Cadı Kazanı sayı 26

Page 1

Sayı 26 EYLÜL EKİM

Mağaraya dair

2012 Yıl: 5


Yayın Kurulu Bülent Demir İlker Gürbüz Mesut Şen Ender Usuloğlu

Mağaraya Dair... Sevgili Mağaracılar, biraz gecikmeli de olsa, Cadı Kazanı Bültenimiz 5.yılına girmiştir. 26. sayımızda yine renkli okumalar vardır. İran’a ilk giden Türk mağaracılar olarak hikayemizi Hakan’dan okuyacağız. Metin arkadaşımız yine

Katkıda Bulunanlar Metin Albukrek Elif Aytekin Hakan Eğilmez Oral Ülkümen Razvan Sabau Mesut Şen Ender Usuloğlu

Zihni Sinir bir proje üretti ve kamplarda artık ıslak mendilleri kullanmayı bırakacağız? mı?... Oral abi yine bize eskilere götürerek, 78 yılından bugünümüze nasıl gelmişiz güzel bir anı yazısı ile anlatıyor. Elimizden geldiğince “Ağaç Yaşken Eğilir” Atasözü’nü hatırlayarak, gençlerimizin kanına girmeye çalışıyoruz. Genç, çiçeği burnunda mağaracı arkadaşımız Seher bize ilk mağaracılık tecrübesini anlattı. Daha bir sürü yazı vardı ama onları bir sonraki sayıya sakladık.

Fotoğraflar

Ön Kapak: Taşeli’nde bir mağara, Razvan Sabau

Daha nice 5’li yıllara diyerek sizleri bültenimizle başbaşa bırakıyoruz.

Arka Kapak: Kirmanşah, Parau Dağları, Iran, Ender Usuloğlu

İyi okumalar!

Bu dergide yer alan yazılar ve fotoğraflar, kaynak belirtilmeden kullanılamaz. Websitelerimiz: www.aspeg-medya.com www.aspeg-tr.org Bize ulaşmak ve(ya) mağaracı olmak istiyorsanız: info@aspeg-tr.org

2


Eylül-Ekim İçindekiler

GHAR PARAU Sayfa:4

SEYYAR TAHRET MUSLUĞU Sayfa: 7

TAŞELİ GEZİSİ FOTOĞRAFLARLA Sayfa: 11

78 YAZI; ÇİMİYAYLA Sayfa: 12

TÜRKİYE MAĞARACILIĞININ EN’LERİ Sayfa: 18

Fotoğraf: Ender Usuloğlu

MACERA; EĞLENCE; DOĞA Sayfa: 15

3


Ghar Parau

Mağaraların Everesti İRAN Kirmanşah Yazan: Hakan Eğilmez Fotoğraflar: Ender Usuloğlu İran’dayız. Ender’leyim, önümüzde dimdik Zağros dağları dikiliyor. Şöyle bir baktık birbirimize, sırtımızda 25kg çanta, 60 derece eğimle çıkacağımız(1450 metreden 3000 metreye) ana silsile duruyor, İlk hedef 2200 metre , sonrasında ver elini 3000 metredeki dağ kulübesi. İnsan zora geleceğini anlayınca, gülmeye başlarmış, e bizde tabiî ki gülmeye başladık, daha işin başında idik, sonrası çok ayrı bir hikaye. Benim açımdan ilginç olan Türkiye’den yaklaşık 14.0000 km uzakta, Pasifik’te bulunan, dalış cenneti Palau adasından 24 saatlik bir yolculuk sonrasında memlekete gelip, akşamında Tahran’a uçuyor olmamızdı. Gezinin detayları 1 ay önceden belli olduğundan teknik malzeme hazırdı. Daha önce hiçbir Türk mağaracının ziyaret etmediği İran çok ayrı bir dünya, bu kısmı ayrı yazılarda bahsedeceğiz zaten. Yaklaşık 10 saatlik otobus yolculuğundan sonra, Kirmanşah eyaleti sınırlarında bulunan, aynı adla anılan mili parkın sınırlarına geldik, az önce bahsettiğim yorucu 4

çıkış maceramız ile yaklaşık 8 saat sonra, 3000 metredeki klübede idik. Ben hemen tuluma girip, irtifaya alışmak için uyumaya başladım, yaklaşık 24 saat süresince yanılmıyorsam 12 saat uyumuş olabilirim. İşin teknik malzeme taşıma kısmını, sağladıkları 6 adet eşek ile halleden İran’lı arkadaşlarda ilk defa federasyonları çatısı altında bir araya geliyorlardı. Yaklaşık 20 mağaracı (10 kadarı Tebriz Azeri Türkü) ve biz bir arada idik. İngilizce Türkçe anlaşmanın sonucunda uzlaştığımız cümle ‘Let’s Gedek’ Mahyar’ın icadı idi. Gar Parau mağarası ile dalıştan geldiğim Palau adasının isim benzerliğini aktarmadan duramadım, Palau’da her gece gördümüz dolunay, Parau mağarasının üstünde devam ediyordu. Herhalde 10 gün dolunay gören tek insan benimdir. Bir Anekdot daha, teknik malzeme olarak getirdiğimiz malzemeleri taşıyan çantanın ismi ‘Dena’ , Zağros dağlarında 4100 metrelik yüksek tepelerden birinin ismi imiş, bunu sonradan öğrendim çünkü, biz klüpte çantalara isim verirken ‘Dena’ ismini Mars’ta keşfedilen mağaralardan birinin ismi

