Bülten Ekibi Cumhur ERŞAHİN Gülşen KÜÇÜKALİ Ender USULOĞLU Zeynep ÖZER
Katkıda Bulunanlar Metin ALBÜKREK Fatih BÜYÜKTOPÇU Cumhur ERŞAHİN Gülşen KÜÇÜKALİ Ender USULOĞLU
Kapak Fotoğrafı: V5 Mağarası, Romanya Gülşen KÜÇÜKALİ Arka Kapak Fotoğrafı: Börtig Obruğu, Romanya Tania KRASTEVA
ASPEG Anadolu Speleoloji Grubu www.aspeg-tr.org info@aspeg-tr.org © Tüm hakları saklıdır. Bülten içeriği kaynak belirtilmek şartıyla ticari olmayan amaçlarla kullanılabilir.
Bülten Ekibinden... Yine hiç ara vermeden devam eden yoğun programımızı sizler için özetledik. Çok dolu programlı, risk antremanlı, eğitimli, projeli iki ayın haberlerini fotoğraflarıyla görselleştirdik. Ender Usuloğlu, BSU Kampındaki izlenimlerini mağaracılık kültürü içerikli yazısında bizimle paylaşıyor. Metin Albükrek’in, Eşekçukuru Mağarası’nın 1937’den 2010’a uzanan hikayesi “Eşekçukurunu Nasıl da Görmedik!” başlıklı yazısında. Gülşen Küçükali’den Romanya’daki unutulmaz deneyimini, Fatih Büyüktopçu’dan mağara haritacılığındaki kavramsal yaklaşımı görüyoruz. Gülşen Küçükali yine esprili yemek tarifleri, doğmamış mağaracıya mektupları ve fotoğraflarıyla bültenimizi renklendiriyor. Speleosanat’ta bir şiir yorumu var, ‘Bunları Biliyor muydunuz?’ bölümümüzde de 3N Mağarası’nın gerçekleri. Yaşadıklarımızda ise paylaştığımız dostane kareleri bulabilirsiniz...
Bu Sayıda... Gezi ve Etkinliklerden kısa kısa...........................................................2 Speleokültür..........................................................................................4 Eşekçukurunu Nasıl da Göremedik?...................................................6 “Romanya’da Sel Yemedim” Demeyeceğim.......................................9 Anlatısal Ve İkonografik Mağara Haritacılığı....................................11 Deli Kızın Kamp Mutfağı......................................................................14 Speleosanat.........................................................................................16 Biliyor muydunuz?..............................................................................17 Yaşadıklarımız.....................................................................................18 Abstracts..............................................................................................19
TEMMUZ-AĞUSTOS 2010
CADIKAZANI
Fotoğraf: Tania KRASTEVA
Doğmamış Mağaracıya Mektup..........................................................15
1
GEZİ VE ETKİNLİKLERDEN KISI KISA 30 Ağustos tarihinde Ali Aytan, Zeynep Özer ve Gülşen Küçükali’den oluşan ASPEG ekibi Sapanca’da ki Üfleyen Mağarası’nda ölçüm ve keşif çalışmaları yaptı. Mağara MTA ‘nın gösterdiği haritada olmayan bir kolla ilerlediği oluşum bakımından gösterişli salonlara açıldığı gözlendi. Mağaraya ölçüm için tekrar gidilecek.
MAD, 30 Ağustos’ta Kastamonu Pınarbaşı Top meydanı kamp alanında mağaracılık şenliği düzenledi. 11’i çocuk ve genç olmak üzere eski yeni 37 mağaracı bir araya geldi.
Isparta civarlarında yüzey araştırması yaptılar. 1-8 Ağustos tarihleri arasında O’mag, Maraş’taki araştırma faaliyetlerine devam ettiler. BÜMAK-BÜMAD-İTÜMAK, Kayseri Tomarza’da buldukları Çem düdeni’nde araştırmaya 30 ağustos’ta devam ettiler. Ümit veren mağarada döşeme çalışmaları devam etmektedir. ASPEG’in sınır tanımayan arıza ekibi, 29 Ağustos pazar günü boğazın akıntılı sularında üzerlerinde SRT takımları ve tulumlarla suya girip tam takım suyun üzerinde kalabilmenin yollarını denedi. Böyle bir deneme yapmaya iten sebep mağaralardaki büyük cadı kazanları ve buralarda boğulma riski.
28-30 Ağustos’ta O’mag Safranbolu’daki araştırmalarına devam ettiler. 25 Ağustos’ta üyelerimizden Hakan Eğilmez ve Ender Usuloğlu, Açık Radyo’da mağara üzerine söyleşi yapmıştır. 25-31 Ağustos tarihleri arasında EMAK ve EGEMAK, Ayvacık Düdeni’ne eğitim gezisi düzenlediler. 20-31 Ağustos tarihlerinde BÜMAK ve İTÜMAK, Bozkır Gündoğmuş bölgesinde mağara araştırma gezisi düzenledi. HÜMAK, ağustos ayında Dedegöl
2
CADIKAZANI
TEMMUZ-AĞUSTOS 2010
Türkiye mağaracılık camiasını yeni bir bilimsel dergiye kavuştu. DAUMKAG, Türkiye Speleoloji Dergisi 1.sayı’nın özetlerini websitesinde bulabilirsiniz. Detaylar için: http://daumkag.net/index. php?option=com_content&view=article&id= 75:ozet&Itemid=1 Yeni dergiye hoş geldin diyoruz!
Üyelerimizden Hakan Eğilmez ve ortağı Alper Burak Küçükkaramıklı, derin mağara dalış projelerine hazırlık için Kaş’ta karışım gazlarla 130 m’ye dalış gerçekleştirdi. 150 dakika süren dalış başarıyla gerçekleşmiştir.
geçilebilir. Bir de obruk bulan ekibimiz, 2a haritasını çizecektir. Bu düdenlere, kolları araştırmak, belki dalmak ama kesinlikle ölçüm almak için tekrar gelinecektir. 12 Temmuz- 16 Temmuz tarihleri arasında bu yıl Romanya’nın ev sahipliğini yaptığı Romanya BSU kampına Aspeg’ten Ender Usuloğlu Ailesi ve Gülşen Küçükali’den oluşan bir ekiple katıldı. Balkanlarda ki dostlarımızla özlem giderdiğimiz birlikte mağaraya girip, malzeme alışverişi yaptığımız güzel bir kamp geçti.
