Bülten Ekibi Cumhur ERŞAHİN Gülşen KÜÇÜKALİ Ender USULOĞLU Zeynep ÖZER
Katkıda Bulunanlar Fatih BÜYÜKTOPÇU Hakan EĞİLMEZ Cumhur ERŞAHİN Gülşen KÜÇÜKALİ Ceyhun ULUDAĞ Ender USULOĞLU
Kapak Fotoğrafı: Düdencik Mağarası Ender USULOĞLU Arka Kapak Fotoğrafı: Düdencik Kampı Ender USULOĞLU
ASPEG Anadolu Speleoloji Grubu www.aspeg-tr.org info@aspeg-tr.org © Tüm hakları saklıdır. Bülten içeriği kaynak belirtilmek şartıyla ticari olmayan amaçlarla kullanılabilir.
Bülten Ekibinden... Hatırlıyoruz yaklaşık 2 sene önce, akşam yemekten sonra konuşuyorduk; bülten çıkarsak mı çıkarmasak mı, sürdürebilir miyiz sürdüremez miyiz gibi tartışmalardan sonra yapmaya karar verdik. Bu sayı ile 3.yılımıza girdik. İyi ki yapmışız, iyi ki sürdüremeyiz diyenleri dinlememişiz. Sayı 14 ve bültenimiz aramıza yeni katılan Zeynep ve Cumhur’un katkılarıyla gittikçe güzelleşiyor. Amacımızdan gram sapmadık. Dedik ki, zaten ortada yazılı bir şeyler çok çok az, biz bu bültenle anılarımızı, mağaracılığın sanatsal, genel kültür v.b. konularla ilgili boşluğunu kapatalım istedik. Sanırım o hedef doğrultusunda gidiyoruz. Yine bu sayımızda enteresan yazılar var. Bir kurbağa’nın ardından e posta mesajları, Fransız mağaracı Norbert Casteret’in hayatı ve başarıları..Nefis karstik nefesler ve ASPEG’in ilk sifon dalış tecrübelerinin sizlerle paylaşımı..BCRA’ya başkaldırı niteliğinde kritik eleştiriler ve daha neler neler.. Haydi bize katılın ve yazın. Bize yollayın bültenimizde adınızla yayınlayalım ya da siz yayınlayın ama yayınlayın. Yazılar çoğalsın ve keyifle okuyalım.
Gezi ve Etkinliklerden Kısa Kısa
2
Speleokültür
4
Çovurmatepe-6/Eşekçukuru Düdeni Sifon Dalışı
6
Jan Michel Jarre’dan Manowar’a Mağaracılık
9
BCRA Derecelendirme Hassaslığı
10
Bir Kurbağanın Ardından
12
Yaşayan ve Yaşatan Kireçtaşı
14
Speleosanat
16
Biliyor muydunuz?
17
Yaşadıklarımız
18
Abstracts
19
EYLÜL-EK‹M 2010
CADIKAZANI
Fotoğraf: Gülşen KÜÇÜKALİ
Bu Sayıda...
1
GEZİ VE ETKİNLİKLERDEN KISA KISA 10 Eylül’de ASPEG, Üfleyen mağarası’na 2 günlük bir gezi
18-19 Eylül tarihlerinde HÜMAK Karaman’a bir gezi düzenledi.
düzenledi ve mağarada ölçüm alma bitirildi.
17-19 Eylül’de ASPEG, Ayıgölü Düdeni’ne sifon dalış denemesi yaptı.
11 Eylül’de O’mag Sarpunalınca mağarası’na ölçüm gezisi düzenlemiştir. 8-11 Eylül’de BUMAD, Akseki’deki Kozbucağı düdeni’ne gezi düzenlediler ve -190 metrede mağara bitti. 25-26 Eylül’de ASPEG, Eskişehirli 8-11 Eylül’de ASPEG, Sorkun
mağaracılarla beraber Tozman
Kuylucu’na bir gezi düzenledi ve
Düdeni’ne ortak gezi düzenledi.
bilinen son noktaya kadar geldiler. Ölçüm alındı ve yakında yeni haritası yayımlanacak.
1-5 Ekim tarihleri arasında Federasyon’un kurtarma eğitimi Bursa’da gerçekleşti.
2
CADIKAZANI
EYLÜL-EK‹M 2010
8-11 Ekim’de ASPEG, Sorkun Kuylucu’na bir gezi düzenledi.
23-24 Ekim’de HÜMAK, yeni üyelerine Temel Kampçılık eğitimi vermek üzere Kızılcahamam’a bir gezi düzenledi. 23-24 Ekim’de İTÜMAK, Gürlek Mağarası’na bir gezi düzenlemiştir. 29 Ekim’de Mağaracılık Federasyonu’nun Antalya Adrasan’da kuruluş genel kurul toplantısı yapıldı.
13 Ekim’de HÜMAK tanışma toplantısı düzenledi.
29 Ekim’de HÜMAK, 36 yeni üyesiyle beraber Kastamonu Devrekani’ye bir eğitim gezisi
16-17 Ekim’de ASPEG, Aksu
düzenlediler.
Mağarası’nda İleri Yatay Kurtarma Teknikleri Eğitim Gezisi düzenledi.
ASPEG, 29 Ekim’i fırsat bilerek, değişik bir kurbağa
18 Ekim’de O’mag, K.Maraş
türünü araştırmak üzere Düdencik
Döngel köyü civarında mağara
Mağarası’na 3 günlük bir gezi
araştırma gezisi düzenlemiştir.
düzenledi.
