Karanlığı Fotoğraflamak V
2
Chris Howes
Zindan Mağarası
5
Ender Usuloğlu
Bolkar Dağlarında Karst ve Mağara Araştırmaları
6
Fatih Büyüktopçu
Peynirçiçeği Hatıratı
10
Çağan Çankırılı
Ayı Saldırısı Çağan Çankırılı
11
YARASALAR- Kışın Yaşadıkları Yerlere Dair Ekolojik Yönleri Oana Chachula
14
Keşif Hayatın Ta Kendisidir Gülşen Küçükali
16
Kurtgirmez’de Gece Yürüyüşü Nuray Ada
20
Değişik Hazlar Gökhan Özyaman
21
Dikkat ! Hazineciler ! M.Sait Taylan
23
Abstracts 25
Bülten Ekibinden...
Bu Sayıda... Gezi ve Etkinliklerden kısa kısa...1
2009’un son Cadı Kazanı…
Speleokültür-Karanlığı Fotoğraflamak V.....2
Biz yine günler ve geceler boyunca, zorlu bir yolculuğun sonunda, ayak bastığımız kimsenin bilmediği yerleri ve hikâyelerimizi topladık.
Böylece heyecanın, korkunun ve sevincin bir arada yaşandığı keşif duygusunu fotoğraflarla ve yazılarla somutlaştırmaya çalıştık.
Yaşadıklarımızı ve yaptıklarımızı bildiklerimiz ve öğrendiklerimizle harmanlayıp mağaracılık adına ortak belleğimizi oluşturan Cadı Kazanı’nın içine atıyoruz.
Zindan Mağarası.....5 Bolkar Dağlarında Mağara Araştırma.....6 Peynirçiçeği Hatıratı II....10 Ayı Saldırısı....11 Biliyor muydunuz?....12
Speleosanat....13 Yarasalar....14 Keşif Hayatın Ta Kendisidir....16 Kurtgirmez’de Gece Yürüyüşü...20 Değişik Hazlar....21 Dikkat! Hazineciler....23
ASPEG olarak biz tüm bu yaptıklarımızdan keyif alıyoruz size de keyifli okumalar ve bol mağaralı yıllar dileriz.
Yaşadıklarımız....24 Abstracts....25
Bülten Ekibi
Katkıda Bulunanlar
Gülşen Küçükali (Gezi ve Etkinliklerden kısa kısa) Sinan Poyraz (Biliyor muydunuz?) Ender Usuloğlu (Speleosanat, Speleokültür, yayına hazırlama)
Ön Kapak Fotoğraf: Kayaağıl Obruğu, Akseki Ender Usuloğlu Arka Kapak Fotoğraf: GidengelmezlerSonbahar Ender Usuloğlu Yazılar: Nuray Ada, Fati Büyüktopçu, Çağan Çankırılı, Oana Chachula, Gülşen Küçükali, Gökhan Özyaman Mehmet Sait Taylan, Ender Usuloğlu Son Okuma: Ludmilla Büyüm
ASPEG Anadolu Speleoloji Grubu www.aspeg-tr.org info@aspeg-tr.org © Tüm hakları saklıdır. Bülten içeriği kaynak belirtmek şartıyla ticari olmayan amaçlarla kullanılabilir.
Gezi ve Etkinliklerden kısa kısa ... MAD, geleneksel yılbaşı yemeğini düzenledi, ASPEG de 2.yılbaşı yemeğini düzenleyerek, gelenekselleştirmeye başladı. ASPEG 2. Olağan Genel Kurul toplantısı 26 Aralık’da gerçekleştirildi. BUMAD-BÜMAK-İTÜMAK Kızılin Mağarası 26 Aralıkta Kızılin’e yapılan gezide yeni kollar bulundu ve mağara devam ediyor. Taş düşme tehlikesi mağarada ciddi boyutlardadır. MADAG, Temirözü Eğitim Gezisi 19-20 Aralık’ta gerçekleştirildi. Mağaracılık Federasyonu 17 Aralık 2009’da kurulmuştur. Camiamıza hayırlı ve uğurlu olsun. ASPEG-Topkapı Sarayı’ndaki 7. çalışma tamamlandı. Harem, Cariyeler Havuzu yanındaki eyvanın altında uzanan ve geçen hafta son anda öğrenilen sarnıca inilmesiyle Topkapı Sarayı çalışmaları aralık ayında bitmiş oldu. İTÜMAK 15 Aralık’ta belgesel gösterimi yaptı İTÜMAK Verekuyu Mağarası Gezisi 12 Aralık’ta düzenlendi. EGEMAK 5 Aralık 2009 tarihinde 2.Olağan Genel Kurulu’nu yapmıştır. İTÜMAK Beygir Düştü Mağarasına 19 Kasım’da haftasonu değerlendirilerek gezi düzenlendi.
Hacettepe Üniversitesi’nin düzenlediği V. Doğa Sporları ve Bilim Sempozyumu çerçevesinde “Doğa Sporlarında Kurtarma ve İlk Yardım Paneli”ne derneğimiz üyesi Tulga Şener katıldı ve, “Mağara Kazalarında Kurtarma ve İlkyardım” başlıklı bir sunu gerçekleştirdi. 5.Doğa Sporları ve Bilim Sempozyumu Sempozyumu Ankara’da yapıldı. ASPEG Ayvaini Mağarası Ölçüm Çalışmalarına Başladı Türkiye uzunluk sıralamasında dördüncü olduğu tahmin edilen mağarayı, hak ettiği hassasiyetle ölçmeye gayret ediyoruz. Bu uzun süren bir çalışma olacak. İlk girişte 197 metresi daha önce ölçülmemiş kol olmak üzere toplam 521 metre ölçüm alındı. MAD 29 Ekim-1 Kasım 2009 tarihlerinde, İz Tv’de Şubat ayında yayınlanacak belgeselin gerçekleştirmek amacıyla , Konya-Güneysınır’daki Güvercinlik Mağarası’na 11 kişinin katılımıyla 4 günlük bir etkinlik düzenlendi. ASPEG 29 Ekim Küre Milli Parkı Gezisi Küre Milli Parkı Projesi kapsamında Bartın-Arıt bölgesi gezisinin amacı daha önce bölgeden toplanan ihbarları değerlendirmek ve biyolojik örnek toplamak oldu. Üç mağara bulundu bunlardan biri su çıkan aktif bir mağara. ASPEG 29 Ekim Akseki Gezisi Gezide, -64 metrelik tek inişi olan Güvercinlik Obruğu, -38 metrelik tek inişi olan Serabeli Dipsizi, -46 metrelik tek inişi olan Dikmen Obruğu, -110 metre uzunluğundaki Kaya Ağılı Obruğu ve Dikmen yolu üzerinde 3 metrelik dikeyle başlayan 10 metre uzunluğundaki Dikmen Yolu Deliğini ölçüldü.
ASPEG 26 Kasım Dağlı Kuylucu Gezisi ASPEG, Dağlı Kuylucu Cık Deliği’ne döşeme ve derin mağara deneyimi kazanmaya gitti. İkinci gün -280 mt ile dibe ulaşan ekip için dışarıda ve içerideki soğuk hava şartları zorlayıcı olsa da döşeme ve dikey mağara deneyimi için yararlı bir gezi gerçekleştirildi. HÜMAK, 26 Kasım Devrekani Kastamonu’da eğitim gezisindeydi. ASPEG 26 Kasım Kurtgirmez Gezisi Bir kez daha Pınarbaşı Paşakonağı’nda olan ASPEG’liler üç gün boyunca Kurtgirmez bölgesinde yeni mağara peşinde koşuldu. Toplamda yedi mağara ölçülerek, haritaları çizildi ve yayımlandı. BUMAD 27-30 Kasım tarihlerinde Tahtalı Dağı’nda yüzey araştırması yaptı. MAD 13-14 Kasım 2009 tarihinde Ankara’da Cadı Kazanı
Kasım-Aralık
2009
1
Speleokültür KARANLIĞI FOTOĞRAFLAMAK (YERALTI VE IŞIKLI FOTOĞRAF ÇEKMENİN TARİHÇESİ V) Chris HOWES MAGNEZYUM: BİR DÖNEMİN BAŞLANGICI II Smyth ilk önce emülsiyonla ilgilendi. Yaygın biçimde kullanılan plaka yönteminin iki türü vardı; ıslak, kuru. Scott Archer’ın buluşundan icat edilen ıslak plaka yöntemi popüler olmakla beraber sıcak ve kumlu ortamda ideal olmaktan uzaktı. 1864 yılında fabrika yapımı kuru plakalar pek bilinmiyordu. Normalde, plakalar eter ve barut pamuğundan imal, en önemli nokta plakaların kurumasını engelleyecek bir malzemeden yapılmasıydı. Birçok malzeme denenmekle beraber en son yumurta akı hem yapıştırıcı hem de ıslak tutmak için kullanıldı. Bu, denenen malzemeler arasında en işe yarayandı; ucuz, saydam ve yapışıktı. Islak plakalar yerine, sıcak ve kumlu ortama daha rahat gidecek olan kuru plakalardı, ancak ıslak olanlara kıyasla ışığa daha az hassas olmaları ve imgelerin netliğinin daha düşük olması nedeniyle pek de tutulmadılar. Yine de, kimyasallardan, karanlık oda ekipmanlarından kurtulmak ve daha hafif olmak için Smyth kuru plakalar kullanmaya karar verdi, ama bu seferde başka bir fikir aklına takıldı? Piramitlerin içinde fotoğraf çekebilecek miydi? Brothers’ın Manchester’da karanlık odada magnezyumla fotoğrafçekimi yapmakla ilgili çalışmaları duyulmaya başlamıştı. İlk resmi bilgiler, İskoçya Fotoğraf Derneği’nin 8 Mart 1864’deki toplantısına, Edinburg’a ulaştı. Küçük parçalar halinde magnezyum yakıldı, bu metalle ilgili yazılan makaleler ve bilgiler okundu ve Brothers’ın ürettiği fotoğraflar paylaşıldı. Öte yandan, Sidebotham Smyth de keşif hazırlıklarında yardımcı oluyordu. Hazırlıklar yapılırken hala yeraltında çekeceği fotoğraflar konusunu düşünüyordu. Kuru plakaları kullanma konusu hala hassastı. Pahalı olan magnezyumu ıslak plakalara göre yarı yarıya kötü bir sonuç verecek bir
