DİP 3

Page 1

ASPEG

2014-2016


ASPEG


ASPEG

İMTİYAZ SAHİBİ

Anadolu Speleoloji Grubu Derneği Adına Ender Usuloğlu

Yazı İşlerinden Sorumlu Ender Usuloğlu Yönetim Yeri Gürz Sokak Erler Apt 17/a Kavacık Beykoz İstanbul Grafik Tasarım Ender Usuloğlu

Düzelti ve İngilizce Ender Usuloğlu Hakan Eğilmez Alper Utku Katkıda bulunanlar Eren Arpacık Metin Albükrek Şengül G Aydıngün Haldun Aydıngün Çiğdem Ö Aygün Emrah Dirmit Hakan Eğilmez Selin Tezcan Stelios Zakarias

Ön Kapak Fotoğrafı Akseki Obruğu, Ender Usuloğlu İç Kapak Fotoğrafı Altınbeşik Düdeni, Ender Usuloğlu Arka Kapak Fotoğrafı Altınbeşik Düdeni, İlker Gürbüz © Tüm hakları saklıdır. Yayın içeriği kaynak belirtmek koşuluyla ticari olmayan amaçlarla kullanılabilir

İÇİNDEKİLER Isparta Mağaraları Sayfa 4-7 Derin Mağara, Derin Muhabbet Sayfa 8-9 Taşeli Platosu Mağaraları ve Jeomorfolojik Yapısı Sayfa 10-14 Altınbeşik Mağarası Çalışmaları (2013-2016) Sayfa 16-21 Istanbul Çatalca/İnceğiz, Maltepe’deki Yeraltı Yapıları Sayfa 22-30 Yarık Düdeni Keşfi (2014-2016) Sayfa 31-49 Birinci Mihenk Taşını (5 yıl) geçerken ASPEG Sayfa 50-54 Gelenekselleşen Trans-Taşeli Mağara Keşif Etkinlikleri 2014-2016 Sayfa 55-59 Morca Düdeni Araştırması 2014 Sayfa 60-63 Aspeg Mağara Dalışı Uygulamaları Sayfa 64-66 Lost Constantinople Sayfa 67-76 2014-2016 Diğer Etkinliklerden Kısa Kısa... Sayfa 78-80


ISPARTA MAĞARALARI Ender A USULOĞLU ABSTRACT (Caves of Isparta)

Ass. Doctor Gökhan Aydın from Isparta University reached out to ASPEG with 10 new caves alert at Barla mountain, north of Isparta, coupled wih the the fact that no other caving groups were ever there, we decided to explore the region and set out to Isparta at 9th of July 2014. After spending 4 days exploring the mentioned caves, we have surveyed and mapped 4 caves. The rest of the caves were really just inlets for shepherds. Although we couldn’t find potential caves, we have gained good friends, friendship. We especially thank to Gökhan and his wife Bengü for opening up their house to us.

Isparta üniversitesinde Yar.Doç olarak çalışan öğretim görevlisi Gökhan Aydın’ın websitemizden Mehmet Sait Taylan üyemizin telefonuna ulaşarak yaklaşık 10’dan fazla mağara ihbarı yapması üzerine 9-13 Temmuz 2014 tarihleri arasında keşif gezisi düzenlemiştir. İhbarları yapılan mağaralar çoğunlukla kuzey’de olduğu ve Isparta’nın mağaracılar tarafından çok çalışılmayan bir bölgesi olduğu için heyecanla bu geziyi düzenledik. İstanbul ekibi uçakla, Antalya ve Ankara ekipleri arabayla, Isparta’ya ulaşarak, Gökhan Aydın’ın Atabey’deki evinde misafir edildik. Gökhan, üniversitede mağara kulübü kurmak ve gençlere mağaracılığı tanıştırmak istediği için biyoloji (kendi uzmanlık alanı) öğrencilerinden 3 kişi daha bize katıldı. Gelen ihbarlar Eğridir gölü’nün batısındaki Barla Dağının Geyikli alanı olarak adlandırılan yerde idi. Atabey’den kamp yerine ulaşmamız yaklaşık 1,5 saat arabayla sürdü. Kamp yerine atlarla beraber 1 saatlik bir yürüyüşle vardık.

ASPEG

Geldiğimiz ilk günün akşam üstüne doğru, Naldöken mevkiinde ufak bir mağaraya girdik. Tamamen konglomera’da gelişmiş mağaraya hep beraber girildi ve ölçümleri alındı. Ekte haritası mevcuttur. Mağaranın dibine kadar arabayla gidilebilir. Turistik açıdan bir önemi yoktur.

ekibi: İsmail rehber, Demir (at), Oktay, Nartjan, Oktay ve İsmail rehber’le Ender, Doğay ve Çağdaş. beraber uzaktaki mağara ihbarlarına bakmak için saat 14:00’de kamptan Yatay mağara diye ihbar edilen mağara, ayrıldı. 4 km yürüdükten sonra dikey daha çok çöküntülerden oluşmuş içine mağaraya bakıp geldiler. Bir sürü dolin çeşitli yerlerden ışık giren bir in gibi olmakla beraber bakılanların hiçbiri yer olarak telakki edilebilir. Yatay ekip gitmiyordu. kampa döndü. Ertesi gün, bol bol yürüyüşle geçen bir Dikey mağara ekibi saat 16:30 gibi günden sonra kamp toplanıldı. Mağara ilk mağaraya ulaştı: 50cm-50cm açısından çokta verimli geçmese bile genişlikten sürünerek girilen mağara Barla dağı ve civarındaki arazi tanınmış hemen dikeyleşiyor ve yaklaşık 20 oldu ve değerli arkadaşlar kazandık. m’lik bir inişle dikey karakteristiğe Birçok insan yeni tanışsa da, kamp

bürünüyor. Bir doğal 3 tane dübelli bir döşemeyle mağaranın dibine inilmiştir. 20 m’lik inişten sonra mağaranın ufak bir gölden sonra daralarak devam ettiği ama girilemeyecek kadar daraldığı gözükmüştür. Bu mağarayı bitiren ekip hemen yakındaki ikinci dikey mağara ihbarına gitmiştir. Bu mağarada dikey başlayıp 10 m ile bitmiştir. Aynı akşam evde kaldık. Ertesi sabah Bir doğal ve bir dübel bağlantıyla kahvaltımızı yapıp, ekip hazırlandıktan döşeme yapılmıştır. Hızını alamayan sonra yola koyulduk. Kampı yaklaşık ekip, 3.mağara ihbarına gitmiştir 12:00-13:00 saatleri arasında attıktan ama ağzı taşlarla örtülü olduğu için sonra 14:25’te iki ekip, biri yatay mağara girilememiştir. Ölçüm malzemesi ekibi diğeri dikey mağara ekibi olarak olmayan ekip, kampa dönmüştür. 2 ayrı mağaraya doğru ilerledik. Yatay Mağara ekibi: Rehber Ali, Şampiyon Ertesi gün, Nezihi, Doğay ve Ahmet (at), Nezihi, Leyla, Melisa, Gökhan, Rehberle saat 11:00’de dikey mağaraları Bengü, Ergin ve Çağrı. Dikey mağara ölçmek için kamptan ayrıldı. Anıl,

oldukça uyumlu ve güzel geçti. 1700 m’de kurulan kampın manzarası ve 2.400 m’de yapılan yürüyüşle oldukça zevkliydi. Teşekkürler: Gökhan ve Bengü Aydın’a evlerini açtıkları ve kaymakamlıktan gezi için sponsorluk buldukları için çok teşekkür ederiz. Rehberlerimiz İsmail ve Ahmet bizi yalnız bırakmadılar ve her sabah evlerinden kampa geldiler. Atlarımız Demir ve Şampiyon’a da teşekkürler. Geziye Katılanlar Anıl Alkan, Bengü Aydın, Gökhan Aydın, Nezihi Ekizoğlu, Melisa Ekizoğlu, Çağrı Çetin, Çağrı Çetin, Ahmet Kılıçaslan, Nartjan Özden, Ergin


Foto 2: Oktay, Kuzsuyu mağarasından çıkarken.

ASPEG

Turantepe, Leyla Tutar, Oktay Pöhrenk, Ender Usuloğlu, Doğay Ali Yılmaz ve İsmail Çoğal

Foto 3: Kamp yerinden bir görüntü.


ASPEG


ASPEG


ASPEG

Fotoğraf 1: Sivastı Yaylası Genel Görünüş. Aslında yaylanı ismi Subastı Yaylası ama evrilerek Sivastı olmuş /Ender Usuloğlu


Eren Arpacık ABSTRACT (Deep Cave, Deep Talking while documenting Yarık Sinkhole)

Eren Arpacık, prominent producer of documentaries at Iztv, one and only cable documentary channel in Turkey, has joined us to document Yarık Sinkhole expedition. We’ve trained him with SRT techniques, gave a lot of background information about speleology and caving. This article is about his experiences during the Yarık Sinkhole Expedition at the camp and shooting documentary. After this expedition, he became fascinated about caving and a member of ASPEG and joined many expeditions. Together we have documented 7 different caves, created “Yeraltından Notlar” series in İztv. No caving club or association in Turkey has created so many professional caving documentaries. It is all realized with biggest contribution from Eren Arpacık. Yarık Düdeni ve Anadolu Speleoloji Grubu (Aspeg) ile karşılaşmadan önce “Doğa sporlarını say” deseler aklıma ilk mağaracılık gelmezdi açıkçası. İz’den yapımcımız Azade “Alanya’da Yarık Düdeni adlı bir mağara keşfedildi. Belgeselini çekmeye ne dersin?” diye sorduğunda bu bilmediğim dünyayı keşfetmek için merakımdan düşünmeden evet dedim. İyi ki de evet demişim. Kanalca her şey ardında bir iz bırakır diyoruz ya; yaşadığım deneyim, edindiğim arkadaşlar, baş döndürücü doğa bende çok değerli ve derin bir iz bıraktı. Anadolu Speleoloji (Mağara Bilimi) Grubu / Aspeg 2008 yılında kurulmuş. Çalışmalarını yalnızca sportif anlamda değil; yeni mağaraların keşfi, onların haritalanması ve ekosistem araştırmaları gibi bilimsel konularda da devam ettiriyorlar. Türkiye’de kalbi bilim ve araştırma için atan böyle insanların olduğunu yakın zamana kadar bilmiyor olmam açıkçası benim ayıbımdı; ta ki karşıma Aspeg’in kurucusu Ender Usuloğlu ve ekibi organize eden Orkun Kuntay Uzel çıkana kadar. Tanışma toplantımızı İz Tv’nin ofisinde yaptık. Karşıma çıkan kişiler Hollywood filmlerinde gördüğüm dünyayı yok olmaktan kurtaran bilim adamlarına benziyorlardı. Toplantıda hemen kaynaştık ve Aspeg’in şimdiye kadar yaptığı araştırmalardan ve keşiflerden bahsettiler. Mağaralardan getirdikleri izole haldeki bakterilerin antibiyotik yapımında kullanıldığını ve derinliklerin kalbinde korunmuş bu bakterilere insanın daha bağışıklık geliştiremediği için hastalıklarla mücadele adına ne kadar önemli olduğunu anlattılar. Anlattıklarının içinde bana en ilgi

çekici gelen ise ilk kez Aspeg’in keşfettiği endemik bir çekirge türü oldu. Literatüre ismi Latince Troglophilus Aspegi (Taylan & Şirin) olarak geçmiş. Yani Taylan ve Şirin’in Aspeg çekirgesi.

arkadaşları Eray’da katıldı. Üniversite stadyumunun dış duvarına ipler çekildi ve eğitim başladı. Mağaracılığa ait yeni terimler ve Elif’in hazırladığı leziz yeşil çay eşliğinde teorik kısmı hızlıca geçtik. Ardından, varlığından şimdiye kadar haberimin olmadığı kaslarımın çalışmasıyla birlikte; stadyumun dış duvarına el ve göğüs jumarları sayesinde tırmandım. İstasyon dedikleri bölümleri geçtim. Daha sonra desendör denen cihazla aşağı inişlere çalıştım. Ondan sonraki iki günümü anlatmıyorum çünkü kas ağrılarımdan kollarımı ve bacaklarımı kaldıracak halim yoktu. Siz siz olun spor yapın vücudu ham bırakmayın.

Ender ve Orkun Aspeg’le beraber şimdiye kadar bir dolu mağarayı filme almışlar. Bu alanda zamanla profesyonelleşmişler. Mağaracı olmak için kapsamlı bir eğitim gerektiğinden; onlar mağara çekimlerini yaparken, ben yukarıdaki kamp hayatını ve onların izlenimlerini belgeleyecektim. Toplantı sırasında Orkun “Gel seni de mağaracı yapalım, yarık Düdeni’ne olmasa da sonraki mağaralara girersin.” dedi. Saf bir balık edasıyla hemen Sonraki hafta çadırımı, tulumumu, “olur” diye atıldım. çantamı ve kamera malzemelerimi hazırladım ve beni Alanya Gazipaşa’ya O haftasonu, Orkun, eşi Elif götürecek uçağa atladım. Uçak ve ufaklıkları Mete ile buluşup yolculuğunun ardından, patika yolda Marmara Üniversitesi Anadolu Hisarı 2 saatlik bir araba yolculuğu yaparak, kampüsüne gittik. Orada yanımıza 1800 m’de bulunan Sivastı Yaylasına Aspeg’den deneyimli mağaracı vardım. Yarık düdeni buradan derinlere

ASPEG

DERİN MAĞARA, DERİN MUHABBET


iniyordu. Ormanın bitip dev kayaların sizi selamladığı bu yayla sanki beni başka bir gezegene taşımıştı. Burası bulutların, dağların arasında dans ettiği bir doğa mucizesiydi.

işleyişinde kendisi bir dünya markası olarak kabul ediliyor. Ayrıca mağara

Bu güzel ekibi bir araya getiren ise Ender. “Mağaraya girdiğimde kendimi

ile kamp arasında iletişimi sağlamak için çekilen kablolu telefon hattının değişilmez sekreteri. Aşağıdan bir haber varsa bu haber Cem’in ağzından diğerlerine ulaşıyor.

yeryüzündekinden daha mutlu ve huzurlu hissediyorum” diyor. Yarık Düdeni’nin sonunu bulmak amacıyla mağaraya girdikten sonra aşağıda 4 gün kalıyor ve Yarık Düdeninin bir göl ile 560 m’de sonlandığı haberini kampa veriyor. O bu özel haberi duyururken benim aklıma Jules Verne’in Arzın Merkezine Seyahat romanı geliyor. Bu büyük maceradan sonra eve dönerken geriye eşsiz bir doğa, benzersiz hikayeler ve ateş başı muhabbetlerinden sonra üzerime sinen keyif verici is kokusu kalıyor.

Bu etkileyici resmin içinde Aspeg üyeleri beni sıcakkanlılıkla karşıladı ve macera böylece başlamış oldu. Kampa adım attığımda Aspeg ve İran’dan bir grup 300 m’de keşfe devam ediyordu. Zamandan ve enerjiden tasarruf etmek için mağaranın derinliklerinde kamp yaptıklarını öğrendiğimde oldukça şaşırdım. Günden ve geceden bağımsız orada 3 gün kalacaklardı. Ender, mağaranın içi soğuk ve nemli olduğu için giydikleri özel polarları ve tulumları bana gösterdi. Keşif sırasında mağaranın temizliğine özen gösterdiklerini ve her atığın onlarla birlikte sonrasında dışarı çıktığını söyledi. Dayanamadım ve “her atığın mı?” diye sordum. Aldığım cevap kesin ve netti “evet her atığın” Ender, Türkiye’de mağaracılığı aktif olarak yapan insan sayısının ne yazık ki 300’ü geçmediğini ve sadece 9 üniversitede bununla ilgili kulüp bulunduğunu söyledi. Nüfusu Türkiye’ye göre çok daha az olan Bulgaristan’da bile 9.000 kişinin aktif olarak mağaracılık yaptığı düşünüldüğünde Türkiye için durumun trajikomik olduğu açık. Üstelik bu topraklarda keşfedilmeyi bekleyen sayısız mağara varken. Ateş başında muhabbet her gece koyulaştıkça koyulaştı. Ekiptekiler birbirlerini yıllardır tanıyor olsa bile yeni gelen olarak beni de aralarına aldılar ve teker teker kalplerini açtılar.

ASPEG

Kamptan Büşra bana mağaralardaki mutlak karanlıktan bahsetti. Öyle bir karanlık ki göz hiçbir zaman buna alışmıyormuş. Hiçbir perdenin veya hiçbir gecenin size sunamayacağı bir karanlıkmış bu. Aspeg’in sanatçı üyesi Özge ise hayal gücünün mağaralar sayesinde nasıl harekete geçtiğini anlattı bana. Kendisi bir ressam ve mağaralarda gördüğü sarkıt ve dikitler onun sürreal dünyasında insan vücutlarına, yer altı şehirlerine dönüşüyor. Kendisine ait bir resim sergisi bile var. Aspeg’in ağabeylerinden Cem ise grubun doktoru. Kampın güvenliği ve

Turgay ise Aspeg’in bir diğer sembol yüzü ve ağabeyi olarak kampta yer alıyor. Kendisi bir sismolog, yıllarca yurtdışında görev aldıktan sonra, şimdi İstanbul Üniversitesinde iklim değişiklikleri üzerine çalışıyor. Mağaradan gelecek örnek üzerinden milyonlarca yıllık zaman sürecinde o bölgede iklimin nasıl değiştiğini ondan öğreneceğiz. Ama onun çok özel bir başka özelliği daha var: Bu güzel adam kampın müthiş lezzetli kahvaltılarının ve yemeklerinin mimarı. Yaptığı kuru fasulyeyi ve bulguru yeme şansına sahip olsaydınız ne demek istediğimi anlardınız. Orkun, bütün çekimler ve röportajlar esnasında bana destek olan grubun deneyimli mağaracısı. Kendisi elektrik-elektronik mühendisi ve gerçek bir bilgi bankası, telefonun ve internetin çekmediği Sivastı yaylasında hepimiz için bir google baba. “Hadi o kadar bilgiyi edindin de hepsini nasıl böyle aklında tutuyorsun be adam” diye kendisine defalarca sormak istedim de kendimi tuttum. Süha grubun en deneyimli ağabeylerinden. 89’dan beri aktif mağaracılık yapıyor. Ona göre Ay’a bile yirmi kişi gitmişken keşfettikleri mağaralara daha az insanın girmiş olması onlar için bir ayrıcalık. Kampın diğer neşeli, atletik ve genç mağaracıları ise Volkan, Alper, Ümit, Oktay, Buğra ve 4 kişiden oluşan Türkü sever İranlı Ekip.


Emrah Dirmit ABSTRACT Yarık Sinkhole is located on the Sivastı which is centered 30 km north of Gazipaşa (Fig 1) and is named with a specially assigned geological sequence such as Sivastı Yayla formation. Sivastı Yayla formation is only a small part of Taşeli Plateau with an altitude of 2000 meters. The study area, which has a very old age as a geologic area, has a complex structure with various orogenic movements (such as Hershey and Alpen) undergoing a bending and breaking. The limestones suitable for karstification are found on the chitters. Both units are folded and layered. There are stratified schists and limestones at the age of Sivastı Plateau. However, there is no discrepancy between them. Due to the different physical characteristics of the lithology, the schists are more curled and the limestones are more broken. Even stratigraphy was lost by the effect of tectonism and metamorphism in the Sivastı Plateau and near area. There is a basin which Geyikdağı Union, in the unit composed of platform carbonates starting from Mesozoic to Upper Tertiary, which comes on a foundation represented by early Palaeozoic carbonate and silicic-clastics and on it uncomfortably. There is no information about the thickness of this limestone platform. Gazipaşa plain from the upper sections indicates that the fractured crack directions of the limestone formation are in northwest-southeast and north-south directions as it goes down into the plain. This limestone covers over one thousand neogen aged formations. Toros dağ kuşağı içerisinde bulunan Taşeli platosu jeoformolojik yapısı ve karstlaşma özellikleri bakımdan orta Toros kuşağında önemli bir istifi oluşturmaktadır. Araştırmaya konu olan alan Karaman - Ermenek Güneyi ile Mersin - Anamur ve Antalya-Gazipaşa ilçeleri arasında kalan Taşeli Platosu’dur. Taşeli Platosu üzerinde karstlaşma süreçlerinin etkisi altında kalmasından dolayı bir çok jeomorfolojik yapıyı ve mağara sistemlerini de içerisinde barındırmaktadır. Bu çalışmada bölge jeomorfolojisi ve karstlaşma süreçleri sonucunda oluşan yüzey şekilleri ve mağara sistemlerinin gelişimine değinilecek ayrıca bölgede yapılan araştırmalar sonucunda elde edilen mağara sistemlerinin derlemesini konu alacaktır. Giriş Çalışma alanı orta Torosların, Alanya kuzeydoğusu ile Silifke kuzeybatısı arasında uzanan ve kuzey sınırı Hadim - Ermenek - Mut hattı ile çizilebilecek kısmı Taşeli Platosu olarak adlandırılır. Plato, batıda Akseki, doğuda ise Mut - Silifke hattı ile sınırlanır. Göksu havzası ile Orta Anadolu yüzünü ayıran sıradağlar, yani Toroslara giren son devamlı ve düzgün kıvrılma sıradağları kuzeydeki sınırı oluştururlar. Bölge yüksek kesimlerinde karstlaşmanın etkisi ile bir çok jeomorfolojik yapıya rastlanmaktadır. Bölgede Orman

ve Su işleri bakanlığı ile ASPEG (Anadolu Speoloji Derneği) arasında yapılan protokol ile 2012 yılından bu yana araştımalar devam etmektedir. Daha önceden yapılmış çalışmaların derlenmesi ve yüzey araştırmaları sonucunda bölgede irili ufaklı bir çok mağara bulunmuştur. Bulunan mağaralar kayıt altına alınmıştır. Taşeli platosunun karstlaşma ile oluşan jeomorfolojik şekiller anlatılacak ve mağara sistemlerinin oluşum mekanizmaları ile ilgili bilgiler verilmeye çalışılacaktır. Çalışma Alanının Fiziki Özellikleri Taşeli Platonun güneye bakan yamaçları keskin inişlere sahiptir yaklaşık olarak 1000 metreye varan uçurumlar ile dik bir duvar şeklinde sahile inerler. Buna karşılık, kuzey hattı Göksu Nehri hizalarında daha hafif bir eğimle inişini tamamlayarak Orta Anadolu Bölgesi’ne bağlanır. Platonun üst kotları 1200-1800 metre ortalama yükseklikte düz bir alana sahiptir. Platonun üst kısmında çöküntü obrukları, dolinler ve polyelerle kaplıdır. Plato üzerinde 2000 metreyi geçen az sayıda zirve mevcuttur. En yükseği ise 2339 metre ile Karaçal Tepesi’dir. Toros dağları, günümüzden yaklaşık 65 milyon yıl önce oluşan tektonik hareketler sonucu denizden yükseldi. Yükselme esnasında, çoğunlukla kütle biçiminde, bazen plakalar halinde,

genellikle beyaz, hava ile fazla temas eden kısımları kurşuni, zaman zaman mermerleşme derecesinde basınç altında kalmış kalın kalker tabakaları Torosların üstünü kaplamış şekilde yüzeye çıkmıştı. Miyosen Dönemde, tektonik hareketler sonucu oluşan çöküntüleri dolduran deniz, Torosların bir kısmını yeniden istila etti. Orta Toroslara bugünkü şeklini verdiren bu son orojenik hareketin ardından tortularını bırakarak tekrar geri çekildi. Taşeli Platosu, Mut - Karaman civarına kadar uzanan bu deniz baskınları ve tektonik hareketler sonucu bugünkü yapısına kavuştu. Her ne kadar aşınma ve sıkışmalar sonucu Akseki - Hadim hattında ve Taşeli Platosunun güney eteklerinde Permokarbonifer bünye açığa çıkmış veya kuzeyde, Göksu civarında Kretase kalker yoğun olarak mevcutsa da platonun hemen hemen tümü Miyosen kalkerdir. Karstik yapısı dolayısıyla Taşeli Platosu su açısından son derece fakirdir. Platonun kuzeyinde akan Göksu Nehri ve birkaç ufak karstik pınar dışında platonun tamamen kuru olduğunu söyleyebiliriz. Baharda eriyen karların suları hemen her dolinde bulunan düdenlere batar. Bu yeraltı suları daha sonra platonun kuzey ve güney duvarlarından büyük pınarlar halinde tekrar açığa çıkarlar.

ASPEG

TAŞELİ PLATOSU MAĞARALARI VE JEOMORFOLOJİK YAPISI


Kuzey pınarları Göksu Nehri’nin bir kolu olan Ermenek Çayı’nı beslerken güney pınarlarının herbiri kendi nehrini yaratır. Gazipaşa / Sugözü Köyü’nden çıkan su Bıçkıcı Çayı’nın, Çığlık Köyü’nden çıkan Çığlık Deresi’nin, Teniste Köyü’nden çıkan Teniste Çayı’nın, Anamur / Sugözü Köyü’nden çıkan su ise Dragon Çayı’nın kaynaklarıdır. Platonun kuzey ve doğusunun ilk kapsamlı jeolojik etüdü 1848-1853 tarihleri arasında Tchihatcheff tarafından yapılmıştır. Kitabında, “Taşeli’ndeki plato gayet büyük bir karstik masadır” demekte ve bu, fevkalade kurak, yazın güneşlerden kavrulan, kışın karlarla savrulan, ıssız, gayet haşin bölge için, “İnsan, girilmesi bu kadar güç ve en zorunlu ihtiyaçların bile temini mümkün olmayan bu yerlere nasıl yerleşebilmiştir?” diye sormaktadır. Bölgedeki kalkerin çoğunlukla Miyosen olduğuna dikkat çeken Tchihatcheff, son orojenik hareketlerde oluşan ve hemen hemen Suğla Gölü güneyinden Ermenek güneyine kadar uzanan Hadim Napı’nı da teşhis etmiştir. 1900-1901 yıllarında Orta Torosların jeolojisi üzerine çalışmalar yapan Schaffer ise, Anamur-Ermenek yolunu geçmiş ve platonun doğu kısmını jeolojik açıdan detaylı bir şekilde incelemiştir. Gezi yolunu gösterdiği haritada Taşeli Platosu üzerinde Karst Platosu kaydı bulunmaktadır. Özellikle, tava adını verdiği, dolin tipinde, içi terra rosa dolu olan fakat tam anlamı ile ne dolin ne de polye sayılamayacak çukurlara dikkat çeker. Schaffer’den sonra bu bölgede, 1929 yılında Blanchard, 1946 yılında ise Blumenthal jeolojik etüdler yapmışlardır.

Antalya Birliği : Erken Paleozoyik ve Mesozoyik yaşlı çökelleri içeren karmaşık yapılı birlik içinde Kambro-ordovisyen yaşlı Çakmak formasyonu, Alt Devoniyen yaşlı Narlıca formasyonu, Üst Permiyen yaşlı Bıçkıcı formasyonu, Alt Triyas yaşlı Yöreme formasyonu, Orta-Üst Triyas yaşlı Çamlıca formasyonu ve Mestriştiyen yaşlı Karaçukur formasyonu bulunmaktadır. Geyikdağı Birliği : Metamorfik olmayan çökel birimlerden oluşan göreceli otokton veya paraotokton kabul edilen birlik içinde Alt Kambriyen yaşlı Hacıishaklı formasyonu, Kambriyen yaşlı Ovacıkışıklı formasyonu, KambroOrdovisyen yaşlı Ovacık formasyonu, Alt Silüriyen yaşlı Eğripınar formasyonu ve Hırmanlı formasyonu, Üst Silüriyen-Alt Devoniyen yaşlı Karayar formasyonu, Alt Devoniyen yaşlı Sığırcık formasyonu, Orta Devoniyen yaşlı Büyükeceli formasyonu, Üst Devoniyen yaşlı Akdere formasyonu, Alt Karbonifer yaşlı Korucuk formasyonu, OrtaÜst Karbonifer yaşlı İmamuşağı formasyonu, Üst Permiyen yaşlı Kırtıldağı formasyonu, Alt Triyas yaşlı Kargıcak formasyonu, Orta-üst Triyas yaşlı Kuşyuvasıtepe formasyonu, Alt-Orta Kambriyen yaşlı Sipahili formasyonu, Alt Paleozoyik yaşlı Babadıl grubu, Üst Triyas yaşlı Murtçukuru formasyonu, Alt Jura yaşlı Yanışlı formasyonu, Jura-Alt Kretase yaşlı Tokmar formasyonu ve Üst Kretase yaşlı Hayvandağı formasyonu bulunmaktadır.

Temel kayaları;

Aladağ Birliği : Şelf türü karbonat ve silisli klastik çökel kayalarını içeren birlik içinde Orta-Üst Devoniyen yaşlı Tozlucayayla formasyonu, Karbonifer yaşlı Harzadındağı formasyonu, Üst Karbonifer-Permiyen yaşlı Dumlugöze formasyonu, Alt-Orta Triyas yaşlı Dişdöken formasyonu, Üst Triyas yaşlı Gevne formasyonu, Alt-Orta Jura yaşlı Boğuntu formasyonu, Jura-Kretase yaşlı Çakozdağı formasyonu ve Üst Kretase yaşlı Akçaldağı formasyonu bulunmaktadır.

Alanya Birliği : Metamorfik kayaçlardan oluşan bu birlik içinde Üst Permiyen ve daha yaşlı Bağlıca formasyonu, Üst permiyen yaşlı Pınarkır formasyonu ve Alt Triyas yaşlı Sivastıyayla formasyonu

Bozkır Birliği : Çeşitli kayaç birimlerinden oluşan olistostromal bir kompleks olan birlik içinde Güneydağı ofiyoliti, Kampaniyen yaşlı Çiftehan formasyonu ve Mestriştiyen yaşlı Bloklu Filiş bulunmaktadır.

Jeoloji Çalışma alanında Özgül (1971) tarafından ayrımlanan birlikler Temel Kayalar, Tersiyer’den sonraki birimler ise Örtü Kayaları olarak ayrımlanmıştır.

ASPEG

bulunmaktadır.