18 Ekim’de ASPEG üyelerinden Ender Usuloğlu ve Oana Chachula, HEV lisesinde “Mağaralar Ve Mağaracılık” üzerine 1 derslik sunum yaptılar. Fotoğraflar: Ender USULOĞLU, Gülşen KÜÇÜKALİ, Hakan EĞİLMEZ ve Oana CHACHULA. EYLÜL-EK‹M 2010
CADIKAZANI
3
SPELEOKÜLTÜR
NORBERT CASTERET 1897-1987
Norbert CASTERET 1897’de Saint Martory, Haute Garonne’de doğmuştur ve 1987 yılında Toulouse şehrinde ölmüştür. 1920 ve 1970 yılları arasındaki yarım yüzyıl boyunca, Fransa’nın en önemli mağarabilimcisi olmuştur. Bir önceki nesilde yaşamış olan E.A. MARTEL’e ithaf edildiği halde, Casteret adı modern mağarabiliminin babası olarak sık sık anılmıştır. Öncelikle vatanı Pirenelerdeki mağaralarda çalışarak, sadece mağara keşfetmek ile kalmamış, ayrıca bu keşifler ile ilgili bir sürü otobiyografik kitaplar yazmıştır. Bu dönemde popüler olan kitaplar, 1950’li ve 1960’lı yıllarda bir çok yabancı dile çevirilmiştir. İyi bir sporcu olan N.CASTERET’in en ünlü sözü “ Mağarabilimi, bilimin hizmetinde bir spordur”olarak tarihe geçmiştir. Futbol , dalış, kayak, kürek, ve sırıkla atlama gibi sporlar ile uğraşan Casteret hayatı boyunca tam formunda yaşamıştır. Ayrıca ince yapısı onu başarılı bir kaşif yapmıştır.
4
CADIKAZANI
EYLÜL-EK‹M 2010
Mağarabilimine oldukça tehlikeli keşifler ile başlayan Casteret, bir sefer çıplak olarak yanında sadece su geçirmeyen paket içinde mum ve kibritler ile sifona dalmıştır. Daha sonra bunun ile ilgili birkaç kitabında bahsetmiş ve bu tehlikeli hatanın tekrarlanmaması için insanları uyarmıştır. İlk kitabına bir önsöz yazan mağarabiliminin kurucusu E. A. MARTEL ‘den sonraları mağaracılık tekniklerini öğrenmiştir. Martel’in aksine, Casteret meslek olarak mağarabilimci değildi. Noterlik öğrenimi görüp, bu meslekte çalışmıştır fakat Toulouse Doğal Tarih Müzesi’nde tarih öncesi dersleri görmüştür. Bu öğrenim sonraki tarih öncesi keşiflerinde çok önemli olmuştur.
Bibliyografi 43’den fazla kitaptan yazan Casteret, 1950’li ve 1960’lı yıllarda popüler olmuştur. Burada yazılanlar muhtemelen en önemli olanları. Bir sürü kitabının diğer dillere çevirisi yapılmıştır. Dix ans sous terre (On Yıl Yeryüzünün Altında) hala İngilizce olarak bulunmaktadır. • NORBERT CASTERET (1933): Dix ans sous terre, Librairie Académique Perrin, 22 siyah beyaz fotograf, 3 diagram, 270 sayfa. Casteret’in ilk kitabı. 1922 ile 1933 arası birçok seferleri anlatır. Örnek olarak, tarih öncesi heykellerin Montespan mağarasındaki keşifi. E. A. MARTEL tarafından önsöz yazılmıştır.
• NORBERT CASTERET (): Au fond des gouffres, • NORBERT CASTERET (1940): Mes cavernes, Librairie Académique Perrin, 66 siyah beyaz fotograf, 1 diagram, 276 sayfa Üçüncü kitabı Labouiche yer altı nehirinin 1935 yılında keşfi ile başlar, 1939 yılında Tignahuste’de yarasaların üzerine olan çalışması ile biter. • NORBERT CASTERET (1949): Exploration, Librairie Académique Perrin, 46 siyah beyaz fotograf, 2 diagram, 274 sayfa.
• NORBERT CASTERET (1961): Ma vie souterraine, Memoires d’un Speleologue. Editions Flammarion • NORBERT CASTERET (1962): Aventures sous terre, volume 1: Flambeau au poing. volume 2: Abimes et cavernes. volume 3: Profondeurs. Librairie Académique Perrin, 23 siyah beyaz fotograf, 320 sayfa. • NORBERT CASTERET (1965): Muta, fille des cavernes,
1941 ile 1947 yılları arasında Gouffre de la Henne-Morte’nin araştırılması.
Keşifleri 1923 1926 1927 1928 1929 1930 1932 1933 1934 1936 1937 1938 1941-1947 1947 1950 1952-1953
Derleyen ve tercüme eden Cumhur ERŞAHİN Caverne de Montespan, Haute-Garonne, tarih öncesi heykellerin keşifi. Cirque de Gavarnie bölgesinde çeşitli mağaraların keşifi, özellikle Grotte Glacée Casteret. Rivière souterraine d’Izaut. Grotte de Girosp’da insan kalıntılarının bulunması, olasılıkla Roma dönemi. Grotte d’Alquerdi’de Casteret gravürler keşfetti. Grotte de Labastide’nin keşifi. Grotte Cigalère’nin ilk olarak araştırılması. La Grotte Dite de Peyort. Gouffre Martel, l’Ariège. Fas da mağara araştırmaları. Grotte de Houaliech. Grotte de Labouiche, Joseph Delteil ile birlikte. Gouffre Grotte d’Esparros. Henne Morte’nın keşifi. Henne Morte’de derinlik rekoru, -446m. Cirque de Gavarnie bölgesinde Casteret ve kızları Maude ve Gilberte 5 adet buz mağarası bulmuştur. Pierre Saint Martin EYLÜL-EK‹M 2010
CADIKAZANI
5
ÇOVURMATEPE-6 / EŞEK ÇUKURU DÜDENİ SİFON DALIŞI Kastamonu Milli Parklar içerisinde bulunan, mağaraya daha önce keşif amaçlı bir giriş yapılmıştı. Bu girişten elde edilen bilgiler doğrultusunda, mağaranın 2 ayrı sifonla sonlandığı bilgisi elimizde var idi. Buradaki bilgiler sonucunda, olası ihtimalleri göz önünde bulundurarak, sifonlara keşif amaçlı 2 ayrı dalış yapmayı hedefledik. Daha önce mağarayı inceleyen arkadaşlar, sifonun kısa bir geçiş sonrasın da kuru bir pasaj olarak devam etme ihtimalinin yüksek olduğunu belirtmişlerdi. Düşüncemiz , dalış konfigirasyonunu ya da mağara dalış/sistemini, bu geçişi en pratik halde yapabilecek ve sonrasında kuru mağarada devam edebilecek doğrultuda dizayn ettik. Bu anlam da, mağara dalış konfigirasyonların, mağaranın kendi dinamik özelliklerine göre(dikey, yatay, kısa sifon geçişi, uzun sifon geçişi, azami sifon derinliği, su sıcaklığı, sifonun mağaranın ne kadar içeride olduğuna ve çalışma zaman aralığına göre) şekillenmesi gerekiyor. Bu anlamda listesini verdiğim ekipmanların tercihi söz konusu oluyor. Sifon sisteminin yaklaşık olarak 350 metre içeride olması, nispeten düşük eğimle yatay bir mağarada çalışıyor olacağımız, sifonun , takribi 4 metre derinliğinde ve 10-15 metrelik bir pasaj yapacağını tahmin ederek, 2 ayrı 3 litrelik 200 bar hava yaklaşık (600litre) her birinde olacak şekilde, mağara içinde ve sonrasında daha rahat etme açısından 3mm ıslak dalış elbisesi, kötü görüş ihtimali üzerine 2 ayrı biri 50 vat led diğeri 15 vat led 10 saat kesintisiz yanabilen ışık sistemi, çelik sırtlık (yüzerlik sağlayan
6
CADIKAZANI
EYLÜL-EK‹M 2010
Hakan E⁄‹LMEZ ASPEG
bc yada şişebilen çiğer yok olarak) kask maske, palet , 50m metrelik makara, sualtı video sistemi (ufak housing içerisinde) olarak tek başıma çok kısa süreli bir dalış planı yaptım.
