahsedeceğiz. Geçtiğimiz dönemde yaptığımız faaliyetlerden gezi yazıları var. Bir de en tehlikeli sporlardan biri olan mağara dalışı üzerine bir yazımız var. Bahar ayları ile birlikte ülkemizde mağaracılık faaliyetlerinin hız kazanacağını ümit ederek, iyi okumalar dileriz.
Bu dergide yer alan yazılar ve fotoğraflar, kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Websitelerimiz: www.aspeg-medya.com www.aspeg-tr.org Bize ulaşmak ve(ya) mağaracı olmak istiyorsanız: info@aspeg-tr.org
2
Fotoğraf: Ender Usuloğlu
Yayın Kurulu
OCAK-ŞUBAT İçindekiler
NAYLON YOL : İP! Sayfa:4
SU VE KAR ALTINDA Sayfa: 8
TÜBİTAK PROJESİ BAŞLADI! Sayfa: 11
KİLİMANJARO Sayfa: 12
SİFON DALIŞLARI ! Sayfa: 18
KÖÇEKKIRAN Sayfa: 20
3
Naylon Yol: İp
Fotoğraf: Ceyhun Uludağ
Yazan: Mesut Şen
4
Fotoğraf: Ender Usuloğlu
Bu sayımızda yedeği olmamasından dolayı dikey mağaracılıktaki en önemli malzeme olan iplerden bahsedeceğiz. İstasyonun zarar görmesi vb durumlar için her zaman bir yedekleme alıyoruz fakat ip zarar gördüğünde telafisi yok. İp zedelenmesinde en iyi ihtimal mantosu yırtılmış çiçek gibi açılmış bir ipte kurtarılmayı beklemek. Tamamen koptuğunu düşünmek bile kötü. Teknik ipler dinamik ve statik olmak üzere iki tipe ayrılıyor. Mağaracılıkta esneme yüzdesi düşük olan statik ipleri kullanıyoruz. Dinamik ipler ise genelde dağcılar emniyet ipi olarak kullanıyor. Tırmanış esnasında düşüldüğünde ani bir şokla değil yaylanarak bir düşüş gerçekleştirmek için. Statik iple emniyet alınmış bir tırmanma düşünemiyorum büyük ihtimal tırmanan arkadaşın beli kırılır. Esneme oranları dinamik iplerde %9, statik iplerde ise %4 civarlarında.
Mağaralarda statik ip kullanılmasının sebebi, hattın sabit olup tırmanan kişinin ip üzerinde ilerlemesi. Düşük esneme yüzdesi daha az hareketle daha fazla ilerleme mesafesi sağlıyor. Dinamik ve statik iplerde ağırlık ve manto oranları da farklı. İpler hepinizin bildiği gibi içte uzunlamasına giden bir ip katmanı ve dışta manto ismi verilen bir örgü katmanından oluşuyor. Mantonun yüzdesi ipin dayanıklılığını, suyu tutma yüzdesini ve ağırlığını değiştiriyor. Dinamiklerde manto oranı %30 civarında iken statiklerde %40’larda. Gerek manto kalınlığı gerek kullanılan malzemenin farklı olmasından dolayı statik ipler daha ağır yaklaşık olarak 1 metresi 70 gram. Mağaracılıkta 9mm’den 13mm’ye kadar kalınlıktaki ipleri kullanmak mümkün. Yurtdışında 9mm ip kullanan mağaracılar da var fakat 9mm ip kullanmak için hem ipin korunması hem de iniş esnasında ayrı bir dikkat göstermek gerekiyor. Genellikle 10-11mm aralığındaki ipler kullanılıyor. İpin kalınlığı ekipten ekibe ve kullanılacak yere göre değişim gösterebilir en ideali diye bir kavram yok.
İp kalınlığı arttığında kopma direnci artsa da ipin ağırlığı da artıyor. 11mm üzeri ipler ise mağaracılığa pek uygun değil, düğüm esnekliği daha düşük dolayısıyla düğüm atmak zor, daha ağır ve desendörde meydana getirdiği sürtünme daha fazla, fiyat olarak da oldukça pahalı. Ülkemizde satılan statik iplere baktığımızda piyasada sadece Petzl ve Edelrid’in ipleri var. 11mm ipler üzerinden karşılaştırma yapalım. 11mm iplerde Petzl’da Axis var, 100m fiyatı 257 euro; sarı, siyah ve sarı-siyah renkleri mevcut. Kopma direnci 30kN yani 3 tona denk geliyor, esneme oranı %2.8, manto oranı %36, ıslak çekme oranı ise %4. Petzl Axis’i daha önce kullanmadığım için dayanıklılığı konusunda bir fikrim yok. Edelrid ip konusunda Petzl’dan daha geniş ürün yelpazesine sahip. En düşük kaliteli statik ip Edelrid Basic. 100m fiyatı 148 euro, fiyatı çok uygun fakat kalite olarak gerçekten vasat bir ürün. Teknik özellikleri diğer iplere yakın olsa da sık kullanıma uygun bir ip değil. Proje ipi olarak kullanılıyor. Birkaç kullanımdan sonra atılması gereken bir ip. Çamurlanmaması, uzun süre yük bindirilmemesi gerekiyor. 5
Sürtünmelere de dayanıklı değil. Kısacası mağaracılıkta kullanılmaması gereken bir ip. Edelrid’te Basic haricinde Süperstatik ve Prostatik var. Süperstatik mağaracılıkta kullanım için ideal ip. 100m fiyatı 269 euro, 33kN çekeri, %3,6 esneme, %2,5 ıslak çekme oranı var. Süperstatik ipin siyah, kırmızı ve mavi renkte seçenekleri de var fakat renkli olanların nitelikleri beyaz olana göre biraz daha düşük. Prostatik ipe göre mantosu daha sert yıpranmalara karşı daha dayanıklı bir ip Süperstatik. Mantosunun sert olmasından dolayı düğüm esnekliği biraz daha düşük. Prostatik ip daha yumuşak, desendöre uyguladığı sürtünme daha az. 100m’sinin fiyatı 240 euro, çekeri 33kN, esneme oranı %4, ıslak çekme oranı ise %2 kadar. Süperstatik ipe göre daha kolay yıpranıyor.
Yeni alınmış ipi de ilk kullanımdan önce mutlaka ıslatıp kurumasını bekliyoruz. Bu sayede iç katman ve mantonun birbirine yapışmasını sağlıyoruz. Hatta bu işlemden sonra ipin boyu kısalıyor. Eğer yeni alınan ip ıslatılmazsa ipe yük bindiğinde dış katmanda kayma oluyor. İpiniz sağlam, mağaranız derin olsun, esenlikler dilerim. Fotoğraf: Robbie Shone (Scurion lambası ile çekilmiştir)
Fotoğraf: Ender Usuloğlu
Petzl ve Edelrid haricinde, Roca, Beal ve PMI’ın da mağarada kullanım için üretilmiş ipleri var. Fiyat olarak Petzl ve Edelrid’ten daha uygunlar.
Hangi ipi kullanırsanız kullanın, ipin kullanımı ve bakımı çok daha önemli. İp koruması yanlış yerde bırakılmış bir ipte çıkmak gerçekten riskli. Tabi bir de ipin üzerine taş düşmesi var ki ipin tamamen kopmasına sebep olabilecek bir olay. Bu yüzden döşeme yapılmış dikeylerde yerinden oynayan taşları alıp uzaktan atmak gerekiyor. İpin kullanımdan sonra bakımı da bir o kadar önemli ipin sürekli kirli olması ipe zarar verip ipin ömrünü dolayısıyla bizim ömrümüzü kısaltabiliyor. İp yıkama için çok farklı metodlar olsa da en iyisi ipi araba yıkamada kullanılan basınçlı su pompalarında yıkamak. Çamur ipin içine girmeden ipi yıkayabiliyor hem de çok kısa sürede. İpi yıkadıktan sonra çantaya tıkmıyoruz, kuruması için oda sıcaklığında bir yerde bırakıyoruz, güneş altına ya da kaloriferin üstüne bırakmıyoruz. En önemlisi çoğu outdoor ürününde kullanmadığımız gibi ipi de deterjanla yıkamıyoruz.
