Cadı kazanı sayı 37

Page 1

Sayı 37 NİSAN HAZİRAN

Mağaraya dair

2015 Yıl: 6


Yayın Kurulu

Mağaraya Dair...

Mehmet Sait Taylan

Nisan-HAziran aylarındaki aktiviterimizden en önemlileri 2 tane kurtarme eğitimi almış olmamızdır. Bunlardan bir tanesini, Bulgar ekibi İstanbul, İzmir Cinlikuyu ve civarında vermiştir. Bu konuda detaylı anı yazısını Umut Özten arkadaşımız yazmıştır.

Hakan Eğilmez Ender Usuloğlu

Katkıda Bulunanlar Burakhan Albayrak Özge Kubat

Umut Özten

Ender Usuloğlu

Diğeri ise 3 ASPEG’li ve Bakanlık’tan bir abimizle İran’daki bizim için özel organize edilmiş olan kurtarma eğitimidir. Bunun yazısı detaylı ileriki sayılarımızda yer alacaktır. Mayıs ayında yine bir klasik olan Transtaşeli etkinliğimizi yaptık ve yine birçok daha evvelden keşfedilmemiş mağaralar bulduk. Özge arkadaşımız bu yoğun ve yük altında geçen etkinliğimizin anı yazısını yazarak ölümsüzleştirmiştir. İranlı mağaracı dostlarımızla olan mağaracılık ilişkilerimiz giderek artmaktadır. Ender, İrandaki mağaracılık gözlemlerini ve bulabildiği bilgileri bizimle paylaştı.

Fotoğraflar

Ön Kapak: Dağlı Kuylucu, Ender Usuloğlu

Arka Kapak: Uluyayla Evleri, Burakhan Albayrak

Burakhan, yeni üyemiz ilk dikey mağara tecrübesi için iki tane ciddi mağara olan Uluyayla ve Karlık’a girdi. Bu mağaraları bir kerede onun ağzından dinliyoruz. İyi okumalar!

Bu dergide yer alan yazılar ve fotoğraflar, kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Websitemiz: www.aspeg.org.tr Facebook: ASPEG grup sayfası ve dernek sayfası Bize ulaşmak ve(ya) mağaracı olmak istiyorsanız: cemyurek@gmail.com

2


Nisan-Haziran İçindekiler

Kurtarma Eğitimi zlenimleri Sayfa 6

Transtaşeli 2015 .Sayfa 14

KARLIK, ULUYAYLA Sayfa 22

Fotoğraf: Barbaros Acartürk

GARNEVERDİ Sayfa 18

3


4

Fotoğraf: Karlık Kuylucu Burakhan Albayrak


5

FotoÄ&#x;raf: Facebook Anonim


Mağaracıkta eğitim son bulmuyor... Belki de mağaracılığın bana göre en cezbedici özelliklerinden bir tanesi de bu. İmkan ve zaman yarattıkça eğitim asla bitmiyor; tecrübe paylaşımı, yeni tekniklerin öğrenilmesi ve pekiştirilmesi asla son bulmuyor. Yani kampta ateş başında çay, kahve içerken bile mağaracılığa dair bilgi dağarcığınızı arttırmanız mümkün. Bu seferki eğitim ise haberini aldımdan itibaren beni oldukça heyecanlandırmıştı. Öyle ki, son günlerde uykularım kaçıyordu. Mağaracılık yapıyorsanız, diğer her doğa sporunda olduğu gibi doğanın yüceliği size her zaman çeşitli tehlikelere sınayacaktır. Çok bilgili olmak bile bazı risklerden büyük bir miktar

uzaklaştırsa da o risk her zaman orada mevcuttur. Diğer doğa sporlarının aksine mağaracılığın ekstra bir zorluğu da herhangi bir olumsuzluk gerçekleştiği taktirde, hala mağara içerisinde ve medeniyetten uzakta olmanızdır. Tüm bunlar göz önüne alındığında mağaracılık eğitimlerinin en önemli ve olmazsa olmaz 6

kısımlarından biri mağara kazalarına yaklaşım ve kazazedeyi kurtarma eğitimleridir. İşte yukarıda da bahsettiğim gibi bu sefer eğitimin konusu kurtarma idi. İstanbul’da doğmama rağmen İstanbul’a yabancıyımdır. 12 saat süren yorucu bir otobüs yolculuğundan sonra Ender abinin sıcak karşılaması tüm neşemi yerine getirmişti. Daha sonra, Orkun abinin evinde güzel bir kahvaltı yaptık ve buluşma noktamız olan Hakan abinin ofisine doğru yola çıktık. Biz ofise geçtiğimizde eğitmenlerimiz gelmişti. Eğitmenlerimiz 3 kişiydi ve Bulgaristan’dan gelmişti. Teodor, Konstantin ve Stefan. Teodor, Türk kökenli olduğu için