Tabi ki, mağaralar her zaman sürprizlerini saklıyor. Sonuçta ilk girişte oluşan yoğun silt tabakası, görüşün çok kısa sürede bozulmasını sağladı. Suyun yaklaşık 7 derece olması, artı sifonun tavanında hareket ederken derinliğin 7 metreye gelmesi ve tavandan aşağıya yaklaşık 10 metrelik bir derinlik histtirmesi, 50 metre makara girişten sonra, bu sifonun ciddi olarak devam ettiğini gösterdi. Sifonun yapısındaki özellik, nasıl mağara sifona kadar kuru olarak geldiyse, sifon
Kısa bir dalış olacağını tahmin ettiğimizden yüzerliliğimi ayarlayacak sistemi bu dalışta entegre etmedik bu sebeple yüzerliliği özellikle tatlı suda ve 3mm elbise/neopren kullanımında, alüminyum tüp olmasına rağmen dalıcı kendisini, sürekli negatif yüzerlikte
hissetmiştir. Bu yüzden yüzerliliği sağlamak için, palet vuruşu ya da fazlaca efor, dalışı daha zorlu hale getirmiştir.
Sonuçta bu iki ayrı sifonu çalışmak için üç tam gün ve dört kişilik bir ekiple asgari 12 litrelik 200 bar tüp ve dışarıda ayrı hava kompresörü/yada çoklu sayıda dalış tüpü bulundurarak sonlandırmak mümkündür. Yalnız sonraki çalışmalarda, hipotermi riskine karşı 7mm elbise/ya da kuru dalış elbisesi, kullanmak elzemdir. Asgari altı dalış yapılması, hat döşenmesi, ölçüm yapılması lazımdır.
Fotoğraflar: Gülşen KÜÇÜKALİ
içinde de aynı özellikleri barındırarak devam etmesi. Eşek Çukuru ya da Çavurmatepe mağarası/sifonu kars gravyer peynir gibi birçok irili ufaklı yan kola ayrılıyor olması önemli idi. Muhtemelen sifonun su seviyesinin mevsime bağlı olarak yükselmesi ya da azalması da mağaranın bir özelliği.. Sonraki girişler için kalıcı hat çekme amaçlı yanımızda getirdiğimiz ip ve civileri kullanamadık. Suyun çok soğuk olmasından dolayı çalışma zorluğu yaratması, mesafenin uzun olması ve varolan az kapasiteli tüpler gibi olumsuzluklar yüzünden amacımızı yerine getiremedik. Bu çalışmada ufak tüp kullanmanın tek avantajı, 350 metre içeriye bağımsız iki ayrı dalış tüpünü iki kişinin mağara donanımını üstüne asarak taşıma rahatlığı idi. Eğer sifon düşündüğümüz gibi devam etseydi biten havayı takviye amaçlı daha büyük bir tüpten18 litre/200 bar 3600 litre, transfer hortumu vasıtası ile mağara dışında hemen doldurmamız mümkün olacaktı. Mağaranın ikinci sifonuna bu şekilde ikinci gün ayrı bir dalış yapma imkanı daha oldu. Burada yaklaşık 20 metre dalış ve 4 metre derinlikten sonra sifonun benzer karakter ile devam ettiğini gördük. Bu ikinci geçişte devam etmememin sebebi, dalış bilgisayarının pilinin bitmesi idi (murphy’nin kanunu).
