fotoğraf: Ara Güler
fanzIn
aykiri karga
.
sayi: 2 MART 2016 Kültür&Sanat edebiyat (ücretsiz)
ÖNSÖZ YERİNE... 1.Sayının çıkmasıyla beraber gördüğümüz ilgi bizleri çok mutlu etti. İlgi gösteren tüm fanzin dostlarına teşekkür ederiz. Hatalarımızdan ve eksiklerimizden ders çıkartmaya çalışarak 2.sayıyı sizlerle buluşturmanın haklı gururunu yaşıyoruz. Bu sayıda; fanzin ekibimizden İrem Karabatak’ı Sarı Sabah şiiriyle ağırladık. Necip Fazıl Say bizleri yine yalnız bırakmadı. Hüseyin Demir tiyatrolar günü vesilesi ile bizleri mitolojik tanrılardan Dionysos ile buluşturdu. Mevzular Derin Fanzin fedailerinden(kendini böyle ifade ediyor) Yalım Aydın’ın gösterdiği dayanışma da fanzinimizin sayfalarına yansıdı. Yaşar Kemal’i ve Cemal Süreya’yı anmadan geçmek istemedik. Şiirin ablası Sennur Sezer’i, geçen günlerde ilk kez yayınlanan 8 Mart Güneşi şiiri ile yad ettik. Kazım Başer, Güz Türküleri söyleyen bir gezgin ile tanıştırdı bizi. Bilindik bir fabl öyküye bilinmedik bir soluk getirmiş kendileri. Mervenur Daşar’ın heyecanına ortak olmakta bizim için ayrı bir keyifti. Nacizane kendi anlayabileceğim (çok büyük ihtimalle) bir şey paylaştım sizlerle. Bir de; bugünün Türkiye’sini en iyi betimleyen Picasso eserine yer verdik fanzinimizde. #kültürkargası
Mart ayı içerisinde yer alan iki önemli günü gündemimize aldık. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günü ve 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü odaklı gelen eserlerden seçimlerimizi yaptık. Eser gönderen fakat yer veremediğimiz tüm dostlarımızla diğer sayılarda buluşabilmeyi umut ediyoruz. Bu satırları karalamaya çalışırken Ankara’dan üçüncü kez patlama haberini aldık. Barışa, güzelliğe, kardeşliğe yakın olduğumuz günlerden, egemenlerin gizli hesaplarının bedelini ödeyen, birbirine yeniden nefret kusan bir topluma dönüştük. Savaş politikalarına karşı, bu ülkenin emekçi halkları olarak örgütsüzlüğümüzün bedelini ya kime fayda sağladığı apaçık olan bombalarla Batı illerinde ya devletin gücünü test etmek için haritadan silmeye çalıştığı Doğu illerinde ya da kiralık işçilik, tazminat hakkının yok edilmeye çalışılması gibi hak gasplarına uğrayarak hayatında her alanında ödüyoruz. Bu gidişata dur diyebilecek olan bizleriz. Önce biz olduğumuzu fark etmeliyiz.
Kaan Saç
2
SARI SABAH
İrem Karabatak
içime doldu gülüşünüz diyorum bu kez bu kez sesinizin benden içeri düştüğünü söylüyorum. öyle ki gecikmişlik bu söyleyemediğim tek gerçeğe: sesinizin yankısı acıdan başka bir şeye denk düşmüyor. içime doldu bakışınız diyorum bu kez bu kez gözlerinizin kara bir yazı yazdığını söylüyorum. herkes birisinden bir şeyler bekliyor ömrünce saksıdaki şu sardunya, mesela, su bekliyor benden şimdi değil, diyorum şimdi değil! sardunyaya vermediğim o suyla siliyorum suretinizi ve dizlerimde uyuyan kedinin başına el koymadan daha bir uzun yol içiyorum. ovalar boş, otlar hareketsiz, ben hiç koşmadan ovalar geniş, otlar durmadan ve öylesine hareketsiz. içime doğdu gidişiniz diyorum bu kez bu kez sokakları ve bütün kara yazıları sarıyı, narı, camları ve canı eziyorum ta içimde. ... ovalar geniş, otlar durmadan ve öylesine hareketsiz.