olarak belirlemiştik. Çantayıda tesadüfen almıştım, isim kısmı sonradan ortaya çıktı. Yaklaşık 1 ay önceden bizi davet eden İran’lı arkadaşımız Houssein ile mail yazışmalarımız biraz geç oluyordu, çünkü Hüseyin İngilizce az bildiğinden yazışmaları bir başka arkadaşı üzerinden yapıyorduk. Havaalanında Ender’le uçuş saatini beklerken, neler yaşayacağımız hakkında en ufak bir tahmin bile yürütemiyorduk, Hem ‘İran’ olması, hem ciddi bir mağaraya gidiyor olmamız, İlk Türk ekip olmamız, üstüne bir de kesin olmayan sifon dalışı olasılığı, soru işaretleri, ekibi tanımama, yüksek irtifa olması, derin olması, işin ciddiyetini ortaya koyuyordu. Bu sebeble telefonlarında çekmeyeceğini düşünerek, yer belirleme sistemimizi yanımıza alarak, bulunduğumuz noktayı an be an, ilgili web sitesine ileterek, merak eden arkadaşları ve aileleri bilgilendirmeye çalıştık. Biz kendi kamplarımızdan güzel beslenmeye alışmışız, tabi ki İran’lı arkadaşlar yiyeceklerini bizlerle paylaştılar ama biz de yanımızda hiçbir gıda getirmemiştik(benim bademler dışında) suyunda


olmadığı ortamda su bir gün sonra eşeklerle geldi. 5 günlük bize verilen su miktarı 4.5 litre idi. Az yemek, az su, az uyku, geceleri -5 derece sıcaklık(dışarıda) beslenmeyi ve su kaybını ihmal etmemeyi gerektiriyordu. İranlı arkadaşlar aslen dağcı ve kaya tırmanışcısı idiler yaşları 22-30 aralığında değişen gerçekten güçlü, srt teknikleri biraz zayıf, döşeme bilgisi açısından birkaç kişi dışında genelde , bizim anladığımız tarzın dışında idiler, şöyleki 4 metrelik duvarlarda ip yerine baca yaparak çıkıyorlardı. 3000 metrede 5 gün geçirmek, insanda şöyle etkiler yaratıyor. Bizim gibi deniz seviyesinden gelen insanlarda, uyku hali ve yorgunluk belki biraz da baş ağrısı, İran yüksek bir ülke olduğu için Tebriz(1800 metre) Tahran(1200 metre) irtifaları, İranlılar için sorun oluşturmuyorken, bizi biraz etkiledi ama 24 saat sonra artık biz de hazırdık. Dinleniş uyumuş, biraz beslenmiş olarak, giriş yapacak ilk ekibe angaje olarak, hem onlara taşınacak çantalarda yardım etmek hem de ortamı görmek amacı ile 2 saatlik -150 metreye kadar bir giriş yaptık. Mağaranın ağzı 3000 metrede olduğu için, içerisi gayet soğuk 5 derece, çamur ve çok sayıda daral var, (srt çıkarmak gerekiyor) daral pasajlar 100 metre ie 150 metre arasında değişen uzunlukta, mağara aslında dar bir çatlak, su aradan yol bulmuş, irili ufaklı 10, 15, 25, 35, 45 metrelik ip inişleri çok sayıda darala açılan 2 metrelik inişler(ipsiz kaya tırmanışı) yine çok sayıda 3 yada 4 metrelik inişler(bazılarında ip var) ipsiz olanlardan tekrar kaya inişleri var idi. Ara kamp -350 metrede dar bir çatlağı çok tehlikeli bir tırmanışa yukarı doğru çıkan, trolyen olamamış, trol diyelim, bir ip vasıtası içinde çamurlar içinde bir istasyona oradan tekrar çamur içinde ara kampa çıkan bir ip(hangisi en az 6 adet farklı düğüm ve ipin içinden , bir tanesini seçiyorsunuz) varılıyor. Döşemelerde ilginç olan, kilitsiz