19-25 Temmuz tarihlerinde Polonya mağaracılarla birlikte Türk ekibi, Aladağlar Demirkazık bölgesinde araştırmalarda bulundu. MAD 19-26 Temmuz’da Yaylacık düdenindeki araştırmalara devam ettiler, -500 m altına ve 3 km aşan bir uzunluğa gelindi. Yanı başındaki diğer düden’de de ilerleme sağlandı. BÜMAD, 19-26 Temmuz’da Çukuryayla Hadim arasında yüzey araştırması yaptı. BÜMAD, 10-12 Temmuz’da Zonguldak’ta Devrek karanlık vadi’deki ihbarlara baktılar. ASPEG’den 4 kişilik bir ekip, Tozman Yaylası’nda aralarında 200 metre mesafe bulunan iki düden yaylanın tüm suyunu çekmektedir. Bu düdenlerde harita çalışmalarına başlandı. -100 m civarında sifonla biten düden tahminimizce dalış ile
1-4 Temmuz’da ASPEG ve HÜMAK, Eşekçukuru Mağarası (Çovurmatepe 6) gezisinde mağaranın araştırılması, ölçümü bitirilmiştir. Sifonlara da ayrıca ilk defa dalış gerçekleştirmiş, araştırılması ve ölçümü bitirmiştir. 1-4 Temmuz’da O’mag Amasra’ya bir gezi düzenledi.
Fotoğraflar: Ender USULOĞLU, Gülşen KÜÇÜKALİ, Hakan EĞİLMEZ.
TEMMUZ-AĞUSTOS 2010
CADIKAZANI
3
SPELEOKÜLTÜR
BSU KAMPINDAN KÜLTÜR İZLENİMLERİM BSU kampına geç bir saatte geldiğimizde, etrafta gördüğümüz insanların size aşina veya size yakın birileri olduğunu görüyorsunuz; giyim, kuşam ve vücut dillerimiz hemen hemen aynı. Bakıyorum her yaştan ve her kesimden mağaracılık yapan insanlar var. Bütün Balkan’lardaki mağaracılarda olduğu gibi bizde de onlar da profesyonel iş hayatında çalışanlar var, kendi işi olanlar var, yani kısacası her türlü insan, mağaracılık yapmak için bu işe girişmiş.
gençlerine gösterdikleri ilgi alaka ve mağaracılığı aşılama çabaları. Tabii, Romanya’da ki gibi mağaracılık okullarının olması bu gibi işleri daha hızlı ve sistematik hale getirmiş. Bizde şimdilik hayal gibi gözüken bu yapılanmanın olmamasından dolayı, gençliğin mağaracılığa olan ilgisini artırmak için üniversite kulüplerine çok büyük işler düşüyor. Yabancılarda, 15-16 yaşında başlayan (hatta az da olsa 9-10 yaşında) mağaracılık bizde en iyisinden 2021 yaşlarında başlıyor. Federasyon’un belki de ilk yapacağı işlerden biri de bu olmalı. Gençlere mağaracılığı daha çok tanıtmamız gerekmekte.
İstisnalar kaideyi bozmazmış ve 80/20 kuralını da akılda tutarak yazmakta fayda var. Aslında burada genel intibadan ve edindiğim mağaracılık kültürü izlenimlerinden bahsetmek istiyorum. Profesyonel olarak çalışan ve kısıtlı miktarda vakti olan (resmi izinleri ve tatilleri) mağaracılar, genel intiba olarak vakitlerini mağaracılığa ayırıyorlar. Kısıtlı miktarda vakitleri olduğu içinde, eline geçen her fırsatı mağaracılıklarını daha iyi hale getirmek için harcıyorlar. Adina, Focul Viu derneği Romen bayan mağaracı, ile Börtik mağarasına giderken, sırtında çok ağır bir çanta vardı, ver değişelim dedim. Bana cevabı olmaz benim için pratik oluyor oldu. Bu gibi örnekle bir iki defa daha karşılaşınca bunun genel bir eğilim olduğunu gördüm. Yani kısıtlı zamanında olabildiğince hem kendini hem de mağaracılığını, en asgarisinden ilerletmek için bir çaba var. Bir başka dikkatimi çeken bir şey ise
4
CADIKAZANI
TEMMUZ-AĞUSTOS 2010
Peter Beron, ikinci gün bana kurtarma yapılacak sende katıl mutlaka çok iyi olur akşam toplantı var dedi. O akşam hem mağaradan geç çıkmamız hem de Cluj’a inip Gülşen’i alıp geri dönmemiz sonucu kurtarma toplantısına ve dolayısıyla tatbikata katılamadım. Fakat şunun farkına vardım. Yaklaşık 80-90 kişinin katıldığı bir toplantıda pürüz çıkmamış, tatbikatın nasıl olacağına karar verilmiş ve mağara içinde bölüm bölüm ayrılan ekipler, aksaklıklar
Bizde, coğrafi keşifler zamanında kıtaları keşfetmek olmadı. Zamanın akla gelmeyen ve korku dağlarını aşabilecek cesarette olsaydık, ne bileyim Antartika’nın keşfi için bizde orada olsaydık veya çığır açacak icatlar yapsaydık veya mucitlerimiz çok olsaydı sanırım mağaracılıkta daha hızlı yol alırdık. Belki de bunlar bizde vardı ama yeni gelen kuşaklara göğsümüzü gere gere tarihimizi iyi anlatamadık, bir zamanlar uçak üretip Avrupa’ya sattığımız gerçeğini veya yüzde yüz yerli araba yapmamızı ve bırakın tarihçesini, gururunu toplumumuza iletemediğimiz için belki biraz bu haldeyiz. Halimizde ne var diyenler çıkabilir? Bence şu anki halimiz olabileceğimizden daha iyi bir yerde değil o kadar ve bunu iş yapma alışkanlığımız ve edindiğimiz mağaracılık kültürüne bağlıyorum. Aradaki üç dört yıllık bir duraksamayı da sayarsak 23 yıldır mağaracılıkla ilgileniyorum. Geriye dönüp baktığımda kişisel yaptığım işlere baktığımda “daha fazlasını” yapabilirmişim diye düşünüyorum. Yine de kendimi BÜMAK gibi bir kulüpte mağaracılığa başladığım için şanslı sayıyorum.
Sonuçta, mağaracılık ferdi bir doğa sporu veya bilimsel bir çalışma alanı değildir. Ekibe ihtiyacınız vardır. Yavaş yavaşta olsa mağaracılığımızda bir toparlanma görüyorum ve iyiye doğru hızlanacağını ümit ediyorum. Toparlanmadan kastım; Mağaraları araştırmak, keşfetmek, raporunu yayımlamak, haritasını çıkarmak, bilimsel çalışma yapmak ve bir şekilde (sanal veya matbu) sonuçları yayımlamak. Hepimizin vakti ve parası kıymetlidir. Mağaracılık ise malzemesi bol ve pahalı bir doğasporudur ve aynı zamanda hem bilimsel çalışma hem de sportif tarafı göründüğünden de zordur. Sonuçta soğuk ve nemli bir ortamda Ademoğlu’nun yaşama koşullarına pek de elverişli olmayan bir ortamda hem spor hem de bilimsel çalışmalar yapıyoruz. Paramızı ve vaktimizin kıymetini bilmemiz hem kendimize hem de çevremize azami faydayı sağlamalıyız. Toparlanmanın hızlı olması ümidindeyim diyerek kendimi tekrarlamak istiyorum çünkü mağaracılığa bize (yaklaşık 35+ yaş yukarısı) göre nispeten yeni başlamış mağaracı arkadaşlara kültürü aşılamak bize düşüyor.
