Cadı kazanı sayı 24

Page 1

Sayı 24 MAYIS HAZİRAN

Mağaraya dair

2012 Yıl: 4


Yayın Kurulu Bülent Demir İlker Gürbüz Mesut Şen Ender Usuloğlu

Katkıda Bulunanlar Oana Chachula Bülent Demir Doğa Demir Gülşen Küçükali Mesut Şen Ender Usuloğlu Elif Uzel Cem Yürek

Fotoğraflar

Ön Kapak: Delikanlı 1: DOĞA

DEMİR, Hacıllı Mağarası, Bülent Demir

Mağaraya Dair... Projelerimizin başladığı aylardayız. Bu sayıya iki delikanlı mağaracıyı kapak fotoğrafı yaptık. Birisi, ASPEG ailesinin en genç üyesi: Doğa Demir. Doğa, babasının izinde, mağaralara giriyor ve bu işi severek yapıyor. Kendisi delikanlı yaşında olmasına rağmen Hacıllı mağarasının raporunu ve haritasını çizerek, ASPEG’in mağara harita envanterine katkı sağlıyor. Diğer delikanlımız ise Nesip Aral abimiz. Tam 25 yıl, mağaracılığa ara verdikten sonra bizimle Akseki gezisine katılıp, bir iki defa tit setini denedikten sonra kendini Düdencik’in 55 m’lik inişine bıraktı. Arkasından, Altınbeşik Düdensuyu mağarası’nın 44 m’lik duvarına tırmandı. Bu gerçekten müthiş bir performans. Nesip abi hepimize örnek oldu. Akseki gezisine Oral Ülkümen abimizin katılması da ayrıca bizim için gurur vericiydi. Uzun zamandan beridir ilk mağara gezisine gelmesi, tekrar sahalara (!) dönmesi çok iyi oldu. Devamını bekliyoruz. Bu sayımızda, Üyemiz Elif’in, delikanlı iken, tek başına otostop yapa yapa Ortadoğu’yu dolaşmasının hikayesini verdik. Mesut’un teknik malzemeler konusunda bu sefer Karabinlere el atıyor. Oana’nın, Hindistan Mağaracılık gezisinin devamı niteliğinde yazısı, Doğa’nın gözünden bir gezi güncesi ve eski tanıtım faaliyetlerinden anı hikayeleri ile doldu bu sayımız. Herkese iyi okumalar dileriz. Önümüz yaz ve yoğunuz. Bir çok yazı malzemesi ile döneceğiz ve sizlerle paylaşacağız. Görüşmek üzere!

Arka Kapak: Delikanlı 2: NESİP

ARAL, Düdencik Mağarası, Anıl Alkan

Bu dergide yer alan yazılar ve fotoğraflar, kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Websitelerimiz: www.aspeg-medya.com www.aspeg-tr.org Bize ulaşmak ve(ya) mağaracı olmak istiyorsanız: info@aspeg-tr.org

2


MAYIS-HAZİRAN İçindekiler

KARABİNLER Sayfa:4

S-B AKSEKİ GEZİSİ (CEM YÜREK OBJEKTİFİNDEN) Sayfa: 7 HACILLI MAĞARASI GEZİSİ GÜNLÜĞÜ Sayfa: 8 MAĞARACILIK SERGİSİ BÜMAK 1989-1990 Sayfa: 10 BULUTLAR ÜSTÜNDE MAĞARACILIK Sayfa: 12

MAĞARACI İLE ÇIKMAK İÇİN 20 SEBEP (İNGİLİZCE) Sayfa: 22 MAĞARA KAMPI Sayfa: 23

Fotoğraf: Ender Usuloğlu

ÜRDÜN’E OTOSTOP Sayfa: 15

3


KARABİNLER

Fotoğraf: Ender Usuloğlu

Yazan: Mesut Şen

4


Maillon: Kapı kısmı vidalı olup diğer karabinlerden daha küçük daha ince ve farklı boyutlarda olur. Büyük bir kısmı çeliktir, diğer karabinler kadar yüksek çekme gücüne sahip olup daha az yer kaplar.

Oval Karabinler: Mağaracılıkta en çok kullanılan oval şekilli karabin tipidir. Alüminyum ya da çelikten yapılmış olabilir. İp hatlarında kulak ile ip arasında bağlantı kurma, srt takımında malzeme bağlantısı yapma, makara sistemi kurma gibi yerlerde kullanılabilir. Delta: Mağaracı koşumlarında bağlantı karabini olarak kullanılır. Yarım daire şeklinde yada delta şeklinde olabilir, genelde delta olarak isimlendirilir. 3’lü bağlantı yapmak için de kullanılabilir.

D Karabinler: Pek tercih edilmese de istasyon bağlantısında, genellikle uzun kısa ya da göbek bağı dediğimiz ip ya da perlonun bağlantı kısmında yada malzeme bağlantılarında kulla nılır. D harfi şeklini andırıp, kapısı eğimli kısımdadır.

Armut Şekilli Karabinler: Diğer karabinlerden biraz daha büyük olup, iki eksende çoklu bağlantı yapmak için kullanılır.

Malzeme Karabinleri: Çanta yada benzeri düşük ağırlıktaki malzemelere bağlantı yapmak için kullanılır. Kesinlikle teknik malzeme olarak kullanılmamalıdır! Kullanım yerine göre karabinler farklı kapı tiplerinde olabilir. En basit şekli kilitsiz kapılı olanlardır. Karabinin sık sık açılıp kapanması gereken, kilitlenmesine ihtiyaç duyulmayan yerlerde kullanılır. İstasyon geçişlerinde karabini sürekli takıp çıkarmak gerektiği için, desendörün sürtünme karabininde sık sık ipi karabine geçirip çıkarmak gerektiği için bu tip yerlerde kilitsiz karabin kullanılabilir. Diğer bir kapı şekli vidalı kilitli karabin. Mağarada çoğunlukla bu tip karabinler kullanılır, kapısında çevrilerek kapatılan bir kilidi vardır.

