Atölye Patika Sezai Ömer Madra Çorbacı Turgut Usta Zeytinyağı ve Sabun Fabrikaları Zeytini Çizenler/Sliman Mansour
ÖZEL SAYI
AYVALIK, TABİAT PARKI’NIN VE ZEYTİNLİK ALANLARININ BETONLAŞMASINA HAYIR DİYOR
HABERLER 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde hizmete girdi
AYVALIK’TA BİR İLK... ÇOK AMAÇLI SOSYAL HİZMET MERKEZİ AÇILDI
E
vde Sağlık, Evde Bakım, Hasta Nakil hizmetlerinin yanı sıra Yaşlı Bakım Evi, Engelli Eğitim Merkezi gibi farklı birimler aracılığıyla hizmet veren ve etkinlik alanını her geçen gün genişleten Ayvalık Belediyesi Sosyal Yardım İşleri Müdürlüğü, ‘insan odaklı’ belediyecilik anlayışı doğrultusunda bir ilki daha gerçekleştirdi. Eski Vergi Dairesi karşısında bulunan ve daha önce Sağlık Ocağı olan bina çok amaçlı bir sosyal hizmet merkezine dönüştürüldü. Ayvalık Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü ekipleri tarafından elden geçirilerek bütünüyle yenilenen ve içinde Erken Doğmuşlar Konuk Evi, Özel Çocuklar Eğitim Evi ile Kadın Danışma Evi’nin yer aldığı merkez, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde açıldı. Açılışa Kaymakam Namık Kemal Nazlı, Belediye Başkanı Rahmi Gençer, Sosyal Hizmetler Müdürü Aydın Birdar, Turizm Müdürü Yasemin Gençer, Cazım Nuri Erman’ın torunu Ruhsar Erman, gazeteci-yazar Bekir Çoşkun, CHP Balıkesir İl Başkanı Ender Biçki, CHP Ayvalık İlçe Başkanı Ahmet Toker, Belediye Meclisi üyeleri ve aşırı
yağışa rağmen büyük bir kalabalık katıldı. Tören, Başkan Yardımcısı Gökay Bacan’ın açılış konuşmasıyla başladı. Bacan, “1988 yılında belediyemize ait arazi üzerinde hayırsever Cazım Nuri Erman tarafından yaptırılan bina 2014 yılına kadar Merkez Sağlık Ocağı olarak hizmet verdi. Sağlık ocağının başka bir yere taşınması sonrası belediyemize teslim edildi. Yaklaşık iki ay önce de Belediye Başkanımız Rahmi Gençer’in talimatıyla bu atıl binayı görkemli bir komplekse dönüştürdük” dedi.
KADINLARIN GÜÇLENMESİNE DESTEK OLACAK KADIN DANIŞMA MERKEZİ İÇİN RAHMİ GENÇER’E VE EKİBİNE ÇOK TEŞEKKÜR EDİYORUZ
A
yvalık Bağımsız Kadın İnisiyatifi adına söz alan Nebahat Dinler, Ayvalıklı kadınlar için bu 8 Mart’ın ayrı bir önemi olduğunu belirtti
Sakarya Mahallesi’nde, eski Vergi Dairesi’nin karşısında bulunan ve Ayvalık Belediyesi’nin çok amaçlı bir sosyal hizmet merkezine dönüştürerek 8 Mart 2017 günü hizmete açtığı binayı bundan 30 yıl önce hayırsever iş adamı Cazım Nuri Erman yaptırmıştı.
2
ve “Bugün, biz kadınların hak arayışlarından biri gerçekleşiyor. Ayvalık Belediyesi, kadına yönelik şiddetle mücadelede yerel yönetimlerin üzerine düşen sorumluluklardan birini yerine getirdi ve kadınların güçlenmesine destek olacak ‘Ayvalık Kadın Danışma Merkezi’miz hizmete açılıyor. Uzun zamandır dile getirdiğimiz bu talebimiz karşılandığı için mutluyuz. Bu nedenle Belediye Başkanımız Sayın Rahmi Gençer’e ve çalışma ekibine çok teşekkür ediyoruz” dedi. Bir insan hakları ihlali olan kadına yönelik aile içi şiddetin, gelir ve eğitim düzeyi ne olursa olsun tüm dünyadaki ve ülkemizdeki kadınların ortak sorunu olduğunu vurgulayan Dinler sözlerini şöyle sürdürdü: “Şiddet her kesimde ve her yörede yaygın olarak görülmektedir. Kadına yönelik şiddetle baş edebilmek için kararlı bir mücadele gerekiyor. Hedefimiz, kadına yönelik şiddetin nedenleriyle birlikte ortadan kaldırılması, Ayvalık’ta yaşayan her sosyal kesimden kadının korunması, desteklenmesi ve güçlendirilmesi olmalıdır. Fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik
şiddete maruz kalan, dışlanmaya ve ayrımcılığa uğrayan kadınlara; hukuksal, psikolojik ve sosyal danışmanlık hizmeti vererek, dayanışma sağlayacak olan Kadın Danışma Merkezi ile kadınlar artık çaresiz kalmayacaklar. Merkezimiz, Körfez’de hizmet üreten tek kurum olarak yapacağı farkındalık ve eğitim çalışmalarıyla da bu evrensel sorunun çözümüne katkı sağlayacaktır. Merkezin faaliyetlerine, yıllardır bu alanda çalışan, mücadele veren Ayvalık Bağımsız Kadın İnisiyatifi olarak her türlü desteği vereceğiz.”
BÖYLESİNE GÜZEL BİR KENTE VE SESİMİZE SES VEREN BÖYLESİNE DUYARLI BİR BAŞKANA SAHİP OLDUĞUMUZ İÇİN ÇOK ŞANSLIYIZ
A
çılışta, kısa bir konuşma yapan Kent Konseyi ile Kadının Sosyal Hayatını Araştırma ve İnceleme Derneği (KASAİD) Ayvalık Şube Başkanı Filiz
3
Karayelli de tüm kadınların 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutladı. Bir gün önce geçirdikleri trafik kazasında yaşamların yitiren Türk Metal-iş Sendikası üyesi yedi emekçi kadın için rahmet dileyen Karayelli, “Bugün burada çok mutlu bir olayı kutlamak için bulunuyoruz. Göreve geldiği günden itibaren Türkiye çapında ses getiren sosyal projelere imza atan Belediye Başkanı Rahmi Gençer ‘dezavantajlı’ kesimlere verdiği hizmetlere bir yenisini daha ekliyor. Bizler, böylesine güzel bir kente ve sesimize ses veren böylesine duyarlı bir başkana sahip olduğumuz için çok şanslıyız” dedi.
ÇOK ÇALIŞIYORUZ VE ARTIK AYVALIK BELEDİYESİ’NİN NELER YAPTIĞININ BİLİNMESİNİ İSTİYORUZ
K
arayelli’den sonra kürsüye çıkan Rahmi Gençer konuşmasının başında açılışa katılanlara teşekkür etti. “Kadınlarımız bu merkezin açılması için 2 binden fazla imza topladılar ve dört ay önce bize getirdiler” diyen Gençer şunları söyledi: “Biz de daha önce verdiğimiz sözü yerine getirdik. Şimdi merkezin içini doldurma görevi, belediye ile el ele vererek, kadın derneklerine ve bütün STK’lara düşüyor. Keşke 8 Mart hiç kutlanmasa diyorum. Bizim ülkemizde birçok batı ülkesinden daha önce bu haklar verilmiş. Ulu Önder, çok önceden, 1917’lerde geleceği görmüş ve ‘Bir ülkenin kadınları aydınlanmazsa, o ülke kalkınamaz!’ demiş... Kadın annedir, hepimizi bir anne yetiştirdi. Ulu Önder bunu her yerde, her fırsatta dile getirdi. Ama geldiğimiz noktada ben çok üzgünüm. Günümüzde ne yazık ki kadına eski değeri verilmiyor. Örneğin, bir belediye ‘evlenme seti’ adı altında bir set dağıtıyor. İçinde bir de kitap var. Kitapta kadının nasıl dövüleceği anlatılıyor. Bu çok yanlış. İslamiyet’te de kadının yeri erkeğinin yanındadır. Dinimiz saptırılmamalı. Kadınlarımızın hak ettiği değer bu değil. Onun için ben ‘Hayır!’ diyorum. Bu siyasi bir konuşma değil, kalbimden geleni söyledim.” Gençer, sözlerinin sonunda merkezin açılışından duyduğu mutluluğu dile getirdi: “Ayvalık Belediyesi olarak biz misafiriz, asıl ev sahiplerimiz büyüklerimizdir. On beş özel çocuğumuz var; onları her gün evlerinden alıyoruz ve onlar da bu merkezde olacaklar. Çok değerli müdürleri ve öğretmenleri var. Ayrıca her gün 350 kişiye yemek veriyoruz. Kırk ayrı evimize yemek yardımı
4
yapıyoruz. Her hafta 100 vatandaşımıza evde bakıyoruz. İki ambulansımız var, hasta nakil aracımız var. 24 saat görev başındayız. Bunun yanında sokaklardaki can dostlarımızı da ihmal etmiyoruz. Köpek çiftliğimize önem veriyoruz. Evet, çok çalışıyoruz ve artık Ayvalık Belediyesi’nin neler yaptığının bilinmesini istiyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi’ne yakışan sosyal demokrat belediyeciliğin gereklerini yerine getirdiğimize inanıyorum. ‘Ama’lı, ‘fakat’lı olmayan, eşit bir dünyada yaşamak umuduyla, herkesi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.” Konuşmaların sonunda, merkezin onarım ve değişikliklerini gerçekleştiren inşaat mühendisi Onur Satıcı, müteahhit Mehmet Topal ve Yücel Demir’e plaket verildi. Belediye Başkanı Rahmi Gençer ve Cazım Nuri Erman’ın torunu, diş hekimi Ruhsar Erman
Yaşlı bakım evi binasının yerinde yeni yapılacak gençlik merkezinin bir salonu satranç çalışmalarına ayrılacak
GELENEKSEL YENİ YIL SATRANÇ TURNUVASI’NA 100’Ü AŞKIN LİSANSLI SPORCU KATILDI
A
RAHMİ GENÇER: AYVALIK’IMIZDA HERKESİN FIRSAT EŞİTLİĞİ İÇİNDE YAŞAMASI GEREKTİĞİNE İNANIYOR VE BUNU GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN ÇALIŞIYORUZ
"K
onum olarak Ayvalık’ımızın en güzel noktalarından birinde yer alan yeni çok amaçlı hizmet binamız son derece modern ve güzel oldu. Göreve gelirken amacımız toplumun her kesimine dokunmaktı. İlk olarak çocuklarımıza dokunduk ve Zeytin Çekirdekleri projemizi hayata geçirdik. Evde Bakım Hizmetleri ile beraber, yardıma ihtiyacı olan vatandaşlarımıza dokunduk. Ambulanslarımızı düzenleyerek, onların büyükşehirlere ulaşımını sağladık. Bu sayede gerekli gördüklerinde tedavilerini büyük hastanelerde yaptırabiliyorlar.
çılış hamlesini Namık Kemal Nazlı ile Belediye Başkanı Rahmi Gençer’in birlikte yaptığı ve İsmet İnönü Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen geleneksel Yeni Yıl Satranç Turnuvası çekişmeli geçti. Başkanı Gençer, açılış sırasında yaşlı bakım evi binasının yerinde yeni yapılacak gençlik merkezindeki bir salonun satranç çalışmalarına ayrılacağı müjdesini verdi.
Ayvalık Satranç Spor Kulübü ve TSF Ayvalık Temsilciliği’nin düzenlediği turnuvaya Ayvalık Belediyesi, Milli Eğitim ve Gençlik Hizmetleri ile Spor müdürlükleri destek verdi. Toplam 109 lisanlı satranç sporcusunun katıldığı turnuvada hakemlikleri Mehmet Ali Beşbudak, Sami Akyüz, Zafer Yaşar ve Nahil Filiz üstlendi. İsmet İnönü Kültür Merkezi’ndeki turnuvada Minikler kategorisinde Alper Batuhan Aksoy birinci olurken en iyi kız sporcu ödülünü Nazlı Mutlu aldı. Küçükler kategorisinde Ada Akdeniz Alkan birinciliği elde etti. Bu kategorinin en iyi kız sporcusu ise Ecrin Tuanna Engel oldu. Turnuvanın Yıldızlar kategorisinde Kerem Adanan Betik birinci olurken, en iyi kız sporcu Pınar Özdemir seçildi. Gençler kategorisinde birincilik ödülünü Orkun Efe Alumert kazandı. Ayvalık Satranç Kulübü Başkanı Nahil Filiz turnuva sonrası, katılan sporcular ve antrenörlerin yanı sıra velilere de teşekkür etti. Satranç sporunu Ayvalık’ta geliştirmek için kulüp olarak çalışmaya devam edeceklerini vurgulayan Filiz, tüm satranç severleri 9-10 Nisan tarihlerinde yapılacak 23 Nisan Satranç Turnuvası’na davet etti.
Bu kez üç güzel hizmetimizi tek bir merkezde topladık. Seçimden önce de sonra da söz verdiğimiz, Kadın Danışma Merkezi’mizi hayata geçirmenin mutluluğu içindeyiz. Ayrıca, özel çocuklarımız daha modern bir ortamda eğitim görecek, yaşlılarımız daha iyi koşullarda misafirimiz olacak. Onlara yaşlı gözüyle bakmadığımızı da belirtmek istiyorum. Bizden tek farkları bizden önce doğmuş olmaları. O nedenle isimlerini de 'erken doğmuşlar' olarak koyduk. Ayvalık’ımızda herkesin fırsat eşitliği içinde yaşaması gerektiğine inanıyoruz."
5
Ayvalık Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü’ne bağlı 11 ayrı ekip çalışıyor
YOL ONARIMLARI FARKLI NOKTALARDA ARALIKSIZ DEVAM EDİYOR
150 EVLER MAHALLESİ
Mahalle sakinlerinin isteği üzerine Fen İşleri Müdürlüğü ekipleri çalışma alanına 150 Evler Mahallesi Vakıflar arazisi çevresini de dahil etti..
CUNDA ADASI Mevlana Caddesi ve Cunda arka deniz mevkiinde iki ayrı ekip görev aldı.
HAMDİBEY MAHALLESİ Onarım çalışmaları aralıksız bir şekilde devam ediyor.
HAYRETİNPAŞA CAMİİ ÇEVRESİ Yağışların azalmasının ardından çalışmalar hız kazandı.
KÜÇÜKKÖY MAHALLESİ BADAVUT MEVKİİ Ayvalık Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü ekipleri bölgedeki çalışmaların sonuna geldi. Belediye Başkanı Rahmi Gençer, Fen İşleri Müdürlüğü ekiplerinin ilk defa bu kadar farklı noktada çalıştığını belirtti ve yol yapım atağının devam edeceğini söyledi. Gençer’in verdiği bilgiye göre, ekipler faaliyetlerine Altınova Mahallesi’nde devam edecek.
Atatürk 1934 yılında Ayvalık’a bu caddeden geçerek geldi
A
13 NİSAN CADDESİ BÜTÜNÜYLE YENİLENİYOR
yvalık Belediyesi yol onarım çalışmalarında sıra 13 Nisan Caddesi’ne geldi ve Fen İşleri Müdürlüğü ekipleri caddede çalışmalara başladı. Belediye Başkanı Rahmi Gençer, konuyla ilgili şunları söyledi: “Ayvalık’ın en eski ve gözde yerlerinden olan 13 Nisan Caddesi, aynı zamanda Mustafa Kemal Atatürk’ün 1934’te Ayvalık’a geldiği yol olması nedeniyle de apayrı bir öneme sahiptir. Zaten adını da buradan alıyor. Bunun yanında, pek çok Yeşilçam filmi ve televizyon dizisi de bu cadde üzerinde çekildi. Dolayısıyla, burası bizler için Ayvalık’ın en özel köşelerinden biridir. Bu nedenle en kalıcı çözümü ürettik ve caddeye granit taş bordür yapmaya karar verdik. Bu çalışmaları yaz mevsimine kadar bitirmeyi öngörüyoruz.”
6
Toplam altı ayrı ekip görev başında
A Yaz mevsiminde çocuklar için yenileri planlanıyor
ALTINOVA VE CUNDA’DAN SONRA SARIMSAKLI’DA DA ÇOCUK PARKI YAPILDI
A
yvalık Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü, çocuk oyun parkları yapımına hava koşulları izin verdiği sürece devam ediyor. Son olarak, Sarımsaklı’da, luna park karşısındaki, büyüklüğü beş yüz metrekareyi bulan alana park kuruldu. Daha önce yapılan oyun parklarında olduğu gibi, burada da sağlığa zararlı maddeler içermeyen, tamamen doğal malzemeler kullanıldı.
PARK VE BAHÇELER MÜDÜRLÜĞÜ BAHAR HAZIRLIKLARINA HIZ VERDİ
yvalık Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü, çocuk oyun parkı, mahallelere yaşam alanı kurma gibi faaliyetlerinin yanı sıra kentimizin çeşitli yerlerindeki ağaçların bakımlarını da sürdürüyor. Müdürlüğe bağlı ekipler, bakım çalışmalarına Cumhuriyet Meydanı ve Askerlik Şubesi karşısındaki palmiyelerden (yalancı hurma) başladı. Bu hizmet, belli bir program çerçevesinde Ayvalık genelinde devam edecek. Konuyla ilgili görüşlerini belirten Ayvalık Belediye Başkanı Rahmi Gençer, “Park ve Bahçeler Müdürlüğümüz budama, çim biçme, palmiye budama, oyun parkları kurma ve refüj düzenleme olmak üzere toplam altı ayrı ekiple görev başında. Ayvalık yemyeşil bir kent ve bu yeşili korumanın yanı sıra, üstüne daha fazlasını eklemek konusunda kararlıyız. Çalışmalarımız doğaya uyumlu bir şekilde devam edecek” dedi.
Çocuk parkları hakkında bilgi veren Belediye Başkanı Rahmi Gençer, “Parklarımızın yapılış takvimini merak eden ve sıranın ne zaman kendi mahallelerine geleceğini merak eden çocuklarımız ve ailelerimiz olduğunu biliyorum. Onların bu haklı heyecanının farkındayım. Altınova mahallemiz ve Cunda adamızdaki parkların yapımını tamamladık. Yaz mevsiminde çocuklarımız için yepyeni oyun parkları planlıyoruz. Oralarda güvenle oynayabilecek ve zaman geçirebilecekler” dedi.
7
Büyük ilgi gören program üç buçuk saat sürdü
U
‘HALK ARENASI’ AYVALIK’TAN CANLI YAYINLANDI
ğur Dündar’ın sunduğu ve Halk TV’de canlı olarak yayınlanan ‘Halk Arenası’ adlı program Küçükköy Cumhuriyet Kültür Merkezi’nde 17 Şubat günü gerçekleştirildi. Belediye Başkanı Rahmi Gençer’in yanı sıra kalabalık bir topluluğun izlediği programın konukları CHP İzmir Milletvekili Aytun Çıray,
Sorunları dinledi, bol kazançlı günler diledi
RAHMİ GENÇER PERŞEMBE PAZARI’NI GEZDİ
B
elediye Başkanı Rahmi Gençer, bahar habercisi günlerin kendini göstermesinden de yararlanarak, Zabıta Müdürü Hasan Narin ve Pazarcılar Odası Başkanı Elmas Özmen’le birlikte Perşembe Pazarı’nı ziyaret etti. Uğradığı tezgâhlarda pazarcı esnafıyla sohbet eden ve sorunlarını dinleyen Gençer, hepsine bol kazançlar diledi. Gençer ve beraberindekiler vatandaşlarla da konuşarak farklı konulardaki görüş, dilek ve önerilerini aldı.
gazeteci-yazar Sabahattin Önkibar ve ‘Halkın Avukatı’ olarak tanınan Murat Ergün’dü. Üç buçuk saat süren programın ardından, Rahmi Gençer, Halk Arenası’nı ağırlamaktan duydukları mutluluğu dile getirdi ve Cumhuriyet Kültür Merkezi’ni dolduran Ayvalıklılara teşekkür etti.
Üst üste 4. kez Balıkesir Şampiyonu oldular
FİLENİN SULTANLARI ŞAMPİYONLUK SEVİNCİNİ RAHMİ GENÇER’LE PAYLAŞTI
A
yvalık Anadolu Lisesi (AYAL) Kız Voleybol Takımı, 2016-2017 eğitim-öğretim yılı Voleybol Genç Kızlar müsabakalarının 1. Etabı olan İl Şampiyonası’nda oynadıkları toplam 9 maçı da set vermeden 3-0 kazanarak 4. kez Balıkesir Şampiyonu oldu. Takımda yer alan12 oyuncu, müdürleri Veli Tuncay ve Beden Eğitimi öğretmenleri Sedat Oğuz’la birlikte Belediye Başkanı Rahmi Gençer’i ziyaret etti ve şampiyonluk sevincini paylaştı. Genç sporcular Gençer’e üzerinde üst üste kazandıkları 4 zaferi simgeleyen bir slogan bulunan tişört hediye etti.
8
‘Kitaptan Kanatlar’ projesi kapsamındaki etkinliğe Rahmi Gençer ve eşi de destek veriyor
B
AKÇAPINAR MAHALLESİ’NDE ÖĞRENCİLER 20 DAKİKA KİTAP OKUDU
alıkesir Valiliği, Kaymakamlık, Belediye ve Milli Eğitim Müdürlüğü işbirliğiyle başlatılan ve çocuklarda kitap okuma alışkanlığının geliştirilmesini amaçlayan ‘Kitaptan Kanatlar’ projesi kapsamında Belediye Başkanı Rahmi Gençer ile eşi Turizm Müdürü Yasemin Gençer, Akçapınar Mahallesi’ne giderek ilk ve ortaokul öğrencileriyle sohbet etti ve 20 dakika boyunca kitap okudu. Rahmi Gençer ve eşine okul müdürü M. Şener Efe ile öğretmenler Fatma Kandemir ve Semiha Tümay Çoşkun eşlik etti.
istiyorum!” deyince Rahmi Gençer de, “O zaman seni yeni kurulacak Ayvalıkgücü Belediyespor Altyapı Okulu’na yazdıralım. Üstelik tüm masrafların benden!” dedi. Ders sonrası görüşlerini belirten Turizm Müdürü Yasemin Gençer de Balıkesir Valiliği’nin ‘Bengi’ projesinin bir kolu olan ‘Kitaptan Kanatlar’ın çok doğru düşünülmüş bir sosyal etkinlik olduğunu vurguladı.
Başkan Gençer, sohbet sırasında çocuklara, “Çok gezen mi, yoksa çok okuyan mı bilir?” sorusunu yöneltti. Ardından bu konuda kendi düşüncesini paylaşarak şunları söyledi: “İkisinin de insanın gelişiminde çok önemli payı var ama bence çok okuyan bilir. Çünkü bu sayede kelime dağarcığınız gelişir. Bir soru sorulduğunda uzun uzun düşünmeden kolayca cevaplandırabilirsiniz. Ben gençliğimde çok kitap okurdum. Belediye Başkanı olunca bu alışkanlığımdan çok yararlandım. Bilginiz varsa dünya görüşünüz de o oranda geniş oluyor. Unutmayın, insan okuma alışkanlığını sizin yaşlarınızda kazanıyor.” Rahmi Gençer daha sonra sınıftaki çocuklara, “Büyünce ne olacaksınız?” diye sordu. Çocuklar bu soruya daha çok “Subay”, “Doktor” ve “Öğretmen” karşılığını verdi. Ceyhun isimli küçük bir öğrenci arkadaşlarından farklı olarak “Ben futbolcu olmak
Şampiyonluğu Kayaspor kazandı
MUHTARLAR DERNEĞİ VOLEYBOL TURNUVASI FİNAL GECESİ RENKLİ GÖRÜNTÜLERE SAHNE OLDU
M
uhtarlar Derneği’nin ‘Takımını Kur, Sen de Katıl’ sloganıyla düzenlediği Voleybol Turnuvası’nın final gecesi Anadolu Lisesi Kapalı Spor Salonu’nda yapıldı. Geceye Kaymakam Namık Kemal Nazlı, Belediye Başkanı Rahmi Gençer, Milli Eğitim Müdürü Güner Bahadır, Emniyet Müdürü Fikret Bakır, Jandarma Komutanı Özay Dörtyol, Gençlik Hizmetleri ve Spor Müdürü Cem Hamzaoğlu ile Vergi Dairesi Müdürü Adem Torun da katıldı.
Final maçından önce, Kaymakamlık, Belediye ve Milli Eğitim Müdürlüğü işbirliğiyle başlatılan ‘Kitaplarım Bilgim, Bilgim Geleceğe Kanatlarım’ etikinliği kapsamında, sporcular ve seyirciler hep birlikte ve beş dakika süreyle kitap okudu. Sporun birleştirici gücünü yaygınlaştırarak dostluk duygularını güçlendirmek amacını güden ve çekişmeli karşılaşmalara sahne olan turnuvada şampiyonluğu, güçlü rakibi Barbarossporu 3-0 mağlup eden Kayaspor kazandı.