Ender Usuloğlu TEMMUZ-AĞUSTOS 2010
CADIKAZANI
Fotoğraf: Ender USULOĞLU
olsa da başarılı bir şekilde zaman zaman boğaz’a kadar gelen buz gibi suların içinde tamamlamışlardı. Tatbikat akşamı ise yarı resmi bir toplantı yapılmıştı. Ekip liderlerinin genel olarak kendilerine düşen görevi anlatmaları istenmişti. Konuşmalar arasında, etrafta toplanan 60-70 kişilik kalabalık arasından bir Bulgar çıktı ve özel konuştu. Kendisi bir ekip lideri değildi. Eminim kendi grubundan bazı insanların aklından “nereden çıktı bu?” gibi bir düşünce geçmiştir ama kimse de engellemedi, sabırla herkes dinledi ve alkışladı. Asgari müştereklerde anlaşma ve insanların birbirlerine olan toleransı bana daha yüksek gibi gözüktü.
5
EŞEKÇUKURUNU NASIL DA GÖRMEDİK?
Metin ALBÜKREK ASPEG
1937’den 2010’a
Yıl 1937 Coğrafya Profesörlerinden Prof. Dr. Cemal Arif Alagöz (1902-1991), Kastamonu’ndaki karstik bölgeye bir gezi yapar.
Tarihte ilerlemeye devam …
Yıl 1980 Prof. Cemal Arif Alagöz, BÜMAK’lılara Kastamonu’ndaki karstik bölgeden bahseder.
Yıl 1982 BÜMAK, Ilgarini Mağarasını araştırır. Kalker kütlenin güneyinde aşağıdaki Sorkun Kuylucu’nun varlığı öğrenilir. Yıl 1983 BÜMAK, Sorkun Kuylucu’nu araştırır. Batıdaki Topmeydanı Kuylucu’nun varlığı öğrenilir. Yıl 1985 1985 temmuz ayında, baba mağaracı Oral Ülkümen bizi Topmeydanı’na getirdiği zaman: “alın size karstik bölge, burası 4-5 yıl BÜMAK’a yeter” der. Topmeydanı Kuylucu’nun doğu ve batısındaki Döngelyanı ve Kapaklı Kuyluçlarının varlığı öğrenilir. Aradan 25 yıl daha geçer, şimdi 2010 yılındayız. Araştırılan bölge o kadar genişledi ki, civarda 100’den fazla mağara araştırıldı. Ancak bir mağara var ki 2 kere keşfedildi. Sonra birleştirildi. Adı Eşekçukuru-1 Mağarası, hikayesi aşağıda …
6
CADIKAZANI
TEMMUZ-AĞUSTOS 2010
Fotoğraf: Ender USULOĞLU
Yıl 1981 BÜMAK, kalker kütlenin kuzeyindeki İnebolu ve Devrekani yörelerinde mağara araştırmaya başlar. BÜMAK, “çalışmalarının birkaç sene bu bölgede yoğunlaşması gerekliliğine” karar verir. Kalker kütle üzerindeki Ilgarini mağarasının varlığı öğrenilir.
Yıl 1988: Sorkun havzasının kuzeybatı, batı ve güneybatısında harita üzerinde görülen kapalı havzaları araştırmak ve mağaralara giren suların debilerini ölçmek için, 23 Nisan 1988 tatilinde, Burak Barmanbek, Vildan Dinçbaş ve ben yağmur altında, o zaman köprüsü olmayan azgın Kanlıçay’ı traktörle geçerek bölgeye ulaşıyoruz. Kazla mahallesinin misafirhanesinde kalıyoruz. Gezimizin adı: “Bahar, Su ve Kastamonu” Bilinen ve bilinmeyen bütün havzalara uğruyoruz. Derelerin debilerini ölçüyoruz. Sorkun’a giren su, saniyede 1.2 metreküp!! Tabii ki o zaman GPS filan yok. Elimizde harita ve Suunto pusula var. Ancak, gitmeden evvel haritayı o kadar inceledik ki bölgede, evimizin odalarında gezer gibi rahatız. Son gün, gün ağarırken yürüyüşe
Sonra, Sorkun havzasından (10.9 km2) sonraki bölgedeki en büyük havzaya (3.9 km2) doğru yürüyüşe devam ediyoruz. Gün batmadan Kazla’ya geri dönmeliyiz. O yüzden sadece yemek yemek ve zorunlu dinlenmeler için durabiliyoruz. Sorkun’dan sonraki bölgedeki en büyük havzanın içine dalıp, akan dereyi aşağıya doğru takip ediyoruz, soldan gelen diğer bir kol ile birleşip debisi iki katına çıkıyor. Heyecanımız da iki katına çıkıyor. Dere kuzeye doğru devam ediyor. Sonra meyili azalıyor. Menderesler çizmeye başlıyor. Sonunda kesif bitki ve ağaçların arasında kalker kütleyi görüyoruz. “Tamam şimdi” diyoruz… Ama bir bakıyoruz ki dere kalkere değdiği yerde, yarım metre çapında bir delikten, yarı toprak, yarı kalker, çatlaklar arasında kayboluyor. Düden filan yok … Ancak dere yatağı kuru olarak devam ediyor. Umudumuz yerine geliyor. “Tabii ki, çok yağmur yağınca dere, şimdi bulacağımız büyük mağaraya giriyor” diyoruz. Çizmelerimizle çamurlu, ancak su akmayan dere yatağında hızla ilerliyoruz. … ve önümüzde mağara. “İşte bu” diyoruz ki … bir bakıyoruz, mağaranın uzunluğu sadece 10 metre !! Dipte de taş ve odunlar birikmiş. Evet, aşırı yağışta buraya su giriyor, ancak girilebilecek bir delik bulamıyoruz. Kovuğun içine girip dışarıya bakınca görülen siluet, bir eşeğe benziyor. Buraya Eşekçukuru havzası (Mağarası)
adını veriyoruz. Birkaç fotoğraf çekip oyalanmadan hemen dönüşe geçiyoruz. Çok hızlı yürüyoruz. Topmeydanı’ndan geçtiğimizde hava kararmak üzere, Gideceğimiz Kazla mahallesinden gelen köpek havlamaları tedirgin ediyor bizi. Hava tam kararmışken, aşırı yorgun bir şekilde Kazla’ya varıyoruz.Haritaya bakınca o gün toplam 50 km yürüdüğümüzü görüyoruz. Kendimizi takdir ediyoruz. Daha sonra 2007 yılında Kenya’ya gittiğimde, konuşulan yerel dillerin ortalama 50 km’de bir değiştiğini öğreniyorum. Neden 50 km olduğunu çok iyi anlayabiliyorum. Yıl 1989: Bir sene sonra, civarda sürekli bulunan yeni mağaraları araştırırken 10 metrelik Eşekçukuru’na tekrar gidip 10 metrelik haritasını çiziyoruz. Hemen yakındaki başka bir mağara bulduğumuz için bu mağaraya “Eşekçukuru -1” mağarası adını veriyoruz. Yıl 2008: Artık yaşımız ilerledi. BÜMAK bizim için bir öğrenci kulübü. Bizim ise BÜMAD ve ASPEG’imiz var. Türkiye de ilerledi. Burası Milli Park oldu. Küçüklüğümde seyrettiğim yabancı belgesellerdeki gibi, Çevre Bakanlığı desteği ile mağaralardaki canlıları araştırıyoruz artık. Çok havalıyız. Köylüler de bizi görünce, “babanız mı sizi mağaraya girmeye zorluyor?” diye sormuyorlar artık. Köylülerin kağnı arabaları da tarih olmuş. Artık jeep’lerimiz var. Bir grup ASPEG’li heyecan ile kampa dönüyor. “Yeni bir mağara bulduk birden fazla girişi var” diyorlar bana.