İstasyon bağlantısında, makara sistemlerinde, desendör ve el cumarı gibi sökülmemesi gereken malzemelerin bağlantısında kapandıktan sonra tekrar açılmaması gerektiği için vidalı kilitli karabinler kullanılmaktadır. Triact lock karabin önce çevirip sonra aşağıya doğru çekilerek açılan özel bir kilit mekanizmasına sahip karabin tipidir. Kolayca açılıp bırakıldığında otomatik olarak kapanmasından dolayı emniyeti arttırma amaçlı olarak kısa uzun bağlantıları gibi sürekli karabinin açılıp kapandığı yerlerde kullanılabilir. Delta olarak isimlendirdiğimiz koşum bağlantı karabininde ve desendör bağlantı karabininde; karabinin kapıyı otomatik olarak kilitlemesinden dolayı kilitlemeyi unutma riskini engellemek amacıyla kullanılmakta olsa da karabine ip dolanması yada sürtünme esnasında çok kolay açılmasından dolayı bu tip karabinleri bahsi geçen yerlerde kullanmak risklidir. Petzl’ın desendör için özel olarak ürettiği Freino da bu kapı tipine sahip bir karabin olup sürtünmelerde kolayca açılmakta aynı zamanda ip sürtünme kısmı da ip bükülmelerinde kolayca açılıp ipin içinden çıkmasına sebep olmakta. Diğer bir kapı tipi ise Ball lock, triact lock ile aynı şekilde açılıp ekstra güvenlik için bir düğme içermekte. Triact lock’tan çok daha güvenli olmasına rağmen fiyatı oldukça yüksek.

Fotoğraf: Ender Usuloğlu

Karabinler mağaracılıkta en çok kullanılan teknik malzemelerden biri. İpler ve metal malzemeler gibi bir çok eleman arasında bağlantı kurmak için kullandığımız; kapı denilen bir açılma kısmına sahip halka şeklinde metal bir malzeme. Kullanım yerine göre değişen farklı şekillere sahip, alüminyum yada çelikten yapılmış tipleri var.

5


Fotoğraf: Cem Yürek

daire şeklinde olan deltalarda yük çekeri her yönde sabit olsa da delta şeklinde olanlarda değişiyor. Karabini üçgenin kısa kenarı aşağıya gelecek şekilde kullanmak gerekiyor. Delta şekilli olan karabin düşey doğrultuda kullanıldığında yük çekeri yarı yarıya düşüyor. Hareket esnasında koşum karabini çok kolay bir şekilde yön değiştirdiği için deltanın doğrultusunu sürekli kontrol etmek gerekiyor. Koşum karabinine alttan çanta asılacağı zaman da bağlantıyı karabinin kapı kısmına değil üst kısma yapmak gerekiyor.

6


S-B Akseki Gezisi (Cem Y端rek Objektifinden)

7


8


Hacıllı Mağarası Gezisi Günlüğü!

9


10

Fotoğraflar: Ender Usuloğlu Arşivi


MAĞARACILIK SERGİSİ BÜMAK’TAN BİR ANI (19881989)

Yazan: Ender Usuloğlu

Okulda okurken yurtta kaldığım ve kulübümüzün odası da hemen yurdun altında olduğu için kulüp odasında bayağı bir zaman geçiriyordum. Ben geldiğimde kulübe, kulübün tarihi 14 yıllıktı ve ben hemen hemen ne zaman oda da vakit geçirsem o 14 yıllık birikimin içene dalıp giderdim. Dile kolay birileri bizden önce 14 yıl uğraşmışlar ve onların uğraşları sayesinde BÜMAK, Türkiye’de mağaracılık alanında hatırı sayılır bir yere gelmiş. Hele de üniversite kulübü olup, her 3-4 yılda bir üyelerin devamlı değiştiği bir yer için oldukça kurumsallaşmış bir haldeydi. Oda daki suluboya saçı sakalı birbirine karışmış mağaracı resmini, Firuz Kutal’ın Bursa Ayvaini gezisi çizimlerini, Altınbeşik’teki 40 m duvara tırmanmak üzere hazırlanan mağaracıların siyah beyaz fotoğraflarını hala hatırlıyorum. Yine bir gün dolapları karıştırırken, siyah beyaz fotoğrafları buldum. Sanırım Oral (Ülkümen)’ların zamanından kalma fotoğraflardı. Kırmızı Salon’da açılmış bir mağaracılık sergisinden fotoğraflar vardı. Fotoğraflardan aklımda kalan, bot, çelik merdivenler, bir iki sarkıt dikit kalıntılarının çekilmiş fotoğrafları. Odamda fotoğraflara bakarken aradan 15 yıl geçmiş bir tane daha sergi açalım diye düşündüm. Hem mağaracılığın tanıtımı olur hem de yeni üyeler gelebilir diye konuyu yönkur’a getirdikten sonra hemen üzerinde başladık çalışmaya. Gene Kırmızı Salon’da yapacaktık, gerekli izinleri aldık ve sergi için hem panoılar hem de masalar getirdik. Mağaracı

tulumlarımızın içini doldurup yukardan geçen borulara asmaya karar verdik. Bir tane “Basından BÜMAK” köşesi yaratalım, hem öğrenciler hem de öğretmenler neler yaptığımızı görsün istedik. Metin’in çok güzel fotoğraflarını sergilemeye karar verdik, verdik ama klasik gene kimse yoktu ortalıkta. Sergiden bir gün önce akşam olmuş ortada boş bir Kırmızı Salon’dan başka bir şey yok. Gene 3-4 kişi kalmıştık bütün işlere koşan. Biraz kızarak, biraz oflayarak poflayarak iş başa düştü deyip sarıldık işe. Sabahın ikisinde hemen hemen tamamlanmıştı ama hepimizde yorulmuştuk. Özellikle mankenler yormuştu bizi. Açılışa Rektörü ve Boğaziçi’nin o zaman ki meşhur hocası Metin Balcı’yı davet etmiştik. Sabah kapıları açtık, yavaş yavaş millet gelmeye başladı ama beklediğim (en azından benim için) kadar değildi. Aklıma Metin’in dialarda çaldığı ve benim de o zamanlar çok dinlediğim New Age tarzı müzik çalmak geldi. Şimdi hatırlamıyorum ama bir yerden teyp bulduk ve başladı Jean Michel Jarre Ölen astronot arkadaşı için bestelediği şarkı. Sesi de kökledik ve verdik dışarı. Allah’tan üniversitemiz bu konularda çok toleranslıydı. Müzikle beraber merakını gidermek isteyenler doldurmaya başladı sergiyi. Öğleden sonra Rektörümüz ve Metin Balcı gelmişti. Metin Balcı o zamanlar Öğrenci İşleri’ne de bakıyor. Bire bir ilgilendik ve bilgilendirdik. Bizim ne yaptığımızı daha açık bir şekilde görmeleri önemliydi, malzeme finansmanı, Metin Balcı’dan geçiyordu.