Örtü Kayaları; Paleo-otokton Kayalar ve Neo-otokton Kayalar olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Erken Tersiyer’e ait Belbağ ve Sarıtaş formasyonları Paleo-otokton, OligosenPliyosen yaşlı kayalar ise Neo-otokton Kayalar şeklinde ayrımlanmıştır (Ulu, 1998). 1.1 Stratigrafi Bu bölümde stratigrafik istifin tamamı verilmeyecektir. Çalışılan alan içerisinde mağaraların bulunduğu stratigrafik istifler belirtilmişitr. Daha fazla bilgi almak isteyenler MTA tarafından hazırlanmış jeolojik raporlara bakabilirler. 1.1.1 Alanya Birliği Yörede ilk çalışan Blumenthal (1951) bu metamorfik topluluğunu “Alanya Masifi” olarak adlandırmıştır. Daha sonra Özgül (1976) bu topluluğa “Alanya Birliği” adını vermiştir. 1.1.1.1 Bağlıca Formasyonu(Pba) Alttan üste doğru muskovit şist, mika-kuvars-kalkşist, mika-kuvars şist, kuvars-albitmuskovit şist, kuvars-albit-klorit şist, kloritkuvars şist, klorit-muskovit-kuvars şist ve kloritkuvars-kalkşist olarak devam eden formasyona Ulu (1983) Bağlıca formasyonu adını vermiştir. Formasyon Üst Permiyen ve/veya daha yaşlı olabilir. Birim altındaki Antalya Birliği ile tektonik, üstündeki Pınarlıkır formasyonu ile uyumsuz dokanaklıdır (Ulu, 1983). 1.1.1.2 Pınarlıklı Formasyonu(Pmp) Formasyonu tanımlayan Ulu (1983), formasyonun koyu gri renkli, orta kalın tabakalı, bitümlü pis kokulu, sparlaşmış kristalize kireçtaşlarından oluştuğunu belirtmiştir. Formasyonun üstüne Sivastıyayla formasyonu genelde uyumlu, yer yer uyumsuz olarak gelir. Formasyonun yaşı Üst Permiyen’dir (Ulu, 1983). 1.1.1.3 Sivastı Yayla Formasyonu (Trs) Birim, Ulu (1983) tarafından adlandırılmıştır. Altta kaba, üste doğru orta-ince taneli, foliasyonlu, yeşil-sarı renkli pelitikler ile killi karbonat litofasiyeslerinden türeyen formasyonu; kuvars-muskovit kalkşist, albit-muskovit-kuvars şist, kuvars-kalk şist, epidotglokofan şist, glokofan-epidot şist oluşturur. Birim Üst Paleosen-Alt Eosen yaşlı


1.1.2 Geyikdağı Birliği Bu birlik, Orta Torosların naplı yapısının en alttaki otokton veya paraotokton kesimini oluşturur ve metamorfik olmayan çökel kayalardan meydana gelir. Bu kayalar Erken Paleozoyik yaşlı karbonat ve silislikırıntılılarla temsil olunan bir temel ile bunun üzerine uyumsuz olarak gelen ve Mesozoyik’ten başlayarak Erken Tersiyer’e kadar çıkan platform karbonatlarından oluşur. 1.1.3 Aladağ Birliği Bu birlik, Geyikdağı Birliği üzerine kuzey-kuzeydoğudan, güneygüneybatıya doğru ilerleyerek yerleşen bir birliktir. Birlik adı ilk kez Özgül (1976) tarafından kullanılmıştır. Bu nap Üst Devoniyen’den Üst Kretase’ye kadar değişen yaştaki şelf türü karbonat ve silisli klastik çökel kayalarını kapsar. Birlik Blumenthal (1947) tarafından Hadım Napı olarak ayırtlanmıştır. 1.1.4 Bozkır Birliği Bu birlik, temel kesimi yersel olarak haritalanabilecek boyutta büyük ofiyolit kütlesi ile, bunun üzerine çökelmiş pelajik kireçtaşı ve en üstte yeniden çökelen pelajik ve/ veya resifal karbonatlar, spilitler ve/ veya radyolaritler, Pedra-Verde tipi yeşil tüfler ile diyabaz, serpantinit ve diğer ultramafik bloklardan ibaret bir olistostromal melanjdan oluşan kompleks bir naptır. Bozkır Birliği, Toroslar’ın değişik kesimlerinde değişik adlar altında incelenmiştir. Bozkır Birliği (Özgül, 1976), Karaman Melanjı (Koçyiğit, 1976), Ofiyolitli Melanj (Demirtaşlı, 1975). 1.1.5 Örtü Kayalar ‘Birlik’ adı altında toplanan temel kayalar üzerine uyumsuz olarak gelen Paleosen Eosen ve daha genç yaşlı birimler ‘Örtü Kayaları’ adı altında incelenmiştir Örtü Kayaları Miyosen öncesi yaşlı topluluklarından oluşan ‘Paleo-Otokton Örtü Kayalar’ ile, Miyosen ve sonrası yaşlı birimlerden oluşan ‘Neo-Otokton Örtü Kayaları’ olarak iki kaya topluluğundan

oluşmuştur (Ulu, 1998). Hidrojeoloji Çalışma alanı jeolojik olarak çok eski yaşa sahip olan formasyon, çeşitli orojenik hareketlerin (Hersiyen ve Alpen gibi) tesiri altında kalarak kıvrılıp, kırılarak oldukça karışık bir yapıya sahip olmuştur. Karstlaşma uygun kireçtaşları, şistler üzerinde bulunur. Her iki birim de kıvrımlı ve tabakalıdır. Sivastı yaylasında tabakalı şist ve kireçtaşları görülmektedir. Ancak aralarında bariz bir uyumsuzluk (Diskordans) görünmez. Litolojilerin fiziksel özelliklerini farklı oluşu nedeniyle şistler daha çok kıvrılmış, kireçtaşları ise daha çok kırılmıştır. Hatta Sivastı yaylası ve yakın çevresinde tektonizmanın ve metamorfizmanın etkilemesi ile tabakalanma kaybolmuştur. Üst kesimlerden Gazipaşa düzlüğü, Ova içerisine inildikçe kireç taşı formasyonunun kırık çatlak yönleri kuzeybatı-güneydoğu ve kuzeygüney doğrultusunda olduğu belirtilmektedir. Bu kireçtaşı biriminin üzerini neojen yaşlı formasyon örtmektedir. Hidrojeolojik olarak karstlaşan kireçtaşları, geçirimlilik özellikleri bakımından yüksek. Yüksek olmasının geçirdiği tektonizma ve formasyonların ilksel gözneklilik değerlerini kaybederek kırık-çatlaklı sistemleri oluşturmaktadır. Kireçtaşı formasyonun altında bulunan şist birimleri nispeten daha düşük gözneklilik değerlerine sahiptir. Bu sebeble Gazipaşa ve civarında yüksek kesimlerde bulunan yaylalar beslenme alanı oluştururarak ova tabanı sınırlarında irili ufaklı çeşitli kaynak çıkışları gözlemlenmektedir. Bu kaynakların en önemlisi Sugözü kaynağıdır. Beslenimin, Taşeli platosu düzlüğünden sağlandığı aşikardır ancak sistem olarak ortaya konulamamıştır. Sivastı yaylası içerisinde bulunan kaynak çıkışları ve Sugözünden kaynak suyu alınarak hidrojeokimyasal örneklemeleri yapılmış ve incelemeleri yapılmıştır. 4.1. Su Noktaları 1.1.6

Akarsular

Gazipaşa içerisinde devamlı akan hiçbir akarsu yoktur. Ancak Gazipaşa

ovasının kuzey-kuzeybatı ve doğu kesimlerinden ovaya intikal ederek ovayı boylu boyunca geçerek Akdeniz’e ulaşan üç ayrı akarsu yatağı mevsimlik suları taşımaktadır. Delice Dere; Gazipaşa Ovasının kuzeyinde yer almaktadır. Hüseyinli mahallesinin kuzeyinden doğan kaynaklar ve mevsimlik akışlarla beslenerek Akdeniz’e ulaşır. Drenaj alanı 135 km2’dir. Yatağı geniş olup yaz döneminde çok az akmaktadır. Bıçkıcı Dere: Gazipaşa Ovasının kuzeyinde doğarak mevsimlik derelerden beslenerek ovayı doğubatı yönünde keserek Akdeniz’e ulaşmaktadır. Drenaj alanı 158 km2’dir. Yaz aylarında su akışı azalmaktadır. Hacımusa Deresi: Gazipaşa’nın doğusunda yer alan Küçüklü derenin ve Güneydeki Has derenin Gazipaşa’ nın güneyindeki Hacımusa köprüsünde birleşmesinden Hacımusa deresi meydana gelmektedir. Drenaj alanı 426 km2 olup Gemikyalası ve Bakılar mahallesinin arasından geçerek Akdeniz’e dökülür. 1.1.7 Kaynaklar Gazipaşa için yapılan Hidrojeolojik Etüt Raporunda(1972) bölge içerisinde iki adet kaynak varlığında bahsedilmiştir. Birincisi; Bıçakcı deresinin Akdeniz’e döküldüğü noktada ve sol sahildeki Karadağ’ın kuzey batı ucunda gelişmiş karstik boşalımlı bir kaynaktır. Sugözü kaynağı, karstik bir oyuk içerisinden çıkmakta ve bıçakcı deresinin kaynağını oluşturmaktadır. İkinci kaynak ise Gazipaşa ilçe merkezinden 6 km güneydoğudaki Tosalak mevkiinde olup kaynak grubu halinde olduğundan ve çevresindeki kireçtaşlarından beslendiği belirtilmiştir. 1.1.8 Hidrojeokimya Proje kapsamında Sivastı yaylasında bulunan kaynaklardan ve Sugözü kaynağından su örnekleri alınarak laboratuvar analizleri gerçekleştirilmiştir. Yapılan analiz sonuçlarına göre kaynak suları fasiyesi hakkında bilgi edinmek için Piper Diyagramı çizilmiştir. Piper diyagramından anlaşılacağı üzere su fasiyesi olarak Bikarbonat

ASPEG

Belbağ formasyonu tarafından açısal uyumsuzlukla örtülür. Altındaki Üst Permiyen yaşlı Pınarlıkır formasyonu ile yer yer uyumlu, yer yer de uyumsuz ilişkilidir. Formasyonun stratigrafik özelliklerinden dolayı Alt Triyas yaşında olabileceği düşünülmüştür (Ulu, 1983).


(HCO3) ve Kalsiyum ( Ca) özellikli olduğu görülmektedir. Yayla giriş kaynağı SY-KS-1’ de Magnezyum (Mg) iyon derişiminin fazla olduğu görülmektedir. Bu kaynak çıkışında ya da yeraltı suyunun akımı boyunca farklı jeolojik birimden geçerken Mg iyonunu bünyesine almasından kaynaklanmaktadır. Su kaynak örneklerinin benzer özellik sergiledikleri açık bir şekilde görülmektedir. Su kaynaklarını büyük bir sistemin bileşeni olarak adlandırmamız yanlış olmayacaktır. 5. Proje Kapsamında Bulunan Mağaralar Proje Kapsamında bölgede irili ufaklı bir çok mağara bulunmuş ve bir kısmınında haritaları yapılmıştır. Burada bölge için önemli olacak ve potansiyele sahip mağaralarından bahsedilecektir. 5.1 Yarık Düdeni Mağarası Yarık düdeni mağarası üç ayrı jeolojik birimin içerisinde geliştiği ve sonlandığı mağara girişi sırasında gözlemlenmiştir. Saha ve mağara içi gözlemlerine dayanarak bölge temel kayasını oluşturan Bağlıca formasyonu- Şist birimleri mağaranın temelini oluşturmaktadır.

ASPEG

Mağaranın içerisinde geliştiği formasyon Pınarlıklı formasyonudur. Yer yer kalın orta tabakalar mağara içerisinde de gözlemlenmiştir. En önemli özelliği ise temiz yüzeylerde kokusunun iyi olmaması ile ortaya çıkmasıdır. Mağara içerisinde faylanmalar görülmüş ve bu faylanmaların stres kırık çatlakları ile devam ettiği gözlemlenmiştir. Mağarayı oluşturan rekiristalize kireçtaşı sağlam yapısı ile dikkat çekmektedir. Son olarak yüzeyde ve giriş kısmında Yayladan adını alan Sivastı yaylası formasyonu görülmektedir. Formasyon ince –orta tabakalı, altta kaba, üste doğru orta-ince taneli killi karbonat litofasiyesler görülmektedir. Arazi yapısı ve formasyonlara ait toplanan fotoğraflar EK-2 de sunulmaktadır. Mağara içerisinde formasyon tanımlaması yapılamamıştır ancak topografya üzerine oturtulmuş mağara haritasının kesit görüntüsü Şekil 6 da sunulmaktadır.

Yarık düdeni mağarası 1378 m uzunluğa sahip ve 553 m derinliğe sahip bir mağara olarak, Türkiye en derin mağaraları arasında 12. sırada yerini almıştır. Mağara geniş bir ağız ile girişi sağlanıyor. Şekil 7 Yarık düdeni girişi görülmektedir. Mağara içerisine yağışlı dönemlerde havza içerisinden toplanan suların oluşturduğu bir dere de giriş sağlamaktadır. Yarık düdeni geniş bir açıklıktan giriş sağlamasına rağmen yer yer mağara içerisinde darallar bulunmakta ve basamaklı bir yapı ile aşağı doğru iniş gerçekleştirmektedir. Mağaranın kesit haritasına bakıldığı zaman bir trend şeklinde basamaklar ile devam ettiği, sonuna yaklaşıldığında ise küçük göl yapıları oluşturduğu görülmüştür. Oluşan basamak boyutları ortalama 5 m ila 40 m arasında değişmektedir. Bu atımlar zamanında oluşan aktif fayın sonucunda, gelişen kırıklı- çatlaklı yapıların oluşması ile meydana gelmiştir. Pınarlıklı formasyonunun, rekristalize kireçtaşı içerisinde devam eden mağara, temel kaya şist birimlerine yaklaştıkca basamak boyutları azalarak yataylaşma eğilimi içerisine girmiş ve küçük göller oluşmaya başlamıştır. Yarık düdeni mağara tavanı yer yer yükselmiştir ancak bazı noktalarda darallar oluşturmuş geçişi zorlaştırmıştır. Bilindiği gibi yarı aktif dikey mağaralarda yüksek güzellikte oluşumlara pek rastlanılmaz bu durum Yarık düdeni içinde geçerlidir. Basamak boylarının uzaması ile su akışının yavaşlaması sonucu akmataş oluşumları meydana geldiği gözlemlenmiştir. Bazı küçük havuzlar içerisinde mağara incisi oluşuımlarıda gözlemlenmiştir. Mağaranın son 400 m ile 533 m arasında dar ana kol üzerinde su içerisinde hareket edilmiş ve çeşitli boyutlarda göl yapılarına rastlanmıştır. 6 Sonuç Yarık düdeni mağarası karstlaşmanın etkisi ile oluşmuş veyarı aktif bir mağara olarak oluşumunu devam ettirmektedir. Mağaraya su girişi bir noktadan sağlanmaktadır,

çevre jeomorfolojik yapısından dolayı oluşan çöküntü yapıları vasıtasıyla toplanan sular mağara içerisinden direne edilerek Sugözü gibi önemli karstik kaynakları beslediği düşünülmektedir. Bu sebeple, karstik alanların koruması ve mağara içerisine kirletici maddelerin atılmaması hakkında bölge halkının uyarılması gerekmektedir. Gazipaşa ilçesi içerisinde karstik kaynakların iyi bir şekilde envanteri çıkarılarak, mevsimsel olarak takip edilmesi ve su kimyası analizleri yapılarak beslenme alanlarının belirlenmesi sağlanmalıdır. Beslenme alanları içerisinde bulunan önemli karstik şekiller çalışılmalı mağara sistemleri gün ışığına çıkartılmalıdır. ASPEG çalışması gibi yerel yönetimler ve sivil topluluklar ile eş güdümlü çalışmalar neticesinde yukarıda bahsettiğim çalışmaların tamamı yapılabilir, bu gibi projelere destek artmalı ve sonucunda elle tutulur raporlar hazırlanarak gelecek nesillere aktarılmalıdır. Yararlanılan Kaynaklar • Sugözü-Gazipaşa Antalya Alanının Jeoloji İncelemesi, MTA, Ü. ULU • İçel İli Jeolojik Özellikleri, MTA • Taşeli Platosunda (AnamuErmenek Arası) Jeomorfolojik Özelliklerin İnsan Faalyetlerine Etkisi, M. Siler, M.T. Şengün, Fırat Üniversitesi Coğrafya Bölümü • Bozyazı (Mersin) ve Kuzey Kesminin Tektono-Stratigrafisi A.Turan, Selçuk Üniversitesi, Jeoloji Bölümü • 2014 Yarık Düdeni Gezi Raporu, ASPEG


ASPEG

Şekil 2 Bölge Jeoloji Haritası MTA tarafından hazırlanmıştır

Şekil 3 Kaynaklar ve Akış Gösterir Dereler


Şekil 4 Örnekleme Yapılan Kaynak Noktaları

ASPEG

Şekil 5 Su Kaynaklarının Piper Diyagramında Gösterilmesi KOD

Açıklama

EC

SY-KS-1

Yayla Giriş Kaynak

270 mg/l 14.26 5

154

0,1

9,88

1,38

43,04

SY-KS-2

Sivastı Yayla Kaynak

195 mg/l

13.3

5

116

0,1

11,54

0,96

25,86

SY-KS-3

Yarık Düdeni

222 mg/l 15.5

5

124

0,74

7,22

1,96

35,7

SY-KS-4

Sugözü Kaynak

410 mg/l 21.6

5

218

0,59

13,41

Tablo 1 Analiz Sonuçlarını Gösterir Tablo

SO4

Cl HCO3 K(d) Mg(d) N a(d) C a(d)

4,46

63,69


ASPEG

Şekil 7 Yarık Düdeni Girişi


ALTINBEŞİK MAĞARASI ÇALIŞMALARI 2013-2016 Hakan Eğilmez ABSTRACT The Altınbeşik Cave is declared a national park and its entrance is accessible to public. The entrance to the resurgence cave is located in a tributary canyon of the Manavgat River approx. 150 m above the valley bottom, 7.3 km SSE from the village of Ibradi. The cave drains a large area of the Western Taurus including the districts of Ibradi, Derebucak and and probably also Manavgat. Trace testing proved connection between the Altinbesik Cave and the sink cave of Büyük Düden on the Kembos Polje SE of Derebucak. The direct distance between both caves is 31 km. The Altinbesik Cave is an important hydrogeological system providing source and drainage of high quality water from the region covering the Ibradi, Derebucak and Manavgat Districts. Understanding the expanse and function of the system will enable broad utilization of water for irrigation and use by the local inhabitants as well as effective protection or the quality of the source. Finally the investigation itself of the karst phenomena which is one of the Turkish National Parks is extremely İlgili senelerde yapılan çalışmalarda, Türk ve Çek ekiplerinin koordineli çalışmaları sonucunda, mevcut bulunan haritasına ek olarak yaklaşık 1km daha ek gelerek 5km uzunluğa ulaşmıştır. Çalışmalarda toplam 12 Çek Mağaracı, 18 Türk mağaracı görev almıştır. Mağara içinde bulunan göller bot ile geçilmiş, Toplamda 3 ana sifonda tüplü dalışlar gerçekleştirilmiştir. Toplam dalış sayısı 88 tane olup, yaklaşık 15 saatlik bir sualtı ekip zamanı harcanmıştır. 2014 senesinde mağara içinde suyun fazla olması sebebi ile, civardaki mağaralar araştırılmış, yüzey tarama yapılmış, 10 adet irili ufaklı mağara tespit edilmiştir. Bir o kadar da mağara ihbarı alınmıştır.

ASPEG

2015 senesinde yapılan çalışmalarda son noktada bulunan 2 adet Sifona dalışlar yapılmış, bir sifondan geçilerek mağara 500 metre kadar uzamıştır. Diğer sifonda -38 metre derinlikte, pasajın devam ettiği tespit edilmiştir. 2015 çalışmalarında birinci sifon arkasında mağara içi kamp yapılarak 6 gün içeride kalınmıştır. Birinci sifon hattına telefon hattı döşenerek, özel yapılmış kuru tüp içerisinde kuru malzemeler sifon sonrasına geçirilmiş, bu esnada telefon sistemi haberleşmede kullanılmıştır. Birinci Sifon sonrasında mağaranın genişliğinin 2 katına çıktığı, yer yer 150 metre genişlikte pasajların ve yan kolların oluştuğu tespit edilmiştir. Aktif zamanda çok fazla su miktarının mağara içine penetre ettiği gözlemlenmiştir. Mağara

zemininin delik deşik yapısından dolayı, yürümenin bile çok zor olduğu, özellikle yük ve dalış tüpleri ile hareket ederken çok yavaş hareket etme ihtiyacını doğurmuştur. Bölgenin hidrojeolojik yapısının incelenmesinde açık labaratuvar özellikleri sergileyen sistemin 10 km ye kadar uzanabilme ihtimali ortadır. Özellikle aktif zamanlarda Manavgat çayına dökülen su miktarından, içeride bulunan çok sayıda göllerden, 3 adet sifon geçişi ve en son sifonda hala devam eden uzunluk ve genişlik, mağaranın araştırmasının henüz sonuçlanmadığını ortaya koymaktadır. 2016 senesi çalışmalarında, İstanbul Üniversitesi Jeoloji bölümünde gelecek olan jeologlar ile mağaranın yüzeyinde bulunan alanda yer sismik çalışmaları yapılması planlanmakta olup, Farklı teknikler içeren hareket sensörlerinin sifon sonrası mağaranın en son noktasına konularak yüzey ilişkisi tespit edilmeye çalışılacaktır. Mağaranın en sonunda bulunan, Neşvik sifonunun çok ayrıntılı bir dalış planı sonrasında geçilmesi planlanmaktadır. Çek ekiplerinin yaptığı kısa belgesel, Çek televizyonlarında yayınlanmış olup, 10 Mart 2016 tarihinde Prag’ta Altınbeşik özelinde fotoğraf sergisi açılmıştır. Görsel açıdan, belki de Türkiye’nin en güzel mağarası olan Altınbeşik, Turizm yatırım projelerinin hayata geçirilmesi ayrıca yapılan mağara çalışmalarının basında yer alması ile ilgi çekmiş, 2014 ve 2015 senesinde çok

sayıda yabancı turist mağarayı ziyaret etmiştir. 2016 ÇALIŞMALARI Günce Altınbeşik’te ki çalışmalarımız 8 Ekim ile 23 Ekim arasında gerçekleşmiştir. Cumartesi 08.10.2016: 13.00 Ekip Buluştu,15.00 Altınbeşik Mağara önüne gelindi.15.15 sorumlu koordinatör çağrıldı.17.00 Koordinatör geldi. Gerekli konuşmalar yapıldı. Antalya’da sergi yapılması istendi. Gino’dan foto istediler. Genel durum olumlu. 17.00-20.00 genel kamp düzenlemesi yapıldı. 19.0022.00 arası 3 kişilik Çek ekip, ilk 40 metreyi döşemek üzere Obruk malzemelerinden ip ve döşeme malzemeleri ile çalışmaya başladılar. 22.30 tüm ekip yattı. Pazar 09.10.2016: 07.00 kalktan sonra, plan hakkında toplantı ve bilgilendirme yapıldı.09.00-13.30 dalış malzemeleri ve kamp malzemeleri hazırlanması sürdü. 17.00 Gino ve 3 kişilik Çek ekip, göllere bırakılacak botları döşemek üzere giriş yaptılar.13.30-20.00 kalan 7 kişi, Ben dahil olmak üzere toplam 32 çanta ve 7x2l tüpü1.ci sifona kadar taşıdık. 20.30yemek dinlenme ve yatış. Pazartesi 10.10.2016: 10.30 mağara girişi başladı.12.00 ilk 4 kişi ,1ci sifonu geçerek, telefon hattı ve beraberindeki 5 çantayı


kurumuş olan Manavgat Çayı üzerinde keşif yaptı. Olası bir noktayı tespit etti. 19.00 da kampa dönen yüzey ekibi ve 18.00 de kampa dönen Manavgat ekibi , mağaraya giriş yapmadı 20.00 dinlenmeye geçildi Çarşamba 12.10.2016: 09.00 herkes mağaraya girdi, hakan Ondra ve kladivo önce hareket edip sifon önüne ulaştık, sifon içinde 4 çanta ile geçerek, 16.00’da bivak alanına ulaşarak fazla çantaları bıraktık. Bivak noktasını lake of chance sifonuna yakın bir yere taşımak ayrıca yapılacak olan dalışlar için, tekrar hareket ettik, uygun bir nokta tespit edemedik, dalış malzemelerini son noktaya bırakarak bivak noktasına geri dönüp istirahate çekildik. Diğer ekip Gabo,Kırtec ve diğer çek 5 saat sonra geldi. Ortam çadır kurmadan kalınacak durumda idi. Tulum içinde rahat ettik. Aluminyom folyolar çok işe yaradı. Özellikle ıslanılma durumunda vücudun içine sararak çok sıcak bir ortam yaratılıyor, otururken üstüne sarılarak soğuktan koruyor. Toplam 4 uyku tulumu olduğu için dönüşümlü kullandık. Biz uyurken onlar dinlenip yemek yediler. Perşembe 13.10.2016: 04.00 Hakan, Ondra ve kladivo lake of chance sifonuna dalış için dalış malzemeleri ile harekete geçti. Kamptan sifon önüne çantalı 1 saat’lik sürede ulaştık. sifon başında hazırlıklara başladık. Önce Ondra

sifonu geçip, ip hattı ve telefon hattını geçirdi. Sifon geçişi 10 metre bile olsa toplam gölün uzunluğu 60 metre civarında kalan kısmı ipi çekerek ve yüzerek geçmek gerekiyor. Malzeme taşıma çantasında az yer olduğundan paletsiz olarak ilk geçişleri yaptık. Su 11 derece idi. Malzeme çantalarındaki yer darlığından dolayı ben rus tipi üzerinde hava doldurma ve boşaltma valfi olmayan kuru elbiseyi kullandım. Elbise çok ince olduğundan normalde dış tulum üzerine giyiliyor. Dış tulum ıslanmasın diye içme giydim. Sifonun tavan kısmı çok keskin kayalardan oluşmakta idi. Ayrıca başlık ve eldiven koymayı unuttuğum için dalışı başlıksız ve eldivensiz yaptım. Üzerimizde harnes(tüpü taşıyıcı aksam) olmadığından ip keserek hogartian tipinde gecici harness yaptık. 2litre celik tüp toplam 200 bar yani 600 litre hava ile geçişleri planladık. Geçerken ben ve klavido birer çanta’yı sifon arkasına geçirdik. Bu çantalarda yiyecek, telsiz dinleme cihazları, alü folyo vardı. 11.00 de sifon geçişini yaptık. Toplamda 40 bar hava kullandık, sifon geçişi esnasında benim elbisede biriken havayı dışarı tahliye edemediğimden çantaya ekstra ağırlık koymama rağmen elbise beni sifon geçişinde tavana sıkıştırdı. Elbiseye zarar gelmemesi için(yoksa su girip ıslanma riski var) tavanda ters dönüp avuda kalkıp, ipi çekerek tavanı ters bir biçimde yürüyerek geçtim. Bu şekilde geçme amacım yukarı gitmek isteyen havanın ayaklarımda

ASPEG

geçirdiler.Piciska yarısifon/göldeki duruma göre çalışmaya devam kararı verildi. Sifon geçişi esnasında bazı çantaların hafif su aldığı gözlendi. Diğer çantaların geçirilmesi bir sonraki güne bırakıldı(sebep bir kuru çantadaki delik yüzünden su almış)Diğer çantaların geçirilmesi bir sonraki güne bırakıldı. Akabinde dalacak ve çanta geçirecek bir çek dönüşe geçti. Piciska sump için geçen sene içeride bırakılan bot hazır edildi. Piciska sump sonrasındaki 40 metrelik duvar çıkışının döşemesi düzeltildi, ekipman çekme hattı döşendi. Hakan 1.ci sifonun üstündeki bölgeden karot örneği aldı. Birkaç noktadan karot alımı başarısız oldu. Su seviyesine yakın noktadan karot alırken çamur içinde durmuyor. Dönüş yolunda 4ci göl yakınlarında Gino yeni bir kol buldu. Bu kolda ölçüm yapıldı.Yeni bir yönlenme tespit edildi. Bu noktada kalın bir çamur tabakasına rastlandı. Bu noktada karot ve çamur örneği alındı. 18.00 mağaradan çıkış yapıldı (Gino ve Hakan) 20.00 ekibin geri kalanı çıkış yaptı. Salı 11.10.2016: 08.00-12.00 dinlenme yapıldı.11.30-18.30 hakan, Gino ve yerüstü telsiz operatörü olan iki çek ile mağaranın izdüşümü bittiği son noktayı tespit etmek üzere, arazi üzerinde 14km yürüyüş yaparak noktayı tespit etti. Yüzey ekibinin işinin uzaması nedeni ile, 13.00 gibi mağaraya girecek ekipte olan hakan yetişemedi. Dinlenen çek ekip, yatağı


ASPEG

toplanması ve beni tavana ittirmesi idi. Ayaklarımda mağara çizmesi olduğundan, sifonun nispeten geniş ve kısa olmasından dolayı çok zorlanmadan geçtim. Tabi bu arada üzerimde bulunan tüp ve çanta’ ağırlığı beni aşağı çektiğinden sınırlı bir yüzerlilik ile durum gerçekleşti. Regulatör’den bu şekilde hava alması biraz zor olmasına rağmen, pratikte tek yapabileceğim durum bu idi. 09.00 gibi yüzey haberleşmesi için gerekli olan aküler, antenler ve telsiz aparatlarını mağara içinde uygun bir noktada kurduk.12.00 de daha önce planlanan transmitter/telsiz bağlantısını için beklemeye başladık. Ancak yukarı ile bağlantı kurulamadı. Bir sonraki bağlantı saat 14.00 ve 16.00’da olacağından aradaki zamanda Ondra ve Klavido, geçen seneden mağaranın en son bırakılan noktasını kontrol etmek için harekete geçti. Ben biraz üşümüş olduğumdan alu folyaya sarılarak dinlenmeyi tercih ettim. 14.00 gibi geldiklerinde, geçen seneden bırakılan ve tırmanılması riskli bulunan çarşak ve çamur zeminli duvarın tırmanıldığını, tavan noktasını seçebildiklerini, akabinde devam ettiklerinde yeni bir sifon/göl ile karşılaştıklarını söyledi. Heyecan dolu bu andan sonra artık planlamada başka noktaları düşünmeye başladık. 16.00 da olması gereken bağlantı zamanını beklerken, bulunduğumuz noktada ve civarında belki olur diye bakındığım değişik canlı türlerini aramak için zemini kontrol etmeye başladım. Bir adet solucana benzeyen sürüngen görüp bunu 4 farklı noktada tespit edip video ve fotoğrafını çektim. Ayrıca renkli bir böcek türünü 2 farklı noktada tespit edip foto ve videosunu çektim. 16.00’daki iletişim çabası da sonuçsuz kaldı. 18.00 de toparlanmış bir şekilde sifonu tekrar gerisin geri geçerek, kampa ulaştık. Kampta yapılan durum değerlendirmesinden sonra, 1ci sifondan ilave dalış malzemeleri getirmek ve son durumu haber vermek için, Gabo, Krtec ve diğer çek kamptan ayrılarak geri döndüler. Biz 3 kişi dinlenmeye ve uyumaya başladık. ertesi gün 2 kişi ben ve Ondrej tekrar Lake of chance sifonunu geçerek, yeni galerinin ölçümü, riskli bölgenin döşemesinin yapılması, son tespit edilen sifona dalış yapmak için gerekli olan dalış malzemesini geçirmek üzere planı oluşturduk. Ayrıca Sabahtan Kampa ulaşan Öğretim görevlisi jeolog 4 kişi, göl kıyısından karot ölçümü aldılar.