Fotoğraf: Ender USULOĞLU
başlıyoruz. Büyük bir heyecan içerisinde Gurbettepe Kuylucunu buluyoruz (havzası 2.4 km2).
Ben de “mümkün değil” diyorum. Orası bitti. “Abi valla gel gidelim” diyorlar. Ancak vakit olmuyor. Bir sonraki yıla artık…
TEMMUZ-AĞUSTOS 2010
CADIKAZANI
7
Yıl 2010: Var olması bence mümkün olmayan bu yeni mağarayı araştırmak için kampımızı Eşekçukuru havzasına kuruyoruz. İçimden, “olsa olsa, balta girmemiş kalker kütle üzerinde olabilir.” Diyorum. Ender’in cipi ile Eşek Çukuru deresine paralel yoldan aşağıya iniyor, sonra da yürüyerek devam ediyoruz. Mağaranın ağzına ulaşıyoruz. Bir görüyorum ki, yeni bulunan mağaranın ağızlarından ikisi, 10 metrelik Eşekçukuru-1 mağarasının 10 m üstünde ve 15-20 metre solunda bulunuyorlar. Meğersem 10 metrelik Eşekçukuru -1 Mağarası, bu yeni mağaranın su girişlerinden bir tanesi imiş.
Referanslar: Delta Sayı 1, 2, 3, 4 Metin Albukrek Ağustos 2010
8
CADIKAZANI
TEMMUZ-AĞUSTOS 2010
Fotoğraf: Ender USULOĞLU
Bu yazının anafikri. - Tıkanan bir düden buldu isen, birkaç 100,000 yıl öncesini hatırla ve kafanı yukarıya kaldır. Sağa sola bak. - Ömür biter, mağaralar bitmez.
Catalin ( Coti), “burası Romanya’nın en derin mağarası (540 m ) V5 ‘ın girişi” dediğinde şaka yapıyor sandım. Gördüğüm bir metre çapında toprak çöküntü ya da alelade kazılmış kazınmış bir çukur gibiydi. Macar ekibi sırayla bu delikte kaybolmaya başladığında “gerçekten mağaranın girişi buymuş” diyebildim.
Mağaranın ilk inişinden sonra yerde kalın demirlerle çevrelenmiş 30 cm yüksekliğinde bir pencere vardı. Mağara buradan göğüs kafesine dayanan pasajlardan dikey inişlere ve merdivenlere bağlanarak ilerliyordu. Sürün, ipe gir, yat, merdivenden in. Bu mağarayı gerçekten sevmiştim ve bu haliyle eğlenceliydi. Şimdilik mağarada su çok az. Hatta Coti ve Oana’ya “Türkiye’de bu karakterde mağaralara bolca su girer burada su çok az” demiştim. Ve fakat kendimi çok geçmeden evimde hissedecektim. Dört kişilik ekiple (Norbert, Oana, Coti ve ben) 188. metrede geniş bir salona inmişken
Gülşen KÜÇÜKALİ ASPEG
arkadakilerden “waterrrrr , waterrr” diye bağrışmalar geldi. Coti arkada kalan mağaracılarla Macarca konuştuktan sonra 188 m de ilk bekleyiş başladı. - Ne oluyordu? - Coti, “ Arkadakiler su sesi duymuşlar bakıp haber verecekler” dedi Mağaradan içeri girerken o kadar güneşli ve güzel bir hava vardı ki kimse seli aklına getirmiyordu. Dakikalar ilerliyor yukarına ne ışık ne bir insan sesi geliyordu sadece şelalenin sesi ve karanlık vardı. Yukarı gidenler için endişelenmeye başlamıştık ama diğer yandan sel aklımıza gelmediğinden hala dibe ilerlemeyi düşünüyorduk. Sonunda Coti’nin yukarı bir bakmasına karar verildi. Norbert, Oanna’yla her tarafından fazlaca serpinti alan bir salonda kalmıştık. Coti’nin ışığı kaybolduktan yarım saat kadar sonra hala daha ses ve ışık yoktu. Oldukça fazla üşüyorduk. Sonunda ben de yukarı gidip bakmayı en azından ses teması kurup duruma göre Oanna ve Norbert’i yukarı çağırmayı teklif ettim. Kabul edildi. Hedefim Coti’yle ses teması kurmaktı metrelerce yükseldiğim ve bağırdığım halde su sesinden başka ses yoktu. Sıra dışı bir şeyler vardı. Aşağıdakiler şu zamana kadar oldukça üşümüş olmalılardı. Bulunduğum balkon daha az serpinti alıyordu. Her ne olursa olsun aşağıdakileri çağırmaya karar verdim Oana ve Norbert’e gelin çağrısı yaptıktan kısa bir süre sonra yukarıda ışık göründü. Coti de geliyordu… Yanıma geldiğinde ona : -“ buradan çıkmamız gerektiğini aşağıdakileri çağırdığımı” söyledim.. -Coti “hayır yapamazsınız” dedi…
TEMMUZ-AĞUSTOS 2010
CADIKAZANI
Fotoğraf: Gülşen KÜÇÜKALİ
“ROMANYA’DA SEL YEMEDİM” DEMEYECEĞİM
9
10
CADIKAZANI
TEMMUZ-AĞUSTOS 2010
bir sağanak, biz mağaradayken yağmıştı. Macar ekibin elinde sarımtırak bir sıvıyla dolu şişe dolaşıyordu. Şişe bana geldiğinde çiçek aromasıyla şen beyaz şarapla çoştu bünye. Bir mağara çıkışı bu kadar güzel ve keyifli ancak bu kadar olabilir. Eziyetle büyüyor meziyet… Daha da dipten başka gidecek yerin olmadığında soğukta ve karanlıkta beklemek zorundaysan yaşaması eziyet veren bu anlardan psikopatça zevk almak öğreniliyor. Durumumuza ironik düşen ve bir o kadar da yakışan havada şarkılar söyleyip dans etmek böyle bişey. Dışarıdaki yaşamın sevdiklerin en değerli olduğu yer yine dip ne kadar dipse o kadar değerleniyor yanındaki insanlar. Alüminyum battaniyelerin altında birbirimizi ısıtmak için uğraştık insan sıcağını paylaştık. Zor olayların kolayca atlatılmasından kazanılan deneyimler dipte başlayan dostluklar yanında “Romanya’ya kadar gidip sel yemedim” demeyeceğim artık…