karabin kullanımı, yanlış istasyon seçimleri( istasyonu daralın içine yapma gibi, çık çıkabilirsen) statik ve dinamik ipi beraber kullanma, aynı istasyonda 4 farklı ip(sarı, kırmızı, pembe, seç beğen çık) şanslıysan birazda çamaşır ipi(bir yerde 4 metre çıktım fena olmuyor) düz kulak yerine yerli yapım yamuk kulak kullanımı, az ip olduğundan kısa inişlerde hagada hugada(el, kol, bacak, kafa dörtlemesi ile çıkma) tekniği ile çıkma sayabiliriz. Toplam 25 iniş istasyonu ama son 20 ile 25 arası arasında 20 metre boyunuza kadar suyun içinde ilerliyorsunuz su ısısı 3 yada 4 derece. Ara kamp sonrasında devam eden takılmadan geç(takıl geç) sırasında Ali Rıza’nın repliği, ‘ Don’t Trust the rope’(ipe güvenme) bilmem ne kadar kafanızda canlanıyor. Bitmedi, daha önceki ekspedisyonlarda 6 mağaracının çeşitli sebeblerden kaza sonucu ölmesi, 2 sinin mezarının içeride bulunması, birçok mağaracınında hipotermi sonucu çok sıkıntılı anlar geçirmesi, mağaranın zorlık derecesini özetlerken, Mağaraların Everesti tanımlamasını hak ediyor. E ne işiniz var mı? Burada mı dediniz ? Haklısınız ne işimiz vardı. İşimiz zor işleri başarmaktan duyacağımız keyif, olası keşifler, Türk-İran mağaracılık ittifakı, beraber yapacağımız her iki ülkedeki ortak operasyonlar, kısacası mağaracılık yapmak idi. 3 üncü gün itibari ile , asıl döşeme için ekipler halinde İranlılar çalışmaya başladı, biz ben Ali Rıza Ender ve Sait döşemenin bitmesinden sonra , hızlıca -750 metreye inip dalışı yapmak üzere plan yaptık. Döşemenin(!) uzaması, ekiplerin geç çıkması, bizim girişimizi geciktirdi, ama saat 15.00 gibi girişe başladık. Mağara çok soğuk olduğundan çift kat içlik ve tulum, kuru giysiler ile olası hipotermi ve ıslanmalara karşı ayrı bir çanta hazırladık, dalış malzemeleri ilk giden gruplarla -750 metreye taşınmıştı. Yada en azından biz öyle zannediyorduk. İlk önce 3’cü istasyondaki döşemeyi değiştirmeyle işe başladık 40

dakika burada zaman geçirdikten sonra hızlıca inişe devam ettik. Az önce bahsettiğim negatif döşeme özelliklerine rağmen -600 metre civarında öyle bir noktaya geldik ki, tamam mı devam mı sorusu vasıl oldu. 4 metre bir inişin başında ip var idi, ama sadece kayaya süs niyetine asılı duruyordu, inmesine inerdik ama çıkış ne olacaktı, mağara gerçekten çok soğuktu ve zaten ıslanmış durumda idik. Birde benim açımdan çok soğuk bir suya dalış yapma durumu sinirlerimi iyice geriyordu, ama her şeye rağmen devam etmek istiyordum. Zaten Ali Rıza daha önden devam etmişti, Ender bundan sonrasının çok riskli olacağını belirterek, geri dönüş sinyalini verdi. Zaten bu durumda ısrar edecek durumda olmadığımızdan, geri dönüşe başladık, dönüşte bir çanta benim hediyem oldu, inişte sağolsunlar yorulmayayım diye bana çanta taşıtmamışlardı. Dönüşte Sait’i ara kampa bıraktık, hem haber versin hem de dinlensin diye, dönüşte inişe geçen iki Hüseyin’ide durumdan haber ettik, çok az dinlenerek ama sürekli hareket ederek yaklaşık 20 saat sonra mağaradan çıktık, gerçekten çok yorulmuştuk. Ana kampta durumu özetledik. Ve dinlenmeye geçtik. İlk inen ekipler ve diğer arkadaşlar yaklaşık 30 saat sonra geri geldiler , aradaki bekleme çok stresli idi, olası bir kurtarma ya da hipotermi durumuna karşı yedek ekipler içeri girerek yemek ve kuru eşya taşıdılar. Sonuçta herkes güvenli ama yorgun, bir ekip kampta dinlenip 40 saat sonra, ara kampta kalan ekip 3 gün sonra, içeride kalan çantalar ertesi gün dinlenmiş bizlerin aracılığı ile geri çıkarılarak operasyon sonlandı. Sonrasında 7 saat aşağı iniş , bütün yorgunluğun üstüne anekdot bir eşeğin 3 takla atıp yuvarlanıp tekrar yürümeye devam etmesi idi. Sonuçta kazasız belasız operasyonu sonuçlandırdık. İngilizlerin 2’ci gelişlerinde oldukları’’ Ghar Paraued” tanımı kadar olmasada, İran’lılar açısından sil baştan yeni döşeme yapılması, 3 ara kamp kurulması, daha iyi planlama ve beslenme ve ekipman tedariki ile sonuca 5


gidilebileceğini belirttik. Bizim açımızdan ise Türkiye’den İran’a giden ilk ekip olmanın gururu, yüksek irtifa mağaracılığı hakkında deneyim, farklı ekiplerle beraber çalışabilme, hiç bilmediğimiz bir ortamda , kısıtlı malzeme ile idame, derinde yapılacak sifon dalışı için hazırlanma, malzeme tedariki olası eksikler ve optimizasyon nasıl daha iyi olur, sonuçlarına dair farklı tecrübeleri edinmekti.