6
7
Fotoğraf: Mesut Şen
Su ve Kar Altında; Parsık Mağarası
8
Eşim Orkun ve ben doğa aşıkları derler ya, işte biz onlardanız. 10 yılı geçkin dağların zirvelerinde bulutları seyrederek, denizin altında balıkları keşfederek, kanyonlarda suyun esrarengizliğini takip ederek geçirdik bütün tatillerimizi. Biz doğada mutluyduk, neresi olursa olsun - nasıl olursa olsun. Hayatımızda bir kaç mağara deneyimimiz de olmuştu fakat kendimizi mağara için yeterli bulmuyorduk. Asla küçük bir hatayı kabul etmeyen bir spordu mağaracılık. Mağara bizim yaptığımız bütün doğa sporları arasından bir şekilde ayrılıyor ve kesinlikle deneyim, eğitim, bilgiyi şart koşuyordu. Bu bilgiyi ve eğitimi de gerçekten mağaracılığı çok iyi bilen, deneyimli mağaracılardan almamız gerektiğini çok iyi biliyorduk. Araştırmamız sonucunda bir şekilde ASPEG Derneğinden Ender abi ile tanıştık. İlk tanışmada ben yoktum fakat Orkun’un gözlerinin içinden doğru insanları bulduğumuzu okuyabilmiştim. -’Heyecanlılar ve onlarda ki heyecanı hissedebiliyorum’ diyordu Orkun... İkimizde heyecanla 28 Ocakta ilk defa ASPEG ile yapacağımız mağara aktivitesine katıldık. Her yer bembeyazdı. Doğa harikaydı yine. Temiz, bol oksijenli fakat soğuk bir hava. Mağaranın daha sıcak olacağını biliyordum...13 derece gibi ama suyun çok soğuk olacağını tahmin edebiliyordum. Grup ikiye ayrıldı. Dikey Grubu-Cinli Kuyu Mağarası: Ilker - Gülhun - Bülent - Engin Yatay gurubu-Parsık Mağarası:Ender Abi- OrkunHale ve ben İlk olarak dikey grubuyla beraber girecekleri mağaraya gittik, istasyon kurulumunda Ender abide yardımcı oldu. Her
birinin gözlerinde o heyecanı görebiliyordum. Herkes sırasını heyecanla bekliyordu. Ama deneyimli olduklarını rahat hareketlerinden de anlıyabiliyordum. Heyecanlı fakat rahattılar... Onları mağaralarıyla baş başa bırakıp kendi gireceğimiz mağaramıza yöneldik.
gürültüye yol açıyordu. Buraya kadar herşey lay lay lom diyebilirim. Asıl iş 50 cm. yüksekliği bulunan yerlerden 1520 dakika kafa yana çevrilmiş bir kulak suyun içinde sürünerek geçmek. Yüzümü önüme alsam burnum ağzım suyun içinde kalıyor, mecbur yüzümü yana çevirmem gerekiyor fakat burada da kulağıma su kaçıyor. Bir de bu yetmezmiş gibi akıntıya karşı koyuyorsun. İçimden de zayıf olduğuma şükrediyordum Orkun ve Ender Abiyi düşündükce. Ama ne nafile; Ender Abi bu sürünme faslından sonra bile ‘’Oh be, mağaram gelmiş’’ diyebiliyordu.
Fotoğraf: Orkun
Hayatımda kendimi neopren giymiş, sarı çizmeli, karın üstünde robot gibi yürüyeceğimi hiç tahmin etmezdim. Kendime gülerek yürümeye çalışırken Ender abinin ‘’ben bu kadar su akışını bu mağarada hiç görmedim’’ demesi gülmemi tedirgin bakışlara ve biraz da ‘’yoksa mağaranın sonuna kadar gidemeyecek miyiz’’ düşüncesine bıraktı. Haydi hayırlısı!! Mağarada ilerledikce sulara gömülmeye başlıyorduk. Omuzlarıma kadar suyun içine girdiğimi hatırlıyorum. İyi ki neopren giymişim. Bu arada Hale’yi gerçekten kutluyorum. Neoprensiz tek kişi oydu aramızda ve büyük bir başarıyla bizimle girip çıkmayı başardı bu 7 – 8 derece sulu mağaradan. Ilk başta sessizlik vardı mağaranın içeresinde, sonra büyük bir su gürültüsü. Sanki büyük bir su akıntısı hızlı bir şekilde üzerimize doğru geliyordu. Mağara içinde su şelaleler yapmış - farklı kollardan dökülüyordu, bu da mağara içinde
Fotoğraf: Elif
Sonunda tırmanmamız gereken şelaleye geliyoruz. Şelalenin üstünden tırmanmak imkansız çünkü suyun debisi çok fazla, şelale buna izin vermiyordu. Ender Abi de yandaki çamurlu kayalardan tırmanmayı deniyor, ben de arkasından. Ama o kadar kaygan bir zeminden tırmandık ki o an fark ettim dağ ile mağara arasında ki en büyük farkı. Şelalenin arkasından, dar kıvrımlı kayaların içinde buna bağlı olarak da hızlı akan bir suyun içinden yaklaşık 15 dakika yürüdük – zıpladık. Bazı yerlerde su derinleşiyor bazı yerlerde dizime kadar iniyor. Yanlış bir hareket, ayak burkmaya birebir. Suyun altında ki hiçbir 9
şeyi göremiyorsun. Su bir anda derinleşiyor ve bir anda kayaya dizini çarpabiliyorsun. Ama yinede bu zorluklar, o güzel bembeyaz sarkıtlarıdikitleri ve yeni oluşumları görmemizi engellemiyor. Ben beyaz diyorum ama Ender Abiye göre normalde daha beyazlarmış, suyun ve çamurun etkisinden renkleri kararmış. En sonunda çok büyük bir gürültüyle ben buradayım diyordu o büyük şelale. Ama ben kendisini görmekte çok zorlanıyordum. Su o kadar çok hızlı akıyordu ki karanlığın içinden, yukarıya bakmak imkansızdı. İğne gibi yüzüme batıyordu uzakta olmama rağmen. Dayanamayıp Ender Abiye lambasını tutmasını istedim o karanlığa tekrar tekrar..Zorladım kendimi yukaraya bakmaya..Ben böyle şelale görmedim hayatımda… Karanlığın içinden dehşet verici hızla akan su mermiler topluluğuydu. Arkamda bırakıyordum o hayalet şelaleyi bir daha karşılaşmak ümidi ile. Ender abinin arkasına takılmış dönüyorduk artık. Suyun akış yönüde yardımcı oluyordu dışarı çıkmamıza. Dışarı çıktığımızda doğa bize başka bir güzelliğini sunmaya başlamıştı bile. Biz mağara içinden uzun uzun o yağan karları seyre dalmıştık. Karanlığın içinden çıkan bizler için verilen en güzel hediye idi havada süzülen o bembeyaz kar taneleri. Ne kadar şanslı olduğumu fark ettim o an. Biz doğayı sonuna kadar yaşayabilen insanlardandık. Ona saygımız büyüktü. Ömrümüzden bu 3 saatlik vaktimizi yine bize doya doya yaşatmıştı doğa.
10
ÜLKEMİZİN FARKLI İKLİM BÖLGELERİNDEKİ MAĞARA EKOSİSTEMLERİNİN SICAKLIK ve NEM PARAMETRELERİNİN İNCELENMESİNİ KONU ALAN TÜBİTAK PROJESİ BAŞLADI TÜBİTAK Bilim İnsani Destekleme Başkanlığı tarafından desteklenen “Ülkemizin farklı iklim bölgelerinde bulunan mağaralardaki sıcaklık ve nisbi nem faktörlerinin yıllık değişimi ve bu faktörlerin model grup Rhaphidophoridae (Mağara Çekirgeleri)’nin biyocoğrafik yayılışı üzerine etkileri” isimli Yurtiçi Doktora Sonrası Araştırma Projemiz başladı. Projenin danışmanlığını Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Deniz ŞİRİN yapmaktadır.