Fotoğraf: Gülşen KÜÇÜKALİ
Afalladım şaşırdım. - Neden???!! -Çünkü mağaranın ağzı kapandı. -haaaa sssssrrrrr!!! Bundan sonra parti zamanı daracık bir balkonda bir Türk bir Alman, Macar ve Romen’den oluşan üçü mağara ağzında tanışmış dört kişi sarılıp şarkılar söylemeye başladık. Mağaranın ağzının ne zaman açılacağı belli değildi ve hem sıcaklığa hem morale ihtiyacımız vardı. Önümde Oana arkamda Norbert sıcacık ve konforluydum. 26 saatlik bir yolculuk ve sadece 4- 5 saat uyuduğum için uykum bile gelmişti. Neyse ki dans etmeye başladık. Bu dans üç santimlik sıçramalarla icra edilen kesiti alınmış horon dansı gibiydi. On saate kadar kendimize süre tanıdım. Tabiî ki dışarıyı düşündüm ve sevdiklerimi... Bu sırada başka bir mağarada diğer ekipler kurtarma eğitimi yapıyordu. “Onlar ne yapıyor acaba?” ve de “Bize bir şey olursa kim kurtaracaktı...” Derken saatler böylece geçti toplam (4 saate yakın bir süre) yukarıdan bize bakan bir ışık ve ses duyuldu. Bu mesafeden konuşulamadığı için Coti yukarı çıktı. Buna göre bir kez seslenirse “ orada kalın” üç kez seslenirse “gelin” demek olacaktı. İlk piuuu geldi. Nefesimizi tuttuk. İkinci piuuuuu sesini duyunca üçüncüye sarılmalar ve sevinç nidaları eşlik etti. Yukarı çıktıkça görülüyordu ki gelirken parmak kalınlığında ki sular şelaleye dönüşmüştü. Islanmak artık önemli değildi çünkü hareket edebiliyorduk aşağıda biriktirdiğimiz enerjiyle de ipte çok hızlı ilerliyorduk. Dışarı çıktığımızda ise hava yine güneşliydi ama söylenene göre dereleri bile yatağından taşıracak
ANLATISAL VE İKONOGRAFİK MAĞARA HARİTACILIĞI Haritalar herhangi bir mekanın belli matematik ve grafik kurallara göre tasarlanmış ölçekli modelleridir (Uçar D.).Tüm haritalarda kullanılan semboller ve kurallar harita dilini oluştururlar. Haritalarda kullanılan bu dil simge, sembol,harita işareti, ikon, signatür olarak adlandırılmaktadır. Haritalar herhangi bir yere ait bilgilerin karşı tarafa aktarılmasında en etkin araçtır. Bu aktarımlar ise haritalarda işaretlerle gerçekleşir. Bu aktarım işaretleri ile uğraşan disipline ise gösterge bilim adı verilir. Gösterge Bilim için kullanılan terim ise semiyolojidir. Semiyolojinin temel konusu doğal olarak sözle anlatılan şeylerin simgesel, ikonsal olarak gösterimidir. İşte bu uğraşıya grafik semiyoloji denir. Semiyoloji terimini Türkçe’ye olarak anlatısallık olarak çevirmek mümkündür. Herhangi bir mağaranın girişi ile son kısmı arasında seçilen poligonların birleştirilmesi sonucunda ortaya çıkan ürün mağara haritasıdır (Nazik , 1989). Fakat bu klasik yöntem bir mağaranın fiziksel yapısını her zaman göz önüne serememektedir zira mağaralar normal geometrik şekillerle açıklanamayacak yüzeylerden oluşurlar (Büyüktopçu , 2005) . Mağaralar karmaşık iç hacimler, taban, tavan ve duvar topografyaları ile oldukça karışık yüzeylerdir. Bu sebepten dolayı bir mağara haritasını yapmak oldukça zahmetli ve zaman alıcı bir süreçtir. Mağara haritaları çoğu zaman “kullanıcısı bir mağaracı bile olsa” kavram ve canlandırma karmaşasına yol açabilmektedir. Bir tıp doktorundan veya işletmeciden tasarı geometri bilmesi beklenemez Bu canlandırma karmaşasını en aza indirgemek ise mağara kartografının grafik dile hakim olması ile olur. Bunda en
Fatih BÜYÜKTOPÇU DAUM-KAG
büyük etken faklı disiplinlerdeki kişilerin mağaracılıkla uğraşmasıdır. Bu yöntem sadece mağara haritaları için geçerli değildir. Anlatısallık (semiyoloji) tüm yeni haritalar için geçerlidir. Anlatısal tekniklere özelikle coğrafi keşiflerin yapıldığı 1400-1700 lü yıllarda sıkça başvurulmuştur (şekil 1). Bunda en büyük etken keşiflerin yapıldığı kıtalarda, adalarda, toprak parçalarında karşılaşılan öğelerin kaşifler tarafından daha önce görülmemiş olmasıdır. Kaşifler bu öğeleri diğer insanlara anlatabilmek için karşılaştıkları tüm canlı ve cansızları resim yoluyla haritalarına aktarmışlardır. Böylelikle sıradan insanlarında keşfedilen bölgelerdeki coğrafyayı ve zihinlerinde canlandıramayacakları ortamları daha iyi anlamalarını sağlamışlardır. Bunun en güzel örneği Piri Reisin Kitab-ı Bahriye adlı eseridir.
