Ali Çetinkaya Dr. Fazıl Doğan Meydanı Ayvalık Tuzlaları Tanju Yereli ve Ayazma Ingrid Aysu
ZEYTİN ÇEKİRDEKLERİ PARİS’TE DE ALKIŞLANDI
O hep Ayvalık’ta. O hep bizimle. Bugün, yarın ve daima...
AYVALIK, ATA’SINI 84. KEZ KARŞILADI
A
tatürk’ün Ayvalık’a gelişinin 84. yıldönümü törenle kutlandı. Etkinlik, Karayolları 29. Şube Şefliği bahçesinde başladı. Kortej, Belediye Bandosu eşliğinde ve bayrak/flama taşıyan öğrencilerin öncülüğünde, Atatürk’ün ziyareti sırasında izlediği güzergâhtan Cumhuriyet Meydanı’na kadar yürüdü. Kaymakam Gökhan Görgülüarslan, Garnizon Komutanı Albay Fevzi Koyuncu ve Belediye Başkanı Rahmi Gençer’in de yer aldığı kortej yol boyunca vatandaşlar tarafından alkışlandı. Evlerine bayraklar ve Atatürk posterleri asan çok sayıda Ayvalıklı pencerelerinden ve kapı önlerinde toplanarak geçit törenini izledi. Kazım Karabekir Mahallesi Muhtarı Osman Seyfi Yarım, 13 Nisan Caddesi’nden geçen korteji karşılayarak, 84 yıl önce Ata’yı selamlayan Ayvalıklılar arasında yer alan 91 yaşındaki Fikret Hasan Molvalı ve 95 yaşındaki Mehmet Kazmacı’ya birer buket çiçek verdi. Cumhuriyet Meydanı’nda saygı duruşu ve
2
İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından demokratik kitle örgütü temsilcileri ve vatandaşlar ellerindeki çiçekleri Atatürk anıtına bıraktı. ATAMIZ O GÜN BU YOLDA NASIL YÜRÜDÜYSE, BİZ DE BUGÜN AYNI YOLDAN VE AYNI COŞKUYLA YÜRÜDÜK Belediye Başkanı Rahmi Gençer burada yaptığı konuşmada 84 yıl önce Ulu Önder Atatürk’ün Ayvalık’ı şereflendirdiğini belirtti ve şunları söyledi: “Öyle bir lidere sahibiz ki onunla sonsuza kadar gurur duyacağız. O bu ülkeyi kurdu ve karanlıklardan çıkardı. Hayatı savaş çadırlarında mücadeleyle, önder olmakla geçti. Ömrünü Türk milletine, onun çağdaşlaşmasına adadı. Bütün dünya onun büyüklüğünü kabul etti ve kendi ülkesinde örnek aldı. Bu nedenle otuz beş ülkede izi var.” Konuşmasında Atatürk’ün ziyaret gününe ilişkin anılara da değinen Gençer sözlerini şöyle sürdürdü: “Ulu Önder, Altınova’ya ve Ayvalık’a geldiğinde,
Altınova’nın adı Ayazmend’di... Her tarafta verimli topraklar olduğunu görünce, ‘Burasının adı Altınova olsun!’ dedi. Daha sonra Ayvalık’a geldi ve büyük bir coşkuyla karşılandı. Bütün Ayvalık, ellerinde Türk bayraklarıyla oradaydı. Atamız o gün bu yolda nasıl yürüdüyse biz de bugün aynı yoldan ve aynı coşkuyla yürüdük. Önüne kırmızı halı sermişler, kaldırtmış, halkının yanına geçmiş. Cumhuriyet Meydanı’na gelmiş. Oradan belediyemize gelmiş; üst kata, balkona çıkmış ve kahvesini içmiş. Evet, Atatürk çok önemli bir asker, devlet adamı ve büyük bir öğretmendi, başöğretmenimizdi. 16 Temmuz 1921... Düşman Ankara’ya kadar yaklaşmış, savaşın en zorlu zamanı ve herkeste bir panik var. Mustafa Kemal, Mili Eğitim Şurası’nı topluyor. Savaş zamanı bile, ‘Halkı nasıl aydınlatabiliriz, milli eğitimde nasıl atak yapabiliriz?’ diye düşünüyor. Okuma oranı kadınlarda binde yedi, erkeklerde yüzde dört... 1917 yılında Suriye sınırında savaşa gidiyor. Oradaki askerleri topluyor. Gece mum ışığında kitap okuyor. Altını çizerek, dört binin üstünde kitap okuyor. Mustafa Kemal Atatürk bu ülkeye bağımsızlığını kazandırmış ve bataklıktan çıkarmıştır.”