Fotoğraflar: Deniz Şirin
Çalışma kapsamında Akdeniz iklimini temsilen, Antalya, Geyikbayırı Mağarası’na (Emre Gögüş ve AKUMAK Semih Tan ile birlikte), Karadeniz iklimini temsilen (Yrd. Doç. Dr. Deniz ŞİRİN ile birlikte) Bartın Sipahiler Mağarası’na ve Karasal iklimi temsilen (Ceyhun Uludağ, ve HÜMAK’tan Ferdi Uğurlu ile birlikte) Ankara, Tuluntaş Mağarası’na girilerek, her bir mağara için 1 adet mağara dışı, 3 adet mağara içi zonlara olmak üzere toplam 12 adet data logger sıcaklık ve nem ölçümlerini almak üzere yerleştirilmiştir. Nihayetinde Ocak 2012 itibariyle 12 adet data logger ülkemizdeki farklı iklim tiplerini temsilen Geyikbayırı, Sipahiler ve Tuluntaş mağaralarına başarı ile yerleştirilmiş ve sıcaklık ve nem ölçümleri alınmaya başlanmıştır. Projede; (i) farklı iklim bölgelerindeki 3 mağaranın sıcaklık ve nisbi nem faktörleri bakımından karşılaştırılması, (ii) her bir mağaranın kendi içerisindeki 3 farklı zonun (giriş, alacakaranlık ve karanlık zon) kendi aralarındaki sıcaklık ve nisbi nem faktörlerinin karşılaştırılması, (iii) farklı iklim bölgelerindeki mağaraların iklimi ve serbest atmosfer iklimi arasındaki ilişkinin karşılaştırılması, (iv) ve araştırma sonucunda elde edilecek verilerin özelde model mağara canlısı olarak mağara çekirgelerinin, genelde ise mağara canlılarının biyocoğrafik yayılışına etkilerinin ortaya çıkarılması planlanmaktadır. Proje sonucunda mağara içi zonlardan ve dış atmosferden elde edilecek saatlik veriler arasında, matematiksel bir bağıntı olmasının muhtemel olduğu ve bu ilişkinin ortaya çıkarılması neticesinde, küresel ısınma sonucunda olası sıcaklık artışlarının, mağara içi zonlarda nasıl yankı bulacağı ve mağara ekosistemlerinin bu sıcaklık artışlarından nasıl etkileneceği sorularına da cevap bulunması öngörülmektedir. Mağara ekosistemleri bakımından, koruma biyolojisi boyutunda önemli katkılar sağlaması düşünülen bu çalışmanın sağlıklı yürütülebilmesi için söz konusu mağaralardaki data loggerlara dikkat edilmesi önem arz etmektedir.
DR. MEHMET SAİT TAYLAN 11
12
KİLİMANJARO KARLARIN İÇİNDEKİ HEMINGWAY SİLÜETİ Yazı ve Fotoğraflar: Orkun Uzel
Herşey Emel’in bir düğün için Nairobi ‘ye bilet alması ile başladı... Son birkaç senedir destur edindiğim bir düşünce ile her yıl bir yurtdışı gezisi-tırmanışı yapmaya çalışıyoruz. Geçen sene Everest Base Camp yürüyüşümüzde Kilimanjaro Tırmanışı kararını almıştık ancak tetikleyici sebebin bir uçak biletinin olacağı aklımın ucundan bile geçmezdi. Hazırlık ve tanışma adına iki adet faaliyet düzenlemiştik.İnsanların ilk kez tanıştığı birileriyle dağa gitmesinin ciddi bir sorun olduğunu biliyorduk. Bunu önüne geçmek lazımdı... İlk faaliyetimiz günübirlik bir Kartepe yürüyüşüydü. Ekibimiz o gün aslında ciddi bir faaliyet yaptığımızın farkına vardı.Dağ ile şaka olmazdı... Bu sayede “Dikkat”in ve “Şartlar”ın herşeyin üstünde olduğunu öğrendiği bir faaliyet olmuştu. İkinci hazırlık faaliyetimizde ise bir kış kampı yaptık. Bu sayede sahip oldukları ekipmanın dağ için yeterliliğini test ettik. Ayrıca kış şartlarında ya da yüksek dağlarda olabilecek sıkıntıları birebir yaşayarak “Dağ” denen olguyu daha iyi kavramaya çalıştık. Ilgaz dağında yaptığımız faaliyetimizi güzel bir “kaplıca” deneyimi ile taçlandırdık. Çok keyifli bir kamp yaşadık... Yaşadığımız bu iki deneyim ekipte birbirini tanımayan
arkadaşlarımızın birbirlerini tanımasına ve sarsılmaz dostlukların oluşmasına yol açtığını düşünüyorum. Bu sayede Kilimanjaro tırmanışımızı da maksimum güven,dostluk ve paylaşımla noktaladık. Oluşan arkadaşlık ve dostluğun dağda meyvelerini görebilmek ise doyumsuz bir haz sağlıyor insana.. Hepsini çok seviyorum.. Planlamamızı dağın en iyi sezonu sayılan ocak , Şubat aylarında yapmayı planlamıştık. Ancak arkadaşlarımızdan birisinin güzel ısrarları sayesinde şubat ayının ikinci haftası yapmaya karar verdik. Arkadaş arkadaşı çağırarak ekibimiz 18 kişi oldu. Bu sayının koordinasyon açısından problem yapabilme ihtimalini göz ününde bulundurmak gerekiyordu. Ancak yaptığımız faaliyet ve toplantılar sonucunda o kadar da korkulacak bir sıkıntımızın olmadığını gördük. Herşey çok güzel olacaktı. 10/02/2012 Ve beklenen gün 10 şubat 2012 gününde öğle saatlerinde yaklaşık 15:00 da Atatürk havaalanında buluştuk. Herkes heyecandan olsa gerek , beklenenden daha önce havaalanına gelmişti. Yoğun bir mail trafiği ardından herkes tam ve eksiksiz havaalanında bekliyordu. Ekip sanki yıllardır tanışıyormuş gibi sıcak ve içten bir sohbete başladı. Erken gelmemize rağmen ve hatta uçağın sebepsiz