#kültürkargası
3
ŞARAP, DOĞA, TİYATRO TANRISI Hüseyin Demir Dionysos, söylencebilimde ve Antik Yunan mitolojisinde bir karakterdir. Eğlence, doğa ,tiyatro tanrısı olarak bilinmektedir. Euripidesin ‘’ Bakkalar ’’ eserinde yer alan, homerosun ‘’İlyada ‘’ ve ‘’Odyssea ‘’ destanlarında adı geçen, bazı dini inançlarda anılan hatta bazı tarih bilimcilerin Dionysos kültürünün Bektaşilik’in de kaynağını oluşturduğunu idda edilmiştir. Adına tiyatro şenlikleri düzenlenen, ‘theatron’ kelimesinin ve tiyatronun adına düzenlenen şenliklerle ilk ortaya çıktığı tanrı olarak da söylenilmektedir. Tiyatro insan ve yaşam bilimidir..İnsanı, insana yaşam ve değerlerini anlatan sanat’ dır. 27 Mart dünya Tiyatro Günü’nü anmadan önce tiyatronun kökenini, nasıl ortaya çıktığını, tiyatronun tanrısı Dionysos ‘u biraz anlatmak istedim. GEZGİN RUHLU DİONYSOS Dionysos, Lidya’nın altın topraklarından gelen, tanrılığından soyunup insan kılığına giren bir tanrıdır. İranın güneşten kavrulan kırlarını, medianın buzlu topraklarını, Saadet Diyarı Arabistan’ı ve tuzlu denizin kıyısında olan Asia’ yı güzel şehirleri , diyarları gezen üzümün suyunu bulup insanlara veren odur. Şarap insanlara günlük üzüntülerini unutturur, bu içki dertlilerin derdini avutur, onu içenleri tanrıya kavuşturur. ASİA’DAN GELDİM,YÜCE TMOLOSU AŞTIM Şarabı ve eğlenceyi seven Dionysos, gittiği yerlerde çoşkusunu insanlara yaşatmış, şarap ve sarhoşluğu insanların içinde yaşadıkları kalıplardan kurtardığı için Yunanca‘da ‘’ Eleuthos’’ hür, özgür, özgürlük sıfatı olarak da kullanılmıştır. Boğa boynuzlu Dionysos , dağlardan
#kültürkargası
4
dağları aşan davul ve kaval sesleriyle korolarında ezgileriyle bir araya getiren dağları konuşturmuştur. Şarap, doğa ve tiyatro tanrısı Dionysos, Tmolos (Bozdağ) , Paktanos (Sart Çayı)’da, Sardes ve Lidya uygarlıklarının olduğu bölgede yaşamıştır. ZEUSUN BALDIRINDAN DOĞDU Söylencebilim ve mitolojide Dionysos, Olimpia tanrılarında en çok adla anılan tanrıdır (Euhos, bakkilos, barmios).. Dionysos (dio :tanrı), nysos (efsanevi dağ) olarak bilinmektedir. Zeus, Semele ile evlenip birleşir, fakat Semele seviştiği zeusun gücüne inanmaz ve yıldırımla çarpılarak ölür. Zeus’da Semele’nin karnındaki çocuğu alır baldırına koyar ve ikinci doğumla zeusun baldırından çıkan Dionysos meydana gelir. Bu yüzden Dionysos; yaşam ve ölümün, sevinç ve yaşamın yani kısacası ikilemin tanrısıdır. Dionysos şenliklerinde insanlara çeşitli duyguları yaşattığı için komedya ve tragedyanın da yaratıcısı olarak kabul edebiliriz.