Parau Mağarası

6


7


Kampta Kullanmak için “Islak Mendil” yerine “Seyyar Taharet Musluğu” Yazan ve Fotoğraflar: Metin Albukrek

8


Son katıldığım gezilerde, gençler arasında tuvalet sonrası kişisel temizlikte yaygın olarak “ıslak mendil” kullanıldığını gördüğümden, buna da daha iyi bir alternatifi sunmak istiyorum. Aşağıdaki sebeplerden dolayı ıslak mendili anlamsız ve gereksiz buluyorum: 1. Islak mendil kağıt değil, naylon bazlıdır ve atıldığında doğada uzun süre kalır. Zaten kağıt olsa idi paket içinde ıslak kağıt hamuru haline gelirdi ve kimse satın almazdı. 2. Islak mendil denilen nesne, 20 sene evvel piyasada bulunmuyordu. Yine de insanlar temiz ve mutlu idiler. 3. Islak mendil ile popo silindiğinde, ilk aşamada pislik yayılmakta ve düşünüldüğünde daha iğrenç bir durum meydana gelmektedir. 4. Islak mendil para ile satılmaktadır. Insanın milyonlarca yıldır bedava olan doğal ihtiyacı için şimdi para harcanması, anlamsız ve düşündürücüdür.

markaların şişeleri zaten kolay deforme oluyor. 2. Bir toplu iğne. 3. 10 cm uzunluğunda tuvalet kağıdı. 4. Çakmak veya gazlı ocak. Yapılışı: 1. Tuvalet kağıdını 4 kere katlayın ve toplu iğneyi bu kağıtla, iğnenin sivri ucu ve üçte ikisi dışarıda kalacak şekilde tutun. (Şekil 1)

2. İğnenin ucunu çakmak veya gazlı ocakta ısıtın. (Şekil 2)

Çevreyi kirleten ıslak mendil saçmalığına çok daha iyi bir alternatif, hiçbir masrafı olmayan, tarafımca geliştirilen ve başarılı sonuç veren “seyyar taharet musluğu”dur. Gerekli malzemeler: 1. 0.5 litrelik boş PET su şişesi. Boş şişe, ağzı açık olarak bastırıldığında, kolayca deforme olmalıdır. En ucuz

3. Isıtılan iğne ile PET şişenin kapağında bir delik açın. (Şekil 3)

4. İğne soğuyacağı için, iğneyi tekrar ısıtıp, ikinci bir delik açın. Bu işlemi toplam 4 delik açana kadar tekrarlayın. 4 delikten fazla açmayın, yoksa suyun basıncı düşer. 9


5. Seyyar taharet musuluğunuz kullanıma hazırdır. (Şekil 4)

Kullanılışı: 1. Tuvaletiniz geldiğinde, seyyar taharet musluğunu su ile doldurun ve kendi delikli kapağını kapatın. 2. Tuvaletinizi yaptıktan sonra, isteyeceğiniz noktaya doğru nişan alarak, bir elinizle şişeyi tutup sıkınız. 3. İlk denemelerde suyu yanlış yerlere püskürtebilirsiniz. Bu durumda, seyyar taharet musluğunu tekrar su ile doldurmak için yanınızda başka bir şişede yedek su bulundurmanız faydalı olur. 4. Şişedeki su miktarı azaldığı zaman, şişenin ağzını yukarıya doğru bükebilirsiniz (Şekil 5).

10

5. Birkaç denemeden sonra doğru kullanıldığında, seyyar taharet musluğu tüm pisliği alıp toprağa geri döndürür. Tuvalet kağıdından bile daha çevrecidir. Ancak, istenirse tuvalet kağıdı ile kurulama yapılabilir. 6. Seyyar taharet musluğunu sırt çantasında, mağara içinde çantada taşımak çok pratiktir. 7. Seyyar taharet musluğu defalarca kullanılabilir. Aşırı deforme olduğunda, delikli kapağa uyan başka bir PET şişe ile kullanıma devam edilebilir. Umarım bundan sonra ıslak mendil “OUT”, seyyar taharet musluğu “IN” olacaktır.


FOTOĞRAFLARLA TAŞELİ GEZİSİ Ender Usuloğlu

11


1978 Yazı İlk Arazi Taramamız “Çimiyayla” Yazan: Oral Ülkümen 12


Bir yeraltı su sistemi varmış Toroslar’da, dağların düzlüklerinden, yaylalarından yeraltına süzülen sular, Manavgat nehrinin bir yerlerinde dışarıya fışkırıyormuş, dünyanın en büyük karstik kaynağıymış. O kadar büyük o kadar büyükmüş ki, bazı aylarda saniyede 150 metreküp su fışkırırmış kanyonun bir duvarından yeryüzüne. ( Bu rakam gerçekten bir insanın hayal sınırlarını zorlayan bir miktarın ifadesidir.) O kadar büyük bir pınarın yeraltında izlediği yola bir noktasından ulaşabilmek, tüm dünyadaki mağaracılar için önce bir rüya, eğer gerçekleşirse de bir kabus olabilir. Mustafa uzun süredir hayallerini kurarmış bu muhtemel yeraltı su sistemine ulaşabilmenin. Bize de bulaştırması çok kolay oldu. Yol güzergahımız gereği, önce Batı Toroslar’ın kuzey bölgelerinde Mustafa’nın tahminleri doğrultusunda seçilmiş bölgede; Akseki yakınlarında Çimiyayla’da yeraltına ulaşmaya çalışacağız, daha sonra güneye inip bu muhteşem pınarı göreceğiz.