fotoğraf için kullanmak yerine ıslak plakalar kullanmak ve magnezyumdan tasarruf etmek daha mantıklıydı. Bu nedenle, normal bir kamera yerine Smyth yeni, daha ufak ve Mısır’ın şartlarında kullanabileceği bir kamera tasarlamaya başladı ve böylelikle Frith’in yaşadığı problemleri bir şekilde bertaraf etmeyi umuyordu. Prensipte kullanımda ve taşımada ekipmanlarını ufak, hafif ve kolay kullanılır tutmak istiyordu. Frith’in başına bela olan sıcak, kum ve sinekleri düşündüğünde, Smyth ıslak plakaları ve kimyasalları kamera içinde tutacak şekilde tasarladı. Hem boyuttan hem de ağırlıktan tasarruf etmek için elinde zaten var olan 3*1 inçlik cam plakaları seçti: Mikroskop camları. Smyth için Edinburg’lu marangoz ustası John Air tarafından biraraya getirilen kamera sistemi bir başyapıt niteliğindeydi ve ihtiyaçlarına cevap veriyordu. Lensler uzatılmış koruma kapağı ile korunuyor ve sadece 1 inçlik çok ufak kare negatifler veriyordu. Lenslerin arkasında oldukça yaratıcı bir şekilde yaylı, sarsılmayı engellemek için, elle kontrol edilebilen diyafram vardı. Ön plana daha fazla ışık gelebilmesi daha düzgün negatif elde edebilmek ve daha fazla ışık alabilmesi için diyaframa özel bir şekil verilmişti. Kameranın arkasında su geçirmez sert kauçuktan yapılma plakaların vidalandığı bir bölüm vardı. Kutunun önünde lensleri koruyan ve tam 1 inçlik, optik açıdan mükemmel cam ile onun önünde kayan siyah metal plaka vardı. Sistemin güzelliği, ıslak plakaların uzun süreler boyu hassas kalması, kurumamasındaydı. Sabahtan plakaların hazırlanması, öğlen çekim yapılması ve akşama istendiği vakitte negatif alınması yani kısacası uzun süreler bekleyebilmek çok iyiydi. Frith’in yaşadığı problemler çözülmüştü. Denklaşörlere de metal bir çubuk yaptıran Smyth, bu makinedan iki tane yaptırdığı için stereoskopik fotoğraflar da çekebilecekti. Sistem hatasız çalışıyordu, Smyth’in yaptığı buluş muhteşem olmakla beraber kendisi çok böbürlenmiyordu. Yeni kameraları, magnezyumu ve eşiyle birlikte Kasım 1864’te Mısır’a doğru yola çıktı. Smyth’in projesi basında yer almakla beraber gidişi sessiz oldu, kimsecikler yoktu. Yine de magnezyumun kullanılması alkışlandı. Eylül 1864 itibarıyla, Brothers portre çekimlerinde magnezyum kullanımında ustalaşmıştı ama magnezyumun gerçek değerini göstermek için daha iddialı bir girişimde bulunmayı düşündü. Smyth
2
Cadı Kazanı
Kasım-Aralık
2009
piramitlerin içinde fotoğraf çekerken magnezyum kullanacağını ilan etmişti. Neden eve yakın bir yeraltında/mağarada olmasın ki? Yeraltında fotoğraf çekmek, ziyaretçilerin yeraltına girmesinde aydınlatma olarak kullanılan Bengal ışığı kullanılması ile teşebbüs edilmiş olabilirdi ama Bengal ışığı genelde kalın bir duman çıkarıp tavanları ve duvarları siyaha boyuyordu. Ortamın duman altı kalması bile Bengal ışığı ile fotoğraf çekimini anlamsız kılıyordu. Brothers’ın amacı bir yeraltı fotoğrafı çekmek değil, magnezyum ışığının çok iyi olduğunu kanıtlamaktı. Yeraltında fotoğraf çekmeye iten fikirler ne olursa olsun Brothers bunu yapacaktı ve Derbyshire’a bağlı Castleton bölgesini bu işi gerçekleştirmek için seçti. Castleton Köyü civarında dört tane mağara turistik amaçlı kullanıma açıktı ve 27 Ocak 1865 tarihinde Brothers, iki arkadaşı ve teknik bir sürü ıvır zıvır fotoğraf malzemeleri ile Blue John Caverns’ın kapısındaydı. Ne yazık ki, mağara kapısı kilitliydi, soğukta beklemeye mecbur kaldılar. Kapı açıldıktan sonra iki arkadaşı ile beraber mağaranın merdivenlerinden aşağıya indiler. Yeterince büyük bir salon bulduklarında, üçayağı hazırlayıp etrafı incelemeye koyuldular. Tavandan üzerinde mum artıkları olan eski bir şamdan makara ile asılıydı. Turist sezonunda bu daha yukarı çekilip kalker kristallerin parlaması sağlanıyordu. Yerde, orda burda kayalar ve duvarlarda oluşum perdeleri vardı. Brothers, stereoskopik kamera kullanıyordu. Bu kameranın iki lensi vardı ve hafif değişik açılardan çektiği görüntüler, stereoskopik görüntüleyici ile bakıldığında üç boyutlu, gerçeğe yakın bir görüntü veriyordu. Her şeyi hazırladıktan sonra, Brothers ilk çekimi yaptı, magnezyum sol taraftan yakılmıştı ve oda çok iyi aydınlanmıştı. Pozlama süresi 5 dakika sürmüş ve sonra negatifin banyosu yapılmıştı. Ne yazık ki, poz sisli çıkmıştı. Ya sıcaklık farkından ya da Brothers ve arkadaşların nefeslerinden çıkan buhar bir şekilde pozu etkilemişti. Sonuçta ne olursa olsun, yanan magnezyumdan çıkan duman çok fazlaydı ve daha başka çekime imkan vermiyordu. Toplandılar ve çıktılar. Bir haftadan kısa bir süre sonra, Edebiyat ve Felsefe derneği üyelerine sonuçları gösterirken her ne kadar poz dumanlı veya sisli olsa da, magnezyumun karanlığı çok iyi aydınlattığını kanıtladığını iddia ederek onun için bu deney bitmişti. Brothers Dünya’da ilk defa magnezyumu ışığı kullanarak yeraltında ve ilk defa mağarada fotoğraf çeken kişi olmuştu.
Cadı Kazanı
Kasım-Aralık
Hemen arkasından Jackson, dünya’daki ilk maden fotoğrafını çekmişti. Kamuoyuna göre, Nadar kemikler, kafatasları ve yeraltı dünyası ile epey ilgi çekmişti. Buna kıyasla, Brothers ve Jackson’un pozları sıkıcıydı. Bununla beraber, Smyth Mısır’daydı ve büyük piramit içindeki kral mezarının fotoğrafını çekmek için uğraşıyordu. Kendi icadı olan kamerasına alışmasına rağmen mezar odasında pozu çekmeye çalışırken magnezyum ile deneyimi yoktu. Hazırlandıktan sonra önce 60 granül (yaklaşık 4 gram) daha sonra 100 granül ve sonra 120 granül negatifleri iyi çıkarması gerekirken giderek daha silik çıkarttı. Magnezyum, kimyasallar ve yağlardan çıkan duman ortamı kötüleştirmiş ve her poz çok kötü çıkmıştı. Günlerce uğraştıktan sonra birkaç tane düzgün pozlanan fotoğraf elde etmişti. Bu fotoğraflardan bugüne sadece 4 tane kalmıştır. Yeraltında çektiği fotoğraflar hakkında ilk iletişimi Magnezyum Metal Şirketi’nden William Matner yapmış ve mektup yazmıştır. William Matner bu fırsatı hemen değerlendirip, mektubun “The British Journal of Photography” ve “The Photographic News” da yayımlanmasını sağlamıştır. Smyth aynı zamanda 1 inçlik plakalar kullandığı için negatifleri de çok ufaktı. Büyük boyutlarda basabilmek için büyüteçli bir alet lazımdı. O günlerde hangi boy fotoğraf elde edilmek isteniyorsa o boyda plakalar kullanılıyordu genelde. Büyüteçle ufak negatiften basmasına rağmen Smyth fotoğrafların kalitesinden pek de bir şey kaybetmemişti. Fotoğraflar çok güzel çıkmıştı. Fotoğrafçılık camiası ve kamuoyu Smyth’in çektiği fotoğraflardan ve magnezyum kullanarak çekilen yeraltı fotoğraflarından oldukça etkilenmişti. Neden? William White Eylül 1865’de sormuştu mağaraların, mezarlıkların, madenlerin fotoğraflarını çekemez miyiz? diye. İngiliz Derneği 35. yıl toplantısında herkes dikkatle kendisini dinliyordu. White, magnezyum yakmanın her türlü yönünü açıklayan, magnezyum lamba çeşitlerini de içeren, bir makale yazmıştı. 1866 yılının sonuna gelindiğinde magnezyumun fiyatı üretim ve satış arttıkça düşmüştü. Daha sonraki yıllarda magnezyumun başka kullanım alanları bulunmasına rağmen Brothers ve Smyth sayesinde en iyi kullanım şekli fotoğraf çekimlerinde olmuştur. Derleyen, çeviren: Ender Usuloğlu
2009
3
Kaynakça: ―To Photograph Darkness: The History of Underground and Flash Photography Chris Howes, 324 sayfa, 1989, Yayımcı Alan Sutton Publishing, Gloucester, İngiltere Fotoğraflar: Ender Usuloğlu
Soldaki fotoğraflar: Brothers tarafından mağarada çekilen ilk (stereo) fotoğraftır. Fotoğraf 1865 yılında Blue John Mağarasının kristal salonunda çekilmiştir.
Soldaki fotoğraf: Smyth tarafından büyük piramidin kral mezar odasında çekilmiştir. Fotoğrafta, gölge gibi çıkan 2 arap ve eşi Jessica vardır. Dikkatli baktığınızda sağda ve solda magnezyum’dan saçılan kıvılcımlar görülmektedir.
İlk parmakla döndürülen magnezyum yakma aleti. Sol taraftaki çembere sarılı magnezyum şeridi ortada tutulan mekanizma ve parmakla yansıtıcıya iletilen magnezyum şerit.
4
Solomon ve Grant’in magnezyum şerit yakma aleti. Bu sistem yaklaşık 30 yıl kullanılmştır.
Cadı Kazanı
Kasım-Aralık
2009
Zindan Mağarası
Ender USULOĞLU (ASPEG) Isparta’nın Aksu ilçesinin dışında turizme açılmış olan Zindan Mağarası’nı Düdenyayla gezisinden fırsat bilerek ziyaret ettik. Zindan Mağarası 765 m uzunluğunda olup 300 metreyi aşkın bölümü ışıklandırılmıştır. Ziyaretimizi ağustos ayında yaptık. Genel izlenimimiz, böylesine güzel bir mağara nasıl bu kadar sahipsiz bırakılabilir, oldu. Türkiye’de her şeyin kâğıt üstünde sahibi olmakla beraber bu mağaranın sahipsiz olması açıkçası bizi çok düşündürdü. Sahipsizlik fikrini düşündüren nedenleri aşağıda sıraladık. Umarız yetkililer bu konularda bir şeyler yaparlar ve gelir sağlayan bir işletmeyi olması gerektiği gibi işletirler; yani koruyarak. Koruma olmadan geri dönülemez şekilde hasara uğrayan mağaralarımız yavaş yavaş olmaktan çıkmaya başlayacaklardır. Aslında turizme açılan mağaraların kaçta kaçı ekonomik kazanç sağlamakta sorgusunu irdelemek lazım ama burada yerimiz yok. Kötü işletmenin işaretleri 1. Rehber yok. Böylesine hem arkeolojik hem de jeolojik güzellikleri olan bir mağarada mutlaka ve mutlaka rehber olması lazım. Bu mağara, turistlerin kendi başlarına hiçbir bilgi almadan sadece güzelliklere bakarak gezip dolaşacağı bir mağara değildir. Bu mağara, içinde tarih ve birçok hikâye barındırmaktadır; hem arkeolojik hem de jeolojik. Rehberin olmaması yüzünden en büyük zararı yine turistlerin (bilgisiz, ne yaptığını bilmeyen, bir sarkıtın belki yüz belki binlerce yılda oluştuğunu bilmeyen) kendileri vermektedir.