9
AYTUGEB Genel Sekreteri Ümit Özgültekin dergimiz için yazdı
Ş
2017 DUSSELDORF BOOT FUARI’NDA AYVALIK OLARAK HEDEFİMİZE ULAŞTIK
u bir gerçek ki, 2017 yılı Türkiye turizmi için gerçekten zor bir süreç olacak. Ancak turizmciler olarak hiçbir zaman pes etmeden Ayvalık’ımızın tanıtımına devam etmeliyiz. Söylenenler ne olursa olsun, görevimizi yerine getirmeliyiz. İşte bu enerjiyle Düsseldorf Boot Fuarı’na gittik; Mart ayında da ITB Berlin Fuarı’na katılacağız. Bu konuda ödün veremeyiz.
Düsseldof Boot Fuarı, bilindiği gibi 48 yıldır düzenlenen, su sporları ve denizcilik ağırlıklı Geçen bir fuar... Alanında dünyanın en büyük ve en yıl Rüzgâr önemli fuarı. Dediğim gibi Ayvalık olarak Sörfü Türkiye bu yıl bir kez daha oradaydık. Ayvalık Ligi’nin, birinci ayağını Belediyesi dört yıldır katılıyor, AYTUGEB’le Ayvalık’ta gerçekleştirdik birlikte ise iki yıldır katılıyoruz.
ve büyük bir başarı sağladık. 2017 Boot Fuarı’nda bu yıl Ayvalık 2017 yılında Kite-sörf ligini olarak, Kite-sörf ve dalış okullarını yapma hazırlıkları da Belediye tanıttık. Almanya’nın büyük dalış Başkanı Rahmi Gençer’in okullarıyla bir araya geldik. Katılan öncülüğünde ilerliyor. Bu sporcularımız ve dalış okullarımızla yıl Türkiye Şampiyonası anlaşmalar yapıldı. Nisan ayı içinde Ayvalık’tan başlanarak Ayvalık’ı ziyaret edecekler. Dahası, yaz ve kış aylarında haftalık olarak gelme kararı düzenlenecek.
Ayvalık Adaları Tabiat Parkı sınırları içinde bulunan Pateriça, Hakkıbey yarımadası, Çiçek adası ve Alibey adasında yer alan mutlak koruma alanları imara açılma tehlikesiyle karşı karşıya...
aldılar. Bu gelişmeler, Ayvalık Belediyesi’nin ve AYTUGEB’in başarısıdır. Bu tür fuarlarda en önemli etmen gerçek profesyonellerin ve sporcuların bizlerle birlikte fuarlara katılmasıdır.
Biz Ayvalık Belediyesi ve AYTUGEB olarak fuarlarda katalog dağıtıyoruz... Bire bir diyalog kurmaya ve tüm fuarlarda ‘onların dilinde’ tanıtım yapmaya öncelik veriyoruz. Özellikle Belediye Başkanımız Rahmi Gençer’in hazırlattığı USB katalog, standımızı ziyaret edenler tarafından büyük ilgi görüyor. Bu son iki fuarda yeni hazırlanan Kite-sörf ve Ayvalık tanıtım filmimizi ilgili kişi ve kurumlara ulaştırmanın mutluluğu içindeyiz. 8-12 Mart tarihleri arasında gerçekleşecek olan ITB Berlin Fuarı izlenimlerimi ve orada yaşanacak gelişmeleri sizlerle ‘Ayda Bir Ayvalık’ın önümüzdeki sayılarında paylaşacağım. 2017 yılında herkesi memnun edecek, iyi bir turizm sezonu geçirmemiz dileğiyle...
10
ÖZEL BÖLÜM
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI’NIN AYVALIK ADALARI TABİAT PARKI VE SİT’LERLE İLGİLİ YENİ RAPORU AYVALIK’TA HER KESİMDEN İNSANI KAYGILANDIRDI Coğrafyasının büyük kısmı koruma kalkanı altına alınmış olan Ayvalık’ı betonlaşmaya açık hale getirecek ve Tabiat Parkı ile zeytinlik alanlarının geleceğini tehlikeye atacak bu gelişme karşısında farklı kesimlerden yükselen ortak ve güçlü tepki umut ışığı oldu.
TABİAT PARKI YOKSA AYVALIK DA YOK Bozulmamış doğası ve tarihi zenginlikleriyle seçkinleşen Ayvalık Adaları Tabiat Parkı yapılaşmaya açılırsa endemik bitkiler, tarihi doku, kültürel miras ve denizlerimizin yanı sıra zeytin ve çam ağaçları da zarar görecek. Dahası, turizm açısından geri dönülmesi mümkün olmayan olumsuzluklar yaşanacak.
Ç
YEREL YÖNETİCİLER, STK’LAR VE YURTTAŞLAR BAKANLIĞIN RAPORUNA KARŞI ÇIKTI
evre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Ayvalık genelinde iki yıl önce Bakanlığa bağlı özel bir firmanın elemanları tarafından kent genelinde arazi taraması yaparak başlattığı SİT çalışmaları sonuçlandı ve Ayvalık Adaları Tabiat Parkı’nın büyük bölümüyle Cennet Tepesi sırtlarının imara açılmasını öngören ‘Ekolojik Temelli Bilimsel Araştırma Raporu’ Ayvalık Belediyesi’ne
‘gizli’ ibaresiyle ulaştırıldı. Bakanlık, Ayvalık Belediyesi’ne yazıyla birlikte bir de harita gönderdi. Haritada mutlak koruma alanları kırmızı, nitelikli koruma alanları mavi, sürdürülebilir koruma alanları ise yeşille belirtildi. Bu gelişmeden kaygı duyan yerel yöneticiler ve yurttaşlar, Ayvalık’ın SİT koruma kalkanının delinmesi anlamına gelen rapora şiddetle karşı çıktı ve çıkıyor. 11
ÖZEL BÖLÜM Pateriça’da ve Tabiat Parkı olarak korunan alan içinde yerleşim yapılmamalı, buralar birinci derece SİT alanı olarak kalmalı
BAKANLIĞIIN SİT RAPORU ŞUBAT AYI OLAĞAN MECLİS TOPLANTISINDA ELE ALINDI
B
elediye Başkanı Rahmi Gençer, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Ayvalık’taki 45 doğal SİT alanının yeniden değerlendirildiği raporu Ayvalık Belediye Meclisi’nin Şubat ayı olağan toplantısında Meclis üyeleriyle paylaştı. Rapor, üye sayısı 7’ye yükseltilerek tüm siyasi parti temsilcilerinin yer almasının sağlandığı Meclis İmar Komisyonu’nda incelendi.
partiden katılacak üyelerle genişletilip burada değerlendirilmesidir. Daha sonra olağanüstü toplantı ile yeniden tartışalım.”
***
Ayvalık için bu kadar önemli olan bir konuda Belediye Meclisi kararı istenmemiş olması düşündürücü bulundu
BELEDİYE MECLİSİ SİT RAPORU İÇİN OLAĞANÜSTÜ TOPLANDI
Rahmi Gençer, toplantıda yaptığı konuşmada konunun kent için yaşamsal önem taşıdığını vurguladı ve şu görüşleri dile getirdi: “Yasa ile korunan Ayvalık Tabiat Parkı ve 22 ada üzerinde Çevre Şehircilik Bakanlığı SİT irdelemesi yaptı. Mutlak koruma, nitelikli koruma ve sürdürülebilir koruma alanı olarak üçe bölünmüş olan bölgenin önemli kısmına imar izni veriliyor. 51 bölgeye ayrılan Ayvalık’ta 1. derece doğal SİT alanı bölgelerde ve adalarda, SİT derecesinin düşürüldüğü Pateriça’da müthiş bir değişiklik var. Biz Tabiat Parkı içinde bütün alanların eskisi gibi 1. derece SİT, yani kırmızı olarak korunmasından yanayız ve bu konuda kesin kararımız var. Pateriça ve Tabiat Parkı olarak korunan hiçbir alan içinde yerleşim yapılmasını ve birinci derece sit alanı olmaktan çıkarılmasını istemiyoruz. Parkımızın kesinlikle imara açılmasını istemiyoruz. Cunda boğazının girişi, Cunda’nın arka sırtları, Birinci ve İkinci köyler ile Maden adası plan yapılıp, imara açılabilecek. Biz bu plana karşıyız. 17 Şubat tarihine kadar itirazlarımızı bakanlığa bildireceğiz. Kamuoyunun bilgilenmesi açısından herkes fikrini söylemeli. Benim önerim, imar komisyonunun her
12
A
yvalık Belediye Meclisi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın raporunu ayrıntılı bir şekilde ele almak ve tartışmak üzere, 10 Şubat 2017 günü özel gündemle, olağanüstü bir toplantı yaptı. Toplantı başlamadan önce Ayvalık Tabiat Platformu tarafından hazırlanan değerlendirme raporu tüm Meclis üyelerine dağıtılarak konu hakkında bilgilendirme yapıldı. Toplantının açılışında konuşan Rahmi Gençer şunları söyledi: “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından tabiat parkları ve SİT alanlarının yeniden gözden geçirilmesi hakkında tarafımızdan görüş isteniyor. Ayvalık için çok önemli bir konu. Bizden görüş istenirken Meclis kararı istenmemiş. Biz bu konun Meclis’e getirilmesini, tüm siyasi parti temsilcileri tarafından görüş bildirilmesini ve kamuoyunun aydınlatılmasını istedik. Şubat ayı olağan Meclis toplantısında konuyu İmar Komisyonu’na sevk etmiştik. İmar Komisyonu’nda tüm siyasi parti temsilcilerinin olmasını özellikle istedik. Çünkü bu Ayvalık’ın
Eşsiz bir doğa harikası olan Ayvalık Adaları Tabiat Parkı, aynı zamanda Kuzey Ege’nin en değerli bölgesidir.
her kesimini ilgilendiren bir konudur. Ancak bu incelemeyi Bakanlığımızla beraber yapmak isterdik. Halkın seçtiği iradenin bu işin içinde olmasını isterdik.”
***
Rahmi Gençer, CHP, AKP ve MHP’li üyelerin aldığı tarihi karar için Belediye Meclisi’ne, Tabiat Platformu’na, Kent Konseyi’ne, basına ve sosyal medyadan destek veren herkese teşekkür etti
AYVALIK, TABİAT PARKI İLE ZEYTİNLİK ALANLARININ BETONLAŞMASINA YOL AÇACAK SİT RAPORUNA OYBİRLİĞİYLE “HAYIR” DEDİ
M
eclis toplantısında söz alan CHP’li üye Yalçın Taş, Ayvalık Adaları Tabiat Parkı’nın milyonlarca yıllık bir geçmişe sahip olduğunu hatırlattı ve yapılaşmaya gidildiğinde bölgenin biyolojik zenginliğinin geri dönülmez bir şekilde zarar göreceğini söyledi.
AKP’li üye Başkurt meselenin siyasi olmadığını, Ayvalık’ın meselesi olduğunu vurguladı. Başkurt, “Yanlışlık neyse ortaya çıkaralım. 1994 yılında Ayvalık hangi gerekçelerle SİT ilan edildi, bugün hangi gerekçelerle kaldırılmak isteniyor; buna bakalım. Yanlışlığı dosya halinde Bakanlığa sunalım!” dedi. Bağımsız üye Halil Gür, Ayvalık halkının talana karşı
Belediye Başkanı Rahmi Gençer ile Belediye Meclis üyelerinin kararlı ve dik duruşu sonucu Ayvalık’ı betonlaşmadan kurtarma yolunda önemli bir adım atıldı. ortak irade sergilemesinin önemine dikkat çekti ve şöyle konuştu. “Rant odakları, çivi bile çakılamaz denilen bu bölgeye ciddi para yatırdı. Üç kez revizyon planı oluşturulan, ancak çevrecilerin ön almasıyla durdurulan Ayvalık Tabiat Parkı’nda rant ekonomisi adım adım strateji yürüttü. Bölgemizde birden fazla gücün yolu kesişiyor ve bunlar doların yeşilinde birleşiyor!” Bölge sakinlerinin yanı sıra Ayvalık Tabiat Platformu üyelerinin de izlediği olağanüstü Meclis toplantısında, Platform temsilcisi Şükrü Kaygısız kısa bir konuşma yaptı. Kaygısız, “Yapılaşmaya açılması istenen bu yerler göz bebeğimiz gibi korunmalıdır. Ayrıca soruna sadece insan odaklı yaklaşılmamalı, doğanın, kuşların, tohumların, derelerin ve ağaçların hakları da göz önüne alınarak, siyasal parti ayrımı yapılmaksızın tüm partilerin ortak kararıyla koruma kalkanı düşürülmemelidir” dedi. Toplantıda, Kent Konsey Başkanı Filiz Karayelli de söz aldı ve Türkiye’nin en büyük tabiat parkı olan Ayvalık Adaları Tabiat Parkı’ndaki 22 adadan 19’unun yapılaşmayla karşı karşıya bulunduğunu söyledi.
Ayvalık bir tane, ona sahip çıkmak hepimizin sorumluluğu... ahmi Gençer (CHP), Nusret R Kantarcı Taşan (CHP), Ufuk Ova (CHP), Nilay Toprak (CHP),
26’SINA DA TEŞEKKÜRLER
Mehmet Ali Yalçın Taş (CHP), Ahmet Erkal (CHP), Hüseyin Barış (CHP), Dilek Saracoğlu (CHP), Fahri Güren (CHP), Murat İbrahim Mühürdaroğlu (CHP), Salman Kayran (CHP), Şakir Sakarya (CHP), Gökay Bacan (CHP), Mehmet Ali Tuncer (CHP), Aydın Derinova (CHP)... Firdes Türkyılmaz (MHP), Muhittin Tüfekçi (MHP), Şeref Akın (MHP), Halil Gür (MHP), Necip Arif Tünek (MHP), Merih Arslan (MHP), Ufuk Turan (MHP)... Ali Gür (AK Parti), Kamil Volkan Evren (AK Parti), Sinan Oğuz Başkurt (AK Parti)...
Özge Toygar (DSP)...
Bu karar...
Kim bunlar?
Kuşadası, Bodrum, Marmaris’in hali ortadayken... Alibey, Çiçek adaları ile Pateriça koyu ve Hakkıbey yarımadası gibi bölgelerin de beton çirkinliğine kurban edilmesi yönündeki düşünceye bir fren niteliğinde...
Ayvalık Belediye Meclisi’nin 15 CHP, 7 MHP, 3 AK Parti ve 1 DSP’li üyesi... Geçen cuma günü olağanüstü toplandılar... 26 üyeden sadece CHP’li Taşan ile MHP’li Tünek ve Turan mazeretleri nedeniyle katılamadı. 23’ü hep bir ağızdan oy birliği ile tabiat parklarının ve zeytin alanlarının imara açılmasına ‘Dur’ dediler. “Bakanlığın bu çalışmasıyla 5 milyon yıllık süreç sonucunda günümüze kadar gelen doğal güzelliğin korunamayacağını ve tehlike altına gireceğini düşünüyoruz” görüşünü paylaştılar.
Ha, sonrası ne olur? Şimdiden bunu kestirmek zor. Ama CHP, MHP, AK Parti ve DSP’li üyelerin konu Ayvalık olunca sergilediği ortak tutum çok önemli. Ayvalık’ın siyaset üstü olduğunun da bir göstergesi. Ayvalık bir tane, ona sahip çıkmak hepimizin sorumluluğu. Adnan Kaya Hürriyet Gazetesi 17 Şubat 2017 13
ÖZEL BÖLÜM Ayvalık Tabiat Platformu mücadelesini sürdürecek
EYLEM TAKVİMİNİ BELİRLEMEK AMACIYLA DÜZENLENEN TOPLANTIYA RAHMİ GENÇER DE KATILDI
Adaları imara açmanın biyoçeşitliliğe, akarsulara, zeytin ağaçlarına, tarıma, denize ve şehrin silutine darbe vuracağını belirten Karayelli, “Böyle bir düzenlemeyi kabul etmemiz mümkün değildir” dedi. Daha sonra tüm partiler tarafından hazırlanan ortak metin okundu. Metinde “Bakanlığın önerdiği 1. Derece Doğal SİT Alanlarının kabulüne, Bakanlığın değiştirdiği ve önemli bölümünü yapılaşmaya açtığı Tabiat Parkı ve zeytinlik alanların 1. Derece SİT alanı olarak kalmasına, Ormanlık alanların korunmasına” karar verildiği belirtildi. Daha sonra bu ortak metin için oylama yapıldı. Ayvalık Belediyesi Meclis üyelerinin oy birliği bu metin kabul edildi. Böylece Bakanlığın yapılaşmaya açtığı alanlar için ortak bir karşı tavır alınarak, doğa ve zeytinden yana bir karar çıktı. Belediye Başkanı Rahmi Gençer, bu tarihi karar için, başta Meclis üyeleri olmak üzere, Tabiat Platformu’na, Kent Konseyi’ne, basına ve sosyal medyadan destek verenlere teşekkür etti.
S
İT alanlarının imara açılmasına karşı mücadele kararlılığını sürdüren Ayvalık Tabiat Platformu yaşanan son gelişmeler üzerine, geniş katılımlı bir toplantı düzenledi. Belediye Başkanı Rahmi Gençer’in de katıldığı toplantıda 1. derecede SİT alanlarının statüsünün değiştirilerek imara açılmasına karşı izlenmesi gereken mücadeleyi yükseltmenin yolları tartışıldı. Orhan Peker Sanat Galeri’sindeki toplantı Platform’un kuruluşundan bugüne yürüttüğü çalışmaları anlatan sunumla başladı. Platform sözcüsü Şükrü Kaygısız ve Nebahat Dinler, Ayvalık Adaları Tabiat Parkı’nda yapılmak istenen 2009 Revizyon Planı’na karşı mücadele için bir araya gelindiğini ve Platform’un böyle doğduğunu anlattı.
Birleşik ve tüm Anadolu’ya yayılan bir mücadele lazım. Duyarlı insanlar bir şeyler yapmazsa elimizde bir şey kalmayacak!
Toplantıya katılan Belediye Başkanı Rahmi Gençer, 10 Şubat’ta olağanüstü toplanan Belediye Meclisi’nde tüm partilerin uzlaştığı ve Tabiat Platformu’nun önerilerinin de içinde yer aldığı itiraz ve önerilerin Balıkesir Büyükşehir Belediyesi’nce de kabul gördüğünü söyledi. Yaptığı görüşmeleri aktaran Gençer, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın talep ettiği
A
AYVALIK VE CUNDA BETONA BOĞULACAK
yvalık ve ülkemizin birçok yerindeki doğal SİT alanları yok edilmeye çalışılıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı özel firmalara ihale vererek doğal SİT alanlarını yeniden incelemeye aldı. Sözde ‘bilimsel temelli’ bir çalışma yaparak SİT statüleri yeniden belirlenecekti. Oysa daha işin başında ihale alan firmalara nerelerin korunacağı, nerelerin koruma kalkanından kurtarılıp ranta açılacağı
14
gözümüzün önünde bağıra çağıra söylendi.
O çalışmalar Ayvalık’ta yapılırken ilgili bürokratlar daha alanı görmeden ve ortada firmanın yaptığı ‘bilimsel’ bir çalışma olmadan, “Buralarda korunacak bir şey yok” diyerek her şeyi başından belirlediler. Yani önce karar alınmış sonra buna ‘bilimsel’ kılıf uydurulmuştu.
Datça, Bodrum, Marmaris, Fethiye, Ayvalık, Çeşme... Aklınıza neresi gelirse hepsini talana ve ranta açmaya hazırlanıyorlar. Ranta ve talana karşı çıkmak istiyorsanız, ‘Ayvalık Tabiat Platformu’na güç vermelisiniz. Yalçın Bayer Hürriyet Gazetesi 3 Şubat 2017
metnin hazırlandığını ve Ayvalık Belediyesi’nin yanı sıra Balıkesir Büyükşehir Belediyesi tarafından da bakanlığa iletileceğini belirtti. Platform sözcüsü Şükrü Kaygısız, hazırladıkları raporu ve Belediye Meclisi toplantısında yaptıkları sunum ile öneri ve itirazlarının ortaklaştırılarak bakanlığa iletilmesinin önemini dile getirdi ve mücadeleyi yükselterek sürdürmek gerektiğinin altını çizdi. Cunda adasında birçok arsanın el değiştirdiğini ve buraları alan firmaların kendi tabelalarını astığını belirten Kaygısız, bu alımları yapan firmaların, bugün gündeme getirilen SİT alanlarının statüsünün değiştirilecek olmasıyla ilgili bilgilerinin olduğu yönünde şüphelerini dile getirdi.
Tabiat Parkı sınırları içindeki 22 adanın büyük bir kısmının imara açılması için harekete geçildi
RAHMİ GENÇER: BU SİT İRDELEMESİ SONRASI MUHTEMELEN TABİAT PARKI DA KALDIRILACAK
Mimarlar Odası Balıkesir Şube Başkanı Ali Özerk de toplantıda, Anadolu coğrafyasının kültürel ve doğal değerlerine vurgu yaparak, “Birleşik ve tüm Anadolu’ya yayılan bir mücadele lazım. Duyarlı insanlar bir şeyler yapmazsa elimizde bir şey kalmayacak!” dedi.
***
Bir dünya markası olan ve bir dünya şehri yapmak istediğimiz Ayvalık’ı köprüsünden suyuna, kanalizasyonundan tarihi dokusuna kadar hep birlikte korumalıyız
AHMET EDİP UĞUR: AYVALIKLILARLA VE AYVALIK BELEDİYESİ İLE AYNI GÖRÜŞTEYİZ, AYNI DOĞRULTUDA GÖRÜŞ BİLDİRECEĞİZ
B
üyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Edip Uğur, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Ayvalık’ta bazı SİT alanlarının koruma derecelerini değiştirme girişiminden sonraki gelişmeleri görüşmek üzere Ayvalık Belediyesi’ni ziyaret etti ve Belediye Başkanı Rahmi Gençer’le bir araya geldi. Görüşmede Ayvalık Belediyesi Başkan Yardımcıları Gökay Bacan ve
“Ç
evre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ‘Ekolojik Temelli Bilimsel Araştırma Raporu’ 51 bölgeye ayrılan Ayvalık’ta 1. derece doğal SİT alanı bölgelerde, adalarda ve SİT derecesinin düşürüldüğü Pateriça’da müthiş bir değişiklik getiriyor. Bu Ayvalık için hayati bir konu... Tabiat Parkı sınırları içindeki 22 adanın büyük bir kısmının imara açılması için harekete geçilmiş durumda. 1., 2. ve 3. derece SİT alanlarının ismi değiştirildi. Mutlak, nitelikli ve sürdürülebilir koruma alanları olarak değerlendirilmiş. Mutlak koruma kırmızı, nitelikli koruma mavi ve sürdürülebilir yeşil renkle belirlenmiş. Biz Tabiat Parkı içinde bütün alanların eskisi gibi birinci derece SİT, yani kırmızı olarak korunmasından yanayız ve bu konuda kesin kararımız var. Pateriça ve Tabiat Parkı olarak korunan hiçbir alan içinde yerleşim yapılmasını ve birinci derece SİT alanı olmaktan çıkarılmasını istemiyoruz. Bu SİT irdelemesi sonrası, muhtemelen Tabiat Parkı da kaldırılacaktır. Ayvalık’ın betonlaşmasına yol açabilecek her türlü uygulamaya karşıyız. Bu düşüncemizi her platformda bütün açıklığıyla dile getirmeye devam edeceğiz. Biz geçmişte yapılan hataları biliyoruz ve bunların tekrarlanmasına izin vermemeliyiz. Ancak, yaşadığımız sıkıntılı süreç henüz sonuçlanmadı. Olağanüstü Meclis toplantısında yapılaşmaya karşı oybirliğiyle aldığımız kararın arkasında durmaya, sivil toplum örgütlerimizle doğa dostlarının desteğini de alarak, devam etmeliyiz.”
15
ÖZEL BÖLÜM Ahmet Erkal ile Meclis üyeleri Ali Gür, Ufuk Turan ve Oğuz Başkurt da bulundu. Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur konuya ilişkin düşüncelerini açıklarken şunları söyledi: “Ayvalık bizim için önemli ve bir dünya markası, bir dünya şehri yapmak için köprüsünden suyuna, kanalizasyonundan tarihi dokusuna kadar korumak istiyoruz. Bakanlık ‘Sizin görüşünüz nedir?’ dedi. Biz de Ayvalıklılarla, Ayvalık Belediyesi’yle aynı görüşteyiz, aynı doğrultuda görüş bildireceğiz. Ortak akılla hareket etmek, birlikte karar vermek istiyoruz. Bakanlığa aynı görüşle müracaat edersek, görüşümüzü birlikte savunuruz. Kesin korunacak hassas alan, nitelikli koruma alanı, sürdürülebilir koruma alanını biz Bakanlığa rapor edeceğiz.” Rahmi Gençer de, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Ayvalık’ta yaptığı SİT irdelemesinin sonucunun kendilerine bir ay önce ulaştığını belirtti ve “Biz de Belediye Meclisi olarak tabiat parklarının ve zeytin alanlarının birinci derece SİT alanlarından çıkarılmamasını ve kesinlikle korunmasını oy birliğiyle kabul ettik. Bu Ayvalık için tarihi, çok önemli bir karardır. Bugün daha sevindirici bir olay yaşadık, Büyükşehir, Bakanlığa Ayvalık Belediye Meclisi’nin aldığı karara paralel bir kararla gideceğini açıkladı. Bu çok güzel, Ayvalık’ı sevenlere, doğaseverlere müjdeli bir haber. Sayın Ahmet Edip Uğur ve çalışma arkadaşlarına, duyarlı davranışları nedeniyle teşekkür ediyorum” dedi.