Türkçe biliyordu ve pekiştirmek için Türkçe konuşmayı tercih ediyordu. Konstantin ile birlikte Türkiye’ye fazla yabancı değillerdi. 2004’te Türkiye’nin en derin mağarası olan EGMA (Peynirlikönü) Düdeni’ndeki araştırmalara katılmışlar. Daha sonra Teodor (=Teo) bir kaç kere daha Türkiye’nin çeşitli

yerlerindeki mağara gezilerine katılmış. Bu anıları 1 hafta boyunca dinlemek çok güzeldi. İlk günümüz ağırlıklı olarak tanışma ile geçti. Kurtarma eğitimi almak için, diğer mağaracılık eğitimlerini başarı ile tamamlamak gerekiyordu. Bu yüzden, eğitmenlerimiz bize ne bildiğimizi sordu, bunlar üzerine uzun bir konuşma yaptık. Daha sonra biz neler yaptık, hangi mağaralara gittik bunları anlattık; onlar da kendi yaptıklarından bahsederek gittikleri Krubera Mağarası Gezisi’nden video gösterimi yaptılar. Tanışma faslından sonra, 4 gün boyunca çalışacağımız alanı kararlaştırmak adına yola çıktık. Önümüzde 2 seçenek vardı: Belgrad Ormananları ve Marmara Üniversitesi BESYO.

İkisinin birbirine göre avantajları ve dezavantajları vardı. Detaylı, bir incelemeden sonra eğitmenlerimiz Marmara Üniversitesi’ni seçti. Bu arada, çocukluğumun geçtiği Belgrad Ormanları’nın son halini görmek yüreğimi paramparça etmiş, o güne gölge düşürmüştü. (3. Köprü inşaatı!) Doğa sporcusuyuz


19-26 Nisan 2015 Kurtarma Eğitimi’nden Yansıyanlar Yazan: Umut Özten

7


sonuçta, daha da önce insanız... Daha sonra ufak bir şehir turu ve akşam yemeğinden sonra 1 hafta boyunca yuvamız olacak olan Hakan abinin evine vardık. Biraz sohbetten sonra, erken uyanacağımız için Pink Floyd eşliğinde uyumaya koyulduk. 2. Günümüz için, takip edecek bir haftada olduğu gibi kalk saatimiz 06:00’ydı. Kahvaltıdan sonra yola çalışma alanımıza doğru yola koyulduk.

8

Çalışma alanımız bir stadyumun demir profilleri ve dış duvarları idi. İlk çalışma günümüz yağış altında kurtarma hatlarının kurulması, dikey mağaracılık bilgimizin ölçülmesi ile başladı ve sonra kurtarma hattının ana ögeleri, makara sistemlerinin kurulumu ve kullanılması ile devam etti. Eğitmenlerimiz kurtarma eğitiminin çok önemli ve uzun bir eğitim olduğunu, sürekli tekrarlanmadığı taktirde

öğrenilemeyeceğini sürekli vurguladılar. Ayrıca, eğitimlere temel düzeyden başlayacaklarını ve zaman kısıtlı olduğu için tamamını çalışamayacağımızı söylediler. Yine de çok öğretici ve keyifli günler geçirdik. Stadyumda çalıştığımız günler boyunca ilk çalışma günümüzde öğrendiğimiz bilgiler üzerine, yatayda ve dikeyde sedye taşıma, sedyeyi yataydan dikey, dikeyden yatay konuma getirme, kurtarma hattı döşeme gibi bir çok bilgi daha kattık. Tabii bolca yorulduk, çalıştık, yağmur altında ıslandık. Bu sırada eğitimlerin arasında üyelerimizden Berk ve Gülşen’in nikahına gitmek de apayrı bir keyifti. Kendilerine bir kez daha mutluluklar diliyorum. Tabii ki aksiyon sadece eğitim ve nikahla sınırlı değildi. Gece dalışları, İstanbul geceleri, kombi alışverişleri, ve hatta eğitim için gelmiş olan eğitmenlerimize evde bir de tamirat yaptırmak.. Yani herşeyiyle dolu dolu 5 gün geçti.


Tabii bu eğitimin sadece başlangıcıydı. Aldığımız eğitimleri pekiştirmek adına İzmit’te bulunan Cinlikuyu Mağarası’nda 2 gün çalışmak üzere çıktık yola bu sefer. Bir kamp alışverişi ve uzun bir İstanbul trafiği çilesi sonrasında kendimizi doğanın kollarına bıraktık. Daha bir önceki hafta kampta olmama rağmen özlem doluydum yeşile... Doğa sporuna gönül verince yeşil hep çağırıyor tabi insanı. Vardığımızda güneş batmak üzereydi. Harika bir manzara bizi bekliyordu. Hemen kamp alanını kurduk, malzemeleri yerleştirdik ve akşam mağara girişi olmadığı için sabırsız fakat huzur ve dostluk dolu bir akşam geçirdik. Ertesi gün erkenden uyanarak işe koyulduk. Cinlikuyu Mağarası İstanbul civarındaki mağaracılık kulüplerinin dikey eğitim mağarası olduğu için defalarca kez girilmiş, her yeri boltlu, 57 metre derinliğinde güzel bir mağaraydı. Tabii her mağaranın kendine has güzellikleri var. Bugün çalışacağımız seneryoya göre yaklaşık 35 metre derinlikte bir kazazede bulunmakta ve