Önemli bir su havzasının sularını çekiyor olması ve sürprizlerle dolu olması başka kolların bulunma ihtimali, doğal güzelliği ve bir o kadar zorluğu, bu mağarayı ilginç hale getiriyor. EYLÜL-EK‹M 2010
CADIKAZANI
7
Kullanılan malzemeler: 01-Mağara elbisesi ve dalış elbisesi olarak 3mm neopren (mağara içinde rahat hareket etme, ayrıca sifona kadar yarı bele kadar olan suda ısıyı koruma açısından pratik ama dalış kısmında özellikle 7 derece suda ısı koruma açısından zayıf). 02- Kablo ile akü’ye bağlı 2 ayrı led fener; Birinin 50 vat diğerinin 15 vat gücünde olması hem uzun süre yanmalarına hem de güçlü ışık vermelerine dolayısıyla operasyon rahatlığı sağlıyor. 03- 2 ayrı 3 litrelik, regulatörü üstünde tüp ve hava manometresi, bir dalışta sadece birini kullanırken, diğer tüp yedek olarak bulunuyor. Kısa geçişler için ideal, taşıma kolaylığı var ve dört kilogram ama uzun süreli dalışta yetersiz. 04-Çelik sırtlık ve kemer sistemi. Tüpleri, ışıkları, videoyu, makarayı, her şeyi üstüne takabilme açısından rahat, sırtınızda herhangi bir sürtünme durumu yok, Dezavantajı kısa geçişler için müsait ama uzun geçiş ya da derinleşen sifonda mutlaka yüzerliliği sağlayacak ek bir sistem gerekiyor. 05-Kask, 2 ayrı kask; Normal mağara için, diğeri dalış için. 06-Video/kamera sistemi, tercihen ufak ve kendi üstünde housing (kılıf ) olması 07-Elemge (makara) kolay açılabilen ve toplanabilen bir makara olması şart eğer yanlış taraftan makarayı topluyorsanız, makaranın dolanma ihtimali çok yüksek
8
CADIKAZANI
EYLÜL-EK‹M 2010
olabilir. Sonuç olarak, kullanımı kolay ve rahat toplanabilen makara sistemi olmalıdır. Asgari 50 metre olmalı. 08-Ana hat döşeme sistemi. 200 metre dayanıklı ip, ve nalburdan alınan ip dolamaya uygun özel çiviler. Bunların beş metre ara ile sürtünmenin en az olduğu duvara çivilenmesi ve ipin çok sıkı olarak, çividen çiviye dolandırılması gerekiyor. 09-Dalış bilgisayarı: Derinlik, zaman, su sıcaklığını ölçebiliyor, genelde 2 sene pil ömrü var (tabii pil bitme durumunda yedek bir saatin olması önemli). Bu bilgiler ve yaşanılan tecrübeler doğrultusunda, ileride sifonla sonlanabilecek mağaralar için, ek sistemler eklemek mümkün. Operasyonu daha rahat ve güvenli hale getirebilmek, Mağara dalgıçlarının iş yükünü hafifletmek bundan sonraki sifon dalışlarındaki amaçlarımızdan bir tanesidir. İkincisi ise bitti dediğimiz mağaraların devam etme kapasitesini öğrenmektir.
A. Hakan EĞİLMEZ
JEAN MICHEL JARRE’DAN MANOWAR’A MA⁄ARACILIK Metin (Albükrek)’in ilk seyrettiğim dia gösterisinin zamanını hatırlamıyorum ama müziğini bugün bile severek dinliyorum. Jean Michel Jarre. Metin’in o güzel diaları ile new age tarzı Jean’ın müziği gerçekten göğsümü kabartıyor, içimdeki duygulara hitap ediyor ve o an mağaraya gitme hissi uyandırıyordu. Jean Michel’in müziği mağara girdiğimde neler hissettiğimi iyi yansıtan müziklerden biriydi. Sonraları Jean Michel’den sonra Kitaro, Vangelis ve diğer new age müzisyenleri ile tanıştım. Üniversite sırasında metal müzik de dinliyordum ama hiçbir zaman dia seyrederken ve mağaraya gitme hissi uyandıran bir müzik türü değildi benim için. Bu müzik bende sanki keşfedilmemiş uzayın derinliklerine yapılan yolculuğu (nasılsa) hissettiriyordu. Gizemli ve nispeten sessiz. Yıllar geçtikçe, yavaş yavaş “acı çekmek” sloganı ile kamplara gider olduğumuzdan mıdır bilinmez, ufak tefek yara ve berelerim hoşuma gitmeye başlamıştı. 2006 yazında, Taşeli Macar yaylasında BÜMAK etkinliği Bulgarlarla beraber yapılıyordu. Düğün alanı mevkiinde içinde yıllardır aklımda kalan bir cula deliği vardı. 1990’larda BÜMAK zamanında oraya inilmiş ve 100 metrenin altına kadar gidilmişti. Son noktası daralmıştı, işte orası patlatılabilir miydi? Atladık arabalarına ve düğün alanı mevkiine “Manowar” müziği eşliğinde koyulduk yola. Manowar metal müzik yapan bir grup. Arabanın bagajında patlayıcılar, Bulgarlara bakıyorum çaktırmadan, hafif
Ender USULO⁄LU ASPEG
el ve kafa tempoları, ağızda mırıldanmalar, adamlar sanki savaşa gidiyorlar. Sonradan öğrendim meğer Manowar grubu eski çağlardaki destansı savaşları ve yiğitliği müziklerinde yaşatan bir grup. En son araba dururken aklımda kalan son sözler şuydu hoparlörden gelen “Father, father I look up to youuuuu!”. Vay anam! Nerde lan benim kılıcım diyesim geldi içimden. Epik bir şarkının içindeyken gerçeklere dönmüştük. Bulgarlar, mağaraya indi bizde Ali Yamaç’la beraber araba da bekliyoruz. Ali genelde caz ve benzeri müzik türleri sevdiği halde o da tempo tutuyor, biz kılıç şakırtıları arasında bangır bangır müzik dinliyoruz. Bu geziden sonra özellikle Manovar sayesinde tekrar metal dinlemeye başlamıştım. Metal müziği özellikle bende mağaraya giderken sanki bir savaşa gidiyormuşum hissi uyandırıyor. Hiçbir zaman yenemeyeceğimiz bir savaşın bilincinde olarak. Doğayla savaş. Olacak şey değil. Mağarayı bitirmek veya yenmek, olacak şey değil. Doğanın bize izin verdiği ölçüde, önümüze koyduğu bazı engelleri yenecek kadar bir mücadele içine giriyoruz mağaracılıkta. Evet, bir savaş değil de bir mücadeleye gidiyoruz aslında. Bu mücadelenin somut kanıtları ise öte berindeki yara izleri. En son duyduğum ne kadar doğrudur bilemem ama Teo, Krubera’da çok miktarda çantaları takmış kendine mağaradan çıkartırken, fıtık olmuş. Helikopterle hastaneye yetiştirmişler. Sanırım adamın o çantaları yukarı çekerken ki ruh halini anlayabiliyorum. Müzik türüne göre ruh halimiz, gizemli mistik sessizlikle, hiçbir zaman kazanamayacağımız bir mücadele arasında salınım yapıyor.
EYLÜL-EK‹M 2010
CADIKAZANI
9
BCRA DERECELEND‹RME HASSASLI⁄I BCRA derecelendirme hassasiyetini kullanırken hassas ve de duygusal olunmalıdır.