Koruma alanları yeniden gruplandırılarak imara açılmasına yol verilmek isteniyor
AHMET AKIN: AYVALIK ADALARI TABİAT PARKI BUGÜN OLDUĞU GİBİ BUNDAN SONRA DA BÜTÜNLÜĞÜ BOZULMADAN KORUNMALIDIR
A
yvalık Adaları Tabiat Parkı’nın imara açılması tehlikesini beraberinde getiren Bakanlık raporu, CHP Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın’ın da gündemindeydi. Bu konudaki kaygılarını önce TBMM’de dile getiren Akın daha sonra bir basın açıklaması yaptı: “Eşsiz bir doğa harikası olan Ayvalık Adaları Tabiat Parkı rant hırsına kurban edilemez. Türkiye’nin en büyük tabiat parkı olan Ayvalık Adaları Tabiat Parkı yapılmak istenen değişiklikle risk altında.
“Ayvalık Adaları Tabiat Parkı cennetten bir köşe ve bu dünyada cennetten bir yer almak isteyen çok fazla nüfuzlu kişi var. Parka sahip çıkması gereken bölge yöneticilerine, öğretmenlere, gençlere, gerçek doğaseverlere ve doğa koruyucularına, bölge insanına nasıl bir doğal servete sahip olduklarını anlatmak ve benimsetmek konusunda herkese çok iş düşüyor.” Prof. Dr. Kerim Alpınar 16
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yaptığı bir çalışma ile sit alanı kavramında değişiklik yapıyor. Koruma altındaki alanlar 1., 2. ve 3. derece sit olarak değil, bunun yerine ‘Kesin Korunacak Alan’, ‘Nitelikli Doğal Koruma Alanı’ ile ‘Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanı’ olarak gruplandırılıyor. Koruma alanları yeniden gruplandırılarak imara açılmasına yol verilmek isteniyor. Ayvalık Tabiat Parkı da Bakanlığın yaptığı çalışma ile üçe bölünerek önemli bir kısmına imar izni verilmek isteniyor. Bu kabul edilemez. Nitekim görüşü istenilen Ayvalık Belediyemiz de Belediye Meclisi’nde konuyu görüşmüş ve bu yeni duruma karşı çıkmıştır. Ayvalık Adaları Tabiat Parkı bugün olduğu gibi bundan sonra da bütünlüğü bozulmadan korunmalıdır. Ayvalık halkı da bu gelişmeden çok rahatsız. Ayvalık Belediyemizin, Ayvalık halkının, STK’ların karşı çıktığı bu değişiklik bir an önce gündemden çıkarılmalıdır. Ege’nin incisi, doğa harikası Ayvalık’ımızın talan edilmesine göz yummayacağımızın herkes tarafından bilinmesini istiyoruz.”
Ayvalık’ı ‘olası betonlaşma kabusu’ sarmış... Ayvalık Belediyesi ile Tabiat Platformu mücadelede kararlı
A
BETONLAŞMA KABUSU
yvalık Tabiat Platformu’ndan bir mesaj aldım.
Prof. Dr. Kerim Alpınar’ın sözleriyle başlıyor: “Tabiat Parkı gerçekten cennetten bir köşe niteliğinde, ancak bu dünyada cennetten bir yer almak isteyen o kadar çok nüfuzlu kişi var ki...” Ve mesaja özetle devam: “Göz bebeğimiz Ayvalık ve ülkemizin birçok yerindeki doğal SİT alanları yok edilmeye çalışılıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı özel firmalara ihale vererek doğal SİT alanlarını yeniden incelemeye aldı. Sözde ‘bilimsel temelli’ bir çalışma yaparak SİT statüleri yeniden belirlenecekti. Oysa daha işin başında ihale alan firmalara nerelerin korunacağı, nerelerin koruma kalkanından kurtarılıp ranta açılacağı gözümüzün önünde bağıra çağıra söylendi. Bilimsel kılıf iddiası O çalışmalar Ayvalık’ta yapılırken ilgili bürokratlar daha alanı görmeden ve ortada firmanın yaptığı ‘bilimsel’ bir çalışma olmadan ‘buralarda korunacak bir şey yok’ diyerek her şeyi başından belirlediler. Yani önce karar alınmış, sonra buna ‘bilimsel’ kılıf uydurulmuştu. Sonra il bazlı değerlendirmelerden vazgeçip ülkedeki tüm doğal SİT alanlarını birlikte değerlendirmeye karar verdiler. Bu ülkede elde kalmış ne kadar özel ve değerli alan varsa ‘yeniden değerlendirme’ adı altında koruma kalkanlarını yok ederek yapılaşmaya açmaya hazırlanıyorlar. Datça, Bodrum, Marmaris, Fethiye, Ayvalık, Çeşme... Aklınıza neresi gelirse hepsini talana ve ranta açmaya hazırlanıyorlar. Dereceleri düşürülmüş Şimdi sıra doğal SİT alanlarını yapılaşmaya açmaya geldi. Ayvalık çok sayıda ve önemli oranda doğal SİT alanına sahip. Tabiat Parkı; adaları, koruma altındaki kıyıları ve kenti çevreleyen yeşil bantıyla önemli doğal SİT alanlarını içinde barındırıyor. Ayvalık’ta çok sayıda sektörün gözü var. Otelciler, büyük müteahhit firmalar, kooperatifler aç kurtlar gibi bu alanlardaki koruma kalkanının kaldırılmasını bekliyor. Yan yana adalardan bazıları korunurken bazı adaların SİT dereceleri
düşürülmüş.
Korumak bizim elimizde Örneğin Yellice, Pınar, Hasır, Tavuk, Güvercin, Çiçek ve Çıplak Ada için koruma derecesi 1’den 2’ye düşürülmüş durumda. Cunda Adası’nın önemli bölümü yapılaşmaya açılmak isteniyor. Cunda’da neredeyse Cundalılara ait arazi kalmadı. Ne hikmetse daha çok Cunda’da el değiştiren Pateriça ve çevresi imara açılmak isteniyor. Bu gidişe dur demek, Ayvalık ve doğamızı korumak bizim elimizde. Her şey bize bağlı. Ayvalık Tabiat Platformu’na güç ver. Sesimiz artsın, gücümüz çoğalsın, birlikte başaralım.” Belediyenin de itirazı var Ve de gazete haberlerine göz attım; Tabiat Parkı’nın büyük bölümüyle Cennet Tepesi sırtlarının imara açılacağı öne sürülüyor. Ayvalık Belediye Başkanı Rahmi Gençer, şöyle demiş: “Yasa ile korunan Ayvalık Tabiat Parkı ve 22 ada üzerinde Çevre Şehircilik Bakanlığı SİT irdelemesi yaptı. Mutlak koruma, nitelikli koruma ve sürdürülebilir koruma alanı olarak üçe bölünen bölgenin önemli kısmına imar izni veriliyor. İtirazlarımızı bakanlığa bildireceğiz. Parkımızın kesinlikle imara açılmasını istemiyoruz.” Sonuç olarak Ayvalık’ı ‘olası betonlaşma kabusu’ sarmış... Ayvalık Belediyesi ile Tabiat Platformu mücadelede kararlı. Dilerim yanlış yapılmaz, doğa katledilmez, güzellikler sonsuza kadar kalır. Bekleyelim, göreceğiz... Nedim Bubik Hürriyet Gazetesi 7 Şubat 2017
17
ÖZEL BÖLÜM Ayvalık Adaları Tabiat Parkı Uzun Devreli Gelişme Planını hazırlayan akademisyen Kerim Alpınar’ın ‘Ulusal Ege Adaları’ konulu toplantıda sunduğu ‘Ayvalık Adalarının Florası’ başlıklı bildiri, aradan geçen zamana rağmen günümüzde de önemini koruyor. Dergimizde daha önce yer verdiğimiz bu bildirinin özetini, günün ‘anlam ve önemi’ gereği bir kez daha paylaşıyoruz.
-Mevcut “Günü Birlik Kullanım Alanları”nın amaca uygun olarak kullanılıp kullanılmadıkları denetlenmeli.
AYVALIK ADALARI TABİAT PARKI, HEM SU ALTI ZENGİNLİKLERİ HEM DE YER ÜSTÜ BİTKİ ÇEŞİTLİLİĞİ BAKIMINDAN TÜRKİYE ORTALAMASININ ÇOK ÜSTÜNDE BİR DEĞERE SAHİPTİR
-Tabiat Parkı içinde günübirlik doğa yürüyüşleri gerçekleştirilmeli ve çevrenin florası tanıtılarak konuya ilgi çekilmeli.
10
-11 Ağustos 2001 tarihlerinde Çanakkale/ Gökçeada’da düzenlenen “Ulusal Ege Adaları” konulu toplantıda bildiri sunanlardan biri de, İ.Ü. Fen Fakültesi Botanik Anabilim Dalı öğretim üyesi Kerim Alpınar'dı. Akademisyen Alpınar’ın ‘Ayvalık Adalarının Florası’ başlıklı araştırması, Ayvalık Adaları Tabiat Parkı’nın farkını ve özgünlüğünü gözler önüne sermesi bakımından bugün de önemini koruyor.
30 Ağustos 1994-17 Nisan 1998 tarihleri arasında gerçekleştirilen araştırma, bölgenin coğrafi konumuyla başlıyor. Sayıları 25’i bulan Ayvalık adalarının adları ve yüzölçümleri veriliyor. Adaların arasında suların çekilmesiyle görülür hale gelen kayalıklar ve çeşitli sığlıklar sıralandıktan sonra jeolojik yapı ve iklim özelliklerine değiniliyor. Ardından, tek tek Ayvalık adaları ele alınarak buraların floristik yapıları özetleniyor. Ancak biz burada, Ayvalık Tabiat Adaları Parkı’nın, zaten zenginliğini bildiğimiz ve üzerine titrenmesi gerektiğini her fırsatta dile getirdiğimiz florasını sonraya bırakıp, araştırmanın son bölümüne ağırlık vermek istiyoruz. ‘Öneriler’ başlığını taşıyan bu bölüm, aradan on yılı aşkın bir zaman geçmesine rağmen geçerliliğini koruyor. Kerim Alpınar’ın ilk önerisi, bize göre de konunun can damarı ve mutlaka uyulması gereken bir kural: “Tabiat Parkı sınırları içinde kalan, çeşitli ekosistemlerin mevcut olduğu ve aralarında bölgeye has zengin bir florayı barındıran alanda, hiçbir şekilde yapılaşmaya izin verilmemelidir.” Şimdi diğer önerileri özetleyelim: -Adalarda sürdürülen hayvan otlatılması engellenmeli. -Tabiat Parkı’nın sorumlu kadrosu genişletilmeli. -Olası yangınlarda veya yasal olmayan durumlarda, Adalar’a hızla ulaşabilecek, bölgenin arazi skoşullarına uygun kara ve deniz araçları sağlanmalı.
18
-Kıyılara hem temiz bir görünüm kazandırılması hem de kıyı florasının korunması açısından, iyi kapanan kalın plastik bidonlar konmalı. -Çevrenin korunmasının önemi ve bu amaçla yapılması gerekenler konusunda öğretmenlerden yardım istenmeli, yöre halkını aydınlatıcı toplantılar düzenlenmeli.
-Biyolojik çeşitliliği iyi korunan bir Ayvalık Adaları Tabiat Parkı’nın, Ayvalık için gurur kaynağı olmakla kalmayıp, Ayvalık’a gelecek turist sayısını arttıracağı gerçeği her fırsatta vurgulanmalı. -Bölgenin biyolojik zenginliğini bir bütün olarak ortaya koyabilecek çalışmalar yapılmalı. -Park sınırlarında bulunan tavşan, tilki gibi memelilerin ve deniz, sulak alanlar ve diğer ortamlardaki kuşların avlanması, kesinlikle yasaklanmalı. -Deniz kabuklularının ihraç edilmek üzere, kontrolsuz bir şekilde toplanmasına mani olunmalı. -Tabiat Parkı sınırları içinde, her türlü doğal malzeme (mercan, sünger, yarı değerli taş gibi) ve arkeolojik malzemenin çıkarılmaması konusundaki yasağa kesinlikle uyulmalı ve durum denetlenmeli. -Özellikle kıyılarda bol olarak bulunan ve denizi oksijenleyerek su altındaki biyolojik zenginliğin artmasını sağlayan Posidonia oceanica (deniz eriştesi) adlı bitkiyi tahrip ettiği için trolle balık avcılığı engellenmeli.
ADALARDAKİ BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK AYNI ZAMANDA KÜLTÜREL ZENGİNLİK ANLAMINA GELİYOR
A
yvalık Adaları’nda yetiştiği saptanan bitki sayısı 752… Bunlardan en az 183’ünün yöresel adı var. Hastalıkların tedavisinde kullanılan bitki sayısı en az 67, gıda amacıyla kullanılan yabani bitki sayısı ise yine en az 58… Bu sonuçlar bize, yaklaşık her 11 bitkiden 1 tanesinin tedavi, her 13 bitkiden 1 tanesinin de gıda amacıyla kullanıldığını gösteriyor. Tedavi amacıyla, gıda olarak ya da diğer amaçlarla kullanılan 141 bitkinin, toplam 752 bitkideki oranı yaklaşık 1/5. Yani, neredeyse her 5 bitkiden biri günlük hayatta değerlendiriliyor. Söylemeye gerek yok ki, adalardaki floranın tahrip edilmesi, bitkilerden yararlanma konusunda süregelen geleneği ortadan kaldıracak ve kültürel cılızlaşmaya yol açacaktır.
Filiz Karayelli Ayvalık Kent Konseyi Başkanı
Ç
KÖKLÜ EGE KENTİ AYVALIK’IN MUTLAKA KORUNMASI GEREKEN DOĞAL SİT ALANLARI İMARA AÇILMAYA ÇALIŞILIYOR
evre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, 2014’ten bugüne yürüttüğü Türkiye genelinde 2 bin 430 doğal sit alanının tek tek gözden geçirilip, statülerinin yeniden belirlendiği ‘Doğal SİT Alanlarının Ekolojik Temelli Bilimsel Araştırma Projesi’ sonucunda hazırlanan ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına görüş almak üzere gönderilen ‘Doğal Sit Alanları Uygulama Öneri Planı’ çalışma konularımız ve konumumuz itibari ile Ayvalık Kent Konseyi olarak bizleri yakından ilgilendirmektedir.
Önerilen yeni planda; bir doğa harikası olan jeomorfolojisi, peyzaj güzellikleri ve rekreasyonel olanakları ile mükemmel bir yaşam alanı sunan ve 19.624 hektar alanıyla Türkiye’nin en büyük tabiat parkı olan Ayvalık Adaları Tabiat Parkı ve diğer doğal SİT alanlarımız yapılaşmayla karşı karşıya. Böylesine önemli bir konuma sahip ve önceki düzenlemeyle birinci derece SİT alanı olan yani mutlak koruma alanı içindeki Tabiat Parkımız ile Türkiye’nin turizm incisi olan Cunda adası-Pateriça ve diğer doğal SİT alanlarımız kesinlikle imara açılmamalıdır. Aksi yönde yapılacak bir düzenleme; biyo-çeşitliliğe, kıyı ve deniz alanlarına, ormanlara, zeytinciliğe, sulak alanlara, akarsularımıza, tarıma, turizme, ekonomiye, kentin tarihine darbe vuracak ve şehrin siluetini bozacaktır. Özellikle son yıllarda önemli bir turizm merkezi haline gelmişken, dönüşü olmayan bir yola girilerek, eşsiz güzelliğe sahip tabiat varlıklarımız beton yığınlarına
dönüşecek ve kente telafisi mümkün olmayan zararlar verecektir. Küresel dünyada yeşil alanlar, kıyı ve deniz alanlarının korunmasına, farkındalık yaratılmasına yönelik çalışmalar yapılırken, bu köklü Ege kentinin mutlak korunması gereken doğal SİT alanları imara açılmaya çalışılmaktadır. KENT KONSEYİ OLARAK HER TÜRLÜ MÜCADELEYİ VERMEYE HAZIRIZ
‘Öneri topoğrafik harita’da denizimiz ve sularımız yanında zeytinlik ve ormanlık alanların korunması esas alınmalıdır. Bir tek ağacın bile katledilebileceği planlar kentimizde zincirleme etki göstererek büyük yaralar açacaktır. Şu anda Ayvalık Adaları Tabiat Parkı ve zeytinliklerimiz; 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu ve 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Kanunu ile korunmaktadır. Ancak bu yasaların da gevşetilerek kesin korunan bu alanlarda Bakanlığın mağdur olarak gördüğü maden-sanayi işletmeleri, RES, taş ocakları ve yapılaşmadan yana olan kesimlerin rant uğruna önü açılmaya çalışılmaktadır. Son yıllarda defalarca değişiklik yapılmaya çalışılan bu koruyucu kanunlar, halkın tepkisi nedeniyle komisyondan geri dönmesine rağmen yeniden gündeme geleceği muhakkaktır. Birinci derece SİT alanlarımızın nitelikli ve sürdürülebilir koruma statüsüne sokulması kesin korumayı kaldıracak, buralarda yapılaşmanın yanı sıra hazine arazilerinin parsel parsel satılması veya Varlık Fonu’na devredilmesi gündeme gelecektir. Ayvalık Kent Konseyi olarak, böyle bir düzenlemeyi kabul etmiyoruz. Talana karşıyız. Ayvalık Adaları Tabiat Parkı dışında Sarımsaklı yarımadasından başlayıp, Ayvalık’ımızı bir koruma kalkanı gibi sarmalayarak kıyı boyunca uzanan Küçükköy, Çamlık ve Cennet tepelerini içine alıp, Gömeç sınırına kadar dayanan 1. derece sit alanlarımızın ‘Kesin Korunacak Alanlar’ tanımına girerek aynen kalması gerekmektedir. Bu görüşle, Kent Konseyi olarak her türlü mücadeleyi vermeye hazırız.
19
ÖZEL BÖLÜM Şükrü Kaygısız Ayvalık Tabiat Platformu
Y
BETONA BOĞULMUŞ KİMLİKSİZ BİR KENT Mİ, YOKSA TÜM ZENGİNLİĞİYLE BİR AYVALIK MI?
eni değil, tam sekiz yıldır Tabiat Parkı’na ve doğal SİT alanlarına karşı bir saldırı var. Ve biz tam sekiz yıldır Tabiat Parkı’na ve doğal SİT alanlarına sahip çıkalım diye çabalıyoruz, çırpınıyoruz, haykırıyoruz.
Tabiat Parkı’na karşı ilk saldırıyı daha 2010 yılında dava açarak püskürtmüştük. Sonrasında ise bu alanlara karşı saldırı hiç bitmedi. Her iki yılda bir yeniden Tabiat Parkı’na karşı saldırılarla karşı karşıya geldik. Bizler de Platform olarak karşı ataklarla cevap verdik. Ama bu son saldırı şimdiye kadar yapılanların en büyüğü ve en kapsamlı olanıdır. Bu yüzden “Ayvalık ve Cunda Betona boğulacak, haberiniz var mı?” diye sorduk ve yeni bir kampanya başlatarak konuyu tekrar gündeme getirmek istedik. Bu son çalışmanın ilk perdesi iki yıl önce Haliç Park otelde açılmıştı. Çevre ve Şehircilik Bakanlık yetkilileri ve Ekoiz firmasının getirdiği “bilim insanları” otelde 3 gün süren toplantılar yaparak ilk adımı attılar. Daha o gün duyar duymaz olaya müdahil olduk, hem salonda hem arazide yetkililere düşüncelerimizi söyledik. Yeri geldi çok sert tartışmalar yaptık. Sonrasında imza kampanyaları ve basın açıklamaları düzenleyerek kamuoyu oluşturmak istedik. Süreci o günden bu yana ısrarla takip ettik. Çalışmanın sonuçlandırıldığını öğrenince hem Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na, hem de Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne dilekçeler yazarak sonucu öğrenmek istedik. Ancak yanıt bile alamadık. Halktan ve bizden bir şeylerin kaçırıldığını anlamıştık. Zaten daha çalışmanın başında bürokratların gözümüzün önünde, “Burada korunacak bir şey yok!” diyerek verdikleri talimatları unutmamıştık. Kısaca bu çalışmanın bilimsel değil, sipariş bir çalışma olduğu belliydi. Ülkemizin bu en nadide doğa parçalarında çok sayıda yatırımcının gözü vardı. İşte bu nedenle bu alanlardaki koruma duvarları
yok edilmeliydi. Yani Ayvalık ve Cunda için çanlar çalmaya başlamıştı. Son yıllarda özellikle Cunda’da yüzlerce dönüm arazi el değiştirmişti. Neredeyse Cundalılara ait pek arazi kalmadı. İşte ne olduysa bu araziler el değiştirdikten sonra oldu. Büyük firmaların yapılaşma taleplerinin önü açılarak bu değerli alanlar betona boğulmak istenmişti.
Ayvalık halkının bir kısmı ve özellikle de Cunda’da arazisi olanlar olaya bir rant kapısı olarak bakıyor, kısa sürede alacakları üç-beş kuruşun hesabını yapıyorlar. Oysa dönüp Çeşme, Kuşadası, Bodrum ve Göcek’te aynı hatayı yapanların şimdi yaşadıklarını görseler, topraklarının bir metre karesini bile satmazlar. Çünkü şimdi o yerlerin eski mülk sahipleri yeni zenginlerin şoförlüğünü, bahçıvanlığını, kapıcılığını, bekçiliğini ve ameleliğini yapıyorlar. Doğal SİT alanlarının imara açılması Ayvalık’a ve Cunda’ya hiç ama hiçbir şey kazandırmayacağı gibi birçok şeyi de alıp götürecektir. Yeni yapılaşma ve insan baskısının Ayvalık’a katacağı tek şey vardır, bozulmuş bir doğa, bolca çöp, yeni gelenlerin kanalizasyon atıkları ve kimliksiz bir kent. Betonlaşmayı gelişme olarak gören bir anlayış ne yazık ki hâlâ var ve bunda ısrar ediliyor. Oysa günümüzde kendi doğasını, kendi kültürünü, otantik özelliklerini koruyanlar öne çıkıyor. Tek tip kentler, tek tip betona boğulmuş sahiller, tek tip turizm anlayışı artık rağbet görmüyor. İnsanlar artık kendilerinde olmayanı, kimliksiz kentleri değil tam tersi farklı kimlikleri olan yerleri görmek istiyor. İşte Ayvalık çok kimlikli kent özelliğiyle bırakın kimliksiz kentleri, seçkin kentler arasından bile öne çıkıyor. Eski Rum mimarisinin, kilise ve manastırların, zeytinin, rüzgarın, balığın, denizin, otun, farklı yaşam tarzının birlikte var ettiği bu çok kimlikli kent yok edilmek isteniyor. Kişiliksiz bir kente dönüştürülmek isteniyor. Doğa yalnızca insanlara ait değildir. Doğada insanın yeri bir çakıl taşından daha önemli de değildir. Doğa aynı zamanda bitkilere, kuşlara, kelebeklere, ağaçlara ve hayvanlara aittir. Sürdürülebilir, doğa ile uyumlu ve ona en az zarar veren çözümler üretmek zorundayız. Aksi takdirde kendi ellerimizle geleceğimizi yok ederiz. Yarın, çocuklarımızın, torunlarımızın yüzüne bakabilmek için, “Neden bir şey yapmadınız?” diye sorduklarında başımızı öne eğmemek için bugünden tavır almalıyız.
20
Ayvalık Belediyesi, Tabiat Platformu’nun yürüyüşüne destek amacıyla iki otobüs, bir ambulans tahsis etti
A
YÜZLERCE KİŞİ EL ELE ZİNCİR OLUŞTURDU “AYVALIK, CUNDA CENNET KALSIN!” DEDİ
yvalık Tabiat Platformu 5 Mart 2017 Pazar günü ‘Ayvalık, Cunda Cennet Kalsın!’ sloganıyla bir yürüyüş düzenledi. Ayvalık, Cunda, adalar ve Tabiat Parkı sınırları içindeki doğal SİT alanlarında yapılaşmanın önünü açan yeni düzenlemeye karşı çıkan yüzlerce kişi Pateriça Birinci Köy’de buluştu. “Tabiat Parkını Vermeyeceğiz”, “Ayvalık Cunda Cennet kalsın!” ve “Doğa İçin, Kuşlar İçin, Zeytin İçin Betonlaşmaya Hayır!” pankartlarının açıldığı eyleme, Burhaniye Çevre Platformu, Yenifoça Forum, Bergama Çevre Platformu ve TEMA üyeleri de destek verdi. Burada bir konuşma yapan Ayvalık Tabiat Platformu sözcüsü Şükrü Kaygısız şunları söyledi: “Bugün yaşam alanlarımıza bir saldırı yapıldığı için buradayız. Doğaya bir saldırı var. Kuşların hayat bulduğu yerlere saldırı var. Bitkilerin böceklerin, kelebeklerin yaşam bulduğu bu alanlara bir saldırı var. Bu görmüş olduğunuz alanı, bu nadide yeri betona boğmak istiyorlar. Eğer birlikte olursak, karşı durursak bu saldırıyı engelleyebiliriz. Bu
“T
gidişe dur demek, Ayvalık ve doğamızı korumak bizim elimizde. Her şey bize bağlı. Ranta ve talana karşı çıkmak istiyorsanız Ayvalık Tabiat Platformu’na güç verin. Sesimiz artsın, gücümüz çoğalsın, birlikte başaralım. Siz de gücümüze güç katın” dedi. Pateriça Birinci Köy’den başlayan yürüyüş İkinci Köy’deki molanın ardından iki gruba ayrıldı. Bir grup Deveburnu’na doğru yürüyüşe devam etti, diğer grup ise zeytin ağaçlarının altında piknik yaptı. Bu arada kıyı boyunca oluşturulan uzun insan zinciri, Ayvalık’ta yaşayanların SİT alanlarını koruma konusundaki kararlılığının da bir kanıtı oldu. Doğa yürüyüşçülerinin Ayvalık’tan Pateriça’ya gidişi için gerekli iki otobüs Ayvalık Belediyesi tarafından tahsis edildi. Ayrıca Ayvalık Belediyesi ambulansı da gruba eşlik etti. Eylem sonrasında bir açıklama yapan Tabiat Platformu, katılan doğaseverlere ve araç organizasyonuna katkı sağlayan Ayvalık Belediyesi’ne teşekkür etti.