Sergi defteri de açtık. Bayağı güzel bir sergi oldu ve oldukça kalabalık öğrencilere ulaştık. Amaçımıza ulaşmıştık. Öncelikle, öğrencilere mağaracılığı tanıttık, anlattık, aralarından bazıları üyemiz oldu. Bağlı olduğumuz üniversiteye iyi işler yaptığımızı ve bize verilen paranın boşa gitmediğini, üniversitenin adını iyi işlerle duyurduğumuzu gösterebildik. Bu gibi tanıtımlar sayesinde daha malzeme alma imkanımız oldu. Şimdi hepimiz dernekteyiz ve mağaracılığa devam ediyoruz. Aradan geçmiş, 32-33 yıl. Bazı şeyler değişmiyor, bu seferde derneğin faaliyetlerini tanıtmak, yeni üye kazanmak ve mağaracılığı tanıtmak için gene böyle bir sergi, dia gösterisi, film gösterisi yapabiliriz. Yapmamız lazım. Şimdiki imkanlar daha fazla, çok daha güzel işler çıkartabiliriz. Değişmeyen bir şey daha olacak o da gene az kişi kalacağımız. Olsun alıştık artık.

11


Bulutlarda Mağaracılık Meghalaya 2012 Genel Bakış

Yazan: Oana Chachula Tercüme Eden: Bülent Demir Fotoğraf: Fraser Simpson

12


2010 Bulutlarda Mağaracılık Keşif Gezisi 5 - 25 Şubat 2012 tarihlerinde yapıldı. Bu yılın organizasyonu 1992’de Meghalaya’da başlayan keşif faaliyet projelerinin 20. yıldönümününe özellikle damgasını vurdu. Keşif gezisi; ilki Jaintia Tepelerinde yer alan Kseh, Larket ve Khahnar ve ikincisi Doğu Khasi Tepelerindeki Mawsynram ve Balat bölgelerinde olmak üzere iki ayrı alanda yoğunlaşmıştır. Bu yıl, geleneksel Uluslararası Bulutlarda Mağaracılık keşif gezi ekibi Avusturya, Belçika, Almanya, İran, Portekiz, Romanya, İsviçre, İngiltere, ABD, Hint Donanması ve Meghalaya Maceracılar Derneği merkezli Shillong üyelerinden gelen toplam 24 mağaracıdan oluşmuştur. Ayrıca Doğu Khasi Tepelerindeki keşif gezisi ekibine ilaveten Meghalaya’da Bulutlarda Mağaracılık Projesi ve Mağara keşfi hakkında belgesel yapan dört kişilik bir İran film ekibi de katıldı. Jaintia Tepelerinde 16 gün süren keşif gezisinde (7 - 22 Şubat) iki adet önceden bilinen ve kısmen keşfedilmiş mağara genişletilmiş ve toplamda 6,8 km lik yeni dehliz veren dokuz adet yeni mağara keşefedilmiştir. Doğu Khasi Tepelerinde beş adet önceden bilinen ve kısmen keşfedilmiş mağara genişletilmiş ve ve toplamda 5,9 km lik yeni dehliz veren on adet yeni mağara keşefedilmiştir. Böylelikle keşif için toplamda 12,7 km’lik yeni incelenmiş geçit ortaya konmakt adır. Jaintia Tepelerinde konuşlanan 14 kişilik güçlü Keşif Ekibinin elde ettiği başlıca kazanımlar şöyledir: Larket Bölgesinde büyük bir göle bakan yüksekliğe ulaşan büyük bölümü devasa kayalarla çevrili 5,120 m uzunluğunda ve devam eden oldukça etkileyici bir dehliz olan Krem Khung keşfedildi. Kopili Vadisindeki Krem Labit Kseh 6,002m’den 6,390m uzunluğa genişletildi. İnce nehir dehlizleri ve muhteşem alçıtaşı

ve aragonit oluşumlu kuru rölik dehlizlerinden oluşan bu mağara Hindistan’ın en uzun onuncu mağarasıdır. 2010 yılında gelecek vaad eden bir potansiyel olarak bırakılmış olan Krem Man Krem 4,695m’den 5,200m uzunluğa genişletildi. Mağaranın sonu şu an yüzeye çok yakın olup Lamyliang Doline civarındadır ve Kopili Nehrine bakan tepe üzerindeki Umkyrpong ovalarından geçen diğer bir kanalı açıkça işaret etmektedir. Krem Lymke ve Krem Tin’e ait halen devam eden yer tespitleri ve tetkikler, Krem Suna ve Um Krem tetkikleri, dokuz adet yeni mağaranın keşfi ve bölgede bulunan mağaralardaki çeşitli mağara faunalarına ait dokümantasyonlar diğer kazanımlar arasındadır. Doğu Khasi Tepelerindeki 10 kişilik güçlü Keşif Ekibinin elde ettiği başlıca kazanımlar şöyledir: Krem Mawpun, kalker taşı yerine çoğunlukla kumtaşından oluşmuş ve 2010 yılında kısmen keşfedilmiş olan bu etkileyici nehir mağarası, Hindistan’ın şu an için bilinen en uzun ikinci kumtaşı mağarası olarak 1,694m’den 2,541m uzunluğa genişletildi. Krem Lymbit, Plangwangbro köyünde yer alan, kumtaşından oluşmuş ve kısmen 2010 yılında keşfedilmiş bu mağara 826m’den 1659m uzunluğa genişletildi. Aynı köydeki Krem Loit 685m olarak keşfedilmiştir. Krem Jynnaiw 1, 2 ve 3, kısmen 1992’de keşfedilen bu mağara tamamen genişletilmiştir (Krem Jynnaiw 1 33m’den 82m’ye, Krem Jynnaiw 2 70m’den 116m’ye ve 670m’den 1,366m uzunluğa genişletilen Jynnaiw 3 ile birleştirilmiştir). Krem Mawjudock, ana dehlizi oldukça büyük olmasına rağmen sadece 423 m olan ve büyük bir yarasa kolonisinin yer aldığı bir ormanın derinliklerinde bulunan rölik mağara.