Dionysos’un gençliği, Adolphe Bouguereau DİONYSOS VE DOĞA Dionysos kültüründe ,İnsan ve doğa arasındaki ilişkide insanı doğa sırlarına erdiren şey güçtür. Yunanca’da ‘’ Mainazour ’’ ve ‘’Enthousrasmus ‘’, doğa gücüne ermek, tanrılaşmak anlamına gelir ve bunun yoluda şarap ve sarhoşluk olarak görülür.. Dionysos hem tanrı hem insandır, ilk önce bir doğa tanrısıdır. Topraktan fışkıran bitkileri ve bu bitkiler arasında insanı en çok etkileyenleri,yaşamına yön verenleri simgeler. Bitkileri ve doğayı canlandırır.. Anadolu, Mezopotamya ve Eski Mısır’da mevsimlerin değişimiyle tanrıların yaşamları canlanmıştır (Osiris, Adonis, Attis, tammuz ) gibi de dionysos doğanın mevsim mevsim değişmelerini de kişiliğinde simgeler . Dionysos bir değil, bütün bir insanlık halidir. Bu yüzden durgun değil
#kültürkargası
5
sürekli devinim, değişim halindedir. Evrensel yaşamın özellikle insanın beden ve ruhu aracılıyla yansıyıp oluşmasıdır. Euripidesin ‘’ Bakkalar ‘’ eserinde dionysos tanrısı çok sık geçmektedir, insanın doğayla birleştiren, ona cenneti yeryüzünde yaratan bir mutluluk olarak göstermektedir, tragedya da kahin teiresias bu mutluluğu da akıl yolu ile erişmenin çabalarını aramaktadır.. BEDENSEL ŞİİR VE THEATRON Antik Yunan mitolojisinde kimi zaman, Dionysos Şenlikleri’nin başlangıcı şubat ayının sonlarında diye başlar, şaraplar içilir, eğlenceler olurdu.. Esasında Dionysos hem ölümü hem de yaşamı simgeleyen tanırıdır. Kimi kaynaklarda dionysos şenliklerinin başlangıcı ocak ayında mart(9-13) ü olarak yani dionysos un doğuşunu oyunlarla canlandırılırdı, korolar la beraber ezgiler okunurdu. Lidya uygarlığında Peisistetos döneminde ise ozanlar arasında yarışmalar düzenlenir, koro yarışmaları gibi bedensel şiir gibi insanların kendilerini ifade ettikleri theatron kelimesinin ilk ortaya çıktığı eşsiz doğa güzelliğe sahip tmolos (bozdağ) ve paktonos çayın(sardes uygarlığında) da tiyatro sanatı böyle ortaya çıktığı tiyatro tarihçileri tarafından söylenilmektedir. Tiyatro,içinde bulunduğu toplumun siyasal ve kültürel özelliklerine bağlıdır. Tiyatro yaşamı, insanı göstermek zorundadır.Tiyatro, Çağın tanıklığını etmeli yaşamın gerçeklerini anlatmakla ve yorumlamakla görevlidir. Tiyatronun hiçbir baskı ve sansüre uğramadığı, hiçbir iktidar tarafından yasaklanmadığı ya da oyunun sakıncalı görülmediği tiyatro dolu, yaşam dolu, sanat dolu güzel günlere.. 27 Mart Dünya Tiyatro gününü, tiyatroya emek ve gönül veren tüm insanların güzel günlerini kutlarım. Euripidesin ‘’Bakkalar’’ tragedayasında ki bakkalar korosu:
Zeus un oğlu Dionysos, düşkündür sevincine şölenlerin ! Sever Dionysos barışı çocukları besleyip büyüten tanrıçayı.. O’dur veren zengine de fakire de kader dağıtan şarabın ferahlığını.. Sevmez dionysos cömert günlerin, gecelerin sevincine varamayan insanı. Uy aklın dediklerine, kapılma gurura ve derin düşüncelere inan en basit halkın inandığına, onun yaşadığı gibi yaşa… #kültürkargası
6
AİLEVİ
Necip Fazıl Say
Bazı babalar başını okşayıp sevmeyi öğretirler Bazı babalar gidip beklemeyi Bazı babalar bankaya borçlanıp derdi öğretirler Bazı babalar ölüp bayram sabahlarında mezarlıkları ziyaret etmeyi Bazı anneler var ellerinde dönmekten istifa etmiş bir dünya Bazı anneler var gözlerinde uçsuz bucaksız bir bahçe Bazı anneler var seslerinde en cahil kentin eğitim kurumu Bazı anneler var yanaklarında gözyaşı dediği bir okyanus Bazı anneler var azrail öldürmeyi onlardan öğrenmiş Bazı anneler var çocukluğunda öldürülmüş de gömülmemiş Bazı anneler de yok... sadece yok Baba parası karnı doyurur Baba şefkati gönlü Bizim karnımız değil gönlümüz aç Bilmiyorlar Çok kez oturduk da şefkat gemisini bekledik Baba denen limanda Neden gece geç vakitlerde geldiğimizi Bilmiyorlar Ve yorulmuyor onlar Uçaklar, vapurlar, makineler Annelerimiz, babalarımız da Akıllarında geçim sıkıntısı varken Gözlerinin önünden çocukları gitmiyorken Yorulmuyor onlar
#kültürkargası
7
BU TOPRAKLARDAN BİR
YAŞAR KEMAL GEÇTİ... SEVGİ ve SAYGIYLA ANIYORUZ...