TABİAT PARKI’NDA TÜRKİYE’NİN BAŞKA HİÇBİR YERİNDE YETİŞMEYEN EN AZ 5 TÜR BİTKİ VAR
ürkiye’de yaklaşık 11.400 yabani bitki çeşidi bulunduğu göz önüne alınırsa Tabiat Parkı’nda tüm Türkiye’deki bitki çeşidinin %6.6’sının bulunduğu anlaşılır. Yoğunluğu açısından karşılaştırıldığında da, Park’ın genel Türkiye ortalamasının yaklaşık 4 misli oranında çeşit yoğunluğuna sahip olduğu görülür. Bu sayıya mantarlar, denizde ve karada yaşayan yosunlar dahil değildir.
Türkiye’nin başka hiçbir yerinde yetişmeyen en az 5 tür şunlardır: Carduncellus caeruleus var. İncisus [çiçekleri gök mavisi renkte olan, 50-60 cm boyunda dikenli bir türdür. Deve dikeni olarak bilinen türe benzer, yöresel adı bilinmemektedir]. Galium recurvum [Volkanik kayaların arasında yetişen gösterişsiz küçük çiçekli bir türdür. Yoğurt mayalamakta kullanılan yoğurt otu’na benzer.] Romulea columnae, Phleum exaratum, Lupinus angustifolius subsp. reticulatus. Bunlara ek olarak 2 türün daha Türkiye’de sadece bu adalarda bulunduğu düşünülmektedir.” Prof. Dr. Kerim Alpınar Tıbbi Bitkiler ve Türkiye Florası Uzmanı
DOĞAYLA BULUŞULACAK EN İYİ 10 ADRES 1. Yedigöller / BOLU 2. Kapadokya / NEVŞEHİR 3. Polonezköy / İSTANBUL 4. Kazdağları Milli Parkı / BALIKESİR 5. Yenice Ormanları / ZONGULDAK 6. Maçahel / ARTVİN 7. Küre Dağları Milli Parkı / KASTAMONU 8. Bafa Gölü / MUĞLA 9. Ayvalık Adaları Tabiat Parkı / BALIKESİR 10. Kekova / ANTALYA Hürriyet Gazetesi 24 Mart 2012 21
ÖZEL BÖLÜM
Konuk Yazar İSMET SOMAY
Bizler Tabiat Parkı’nın önemini, kıymetini biliyoruz. Onu korumak doğaya ve gelecek kuşaklara borcumuzdur
S
on zamanlarda Ayvalık gündemini meşgul eden en önemli konulardan biri Türkiye’nin en büyük doğal SİT alanı olan Ayvalık Adaları Tabiat Parkı’nın imara açılmasıydı. Bildiğiniz gibi bu alan 1995 yılında doğal SİT alanı ilan edildi, fakat son yıllarda art arda gelen ataklarla pek çok kez bu statüsünü kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Çok şükür ki özellikle Ayvalık Tabiat Platformu’nun olağanüstü gayreti ve büyük özverisiyle, maddi ve manevi çabalarıyla bu ataklar savuşturuldu. Son yaşadığımiz hamlede de yine Ayvalık Tabiat Platformu önderliğinde; Ayvalık’taki tüm siyasi partiler, Balıkesir Büyükşehir Belediyesi ve duyarlı herkes bu tehdit karşısında birleşti ve gerçek bir dayanışma örneği gösterildi. Yıllardan beri tüm bunlar olurken, konunun başka boyutları da gözümüzün önünde yaşanılıyor, konuşuluyordu. Tabiat Parkı’nın ilanıyla Cundalıların sahip olduğu araziler, çivi çakamayacakları araziler haline geldi. Tabiat Parkı; zeytin ağaçlarıyla, karabaş otlarıyla, endemik bitkileriyle, denizaltı yaşamıyla adeta cennetten bir köşeydi ama buradaki toprak sahipleri mağdurdu. Tabiat Parkı bir yönüyle bu insanların kendileri ve gelecek nesilleri için önemli bir zenginlikti. Diğer yandan varlık içinde yokluktu. Gel zaman git zaman ümidini kesen Cundalıların bir kısmı topraklarını satmaya başladı. “Cunda imara açılacak” spekülasyonları gün geçtikçe fiyatları gerçeküstü noktalara çıkardı.Yavaş yavaş Cundalılara ait araziler azalmaya başladı.Yerlerine çoğu dışarıdan gelip yerleşmiş, nasıl olsa imara açılacak diye yatırımlık arsa alanlar geldi. Araziler el değiştirse de zeytin ağaçları yerlerinde duruyorlardı ve bakım istiyorlardı. Zeytinlikler gözünün yaşına bakılmadan defalarca haldur-huldur sürülüyor, ilaçlanıyor, kimyevi gübrelerle coşturuluyordu. Bu tip zirai faaliyetlerin Tabiat Parkı’na ne tip zarar verdiği pek konuşulmadı, araştırılmadı. Kimyevi gübre demişken eskiden hayvan gübreleriyle beslenen ağaçlar artık kimyasal gübrelerle beslenmeye başlandı. Bunun bir nedeni kimyasal gübrelerin verimi arttırdığı yönündeki inanış ve uygulama kolaylığı iken, Tabiat Parkı’nda hayvan otlatılmasının yasaklanması da önemli etken oldu. Peki otlaması yasak hayvanın gübresi nasıl temin edilecekti? Bu da bir başka sorundu. İnsan kendisine şu soruyu sormadan edemiyor: “Bu topraklarda yüzyıllardır hayvan otlatılıyor, şimdiye kadar floraya olumsuz bir etkisi olmayan bu hayvancıklar neden şimdiden sonra zararlı olacaktı, hem zaten Tabiat Parkı’ndaki bitkilerin yayılmasında
22
bu hayvancıkların payı yok muydu?” Hayvan bu; bir yerde yer diğer yerde dışkılar, öğütülmemiş tohumlar yeni yerlerinde bitiverir. Kamuya ait bir yerde izinsiz-ruhsatsız rant elde etmek herhalde dünyanın her yerinde suçtur Ayvalık adaları Tabiat Parkı sadece zeytinliklerden ibaret değil elbette, Edremit Körfezi’nde girilebilecek en temiz denize sahip, en bakir plajlar da parkın içinde. İster yaz aylarında denize girmek için, ister kışın balık tutmak için, isterseniz hafta sonları piknik yapmak için günübirlik bu kıyılara gidilir. Deniz kıyısına ayak bastığınızda “Cenneeeet!” diye çığlık atmadan önce ilk yaşayacağınız duygu, şaşkınlık, utanç, üzüntü ve kızgınlik kokteyli olabilir. Şişeler, poşetler, bebek bezleri, daha neler neler. Kim getirdi bunları buraya? “Herkesin olan hiç kimsenindir” anlayışı getirmiş olabilir mi? Bu cennetten günü birlik nasiplenmek isteyenler, şemsiyeleriyle, havlularıyla kendilerine birer köşecik buldular, ama pek çoğu günün sonunda çöplerini poşete koydular, onu da bir çalının yanına bıraktılar, gece olunca tilkicikler bu poşetleri yırttı, rüzgâr da içindekileri etrafa saçtı. Cam kırıkları çakıl taşlarına karıştı, poşetler dallara takıldı. Kontrol yok, yaptırım yok, fakat en önemlisi saygı, çevre bilinci ve utanma duygusu yok (‘Kontrol’ demişken, şunu bilmeyenimiz yoktur herhalde, Park’ın bağlı olduğu birim Burhaniye’de). Son yıllarda Cunda kıyılarında kimisi mütevazı, kimisi iddialı iki elin parmağı sayıda küçük işletmeler peydahlandı. Birikisi dışında ruhsatları yok. Her biri kendi usulünce gelenleri ağırladılar, başka şehirlerden tatile gelenler, biraz hizmet bekleyenler bu oluşumları tercih ettiler. Kamuya ait bir yerde izinsiz-ruhsatsız rant elde etmek herhalde dünyanın her yerinde suçtur ve göz yumulamaz -ki bunların bazıları maalesef ciddi tahribatlar da yarattılar-. Bu ‘işletmemsiler’ yaz sonunda kaçak olarak konduruldukları yerlerde iş makinalarıyla yıkıldılar. Yıkıldıkları yerlerde şimdiye çoktan kurumuş foseptik çukurlarından başka pek bir şey kalmadı. Fakat Ayvalık’ın bu hizmeti veren işletmelere olan ihtiyacını da ortaya koydular. Deniz’in içi de bir başka alem. Bir yanda büyük troller, gırgırlar boğazı yararak gidiyor, kasalarla dönüyor, deniz patlıcanları soğan çuvallarına dolduruluyor. Diğer yanda trata ağları rıhtımda çürüyor, geçim kaynağı elinden alınmış, alternatif
sunulmamış, vaad edilen ağ bedelleri ödenmemiş balıkçıların arazileri “Ünlülere komşu arazi” başlığıyla emlak sitelerinde satılıyor. Kazdağları Milli Parkı’nda olduğu gibi, Ayvalıklı gençler Park konusunda eğitilmeli ve Park’ta istihdam edilmeli Daha söylenebilecek pek çok şey var ama konuyu bağlayalım ve nasıl bir noktada buluşabiliriz, onu sorgulayalım. Yukarıda yazılanlar uzman gözüyle yazılmadı. Bunlar; gördüklerimiz, duyduklarımız, aramızda konuştuklarımız. Bizler Tabiat Parkı’nın önemini, kıymetini biliyoruz. Onu korumak hem doğaya hem gelecek kuşaklara borcumuzdur. Bu sebeple Tabiat Parkı’nda, yılda 15 gün gelinen çirkin kooperatif evleri istemeyiz, sırf tapusuna sahip diye parası bol, vicdanı kıt birilerinin 7 yıldızlı tatil köylerini ya da jipleriyle tozu toprağa katıp ulaşacakları milyon dolarlık malikanelerini de istemeyiz. Kısaca Tabiat Parkı'nın günü gelince eşe-dosta, büyük sermayeye, hısım akrabaya bir rant alanı olarak saklanmasını istemeyiz. Biz şunlar da konuşulsun isteriz: Cunda’nın Tabiat Parkı sınırları içinde kalan bölümündeki zeytinliklere organik üretim şartı getirilsin isteriz. Hem hak sahiplerinin ekonomik mağduriyeti bir nebze giderilmiş olur, hem de Park’ın ekosistemine en az zarar verilmiş olur. Büyükşehir Belediyesi, Tabiat Parkı’nı havadan zehirlemesin isteriz. Kıyılarda belirlenen uygun noktalara kondurulacak; doğayla uyumlu, en önemlisi de gerçekten denetlenen işletmelerden hem bizler, hem misafirlerimiz, hem de Ayvalık ve Cunda’daki otel ve restoranların müşterileri istifade etsin isteriz. Uygun alanlarda, doğaya uygun malzeme ve tekniklerle inşa edilmiş aile işletmelerinde konaklamalı ekolojik turizme şans verilsin isteriz. Tabiat Parkı’ndan sorumlu yetkili mercilerin Tabiat Parkı’nda bulunmasını ve görevlerini daha etkin bir biçimde yapmasıni isteriz. Kazdağları Milli Parkı’nda olduğu gibi, Ayvalıklı gençlerin Park konusunda eğitilmelerini ve Park’ta istihdam edilmelerini isteriz. Önerilerimizin bazıları Tabiat Parkı gerçeğiyle uyuşmuyor olabilir... Dedik ya, “uzman değiliz”... Ama mevcut durumun Tabiat Parkı’nı sadece büyük ve vahşi yatırımlardan korumakla yetindiğini görüyoruz. Bu konuları şimdiden konuşursak, tartışırsak, en önemlisi bizler taleplerimizi ve önerilerimizi şimdiden belirlersek, gelecekteki muhtemel dayatmalara daha güçlü direnebiliriz.
Hüseyin Ergin Alibey (Cunda) Adası Kalkındırma ve Koruma Derneği
G
DOĞAL ALANLAR YAPAY ALANLARA DÖNECEK
iderek betonlaşan ülkemizde yeşil alanlar hızla yok olmakta. Tabiat parkları bitki örtüsü ve yaban hayatı özelliğine sahip, manzara bütünlüğü içinde halkın dinlenme ve eğlenmesine uygun doğa parçalarıdır. Balıkesir’de bir tabiat parkı var: Ayvalık Adaları Tabiat Parkı... SİT alanları ise tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış tabiat özellikleri ile korunması gerekli alanlardır. Ayvalık Adaları Tabiat Parkı, aynı zamanda ‘Türkiye’nin Deniz ve Kıyı Koruma Alanları’ içinde yer alıyor. Park, 16’sı koruma altında olmak üzere 671 tür deniz canlısına yaşama, beslenme ve üreme alanı sağlıyor. 1923 yılından beri Cunda adasında yaşayan halk 94 yıl boyunca bu kültür, tarih ve doğaya sahip çıkmış, korumuş-kollamış, talan ve ranta izin vermemiştir. Zeytincilik, turizm, balıkçılık halkın öncelikli geçim kaynağıdır. Yapılan bu imar değişikliği planı ile bunca yıldır korudukları tarihi, kültürel, yaşamsal değerler yok olacaktır. GERİ GETİRİLEMEYECEK HER TÜRLÜ DEĞER KORUNMALIDIR Doğal yaşam bir kez kaybedilince geri dönülmesi imkânsız bir sürece giriliyor. Kâr amacı güdülen tasarıyla dünya miraslarına karşı da hareket ediliyor. Gelecek kuşaklara yaşam alanı kalmıyor. Gittikçe, doğal alanlardan yapay yaşam alanlarına geçiş yapılıyor. Bunun sonucunu birçok doğal afet ve küresel ısınma ile görüyoruz. Ege’nin incisi Cunda, sahip olduğu değerleriyle kalmalı. Hızla felâkete sürükleyecek betonlaşma yerine, bünyesinde barındırdığı tarihi binaların (kilise, şapel ve manastırlar) onarılıp kazandırılması yeni imar planından çok daha fazla yarar sağlar. Kısaca Ayvalık Adaları Tabiat Parkı ve adaların yeni imar planına bu gerekçelerle karşıyız. “Geri getirilemeyecek her türlü değer korunmalıdır” diyoruz. Alibey (Cunda) adası Kalkındırma ve Koruma Derneği olarak korumak için gereken mücadeleyi vereceğiz.
23
ÖZEL BÖLÜM
SADECE İNSANLARIN DEĞİL, BİTKİLERİN VE HAYVANLARIN YAŞAM ALANLARINI DA KORUMAK ZORUNDAYIZ
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca yapılan yeniden değerlendirme sonucu Ayvalık Tabiat Adaları Parkı’nın ve SİT alanlarının önemli bir bölümünün imara açılması girişimi hakkında Cunda adasında yaşayanların görüşlerini aldık.
GÜLBENİZ ŞENTAY
Hasan Tosya-Balıkçı
BİR AVUÇ CUNDA KALDI, ONU DA YESİNLER!
Burhaniye iskelesinden Artur’a gelirken, Bağlar Burnu’nda milyonlarca ağaç talan edildi. Yazık değil mi, yüz yıllık zeytin ağaçlarına? Benim balıkçılık yaptığım yıllarda orada bir tane yapı yoktu. Şimdi şehir olmuş. Yarın, öbür gün yapılaşmanın yolu açılır da Cunda’nın üzerine bir Cunda daha eklenirse ne olacak? Bugünkü yükü kaldıramayan kanalizasyon şebekesi yarın hiç yetmeyecek. O güzelim Pateriça’nın, Maden Adası’nın her yerinden denize kanalizasyon, evsel atıklar akıtıldığını göreceğiz. Bu konuda konuşmak dahi içimi acıtıyor. Keşke 70’li yılları görmeseydim, keşke o günlerin güzelliğini yaşamasaydım... Keşke Cunda’nın 2000’li yıllarına gözlerimi açsaydım da içim bu kadar yanmasaydı. Şu denizde yüzerek büyüdüm ben. Bir de şimdiki haline bakın!” ***
Tanju İzbek-Emekli Gazeteci
“B
etonlaşmaya çocukluğumdan beri karşıyım. Yaşanası yer olarak bir Cunda’mız kaldı. Bıraksınlar da yaşayalım. Mübadil torunuyum ve adada bir avuç toprağım yok! Olanı da orman vasfı taşıyor. Ama ben onun bile imara açılmasını istemem. Çünkü benim için önemli olan para değil, nefes almak. Deniyor ki imarla birlikte iş sahası açılacak. Daha önce bazı örneklerini gördük. Yapılaşma oldu da kime iş sahası açıldı? Bence insanlar Tabiat Adaları’na günü birlik gelsinler. Mesire alanlarında, koylarda yüzsünler, yürüyüş yapsınlar, dinlensinler, yemek yesinler, eğlensinler vs. Bu yolla kimsenin ekmek kazanmasına karşı değilim. Sadece zeytinliklerin kesilip yok edilmesine karşıyım.
24
SİT ALANLARININ DERECELERİNİN DÜŞÜRÜLMESİ YERİNE EVLERİMİZİN RESTORASYONUNUN KOLAYLAŞTIRILMASINI BEKLİYORUZ
“B
en Cunda’nın ve Ayvalık merkezin olduğu gibi korunmasından yanayım. Yani 1. derece SİT alanlarına ciddi biçimde sahip çıkılmalı. Bazı alanların 1. dereceden çıkarılması gibi bir uygulamayı desteklemem söz konusu olamaz. Cunda’da, Tabiat Parkı’nda, açık hava müzesi sıfatını kazanan Ayvalık merkezde Anıtlar Kurulu kararlarının esas alınmasını istiyorum. Bunun dışındaki her türlü yaklaşıma ‘Hayır!’ diyorum. Bir tek beton yapıya izin verilmesine
razı değilim. SİT alanlarının derecelerinin düşürülmesi yerine evlerimizin restorasyonunun kolaylaştırılmasını bekliyoruz. Zira bu konuda gerçekten çok sıkıntı çekiyoruz ve kültürel mirasımız çöküp gidiyor. Bürokratik işlemler kolaylaşırsa insanlar evlerini, mimari dokularını bozmadan onarabilirler ve eski Ayvalık evleri ayağa kalkar. Meseleye genelde böyle bakmakla birlikte Cunda’nın yeri bende apayrı. Çocukluğum adada geçti ve bir zamanlar Pateriça’da anneannelerimizin zeytin topladığı o güzelim damların dışında hiçbir şey yoktu. Bırakın Pateriça’nın imara açılmasını, orada tek katlı bir ev dahi yapılmasına karşıyım. Hani ‘Önde zeytin ağaçları, arkasında yar!’ diyoruz ya, öyle kalmalı Pateriça. İnsanlar gelsinler, kamp kursunlar, denize girsinler, eğlensinler. Buna kimsenin itirazı yok! Yeter ki dokuya zarar verilmesin. Pateriça’da benim
üzüyor. Yani ben zeytinliğimin bir köşesine tek bir ağacı kesmeden bir ev yapma izni alabileyim istiyorum. Ayrıca zeytinden yüzü gülmeyen ve kısmetini denizde arayan Cundalı için artık balık olayı da bitti. Bizlerin turizmden başka seçeneği yok gibi görünüyor. Pateriça koyumuz çok güzel. Burada turizm amaçlı işletmeler olabilir. Yine orada bir adamız var. Kentin dokusuna uyumlu, yeşili yok etmeden bu adaya bir otel inşa edilebilir. Böylece gençlere iş imkânı doğar. Kısacası bazı bölgeler belli bir proje dahilinde ve doğal doku zedelenmeden imara açılabilir kanaatindeyim.”
de zeytinliğim var. Mübadil çocuklarının, torunlarının ekonomik sıkıntı çektiği doğru. Zamanla ben de yoksullaştım ancak betonlaşmaya geçit vermemek adına direniyor, zeytinliğimi satmıyorum.” ***
Sezgin Kızılgedik-Fırın İşletmecisi
ZEYTİN AĞAÇLARI YOK OLURSA, BİR ÖZELLİĞİMİZ KALMAZ
“B
elediye Meclisi’nin oybirliğiyle aldığı karar güzel bir şey. Şahsen betonlaşmadan yana değilim. Böyle daha güzel yani. Betonlaşırsa özelliği kaybolur. Cunda doğasıyla insanlara huzurlu bir yaşam sunuyor. Bu güzellik tabii ki korunsun. Bence imara açılmasında sakınca bulunmayan başka yerler bulunabilir. Kayalık, taşlık, işe yaramaz bölgelerde yapılaşmaya izin verilebilir. Ama; zeytin ağaçlarını kes, bu olmaz. Güzelim zeytinlikler gitti mi bir daha gelmez. Bu konuda Büyükşehir Belediye Başkanı Edip Uğur’un Ayvalık’ın yanında olması, farklı partilere mensup Meclis üyelerinin ortak karar almaları bizleri mutlu ediyor. Çünkü herkes doğal zenginliklerinin tadına varmak için Ayvalık’a geliyor. Kaldı ki, zeytin ağaçları ekonomik bir değer. Bu anlamda varlıkları çok önemli. Onlar yok olursa, bir özelliğimiz kalmaz.”
***
Savaş İrlan-Restoran İşletmecisi
Mahir Fudul-Zeytinci
BAZI BÖLGELER BELLİ BİR PROJE DAHİLİNDE VE DOĞAL DOKU ZEDELENMEDEN İMARA AÇILABİLİR
“B
ence bizler adına herhangi bir tasarrufta bulunmadan önce yetkililer fikrimizi almalı. Bu şart... Elli yıldır Pateriça’da yaşıyorum. Orayı çok da seviyorum. Zeytinciyim. Fakat artık benim zeytinlerimin ekonomik ömrü bitti. Toprağın verimsizliği, maliyetlerin yüksekliği nedeniyle çok zorluk çekiyoruz. Birkaç yüz ağaç zeytinim var ama onlar benim sırtımda bir kambur şimdi. Eğer emekli maaşım olmasa, inanın dilenmek zorunda kalırım. Bu nedenle diyorum ki, önce gelip bizlerle konuşmalılar.
BEN AYVALIKLIYIM VE HİÇBİR AYVALIKLININ TABİAT PARKI’NIN İMARA AÇILMASINA DESTEK VERECEĞİNİ SANMIYORUM
“D
oğayı kirletmeden, yeşili bozmadan turizm adına bir şeyler yapılmasına Tabiat Parkı’na dokunulmaması kaydıyla sıcak bakıyorum. Ben Ayvalıklıyım ve hiçbir Ayvalıklının Tabiat Parkı’nın imara açılmasına destek vereceğini sanmıyorum. Burada doğup-büyümeyen insanlar sahip olduğumuz zenginliklerin farkına varamayabilirler. Onların öncelikleri başka olabilir. Ancak
Herkes gibi betonlaşmaya ben de karşıyım. Pateriça asla bir Sarımsaklı’ya dönüşmemeli. Ancak bir dönüme bir ev yapma izni verilmeli diye düşünüyorum. Hafta sonları insanlar arabalarıyla geliyorlar Pateriça’ya. Arazime giriyorlar. Piknik yapıyorlar. Ekili alanları çiğniyorlar. Etrafı kirletip gidiyorlar. Çöplerini de ben topluyorum. Niye? Çünkü benim orada bir yaşam alanım yok! Arazi korunaksız. Bunlar beni çok
25
ÖZEL BÖLÜM bizler bugüne dek yaşattığımız hiçbir güzelliği yitirmek istemiyoruz. Kıyı şeridimizi, zeytinliklerimizi, çam ormanlarımızı, bitki örtümüzü, adalarımızı koruyarak turizm adına bir şeyler yapılacaksa amenna ama her taraf beton yığınlarıyla kaplanacaksa, bu olmaz! Ağaçları kesmelerine izin vermeyiz yani. Aç kalma pahasına onlara sahip çıkarız.” ***
Saki Bacan-Lokma İmparatoru
BELEDİYE BAŞKANIMIZ RAHMİ GENÇER’İN İSTEĞİYLE TOPLANAN MECLİS’İN OYBİRLİĞİYLE ALDIĞI KARARI, DOĞMA-BÜYÜME BİR CUNDALI OLARAK DESTEKLİYORUM
“B
elediye Başkanımız Rahmi Gençer, Meclis’i topladı ve orada oybirliğiyle SİT alanlarının korunmasına karar verildi. Ben doğma-büyüme bir Cundalı olarak Meclis’in aldığı bu kararı destekliyorum. Çünkü Cunda’nın, Pateriça’nın eşsiz bir güzelliği var. Bu nedenle yeşil alanların imara açılmasından yana değilim. Cunda’ya ve Tabiat Adaları’na dokunulmamalı. Betonlaşmış bir Cunda bütün
26
özelliğini yitirir bana göre. Pateriça’ya gelirken, eski kırıkdökük iskelenin tam karşısında dedemden, babamdan kalma arazilerimiz var. Konumu nedeniyle arazinin çok değerleneceğini biliyorum ama yine de istemiyorum. Çünkü benim malım belki on kat değerlenecek ancak çocuklarıma nasıl bir Cunda bırakacağım? Özetle karşıyım. Zaten dün gazetede okudum, Büyükşehir Belediye Başkanı Edip Uğur ile Belediye Başkanımız birlikte hareket edeceklermiş. Doğrusu bu haber beni sevindirdi. Herkesin Ayvalık için bir araya gelmesi güzel bir şey.” ***
Teoman Ezer-Otel ve Restoran İşletmecisi
YARIN BURASI DA DİĞER SAYFİYE KENTLERİNE DÖNERSE, NE ÖZELLİĞİMİZ KALACAK?