yapabileceğimiz en kısa sürede güvenli bir şekilde mağaraya kurtarma hattı döşeyerek kazazedeyi sedyeyle yukarıya çıkarmaktı. Bunun için 3 ayrı ekibe ihtiyacımız vardı. İlk takım mağaranın girişinde duracak ve ilk inişten ‘’counter balance=karşıt ağırlık’’ tekniğini uygulayarak kazazedeyi yukarı çıkaracak, 2. ve 3. Ekip ise yaralının ilk inişe ulaştırılmasını sağlayacak Trolean hattının kurulması ve bu hat üzerinde taşıma yapacaklardı. Bu arada counter-balance demişken, bu teknik basitçe; bir kurtarma makarası üzerinde bir kişinin makarayı yönlendirmesi, diğer kişinin yukarı çıkacak sedyenin zıt tarafında vücut ağırlını kullanmasına dayanmaktadır. Bu tekniği stadyumda bol bol uygulamıştık.

hat döşemek için gösterdiği yerin traverten olması sebebiyle farklı bir yere döşeme yapmıştık. Teo tekrar gelip döşememizi görünce uzunca bir süre süzüp, ‘’Ender, Ni bu yeaa, sidye giçecek burdan’’ demesinin ardından ufak bir fikir tartışması sonucu döşeme hattının yeri konusunda hem fikir olduk.

Ben, Cem abi ve Ender abi 2. Ekipteydik. Bizim görevimiz trolean hattın üst ayağını kurmak ve yaralıyı ilk inişin altına getirip, sedyeyi counter balance hattına bağlamaktı. Eğitmenlerimiz sürekli olarak mağarada bizi kontrol ediyordu. Teo’nun bize

9


Hazırlıklar tamamlandıktan sonra herkes görev yerini aldı. Operasyon için start verildi. Seneryomuza göre kazazedemiz Metin abi idi. O kadar heyecanlı ve neşeli bir kazazede olamazdı sanırım. Öyle ki, en son Hakan abi ve Oktay abinin uyguladığı counter balanceda yukarı çıkartılırken ‘’Asansör gibi abi çok eğlenceli’’ diye haykırışlarını duyabiliyorduk . Teo’nun o sıradaki ‘’Kurtarma yapıyoz yaa, THIS IS NOT A GAME YAAA’’ şeklindeki Türkçeİngilizce karışımı sitemini uzun süre aramızda konuştuk. Operasyonumuz hazırlık aşaması 5 saat, kurtarma kısmı yarım saat olmak üzere yaklaşık 6 saat sürdü. Sedye yukarı çıktıktan sonra, hep birlikte elele döşemeleri toplayıp mağara maceramızı da sonlandırdık. Şimdi sırada Takıl-geç üzerinde sedye taşıma vardı. Ertesi gün yine erkenden uyanarak bu sefer şuan ‘’ASPEG Kayası’’ olarak bilinen, üyelerimizin defalarca gidip emek harcayarak adeta lunaparka çevirdikleri kayalık bölgeye doğru yola koyulduk. Herkesin ip üzerinde bir işin ucundan tutması, matkap ve çekiç seslerinin karışımı o kadar güzel ki... Kısa bir sürede çalışmamıza elverişli olan hattı kurduk ve bugün uygulayacağımız teknikler üzerine bir briefing aldık. Her çalışmadan önce bunu yapıyor, her çalışmadan sonra da çalışmayı değerlendiriyorduk. Bu çok güzeldi. Bu senaryomuzda kazazedemiz Emrah abi idi. Yanyana bulunan 5 adet takıl-geç hattına adeta ip gibi dizildik. Sedye geldikçe bir sağımızdakine aktarıyorduk. Eğitimin en zorlu kısmı buydu. Bu aşamada sedyenin tüm ağırlığı kucağımızdaydı. Hele bir de sedyenin makaralanı sedye üzerine takmayı unutunca daha da çok bekledi, ağırlaştıkça ağırlaştı. Yine de başarılı bir bir şekilde operasyonu tamamladık. Yine her çalışma sonrası olduğu gibi hatları topladık. Bu sefer direk İstanbul’a doğru yola koyulduk. Yine trafik, yine taşan sabırlar sonrası geç saatlerde Hakan abinin ofisine ulaştık. 10