376,7 kilometreyi aşan bir alanda 825 mağara dehlizinin keşfedildiği ya da kısmen keşfedildiği Meghalaya’da halen keşfedilmeyi bekleyen 1300’ün üzerinde mağara ya da mağara yerinin bulunduğu bilinmektedir. 2012 Bulutlarda Mağaracılık organizasyonunun bitişi ve keşfin 20. yılını kutlamak amacıyla Shillong’da 24 Şubat’ta bir parti düzenlendi. Organizasyona Meghalaya ve Shillong’dan keşif üyeleri, yetkililer ve arkadaşları katıldı. Güney Jaintia Tepelerindeki mağaraları keşfetmek üzere 2012 Bulutlarda Mağaracılık keşif gezisine paralel çalışan Bristol Keşif Kulübünden (İngiltere) dört kişilik küçük bir ekip de organizasyonda bulundu. Bu ekip ile ilgili en kayda değer nokta, üç kişilik ana keşif üyesi bulunan orijinal 1992 Bulutlarda Mağaracılık ekip üyelerinden ikisinin ekibin içerisinde yer alma sıdır. Son 20 yıl içerisinde Meghalaya’da keşfedilmiş mağaralardan çoğu büyük ve genellikle eşit boyutlarda mağara sistemleri meydana getiren fevkalade temiz yıkanmış kuyulara sahip zengin dekorasyonlu ve dünyanın herhangi bir yerinde görülemeyecek güzellikte rölik dehlizlere sahip etkileyici nehir mağaralarından oluşmaktadır. Meghalaya bu sayede dünya mağaracılık haritasında son derece önemli bir bölge olma özelliğine sahiptir. Bulutlarda Mağaracılık Projesi yukarıda bahsedilen başarısını Meghalaya Maceracılar Derneği (Shillong), Hindistan Hükümeti Turizm Bürosu (Doğu ve Kuzey Doğu Hindistan) Kolkata; Meghalaya Devleti Turizm Bakanlığı; Meghalaya’daki Resmi Yetkililer ve Bakanlıklar, Grampian Mağara Turizmi Grubu ve en önemlisi Meghalaya halkından aldığı destek ve yardımlara borçludur. Simon Brooks ve Thomas Arbenz

Şu an itibarıyle (Şubat 2012), 13


14


ÜRDÜN’E OTOSTOP Yazı veFotoğraf: Elif Uzel Yazı veFotoğraf: Elif Uzel ÜRDÜN’E OTOSTOP

15


ÜRDÜN’E OTOSTOP Tek başınaydı ve sırt çantasından başka bir şeyi yoktu. Otobüsle Halep’e gitti. Otostop yaparak hem Suriye’yi dolaştı, hem Ürdün’ü. Palmira’yı, Petra’yı gördü, Ölü Deniz’in tuzlu sularında yüzdü. Sabahın erken saatlerinde evinin önünde küçük masasını kurmuş çay içen Suriyeli şaşkındı ama misafirperverliği de elden bırakmıyordu. ‘’Suriye’ye hoş geldiniz. Nerelisiniz? ‘’ diye sordu. ‘’Türkiye.’’ ‘’Türkiye mi? Kardeş ülke. Tek başınıza mı geldiniz?’’ ‘’Evet. Buradan da Ürdün’e gideceğim.’’ ‘’Yine tek başınıza mı?’’ ‘’Evet. Otostopla gitmeyi düşünüyorum.’’ Şaşkınlığı daha da arttı. Müslüman bir genç kızın tek başına, üstelik otostopla dolaşması garibine gitmişti. Tek başıma Suriye ve Ürdün’ü dolaşmak kısa zamanda

16

bir projeye dönüşmüş ve uygulanmaya geçmişti bile. İstanbul, Hatay derken kendimi Halep’e giden otobüste buldum. Açıkçası otobüse binene kadar ne yapacağımı ve nerelere gideceğimi bilmiyordum. Şoförümüz ‘’ formula 1 ‘’ sürücülerine rahmet okutan cinstendi. Tekerler yerden kesilmiş, uçuyorduk sanki. Üç saatlik bir yolculuktan sonra sağ salim Halep’e varmayı başardık. Kendi kendime söz verdim. Elimden geldiği kadar otobüse binmeyecek otostop yapacaktım. Suriye ve Ürdün’de konaklayacağım hostellerin listesini internet ve gezi kitabım sayesinde daha önce belirlediğim için kalacak yer bulmam çok kolay oldu. Halk öyle yardımsever ki, sorduğum adresin kapısına kadar götürdüler beni. Hostellerde kalmamın sebebi hem ucuz olması hem birkaç kişi ile paylaşılan odalarda kalarak başka ülkelerden insanlarla tanışma fırsatını yaratmasıydı. Böyle yolumun üzerinde bulunan yerler hakkında taviyeler alabilecektim. Yorgun ve heyecanlıyım. Bir

o kadar da aç. Japon oda arkadaşım Ryohei ile kesemize uygun bir lokantaya gittik. Yemekler çoğunlukla zeytin yağının içinde yüzüyordu ama çok lezzetli ve ucuzdu. Halep üç milyon nüfusuyla Suriye’nin ikinci büyük şehri. Etkileyici kapalı çarşısı, kalesi, camileri, kiliseleri, dar ara sokakları beni eski dekorlarla süslü bir masal dünyasına götürmüştü. Şehirde Türkiye’den göçen Ermeniler de önemli bir nüfus oluşturuyor. Mini etekli, dar pantolonlu bayanlarla, kara çarşaflı, pardüsülü bayanlar yan yanalar. Küçücük yüzlerce dükkânın bulunduğu kapalı çarşı bir anda yutuveriyor insanı. Karınca gibi insan kaynıyor o daracık sokaklarda. Bunca insanın nasıl bir arada alış veriş ettiğine şaşarsınız. Yalnız insanlar olsa iyi. Eşekler, üç tekerlekli motorlar, daracık sokaklardan geçmeye çalışıyor. Çarşıyı gezerken bir sokağın isminin İstanbul olduğunu fark ettim, iki gün önce İstanbul’dan