2. Önündeki geç Roma döneminde kalıntılarda yapılan kalitesiz eklemeleri görmek için sanırım arkeolog olmaya gerek yoktur. 3. Mağara içindeki sayısız “Ahmet buradaydı. Şeyda Mehmet’i seviyor” gibi sonu gelmeyen duvar yazıları maalesef geri dönülemez hasar vermektedir. Oysa belli zamanlarda rehber eşliğinde girilse, hasar oluşmadan, rehber tarafından rahatlıkla engellenir. Ayrıca, bir rehberin bu mağaradan para kazanması da mağaraya karşı daha duyarlı olmasını sağlayacaktır. Turistlerin kendi başlarına gezezebilmelerinden aldıkları cesaretle yanlarına hatıra almak için kırdıkları sayısız sarkıt ve dikitleri saymadık. İnanılmaz bir biçimde güzelim oluşumlar gözünüzün önünde kırılmış bir şekilde durmakta… Şimdilik… Yakında o da kalmayacak. 4. Işıklandırma, devamlı yanan lambalar yerine sensörlü olmalıdır. Sürekli yanan ışıklar yüzünden yavaş yavaş mağara duvarlarında yosunlaşma başlamıştır ki bu da soğuk ışık kaynağı kullanılmadığını göstermektedir. Buradan yetkililere sesleniyoruz, rehber ve ışıklandırmayı doğru düzenleyerek birçok hasarın önüne geçilebilir. Binlerce yılda oluşmuş doğal güzellikleri KORUYARAK ekonomik katma değerini KORUYALIM yoksa yakında o da kalmayacak.
Fotoğraflar: Gülşen Küçükali
Cadı Kazanı
Kasım-Aralık
2009
5
Bolkar Dağlarında Karst ve Mağara Araştırmaları Fatih BÜYÜKTOPÇU (DAUM-KAG)
Bolkar Dağları, Türkiye’nin güneyi boyunca uzanan Toros Dağları’nın orta kısmına verilen addır. Konum olarak kuzeyde Karaman - Ereğli ilçesi, güneyde Mersin-Erdemli ilçesi, batıda Mersin-Mut ilçesi, doğuda ise Adana-Pozantı ilçesi arasında kalmaktadır.
Bolkar Dağlarının en yüksek noktası Medetsiz Tepesidir (3524m). Medetsiz Tepesinin çevresinde yükseklikleri 3000m ye yaklaşan bir çok zirve vardır. Karayelek Dağı, Kızılgöl Dağı bunlardan bazılarıdır.
değinelim. Bolkar dağları, güneyden gelen tektonik basınçlarla kuzeye doğru devrilmiş bir antiklinaldir. Bolkarların yüksek kısımları, kuzeye devrik antiklinalin üzerinde yer alır Bolkar Dağlarında bütün jeolojik devrelere rastlanır. Hakim litolojiyi kireçtaşı oluşturmaktadır. Bölgede Paleozoik yaşlı formasyonlar Yüksek Bolkar dağlarında görülürken, Mesozoik kireçtaşlarına Yüğlük Dağı ile Yıldız Tepe arasındaki bölgede rastlanır. Tersiyer yaşlı formasyonlar ise Ayrancı ve çevresinde bulunur. Bölge 3 kısımda incelenmektedir.
Bu kısımlar şunlardır Yüksek Bolkar 2500m-3500 Orta Plato : 2000-2500 Alçak Kesimler : 1500-2000
Şimdi kısaca Bolkar dağlarının jeolojik yapısına
6
Cadı Kazanı
Kasım-Aralık
2009
Bolkar Dağlarında her türlü mikro ve makro karstik şekillere rastlamak mümkündür. Ancak bu şekillerin önemli kısmı Jura-Kretase yaşlı kireçtaşlarında bulunur.. Jura-Kretase kireçtaşlarına ise 2600 – 2000m seviyelerinde rastlanır. Bolkar Dağları’nın gerek yüksek sektöründe gerekse daha aşağı seviyelerinde ( 1800m ye kadar) yüzeysel akış nerdeyse hiç yoktur. Bunda en büyük etken bölgenin büyük kısmının kireçtaşlarından oluşmasıdır. Yağmur, kar gibi yağış suları bölgenin jeolojik yapısı nedeni ile kısa sürede yeraltına sızarak, yeraltı akışlarını beslerler. Bu yeraltı akışları daha aşağı kotlarda (1600-1800m) karstik kaynaklar olarak yeryüzüne çıkarlar. 1994 yılından bu yana devam eden araştırmalarda 200 mağara bulunmuş ve haritalanmıştır. Bu mağaraların derinlikleri 10 ila 245m arasında değişmektedir. Araştırmalar sırasında tespit edilen mağaraların büyük kısmının NESW doğrultusundaki kırık hatları üzerinde bulunduğu ortaya çıkmıştır. Kırık hatları üzerinde yoğunlaştırılan çalışmalarda yüksek sektörden
Cadı Kazanı
Kasım-Aralık
toplanarak yeraltına sızan yüzey sularının, bu kırık hatları boyunca gelişen karstik kanallar ağı ile NE-SW doğrultusunda bir yeraltı akışı gösterdiği belirlenmiştir. Eskiden güncel topografyaya daha yakın bulunan bu yeraltı akışı, bölgedeki tektonik hareketlerle düşen taban seviyesine bağlı olarak daha derine yerleşmiştir. Eski yeraltı akışına ait parçalar bu nedenle askıda kalmış ve deforme olmuşlardır. İşte bu sebepten dolayı tespit edilen mağaraların büyük çoğunluğu 100m yi geçmemektedir. Ancak 300m nin altına inilebildiği takdirde büyük sistemlere ulaşılması kaçınılmazdır. 2009 yılında yapılan çalışmalarda Ayıpınarı adlı bölgede eski yeraltı akış ağının varlığını ispatlayan oldukça önemli bir mağara bulunmuştur. Güncel yeraltı akışının günümüzdeki en önemli aktif parçaları Hışılayık Yeraltı Nehri, Çiftlik Düdeni ve Subatan Düdenidir. Her üç aktif mağaranında aynı hat üstünde bulunması bir rastlantı değildir. Bu yeraltı akışının diğer bir parçasıda Çiftlik Düdenidir. Burada da yapılan serbest dalışlar
2009
7
sonucunda sifondan geçilerek yeni bir odaya çıkılmıştır. Çiftlik düdeni 159m uzunluğunda yatay bir mağara olup , bulunduğu kapalı havzanın sularının drenajını sağlayan bir düdendir. Çiftlik düdeni Hışılayık yeraltı nehrinin 2km kuzey doğusunda bulunmaktadır ve Hışılayık yeraltı nehri ile bağlantılı olması muhtemeldir. Bölgedeki yeraltı akışının başlangıcının 2750m yükseklikte bulunan Kırkpınar kapalı havzası olduğu düşünülmektedir. Kırkpınar kapalı havzasında bulunan ve girişlerini çapları 7 ila 10m arasında değişen düdenler bulunmaktadır. 2009 yılında yapılan çalışmalar sırasında 1 saat süre ile yağan şiddetli yağmur sonrasında havzanın yer yer göl haline geldiği ve yaklaşık 2 saat içinde suların kaybolduğu gözlenmiştir. Hışılayık yeraltı nehrinin 1994 de bulunmasından sonra Devlet Su İşleri tarafından Hışılayık yeraltı nehrinde yapılan izleyici deneylerinden sonuç alınamamıştır. Bırakılan izleyiciler olası kaynak çıkışlarında tespit edilememiştir. Buradan da anlıyoruz ki araştırmaların yapıldığı bölgede oldukça büyük ve karmaşık bir yeraltı akış ağı bulunmaktadır. Bu karstik ağın ortaya çıkartılması öncelikle bölgenin yeraltı su bilançosunun tespitine ve kullanım olanaklarının belirlenmesine yardımcı olacaktır.
vardır. Bu oygu izlerini mağara içinde hemen her pasaj ve şaftta görmek mümkündür. Ayıpınarı Mağarasının elips şeklindeki en kesitleri eskiden bu mağaranın freatik zonda olduğunu ve kanalların dolu olarak aktığını göstermektedir. Ayıpınarı Mağarası pasajları, şaftları ve büyük salonları ile oldukça büyük bir sistemin parçası olduğunu ispatlamaktadır.
Ayıpınarı Mağarası (-50 m derinlikte) Mağara 25555 kotunda askıda kalmış yapısal bir düzlükte küçük bir girişle başlamaktadır. Girişin yanındaki duvarda eski akışa ait kuvvetli su çarpmasından dolayı oluşmuş derin oygu izleri
8
Cadı Kazanı
Kasım-Aralık
2009
Güncel yeraltı akışının günümüzdeki en önemli aktif parçaları Hışılayık Yeraltı Nehri, Çiftlik Düdeni ve Subatan Düdenidir.Her üç aktif mağaranın da aynı hat üstünde bulunması bir rastlantı değildir. Bu yeraltı akışının diğer bir parçası da Çiftlik Düdeni’dir. Burada yapılan serbest dalışlar sonucunda sifondan geçilerek yeni bir odaya çıkılmıştır. Çiftlik Düdeni 159m uzunluğunda yatay bir mağara olup , bulunduğu kapalı havzanın sularının drenajını sağlayan bir düdendir. Çiftlik düdeni Hışılayık yeraltı nehrinin 2km kuzey doğusunda bulunmaktadır ve Hışılayık yeraltı nehri ile bağlantılı olması muhtemeldir. Bölgedeki yeraltı akışının başlangıcının 2750m yükseklikte bulunan Kırkpınar kapalı havzası olduğu düşünülmektedir. Kırkpınar kapalı havzasında bulunan ve girişlerini çapları 7 ila 10m arasında değişen düdenler bulunmaktadır. 2009 yılında yapılan çalışmalar sırasında 1 saat süre ile yağan şiddetli yağmur sonrasında havzanın yer yer göl haline geldiği ve yaklaşık 2 saat içinde suların kaybolduğu gözlenmiştir. Hışılayık yeraltı nehrinin 1994’de bulunmasından sonra Devlet Su İşleri tarafından Hışılayık yeraltı nehrinde yapılan izleyici deneylerinden sonuç alınamamıştır. Bırakılan izleyiciler olası kaynak çıkışlarında tespit edilememiştir. Buradan da anlıyoruz ki araştırmaların yapıldığı bölgede oldukça büyük ve karmaşık bir yeraltı akış ağı bulunmaktadır. Bu karstik ağın ortaya çıkartılması öncelikle bölgenin yeraltı su bilançosunun tespitine ve kullanım olanaklarının belirlenmesine yardımcı olacaktır.
Ayıpınarı Mağarasında eski akışın seviye izleri
Bu amaçla Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Hidrolik Anabilim Dalı ve Jeoloji Mühendisliği’nin birlikte başlattığı bir çalışmanın 2010 yılında başlatılması planlanmıştır. Bu makale Jaskinie Dergisinin 2009 Ekim sayısında yayımlanmıştır.
Cadı Kazanı
Kasım-Aralık
2009
9
Peynirçiçeği Mağarası 1979-2009 Hatıratı II
konser verildi, slaytlar izlenildi. 2008’e gelindiğinde ise beni kurt dürttü, tek başıma mağaranın girişine gittim. Girişteki kapı, üzerine kaya düşmesi sonucu ezilmişti ve içeriye giriş açıktı.