1670 li yıllarda yapılmış ve keşiflerin harita üzerinde anlatısallaştırıldığı dünya haritası
Mağara haritaları oldukça karışık olabilmektedir. Çizilen mağara haritalarının gerek görselliğinin artması gerekse doğru olabilmesi için ayrıntılara dikkat edilmesi gereklidir. Küçük ayrıntılar büyük bilgiler
TEMMUZ-AĞUSTOS 2010
CADIKAZANI
11
verirler. Mağara haritasının en büyük detayları sembollerdir. Yani lejanttır. Lejantsız bir mağara haritası hiçbir şey ifade etmez. Diğer bir unsur ise duvar çeperlerinin gösterimidir. Duvar çizgileri mümkün olduğu kadar gerçeği yansıtacak şekilde çizilmelidir. Çok uzun doğrusal çizgilerden kaçınılmalıdır. Bu ise mağara içinde alınan poligon noktalarının sıklığı ile doğru orantılı olacaktır. Mağara haritalarının uygun yerlerinde alınmış en kesitler, ilginç mağara içi kısımlarının kullanılan ölçekten daha büyük bir ölçekle uygun bir köşeye çizilmesi, gerekli yerlerde gerekli taramaların yapılması görsellik ve anlaşılabilirlik açısından oldukça önemlidir. Yaşadığımız dünyada her canlının ve cansızın kendine has , kendisini tanımlayan özellikleri vardır. Bu özellikler o canlıyı ve cansızı tanımamıza, anlamamıza yardımcı olurlar. Mağaralar da kendilerine has özellikleri ve fiziksel yapıları bünyelerinde barındırırlar. Bunlar mağaranın yatay veya dikey oluşu, içindeki damlataş şekilleri, inişler, çıkışlar, kuyular, göller, şelaleler, dereler ve diğer unsurlardır. Mağara kartografı işte bunları çizimine aktarabilen ve daha önce hiç mağara haritası görmemiş, mağaraya girmemiş birisine mağarayı çizim ile anlatabilen kişidir. Bu anlatım her ne kadar lejantla gerçekleşse de lejant her zaman ihtiyaca karşılık verememektedir. Mağaraların düzgün şekilli yapılar olmadığından daha önce bahsedilmişti. Mağaralarda kuyular, dar geçitler, uçurumlar, şelaleler, göller, sarkıtlar, dikitler, yan geçiş yapılması gereken yerler, iple inilen çıkılan yerler bulunur. Bir mağaranın
12
CADIKAZANI
TEMMUZ-AĞUSTOS 2010
bütününü herhangi bir geometrik şekle benzetmek imkansızdır. Mağaralar garip şekilli yerlerdir. Yukarıda saydığımız fiziksel özelliklerin haritada gösterilmesi için “lejant” geliştirilmiştir. Lejant benzer sembollerle ifadeye denir. Lejant her ne kadar açıklayıcı olsa da bazen yeterli olmamaktadır. İşte bu noktada semiyolojik teknikler devreye girebilir. Aşağıda bu konu ile ilgili çeşitli örnekler vardır. Burada yapılan uygulamalar ikincil unsurlardır. Önemli olan mağarayı düzgün haritalayabilmektir. Ama en güzeli bir haritayı, tıpkı bir jeologla bir jeomorfoloğun birlikte çalışması sonucunda ortaya çıkan iyi bir mağara araştırmasında olacağı gibi, bir haritayı da eğer teknik kuralları iyi bilen birisi ile resim yeteneğine sahip birisi birlikte çizer ise mükemmele yakın bir harita elde etmek hiçte zor olmayacaktır. Aşağıda verilen birkaç örnek mağara haritasının daha kolay anlaşılmasını sağlayacaktır. Bitirilmiş haritalarda görselliği ve anlatısallığı arttırmanın tek yolu semiyolojik ifadelerdir. Anlatısal teknikler mağara haritalarını hem sanatsal hem de anlaşılabilir hale getirir. Bu teknikler pafta kenar uygulamaları, antet uygulamaları, sembol , ölçek barı ve yazı uygulamaları şeklinde olabilir. Anlatısal uygulamalarda mümkün olduğu kadar bilgisayar kullanımından kaçınılmalıdır. Zira elde edilen çizim monoton olacaktır. Tercih edilecek çizim aletleri rapido takımı veya bir seri divit (kesik uçlu kalemler) olmalıdır. Bu kalemlerin çizimleri oldukça hoş olmaktadır. Aşağıdaki grafik uygulamada koordinat sistemi kâğıt üzerine yerleştirilmiştir. Üstteki değerler UTM alttaki değerler ise derecelendirme sistemini ifade
Haritaya açıklayıcı ve görsel katkı sağlayan semiyolojik uygulamalar
Görselliği arttıran ve haritamızı sanatsallaştıran diğer bir uygulama ise açıklayıcı bilgilerdir. Bu tip uygulamada araştırılan mağaranın araştırma tarihçesi ile kısa fakat önemli jeolojik ve morfolojik özelliklerini anlatan açıklamalar bulunmaktadır. Bu açıklamalar herkesin anlayabileceği dilden olmalıdır. Mağaranın adını soyadını, boyunu ve kilosunun belirtildiği
standart başlık uygulamaları da bu şekilde anlatısallaştırılabilir Bir mağara haritasını yapmanın uzun ve zahmetli bir süreç olduğuna daha önce değinilmişti. Yeraltında saatler hatta günlerce kalınarak elde edilen bilgilerin basit çizgilerle ifade edilmeye çalışılması haritası çıkartılacak mağaraya ve çizerin kendisine yapacağı en büyük haksızlık olacaktır. Mağara haritasını kullanan birisine o mağarayı anlatabilmek, haritayı kullanan kişinin mağarayı zihninde canlandırabilmesini sağlamak, mağara kartografının temel misyonlarından birisi olmalıdır. Ne yazık ki ülkemizde mağaracılık yapan kulüplerin bir çoğu mağara haritacılığına gerektiği kadar ilgi göstermemekte, mağara haritaları ile uğraşanlar kısıtlı sayıda kalmaktadır. Mağara haritacısının temel misyonu araştırması yapılan mağaranın haritalanması ve haritayı kullanan kişi ile harita arasındaki etkileşimi ve iletişimi kesintisiz sağlamasıdır.
Kaynaklar BÜYÜKTOPÇU M.F., Fotogrametrik Yöntemlerle Mağara Haritacılığı, TTK Ulusal Mağara Günleri Sempozyumu ,Beyşehir 2005 ÇOBANOĞLU S., Grafik Semiyoloji ve Haritalarda Kullanılan Renkler , Harita Dergisi, 1999 CRONE G.R., Maps and Their Makers : An Introduction to the History of Cartography NAZİK L., Mağara Morfolojisinin Belirlediği Jeolojik,Jeomorfolojik ve Ekolojik Özellikler, Jeomorfoloji Dergisi,1989 UÇAR D., Semiotik Bakış Açısı İle Kartografik İşaretler , Harita Dergisi Sayı 6
TEMMUZ-AĞUSTOS 2010
CADIKAZANI
Fotoğraf: Ender USULOĞLU
etmektedir. Burada pergeli tutan mağaracı çizimleri, bu ifadeden haritadan faydalanmak isteyen kullanıcıya yol göstermektedir. 2.şekilde ise kâğıt başlık uygulaması yapılmıştır. Bu tip ifadeler haritayı kullanmak veya incelemek isteyen kişinin haritayı yorumlamasına yardımcı olmaktadır.