rötar yapmasına rağmen sohbet içinde sıkılmadan bekledik. Ve nihayet uçağında kalması gereken saattten 1,5 saat sonra yaklaşık 20:23 civarında İstanbul’dan havalandık. 11/02/2012 Ertesi sabah Saat 02:35 civarında Nairobi Kenyatta hava limanına kazasız belasız iniş yaptık. Bagaj ve vize işlemlerimizden sonra saat 05:15 civarında bizi bekleyen otobüsümüze binerek Tanzanya, Arusha kasabasına doğru yola çıktık. Kenya üzerinden geçiş yapacağımız için havaalanında Transit vize almak gerekiyor. Tek geçiş transit için 20 USD isteniyor. Eğer multiple transit isterseniz 50 USD ödemeniz gerekli. Bence 50 USD vermek ve multi geçiş vizesi almak daha mantıklı. Bu sayede geri dönüşte gümrükte tekrar vize almak için 1 saat kaybetmek zorunda kalmazsınız. Tanzanya geçişi için gümrüğe geldiğimiz kasabanın adı Namanga City. Buraya ulaştığımız zaman saatlerimiz 08:10 u gösteriyordu. Vizelerimizi aldığımızdan Tanzanya tarafına geçişimiz uzun zaman almadı. Ancak Tanzanya içinde tekrar giriş vizesi almamız gerektiğinden, evrak doldurma işi ve kuyruk ta beklemek bize zaman kaybettirdi. Tanzanya vizesi haftalık alınırsa 50 USD ödenmesini gerektiriyor. Girişte bir evrak doldurup parmak 13
izinizi alıyorlar. Aynı durum Kenya da da geçerli parmak izi kaydı ve fotoğrafınızı çekiyorlar. Herhalde güvenlik için bu kadar sıkı tedbirler alıyorlardır diye düşünüyorum. Tüm formalitelere rağmen 08:45 civarında nihayet Tanzanya topraklarına geçiyoruz. Normalde safari , programımızın son iki gününde olacaktı. Ancak Arusha yolunda devekuşu, zebra boyutlarında eşekler, zürafalar ve yırtıcı kuşlara rastladık. Bunun dışında yerel kıyafetleri ile maasailer ve keçi çobanları yolda bize el sallayanlar arasındaydılar. En ilginç görüntü ise dümdüz ovada belgesellerde görmeye alıştığımız ilginç ağaçların oluşturduğu ormanlardı. Bağrında nice canlıyı barındırıyordu kimbilir ? Ve nihayet saat 11:00 civarında Arushada ki ikamet adresimiz olan Tourist Inn hotel ‘e giriş yapıyoruz. Herkes yol yorgunu olduğu için öğleden sonra serbest ve dinlenceyle zaman geçiriyor.. Akşam yemeğinde ise Arushanın en çok methedilen lokantasına gidiyoruz. Bahçe içinde güzel bir mekan . Açık büfe yemek için grup adına 15 USD için anlaşıyoruz. Yemekler özellikle de sebze yemekleri güzel sayılır, Ancak Afrikalıların barbekü konusundaki hünerleri adına süpheliyim. Yani iyi pişmiş bir biftek istediğinizde , “karbon oranı” maksimumda , hatta kömür denilecek bir kıvamda ve içi pişmemiş seviyorsanız başka tabii... 12/02/2012 Pazar günü saat 07:30 yaptığımız kahvaltıda sadece karpuz , muz , portakal ve omlet vardı. Buradan da Türk usulü kahvaltı yapmayı seven arkadaşlarımızın aç kaldığını çıkarabilirsiniz. İlginç olan ise size öncelikle kahvaltı adına meyva getirmeleri. Eğer istekli olursanız arkasından omlet pişirip getiriyorlar. İlginç bir anlayış. Daha önceki uyarılardan hazırlıklı olan ekibimiz kendi peynirlerini ve 14
zeytinlerini çıkartarak kahvaltıyı zenginleştiriyorlar.. Kahvaltıdan sonra bize tahsis edilen safari araçlarımızla tırmanışa başlayacağımız , 1790 m yükseklikteki MACHAME kapısına doğru yola çıkıyoruz. Rehberimiz Sinai ve Halidi bizleri araçlarda karşılıyorlar. Kapıya vardığımızda saatlerimiz 10:00 ı gösteriyor. Dağıtılan öğle yemeklerimizi ( Lunch Pack) tırmanış izni almak için çabalayan rehberlerimizin bize gösterdiği çayırlık alanda yayılarak yiyoruz. Kapı girişi çok kalabalık.. İzin almak zaman alacak gibi görünüyor.. Giriş kapısı çok güzel bir orman içindeki piknik alanlarına benziyor. Kendimizi piknik yapmaya gelmiş gibi hissediyoruz. Herkes çok heyecanlı. Herkes İzinlerin biran evvel alınmasını ve yürümeye başlamayı istiyorlar.. Nihayet 13:15 civarında izinler alındı ve güzel bir orman manzarası eşliğinde yürümeye başlıyoruz. Yolculuk çok güzel bir yağmur ormanında hafif bir eğimde geçiyor. Yaklaşık beş buçuk saat yürüyüşten sonra saat 18:00 da MACHAME kampına çıkıyoruz. Orman içinde ağaçların arasına kurulmuş bir kamp bu. Kampın yüksekliği 3033 m. Gece bizim için kurulan 18 kişilik otağ çadırda sohbet ve yemek yemekle geçiriyoruz. Eğlenceler içinde karagöz hacivat oyunumuzda var
gerektiğini buradaki ahçılardan öğrendim. Aslında öğle yemeğinde sıcak bir çorba sarımsaklı bile olsa güzel gidiyor açıkcası.. Ancak hergün olunca azıcık bıktırtıyor gibi... Çadır yemeğinden sonra dinlenmiş bir şekilde SHIRA kampına doğru devam ettiğimiz zaman saatler 13:10 u gösteriyordu. Tatlı bir eğimde yürümeye devam ettik. Yaklaşık 14:40 civarında 3837 m yükselikte bulunan SHIRA kampına varmıştık bile.. Yürürken keyfimiz çok yerinde idi. Sönmezinde sayesinde şarkılar türküler söyleyerek kamp yerine vardık. İnsanlar bize hani filimde yedi cüceler varya şarkı söyleyerek madene giderler tek sıra.. işte hafif bir tebessümle bizde benzer bir hava gördükleri için bakıyorlardı. Açıkcası tırmanan onca insan arasında en çok biz eğleniyorduk itiraf etmek gerekirse.. Akşam yemeğimizde de eğlencelerimiz sohbet ve şarkılarımız devam etti. Mutlu ve huzurlu bir uyku çektik sonrasında.. 14/02/2012
13/02/2012
Akşamki eğlencenin arkasında sabah 08:30 civarında kahvaltı yaptık. Hazırlıklardan sonra saat 09:05 te bugünkü hedefimiz olan ve 3937 m’de bulunan BARRANCO kampına doğru yola çıktık. Gün içinde LAVA TOWER ‘a kadar yükselip daha sonra BARRANCO kampına kadar tekrar inişe geçeceğiz..