yoktur. Beydili, Karakeçili ve Tahtacı aşiretleri yayılır bu bölgede. Türkmenler; ülkemize isimlerini veren ancak her dönemde 3. sınıf insan olarak yaşayan göçebe kültürünün günümüzdeki uzantıları. Genellikle Yörük diye bilinirler. Kışları Manavgat ve çevresi köylerde yaşarlar, yazları, insanlar ve keçilerle karışık uzun bir kervan halinde haftalar süren yayla yolculuklarına çıkarlar. (Son 20 senedir kamyonla çıkıyorlar ve hatta çoğu sürülerini satıp kamyon almış ve kamyoncu olmuş... kolay vazgeçilecek cinsten değil bu göçebe kültürü, bir yerden yakalamış yine onları) Yaylalarda, 1 metre yüksekliğinde taş dört duvarı olan, biraz da toprak kazılarak tavan yüksekliği kazanılmış, kıl örgü bir bezle tavanı örtülmüş yerleşimlerde yaşarlar. Süt, yoğurt, keçi eti, saç ekmeği... Anaerkil bir aile yapısı göze çarpar gizliden. Erkekler kolan örer, kadınlar emir verir. Hiç erkek sesi duymazsınız, ne dediğini asla anlayamadığınız kadın sesleri ise hep çınlar dağlardan polyelere. Büyük kavgalarla edinmişlerdir yaylalarını zamanında, sizin Her dönemde yüksek Batı göremediğiniz sınırlarla Toroslar’da yaylalarda ayrılırlar birbirlerinden. mağaralara gitmek On yıl önce, Ali ile birlikte gerçek bir ekspedisyon Bümak’ın Çukurpınar havasındadır. Bildiğiniz kampını ziyaret ettik , çok kültürün tamamen dışında az şeyin değiştiğini gördüm bir hava koklarsınız. Güneş Toroslar’da son 35 yılda, kavurur gündüzleri, turuncu kara keçiler, 5 kat yün günbatımları ve kısa sürer giymiş yörükler, süt, yoğurt, ıssız alaca karanlıklar, gece keçi eti ve saç ekmeği... titretir sıcak vücutları, Sevinmek ve üzülmek yıldızlara yaklaşırsınız. arasında gittim geldim Modern’e ait hiç bir iz ve karar veremedim... Yol

aynı yol, yoksulluk aynı yoksulluk, keçi aynı keçi ancak gülen yüzler de aynı gülen yüzler... Serin bir İstanbul yaz sabahı, 4.Levent sapağında ekibimize yeni katılan ve henüz tanışmadığımız Sami’yi bekliyoruz. Kemal ve beni, elimizdeki kask kümesinden tanıyacak Sami. Bu yıl büyük bir değişiklik var, başka bir ruh halindeyiz, ekspedisyonumuza bu kez bir Toyota LandCruiser katılıyor Sami’nin sayesinde. O sıralarda öyle elini sallasan bir jipe çarpmıyorsun, pek göremiyorsun ortalıklarda bu aletlerden. Sami Fransa’da yaşıyor ve oradan jipini de getirmiş sırf bu gezi için. Çimiyayla’da ilk mağaramıza saatler süren tırmanış sonunda ulaşıyoruz. Dik bir yamacın ortasında, yayladan 300 m yüksekte ve tüm yaylayı görebilen bir mevkide, iki metre çapında bir delik. Dibi görünmüyor. “Abi bu benim bildiğim ikinci en derin obruk” diyor rehberimiz Ahmet, “daha derin olan biraz uzakta”. Bir taş alıyor ve atıyoruz derinliğini anlamak için. Birimiz de saat tutuyor. Hemen Çaaat diye bir ses geliyor. Hah hah hah, derin bu muymuş. Olsa olsa 25 metre. Hah hah hah seslerinin arasından bir süre sonra yeni bir ses geliyor yeraltından; Gümmmm. Herkes iki adım geri çekiliyor ve hatta ayakta durmak bile bir anda baş döndürücü oluveriyor, kuyunun yanında çömeliyoruz. Ölçümler 13


ölçümleri kovalıyor; 7.6 saniye; yaklaşık 200 m. Ülkemizin en derin tek inişi !!! Biz henüz Tek İp Tekniği’ni keşfetmiş değiliz. Elimizde topu topu 100 m merdiven... Kös kös iniyoruz dik kayalık yamaçtan yaylaya. Moraller çökmüş. Peki, bu mağaraya giremiyorsak biz gerçekten mağaracı mıyız? Takip eden günlerde daha şanslıyız; hep dişimize göre mağaralar çıkıyor karşımıza. En derini 69 metre, İt Çukuru. Mustafa rekor kırıyor. 69 metreyi merdivenle bu kadar kısa sürede inip çıkmasına inanamıyoruz, merdiven çıkmıyor, merdiven koşuyor. Biraz moraller düzeliyor, hiç olmazsa 5,6 mağarayı haritaladık. Ancak, bu iş burada bitmez. Biz gelecek yıl buradayız ama, nasıl ineriz bu 200 metreyi, o pek açık değil. Toparlanıp terk ediyoruz Çimiyayla’yı. Manavgat ta Oymapınar baraj inşaatı sürüyor, Fransız mağaracılar, bölgede sondaj çalışmaları sırasında bulunmuş bir mağarada araştırma yapıyorlarmış. Onları ziyaret ediyoruz, Claude Chabert ile tanışıyoruz, 60’lı yılların sonlarından beri Türkiye’de mağaraları araştırıyor, bizden çok daha fazla bilgisi ve tabi ki tekniği var. Ondan öğrenecek çok şeyimiz olduğunu hissetmememiz mümkün değil. Birlikte Tilkiler Mağarasına giriyoruz, bunlar başka biz başka mağaracıyız. Bir 14