“Dünyanın bütün kötülüklerine baş kaldır. Bazen senin iyiliğin başkasının kötülüğüne de olabilir. Kendi iyiliğine de baş kaldır…” #kültürkargası İnce Memed-1 8
DÖRT YOL AĞZI
Yalım Aydın
Arabesk dinleyen insanlar mı daha çok acı çekmiştir, yoksa dinlemeyenler mi? Metropolde yapaylık içinde yaşayanların hayatı mı daha güzeldir yoksa köyde samimiyet içinde yaşayanların mı? Yazarın sürekli soru sorduğu yazıları yazmak mı daha zordur yoksa okumak mı ? Tabii ki okumak daha zordur. Kafasındaki soru işaretlerini ortaya döken bir adamın yaptığı şey zor değildir. Ama başkasının kafasındaki soru işaretlerinin ortaya dökülmüş hali, seni bilmem ama bana korku veriyor. Aynı şeyler benim kafamda da yer edecek, içimi kemirecek korkusu bambaşka hem de ondan daha çok acı veren şeyler olmasına rağmen. Bir Şubat günüydü, sözlüklerde ‘’dört yol ağzı’’ olarak geçen yerin ortasında kalmış ve nereye yöneleceğimi bir türlü bilemediğim günlerden biriydi o gün. Seçenekler çoğaldıkça kararsızlığım artıyordu ve seçeneklerin artmasıyla ters orantılı olarak düşen doğruyu bulma ihtimalimin yanında, her şey gittikçe karmaşık bir hal alıyordu. Veya bunların hiçbirisi doğru değildi. Hem o günün ait olduğu ay da Şubat değildi ki zaten. Bir Mayıs ayıydı evet çok net hatırlıyorum. Hava güzeldi güneşliydi, insanın içinin kıpır kıpır ettiği havalardan biriydi. Kararsız değildim ve o dört yol ağzına çiçek dikmişlerdi. Çiçeklere basmayı sevmemem sayesinde kararsız değildim belki de.
#kültürkargası
9
CARETTA CARETTA
Çetin Kelleci
Dağların arasından süzülen hafif bir esinti, yeşil yaprakların hışırtısını sahile taşıyordu. Serinliğin keyfine bir an bile olsa varan ağaçlar, dünyanın merkezine doğru saldıkları köklerinde, yerin titrediğini hissettiler. Hemen ardından bir kükreme duyuldu. Dağların yamaçlarından çarpan ses aşağıya, sahile kadar ulaştı ama denizi aşamadı. Yer sallandı tekrar. Çelikten dişleri ve pençeleriyle bir canavar ağaçların arasından sahile doğru ilerliyordu bağırarak. Tek bir amacı vardı; güzel olan her şeyi yok etmek. Ağaçlar birbirlerine sesleniyorlardı. Kıyım yakındı, bunu seziyorlardı. Korkuyorlardı. Üstlerinden uçan bir martı olan biteni görmüş, müthiş bir hızla sahile uçmaya başlamıştı. Sahil halkına haber vermesi gerekiyordu. Çünkü sahil halkı dünyada yaşayan son temsilcileriydi türlerinin. Sahil halkı denizin derinliklerinde kendilerini akıntıya bırakarak yüzüyorlardı olan bitenden habersiz. Oyun oynuyorlardı henüz genç olanlar. Yaşlı ve bilge olanlar ise derin bir sessizlikle muhabbete dalmışlardı. Güneş yavaş yavaş ışığını denizden çekmeye başladığından gençler su yüzüne çıkmaya başlamışlardı. Tam o sırada martı nefes nefese suya daldı. Anlattı olan biteni. ‘Kaçın’ dedi. Genç olanlar telaşlandılar, daha çok korktular. Hızla yüzdüler yaşlıların yanına. Anlattılar durumu. Yaşlıların bir tanesi ‘kaçalım hemen’ dedi. Diğeri ‘savaşalım!’ diye diye bağırdı. Yüzünde yara olan umutsuzca güneşin son ışıklarına doğru kafasını çevirdi. Neyin geldiğini gayet iyi biliyordu. Yüz yıl önce henüz daha yeni olgunluğa erişmiş iken karşılaşmıştı bu canavarla ilk kez ve yara savaşırken olmuştu yüzünde. Düşünüyordu. Hızlı karar vermesi gerekiyordu. Karada canavara karşı şansları olmadığını biliyordu. Ama henüz doğamamış olanları kurtarmaları gerekiyordu. Haber saldı dalgalarla kumsala. Canavarı ne yapıp edip oyalasın diye tüm doğayı çağırdı savaşa. Son fertlerini kurtarmalıydı. Buna mecburdu. Hızla sahile yüzmeye başladı. Canavar kumsala ilk adımını atmıştı kocaman ayaklarıyla. Savaş ilk o zaman başlamıştı. Rüzgar denizden esmiş, yengeçler siper olmuştu doğmamışlara. Kumsal hareket etmeye başlamıştı. Rüzgarın hızıyla sahildeki bütün kumlar bir olmuş canavarın üstüne çullanmıştı ama yetmemişti. Canavar eskisinden daha kuvvetliydi. Pençelerini yeni bilemişti. Bir adım daha attı önüne gelen kumları pençeleriyle dağıtarak. Denize doğru kükredi. ‘Benim’ dedi, ‘ Buranın yeni efendisi benim’. Kumsal titredi. Bir daha canavara yeltendi kumlar tüm güçleriyle. Ama canavar yine tek bir hamleyle dağıtmıştı kumu. Yengeçler kendilerini canavarın önüne atıyorlardı daha yavaş ilerlesin diye.
#kültürkargası
10
Kadim olacak olanları korumaları gerekiyordu. Onlar olmazsa kendileri de olmayacaktı, bunu biliyorlardı. Kumsal dayanamadı üstünde olup bitene, yiten yengeçlere. Yer yarıldı. Kumlar canavarın ayaklarını kavrayıp aşağıya doğru çekmeye başladılar tüm güçleriyle. Canavar kuma saplandı kaldı. Şimdilik etkisiz hale gelmişti. Bir süre sonra canavarın sahipleri onu saplandığı yerden çıkarmaya geldiler. Çıkarıp geldikleri yöne geri götürdüler. Tekrar savaşa hazır olana kadar dinlensin diye. Yaralı Yüz sahile vardığında manzara korkunçtu. Doğmamışlara bir şey olmamıştı ama ağaçlar devrilmiş, yengeçler ölmüş, kumsal kana bulanmıştı. İç çekti. Olan biteni izlemekten başka yapacak bir şey yoktu. Ağaçların arasından sahil yolunun girişine doğru çıktı yavaşça. Olan bitenler insanlar tarafından duyulmuştu. Ateş yakmış insanlar yolun başında bekliyordu. Sahil hakkında konuşuyorlardı. Sahil halkının korunması gerektiğini söylüyorlardı. Sahile kimseyi sokmayacaklarını konuşuyorlardı. Sinirliydiler insan olanlar canavarın sahiplerine. Yaralı Yüz buna anlam veremiyordu.Kendilerini yok etmek isteyen, canavarı gönderen insanlardı. Onları korumak isteyen, bunun için mücadele eden, gerekirse canavarla savaşacak olan da insanlardı. İnsan nasıl bir canlıydı. Bir kısmı kendileriyle birlikte hayat sürebilir iken, o bölgede bile yaşamayanlar nasıl olur da ağaçları, yengeçleri, kendi ırkını, doğayı katletmek isterdi. Bu yüz sene önce de böyleydi. Anlam veremedi. Duydukları arasında sevindiği tek şey, canavar bir süre giremeyecekti sahile. Şimdilik güvendeydiler. Sonrasını bilmiyordu ama yer yüzündeki son evlerini, son nefesine kadar koruyacaktı. Bunu biliyordu.