Sabah kahvaltımızı saaat 07:30 da alıyoruz. Hazırlıklardan sonra 08:25 civarında güzel bir orman içinden tekrar yükselmeye başlıyoruz. Hedefimiz 3837 m de bulunan Shira kampı. Orman bitki örtüsü yükseldikçe azalmaya yerini çalılıklara bırakmaya başlıyor. 12 civarında öğle yemeğimizi çadır konaklamalı olarak alıyoruz. Ciddi bir lüks bu .. Yükseldikçe serinleyen hava artık yerini ciddi rüzgarlara bırakmaya başlıyor. Bu tür bir çadır keyfi en azından dinlence için hoş oluyor. Sarımsağın yükseklik için ve tansiyon düzenlediğini biliyordum. Ancak dağda her yemeğe sarımsak katılması
Zirve günü dışında kamplar arası yürüyüşümüzde rotalar belli bir eğim de seçilmiş. Sanki bir heykeltıraşın elinden çıkmış gibi duruyor. Bu durum ne kadar ince hesaplanmış bir düzenin varlığını ortaya koyuyor. Yürüyen insanları çok yormuyor bu eğim. Farkında olmadan saatler içinde yüzlerce metre irtifa kazanıyorsunuz.. Belkide bu yüzden aklimatizasyon problemi pek yaşanmıyor bu yollarda.. Saat 13:45 civarında LAVA TOWER ‘ı alttan görebileceğimiz bir mevkiide öğle yemeğimizi 4562 m’de yine kurulu otağ çadırımızda yiyoruz.Yemek sonrası 14:40 civarında
tekrar yola çıkıyoruz. Ufak bir dinlenceden sonra kendimizi nihayet dağdaymışız hissini veren LAVA TOWER HUT‘da saat 15:15 de buluyoruz. Yükseklik bu noktada 4637 m. LAVA TOWER HUT ‘da çekilen resimler ve biraz istirahatten sonra direkt olarak inişe geçiyoruz. BARRANCO kampa doğru yoğun sisli ve puslu bir havada devam ediyoruz. İndiğimiz vadi kendinizi farklı bir ortamda, sanki uzayda farklı bir gezegendeymişsiniz hissini uyandırıyor.. Asteraceae çiçekleri, (Impatiens) jewel weeds adındaki çiçekler, (Helichrysum) Strawflower çiçeği ve (Lobelia Keniensis, giant rosette plant) dev rozet bitkisi. Sanki bu dünyadan değil gibiler.. Tabii bu güzelliklerle resim çektirmeyi de ihmal etmiyoruz.. Çiçeklerin yanında bu vadide birde Dendrosenecio kilimanjari,Senecio kilimanjari adı verilen ağaçlar var. Botanik bilgim olmadığı için kusuruma bakmayın. Ağaç görünümlü oldukları için ağaç dedim. Görünümleri o kadar ilginç ki daha önceden görmediğim bir yapısı var ve tarif etmekte şu an zorlanıyorum.. Rehberimizin söylediğine göre gövdesinden koparılan parçalar tıpkı pamuk gibi olduğundan benzer şekilde kullanım alanlarına sahipmiş. Müthiş manzaralar ve şelaleler ( 4000 m’de ve inanılmaz güzel.. ) eşliğinde resim çeke çeke ancak Saat 18:00 civarında BARRANCO CAMP ‘ e varıyoruz. Geldiğimizde çadırlarımız kurulmuş ve sıcak içecek servisimiz otağ çadırımızda bizi bekler durumdaydı. 15/02/2012 Üç arkadaşımızın yükseklik sebebi ile baş ağrıları olmuştu. Bu sebeple BARANCO kampında geceledikten sonra dönme kararı aldılar. Sonradan öğrendiğimize göre iki gün keyifli safarinin ardından İstanbula dönüş yapmışlar. Sabah kahvaltısından ve aşağı inecek grubumuzu gönderdikten sonra saat 08:30 civarında dik görünen belkide yürüyüşümüzdeki
en sıkı 2 saati yaşayacağımız noktaya, Breakfast Trails Hut’a doğru tırmanmaya başladık. Esasen çıkışın zorluğundan çok porter ve diğer yürüyüşçülerle hat üzerinde oynadığımız köşe kapmaca oyununda yorulduk. Saat 10:30 sularında grubun tamamı Breakfast Trail Hut üzerinde resim çektiriyordu. Yükseklik 4230 m. Kısa bir dinlenceden sonra grubumuz, ara hedefimiz olan KARANGA HUT ‘a saat 12:35 sularında ulaştık. Bu noktada yüksekliğimiz 4033 m. Kurulan çadırımızda öğle yemeğimizide yedikten sonra asıl hedefimiz olan BARAFU kampına doğru devam etmeye başladık. Çadırdan çıkış saatimiz 13:30 . Hafif bir yürüyüşle uçsuz bucaksız bir çölü andıran rotamızda devam etmeye başladık. Yaklaşık üç saat sonra açık ve temiz bir havada solumuzda Kili buzulları eşliğinde BARAFU kampına ulaştık. Saat 16:40.Yükseklik 4673. Barafu kampında bulunan çadır sayısından tırmanmayı bekleyen çok sayıda insan olduğunu anladık. Bu şu demek oluyordu; tırmanışta pek de yalnız olmayacaktık. Sıcak çaylarımızı içtikten sonra derhal dinlenmeye çadırlarımıza geçtik. Bu gece tırmanış için hafif birşeyler yedikten sonra yola çıkacağız.. Hafiften bir rüzgar mı var ne ? 16/02/2012 Saat 10 sularında bizim çadır” Hello!!” diye bir ses ile sarsıldı. “Your soup is ready ! “ diye devam eden sarsıntıya yarı uykulu bir şekilde sadece ” Okay !” diyebildim . Ancak çadır hala sarsılmaya devam ediyordu. Ben ise; “ amma inatçı.. galiba rüzgardan sesimi duymadı diye düşünürken ..?? Rüzgar ?? “ sebebi anlamıştım... Sert bir rüzgar çadırı sallamaya devam ediyordu. Neyse, vadi içinden yükseleceğiz sıkıntı olmaz diye düşündüm o an.. Nede olsa kamp alanı sırtta kurulmuştu. Rüzgar alması normaldi.. Çayımızı içtikten sonra herkes son hazırlıklarını yaptı ve saat 23:15 civarında yürüyüşümüz başladı. Başlar başlamaz ilk olarak bir sırt üzerinde hafif tırmanma ile
ilk düzlüğümüze geldik. Düzlükte rüzgar esmeye başlamıştı. Pek iyiye işaret gözükmüyordu. İlerleyen zamanlarda durumu tekrar gözden geçiririz diye geçiştirdim. Yaklaşık 2 saat tırmanışın ardından rüzgar hızını saatte 40 km ye kadar arttırmıştı. Çoğu arkadaşımın bu derece bir rüzgar için uygun kıyafeti yoktu. Buna rağmen herkes büyük bir sabırla onlarca kişiyi bulan kuyrukta rotada ilerlemeye çalışıyordu. Eğer yükseklikten etkilenen öndeki gruplar olmasaydı daha hızlı ilerleyebilirdik. Ancak bu durumda da yükseklik ile ilgili sıkıntılarımız olabilirdi. Gerçi grupların yinede en önde olanlarındandık. Yarım saat erken çıkmış olmak bizi diğer grupların önüne geçirmişti ancak yine de bizden daha uyanık ama daha az performansı olanlar elimizi kolumuzu bağlıyordu. Grubun durumunu daha önce yaptığımız faaliyetlerden ötürü az çok biliyordum. Zirveyi herkesin yapacağını hesaplamıştım. Ancak olumsuz bir rüzgar tüm planlarımızı altüst edebilirdi.. Grubu en arkadan takip etmeyi uygun görmüştüm. Ancak bundan sonrasında herkesi daha iyi anlamak ve durumları hakkında daha ayrıntılı bilgi sahibi olmam gerektiğini anladım. Arkada kalanların rehberimiz Halidinin himayesinde olduğunu bildiğimden içim rahattı. Aşırı rüzgar ve yükseliğin etkisi ile 15 kişilik grubumuzdan 3 arkadaşımız daha geri dönme kararı aldılar. Buna sanıyorum giyimdeki eksikliklerimiz sebep olmuş olabilir. Yanlarına birer rehber vererek onları gönderdikten sonra herkes büyük bir çoşku ile saat 06:50 de Stella noktasına ulaştı. Yükseklik 5749 m. Gerçi grubun tamamında bir miktar yükseklik etkisi görülse de herkesin durumu iyi idi. Rüzgar çok şiddetli idi . Bu sebeple. Stella point ‘in hemen yanındaki kayalıkta bir sıcak su molası verdik. Rüzgarın yönünden dolayı bize az da olsa korunma şansı sağlamıştı. Bu noktada bende dahil birçok arkadaşım hafif şekilde kustuk. Ama bu sayede rahatladığımızın da farkına vardık. Artık zirveye 15