ayrılmama rağmen ne kadar da özlemiştim yaşadığım şehri. Çoğu dükkân sahibi Türk olduğumu öğrenince ilk söyledikleri İstanbul’da Kapalı Çarşı’dan alışveriş yaptıkları olmuştu. Gerçekten de dükkânlardaki bazı mallar hiç de yabancı gelmemişti bana. Ertesi günkü hedefim Halep Kalesi. 150 Suriye poundu olan girişi öğrenci için 10 pounda kadar iniyor. Ben hemen öğrenci kimliğimi gösterdim, fakat uluslar arası öğrenci kimliği istediklerini belirtip benimkini kabul etmediler. Ben ısrarla öğrenci olduğumu söylüyor, kimliğimi kabul etmelerini rica ediyordum. ‘’ Ben İstanbul’da okuyorum, öğrenciyim.’’ ‘’ Türk müsün? ‘’ ‘’ Evet, ülkenizi gezmeye geldim.’’ ‘’ Tamam, geç bakalım.’’ Türk olduğum için para vermeden kaleye girmiştim. :-) Kale duvarına çıkıp oturdum. Ne manzara ama. Halep ayaklarınızın altında…

Halep’ten sonra Hama’ya otostopla gittim. El kaldırdığım arabada kadın olmasına dikkat etmiştim. Suriye’de otostop çekmek çok kolay. Arabasına bindiğim çift sırf benim için yollarını değiştirip Hama’ya geldiler. Hatta kalacağım oteli belirleyip beni kapıya kadar getirdiler. Pek anlayamıyorduk birbirimizi ama dost olacak kadar sevmiştik birbirimizi. Hama’dan sonraki hedefim Suriye Çölü’nün ortasında, hurma ağaçlarıyla çevrili, develeriyle meşhur antik kent Palmira. Yaklaşık iki bin yıllık kent buram buram tarih kokuyordu. Birkaç günlüğüne Suriye’ye gelen her turist Palmira’yı görmeden gitmezmiş. Burada İngilizce bilenlerin sayısı daha fazla, çünkü halk geçimini turizmden sağlıyor. Türkiye’de bazı bölgeleri gezerken karşımıza çıkan manzaralar burada da karşıma çıkıyor. Antik kenti gezerken rahat bırakmıyorlar. Ya develerine binmemi ya da hediyelik eşyalarından satın

almamı istiyorlar. Almazsan vay haline dillerinden kurtulamıyorsun, her gördükleri yerde ısrarla bir şeyler satmaya çalışıyorlar. Bu görkemli kentte geçirdiğim bir günden sonra rotamı Şam’a çevirdim. Çölde perişan olmamak için Şam’a otobüsle gitmeye karar verdim. Keşke otostop yapsaydım. Çölün ortasından geçiyorduk ve klima çalışmıyordu. 3.5 - 4 saatin ardından sonunda Suriye’nin altı milyon nüfuslu başkenti Şam’daydık. Şam çok kalabalık bir kent. Trafik istanbul’u arattıran cinsten ve nedense herkes kornaya basma meraklısı gibi. Şehir bana sanki şantiyede olduğumu düşündürdü. Her yerde bitmemiş ama boş inşaatlar mevcuttu. Bir an önce ayrılmak istedim ama nereye? Hosteldeki İtalyan bir çiftle konuşurken bana Mar Musa isminde, dağların ortasındaki bir vadide kurulu, şehirden uzak küçük bir manastırdan bahsettiler. Huzur dolu bir yermiş. Benim istediğim de böyle bir 17


yerdi.; küçük, huzurlu, doğal ve tarih kokan bir yer. Sabah erkenden yola çıktım. AnNabk kasabasına kadar otostopla, oradan da taksiye binerek Mar Musa’ya varmayı başardım. Taksiden iner inmez karşımda ince uzun bir merdiven gördüm. O yakıcı sıcakta merdivenleri çıkmak bana ölüm gibi gelmişti. Eğer yanlış saymadıysam 146 basamak beni manastırın kapısına kadar götürdü. Soluk soluğa kalmıştım. Manastırın kapısı çok küçüktü. Eğilerek zor girdim içeri. İçeri girer girmez ‘’welcome’’ diyen bir adam karşıladı beni. Hemen çay getirdi. Biraz soluklanmıştım. Sohbet etmeye başladık, manastırın içindeki kilise ve müzeyi gezdirdi. Fransızmış. Hamile eşiyle beraber manastırda gönüllü çalıştıklarını anlattı. Her gün mutlaka manastırı ziyarete gelenler olurmuş. Onlara ikramda bulunduklarını ve etrafı gezdirdiklerini anlattı. Akşam saat 19.30 olunca herkes kiliseye girdi. Ben de onlarla beraber. Lambalar sönmüş, mumlar yanmış, rahibeler uzun beyaz elbiselerini giymişler, rahip Paolo’nun ayini başlatmasını

18

bekliyorlar. Dualar başladı. İncil’den bölümler okudular. Benimle beraber bir Kanadalı ve üç İtalyan misafir de var. Sessizce onları dinliyorduk. Dualar bittikten sonra, sessizlik dünyasına daldık. Bin yıllık tarihi bir kilisedeyim. Mum ışığının altında zaman kavramı diye bir şey yok… İlk defa bir Türk kızının onları ziyaret ettiğini söylediler. Türk olduğumu öğrendiklerinde şaşırmışlardı. Yemekte; ‘’Turkiye’de Hıristiyan olarak yaşamakta güçlük çekmiyor musun?’’ diye sordular. ‘’Ben Hıristiyan değilim ki…’’ Şaşırmışlardı. ‘’Ama bizimle beraber sen de ayine katıldın’’ ‘’Bunda ne var ki? Hepimiz aynı Tanrı’ya dua ediyoruz.’’ O sabah keçilerin sütünü sağmaya Semir’e yardım ettim. Elliye yakın keçisi vardı. On senedir orda çalışıyormuş sütten peynir, kaymak, yoğurt yapıyormuş. Ben sadece bir keçinin sütünü sağmaya çalışırken, o çoktan beş altı keçinin sütünü sağmıştı bile.