Son güzel bir gece geçirdikten sonra vedalaştık. Bu sefer geri dönmek için erkenden uyanmıştım. Hafif bir kahvaltıdan sonra yeniden 11 saat sürecek olan otobüs yolculuğunun başlangıç noktasındayken aklımda çok verimli, çok öğretici ve bir o kadar da keyifli geçen 1 hafta vardı. Bu bir hafta boyunca neler öğrenmedik ki? Makara sistemleri, kurtarma hattı döşeme, ipten adam alma, counter-balance tekniği, trolean hatta sedye taşıma, takıl-geç’te sedye taşıma, yatayda sedye taşıma, kazazedeye yaklaşım ve acil durum yönetimi, ve daha niceleri... ASPEG adına çok faydalı oldu. Düzenli olarak öğrendiklerimizi tekrarladığımız taktirde sıkı bir kurtarma ekibi kurabilecektik artık. Yazımın sonunu teşekkür kısmına ayırmak istiyorum. Öncelikle bu eğitimin gerçekleşmesi için eğitmenlerimizle iletişime geçip konaklamasını ve ulaşımını üstlenen, fazla fazla emek harcayan Hakan abiye, gelip bizimle bilgilerini, zamanlarını ve tecrübelerini paylaşan Teodor, Konstantin ve Stefan’a, bize evlerinin kapılarını açarak çok keyifli bir akşam yemeği geçirmemizi sağlayan Sencer&Havva ÇOLTU çiftine ve son olarak her geçen gün kendini aşan, eğitimlerine eğitim, keşiflerine keşif katan ASPEG ailesinin tüm üyelerine sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. ASPEG rising...


11


Fotoğraf: Hacı’nın Mağarası, Taşeli, Makroçekim, Ender Usuloğlu

12


13


Transtaşeli gezileri, Taşeli bölgesindeki potansiyel düdenlerin, obrukların ve mağaraların ön keşfini yapmak üzere düzenlenen gezilerdir. Bu yılda son birkaç yıldır olduğu gibi bu heyecanlı keşifleri yapmak üzere yola çıktık. Yolculuğumuzun ilk gününde kaldığımız otelde kahvaltı yaptıktan sonra alışverişimizi yapıp yola koyulduk. Yola koyulduk derken ilk günümüz öyle bildiğiniz trekking tadında bir yolculuk olmadı, daha çok safari gibi arabayla gezerek, mağara ve düden bulma şeklinde oldu desek daha doğru olur. Nedenine gelirsek aldığımız ihbarlara arabayla da gidilebileceğini öğrendik ve daha kısa zamanda daha çok ihbarı değerlendirmek üzere arabayla gitmeyi tercih ettik. Günün sonunda ise 5 tane ihbarı incelemeyi başardık. Ancak devam eden bir mağara bulamadık. İlk gece kampımız ateş başında sohbet ederek ve Ender Usuloğlu’nun vazgeçilmez metal müziklerini dinleyerek sona erdi. Bu arada tüm gezinin yemeklerini de kendisinin yapmak istediğine değinmeden geçemeyeceğim. İlk günden aklımda kalan en güzel görüntü ise kamp attığımız yerde yanımızdan geçen bembeyaz bulut kümesi oldu.

14

İkinci günün sabahında kahvaltımızı yapıp, sularımızı doldurduktan sonra yola koyulduk. Ama bu sefer tam trekking tadında oldu diyebiliriz en azından benim açımdan. Yürüyüşe başladığımız ilk bir saat içinde grubun en arkasında kalmıştım bile. Zirveye çıktığımızda manzaranın ne kadar güzel olduğu yönünde sesler duydum. Ancak o anda ilgimi manzaraya veremeyecek kadar yorulmuştum ve sırtımı manzaraya dönüp dinlenmeyi tercih ettim. Dinlendikten sonra manzaraya baktım ve hayatım da gördüğüm en büyük duvarın üstünde durduğumuzu gördüm. İlk molamızı küçük bir su kaynağının orada verdik.

TRANSTAŞ Yazan: Özge Fotoğraflar: Usuloğlu


ŞELİ 2015 Kubat Ender

Normal zamanda olsa böyle bir su kaynağından su içmem çünkü ne zaman suya baksam suyun içinde yaşayan mikroskobik canlılar aklıma gelir. Sanırım bu biyolog olmanın zorluklarından biri fakat bu sefer durduğumuz kaynakta bunları düşünmeden bol bol su içtim. Öğle yemeğimizi yine bir zirve de yedikten sonra tekrar yola devam ettik. Dağdan indiğimiz yer de küçük bir su kaynağı daha gördük. Bu su kaynakları bizim için bulunmaz bir nimet demek isterdim öyle de olabilirdi ancak suyumuz yeter mi su bulabilir miyiz diye düşündüğümüz zamanlarda karşımıza sürekli bir su kaynağı çıktı. Bu konuda kesinlikle şanslıydık. O bölgeyi de geçip ilerlemeye başladığımızda büyük bir obrukla karşılaştık. Obruğa girip baktıktan sonra yaklaşık 7 metrelik bir inişle devam eden bir mağara olduğunu gördük. Obruğa yukarıdan bakılınca etrafındaki tüm taşlarında mağara ağzına doğru toplandığını rahatlıkla görebiliyorduk. Bu yüzden mağara girişine biraz zor ulaştık. Mağaraya ilk giren Ender Usuloğlu oldu. Girişinden yaklaşık 10 dakika sonra çıktığında mağaranın yaklaşık 200m kadar ilerlediğini söyledi. Bu durumda ikinci günkü yolculuğumuzu öğleden sonra iki gibi sonlandırdık ve mağaranın