13
DELİ KIZIN KAMP MUTFAĞI
Daral Dolma 1 çay bardağı sıvıyağ, 3 orta boy soğan, 3 tatlı kaşığı salçayla standart uygulama olarak ateşin üzerinde karıştırılır. 3 su bardağı prinç biraz suyla karışıma gömülür. Karabiber, kırmızı biber, maydanoz,nane işine içine katıldıktan sonra bir kilo yeşil biberi dolduracak harç elinizdedir. Sonrasında kampta oturmaktan sıkılmış iki üç tane adet kulak memesi kıvamında uysal mağaracı bulunur. Doldurmaları için ellerine yeşil biberler verilir. Bu sırada arkadaşlık ve aranızdaki hidrojen bağı pekişir. Sıkıntıya göre domates ve patates de ilave olarak doldurulabilir. Bi deneyin sonra konuşuruz… Bunu üzerine serin bir mağara ne güzel yenir…
Jedi Azdıran Pasta Bir kilo süt üzerine kahvaltıda yenmeyen 600 g ikinci kalite şokellayı biraz unla ateşte kaynaştırıyorsun. Burada önemli nokta: biskuviye, püsküüt dememek! Sonra kırılmış olan biskuvileri de karışıma bastın mı tamamdır.Soğutucu olarak mağaranın ağzı kullanılır. Yerken serin serin harlıyor yanarak soğuyorsun. Bir jedi’yı bile yoldan çıkaracak pastayı yapan hatun kişi Madam Curie’den daha büyük bir buluş sahibi olarak anılacaktır. Cesareti olan parça çikolatayla dener.
Sucuk Prenses Bildiğin soğan ve sarımsak sıvı yağda rahatlarken soğanlar utançtan pembeleşince ortama yeşil biber ve domates katarsan çeşit olur. Daha sonra yarım kilo kadar bulguru at. Bulgurun hizasından 2 parmak yukarı çıkacak su ekle ağır ateşte pişmesini bekle. Pişmeye
14
CADIKAZANI
TEMMUZ-AĞUSTOS 2010
Gülşen KÜÇÜKALİ ASPEG
çeyrek saat kala sucukları dilimlemeye başla. Burada sucuk dilimleri arasında standardizasyon sorunu baş gösterebilir iki çözüm var.1 standarda uymayan dilimleri mideye göm(gizlilik esastır. 2. “Mağaracı bunlar ne koysam önlerine yer” deyip dilimleri tencereye göm. Sonuç bir mağaracı için bol karbonhidratlı sucuklu en güzel prenses sucuk prenses olacak. Sonra izle sucuk prensesi nasıl yedi cüceler.. cüceleeeerrrrrr.
Hidrobiyolojik Makarna Bir tavada 5 adet domates, 1 adet soğan, yeşil biberle sıvıyağda pişirilir. Domates yoksa salça kullanılabilir. Ne demiş atalar “domatesin olmadığı yerde salçaya evliya çelebi” diyeceksin ya da bunun gibi bişey. Karışımın üzerine mısır ve ton balığını verdikten sonra leğen büyüklüğünde bir tencerede haşladığın makarnayla sosu hercümerç ediyorsun. Cesaretin varsa üzerine kaşar peyniri dilimler kapağını kapatır ortamın eriyip demlenmesini beklersin. Sonra servise sunarsın. Bunu hazmedemeyecek cibilliyetsiz bünyelere sulandırılmış kezzap ikram edilirse tam olur. Not: Bize göre Ton ecnebiler göre Tuna Fish olan bu balık türü okayanuslardan mutfağımıza gelen orkinos familyasının mütavizi bir üyesi, iyi bir aile babasıdır. Bilimsel mağaracılığa inandığımdan araştırdım sundum. Afiyet olsun.
DOĞMAMIŞ MAĞARACIYA MEKTUP
Mağaraya git çocuğum, mağara keşfetmektir! Anneler çocuklarının başına bir şey gelmesinden korkar bense senin hayattan bir şey anlamayan terliksi bir hayvan olmaktan korkarım. Sana söylenen övgü ve yergileri kafana takma gayet basit sadece orada olmayı sevdiğin keşfetmekten zevk alabildiğin için git! Eğer gerçek bir mağaracı olmak istiyorsan ve tehlikeyi görebiliyorsan senin yapmam gereken tehlikeyi bertaraf edip ulaşmak istediğin yere gitmen. Eğer bunu yapmazsan yaşamın bir mısır koçanın ki kadar heyecanlı olacaktır. Mağaraya git yavrum mağara aşktır! Apansız içine düşersin ve bulmaktan korktuğun şeyin peşindesindir: en dibin, karanlığın, bilinmeyenin… Bu aşkı hissetmezsen sadece teknik detaylar içinde kaybolursun. Renkli ve heyecanlı ol mağarayı hisset onunlayken mutlu olduğunu hisset… Eğer onunlayken mutlu hissedemiyorsan aşkı hissedemiyorsun demektir, hiç gitme… Önce bir mağaraya girip sonra nasıl çıkacağını düşünenlerden olma. Bütün o yolculuktan zevk almaya bak.
hipotermide sıcak bir çorba, karanlıkta ışık olarak tanırsın. Ölümüne dostluk derler ya kim tek vücut olur seninle kim yolda bırakır görürüsün. Tanımaktan en çok zevk alacağın insanları da orada tanırsın. Aynı deliliği aynı delikte paylaşan çılgınlarla bir aradasındır. Şehirde kravatlı, temiz elbiseli, makyajlı mağaracıların içinde çamurlu pis tulumu ve kaskıyla mutlu bir insan vardır görürsün. Onlarla aranda sözsüz bir anlaşma, gizli bir bağ olur ne de olsa aynı kandansındır “MAĞARACISINDIR” Mağaraya gir evladım o bir varoluş şeklidir. Bu sayede toplumun en büyük paydası normal insandan ayrılırsın çünkü sen haritada olmayan yerlere ayak basar hayat ve yaşam arasında tek bir iple bağlanmayı bilensindir. Yine de “Ben mağaracı olmayacağım” dersen yetimhanenin adresi masanın üstünde evladım!! Yok şaka şaka annen mağaraya girmekten sana bir baba bulamadığından daha doğmana çok var evladım. Bu sırada düşün. Seni ve ilk SRT eğitimini görmek için sabırsızlanıyorum bebeğim.
İmza: Annen
Adres: Alıcı adresi yazılmasın lütfen!
Mağaraya git bebeğim mağara dostluktur. Yeryüzünde bulamayacağın dostlukları yerin metrelerce altında keşfedersin ve tanırsın insanları. Çarşakta bir omuz, TEMMUZ-AĞUSTOS 2010
CADIKAZANI
Fotoğraf: Gülşen KÜÇÜKALİ
Sen bu satırları okurken annen yine muhtemelen mağarada olacak bebeğim. Baban konusunda emin değilim… Hayır, yavrum kim olduğunu biliyoruz nerede olduğunu bilmiyoruz. Neyse anneye böyle sorular sorma, dinle!