Cuma 14.10.2016: Tüplerin gelmesi 12.00!yi buldu.Daha sonra sifon arkasına kimin geçeceği konuşuldu.Gabo ve Klavido yorgun olduklarından, Ondra ve Hakan planlanan işleri yapmak üzere 16.00 da yeni gelen tüpler ve birer çanta ile kamp noktasından Lake of Chance sifonu’na doğru harekete geçtik. 17.00 de sifon önünde hazırlanmaya başladık. Ondra’nın kuru elbisesi bir önceki günde fermuarından su almasından dolayı diğer kuru elbiseyi kullanmak durumunda kaldı. Dalış kısmına geçtiğimizde, bu sefer palet, eldiven ve başlık var idi. Nispeten daha rahat bir geçiş oldu. Benim kuru elbisenin hava boşaltamama durumundan dolayı taşıdığım çantaya ek olarak, sifon önünde bıraktığımız diğer tüpleri de ağırlık olarak üzerime aldım. Batma kısmında sorun olmadı. Sifonu geçtikten sonra. Ölçüm işi ile başladık. Ölçüm cihazı olan Leica pil azlığından dolayı lazer metresi çalışmadı. Bizde uzunluk ölçümünü dalışta sifon geçmek üzere kullanılan dalış makarası üzerinden yaptık(her metresinde numara vardı)Leicanın açı göstergesi çalışmakta idi, buradan klinoyu, dalış pusulasından pusula ölçümünü yaptık. Geçen sene bırakılan son noktayı bilmediğimizden(ölçüm way point) en baştan sifonun geçildikten sonraki bölümünden ölçüme başladık.2 saat süren bir çalışmadan sonra yeni keşfedilen sifon önüne kadar ölçümü tamamladık. Yeni kesfedilen galerinin toplam uzunluğu 400 metre tavan yüksekliği 100 metre olarak tespit ettik. Bu esnada riskli bölgeyi döşeme yapmadan geçtik, dönüşte döşeme kısmını 2 bolt çakarak 20 metre ip açarak hazır hale getirdik. Geçici kamp yerine ulaşıp yemek ve sıcak bir şeyler yedikten sonra, 22.00 de lake of chance sifonundaki telefon hattı ile, Gabo’ya son durumumuzu rapor ettik. Bir sonraki görüşmemizi ertesi gün saat 04.00 olarak teyit ettik. yemek ve uyuma faslından sonra 24.00’ te son sifona dalış için, gecici kamp yerinden tırmanışa başladık. uyuma esnasında alu folyalara bolca sarındık, içimize özellikle karın bölgesine ayrı bir alu folyo sardık. Cumartesi 15.10.2016: 01.30 gibi sifon önüne ulaştık. Çantalar ve tüpler ile tırmanışın son 20 metresinde bulunan riskli alanı geçerken, daha önce döşediğimiz

iplerin çok büyük faydasını gördük. Çok yavaş ve emin hareketler ile tırmandık, üzerimizdeki yük ile en ufak bir kayma durumunda dengemizi kaybedip yuvarlanma riski vardı. 02.00 de Ondra konuştuğumuz plana göre 15 dakikalık bir dalış yaptı. Bu dalışın sonucunda 15 metre derinliğe ulaşıp 100 metre makara açtı. Sifon bu hali ile devam etmekte idi. Bir sonraki sene bu sifona dalış için ayrı bir planlama yapma gereği ortaya çıktı. Dalış sonrası toparlanmadan sonra dikkatli bir şekilde yola çıkıp 03.30 da sifon önüne ulaştık.İçeride kalan telsiz aparatları, aküler, yiyecek ve ocak malzemelerini çantalayarak, adam başı 2 çanta ve tüpler ile Lake of Chance sifonu geri geçtik Ana ip hattını ve telefon hattını sabit bıraktık. Ana ip hattını bolt ile sabitledik. Geçtikten sonra 04.00 haberleşmesine gelen Krtec ve klavido’nunda yardımı ile orda bulunan tüp ekipmanı 5 çanta içerisine doldurarak ana kampa geri saat 06.00’da ulaştık ve dinlenmeye geçtik. Saat 16.00’ya kadar uyuduktan sonra, arada kalan zamanda diğer ekip 1ci ve 2ci sifon arasında tespit edilen noktadan tekrar yüzey ile haberleşmeyi denediler, başarısız oldular. 16.00 dan sonra ana kampı toplayıp, piçiska üzerindeki duvardan malzemeleri geri indirip, botu söndürüp yüksek bir noktaya koyduktan sonra tüm malzemeyi 1.ci sifonun başına getirdik. Ana kampta bir sonraki sene için yiyecek ve ocak malzemelerini bıraktık. Bir önceki seneden kamp alanının yukarısında tuvalet olark kullandığımız noktada dışkıların üzerine bırakılan tuvalet kağıdının mantarlaşması sonucu, uzun teller oluşturarak uzadığını tespit ettik, fotoğrafladık. Sifon önünde hazırlanma yaparken Gabo kuru elbise fermuarının bozulduğunu söyledi, Ben bir çanta ile geri geçişi yaptım, peşimden ondra geldi, diğer 2 çek daha önceden sifonu geçmişlerdi. Ondra onların bir kuru elbisesini geri geçirerek, Gabo’ya verdi, Gabo’da sifonu geri geçtikten sonra, 21.00 de çantasız olarak geri dönüşe geçtik, 23.55’de dışarıya muhteşem bir dolunay eşliğinde çıktık. Pazar 16.10.2016: Dinlenme ve telefon haberleşmelerinden sonra, 6 Çek kurumuş olan Manavgat Çayını yürüyerek geçerek 21.00 civarında geri döndüler. Hakan, Gino ve Turgay alışveriş ve telefon işlerini hallettikten


ASPEG

sonra, 3 mağara ihbarı(Ürünlü Zeki) Pazartesi 17.10.2016: Birinci Sifonda bırakılan malzemelerin çıkartılmasına 10.00’da başlandı. 17.00’ye kadar süren malzeme çıkartma işlemi bittiğinde, göllerdeki botlar ve ilk 40 metrelik duvarın döşemesi içeride kaldı. Salı 18.10.2016: Ondra, Hakan ve 2 kişi, botları ve son hattı toplamak için içeri girdi. Geceden başlayan yağmur, mağara içerisinde su seviyesini değiştirecek mi? Görme fırsatımız olacak. Ancak çok yoğun bir yağış olmadı. Malzeme komple çıkarıldı. Turgay ve Hakan Göl kenarından Karot aldı. Akşam yapılan toplantıda ertesi gün alınan 4 ihbara bakmak üzere herkesin araziye çıkmasına karar verildi. Çarşamba 19.10.2016: Alınan ihbarları değerlendirmek üzere 09.30 yola çıkıldı.Ürünlü’deki Zeki ve mağaraları bilen Mehmet Ali ile Manavgat yolu üzerinde 15km lik ara stabilize yoldan , daha önce haritasını yaptığımız Muharrem mağarasının yakınındaki yoldan devam ederek. yukarı irtifaya çıktık. Tüm ekip hakanın kamyonetinin kasasında yol aldıktan sonra, ormanlık arazide 1,5km devam ederek, yüksek bir tepenin üzerindeki ‘Düdenli Bagıt’ mağarasına

ulaştık. 1080 metre irtifa, 37.01910n, 31.56357e koordinatlarındaki mağara toplam 65 metre derinlikte ilk dikeyi 50 metre olarak tespit edildi.akabinde grup ikiye bölünerek bir grup İbradı’daki su çeken ve içi malzeme ile dolu olan düden’e, diğer grup, 6km uzaklıkta içinden kuzgun çıkan mağarayı bulmak üzere, zorlu arazide yola çıktı, uzun bir aramadan sonra Mehmet Ali mağarayı bulamadı ama kardeşi yeri tam bildiğinden daha sonra bakılmak üzere seneye bırakıldı. bu esnada arazide yürürken bir yaban domuzu, vahşi yılkı atları, Altınbeşik önünde sabahları geyikler gördük. İbradı’daki mağara perşembe günü çalışılmak üzere planlandı.

bağlayarak balon üzerinde kamera uçurarak çekim yaptık.

Perşembe 20.10.2016: Turgay ve Gino saat 16.00 da kamptan ayrıldı. İbradı’daki mağara moloz açısından yoğun kazı yapılması gerekiyor, Manavgat çayı yatağı üzerinde tespit edilen mağara 100 metre giderek sifon ile sonlandı. Nesvik sifonu yönünde gittiği gözlemlendi. Handos mağarasına bakıldı, girişteki sifonun su pompası ile boşaltılabileceği konuşuldu. Altınbeşik mağarasının son noktasında 100 metrelik tavanı ölçmek için getirilen helyum tupu ve balonlar mağara tavanın ölçüm sonunda tespit edilmesinden sonra, uçuna kamera bağlayarak dışarıda balıkçı oltasına

ASPEG, Istanbul - Hakan Eğilmez, Ender Usuloğlu, Oktay Pöhrenk, Volkan Turkay, Turgay Gönülalan

Cuma 21.10.2016: saat 09.30-10.00 arası herkes Altınbeşik mağarasını terk etti, 23.00 civarında istanbul ofise ulaşarak operasyonu sonlandırdım. ALTINBEŞİK MAĞARASI ÇALIŞMA TARİHLERİ VE KATILANLAR LİSTESİ 2013 2-10 Kasım SS ZO 1-05 Geospeleos, Prague Ondřej Jäger, Evžen Janoušek, Pavel Schmidt, Martin Hóta, Michal Novák, Ondřej Dufek, Helena Vysoká

AKÜMAK, Antalya - Umut Özten, Uğur Mumcu Akkaya, Jenuz Gelik, Ali Özdemir, Devrim Yetkin 2014 ?? Geospeleos, Prague - Ondřej Jäger, Evžen Janoušek, Pavel Schmidt, Martin Hóta, Roman Hota, Michal Novák, Ondřej Dufek, Helena Vysoká, Luci Syokoreva, Jakup Vokral, Jan Voracek


ASPEG, Istanbul - Hakan Eğilmez, Gülşen Küçükali, Berk Üstün 2015 ?? Geospeleos, Prague - Ondřej Jäger, Evžen Janoušek, Pavel Schmidt, Martin Hóta, Roman Hota, Michal Novák, Ondřej Dufek, Helena Vysoká ASPEG, Istanbul - Hakan Eğilmez, Turgay Gönülalan, İlker Gürbüz, Vedat Kürşün, Oktay Pöhrenk OBRUK, Istanbul- Ali Yamaç, Ezgi Tok İTÜMAK, İstanbul - Ecem Uludağ, Emre Can Güzel

ASPEG

BÜMAD, İstanbul- Sencer Çoltu

2016, 8-23 Ekim Geospeleos, Prague - Evžen Janoušek, Martin Hóta, Roman Hota, Ondřej Dufek, Libor Cada, Jaroslav Kradivo, Standa Kraibich, Josef Loh, Jeronim Zapletal, Mojmir Zaviska ASPEG, İstanbul- Hakan Eğilmez, Turgay Gönülalan, Akademisyenler Bora Ön, Sena Akçer Yararlanılan Kaynaklar -ASPEG iç Raporu “Altınbeşik 20132014-2015 Sonuç Raporu” Hakan Eğilmez, 03/03/2016 -”Altınbeşik 2016 Güncesi”, Hakan Eğilmez, 12/22/2018

-”Expedition Taurus 2013, Altınbeşik Mağarası Cave”, Ondrej Jager, 12/22/2015 Hakan Eğilmez’e ait Altınbeşik Videoları Altınbeşik Mağarası, ‘Lake of Chance’ sifonuna dalış


ALTINBEŞİK MAĞARASI 2012-2015 MAĞARA İÇİ GÖRÜNTÜLERİ Çek Mağaracıların Videosu ALTINBEŞİK MAĞARASI 2013 SİFON DALIŞI İLE BERABER

ASPEG

Altınbeşik 2016


ISTANBUL ÇATALCA/İNCEĞİZMALTEPE’DEKİ YER ALTI YAPILARI Şengül G. Aydıngün

Haldun Aydıngün, Metin Albükrek

ABSTRACT

Archaeological fieldwork has been undertaken in the western peripheries of Istanbul province since 2007 under the directorship of Assoc. Prof. Şengül Aydıngün of Kocaeli University, as part of the Istanbul Prehistoric Research Project (ITA). In field surveys carried out in Çatalca district, two man-made underground structures were located at the top of Maltepe, a plateau of limestone origin, situated in the upper fringes of the valley system created by the Karasu Stream. The structures in question were investigated in 2011, 2012 and 2013; and identified as a cultic pit and a cistern system. They are characterized and dated based on their architectural features and material found in them; and presented in this paper to the scientific community as a cooperate study of speleologists and archaeologists. The pit and the cistern are named by our scientific committee as the “Thracian Cultic Pit” and “Two Chamber Byzantine Cistern” respectively. The former was determined to have been used from the third millennium to the first century B.C., while the latter is thought to have been used from the thirteenth to the twelfth century A.D. Giriş

ASPEG

İstanbul’un en kuzey batı ilçesi olan Çatalca’nın 9 km. kuzey batısında İnceğiz köyü yakınlarında, Karasu Nehrinin oluşturduğu derin vadi içinde yer alan, insan eliyle oluşturulmuş çok katlı Bizans Manastır Mağaraları ve Kaya Kiliseleri bilim dünyası tarafından 1950 li yıllardan beri bilinmektedir

(DİRİMTEKİN 1957a-b) (Şekil 1). Jeolojik yapısı nedeniyle kolayca oyulabilen kireçli oluşumlar insanlar tarafından rahatlıkla kullanılabilen doğal yapılar olmuştur. Dirimtekin’in belirttiğine göre; İnceğiz Manastır Mağara, Kaya Kilisesi sistemi M.S. 4. Yüzyıldan itibaren MS.12. yüzyıl sonrasına kadar kullanılmıştır (DİRİMTEKİN 1957b) (Şekil 2). Ancak bölgenin çok daha eski dönemlerden

Şekil 1: Çalışma bölgesi (Kaynak Google Earth)

beri kullanıldığı 1992 yılındaki müze kurtarma kazılarıyla anlaşılmıştır. İnceğiz kaya oyma mağara sisteminin tepe kısmında kuzey güney doğrultuda uzanan Maltepe adı verilen düzlükteki kaçak kazıcılar tarafından ortaya çıkarılan antik mezarların acilen kurtarılması amacıyla İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğünce 1992-1995 yılları arasında yapılan çalışmalar, aşağıdaki İnceğiz


cümle ile söz edilerek, su yolunun istikametinin kuzey- batı uçtaki yerleşime doğru ilerlediği ve bu yolun muhtemelen sarnıçlara gittiği ifade edilmiştir (PASİNLİ et. al.,1996, 208209). Buradan yola çıkarak, tespit ettiğimiz kuyuların, sarnıç mı yoksa başka bir amaçla yapılmış yapılar mı olduğu anlaşılmaya çalışılmıştır. İlk olarak bilim

kuyunun giriş ağzının çok düzgün kare biçimli olmasının yanında, her bir köşesinin tam olarak kuzeygüney- doğu ve batı yönlerini işaret etmesi de bu yapının sıradan bir biçimde değil, özenli ve planlı olarak oyularak açılmaya başlanıldığını göstermektedir. Yapılan incelemede jeolojik olarak “Çatalca Formasyonu” olarak bilinen eosen yaşlı kireçtaşı kökenli ana kaya tabanın (AKARTUNA 1953: 88) aşağı doğru genişleyerek oyulmasıyla üstü kesik piramidal bir yeraltı yapısı yaratıldığı anlaşılmıştır (Şekil 4, 5). Benzerini yine Bulgaristan’da gördüğümüz (FOL 1998: 19-27) bu piramidal kuyu yaklaşık 8 metre derinliktedir. Piramidal kuyunun içinde 2-3 metreyi bulan yoğun bir toprak tabakası vardır. Tabanındaki toprak yüzünden, başka bir bölmesinin olup olmadığı anlaşılamamıştır.

Şekil 2: İnceğiz köyü Bizans Manastır Mağaraları ve Kaya Kiliseleri (Foto: Haldun Aydıngün)

Ancak kazılar Maltepe mevkiinin güney kısmıyla sınırlı kalmış, kuzeybatı yönünde ilerlememiştir (PASİNLİ et. al., 1994, 1995, 1996, 1997). Yapılan çalışmalarda Maltepe Mevkiinin Aphrodite kültünün bulunduğu Byzantion ve Perinthos şehirleri ile sıkı ticari ilişkisi olan bir Trak Köyü veya kasabası olduğu açıklanmıştır (PASİNLİ et. al., 1995,343). Pasinli’ye göre Maltepe mevkiindeki antik köyün yerleşimcileri, Hristiyanlığın kabulüyle IV. Yüzyıldan sonra aşağıdaki Mağaraları yeni iskan yeri olarak kullanmaya başlamış olabilirler (PASİNLİ et. al.,1996, 349). İstanbul Tarih Öncesi Araştırmaları Projesi Bilim Heyeti olarak, bölgenin yaklaşık yirmi yıldır incelenmediği göz önüne alınarak bir kez daha taranmasına karar verilmiştir. Böylece daha önce tespit edilenlerden daha eski dönemlere ait izlerin var olup olamayacağı konusunun açıklığa kavuşturulması amaçlanmıştır. Yaptığımız yüzey araştırmasında İnceğiz Mağara sisteminin üst kısmında kuzey-güney doğrultuda uzanan Maltepe adı verilen düzlükte Müze yayınlarında daha önce söz edilmeyen iki adet kuyu şeklinde derin çukura rastlanılmıştır. Müze yayınlarında 1994 yılı çalışmalarında bir su kanalının varlığından bir kaç

heyetimizden Arkeolog Haldun Aydıngün’ün inerek incelediği kuyuların kapsamlı araştırılmasına karar verilmiştir. Bu nedenle bilim heyetimizin bir başka disiplin grubu olan Anadolu Speoloji Grubu Mağaracılık derneği (ASPEG) üyelerinden yardım istenilmiştir. Yapılan çalışmalar sonucunda bilim heyetimizce “Trak Kült Kuyusu” ve “İki Odalı Bizans Sarnıçı” olarak tanımlan iki adet yeraltı yapısı incelenmiş ve haritalanmıştır. (Şekil 3).

Şekil 3: Araştırılan yeraltı yapıları (Kaynak: Google Earth)

Trak Kült Kuyusu (Thracian Cultic Pit) Tespit edilip incelenen bir kuyunun girişinin 230x230 cm ölçülerinde çok düzgün bir kare olduğu görülmüştür. İnsan eliyle oluşturulduğu belirgin

ASPEG

Mağaralarında yaşam başlamadan çok önce ilk yerleşimin tepede başladığını göstermiştir. Müze tarafından yapılan kazılarda İnceğiz/Maltepe mevkiinde M.Ö. 3 - M.S. 5 yüzyıllara tarihlenen antik bir yerleşime ait konut alanı, nekropol alanı, antik yol, su yolları ve su kaynağı belirlenmiştir (PASİNLİ et. al., 1997, 81).


Şekil 4: Trak Kült Kuyusu

ASPEG

Kaçak kazıcılar tarafından çukur içinde dağıtılan toprak tabakasına ait kuyunun hemen ağzına çıkartılıp yığılan malzemeler içerisinden M.Ö. 3 binden M.Ö. 1 yüzyıla kadar tarihlenen seramik parçaları ele geçmiştir. En eski seramik parçalar, Erken Tunç Çağı I’e tarihlenebilen Batı Anadolu’nun önemli Tunç Çağı Merkezi Troia I den de iyi tanınan el yapımı, koyu renkli, açkılı, ağız kanarı içe doğru kıvrılan seramik parçalarıdır (Şekil 6). Daha sonraki grup son yıllarda “Anadolu Gri Seramiği” olarak tanımlanan Kuzeybatı Anadolu’nun, çark yapımı gri seramikleridir (Şekil 7). M.Ö. 2000 başlarında görülen bir adet çok iyi astarlı oldukça parlak parça ise Yunan Anakarasının Gri Seramiğini andırmaktadır (Şekil 8). Anadolu Gri seramiklerine ait parçalar genellikle uzun kulplar ve gövde parçalarıdır. Bu seramiklerden başka M.Ö. 1200’lere tarihlenen Barbar Seramik olarak tanınan el yapımı, parmak baskılı bantlı seramik parçalar ve aplike plakalar ele geçmiştir (Şekil 9). Barbar Seramikler,

Balkan-Trak halklarının M.Ö. 1200’lerde Anadolu’ya göçüne ilişkin izler olarak kabul edildiklerinden bilim dünyası açısından oldukça önemsenmektedirler. İlk kez Troia VII b1 tabakada fark edilen bu seramik parçalarının varlığıyla Çanakkale Boğazından Balkan kökenli Trak/Frig Halklarının geçtiği kabul edilmektedir. Ancak, Antik yazarlar Balkan Halklarının Dardanel (Çanakkale) ve

Şekil 5 Trak Kült Kuyusu (Foto: Metin Albükrek)

Bosphoros (İstanbul) olmak üzere iki Boğazdan da geçerek Anadolu’nun içlerine ilerlediklerini yazmışlardır (HEREDOTUS, HOMEROS, STRABON ). Çanakkale verileri Troia (BLEGEN 1958, KOPPENHÖFER 1997, 2002) ve Gelibolu Kilisetepe (SAZCI 2012: 13-20) kazılarıyla her geçen gün artarken, İstanbul verileri yakın zamana kadar neredeyse yoktu. Daha önce yalnızca küçük


ASPEG

bir parça olarak İstanbul Arkeoloji Müzesinin ek binasının inşasında rastlanılmış (DÖNMEZ 2006: 258, fig. Ib) ve pek de önemsenmemiştir. Barbar seramiğin benzerlerinin Çatalca araştırmalarımızda bolca bulunması Trak/Friglerin İstanbul Boğazından da geçtiğinin ilk verileri olarak bilim dünyasına tanıtılmasını sağlamıştır (AYDINGÜN & AYDINGÜN 2013). Çatalca, İnceğiz/Maltepe mevkiindeki piramidal kuyunun içindeki toprak katmanları arasında bol miktarda yanmış hayvan (köpek, koyun ve at) ve az sayıda da yanmış insan kemiği görülmüştür. Bu veriler bölgede kremasyon yapılarak, piramidal oyulmuş çukurun üzerinde Şekil 6 Foto: Haldun Aydıngün kült ve kurban törenlerini gerçekleştirdikten sonra çukura adak olarak hayvan kemikleri ile kap kaçaklarını kırarak bıraktıkları konusunda bir öngörü sağlar. Pramidal çukurun içinde ve dış çevresinde demir cüruflarının ve cevherlerinin de çıkması bu halkın demir işlemeyi bildiklerini ve demirden aletler yapabildiklerini gösterir. Çatalca İnceğiz yakınlarında Çakıl köyünün dağ yamacında eskiden kullanıldığı tahmin edilen küçük bir demir madeni tarafımızdan tespit edilmiştir. Yine aynı bölgede Megalitik anıtsal taş blokların dağılmış biçimleriyle de karşılaşılmıştır. Bu veriler Trak/Frig halklarının bölgedeki varlıklarının belirginleştiğinin kanıtlarıdır.

Şekil 7 Foto: Haldun Aydıngün

Şekil 8 Çizim: Burhan Gülkan Foto: Haldun Aydıngün


Şekil 9 Foto: Haldun Aydıngün

Piramidal çukurun Demir Çağından sonra da Hellenistik ve Roma dönemlerinde de kullanıldığı kaçak kazıcılar tarafından etrafa saçılmış pek çok lekytos, skypos, kantaros, megara kase, amphora (Şekil 10-11-1213) tipindeki çok kaliteli ve dönemi için pahalı seramik parçalarından anlaşılmaktadır. Bu da binlerce yıl boyunca coğrafi konumu ve jeolojik özellikleri nedeniyle özel olarak seçilmiş bir bölge olarak mağara/ kuyunun bölge insanı tarafından kültsel amaçla kullanıldığını göstermektedir.

ASPEG

Şekil 11 Çizim: Burhan Gülkan Foto: Haldun Aydıngün

Şekil 10 Foto: Haldun Aydıngün


ASPEG

Şekil 12 Çizim: Burhan Gülkan Foto: Haldun Aydıngün

Şekil 13 Çizim: Burhan Gülkan Foto: Haldun Aydıngün


ASPEG

İki Odalı Bizans Sarnıcı (Two Chamber Byzantium Cistern) Çatalca, İnceğiz Vadisinin üst kısmında yer alan Maltepe Bölgesindeki ikinci yeraltı yapısı, insan eliyle oyularak oluşturulmuş iki odalı bir sarnıç sitemidir (Şekil 3). Sarnıcın iki girişi vardır (Şekil 14). Büyük olan giriş, 150x115 cm düzgün dikdörtgen kesitli, 8 metre derinliğinde bir baca şeklindedir. (Şekil 15). Bu bacanın kuzeydoğu-güneybatı yönündeki duvarlarına aralıklı olarak küçük basamak oyuklar açılarak iniş ve çıkış için ayak basma yeri oluşturulmuştur (Şekil 16). İkinci giriş ise, birincinin 17.5 m uzağında yer alır. Bu da 120*70 cm düzgün dikdörtgen kesitindedir. Bu ikinci bacanın içi, içeriye atılmış dal ve taş parçaları ile dolu olduğundan, araştırma sırasında içine girilememiştir (Şekil 17). Büyük bacanın dibinden ulaşılan sarnıçta, kuzeybatı ve güneydoğu yönünde iki ayrı odanın keski biçimli aletlerle oyularak açıldığı anlaşılmaktadır (Şekil Fig.18-19). Tavanlar tonoz biçimli hafif yuvarlak olarak çok düzgün sıvanmıştır. Güneydoğu yönündeki odanın içinden üst seviyeden hafif bir eğimle yükselen 90 cm lik dar bir kanal devam ederek ikinci giriş bacasının aşağısına bağlanmaktadır (Şekil 20). Bu baca sistemi de ana giriş bacası gibi yukarıdan aşağıya doğru dik olarak açılmış ve iki tarafından küçük basamak oyuklarıyla aşağı iniş ve çıkışı sağlamak üzere planlamıştır. Küçük baca ve sarnıca yatay bağlantı tüneli, muhtemelen, yüzey suyunun sarnıca aktarılması amacı ile yapılmış olmalıdır. Yatay tünelin sarnıca girişinde bulunan set, yüzeyden gelebilecek, alüvyonların sarnıca ulaşmasını önlemek ve geride, tünelde birikmesini sağlamak amaçlı yapılmış olabilir. Bu sayede, sarnıç su ile dolu bile olsa, küçük bacadan inilip birikmiş çamurun temizlenmesi mümkün olabilir. Genel olarak Bizans sarnıçlarında içeride biriken suyun temiz kalabilmesi için yer altına bağlantıyı sağlayan bacaların bir kapak sistemiyle kapatıldığı bilinmektedir. Yaptığımız incelemelerde sarnıç içinde yada dışında taş, maden ya da tuğla örgülü bir kapak istemine ait olabilecek kalıntılara rastlanılmamıştır. İki odalı sarnıcın 1.5 m x 1.15 m boyutlarındaki baca genişliği göz önüne alındığında, buradaki üst örtünün ancak ahşap

bir kapak ile kapatılmış olduğu düşünülebilir. Uzun yıllardır kaçak kazıcılar tarafından sürekli olarak tahrip edilen sarnıç sitemi içindeki hafriyat toprağından az miktarda seramik parçası ele geçmiştir. Bu parçalar daha çok Erken ve Orta Bizans dönemine aittir. Dışarıda, sarnıç siteminin oyulduğu ana kaya bloğunun hemen altında yer alan ve Erken Bizans döneminden itibaren uzun süre belirli bir topluluğun yaşadığı tespit edilen İnceğiz Manastır Mağaralarına (DİRİMTEKİN 1957: 26-31) su temin etmek üzere oluşturulduğu sanılmaktadır. Bu sarnıç sisteminin Müze kazıları sırasında tespit edilen su kanalıyla ilişkisi olmalıdır (PASİNLİ,1997, 208209). Sarnıç bacalarındaki basamak oyukları ve bacaların oyulma tekniği Karaman Taşkale yakınlarındaki Erken Bizans Dönemine tarihlenen Manazan Mağaraları (GÜNDOĞAN 1991:24-27) ile birebir aynı biçimde olması da tarihlememiz için bir kriter sağlamaktadır. Aynı tür baca sistemlerine Kapodokya’da da rastlanılmaktadır. 2012 yılının Ağustos ayında sarnıca ziyaretimiz sırasında, definecilerin büyük girişin doğu tarafında zeminde, masif kaya içinde bulunan ve güney ve batı tarafı düzgün yontulmuş bir çukur bulup (yarım bırakılmış bir baca olabilir) 17.5 metre derine kadar kazdıkları ve küçük sarnıç odasından yatay bağlantı açıp yapıyı tahrip ettikleri tespit edilmiştir. Sarnıçın odaları, defineciler tarafından kazıdan çıkartılan molozlar ile maalesef kısmen doldurulmuş durumdadır (Şekil 21). Sonuç Çatalca İnceğiz Vadisi, Maltepe tepesindeki insan eliyle açılmış yer altı mağara/kuyu/sarnıç sitemlerini, Vadi içindeki Manastır Mağaralarıyla beraber ele alarak değerlendirildiğinde, bölgenin kolay oyulabilen yumuşak kireçli jeolojik yapısı, ılıman iklimi, çevredeki uygun tarım toprağı ve gözden uzak pek fark edilmeyen saklı, güvenli konumu nedeniyle, bugüne kadar bilinenin aksine çok daha öncelerden beri kullanılmaya başlanıldığını düşünmek hiç de yanlış olmayacaktır. İTA projesi bilim heyeti olarak yaptığımız tespitler bölgenin M.Ö. 3. bin yılları başından, M.S. 12 yy ortalarına kadar kült ve yaşam

amaçlı olarak özel olarak seçilerek kullanıldığını göstermektedir. Ancak, bölgede bilimsel anlamda kapsamlı kazılar yapıldığı takdirde Prehistorik dönemlere kadar uzanabilecek bir tarihsel geçmişi yakalamak da olası görünmektedir. Teşekkür Araştırma iznimizi sağlayan Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğüne, Araştırmalarımıza bizzat katılarak onurlandıran İstanbul Kültür ve Turizm Müdürü Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili ve eşi Hamide Bilgili’ye, konaklama ve lojistik destek konusunda yardımlarını esirgemeyen Çatalca Belediye Başkanı Sayın Cem Kara ve Çatalca Kaymakamı Sn. Nevzat Daştan’a, çalışmalarımıza katılarak bizlerle aynı heyecanı paylaşan Çatalca Kültür ve Turizm Derneğinin değerli Başkanı Sn. Ahmet Rasim Yücel ve Dernek üyelerine ayrıca bölge köy muhtarlarına çok teşekkür ederiz. Referanslar AKARTUNA, Mehmet 1953, ÇatalcaKaracaköy Bölgesinin Jeolojisi, Istanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Monografileri, 13, Istanbul. AYDINGÜN, Ş. , AYDINGÜN H., 2013, Erken Demirçağ’da İstanbul Boğazı Üzerinden Trak/Frig Kavimlerinin Geçişine Ait İlk Bulgular, Arkeoloji ve Sanat, vol.142, pp.65-78. BLEGEN C. W.-C. G.BOULTER- J. L. CASKEY- M. RAWSON 1958, Troy. Excavations Conducted by the Universityof Cincinati 1932 – 1938, vol. IV. Settlements VIIa, VIIb and VIII, Princeton. DİRİMTEKİN, Feridun, 1957a, İnceğiz Mıntıkasındaki Mağara- Manastır ve Kiliseleri, Türk Arkeoloji Dergisi, vol. VII/ 2, pp. 26-31. DİRİMTEKİN, Feridun, 1957b, İnceğiz Kaya Kiliseleri, Türk Etnoğrafya Dergisi, vol. 7/2 DÖNMEZ, Şevket, 2006, The Prehistory of The Istanbul Region:A Survey, Ancient Near Eastern Studies Journal, vol. 43, pp.239-264. FOL, Valeria 1998, Megaliths in Thrace and Phrygia, Thracians and Phyrgians:


ASPEG Şekil 14: İki Odalı Bizans Sarnıcı

Problem of Parallelism Ed. By. N. Tuna, Z. Aktüre ve M. Lynch, Ankara, pp.19-27. GÜNDOĞAN, Şengül, Manazan Caves, Image of Turkey, 46, 1991, pp.24-27. HOMEROS, Iliad, (İlyada) Çev: Azra Erhat -A.Kadir, 2005, Istanbul. HERODOTOS, Historya, (Herodot Tarihi) Çev: Müntekim Ökmen, 2002, Istanbul, Türkiye Iş Bankasi Kültür Yayınları. KOPPENHÖFER Dietrich, 1997, Troia VII Versuch einer Zusammen-Schau Einschliesslich Der Er-gebnisse Des Jahres 1995, Studia Troica, 7, 295-353. KOPPENHÖFER Dietrich, 2002, Buckelkeramikund Barbarische Ware in Troia: Anmerkungen zur Herkunft, Festschrift für Manfred Kormann Mauerschau Band 2, RemshaldenGrunbach, 679-704. PASİNLİ, A., GÖKYILDIRIM T., BİRGİLİ T., DÜZGÜNER F., 1994, İnceğiz -Maltepe Nekropolü 1992 Yılı Kurtarma Kazısı, IV. Müze Kurtarma

Kazıları Semineri, Ankara, pp.339-356. PASİNLİ, A., GÖKYILDIRIM T., DÜZGÜNER F., 1995, İnceğiz-Maltepe Nekropolü 1993 Yılı Kurtarma Kazısı, V. Müze Kurtarma Kazıları Semineri, Ankara, pp.345-364. PASİNLİ, A., GÖKYILDIRIM T., DÜZGÜNER F., GÜVEN F., 1996, Çatalca-İnceğiz Köyü Maltepe Nekropolü 1994 Yılı Kurtarma Kazısı, VI. Müze Kurtarma Kazıları Semineri, Ankara, pp.205-220. PASİNLİ, A., GÖKYILDIRIM T., DÜZGÜNER F., GÜVEN F., 1997, Çatalca-İnceğiz Köyü Maltepe Nekropolü 1995 Yılı Kurtarma Kazısı, VII. Müze Kurtarma Kazıları Semineri, Ankara, pp. 77-88. STRABON, Geographica XII, XIII, XIV, (Antik Anadolu Coğrafyası Kitap XII,XIII ve XIV) Çev. Adnan Pekman 1993, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul.


Şekil 15: İki Odalı Bizans Sarnıcı Büyük Giriş. (Foto Haldun Aydıngün)

Şekil 17: İki Odalı Bizans Sarnıcı küçük giriş (Foto Metin Albukrek)

ASPEG

Şekil 16: Büyük girişteki ayak basma nişleri (Foto Haldun Aydıngün)

Şekil 18: Güneydoğu bölümden ana girişe doğru (Foto Haldun Aydıngün)


ASPEG

Şekil 19: İki Odalı Bizans Sarnıcı Kuzeybatı bölümü (Foto Haldun Aydıngün)

Şekil 20: Güneydoğu bölümden başlayan kanal (Foto Haldun Aydıngün)

Şekil 21: Defineciler tarafından tahrip edilmiş hali


YARIK DÜDENİ KEŞİFİ 2014-2016 Derleyen Ender A Usuloğlu

Stelios Zakarias

ABSTRACT

We have discovered Yarı Sinkhole cave during BÜMAK’s expedition to Macar Sinkhole closeby (1 hr drive) in 2006. Untill 2011 when we came back to the region that we have made the first attempt to explore Yarık Sinkhole. We have rigged the first pit and descend to ca 40-50 meters and observed that it was much longer and we ran out of time and wiht only 4 of us, we have postponed the exploration to 2014. Within 3 years and 6 expeditions, we have reached to -553 meters deep and ca 1.4 km long. Yarık Sinkhole is ended with siphon with a narrow crack, full of mud. For ASPEG members, Yarık Sinkhole was the first serious deep cave experience. We have learned to install cable for communication, learned to blast small rocks, cave camping and for the first time we have left ropes and technical equipment in the cave to save time and energy for the next expedition. All these experiences helped us a lot when we start exploring Morca Cave at the Taseli platoeau which became the third deepest cave in Turkey. While exploring Yarık Sinkhole, we also explored nearby caves and dolines. Unfortunately in one of the caves, a woman caver had an accident. There is a comprehensive section of the article is dedicated to the accident as well. TARİHÇE

ASPEG

Temmuz 2007 yılında BÜMAK’la Macar yaylasında, Macar düdeninde araştırmalarımıza devam ederken, bir grup günübirlik Maha yaylası tarafına geçip, Sivastı yaylasında ihbar edilen düdene bakmaya geldik. Bir iki taş attıktan sonra, mağaranın gittiğine kanaat getirip, GPS koordinatını aldıktan sonra, tekrar Macar yaylasına döndük ve gezi dönüşü, bu mağarayı unutmuştuk, ta ki, 2011 Kasım ayında Kurban bayramından istifade edip bölgeye geldiğimizde ilk girişi yapana kadar.