Ayvalık Belediyesi Mesut Duran Müzik Derneği, Selim Gönüldaş’ın şefliğinde ‘Atatürk’ün Sevdiği Şarkılar ve Türküler’ konseri verdi. Dernek Başkanı Funda Öztolan’ın hoş geldiniz konuşmasıyla açılan konserde Belediye Başkanı Rahmi Gençer de ‘Bir Başkadır Benim Memleketim’i koroyla birlikte söyledi.
Çocuklar insanlığın ortak umudu, geleceği ve en önemli hazinesidir
23
Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Ayvalık’ta her yıl olduğu gibi yine samimi ve coşkulu bir heyecanla kutlandı. Cumhuriyet Meydanı’ndaki törene Kaymakam Gökhan Görgülüarslan, Garnizon Komutanı Albay Fevzi Koyuncu, Belediye Başkan Yardımcısı Gökay Bacan, Milli Eğitim Müdürü Güner Bahadır’la birlikte Çocuk Halk Oyunları Festivali için Ayvalık’a gelen yabancı ülkelerden öğrenciler katıldı.
23 NİSAN’I KUTLADIK
Kutlama Mehmet Akif Ersoy Ortaokulu bahçesinde devam etti. Burada konuşan Milli Eğitim Müdürü Güner Bahadır, çocukların insanlığın ortak
umudu, geleceği ve en önemli hazinesi olduğunu söyledi. Bahadır, “Türkiye olarak inanıyoruz ki, hangi ülkede olursa olsun tüm çocukların savaş, açlık ve kargaşa ortamından uzak bir şekilde yaşamaları, barış dolu bir dünyanın da kapılarını açacak” dedi. Daha sonra 23
Nisan nedeniyle düzenlenen yarışmalarda dereceye giren öğrencilere ödülleri verildi. Türk Hava Kurumu tarafından motorlu yamaç paraşütüyle yapılan hava gösterisi izlendi. Öğrenciler şiirler okudu. Etkinlik, Anasınıfı öğrencilerinin gösterileri ve halk oyunlarıyla sona erdi.
3
Atatürk’ün Ayvalık’a geliş tarihi olan 13 Nisan’da açıldı
Dr. FAZIL DOĞAN MEYDANI AYVALIK’IN SOSYAL YAŞAMINDAKİ YERİNİ HER ZAMAN KORUYACAK
A
yvalık’ın yakın geçmişinde kentin sosyal, kültürel ve ekonomik yaşamına yaptığı katkılar nedeniyle önemli bir yere sahip olan Dr. Fazıl Doğan’ın adının verildiği tarihi At Arabacılar Meydanı’nın Ayvalık Belediyesi tarafından gerçekleştirilen iyileştirme projesi tamamlandı ve meydan tekrar açıldı. Vehbibey-Fevzipaşa Mahallesi’nde bulunan 1300 metrekarelik meydanın yenilenen yüzüyle kentin cazibe merkezlerinden biri olmasına kesin gözüyle bakılıyor. Dr. Fazıl Doğan Meydanı’nın açılışı Atatürk’ün Ayvalık’a geliş tarihi olan 13 Nisan’da gerçekleşti. Düzenlenen törene Kaymakam Gökhan Görgülüarslan, Belediye Başkanı Rahmi Gençer, Garnizon Komutanı Albay Fevzi Koyuncu ve Cumhuriyet Başsavcısı Metin Tokel’in yanı sıra Dr. Fazıl Doğan’ın torunları Ömer Fazıl Doğan ile Hümeyra Gücük de katıldı. Açılış sırasında meydan ressam Arif Buz’un at arabacıları ve meydandaki yaşamı anlatan tablolarıyla
B
süslendi. Ayrıca Atatürk’ün Ayvalık’a geldiği gün çekilen ve kendisini karşılayanlarla birlikte gösteren büyük boy bir fotoğrafa yer verildi. Fotoğrafın özelliği, Atatürk’ü karşılayanların arasında Dr. Fazıl Doğan’ın da bulunmasıydı. MEYDANIN BİR KÖŞESİNE İÇİNDE ÇİÇEKLER BULUNAN ORİJİNAL BİR AT ARABASI KONULACAK Dr. Fazıl Doğan Meydanı alt yapısından ışıklandırılmasına kadar bütünüyle yenilendi. Özgün arnavut kaldırımları aynen korundu. Çocuklarla birlikte görülen ve sevgi temasını yansıtan bir at heykelinin yerleştirildiği meydanın çevresindeki bazı binaların dış cephelerinde de düzenleme yapıldı. On yaşında üç ıhlamur ağacının dikildiği meydana önümüzdeki süreçte bir çeşme, çocuklar için bir atlıkarınca ve doğal granitten banklar yerleştirilecek. Çeşme üzerinde, at arabacılarını anımsatmak