Sabah erkenden mağaraya akın ettik. Bizden birileri geldikçe meraklılar dolup taşıyordu. Yerli halk, yetkililer, müze görevlileri, turistler, gazeteciler, mağaradaki arkeolojik buluntuları incelemek için kazılarını bırakıp gelen bir grup arkeolog, çoluk çocuk herkes kapının ağzındaydı. Aslı Dönmez (TMB Sözcüsü olarak) ve Ali Yamaç, basın ve yetkililere açıklama yaparken, biz diğer mağaracılar ile birlikte insanların bir kısmını mağaranın ağzından uzak tutmaya çalışarak ve meraklıları mağaraya ve kendilerine zarar vermeyecek ufak bir kısımda kafalarında baretlerle tutup mağara hakkında bilgi vermeye çalışıyorduk. Kaosu tahmin edersiniz. Hatta bazı mağaracıların kaosta kafalarının karıştığı bile görüldü: “Bu mağarada 10 milyon yıl önce insanlar yaşardı”. İnsanlığım ile gurur duydum vallahi, 10 milyon yıldır varız lan biz! Bu arada mağaranın içinde yarasa kostümü ile tayt arası bir şey giymiş modern dansçı bir bayan, ağzında bilmem nere yerlilerinin kutsal düdüğünü düttürerek dans ediyordu. Kaosu hayal etmeye devam edin... Bu arada kapıda babam ve arkadaşı göründü. Onlara da ufak bir açıklama yaptıktan sonra içeriye tekrar girdik. Biraz daha ileride bir yerler de dolaşırken, bir mağaracı arkadaşımız koşarak gelip, dansçı kızın ayaklarından tavana asılıp performansını sergilemek istediğini, bunun içinde bizim yüksekte bir yere iki adet bolt çakmamızı istediğini söyledi. Gülmekten cevap veremedik. İçerisi ile dışarısı arasındaki elli küsürüncü gidişimizde, yine bir mağaracı yanımıza geldi ve dansçı kızın kaşla göz arasında bir balkona çıkıp yarasa çığlığı, kedi viyaklaması ve inek böğürmesi arasında sinir bozucu bir ses çıkaran düdüğü ile dans ettiği ve mağaranın girişine çakıl taşları yuvarlandığını söyledi. Yine gülmekten cevap veremedik ancak gidip kendisini inmeye ikna ettik.
2009 oldu. Ben yine olay mahaline gittim. Girişteki kapı, üzerine kaya düşmesi sonucu ezilmiş ve içeriye giriş açıktı. Ortalıkta da üç beş çöp vardı. O kadar övdüğüm Peynirçiçeği Gündoğan Gönüllüleri ilgilenmiyordu galiba. Kapının yanına gittiğimdeyse daha enteresan bir şey beni bekliyordu. 2008’de gördüğüm kapı düz bar demirden yapılmıştı. Bu kapı ise ucunda lale benzeri şekilleri olan demirlerle süslüydü. Belediye de, gönüllüler de ilgileniyordu demek ki! Ama mağara çöküyordu. Bunun sebebi, büyük bir ihtimalle, gönüllüler olaya el atmadan önce girişin buldozerle genişletilmesiydi. Bu genişletme sonucunda, içeriye dışarının etkileri artmış, duvarlar yosunlanmaya, girişe yakın salonlardaki oluşumlar kararmaya başlamıştı. Kırılan kayaç blokları çatlamış ve parça parça düşmeye başlamıştı.
Çağan ÇANKIRILI (ASPEG)
Peynirçiçeği Mağarası ve orada yapılan etkinlikler ufak tefek sorunları olsa da aslında iyiye alamet. Sivil insiyatif gerçekten de elinden geleni yapıyor. Yerel yönetim ile el ele verip, içeriye ışık takıp “Ne para kırarız leeen!” demiyorlar. Mağara eskisi kadar kirlenmiyor. TMB toplu halde olaya el atmış, ilk defa herkes bir arada mağara temizlemeye soyunmuş. Başlamak için iyi bir yer sanırım. Arada bir Bodrum’a yolu düşen mağaracılar olarak, gidip kontrol etmekte, bir de haritasını kazandırmakta yarar var. Peynirçiçeği’nin üzerine biraz düşsek iyi olacak gibi, Ne de olsa pek çok ilkin mağarası.
Bu arada girişte sabırsızlanan çocuklara da anlayacakları dilden mağara, mağaracılık vs... anlatılırken, arkeologların baskısı ile karşılaştık. Yolları uzun olduğu için buluntuları hemen incelemek ve kazıya geri dönmek istiyorlardı. Yaklaşık on-on iki kişilik bu grubu da kasklarını takıp girişin yakınındaki buluntuların yanına götürdük. Bu arada ufak bir yükseltiyi çıkamayan arkeologları arkalarından ittirirken, biri biraz tanıdık geldi. O da kim! Eski kız arkadaşım. Oha! Hani sokakta karşılaşsam neyse. Kazı grubundaymış... Mağaranın girişini boşalttıktan sonra sıra kokteyle geldi. Stabilize yol şimdi de kokteyl salonu olmuş, herkes mağara, mağaracılık, koruma, karst kirliliği gibi olaylardan bahsediyordu. Oradan denize atlayıp, üstümüzü değiştirip akşam şenlik yerine gittik. Kasabanın şenlik alanında yenildi, içildi,
10
Cadı Kazanı
Kasım-Aralık
2009
Ayı Saldırısı !
Çağan ÇANKIRILI (ASPEG) Ayı normalde saldırmaz! Saldırması için ya bir tehdit unsuru ya da bir neden lazım! a. Bölgesine girmeniz (izlerden anlaşılabiliyor) b. Yanında yavrusu olması (yakındaysa dağıtır) c. Çok aç kalmış olması Not: Bir de kuduz olursa çok pis dağıtıyor. Oana anlatmıştı, çadırın içinde uyuyan bir adamın suratını ısırmış. Saldırmaması için: a. Genelde kullandığı su ve yemek kaynaklarının yakınında kamp atmayın (izlere bakın yani - pençe izi (ağaçta veya yerde), dışkı, tüy çok fazlaysa) b. Uzaktan gördügünüzde bagırıp çağırmayın, taş atmayın (yapan var, gülmeyin:)), yavaşça yürüyerek uzaklaşın.
d. 60 km civarında bir hızla koşabilirler (Grizzly icin bu tabii, Türkiye’de 40 - 50 falan yaparlar Tofaş modelleri, 50 km hıza çıkarım dersen koş :)) e. Boyları, 1.70 - 2.50 m arası değişir (Grizzly 3 m). f. Ağırlıkları, 70 - 250 kg arası. g. Geniş yapraklı ve karışık ormanları, makilik alanları, bozkırı ve sarp dağları severler. 2800 m yüksekliğe kadar dağılım gösterebilirler (A. Demirsoy). h. Eylül-mayıs arası yarı kış uykusu halinde olabilirler (çünkü aslında kış uykusu uyumazlar). Bu süre daha kısa olabilir. i. Ne bulurlarsa yerler. Et, ot. Omnivor yani. İyi de avcılardır. j. Koku alması, görüşü, işitmesi bizden iyidir. k. Mağarada yatacağım diye bir derdi yoktur. Kendi yuvasını kendi de hazırlayabilir.
c. Ateşe gelmez kuralına inanmayın, hatta merakını cezbeder.
l. Köyden kız kaçırma hikâyesi yalan, zaten kromozomu tutmuyor.
d. Yiyeceğinizi kamptan 60 m uzakta saklayın, pişirin ve tüketin (yavaşça uzama şansınız olur).
Saldırı anında koşmaya başladıysanız, bilinen tek yöntem bayır aşağı koşmanız. Orada yuvarlanma ihtimali var derler. Denemedim. Deneyen olursa heyecanla dinlerim.
e. Yakınınızda ayağa dikelmiş veya saldırıya hazırlanıyorsa yavaşça yürüyerek uzaklaşın koşmayın. f. Dibinizdeyse ve “Kaçış yok!” diyorsanız cenin pozisyonunda yere yatın ve kımıldamayın. Biraz döver gider. g. Doğada kozmetik malzemesi kullanmayın. Özellikle vanilya kokulu olanları. Şekerli, meyveli, baharatlı kokular da buna dahil.
Eh, madem doğanın üvey evladıyız... Madem doğayla savaşma, seviş, yasasına uyuyoruz. Ayıcık kardeşlerimizi tanıyalım, bulaşmayalım. Bir de kutup ayıları var ama biz ona ancak çölde rastlarız. Fotoğraf: Ender Usuloğlu
h. Silahınız varsa kullanmadan önce düşünün. Yanlış hatırlamıyorsam fişeklerde 12 ve üstü hiçbir şey yapmaz. Özellikle kuş saçmaları. Korkutur falan sanmayın. Hiddetlendirir sadece. Onun yerine havaya ateş açabilirsiniz, fakat yakındaysa yine saldırır. i. Mağaraya girmeden önce, “iz var mı?” diye bakın. Kış uykusundan uyandırırsanız 2 dakika şansınız var. Tabii siz daha yakınına gelmeden sese uyanacağı için vaktiniz az. Kaynaklara göre, genelde kaçma eğilimi gösterirlermiş. Önünde durmayın, çıkışı boşaltın. Bunların haricinde koşarak kaçarım, boynuna atlarım, böğrüne bıçak sokarım, gözüne dal sokarım, benim kafa 2 ton çeker falan yalan... a. Ağaca tırmanabilirler. b. Sarp arazide hızlı hareket edebilirler. c. Yüzebilirler. Cadı Kazanı
Kasım-Aralık
2009
11
Biliyor muydunuz?
Dünya’nın en derinine inen kadın mağaracılar? Bu konuyla ilgili birşeyler yazmak, en son Dağlı’da derin mağara ve döşeme eğitiminden sonra aklıma geldi. Internet’ten bu konuyu araştırdığımda, derinlere inen birden fazla kadın mağaracı olduğunu keşfettim. Öncelikle Litvanya’dan Enigma Mağaracılık Derneği başkanı kadın mağaracı Laura Tomasevice ile yazıştım. Litvanya ! hani Baltık denizi kıyısındaki ufak bir devlet, Rusya’dan kopan. Coğrafyasını pek bilmememe rağmen devamlı yaptıkları yurtdışı keşiflerinden Litvanya’da çok fazla mağara olmadığını anlamak için alim olmamız gerekmiyor sanırım. Bu ülkenin 2 kadın mağaracısı -1440 m’ye kadar inmiş (Krubera Voronya).
Julia Timoshevskaya, Krubera’da.
TÜRKİYE’de en derine inen kadın mağaracılar kimdir?
Jurgita Pekoriene Yaş: 32 3-4 yıllık mağaracı
Gintare Siavlyte Yaş: 27 3-4 yıllık mağaracı
Eğer bilgilerim eski ve eksik değilse, Nilay İşsevenler, Esra İnan, Esin Ulualp, Aylin Öz (BÜMAK) 1991 yılında ilk defa sadece kadınlardan oluşan bir ekip olarak, Anamur Çukurpınar Mağarası’nda, -515 metre derinlikdeki kampa inmiş, toplam 2 gün mağarada kalmışlardır.
Araştırmalarım beni Ukraynalı, Speleologicheskoy Derneği’nden, KruberaVoronya gezileri ekip lideri Yuriy Kasyan’la bağlantıya geçmemi sağladı. Bana verdiği bilgilere göre; 2001 yılında, Krubera Mağarası’nda 1710 metreye ulaşılmış. Bu derinliğe inen kadın mağaracı Julia Timoshevskaya olmuş. 2004 yılında aynı mağarada -1840 m’ye inilmiş ve bu derinliğe inen kadın mağaracı yine Julia Timoshevskaya olmuş. 2004 yılının Kasım ayında -2080 metreye inilmiş. 2 km derinliği geçen ilk kadın mağaracı Catherine Medvedeva olmuş. Catherine Medvedeva’dan sonra neredeyse 20’ye yakın kadın bu derinliğe inmiş. Şu anda Krubera-Voronya Mağarası -2191 m’de ve son 45 metresi sualtında ve daha burayı geçen kadın yok.