Öğleden sonra da Luay’la beraber arı kovanlarının yanına gittik. Luay, manastırın veterineri. Buradaki keçilerin, arıların, tavukların, kuşların, kedilerin, köpeklerin sağlığı Luay’dan sorulurmuş. Bana o beyaz kostümü giydirdi. Kendimi astronot gibi hissettim. Arılara bu kadar yaklaşabileceğimi düşünemezdim. Manastırda iki gün kaldım. İki günüm de dolu dolu geçmişti. Artık buradan da ayrılma zamanı gelmişti. Sabah erkenden Kanadalı bir turistle Nebusa’ya kadar, vadi boyunca yürüdük. Oradan da otostopla yeniden Şam. Artık Suriye’ye ayırdığım günler sona ermişti. Kaldığım otelde karşılaştığım biri Japon, diğeri Kanadalı turistlerle beraber Şam’dan direkt Ürdün’ün başkenti Amman’a giden otobüse bindik. Otobüste muavin yanımıza gelip ne içmek istediğimizi sordu, biz de kahve ya da çay diye cevap verdik. Gelen içeceklerimizi keyifle içtikten sonra muavin gelerek hesabı tahsil etti. Meğer sunulanlar ücretliymiş.


Ürdün, beş milyon iki yüz bin nüfuslu kırallıkla yönetilen bir Arap ülkesi. Başkent Amman, mağazaları lokantalı, taşıtlarıyla Suriye kentlerinden daha modern. Tüm taksiler klimalı. Şam’dan beraber geldiğim arkadaşlarla beraber Ölü Deniz’e gitmeye karar verdik. Amman’dan Ölü Deniz’e direkt bir vasıta bulamadık. Kentin dışına minibüsle çıktık. İnsanlar minibüsten inmek istediklerinde bozuk parayla cama vuruyorlardı. Herkesin elinde bozuk para sıranın onlara gelmesini bekliyorlardı. Peki, bozuk parası olmayanlar ne yapacaklar? Kentin dışında yol kenarında indik. Dört kişi olduğumuz için otostop çekmek biraz zor olabilirdi. Ama denediğimiz ilk kamyonet durdu, bizi istediğimiz yere kadar götürdü. Ölü Deniz’in kenarındaydık ve İsrail sahilleri çok yakındı. İsrailli gençlerin macera olsun diye gece, bu denizi yüzerek Ürdün’e geçip Petra’ya gittiklerini ve aynı yolla geri

döndüklerini söylediler. Cesarete bak! Suyun tuz oranı yüksek olduğundan kaldırma kuvveti çok fazla. İnsan yüzerken bile vücudunun yarısından fazlası dışarıda kalıyor. Ölü Deniz’e girerseniz eğer, sakın gözünüze su kaçırmayın. Hele bir de vücudunuzda yaranız varsa sakın bu denize girmeye kalkışmayın. Yoksa acılar içinde kıvranırsınız. Denizden çıktıktan sonra duşumuzu da sahildeki kaplıca havuzlarında aldık. En sonunda meşhur Petra’dayım. Indiana Jones’un bazı bölümlerinin çekildiği gizemli yerde. Turistler Ürdün’e sırf Petra’yı görmek için geliyor dersem abartı olmaz. Olağanüstü bir yer ve çok büyük bir antik kent. Petra’yı gezmek tam iki günümü aldı. Tarihle beraber vadi boyunca uzanan pembe bir şehir burası. Her iki tarafımda göğe yükselen o pembe kayaların ortasındaki

dar yoldan ilerliyordum. Dikkatli bakınca kayaların bazı yerlerinde merdivenler, odacıklar, heykeller görebiliyordum. Uzun uzun bu yoldan yürümeye devam ettim. İnsanlar beni yalnız bırakmıyordu. Yerli halk eşekleriyle, develeriyle, atlarıyla kadını erkeği hatta çocuklar bile turistlere bir şeyler satmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Sonunda Khazneh Tapınağı’na vardım. Indiana Jones’ta gözüken tapınak şu an benim tam karşımdaydı. Seyretmeye doyamadım ama daha yolun başındaydım; heyecanla devam ettim. Buradan sonrası büyük bir alana yayılmıştı. Daha keşfetmem gereken tiyatrolar, dev kayalara kazılmış mezarlıklar, türbeler vardı. Sonunda Petra’nın diğer ucundaki manastıra ulaşabilmiştim. Tarifi mümkün değil. Binlerce yıl önce manastır yapılmış, kayalar işlenerek şehir haline getirilmiş. Gerçekten olağanüstüydü. Petra’dan Amman’a otostop 19


yaparken Ahmet adlı Ürdünde yaşayan Filistinli aldı beni arabasına. Araba çok kalabalık. iki gün sonraki düğünü için ablasını, eniştesini ve yeğenlerini Amman’a götürüyormuş. Sıkışarak benim için de arabada yer açtılar. Kısa sürede çok samimi olduk; beni düğününe davet etti. Evlerinde kalabileceğimi söyledi. Hiç kaçırır mıyım? İki gün de Ahmed’in evinde kaldım. Düğün telaşı, kına geceleri bizimkilere benziyor. Dışarıya fotoğraf çekmek için gitmek istediğimde bile beni bırakmadılar. Bana geleneksel Filistin elbisesi giydirdiler. Uzun, nakışlı bir elbiseydi. Bu iki gün seyahatimin sonu oldu. Amacıma ulaşmıştım, tam 14 gün boyunca bana çok da yabancı olmayan bir kültürü yaşadım. Onlarca insanla tanışıp sohbet ettim. Onların dünyasına, onların bakış açılarıyla bakmaya çalıştım ve onlardan çok şey öğrendim. Yalnız gezmenin birçok avantajını gördüm. Gezerken daha çok insanla tanışıp, daha çok şey öğrenilebiliyor. Hatta bunun için zengin olmak da gerekmiyor. Vize hariç her şey dâhil sadece 148 Amerikan doları harcadım. Evet, böyle bir maceraya siz ne dersiniz? Ürdün, beş milyon iki yüz bin nüfuslu kırallıkla yönetilen bir Arap ülkesi. Başkent Amman, mağazaları lokantalı, taşıtlarıyla Suriye kentlerinden daha modern. Tüm taksiler klimalı. Şam’dan beraber geldiğim arkadaşlarla beraber Ölü Deniz’e gitmeye karar verdik. Amman’dan Ölü Deniz’e direkt bir vasıta bulamadık. Kentin dışına minibüsle çıktık. İnsanlar minibüsten inmek istediklerinde bozuk parayla cama vuruyorlardı. Herkesin elinde bozuk para sıranın onlara gelmesini bekliyorlardı. Peki, bozuk parası olmayanlar ne yapacaklar? Kentin dışında yol kenarında indik. Dört kişi olduğumuz için otostop çekmek biraz zor olabilirdi. Ama denediğimiz ilk kamyonet durdu, bizi istediğimiz 20