ölçümünü almadan önce kamp kurmaya karar verdik. Bu kararı vermemizde yağmurun yağmaya başlaması da etkili oldu. Bu yüzden ikinci gün yürüyüşümüzü kısa tutmak zorunda kaldık. Kampı ise geçtiğimiz bir yerde gördüğümüz küçük boş bir eve kurduk. Bizde ki bu şansla evin sahibi biz eve geniş geniş yerleştikten yarım saat sonra geldi ama sağ olsun kalmamıza bir şey demedi. Mağaranın ölçümünü ise tek SRT setiyle üç kişi beraber girip aldık, eksik malzemeyle mağaraya girmek bu oluyor sanırım. Akşam yemeğinden sonra kahvelerimizi manzaralı bir yerde içmek için küçük evimizden ayrıldık. Kısa bir yürüyüşün ardından gün batımında Anamur manzarasına karşı kahvelerimizi yudumladıktan sonra tekrar evimize geri döndük. Ertesi gün kahvaltımızı yaptıktan sonra tekrar yola çıktık. Birkaç saatlik yürüyüşün ardından yanlış yolda olduğumuzu fark ettikten sonra geri döndük. Öğle yemeği için yol kenarında bir yerde mola verdikten sonra bölgede yüzey taraması yapmak için iki gruba ayrıldık (Hakan,OktayEnder,Özge). Bir saatlik yüzey taramanın ardından bölgede bulduğumuz düdenlerden dolayı yine bir su kenarına yakın yerde ve hemen bir düdenin yanına kamp kurduk. Düdenlere girip 15


16


ölçüm aldıktan sonra ateş için odun topladık. Ateşimizi yakıp yemeğimizi yedik. Sonra bir de baktık ki küçük bir arkadaş karanlıkta, kendi boyu kadar bir feneri alıp bizim yanımıza gelmiş ve akşam yemeği için evlerine çağırıyor. Tabi ki hemen kalkıp gittik. Ancak hepimiz yemekten çok domates yedik. İkinci bir akşam yemeğinin ardından düden yanında ki çadırlarımıza geldik. Son günümüzde

kahvaltı yaptıktan sonra küçük arkadaşımız Melisa ile top oynamayı da ihmal etmedik. Bu arada benim trekking ayakkabısı olarak aldığım ve 4 günlük yürüyüşte beni taşıması gereken ayakkabının altı çıktı ve son günümde ayakkabımı bantlayarak yürümek zorunda kaldım. Kampımızı topladıktan sonra Melisa’nın ailesinin yanına tekrar gittik ve bizi alacak olan aracı beklemeye başladık. Öğlen saatlerinde arabayla olan yolculuğumuza kaldığımız yerden devam ettik. Yol üstünde düden olabilecek noktalarda durup kontrol ettik ve iki ihbarı daha değerlendirdik. Ancak Taşeli bölgesinde baktığınız her yerde potansiyel mağaralar olduğu için bir süre sona etrafı izlememeye karar verip yolumuza devam ettik. Yol üzerinde bir yerde durup akşam yemeğimizi de yedikten sonra Anamur’a doğru yola çıktık. Anamur’a geldiğimiz de ben Antalya’ya dönmek için otogara doğru gittim Oktay, Hakan ve Ender ise İstanbul dönüşü için Gazipaşa havaalanına doğru gittiler. Transtaşeli gezisine gidebileceğimi açıkçası önce aklımdan geçirmedim çünkü kendime o kadar güvenmiyordum. Dört gün boyunca yaklaşık 15 kg çanta ile yürümek daha önce karşılaşmadığım bir durumdu. Ancak gezi sonunda kolay olmasa da yapabileceğimi görmüş oldum. Bu yüzden Transtaşeli 2016’yı sabırsızlıkla bekliyorum. Bu etkinliği aklıma getirerek gelmemi sağladığı için Ender Usuloğlu’na, yürüyüş başında bana psikolojik destek verdiği için Hakan Eğilmez’e ve mağaraya girmeme opsiyonumun olduğunu bana hatırlattığı için Oktay Pöhrenk’e teşekkür ederim.

17


GARNEVERDİ Yazı ve Fotoğraflar: Ender Usuloğlu

18


GARNEVERDİ CEMİYETİ

Örgütlenme

Başlığı farsça attım, İran’lı dostlarımıza atfen. Garneverdi, farsça mağaracı demek. Kuhneverdi ise dağcı demekmiş, bizde son gezimizde öğrenmiş olduk. İran’daki sohbet ve eğitim esnasında öğrendiğimiz bilgileri sizinle paylaşıp, Türkiye ile kıyas yaparak, en iyileri kim, nasıl yapıyor, nasıl kendimiz bu iyi yapılan becerileri/tecrübeleri alabiliriz, onu sorgulamamız gerektiğine inanıyorum. İnsan kendi yaptıklarını birileriyle kıyaslamazsa, ne derece iyi ya da kötü yapıyor, kendi seviyesini belirlemekte zorlanırsa, gelişim yavaşlar veya durur.