hafif tempo ile 1 saatimiz kalmıştı. Yine grubun en arkasından olmak üzere devam etmeye başladık. Grup zirveye yaklaştıkça sıkıntılarından arındı. Hatta hızını bile arttırdığını söyleyebilirim.. Ve nihayet zirvedeyiz.. Saat 07:30 u gösteriyor ve biz Afrikanın en yüksek noktasında, yani UHURU PEAK‘in zirvesindeyiz!. Yükseklik 5895 m ! Sevinç içinde çektirdiğimiz resimler ve ufak bir dinlecenin sonrasında ki kalabalık ve rüzgar daha fazlasına müsaade etmedi, Tekrar Stella noktasına doğru yola çıktık. Zirvenin manzarası muhteşemdi. Az da olsa varolan buzullar , bize zirvenin soğukluğunu ve muhteşem görüntüsünü biraz olsun yaşamamıza olanak verdi. Stella noktasından aşağı inmeye başladığımızda saatler 08:30 u gösteriyordu. Hızlı bir iniş ile grubun tamamı yaklaşık 2 saatte BARAFU kampına varmıştı bile.. BARAFU Kampında saat 13:50 ye kadar dinlendikten sonra MWEKA Kampına doğru yürüyüşe geçtik. Yaklaşık 5 saat süren inişimiz sonrasında 3068 metrede bulunan MWEKA kampına geldik. Her kampa girişte olduğu gibi Registration Desk’te kaydımızı yaptırıp zaten hazır olan kampımıza yerleştik. MWEKA kampıda çok güzel, orman içine kurulmuş bir kamp. Gecesinde kayıt noktasında el altından satın aldığımız biralarımızı yudumlayıp kritik yapmakla geçirdik. Mum ışığında yemek yerken hepimizde tatlı bir yorgunluk hakimdi.. 17/02/2012 Sabah 07:30 da yaptığımız sıkı bir kahvaltı sonrasında ekibimizin üyelerinin bize hazırladığı “GOODBYE” partisinde duygusal anlar yaşadık. Herkes ile tek tek el sıkışıp teşekkür ettik. Ayrıca hep beraber “JAMBO BWANA” şarkısını söyledik. Partiden sonra saat 08:30 gibi MWEKA kampından MWEKA GATE’e doğru yola çıktık. Normalde 3 saatte alınabilen muhteşem orman yolunu sohbet, resim çekme ve keyifli yürüyüş sebebi ile 5 saatte kat ettik. Orman içinde 16
çok güzel çiçekler ve böcekler ve hatta Beyaz Çizgili maymunlar gördük. Ayrı bir keyifti açıkcası.. MWEKA GATE’ e saat 14:00 gibi ulaştık. Son metrelerde yağmura maruz kaldık. Ancak yağmur bile bizim için keyifti. Nasılsa zirveyi yapmıştık. Ve tek hissetiğimiz sıkıntı ayak baş parmaklarımızda yaşadığımız tırnak problemleriydi. MWEKA GATE’ de kayıt yaptırdıktan sonra saat 15:00 gibi MOSHI kentinde bir lokanta da yemek yemek için durduk. Kent içinde ufak bir tur ve tatsız bir para üstü mevzusu yüzünden biraz gerildik. Siz siz olun Afrika’da para üstünüzü unutmayın ve anında isteyin yoksa üzerine yatmaya çalışıyorlar.. O restaurant hakkında internette en azından bir süre insanları uyarmayı düşünüyorum.. Saat 18:30 civarında MOSHI kasabasından ayrılıp merkez üssümüz olan ARUSHA’daki otelimiz TOURIST INN ‘e geldik. Gece çıkışımızı kutlamak üzere Michael’s Wine and Cheese House ‘a gidip kafaları çektik. Konu üzerine herkes konuşmalar yaptı. Karşılıklı güven tazeledik ve herkez iyi bir grup olduğumuzda hemfikirdi. Michael burada yerleşik bir Fransız ve çok güzel şarap çeşitleri var.. Yemekleri konusunda çok fazla iyi şeyler söyleyemesekte misafirlerine güzel ve candan tavırları ile gönüllerde taht kuruyor.. 18/02/2012 Sabah yaptığımız standart kahvaltımızdan sonra saat 07:30 da NGORONGORO kraterine gitmek üzere yola çıktık. Yol yaklaşık üç buçuk saat sürüyor. Yol üzerinde iki büyük Land Rover ile şarkılar ve türkülerle saat 11:00 civarında NGORONGORO GATE ‘ e vardık. Biz dağıtılan LUNCH PACK’leri tüketirken şoförlerimizde izinleri almak için uğraştılar.Arta kalan zamanda küçük müzesini ve alışveriş ODASINI ?? gezdik. Nihayet 12:00 civarında milli parka girdik. Kapıdan kraterin içine girmek yaklaşık 1 saat daha
alıyor. Giderken öncelikle bir Maasai kabilesine uğramak ve seremonilerini izlemek istedik. Ancak şiddetli yağmur buna müsaade etmedi. Bizde krater içine girerek turumuza başladık.. Birazda Vikipedia’dan alıntı yapalım; Kraterde 25000’ine yakın hayvan var.. Çoğunluğunu toynaklı hayvanlar oluşturuyor. Krater içinde Siyah Gergedan ( Black Rhinoceros,1995 te 14 adet ), Antilop (Wildebeest, 1994 te 7000 adet ),Zebra ( 1994 te 4000 adet ), Eland ve Gazelle ( 1994 te 3000 adet ) bulunuyor. Ayrıca bizim gördüğümüz Aslanlar ( 2001 de 62 adet ), Afrika Fili ( 1992 de 29 adet ) de var. Buffalo ( 1994 te 4000 adet ), Çakal, Sırtlan da bulunuyor.. Bunların dışında Mountain reedbuck, leopar,çita, yaban kedisi de bulunuyormuş. Günün sonuna doğru gördüğümüz antilop, zebra, çakal, fil, çeşitli kuşlar dışında aslanları hep bir arada görmek büyük mutluluk oldu.. Saat 17:55 de NGORONGORO’dan ayrıldık. Akşam dönüşümüzde saat 19:00 da , MANYARA milli parkı’na yakın bir mola yerinde çadır içinde yataklı lodge’larda konaklama yaptık. İsmi HEAVEN NATURE SAFARİ KAMP LODGE olan yerde akşam yemeğinden sonra bizim için güzel bir gösteri yapıldı. Herkes şarkılara eşlik etti ve yerlilerle dans ettiler. Ayrıca pasta bulamamıza rağmen bir arkadaşımızın 50. Yaşını kutladık.. Ertesi gün bir daha kutladık. Hatta önümüzdeki hafta yine kutlayacağız.. 19/02/2012 Sabah 08:00 de Lodge dan ayrılıp Hemen yakındaki MANYARA milli parkına geçtik. Burada daha çok göl kenarı olduğu için orman içinde gazelle, hipopatam (uzaktan.. pek yaklaştırmadılar) bolca maymun, fil, zebra ve antilop gördük.. Öğlene doğru parkı bitirmiştik bile.. Şuna karar verdik. İki günden fazla safari yapmak bizim gibi bünyelere pek iyi gelmeyecek. Saat 11:10 gibi MANYARA
milli parkından ayrılıp, 13:00 gibi Arusha’ya vardık. Kısa bir hazırlığın arkasından eşyalarımız alıp, 14:15’te Nairobi’ye doğru yola çıktık. Nairobi’ye saat 20:00 sularında ulaşıp doğruca CARNIVORE Restaurant’ına ulaştık. Burada timsah etinden tutunda hindi, domuz eti, koyun, dana, devekuşu etine kadar birçok tadı aynı anda tattık.. Restaurant da arkadaşımızın birgün önceki doğum gününü bu sefer eksiksiz ( pasta ve müzik eşliğinde ) tekrar kutladık. Sonunda da güzel bir hesap bayılıp çıktık. CARNIVORE restaurant’ından saat 23:00 da ayrılıp , havaalanına doğru yola çıktık. Havaalanında viski muhabbeti müthişti.. Uçak rötarsız zamanında kalktı. Sabah 09:15 gibi İstanbula iniş yaptık. Valizleri aldıktan sonra herkese sahip oldukları sertifikaları dağıtıp ayrıldık. Dün Aladağlar’a ne zaman gidelim diyenler oldu. Bugün ise doğum gününü kutladığımız arkadaşımız, ben Kaçkar biletlerimi alıyorum diye aradı... Buradan çıkacak sonuç .. BENİM İŞİM ZOR VALLA ! (Bülten Ekibinden Not: Orkun, yeni üyemiz yani arada zaman bulup mağaraya da inmek istiyor.. Evet, işi zor...
17
Aspeg bünyesinde, mağara içi dalış(sifon dalışı) yapma kararını 2010 senesinde yönetim kurulunda karara bağladık.