gürültüdür gidiyor içeride, herkes şangur şungur ötüyor, üzerlerinde bir sürü metal teknik malzeme dolu turuncu turuncu adamlar. Biz bu sese ve görüntüye pek aşina değiliz. “Elbet bir gün” diyoruz içimizden, diyoruz da, ama nasıl olacak? Ve beklenen gün geliyor, Dumanlı Yeraltı Nehri’nin çıkışını göreceğiz. Baraj yollarından ve kanyonda açılmış yarım tünnellerden ilerliyoruz bir süre. Uzaktan uğultular duyulmaya başlıyor, gerçekten ses tüyler ürpertici. Bir süre daha ilerlediğimizde, bir bulut/ sis/ su buharı/ ıslaklık her yeri kaplıyor. Görmeden inanılması güç bir manzara, dar bir kanyonun bir duvarından yüksekçe bir yerden sanki bir sel, yeryüzüne çıkıyor. Bizler onu gören son şanslı kişiler olacağız. Bir sonraki yıl Oymapınar baraj gölünün yaklaşık 60 metre altında kalacakmış. Her birimiz içten içe hırslanıyoruz... Bu muhteşem yeraltı suyuna bir mağaradan, belki onlarca kilometre kuzeyde bir yerlerde mutlaka ulaşacağız. Seneye, daha sonraki sene ya da daha sonra, ama mutlaka...


Macera, Eğlence, Doğa Yazan: Seher Koçak

15


Bence üçü de birbirine bağlı kelimeler. Nasıl mı? Gayet açık! Macerayı seviyor olabilirsin ama eğlenmezsen maceranın ne anlamı kalır ki. Doğaya gelince zaten doğa bunları tamamlayan şey, yani her şeyin başı. Ben de bu üçünü birleştiren bir şey arıyordum ve hemen dikkatimi çekti. Neden bahsettiğimi anlamışsınızdır herhalde. Mağaracılık. Babamın arkadaşı Ceyhun abi sayesinde hem biraz daha bilgim oldu hem de bunu tatmak için bir fırsatım. İlk başlarda gitmek konusunda kararsızdım. Çünkü ilk olarak daha önce böyle bir şeye katılmamıştım ve ikinci olarak ne kadar okuyarak bilgi edinmeye çalışsam da okumak yaşamak gibi olmadığı için içimde tedirginlik vardı. Gitsem mi pişman olurum, gitmesem mi? Bilmiyordum ama babamın beni cesaretlendirmesi sonucu gitmeye karar verdim. Herhalde gitmemiş olsaydım gerçekten çok üzülürdüm. İşte macera başlıyor... Sabah saat 6’da kalktım ve ne giyeceğimi düşünmeye başladım. Gerçekten çok zor bir durum yani ilk gidişinde ne giyilir bilmiyorsun. Onlarca kıyafet denedikten sonra ne giyeceğimi buldum ama içimde hala tedirginlik vardı. Ceyhun abi rahat, kalın ve başına bir şey gelince üzülmeyeceğim bir şey giymemi söylemişti. Saat 12’de alacaklardı beni ama ben saat 11’de hazır beklemeye başlamıştım. Yani o kadar heyecanlıydım ki saatin kaç olduğunun farkında değildim. Bir zaman sonra telefon çaldı ve annem aşağıda beklediklerini söyledi. Ben o anki heyecanımı anlatamam herhalde. Gerçekten çok tatlı bir heyecan. Aşağıya indim. Ceyhun abi beni Deniz ve Sait abiyle tanıştırdıktan sonra arabaya bindim. Tabi annem arabaya binmeden klasik konuşmasını yaptı “Dikkatli ol, ortadan kaybolma, kendine iyi bak...” dedi. Duyan da çok uzaklara gidiyorum sanır. Alt tarafı İncek’teki Tuluntaş Mağarası’na girecektik… Sait abi bana yolda Tuluntaş Mağarası’na giriş nedenimizden bahsetti. Söylediğine göre bu bir Tübitak projesiymiş. 16