İran’da yaklaşık 1320 kişi temel mağaracılık eğitimi almış. Bunların büyük çoğunluğu belki de hepsinin başka doğa sporlarına ilgileri var ve yapıyorlar. Öncelikle tabii ki dağcılık, trekking, buz tırmanışı, kanyon geçişi ve kaya tırmanmayı sayabiliriz. Birçoğunda altyapı olarak doğa sporu, kanımca biraz kültürden birazda baskı rejiminin yarattığı bir özgürlük sibopu olarak görmekteyim. Kirmanşah’ta Gar Parau Mağarasının olduğu bölgeye, Kürt gençlerin tütün ve içki içmek için 1400 m’den 3.000 m’ye tırmanmasına başka bir cevap getiremiyorum.

dernek görmedim. Sormadım ama tahminen bunlar öncelikli dağcılık dernekleri olup bir şekilde zamanla mağaracılığı faaliyetlerine eklemişler. Dolayısıyla Türkiye’de şiddetle reddedilen Dağcılık Federasyonuna bağlanma fikri burada doğal yoldan olmuş diyebilirim. Tabii doğal olarak federasyona bağlı olmayan derneklerde var, bağımsız. Federasyon, İslami cumhuriyet olduğu için, genelde etkinliklerde sadece erkekleri destekliyor. Mağaracılıkta kadınların çok fazla aktif olmasını, beraberce mağaraya girmelerini istemiyorlar ama buna rağmen şaşırtıcı derecede kadın mağaracı var. İki ülkede de kadınların mağaracılığa olan ilgisi hemen hemen aynı derecede. Onlarda da federasyonun çok büyük katkıları veya bütçeleri yok ama en azından aktif olarak çalışıyorlar. Mağaracılık bölümünde birçok bölüm var. Sunumdan hatırlayabildiğim kadarıyla, Kurtarma, Etkinlikler, Koruma, Eğitim ve Mağarabilim ana çalışma başlıkları. Mağarabilimin altında jeoloji, arkeoloji v.b. ilintili diğer bilim dalları var. Bu organizasyon şemasında yaklaşık 11-12 kişi aktif olarak çalışıyor. Dernekler Yakından tanıdığımız iki dernek ile ilgili, yapıları hakkında yetkili insanlara sorular sordum. Aldığım cevaplar ilginçti. Birinci dernek Kahar Dağcılık ve Mağaracılık Derneği, Kajar, ikincisi ise Nakşi Cihan Derneği, İsfahan’dı.

1320 mağaracıdan yaklaşık 170 kişi ileri düzeyde (2. ve 3. düzey, bizim terminolojide) mağaracılık yapıyor. 112 kişi de sertifikalı eğitmen (İp ve Kurtarma eğitmenleri toplamı). İran’da mağaracılar Dağcılık Federasyonunun bir alt birimi olarak organize olmuşlar. Federasyona bağlı birçok dernek var. Ben şimdiye kadar sadece mağaracılık yapan

Kahar derneğinin başkanı 27 yıldır aynı başkan!. Sanırım kendisi daha çok dağcılıkla ilgileniyor ve dernek lokalinin bulunduğu binadan 2 müşterisinden kira parası alıyor, yani zengin sayılır ve lokal odası kendisinin, derneğe ve üyelerine bedava vermiş. 2 defa dernekte bulundum, ikisinde de mağaracılıkla ilgilenen kimseye karıştığını görmedim. Sadece en son federasyon toplantısında çıktı bir konuşma yaptı o kadar. 19


Birbirlerine karıştığını en azından görmedim mesela, 2 üye biri ney çalıyordu, diğeri dinliyordu sonra dernek başkanı da eline aldı bir vurmalı çalgı o da eşlik etti. Hüseyin’e sorduğumda üyelik aidatı var mı dedim bana yok dedi. Diğer dernek, Nakş-i Cihan’da ise aidat var ama giriş parası yok onun yerine ilginç bir sistem var. Verilen her eğitim üyelere paralı. Eğitmen üyeyse, eğittiği için para vermiyor ama eğitmen dışarıdansa, ek eğitmene de para veriliyor. Her eğitimin bedeli 50 Tümen (50.000 riyal). Bu da yaklaşık 4 TL, 60 kuruş yani kısaca 5 TL diyebiliriz. Bu derneğin başında da yıllardır dağcılık, mağaracılıkta tecrübesi olan ve yaklaşık 60 yaşına merdiven dayamış Mansur bey vardı. İsfahan’da sağolsun bizi son akşam evine yemeğe davet etmişti. Yine bu derneğin lokali üye olan bir işadamının ofisine ait bir yerdi. Sponsorluk ve Ödüllendirme Yine gözüme çarpan bir şey, sponsorluk ve bir şekilde katkıda bulunanları ödüllendirmek. Maddi anlamda iyi olan ve doğa sporları ile ilgili herkes bir şekilde mağaracılara yardım ediyor. Mesela Asgar abi. Varlıklı birisi ve her türlü doğasporunu yapıyor, hemen hemen her yıl Himalayalara gidiyor, ilk Çukurpınar gezisine katılan 15 iranlı mağaracı dostlarımıza madden yardım ettiğini şahsen biliyorum. Gene, son kurtarma eğitiminde, toplantının yapıldığı salonu, o parkın içindeki yetkili bir adam sponsor olup bedava vermiş, bizi alan mercedes otobüs ve tercüman yine birileri tarafından sponsor olunmuş, federasyona yük olmamış. Bundan dolayı ve yine sanırım genel kültürün bir parçası olarak, maddi manevi yardım eden herkesi, ufak bir sertifikayla bile olsun ödüllendiriyorlar. Çukurpınar’dan sonra dönüşte havalimanında, kalabalık bir karşılama heyeti ile karşılıyorlar, çiçekler veriliyor, fotoğraflar çekiliyor v.b. aktiviteler yapılıyor. Dolayısıyla hemen hemen her 20