#kültürkargası
11
8 MART GÜNEŞİ Sen çok deniz aştın mart güneşi Çok toprak ılıttın Ekinlere kımıl düştüğünde Duymadın mı çığlıkları Soğuk vurduğunda meyveleri İniltileri Sözcükler boğuyor beni Sen çok kadın gördün mart güneşi Savaşta direneni, işkencede öleni Rosa Lüksemburg’un moraran bedenini Karadeniz’de kum çekenleri Ağ örenleri Sarı sıcakta pamuk toplayanları İncir işleyenleri Tarlada tezgahta doğuranları Sözcükler yetersiz, sözcükler katı Sen çok ülke gördün mart güneşi Sen çok kadın gördün Yoldaşlarıyla grev yapanları Eşitlik türküsü çağıranları Dur ve tanığım ol şimdi Dur ve tanığım ol mart güneşi Hindistan ekmeğiyle besleniyor Amerikan bifteği Kokakolayla vuruluyor Afgan bebekleri Dur ve tanığım ol Kutlarken 8 Martı dünya kadın emekçileri Söz veriyorum Tüm dünyada ödenene kadar alın teri Susmayacağım Sözcükler boğsa da beni #kültürkargası
Sennur Sezer
12
GÜZ TÜRKÜLERİ
Kazım Başer
Bir cızırtı koptu, ilk sesiydi bu gezginin. Herkes alışıktı oysa bu sese, bir o garipsedi her şey gibi kendi sesini de. Orkestranın bir parçası, nefesiydi ve bunu zamanla anlayacaktı. Ayakları vardı, kanatları ve antenleri. Yavaş yavaş tanıdı kendini, çevresini. Günler günleri kovaladı ve kendi türkülerini söylemeye başladı. Öğrendikleri yetmedi, sonunda küçük karabalık misali düştü yollara. “Gezgin” adını da kendi taktı kendisine. Konduğu her ağaçta, her çalıda türkülerini söyledi, sazını çaldı. Söylediği türkülere karşılık gittiği yerlerde ona yiyecek, içecek veriyorlardı. Her zaman şansı yaver gitmiyordu ama genel olarak aç kalmadan hayatını sürdürebiliyordu. Dünyaya geldiğinden beri birçok çiçek, böcek, ağaç ve hayvanla tanışmıştı; fakat hala tanışmadığı birçok tür vardı. Türkülerini her yerde söyleme isteği diğer canlılarla tanışma isteği ile birleşince gezgin olmaktan başka şansı yoktu. Bir gün bir ağacın dalında ağzında bir türkü mırıldanırken alt dallardan birinde hızla yürüyen küçük canlılar gördü. Selam vermek istedi ama bir türlü sesini duyuramadı onlara. Bu küçük canlılar o kadar hızlı ve çoktular ki gezginin başı döndü. Gezginin bu halini gören çekirge durumu anlayıp gezginle sohbete başladı: “Karınca onlar, seni fark etmediler sanırım.’’ dedi gezgine. Gezgin ise: “Fark etmemeleri imkânsız, en az beş kere seslendim onlara.’’ dedi. Çekirge, gezgine karıncaları anlatmaya başladı. Kral karıncadan habersiz su bile içemediklerini, hayvanlar âlemi kitabında karıncaların çok çalışkan olduğu ve bu sayede hiç aç kalmadıklarının yazılı olduğunu söyledi. Gezgin önce durumu anladığını düşünürken daha sonra gökyüzüne süzülen bir kuşa baktığı anda aklına bir soru takıldı: Peki bu karıncalar ne için yaşıyordu? Onları anlamaya, onlarla konuşmaya çalıştı bir süre. Havalar da iyiden iyiye sıcaklığını yitirmeye başlamıştı. Çabalarına rağmen neredeyse hiçbiriyle konuşamadı. #kültürkargası 13
Kendince düşündü düşündü ve onların çalıştığı yere yakın bir dala konup çıkardı sazını sözünü, onlara türkü söylemeye başladı. Bu türkü diğerlerinden farklıydı. “ dım dım dım uzak diyarlardan geldim günlerce uçtum, türküler söyledim aldığım nefesi size getirdim dım dım dım arkadaş olalım paylaşalım hep birlikte nefes alalım” Türküyü dinleyen karıncalar birden duraksadı ve hepsi yüzünü gezgine dönmüştü ki, arkalarından kral karıncanın sesi duyuldu: “Ne duruyorsunuz çalışsanıza!” Kralın sesini duyan karıncalar işlerine döndü. Gezgin bir an bile olsa karıncalara sesini duyurabildiği için çok sevinmişti. Gezgin, karıncalarla dost olmak için onlara her gün yeni yeni türküler söyledi. Sonunda yaz bitti, güz geldi. Gezgin tabi ki yoktu artık, ağustosa kadar yaşıyordu cırcır böcekleri ama karıncaların ağzında gezginin türküleri söylenmeye devam etti.