Fatih BÜYÜKTOPÇU DAUM-KAG
Derece 1: Hiçbir ölçüme dayanmayan kroki ya da taslaklar
1 derece yaptık. Eklenik giderseniz haritanızı , mesela Pınargözü koordinatına oturttuğunuzda, Pınargözü mağarasının uzanımını topografik haritaya oturttuğunuzda Rize’ye doğru çıkabilir bu normal karşılayabilirsiniz
Aldım elime kalemi , birde elimde sümüklü mendil parçası vardı üstüne çizdim
Derece 4: Beşinci derecenin şartlarını sağlayamayan ancak üçüncü dereceden daha hassas ölçümler için kullanılabilir.
Derece 2: Gerekli durumlarda birinci ve üçüncü dereceler arasında kalan bir kroki için kullanılabilir
Yaptığım işin ne olduğunu anlayamadım. Derece 3 mü daha hassas yoksa benmi salağım. Bu 5.dereceden hassasta olmadı hopppallla bli bli ebebebe trllliiii
Eğer bir mağaraya girdiğinizde canınız isterse , istediğiniz yerde kafadan, istediğiniz yerde ölçüm yapabilirsiniz. Oldukça derin ve uzun mağara haritaları çizebilirsiniz. Nasıl olsa sizden başkasının girme olasılığı düşüktür Derece 3: Yatay ve düşey açıdan ölçüm hatası +2,5’; uzunluklarda ölçüm hatası 50 cm.; istasyon yeri hatası 50 cm.den az.
Derece 5: Yatay ve düşey açılarda ölçüm hatası +1’; uzunluklarda ölçüm hatası 10 cm.; istasyon yeri hatası 10 cm.den az. Yok aslında 3.dereceden farkımız ama biz İngiliz aristokrasisinin mantığıyız Derece 6: pusula ölçümü derece 5’ten daha doğru
Buı çok süper. Yaptığınız hatalar doğrultu ve eğim ölçümlerinde 2,5 derece ye kadar, poligonlar arası mesafelerde 50cm den az olacak ona göre. Mesela 20cm olabilir. 30 poligonda en az 6m hata veya çok daha fazlası hata yapabilirsiniz. Doğrultularınızı 2.5 dereceye kadar yanlış okuyabilirsiniz.
Yuh be 1 derece hatalı oku derece 5 te. Ondan sonra daha hassasını yaparken 0.5 derece hassas oku. Mesela bu 0.05, 0.004, 0.003 derece gibi değerler okursanız daha hassas olabileceğiniz ve hatta duygusal anlara yaşayabileceniz anlamına gelmektedir
Yuh hipermetroplara… Bundan sonra pusula ve klinoları miyoplar okusun.
Derece 7 : pusula yerine teodolite dayanılarak yapılmış ölçümler.
30 poligonda 2.5 derece hatayı geçtik
10
CADIKAZANI
EYLÜL-EK‹M 2010
Kaç mağaracı teodolit gördü?????????.
Teodolitte 400e veya 360 a bölünmüş sistemler kullanılır. Eeee pusulada öyle. Teodolitin üstündeki eğim ölçmeye yarayan dalgamotorda da ya +90 oklursunuz yada -90. E şimdi pusulayı okurken hata yapan mağaracılar nasıl olacakta teodoliti doğru okuyacaklar. Haaaa demekki eğer teodolit kullanırsanız her durumda 7.derecede ve hatta daha üzerinde hassas ölçümler yapabilirsiniz. Yanlış okuma yapmanız önemli değil. Teododlit kullanıyorsunuz ya! 2: Ayrıntı Belirleme Sınıflandırması Bunu hiç yorumlamaya gerek yok. Ölçümü yanlış olan bir haritada ayrıntı belirtsen ne olur belirtmesen ne olur. Ama arasıra rahibe Teresa heykelleri çizebilirsiniz Yazıma son verirken internetten bulduğum bir paragrafı aktarmadan geçemeyeceğim ……….Örneğin yeni bulunmuş bir mağaranın çizilen ilk haritası çoğunlukla genel bir fikir vermekten öte bir amaç taşımayacağından, çizimin yaklaşık ölçülere göre yapılmasında bir mahsur yoktur……… …………………Öyle ümit ediyoruz ki Türkiye mağara araştırmacıları da bu sistemi benimseyerek standardizasyon eksikliğinin giderilmesi çalışmalarında üstlerine düşen görevi yerine getireceklerdir.