“K
esinlikle yeni alanların imara açılmasına karşıyım. Bence şu anki yerleşim dahi Cunda için fazla. Bakın hemen önümüzden birkaç gündür denize kanalizasyon akıyor. Alt yapı hizmeti anlamında belediye buraya zaten yetişemiyor. Yeni yapılaşmaların yükünü nasıl taşıyacak? Bunun dışında insanlar Cunda’ya doğal
güzelliği, tarihi dokusu için geliyorlar. Betonlaşma olmadığı için geliyorlar. Yarın burası da diğer sayfiye kentlerine dönerse, ne özelliğimiz kalacak? Hele ki bu iş Tabiat Adaları’na sıçrarsa Cunda’yı hepten kaybederiz. Fikirlerimi kim, ne kadar dikkate alır bilemem ama böyle bir uygulamaya endişelerim nedeniyle karşıyım. Yapılaşma bir başladı mı, çorap söküğü gibi gider. Önünü alamazsınız. SİT alanında benim de zeytinliğim var. Fakat gönlüm ağaçların, denizin, soluduğumuz havanın korunmasından yana. Ben yaşınıbaşını almış bir adamım. Geldim, gidiyorum. Ne diyebilirim? İnşallah hakkımızda hayırlısı olur ve çocuklarıma, torunlarıma yeşil bir ada kalır.” ***
Ayhan Alışık-Restoran İşletmecisi
BELLİ ALANLAR, BİTKİ ÖRTÜSÜNÜ KORUMAK ŞARTIYLA TURİZME AÇILABİLİR
“A
slına bakılırsa, henüz ne yapılmak istendiğini ve ne yapılacağını tam olarak anlamış değilim. Bu projeye aramızdan ‘Evet!’ diyen de çıkacaktır, ‘Hayır!’ diyen de... Ancak bence insanlar şu aşamada neye ‘Evet!’, neye ‘Hayır!’ dediklerini pek bilmiyorlar. Adada yapılaşmaya izin verileceği söyleniyor fakat burada
lüksümüz yok! Bazı insanların işi para kazanmak olabilir. Bizim işimiz de Ada’yı korumak. Son olarak, Büyükşehir Belediye Başkanı Edip Uğur’un Belediye Başkanımız Rahmi Gençer ve biz Ayvalıklıların yanında yer almasına ayrıca sevindiğimizi söylemek istiyorum.”
nasıl bir proje uygulanacağı bizler açısından belli değil. Hani ne bileyim taş binalar, ahşap binalar mı yapılacak? Turistik tesisler mi inşa edilecek? Bütün bunlar Cunda’nın tarihi ve doğal dokusunu bozmadan mı olacak? Çünkü ‘imara açmak’ deyimi çok geniş bir kavram. Ben ancak anladığım kadarı üzerinden yorumlamaya çalışayım... Cunda’nın turizm gelirine ihtiyacı olduğu bir gerçek. O nedenle belli alanlar bitki örtüsünü korumak şartıyla turizme açılabilir diye düşünüyorum. Çok güzel koylarımız var bizim. Turizm Bakanlığı böyle bir projeyle bizlere gelebilir örneğin. Yani nereye, ne yapılacağını bizlerin bilmesi şart. Betona, hatta asfalt yola asla izin verilmeden, doğal zenginliğe dokunmadan, tarihi yapıyı bozmadan bir şeyler yapılabilirse bunu tartışabiliriz. Zira gerçekten de, aramızda mağduriyeti olan arkadaşlarımız var. Bu insanlar on dönüm arazilerine söylediğimiz koşullarda bir ev yapabilmeliler. Ancak imara açmaktan kasıt yazlık siteler, beş katlı apartmanlar, beton oteller ise, istemiyoruz. Gördüğünüz gibi kafalar karışık. Yetkililerin gelip bizlere meseleyi bütün çıplaklığıyla anlatmaları gerek.” ***
Levent Koçoğlu-Otel İşletmecisi/ Gezgin/Cunda (Alibey) Adası Turizm Derneği Başkan Yardımcısı
HER TARAFA EVLER, VİLLALAR, HAVUZLAR, ASFALT YOLLAR YAPILIRSA BU SADECE AYVALIK İÇİN DEĞİL TÜRKİYE İÇİN DE BÜYÜK BİR FACİA OLUR
“C
unda’nın imara açılmasına kesinlikle karşıyım. Adanın şu anki haliyle korunmasını istiyorum. Biz Ayvalık olarak henüz UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girmeyi başaramadık. Başarsaydık -ki ancak bugünkü haliyle mümkün bu- Tabiat Adaları Parkı çoktan koruma altına alınmış olacak ve imara açılması diye gündem oluşmayacaktı. 1. Derece sit
***
Fatih Yıldız-Emekli Makine Mühendisi
KOYLAR TURİZME AÇILSIN
“H alanlarının imara açılmasına, o alanlarda birden fazla mülkü olanların onay vermediklerini biliyorum. Buna karşılık, tek bir arazisi bulunan insanlar ekonomik gerekçelerle bu projeye sıcak bakabilirler. Ancak Şirince benzeri uygulamalarla hane halkının turizm gelirinden pay alması sağlanırsa vatandaş malını elden çıkarmayı düşünmeyecek, bindiği dalın kesilmesini istemeyecektir. Pateriça’da bir büyük inşaat firmasının yıllardır zeytinlik topladığını duymayan kalmadı. Bu ve benzeri firmalar arazileri zeytinimiz için satın almıyorlar. ‘Nasıl olsa bir gün imara açılacak ve ben de villalar yapacağım!’ diye alıyorlar. Halk bu konuda çok duyarlı. Yetkililerden bizlere projenin alanı ve kapsamı hakkında bilgi vermesini beklemek en doğal hakkımız diye düşünüyorum. Ama bizlerin görüşleri sorulmadan, ‘Biz burayı imara açtık!’ denir ve her tarafa evler, villalar, havuzlar, asfalt yollar yapılırsa bu sadece Ayvalık değil, aynı zamanda Türkiye için büyük bir facia olur.
epimiz göçmen çocuklarıyız. Hepimiz bu zeytinliklerle büyüdük. Hepimizi bu zeytinlikler okuttu. Dedelerim, amcalarım, halalarım onlara gözleri gibi baktılar. Sonra o bayrağı bizler devraldık. Ben onları kurutmadan bugünlere getirdim, yenilerini ektim, ekledim ama artık tükendim. Maliyeti karşılayamıyorum. Ulaşım mazotla, kuyudan su basmak mazotla… Sırası geliyor banka kredisi kullanıyorum. Niye? Çünkü bir torunum var. Gelince, ‘Dedem dikti bu ağaçları!’ diyebilsin diye. Olay bu!.. Ancak mülkiyetimizdeki araziler Milli Park kapsamına alınınca elimiz-kolumuz bağlandı. Şimdi ise önümüzde böyle bir proje var. Hayat şartları Cunda’da yaşayanları mallarını elden çıkarmaya zorluyor. Cunda’nın yarıdan fazlası el
Ayvalık gerçekten de eşsiz bir yer, adeta bir açık hava müzesi!.. Bir Bodrum’un, bir Didim’in Ayvalık’a benzeme şansı var mı sizce? Bu kentin sokakları, özgün mimari yapıları, Tabiat Adaları, denizi, mübadil kültürü, mutfağıyla kim yarışabilir? Ne yazık ki şimdiye dek pek çok hata yapılmış. Bu nedenle artık tek bir hata daha yapma
27
ÖZEL BÖLÜM değiştirmiş durumda. Dediğim gibi bizlerin maddi, manevi gücümüz kalmadı. Örneğin benim denize yakın on dönüm bir arazim var. Ben bunu sattığımda belki bir ev alabilirim, belki alamam. Çünkü zeytinlerin ekonomik ömrü bitmiş. Ama ben oraya turistlere kiralayabileceğim ahşap bungalovlar yapabilirsem, çok şey değişir ve araziyi yok pahasına satmak durumunda kalmam. Dolayısıyla bu tür bir uygulamadan herkesin kazançlı çıkacağını düşünüyorum. Nedir kazançtan kastım? Cundalının eline para geçer, araziler el değiştirmez, Pateriça gibi doğal dokular bozulmadan korunur ve turizme hizmet eder. Kısacası koylar turizme açılsın, diyorum. Buralarda mimari ve doğal dokuya zarar vermeden turistik tesisler, evler yapılsın ki Cundalının malı değerlensin, yoksulluktan kurtulsun.” ***
Mehmet Bayram-Otel İşletmecisi
SADECE İNSANLARIN DEĞİL BİTKİLERİN VE HAYVANLARIN YAŞAM ALANLARININ, DOLAYISIYLA EKOLOJİK DENGENİN KORUNMASINI İSTİYORUM
“C
unda, Tabiat Adaları Parkı ile Çiçek ve Çıplak gibi adaların da proje kapsamında imara açılacağı duyumlarını aldık. Tabii hangi SİT alanlarının ne kadarının ve ne amaçla açılmak istendiğini bilmiyoruz. Basından ve medyadan izlemeye çalışıyoruz. Henüz net bir bilgi edinemedik. Ancak ben doğal SİT alanlarının imara açılmasını kesinlikle onaylamıyorum. Bizim Tabiat Adaları Parkımız Türkiye’nin en büyük milli parkı. Böylesi bir zenginliğin SİT alanı olmaktan çıkarılıp betonlaştırılmasına, villalar ve apartmanlarla doldurulmasına karşıyım. Kaldı ki, Cunda’ya insanlar her şeyden önce bakir doğası için geliyorlar. Onları öncelikle Cunda’nın sessizliği, sakinliği, huzuru cezbediyor. İstanbul’dan, Bursa’dan onca yolu göze alarak hafta sonu otele
28
gelen müşterilerimiz, ‘Kentin keşmekeşinden kurtulup Cunda’da stressiz bir-iki saat geçirmek bile bize ilaç gibi geliyor! Burada nefes alıyoruz!’ diyorlar. Ancak yapılaşma olursa, Bodrum’dan farkımız kalmayacak. Hele ki, Pateriça koyları imara açıldığında özel mülkler pıtırak gibi bitecek ve bizler o koyları belki de uzaktan dahi seyredemeyeceğiz. Ben yeni imar projesiyle büyük yatırımcıların geleceğini ve bu yolla Cundalıya iş imkânları yaratılacağını hiç sanmıyorum. Çok çok, günü birlik hizmet veren işletmeler açılacaktır. Olası bütün bu gelişmelerin Ayvalık halkını, özellikle de Cundalıları derinden sarsacağına inanıyorum. Bu nedenle milli parklarımızın, SİT alanlarımızın imara açılmasına kesinlikle karşıyım. Sadece insanların değil bitkilerin ve hayvanların yaşam alanlarının, dolayısıyla ekolojik dengenin korunmasını istiyorum. Ağaçların kesilmeyip, başka bölgelere taşınacağı söyleniyor. Fakat bu söylem bizi tatmin etmiyor. İnandırıcı da gelmiyor. Zira zeytin ağaçları eski ağaçlar. Kökleri de geçmişleri kadar uzun. Ne kadar derine inebileceksiniz ki onları yeniden dikerken? Özetlersem, zaten ‘yeşil fakiri’ bir ülke konumdayız. Türkiye’nin en büyük milli parkının imara açılması, bence ülkenin can damarlarından birinin kesilmesinden başka bir anlam taşımaz.”
Aysel Degrel-Ada Bujiteri
TABİAT ADALARI PARKIMIZI KENDİ HALİNE BIRAKSINLAR
“D
oğamız bize bırakılsın! Yaşam alanlarımız kısıtlanmasın! İlerde çocuklarımız nefes alabilsinler. Tabiat Adaları Parkımızı kendi haline bıraksınlar. Ağaçlarımız, koylarımız olduğu gibi kalsın ve korunsun.” ***
Ebru Toplu-Nautilus Hediyelik
CUNDA’YA İNSANLARIN AKIN AKIN GELMESİNİN ASIL NEDENİ YEŞİL ALANLARI VE BAKİR KOYLARI
“A
yvalıklıyım. Cunda’da yaşıyorum. Adanın tarihi dokusunun Tabiat Adaları gibi yaşam alanlarıyla birlikte olduğu gibi korunmasını, hiçbir şekilde bozulmamasını diliyorum. Betonlaşmaya kesinlikle karşıyım ve SİT alanlarının imara açılmasını desteklemiyorum. Cunda’ya insanların akın akın gelmesinin asıl nedeni yeşil alanları ve bakir koyları… Ben turistik hediyelik eşya satıyorum. Cunda birkaç kat daha büyüdüğü zaman daha çok para
Ancak çocuklarımızın geleceğini düşündüğümüzde böylesi bir riski almaya hakkımız olmadığı kanısındayım. Elimize geçen paralarla bir on beş-yirmi yıl keyif çatıp, rahat yaşayacağız belki ama bunu çocuklarımızın geleceğini çalmak pahasına yapmış olacağız. Bizler sefa sürerken çocuklarımız gün gelecek kendi yerlerine giremeyecekler, kendi memleketlerinde gezemeyecekler… Şimdi kucak kucağa oldukları doğa için, yarın izin almak zorunda kalacaklar. Tabiat Adaları’na, adalara, koylara gittiklerinde mülk sahiplerine, ‘Girebilir miyiz?’ diye soracaklar. Böyle bir şeyi asla kabul etmiyorum. ‘Hazıra dağ dayanmaz!’ misali o paralar zaten uçup gidecek. Hayrını görmeyeceğiz
ve bizler çocuklarımızı muhteşem bir mirastan mahrum ettiğimizle kalacağız. İnşallah sağduyu galip gelir.” ***
kazanacağım söylenebilir ancak bu tür bir gelişmenin nitelikli turisti Cunda’dan kaçıracağına ve adanın ruhunu kaybedeceğine inanıyorum. Yani SİT kapsamındaki yapılarımıza da yeşilimize de dokunmasınlar! ***
Gülşen Eriş-Gülşen Takı
İNŞALLAH SAĞDUYU GALİP GELİR
“H
emen hepimizin SİT alanı olan yerlerde tapulu arazilerimiz var. Ada imara açıldığında bu arazilerin değerlerinin artacağını ve sattığımızda büyük bir gelir elde edebileceğimizi de biliyoruz.
İrem Süzen-Tarzan Balıkçılık
ADAMIZA, YEŞİL ALANLARIMIZA DOKUNULMASIN “Cundalıyım. Balıkçılık yapıyorum. Biz halk olarak Cunda’nın imara açılmasını istemiyoruz. Doğal güzelliği bozulacak çünkü. O nedenle adamıza, yeşil alanlarımıza dokunulmasın, diyoruz.”
29
Ayvalık Yazıları HÜSEYİN GÜVEN yaverbey15@gmail.com
Bizim kadınlarımız…
M
esleklerin belki de en zorlarından biri, ‘ev hanımlığı’dır. Her şeyden önce; kimse tarafından bir meslek olarak ciddiye alınmaz. Çünkü eğitimi, öğretimi, okulu, fakültesi, diploması yoktur. Yaşanarak öğrenilir ve yaşam boyu sürdürülür. Maaşı, ücreti, mesaisi, primi, emekliliği de yoktur. Hele bu sıfatının yanına bir de ‘annelik’ eklenince yaşamsal çaba ikiye, üçe katlanır. Tabi ev hanımlığı derken yabancı dizilerde pişirilip önümüze konulmakla kalmayıp, sanki bizim kültürümüzde böylelerinin yeri varmış gibi, Türk taklitlerinin de yapıldığı ‘umutsuz bayanlar’ı kastetmiyorum. Benim burada sözünü ettiğim; toplumumuzun gelenekçi yapısının içinde çağlardır yer almış ve alacak olan kadınlar, Nazım’ın deyişiyle ‘bizim kadınlarımız’dır. Analarımızdır. Kimbilir birer birey olarak ne yetenekleri, ne potansiyelleri olmasına karşın hayatın ve koşulların onlara bu sıfatı uygun gördüğü, öncelikle ‘Bilmem kim beyin hanımı!’ diye tariflendiği analarımız. Bu değerli dergide bana ayrılma ayrıcalığını yaşadığım sayfamda ilk günden bu yana eski dönemlerin Ayvalık’ı ve Ayvalıklılarına dair hatırladıklarımı sizlerle paylaşıyorum. Doğal olarak insanın en iyi hatırladığı mekân ve kişiler de bebekliğini, çocukluğunu, gençliğini geçirdiği kendi mahallesi oluyor. Konu ‘ev hanımlığı’ olunca çocukluğumun 41 Evler Mahallesi'nde de durum farklı değildi. İzninizle bu hafta; aramızdan ayrılsalar da yüreklerimizdeki yerleri bâki kalan 41 Evler mahallesinin annelerini, teyzelerini, ablalarını kısacası ‘ev hanımları’nı bir kez daha anarak ve yaşatarak karşınıza çıkıyorum. Hüsniye hanım (Hüseyin Şentay’ın eşi), Nermin hanım (Ahmet Durak’ın eşi), Sebahat hanım (Zühtü Gürses’in eşi), Muzaffer hanım (Suat Rona’nın eşi), Bedriye hanım (Sabri Demirli’nin eşi), Meral hanım (Mahmut Yorulmaz’ın eşi), Naciye hanım (Osman Serezli’nin eşi), Atiye hanım (Mustafa Barlas’ın eşi), Fatma hanım (Ziya Yalçın’ın eşi), Hayriye hanım (Halil Baskın’ın eşi), Güzin hanım
30
(Nihat Ezer’in eşi), Feriha hanım (Hadi İskit’in eşi), Semiha hanım (Ali Keskin’in eşi), Leyla hanım (Nuri Bölükbaşı’nın eşi), Şükriye hanım (Ali Şuuri Özsu’nun eşi), Lale abla (Eyüp Arıcan’ın eşi), Feride hanım (Kemal Şalmanlı’nın eşi), Yurdan abla (Teoman Şalmanlı’nın eşi), Gülten abla (Atilla Şalmanlı’nın eşi), Şadan abla (Mehmet Ali ağabeyin eşi), Şefika hanım (İsmail Eren’in eşi), Zeynep hanım (Ali Ülgen’in eşi), Özlem abla (Süleyman Ok’un eşi), Nermin hanım (Nazım Doğrusoy’un eşi), Nahide hanım (İbrahim Kandiye’nin eşi), Atiye hanım (Haydar Sezen’in eşi), Naciye hanım (Bekir Berk’in eşi), Bedriye hanım (Muzaffer Samyeli’nin eşi), Hatice hanım (Yahya Akıncı’nın eşi), Nezihe hanım (Ali Ulvi’nin eşi) Terlan hanım (Zakir Güven’in eşi)… Bu büyüklerimizin arasında ve yanı sıra; ağırlıklı tercihleri öğretmenlik olan kendi mesleklerini ve iş hayatını son derece başarıyla sürdürenler de vardı. Mahallemizin elit konaklama yeri Çadır Pansiyon’un sahibi Belkıs (Gerçek) ablamız ve sevgili annesi Nazlı hanımefendi, eşini yitirdikten sonra yıllarca yıkılmaz bir abide gibi 150 Evler’deki benzinliği yöneten Hatice hanım, ya da hayatını bir kişiye değil yüzlerce çocuğuna adamayı tercih eden öğretmen İffet (Özak) hanım gibi… Bazıları işlerinin, çoğunluğu ev hanımlığının ve anneliğin bütün yükünü sırtlamış olmalarına karşın bu insanlar eve kapanmış, hele hele kapatılmış insanlar değillerdi. Gündemi takip ederler, sadece çocuklarını değil, birbirlerini de ışıklarıyla aydınlatırlardı. Okurlardı, konuşurlardı, kendilerini yetiştirirlerdi. Gülmeyi bilirlerdi. Medeni, neşeli, paylaşımcı, ‘iyi’ insanlardı. Saygı gösterirler, saygı görürlerdi. Hepsi birbirinden değerli bu büyüklerimizi mutlaka hatırlayanlarınız vardır, yoksa bile bu yazıyı mahallemizin mütevazı geçmişinde bir tarih düşürme olarak kabul edin. Yitirdiklerimizi saygı ve rahmet, yaşayanları sevgi ve hürmetle selamlıyorum. Adları anılarımızdan silinmesin…
ATÖLYELERDEN Cunda’daki Atölye Patika sanatla zanaatın iç içe geçtiği, sanatın zanaata, zanaatın sanata dönüşebildiği sıra dışı bir mekân… ‘Bilumum Yaratıcı İşler!’ sloganıyla yola çıkan ressam ve seramik sanatçısı Emine Boyner Kürşat ile atölyesinde gerçekleştirdiğimiz söyleşiyi ilgiyle okuyacağınızı umuyoruz.
E
BİR İNSANIN KALPTEN YAPTIĞI HER ŞEY SANATTIR
mine Boyner Kürşat resim yapmaya küçük bir çocukken başlar. Boya kalemleri elinden hiç düşmez. Annesinin oya gibi işlediği mücevher tasarımlarını hayranlıkla izlerken, farkına varmadan çizgiye hakim olmayı öğrenir. Aynı zamanda iyi bir fotoğrafçı olan babası onun bakmakla görmek arasındaki ayrımı kavramasını sağlar. Küçük Emine kendi duygu dünyasının renklerini ise ressam Canan Tolon sayesinde keşfeder. Çağdaş Türk resim sanatının önemli isimlerinden olan ve eserleri ulusal ve uluslararası çeşitli koleksiyonlarda yer alan Canan Tolon babasının kuzenidir.
-Ben şanslı bir çocuktum... Çünkü resim tutkumu destekleyen ve bana o tutkuyu besleyecek olanakları sağlayan bir aileye sahiptim. İlk, orta ve lise hayatım da öğrencilerine sosyalleşme, el becerilerini geliştirme ve yeteneklerini sergileyebilme fırsatını sunan okullarda geçti. Sonuçta liseyi bitirdiğim yıl sanat eğitimi almaya karar verdim ve Amerika’ya gittim. Resmin yanı sıra sosyal bilimlere, felsefeye ve özellikle edebiyata ilgim vardı. Birkaç disiplinle birden uğraşmayı sevdiğim için hem beni hem de sanat anlayışımı besleyeceğine inandığım Bennington Üniversitesi Liberal Sanatlar Okulu’na girdim. Orada bir yandan güzel sanatlar eğitimi alırken bir yandan da felsefe, edebiyat ve politika okudum. Temel alanım resimdi ama heykel, fotoğraf ve video derslerine de katılabiliyordum. Bu sayede çeşitli teknikler kullanmayı öğrendim. Bennington’da fonksiyonel çalışmalar gerektiren seramik sanatından da uzak kalamaz Emine Boyner Kürşat. Yemeğini yiyeceği tabağı, çayını içeceği kupayı, çiçeğini koyacağı vazoyu kendi elleriyle yapmak ister. Seramiğe ilgisi böyle başlar. Seramikle birlikte sanat anlayışı farklı bir süreçten geçer. -Öğrenciliğimin ilk zamanlarında sanatla zanaatın çok ayrı şeyler olduğuna inanmak gibi çok keskin, çok katı fikirlerim vardı. “Bir şeyin sanat olması için şu, şu, şu koşulları taşıması gerekir. Taşımıyorsa o sanat değil, zanaattır!” derdim. Seramik sanatla zanaat arasına koyduğum engelleri kaldırmamı, ikisinin arasında doğru denge kurmamı sağladı diyebilirim. Şimdilerde böyle bir ayrım yapmıyorum. Çünkü benim
GÜLBENİZ ŞENTAY
çalışmalarımda bu iki kavram iç içe geçmeye başladı. Ve gördüm ki bu iç içelik sayesinde değişik çalışma alanları birbirine daha güzel ve daha doğal akıyor. Oysa sanatla zanaat arasına çekilen çizgi, insanı gerçekten
ÇOCUKKEN TABİAT PARKI’NDA ÇOK VAKİT GEÇİRİRDİM. KİMİ BENİMLE BİRLİKTE BÜYÜYEN AĞAÇLARA DOKUNMADAN EDEMEZDİM
K
endimi bildim bileli doğaya, özellikle de zeytin ağaçlarına aşıktım. Çocukken Tabiat Parkı’nda çok vakit geçirirdim. Kimi benimle birlikte büyüyen ağaçlara dokunmadan edemezdim. Yaşlı ağaçların o vakur, bilge halleriyse beni çok etkilerdi. O nedenle nikah davetiyemi benim için yaşamın simgesi olan çok sevdiğim zeytin ağaçları süslesin istedim. Evlenmeden önce onlara duyduğum saygıyı, minneti yansıtan bir resim yapmıştım. Siyah mürekkeple çalıştığım resim sekiz metre boyunda panoramik bir zeytin ormanıydı. Davetiyemi tasarlarken kullandığım ve herkesin merak ettiği zeytin ağaçları, eşime ithaf ettiğim o resimden alınan bir kesittir.