yere kadar götürdü. Ölü Deniz’in kenarındaydık ve İsrail sahilleri çok yakındı. İsrailli gençlerin macera olsun diye gece, bu denizi yüzerek Ürdün’e geçip Petra’ya gittiklerini ve aynı yolla geri döndüklerini söylediler. Cesarete bak! Suyun tuz oranı yüksek olduğundan kaldırma kuvveti çok fazla. İnsan yüzerken bile vücudunun yarısından fazlası dışarıda kalıyor. Ölü Deniz’e girerseniz eğer, sakın gözünüze su kaçırmayın. Hele bir de vücudunuzda yaranız varsa sakın bu denize girmeye kalkışmayın. Yoksa acılar içinde kıvranırsınız. Denizden çıktıktan sonra duşumuzu da sahildeki kaplıca havuzlarında aldık. En sonunda meşhur Petra’dayım. Indiana Jones’un bazı bölümlerinin çekildiği gizemli yerde. Turistler Ürdün’e sırf Petra’yı görmek için geliyor dersem abartı olmaz. Olağanüstü bir yer ve çok büyük bir antik kent. Petra’yı gezmek tam iki günümü aldı. Tarihle beraber vadi boyunca uzanan pembe bir şehir burası. Her iki tarafımda göğe yükselen o pembe kayaların ortasındaki dar yoldan ilerliyordum. Dikkatli bakınca kayaların bazı yerlerinde merdivenler, odacıklar, heykeller görebiliyordum. Uzun uzun bu yoldan yürümeye devam ettim. İnsanlar beni yalnız bırakmıyordu. Yerli halk eşekleriyle, develeriyle, atlarıyla kadını erkeği hatta çocuklar bile turistlere bir şeyler satmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Sonunda Khazneh Tapınağı’na vardım. Indiana Jones’ta gözüken tapınak şu an benim tam karşımdaydı. Seyretmeye doyamadım ama daha yolun başındaydım; heyecanla devam ettim. Buradan sonrası büyük bir alana yayılmıştı. Daha keşfetmem gereken tiyatrolar, dev kayalara kazılmış mezarlıklar, türbeler vardı. Sonunda Petra’nın diğer ucundaki manastıra ulaşabilmiştim. Tarifi mümkün

değil. Binlerce yıl önce manastır yapılmış, kayalar işlenerek şehir haline getirilmiş. Gerçekten olağanüstüydü. Petra’dan Amman’a otostop yaparken Ahmet adlı Ürdünde yaşayan Filistinli aldı beni arabasına. Araba çok kalabalık. iki gün sonraki düğünü için ablasını, eniştesini ve yeğenlerini Amman’a götürüyormuş. Sıkışarak benim için de arabada yer açtılar. Kısa sürede çok samimi olduk; beni düğününe davet etti. Evlerinde kalabileceğimi söyledi. Hiç kaçırır mıyım? İki gün de Ahmed’in evinde kaldım. Düğün telaşı, kına geceleri bizimkilere benziyor. Dışarıya fotoğraf çekmek için gitmek istediğimde bile beni bırakmadılar. Bana geleneksel Filistin elbisesi giydirdiler. Uzun, nakışlı bir elbiseydi. Bu iki gün seyahatimin sonu oldu. Amacıma ulaşmıştım, tam 14 gün boyunca bana çok da yabancı olmayan bir kültürü yaşadım. Onlarca insanla tanışıp sohbet ettim. Onların dünyasına, onların bakış açılarıyla bakmaya çalıştım ve onlardan çok şey öğrendim. Yalnız gezmenin birçok avantajını gördüm. Gezerken daha çok insanla tanışıp, daha çok şey öğrenilebiliyor. Hatta bunun için zengin olmak da gerekmiyor. Vize hariç her şey dâhil sadece 148 Amerikan doları harcadım. Evet, böyle bir maceraya siz ne dersiniz?


ÜRDÜN REHBERİ İstanbul Suriye Konsolosluğu Suriye Büyükelçiliği İstanbul Ürdün Konsolosluğu Türkiye Şam Konsolosluğu Türkiye Amman Konsolosluğu