Solda: Esra İnan, sağda Aylin Öz En sağda: Nilay İşsevenler
Halihazırda, bu mağaracıların hiçbiri mağaracılığa devam etmiyor. Sanırım, Türkiye’de kadınların daha derinlere inme vakti gelmiş ne dersiniz?
12
Cadı Kazanı
Kasım-Aralık
2009
Speleosanat KİTAB-I ÖLÇME
“Üstadımız reis-i piri kendisi usta bir hartacı Biz ancak oluruz onun yanında bir çorbacı Okumak lazım , bilmek lazım ömür kısa Oku maarifetnameyi al kendine hisse-i kıssa”
Ön Deyiş Görelim ne imiş birer birer şimdi ilm-i mağara Yek bütündür bu, sakın işine geleni alma yanına İdman, ilim, yarenlik bunda iç içe girer İdmanla inersin derinlere görürsün neler neler İlm ile gösterirsin bunları ancak teker teker Bu ilmi öğrenmek ise yürek ister Başlar yüzyirmiyedi sene evvel bu işe aylardan rebiulbahir Martel derler adına aslı bir Frenk ve keferedir O zat merak etmiş günlerden bir gün bir mağarayı Ne bulursa almış yanına feneri, mumu, lambayı Girmiş o mağaradan suyun çıktığı yerden içeri Geçirmiş o garip yerde yarenleri ile 3-5 geceyi Hicri 1330, aylardan ola ki Cemaziyülevvel Bir devşirme peyda oldu Istanbul’da 98 sene evvel Abdullah bey derler onun adına macardır aslı Be hey şaşkınlar Ibn-i Batuta’dır kültürünüzün aslı Yarımburgaz’da dır keferenin girdiği mağara Gezmiş görmüş, geçirmiş günlerini orada Yayınlamış o seneler Tercüman-ı Ahvalda Yıl miladi iki bin yedi, kırk üç sene evvel Çok çalışmış bir zat olmuş ma’rifetperver Harcamış emek kurmuş bir cemiyet Vermiş bizlere harika bir hidayet Değer vermek lazım pirlere üstatlara Dünkü veletler biraz daha az konuşa İlm-i mağara derler bunun adına Hakkıyla icra edersen varırsın tadına Çaba sarf eder de öğrenirsen eğer İşte o zaman herkes verir değer Bu yalnız bir cümbüştür der isen şayet bana Var git sen tez zamanda yarinin koynuna Oku bu maarifetnameyi al arada bir kıssadan hisse Menzildeki hedef insan-ı kamil olmak ise Mağaracılık bu uğurda bize bir yoldur sadece Lak lakla geçirme şu kısa ömrünü Çalış çabala hoş tut sen insanların gönlünü Bil şunu hoş sadadır şu alemde baki kalan Sakın ha! etme sen emekleri talan Fatih BÜYÜKTOPÇU Dokuz Eylül Üniversitesi Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi Karst Araştırmaları Grubu Cadı Kazanı
Kasım-Aralık
Fotoğraf: Ali Aytan Düzelti: Fatih Büyüktopçu’nun mağaracılık yaptığı deprem araştırmaları yanlışlıkla enstitü olarak yazılmış, bu sayıda merkez olarak düzeltilmiştir. Özür dileriz.
2009
13
YARASALAR- Kışın Yaşadıkları Yerlere Dair Ekolojik Yönleri
Oana CHACHULA (ASPEG, FOCUL VIU) Yarasalar, özel uçuş stili olan tek memelidir. 950 tür ile Dünya’daki en büyük memeli sınıfındadır. Diğer önemli özellikleri ise yuva yapmayışlarıdır. Hayat döngülerinin içinde doğal yuva bulurlar. Genelde gece avlanan bir hayvan olduğu için insanlara pek gözükmezler ve bu yüzden insanlar tarafından pek sevilmezler fakat Ortadoğu ve Çin’de, yarasalar şans ve aşkı temsil ederler. Ayrıca çok uzun sure yaşadıkları için, neredeyse 30 yıla yakın, aynı zamanda uzun ömürlülüğü simgelerler. Dünya’da birçok yarasa türü vardır. Meyva ve nectar yiyen, kan içen veya balık, kurbağa ve böcekle beslenen türlere rastlanır. Biyolojik sınıflandırmada ikiye ayrılırlar; Mikrokriptore ve Megakriptore. Avrupa’da yaşayana yarasalar mikrokriptore’dir. Böcekle beslenirler. Halihazırda, Avrupa’da 45 tür yaşamaktadır. Türkiye’deki tür sayısı Petr Benda ve Ivan Horacek, Çek prag, 1998 yılında yayınlanan “Türkiye’deki yarasaların biyolojik dağılımı” üzerine yazılan makale’de 31 olarak geçmektedir. Yaşadıkları ortama (yuvasına) göre 3’e ayırabiliriz; a. Eurytopic yarasalar; Genelde ormanda yaşarlar kış zamanlarında bazen mağara veya binaları kullanırlar. Ormanlarda kış uykusuna yatan yarasalar; b. Bütün yazı ormanda geçirirler ve buldukları boşlukları yuva olarak kullanırlar. Kış zamanı bu ormandaki buldukları boşluklarda uykuya yatmakla beraber bazen binalar, bodrum katları veya tanrı’nın evlerini mesken edinirler. Dar ve sakin yerleri, kimsenin kendilerini rahatsız etmeyecek yerleri severler. Diğer bir yarasa türü ise yuva olarak c. mağaraları ve kaya yapılarını yuva olarak seçerler. Daha çok c şıkkındaki yarasalar ve ekolojisinden bahsetmek istiyorum. Birçok yarasayı mağaralarda buluruz. Onları tek, küçük veya büyük koloniler şeklinde kışın, yazın veya bütün yıl boyunca görürüz acaba niye? Bir yarasa için mağaranın iklimi çok önemlidir. Acaba nelere dikkat ederler? Iyi bir sıcaklık, nem, çok akışkan olmayan hava akımı, tam karanlık ve sukunet. Bu yüzden bu şartları içeren mağara bulmaları çok önemlidir. Genelde, birçok yarasa türü kış zamanı ufak ve büyük koloniler halinde uykuya yatmaktadır. Bundan dolayı, Myotis myotis, Miniopterus
schreibersii, Rhinolophus ferrumeguinum ve Pipistrellus pipistrellus türleri büyük koloniler halinde kış uykusuna yatar. Bununla birlikte, Pipistrellus pipistrellus kayalar arasındaki dar çatlaklarda kış uykusuna yatmayı tercih eder. Ayrıca, tek başına kış uykusuna yatan yarasalarda vardır. Rhinolophus ferrumeguinum koloni halinde kış uykusuna yatarken, Rhinolophus hipposideros ise tek başına kış uykusunu tercih etmektedir. Kış zamanı, genelde, sıcak mağaraları (212 derece arasında) tercih ederler. Her türün kendine göre tercihleri vardır. Mesela, Barbastella barbastellus genelde 2-4 derece arasını tercih ederken 10 derecelik bir sıcaklıkta da bulabiliyoruz, Myotis sp genelde 2-6 derece arasını tercih ederken bazen 12 derecede de bulabiliyoruz, Miniopterus schreibersii ise 5-9 derece arasını ve Rhinolophus sp 7-10 derece arasını tercih ederken 2 derecelik bir sıcaklıkta da onlarla karşılaşabiliyoruz. Uyum sağlamada esnek davrandıkları için bizleri şaşırtabiliyorlar. Nem, diğer büyük bir faktördür. Nemin neredeyse 100% olması elzemdir çünkü kış uykusu esnasında kanatlarından dolayı, susuz kalmamaları lazımdır. Normal seviyedeki bir hava akımı yarasaların biyolojik olarak serinlemesine ve kış uykusuna yatmalarını hızlandırır. Mesela, dikey mağaralarda genelde sıcak hava girişe yakın yerler olduğu için bu bölgeler yarasaların kış uykusuna yatmaları için idealdir. Kış uykusuna yattıklarında yarasaların metabolizması oldukça düşer ama bazen kendilerini sulamak için mağara içinde yer değiştirebilirler. Mağarada eğer kış uykusuna yatmış yarasalara rastlarsanız bir iki kurala mutlaka uyun. Eğer bir şekilde rahatsız ettiğinizde yarasalar uyanırsa, enerji kaybederler ve bahar’a kadar ölmüş olurlar. Böyle bir yarasa kolonisine rastlarsanız altlarında durmayın, flaşlı fotoğraf çekmeyin ve üzerlerine ışık tutmayın, yavaşça ve sessizce geçip gidin. Yazın, iki tür yarasa kolonisine rastlarız; gebe olanlar ve çiftleşenler. Mayıs’la beraber bütün dişi yarasaların hepsi, beraberce yavrulamak üzere bir yere giderler. Haziran sonuna doğru bir en çok iki yavru doğururlar. Bütün dişi yarasalar beraberce sessiz ve sakin bir yerde bebeklerini büyütmek üzere bulunurlar. Erkek yarasalar ise başka yerlere giderler. Eylül’de, dişi ve erkek yarasalar çiftleşmek üzere bir araya gelirler. Çiftleşmeden sonra dişi yarasa, erkeğin spermini bahar’a kadar içinde muhafaza eder ve bahar’la birlikte yeni cenin oluşur. Mağaraları geçiş dönemlerinde genelde geçici yuva ve beslenme bölgesi olarak kullanırlar. Mağaraların ağzına yakın yerler genelde beslenme alanıdır. Eylül’le beraber bütün yarasalar kış uykusuna
14
Cadı Kazanı
Kasım-Aralık
2009
yatmak için bir araya gelir ve Kasım ortası gibi kış uykusuna yatarlar ve mart’ta uyanırlar ve Mayıs’la beraber birer birer mağara’dan ayrılırlar. Genelde beslenmek için böcek bulamadıkları zaman kış uykusuna yatarlar. Kış uykusuna yattıkları yerleri gayet iyi bilirler ve severlerse hep aynı yerlere gelirler. İnsan veya hayvanlar bir şekilde rahatsız ederse, o zaman sevdikleri yeri bırakıp başka mağaralara giderler. Kaynakça: • Benda Petr and Ivan Horacek, 1998 “Bats (Mammalia:Chiroptera) of the Eastern Mediterranean. Part 1. Review of distribution and taxonomy of bats in Turkey” in Acta Societatis Zoologicae Bohemicae, Vol. 62, No. 4; • Bronislaw W,Woloszyn, 2008 “Ecological aspects of bat hibernacula protection (cave and cave like shelters) –a European perspective; Borda Daniela, Borda Cristin, 2008 “Liliecii – relatii cu omul si mediul inconjurator”, ed. Napoca Star, Cluj Napoca; • Chachula Oana, Lotus Mester and Radu Dumitru, 2009 “Distribution and species diversity of bats from cave Polovragi (Căpăţânii Mountains, Romania) and some remarks on the microclimatic conditions of the hibernation”, Vol XXV, Oltenia. Studii şi comunicări. Ştiinţele Naturii; Fotoğraflar: Oana Chachula, Adrian Done, Sami Ayhan İngilizce’den çeviren: Ender Usuloğlu
Bebek Yarasa
Myotis myotis - kolonisi, Polovragi Mağarası, Romanya
Rhinolophus ferrumequinum - Polovragi Mağarası, Romanya
Rhinolophus ferrumequinum – kolonisi, Polovragi Mağarası, Romanya
Cadı Kazanı
Kasım-Aralık
2009
15
Keşif Hayatın Ta Kendisidir ! Gülşen KÜÇÜKALİ (ASPEG)
Küre Dağları Milli Parkı, Dünya’da ender rastlanan bitki örtüsü ve eko-sistemi ile çok sayıda mağara ve kanyonları ile doğayı koruma açısından özen gösterilmesi gereken bir bölge. ASPEG, Doğa Koruma ve Milli Parklar Dairesi Mağara Araştırma Birimi (DKMPmab) ile Temmuz 2008’de imzaladığı protokol ile Orman Koruma Alanları Yönetiminin Güçlendirilmesi Projesi kapsamında, Küre Dağları Milli Parkı bünyesindeki mağaraları ve mağaralarda yaşayan canlıları araştırmaya başladı. Şimdiye kadar birçok mağara araştırması ve biyolojik örnekleme çalışması yapılan bölgede çalışmalar sürüyor. Keşif hayatın ta kendisidir! Zoni ve Armutlu Yaylası’ndaki potansiyel, Kurtyolu-1 ve Kurtyolu-2 Mağaraları keşfi (28-30 Haziran 2008) Haritada yeri olmayan yollar bizi beklemektedir. İlk keşfin verdiği özgürlük Bir tutkudur bu. Bir kere bu tutku bulaşmışsa ruhunuza, bir daha kurtulamazsınız zorlu olan bu güzelliğin arayışından. Sizi büyütür. Çünkü doğa sadece iyiliğin, güzelliğin özgürlüğün yaşandığı yerdir. Küre Dağları’nda ulaşımın zorluğu nedeniyle birçok bölge doğal yapısını korumakla birlikte araştırılmamış durumda idi. Özellikle BartınKastamonu Bölgesi’nde keşfedilmemiş mağaraların varlığı ekibin dikkatinden kaçmadı. Daha önce ayak basılmayanı, bilinmeyeni bulmak, keşfetmek,
Cansu, Döngelyanı mağarasına girerken (Foto: Ender Usuloğlu) mağaracılığın en heyecan verici tarafı. İşte bu keşif fırsatlarını değerlendirmek, Küre Dağları’nda yeni araştırma bölgeleri açmak hedefiyle üç kişilik küçük bir ekiple ön araştırma gezisi düzenlendi. Bu gezide kamp yemeklerinin Amasra’nın balık lokantalarında yendiği ya da kampta mozerellalı makarna pişirildiği sadece bir söylentiden ibarettir! Sonuç olarak, Zoni ve Armutlu Yaylası’ndaki potansiyel, Kurtyolu-1 ve Kurtyolu-2 Mağaraları keşfedilmiş oldu.