Mağaranın dışında, giriş bölgesinde, alacakaranlık ve karanlık bölgelerinde daha önce yerleştirdikleri ısı ve nem ölçer cihazların ölçümlerini bilgisayara aktaracaktık. Böylelikle mağaranın dışında meydana gelen hava değişimlerinin mağaranın çeşitli bölgelerinde yarattığı etkinin gözlenebileceğini öğrendim. Böyle bir bilimsel çalışmanın içerisinde yer almak da heyecanımı ayrıca artırmıştı. İncek’e vardığımızda önce bir benzin istasyonunda durduk ve bir şeyler aldık (çikolata, su ...). Sonra oradan ayrıldık ve bir siteye geldik. Bir binanın dışındaki cihazın verilerini bilgisayara aktardılar ve orada üzerimizi değiştirdikten sonra arabaya binip mağaraya doğru gitmek için yola koyulduk. Gerçekten çok yakındı. Mağaranın yakınına geldik. Çikolata yedik (bunun sebebi mağarada çok enerji harcanıyormuş), suları yanımıza aldık. Önce mağaraya nereden gireceğimizi düşündüm ama işin içinden çıkamayınca sordum. Gerçekten küçük bir delikten içeri giriliyormuş ama içerisi genişmiş. Neyse ki Ceyhun abi bana daha önce mağaraya nasıl gireceğimi ve içeride nasıl hareket etmem gerektiğini anlatmıştı. Hayatımda ilk defa yerde süründüm diyebilirim ama zor da olsa içeri girdim (hayatımda ilk defa yere bu kadar yakındım herhalde). Önce tedirgin oldum çünkü ilk girişimdi ama sonra içim rahatladı çünkü içerisi gerçekten genişti. İlk olarak hemen girdiğimiz yerin sağındaki yerde duran 2. cihazın verilerini de bilgisayara aktardılar. Veriler aktarılırken ben de biraz mağaraya göz gezdirdim. Öncelikle girişte çok dikkatimi çeken bir şey yoktu ama hala ileride daha ilginç ve dikkat çekici şeyler olduğuna emindim. Sonra ilerlemeye başladık. Bu arada herhalde en az 20 kez falan kafamı vurmuşumdur. Neyse ki başımda kask vardı… İlerlerken sarkıtlar ve oluşumlar dikkatimi çekti. İlerideki 3. Cihazın da ölçümlerini aldıktan sonra mağaranın girişine göre diğer tarafındaki çok güzel oluşumların

bulunduğu yerine gitmek için ilerlemeye başladık (tabi daha önce gelmediğim için sadece söylenenleri biliyorum). Dar bir yerden geçtik ve az kalsın ayağım kayıyordu ama kurtardım. İçerisi o kadar güzeldi ki anlatamam. Ben şahsen çok beğendim. Dikit ve sarkıtların bir kısmı o kadar beyazdı ki ilk aklıma gelen bulutlar oldu. Bilirsiniz bulutlar saf bir beyazlığa sahiptirler. Onlara bakarken bir tane yarasa gördüm. Gerçekten çok küçüktü (ben çok korkarım normalde ama ilk defa korkmadım ve bunun sebebinin heyecanım olduğunu düşünüyorum). Yanımıza mağaradan bir şey alamıyormuşuz çünkü mağaranın güzelliğini bozmak istemeyiz değil mi? Bol bol fotoğraf çekildim ki ileride bakıp hatırlamak istediğim bu günü hiç unutmayım. Mağaradan çıkarken kayalara çizilmiş birçok çizgi gördüm. Kaybolmayı önlemek için başkaları tarafından çizilmiş ama aslında mağaraya çizgiler çizilmesi pek de uygun değilmiş. Önce yanlış yola gittik ve şunu da öğrendim giderken ve gelirken bakış açın 180 derece değiştiği için yanlış yola gidiyormuş hissi verirmiş. Sonunda çıkış yolunu bulduk. Çıkış giriş kadar kolay değildi ama yine de çok eğlenceliydi. Dışarı çıkmıştım artık. Dışarısı bana daha garip geliyordu. Yürüyerek siteye doğru gittik. Vardığımız an yorgunluğumu hissettim ve hayatımda ilk defa bu kadar çamura batmıştım. Üzerimizi değiştirdik ve arabaya bindik. Artık evdeydim ve gittiğimden de hiç ama hiç pişman değildim. Aksine çok mutluydum. Gerçekten insan hayatında en az bir kere bunu tatmalıdır diyorum ve ASPEG’e çok teşekkür ediyorum. Hayata 1-0 önde başlamak gibi bir şey... 1) En derin mağara ? Anamur’da ki Peynirlikönü düdeni mağarasıdır. Toplam derinlik, -1429 metreye, 2004 yılında BÜMAK tarafından ulaşılmıştır. 2) En uzun mağara ?


17


Türkiye Mağaracılığının En’leri !

Fotoğraf: Razvan Sabau

Derleyen: Ender Usuloğlu Fotoğraflar: Razvan Sabau

18


1) En derin mağara ? Anamur’da ki Peynirlikönü düdeni mağarasıdır. Toplam derinlik, -1429 metreye, 2004 yılında BÜMAK tarafından ulaşılmıştır. 2) En uzun mağara ? 12 kilometre ile Pınargözü mağarası, Beyşehir’dir. Fransızlar tarafından keşfedilmiştir. 15 kilometre ile Pınargözü mağarası, Beyşehir’dir. Fransızlar tarafından keşfedilmiştir. 3) En çok yukarı giden mağara ? +770 metre ile Pınargözü mağarası, Beyşehir’dir. Fransızlar tarafından keşfedilmiştir. 4) İçinde ilerlenmesi en zor mağara ? Pınargözü mağarası, Beyşehir’dir. 5) En büyük salon ? 36 dönüm ile Kocain mağarası, Antalya’dır. 6) En büyük sarkıt oluşum ? Bilginiz varsa enderusul2009@ gmail.com’a mesaj atın lütfen. 7) En büyük dikit oluşum ? En büyük dikit oluşumları Kocain, Buzluk ve Boynuzcu Mağaralarındadır. 8) En büyük sütun oluşum ? 70 metre’lik Kocain mağarasında vardır. 9) En büyük boşluk ? 310.000 m3 ile Dağlı Kuylucu, Şenpazar, Kastamonu’dur. 10) En çok yarasası olan mağara? En kalabalık yarasa nufüsü olan mağara Dupnisa mağarası, Demirköy, Kırklareli’dir. 11) En derin tek iniş? 305 metrelik inişle, Bucakalan Obruğu, Akşehir Antalya’dır.