31
çok sınırlandırıyor. Örneğin ben resim, heykel, seramik, fotoğraf, video çalışmalarının yanı sıra ahşap objeler, doğal sabunlar, bitkisel tedavi ürünleri de yapıyorum. Yani, “Şunlar sanatsal çalışmalarım, bunlar zanaatım!” söylemini sürdürseydim, kendimi dar kalıpların içine sıkışmış hissedecektim. Artık bakış açım değişti ve ben bir insanın kalpten yaptığı her şeyin sanat olduğuna inanıyorum. Bu nedenle yemek tabağı gibi çok fonksiyonel bir seramik obje ya da müthiş bir teknik gerektirmeyen ama zahmetli bir düşünce ve eylem sonucu ortaya çıkan herhangi bir şey pekâlâ sanat eseri olabilir. 2012 yılında üniversiteden mezun olan Emine Boyner Kürşat, yirmi üç yaşında genç bir sanatçı olarak Türkiye’ye döner. Ayvalık’ın tanınmış iş adamlarından Ali Kürşat’la evlenir ve Ayvalık’a yerleşir. Altı-yedi ay sonra Atölye Patika’yı açar. Atölye zeytinyağı ve sabun üretimiyle uğraşan eşinin iş yerinin hemen yakınındadır. Sanatçı, sık sık İzmir yolu üzerindeki işletmeye gider ve doğal sabun yapmayı öğrenir. Ancak ilgi alanları genişledikçe atölyeye sığamaz. Ahşap atölyesini orada bırakarak Cunda’ya taşınır. Seramik, resim ve diğer yaratıcı çalışmalarına Cunda’da devam eder. Kendi deyişiyle, eşsiz bir mimarinin, güzel insanların arasında; müthiş bir görsel/ doğal zenginliğin içindedir. -Ayvalık, özellikle de Cunda, on yaşındayken hayatıma girdi ve bir daha da çıkmadı. Yaz aylarında Cunda’daki evimize gelirdik. Çocukluğumun en güzel yılları Cunda’da geçti diyebilirim. Ayvalık arabayla gidilen bir yer olduğu için gözüme çok büyük görünürdü. Onun keşfedemeyeceğim kadar kocaman bir şehir olduğunu zannederdim. Ama Cunda’yı avucumun içi gibi bilirdim. Sokaklarında ip atlar, saklambaç oynardım. Bisikletimle adanın altını üstüne getirirdim. Zeytin aralarında, ağaç tepelerinde gezer, kelebeklerin peşinden koşardım. Onlar beni rengarenk çakıl taşlarının cam gibi parladığı bir denize götürürlerdi. Yüzerdim. Her köşe başında bir tanıdığa rastladığım için, ailemin aşırı korumacı tavrı Ayvalık’ta gevşerdi. Kısacası bir çocuk için Cunda’dan daha büyük bir özgürlük olamazdı. Bu nedenle Ada’yı çok seviyordum. Bütün hayalim bir gün Ayvalık’a gelip Cunda’da yaşamaktı. Ve hayat enteresan bir şekilde bunu mümkün kıldı. Eşim Ali’yle evlenince başka bir yerde yaşamayı bir an bile düşünmedim.
PERU’DA, YANAMİLLA HAPİSHANESİ’NİN KADINLAR KOĞUŞUNDA GÖNÜLLÜ OLARAK ÇALIŞTIM
S
osyal sorumluluk projelerinde yer almaya on beş yaşında başladım. Üniversitedeki ilk yılımda da kâr amacı gütmeyen bir organizasyonun programına katılıp Peru’ya gittim. Yanamilla Hapishanesi’nin kadınlar koğuşunda gönüllü olarak çalıştım. Okuduğum kitapların, seyrettiğim filmlerin etkisiyle mi bilmiyorum, hapishane kavramı ilgimi çekiyordu. “Suç nedir? İnsan hangi kriterlere göre suçlu sayılır? Bu kriterler ülkeden ülkeye değişir mi? Hapishanede doğan bir çocuğun duygu dünyası neye benzer?..” Bütün bu soruların yanıtlarını çok merak ediyordum. Ayacucho adlı büyük bir kasabada kalıyordum. Orada bu programa katılıp, kasabanın sağlık ocaklarında, kliniklerinde, okullarında gönüllü olarak çalışan pek çok öğrenci vardı. Peru hakkındaki ilk izlenimim, İnka kültürünün görsel bir şölene dönüştürdüğü müthiş bir zanaat ülkesi olduğuydu. Ürettikleri her şey rengarenk ve son derece büyüleyiciydi. Hapishane koşullarında bile… Erkek mahkumlar battaniyeler, kadınların bebeklerini sırtlarına bağlamakta kullandıkları mantalar dokuyorlardı. O dokumaları mahkum kadınlar satın alıyor, üzerlerini geleneksel motiflerle işleyip satıyorlardı. Hapishane ortamında böyle bir pazarın nasıl ve neden oluştuğunu öğrendiğimde hayli şaşırmıştım. Peru’da daha önce hiçbir yerde örneğini görmediğim ilginç bir uygulama vardı. İnsanlar cezaevlerinde ancak kira ödeyerek kalabiliyorlardı. Oysa ki Perulu mahkumların hemen hepsinin hapishaneye düşme nedeni yoksulluktu. Karınlarını doyurabilmenin yolu, ellerine tutuşturulan uyuşturucuyu birkaç nuevo sol (Peru parası) için taşımaktan geçiyordu. Profesyonel değillerdi. Hemen yakalanıyorlardı. Hapse girince de el sanatlarına yönelerek hapishane kirasını karşılamaya çalışıyorlardı.
32
İşte ben böyle bir ortamda kadınlara örgü modelleri, takı ve çanta tasarımı falan öğretiyor, çocuklarıyla sanatsal çalışmalar yapıyordum. Zaman zaman anneleri nakış işlerken, onların bebeklerine bakıyordum. Hapishanedeki işim yarım gündü. Öğleden sonralarımı ise yaşlılar yurdunda geçiriyordum. İspanyolcam kötüydü. Ama yurttaki yaşlılar da zaten yerel dilleri Keçua’yı konuşuyorlardı. Birbirimizin dilini bilmeden öyle güzel muhabbet ediyorduk ki! Orada sanatın yeryüzündeki en geçerli ortak dil olduğunu anladım.
EĞER DOĞAYI KİRLETMEK GİBİ BİR KAYGI TAŞIYORSAK, EYLEMLERİMİZİN DE KAYGILARIMIZI DESTEKLEMESİ GEREKİYOR Şimdilerde seramik çalışmalarına ağırlık veren sanatçı, atölyesinde kâselerden kupalara, tabaklardan kutulara pek çok obje üretiyor. -Ayvalık’ın bitki örtüsü en büyük esin kaynağım ve beni çok etkileyen bu zenginlik bir şekilde her işime mutlaka yansıyor. Örneğin bahar yağmurlarının ardından çiçek açan melek trompetlerini çok çalışıyorum. Gelinciklerin adeta bir bohçaya benzeyen şapkalı tohum keseciklerine öykünerek şirin kavanozlar yapıyorum. Çok sevdiğim zeytin ağaçlarının budanmış dallarını işleyerek onları tabaklar, servis tabakları, pasta stantları, tepsiler, sabun kutuları, oyuncaklara dönüştürmek bana ayrı bir keyif veriyor. Üniversitede öğrenciyken yağlıboyalar gibi hazır malzemeler kullanmak zorundaydım. Ancak uzun bir süredir sanat adına bile olsa, atıklarıyla doğanın ekolojik dengesini bozan kimyasalları kullanmaya hakkımız olmadığını düşünüyorum. Çünkü sürdürülebilir bir yaşamdan yanayım. Dolayısıyla eğer doğayı kirletmek gibi bir kaygı taşıyorsak, eylemlerimizin de kaygılarımızı desteklemesi gerekiyor. Bu nedenle örneğin seramik yaparken çamuru bitki tozlarıyla, killerle renklendirme yoluna gidiyorum. Açıkçası kendime özgü, mükemmel bir sır yaratmak peşinde koşmak yerine, bütün o kimyasallardan uzaklaşıp doğal malzemelerle sır yapmayı yeğliyorum. Okuldayken ahşap bir fırınımız vardı ve orada pişen objelerin gözenekleri isin etkisiyle kendiliğinden ve çok doğal bir biçimde sırlanıyordu. Bu tür yöntemler bir hayli ilgimi çekiyor. Ne yazık ki geleneksel yöntemleri yeni kuşaklara aktaracak insanlara rastlamak artık çok zor. Gerek resimlerinde gerekse seramiklerinde kil, kül, bitki tozları gibi doğal malzemeler kullanmayı tercih eden sanatçı toprak ve toprak tonlarını çok seviyor. -Seramik objelerde çoğunlukla toprağın rengini görebileceğim şeffaf sırları tercih ediyorum. Bazen şeffaf
sırı maviyle birlikte kullanıyorum. Bazen ise toprakla sır arasındaki doku farklılığını sevdiğim için çıplak alanlar bırakıyorum. Resimlerimde hakim renk olarak gri ve tonları öne çıkıyor. Külden elde ettiğim grileri mavilere, pembelere karıştırmak hoşuma gidiyor. Resim yaparken doğa formlarından, en çok da dağlardan etkileniyorum. Tuvalin başına oturduğumda bir bakıyorum, dağları çizmişim… Kısacası kullandığım malzemelerle resimlerimin, seramiklerimin bütünleştiğini ve aynı dili konuştuklarını söyleyebilirim. ATÖLYE PATİKA’NIN KAPISI HER TÜRLÜ YARATICI İŞLE UĞRAŞAN HERKESE AÇIK Emine Boyner Kürşat, atölyesinin mutfağını aynı zamanda sabunhane olarak kullanıyor. -Burada yüzde seksen zeytinyağı, kalanı yararlı bitkisel yağlardan oluşan doğal, aroma terapi özelliği taşıyan sabunlar yapıyorum. Bitkilerin özelliklerini kaybetmemeleri için soğuk yöntemle, kaynatmadan üretiyorum. Ayrıca ‘Cadı Kazanı’ adını verdiğim yeni bir çalışma alanım daha var. Ayvalık’taki yabani bitki türlerinin çeşitliliği, bitkisel tedaviye duyduğum ilgiyi arttırdı. Eğitimini almak istedim. Eğitim süresince bazı merhem ve bakım yağları hazırlamayı öğrendim. Böylece cilt problemleri, egzama, kas ağrıları gibi sorunların giderilmesine yardımcı kremler, yağlar atölyedeki uğraşlarım arasına girdi. Yetişkinler ve çocuklar için atölyeler düzenleyen sanatçı, performansların özellikle çocukların doğayı daha yakından tanımalarına yönelik olduğunu söylüyor. -Zaman zaman atölye çalışmalarında aksamalar yaşıyorduk ama artık tamamen yerleştik ve sistem oturdu. Bu hafta çocuklarla birlikte merhem yapacağız örneğin. Resimler çizeceğiz. Yetişkinler için şampuan, merhem, kağıt yapımı gibi atölyelerimiz olacak. Gönüllü arkadaşlarımızla birlikteliğimizi sürdürerek, kukla yapımı gibi farklı ve özellikle çocuklar için eğlenceli atölyelere yer vereceğiz. Kısacası Atölye Patika’nın kapısı her türlü yaratıcı işle uğraşan herkese açık.
33
HATIRA DEFTERİ Zeytinyağını mutfaklarımızda kullandık, sabunlarını elimizin altından eksik etmedik ve Sezai Ömer Madra’yı hep hatırladık. Sonra şöyle bir geriye baktık ki, ünlü sanayici ve iş adamının Midilli’den ayrılıp Türkiye’ye yerleşmesinin 100. yılındayız. Sezai Ömer, önce İstanbul’a gelmiş ve kısa süre sonra da ‘Ayvalıklı’ olmuş. Bölgemizde binlerce zeytin ağacı diken ve Mustafa Kemal Atatürk’ün yakın dostları arasında yer alan Sezai Ömer Madra’yı bu önemli yıldönümünde anmadan geçemezdik.
SEZAİ ÖMER MADRA 100 YIL ÖNCE MİDİLLİ’DEN AYRILMIŞ VE TÜRKİYE’YE YERLEŞMİŞTİ
1917
... Günümüzden tam 100 yıl önce... Birinci Dünya Savaşı bütün hızıyla sürer ve bir yandan da Rusya’da komünist ihtilal gerçekleşirken Sezai Ömer adında genç bir Türk, Midilli adasına veda etti ve İstanbul'a geldi. Girişimci bir ruha sahipti. Hiç zaman kaybetmeden İstanbul Sanayi ve Ticaret Odası’na 142 üye numarasıyla kaydını yaptırdı. İstanbul Ticaret Odası'nın eski binasının hemen yanında yazıhanesini açarak, Yağ İskelesi’nde yağ/ sabun ticaretine başladı.
Cumhuriyet döneminin ilk zeytinyağı üreticileri arasında yer alan Sezai Ömer, çok geçmeden Ayvalık'a yerleşti (tahminen 1920). Edremitli zeytinci ve tüccar Ali Rıza (Karagöz)’le ortak oldu. Bu ortaklık 15 yıla yakın sürdü. Günümüzde ‘satış yapma bilimi’ sayılan pazarlamanın önemini daha o günlerde ‘keşfeden’ Sezai Ömer, 1924 yılında Cumhuriyet Türkiyesi’nin ilk uluslararası fuarı kabul edilen Adana Beynelmilel Ziraat Sergisi’ne katıldı. Mustafa Kemal Paşa’nın onursal başkanlığında gerçekleşen ve 11 ülkeden 46 yabancı firmanın tanıtım
yaptığı, bir yıl açık kalan bu fuarda madalya ile ödüllendirilince adını geniş bir alanda duyurma imkânı buldu. Mustafa Kemal Atatürk’ün, ‘İzmir’de fuarlar tertip edilmesini’ istemesiyle 1927 yılında açılan ve ilk İzmir Enternasyonal Fuarı uygulaması olan İzmir 9 Eylül Sergisi’nde de ürünlerini tanıtan Sezai Ömer, sabunları sergi heyeti tarafından takdirle karşılanınca yine altın madalyaya layık görüldü. Üst üste elde ettiği bu başarılar ününün daha da artmasını sağladı. Rusya ve İngiltere başta olmak üzere pek çok Avrupa ülkesine ihracat yapmaya başladı. “ZEYTİN AĞAÇLARININ OLMADIĞI BİR YERDE YAŞAYAMAM” Sezai Ömer, Soyadı Kanunu’nun çıkmasından sonra, Altınova’dan denize dökülen akarsu ve kaynağı olan dağın ismi Madra’yı soyadı olarak aldı. Ayvalık Cumhuriyet Meydanı’nın hemen yakınında bulunan ve bugün market olarak kullanılan binanın yerindeki yağhanesinde üretim yapıyordu. Tesis, dördü taş baskı olmak üzere beş baskı birimine sahipti ve bu özelliğiyle adeta efsaneleşmişti. Yıllardır boş olsa da, günümüzde hâlâ Sezai Ömer Madra fabrikası adıyla anılan ve 1990’lı yıllara kadar zeytinyağı fabrikası olarak kullanılan Sakarya Mahallesi sahilindeki bina ise önceleri sabunhaneydi. “Zeytin ağaçlarının olmadığı bir yerde yaşayamam” diyen ve zeytin v ağacının çok eski zamanlardan günümüze, refah ve kültürle ilişkili olduğuna inanan Sezai Ömer Madra 17 Şubat 1959’da yaşama veda etti. Cenazesi İstanbul Şişli Camisi’nde kılınan namazın ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi. Ölümünden sonra işlerin yönetimini oğlu Cem Madra devraldı. SEZAİ ÖMER, MUSTAFA KEMAL’LE YAKIN DOSTTU Sezai Ömer Madra, İstanbul’da yaşadığı yıllarda Mustafa Kemal’le tanışmış ve aralarında yakın bir dostluk bağı kurulmuştu. Milli Mücadele’yi başlatma hazırlıkları içindeki Mustafa Kemal, Samsun’a doğru yola çıkmadan önce annesi Zübeyde Hanım’ın geçimi için gerekli parayı kendisine teslim edecek kadar güven duyuyordu, 30’lu yaşların ortalarındaki Sezai Ömer’e... (Bu güveni kanıtlayan çok değerli bazı belgeler, günümüzde Sezai Ömer Madra’nın torunları Salih ve Sezai Madra kardeşlerde bulunuyor.),
Sezai Ömer Madra
34
Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a doğru yola çıkmadan önce yakın dostu Sezai Ömer Bey’e bir senet ile bir miktar para bırakmıştı. İşte Mustafa Kemal Paşa’nın,
o sırada İstanbul’da bulunan Sezai Ömer’e, Samsun’a giderken yani Bandırma vapurunda yazdığı anlaşılan ve postaya verilmeyerek Samsun’a ulaştıktan sonra elden gönderdiği 17 Mayıs 1919 tarihli mektup:
“Azizim Sezai Bey, Memuren Anadolu’ya hareket ediyorum. Nez-i âlinizde mahfuz (sizde bulunan) emanete ait senedi valideme terk ettim (bıraktım). Avdetinizde (dönüşünüzde) emanetle senedin mübadelesi (değişimi) için Vasıf Bey biraderimize rica ettim. Gözlerinizden öperim. Dokuzuncu Kolordu Kıtaatı (kıt’aları) Müfettişi Mirliva (Tuğgeneral) Mustafa Kemal (Zât-ı alinizce mebhus (bahsi geçen) emânetin bir müddet daha muhafazasında emniyetli bir surette faide me’mul ise (fayda bekleniyorsa), o suret de câiz olur).” Mustafa Kemal’in Sezai Ömer Bey’e yazdığı bir başka mektup da 19 Haziran 1922 tarihini taşıyor. Mustafa Kemal, bu mektubunda aradan geçen üç yıl boyunca annesine yaptığı yardımlar nedeniyle Sezai Ömer Bey’e teşekkür ediyor ve az bilinen bir konuya değinerek, o sırada İstanbul’da yaşayan ‘halası ve diğer bazı akrabalarının geçimlerini sağlayabilmeleri için’ Sezai Ömer Bey’den kızkardeşi Makbule Hanım’a her ay yüz lira vermesini rica ediyordu. Bu para, Sezai Ömer Bey’de bulunan ve Mustafa Kemal’e ait olan 2 bin liradan ödenecekti. *** KAYNAKÇA -‘Edremit Yöresi Yağhaneleri/Geçmişten Günümüze Zeytin, Zeytinyağı ve Sabun Sanayii’, Prof. Dr. Recep Efe-Prof. Dr. Abdullah Soykan-Doç. Dr. İsa CürebalYrd. Doç. Dr. Süleyman Sönmez, Ana Gıda Yayını, 2013. -‘Cumhuriyet’in İlk Uluslararası Fuarı’, 1924 Adana Beynelmilel Ziraat Sergisi, M. Fatih Sansar-Ahmet Karataş, Çukurova Fuarcılık AŞ, 2015. -‘Mustafa Kemal’in Fakir Akrabaları’, Murat Bardakçı, Hürriyet Gazetesi, 7 Ağustos 2005. -‘Ayvalıklı Zeytinci Salih Madra’dan İlginç İddia’, Fortune Dergisi, 18 Temmuz 2014. -‘Ege’de Zeytinci Çocuğunun Amerikan Rüyası Gerçek Oluyor’, Serpil Yılmaz, Milliyet Gazetesi, 5 Kasım 2013.
35
Ayvalık'a Bakarken TAYLAN KÖKEN
Dünden Bugüne Altınova/1
K
öşemizde ‘Altınova Folkloru’ isimli çalışma hakkında bilgiler verdiğimiz zaman, değerli tarihçi Ömer Erdem’in hazırlamış olduğu ‘Dünden Bugüne Altınova’ kitabından bahsetmiştik. Bu değerli çalışmayı iki parça halinde tanıtmaya çalışacağız. Birinci bölümde Altınova’nın genel tarihi ve kent içi yerleşimlerden, ikinci bölümdeyse Altınova’ya bağlı köylerden ve diğer bilgilerden söz edeceğiz. Ömer Erdem’in üniversite tezi olarak hazırlamış olduğu Ayazmend nahiyesinin 16. yüzyıldaki sosyo-ekonomik durumu, kitabın ana temasını oluşturmakta. Tarihçi daha sonra kısıtlı imkânlarıyla ulaşabildiği belge ve bilgileri de kitaba ilave ederek elimizdeki çalışmayı başarılı bir şekilde genişletmiş. Kitabın basılması, dönemin Altınova Belediye Başkanı Alaattin Süberoğlu ve Rahmi Gençer’in katkılarıyla gerçekleşmiş. 1999 yılında kuşe kağıda 72 sayfa olarak basılan çalışmanın tekrar basımında ilave bilgilerle zenginleşmesi tek temennimiz...
Ayazmend adı Ayazmend adının Atatürk’ün önerisiyle Altınova olduğu herkesin fikir birliğiyle kabul ettiği bir gerçektir. Ayazmend adı hakkındaysa birçok rivayet ileri sürülmektedir. “Ayazlı, rüzgârlı yer” gibi, Bilge Umar’ın “Ayazmalı yer” açıklaması ve kelimeyi “Ayazma” (Rumca) ve “Mend” (Farsça) olarak bölmesi veya Hz. İsa’nın havarilerinden birinin oğlu olan Ayas Matteus’un kenti kurması bu rivayetlerdendir. Ayazmend’in tarih boyunca bir Türk yerleşimi olduğunu düşünürsek Ayazmend’in anlamını Türkçede aramak daha doğru olacaktır…(1)
Osmanlı fethine kadar Ayazmend bölgesi Sayın Ömer Erdem, Altınova’yı antik dönemde Mysia bölgesinde anmaktadır.(2) Yeldeğirmeni Höyük, Bahçeli Köy sınırlarında kalan Höyücektepe Höyük, ilk Tunç Çağı'ndan kalma yerleşimler olup Altınova tarihini MÖ 3000’li yıllara kadar götürmektedir. Yine Bahçeli Köy sınırlarında kalan Asar Tepe veya literatüre geçen adıyla Pandırtepe yerleşimi antik dönemden kalan izler taşımaktadır. Osmanlı hâkimiyeti öncesi Karesioğulları, Bizans’ın bölgedeki hâkimiyetine son vererek Balıkesir, Edremit, Bergama ve muhtemelen Ayazmend’i 1300’lü yılların başında istila edecek, Türkmen boyları bölgeye yerleşmeye başlayacaktır. Bölgedeki Karesi Bey ve ardıllarının hükümranlığına 1361 yılından sonra
36
Osmanlı son verecektir.