Topmeydanı Mevki (12-20 Temmuz 2008)
Proje kapsamındaki ilk gezi 23 mağaracının katılımıyla Topmeydanı mevkii ve yakın çevresine oldu. Gezi, sekiz gün sürdü. Dokuz mağarada araştırma yapıldı. Çovurma Tepe-6 Mağarası keşfedildi. Sorkun Mağarası’nda araştırılmamış bir kolun ölçümü tamamlandı. Bu kolun toplam derinliği -147 mt. olarak ölçüldü. “bak arkadasım yıl 1453 ben bu işe basladım. O gün bügündür mağaracıyım” dedirtecek şekilde gaza gelip motive olup “hiç bitmesin” dediğimiz bir kamptı.
Ilgarini Bölgesi (29 Ağustos - 1 Eylül 2008) Milena, Sorkun’da böcek numunesi almak için inerken (Foto: Gülşen Küçükali)
Pınarbaşı, Kastamonu Kazla Mahallesi, Sümenler Köyü Daha önce tespit edilen Dikilitaş Mağarası ve
16
Cadı Kazanı
Kasım-Aralık
2009
İğnedeliği Mağarası’nın ölçümleri tamamlandı. Ilgarini Mağarası’nda yalnız definecilerin ve doğa sporcularının bıraktığı tahribatlar (ne garip bir cümle!) tespit edildi.
Pınarbaşı Kastamonu Araştırması (612 Ağustos 2008) Mağaracılığın ekip işi olduğunu herkes bilir ama bazen tek kişilik dev ekipler sahneye çıkar! Bu gezi de Buzluk İni’nde yapılan tek kişilik keşif, ölçüm ve fotoğraf çekme denemesiyle konuşuldu. Ve kaybolmak üzere olan ekibin önüne çıkan kırık bir çöküntü tarafımızdan bulunduğu için Sırt Kokurdanı olarak adlandırıldı. Sık bir orman içinde yer alan Buzluk Mağarası herkes için büyük bir sürpriz oldu. Ölçüm sırasında mağaranın yarı karanlık ve karanlık kısımlarından böcek numuneleri de toplandı.
Pınarbaşı- Kastamonu Atak Mağarası (1-3 Kasım 2008) -Abi bu mağarayı müslümanlar mı yapmış? -Hıı! Sen şimdi 12. daraldan sonraki 3. soldan galeriye çık, camiden dön sola beni bekle. -Olur abi. Atak Mağarası için olası diyaloglar bunlar.
İngiliz FAC ekibi tarafından 1992 yılında araştırılan Uçurum (Atak) Mağarası’nın eksik kalan ölçümünü tamamlamak ve mağaranın tümünü araştırarak milli unsurlar katmak amacıyla araştırmaya başlandı. İçinden duyulan ezan sesiyle ilahi bir ortamı olan mağarada 11 A7A4 gibi en az 12 bilin
meyenli denklemlere karşılık gelen istasyonlarda ölçümler alındı. Pınarbaşı Konağı’na atılan kampta zorlu doğa ve kış şarları ile şöminenin önünde mücadele eden ekip, paralel bir evrene kolu olacakmış gibi duran Atak Mağarası’nın ölçümünü ve araştırmasını tamamladı. Aynı gezide Gökdeliği ve İnonü mağaralarının ölçümü tamamlandı.
Armutlu, Zoni ve Gideros Araştırması (18 – 24 Haziran 2009) 12 tane mağara haritası ve birçok keşif ve biyolojik örnek ile oldukça verimli bir araştırma gezisi oldu. Armutlu Yaylası’nda tespit edilen tüm düden ve mağaralar ölçüldü. Zoni Yaylası’nda yer alan düden de araştırıldı ve ölçüldü. Bu iki bölgedeki mağaralardan çok miktarda biyolojik örnek alındı. Gideros Koyu civarında birçok mağara tesbit edildi, iki mağara hariç tümü araştırıldı ve ölçüldü. Amasra yakınlarında İnderesi Düdeni bulundu ve araştırıldı. Bu geziyle “sandalla mağara keşfi” başlamış oldu. Karadan yolu olmayan Hamam Mağarası’na sandalla ulaşan ekip Karadeniz’e açılan bir mağarada araştırma yapmanın tadını çıkardı.
Kuşkayası Gezisi Ulus, Bartın (16-19 Mayıs 2009)
Kadıharmanı Mağarası olduğu anlaşıldı. Daha önce girilmemiş galerilere ulaşıldı. Gölcük Mağarası olarak geçen mağara bulundu, haritalandı, biyolojik örnekleme yapıldı. Kuşkayası mevkiinde iki mağara girişi saptandı. Her ikisi de haritalandı.
Konağa atılmış bir kamp, haritalar ve ihbarlar... (Foto: Emine Azak)
Cadı Kazanı
Kasım-Aralık
2009
17
Çıngıraklı Mağarası’nın girişi tespit edildi. Bir delik şeklindeki girişten ( ne sıra dışı bir giriş değil mi?)
ölçümü alındı. Mayıs ayında bulunan Çıngıraklı Mağara ölçüldü. Bartın, Kayadibi Köyü’nde bulunan Sipahiler Mağarası araştırıldı ve ölçüldü. Sipahiler Mağarası’nın dokuz devasa sütununun bazılarının yüksekliği 14 metreden fazla ve oluşumlar muazzam güzelikte idi.
Arıt bölgesi Bartın- Amasra (28 Ekim – 1 Kasım 2009)
Arıt Bölgesi, Küre Dağları Milli Parkı’nın batısında yer alan araştırılması tamamlanmamış bir bölge. Makaracı Köyü, Küre Milli Parkı sınırlarının kuzeyinde kalan ancak hem milli park sınırına çok yakın, hem de mağara zenginliği açısından önemli taşıyor. Burada araştırması yapılan Kocarez (Kocareis) Mağarası’nın içerisinde Gastropodlar, Isopodlar, Araknidler, Amphipodlar ve yarasalar bulunuyor. Mağarada pek çok türü örneklendi. Amphipodların yeni bir tür olma ihtimali üzerinde duruluyor.Toplama kaplarına sığmayan örümceklere rastlanan mağarada Türkiye’deki ilk mağara trolü örneği alındı! Ve İnkumu Mağarası’nın ölçümü alındı.
Amasra Yolu Üzerindeki Taş Ocağının İçinde Bulunan Mağara! ASPEG’liler Atak mağarasında ölçüm alırken (Foto: Gülşen Küçükali) düşme süresi 4 sn. olarak ölçüldü.
Kuşkayası Bölgesi Gezisi (19-21 Eylül 2009)
Mağara trolu, Yüzüklerin Efendisi kitabından ilkel, korkuç bir karakter, hayal mahsulu bir canlı. Fakat gün günden mağaraya yaklaşarak tahrip eden taş ocağından daha korkunç değil. Ekip, Amasra yolundan giderken taş ocağı duvarlarındaki sarkıt ve dikitleri fark ederek, ocağın çok yakınında mağaranın girişini tespit etmiş, ocağın tehditi altında korunmasız ve sahipsizlikten sonunu bekleyen mağarada çalışmalara başlamıştır.
Haritaların soru işaretleri ve eksik kalan ölçümler… Biz çalıştıkça yapılacak işler artıyor. Bir bölgeye yapılan gezide yapılanlar ve yapılamayanlar toplandığında, bir gezi daha yapılmasının gerekliliği anlaşılıyor. Bu gezi de böyle bir toplamın sonucu. Gezide, Kuşkayası 1 Mağarası’nda eksik kalan inişler tamamlandı. Alıçlı Köyü üstündeki duvarda yer alan ve ana yoldan da gözüken mağara girişleri araştırıldı, Büyükkaya Mağarası’nın
Cansu ve Hande, Sorkun’a girmeye hazırlanırken.. (Foto: Ender Usuloğlu)
18
Cadı Kazanı
Kasım-Aralık
2009
Sadece macera değil bizi bu yollara süren; keşfetmek ve keşfedileni korumak. Bu düşüncelerle dağ yolları dumana katıldı, kamp ateşleri yakıldı. Ellerinde çantaları ve kasklarıyla ASPEG mağaracıları Küre Dağları’nda keşfe devam ediyor.