Gülşen KÜÇÜKALİ ASPEG
15
SPELEOSANAT
ZORLU GÜZELLİK*
ZORLA GÜZELLİK*
İliklerde hissedilen kesin ve keskin
Olsun istersin…
duygular…
Hatta olsun diye yapılması gerekenden
Kırıklar…
daha da fazla üstelersin.
Sevilecek..
Aşktır ; değer verirsin, ödün verirsin,
Doğa…
sevgiden de öte saygı gösterirsin,
Hayran olunacak…
olmayacak kaç şey varsa bir araya bile
Kamp…
getirirsin…
İnsanları yakınlaştıracak…
Bakarsın, ne anlattığını anlayabilmiş (?) ne
Ateş…Etrafında anılar paylaşılacak..
de çözüm için bi’şeyler yapma gayretinde.
Közde patates…Tadı damakta kalacak..
İştir ; sabahlarsın, “olsun” diye ailenden
Karpit…Başkalarına leş, bize mis kokacak..
çaldığın zamanı oraya verirsin…
Arien…en can alıcı yerde sönecek;
Dosttur ; hayatta kimseyi dinlemediğin
ama inatla yakılacak..
kadar dinler, kendine ayırmadığın onca şeyi
EKMEK…zor bulunup kolay unutulacak..
“O’na” ayırmaya çalışırsın…
Ekmeksiz yenen barbunyalar….
Sonra olayın içinden kendini çıkartır
Mide bulandıracak….
şöyle karşıdan yaptıklarına bir bakarsın…
Land Rover…Tapılacak…
Bakarsın ki her şey başladığın gibi!
Ahmet Ağa…Garipsenecek ve herzaman
Olmuyorsa, olmuyordur!
merak edilecek… Ve…..
Gönlün rahat mı?
İNİLMEZ…..
Elinden geleni yaptın mı?
Büyüleyecek…Ve adı EMAK’la anılacak…
Cidden olmuyorsa zorlamayacaksın…
Bu mağarayı bulanlar….Unutulmayacak…. Can Yücel Özgür CEYLAN
(Olmayacaksa Zorlamayacaksın)
*Bu başlıklar tarafımızdan atılmıştır.
16 16
CADIKAZANI CADIKAZANI
TEMMUZ-AĞUSTOS 2010 MAYIS-HAZİRAN 2010
Fotoğraf: Ender USULOĞLU
(EMAK)
BİLİYOR MUYDUNUZ?
Derleyen: Cumhur ERŞAHİN
Farsça’da tuz manasına gelen Namak kelimesinden adını alan proje kapsamında çalışan Çek ve İranlı speolojist ve yerbilimciler tarafından, İran’da keşfedilen 3N mağarası, dünyanın en uzun tuz mağarasıdır. 1997 yılında başlayan projenin amacı, İran’ın Güney Doğusunda Basra Körfezinde bulunan Qeshm Adasındaki “Namakdan” tuz karst bölgesinde araştırma yaparak, yeni tuz mağaraları bulmak ve bu mağaraların gelişim süreçlerini incelemekti. 2006 yılı ekspedisyonunda, Namak üyeleri “Three Naked Man” mağarası ile “Big Ponor” mağarası arasında bir pasaj bularak 3N tuz mağarası sistemini 6580 metre uzunluğa taşıdılar. Böylece İsrail’de bulunan dönemin en uzun tuz mağarası, Malham’ı yaklaşık 900 metre geçtiler. Kireç taşının aksine, tuz mağaralarında dikit,sarkıt ve sütun gibi oluşumlar çok kısa zamanda oluşmaktadır. Örnek vermek gerekirse, ülkemizde sıkça bulunan kalker mağaralarında oluşması için binlerce yıl gereken yarım metrelik değerli bir sarkıt, yağmurdan sonra tuz mağarasında bir ayda oluşabilir. Bu sebeple, tuz mağaraları çok hızlı bir şekilde gelişip, değişebilirler. Tuz doğası gereği küp şeklinde kristalleştiği için, tuz mağarasında oluşumlar etkileyici parlak kübik kristaller şeklinde meydana gelir. Kalkerde ise kireç şekilsiz katılaşır. Bu sayede fotoğraflarda görüldüğü üzere, tuzdan meydana gelen oluşumlar kübik kristalli olup, ışıkta parlarlar.
KAYNAK : http://atlasobscura.com/place/3ncave-worlds-largest-salt-cave http://www.radio.cz/en/article/74898
TEMMUZ-AĞUSTOS 2010
CADIKAZANI
17
YAŞADIKLARIMIZ
18
CADIKAZANI
TEMMUZ-AĞUSTOS 2010
ABSTRACTS
How come we didn’t see the Eşekçukuru cave in 1984? -Page 6 Metin Albukrek once did find the Eşekçukuru sinkhole that only progressed for 10 meters and blocked with rocks and trees but didnot look beyond the sinkhole. ASPEG after 22 years later, found not only one but six entrances just around and above the sinkhole and total length of the cave has reached to 1.2 km..Metin gives us a historical perspective on this cave. I am not going to say that I didnot see flood in cave in Romania-Page 9 Gülşen as she joined the BSU camp and arrive to the camp, the next day she was in V5, the deepest cave in Romani with international caving team; Hungarians, German and Romanians. During the caving, the heavy rain blocked the entrance of the cave and had to wait for hours to see the cease of flood. Meanwhile, she mentions the friendship and acts of joy even in the worst circumstances.
explain itself more and easier with symbols and icons. Crazy Caver Woman’s KitchenPage 14 Gülşen gives interesting recipes of food that can be eaten in the camp with a little sauce of humour and amusement. A Letter To Unborn Child-Page 15 Gülşen wrote a letter to her unborn child about the delights of caving and why her child needs to start caving. She gives very nice advices why her child should choose caving. A very nice perspective why anyone should do caving. Speleo art-Page 16 One poetic writing an done poem from famous Turkish poet Can Yücel. Both of them is about the difficulty one mentioning the joy of difficulty of caving and the other is mentioning how much you try to train new cavers both mentally and physically sometimes it is no good. So you should let them go. Did you Know?-Page 17 This time we are giving information about the longest salt cave in the world; 3N in Iran. Total length is 6580 m and it’s shape changes from time to time.
Iconographic and art of symbols of cave mapping-Page 11 The writer mentiones that cave mapping can be an art and map can
TEMMUZ-AĞUSTOS 2010
CADIKAZANI
Fotoğraf: Ender USULOĞLU
Speleoculture-Page 4 The writer talks about his impression from Balkan Caving Expedition in Romania where lot of cavers from different countries. He is pointing the caving cultural differences and stresses out what can be done in Turkey.
19