Ayazmend nahiyesinin merkezi Altınova 16. yüzyıldaki kayıtlarda ‘Nefs-i Ayazmend’ adıyla Karesi sancağına bağlı 8 mahalleden oluşan bir kazadır. Ömer Erdem, mahalleler hakkında aşağıdaki bilgileri vermektedir. Bizler mahalleleri sıralarken kısa bilgiler vereceğiz. Daha detaylı açıklamaya kitapta bulabilirsiniz… İlk kurulan mahalle Hisar Mahallesi olup, kasabanın en yüksek tepesindedir. Mahalleye adını veren kale bakiyelerini 1940-50’li yıllara kadar görmek mümkündü. Ayazmend merkezinde bulunan tarihi mezarlık Hisar Mahallesi’ndedir. Bu mahalle içinde kimden kalma olduğu tam bilinmeyen kilise kalıntısı da bulunmaktaymış. Hisar Mahallesi’nde 1530 tarihinde 43 hanede 221 kişi yaşarken, 1573 tarihinde 73 hanede 367 kişi yaşamaktaydı. Şeyhler Mahallesi adını Şeyh Muyyiddin Camii’nden almış olmalıdır. Mahalle rivayete göre Hisar Mahallesi’nin yanındaki düzlükten başlayıp Karakoç Çayı civarına değin uzanmaktaydı. 1530 yılı nüfusu 48 hanede 255 kişiyken, 1573 tarihinde mahalle 125 haneye, nüfusuysa 625 kişiye kadar ulaşarak en büyük mahalle olmuştur. Bu büyüklüğe ulaşmasına rağmen zamanla yok olarak günümüze ulaşamamıştır. Koca Kadı Mahallesi günümüzde şehrin girişinde olup şehre bir kadı atandığında kurulmuş olmalıdır. Bu mahalle de Hisar Mahallesi gibi bir tepe üzerine kurulmuştur. Mahalle Kadırga İskelesi-Ayazmend ve Ayazmend-Edremit yollarının kesiştiği noktadır. Şehrin ikinci tarihi mezarlığı Koca Kadı Mahallesi'ndeydi. Bu mezarlık 1950’li yıllarda Hisar Mahallesi'ndeki mezarlığa taşınmıştır. 1530 yılı nüfus sayımında 55 hanede 294 kişi yaşamaktaydı. 1573 yılına gelindiğinde 103 hanede 515 kişi yaşamaktaydı. Kethüda Mahallesi günümüzde olmayan ve muhtemelen diğer mahallelerle kaynaşarak unutulup giden bir mahalledir. Osmanlı döneminde zengin kişilerin işlerini gören, bir çeşit kâhya gibi halkı temsil eden kişilere kethüda denirdi. Bu görevde çalışan birisinin kurmuş olduğu mahalle olmalıdır. Mahallede 1530 yılında 13 hanede 71 kişi yaşarken, 1573 yılında 34 hanede 170 kişi yaşamaktaydı. Ahmed Paşa Mahallesi de günümüzde kentin içinde isim
değiştirerek kaybolan bir mahalle olup ismini kurulmasında veya gelişmesinde faydası olduğundan Ahmed Paşa’dan almış olmalıdır. Mahalle 1530’da 40 hane ve 1573’de ise 54 haneye sahipti. Nüfusu ise 1530’da 208 kişiyken, 1573’de 270 kişi olmuştur. Cami-i Kebir Mahallesi adını Hacı Bayram-ı Veli Cami’nden almaktadır ve kentin çarşının bir bölümünü de kapsamaktadır. Bugün mahalle ismi değişse de aynı adı taşıyan bir sokak halen varlığını sürdürmektedir. 16. yüzyılda şehrin merkezinde bulunan bu mahalle 1530’da 35 hane ve 1573’de ise 61 haneye sahipti. Nüfusu ise 1530’da 183 kişiyken, 1573’de 305 kişi olmuştur. Kara Musa Mahallesi merkezdeki mahallelerden biri olmalıdır. Adını banisinden (kurucu) alan mahalle 1530’da 26 hane ve 1573’de ise 43 haneye sahipti. Nüfusu 1530’da 141 kişiyken, 1573’de 215 kişi olmuştur. Nalpare (Nallu) Mahallesi, Fatih Sultan Mehmet’in Midilli’yi ele geçirmesi esnasında (1462) kendisinin ve askerlerinin atlarını nallattığı mahalle olarak bilinmektedir. Bu mahalle Bergama yolunun kenarında kurulmuş olup yakın zamana kadar nalbantlar varlıklarını sürdürmekteydi. Mahalle ticari hayatın gelişimini sürdürdüğü bir noktada olup 1530 yılında 17 hane, 1573 yılındaysa 51 haneye sahipti. Nüfusu ise 1530’da 87 kişi, 1573’de 257 kişi olmuştur.
Ayazmend’te yaşam Kentin genel olarak cemaatleri konar-göçer Türkmen cemaatleridir. Kaz ve Madra dağlarına dağılmış vaziyette bulunan Yörük/Türkmen taifesinin yapısını Ayazmend’te de görmek mümkündür. Mahallelerde yerleşik olarak yaşayan değişik Türkmen cemaatleri olduğu gibi Emir Sultan Vakfı ve
İvrindi cemaatlerinin adları kayıtlarda yer almaktadır. Ayazmend işlek ticari yolların kesiştiği bir noktada olup hem körfeze karadan geçiş yapılan bir noktadır hem de tarihi Kadırga iskelesiyle Midilli adasının Anadolu’daki bağlantısıdır. Geniş ve bereketli ovalarında yetişen buğday, arpa, yulaf, susam, pamuk, çeltik, üzüm, badem, armut, zeytin, soğan ve sarımsak, köknar, palamud ve ceviz gibi ürünler dışarıya satılırdı. Bu ürünlerden alınan vergiler toprak ürünleri vergisi olarak anıldığı gibi, Küvvare (Arı kovanı), dalyan ve balıkçılardan alınan Öşr-i Mahi (Balık Öşrü), Adet-i Ağnam (Koyun ve Keçi) ve Asiyab (Değirmen) vergileri de tahsil edilmekteydi. Ürün ve vergi çeşidinin bu kadar çok olması 16. Yüzyılda Ayazmend yani Altınova’da ticaretin ne kadar canlı olduğunu göstermektedir… Dipnotlar: 1. Derleme Sözlüğünde: Cilt I sayfa:409 “AYAZ: i.Işık, aydınlık. ii.Yıldız iii.Kel, seyrek saçlı baş. iv.Balkon, taraça, tahtaboş. v.Salon vi.Sofa vii. Çardak” AYAZMAK: Havanın ayaza çekmesi... Cilt 9 sayfa:3165 MENT: Su kanalı, su arkı. Ayrıca “Ayazma”nın “Ayaz-lık” olduğunu söyleyelim... Derleme sözlüğüne göre “Ayaz-ment” “Aydınlık Su Kanalı” anlamında olmaz mı? Veya Türkçe lügatinde olduğu gibi Ayaz=Soğuk olduğuna göre “Soğuk Su Kanalı” olamaz mı? Ayrıca Prof. Dr. Engin Beksaç hocamın bölgede yapmış olduğu yüzey araştırmalarında keşfetmiş olduğu nekropol alanı adını bölgeye su sağlayan Eski Kaynak’tan almaktadır. Altınova’ya su kanallarıyla bu kaynaktan sular taşınmaktaydı. 2. Prof. Dr. Engin Beksaç’ın yüzey araştırmalarında Karaağaç sınır olmak üzere bu sınırın güneyinde kalan sahil kesimini, yerleşimlerde ele geçen keramik parçalarına göre Aiolis bölgesinde anmaktaydı. Eski Kaynak Nekropolüyle ilişkili olan Körtükaya Yamaç Yerleşiminde de Aiol keramikleri bulunmuştur. Dolayısıyla Altınova’yı antik dönemde Mysia’da değil Aiolis bölgesinde anmamız daha doğru olacaktır.
37
Eğer seviyorsanız ve çorbalar beslenme tercihlerinizde önemli bir yer tutuyorsa, ‘klasik çorbacı’ geleneğini sürdüren Turgut Usta Çorba Salonu’nda birbirinden özel lezzetler sizi bekliyor. Baba-oğul Çelebioğlu’ların işlettiği Tenekeciler Sokağı’ndaki Turgut Usta küçük ama aydınlık bir mekân. Mutfağı açık ve her şey gözünüzün önünde... Oğul Cemal Çelebioğlu’nu ertesi günün hazırlıklarını yaparken bulduk. Ocaklarda tencereler kaynıyor, tezgâhta çorbalıklar doğranıyor. Genç usta, geldiğimizi görünce işine ara verip bizi buyur ediyor.
AYVALIK’IN OLMAZSA OLMAZI AKKIZ MUTFAĞIMIZA APAYRI BİR ZENGİNLİK KATIYOR VE ÇOK BEĞENİLİYOR GÜLBENİZ ŞENTAY
S
ayın Cemal Çelebioğlu, babanız ve aynı zamanda ustanız Turgut Bey’in adını taşıyan Turgut Usta Çorba Salonu’nun öyküsüyle başlayalım mı?
-Biz dört kuşaktır yani babamın dedesinden bu yana yemek sektörünün içindeyiz. Aslen Kütahya/Simavlıyız. Simav’da et yemekleri ağırlıklı bir lokantamız vardı. Sevilen, bilinen, aranan bir mekândık. Bütün bir yıl yoğun bir tempo sergileyen babam fırsat buldukça tatil yapmaya da çalışırdı. Yeni yerler görmekten hoşlanırdı çünkü... Ayvalık’a ilk defa 1986 yılında gelip, kasabaya adeta aşkla bağlanınca bütün tatillerini Ayvalık’ta geçirmeye başladı. 1995’te Ayvalık’tan bir daire aldı ve kendisini emekliye ayırıp buraya yerleşti. Daha sonra kiraya vermek amacıyla bu dükkânı satın aldı. Ancak çalışmaya alışmış bir insandı, kendine bir uğraş arıyordu. Bana, “Gel, iki tencere kaynatalım, meşgalem olsun!” dedi. Genelde çorbacıdan lokantacılığa geçilir ama biz tam tersini yaptık, “Küçülelim ve çorbacı olalım!” dedik. Mekânın tadilatını yaptık ve 2003’te faaliyete geçtik. Böylece, babamın sayesinde ben de Ayvalıklı oldum. İyi etmişsiniz... Günde kaç servisiniz var? -Sabah ve öğle olmak üzere iki servisimiz var. Sabah yedi buçukta çorbalarımız hazır oluyor. Saat on ikide başlayan öğle servisi ise akşamüstü saat dörde kadar sürüyor. Bu süre içinde kaç kişiyi ağırlayabiliyorsunuz? -İçeride beş, dışarıda beş masamız bulunuyor. Bildiğiniz gibi Ayvalık’ın iklimi uygun; kışın bile açık havada yemek yemenize izin veriyor. Kısacası toplam on masada günde yaklaşık yüz kişiye hizmet verebiliyoruz. Bu hizmeti kaç kişilik bir ekiple sağlıyorsunuz? -Ben dahil üç kişilik bir ekiple her şeyin üstesinden geliyoruz. Mutfak benim
38
Turgut ve Cemal Çelebioğlu
sorumluluğumda… Kasa babama emanet. Müşterinin hesabını o tutuyor. Zaman zaman bana da yardımcı oluyor. Servis elemanımız ise siparişlerle ilgileniyor. Konuklarınıza her gün kaç çeşit çorba sunuyorsunuz?
-İşkembe, kelle/paça, beyin, mercimek, tavuk suyu, Ezogelin başta olmak üzere en az sekiz-on çeşit çorba çıkarıyoruz. Salı ve perşembe günleri spesiyallerimizden balık çorbası, cumaları ise domates çorbası menümüze ekleniyor. GENELDE ZEYTİNYAĞI KULLANIYORUM ANCAK TEREYAĞININ YAKIŞTIĞI YEMEKLER DE VAR Diyelim ki çorbalarımızı afiyetle içtik ama doymadık, başka neler yiyebiliriz? -Geleneksel çorbacı menüsünden seçip yiyebilirsiniz. Bu menünün demirbaşı kuru fasulye/pilav ya da nohut/ pilavdır. Çorbacıların demirbaşıdır bunlar. Yanı sıra müşterilerimize Arnavut ciğeri, köfte, tas kebabı gibi seçenekler sunuyoruz. Arnavut ciğeri perşembe günleri çıkıyor. Ispanak, taze fasulye gibi mevsim sebzelerini de müşterilerimize sunduğumuz diğer lezzetler arasında sayabilirim. Bu arada Ayvalık’ın olmazsa olmazı akkızın mutfağımıza apayrı bir zenginlik kattığını ve çok beğenildiğini belirtmeliyim. Gün sizin için ne zaman ve nasıl başlıyor? -Tabii ki alışverişle başlıyor. Akşam üstü sakatatçıma gidiyorum. İşkembe, kelle, paça, beyin, ciğer ne lazımsa alıp geliyorum. Her şey güzelce temizlenip yıkanıyor ve pişirme aşamasına geçiyoruz. Haşlama sonrası soğumaya bıraktığımız malzemeleri doğrayıp sabaha hazır bir şekilde bırakıyoruz. Sabah erkenden gelip çorbaları hazırlıyoruz. Kırmızı ve beyaz eti ise yerel bir marketimizden sağlıyorum. Sakatat dahil günde yaklaşık on beş-yirmi kilo et
tüketiyoruz. Çorbalar ve yemeklerde hangi yağı kullanıyorsunuz? -Genelde zeytinyağı kullanıyorum ancak tereyağının yakıştığı yemekler de var. Örneğin kuru fasulye, nohut ve pilava tereyağı ayrı bir lezzet katıyor. Bu nedenle onları pişirirken zeytinyağına biraz da tereyağı ilave ediyorum. Tereyağını Ayvalık’taki bir mandıradan temin ediyorum. Peki, bir çorba içip arkasından bir et yemeğiyle bir de pilav yemek istersek, nasıl bir hesap öderiz? -Çorbalarımız ortalama dokuz lira. Pilav beş lira. Ciğer on iki lira… Örneğin tam porsiyon çorba/fasulye/pilav aldınız. Yirmi lira gibi bir para ödersiniz. Kısacası tam porsiyon üzerinden yirmi-yirmi beş liraya mükellef bir şekilde karnınızı doyurabilirsiniz. SAYIN KAYMAKAMIMIZ NAMIK KEMAL NAZLI’NIN MEKÂNIMIZA SIK SIK UĞRAMASI BİZİ AYRICA GURURLANDIRIYOR Haftanın her günü açık mısınız? -Hayır! Pazarları kapalıyız. O gün biraz dinleniyorum. Ailemle vakit geçiriyorum. Diğer günler en geç sabah beş buçukta işimin başında oluyorum. Çorbaları hazırlıyorum. Çorba servisi sürerken öğle menüsünü pişiriyorum. Akşam üstü ise, dediğim gibi, ertesi günün malzemeleri haşlanıp doğranıyor. O bitince tezgâh toparlanıyor, bulaşıklar yıkanıyor. Mekân baştan aşağı temizleniyor. Her yer ışıl ışıl olunca kapatıp evin yolunu tutuyorum. Oldukça yorucu bir tempo, değil mi? -Evet, aynen öyle! Altı gün bu şekilde çalışmak gerçekten çok yorucu. En zoru da sabahları erken kalkmak ama işimi seviyorum. Bana keyif veriyor. O zaman işinizin en keyifli yanları nedir diye sorsam? -Tek kelimeyle, çok insan tanımak diyebilirim. İşim sayesinde güzel dostluklar kuruyorum. Hoş sohbetler oluyor. Anılarım zenginleşiyor. İşimin en güzel yanı bu! Tabii her biri benim için çok özel olan konuklarımın salonumuzdan memnun ayrılmaları beni ayrıca mutlu ediyor. İşte o an emeğimin karşılığını gerçekten aldığımı düşünüyorum. Hazır yeri gelmişken biraz da müşteri portföyünüzden söz edelim ve Ezogelin çorbasının tarifiyle söyleşimizi noktalayalım, diyorum. Ne dersiniz? -Hay hay! Belli bir müşteri kitlemiz var elbette. Kaymakamlık, Belediye, banka çalışanları, öğretmenler, esnaflar müdavim listemizin başında yer alıyor. Özellikle Sayın Kaymakamımız Namık Kemal Nazlı’nın mekânımıza sık sık uğraması bizi ayrıca gururlandırıyor. Yaz aylarında konuklarımızın arasına turistler, yazlıkçılar katılıyor. Yine sezonda pek çok ünlü isme çorbalarımızı tattırma şansımız oluyor. Bugüne dek Turgut Usta Çorba Salonu’nu ziyaret eden isimler arasında rahmetli Tuncel Kurtiz’i, klarnet sanatçımız Mustafa Kandıralı’yı, spor yazarlarımızdan Osman Tamburacı’yı sayabilirim. En son NTV’den Celal Pir’i ağırladık. Keza dizi oyuncuları, tiyatro sanatçıları bir şekilde adımızı duyup geliyorlar. Onları Ayvalık’ın konukseverliği ve sıcacık gülümsemesiyle karşılıyoruz.
EZO GELİN ÇORBASI MALZEMELER Yarım kilo kırmızı mercimek 1 havuç 1 patates 1 kuru soğan 2-3 çorba kaşığı domates salçası 1 çorba kaşığı un Bir miktar nane HAZIRLANIŞI Önceden rendelenen soğan, patates ve havuç, iyice yıkanan mercimekle birlikte haşlanır. Ayrı bir tencereye biraz zeytinyağı konur. Un ve salça kavrulur. İçine haşlanmış malzeme ilave edilip, kaynamaya bırakılır. Üzerinde oluşan köpük bir kaşık yardımıyla alınır. Ocağın altını kapattıktan sonra tenceredeki malzeme mutfak robotundan geçirilir. Nanesi serpilerek servise sunulur. Arzu edenler çorbaya piştikten sonra bir kaşık haşlanmış pirinç ya da bulgur koyabilirler.
39
Akademik Bakış
Doç. Dr. AYHAN GÖKDENİZ aygokdeniz@yahoo.com
A
Korunan kentler, yaşanacak kentler ve Ayvalık
yvalık kent merkezi ve çevresindeki SİT sınırları ilk defa Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu’nun 9 Haziran 1978 tarihli kararıyla uygun bulunan çevre düzeni planıyla haritaya bağlandı. Ayvalık kent merkezi ve Alibey (Cunda) adası merkezi bu planda yoğun tarihi SİT alanı olarak belirlenmişti. Çevre düzeni planının uygun görülmesinden 18 yıl sonra, Ayvalık kent merkezine ilişkin 1:1000 ve 1:500 ölçekli Kentsel Sit Koruma Amaçlı İmar Planı, Bursa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 22 Ocak 1994 tarihli kararıyla uygun bulundu. Bu planda ise söz konusu çevre düzeni planında yoğun tarihi SİT alanı olarak tanımlanan Ayvalık kent merkezi 2863 Sayılı Yasa ve ilgili mevzuat doğrultusunda ‘kentsel sit’ olarak tanımlanmıştı. Ayrıca 21 Nisan 1995 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla Ayvalık’a bağlı Alibey adası hariç 22 adanın 19’u ‘Ayvalık Adaları Tabiat Parkı’ statüsüne kavuşmuştu. Bu alan 19.624 hektardır. Günümüzde bu adalar çevresinde profesyonel dalgıçlar dünyada Kızıldeniz’den sonra bir tek bu alanda bulunan ‘kızıl mercanlara’ dalış yapıyor ve ve fotoğraflarını çekiyor. ‘Geleceğe yönelik yaşanılacak kentler’ arasında ilk 2 ve/veya 3’te gösterilen Ayvalık bugüne kadar bozulmamışsa ve doğal kalabilmişse yukarıda belirtilen iki yasal düzenleme sayesindedir. Tabi burada hakkını teslim etmemiz gereken iki kurum daha var. Birincisi bugüne kadar Ayvalık’ı yöneten ve bozulmamasını sağlayan yerel yöneticiler, ikincisi ise Ayvalık’taki sivil toplum kuruluşları, özellikle çevreye duyarlı STK’lardır. Geçtiğimiz ay bu yasal düzenlemelere pozitif katkı yapan yeni bir düzenleme daha geldi. Bu düzenleme de ‘tarımsal SİT’ olarak değerlendirilen düzenlemedir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın 23 Ocak 2017 tarih ve 52012 Gösterim Sayısı ile tarım arazilerinin korunması amacıyla yürütülen çalışmalar kapsamında 49 ilde 141 ova koruma alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır. Diğer bir deyişle, Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenen bu ovalar artık ‘tarımsal SİT gibi korunacaktır. Bu 49 il ve 141 ova arasında BalıkesirAltınova bölgesi de vardır ve bu yasa ile koruma altına alınmıştır. Şimdi sizlere geçtiğimiz ay içinde ulusal basında ve sosyal medya bloglarında Türkiye’nin gidilecek, görülecek ve yaşanılacak kentlerine ilişkin üç farklı çalışmadan söz etmek istiyorum. İlki, https://gezgintech.com/tatile-gidilecek-yurticitatil-rotalari.html portalı. Bu portalda ‘Tatile Gidebileceğiniz Nefis 10 Yurtiçi Rota’ oylamasında Ayvalık destinasyonu 10 destinasyon içinde 3. sırada. Birinci sırada Safranbolu, ikinci sırada Çeşme Alaçatı var.
40
İkincisi, https://kesfetsek.com/emeklilige-beklemedengorulmesi-gereken-huzurlu-ege-koyleri/ portalı. Bu portalda ‘Emekliliği Beklemeden Görülmesi Gereken Huzurlu Ege Köyleri’ başlığı ile yapılan araştırmada Küçükköy-Ayvalık 12. sırada. Ve şunlar yazılı: “Ayvalık’a 8 km uzaklıktaki Küçükköy, dünyaca ünlü Sarımsaklı Plajı’na yalnızca 800 metre mesafede. Tarım, hayvancılık ve yeni başlayan turizm hareketiyle ismini önümüzdeki dönemde sıkça duyacağımız yerlerden Küçükköy, Midilli fethi döneminde yerleştirilen yeniçeriler nedeniyle Yeniçarohori olarak da anılıyor. Akıllı köy konseptiyle sanat ve teknolojinin buluşturulduğu köyde çok sayıda sanatçının atölyesi var. Evleri ve atölyeleri gezin.” Bu araştırmada ilk üçte Muğla Akyaka, Muğla Dalyan Ortaca ve Muğla Çaybükü, Menteşe vardır. Üçüncü araştırma, http://www.hurriyet.com.tr/turkiyeninen-iyileri-40334753 linkinde yayınlanmış. Bu habere göre Türkiye’nin en yaşanabilir kentleri arasında Seferihisar’dan sonra Ayvalık 2. sırada yer alıyor. Haber şöyle: “Birleşmiş Milletler (BM), 2015 Eylül’ünde kabul ettiği ‘Dünyamızı Değiştirmek: 2030 Gündemi’nde 13 yıl içinde şehirlerin ve insan yerleşimlerinin kapsayıcı, güvenli, dayanıklı ve sürdürülebilir kılınmasını hedefliyor. Bu hedef için çalışanların başında da UNESCO’nun danışma organı Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi (ICOMOS) geliyor. Kurumun BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri Temsilciliği’ne geçen Ekim ayında Dr. Ayşe Ege Yıldırım atandı. İki yıl görev yapacak Yıldırım, ICOMOS’un sürdürülebilir kalkınma konusundaki etkinliklerini koordine ve çalışmaları teşvik edecek. Uzmanlığı kentsel koruma projeleri olan şehir plancısı Dr. Yıldırım, Türkiye’nin kültür karnesinin kırık olduğunu söylüyor: ‘Kültür Bakanlığı’na aktarılan miktar, milli gelirin binde 6’sı. Bunun en azından tek haneli rakam olması gerekiyor.’ Dr. Yıldırım’a göre Türkiye’nin en yaşanabilir kentleri Seferihisar, Ayvalık, Ovacık, Sinop ve Gaziantep. İstanbul ise yaşanabilir değil ama iyi niyetli çaba var: ‘Ekonomik hacmi ve uygulama gücü eşsiz ama büyük hata yapma potansiyeli var. Güzel restorasyonlar da var ama doğru uzmanlık kullanılmadan yanlış düzeltmeler yapılıyor. Kararlar acele ve baskıyla kurullardan geçiriliyor. Uzmanlar da hep eleştirel. Diyalogla farklı paydaşları bir araya getirilmeli.’” Bir başka haber portalında Ayvalık ve turizmiyle ilgili güzel şeyler paylaşılmış. https://kesfetsek.com/ayvalikindegerlisi-cunda/ portalında, A. Buğra Tokmakoğlu ‘Ayvalık’ın Değerlisi Cunda’ başlığıyla şunları yazmış: “Ayvalık‘ın tam karşısında yer alan Cunda adası; yüzlerce çeşit mezenin eşlik ettiği yemek kültürü, kilise ve manastırları, tarihi taş evleri, benzersiz doğası, dar ve renkli sokakları, birbirinden güzel yeme-içme mekânları, püfür püfür esen rüzgârıyla ünü
sınırlarını aşan bir destinasyon. Ege Denizi’nin masmavi sularının çevrelediği Cunda; Ege kültürünü simgeleyen restoran ve meyhaneleri, etkileyici butik otelleri ve kültürel dokusu ile ziyaret eden herkesin zihninde unutulmaz anılara ev sahipliği yapıyor.” Dördüncü araştırma ise Ayvalık’ın, bu sıralamalarda tesadüfen mi yoksa kapsayıcı ve sürdürülebilir çalışmalarla mı yer aldığına yönelik. Türkiye’nin güvenilir araştırma şirketlerinden olan Gezici’nin geçen ay yaptığı kamuoyu araştırmasına göre, Ayvalık Belediyesi Türkiye›nin en başarılı ilçe belediyeleri sıralamasında ilk sıralarda. Ülkemizdeki 919 ilçe belediyesi arasında, Ayvalık Belediyesi en başarılı 6. belediye olmuş. Bu anlamda, yukarıda Ayvalık’la ilgili belirttiğim sıralamaların tesadüf olmadığı aşikardır. Bu çerçevede Ayvalık Belediyesini ve şahsında başkanımız Rahmi Gençer’i gönülden tebrik ediyoruz. Bu iyi haberlerin ardından olumsuz bir haberle moralinizi bozmak istemem. Ancak Ayvalık’la ilgili son günlerde birkaç haber portalında çıkan olumsuz bir haberden de söz etmeden geçmek olmaz. Çünkü, bu haberi ve içeriğini iyi irdelemezsek Ayvalık’la ilgili yukarıda belirttiğim bütün iyi şeyleri kaybedebiliriz. http://odatv. com/ayvalik-ve-cunda-bitiyor-0402171200.html linkinde Yusuf Yavuz’un haberine göre, tarihi ve doğal değerleriyle Türkiye’nin önemli turizm merkezlerinden biri olan Ayvalık ve Cunda adasında korunan alanlar yapılaşmaya açılıyor. Habere göre, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hazırlanan doğal SİT alanlarının yeniden değerlendirilmesiyle ilgili plan, Ayvalık’ın mutlak koruma alanı statüsündeki Cunda adası, Pateriça, Çiçek adası ve Hakkıbey yarımadası gibi bölgelerin imara açılmasını öngörüyor.