1970 m’de bulunan Sivastı yaylasında gittikçe kalabalıklaşan ve sadece yazın ikamet edilen yerleşim alanları mevcuttur. Gazipaşa ve Alanya’nın köylerinden burada yıllarca ikamet eden yerel halk, yazın sıcağından genelde kaçmak için mayıs-ekim ayları arasında ikamet etmektedir. Etrafta yetişen bir şey yoktur, sadece keçi koyun ve inek beslenmektedir.

Bu gezide çok vaktimiz kalmadığı için, sadece ilk inişin, sonra 81 m olarak ölçtük, yarısına kadar indik ve devam ettiğini görünce, geri dönmek zorunda kaldık. Potansiyelini fark ettiğimiz mağara, Taşeli bölgesinin biraz dışında kalmasına rağmen, araştırmasına devam etmek için Taşeli projemizin içine kattık.

Burada bahsetmeden geçmemek lazım. Yerleşime açılan tüm yaylalarda bulunan mağaralar ve dolayısıyla yeraltı su kaynakları, hızlı bir şekilde kirlenme tehditi altındadır. Maalesef bunu Yarık düdeninin araştırmasında bire bir mağaranın derinliklerine kadar işlemiş ve daha çok plastik çöpleri görmek zorunda kaldık. Acilen devletin ve yerel yönetimlerin bu işe bir el atması lazımdır. Sonuçta, kirlenen yeraltı sularını içen, aslında o yaylalarda ikamet eden ve kışın aşağıya inen kendilerinden başka kimseler değil.

COĞRAFİ KONUM

2014 EYLÜL GEZİSİ

Yarık düdeni, Sivastı yaylasının suyunu toplayan bir düdendir. Sivastı yaylası ise Gazipaşa’nın kuzeyinde yer alır. Yaklaşık 2-2,5 saatlik araba mesafesindedir. İki yoldan gidilebilir. İlki, daha kuzeyde yer alan Maha yaylasına kadar asfalt yoldan sola saparak orman yolundan Sivastı yaylasına giriş veya güney taraftan gelen orman yolundan varış, her ikisi de yayla çok vakit farkı olmaksızın varıyor.

Katılanlar: Ender USULOĞLU, Selin TEZCAN, Doğay Ali YILMAZ GEZİNİN AMACI Bu yıl yapılan gezi bir keşif gezisidir. Gezinin amacı, yarım kalan bu düdeni devam ettirmek ve ölçümünü alarak haritalanmasını sağlamaktır. GEZİ ÖNCESİ Ender, Gazipaşa belediyesi ve Orman

İşletme müdürlüğü ile iletişime geçerek yaylaya çıkmadan önceki gece kurumun misafirhanesinde kalınmasını, araştırmada kullanılacak teknik malzemelerin dernekten teslim alınarak misafirhaneye kargolanmasını, gidiş ve dönüş için uygun uçuş saatini ve uygun uçuşun teminatını organize etmiştir. GEZİ GÜNCESİ 11 Eylül 2014 perşembe günü öğleden sonra 20:00 Sabiha Gökçen havalimanı kalkışlı uçağa trafiğe takılmadan yetişmek için 16:00-17:00 gibi yola çıktık. Havalimanında check-in yaptıktan sonra uçuş öncesi bir şeyler yedik ve zaten kapı açılış saati geldi. Bir an evvel gidip mağaraya girmek isteği bizi sabırsızlaştırıyordu. Biz sabırsızlaştıkça uçuş saati bir o kadar erteleniyordu sanki. Gazipaşa havalimanına vardığımızda saat 22:30 civarıydı. Bizi orada Orman İşletme müdürlüğü’nde görevli Kazım TAŞDEMİR karşıladı. Misafirhaneye eşyalarımızı yerleştirdikten sonra biraz hava almak için dışarı çıktık. Yakın çevrede kısa bir yürüyüş yaptık ve aynı zamanda bolca hoş sohbet ettik. 12 Eylül 2014 Cuma sabahı kalkıp kahvaltımızı yaptıktan sonra Gazipaşa Orman İşletme müdürü Halil KISACIK bey’in ziyaretine gittik. Bölge ve mağaralarla ilgili olarak yapılan sohbette mağara turizmi, bölge halkının doğal güzelliklerin korunmasına yönelik bilinçlendirilmesinin ormancılar tarafından yöre halkıyla birebir


Saat 11:00 gibi yaylaya doğru yola koyulduk. Yol boyunca Kazım beyin rehberliğinde bölgenin bitki örtüsü ve yöre halkının yaşam tarzıyla ilgili sohbet ettik. Ortalama bir buçuk saat süren yolculuğun ardından yaylaya eşyalarımızı indiriyorduk ki kamp atmak için gözümüze kestirdiğimiz çimenliğin karşı tarafındaki evin sahibi Musa ÖZEN bey merakla yanımıza gelerek burada kalıp kalmayacağımızı sordu. “Madem burada kalacaksınız, gelin bizim evimizin üst katı boş bakın nereyi beğenirseniz orada kalırsınız.” diyerek bizi evine davet etti. Kendine kapalı bir mekan arayan Doğay için bu reddedilemeyecek bir teklifti. Hep birlikte kararlaştırarak kamp atmak yerine bu ince teklifi değerlendirmeyi seçtik. Çantalarımızı üst kata çıkartıp yemeğimizi yedikten sonra mağara girişi için hazırlanmaya başladık. Musa bey ve komşuları merakla bizi izliyorlardı. Ben de son hazırlıklarımı yaparken Ender ve Doğay’ın yola çıktığını gören komşu dayı benim alacak olduğum çantayı sırtlanıp gidiverdi. Hayretler içerisinde kalakaldım bir an. Hoşuma gitti, hevesle giden dayıdan çantayı istemedim bile. Hep birlikte uğurlamaya geldiler bizi düdenin ağzına kadar. Bir yandan sorular soruyorlardı nasıl yapıyoruz bu işleri diye? Mağara giriş saatimiz 14:30 idi. Çantalarımızı kemerimize, döşeme için gerekli malzemeleri üzerimize takıp son kontrolleri yaptıktan sonra başladık inmeye. İlk olarak 15 m. bir ip ile esas girişe indik. Ender döşemeye devam ediyordu altımızda, biz de büyük sıkışık kayaların üstündeydik yukarıda. Aradaki boşluktan Ender’i izliyordum. Çekiçle kayaya vururken kıvılcım çıkarttı bir an. Emin olmak için ona da sordum “O gördüğüm kıvılcım mıydı?” diye; hakikaten kıvılcım çıkmıştı. Sanırım bir iki kez daha gördüm o kıvılcımlardan. Döşeme yavaş yapılan bir şey. Ender aşağıya bir istasyon daha kurduktan sonra ben indim; sonrasında Doğay.

Sırasıyla çaka, ine, çaka çaka ilerledik mağarada. 0-1 ve 1-2 istasyonlar arasına birer saptırma koydu. 2. istasyonun olduğu yerde bir balkon vardı. Sürtünmeden uzaklaşarak 2. istasyonun biraz altına 3. bir istasyon kurdu ve indi aşağıya. Arada bir sürtünme yastığı kullandı; fakat dönüşte, ipin esneme payı herkeste farklı olduğu için oraya bir istasyon daha yapmanın daha iyi olacağını düşündük. Ölçümlerde bu inişin toplam 81 metre olduğunu öğrendik. Bu inişin altında su yoluna göre sağda bir buçuk metrelik tırmanılarak çıkılan bir yer vardı. Ben oradan çıktım ve nereye gittiğine baktım. Tabanı toprak, tavanı deniz yıldızı gibi görünen oluşumlarla kaplı, yer yer kuş iskeletlerinin olduğu değişik bir odaya açılıyordu bu kol. Aşağıdan tekrar ana hattın biraz ilerisine bağlanıyordu. Buradan Ender ve Doğay’ın önüne geçmiş oldum. Su yolunun üzerinde sıkışık bir kaya vardı. Doğal bağlantılarla bu geçişte de 10-15 m. bir ip kullanarak tabanında küçük bir göl olan küçük bir odaya indik. Islanmadan gölün kıyısından geçtik. Sağa kıvrılan yoldan devam edince hemen önümüze bir iniş daha geliyordu. Kısa bir yan geçiş yapıp önümüzdeki sıkışık kayanın üzerinden çift kulak sekizli atarak ipi boşluğa ortalayıp indik. Yuvarlak düz bir inişti ve boşlukta 40 metre aşağıya indik. Burada yemek molası verdik. Ender jetboil’inde su ısıtırken ben döşemeye devam ettim. 3-5 metrelik bir iniş önümüzde; sonrası görülmüyordu doğal olarak. Dübelleri çaktıktan sonra istasyonu kurması için Doğay’a devrettim döşemeyi ve ben yemeğe geçtim. Karnımızı doyurduktan sonra Doğay’ın yanına indik. Buradan 15 metrelik bir iniş yaptık. Soldan yukarıdan bir kol daha geliyordu buraya. Hemen ilerde bir döşeme daha yapmamız gerekti. Doğay döşemeye devam etti. Mağara 3-5 metre aşağıda tekrar dönüyordu. Aşağıda ben geçtim döşemeye. Bu sefer su yolu aşağıda kaldı. Sağda uygun bir yere bir dübel daha çakıp tavandan sürünerek aşağı doğru eğimle ilerledim. Mağara, devam ediyordu ama biz buradan çıkışa geçtik. Dışarı çıktığımızda saat sabah 04:30 idi. Sabahın köründe evin kapısını tıklattık çekine çekine sağolsunlar içtenlikle karşıladılar bizi. Hemen tulumlarımızın içine girip yorgun bedenlerimizi istirahate çektik.

13 Eylül 2014 saat 12:00 gibi uyandık. Kahvaltı ve hazırlanma ile mağaraya giriş saatimiz yine 14:30’u buldu. En son döşediğimiz yere kadar video çekimleri de yaparak indik. Fazla ipimiz kalmadığı için matkaba yeni batarya getirmedik. Kalan batarya ile bir kaç tane daha dübel çakarız diye düşünmüştük; ama bir tane için bile yetmedi. Doğal bağlantı yaparak indik. Mağara menderes yaparak ilerliyordu. Menderesten geçip 18 metrelik bir ip ile indik. Burada sağdan bir kol geliyordu ve indiğimiz yerden tavan yüksekliği 50 m. civarında idi. Son 20 m. ipimiz kalmıştı elimizde mağara daha devam ediyordu. Ender jetboil’ini çıkardı. Doğay çakmaya başladı. Doğay kahve içmeye geldi. Ben çakmaya devam ettim sonra yemeğimi yemeye geldim. Bu sefer, Doğay çakmaya devam etti. Yemek molamız dönüşümlü olarak bittikten sonra Ender aşağıya indi. Sonrasında ben indim. Doğay bir dübel daha çakarken yukarıda, biz ölçüme başladık. Saat 20:30 idi. Ender ölçüm alıp çizim yapıyordu. Ben hem istasyon noktasında duruyor hem de döşemeyi topluyordum. İlk çanta dolduktan sonra döşemeyi toplamaya Doğay devam etti. Ben de istasyon noktalarında durdum ve çantaya ip bastım. Sonra Doğay ip bastı. Ölçümü bitirdiğimizde saat 02:20 herkesin mağaradan çıkma saati ise 03:20 idi. Yine sabahın köründe Musa bey’in evinin kapısını tıklattık. Yatmadan vücuda bir sıvı takviyesi yaptıktan sonra yorgun bedenlerimizi istirahate çektik. 14 Eylül 2014 12:00 gibi kalktık ama Doğay yanımızda yoktu. Doğay erkenden kalkıp malzemeleri temizlemek için suya basmıştı. Kalkıp kahvaltı yaptıktan sonra malzemeleri toparlayıp Cula deliğine bakmaya gidecektik fakat az bir malzeme kalmışken, güneş çıktığında yandığımız bulut geldiğinde üşüdüğümüz yaylada bir de yağmur çiselemeye başladı. Çiseleyen yağmur çoğaldı. Çoğalan yağmur doluya döndü. Bir de baktık kapıdan yağmuru izliyoruz sisli dağlara karşı. O kadar dolu yağdı ki bir ara yerler bembeyaz oldu. Yağan yağmurla birlikte bizim Cula deliği çıkartmamız da iptal oldu. Musa bey abi, Ayşe hanım abla ve onların komşularıyla çay, meyve, sohbet,

ASPEG

görüşmeler ile daha etkili olacağı gibi önemli konular üzerinde duruldu. Bizim bölgeye nereden ve nasıl ulaşacağımızı, bahsettiğimiz mevkiinin uydu görüntüleri üzerinden tam olarak nereye düştüğünün tespit edilerek güzergahın belirlenmesinin ardından vedalaşarak ayrıldık Halil beyin yanından.


muhabbet derken beden ağırlaştı. Üçümüz de sıra sıra kestirmeye çıktık. Çok geçmeden Kazım bey bizi almaya geldi, hava da açılmıştı şansımıza. Dışarıda kalan son malzemeleri de topladıktan sonra geri dönüş yoluna geçtik. Kazım bey bize yol üstündeki her meyveden ikram etmek istedi. Sedirleri, kara çamları gösterdi. Şehre inmeden yaylanın üzerinde açan gök kuşağını da gördük. Muhteşemdi... Tertemiz bir hava vardı. Pırıl pırıl güneşte ışıldayan yapraklar ve rüzgar...

Ara Rapor Yazan: Selin Tezcan

KAZA RAPORU

2015 TEMMUZ GEZİSİ

Giriş Yarık düdeni faaliyeti esnasında 40 dk yürüyüş mesafesinde, karşı dağın yamacında bulunan ve yöresel adı ile CULA DELİĞİ olan mağarada bir kadın mağaracı arkadaşımız mağaranın ilk inişin altından çanta alıp çıkarken başına taş düşmesi sonucu yaralanmıştır.

Kazım bey bizi Gazipaşa’da Şişman’ın yeri olarak bilinen bakir bir güzelliğin içine götürdü. Doğal setlerden oluşan denizde havuzlar vardı. Ara ara atılmış şezlonglar. Sakin bir gün batımı. Rekabetin ve telaşın olmadığı, herkesin herkesi tanıdığı, tek bir işletmeden gelen yalın bir müzik. Denizden çıkıp buz gibi soğuk biranı içerken, taptaze daha yeni kavrulmuş yeryıstığını yediğin, muz ağaçları altına kurulmuş masalar, ortam çok güzeldi ve etkinlik güzel bitiyordu.

2014 yılında -224 metreye kadar araştırılan Yarık Düdeni araştırmasının devamı ve mikrobiyolojik numunelerin alınması.

Muhteşem bir gün batımından sonra misafirhaneye uğrayıp duş aldık. Gitmeden akşam yemeğimizi Gazipaşa’nın merkezindeki balıkçılardan günlük balık çıkartan yerlerden birinde tavsiye üzerine Grida adlı bir balıkla yaptık. Mısır unu ile yapıyorlar bu balığı, leziz bir balıktı. Zıpkınla avlıyorlarmış bu balıkları kayalıkların arasından. Yemeğimizi afiyetle yedikten sonra dönüş yoluna geçtik.

CULA DELİĞİ

ASPEG

2014 EYLÜL GEZİSİ SONUÇLARI • Yarık Düdeni -224 m. derinlik ve 378 m. uzunluktan devam etmektedir. • Alanya’da ikamet eden Sivastı/ Baş Yaylalı Musa ÖZEN: 0 (537) 606 38 46 • Baş Yayla mevkiindeki Cula deliğine bakılamamıştır. Musa bey’in dediğine göre Yarık Düdeninden daha büyük ve daha genişmiş. Bu gezi kapsamında araştırılamadı. • Orman İşletme müdürü nöbetçilerinden birinin dediğine göre Gazipaşa havalimanı yakınlarında Asırlık okulunun yakınında, içerisinde yer altı akarsuyu olan bir mağara daha varmış şehrin içinde. Dar bir yerden girilip sonrasında yürünebiliyormuş içeride. Bu gezi kapsamında araştırılamadı.

Katılanlar: Ender Usuloğlu, Umut Özten, Anıl Alkan Burakhan Albayrak, Eray Güngör, Nihal Doğruöz Güngör, Muratcan Alp (AKUMAK), Deniz Özgür (DEUMAK), Hilmican Aydınlıoğlu (DEUMAK) Eylül Aksoyan (DEUMAK) GEZİNİN AMACI

Bu gezide araştırılmasına başlanan Cula deliğinde maalesef talihsiz bir kaza yaşanmıştır. Kazadan dolayı, Yarık düdenindeki araştırma sekteye uğramıştır, bununla birlikte, 224 metre derinlikten 311 m derinliğe kadar araştırması yapılmış ve ölçüm alınmıştır.

Mağaranın ismi: Cula Deliği Bulunduğu mevkii: Köy : Gazipaşa/Sivastı yaylası İlçe : Alanya İl : Antalya Kamp alanına yaklaşık 30-40 dk yürüme mesafesindedir. 91 m’ye kadar döşenen ve ölçülen mağara dar bir yerden devam etmektedir. Kırarak veya ufak bir mağaracı bu delikten girerek aşağıdaki salona ulaşabilir. Bu salondan devam edip etmediği bilinmemektedir. SONUÇ Maalesef yaşanan kazadan dolayı gezi istenilen verimlilikte geçmemiştir. Bununla beraber, Cula Deliği son dar yer hariç tamamen araştırılmış, ölçülmüş ve haritalandırılmıştır. Yarık düdeninde ise kısmen ilerleme sağlanarak -311 m’den yaklaşık 23-24 m’lik bir inişin başından geri dönülmüştür. Mağaranın en derin noktasındaki büyük gölden mikrobiyoloji için numune alınmış, ölçülmüş ve haritalandırılmıştır. Ara Raporu Yazan Nihal Doğruöz Güngör 2015 TEMMUZ GEZİSİ FAALİYETİ

Tüm ekibin Gazipaşa’ya varmasından sonra ekip bir akşam Orman bölge Md’lüğü misafirhanesinde kalmıştır. Sabah kahvaltı esnasında gezi sorumlusu, geziyle ilgili önemli bir iki konuda ekibi uyarmıştır. Bunlar mağaraya giren her ekipte, mutlaka bir çakı, aluminyum battaniye ve ilkyardım çantasının olmasıydı. Daha sonra Sivastı yaylasına gelen ekip, kampı attıktan sonra, mağaralara ilk girişler konusunda konuşup anlaştılar. Buna göre Yarık düdenindeki döşemenin yerini bilen gezi sorumlusu bir ekip oluşturarak, Yarık’a girerken, ilk defa ASPEG’le geziye katılan ve döşeme biliyorum diyen bir arkadaşımız ise Cula deliği’ni döşemek için kamptan ayrıldı. Yıllardır mağaraya giren, kulüp başkanı olan arkadaşımıza yaptığı etkinlikler sorulmuştur ve verilen bilgiler ışığında Cula deliğinde döşeme yapmasına karar verilmiştir. Ayrıca Morca etkinliğine de katılmak isteyen arkadaşımızı bire bir döşemesini görmek içinde iyi bir fırsat diye düşünülmüştür. Cula deliği ekibi döşemelerini yapmış ve yaklaşık -90 m’lik bir derinlikten geri dönmüştür. Daha sonra ertesi gün Yarık düdeninden çıkan gezi sorumlusu, Cula deliğinde bırakılan yerde dar olan yere bakmaya, gerekirse ölçüm ve toplama için iki kişilik bir ekiple ikinci girişi yapmıştır. İlk iniş yapılmaya başlandığında ipin yaklaşık 3-4 yerde sürttüğü gözlemlenmiştir ve ilk döşemeyi yapan arkadaşımızın her türlü oynak taşı temizledim demesine rağmen hemen hemen birçok yerde ufak darbelerle yerinden çıkacak taşlar olduğu gözlemlenmiştir ve ikinci ekipte ip inişi üzerindeki taşları temizlemiştir. Örnek: İlk inişte birinci istasyondan sonra sola doğru bir basamaktan Y yapılmış istasyona geliniyor. Bu istasyona girerken balkon altında bir yerde üstüne basılan ve oynayan bir kaya


ve kadın mağaracı (daha evvelden birinci ekipte bu mağaraya inmiş birisi) mağara ağzına geliyorlar. Kadın mağaracı iniş altındaki çantalardan birini alıp, yukarı getiriyor ve ekip liderine bıraktıktan sonra ikincisi için iniyor. Bu sırada ekip lideri, çoban mustafa ile taş düşmesin diye ağızda uzak noktada, güvenlik dübelinin çakıldığı (birinci dübel) noktada bekleşiyorlardı. Mağarada, ikinci çantayı alan kadın mağaracımız, yukarı çıkarken kafasına taş darbesi alıyor ve kaza gerçekleşiyor. Saat 18:45.

Ayrıca, ilk inişin altındaki kar kütlesinin sol tarafındaki dar yere döşeme yapılıp gidip gitmediği kontrol edilirken, Cula kuşlarının hareketlerinden de ekibin yaklaşık 3 m yanına yumruk büyüklüğünde taş düşmüştür. İkinci ekip, daha sonra inişe devam etmiş ve çatlak ve dar olan inişlerde elindeki perlon KK’leri kullanarak, döşeme malzemesi olan çantaya ulaşmadan 2 yerde sürtünmeden kurtulmak için doğal bağlantılarla saptırma yapmıştır.

İlk inişin detayı

İkinci ekipte olan gezi sorumlusunun genel kanaati, ilk inişte sürtünmeler, 2-3 tane dübel çakarak bertaraf edilse bile, mağaracıların ayak darbesi ile taş düşme ihtimali halen yüksek olacaktı. En son noktaya gelen ikinci ekip, dar bir yerden geçmek için yaklaşık 1-1,5 saat efor sarfetmişler ve dar alandan geçilmesinin riskli olacağına kanaat getirip, yan taraftaki bir kolu dar inişi paslamak için zorladı ama orada da daralan geçitin müsaade etmeyeceği görüldüğü için, ölçüm alınmaya ve toplama yapılmaya başlandı. İkinci ekip, bütün malzemeyi (3 çanta, birini geri götürdük, geriye ağır iki çanta kaldı) ilk inişin altına getirdiğinde, mağaranın devam etmemesi, biraz yorgunluk, biraz döşeme düzeltmenin getirdiği yılgınlık ve esas olarak gece vakti 40 dk’lık tehlikeli çarşak yürüyüşünü 3 tane ağır çanta ile yapmamak için bir sonraki ekibe bırakarak, çıkış yaptılar. Ekip, gündüz vakti 3 kişi olarak yola çıktı. Ekipten bir kişi çarşakta bir yerde takıldığı ve güneşin sıcaklığından etkilendiğinden, gölgede dinlenmek üzere beklerken, ekip lideri

Kazanın olduğu ilk inişin detayı ve 3. ekibin liderinin kazazedeye ulaşımı

İlk iniş yaklaşık 30 m’lik: döşeme sol taraftan yapıldığı için iniş 80-85 derecelik eğimli bir inişle düz duvarda başlıyor daha sonra aynı eğimle devam ederken Y bağlantının yapıldığı kaya bloku bitiyor ve yine yaklaşık 5-10 m kalınlığında ortasında çatlak (ve arasında kaya parçaları bulunan) yine düz bir kaya bloğu ile devam ettikten sonra yaklaşık 7-10 m’lik kısmen boşluk inişinden sonra sol taraftaki kaya yapısından kaynaklı, sola doğru eğimli bir kanal içinde ilerliyor. Kanal gibi yere girdiğinde sol taraftaki kaya bloğu üst tarafında kalıyor yani negatiftesin ama ip sürtüyor. İp, Y bağlantının hemen altında 2-3 m sürtüyor, kaya pürüzsüz olduğu için, burada çok sorun yok. 2. sürtünme bir alt bloktaki kaya bloğunda olan sürtünme. Kaya burada da pürüzsüz ama arada çatlak içinde kalan kaya parçalarını çıkartma potansiyeli var. Esas, 3. sürtünme noktası kanala girmeden önceki solda tarafta kalan kaya parçaları. Kanala girdiğinde gayri ihtiyarı ip ve iniş sola doğru oluyor bu da yukarıda ipin sürtünmesine ve takıldığı yerden sola doğru sürtünerek yaklaşık 1-2 m ilerlemesine yol açıyor. Kazanın oluşu ve kazazedeye ilk erişim (3.Ekip Liderinin Raporu) “ O sırada bir taş sesi ve hemen ardından kadın mağaracımızın çığlığını duydum. Bu olay bir saniye içinde gerçekleştiği için nasıl ve nereden düştüğü, taşın boyutu konusunda emin değilim. Fakat çıkardığı sesten büyükçe bir taş olduğunu ve mağaracıya çarpmadan veya çarptıktan sonra parçalandığını

söyleyebilirim. Hemen durumunu sordum, olayın ilk şokuyla ve yalnız olduğu için ‘’ne olur gel, hiçbirşey göremiyorum, çok kanıyor, kör oldum’ gibi belli belirsiz cümleler dışında başka birşey söylemiyordu. O sırada dinlenip yanımıza gelmek için yürümeye başlayan diğer mağaracıya seslenip hemen gelmesini söyledim. Çoban Mustafa’yı da kamp alanında telefon çekmediği için haber vermek üzere durumu anlatıp kampa yolladım. Kazazedenin yanına inme kararı aldım fakat ip üzerinde çıkış halinde olduğu için yeni hat döşeyip inmenin daha kolay olacağını düşündüm. Mağaradan çıkardığı çantadan bir ip çıkarıp hemen aynı istasyon noktalarına bağladım. Bu sırada sürekli sakinleştirmeye çalışıyordum, epey korkuyordu. Altında bağlı olan çantayı atmak istediğini söyledi ben de onay verdikten sonra attı. Taşın nasıl düştüğünü bilmediğim için ikinciyi düşürmemek için çok dikkatli ve yavaş hareket ediyordum. Sakin olup döşemeyi tamamladığımı ve yanına ineceğimi bu sırada taş düşmesin diye saklanmasını söyledim ve o da kabul etti ve duvara yakınlaşarak kendini sağlama aldığını söyledi. Ben de hemen inişe geçtim. Kazazede ile benim tahminim 12-15 metre aşağıda düz bir kaya bloğunun en alt kısmında, taş düşmesi gerçekleştikten tam 15 dakika sonra karşılaştık. Kaza ilk gerçekleştiğinde ben kazazedeye kıpırdamamasını (boyun omurga hasarı ihtimali) söylemiştim fakat tahminimce yaklaşık 5 metre kadar cumarladı can havliyle. Yanına indiğimde durumu, kanaması azalmış fakat devam ediyordu, kandan fazla birşey görünmemekle birlikte sağ kaşındaki çok büyük yarık sebebiyle bir gözü kapalı, diğer gözü ise kan bulaşması ve çarpma etkisiyle fazla görmüyordu. Hafif titriyordu fakat yanında sonunda biri olduğu için rahatlamış gibiydi. İlk olarak bilincini sorguladım hangi günde olduğumuzu, nerede olduğumuzu sordum hiç düşünmeden cevapladı. Kulağına baktım kan veya sıvı geliyor mu diye fakat yoktu. Boynunda ve omurgasında ağrı hissedip hissetmediğini sordum, taşın başı hariç başka bir yere hasar vermediğini öğrenince hareket etmenin sorun olmayacağından emin oldum. Mesafe olarak tam taban ile çıkış arasında ortada olduğumuz için ve aşağıda hiç istasyon olmadığı

ASPEG

gözlemlenmiştir hemen gelen ikinci arkadaş uyarılmıştır ve kaya yerinden çıkmasın diye aynı yerde geriye doğru itilmiştir. Maalesef ikinci ekibin yanında sadece perlon, KK ve ip olduğu, bütün döşeme malzemesinin, -90 m de birinci ekip tarafından çanta içinde olduğundan, sadece çok dikkatli bir şekilde inilmeye çalışılmıştır, buna rağmen kısmen ipin sürtündüğü yerlerden kısmen ayak basılan yerlerden her iki mağaracı da taş düşürmüştür. Bu ekip kendi içinde eğer mağara devam ederse ve ekipler girmeye devam etmek durumunda kalırsa diye dönüşte mutlaka ilk inişin döşemesini düzelteceğiz diye kendi kendilerine karar almıştır.


için aşağı indirmek mantıklı geldi. Fakat kumaş tulum ve çok ince içlik giydiği ve mağaranın içinde kar olduğu için hipotermiye sebebiyet vermemek amacıyla yukarı çıkarma kararı aldım. Benim desteğimle çıkıp çıkamayacağını sordum. O da yapabileceğini söyledi. Kazazedeyi ipten almak istemiyordum çünkü ip fazla sürtüyordu, yeni bir taş düşmesine sebep olmaktan korkuyordum. Böylece kısamı kazazedeye bağladım ve cumarlamaya başladık. Zorlandığı yerlerde alttan kaldırarak destekledim. Y bağlantıya geldiğimizde üzengisine bastı, kısasını istasyona taktım, göğüs cumarı ve el cumarını sırayla üst ipe geçip kısasını söktüm. Y’yi geçtikten sonra diğer arkadaşımız da mağara girişine ulaştı. Fakat kazazedenin durumu korku, kan kaybı ve yorgunlukla kötüye gitmeye başladı. Komutları gerçekleştirmede ve hareket etmede zorluklar yaşamaya başladı. Burada kontrolü alarak desteği arttırdım ve son çıkış istasyonunu geçirdikten sonra diğer arkadaşımızın desteğiyle kazazedeyi mağaradan çıkardık. 19:30 da yani olay gerçekleştikten 45 dakika sonra mağaradan çıkmıştık. Mağaradan çıktığımızda kazazedenin kanaması durmuştu. Hemen SRT setini ve kaskını çıkararak rahatlamasını sağladık. Polarını sırtına atıp alüminyum battaniye ile örtüp oturur pozisyonda uzanmasını sağladık. Kafa kemiklerini kontrol ettik, kayma veya kırık var mı diye sağlam görünüyordu. Gözbebeklerinin ışığa tepkisini ölçtük, o da sağlamdı. Bu aşamada kazazede, mağaradan çıktığı için rahatlamakla birlikte hastaneye ulaşamayacağından ve gözünü kaybedeceğinden korktuğu için titriyordu fakat bilinci tamamen açıktı. Yanımızda ilkyardım malzemesi bulunmadığı için başka müdahale yapamadık. Bu sırada gezi sorumlusu aradı ve yolda olduğunu söyledi. Biz de kazazede ile konuşarak beklemeye başladık. Diğer arkadaşımızda ısı vermek için alüminyum battaniyenin altına girdi

ASPEG

Kazazede’ye ilkyardım (Gezi Sorumlusu) Akşam üstü, yemek yaparken, kan ter içinde çoban Mustafa geldi, “abi seni çağırıyorlar acele gel dedi”, “Eyvah dedim birşey oldu” ve başımdan aşağıya kaynar

sular döküldü. Hemen yanımda yemeğe yardım eden diğer tecrübeli arkadaşla yıldırım gibi ilkyardım çantası, kask ve polarlarımızı aldık, arkadaşımız “ abi panik yapma” diye beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Ne olduğunu anlamak ve “kurtarma teknik malzeme” alıp almama konusunu netleştirmek için, hemen telefon sinyali alabilmek için tepeye tırmandık ve 3.ekip liderini aradım. Konuşmadan, bir arkadaşımızın başına taş düştüğü ama bir şekilde yukarı çıkartıldığını söyledi. Kendisine kazazedenin şokta olup olmadığını anlaması için gözbebeklerine bakmasını ve kontrol etmesini söyledim ve hemen bizde yola çıktık. Kazazedenin birebir durumunu görmeden, anlamadan, İstanbul kontağımızı aramak istemedim. 40 dakikalık yolu 21 dakika’da adeta uçarak bizim çoban Mustafa’yla geçip, mağara ağzına geldik. Kazazedeyi görünce biraz içim buruldu ama konuşmaya başlayıp ta kendinde ve son derece bilinci açık olduğunu görünce, çok ama çok rahatladım. İlkyardım eğitimi almıştım ama açık yaraya baticon basılıp basılmayacağı konusunda tereddütte kaldım ve bizim mağaracıhemşireyi aradım, ulaşamadık, bende daha fazla beklememek ve açık yaranın enfeksiyon kapmaması için etrafına oksijenle elimden geldiğince temizledikten sonra bütün yaralarına baticonu basıp, bandajladım. Bu sırada İstanbul kontağını aradık ve durumu bildirdik. 156’dan 112’ye acile ulaştım ve hemen yer koordinatlarını verdim, doktorla birebir görüştük ve dağın başından zor indirileceği ve vakit kaybetmemek için helikopter istedim. Helikopterleri uzak bir yerde görevdeymiş, gelemedi ama ambulansı yola çıkardık dedi. Ambulans şöförü ile konuştuk yer tarifi verdik, yolu şaşırmalarına rağmen bir şekilde ulaştılar. Kampta kalan ve mağaraya girmeyen diğer kadın mağaracıya bulabildiği kadar sağlam köylüleri ayaklandırmasını, büyük ihtimalle sedye ile yaylaya taşıyacağımızı, ekstra uyku tulumu (kazazedeyi indirirken sedyede paketlemek ve sıcak tutmak için) ve polarları köylülerle iletmesini rica ettim. Mağara ağzı giderek soğuduğu için, yardım ederek, 2-3 m aşağıda nispeten! kuytu ve düz bir yerde üst üste koyduğumuz dış tulumların

üstüne yatırdık kazazedeyi ve sıkı bir şekilde alüminyum battaniyeye sardık. Kazazedenin durumu dengedeydi ama beklemekten morali bozuluyordu. Hemen herkes, zaman zaman ve kısa kısa kazazedeyle konuşup, bilincinin kapanıp kapanmadığını kontrol ediyordu. Olayın Zaman Çizelgesi 18:45 - Kaza gerçekleşti. Kazazedenin kafasına yüksekten taş düştü. 19:00 Yandan ip döşeyerek yanına ulaşıldı. İlk durum sağ kaş bölgesinde büyük bir yarık ve kanama, gözünün altında ağzına kadar şişlik. 19:30 Mağaradan tahliye. 19:40 - Kazazedeyi stabil duruma getirip alimünyum battaniyeyle sardık. 20:00 – İlkyardım (Mağaracılar) geldi. İlk müdahale yapıldı. 23:00 - Sağlık ekipleri geldi 01:15- Kazazedeyi taşıma kararı alındı ve taşıma başladı. 02:30 - Kazazede ambulansa ulaştı 04:10 - Kazazede Gazipaşa Hastanesi acil’e giriş yaptı. 112 acil yardım köylülerle beraber geldi. Kazazedenin durumunu görünce ilk önce müdahale etmek istemediler. Sonra bandajları açıp, hiçbir şey sürmeden sadece temiz sargı bezleriyle ikinci defa bandajladılar. Ben sedye ile çok dikkatli bir şekilde taşınması lazım ve acilen gece görüşü olan bir helikopterin yardıma gelmesini söyledim. 112 acildekilerde ek bir tedbirle gelmedikleri için kadın paramediklere, kazak ve alüminyum battaniye verildi çünkü deli gibi rüzgar esiyordu. Daha sonra kendileri AFAD’ın gece görüşlü helikopterleri olduğunu ve artık sorumluluğu AFAD’a devrettiklerini söylediler. Bu arada köylüler ise sırtımızda rahatlıkla indiririz diye bir teklifle geldiler ama bir kere AFAD’dan helikopter opsiyonu için cevap beklemeye başladık ve kazazede’de mümkün olan en kısa zamanda aşağıya inmek istiyordu. Aradan herhalde bir yarım saat geçtikten sonra helikopterin gelmeyeceği anlaşıldı ve 112 acil personeli sorumluluğu BİZ alırsak, kazazedeyi aşağıya bir şekilde indirebileceğimizi söylediler. Köylüler ısrarla sedye için yeterince geniş yerin olmadığını ve sırtımızda indirelim diyorlardı. Gezi sorumlusu olarak, kazazedeyle konuştum ve onu biran önce aşağıya indirmemiz ama bir şekilde sırtta veya belki kısmen yürüyerek olacağını söyledim. Bazı


Murphy’nin kuralı işliyordu maalesef. Kolu uyuşmaya ve ter atmaya başladı. Neyse bir şekilde her iki kazazede de ambulansa kadar dayandı. Akrep sokan arkadaşa, histaminik iğne yapıldı bacağından. Diğer kazazedemizin de bir iki özel eşyası alındıktan sonra sabah 2:30 gibi yola koyuldular. Jandarmalarda peşi sıra gittiler. Sonuç Kazazedenin Alanya’daki hastaneden çıkan sonuçlara göre, forental bölgede kafatası 2 yerden çatlak, beyin havayla temas etmiş, burun kırık, sağ elmacık kemiği kırıkmış. İyi ki helikopter’le sevkedilmemiş, basınç değişikliğinden beyin hasarı olma olasılığı varmış. Kaza sebebi Tüm Cula deliği’ne giren mağaracılarla konuşmadan sonra, kaza anında kadın mağaracının tek başına olması ve kazayı kimsenin görmemesi, kendisinin de taşın nereden ve nasıl geldiğini fark etmemesi sadece iki ihtimal getiriyor akla. 1. İhtimal Cula hareketlerinden kaynaklı taş düşmesi. Bu mağarada yaşanan bir olaydı dolayısıyla olasılığı olan bir ihtimal. 2. İhtimal Döşeme ipinin sürtmesiyle beraber kayaları oynatması ve bu kayaların kazazedenin başına çarpması. Bu da yüksek olasılığı olan bir ihtimal.