billahide kimseye kulp takmıyorum. Gavur ne yaparsa hatasıyla, doğrusuyla, artısı ile , eksisi ile alıp anında kopyalıyoruz hiç sorgulamadan Öyle veya böyle. Tüm dünyada , tüm akademik kurumların, tüm mühendislik dallarının, jeolojinin, jeomorfolojinin ve dahi mimarların , cümle NASA’nın , kısacası tüm teknik organizasyonlar evrensel teknik resim kurallarını kabul ederken, ölçüm yapan kişiyi doğrudan hatalı iş yapmaya zorlayan ve buna açık kapı bırakan bir standartı neden dayatıyoruz?? Ölçümsüz hiçbir çizim olmaz. Gerçeği ölçersin, zihninde canladırırsın , bunu yaparken bile hayalinde ölçersin. Kağıda çizerken yine ölçersin. Ölçme olmadan hiçbir çizim olmaz. Olan çizimler sadece resim olur. Ölçüm yoksa teknik bir öğe olarak hiç bir şey ifade etmez at çöpe gitsin. Bir çok ülkenin mağaracısıda bildiğim kadar bu sistemi kullanmıyor. Başta eski İngiltere sömürgeleri olmak üzere. Eh ondan sonra muhterem bir zat’ın yazısında yazdığı üzere birbirine benzemeyen saçma sapan ikiz .haritalar çıkıyor. Bunlar çift yumurta ikizi yada babaları farklı. Bundan sonrada çıkacak. Ben yaptım oldu……
Bana şimdi yine kızacaklar. Vallahide
EYLÜL-EK‹M 2010
CADIKAZANI
11
B‹R KURBA⁄ANIN ARDINDAN Bu hikaye geçen yıl -150-170 m’ler de Düdencik mağarasında görünen kurbağanın endemik olma ihtimali üzerine bilim (!) uğruna yapılacak olan ikinci gezinin öncesi yazışmalarıdır. Tarih: 28 Ekim 2010 Metin Albukrek: Arkadaşlar, Kurbağayı bulursanız ne olur canlı çıkartın. Zira büyük bir ihtimal ile yukarıdan düşmüş bir tür olacak. İnceleyip fotoğraflarını çektikten sonra tarlaya salarsınız. Hayvancağız tüm ekibe duacı olur :) İçi 2-3 cm su dolu plastik bir kap içerisinde, hava alması kaydı ile 5-25 derece arasında haftalarca aç durabilir... Muhtemelen aylardır soğukta aç durduğundan kaka yapıp suyu da fazla kirletmeyecektir. Hiç sanmıyorum ama mağara canlısı bile olsa, canlı durmasında fayda var, bir sonraki bir gezide yerine geri indiririz. (o zaman ben de gelirim inşallah:)) Selamlar, Metin Gülşen Küçükali (Metin’e cevaben): Çok şükür bilimsel insanlarız her şeyin başı bilim! Sevgili Metin hatırlarsan aylar önce ateş başı psikanalizinde bizi mağaracılığa iten bilinçaltı imgelerini bulmuş, yaptığımız baca temizliğinde senin Semender Ender’in
12
CADIKAZANI
EYLÜL-EK‹M 2010
“ mağaraya düşen top” takıntısını tespit etmiştik. Benim tespit edemediğimiz takıntımı açıklıyorum: “ mağarada öpünce prens olan endemik kurbağa” Bence bu hikaye gerçek ve Darvin tarafından GRİMM kardeşlere anlatılmış onlarda halkı bu fikre alıştırmak için masal yapmış. Bu uğurda birçok kurbağa öptüm ama kurbağalar karakterli yaratıklar olduğundan bi’ öpücük uğruna kendilerinden taviz verip değişmediler. Ya da kuvvetle muhtemel kurbağa nezdinde prenses olmadığım için kurbağayı öpünce o da prens olamamıştır. Bir ihtimal daha var o da kurbağanın kurbağalık mertebesini çeşitli nedenlerden (hayata tutunma, iş, idealler, ailevi problemler ...) bırakamayışıdır. Öpe öpe tecrübe ettiğim bir gerçek; kurbağa olarak kalsalar yine iyi bazıları da timsaha dönüşüyorlar. Biz bu kurbağayı tabi ki öldürmeyeceğiz... Onu canlı çıkaracağız ve öpünce hemen saniyesinde prense dönüşmesini beklemeyeceğim. Fedakarlıkla, hoşgörüyle, insanlıkla besleyeceğiz kurbağayı ve bir de bakmışız ki yıllardır aradığım endemik prense dönüşmüş, hatta zaten oymuş... Ha dersen ki öpersen prens olacak havalara girecek başka kızlara bakacak öpmezsen hep kurbağa kalacak ha ona. - öpmeyeceğim. ...besleriz artık. Bir ihtimal daha var öpünce çokoprense dönüşen kurbağa onu da yeriz artık. Şimdi bu yazının bilimsel olmadığını iddia eden
Sevgiler Gülşen
beyaz taytlı endemik prensime ne yapmayı düşünüyorsun Sait Hoca? Üniversite de ki bütün deneylerde onun yanında olup destek olacağım. Beni engelleyemezsiniz!
Metin Albukrek (Gülşen’e cevaben)
Havva Yıldırım (Gülşen’e cevaben)
Sevgili Gülşen,
Bir garip aşk hikayesi.
Seni çok iyi anlıyorum. Endemik kurbağayı mağara öpeceksen, çantaya fazla bir SRT takımı koymayı unutma. Sevgiler, Metin Mehmet Sait Taylan (Bir bilim adamı ve biyolog olarak, cevaben ortaya) Keşke, kurbağa epijen bir tür olsa ve bıraksak, ancak videodaki görüntüler bile bazı temel farklılıklar içerdiğini gösteriyor. Canlı bulursak canlı şekilde üniversiteye getirmeye çalışacağız, incelemeler sonucunda eğer yeni tür değilse, “size söz” uygun habitata bırakacağım. Hatta sizinle beraber bırakırız Metin hocam. Gülşen, kurbağadan uzak dur. :) Selamlar Sait Gülşen Küçükali (Sait Taylan’a cevaben) Açıkça görülüyor ki: beni bir tek Metin anlıyor evet hayalimdeki amfibi suda ve karada gidebildiği gibi Srt de yapabilmeli, bu sebepten bir adet srt’i ve iki adet nişan yüzüğünü beraberimizde getireceğiz. Daha sonra düğün damadın evinde yani mağarada olacak. Benim
Düğüne bizi de çağır Gülşen. İki karabin takarız :) Gülşen Küçükali (Havva’ya cevaben) Evet düğüne srt bilen genç yaşlı bütün balkanlar ve Türkiye’den mağaracılar gelecek. karabinde ucuza kaçmayın petzl isterim:) Eğer bu kurbağa da aradığım endemik değilse. Eve bir maymun alacam nasıl olsa bir gün evrim geçirir o gün evleniriz. Kurbağayı bulmak uğruna, bazı arkadaşlarımız daha geziye gelemeden hastalandı, Gülşen cadıkazanı’na düştü, Sait hoca ayak kasını zedeledi, Ender ise belini incitti. Gülşen ve Ender, -150-170 m’ler de köşe bucak kurbağayı aradı ama selle beraber, Gülşen’in öpeceği haberi de sanırız kendisine ulaştığı için kayıplardaydı. Düdencik’e gittik, kurbağayı bulamadık; Endemik mi? Epijen mi? Yoksa bir prens miydi? herhalde hiçbir zaman bilemeyeceğiz.