#kültürkargası
14
BİR KARPUZ KABUĞUNDA YOKSULLUK MESELESİ
Mervenur Daşar
Yağmurlu bir gündü ve adam işten çok geç çıkmıştı.Kendi kendine durmadan söyleniyordu .Zaten işini de sevmiyordu.Peki o zaman bu işi neden yapıyordu? Çünkü evliydi(!) Peki neden evliydi? Oysa hiçbir zaman evlenmek istememişti. Yürümeye devam etti. Islanan ayaklarına bakarak kaldırım taşlarının arasından paçalarına sıçrayan sulara aldırmadan düşündü. Aslında paçarları kadar ıslaktı düşündükleri de. O an bir resim sergisi çarptı gözüne ve sergiye giriverdi. Kendisi için küçük bir incelik yaptığını düşündü(!) şöyle hızlıca bir turladı. Etrafa bakındı ama sergideki resimlerden çok kendini sorguladı her bir portrede.Sergiden koşarak çıktı,otobüse son anda yetişti. Eşi evde onu yemeğe bekliyordu. Şimdi bir sürü söylencekti. Hem çok ıslanmıştı hem de çok geç kalmıştı. Sergiden çıktıktan sonra otobüste düşündü.keşke bir resim sergisinde bir portre olsaydı aslında portreyi okumanın türlü yolları olsaydı. Görünen değişmez olsaydı ama ona her defasında çok farklı bir gözle bakılsaydı.Portreler gibiydi adamda olduğu yerde duramıyordu,her defasında anlaşıldığını zannediyordu ve değişiyordu. Üstelik anlasalar bile adamda portre gibi hiç bitmeyen bir yolculuktu. Hay aksi az kalsın ineceği durağı kaçıracaktı. Otobüs durdu ve yavaşça indi. Hep yürüdüğü yollarda yürüyordu her gün görüğü insanlara bakıyordu ama sanki bir şeyler hep eksikti bu ömrü onun değilmiş gibi sokağın bir kenarına bırakmak istiyordu.Yapamıyordu çünkü evliydi(!) Eve iyice yaklaştı bahçe kapısından girdi üstünü başını düzelti biraz. Yavaşça kapıyı tıklattı. Eşi kapıyı açtı ve ‘Çok geç kaldı bey sudan çıkmış balığa dönmüş hemen içeri giriver.’ dedi. Sonuçta adam iri bir balıktı.. Karısı adamın paltosunu aldı.Adam da ayakkabılarını çıkarmaya başladı. Ayakkabılarını çıkarınca iki çorabının farklı renkte olduğunu gördü.O an adamın içinden, çoraplarının bile eşini bulamadığı şu dünyada kendi ruh eşini nasıl bulabilirdi ki insan? Sahi çorapların eşine ne olmuştu? Belki kaybolmuştu,belki karısı yıkamayı unutmuştu,belki de çorap çekmecesinde diğer eşinden habersizce bekliyordu. Adamda çekmecede diğer eşini bekleyen çoraptı zaten bu dünyada. Kadın: ‘Bey üstünü çıkarmadın mı hala?’ dedi. Adam: ‘çıkarıyorum hanım’ dedi. Alelacele üstünü çıkardı. Sofraya geldi. Bir sofraya baktı bir karısına baktı bir şey söyleyecek oldu sonra vazgeçti. Adam durmadan saatine bakıyordu adam aslında saatine değil çok uzaklara bakıyordu.Uzakları yaşamak istercesine bakıyordu her defasında.