dernek lokalinde bir çok plaket, sertifika görmek çok doğal. Aslında ödüllendirme ve teşvik etmek çok güzel bir şey. Ben, bizim dernekten insanların kalabalık bir şekilde mesela Morca faaliyetinden sonra bizi karşılamaya gelişlerini veya kutlamalarını hayal bile edemiyorum. Bu maalesef sadece bizim dernek özelinde değil genel kültürümüzde çok az bulunan bir davranış türü. Sanırım toplum olarak bize dayatılan batılı bireysellik ile geleneksellik arasında daha bireyselliğe doğru kaydık. Bazı adet ve geleneklerimizi unutuyoruz ve şehirleşmenin getirdiği çekirdek aile yalnızlığı ve bireysellik ön plana çıkıyor. Komşuluk ilişkileri asgariye indi. Böyle de olunca başarılı bir etkinlikten dönmüş dernek üyelerini karşılamak veya bir ödüllendirme yapmak bile aklımızın ucundan geçmiyor. Sonuç olarak, 2012 yılında tanıştığımız İran’lı mağaracı arkadaşlarımızın hızla mağaracılık alanında tecrübelendiğini, birçok ülkeyle sıkı bir işbirliği içinde olduğunu görüyoruz. Hem İran açısından hem de dünya’da ses getirecek bir çok keşife imza atmaya başladılar. Mesela: Nakş-i Cihan derneği dünya’da sıralamaya giren en büyük salonlardan birini buldu çölde. Hem kültürümüzle hem de coğrafi yakınlığımızdan dolayı, İran’lı garneverdi dostlarımızla işbirliğini artırarak devam ettirmeliyiz. Daha çok alış-veriş yapabileceğimiz tecrübeler olacaktır.


21


KARLIK ULUYAYLA

Yazan ve Fotoğraflar Burakhan Albayrak

22


Artık bahar gelmişti. Mayıs ayının başlarındaydık. Karlar yavaş yavaş çekilirken hava da artık keşif kokusu vardı. Önümüzde bir Zonguldak yolculuğu var ve uzun zamandır özlediğim batı Karadenizi tekrardan görecektim. Karlık gezisi için yeterli olmadığım tit eğitimini tamamlamak için ilk durak olarak İstanbul a iki gün önceden gittim. Sağ olsun hakan abi ile buluştuk orada ve Belgrad ormanında ki eski yangın kulesinde, 3. köprü manzarası! Altında iniş çıkış, duraklama v.b. pratik eğitimleri aldım. Ertesi gün Ender Usuloğlu ve ben ilk durak olarak Safranbolu’ya doğru yol aldık. Erzak v.s. gibi işlemler için Anadolu yakasında dur kalk yaparak zamandan kazandık birazda olsa. Tabi burada ender abi 3 günlük gezi için 5 kişilik alışveriş yapınca ufak da olsa bir şaşkınlık oluştu bende (ne mide varmış arkadaş! gibisinden) Ivır zıvır işleri hallettikten sonra Kreator ve Iron Maiden nidaları ile yola koyulduk. Safranbolu üzerinden Ulus ilçesine ulaştık ve yerel halkla ufak birkaç sohbetten sonra Uluyayla’ya doğru yol aldık. Yaylaya vardığımızda manzara karşısında ağzım açık kaldı diyebilirim. Gün batmak üzereydi ve yağmura sise de eşlik ediyordu. Yerleştikten sonra ufak bir yürüyüş yapalım dedik ve en azından biraz yaylayı da keşfetmiş oldum. Fotoğraf çekerek ve müziklerle günü bitirdik. Ertesi sabah ineklerle beraber güneşli bir güne uyandık ve hazırlıkları tamamlayarak Uluyayla düdenine doğru yol aldık. Orman aşırı nemli ve ekosistem harikaydı. Aşağı yukarı düdene varmamız 40 dk sürdü. Düdenin ağzı bir fotoğraf kadrajına sığamayacak kadar büyüktü ve burası gördüğüm ilk dikey mağara olunca içimi bir heyecan kapladı görüntü karşısında. Ağız kısmında 30 dk fotoğraf ve hazırlıklarla oyalandıktan sonra girişe doğru yöneldik. Düdenin ağzının büyüklüğüne rağmen esas ağzı 5-6 metre yarıçapındaydı ve bir noktadan debisi düşükte olsa su girişi vardı. Mağara 100 metre civarında yatay olarak ilerliyordu ve burada genelde video çekimleri yaptık. Burası benim ilk dikey mağaramdı ve