Metin Albukrek, Gülşen Küçükali, Havva Yıldırım, Mehmet Sait Taylan
EYLÜL-EK‹M 2010
CADIKAZANI
Fotoğraf: Oana CHACHULA
varsa onunla da sabaha kadar tartışırım
13
YAŞAYAN VE YAŞATAN KİREÇTAŞI Deniz, deniz kabukluları, tektonik hareketler, bitki örtüsü, karbondioksit (CO2), su (H2O), karbonik asit (CO2+ H2O = H2CO3 ), kalsiyum karbonat (CaCO3), sedimantasyon ve jeolojik zaman… Bunlar mağaraların oluşumu için bir araya gelmesi gereken bileşenler olarak bilinmektedir. Ancak bu bileşenler arasında öyle biri var ki neredeyse tüm hikâyenin başlangıcı onunla olur. Bu bileşen tabii ki deniz kabuklularıdır. Bilinen çeşitleri yüz bini bulan deniz kabuklarının, tarih boyunca göz alıcı renkleri ve zarif şekilleri nedeniyle süs eşyası olarak ve zaman zaman para yerine kullanılmışlardır. Deniz kabukları ayrıca bilinen en eski tılsımlarda ve büyülerde de kullanılmıştır. Deniz kabukları bunun yanında, çeşitli dönemlerde güçlü bir doğurganlık sembolü olarak düşünülmüş ve doğum sancıları ile kısırlığa karşı yaygın olarak kullanılmıştır. Malakoloji (kabuklu canlılar bilim dalı)’de yapılan araştırmalar sayesinde literatüre her yeni gün farklı türler eklenmektedir. Deniz kabukları, bilinen bu faydaları ve kullanım alanları yanında kireçtaşı oluşumunda da kilit rol oynamaktadır. Tortul bir kayaç olan kireçtaşı, büyük oranda mineral kalsit (kalsiyum karbonat: CaCO3) içermektedir. Kireçtaşındaki kalsitin birincil kaynağı deniz kabuklarıdır. Bu canlıların yaşamları sonlandığında zamanla deniz tabanında ya da mercan kayalıklarında kabukları birikerek kümeleşir. Zamanın (burada bahsedilen jeolojik zaman dilimleridir, 1 cm.lik kireçtaşının oluşumu için yaklaşık 10 bin yıl
14
CADIKAZANI
EYLÜL-EK‹M 2010
Ceyhun ULUDAĞ ASPEG
gerekmektedir.), ısının ve deniz tabanındaki basıncın etkisiyle, deniz tabanında biriken deniz kabukları heterojen yapılarını terk ederler ve çökelerek tortul bir kayaç olan kireçtaşını oluştururlar. Kireçtaşı deniz tabanının ısısına ve basınca bağlı olarak zamanla metamorfoza uğrayarak mermere de dönüşebilir.
İkincil kalsit kaynağı ise aşırı doymuş meteorik (yağmur ve kar) sulardır. Bitki örtüsü ve atmosferden suya karışan karbondioksitten zengin meteorik sular, karalar üzerinde bulunan kireçtaşını (kalkeri) eriterek akarsulara karışırlar ve sonuçta denize dökülürler. Dr. Jeolog Temuçin Aygen, bu süreci şöyle anlatmaktadır (Aygen, 1959, s.29): “… Karbonik gazı havi meteorik menşeyli sular karalar üzerindeki kalsiyum mürekkebatını eritirler. Erimiş bir halde suyun terkibinde bulunan tortu (süspansiyon) halindeki bu maddeleri (ki bunlar ekseriya bikarbonat dö kalsiyum yahut sülfat dö kalsiyum solüsyonu halindedirler) dereler, çaylar ve nehirler,
göl veya denizlere götürürler. Bu şekilde depresyonlarda tortullaşma (sedimentasyon) başlar ve kalkerler teşekkül eder. Bütün jeolojik devirler boyunca bu olay devam edegelmiştir. Halen, nehirlerin ve bütün tatlı suların denizlere senede takriben bir milyar ton kalsiyum götürdüğünü söylersek (sülfat ve karbonat halinde) bu hadiselerin vüs’atı hakkında bir fikir vermiş oluruz…” Görüldüğü gibi kireçtaşının iki temel kalsit kaynağı bulunmaktadır. Burada dikkati çeken nokta, kireçtaşının denizlerde oluşması ve oluşumu için mutlaka deniz kabuklarına ihtiyaç duymasıdır. İkincil kalsit kaynağı olarak gösterilen meteorik sularda bulunan kalsiyum da açıkça anlaşılacağı üzere, denizlerde oluşumunu tamamlamış kireçtaşının tektonik hareketlerle deniz seviyesinin üzerine çıkması ve meteorik sularda bulunan karbondioksit yardımıyla erimesi sonucunda ortaya çıkmaktadır.
Kabuklu deniz canlıları, büyük oranda kireçten teşkil olan kabuklarını denizdeki kalsiyum solüsyonundan alarak oluştururlar. Bu nedenledir ki kabuklu deniz canlıları ve dolayısıyla organik birikimli kalkerler tatlı suların denizlere döküldüğü kısımlarda daha büyük oranlarda görülmektedir (Aygen, 1959, s.29). Başka bir deyişle, yüz binlerce yıl önce ölmüş olan kabuklu deniz canlıları, yeni kabukluların oluşumunda kilit bir rol oynamakta, adeta kendilerinden sonraki jenerasyona hayat vermektedirler. Bunun bilinen örneklerine florada rastlansa da faunada böyle bir yaşam desteğine daha rastlamanın mümkün olmadığını söylemek yanlış olmayacaktır. Sonuç olarak, bu destek (kalsiyum döngüsü) devam ettikçe mağaraların oluşumu da devam edecektir.