Kimsenin (kazazede dahil), taşların nereden ve nasıl geldiğini görmemesinden dolayı, her iki ihtimalde olasılık olarak ortada durmaktadır. Bir ihtimalin, öbür ihtimale üstünlük kazanması sadece spekülatif bir sonuç çıkartma olacaktır. Bizim serinkanlı bir şekilde bütün süreci düşünüp çıkartabileceğimiz dersleri ortaya koyup, bir sonraki bir kaza olasılığında, bunları yapmamak olacaktır. 1. Ders Kaza olsun veya olmasın, döşemede ip sürtmesi, kayanın yapısına ve ipin veya inişin kısalığı ve uzunluğuna göre riskli olabilir veya olmayabilir. 30 m’lik bir döşemede, iplerin sürtmeden döşenmesi lazımdır. Böyle kalabalık etkinliklerde, ip yastığı işe yaramamaktadır. Dolayısıyla mutlaka düzgün doğal bağlantıyla veya dübel çakarak, sürtmeleri bertaraf etmemiz lazımdır. 2. Ders Toplama ekibi olarak giden son ekip, ilkyardım çantası almayı unutmuştur. Gezi başında verilen “briefinge” rağmen. Burada özellikle ekip liderlerinin bunu gözardı etmemesi, unutmuş bile olsalar, diğer ekipteki arkadaşların hatırlatması lazımdır. Kazazede’ye ilkyardım 20-25 dk daha erken yapılabilirdi. 3. Ders Bu tam ders olabilir mi bilemiyoruz ama toplamayı ve ölçümü yapan ekip, belki de toptan döşemeyi toplayıp mağara ağzında bırakabilirdi. Bu mağara girişinin uzunluğuna, mağaracıların yorgunluk derecelerine ve haliyeti ruhlarına bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. 4. Ders İlkyardım eğitimlerinde, uygulamalı iğne yapma (belki damara değil ama diğer bölgelere), kırık çıkık ve yara sarma çeşitlemeleri üzerine pratik bir uygulama eğitimi yapmakta fayda var. İlk yardım çantasının daha detaylı elden geçirilmesi ve ilaç ve iğnelerin detaylandırılması lazımdır 5. Ders Her kanalda, iletişim çok iyi işledi

ama farkında olmadığımız için, kazazedenin durumu sorulduğunda “olası bizim öngörmediğimiz” travmaları (kafatası çatlağı v.b.) bir şekilde panikten, unutmadan doktora telefonda sağlıklı bir şekilde iletmemiz lazım. 6. Ders Belki garip gelecek ama özellikle medeniyetten uzak ve ırak yerlerde, köylülerin bu gibi durumlarda tecrübeleri kesinlikle bizden daha fazla. Ne söylediklerine kulak verip, tartmak lazım. Belki AFAD’dan helikopter onayını beklemeden kurtarmaya başlamak lazımdı. Bu da bize en az 1-2 saat kazandırırdı. Ara Kaza Raporunu Derleyen ve Yazan: Ender Usuloğlu Katkıda Bulunanlar: Umut Özten, Anıl Alkan, Burakhan Albayrak, Deniz Özgür 2016 MAYIS GEZİSİ Katılımcılar: Ender Usuloğlu, Umut Özten, Fulya Çelebi, Volkan Baltacı, Selin Tezcan, Oktay Pöhrenk, Alper Utku, Vedat Kürşün, Eylem Kanberoğlu, Eray Güngör, Burakhan Albayrak AMAÇ 2014 ve 2015 yıllarında yapılmış olan araştırmalara devam ederek mağaranın döşenmesi ve harita çizimi için ölçümünün alınması. 26-29 Mayıs’ta kısa bir gezi düzenledik. İkinci amacımız ise, mağarayı döşedikten sonra tüm malzemeyi, bir sonraki gezi için bırakmaktı. GEZİ GÜNCESİ Katılımcılar etkinlikten bir gün önce kendi imkanlarıyla Gazipaşa Orman İşletme Müdürlüğü misafirhanesinde toplanmışlar ve bir gece burada konaklamışlardır. Mağara teknik malzemeleri ve ipler İstanbul’dan kargo ile yollanmıştır. Mağaracılar kişisel ekipmanlarını yanlarında getirmişlerdir. 1. Gün 26 Mayıs sabahı ekibimiz birlikte kahvaltısını yaptı. Misafirhanedeki malzemeleri araca yüklenecek şekilde hazırladı. Oktay, Umut, Fulya, Alper ve Selin yiyecek alışverişi yaparken;

ASPEG

yerlerde yürüyebileceğini ve sırtına ben alırsam güvende hissedeceğini söyledi, bende tamam dedim. Bu sırada Jandarma’da gelmişti. Ben kazazedenin koluna girerek, diğer koluna da (çünkü görmüyordu) başkaları girerken benimde koluma başkaları girerek (yardan kayıp uçmamak için) kazazedeye verdiğim yol direktifleriyle yavaş yavaş inmeye başladık. Yolun nispeten düzleştiği bir noktada, kazazede 112 acilden genç bir arkadaşın sırtına “iyi sağlam” deyince ben, binmeyi kabul etti ve onlar önde ben kah yanlarında kah arkalarında tutarak ilerledik. Son parkurda ise sağolsun bir köylü arkadaş aldı. İniş sırasında, mağaracı arkadaşlardan birisini inerken tutunduğu kaya da ki küçük bir akrep soktu.


ekibin diğer üyeleri malzemeleri Orman İşletme Müdürlüğü’nün sağladığı araca yükledi ve marketin yanına geldi. Yiyecek malzemeleri de yükledikten sonra kamp alanına varmak için yola çıkıldı. Kamp atıldıktan sonra yemek hazırlanırken mağaraya girecek ekipler ve görevleri, mağara giriş saatleri, kamp alanında dikkat edilmesi gereken konular, acil durumlar ve bu durumda yapılması gereken şeyler ile ilgili tüm ekibe bilgilendirme yapıldı. Yemek yendikten sonra saat 15:00 civarı birinci döşeme ekibimiz(Ender, Oktay, Umut) hattı kurmak için mağaraya doğru yol aldılar. Bir saat sonra ikinci ekibimiz(Burakhan, Eylem) döşeme malzemelerini ve ipleri aşağıya indirmek için mağaraya girdi. Kampta kalanlardan Volkan-Vedat ve Selin-Fulya ikili olarak ipten adam alma pratiği yaptı.

ASPEG

2. Gün Saat 08:00’de üçüncü ekibimiz(Vedat, Özge, Alper) kalan döşeme malzemelerini ve ipleri aşağıya indirmek için mağaraya girdi. Saat 12:00’de döşeme için mağaraya girecek olan dördüncü ekibimiz(Selin, Volkan, Eray) hazırlıklarını yaparken hava durumu değişti. Havanın bulutlu ve hafif yağışlı olması ve mağaranın çevre havzalardan beslenmesi sebebiyle sel riskinden dolayı plan değişikliği yapılması gerekti. Aşağıda döşeme yapılmaması, içeridekilerin çıkması ve Selin ile Volkan’ın aşağıdaki döşeme malzemelerini ertesi gün de yağış olma ihtimaline karşı yukarıya çıkarmaları kararı alındı. Eğer hava düzelecek olursa Eray’ın aşağıya inmesi ve döşeme yapılması tekrar söz konusu olacaktı. Saat 12:30 civarı Selin ve Volkan kamp alanından ayrıldı. Yağış iki saat daha devam ettikten sonra hava açınca Eray döşeme için aşağıya yollandı. Hat üzerinde çıkışta olan üçüncü ekibimizi beklemek zorunda kalan Eray Selin ve Volkan’a -150 m.(kaydıraktan sonraki uzun inişin altında)de ulaştı. Yukarıya çıkıp sabah erken girme kararı alan ekip üyeleri kamp alanına hava kararmadan ulaştı. 3.Gün Sabah 08:00 de Ender, Volkan, Oktay,

döşeme için mağaraya girdiler. Döşeme malzemelerini iki çantaya bölüştürerek birini alıp birini arkadan gelecek olan döşeme ekibine bırakarak aşağıya ineceklerdi. Diğer döşeme ekibinin(Selin, Burakhan, Eray) mağaraya giriş saati 17:00 olarak belirlenmişti. Vedat ve Eylem öğleden sonra kendi imkanlarıyla organize ettikleri araç ile kamp alanından ayrıldılar. Öncesinde Özge, Burakhan ve Vedat kamp alanının hemen karşısındaki dağa tırmandı. Öğleden sonra 16:00 civarı dolu atmaya başlayınca ekip hava durumunu gözlemleme kararı aldı. Bir saat süren yağış sonrasında hazırlıklarını yaparak 18:00 civarı mağaraya girdiler. Çıkışta olan döşeme ekibiyle -310 da karşılaşan ekip onlardan malzemeleri alarak aşağıya inmeye devam ettiler. Eray’ı beklerken rahatsızlandığı ve gelmeyeceğini öğrenen Selin ve Burakhan iki kişi ilerledi. İkinci döşeme ekibinin geç girmesinden dolayı gelmeyeceğini düşünen ilk ekip hattı ipleri sudan koruyacak şekilde toplayıp istasyonlara asmıştı. Ellerinde 4-5 istasyonluk döşeme malzemesi olduğunu fark eden ekip en son gelinen cadı kazanının döşenmesi sonrasında çok fazla ilerleyemeyeceği için çıkış kararı aldı. Tekrar ipleri toplayarak 150 m. İpi(42,44,27,23, 34) aşağıda bırakarak pazar sabahı 06:00 mağaradan çıktı. Eray’ın yukarıya çıkan ekibin gerisinde kalması sebebiyle Alper, Eray’ı karşılamak için mağaraya girdi. Pazar sabahı 05:00 Eray ve Alper mağaradan çıktılar. 06:00 Selin ve Burakhan mağaradan çıktılar. 4.Gün Ekibimiz dinlenme, kahvaltı, kamp alanının toplanması ve temizlenmesinin ardından yayla sakini çoban Ali’nin evinde ağırlandı. Mağara ağzından ilk iki 40 metrelik inişlerin iplerini toplamak için Alper mağaraya girdi. Araç gelince hızlıca araca eşyaların yüklenmesi sağlanarak geri dönüş yoluna başlandı. Gazipaşa’ya ulaşan ekibimiz tekrar gelecekleri için malzemelerin bir kısmını Antalya’da ikamet eden üyelerimize bıraktı. Diğerleri İstanbul’a geri yollandı.

Ulaşım saatleri farklı zamanlarda olduğu için herkes kendi ulaşım saatine göre farklı organizasyon yaptı ve ekibimiz dağıldı. 2016 TEMMUZ GEZİSİ Katılımcılar: Alper Utku, Özge Kubat, Orhan Özdemir, Ender Usuloğlu, Anıl Alkan, Burakhan Albayrak, Emrah Dirmit, Eray Güngör, Cenk Levi, Selin Tezcan, Cenk Akbulut, Egemen Kılıçoğlu, Oktay Balaban, Stelios Zacharias, Zenia Kuzmina, Nasy Koutsoumani, Alexandros Margiolis, Michalis Tsopelas, Kerem Işık, Elif Ayteki Uzel, Orkun Uzel, Mete Uzel. AMAÇ 2016 Mayıs ayında Yarık araştırmasının bırakıldığı yerden devam etmesi ve mağaranın bitirilmesi. Etraftaki mağaraların ölçümü ve araştırılmasının bitirilmesi. SONUÇ Yarık Düdeni, 530 m derinliğe kadar araştırılmıştır, ekibin çoğunluğu erkenden ayrılmak istediği için araştırma yarım bırakılmıştır. Aynı yayla’da ki mağara ölçülmüş ve haritası çizilmiştir. Cula deliğindeki dar giden yerden Yunanlı kadın mağaracılar inmiş ve aşağıdaki ufak odanın çok dar ama derinlemesine açılı bir inişle gittiği gözlemlenmiştir. Yine yaylanın güney tarafındaki dağda ufak bir cula deliği daha bulunmuş ve araştırılmıştır. GÜNCE 2 Temmuz kampa varış ve ilk 10 m’nin geceden döşenmesi. 3 Temmuz, sabah 9:00 Anıl ve Ender ilk 80 m döşemek için giriş yaptı. Saat 11:00’de Selin, Cenk Levi ve Burakhan mayıs ayında yapılan bazı döşemeleri düzeltmek için giriş yaptı. Yine aynı saatte, Ender Yarık’tan çıktıktan sonra, Cenk Akbulut, Nasy, Zenia, Alexy ve Stelios ile beraber kaza yapılan Cula mağarasındaki dar yere bakmak için kamptan ayrıldı. Aynı gün döşeme yapıldı, dar yerden Nasy ve Zenia geçti fakat odanın çok dar bir inişle devam ettiği görüldü. Çok geç olduğu ve kırılarak açılması uzun zaman alacağı için dönüşe geçildi ve mağara olduğu gibi tekrar toplandı. Gece 11:00 çıkış.


Aynı gün yine başka bir ekip, Özge, Eray ve Egemen güney tarafa düşen dağdaki bahsedilen Cula deliğini bulmak için kamptan ayrıldı. 4 Temmuz saat: 10:00’da Selin, Burakhan ve Emrah döşeme yapmak üzere giriş yaptı. Saat 10:30’da kalabalık bir ekip: Ender, Zenia, Nasy, Stelios, Elif, Mete, Özge ve Cenk kampa yakın yatay mağarayı haritalamak için giriş yaptı. Daha sonra bu ekipten Ender, Nasy, Zenia, Eray ve Elif 80 m’de video çekmek için giriş yapacakken yağan yağmurdan dolayı kampa döndüler. 5 Temmuz sabah 10:45’de Egemen ve Zenia telefonu -430 m’deki atılacak kampa kadar döşemek üzere mağaraya girdiler. Saat 12:20’de , Cenk’ler, Nasy, Kerem, Oktay kamp malzemelerini aşağıya indirmek için giriş yaptılar ve gece saat 23:00 çıktılar. Aynı gün saat 13:00 gibi Anıl ve Mike, döşemeyi devam ettirmek için mağaraya giriş yaptı. Gece saat 20:00 gibi geri döndüler. Aynı gün, Alper, Özge ve Orhan bulunan Cula mağarasını ölçmek için kamptan ayrıldılar ve gece 20:00 kampa döndüler. Elif ve Orkun, Mete hastalandığı için kamptan erken ayrılmak zorunda kaldılar.

6 Temmuz sabah 9:00’da Ender ve Alexy döşeme, ölçüm yapmak için mağaraya giriş yaptılar. Mağarayı -530 m’ye kadar indirdiler ve mağaranın devam ettiğini görüp, kamptan erken ayrılmak isteyen başka mağaracılarda olacağı için araştırmayı sonlandırıp, ölçüm almaya karar verdiler. Bir gece kampta kaldıktan sonra ertesi gün akşam 17:00 gibi mağaradan çıktılar. 6 Temmuz’da son bir döşeme ekibi olarak Selin ve Orhan gelmiş fakat telefon kampa (-430 m) kadar çekilince maalesef sağlıklı iletişim sağlanamamış ve -530 m karşılaştıkları Ender ve Alexy’i döşemeyi toplarken bulunca, geri dönmek zorunda kalmışlardır. 7 Temmuz saat 10:30’da mağarayı toplamak üzere Oktay, Cenk Levi, Alper, Kerem ve Egemen giriş yaptı. Gece 24:00 gibi çıkış yapıldı. 8 Temmuz Selin ve Burakhan kamptan ayrıldı. Ekibin geri kalanı ise mağarayı toplamaya girdi. İlk 80 m, kamp eşyaları ve teknik malzeme toplanmıştır. İpler çantalar içinde mağaranın müsait yerlerinden bırakılmıştır. 9 Temmuz-10 Temmuz-11 Temmuz ekipten geri kalan Yunanlı mağaracılar, Ender ve Oktay, Çukurpınar tarafına geçti. Çamurlu’da 2004 yılında açılan bir obruğa (oldukça tehlikeli, taş düşme tehlikesi oldukça yüksek) giriş yaptılar, yaklaşık 50 m inen ekip, altlarında 50 m daha boşluğu bırakarak, geri

döndüler. Bu mağara gitmektedir ama çok tehlikelidir, gerekli tedbirler alınmadan girilmesi risklidir. Yunanlı ekip ve Oktay, aynı zamanda çukurpınar’ın ilk 110 m’sine iniş yapmışlardır. 2016 Temmuz etkinliğin güncesini tutan: Stelios Zackarias 2016 EYLÜL GEZİSİ Katılanlar: Cenk Levi, Büşra Karatay, Ender Usuloğlu, Volkan Baltacı, Özge Kahraman, Turgay Gönülalan, Cem Yürek, Eren Arpacı, Orkun Uzel, Oktay Balaban, Ümit, Buğra Gençay, Alper Utku, Süha Yararbaş, Hüseyin Boueni, Morteza Nadi, Hasan, Fatma, Nima AMAÇ Amaç, Yarık düdeninin sonunu bulmak, belgesel çekimleri yapmak. Yarık düdeni, 2016 yılı itibarıyla Antalya’nın en derin mağarası olmuştur. SONUÇ Yarık düdeni bu faaliyette sonlandırılmıştır. Beklentimizden daha erken bir derinlikte bitmiştir. Bununla birlikte çok güzel video çekimleri yapılmıştır. 8 EYLÜL 2016 İlk ekip; Ender, Cem, Büşra, Volkan, Özge, Orkun gece kampa vardı.

ASPEG

Bu arada öğlen saat 14:30 gibi Emrah, Oktay ve Orhan telefon hattını döşemek için Yarık’a girdi. Saat 16:00 bu sefer ikinci bir döşeme ekibi Anıl, Mike ve Kerem döşemeyi ilerletmek için giriş yaptı.


10 EYLÜL 2016 Turgay, Cenk ve Orkun kamp yerine akşam 6:00’da vardı. Yarık faaliyeti için katılımcıların bütünü ile genel toplantı ve planlama yapıldı. Orkun, Özge ve Ender saat 20:20’de 300400 metre için giriş yaptılar. Volkan saat 20:00’de çıkış yaptı. Cem saat 24:00’de mağaradan çıktı. Iranlı ekip saat 21:00’da kamp yerine geldi. Ender genel faaliyet planını anlattı iranlı mağaracıların katılımı sonrası ve yemek yendi. 11 EYLÜL 2016 Kahvaltı yapıldı. Ardından İranlı ekip ile tanışılıp genel plan anlatıldı. Büşra, Buğra ve Oktay saat 9:15’de mağaraya giriş yaptı. Ender ve Özge 10:20’de mağaradan çıktı (Orkun hala mağarada). Alper ve Fatma 2x150 metre telefon kablosu, 2 adet telefon ile 13:50’de mağaraya girdiler. 100metre de telefon ettiler. Planları telefonu 300 metreden kamp yerine kadar(500metre) döşemek. İranlı ekipten Fatma hariç ve Cenk (5 kişilik ekip) yanlarına 3 tane çadır, 6 tane mat, 5 uyku tulumu, 2 tüp, yemek ( çorba, peynir, salam) ve 2 sağlık malzemesi ve teknik malzeme alıp mağarada kamp yapmak üzere mağaraya girecekler. Bu ekip bu akşam (Pazar) kamp alanına kadar kampı kurup dinlenecek, yarın sabah (pazartesi) 2 ekibe bölünecek ve bir ekip -300 metreye çıkarak yan koldan tırmanmayı deneyecek, 2.ekip ise -500 metreden aşağıya doğru devam edecek. Yarın sabah (pazartesi) Volkan ve Süha 5 kişilik ekibe teknik malzeme indirecek. Nima, Hasan, Cenk saat 9:20’de Murtaza ve Hüseyin saat 20:00’da mağaraya girdi. Gazipaşaya gidileceği için alınacak malzeme listesi yapıldı.

ASPEG

12 EYLÜL 2016 Saat 01:00’da yarımşar saat ara ile Buğra, Büşra ve Oktay mağaradan çıktı. 03:00’da Alper ve Fatma mağaradan çıktı. Oktayla -460 metreye kadar döşeme yapıp 10 tane boş çantayı yanlarında geri yukarıya çıkardılar. Alper ve Fatma telefon hattını son girişte kaldığı yer olan -400 metre üzerinden -460 metreye kadar döşeyip geri çıktılar. 08:00 -09:00’ da kahvaltı hazırlandı ve uyananlar

ile kahvaltı yapıldı. Volkan ve Süha aşağıdaki ekibe teknik malzeme götürmek için hazırlandı ve 09:35’de kamp yerinden ayrıldılar. Saat 10:20’de Orkun, Turgay ve Ümit İzTv’den belgesel çekmek için gelen yönetmeni (Eren) almak üzere kamp yerinden Gazipaşa’ya doğru hareket ettiler. Oktay’ın mağara hakkındaki notları; 1. İletişim problemi yüzünden inen ve çıkan 2 ekip -220 metre civarında birbirlerini bir saat kadar beklemek zorunda kalmış. 2.-400 metre civarı çıkarken akan suda bir artış fark etmişler ve yukarıya doğru çıkarken bir cadı kazanındaki suyun boşalarak aşağıdaki su miktarını arttırdığını fark etmişler. 3. Birisi az kalsın eli ile boka basacakmış, bu sebep ile tuvalet konusunda bir uyarı yapılması talep edildi. Gazipaşa’ya giden ekip saat 15:15’de Eren bey ve Ümit ile kamp yerine vardılar. Ayrıca Orkun Orman bakanlığı sosyal tesislerde pilleri doldurdu. 13 EYLÜL 2016 Özge ve Ümit saat 9:15’te mağara kampındakilere yemek, teknik malzeme, analiz/ölçüm malzemeleri indirmek üzere mağaraya giriş yaptılar. (tahmini çıkış zamanları: 19-20:00) Ender, Alper, Volkan, Büşra ve Fatma 12-13:00 civarı yaklaşık -130,-150 metreye kadar video çekmek ve ölçüm yapmak, yan kollara bakmak amacı ile mağaraya giriş yaptılar. 14 EYLÜL 2016 Ender, Buğra, Volkan ve Oktay saat 12:00’da -530 metreden itibaren ölçüm almak, kampı toplamak ve -300 metreye kadar döşeme toplamak üzere mağaraya giriş yaptılar. Levy ve Nima saat 08:30’da Cenk ise saat 09:00’da mağaradan çıktı. 14 Eylül 2016 saat 01:30’da -500 metreden telefon geldi ve 50 metre döşenip mağaranın bittiği söylendi. Bundan dolayı kampta bulunan Levy ve Nima’nın çıkışa geçtiği söylendi. Yüzeydeki ana kampa yukarıda belirtildiği gibi saat 08:30 civarı ulaştılar. Yüzeydeki telefon konuşmaları Orkun Uzel ve Ender Usuloğlu tarafından gerçekleştirildi. 14 Eylül 2016 sabah saat 09:30 sularında Gazipaşa Belediye Başkanı

ve civarındaki protokol hem bayramlaşmak hem de araştırmaları yerinde takip etmek amacı ile kampa geldiler. Belediye başkanı tüm ekip üyeleri ile tanışıp bayramlaştıktan sonra kahvaltı yapıldı. Daha sonra hem Belediye başkanı hem de ASPEG’in “Temiz Mağara ve Temiz Yayla” projesi için bütün mağara ekibi, Belediye başkanı ve protokolü ile birlikte mağaranın giriş kısmı ve çevresine gidilerek bütün çöpler toplandı. Saat 11:50’de yağmur başladı ve saat 12:30’da yağmur hakkında mağara kampı ile iletişime geçildi, su seviyesinde mağara içinde değişim olup olmadığı kısaca ciddi bir artışın olduğu soruldu ve alınan cevapda mağara içinde ciddi bir değişim olmadığı su seviyesi açısından geri bildirim alındı. Saat 18:00’de İranlı ekibin tamamı dışarıya çıktı (Hüseyin, Murtaza ve Hasan). İranlılar tarafından rapor verildi; Dipte bir gölet ile karşılaşmışlar, Hasan suya dalmış yoklamış ve çok küçük bir delik görmüş, çok kumlu olduğu ve başka bir geçit olmadığı için mağaranın burada sonlandığını ve bu gölün üstünde 100 metre yukarı doğru serbest tırmanış yapmışlar ve tırmandıktan sonra aşağıda 2 kol görmüşler ve buraları kontrol ettikleri zaman mağaranın bu kollardan devam etmediklerini rapor ettiler. Saat 15:30’da Ender ile ana kamptan konuşuldu ve her şeyin yolunda olduğu öğrenildi. Oktay ile konuşuldu -500 metreden 15 çantayı -400 metreye taşıyacaklar ve sonra tekrar kampı telefonla arayıp detay verecekler. 15 EYLÜL 2016 Saat 12:00’da yağmur başladı. Saat 14:30’da Cenk ve Alper mağarayı toplamak için giriş yaptılar. Onlardan yaklaşık 20dk. Sonra 4 iranlı (Fatma, Hüseyin, Hasan ve Nima) mağaraya indiler (video çekmek üzere). 12:00’da başlayan yağmur saat 15:00’da hala yavaş yavaş devam ediyordu ancak hava tahminlerinden öğrendiğimize göre yağmur artık daha fazla devam etmeyecekti. Belediye’nin göndermiş olduğu ekip gerekli erzaklar ile birlikte saat 13:00’da kamp yerine geldiler. Ayrıca belediyenin gönderdiği kamera ekibi Çağlar Şaşmaz ve Betül Karel de ekibe ulaştı. İzTv’nin çekim ekibi ile çekime yardım ettiler. Zaman zaman mağaradaki ekip ile telefondan konuşuldu, planlandığı şekilde çalışmalar devam etmekteydi.


16 EYLÜL 2016 Perşembe gecesi 03:00’da Oktay, Ender, Nima ve Hüseyin mağaradan çıktılar. Ender, Oktay, Volkan, Buğra 2.5 gün mağarada kaldıktan sonra mağaradan çıkış yaptılar. Ender ve Volkan mağaranın dibine gittiler ölçüm alıp topladılar, İranlıların döşediği yan kolu ölçümlediler, gece

10’da -500 metredeki kampa geldiler ve sabah 8’de kalktılar, saat 10’da kamp alanını toplamaya başladılar. Öğlen saat 3’e kadar -220 metreye kadar bütün malzemeler toplandı, çantalara yerleştirildi. 250-260 metrede malzeme toplanırken bir yan kol daha keşfedildi, yan kola Hüseyin girip baktı mağaranın gidiş doğrultusunda devam ettiğini gösterdi. Hüseyin ve Hasan -400 metre’de ki yerlerde suyun olduğu galerinin tırmanışını gerçekleştirdi. -400 metreden gelen suyun ufak bir delikten çıktığı ve devam etmediği gözlendi. Saat 11’de Süha, Büşra, Orkun, Fatma ve Hasan -220 metreye 20 tane teknik malzeme içeren çantayı alıp mağarayı toplamak üzere mağaraya girdiler. 2016 Eylül Etkinliğinin güncesini tutan Turgay Gönülalan

ASPEG

NOT: Bundan sonraki faaliyetlere İrandan ekip çağırılacaksa bütçe arttırılmalı.


Cu/a Deligi

Sivast1 Yay/as,, Gazipa�a, Anta/ya Koordinatlar: 449369.15 d D, 4035230.0m K, 1195m O!rum Ekibi: Burakhan Albayrak, Ender Usulog/u (15 Temmuz 2015) Derinlik:-91, + 12 m 0/(iilen Uzunluk: 148 m 0/(ilm Hassas/Jg1: BCRA 3( •

Diibe/

o

Dogal bag/ant,

,

r

I • •-- I •• ,, 7 \\ , .... :...., I I

\

1 Giri� +/- 0 m

? •.