212-232 67 21 312-440 96 57-58 212-325 68 62 333 1411-13 70 464 12 51-52

ULAŞIM Hatay’a giden hemen hemen tüm otobüs firmalarının Şam’a seferi mevcut. Has firması (444 0 631) / Hatay Nur Firması (658 05 43). Hatay-Halep arası yolculuk 3 saat sürüyor. Halep-Hama arası yolculuk 2 saat sürüyor. Hama-Homs arası yolculuk 1 saat sürüyor. Homs-Krak Des Chevaliers Kalesi arası yolculuk 1 saat sürüyor. Kaleden Homs’a son otobüs saat 16.00 da kalkıyor. Palmira’dan Şam’a Karnak firması Salı, Cuma ve günleri günde 3 kez sefer yapıyor. (yolculuk 3 saat sürüyor). Şam’dan Mar Musa’ya, An Nabk kasabasından taksiyle gitmek gerekiyor. Şam’dan Amman’a 07.30 ve 15.00 saatlerinde otobüs var. Amman’dan Ölü Deniz’e direkt araba yok. Shuneh aktarmalı gidebilirsiniz veya otostop çekebilirsiniz. Amman’dan Petra’ya Kral Hüseyin Caddesi üzerinde bulunan Jett otobüs firmasının her gün Petra-Vadi Musa’ya seferi var. (3 saat). Bu otobüslere bir gün önce rezervasyon yaptırılmalı. Wahadat Otobüs Garajı’ndan 2 Ürdün Dinarına otobüs bulabilirsiniz. Turistlere daha pahalıya bilet satmaya çalışıyorlar, dikkatli olun. Petra’dan Amman’a Shaheed Kavşağı’ndan sabah 05.30’dan öğleye kadar minibüsler kalkıyor. KONAKLAMA Halep : Sprin Flower Hostel (21-212 27 90). Hama : Riad Hotel (33-239 512 / 235 540). Palmira : Sun Hotel. Al Haramein Hotel (31-231 94 89). Amman: Cliff Hotel (31-462 42 73) TELEFON Suriye ülke kodu: 963. İl kodları: Şam 11, Halep 21, Hama 33, Palmira 31. Ürdün ülke kodu: 962. il kodları: Amman 6, Petra 3. ÖNERİLER: Eğer öğrenciyseniz kesinlikle uluslar arası öğrenci kartı almayı unutmayın, müze girişlerinde 10 kata varan indirim mevcut. Kadınların fotoğraflarını çekmeden önce izin istemekte yarar var, bazen zor durumda kalabilirsiniz. Pazarlarda satılan parçalanmış hayvan organlarını fotoğraflamanıza ‘’ günah olduğu gerekçesiyle’’ izin vermiyorlar Ölüdeniz’de özel (giriş ücretli) plajların yanında ücretsiz denize girebileceğiniz plajlar da var. Ancak bayanlara ait kabin yok. Eğer para ödemek istemiyorum derseniz kaplıcanın yakınlarında olmasına dikkat edin. Petra ve Palmira’da yerlilere ve turistlere ayrı tarife uygulanıyor. Ürdün’de ATM bulabilir, kredi kartı kullanabilirsiniz. Suriye’de durum tersi. İsrail damgalı pasaportları Ürdün kabul ederken, Suriye kabul etmiyor.

21


20 REASONS TO DATE A CAVER 1] We always use protection 2] We are flexible when and where it counts 3] We keep going when it hurts 4] We like it all DOWN 5] We will grab them big or small 6] We take it in every position 7] We don’t mind getting dirty 8] We like it hard 9] We don’t hesitate to yell when we’re almost there 10] We are quite good with our hands 11] We know how to use our hips 12] We’re not scared to do it for an audience 13] We like making people scream and yell 14] We aren’t scared of anything 15] We never quit too soon 16] We take our clothes off as soon as it starts getting hot 17] We actually LIKE being tied up 18] We appreciate good technique even when we’re tired 19] We take care of our bodies 20] We’re ready to go again right after we finish Kaynak: Facebook’ta dönen ulvi sözlerden..Anlam ve önemini yitirmesin diye Türkçe’ye çevirmedik.

22


Beş Adımda Mağaracılık Kampına Hazırlık Dağınık mağaracılar ve Yeni başlayanlar için kontrol listesi.

Gülşen Küçükali

1. Adım: (Mağara ve kamp şartlarıyla ilgili bilgi toplama) Mağara içinde şartlar nelerdir, sıcaklık nedir? Mağara içinde su var mı, içerideki su miktarı seni ne kadar ıslatacak? Zorluk derecesi nedir dikey mi yoksa yatay mı? Kamp alanında yemek , su tedariki ve konaklama nasıl yapılacak ? kamp süresi boyunca hava şartları nasıl olacak? Yukarıdaki soruların cevaplarını araştırdıktan sonra aşağıdaki tüm adımlar mağara ve kamp şartlarındaki değişkenliğe göre düzenlemek gerekir unutmamak gerekir ki herkes başta kendi güvenliğinden sorumludur.

2. Adım: (Kendi sırt çantamızda bulunması gerekenler) -Yeterli miktarda su ( dehidratasyon ve hipotermiye karşı her zaman her yerde ) -Kuru meyve (yüksek enerjili taşıması kolay gıdalara ihtiyaç var, iyi gıda iyi motivasyon verir) -Kafa lambası yedek ışık kaynağı -Kaliteli uzun ömürlü pil ve yedek piller. -Uyku tulumu -Mat -Giysiler ve teknik malzemeler

3. Adım: (Giyecekler ve Korucu

malzemelerin hazırlanması )

a) Mağara içi:

-Nemli bir bölgede mağaracılık ise, suya dayanıklı ve koruyucu giysiler. Pamuklu giysiler kesinlikle tavsiye edilmez. -Polar içlik veya yünlü içlikler termal kıyafetler. -Yedek çoraplar (Ayaklar çok fazla ıslanır) -Dış tulum -Su geçirmez dayanıklı lastik çizme -Eldiven -Bere veya balaklava (vucut ısısı en çok baş bölgesinden kaybolur ) -Kask -Dizlik (uzun süreli mağara girişlerinde dizlerimizin korunması önemli) -Teknik set ( TiT seti) -Aluminyum battaniye ( kaskın içine yada dış tulumda her zaman bulunması gerekir) -Basit bir saat ( mağarada kalış süresi ve kurtarma saatini kaçırmamak için)

b) Mağara dışı: (Kaç gün kalınacağına Rahat ve koruyucu pantolon ve kazaklar Çok terletmeyecek termal kıyafetler Rahat ayakkabı ve çoraplar Yedek bere veya şapka -Güneş gözlüğü -Yağmurluk

ve kamp mevsimine göre yedekli giysiler)

4. Adım: (Yardımcı malzemeler) Küçük ama yokluğu halinde sinir bozan, can yakan ,tırım tırım aratan parçalar. Kampta bunların ödünç alınması hoş görülse de sürekli çakım sen de mi? Kalem var mı ? sorularına muhatap olmak istemezsiniz. -Kalem -Küçük bir not defteri (mağara ihbarları ve harita içizmleri için) -Düdük -Çakı ( mağara içinde de mutlaka yanınızda bulunması gerekenlerden) -Hafif tabak bardak -Çöp poşeti (ıslak giysiler için) -Pusula -Kol saati 5.Adım: (Kişisel bakım ve ilk yardım setinin oluşturulması) Bu bölüm açık uçlu bir alan ben kampa oje getireni de gördün bkz: bu metnin yazarı . -Düzenli kullanılan ilaçlar -Yara bandı -Alkol -Bandaj -Ayna cımbız -Kas, gevşetici -Ağrı kesici -Islak mendil sabun -Güneş kremi -Nemlendirici kremler 23


24


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.