SİFON DALIŞLARI Yazan: Hakan Eğilmez
Bu çalışmaları yürütmede ben gönüllü oldum. Hem dalışı iş olarak yapmam hem de gerekli teknik ekipmanın fazlasıyla olması, hepimizi bu konuda plan yapmaya sevk etti. Tabi bu aşamada, mağara dalışının genel perspektifi, teknik olarak birçok problemi beraber getirdiğinden, ilk aşamada yöntem olarak, tercihen daha önce çalışılmış, yatay olarak devam edip, sifonla bitmiş, aktif mağaralara konsantre olma yönünde idi. Bir başka dinamik, elimizde halihazırda hem mağaracı hem de dalgıç olan arkadaşların bilgi ve tecrübeleri idi. Bir başka dikkat etmemiz gereken nokta, kaç kişilik bir ekiple neler yapabileceğimiz idi. Yani ulaşılması zor hedefler yerine, Her aşamasında , bilgi ve eksiklerimizi değerlendirdiğimiz, hedeflerimizi revize edebileceğimiz bir çalışma biçimini ön plana aldık. Türkiye’de aktif yetişmiş mağaracı , artı birde dalış tecrübesine sahip kişiler az olduğundan, elimizdeki mevcut insan kaynağı ile , düşündüğümüz çalışmaları yapmakta zorluk çekecektik. İlk olarak ASPEG bünyesinde birinci seviye dalış kursu yapıp (4 arkadaşımız dalıcı sertifikası almaya hak kazandılar) Bu bağlamda farklı derneklerde aktif mağaracılık yapan artı dalış tecrübesine sahip arkadaşlardan karma bir ekip oluşturarak çalışmalara başladık. Zaten diğer arkadaşlarda zor koşullarda, münferit olarak karşılaşılan sifonlarda ön araştırma yapıyorlardı. Düşüncemiz bu kişileri bir takım haline getirmek, elimizdeki bilgi ve beceriyi ortak kullanmak, olayı ayrı bir dernek faaliyeti olarak görmekten çok, herkese faydası olabilecek, sorunlu mağaraları araştırabilecek, komple donanımlı ve tecrübeli, her araştırmada elde edilen tecrübeyi , tecrübesi az olan arkadaşlara aktararak, knowhow geliştirmeyi hedefledik. İleride bu kıstaslarda çalışmak
18
isteyen arkadaşların önünü açmak ve olayı bir anlamda başlatmaktı. Bu çalışmanın somut ilk örneği, 5 ayrı farklı dernek üyelerin ortak bir çatı altında (mağaracılık federasyonu) bir sifonda sıkışarak hayatını kaybetmiş bir kazazedeyi bulunduğu ortamdan çıkararak ,yetkililere teslim edilmesidir (Kemalpaşa kurtarma 2011). Sifon penetrasyonu - 2metre- 20 metre ip penetrasyonu. Bu ekip, haftaiçi ofis çalışması yaparak, olası operasyonların planlamasını, malzeme optimizasyonunu, tüp dolumunu, mağara dalış teknikleri ve ekipman konfigürasyonunu görsel olarak çalışmaktadır. Ayrıca mağara dalış ortamına en yakın fiziksel koşulların oluştuğu kış aylarında , deniz dalışlarında ya da Istanbul Belgrad göl dalışlarında(0 metre görüş 4 derece su) ortamlarında dalış teknikleri, ekipman konfigürasyonları ile beraber dalarak , dalış ortam becerilerini artırmayı hedeflemektedir. Ana hedefimiz ise daha önce haritası yapılmış mağaraların sifonlarını gecerek galerileri ilerletmektir/ keşfetmektir. Artificial Cave tabir edilen insan yapımı oluşumlarda (sarnıç, su dolu galeri) çalışabilmektir. Örnek: Aspeg Topkapı çalışmaları. İlk olarak çalışmalar Eşekçukuru(Çovurmatepe) Küre Milli Parkı sınırları içerisindeki mağaranın sonundaki 2 farklı sifona keşif amaçlı dalışlar yapılmıştır. Bu dalışlarda sifonun -7metre tavan ve 50 metre ip penatrasyon uzunluğu devam ettiği gözlenmiş olup, ayrı bir dalış planlaması gerektirdiğinden, ayrı bir zamanda program yapılacaktır. 2’inci sifonun -4 metre ve 20 metre ip penetrasyonu şeklinde devam ettiği, bu iki sifonun sürprizlere açık olduğunun göstergesidir. 2’inci olarak Zoni yaylasında Ayıgölü sifonuna dalışlar yapılmış olup, burada sifonun 20 metreden ve derinlik olarak 4 metre, devam ettiği gözlenmiş
olup, mağaranın başlangıcındaki ilk 15 metrelik iniş ip tekniği gerektirdiğinden komple tüpler ile inişler gerçekleştirilmiştir. 3’üncü çalışmada Kıyıköy yakınlarında bulunan daha önce haritası yapılmış olan Ali Şahin Pınarı’na dalış yapmaktı. Bu mağara zaten yapısı itibari ile su içinde başlıyor yarı belinize kadar galeride ilerledikten sonra, boy hizasında su seviyesinde bulunan sifona ulaşılıyor, yaklaşık 25 metrelik bir sifon geçisinden sonra kuru galerinin , 150-200 metre kadar devam ettiği gözlenmiştir, bir sonraki gidişimizde ölçüm yapmak için içeriye girdiğimizde içeride suyun 60 cm kadar yükseldiğini gözlemledik, ilk geçişimizde yürüyerek geçtiğimiz noktalarda sifonladığından, olay 2. sifon geçişine dönüştü, daha önce geçtiğimiz sifon ise en az 10 metre geriden başladığı için geçiş takriben 30 metre civarına çıkmaktaydı, artı geçtikten sonra kuru galeride muhtemelen su altında kalmış olacağından, suyun daha az olduğu bahar aylarında tekrar gidilmek üzere plan yapmaktayız.
Cem OMURTAK, Bumad adına Sencer COLTU, Ahmet ŞENER, Itumak adına Özgün SARISOY (Bu arkadaşlar mağara dalış kısmında ve teorik ders eğitimlerinde bulunmuşlardır. Tabi ki mağara içerisinde gerek malzeme taşıyarak gerek bizleri bekleyen diğer arkadaşlara da sonsuz teşekkürler.