34,5 m

A(IK KESiT

10 m

- 91 m, dar ini� hari( 0

8,7

17,4 m

O

1,73

3,46cm

ASPEG

11111111111


ASPEG


ASPEG


ASPEG


ASPEG


ASPEG


ASPEG


ASPEG


BİRİNCİ MİHENK TAŞINI (5 YIL) GEÇERKEN ASPEG Ender A Usuloğlu ABSTRACT

This article is the story of ASPEG, giving details of the history i.e. the accomplishments of more than five years which can be considered as passing a milestone. Our first executive board meeting details, logo designs and how they evolve as ASPEG moved from being a group to a legal association has been noted in this article. It has been a tremendous journey in which we are still taking part. Our motto was and is always “First produce anything related to caving ie exploring new caves, producing maps and reports, photography or videos and cover all sportive and scientific side of caving and than enjoy the results to the end”. As one of the founders of ASPEG, I am really proud of ASPEG’s accomplishments. ASPEG’in 5 yılına girdik ve ilerliyoruz. 5 yıldan fazla faaliyette olan bu grubun hikayesini yazmak istedim ama biraz geriden alarak, bizi ASPEG’i kurmaya iten koşulları detaylıca anlatmak ve 5 yılda neler yaptığımızı detaylıca yazmak istedim.

ASPEG

Hikayemizin başlangıcı 15 Ekim 2005 tarihinde yapılan Türkiye Mağaracılar Birliği’nin İstanbul’daki toplantısında başladı. En azından benim açımdan. Yıllardır İstanbul’da sadece üniversite kulübü olan BÜMAK’ın varlığının yetersiz olduğunu, mutlaka daha fazla dernek ve üniversite kulüplerinin olması gerektiğini düşünüyor ve etrafımdaki insanlarla paylaşıyordum. Zaten dernek kurma fikri BÜMAK’ta mağaracılık yapmış ve işe girmiş, BÜMAK’ta mağaracılık yapmakta olan herkes tarafından evrile çevrile konuşuluyordu ama ortada henüz bir şey yoktu. Bende konuşmaktan başka bir şey yapmamıştım. İşte bu toplantıda klasik gene grupların dernekleşmesi gerektiği, federasyon olmamız için ön-şart olduğu konusu açılınca bende söz aldım ve İstanbul’da dernek kurulması konusunda bir fiil çalışacağımı belirttim. Tabii, benim derdim mağaracılığın yayılmasıydı yoksa sırf federasyon kurulsun diye böyle bir dernek kurulumuna ön-ayak olmak değildi. Bende çalışmalarıma başladım, sanırım MAD’dan ve ASKAD’dan dernek tüzüklerini aldım, birçok insanla bir araya gelip, dernek kuruluşu için yardım, fikir ve destek aldım. Bülent Erdem abimizin ya ben zaten KAMAD (Küçük Asya Mağara Araştırma Derneği) diye dernek kurmuştum demesi üzerine, bir süre KAMAD olarak kendimizi ifade ettik

ve sonunda anladık ki, Bülent Erdem abimiz bize şakayla karışık yalan söylemiş ya da avukatının ihmaline kaldık. Bu bahaneyle, şu ya da bu şekilde de olsa insanların bir araya gelme isteğini gördük. Toplantılar organize ettim, edilenlere katıldım ve dernekleşmeden önce grup şeklinde davranalım, bir bakalım bir arada neler yapabileceğiz sonuçu çıktıktan sonra mağaracılık yapmak isteyen insanlarla mağaracılık yaptık. Sonunda, Boğaziçi Üniversitesi’nde büyük bir toplantı yaptık, yaklaşık 25 kişi gelmişti. BÜMAK’ın kurucusu Nuzhet Dalfez’de gelmişti. Bu bence doğru yolda olduğumuzun işaretiydi. Kendisi bile derneğe olmak istediğini belirtmişti. Maalesef bu toplantıda, derneğin sorunlu olacağının ilk işaretleri oluşmuştu. Derneğin isminde bile anlaşılamamıştı. Bir grup insan BÜMAK’ın kopyası olsun, BÜMAK’ta mağaracılık yapıp iş hayatına başlayanlar bu dernekte devam etsin diye “Boğaziçi

Uluslararası Mağarası Derneği” yani BUMAD olsun diye ısrar ederken, Nüzhet Dalfez ve benim de aralarında olduğum bir grup insan bu derneğin daha kapsayıcı olmasını diliyordu. Sırf ismini böyle istiyorlar diye, bende çok inat etmedim ismi kabul ettim ama sonuçta farklı nedenlerle biraraya gelmenin ilerde problem olacağını birazda dernek kurulsun diye görmezden geldim. Sonuçta hata yaptığımı anlayacaktım. 2007 yılında altında benimde imzam olan BUMAD kuruldu ama problemlerde başladı. Burada problemlerin detayına girmek luzümsuz ama farklı nedenler ve amaçlarla gelen insanların birbirini ilerletmediğini gördüm. Problemli gidiş sadece benim değil yaklaşık 15 kişiyi etkiliyordu. Sonuçta oturup, konuştuk ve ayrılmaya karar verdik. Bu arada bende yeni oluşacak grubumuz için isimleri Ali Yamaç’a paslıyordum. Nihayet ASPEG (Anadolu Speleoloji Grubu) isminde karar kıldık. Grup,


E-Bülten’in düzeltilmesi için ekip ve tasarım önerilerinin dikkate alınmasına karar verildi. Avrasya Enstitüsü ile protokol yapılacak. Denetleme Kurulu, hukuken üzerinde olan görevlerin dışında malzemeyi de denetlemeli.

ASPEG’i kurarken amacımız, mağaracılığı yaymak, düzgün yayın çıkartmak, mağaracılığı hem sportif hem de bilimsel olarak ele almak yani kısacası iş üretmekti.

WWF teması Ali Yamaç, DHKD teması ise Ender Usuloğlu tarafından yapılacak.

ASPEG’in ilk büyük projesi, Çevre ve Orman bakanlığı Mağara Koruma Birimi ile yaptığımız “Küre Milli Parkı Mağaraları” projesi oldu. Selim Erdoğan’la 4.Ulusal Speloloji Sempozyumun’da tanışmıştım. Kendisi “Küre Milli Parkı” ile alakalı projeden bahsedince, o zaman bizi yeni oluşumumuzu ortaya çıkartana kadar beklemesini rica ettim. Sağolsun bizi bekledi ve projeyi bize verdi. Bu proje ile oldukça önemli malzeme desteği aldık. ASPEG’in hızla mağara araştırmalarına girişinde bu malzemeyi almamızın büyük payı vardır. İlk genel kurulumuzu 27 Aralık 2008’de yaptık. Takiben 30 Aralık’ta ilk yönetim kurulumuzu yaptık. “YÖNETİM KURULU TOPLANTISI 30 ARALIK 2008 Başkan seçimi yapıldı, Ender Usuloğlu başkan seçildi, kendisi bu görevden feragat etti ve Ali Aytan’ı aday gösterdi. Ali Aytan, ASPEG yeni Yönetim Kurulu Başkanı seçildi. Üye olmayanların gezi amortismanına % 25 ilave yapılması ve bu konunun Ali Aytan tarafından takip edilmesi kararlaştırıldı. Defterlerin alınması ve tutulması karara bağlandı. Finansman yollarının aranması gerekiyor, bu konu ile ilgili Sarp Ankara’dan ilgilenecek ve Yön. Kur. na mail atacak. Sponsorlarımızın web sitesinde tanıtımı yapılacak. Fatih Büyüktopçu’ya bir cevap yazılacak. Koruma işleri için Ceyhun Uludağ görevlendirilmiştir, Ceyhun kendi ekibini toplayacaktır. Ali Aytan ve Ali Yamaç, mail gruptan çıkartılmasını düşündüklerini liste halinde Yönetim Kurulu’na sunacaklar.

Ali Aytan, Özgün Sarısoy ile görüşüp eksik eğitim dökümanlarının tamamlanmasına çalışacak. Eğer eksşkler tamamlanırsa elimizdeki malzeme ile birleştirilerek üyeler için basılacak. Ankara’da Durmuş Yarımpabuç’un ilkyardım eğitimini koordine etmesi kontrol edecek. İstanbul için bu kursu Ali Yamaç koordine edecek. Gezi raporları ve ASPEG haritaları web sayfasında yayınlanacak. Web sitesi Ocak 3. hafta içinde tamamlanmış olacak. Bülent Erdem’in kaynakçası için bir kaynak yaratılmaya çalışılacak, bu konu ile Ali Yamaç ilgilenecek. Polar ve tulum yapımında Fatih Şen’i, Simge Duğa taciz edecek. Küre finansmanının bundan sonraki kısmını Ali Aytan takip edecek. Hasankeyf Projesi ile ilgili olarak Ali Yamaç, Ender Usuloğlu’na bilgi verecek, Ender ATLAS’la görüşecek. Gezi programı Ender Usuloğlu tarafından yapılacak, öneriler Ender’e iletilecek. Metin Albukrek, National Geographic’ten randevu alacak.” Yeni bir nefes ve şevkle 2009 yılına ASPEG hızlı girdi. 1 Ocak 2009’da duvarlardan sarkarak TİT eğitimi ile başladık. Ocak-şubat-mart ayları yoğun bir şekilde her türlü teorik, pratik ve sunum şeklinde eğitimlerle geçti. BUMAD’da “Karst” diye çıkarttığımız dergiyi “Obruk” olarak isimlendirdik ve çıkartmaya başladık. 2 aylık elektronik bültenimizin 4.sayısı 2009’un Şubat sonunda çıkmıştı. Kuruluşundan yaklaşık bir yıl içinde ASPEG birçok gezi düzenlemiş ve 49 üyesi olmuştu. Geziler ve Tarihleri: 10-12 Nisan 2008 Yenesu Mağarası 17-19 Mayıs 2008 Yenesu Mağarası

19-21 Mayıs 2008 Kırkgözler Mağarası 7-9 Haziran 2008 Cinlikuyu Mağarası 14-15 Haziran 2008 Akçakoca Koçköy Mağarası 28-30 HAziran 2008 Küre Milli Parkı “Kuzey tarafı” 12-20 Temmuz 2008 Küre Milli Parkı Sümenler Topmeydanı 29 Temmuz 2008 Marmara Adası Keşif Gezisi 6-12 Ağustos 2008 Ilgarini Mağarası 29-30 Ağustos 2008 Küre Milli Parkı Pınarbaşı Ilıca 29-30 Ağustos 2008 Dupnisa Mağarası 26-30 Eylül 2008 Küre Milli Parkı Armutlu Yaylası, Bartın tarafı 5-7 Eylül 2008 Yazören Mağarası 20-21 Eylül 2008 Yazören Mağarası 25-26 Ekim 2008 Hamamboğazı Mağarası 1-3 Kasım 2008 Atak Mağarası, Pınarbaşı 31 Kasım-2 Aralık 2008 Dupnisa Mağarası 1 Aralık 2008 Temirözü Mağarası 14-16 Aralık 2008 Yığılca Gezisi 6-13 Aralık 2008 Atak Mağarası 10-11 Ocak 2009 Cinlikuyu Mağarası 7-8 Şubat 2009 Ayvaini Mağarası 23 Şubat-1 Mart 2009 Insuyu Mağarası 23 Şubat-3 Mart 2009 Hasankeyf Mağaraları 14-15 Mart 2009 Gökgöl-SofularCumayanı Mağaraları 4-6 Nisan 2009 Pınarbaşı Gezisi 20 Nisan 2009 Ayasofya İncelemeleri 23 Nisan 2009 Ayasofya İncelemeleri 23-26 Nisan 2009 Dağlı Kuylucu 4 Mayıs 2009 Ayasofya İncelemeleri 11 Mayıs 2009 Ayasofya İncelemeleri 16-19 Mayıs 2009 Kuşkayası 16-17 Mayıs 2009 Akseki Gezisi 30 Mayıs 2009 Soğucak Mağarası 3 Haziran 2009 Ayasofya İncelemeleri 13-24 Haziran 2009 Armutlu Yaylası Bu gezilerin sonucunda Türkiye’nin en uzun 9.uncu mağarası olan Yazören tamamen araştırılmış ve haritalanmıştır. Yazören kolları ile beraber 3564 m olmuştur. Yine Küre Milli Parkı projesiyle beraber küre dağlarındaki araştırılan mağara sayısı 40’lardan 80’nin üzerine çıkmış ve Atak mağarası gibi önemli uzunlukta bir mağara literatüre kazandırılmıştır. Atak mağarasının toplam uzunluğu 1365 m olmuştur. Sadece mağaralarda değil aynı zamanda kültürel ve tarihi yapılarda da araştırmalarımız başladı. Ayasofya ve Topkapı tünelleri araştırmaları, Hasankeyf’teki mağaraların araştırılması bizi biz kılan önemli çalışmalardan biridir.

ASPEG

dernek gibi hareket edecekti, genel kurulu, yönetim kurulu ve tüzüğü olacaktı. BUMAD’dan istifa ederek, ASPEG grubunu 14 Nisan 2008 tarihinde kurduk. ANÜMAB’dan ayrılan ve BÜMAD’a üye yaptığımız 6-8 genç mağaracı da aramıza katıldı.


Gönlümüzden geçen ASPEG mağaracılıkla ilgili her türlü etkinliği yapabilmesi temennisi yavaş yavaş gerçekleşiyordu. Bu çalışmaları ATLAS ve NG gibi dergilerde de yayınlamıştık. 2008-2013 yılları arasında çıkan yayınlarımız; “Küre milli parkı ara rapor 1 (Aralık 2008) Küre milli parkı ara rapor 2 (Aralık 2009) Küre milli parkı son rapor (Kasım 2010) Yazören Mağarası (Yeraltından Sayılar) ATLAS dergisi, Aralık 2008 Obruk’tan Düden’e Yeşilgöz’ün İçinde ATLAS dergisi, Eylül 2009 Mağaralarda Hasankeyf, ATLAS dergisi, Haziran 2009 Ayasofya ve Topkapı, NG dergisi, Mart 2010 Küre’nin Mağaraları, ATLAS dergisi, Haziran 2010 Mağara Koruma Broşürü DİP sayı 1 Taşeli Platosu Mağara Araştırmaları Raporu 2012

ASPEG

Akseki Mağaraları Araştırma Raporu 2012” ASPEG’deki üyelerin çok olması ve birçok üyenin aynı tarihlerde farklı geziler yapması, bazılarımızın işin teknik, sportif tarafına ağırlık verip döşeme, kurtarma ve benzeri konularda daha fazla üyemizin etkin olabilmesi için zaman ayırması, grup içinde yavaş yavaş gürültülerin çıkmasına sebep oldu. Bir yönetim kurulunda alınan karara göre o zaman ki eğitim kurulu (ben, Ali Aytan ve Barbaros Acartürk) na AKUT’la kurtarma ile ilgili görüşme ve beraber deneyim kazanmak için sorumluluk verildi. 15 Haziran 2009 tarihinde Ali Aytan’la beraber Nasuh Mahruki ile konuyu konuşup, AKUT’la ilk çalışmalara ağustos ayında başladık. Bu konuda grup içinde bazı insanlara rahatsızlık verdi. Aylar içinde AKUT üyesi insanlar mağaracılıkla tanıştı,

karşılıklı eğitimler verdik, aldık fakat rahatsızlıklar bitmedi. Üstüne birde özellikle ANÜMAB’tan ayrılan mağaracıların “Daha fazla bilimsel” çalışmalar yapmak, eğitim alma ve verme isteği ortamı daha da gerdi. Bu arkadaşlara bir türlü mağarada bilimsel çalışmalar ilgili uzmanıyla beraber yapılır kavramını anlatamadık. Bu rahatsızlıklar sonunda bir grup insanın ayrılmak istemesi belirgin hale geldi. Ayrılmak isteyen arkadaşların önümüze sundukları önerileri dikkate alarak, ASPEG adına Ali Aytan ve ben yapılmak istenen pazarlığa taraf olduk. Sancılı 1-2 ay sonrasında, devamlı olarak pozitif uyarılarımıza rağmen gitmek isteyen arkadaşlara, en sonunda “gidene kal denmez” felsefesi ile yaklaşarak belli bir protokol çerçevesinde malzemelerin de %60’nı vererek, yollarını ayırdık. Böyle olmasını istemedik ama sanırız herkes için bu şekilde ayrılma iyi oldu. Geriye dönüp baktığımda, İstanbul’da bir dernek için çalışacağım dediğimden 3 yıl sonra, 2 dernek ve 1 grup ortaya çıktı. İtişip kakışma ile ortaya çıkacağına, talep fazlalığından çıkmış olmasını tercih ederdim ama olmadı. Bir daha böyle bir pazarlıkla karşılaşmamak ve başka bir iki sebepten dolayı, dernekleşme kararı aldık. Yoğun çalışmalar sonunda, 15 Nisan 2011 tarihinde 174/189 kütük sıra numarası ile ASPEG dernekleşmiştir. İlk yönetim kurulunda Ali Aytan’ı başkan seçerek aktivitelerimize devam ettik. 2.yılımızda İlker Gürbüz arkadaşımızı başkan olarak seçtik. 3 yılını grup olarak, 2 yılını yasal dernek olarak geçiren ekibimiz, çalışmalarına hız kesmeden devam etmektedir. Dedegöl projesi, Akseki projesi, Taşeli Platosu projesi, radyo dinletileri, belgesel çekimleri, mağara dalışları, Batonea Arkeoloji çalışmalarına katılarak yolumuza devam ediyoruz. Üye alırken bundan sonra daha dikkatli davranıyoruz. Sırf mağaracılar diye grup halinde içimize almıyoruz çünkü kendi mağaracılık kültürümüzü aşılamak zor oluyor hatta olmuyor. Kendi isteğiyle gelen insanlara her zaman sıcak bakıyoruz çünkü “bilerek ve isteyerek” geliyordur diye düşünüyoruz. Üyelerimizin kendi getirdiği arkadaşları “belli bir sınamadan” geçirdikten sonra üye yapıyoruz.

Amacımız, ASPEG’in mağaracılık felsefesinden ödün vermemektedir. “ Önce iş, sonra eğlence”, “Mağaracılıkla ilgili herşeyi bu çatı altında yapabilmek”, “ Mağaracılığı yaymak ve ilgilenen insanları bu çatı altında toplamak”, “Yayın yapmak” felsefemizin temel yapı taşlarıdır. Dernekleşmeyle beraber özünü kaybetmeden, logomuza biraz daha anlam katmak için renk katarak değiştirdik. Bu değişikliği yapan Zeynep Özer arkadaşımıza teşekkürlerimizi sunarız. ASPEG LOGO GELİŞİMİ İnsanlık tarihinde ve iletişiminde şekillerle anlatım büyük bir önem taşımaktadır. Uzun uzun konuşarak anlatmak istediğiniz bir şeyi bir simge veya bir sembolle çok kısa bir sürede karşı tarafa aktarabilirsiniz. Simgeler, semboller, her zaman ve her zaman tarihte çok önem arz etmiştir. Şimdi ASPEG logosunu bir sembol veya simge olarak kabul etmek biraz zor olsa da, ben, kendimce hikayesini, neyi anlam ifade ettiğini aslında bir sembol/simge olduğunu ortaya koymak istiyorum. Birincisi: Bir sembol veya simgenin olabilmesi için doğa’dan kaynaklanması ve derin anlamlar içermesi lazımdır. ASPEG’in logosu tam bu noktada ilham kaynağını doğa’nın bir parçası olan mağaradan ve dünya’dan almaktadır. Yuvarlak olması aynı zamanda dünyayı simgelemektedir yani kısacası ASPEG’in dünyasının mağara ve mağaracılıktan oluştuğunu sembolize etmektedir. Mağara dediğimizde aklımıza ilk gelen simge ise yarasa’dır. İkinci simge ise uzaktan gördüğümüz mağaranın ağzı’dır. Logodaki ASPEG’in A harfi mağara ağzı ve yarasa ile bütünleşerek oluşturulmuş ve grubun amacını aktarmaktadır. İkincisi: Bir sembol veya simge derin anlamlar içerir. ASPEG’in ilk logosunu eski BÜMAK üyesi, Ali Yamaç hazırlamıştır eğer ben yanılmıyorsam BÜMAK’ın logosunu da kendisi çizmiştir. BÜMAK’ın logosuna bakarsak ASPEG’den şekilsel olarak çokta farklı olmadığını görürüz. Yarasa ve Mağara Ağzının şekilsel olarak hemen hemen aynı kullanıldığını görürüz. Buradan ASPEG’in oluşmasında tüm eski


ASPEG

BÜMAK üyelerinin katkısını ve kısmende olsa BÜMAK kültürünün ASPEG’e geçtiğini görebiliriz. Bunun somut örnekleri hemen aklıma iki tane geliyor. Gezide kamp bittikten sonra mıntıka temizliği ve gezi sonrası medeniyete döndüğümüzde gezi yemeği yapmamız bu kültürün kısmen ASPEG’e aktarılmış halidir. Mesela bir diğeri ise üretme isteği ve bu dürtü ile ortaya elle tutulur somut çalışmalar koymak diye sayabilirim. Her ne kadar gezi yemeklerinde son 2 yılda biraz ihmalimiz varsa da yine de bu geleneği devam ettiriyoruz.

hissettirir. Mesela Kırmızı renk iştahımızı açar ve daha fazla yememizi sağlar. Bazı fastfood lokantalarına bakarsak hakim renk kırmızıdır. Mavi ise mesela sakin ve dinginliktir.

Bu arada bilinçli, bilinçsiz bu kısmi kültürel aktarımda bulunan tüm eski BÜMAK’lı mağaracılara teşekkürler.

İkinci olarak Turuncu rengi: canlılık, eğlenceli, dışa dönük ve dinamizm anlamına gelir. ASPEG’in canlılığı ve dışa dönüklüğünü anlatmama gerek yok sanırım. Mağaracılığı insanlara tanıtmayı ve mağaracılık yapmak isteyen herkese kapısı açık olan ASPEG’i, içindeki dinamizmi

Üçüncüsü: Bir sembol veya simgeye renk katarak anlamını derinleştirmek. Her rengin ayrı bir dili vardır, her renk bizde bir şeyler uyandırır veya

Turuncu rengin bizim için 2 ayrı anlamı vardır. Doğa’da en görünür renklerden biri TURUNCU’dur. Turuncu giymiş birisini arazide çok çabuk fark ederiz. Bu bize mağaracılıkta ASPEG’in farklılığını temsil etmektedir. ASPEG diğer dernek ve kulüplerden farklıdır, en azından bizim için öyledir.

sembolize etmektedir. Kısacası ASPEG’in logosu, bütün amacı mağaraları araştırmak ve keşfetmek için kurulan grubun köklü bir üniversite kulübü olan BÜMAK’tan aldığı kültürü, gelen üyelerin katkılarıyla kazanımlarını zenginleştiren, dışa açık, mağaracılıkta fark yaratan ve bu farkı ifade eden bir semboldür.


GELENEKSELLEŞEN TRANS-TAŞELİ MAĞARA KEŞİF ETKİNLİKLERİ 2014-2016 Ender A Usuloğlu

Hakan Eğilmez

ABSTRACT After the the first entry to Taşeli region in 2011, we’ve decided to come back over the years because it has a lot of potential to find new caves and it is a huge plateau at 2000 meters altitude, covering almost 900 km2. We’ve also decided to come during spring time when the snow starts melting so that we can identify sinkholes and caves much easier. During 2014, 2015 and 2016 we have found almost 50 caves besides the thousands of dolines that are obvious even when you look at Google Earth. Since we always start from one entrance to the plateau and exit from another route we have called these expeditions Trans-Taşeli expeditions. They also became a tradition for us to go every year and find many caves ever year which increases our exploring work hours in the area. We have still many years to explore all Taşeli. Basically, Taşeli became our second home address. Taşeli’nde mağara bulmak için yaptığımız etkinliklerde amacımız 900 km2 yi bulan Taşeli’ni bölgelere ayırarak, parça parça özellikle kar sularının eridiği vakitler olan Nisan Mayıs ayları arasında etkinlik düzenleyerek mağara ve düdenleri bulmaktır. Bu etkinlikler, giderek gelenekselleşmeye başlamıştır ve önemli miktarda mağara, düden ve obruk bulunmuştur ve bulunmaya devam etmektedir. 2014 Geziye Katılanlar: Ender Usuloğlu, Turgay Gönülalan, Süha Yararbaş Gezi Tarihi: 30/04/2014 – 04/05/2014 Gezi Amacı: Çamurlu Mevkii ile Çukurpınar-Peynirlikönü arasında kalan bölgenin güneyi ile Anamur’un kuzeyinde bir anda yükselen sırt arasında kalan arazide mağara araştırması yapmak. Geziye Dikenci Yaylasından başlayıp, sırtta ilerleyip tekrar aynı bölgeden geri dönecek şekilde planlama yapıldı. Günce:

ASPEG

30 Nisan 2014 Saat 16:00 gibi Gazipaşa havalimanına indik. Orman Bölge’den Bahadır bey bizi aldı ve kısa bir alışveriş’ten sonra hızlıca Dikencik Yaylası’na doğru yola çıktık. Akşam 19:00 gibi 1910 metre rakımdaki yaylaya vardık. Boş bir evin avlusunda ve çayırlığında kamp attık. İlk akşam bir hayli soğuk olduğu için (5 derece) Süha ve Turgay çadırları,

uyku tulumları ve izolasyonla bir hayli uğraştılar. İlk ve son ateşimizi yakıp, yemeklerimizi yedikten sonra yattık. Ben artık gelenekselleşmeye başlayan çadırsız yatmaya devam ettim. Sabah 1:00 gibi hafif yağmur serpintisiyle önce evin içine kaçmakla birlikte içerdeki hayvan ölüsü kokusundan geri dışarı kaçıp bivakımı açmak zorunda kaldım. 1 Mayıs 2014 Sabah biraz geç uyandık, 8:30 gibi. Kahvaltıdan sonra yemekleri bölüştük ve 10:30 gibi kampı terkederek arkadaki sırtın en düşük kotuna doğru tırmanmaya başladık. Sırta çıktıktan sonra ilk kamp yerine doğru yaklaşık 1,5 saat yürüdükten sonra kampımızı attık. Geçen seneye göre kar yağışı çok az olduğu için derin yarıklarda ve obruklarda kar ve buz vardı, bizde kar bulabileceğimiz bir obruğa yakın kamp attık. Kampı attıktan hemen sonra Morca mevkii’ne doğru yani kuzeye doğru işaretlediğimiz 2 noktaya bakmak için yola çıktık. Maalesef bir şey çıkmadı bizde Morca’ya doğru baka baka gitmeye ve büyük bir daire çizerek tam güneş batarken kampa geri geldik. Artık bizde dağcılar gibiydik, herkes kendi yemeğini yiyor ve kendi işine bakıyordu. Gecenin çökmesiyle beraber yıldızlar çıktı. Çok güzel bir geceydi. 2 Mayıs 2014 Bu sabah daha hızlıydık, 9:30 gibi kampı toparladık ve yola koyulduk. Kuş uçuşu yaklaşık 3-4 km vardı ikinci kamp yerine ama geçtiğimiz

arazi gerçekten inanılmaz zordu, obruk arkasından obruk.. Neyse bu güzergahta 3 tane ufak mağara bulduk ve 1A haritalarını çizdik. Arazinin çok bozuk olmasından dolayı öğleden sonra 3,5 gibi ancak kamp yerine gelebildik ve kampı attık. Süha çok yorulduğunu söyleyerek geride kaldı ve kar eritip su yapmaya gönüllü oldu, ben ve Turgay ise daha evvelden belirlediğimiz kuzeye doğru düz çizgide ilerlemeye ve mağara aramaya başladık maalesef kampımızın hemen altındaki düden ve 1 tane obruk haricinde bir şey bulamadık ve bir daire yapıp akşam güneş batmadan kampa geldik. Yemeklerimizi yedikten sonra kahvelerimizi içmek için sırta çıktık ve güzel manzarayı doya doya seyrederek içtik. 3 Mayıs 2014 Bu sabahta erken kalkıp saat 9:00 gibi yola koyulduk. Sabah bulutluydu ama öğlene doğru inanılmaz sıcak oldu. Sabah 2 tane tshirt giyerken, öğlen neredeyse çıplak dolaşacak kadar sıcak oldu. Bugün, sırttan Çukurpınar’ın güneyine doğru ilerlerken 2 tane obruk bulduk tam sırtta ikisi de gidiyor. Açıkçası çok merak ediyorum ne kadar gidecekler? Yolda ilerlerken yaylalara mallarını götüren yörüklerle kısa bir görüşme yaptıktan sonra daha evvelden işaretlediğimiz yerlere doğru ilerledik. İlk işaretlediğimiz yerde bir sürü obruk olmakla beraber gitme olasılığı yüksek 3-4 tane obruğu işaretledik. Mutlaka buraya gelmek lazım. Kamp için ideal olmakla beraber su sorunu olabilir. Mutlaka obruklardan kar


ASPEG

Resim 1: 2014 yılında araştırma yapılan bölge eritmek gerekir. İkinci işaretlediğimiz yerde de 2 tane obruk bulduk, gidip gitmeyeceğini ufak bir ekiple bakmak lazım. Vaktimiz kalmadığı için daha kuzeydeki 2 tane yere bakamadık ve kampa geri dönme kararı aldık. Güneş batmadan geri döndük ve karları eriterek yemeklerimizi hazırlayıp yedik. 4 Mayıs 2014 Sabah erkenden 8:30 gibi yola koyulduk, Süha ve Turgay çadırlarını toplarken ben erkenden yola koyuldum. Sırttan giderek Dikencik yaylası üstünde ekip tekrar buluştuktan sonra beraberce aşağıya

indik. Saat 14:00 gibi Orman bölge arabasıyla aşağıya indik ve kendimizi direk Giritli’nin lokantasına attık. Hemen sıcak ve tozu üzerimden atmak için denize girdim ve akşam uçak vaktine kadar müthiş güzel yemek yedik ve muhabbet ettik. Muhabbette Süha bize eski anılarını anlattı, hele hele Çukurpınar’da derine inmek için kulis yapması ve insanların birbiriyle yarışa girmesi (daha derine inmek için) hikayeleri kayda değerdi. 12 tane mağara, obruk bulduk bunlardan 3-4 tanesi derine gitme potansiyeli taşıyor (tabii mağara bu belli olmaz da), 4 tanesinin 1a haritasını çizdik. Ufak ekiple güzel iş çıkarttık. Bu yaz ekibin durumuna göre bunlardan potansiyel bellediğimiz 3-4 tanesine 2-3

günlük ufak etkinlikler yapılacaktır. 2015 2015 yılında etkinliğimizi yine mayıs ayında bu sefer daha evvelden Taşeli’nin gitmediğimiz doğu güney doğu tarafındaki bölgeye yaptık. 1992 yılında Fransızların buldukları iki tane düden hakkında bilgi sahibiydik, bölgenin potansiyelinin bundan daha fazla olduğunu düşünerek bölgeye ilk keşif amaçlı gezimizi düzenledik. Bu sefer hem yürüyerek hem de arabalı olduğumuz için daha fazla yer dolaşma imkanımız oldu. Yaklaşık 16 tane düden, obruk ve cula deliği bulduk. Birkaçını bu gezide araştırdık ve haritaladık. Etkinliğe, üyelerimizden Ender A Usuloğlu, Hakan Eğilmez, Oktay Pöhrenk ve Özge Kubat katıldı.


ASPEG

Resim 2: 2015 yılında araştırma yapılan bölge


ASPEG


2016 2016 yılında biraz geç gittik bölgeye. Haziran ayında bölgede su kalmamıştı. Amacımız, 2014’de baktığımız bölgede bulduğumuz mağaraları incelemek ve Çukurpınar güney-güneydoğusuna düşen vadi içi ile bu vadinin batı tarafı ile Düğünalanı’na Kükür köyünden giden patika arasında kalan bölgeyi araştırmaktı. Bir çok mağara bulmakla birlikte, Google Earth’den bile gözüken büyük obruk en muhteşem olanıydı.Tahmini 40 metre genişliğe ve 60 metre derinliğe olan bu obruk’a Büyük Obruk ismini verdik. Geziye ASPEG üyelerinden: Ender Usuloğlu, Özge Kubat, Elif Aytekin Uzel, Orkun Uzel, Murat Yiğitbaşı, Alper Utku ve Süha Yararbaş katılmıştır. Karşı sayfa: Taşeli Araştırmaları poster ve logo dizaynı, İlker Gürbüz

ASPEG

Video ve Kurgu: Alper Utku


ASPEG


MORCA DÜDENİ ARAŞTIRMASI 2014 Selin Tezcan ABSTRACT During the Çukurpınar expedition, we have explored Morca Cave to a depth of -200 meters and saw that it continues, we came back to it mid july 2014 with our Iranian caver friends to further explore Morca cave. At the end of the expedition, we have reached to a depth of -447 meters where we had to stop at a very narrow fault zone, canyon like passage. For safety purposes and ease of further exploration, we had to climb up where the fissure gets widen. Apart from Morca cave we have also explored and mapped a nearby sinkhole called Kaymaz Oruğu II. In order to make a video documentary of Morca at the coming years, we made videos. Bu etkinliğin amacı Taşeli Projesi kapsamında yapılan 2013 yılı Çukurpınar Ekspedisyonu yüzey araştırmaları sırasında Çamurlu Yaylası yakınlarında yöre halkı tarafından Morca Düdeni, Kaymaz Oruğu-I ve Kaymaz Oruğu-II olarak anılan mağaralar bulunmuştur. Morca Düdeninin -200’e kadar ölçüm ve haritalanması yapılarak araştırılması devam edilmek üzere bırakılmıştır. 26 Temmuz 2 Ağustos 2014 tarihleri arasında yapılan gezide Morca Düdeni’nin ölçüm ve döşemesine devam etmek; ölçümü alınmamış olan Kaymaz Oruğu-II’nin ölçümünü almak ve Kaymaz Oruğu-I’in devam edip etmediğinin araştırılması amaçlanmıştır.