12) En çok oluşumlu turistik mağara ? Karaca mağarası, Gümüşhane. Turistik mağaralar içinde en düzgün açılmış, mağara ortamını ve içinde yaşayan canlılara saygılı bir örnek turistik mağaradır. 13) En kötü turizme açılmış mağara ? Burdur İnsuyu mağarası. Nedenini öğrenmek için sadece yerinde gidip görmeniz yeterlidir. 14) En çok haritası çizilen mağara ?

kuruluş ? MTA Karst ve Mağara Araştırma bölümüdür. 2006 Aralık ayı itibarı ile yaklaşık 900 mağara araştırılmıştır. 22) En çok mağara haritası yayınlayan kuruluş ? 2006 yılı sonu itibarı ile toplam 310 harita yayını ile MTA Karst ve Mağara Araştırma bölümüdür. 23) En genç mağaracı ?

Tınaztepe düdeni, Seydişehir, Konya 5 değişik haritası vardır.

2006 yılı sonu itibarı ile 8 yaşında Elif Usuloğlu’dur (ASPEG) Daha erken yaşta giren varsa lütfen enderusul2009@gmail.com’a bildirin.

15) En zor ulaşımı olan mağara ?

24) En yaşlı mağaracı ?

Sarp dağı mağaraları, yürüyerek 9 saatte varılıyor.

2012 yılı itibarı ile 56 yaşında olan Ali Yamaç’tır (O’mag)

16) En çok mağaracılık gezisi yapılan mağara ?

25) En hızlı ipten çıkan mağaracı ?

40’dan fazla yapılan gezilerle Dupnisa, Demirköy, Kırklareli mağarasıdır.

Melek Pelen (BÜMAK), 100 metreyi 10.4 dakikada çıkmıştır.

17) En garip isimli mağara ? Kartoz Mal Dağı Kuzundaki Delik Bu mağara konglomera içerisinde gelişmiştir. 19 m’lik bir inişten sonra tabana ulaşılmaktadır. Mağara, 1993 yılında MAD tarafından araştırılıp, BCRA 3c standardında haritası çizilmiştir. 18) En çok mağarası olan şehir ? Antalya, 320+ mağara raporlanmış ve haritalanmıştır. 19) En kalabalık mağara yüzey kampı ? 120 kişilik, Kurudere/Kemalpaşa yüzey kampı ile Ege Üniversitesi Mağara Araştırma Kulubü 20) En derin mağara kampı ? Peynirlikönünde, -1200 metre derinlikte kurulan mağara kampıdır. 21) En çok mağara araştıran

26) Deniz mağarasında en derin hava dalışı yapan Türk mağaracı(lar) ? Deniz Mağarasında en derin hava dalışı: Altuğ Mağarası (2002) 66m, Güzden Varinlioğlu, Yalın Baştanlar, Serdar Hamarat (MADAG) 27) Deniz mağarasında en derin karışık gaz dalışı yapan Türk mağaracı(lar)? Deniz mağarasında en derin karışım gaz dalışı: Mivini Mağarası (2004) 73 m, Haldun Ülkenli, Atila Kara, Cihan Darıcı 28) Kara mağarasında en derin hava dalışı yapan Türk mağaracı(lar)? Kara mağarasında en derin hava dalışı: 80 m K.Gökhan TÜRE, Suluin, 29) Kara mağarasında en derin karışık gaz dalışı yapan Türk mağaracı(lar)? 19


Kara mağarasında en derin karışım gaz dalışı: Finike Suluin (2006), 80 m, Atila Kara, Güzden Varinlioğlu, Haldun Ülkenli, Serdar Hamarat 30) En çok sualtında yatay derine giden mağara araştırması? Kara mağarası’nda en uzun sualtı araştırması: 450 m, Beyşehir Göllü mağara: Ayşegül Birand, Haldun Ülkenli, Serdar Hamarat,Atila Kara, Gökhan Türe (MADAG). 31) Deniz mağaraları en derin dalış yapan bayan Türk mağaracı? Güzden Varinlioğlu (MADAG) 32) Kara mağaraları en derine dalış yapan bayan Türk mağaracı? Güzden Varinlioğlu (MADAG) 33) En yeni kurulan mağaracılık derneği? Kuzgun Mağara Keşif Grubu 2011 yılında kuruldu. 34) En fazla mağarada kalan mağaracı (ekip)? 2003 yılında, Peynirlikönü düdeninde 11 gün kalan Oğuz Karaçuka’dır. 35) En derine ulaşan Türk mağaracı ? Bülent Genç, Arkadaş Özakın (BÜMAK), 2004 yılında Anamur Peynirlikönü mağarası araştırmasında,-1429 metreye inmiştir. *Eski veya değişmiş olduğunu düşündüğünüz bilgi varsa lütfen enderusul2009@gmail.com’a iletin. Teşekkürler.

20


21


22


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.