Derleyen ve tercüme eden Ceyhun ULUDAĞ
Kaynakça : AYGEN, Temuçin, Mağaralar ve Yeraltı Irmakları (Speleoloji), DSİ Umum Müdürlüğü Neşriyatı, 1959, Ankara. EYLÜL-EK‹M 2010
CADIKAZANI
15
SPELEOSANAT
Karstik Nefesler Kimi kanallıdır kimi olur delikli
Yavaş içmek lazım usül erkan gereği
Keskin bıçak benzeri olur üstleri
Al eline şimdi sen kafi gelecek bir şişeyi
Lapya diye nam salmıştır adları
Şişenin ağzına tak güzelce bir huni
Bunlardır karstın en küçük cinsleri
Boşalt damacanadan şarabı azar azar içeri
Aşk ile erirler lapyalar olurlar serseri
Seyret nasıl salına salına şarab akar
Gök şarabını içtikçe açılır onları içleri
Hızlı dökme sakın şarabı huni dolar taşar
Sevdaları büyür olur umman gibi kalpleri
Fazla dökülürse eğer şişeden etrafı şarab basar
Dolin denir bunlara tabak gibi olur dipleri
Işte düdenlerin hepsi böyle çalışır insan şaşar
Dolinler zamanla genişler derinleşir
Şu düdenlere akan su kan gibi şarab olsa
Dolin çukurları ayrı sevgili gibi birleşir
Dayasa kadehini, harguş zevkle dolsa
Uvala denir bu koca sevdanın adına
Içsek kana kana aşkın şarabından
Bunların dibinde düdenler gelişir
Mecnun olduk biz o vefasızın sevdasından
Lapya dolin uvala hepsi ayrı bir muamma Polyedir bunların ağabeyleri olur onda bir arıza Hum derler adına şahittir o tüm olanlara Erimez o asla orada kalır bin yıllarca Bak iyi dinle veriyorum şimdi sana bir kıssa Görürsen eğer bir polye ve uvala etrafta
Inersin belki metrelerce yerin dibine sen orada Olsun elinde bir damacana tavşan kanı şarab Fazla gelir bir insana on litre şarab
16 16
CADIKAZANI CADIKAZANI
EYLÜL-EK‹M 2010 2010 MAYIS-HAZİRAN
Fotoğraf: Ender USULOĞLU
Etrafına iyi bak mağaralar bulursun burada
BİLİYOR MUYDUNUZ?
Derleyen: Ender USULO⁄LU
Türkiye’nin en uzun tek inişi? Dünya’daki en uzun tek iniş nerededir? Son zamanlarda Türkiye’deki mağaracı ekiplerin karşısına çıkan uzun inişlerden sonra aklımıza geldi. Gerçekten Türkiye’nin en uzun inişi neredeydi? Araştırdık ve Akseki’deki Bucakalan Obruğu olduğunu gördük. En azından literatürdeki buydu. Bucakalan Obruğu, normalde -345 m derinlikte bir obruk olmakla beraber bu 345 m’nin, 305 m’si tek iniştir. Yalnız bu inişin 305 m olarak ölçülmesinde ufak bir gölge vardır. Fransızlar en son dibine kadar inmemiştir. Yani kısacası havadan bir şekilde ölçülmüştür. Sanırız yanılma payı olan bu inişi, tekrar ve düzgün bir şekilde ölçmek yerinde olacaktır. Dünya’daki tek uzun mağara ise Slovenya’da Kanin dağlarında bulunan Vrtoglavica mağarasıdır. Bu mağaradaki uzun iniş 603 m’dir. Yani bizdekinin neredeyse iki katıdır.
EYLÜL-EK‹M 2010
CADIKAZANI
17
YAŞADIKLARIMIZ
ha lkın ASPEG ve ESM AD ’ın Esk işeh ir
Bu yıl ka bla kla r bo l mağa
a kor kul u an lar yaşattığı dak
ika lar !
Bira z bag ajımız var eve t ama bu bizi ara bay a alam ama nıza seb ep olm ama lıydı...
Et kin lik so nr ası ne rede
ra cı ve rdi .
ın ı m ağa r a cın ır. H e r b aşa rıl rd a v i r b ir d iğe a r k a sın d a
e an a un su r M ağar acı be sle nmes ind ya rdıml aşm a.
Tro ik a
M ağar a ön ce si bi r se vg i bi r k uc ak laşm a sa n atı ol ar ak güreş.
ağız sa HEDEF-mük emmel
18
CADIKAZANI
ğlığı!
EYLÜL-EK‹M 2010
s e n i ço Am a b e n eş. C e m k a rd
k s e v iy o r
um
ols a uy un ur.
ABSTRACTS page 4
This section reveals the life of famous French caver Norbert Casteret. Çovurmatepe-6/Eşekçukuru Düdeni Siphon diving attempts page 6 As ASPEG, we started to include cave diving to our activities. Our aim is to pass the siphons and extend the cave research beyond. Hakan, our responsible member for cave diving in ASPEG initiated cave diving trips. This article is about the attempt to dive in the siphons of Eşekçukuru sinkhole. Eşekçukuru sinkhole is the second biggest cave that has the drainage area in Küre national park, Kastamonu. If we can pass these siphons, the cave we strongly believe, will continue. Hakan in this article explains the technical equipments that he used. Caving from Jean Michel Jarre to Manowar
page 9
Ender Usuloğlu shares his experience with music. In old times, whenever there is slideshow and particulary Metin Albukrek’s slideshows, the music was new age and usually was Jean Michel Jarre. The new age music reflected the mystic environment of caves according to author. Later in life, stil caving, heavy metal music makes way to his listening. This kind of music reflects the struggle of mankind to nature although we all know that a war cannot be won. With different spectrum of music, reflects occilation of caver’s spirit. BCRA grading in maps
page 10
The author criticizes the BCRA grading
of the accuracy of the drawn cave maps. In Turkey, almost every caver and club uses this grading system in their mapping. Author believes that BCRA grading is not good enough and should set up our own grading system in Turkey. After a frog
page 12
This article is series of e mailings before Düdencik caving trip. The aim of the expedition is to extract the frog which experts believe it is a new kind. In april, it was videoed. E mails between our members reflects the funny side of the expedition where desperately one woman member wants to kiss the frog and expects frog to turn into a prince with white tights. Living and Let live Limestone
page 14
This article explains the origins of limestones and how it is formed. Speleoart
page 16
We have another poet from our caver friend Fatih Büyüktopçu. It is a special poet called NEFES. This Nefes poet is a tribute to limestone and karst in general. Did you know?
page 17
This section covers the longest pit in Turkey and compares it with the world. The longest pit in Turkey is bucakalan cave where the pit is 305 metres. Our caving life
page 18
These are the some pictures from september and october expeditions and camps…Have fun.
EYLÜL-EK‹M 2010
CADIKAZANI
Fotoğraf: Ender USULOĞLU
Speleoculture
19