Cadı Kazanı
Kasım-Aralık
2009
19
Kurtgirmez’de Gece Yürüyüşü Nuray ADA (ASPEG)
Kurban bayramında Küre Dağları’ndayız. Ciğerlerimiz açılıyor. Kokusunu özlemişiz dağların. Güzel havayı bol bol ciğerlerimize çekiyoruz. Tabii bir de bitirmemiz gereken işler var ve bunun için öncelikle mağaralarımızı bulmamız gerekiyor. Köylerde bayram var. Yöre halkı yeni bir bayram geleneği oluşturmuş. Her köyde farklı zamanlarda biraraya geliyorlar ve toplu yemek veriyorlar. Çok hoşuma gitti. Herkes birbirini orada görüp bayramlaşıyor. Gezimizin ikinci gününde bizi mağaraya götürecek kişiyi bulmak için, hangi köyde bayram kutlaması varsa, istihbaratı alıp, biz de bayram geziyoruz. Örencik Köyü’nde bayram olduğunu öğrenip oraya gittik. Bizi köy odasında ağırladılar ve elbette yemek yemeden bırakmadılar ASPEG’den ve projemizden bahsederek Medil 2’nin yerini bilen birisi olup olmadığını sorduk. Bir kişi varmış. Göçler nedeniyle köylerde genç nüfus kalmadığından, mağaraların yerini bilenler de oldukça az. Bu nedenle, bilenler bizim açımızdan çok değerli kişiler. Medil 2’yi bilen kişiye gelince, bu işi rehber olarak yaptığından mağaranın yerini bildiğini söyledi. Medil 2’ye Kurtgirmez Ormanı’ndan gidiliyordu. Orman muhteşem görünüşüyle bizi büyülüyordu. Yolumuz, Çatak Kanyonu’nun yanından geçtiği için kanyonu da tepeden görme fırsatını yakalabildik. Ormanda kesilen ağaçları görünce içimiz cız ediyordu. Mağaraya oldukça geniş bir patikadan bir saat içinde ulaştık. Mağarada tektonik hareketler yüzünden oluşan çatlaklar mağarayı dikine dilimlemişti. Bazı çatlaklara girilebiliyor, bazılarına ise çok dar olduğundan girilemiyordu. Ancak her şekilde ana galaride bu çatlaklar birleşiyorlardı. 3 katlı salon ise görülmeye değerdi. Harita çiziminde bu noktayı çizmek ayrı bir keyif verdi bana. Mağara ölçümlerini alarak giderken giriş noktasına bağlantısını fark etmek ise keyfin başka bir şekli... Mağarada akşam 6’da işimiz bitmişti. Ancak dışarıya çıktığımız anda karanlık bir ormandı karşımızdaki. Ayıların, domuzların ve diğer hayvanların rahatlıkla dolaştıkları ve onların mekânı olan bir bölgedeydik. Birden Ali’ye dönerek “mağarada kalalım bu akşam,” dedim. Mağaranın oldukça güvenli olduğunu hisettim. Murat ve Özgür GPS cihazından uydu ile bağlantı kurmaya çalışıyorlarken, Ali, Birim ve ben karanlık ormanı seyrediyorduk. Yürüyüşe başladığımız an endişede başladı. Belki sadece ben endişeliydim. Ormanda sürekli zigzag çizerek ilerliyorduk. Ara sıra durup kopan GPS bağlantısnın tekrar sağlanmasını bekliyor ve tekrar yürüyorduk. Mağara içinde yönümü şaşırdığım zamanlar oluyor ancak bu karanlık ormanda yönü şaşırmak, durumu
anlatmada oldukça yetersiz bir ifade kalıyor. Yön yok! Bilinmezlik. Başımı nereye çevirsem doğru yön o yönmüş gibi geliyordu. Geldiğimiz patikayı hiç tuturamadık sanırım. Bir ara patikada yürüdük sonra tekrar GPS’in söylediği yöne saptık. Ormanda devasa ağaçlarının yanında yürüken, bir domuzun ağaç diplerinde eşelenmesini görüyor, biraz sonra yıkılmış bir ağaçta ayının kaşınma izlerini ve pençe izlerini görüyorduk. Kuşlar daha bir şenlenmiş, durmadan şakıyorlardı. Yoğun ağaçlı bir yerden dallara sürtünerek giderken bir metre öteden gelen kıpırtıların ve hareketlerin, kuşların hareketleri olduğunu varsayıyorduk. Ormanı koklamak, ormanı yaşamak, başkalarına(doğal hayata) ait olan bir ortamda yabancılığı, oraya ait olmadığını hissetmek ve yönsüzlük duygusu, çok ama çok başka bir tecrübeydi.
20
Cadı Kazanı
Kasım-Aralık
2 0 0 9
Değişik Hazlar
Koltuk biraz sapık dikkat ediniz…
Gökhan ÖZYAMAN (ASPEG) Çanakpınar Köyü’ndeki İlker’in, TELEFAĞA’NIN OBRUĞU ihbarıyla beraber, geçen mayıs ayında GÜVERCİNLİK OBRUĞU ihbarını da almıştık. Ender abi, Sinan ve Emel gidip, dibine inemeden etkinliği bitirmek zorunda kalmışlardı. Biz de bu 4 günlük tatilde, fırsattan istifade bu obruğu bitirmek ve yöre civarındaki girilmemiş, görülmemiş güzellikleri haritalamak istemiştik. İstanbul’dan yola çıkan, Ankara’dan Ceyhun abiyi peşine takan Ender abiyle, Akseki’de güzel bir etkinlik bizi bekliyordu. Sinan’la Antalya otogardan saat 14.00’de Akseki’ye giden araca bindik. Uzun süredir beklediğimiz etkinlik sonunda başladı. Saat 5 civarında Ömer Doruk dinlenme tesisinde bizi bekleyen İlker’le görüşüp ihbarları aldıktan sonra kamp alışverişi yaptık. İlker, Sinan’la beni kendi köyü olan Çanakpınar Köyü’ne bıraktı. Çantalarımız ve erzaklarla yarım saatlik yürüyüş bizi bekliyordu. Kamp alanına kadar İlker’in işi olduğu için onun çocukluk arkadaşı Cihan bize eşlik etti. Kamp alanına ulaşır ulaşmaz ateş yakıp ortama adapte olabilmek için, ateşte sucuk pişirip afiyetle yedik. Ender abi ve Ceyhun abiyi Çanakpınar’dan almak üzere 23.00 civarında yola cıktık. Onları da aramıza kattıktan sonra ateş başında yol maceralarımızı paylaştık. Erken yatmalıydık, sabah Güvercinlik Obruğu bizi bekliyordu. Sabah 9 gibi kalkıp kahvaltıdan sonra Güvercinlik için yola koyuldıuk. Kısa süren ve Akseki’nin güzellikleriyle dolu bir yolda Ceyhun abinin döşemesiyle 64 metrelik boşlukta iniş gerçekleştirdik. Yükseklik korkum, keşfetme zevkini yenememişti. Etrafı keşfettikten sonra Sinan, Ender abi ve Ceyhun abi ölçüme başladı. Ben o ara yavaş yavaş çıkışa geçtim. Kondisyon eksikliği yükseklik korkusunu tetikleyince zorlu bir tırmanış oldu benim için. Çıkışın yarısındayken başlayan yağmurla obruğun ağzından giren sular çıkışı mükemmel bir görselliğe ve zevke dönüştürdü. Bir ara dinlenmek icin ipte durduğumda, bu görselliğe dalıp yükseklik korkusunu unutmuştum. Çıkışım uzun sürmüştü. Çıktığımda yağmur iyice hızlanmıştı ama taşlara uzanıp yağmurun altında yatmama engel değildi. 64 metrelik çıkışla üzerimdeki yerçekimi etkisinin azaldığını hissedebiliyordum. Herkes çıktıktan sonra hava kararmıştı. Kamp alanına varırken yağmur dindi, ama tüm odunlarımız ıslanmıştı bile. Geleneksel olarak suyla yakılan ateşimizi Sinan yaktı. Karpit ve suyun reaksiyonuyla çıkan yanıcı gaz sayesinde yakılan ateş, tüm yorgunluğumuzu aldı. Güzel bir yemekten sonra içilen şarapla ateş başında sohbet ettik. Ceyhun abi bizi esprileriyle ve benzetmeleriyle kırıp geçirirken Ender abinin müziğiyle coşmuştuk. İçimiz huzur doluydu. Ertesi gün erkenden kalkıp Dikmen Köyü’ne geçerken meşhur dinlenme koltuklarına uğradık...
Cadı Kazanı
Kasım-Aralık
Dikmen Köyü’nde yol kenarında Dikmen Deliği’ni (Telli Mağara) ölçtük. Güzelsu Köyü’ne gittikten sonra köyün muhtarıyla ve 75 yaşındaki eski çoban dayıyla Serabeli Dipsizi’nin girişine gittik. Bende dünün yorgunluğu vardı. Dayının deyişiyle, benim pek giresim yoktu. Ama Sinan ve Ceyhun abinin döşemesiyle güzel bir iniş gerçekleştirdik. Ölçüm esnasında bir semendere rastladık. Etrafımıza dikkatlice baktığımızda semenderlerin bize baktığını fark ettik. Yaşım kadar zamandır mağaracılık yapanlar var, ama “En derin nerede? Acaba devam ediyor mu?” diyerek merakından sağına soluna bakmayanlara duyurulur, asıl güzellikler onlar, mağara içindeki canlılar! 40 metrelik iniş, semenderlerle haz üzerine haz katmıştı. O küçük canlılar tüm yorgunluğu alıyordu. Elinize alıp sevmek çok farklı bir duygu, şiddetle tavsiye edilir. En son ben çıkışa geçecektim. Herkes çıkınca sessizlikle beraber 7-8 tane semender, 2 kurbağa, 1 yarasa, birkaç da yüzey çekirgesi görmüştüm. Döşemeyi toplayarak çıkışa geçtim. Muhtar bizi evine davet etmişti. Sıcak bir ev yemeği kulağa hoş gelmişti. Eve vardığımızda çeşit çeşit yemek bizi bekliyordu. Her bir yemek tamaman doğal ürünlerden yapılmıştı. Bu onların tadına tat katmıştı. Yemekten sonra mubabbetle beraber çaylar içildi. Muhtarın misafirperverliği bitmemişti, bize bir de rahat yatak açmışlardı. Reddedilemez bir teklifti. Ertesi gün Dikmen Köyü’ne geri döndük. Orada bize Cemal yardım etti. Köyde tek hane kalmadığı için onun bize yardımı çok büyük bir iyilik olmuştu. Sinan’la Ceyhun abi Dikmen Obruğu’na biz ise Ender abiyle uzaktan bize bakan obruğumuza doğru yola çıktık. 3 saatlik yürüyüşten sonra mükemmel bir manzarayla karşılaştık. 120 metre civarındaki duvarıyla 100 metre derinlikle, 200 metre enindeki obruk bizi bekliyordu. Az bir araştırmadan sonra hemen 65 metrelik inişe geçtik. En derin noktayı bulduktan sonra ölçüme başlandı. 6 metrelik dev kayaların arasında şu ana kadar en uzun çarşağı görmüştüm. Yaklaşık 120 metre kadardı ve 35-40 derecelik bi eğimi vardı. Biz ölçtükçe hava kapattı ve yağmur başladı. Obruk bize tüm güzelliklerini göstermeyeceğini bir daha gelmemiz gerektiğini anlatmaya çalışıyordu. Çakan şimşekler ve sağanakla başlayan yağmurla kendimizi bir kayanın altında bulduk. Bulut tam üstümüzde şimşekler tam tepemizde çakıyordu. Bir süre bekledikten sonra hava ansızın açıldı. Biz de fırsat kolluyorduk, hızla çıktık oradan. Çıkarken yolda bir semender yine bana göz kırptı ama, acelem vardı, çıkmalıydım. Dönüş zorlu olacaktı. Dikenli çalılıkların arasından 3 saatlik bir yolda donumuza kadar ıslanıp köye vardık. Cemal gene sağolsun bize yardımcı olup köyün misafirhanesinin kapısını açmıştı. Ardından cemal’in nikotin desteği, kafein takviyesiyle yorgunluktan uyuyamayarak, güzel bir gece geçirdik. Sanki biri bizi s...