ASPEG

Bölge Jeolojisi Ülkemizin önemli platolarından olan Taşeli, Orta Toros kuşağının batı kesimine karşılık gelmektedir. Yükseltisi 2300 m.’yi aşan bu geniş alan, sahip olduğu kalker litolojisinden dolayı çok arızalı, yüksek bir düzlük sistemi olarak tasvir edilebilir. Yaygın kireçtaşı litolojisinden dolayı karstik yerşekilleri bakımından oldukça zengin olan platodaki dikkat çekici karstik oluşumlardan, Peynirlikönü (-1429 m.) ve Çukurpınarı (-1196 m.) gibi Türkiye’nin en derin mağara sistemleri bu sahada yer almaktadır. Anamur ilçesinin kuzeyinde bulunan bu iki mağaranın ağız kısımlarının yükseltisi, aynı seviyede, 1870 m’de yeralmaktadır. Bu çukurlukluklar, dikey yönlü bir gelişime sahiptir ve oluşum olarak bir fay düzlemi boyunca, yeraltı sularının kireçtaşlarını eritmesi sonucunda gelişmişlerdir. Bu mevkide, farklı yaş ve özellikteki iki kayaç gurubunun

varlığı da, sözkonusu mağaraların oluşmasını kolaylaştırmıştır. Bu iki mağaradan batıya doğru gidildikçe benzer oluşuma sahip bir çok düden bulunmaktadır. Yeni araştırmalarla keşfedilen, Kaymaz-I ve KaymazII düdenleri, iki farklı özellikteki kalker litolojisinin kontak noktasında olduğu tespit edilmiştir. Bunun dışında araştırılmasına ara verilen Morca düdeni’nin (-524 m.) ise oluşum mekanizması hakkında henüz bir kanıya varılmamış olup, daha ayrıntılı litolojik ve tektonik verilere ihtiyaç duyulmaktadır. Bölgede benzer oluşumlara sahip onlarca mağaranın olduğu uzaktan algılama yöntemleriyle belirlenmiştir, ancak sahanın ulaşımı ve doğal özellikleri oldukça güç olduğu için henüz tam bir envanter çıkarılamamıştır.

Ekibin geri kalanı alışveriş yapıldıktan sonra malzemeleri yaylaya çıkacak olan görevli aracın arkasına geçti. Iran’lı ekip Ağrı’dan gecikmeli olarak geleceklerini bildirmişlerdi. Öğleden sonra üç gibi yaylaya doğru yola çıktık.

Gezi Güncesi

Kampı kurduktan sonra ilk döşeme ekipi mağaraya girişini yapar diye planlamıştık fakat karnımız da aç olduğu için başlangıcı sabaha erteledik. Ekmek yapımı için un almıştık fakat ilk gece için ekmek almamışız. Cem, yaylacılardan bir gecelik ekmek temin etti. Sonrasında da yoğurdu ve ekmeği hep yaylacılardan aldık.

25 Temmuz 2014 günü İstanbul’dan Cem, Barış, Süha, Ender ve Selin üç araç Ankara’dan Anıl ve Ceyhun’u alarak Anamur’a doğru yol almak amacıyla yola çıktı. Utku ve Bengü Süha’nın aracıyla, Barış Cem’in aracıyla geldi. Fatma ve Uğur ile Anamur otogarında buluşacaktık. İran’dan gelecek olan arkadaşlarımız da yoldalardı. 26 Temmuz 2014 sabahı Anamur Pullu Camping kamp alanında belediyenin bizim için ayırmış olduğu çadırlara yerleştik, saatlerdir yolda olan bedenlerimizin yorgunluğunu denizde attıktan sonra yol yorgunluğumuzu biraz olsun atıp dinlendikten sonra kahvaltımızı yaptık. Öğlen saatlerinde otogardan Fatma ve Uğur’u almaya gittik ve sonrasında Orman ve Çevre Müdürlüğüne gidip görevli kişilerle haberleştik. Anıl, Ender ve Utku yemek alışverişi için markete gittiler.

Gün batıya yaklaşırken, platoya çıktık. Yol üzerindeki yaylalarda kalan yöre halkından suya ve mağaraya yakın olan bir kamp alanı bulmak için bilgi aldık. Bilgi de yetmedi, yayladaki teyzeyi de bize yolu tarif etmesi için araca aldık. Teyzenin tarif ettiği gibi hakikaten su kaynağına hep birlikte vardık. Su kaynağını ve mağarayı ortalayarak kamp alanını belirledik. Herkes çadırlarını kurarken, ortak bir alana masalar, malzeme çadırı, mutfak çadırı ve uygun bir alan tuvalet kuruldu.

27 Temmuz 2014 günü 1. döşeme ekibi (Anıl, Selin ve Ceyhun) saat 12:00’da döşemeyi ve gerekli düzeltmeleri yapmak amacıyla mağara girişini gerçekleştirdi. 2. döşeme ekibi (Ender, Utku ve Uğur) aynı gün 21:00’da mağaraya girip 1. ekibin -180 metreye getirdiği döşemeyi ilerletmek için 1. ekipten aldılar. 2. ekip döşemeye devam ederken 1. ekip çıkışa geçti ve gece yarısı 00:00’da mağaradan çıktı. 28 Temmuz 2014 günü tüm gece mağarada döşeme yapan 2. ekip saat 11:00’da kampa geldi. Mağarayı -300


ASPEG

metre derinliğe kadar döşediklerini söylediler. Kahvaltılarını yapmış ve son hazırlıklarını yapan 3. döşeme ekibi (Saeed, Morteza ve Barış) saat 11:00’da döşeme için kamptan ayrıldı. Bu sırada kampın tüm düzenlenmesi ve İranlı Mağaracıların kamp alanına intikal etmeleri gerçekleşti. Aynı gün içerisinde 4. ekibimiz (Nilofar, Narges ve Asghar) Kaymaz Oruğu-II’nin devam edip etmediğini araştırmak için saat 11:00 ve 19:00 saatleri arasında bu obruğa inmişler ve döşemesini yapmışlardır. 29 Temmuz 2014 günü sabahı 01:00’de 3. döşeme ekibi ellerindeki boltları bitirmiş olarak mağaradan çıktılar. -500 metrelerin altında olduklarını belirtip, istirahate geçtiler. 5. ekip (Asghar, Bengü, Süha, Selin ve Utku) Kaymaz Oruğu-II’ye ölçüm alınması ve görsel belgeleme yapmak amacıyla saat 11:00’da girdiler. Saat 12:00’da Morca’nın ölçümünü almak amacıyla 6. ekip (Anıl, Narges ve Nilofar) kamptan ayrıldılar. 17:30’da Kaymaz Oruğu-II’den çıkan 5. ekibimiz hemen yakınındaki Kaymaz Oruğu-I’in gidip gitmediğini anlamak için Asghar ve Utku ikinci kez hazırlık yapıp, yola çıktılar. O sırada ölçüm için Morca’ya giden 6. ekip de kampa döndü. 30 Temmuz 2014 saat 10:30’da 7. ekip (Ceyhun, Nilofar ve Saeed) Morca’ya ölçüm almak amacıyla kamptan ayrıldı. Onların ardından saat 11:15’te 8. ekip (Hossein, Anıl ve Uğur) döşemeye devam ettirmek için yola çıktılar.

Morca görsel belgeleme yapmak amacıyla 9. ekibimiz (Süha ve Bengü) de saat 14:00’da kamptan ayrıldı. Saat 17:00’de 10. ekip (Utku ve Asghar) Kaymaz Oruğu-I’in devam edip etmediğine bakmak için tekrar giriş yaptı. Saat 19:45 civarı geri dönen ekip bu obruğun devam ettiğini belirtti. 9. ekip saat 20:00’a kadar mağarada kalırken, 7. ve 8. ekipten Nilofar ve Ceyhun saat 23:00’da çıkış yaptı. 31 Temmuz 2014 sabahı 7. ve 8. ekipten içeride olan Hossein ve Saeed saat 02:00’da ve Anıl ile Uğur da 03:00’da kampa geldiler. Ender, Mortaza ve Selin 11. ekip olarak saat 08:00’da Morca’ya malzemenin bittiği son yerden ölçüm almak için mağaraya giriş yaptı. Asghar, Nilofar, Saeed, Narges, Cem, Süha, Bengü ve misafir katılımcılarımızdan Gökhan ile Emrah saat 15:30 civarında Çukurpınar’a bir küçük bir gezi yaparak, Cem, Asghar ve Bengü Çukurpınar’ın -50 metredeki gölüne kadar iniş yaptı. Araçlarla Peynirlikönü’nün ağzına da uğradıktan sonra saat 20:30 gibi kampa geri döndüler. 01 Ağustos 2014 sabahı 01:00’da Morca’da ölçüme devam eden 11. ekibimiz döşemeyi de -270 metrelere kadar toplayarak kampa dönüş yaptı. Bundan sonraki aşama mağaranın ve kampın toplanarak geri dönüşe geçilmesi olarak planlandı. Saat 08:00’de Utku, Ceyhun ve Asgar döşeme toplama ekibinin ilk kısmı, saat 10:45’de Hossein, Mortaza, Saeed,

Nilofar, Narges ve Barış döşeme ekibinin devamı ve bir saat sonra Anıl ve Uğur da döşeme ekibinin son kısmı olarak mağaraya girdiler. Saat 12:00 civarında Süha ve Bengü de görsel belgeleme yapmak amacıyla yine Morca’ya girdi. Kampta kalanlar ise malzeme temizliği yaptı. Tüm mağara toplandı ve yayladaki son gecemizde, Ateşimizi yaktık. Tüm ekip ateş başında şarkılar, türküler, sohbet, muhabbetle dolu saatler geçirdi. Birbirimizi dansa kaldırıyoruz ilerleyen saatlerde. Yıldızları izlerken kayan yıldızları yakalama yarışı içerisinde buluyoruz kendimizi. 02 Ağustos 2014 sabahı biz uyanmadan geldi Orman Bölge Müdürlüğü’nden görevliler. Hızlıca onlarla gidecek olan malzemeleri istifleyip araçlarına yükledik. Saat 10:00 civarı yola çıkıldı. Geri kalan malzemeleri de toplayıp biz de bir ya da bir buçuk saat sonra yola çıktık. Sonuç Morca yapılan ölçümlere göre 447 metre derinliğe inmiştir. Morca’yı oldukça dar kanyon gibi ilerleyen bir fay zonunda bıraktık. Burada geçişlerde zorlanacağımız için, yukarı doğru açılan fayın içinde tırmanış yapmak gerekiyor. Ayrıca iki yan kolun geldiğini tespit ettik. Özellikle 100 metre derinliğin altındaki yan koldan gelen su, mağara içindeki en büyük su beslemesidir. Kaymaz Oruğu


II ise sonunda çok dar bir yerde, geçilemez olduğu için bırakılmış ve haritalandırılmıştır. Katılanlar Ender USULOĞLU, Selin TEZCAN, Barış VAHAPOĞLU, Fatma BAŞCIL, Ali Cem YÜREK, Süha YARARBAŞ, Ceyhun ULUDAĞ, Anıl ALKAN, Utku YILDIRIM, Uğur Mumcu AKKAYA, Bengü AYDIN, Hosseine BOUEİNİ, Narges KOKABİAN, Nilofar AFSHAR, Morteza NAJI, Saeed KAFSHGİRİ, Asghar SAEEİDİYAN Ziyaretçiler: Muzaffer SİLER, Gökhan AYDIN, Kıral Emrah GÜVEN Teşekkürler •BUMAD’dan Mehmet Döker’e yapmış oldukları mağara kurtarma sedye desteğinden dolayı teşekkürlerimizi sunarız. •Anamur Belediye’sine yapmış oldukları yemek ve ulaşım desteğinden dolayı teşekkürlerimizi sunarız.

ASPEG

•Anamur Orman Bölge Müdürlüğü memuru Cafer YÜRÜMEZ’e yapmış olduğu rehberlikten dolayı teşekkürlerimizi sunarız. Video ve Kurgu: Ender A Usuloğlu Jeolojik Gözlem: Fırat Üniversitesi, Coğrafya Bölümü, Arş. Gör. Muzaffer Siler


ASPEG


ASPEG


Hakan Eğilmez ABSTRACT

Anatolian Speleologic Group, started Cave Diving Implementation and Surveys at 2010. 6 caves and 2 underwater cistern had been surveyed and discovered, due to limited diver and time. Our main aim, is to perform and penetrate 100 meter long siphons. We have experienced with additional education in technical dive, yet we have to increase our scuba diving experience within our regular cave experiences. Regarding to our 4 year of implementation, we designed and reformed scuba diving equipment likewise bcd’s, tanks and lights. We wish to co-operate other cave diving groups local and international. 2008 senesinde faaliyetine başlayan, grubumuzun, kısıtlı imkanlarla yapmaya çalıştığı, mağara dalışı aktiviteleri istenilen seviyelerde yürütülememiştir. Bu sürecin böyle sürmesi bir eleştiri değil, sadece teknik imkansızlıklar, eğitim, dalıcı sayısının azlığı, lojistik ve emniyetli dalış öğelerinin henüz oluşmamasıydı. Mağara dalışı, herkesin bildiği üzere, detaylarda saklı bir olgu olduğundan, çok farklı yaklaşımları ve yenilikçi tarzları içinde barındıran bir alandır. Böylesi mağaralarda çalışma yapmak, çokça mağaranın genetik özelliklerinin bize sunduğu detayları avantaja çevirmek, bu bilgiler ışığında ekibi, hedefleri, malzemeyi konfigürasyonu ve dalış planını ortaya koymaktır. Bu alanda tek bir doğru olmadığı gibi, birçok farklı doğru aynı sonucu verebilir. Mağaraların özelliğine göre hareket etmek, buna göre operasyonu yapmak ya da yapmamak tercihimizdir. Bu alan, sürekli kendini yenileyen, bilgi ve tecrübeye had safhada ihtiyaç olduğu, fizyolojik yeterliliklerin fazlaca gerektiği dertli bir 3 boyutlu mekandır ve su içindedir. Problem tanımı ve olasılıklar her zaman 3 katı olarak karşımıza gelir. Bu perspektiften baktığımızda şu anda durumumuz, başlangıç seviyesinde dalıcılara sahip, dikey ve yatay mağaracılık deneyimleri dalışlarının çok ötesinde olan bir insan kaynağını içermekteyiz. Elimizdeki mağaracı özellikleri bize bu safhada sadece, maksimum 100 metre genişliğinde ve uzunluğunda bir su hattını geçebilecek, imkanları tanımaktadır. Aramızda bazı arkadaşların dalış eğitmeni olması ya da teknik dalışla ilgilenmeleri dolayı ile daha uzun geçişler yapabilirler

ama geriden gelecek ekibin bu normda olmaması, mağaraları ilerletme açısından kısıtlama getirmektedir. Bu bağlamda ileride Aspeg bünyesinde daha çok dalış ve sifon geçişlerine imkan tanıyan yatay mağaralarda pratik yapmaktır. Aspeg dışındaki mağaracılık ekiplerine de başlangıç düzeyinde dalış eğitimi ve daha tecrübeli mağaracı/dalgıç adaylara teknik dalış normları içerisinde farklı eğitimleri vermek hedeflerimiz arasındadır. Türkiye Speleolojisine katkı bakımından aktif 15-20 tane mağara dalgıcının farklı dernek ve gruplardan karma bir ekip oluşturarak, ciddi sifon geçişli mağaralarda beraberce çalışabilmesi de hedeflerimizdendir. Ayrıca grubumuzun İTU ile beraber yürüttüğü Topkapı Sarayı Sarnıç araştırmasında benzer mağara dalış ekipman düzenlemeleri, aktif olarak kullanılmış, ‘Artificial Cave’ tanımı kapsamında, insan yapımı kapalı su dolu ortamlara, mağarada dalış teknikleri çerçevesinde dalışlar gerçekleştirilmiştir. Bu bağlamda elimizdeki potansiyel mağaralarının sifonla biten, yatay devam eden özellikte olan kısımlarına keşif amaçlı dalışlar yapılmıştır. Türkiye’de aktif yetişmiş mağaracı ve dalış tecrübesine sahip kişiler az olduğundan, elimizdeki mevcut insan kaynağı ile düşündüğümüz çalışmaları yapmakta zorluk çekmemek için, ilk olarak ASPEG bünyesinde birinci seviye dalış kursu yapıp, ayrıca farklı derneklerde aktif mağaracılık yapan, dalış tecrübesine sahip arkadaşlardan karma bir ekip oluşturarak çalışmalara başladık. Zaten diğer arkadaşlarda zor koşullarda, münferit olarak karşılaşılan sifonlarda ön araştırma

yapıyorlardı. Düşüncemiz bu kişileri bir takım haline getirmek, elimizdeki bilgi ve beceriyi ortak kullanmak, çalışmaları ayrı bir dernek faaliyeti olarak görmekten çok, herkese faydası olabilecek, sorunlu mağaraları araştırabilecek, komple donanımlı ve tecrübeli, her araştırmada elde edilen tecrübeyi, tecrübesi az olan arkadaşlara aktararak, know-how geliştirmeyi hedefledik. Başka bir düşüncemiz ileride bu kıstaslarda çalışmak isteyen arkadaşların önünü açmak ve mağara dalışlarını sürdürülebilir olmasını sağlamaktı. Bu çalışmanın somut ilk örneğini, 5 ayrı farklı dernek üyelerin ortak bir çatı altında(Türkiye Mağaracılık Federasyonu) bir sifonda sıkışarak hayatını kaybetmiş bir kazazedeyi bulunduğu ortamdan çıkararak, yetkililere teslim edilmesidir. (Kemalpaşa kurtarma 2011). Sifon geçişte derinlik 2 metre ve uzunluk 20 metreydi. Bu ekip, hafta içi ofis çalışması yaparak, olası operasyonların planlamasını, malzeme optimizasyonunu, tüp doldurulmasını, mağara dalış teknikleri ve ekipman konfigürasyonunu görsel olarak çalışmaktadır. Ayrıca mağara dalış ortamına en yakın fiziksel koşulların oluştuğu kış aylarında, deniz dalışlarında ya da İstanbul Belgrad Ormanı göl dalışlarında(0 metre görüş 4 derece su), dalış teknikleri geliştirmeyi, farklı ekipman kurguları ile beraber dalarak, dalış ortam becerilerini artırmayı hedeflemektedir. Ana hedefimiz ise daha önce haritası yapılmış mağaraların sifonlarını geçerek galerileri ilerletmek/keşfetmektir.

ASPEG

ASPEG MAĞARA DALIŞI UYGULAMALARI*


‘Artificial Cave’ tabir edilen insan yapımı oluşumlarda (sarnıç, su dolu galeri, kanat) çalışabilmektir. Örnek: Aspeg Topkapı çalışmaları. Bathonea Kanal Çalışmaları. Dalış eğitimlerinin devamı niteliğinde, Türk Balıkadamları Derneği havuzunda Aspeg üyelerine mağara dalışı özelinde eğitim verilmiştir. Akseki Projesi kapsamında Altınbeşik mağarasının ilk gölüne, dalışlar icra edilmiştir. Bu görüntüler, Akseki Mağaraları belgeselinde kullanılmıştır.

ASPEG

Eşek Çukuru (Çovurmatepe) Sifon Dalışı: Küre Milli parkı bünyesinde bulunan bu mağara yoğun bir su girişine sahip aktif bir düdendir. Yapısı itibari ile geniş bir alana yayılan yan kollar içermesi, civardaki başka mağaralarında sifonla bitmesi yüzünden kanımızca, geniş bir su havzasının giriş kapılarından bir tanesi olduğu üzerinedir. Daha önceden haritası çizilmiş olan bu mağarada yan kollar araştırılmış, eklemeler yapılmış, 3 farklı kolun, sifonla bittiği gözlemlenmiştir. Elimizdeki dalıcı kaynağının az olmasından dolayı, çalışmayı en az risk ile tamamlamak için bir dalıcının, keşif amaçlı yapacağı dalışın en fazla 10 metre ve 2 metre ile sınırlandırdık. Dalışta malzeme olarak, 2x3 litre alüminyum tüp, 2 adet regülatör, yüzerlilik kontrol ceketi, makara, kask, 2 farklı ışık kaynağı 3 mm tek parça neopren elbise ile kısıtlı bir giriş yapılmıştır. Toplamda tavan noktasında 7 metre derinliğe ve 30 metre uzunluğa sahip ve devam eden yapısı ile bu sifon bir anda teknik dalış normları içerisine oturduğundan 10 dakikalık kısa bir dalışın sonucunda geri dönerek raporu hazırlanmıştır. Bu noktada daha fazla tüp ve dalıcı ile ilerlemek mümkün olacaktır. Tahminimiz çok rahat 20 metre derinliklerine ulaşılabileceği noktasındadır. Mağaranın 350 metre içerisindeki bu sifona, ekipmanlar diğer arkadaşların yardımı ile taşınmıştır. Ertesi gün 2’ci koldaki sifona yapılacak dalış için tüplerdeki hava, aktarma hortumu vasıtası ile daha büyük hacimli tüpten transfer edilmiştir. Bu metotla tüp basmadan hazır karışımları da taşımak mümkün olacaktır. 2’ci koldaki sifona yapılan dalış 4 metre derinlik ve 15 metre

uzunluğunda bir dalışla beraber 8 dakika sürmüştür. Aynı mantıkta sifonun devam ettiği gözlemlenmiş olup, bu kolda da daha büyük tüplerle, daha çok dalıcı ile hareket etmek gerekir. Bu 2 dalıştaki şahsi gözlemimiz, aktif bir sistemin başlangıcı olduğu yönündedir.

akışı gözlemlenmiştir. Yığılca Aksu Sifon dalışı: Daha önceden haritası çıkarılan Sarıkaya ve Aksu mağaralarının, ölçüm

Ayı Gölü Düdeni Sifon Dalışı: Küre Milli Parkı sınırları içinde bulunan, Zoni yaylasındaki bu düden, köylülerin verdiği bilgiye göre, Bacaksızın bacağının koptuğu mağaraya bağlanmaktadır. Tabi ki emin olmak için, bu bölgeye gelip, 3 kişilik bir dalış ekibi ile dalışı yaptık. Mağaranın girişindeki 10 metrelik dikey iniş, Srt tekniği ile geçildi. Yaklaşık 100 metre içerideki sifon dalışında, sifonun 20 metre uzunlukta ve 4 metre derinlikte devam ettiği gözlemlendi, eldeki teknik imkanlarla çok fazla zorlamadan gerekli notlarımızı alıp operasyonu sonlandırdık. Topkapı Sarayı Sarnıç Dalışları: Bu kısımda yapılan çalışmalardan elimizdeki protokol gereği çok kısıtlı bahsedebileceğiz, 2 ayrı sarnıca yapılan dalışlarda, sarnıçların teknik özellikleri, tarihlendirilmesi yapıldı. Mağara dalışı teknikleri açısından 8 metre derinlikte 3 metre yarıçapında ortamlarda dalındı. Başka bir sarnıçta 2 metre derinlik ve 30 metre giriş yapıldı. Belgesel filmi kanallarında yayınlandı. Ali Şahin Pınarı dalışları: Kıyı Köy yakınlarında bulunan daha önce haritası yapılmış olan Ali Şahin Pınarına dalış yapılmıştır. Bu mağara yapısı itibari ile su içinde başlamasından dolayı, göğüs hizasına kadar galeride ilerledikten sonra, boy hizasında su seviyesi bulunan sifona ulaşılıyor, yaklaşık 25 metrelik bir sifon geçişinden sonra kuru galerinin, 2 kola ayrılarak yaklaşık 1 km kadar devam ettiği gözlenmiştir, bir sonraki gidişimizde ölçüm yapmak için suyun daha az olduğu bahar aylarında tekrar gidilmek üzere plan yapmaktayız. Bu sifon yapısı itibari ile, dar bulanık çok derin olmayan (3 metre) derinliğinde bir geçişe sahiptir. Mağaranın en alt kotunu oluşturan katmanda yer alıyor, sifon sonrasında geçilen kuru alanın ilk 40 metresi alçak bir tavan yüksekliği sergiliyor (50cm) yukarı açılan galeride tavan yüksekliği 110cm dolaylarında ve aktif olarak tabanda su

üzerinden birbirlerinin üstünde olacak şekilde sınırlandırılmış olduğunu tespit ettik, arada kalan 15 metrelik kot farkı ve 130 metrelik mesafe, yapılan sifon dalışı ile +- 7 metre


15 kg kişi başı malzeme ile 3 kişi hareket edip, yatay giden mağaranın sonunda 100 metrelik dikey tırmanış yapmasıdır (çıkış Srt değil, klasik kaya tırmanışı şeklindedir, ekipman kullanmadan) ve tüm operasyonun, giriş –çıkış, dalış, döşemeler, ölçüm, video foto çekimleri, 8 saat civarında bitirilmiş olmasıdır. Mivini Deniz Mağarası: Türkiye’nin bugüne kadar tespit edilmiş, en derin deniz mağarası olan Mivini 2000 yılında, Fok Arama ve Koruma projesi(AFAG) çerçevesinde tespit edilmiştir. Daha sonra buraya ODTÜ SAD ekiplerinin yaptıkları dalışlarda 67 metre derinliğe ulaşılmıştır. Aspeg olarak, daha sonraki yıllarda tekrar fotoğraf, video ve son durum tespiti için dalış yapılmıştır. Dalışlarda mağara dalışı tekniklerine ilaveten, teknik dalış disiplinlerinden gelen; Nitroks ve Trimiks karışım gazları kullanılmıştır. Daha önceden fosil bir mağara olan galeri, deniz seviyesinin yükselmesinden ötürü, deniz suyu ile dolup, farklı bir oluşum sergilemektedir.

uzunluğu 7 metre civarında olmasına rağmen sonrasında galeri yaklaşık 150 metre kadar devam edip, tekrar sifonlamakta. Bu çalışmada yoğun bir efor sarf ederek, yaklaşık 1 km içeriye

Altınbeşik 2013-2014: Daha önceden, mağaranın haritasını yapan Çek Geospeleos grubu ile iletişime geçilmiş, ilgili senelerde Kasım ayların 10 ve 15 günlük çalışma takvimi boyunca, mağaranın iç galerilerinin araştırılmasına devam edilmiştir. Daha önceki haritalarda yapılan hatalar düzeltilmiş, mağaranın en sonunda bulunan Neşvik sifonuna ulaşılmıştır (4300m son). Bu sifonun 2015 Ekim aylarında yapılacak çalışmalar ile geçilmesi planlanmaktadır. Bu mağaranın özelliği, çok sayıda gölden oluşan yapıya sahip olmasıdır (23 adet göl). 1500 metre içeride başlayan toplam 120 metre uzunluğunda ve 18 metre derinliğinde olan sifon, toplam 10 dakikalık bir dalış ile geçilebilmektedir. Dalış esnasında her mağara dalıcısı 2 adet mağara çantası ile beraber hareket etmektedir. Sonrasında 2. sifon olan Piçiska sifonu bazen göl bazen sifon olmaktadır. Sifon sonrasında yürüme alanı çok risklidir. Birinci sifona kadar olan toplam 5 göl, bot ile geçilebilmektedir. Oldukça zorlu olan bu mağara, yüksek düzeyde planlama ve konsantrasyon gerektirmektedir. Sonuçlar

Türkiye’deki mağaraların sifonla biten kısımları görüş açısından maksimum 3-6 metre uzunluğunda, çoğunlukla bulanık ve sist /çamur oluşumları her yerde karşınıza çıkabiliyor. Canlılık açısından birtakım larvalar mevcuttur. Sifon geçişlerinin çok dar olması nedeniyle tüpleri yanlarınızda taşımayı ve çok iyi yüzerliliğe sahip olmanız gerekiyor. Su ısı olarak 4-7 derece arasında, uzun bir dalış ise 7 mm neopren elbise üstüne mağara tulumu yeterli ama uzun bir dalış olacaksa kuru elbise şart. Işık kaynakları da uzun süreli ve şarjlı olmalı. Mağara dalıcısının ekipman özellikleri, mağaranın yapısına göre değişmekte, yatay giden bir mağaranın sifonunu geçmekle, daha sonra dikeye dönecek bir mağarada sifon geçmek çok ayrı teknikleri içeriyor. Bu aşamada önceliğimiz, daha önce belirttiğimiz gibi geçilebilir sifonları geçmek, daha sonrasında ekip ve tecrübe durumuna göre, daha zor operasyonları icra edebilmektir. Teşekkür Çalışmalar devam edecek olup, sırası ile, farklı derneklerin daha önce çalıştığı, ya da Aspeg’in çalışacağı mağaralarda olacaktır. Bu bağlamda çalışmalarda bulunan farklı dernekteki arkadaşlar ve Aspeg üyelerini tebrik ediyorum. ASPEG adına, A. Hakan EĞİLMEZ, İlker GÜRBÜZ, Volkan TÜRKAY, Oktay PÖHRENK, Cem OMURTAK, Ender USULOĞLU, Orkun UZEL, Cem YÜREK, BÜMAD adına, Sencer COLTU,Ahmet ŞENER, İTUMAK adına, Özgün SARISOY(Bu arkadaşlar mağara dalış kısmında ve teorik ders eğitimlerinde bulunmuşlardır. HÜMAK, AKÜMAK, İZMAD ekipleri de mağara içerisinde gerek malzeme taşıyarak gerek bizleri bekleyerek önemli katkılar sağlamışlardır. * Bu makale 2014 yılında İzmir’de DEUMAKve IZMAD tarafından düzenlenen 7.Ulusal Mağarabilim Sempozyumunda yayınlanmıştır. ** Fotoğraf: Eşekçukuru sifonunda Hakan Eğilmez dalışa hazırlanırken. Fotoğraf: Ender A Usuloğlu

ASPEG

kadar yakınlaştı. Eğer daha önceden yapılan ölçümler ve bizim yaptığımız tespitler doğru ise, iki mağaranın fiziki olarak birbirine bağlı olduğu tespit edildi. Aksu mağarasının sifonunun


LOST CONSTANTINOPLE: SUBTERRANEAN WATER STRUCTURES, APPLICATION OF SPELEOLOGICAL TECHNIQUES TO IN THE ARCHAEOLOGICAL RESEARCH* Çiğdem Ö. Aygün, Hakan Eğilmez ABSTRACT An Archaeological survey has being realized about the water distribution system of ancient Constantinople directed by Dr. Çiğdem Özkan Aygün on behalf of Istanbul Technical University since 2005. The researches sofar covers the cisterns, wells, water distribution channels/galleries and other water structures in the area of today’s Hagia Sophia Museum, Topkapı Palace Museum, Istanbul Archaeological Museums and Hippodrome. This zone refers to the acropole of the ancient settlement and first hill of East Roman city. Besides the existence of researches related to the supply system arriving to the city, a comprehensive archaeological research does not exist related to the historic triangle. The main objective of this project, is to explain the functioning of this water supply and distribution system, the connection between themselves and their connection to the historical upper structure. This is the reason why we have preferred to start our survey from the last point that those distribution lines arrive. This is the area which has kept its importance through all cultures as the religious and administrative nucleus of the historical city. Besides a group of archaeologists, architects, civil engineers and art historians from Istanbul Technical University, this project has been realized with a group of professionals from ASPEG (Anatolian Speleology Group) . Also photographers and divers have contributed to the survey. We have utilized underwater and terranean ROV (Remote Operating Vehicles) for the inaccessible areas. While following the water distribution channels, some unexpected structures have been also found and examined. The most important ones are under Hagia Sophia like a hypogeum under the northern garden. This project has been pioneer for the cooperation of archaeology and speleology in Turkey and been followed with many other projects with a crutial contribution of speleologists. Information about the publications can be found under www. hagiasophiasubterranean.itu.edu.tr Objectives of the Research

ASPEG

The main objective of this project, is to detect the unknown parts and explain the functioning of the Byzantine and Ottoman water supply and distribution sytem under the historical peninsula of ancient Istanbul/Constantinople. Although we know that in the past the water supply lines were conntected like a web, it is a difficult job to detect their connections under the totally changed over structure of the modern city. Those subterranean remainings together with the cisterns are the most neglected and distructed structures of the historical peninsula. The second step of our mission has been to find the connection of this substructure with the historical upperstructure which is non existant or mostly changed today. We have prefered to start our survey from the last point that those distribution lines arrive which is named as the I.Hill of the East Roman city. This is the area which has kept its importance through all cultures as the religious and administrative nucleus of the historical city. The biggest difficulty was the fact

that this area was all covered with the museums like Hagia Sophia Museum, Topkapı Palace Museum and Istanbul Archaeological Museums buildings. The permissions which are needed to work under this area has been the most problematic part of our mission. Research Members and Methodology The survey was spread on a vast area which was unaccessable to the public. As well as archaeologists, architects, civil engineers and art historians from Istanbul Technical University, a group of about 20 professionals consisted of ASPEG (Anatolian Speleology Group) members , photographers and divers have contributed to the survey. Because of the high architectural vulnerability factor, we had to utilize nondestructive methods and penetration to the conduits even only 40 cm high would could be possible only with our collaborators from ASPEG. Those conduits, wells or cisterns which were still full of water, had to be entered through squba techniques and even hookah system was utilised for the wells

which are too narrow to enter with squba equipments. We have utilized underwater and terranean ROV (Remote Operating Vehicles) for the inaccessable areas and for detecting the dangerous objects in some part of the research area . Those ROV’s were produced specially for that survey by our research member Engin Aygün who also shot the underwater documentery. Our Contributions to the Public Archaeology Although most of the subterranenan cisterns and related conduits have already been destructed there is a vast number of those structres still needed to be discovered. The inhabitants of the city are the real owners and should be the ones to preserve it instead of destructing them. Also we need their consciouness and collaboration to get reports for the remainings unknown to us. To receive the public support and to share the results of our findings, we ha ve been shooting documentaries and showing them on tv channels like İZtv documentary channel (https://www.