#kültürkargası
15
.Kadının gözleriyse sürekli adamın üstündeydi. Kadın : ‘çorbanı içeyecek misin bey’ dedi. Adam irkilerek:’hayır içmiyorum’ dedi. Adam bir önündeki sofraya baktı bir de çorbaya baktı. Ne kadar da yok(sul) bir sofra diye düşündü. Sofrada sadece bir parça ekmek ve çorba vardı.Adam düşündü bu yok(sul)luk içinde var olmak için bu kadar didinmesine kendi kendine hafifçe tebessüm etti. Kadın:’ tekrar sordu içemeyecek misin bey ?’. Adam:’ içmiyorum hanım hadi sofrayı kaldırıver’ dedi. Kadın sofrayı toplarken adamda kafasını toplamaya çalıştı ama kadın sofrayı çok sesli topluyordu ve bir türlü odaklanamıyordu. Sakince bekledi karısı işini bitrince kendi yoksulluğunu düşünmeye devam etti. Adam neden kendi hayatından yok(sul)du? Düşündü,düşündü,düşündü ama bir türlü cevaplayamadı. Neyseki o ara eşi çay getirdi çayını içip öyle düşünecekti. Çayını yavaşça içti. Elindeki çay bardağı tamamen boşalınca bardağa baktı uzun süre. Adam da boş çay bardağıydı biraz sanki. Bomboştu hayattandan da kendinden de bir beklentisi kalmamıştı öylece eksik unutkan kalakalmıştı. Öyleyken böyle oluvermişti. O sırada kadın boş çay bardağını almaya geldi adam yavaşça uzattı ve ekledi. Hanım ‘yatağımızı açta yatalım artık ‘dedi.Kadın ‘tamam bey ‘dedi. Adam karısına uzun uzun baktı. Neden sevemiyordu bu kadını upuzun simsiyah saçları, yemyeşil gözleri ,bembeyaz bir teni vardı oysa. Yoksa bir çocukları olmadığı için mi? Hayır sebebi bu değildi. Adam seneler önce kalbini ve ruhunu bir başkasının avuçlarının içine bıraktığından bu kadına verebilecek bir kalbi ne de bir ruhu vardı. Aradan geçen yıllara rağmen adam ruhunun çöplüğünde hala yoksuldu.O an karısı : ‘bey hadi açtım yatağımızı yatalım’ dedi. Adam: ‘tamam hanım’dedi. Yatağına doğru yürürken ah Mücella nerelerdesin diye iç geçirdi.yatağa girince sadece Mücellayı düşündü nerelerdeydi? napıyordu? evli miydi? çocukları var mıydı? varsa ne kadar güzel bir anne olduğunu düşündü. Birden dönüp yanında yatan kadına baktı. Mücella’nın yokluğunda sıkıca sarılıp uyumaya çalıştı.Her nefes alışta daha sıkı sarıldı kadının bedenine. Eşine sarıldığını bilse de ruhunun Mücellanınkiyle bütünleşmesini istercesine.
#kültürkargası
16
DİLEKÇE Sokağımsan Ben anahtarı çevirdiğim zaman Kapanan evin kapısı değil, Senin kapın olsun açılan.
Cemal Süreya
Adresimsen, Mektuplarım doğru dürüst gelsin; İki kişi telefonla konuşurken Olmayalım hemen üç kişi. Kentimsen, Başka kentler de girsin araya; Daha bir sevinçle katılayım, Şenliğimsen. Herşeyi yaz tarihimsen, Ama her bir şeyi; Dilimsen, Sen de koru biraz dilliğini. Düşüncemsen, Kızkardeşim pencereyi açsın; Sorguçlu bir ışık aracılığıyla Günyenisi dolsun içeri. Uzat saçlarını Frigya, Yarimsen, Yurdumsan; Söz ver Anadolu.
#kültürkargası
17
BİRÇOK ŞEY ve HER ŞEY Kaan Saç
Birçok şeyden hep daha az olan Her şeyden fazla olmaya başladığında Değişen kendimiz olacağız Değiştiğini sandığımızsa hep dünya kalacak. 14.05.2013
#kültürkargası
18
Bugünün Türkiye’sine ithafen...
Aykırı Karga Fanzin
Picasso-Guernica
19
#kültürkargası
Aykırı Karga- #kültür kargası
@aykirikarga aykirikargailetisim@gmail.com