Güreşlerin Ege Bölgesi kültüründe özel bir yeri var
ALTINOVA’DA YAPILAN DEVE GÜREŞLERİNE İLGİ BÜYÜKTÜ
A
ltınova Deveciler Derneği tarafından organize edilen ve Belediye Başkanı Rahmi Gençer’in himayesinde gerçekleştirilen deve güreşlerini çok sayıda güreş sever izledi. Başkan Yardımcısı Ahmet Erkal, Meclis üyeleri Nilay Toprak ve İbrahim Mühürdaroğlu’nun da hazır bulunduğu güreşler öncesinde, Rahmi Gençer alanı dolduranlarla konuştu, hatırların sordu. Deve güreşlerinin Ege Bölgesi’nin kültüründe özel bir yere sahip olduğunu belirten Gençer, “Bu tür kültürel zenginliklerimizi yaşatmalıyız. Örf ve adetlerimize sahip çıkmayı sürüreceğiz” dedi.
Yapılan ilk değerlendirmelere bakılırsa; yan yana adalardan bazıları korunurken bazı adaların SİT dereceleri düşürülmüş. Örneğin Yellice, Pınar, Hasır, Tavuk, Güvercin, Çiçek ve Çıplak adalar için koruma derecesi 1’den 2’ye düşürülmüş durumda. Bu noktada, Cunda adasının önemli bölümü ile Pateriça ve çevresi imara açılmak isteniyor. Ayvalık Belediyesi, Kent Konseyi, Ayvalık Tabiat Parkı Platformu ve Ayvalık’taki diğer STK’lar ilgili düzenlemenin iptali için şimdiden çalışmalara başladı. Güne ait iki çift sözle yazıyı bitirelim. Birincisi güzel bir atasözü: “Biz doğayı atalarımızdan miras değil, çocuklarımızdan ödünç aldık.” Bu cümleyi şöyle bağlayabiliriz: “Ve çocuklarımıza bırakmak için bütün mücadelemizi sürdüreceğiz.” İkincisi ve daha anlamlısı ise Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’e ait: “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. Bu satıh bütün vatandır.” Bu tarihi sözler kurtuluş ve savaş yılları için söylenmiştir ve bu anlamda çok değerlidir. Ancak çevre ve doğayı yani yaşamı kaybettikten sonra vatanın anlamı kalmıyor. O nedenle bu tarihi sözler çevre doğa ve yaşam için de geçerlidir. Sağlıcakla kalın…
41
BİR KENTİN KİMLİĞİ: AYVALIK ZEYTİNYAĞI VE SABUN FABRİKALARI/2
A
(Geçen sayıdan devam)
yvalık’ın, Osmanlı içinde İstanbul’a zeytinyağı ve sabun göndermekle yükümlü yerlerden biri olması ekonominin başlıca kaynağını zeytin yapmıştır. (“Aïvali” 1914, s.1327; İzmir Ticaret Odası. 1988, s.205; Özkaya. 1985, s.354; Yerasimos. 2002, s.12). Ayrıca, Zeki Arıkan, “Midilli-İstanbul Arasında Zeytinyağı Ticareti” başlıklı makalesinde, Ayvalık zeytinciliği ile ilgili şu bilgileri aktarmaktadır:
Dr. BERRİN AKIN
Tablo 1. 1875–1920 Ayvalık Zeytinyağı Fabrikalarının Sayıları ile İlgili Tarihsel Veriler 1875 yılında 110 adet zeytinyağı atölyesi vardır. (Σταυριδου,1996, s.103). (Atölye ve fabrika tarzındaki üretim için bir arada verilmiştir). 1884 yılında, Batı Anadolu’nun en büyük zeytinyağı üreticisi R. Hadkinson, 1500 sterlin değerinde makine ve araç ithali yaparak, Ayvalık’ta yağ üretme tesisi kurmuştur. (Kurmuş, 1984, s.148). 1894 yılı itibariyle 7 zeytinyağı fabrikası bulunmaktadır. (Yorulmaz, 1988, s.54).
“XVII. ve XVIII. yüzyıllarda Batı Anadolu’da zeytinciliğin önemli bir gelişme gösterdiğine şüphe yoktur. Midilli’den gelen Rumların Ayvalık’ı (Kidonia) kurmaları batı Anadolu zeytinciliğinde yeni ufuklar açmıştır. Ayvalık’ı çevreleyen zeytinler sayesinde burası kısa sürede büyük bir zeytinyağı ve sabun üretim merkezi durumuna gelmiştir.
1896 yılında 7 zeytinyağı fabrikası bulunmaktadır. (“Ayvalık Kasabası”, 1896, s.57-58).
Bu ekonomik etkinliklerine şarapçılık, dericilik ve tuz üretimiyle daha geniş açılımlar sağlamıştır. İstanbul’a zeytinyağı ve sabun göndermekle yükümlü yerlerden biri de Ayvalık idi. Burası 1818-1819 tarihinde İstanbul’a 27.900 kantar zeytinyağı ve 4.852 kantar da sabun göndermeyi yüklenmiş ve bu yükümlülük de kazanın kadısı ilamıyla tescil edilmiştir” (Arıkan, 2006, s.12).
1905’te zeytin çekirdeğinden yağ çıkarmak üzere ilk fabrika kurulmuştur. (İzmir Ticaret Odası, 1988, s.205).
Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ndeki tarihsiz belgede Akdeniz yöresinden İstanbul’a zeytinyağı ve sabun göndermekte olan mahallelerin tam bir listesinde Ayvalık’ın da adı geçmektedir. (Arıkan, 2006,s.12). 1305/Tarihli Karesi Salnamesi’ne göre ise, “Ayvalık’taki zeytin tarımı yapılan arazinin toplam 90.000 dönümden fazla olduğu, bu araziden yılda 12.400.000 kıyye zeytin ve 20.000 kıyye üzüm yetiştirildiği” şeklindedir (Mutaf, 2003, s.201).
1910 -1920 arası zeytinyağı fabrikaların sayısı yirmiyi aşmıştır. (İzmir Ticaret Odası Raporları, 1988, s.260).
Zeytinyağı ve sabun imalatının yanı sıra bağcılığın da büyük bir gelişme gösterdiği ve yerleşimin belli başlı şarap üretim merkezlerinden biri durumuna geldiği, tuz üretimi, dericilik gibi üretim etkinliklerinin de Ayvalık ekonomisine canlılık kazandırdığı belirtilmektedir. (Aka, 1944, s.27; Darkot.1942, s.278; Erim, 1948, s.27; İzmir Ticaret Odası 1998, s.205; ). Tüm bu üretimler ve ticarî faaliyetler dışında yine de Ayvalık ekonomisinin bel kemiğini zeytinyağı ve sabun üretimi oluşturmuştur. 19. yüzyıldan önce zeytinyağı ve sabun üretimi geleneksel atölye tarzında ve ilkel koşullarda gerçekleştirilirken, 19. yüzyılın son çeyreğinde bu atölye üretimlerinin koşulları geliştirilmiş, ayrıca bu sektöre ait çok sayıda zeytinyağı ve sabun fabrikası kurulmuş, zeytinyağı ve sabun üretimi konusunda en önemli merkezlerden biri durumuna getirilmiştir. Yerleşimdeki zeytinyağı ve sabun sektörüne ilişkin fabrikalarla ilgili veriler şu şekilde derlenmiştir.
42
1889 yılı raporuna göre eskiden tek bir buharlı yağ presleme makinesinin olduğu Ayvalık’ta şimdi 9 adet vardır. 9 sene içerisinde artan ticaret ile birlikte 22 zeytinyağı fabrikası kurulmuştur. (İzmir Ticaret Odası, 1988, s.111). 1900’de Ayvalık’a zeytin üretimi ile ilgili getirilen yeni bir yöntemi Ayvalıklılar uygulayarak 22 sanayi tesisinde bu yöntemle üretim gerçekleştirmişlerdir. (Σολλατος, 1994, s.189).
1907 yılı itibariyle, 17 fabrika bulunmaktadır. (Mutaf, 2003, s.73). 22 buharlı zeytinyağı fabrikası, 3 tane zeytin üreticilerinin çalışmaları için zeytin çekirdeği fabrikası bulunmaktaydı. (19. yüzyıl 2. yarısı). (Λαμψιδης,1989, s. 28). 1909 yılında günde 90.000 kg yağ üreten 19 buharlı yağ fabrikası vardı. (İzmir Ticaret Odası, 1988, s.205).
Bu verilerin sonucunda Ayvalık ve yakın çevresine ait 1884-1920 tarihleri arası 22-30 zeytinyağı fabrikası yer aldığı söylenebilir. Çalışma kapsamında yapılan değerlendirmelerde tespit edilen zeytinyağı fabrikası sayısı 18’dir.
Tablo 2. 1876 -1920 Tarihleri Arası Ayvalık Sabun, Pirina Fabrika ve Atölyelerinin Sayılarına İlişkin Tarihsel Veriler 1876 yılında 50 sabunhane vardır. (Σταυριδου, 1996, s.103). Atölye üretimi ile birlikte verildiği düşünülmektedir. 1894 yılında 26 sabunhane bulunur. (Bu sabunhanelerin bir bölümü fabrika, bir bölümü atölye bazındaki imalatı kapsayacak şekilde bütün bir sayı verildiği tahmin edilmektedir. (Yorulmaz, 1988, s.54). 1907 yılı itibariyle, 15 sabunhane vardır. (Fakat yine bu sayı fabrika atölye üretimi ayırımını net vermemektedir.) (Mutaf, 2003, s.73). 1909 yılından önce yapılmış 2 adet buharlı sabun fabrikasının varlığı belirtilir. (İzmir Ticaret Odası, 1988, s.261). 1910 yılında 15’i büyük, diğerleri küçük olmak üzere birçok sabunhanede kaliteli sabunlar çıkartılmaktadır. (Erim, 1948, s. 47). Atölye üretimi ile birlikte verildiği düşünülmektedir. 1910-1920 Pirina yağı çıkarmak üzere 3 pirina fabrikası kurulmuştur. (Erim, 1948, s. 47) . 19. yüzyılın ilk yıllarında 30’dan çok sabunhane vardır. (Özkaya, 1985 s.354). Verilen bu bilgiler 1894-1920 yılları arasında 2 ile 20 arası fabrika, atölye üretimi şeklinde ise 30’a yakın sabunhane olduğu sonucu ortaya çıkmış, çalışma kapsamında değerlendirilip sabun üretimini fabrika ölçeğinde gerçekleştirdiği düşünülen 12 yapı tespit edilmiştir.
Resim 1: Fabrikaların kent planındaki düzeni/1940-1970 (Faruk Ergelen-Müjdat Soylu arşivi)
Zeytinyağı ve Sabun Fabrikalarının Kent Dokusundaki Yeri ve Yapıların Mimarî Özellikleri Fabrikaların Kent Dokusundaki Düzeni
etkisi olmuştur. 19. yüzyıl boyunca gelişim, etkin rüzgâr yönü doğrultusunda üretimin koku, duman gibi olumsuz etkileri altında kalan bölgelerin tersi yönde gerçekleşmiştir. Konut dokusunun denizle olan fiziksel bağlantısı da sanayi alanlarının gelişiminden sonra tamamen kopmuştur Konut ve dinî mimarî (Terzi, 2006, s.76). dışında, Ayvalık’ın “liman ve ticaret kenti” kimliği, Ayvalık yerleşiminin 19. yüzyıl tarihi ve yerleşimde fabrikalar, bu yüzyılda ortaya çıkan kent dokusu, atölyeler, değirmenler, Endüstri Devrimi ve sonrası gelişmeler depolar, dükkânlar, oteller, doğrultusunda zorunlu olarak kabuk kahvehaneler, vb. yapı değiştiren Osmanlı ekonomik yapısındaki çeşitlerini ortaya çıkarmış, değişimlerin yansıdığı liman kentlerinin mekân kullanımında değişimler gelişme koşullarını sunabilmesi adına bu yapılara bağlı olarak önemli bir değerlendirme alanı oluşturur. şekillenmiştir Bu değerlendirmenin ilk aşamasını
Ayvalık kıyı bölgesinin mekân kurgusunun oluşumunu, ürünün ulaşım yollarının kent içindeki bitiş noktaları, limanın topografyası belirlerken, liman odaklı ticaretin gerçekleşmesi sonucu kıyı boyunca devam eden çizgisel mekân anlayışı söz konusu olmuştur. Ticaretin deniz yoluyla gerçekleşmesine bağlı olarak yerleşimdeki fabrikalar, nakliye, atık ve ulaşılabilirlik gibi faktörlerden dolayı limanla ilişkili şekilde, lineer kurguda, yerleşimin 200-300 m. arasındaki kıyı şeridinde kuzey-güney doğrultusundaki hat üzerinde yer almışlardır (Res.No.1-2). Bu düzenleme yerleşimin, ana ulaşım aksları ve üretim ile hammadde bölgeleri (zeytinlikler) arasındaki bağlantıları temel alınarak oluşturulmuştur. Mekân özelliklerinin oluşumunda ihraç edilen ürünlerin tümü ve liman bölgesinde geçirdiği işlem aşamaları, yapının limandaki yeri ve konumu gibi faktörler belirleyici olmuştur. Limandaki fonksiyonel ayırım bu noktalar esas alınarak gerçekleşmektedir. Zeytinyağı üretiminin kentin gelişme yönüne de
sanayi ve ticaret faaliyetleriyle küçük bir kıyı yerleşiminin bu faaliyetlere eş zamanlı olarak sanayi ve ticaret kentine dönüşmesi süreci oluşturur. Sanayi ve sanayiye bağlı olarak ortaya çıkan uluslararası ticaret ve bunların faaliyet alanları olan yapılar, kentin mimarî dokusuna ve planlamasına etki etmiştir. Konut ve dinî mimarî dışında, Ayvalık’ın “liman ve ticaret kenti” kimliği, yerleşimde fabrikalar, atölyeler, değirmenler, depolar, dükkânlar, oteller, kahvehaneler, vb. yapı çeşitlerini ortaya çıkarmış, mekân kullanımında değişimler bu yapılara bağlı olarak şekillenmiştir. Aslında Ayvalık’ı 19.yüzyıl sanayi ve
43
Resim 2: Fabrikaların kent planındaki düzeni.
ticaret faaliyetleri sonucunda mekân organizasyonu konusunda değişime uğrayan yerleşimlerden biri olarak değerlendirmek yerine bu faaliyetlerin kent dokusunu doğrudan şekillendirdiği sanayi ve ticaret kenti kimliği ile yapılandığı bir yerleşim olarak nitelemek daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Çünkü 18. yüzyılın son çeyreğinde ekonomik açıdan kalkınan ve sanayi ve ticaret faaliyetleriyle gelişen yerleşimin 1821 isyanından sonra yıkıldığı, 1832 yılına kadar harap durumda olduğu belirtilmektedir (Psarros, 2004, s.4). Kentteki inşaat faaliyetlerinin ancak, 1850 yıllarından itibaren tekrar arttığı ve kent dokusunun oluştuğu, yerleşimdeki yapıların kapı levhaları üzerinde yer alabilen tarihlendirmelerin de ağırlıklı olarak 1850 yılları sonrasını göstermesi, yaşam ve üretime yönelik yapılanmanın aynı zamanda gerçekleştiği yönündeki teze önemli bir dayanak oluşturmaktadır. Sonuç olarak yerleşimin 1800’lerden önce kent dokusunun henüz oluşmadığı gerçeğinden yola çıkılarak 19. yüzyıl başından itibaren yatırımlarla güçlenen zeytinyağı ve sabun endüstrisine ve ticaretine dayalı ekonomisi yeni bir mimarî içeriği ortaya çıkarmış, üretim ve ticarî faaliyetler sonucu hem nüfus hem de konut alanları artmıştır. Yeni ortaya çıkan bu kentleşme hareketi içinde, kent dokusu içinde tüm yapı gruplarının şehir planındaki konumları ve yaşam ve üretim alanı birbirinden ayrılmıştır. Ayvalık kent dokusunun tarihî kimliğini sunma adına hâlâ en önemli yapı topluluğunu oluşturan zeytinyağı ve sabun fabrikaları, dönemin mimarî kaynakları olma
44
özelliğini taşımaktadırlar. Bu sebeple sanat tarihi içerikleriyle ele alınarak mimarî özellikler, plan, cephe düzeni, cephe öğeleri malzeme ve teknik gibi açılardan çözümlenmelerinin yapılması bu yapılar adına diğer bir değerlendirme alanı oluşturmaktadır. (Devam edecek) KAYNAKÇA “Aïvali” (Ayvalık). Annauaire Oreintal, Commerce, Indıstrie, Administration,
Magistrature, De L’Orient 1914, Editeur-Propriétaire, The Annauaire Oreıental Ltd, Galata, pps.1327- 1328. Aka, D. (1944). Ayvalık İktisadi Coğrafyası. İstanbul: Ülkü Matbaası. Arıkan, Z. (2006). Midilli- İstanbul Arasında Zeytinyağı Ticareti, Tarih Araştırmaları Dergisi, XXV,40, s.1-28. Ayvalık Kasabası (1896). Malumat Dergisi. 51, 57-58. Erim, H. (1948). Ayvalık Tarihi. Ankara: Güney Yayıncılık ve Gazetecilik. İngiliz Konsolosluk Raporlarına Göre İngiliz Ticareti 1864-1914, (1998) İzmir: İzmir Ticaret Odası Yayınları. Λαμψιδης, Γ. (1989). Οι Προσφνγες 1922 Οικος Αδελφων Κνριακιοη, Θεσσαλονικη. Mutaf, A. (2003). Salnâmelere Göre Karesi (1847-1922), Balıkesir: Zağnos Kültür ve Eğitim Vakfı Yayını. Özkaya, Y. (1985). XVIII. Yüzyılda Osmanlı Kurumları ve Osmanlı Toplum Yaşantısı, Ankara: Kültür Ve Turizm Bakanlığı Yayınları. Psarros, D. (2004). Ayvalık / Kydonies’in Kentsel Tarihi, Ege’nin İki Yakası-1 Ayvalık Kent Tarihi Çalışmaları İçinde (Çev A. Yorulmaz),Yayımlanmamış Çeviri Metni, Ayvalık: Ayvalık Belediyesi Yayını. Σολλατος, Χ. (1994). Ο Οικονομικος Βιος Των Ελληνων Της Δντικης Μικρας Ασιας 1880- 1922, Αθηνα. Σταυριδου, A.(1996). Εγχειριδιον Πολιτικης Φυσικης Και Εμπορικης Γεωγραφιας Του Οθωμανικου Κρατους 1876, Εκ Του Τυπογραφειου Ιωαννου Σαριβαξεβανη, Μυτιληνη. Terzi, E. (2006). The 19 th century olive Oil ındustry in Ayvalık and its impact on the settlement pattern, Unpublished master’s thesis, The Graduate School of Social Sciences of Middle East Technical University, Ankara. Yorulmaz, A. (1988 ). Ayvalık’ı Gezerken. İstanbul: Geylan Kitapevi.
ZEYTİNİ ÇİZENLER/4
Bu sayımızda Filistin kültür tarihinin en seçkin ve dünyaca tanınan ressamlarından Sliman Mansour’un eserlerini paylaşıyoruz. Esin kaynakları arasında zeytin ağaçları önemli bir yer tutan sanatçı aynı zamanda Filistin mücadelesinin kararlı savunucularından. Filistin gerçeklerini ve halkının sorunlarını yansıtan çarpıcı siyasi posterleriyle de tanınıyor.
SLIMAN MANSOUR’UN NAKIŞ GİBİ İŞLEDİĞİ RESİMLERİNDE ZEYTİN AĞAÇLARI, ZEYTİN TARLALARI VE BU TARLALARDA ÇALIŞAN İNSANLAR YANSIYOR
45
MANSOUR 70’Lİ YILLARDAN BU YANA ETKİLEYİCİ RESİMLER YAPIYOR 46
1947’de Ramallah’ın kuzeyinde bir Filistin kenti olan Birzeit’te doğan ve Kudüs’teki Bezalel Sanat ve Tasarım Akademisi’nde güzel sanatlar eğitimi alan Sliman Mansour günümüzde uluslararası alanda ismi olan bir sanatçı... 70’li yıllardan bu yana geleneksel Filistin nakışları, köy yaşamı ve ‘anne olarak Filistinli kadın’ figürüne ağırlık verdiği etkileyici resimler yapıyor. Mansour’un en önemli esin kaynakları
arasında zeytin ağaçları, zeytin tarlaları ve bu tarlalarda çalışan insanlar yer alıyor. Bunun yanında 'toprak/arazi' temalı resimleri ilgiyle karşılanıyor. Heykeltıraş, yazar ve öğretmen olarak da tanınan sanatçı, aynı zamanda Filistin mücadelesinin kararlı bir savunucusu... Çalışmaları İsrail hükümeti tarafından sıklıkla yıkıcı olarak değerlendiriliyor. Bu nedenle bir süre cezaevinde kalmışlığı da var.
MANSOUR, ‘SİYASİ POSTER’ SANATININ DA ÖNDE GELEN İSİMLERİ ARASINDA...
Resimlerinde Filistin halkının sorunlarını ve Filistin gerçeklerini de yansıtan Sliman Mansour bu özelliğiyle ‘siyasi poster’ sanatının en saygın isimleri arasında anılıyor. Aynı zamanda yorulmak bimeyen bir aktivist... Batı Şeria’da güzel sanatlar için bir alt yapının geliştirilmesine kapsamlı bir şekilde katkıda bulundu. 19861990 yılları arasında Filistinli Sanatçılar Derneği’nin başkanlığını yaptı. Doğu Kudüs’te AlWasiti Sanat Merkezi’nin kurucuları arasında yer aldı. Ramallah’ta kurulan Uluslararası Sanat Akademisi’nde, Filistin El-Kuds Açık Üniversitesi’nde ve Batı Şeria’daki birçok kurumda ders verdi. Arap dünyasının yanı sıra ABD, Avrupa ve Asya’da kişisel sergiler açtı. 1998’de Kahire Bienali’nde Görsel Sanatlar için Filistin Ödülü’ne layık görüldü
MART 2017 YIL: 3 SAYI: 31 Ayvalık Belediyesi Adına İmtiyaz Sahibi GÖKAY BACAN Yayın Yönetmeni BÜLENT ŞENTAY Yayın Koordinatörü GÜLBENİZ ŞENTAY Sorumlu Yazı İşleri Müdürü HALİL ERGÜL Grafik Tasarım KEMAL OKUR Katkıda Bulunanlar Doç. Dr. AYHAN GÖKDENİZ Dr. BERRİN AKIN HÜSEYİN GÜVEN TAYLAN KÖKEN SERKAN KİBAR Kapak Fotoğrafı ŞEVKET KOCA Yayın Türü Yerel, Aylık, Süreli Adres: Fevzipaşa-Vehbibey Mah. Sahil Boyu Cad. 1. Sokak No: 1 Ayvalık Tel: 0(266) 312 10 21 aydabirayvalik@gmail.com Ultra Grafik Matbaa Yüzyıl Mah. Mas/Sit Matbaacılar Sit. 5. Cad. No.69 Bağcılar / İstanbul Tel. 0212 629 26 31 info@ultramatbaa.com sertifika no: 29195 Bu dergide yer alan yazılar, yazarların kişisel görüşleridir, Ayda Bir Ayvalık sorumluluk üstlenmez. Yazı, fotoğraf ve konular izin alınarak kullanılabilir.
47
(Fotoğraf için Mehmet Çalık’a teşekkür ederiz.)
Gerilerden gelen ve kapıları kol kuvvetiyle açılan ‘burunlu’ ve emektar belediye otobüsü ise güngörmüş şoförleri ve sevecen biletçileriyle, yaz-kış demeden pek çok Ayvalıklıyı yıllarca evine, işine, okuluna taşıdı. Çamları da unutmadık, onları da...
birileri çok görmüş olacak ki; bir gün, bir de baktık, yerlerinde yeller esiyor…
ÇAMLIK’IN GÜZELLİĞİNE GÜZELLİK KATAN BU AĞAÇLAR ARTIK YOK!
elediye Gazinosu’nun merdivenlerinden çekilen bu fotoğrafta görülen ve Çamlık’ın güzelliğine güzellik katan bu ağaçlar artık yok.
B
Oysa bu çamların görkemli perspektifine kapılarak serin gölgelerinde yürürken, gövdelerinin arasından bazen denizi bazen Tımarhane adasını seyretmek tadına doyulmaz bir hoşluktu. Ama bu keyfi Ayvalık’ta yaşayanlara biri ya da