Our survey also generated a positive affect for the collaboration of archaeology and speleology. Other projects have been conducted especially about the water supply lines in different archaeological areas with the help of speleologists since then. Unfortunately we must declare that our efforts to give information including only the scientific results of our survey through serious and reliable media has not been appreciated by the official authorities and also has been used as a reason for not giving permission to proceed our researches. As a contradiction to their strict behaviour towards the scientific researches, the same authorities has been tolerant towards the nonscientific, opportunist and fictitious declarations in the mass media regarding our subject area especially about Hagia Sophia recent years. The Water Structures under the First Hill of ancient Constantinople/İstanbul Galleries and Cisterns It is well known that the water supply has been a great challenge for the city of Istanbul. The historical peninsula did not have enough fresh water sources but it was chosen as a settlement area because of its strategic importance. The most ancient water structures in this area has been the wells and small cisterns. It is known that the first Roman supply line to channel water to the city was built by Emperor Hadrian (117-138). Emperor Valens (364-378) supplies water for the city from Thracia which is 64m. high from the sea level and constructs Valens Aqueduct to pass the supply line over. Byzatines add many closed and open cisterns which are generally related with the supply lines but also can function autonomously. The cisterns are critical for a medieval city where the supply lines arriving from outside of the city walls could be difficult to maintain under the frequent sieges. The supply lines although very difficult to trace the exact line, basicly comes

from two different height. The above mentioned Thracian waters consists the high level sources where the Belgrade Forest waters being closer to the city consists the low level sources (35m. high from the sea level). They serve to supply both of the high and low points in this hilly city. The Ottomans maintain the Byzantine supply lines and add new sources but the line known as Kırkçeşme higly correlates with the Byzantine line arriving from Belgrade Forest. The supply lines under the First Hill is basicly the Byzantine galleries. Those galleries are generally above the level of the main rock and the dimentions changes from 40cm to 90cm of width and 40 cm to 180 cm height1. Wells Unlike the cisterns, the wells are fed by the subterranean water sources. Before the construction of big cisterns like Basilica cistern, L-shaped cistern in the southern courtyard of Hagia Eirene or Euxippos cistern in the west of Hippodrome which are dated to VthVIth centuries, the acropole area was fed through the wells and small cisterns. First Hill area of the east Roman city which consists also the acropole of the ancient city, is the center for the religious and administrative structures from pagan, christian and islamic era and containts the most ancient wells in the city. Water Towers Water arriving to the city from far away sources through the supply lines is taken into a distribution reservoir (castellum) and from there it is delivered to the quarters of the city which are located at different heights from the sea level. The water towers have the function of leveling the pressure of the water to be distributed so we see those water towers in İstanbul at app. each 10m. of difference in altitute. Some also have the distribution chests on their top. Water Distribution Chests They had a dimension of app. 1mx1m. They had the functions of precipitation and regulating the distribution of water to the fountains and houses of the high ranked people according to the need of those points. We have information how they have functioned and measurement techniques applied in Ottoman time which had functioned based on the same

principles probably also during the Byzantine era. The Findings Reached Through Our Survey Figure 1 Findings of the project related to the subterranean of Hagia Sophia (redrawn from drawing of Murat Eğrikavuk by Kaçar, M., Bir, A. for Aygün, Ç. Ö. ,2011 The findings related to the subterranean of Hagia Sophia including 1km of galleries, pipelines (Fig. 2), subterranean rooms, wells, spolia especially from second phase of Hagia Sophia (Vth century) , hypogeum and the substructure under the nartex (Fig. 3) have been found through this research and published lastly in Bizantinistica Anno XII-2010 (AYGÜN ÖZKAN, 2011). As those findings have been already published, we will not go into details for every subtopic but we will give information about the hypogeum in the north garden which is the less known and neglected structure in the Hagia Sophia complex. Hypogeum and the substructure under the Inner Narthex are the structures which had not been built as water structures but converted in a later time and connected to the supply line system. Those were the most enigmatic structures between the findings under Hagia Sophia. One of the most interesting findings of our research has been two wells still full of water under the naos just below the pavement slabs. Our dives into those wells one full with 10m. and other with 6,5m. of water has been like a voyage to the pagan times of the structure through a water tunnel. The one to the south of the northwest pier of the dome had been mentioned by two researches before (ANTONIADES, 1907 and EMERSON & VAN NICE, Hagia Sophia Subterranean (Fig. 1) 1943) but the others were found or researched for the first time. In total, 8 wells has been found at Hagia Sophia and its courtyards. There were various number of spolia generally belonging to the Theodosius’ Hagia Sophia. The Justinian’s Hagia Sophia was known to be a rush job and we have observed in the subterranean channels that even very fine material belonging to previous building has been used as an ordinery stone to build those channels. Some unique marble slabs

ASPEG

youtube.com/watch?v=qDm29b05src) and TRT (Turkish Radio and Television). We have also organized conferences open to public to raise the awareness. As a result of our efforts, we must say that there is a high interest in the public towards the subterranean city.


ASPEG

has been a great surprise for us. As the area of Hagia Sophia had several historical layers from pagan and Christian era (IVth, Vth and VI centuries) it had a complicated system of water supply / drainage lines and galleries intersected with each other. The supply lines reached to 3 different layers on top of each other under the western garden. The supply line which was in connection to the main supply line of the city was also passing from under the western garden and continuing towards Hagia Eirene and later towards Harem section of the Topkapı Palace. Especially the gallery which is connected with the Horologion and being used as a store room for the museum today, was high and large enough to be a passage between the church and probably the Great Palace and Hippodrome. The nonexistence of the pipelines in that gallery has supported our thesis. Some of our findings proved and some of them denied the legends created especially by the travelers who have visited this marvelous building in the history. For instance, there was not any trace belonging to the legendary cistern (DE CLAVIJO, 1406; GRELOT, 1680; VAN DER VIN, 1980; MORENO, 1789) but it is probable that we have found the well so called sacred Samaritan well which is accessable not from inside but outside of the building which stand at the point described by different sources which

is at the south-east of the church (ANTONIADES, 1907; BONFIGLIOLI, 1974; LETHABY & SWAINSON,1894).

Figure 2 The gallery with terracotta and iron pipelines (by Metin Albükrek) Figure 3 The substructure under the inner nartex (by Çiğdem Özkan Aygün) Hypogeum under the Northern‘Vezir’s Courtyard of Hagia Sophia There is a totally neglected hypogea under the northern courtyard which is also known as the Vezir’s Courtyard. Although it is one of the most interesting structures under the courtyards of Hagia Sophia and it is full of rubbish and sewage today. This

structure is located between the NW and NE buttresses. Hagia Sophia had to be supported by outer buttresses which were built various The structure is made of three chambers. The subterranean marble doorjambs of the portal still exists which is located on the eastern extremity of the main chamber (Fig. 4). The main chamber is 1.4m. wide and 7.61 m. long with 2.3m. height. All chambers are covered with barrel vault. The cubicula located on the north and south of the main chamber contain arcosolia and 10 kline which still exist (Fig. 5). Southern chamber is destructed with the northwest buttress from its western end which could contain two more kline at that side. The kline chambers are broken up by a wall of greenstone at their western extremity breaking down the kline at that part (fig. 43). This wall may be the foundation of the byzantine buttress at the northwest. The main chamber is connected with two water conduits occasionally from its western and eastern ends in a later date and all of the structure is covered with hydraulic cement transforming it to a cistern. M. Kouppas describes hydraulic cement made of “ coarse lime ( titanos) slaked by water into powder, sifted and laid in layers with cotton shreds. This was thoroughly mixed, and then olive oil was poured in and the whole gradually brought to a homogeneous mass” (LETHABY& SWAINSON, 1894). The conduit to west is all brick and today carries sewage into the hypogeum. The conduit at the east comes from the direction of the skeuophylakion. This conduit can be connected to


brick and greenstone pier which is visible on the west o f the northwest outer buttress.

The vaults of both the southern and the northern chambers have been broken at the center and earthenware pipes are visible at those points. The pipes have a 18 cm of diameter and covered with glaze from inside. Also, a piece of white marble slab can be seen from the broken points to allow the passage of the pipes. Those pipes were seemed to be used for pouring water in rather than carrying water out. It probably was drinkable water as the pipes are glazed. The piece of white marble slab is in accordance with the records from previous explorations in north courtyard. As the marble is irregularly broken to let the earthenware pipe pass through, we may think that it belongs to the marble revetment of a upper structure dating back to the original hypogeum building and it can be taken in the same context with skeuophylakion from the fifth or fourth centuries suggested by the dimensions of the brick (35cm. length and 4cm thickness in hypogeum and 34.5-37 cm length and 4.5 cm thickness in original phase of the Skeuophylakion) The later usage of hypogeum as a cistern can be related to a probably Justinianic structure – Great Baptistery? that is taken in the same context with the

Fig. 4 (left) The marble doorjambs of the portal (by Engin Aygün)

This funerary structure is unique with its depth, size and plan when it is compared with very few examples found in and around Constantinople. It is sure that it belongs to a prior date than Justinianic Hagia Sophia and can be dated to 4th or beginning of 5th century. Being all covered with hydraulic mortar including the vaults, there must had been a structure related with it after it had been coverted into a cistern.

cotta and iron pipelines have been researched and documented through our research of Hippodrome of Constantinople. We have found out that the Byzantine supply line which is also utilised in the Ottoman time (Fig.6). The distribution chest and the Ottoman inscription over the fountain built on southwest of Hippodrome show that it has been an important distribution point in16th-17th centuries with water flow of 9lt/min and being raised to 18 lt./min. Hippodrome lies on the axis of northeast-southwest. Southwestern apsidal termination of Hippodrome is called Sphendone. This part of the Hippodrome is built over the I. Hill of Constantinople which is descending towards the Marmara Sea. The level difference is tolerated with a 12m. high substructure under the Sphendone. The inner buttresses of this substructure creates 25 rooms covered with barrel vaults. Some of them are utilized as arcosolium type tombs. Although the construction material is brick (31cm.x5cm.) and mortar, the walls are covered with hyd raulic cement. The Cistern under Sphendone of Hippodrome

Fig. 5 (right) The arcosolium in the cubiculum of Hypogeum under the northern courtyard of Hagia Sophia (by Engin Aygün) Hippodrome The water supply line following the west side of Hippodrome ; the cistern beneath Sphendone; the 16th century Ottoman fountain related with the supply line; the water distribution chest in Sphendone and the terra

The Substructure under Sphendone has level differences also in itself. The west end is 6m. higher than the east end. The lower eastern part is transformed into a cistern with 12m. height (Fig. 8). The cistern is also fed with a pipeline which is connected with the main supply line passing underneath the Mese which was the main street of Constantinople. This cistern was one of the biggest cisterns in the city with its neighbours Philoxenos Cistern and Basilica Cistern and it was supplying water for the Great Byzantine Palace. It must be the cistern Psykhra Kinsterna which was mentioned in Patria.

ASPEG

the channel which can be seen inside the niche in the interior of the skeuophylakion in the same direction. The pipe continues to north towards the big L shape cistern in the south courtyard of Hagia Eirene. Recalling Socrates’ statement that Hagia Sophia and Hagia Irene were ‘enclosed by a single wall and served by the same clergy’, it is possible that the L shape cistern were being utilized by both edifices. Fresh water still runs from skeuophylakion. The kline which are placed in the niches and made out of marble with 5cm. thickness do not t have regular dimensions in every niche. The general dimensions are 150-160cm.x 80-90cm. Whereas the kline at the eastern extremity of the southern chamber is 140x140 cm.


Those rooms are surrounded with a corridor as large as 4,5m.. Inner buttresses are also added into those corridors probably after the earthquake of 551AD. (Fig. 7) (AYGÜN ÖZKAN & KAÇAN & BİR, 2014) . Figure 6 The water supply line following the west side of Hippodrome (by Engin Aygün)

ASPEG

Fig. 8 The Cistern under Sphendone of Hippodrome (by Metin Albükrek) The Water Supply Line and The Water Distribution Chest under Sphendone We have found a water distribution chest at the beginning of the supply line under Sphendone (Fig.9 & 10). After the measurements and drawings of the chest has been finished we have understood that the water distribution was regulated towards three different directions from the supply line. The gallery at its entrance is 70 cm high then it arrives to 160cm. height. The material of the wall is rubble, mortar and brick. There are two types of pipe lines passing in the gallery which gives information for the water capacity and

Figure 7 Inner buttresses of Sphendone (by Metin Albükrek) production era. The earlier pipelines are terracotta. The inner perimeter of the terracotta pipeline which follows all through the gallery is 18cm. which shows us that it was a major arm of the supply line. We have also found evidences belonging to a siphon probably related with the supply line coming from Philoxenos cistern.

It seems that there are terra cotta pipes from Byzantine and 16th century Ottoman phases and there exists the iron pipe which runs parallel to the more ancient terra cotta pipe. This iron pipe probably belongs to the phase of the restoration of the pipelines during era of Mahmut I. in 18th century. The same iron pipe lines have been found in the galleries under Hagia Sophia when Mahmut I. orders also building of a new Şadırvan (fountain) for Hagia Sophia. This is a new technology which is resistant to the water pressure. The existence of a fountain related with the exterior wall of the

sphendone which is related with the water chest, gives us a terminus ante quem for the water chest and the gallery. We understand fro the legend of the fountain that it was built in 16th century by the reign of Sultan Suleiman the Magnificient. Water Structures in the area of Topkapı Palace The waters arriving to the Topkapı Palace area comes from two different sources hence from two different heights. There exists 3 Ottoman maps showing the supply line so called Beylik Supply Line which arrives to the Palace from approximate heights of 62m and from the province of Thracia (Maps of 1584, 1607 and 1748) but there is no map showing arrival of the Kırkçeşme Supply Line which comes from Belgrade Forest (northern forests of Istanbul) to the Topkapı Palace. Although those were the supply lines utilised during the Ottoman era with names in Turkish, they were mostly restorated from Byzantine water supply lines. The line coming from the Belgrade Forest maintains water structures with an altitute of 30-35m. like Hagia Sophia and Basilica Cistern. Our research has maintained Figures 9 & 10 The Water Distribution Chest under Sphendone and its Drawing (by Çiğdem Aygün – Drawing by Atilla Bir and Mustafa Kaçan) the evidences for the distribution of water from Kırkçeşme line in the Topkapı Palace area. It is also found out that the two huge interconnected wells which are known as Dolap Ocağı (Wells with pump wheel) which are fed with Kırkçeşme line. Water distribution to the Harem was also unknown. The distribution and drainage channels beneath Harem


ASPEG

area have been found out through our research. The main water supply line arriving to Hagia Sophia that we have observed passing from the west of Hagia Sophia could be also arriving to the Harem area. Cisterns at the Area of Topkapı Palace There has been recorded 43 cisterns in the area of Topkapı Palace courtyards , Istanbul Archaeology Museum courtyards and Gülhane Park (TEZCAN, 1989). This is the historical area where the pagan temples of Greek colony Byzantion, Roman Byzantium and churches of Byzantian city of Constantinople rests. Water was the most important need for those religious structures. As they are forgotten and neglected today, it was very difficult to find their entrances. Even some of the entrances were lost under the modern pavements of the courtyards including the biggest cistern under the courtyards of Topkapı Palace . In our research of this project we strongly used Speleology techniques to have the data from very norrow and dark sides even inside the water by using cave dive techniques. It is impossible to write about all of those cisterns in this article but the biggest ones are chosen. Some of them are researched through diving methods as they were full of water. We have utilised underwater ROV before dving in such cisterns as a precaution against the possible dangerous objects

in them. L Shaped Cistern under the South Courtyard of Hagia Eirene This cistern is dated to VIth century (Fig.11 & 12). It has 48 columns. It is the second biggest cistern under the courtyards of Topkapı Palace. First build church in Constantinople which was named as “Ecclesia Antiqua” then was Hagia Eirene even before first Hagia Sophia or “Megale Ecclesia” of 360 AD which was built to the south of Hg. Eirene. They were sharing the same peribolos and the same clergy. As a result of this fact, the L-shaped cistern should be serving both for Hagia Sophia and Hagia Eirene. We have found the supply line going to the direction of Basilica Cistern through our research so this L-shaped cistern and Basilica Cistern must also be connected with each other through supply lines. It has 3 meters of water in it and full of rubbish today. The Cistern under the Courtyard of Old Chemistry Lab belonging to Istanbul Archaeology Museums Another cistern was searched by using vertical cave techniques. The entrance is closed so we penetrated from the narrow entrance of the drainage water(that been used as a sewer).4 We made a descent to 8 meters where basement was full of poisonous water including cyanide and mud . This cistern must be the substructure of a IX-Xth century Greek Cross planned church which does not exist today. It has 4 corridors with a total dimension of 22m.x13m. It has ionic impost capitals (Fig. 13).

The Cistern under “Gözdeler Taşlığı” Section of Harem This cistern is dated to IV-Vth centuries. It is covered with barrel vault. The capitals are half-finished corinthian type which are specially produced for this cistern. We can understand from the water mark that it was full of water till the top of the capitals (Fig. 14). The Cistern under the III. Courtyard of Topkapı Palace This cistern has dimensions of 33m. x25m. Reused capitals are mostly ionic impost with simple cross in relief (Fig. 15 & 16) .Today, it is full of municipal water and being used as a water reservoir. It was interesting to see the huge sized inscription of “Allah” on the wall. It was covered with Ottoman hydraulic mortar as a sign that it was used as a cistern also in the Ottoman era. Dolap Ocağı – Wells with Pump Wheel There exists two huge wells which are connected to each other in the I. Courtyard of the Topkapı Palace. Those interconnected wells were also connected with the Kırkçeşme supply line which arrived to the area at 18m. depth (Fig. 17 & 18). The pump wheel to take the water up had been run by the oxes. So called “Küçük-Small Dolap” well has a diameter of 5,2m and depth of 26m. which had 8m. of water when we have dived and it was connected with a gallery to the “Büyük-Big Dolap” well which has a diameter of 6,5 m. and depth of 22m


Figures 11 & 12 L Shaped Cistern under the South Courtyard of Hagia Eirene (by A. E. Keskin)

Figure 13 The Cistern under the Courtyard of Old Chemistery Lab (by Metin Albükrek) Figure 14 The Cistern under “Gözdeler Taşlığı” Section of Harem (by Ali Ethem Keskin)

ASPEG

(Fig. 19 & Fig. 20). Although this system was built in Byzantine era, it was lost by the time when Ottomans had conquested the city. It had been refound by Great Architect Sinan in 16th century and totally renovated as a Ottoman architectural structure2. According to the 1715 dated notes of Architect Sinan, 247.5 lt/min. of water is delivered to those wells through the supply line. We have detected also the supply line descending towards the direction of Marmara Sea from those wells towards the Byzantine Mangana quarter which housed an imperial palace, arsenal and several churchs.


ASPEG

Figure 15 (left) The Cistern under the III. Courtyard of Topkapı Palace (by Ali Ethem Keskin)

Non-Destructive/Non-Invasive Methods Utilised for the Survey Surveys with Non-destructive/non invasive methods are helpfull for economy of time and money especially before the excavations in a vast area or for underwater explorations. Non invasive methods are also needed for preservation in situ . They are sometimes vital for the site s where the excavation permissions are almost impossible or for the sites to be rescued in a limited time. As our survey area consisted very

Figure 16 (right) Inspection with ROV (by Ali Ethem Keskin)

problematic sites for the permissions; we needed to utilize a combination of different methods for our survey in the limited time given. Underwater ROV (Remote Operated Vehicle)

every direction. It can arrive till 150 m. depth and carries 2x400 lumen led lamps and a nickel–metal hydride battery. It can be commanded from surface and takes audio visual record and photograph.

It is designed and produced by Engin Aygün for the deep wells, cisterns, galleries dark and full of water and used for pioneer inspection for dangerous materials and where there is no possibility for penetration of human (Fig. 21 & Fig. 22). It is neutrally buoyant and moves in

Figure 17 (left) Wells with Pump Wheel (Drawing by Atilla Bir and Mustafa Kaçan)

Figure 18 (right) The terracotta pipeline in the channel connecting the wells (by A.E. Keskin)


Figure 21 & Figure 22 Underwater ROV produced for our survey (by Engin Aygün) Underwater ROV (Remote Operated Vehicle) It is designed and produced by Engin Aygün for the deep wells, cisterns, galleries dark and full of water and used for pioneer inspection for dangerous materials and where there is no possibility for penetration of human (Fig. 21 & Fig. 22). It is neutrally buoyant and moves in every direction. It can arrive till 150 m. depth and carries 2x400 lumen led lamps and a nickel–metal hydride battery. It can be commanded from surface and takes audio visual record and photograph. Subterranean ROV

ASPEG

The subterranean ROV has been designed and produced by Engin Aygün specially for our survey. It can move across on rough and muddy ground in every direction and can be checked with a coloured monitor on

its commander (Fig. 23). It has rubber tracks and a waterproof compartment for camera. It can be controlled with a 30 m. cable. It has 2x400 lumen led illumination property. The Current Situation and Dangers Agains the Archaeological Remainings The galleries under Hagia Sophia are not utilized only for the passing of pipes for water supply but also functions for the drainage. The blocked and damaged galleries causes the problem of humidity. One of the consequences of humidity is the falling dawn of the mosaics. Hypogeum (which had been converted to a cistern) under the north garden of Hagia Sophia and some galleries are full of sewage. The subterranean substructures and galleries get damaged in occasion of new upper structures. Denial of

the existence and ignorance of those galleries, makes those areas available for some illegal actions (e.g. Many wallets and passports have been found in the galleries of Hagia Sophia which were thrown down from the narrow splits between the marble pavement slabs). Aknowledgements Thanks are due to the İstanbul Technical University for their support through accepting this survey as Scientific Research Project (BAP No: 37268 ) and Technological Research Council of Turkey. Also we thank to our collaborators from ASPEG without whom this survey could not be realized, our dear friends who are the well known photographers of Turkey for visually documenting our survey and Engin Aygün for producing the robot cameras specially for that research and documenting our survey with

Fig. 23 The Subterranean ROV produced for our survey (by Engin Aygün)


29 Mayıs-2 Haziran 2006, Çanakkale, pp. 467-480

the Structure, American Journal of Archaeology, Vol. 47, pp.403-436.

We specially thank to Prof. Semavi Eyice, Prof. Eugenio Russo, Prof. İlber Ortaylı, Prof. Hülya Tezcan, Prof. Atilla Bir, Prof. Mustafa Kaçar and Nick Theocharis for sharing their invaluable knowledge.

http://www.hagiasophiasubterranean. itu.edu.tr/docs/doseme_alti.pdf

GRELOT, G.-J, 1680, Relation Nouvelle d’un Voyage de Constantinople, Chez la veuve de Damien Foucault, Paris.

Referances ANTONIADES , E.M., 1907, Ekprasis de la Sainte Sophie, Paris. AYGÜN ÖZKAN, Ç.; KAÇAN, M.; BİR, A., 2014, İstanbul’un Birinci Tepesindeki Sarnıç, Kuyu, Galeriler ve Su Dağıtımına İlişkin Yeni Bulgular , İSTYAM 2013- Uluslararası İstanbul Tarihi Yarımada Sempozyumu, 1-5 Ekim 2013 , Yıldız Teknik Üniversitesi. ISTYAM (International Istanbul Historical Peninsula Syposium - 2013) pp.258-279 AYGÜN ÖZKAN, Ç., 2011, New Findings on Hagia Sophia Subterranean and its Surroundings in Bizantinistica, Fondazione Centro Italiano Sull’Alto Medioevo, Spoleto, pp. 57-108, TAB.I-XXVIII http://www.hagiasophiasubterranean. itu.edu.tr/docs/Bizantinistica_son_ tarama.pdf AYGÜN ÖZKAN, Ç., 2007a, İstanbul Ayasofyası’ nın Döşeme Altı Dehliz, Kuyu ve Su Sistemleri Araştırması, 2005, 28.Uluslararası Kazı, Araştırma ve Arkeometri Sempozyumu, 24. Araştırma Sonuçları Toplantısı 1. Cilt,

AYGÜN ÖZKAN, Ç., 2007b, The Water Supply System Around Hagia Sophia Area, Proceedings of the International Symposium on Underwater Research, Eastern Mediterranean University, Gazi Magosa, pp. 57-60 AYGÜN ÖZKAN, Ç., 2006a, İstanbul Ayasofyası’nın Döşeme Altındaki Tonozlu Mekan, Tünel, Kuyular ve Bunlara Bağlı Su Sistemleri, SBT 2006 (10. Sualtı Bilim ve Teknolojisi Toplantısı) Bildiriler Kitabı, Galatasaray Ünversitesi, İstanbul, pp. 99-110 AYGÜN ÖZKAN, Ç., 2006b, The Wells, Subterranean Tunnels and Water Systems of Hagia Sophia in İstanbul, FeRA(Frankfurter elektronische Rundschau zur Altertumskunde), pp. 35-40, http://s145739614.online.de/fera/ ausgabe1/oezkan.pdf BONFIGLIOLI G., 1974, S. Sophia di Costantinopoli, L’Architectura, Bologna ÇEÇEN, K. , 1996, Sinan’s Water Supply System in İstanbul, İSKİ , İstanbul DE CLAVIJO R. G., 1928, Embassy to Tamerlane: 1403-1406, Engl. Transl., London EMERSON, W. & VAN NICE R.L, 1943, Hagia Sophia, İstanbul: Preliminary Report of a Recent Examination of

LETHABY W. & SWAINSON H., 1894, The Church of Sancta Sophia, Constantinople: a study of Byzantine Building MORENO J. et al., 1789, Viage a Contantinople en el anno de 1784, Imprenta Real, Madrid TEZCAN, H., 1989, Topkapı ve Çevresinin Bizans Devri Arkeolojisi, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu, İstanbul, Mac Millan & Co., London, New York VAN DER VIN, J. P. A., 1980, Travellers to Greece and Constantinople: Ancient Monuments and Old Traditions in Medieval Travellers’ Tales, Amsterdam * Çiğdem Ö Aydıngün yapılan çalışmaları 6-10 Mart 2017’de Kapadokya’da düzenlenen Uluslararası İkinci Yapay Mağaralar (hypogea) Kongresi’nde İngilizce sunmuştur. Alttaki Fotoğraflar: Metin Albükrek

ASPEG

his camera including underwater shootings.


ASPEG


Derleyen Ender A Usuloğlu ABSTRACT This section of the magazine covers other expeditions and organizations organized by our association with brief explanations. In 2014 other significant event we can pinpoint is the 7th National Speleological Symposium that’s been organized by DEUMAK and IZMAD in İzmir. From 2015, the most significant events are, an organization organized by Bulgarian Caver friends for Cave Rescue Tecniques specially to the members of ASPEG and the 3rd International Caver Photographer meeting organized by ASPEG in Pınarbaşı Kastamonu. Lastly, in 2016, the most important event was the Cave Rescue Workshop organized by the Turkish Caving Federation of which lot of members of ASPEG joined. 30 Ekim-2 Kasım 2014 7.Ulusal Mağarabilim Sempozyumu, İzmir’de DEUMAK ve İZMAD organizasyonu ile gerçekleşti. Maalesef ilginin az olduğu sempozyumda, genelde TMF’ye bağlı olmayan grupların daha çok sunum yaptığı ve TMF yönetiminden ilginin hiç olmadığı gözlemlendi. Dernek adına Ender Usuloğlu iki sunum ve iki posterle aktif katılım göstermiş, Hakan Eğilmez ise bir sunumla katılmıştır. 11-14 Aralık 2014 Kadıini Mağarası Etkinliğine katılım sağlandı. Etkinlikte ölçümler alındı ve AKÜMAK’lı mağaracı arkadaşlara haritayı çizmeleri için verildi, videolar çekildi. 19-22 Şubat 2015 Geleneksel Kış kampımız Buzluk mağarası, Pınarbaşı Kastamonu’na yapıldı. Üyelerimizden Ender A Usuloğlu, Süha Yararbai ve Selin Tezcan katıldı. 18-24 Nisan 2015 İstek üzerine Teodor Kisimov, Konstantin Stailov ve bir Bulgar arkadaşımızla ASPEG üyelerine 4-5 günlük hem teorik hem pratik kurtarma eğitimleri verdiler. Teorik eğitimler Marmara BESYO’da verildi, pratik için Cinlikuyu mağarasında eğitim alındı. 7-10 Mayıs 2015 Karlık Kuylucu Ovacuma Zonguldak’a dikey mağara tecrübesini artırmak üzere etkinlik yapıldı. Son dakikada iptallerden dolayı sadece dernekten iki kişi katılım gösterdi.

18-21 Haziran 2015

25 Temmuz 2 Ağustos 2015

Dağlı Kuylucu, Şenpazar Kastamonu’na eğitim etkinliği düzenlendi. Birçok üyemizin katılımı sağlanan gezide CIK deliği döşendi ve bazı üyelerimiz mağara kampı tecrübesi edindi.

Tarihleri arasında 3.Uluslararası Mağara Fotoğrafçıları Kastamonu Pınarbaşında ASPEG tarafından organize edildi. Ulusal ve Uluslararası katılımın yüksek olduğu etkinlikte, mağara fotoğrafçıları etraftaki birbirinden güzel mağaralarda fotoğraflar çekip, birbirleriyle paylaştılar.

ASPEG

2014-2016 Diğer Etkinliklerden Kısa Kısa...


16-22 Kasım 2015

2 Nisan 2016

Tarihlerinde Hırvatistanın Oglin kasabasında düzenlenen Balkan Mağaracılık Kampına dernek üyelerimizden Ender A Usuloğlu ve Hakan Eğilmez katılmıştır. 26-28 Şubat 2016

Tarihinde MAD Bursa şubesiyle, Bursa belediyesinin ortaklaşa gerçekleştirdikleri sempozyuma derneğimizden Ender Usuloğlu, Orkun Uzel, Elif Aytekin Uzel ve Murat Yiğitbaşı katılmıştır.

TMF Mağara Kurtarma Çalıştayı Olimpos Antalya’da düzenlendi. Derneğimizden birçok üyenin katıldığı çalıştayda teorik sunumlarla beraber kayada pratik eğitimler verildi.

14-17 Nisan 2016

24-27 Mart 2016

ASPEG

Mersin Aydıncık ilçesinden gelen ihbar nedeniyle bölgeye bir etkinlik düzenlenmiştir. AKÜMAK üyeleriyle beraber yapılan etkinlikte derneğimizden Ender Usuloğlu, Murat Yiğitbaşı, Orkun Uzel, Elif Aytekin

Uzel, Fulya Çelebi, Yiğit Ahmet Sayan, Alper Utku,Özge Kubat, Umut Özten, Durmuş Yarımpabuç katılmıştır. 3 Mağara ihbarından hepsine bakılmış iki tanesinin ölçümleri alınıp AKÜMAK’lı arkadaşlara çizilmesi için verilmiştir ama zaman içinde çizilmediği görülmüştür.

Derneğimiz Dağlı ve Cık mağaralarının ayrı hallerde çizilmiş haritalarını tek bir ölçüm altında

birleştirmek için Dağlı Kuylucu’na haritalama gezisi düzenlemiştir. Ümit Günhan Distox ölçüm aletini 70 metre düşürünce, ölçümler yarıda kalmıştır. 11-14 Ağustos 2016 Derneğimiz üyelerinden Alper Utku ve Özge Kubat Gidengelmez dağları’nın

Akseki tarafına düşen bölgede kısa bir yüzey araştırması yaptı. Amaç, Gidengelmez dağları mağaraları projesi için önden bilgi toplamaktı. 26-30 Ekim 2016 Dağlı Kuylucu’na eğitim gezisi

düzenlendi. Birçok üyemiz dikey mağara tecrübesi kazandı.


ASPEG


ASPEG


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.