2009
21
Hepimiz çok mutlu, bir o kadar da yorgundu. Ama bizi bu haz uyutmuyordu. Başımızdan geçenleri anlattıktan sonra Cemal’in değişik bir şekilde girdiği Saanen (Yabancı tür bir keçi, sütü bol) keçisi çiftliği işini dinledik. Ertesi gün keçileri gördükten sonra huzur dolu dönüş yoluna çıkıldı. Başladığımız gibi Ömer Doruk Dinlenme Tesisi’nden dağıldık...
22
Cadı Kazanı
Kasım-Aralık
2009
Dikkat ! Hazineciler ! M.Sait TAYLAN (AKÜMAK)
Yer, Kelemen Mağarası, Karabük ilinin Yenice ilçesinde bulunuyor. Mağaraya ulaşmak için, Yenice ilçesinden nehrin karşı tarafına geçilip, paralel bir şekilde yaklaşık 1-2 km yürünmesi gerekmektedir. Mağara, tren raylarına paralel gidilen bu yol üzerinde karşılaşılan ilk tünele varmadan sol tarafta kalmaktadır. Amacım doktora tezi için gerekli mağara çekirgelerini toplamak olduğundan, Eskiçağ Dilleri ve Edebiyatı bölümünden üç kişilik (Murat Arslan, Burak Takmer, Emre Erten) bir ekiple çıktığımız bir arazi olması yüzünden, mağarada ölçüm alma fırsatım olmadı. Mağara yatay bir mağara olmasının yanı sıra içerisinde barındırdığı galerileri, inanılmaz büyük bir yarasa kolonisi ve hazinecileriyle kayda değer bir mağaradır. Mağaraya girer girmez çekirgelere rastladım. Bunun iki nedeni olabilir; birincisi beslenme saatlerinin yaklaşmış olmasıdır (ki mağaraya girdiğimizde hava kararmıştı) çünkü, mağara çekirgeleri genelde gece beslenmek için mağara dışına çıkarlar ve uygun habitatlarda beslenip, tekrar mağaraya geri dönerler). İkinci ihtimal ise mağara çekirgelerini içeride rahatsız eden iki ayaklı hayvanların olması. Mağaracılar olarak mağarada yaşayan hayvanları rahatsız etmemenin önemli olduğunu biliyoruz. Ancak mağaracı olmayan hazineciler sanırım bu duruma dikkat etmemişler. Sonuçta mağaraların kendilerine has bir stabilite durumları söz konusudur. Sıcaklık, nem, ses, ışık genelde stabildir. Dolayısıyla mağara sakinlerine saygı duymamız gerekmektedir. Ne yazık ki gözünü para kırsı bürümüş insanlar, mağaralara ve mağara canlılarına zarar vermekten başka bir şey yapmamaktadırlar. Sanırım bu durumun önüne nasıl geçebileceğimizi detaylıca düşünmemiz gerekmektedir. Çünkü çoğu mağaralar köstebek yuvasına dönmüş durumdadır (tabii dikey mağaralara bir şey yapamıyorlar). Belki de bu durumlarda yakalanan kişilere verilen cezaların artırılması gerekmektedir.
daha girmeyin, O mağaraya abdestsiz girenler çarpılıp çıkıyor” dedi. “O mağarada beyaz bir fare var (aslında gerçekten de olabilir, çünkü bir kemirenin beslenmesi için yeterli faunaya sahip bir mağara ve renklenmesinin de zayıf olması beklenebilir), hangi insan onu takip ederse bastığı yer çöküp dipsiz bir kuyunun içine düşüyor (dikey bir inişin olduğu galeri belki de dolgu maddeleriyle -toprak yarasa dışkısı vb. dolmuştur) bir keresinde onu takip ettim, tam beni kuyuya doğru götürüyorken, ezan okundu ve birden kayboldu ben de geri çıktım ve kurtuldum. Ama o kuyuda çok sayıda kafatası ve kemik varmış” dedi ve devam etti “ O mağaraya boş girilmez (kastettiği silahsız bir şekilde), içeride çok çeşitli hayvanlar var, benim iki oğlum da siz mağaradayken içerideydi, onlar boş değildi, iyi ki karşılaşmamışsınız, kötü şeyler olabilirdi” dedi. Adam açıkça, bir daha mağaraya girmememiz için önce hikâyeler anlattı ve sonra üstü kapalı tehdit etti. Bunun üzerine, hazineci olmadığımızı, mağara çekirgesi toplamak için geldiğimizi, araştırmacı olduğumuzu söyledim. Onların da izinsiz mağaralara girmelerinin yasak ve tehlike olduğundan bahsettim. Kendisine topladığım mağara çekirgelerini gösterdim, “Taa, Antalya’dan bunun için mi geldiniz” dedi. İnanmamıştı, ama durum ciddiydi. Düşünsenize mağarada bizi vurabilirlerdi. Köylüyü bu hikâyelerle kandırdıkları için mağarayı tapulamışlardı. Başka kimsenin girmesini ve kendilerini görmesini de istemiyorlardı. Resmi yazıları ve izinleri gösterince biraz korktu ve yanımızdan ayrıldı. Ancak biz oradan ayrılana kadar hep bizi izlediler. Diğer arkadaşlarım rahatsız oldu ve Zonguldak’a gitmek üzere yola koyulduk… Özellikle yatay mağaralara girerken dikkat edin, durumun ne kadar ciddi olduğunu belirtmeliyim, çünkü hazinecilerin kaybedecek bir şeyleri yok, her şeyi göze almış durumdalar. Kaybedecek bir şeyi olmayan insan profili en tehlikeli olanıdır. Ne yasayı takıyorlar ne de insanları… ben kime diyorum ki; sanki sizler çok aklı başındasınız. Ama yine de dikkat edin… Foto: Ender Usuloğlu
Gelelim hazinecilerle nasıl karşılaştığımıza! Sonradan öğrendik ki mağaraya girince içeride tedirgin olan hazineciler, kuytu bir yere pısmış ve ışıklarını söndürmüşler. Yeterli sayıda mağara çekirgesi topladıktan sonra, dışarıya çıktım ve geri dönmek üzere yola koyulduk. Bir süre sonra geriden gelen iki kişinin bizi takip ettiğini fark ettik. “Neyse herhalde köylüler” diye düşündük, yanımızdaki rehber, bize “hızlı yürüyelim” demişti (sanırım o bu durumu anlamıştı). Bir süre sonra Yenice’ye vardık ve bir lokantaya oturduk, rehberimiz bize durumu anlattı. Bizi takip edenlerin hazineci olduklarını ve bizi de hazineci sandıkları için takip ettiklerinden bahsetti. Daha sonra çay içmeye bir kahveye oturduk. Bizi takip eden hazinecilerden biri yanımıza yanaştı ve “o mağarada üç harfliler var (cinden söz ediyor) bi Cadı Kazanı
Kasım-Aralık
2009
23
Yaşadıklarımız
Bayramlaşma, mağaralar bitti ! şimdi kim kimi bitirecek acaba?
Kuyluç’un kızı ile tanışsaydık Mehmet emmi? sen tanıyorsundur... Arkadaş, kesmez beni yatay matay, ip isterim ip !
Kaç defa söyleyeceğim kucak istemiyorum diye ! offf ben mağaraya gidiyorum Arrrfff! Sakatım ama arabamla bile mağaraya girerim Bi dakka ! şu vinci bir çalıştırayım !
Fotoğraflar:Cem Yürek, Sebahat Bahadır, Özgür Özel
24
Yılbaşı Kutlaması !! Cadı Kazanı
Kasım-Aralık
2 0 0 9
Abstracts Speleoculture (page 2-4)
Story of the magnesium continues. Especially with the trials and efforts of Brothers and Smyth, magnesium became a popular lighting for underground photography. Brothers becomes the first photographer that took picture in a cave.
Zindan Cave (page 5)
This touristic cave is well known with its beautiful formations and Roman ruins at the entrance of the cave. The cave is situated in Aksu, Isparta. The author emphasizes the advantages of better management of the cave, protection of the formations so that people keep on coming to see them.
Cave Expedition in Bolkar Mountains (page 6-9)
Author from Earthquake study center, cave research dept of the 9 Eylül University, İzmir gives detail information that has been accomplished during summer time with Polish cavers. Cave research in these mountains began in 1994, the team discovered 200 caves and mapped them. They varies from 10 m to 250 m deep. The explorations in the region is scheduled to finish in 2010.
Peynirçiçeği Cave Chronicle (1979-2009) (page 10)
Peynirçiçeği cave situated in Bodrum, a well known touristic destination of Turkey have been a visit to many including cavers. Author details the history of exploration and mainly concentrates on the efforts of cleaning up thrashes that is been deposited by locals.
Bear Attack ! (page 11)
One Night At The Kurtgirmez (Wolf cannot penetrate) Forest (page 20) Author gives us the thrilling and bitter taste of fear when and if you come out the cave in the dark. Especially to a forest called “Wolf cannot penetrate”. In such a dense forest even the GPS, technology doesn’t help you. You better get use to your instincts to find your way in the dark.
Different Pleasures (page 21-22)
This article explains the joy and pleasures of the cavers during a caving trip (Akseki, Turkey). Cavers saw the biggest doline in Turkey and while descenting down from mountain again in the dark and raining all the way to the camp, the difficulties they faced. Even at the camp (a shack near a village), the joy and different pleasures of life didn’t let cavers to fall a sleep.
Be Aware ! Treasure Hunters In The Cave (page 23)
Our speleologist, specialist on cave grasshoppers, ventures into a cave for looking grasshoppers. Instead he comes across with treasure hoppers. These creatures had two legs and they are quick and menace. While resting his body in village’s cafe, treasure hoppers comes to him and threatens our caver friend not to come to the cave again. They were talking also about evil spirits, tu tutu tu...As you may have guessed our caver friend was too afraid of the sprits ! and never did return to that cave again. By the way he also warns other cavers not to go there too :)
Our Life (page 16)
This section covers our funny side of caving and our friendship. Enjoy the pictures !.
Fortunately, no caver ever has been attacked by bear in Turkey. There has been som encounters but nothing serious. This article explains what you should do in case of attack and also gives useful tips about bears.
Did You Know ? (page 12)
This part of the bulletin is a fixed section that brings out interesting facts and figures about caving in general. This bulletin gives information about woman cavers went deepest in a cave. Of course, there are many woman cavers but one cave that you can go far deep; Krubera. The deepest descent of woman cavers in Turkey have been to - 515 m in Çukurpınar in 1991. Time has come for Turkish woman cavers to go far deeper than -515 m
Speleoart (page 13)
In this section we have a poetry by a caver. He is actually gives training about mapping with poetry.
Bats: Perspectives on their winter habitats (page 14-15) Author, being a specialist in bats, gives us perspective about the winter habitat of bats. Different species of bats want different conditions for netting. Temperature and even the humidity level changes does effect different species to habitat that particular cave or not.
Exploration is Life in itself ! (page 16-19)
Author details the explorations in Kure National Park, Kastamonu cronologically. For each trip, she explains the accomplishments and stresses that the work in national park will continue. As ASPEG we produced two intermittent reports on the progress of explorations. For details and reports pls go to www.issuu.com/aspeg, there one can find the reports.
Cadı Kazanı
Kasım-Aralık
2009
25