5.’in ci çalışmada Yığılca Aksu mağarasının sifonu geçildi ölçümü ve haritası yapıldı. Bu geçiş 7 metre civarında olmasına rağmen sonrasında galeri yaklaşık 150 metre kadar devam edip, tekrar sifonlamakta. Buradaki çaba yaklaşık 1km içeriye 15 kg kişi başı malzeme ile 3 kişi hareket edip, yatay giden mağaranın sonunda 100 metrelik dikey tırmanış yapmasıdır (çıkış srt değil, klasik kaya tırmanışı şeklindedir, ekipman kullanmadan) ve tüm operasyonu, giriş –çıkış, dalış, döşemeler, ölçüm, video foto çekimleri, 8 saat civarında bitirilmiş olmasıdır. Çalışmalar devam edecek olup, sırası ile , farklı derneklerin daha önce çalıştığı, ya da Aspeg’in çalışacağı mağaralarda olacaktır. Bu bağlamda çalışmalarda bulunan farklı dernekteki arkadaşlar ve Aspeg üyelerini tebrik ediyorum. Aspeg adına A. Hakan EĞİLMEZ, İlker GÜRBÜZ, Gülhun GÜRBÜZ, 19
KÖÇEKKIRAN MAĞARASI ETKİNLİĞİ Yazan: Erkan Özer Fotoğraflar: Mesut Şen Etkinliğe Katılanlar ve Sorumlulukları: Mesut Şen - Etkinlik ve eğitim sorumlusu Erkan Özer - Rapor sorumlusu Çağrı Sereli - Teknik sorumlu Kağan Gür - İlkyardım sorumlusu Burak Kasap - Kamp sorumlusu Yer ve Tarih: Eskişehir - Otluk Köyü / 11-12 Şubat 2012 Ulaşım: Ford Connect Tourneo ile gidildi. Bu mevsimde o bölgeye gidebilmek için araçta zincir bulundurulması gerekiyor. Öneriler: -15derece’de kamp yapmayın =) Gerçekleştirilen Eğitimler: Temel Kamp ve 1. Düzey Mağaracılık eğitimi verildi. Etkinlik Güncesi: Uzun bir geceydi.Şafak sökerken sigara içmek için dışarı çıktım. Gökyüzü hiç olmadığı kadar açıktı.Normal zamanlarda göremeyeceğiniz binlerce yıldız o kadar net görülebiliyordu ki bir an için soğuğu unutabildim. Kampımız dik bir vadinin güney tepesindeki düzlükte yer alıyordu.Kuzeyimizi sırta vererek, gece esecek olan rüzgardan korunmaya çalıştık.Eksi 20 derecede,elli santim karın içinde, kısıtlı zamanda kurduğumuz bu kamp bizim için daha çok bir yaşam mücadelesi tadındaydı diyebiliriz.Güneş battığı ve 20
ekip malzeme taşımaktan yorulduğu için çadırlardan sadece birini kurabildik. Onunda gerdirmelerini yapacak zamanımız olmadı.Yani kısacası 3 mevsimlik çadırlarımızdan da tam verim alamadık.Bu arada beş kişilik ekibin, üç kişilik çadırda uyumasından da bahsetmeliyim.Ya da yazlık uyku tulumlarımızdan. Kampın zorluklarla dolu geçeceğinin işaretlerini daha yola çıkarken görmeye başldık. Alış veriş için gittiğimiz marketin jeneratörü donduğu için el fenerleriyle alış veriş yaptık. Hatta daha öncesine bakarsak sabah evden çıkmadan bile durum farklı değildi.Yedi otuz sularında yola çıkmamız gerekirken bizim çıkmamız On buçuğu buldu. Yarısı karlı olmak üzere yüzbeş kilometrekik yolu, ufak kazalarla yaklaşık 5 saatte gidebildik.O yüzden kamp yerine vardığımızda gün batımına çok az zaman vardı. Yolun yaklaşık son 30 kilometrelik kısmı kar ve buzla kaplıydı. yol kenarları bir metrelik kar yığınlarıyla kaplıydı.İlk kazamızı burada yaptık.Virajda kontrolden çıkan araç önce sol daha sonra sağ taraftaki yığınlara çarparak yola geri girdi.Tampon ve davlumbaz hasar aldı.Daha sonra yanlış girdiğimiz bir yolda kara saplandık.En son hadise ise en zoru ve en çok zaman harcatanıydı. Aracımız karla kaplı yolda kayarak kar yığınlarına daldı. Yaklaşık 1 saat karları kazarak temizlemeye çalışmamıza rağmen
etkili olamadık. Daha sonra çevredeki bir köyden traktör gelip aracımızı kurtardı.Aracımız kurtulduğunda saat üçü çoktan geçmişti. Yolda karşılaştığımız insanlara kamp kuracağımızı söylediğimizde yadırgadılar. Lafın kısası hepsi işi çıldırdınız mı?Ne işiniz var bu soğulkta? demeye getirdi lafı.Haksızlar da diyemem açıkçası.Çok mantıklı bir fikir değildi yaptığımız. Fakat ne önemki var ki.Biz oraya macera yaşamaya gidiyorduk. Ve istediğimiz macerayı da yaşadık.İyi yada kötü diye değerlendirmeyeceğim ama kesinlikle güçlü bir deneyimdi hepimiz için. Ekip yaklaşık iki yüz kilo malzemeyi, yirmi santim kar içerisinde, yaklaşık bir buçuk kilometre taşıdıktan sonra kampa vardık.Kampa vardığımızda hem çok yorulmuştuk hemde zamanımız çok azdı.Çadırları kurduktan sonra 1-2 saat oturup hemen yattık.Gece inanılmaz sıkışık ve zorluydu.Buna rağmen ortamda o kadar da fazla bir gerginlik hissedilmiyordu. Herkesin yatarak uyuduğu şekilde ancak sığabiliyorduk üç kişilik çadıra.Uzun lafın kısası zorlu bir geceydi. Sabah yine geç uyandık.Bir süre ateş yakmaya uğraştıktan sonra çevrede bulduğumuz çalı çırpışları tutuşturabildik. Kilometrelerce
geriden getirdiğimiz odunlar ise tutunmadı.Yaklaşık 50 kilo yükü boşu boşuna taşıdık. Zar zor pişirebildiğimiz yemeğimizi çabucak yedik. Zira önceki gün kahvaltıdan sonra hiçbirşey yemedik.önceki günden ıslanan botlarımızı kurutup hazırlandıktan sonra asıl hedefimim için yola çıktık. Amacımız 80 derecelik bir yamacın 700 metre aşağısında bulunan Köçek kıran mağarasına ulaşmak.Fakat yamacı kaplayan 1 metre yumuşak kar işimizi gerçekten zorlaştırıyordu.600 metreyi zig zaglar çizerek yaklaşık iki buçuk saatte inebildik. Ekipteki ekipman eksikliği yeni düşmanımız olmuştu. Kıyafetlerimizi ıslatan kar hızla vücudumuzdaki ısıyı emiyordu.2 saati geçmesine rağmen mağarayı hala bulamamıştık. Bu yüzden kritik bir karar verilmeliydi.Ekipten aramaya yarım saat daha devam edip keşfi sonlandırma önerisi geldi.Zira iki kararında kendine göre artıları ve eksileri var.Eğer mağaraya ulaşırsak 14 derecelik sıcaklıkta rahat zaman geçirebilirdik.Isı kaybden ekip üyeleri kıyafetlerini kurutabilirlerdi.Fakat saat ilerlediği için mağaradan dönmemiz zorlaşacaktı.Her halde en iyi eğitimli komandolar bile seksen derecelik yamacı 1 metre karda gece tırmanmak istemez. Saat geldiğinde mağarayı hala bulamadık ve ekipte yorgunluk baş göstermeye başladı.Bu yüzden çaresiz olarak geri dönüş kararı alındı.Şimdi yapmamız gereken geldiğimiz yolu geri tırmanmaktı.Ve bunu yaparken baretlerimiz hariç herhangi bir güvenlik ekipmanımız yoktu.İlk yardım çantasını bile getirmeyi unutmuştuk.Neyse ki güç bela tırmanışı gerçekleştirdik. Kampa geri dönüp kamp alanını toplamaya başladığımızda güneş yine batmak üzereydi.Kampı hızlıca topladıktan sonra arabaya doğru yola koyulduk.Artık yorgunluk bütün ekip üyelerinde görünür olmaya başlamıştı. Arabaya vardığımızda isteyenler üstünü değiştirdi ve yola koyulduk.Hava kararmıştı.,Bu yüzden geçmemiz gereken bir miktar kaygan, virajlı ve eğimli yol iyice zorlaştı.Arabaya
yeterince hasar verdik.Yolda dönerken ekip değerlendirme toplantısı yaptı.Genel tema koşulların zorluğuydu.Bunun haricinde iyi dilekler paylaşıldı. Ekipte etkinliği en seven üye çağrı oldu.Muhtemelen en muhalif ise ben oldum.Benim yorumum ise etkinliğin kesinlikle şartları zorladığı ve güçlü bir deneyim olduğu yönünde.Özellikle benim gibi sporla pek ilgisi olmayan birisi için evereste yakın zorlukta diyebilirim.Ekibi değerlendirmem gerekirse.Kimse yetki ve sorumluluğunun farkında değildi. Görevim olan bu raporu yazmam iki haftayı buldu . Son olarak söylemek istediğim. Etkinlik kesinlikle uçlarda,zorlu ve perspektif genişleticiydi.Kendi adıma yaşadığım deneyimden memnun kaldım.
21
22