her santimi detaylı bir şekilde inceliyordum. İlk dikey inişe geldik artık. Ender abi daha önce buraya birçok defa geldiği için döşemeleri iyi hatırlıyor ve ona göre hattı oluşturuyordu. Bende ufak çaplı yardımlarda bulunuyordum ve gözlemliyordum olayları. İlk iniş ender abiden ve 40mt civarında bir iniş olmalıydı. Bende desandör’e girdim sonunda ve 40 metrelik bir boşluğa bıraktım kendimi. Aşağıda ender abinin meşhur led lambasını nokta gibi görebiliyordum. Farklı bir duyguydu elbette. Belki her yer aydınlık olsa bu kadar rahat olamazdım ama karanlığa doğru süzülmek aksine rahatlık veriyordu insana. İlk iniş sıkıntısız bir şekilde sonuçlandı ve böyle böyle devam ettik. Belli bir yataydan sonra karşımıza bir sifon çıktı. Bu sifonu atlamak için sol üst taraftan 45 derece eğimli bir çıkış ve iniş gerçekleştirdik ve sifonu by-pass etmiş olduk fakat daha sonra ikinci bir sifon geldi ki bunun böyle bir kısa yolu yokmuş, haliyle bu mağara için sona gelmiş olduk. Ben burada baya bir ıslanmıştım. Bir nevi sularımı boşalttıktan sonra çıkış yoluna doğru devam ettik. Ender abi arkadan gelerek döşemeleri toparlıyordu. Bense önden giderken sanki buralardan daha önce geçmemişim hissini yaşıyordum. Mağaraların girerken ve çıkarken farklı yüzlerde göründüğünü burada tecrübe edinmiş oldum. Gün henüz kararmamıştı. Aynı yoldan kampımıza doğru yol aldık ve ertesi günkü karlık mağarası için dinlenmeye koyulduk.

tamamen kayalık ve dik. Dibinde her zaman kar olurmuş buranın tabi. Hattı kurarak, çarşak inişini tamamladık. Burada bizi bele kadar saplandığımız bir kar-buz tabakası karşıladı. İlk giriş kısmı buzlar ülkesini aratmayacak güzellikte. Mağara 50 metre yatay ilerledikten sonra daralıyor ve bizi burada dev bir cadı kazanı karşılıyor. Bu sırada ben bol bol fotoğraf alırken ender abi de takıl geç hattını açıyordu. Karlık, Uluyayla’ya oranla daha sulu bir mağara, yukarı tepelerden sızan suların çoğu mağara tavanının birçok yerinden sızarak damlıyor ve ahenkli bir ses oluşturuyor içerde. Ekip olarak ikinci gün ve yorgunluğu hesaba katarak karlıkta fazla ilerlemedik ama takıl geç ve sonrasında indiğimiz dikey iniş beni yeterince tatmin etmişti. Mağara içinde ki geniş galeride ender abi yiyecekleri hazırlarken ben fotoğraf alıyordum gene. Toplanıp kampa geri döndük. Gezi planında aslında bir gece daha kampta kalabilirdik fakat mağaraların beklenenden erken bitmesi ve özel sebeplerden ötürü toplanarak Safranbolu’ya inme kararı aldık. Eee, Safranbolu’ya geldikte hamam sefası yapmayacak mıyız ama! Tarihi hamamlardan birisinde keyfimizi yaptıktan sonra ben Gerede üzerinden Kayseri’ye doğru ayrıldım ve bu güzel geziyi bu şekilde sonlandırdık. Her anından keyif aldığım ve mağaracılık serüvenim açısından önemli bir geziydi benim için. Keşifli yıllara.

Ertesi sabah erkenden toplanarak dağın öteki yamacında ki karlık yaylasına doğru yola çıktık. dağın öteki yamacına geçmek yaklaşık 1 saat civarında. Uluyayla da olduğu gibi burada da yerel halkın yayla evi olarak kullandığı barakalardan boş olan birisine yerleştik. Hazırlıklardan sonra düdene doğru yol koyulduk. Burası da aynı Uluyayla gibi tabiat harikası bir yerdi ama bu mağaranın ağzını görünce insanın dibi düşüyor diyebilirim. 50 metrelik bir çarşak inişi bulunuyor ilk kısımda. Öteki yamaçları 23


24


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.