At heykeli insan, doğa ve hayvan sevgisini yansıtıyor
elediye Başkanı Rahmi Gençer Dr. Fazıl Doğan Meydanı’nın açılışında yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Tarihi At Arabacılar Meydanı’nı restore ettik ve Ayvalık halkının hizmetine sunduk. Burasının adını Belediye Meclisi kararıyla Dr. Fazıl Doğan Meydanı olarak değiştirdik. Ancak, at arabalarımızı, at arabacılarımızı hiçbir zaman unutmayacağız. Biliyorsunuz, Ayvalık’ın teması artık sevgi... Diktiğimiz heykel de her türlü sevgiyi anlatıyor. İnsan, doğa, hayvan sevgisini yansıtıyor. Burası At
4
Arabacılar Meydanı olduğu için yine atı kullandık ve heykeli meydana yerleştirdik. Amacımız buraya turistleri getirmek. Ayvalık, UNESCO yolunda
doğru adımlarla gidecekse, insanlara Ayvalık’ın sadece deniz kenarından ibaret olmadığını; aynı zamanda kültürünü yaşatan, binlerce hazinesi olan bir şehir olduğunu göstermemiz gerek. Konuklarımız şehrin içinde bir tur attıklarında, camilerimizi ve evlerimizi gördüklerinde imreniyor. Onları değerlendirmemiz çok önemli. Çok şanslıyız, çünkü bizden önceki nesiller bunları koruyarak bize teslim etmişler. Biz de doğru restore ederek sahip çıkıyoruz. Bundan böyle bu meydanı dayanışma içinde ve hep birlikte koruyacağız; burada güzel günler geçireceğiz.”
amacıyla at arabası figürleri yer alacak. Meydanın bir köşesine içinde çiçekler bulunan orijinal bir at arabası konulacak. Bir duvarına, üzerinde Dr. Fazıl Doğan hakkında bilgiler bulunan açıklayıcı bir panonun asıldığı Aşevi binası ise sanat galerisi olarak değerlendirilecek.
D
r. Fazıl Doğan Meydanı’nın Ayvalık’ın cazibe merkezlerinden biri olması yolundaki ilk gelişme 1. Doğa Festivali’nde yaşandı. Festivalin bazı etkinlikleri Dr. Fazıl Doğan Meydanı’nda yapıldı. El emeğiyle seramikten takıya farklı ürünler tasarlayıp uygulayanlar eserlerini festival boyunca burada açtıkları standlarda satışa sundu. Ayrıca sokak performans gruplarının gösterileri ve konserler ilgiyle izlendi.
M
Dr. FAZIL DOĞAN (1892-1951)
idilli’de dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini orada tamamladı. Ardından İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdi. Kütahya’nın Emet ilçesinde doktorluk yaparken İzmir’in işgali üzerine orada ‘Müdafa-i Vatan Cemiyeti’ni kurdu. Milli Mücadele’de bizzat cephede savaştı. Zaferden sonra ailesinin yaşadığı Ayvalık’a yerleşti. Kurtuluş Savaşı’nda gösterdiği yararlıklar nedeniyle İstiklal Madalyası ile onurlandırılan Dr. Fazıl Doğan izleyen dönemde ticarete atıldı. Sonraları ‘Kırlangıç’ adıyla anılacak olan pirina-zeytinyağı fabrikasının ilk Türk sahibi oldu. Bir yandan da satın aldığı bir evi önce dispanser sonra doğumhane olarak düzenledi ve ihtiyaç sahiplerine ücretsiz sağlık hizmeti verdi. Çok yönlü aydın kişiliğiyle Ayvalık’ın sosyal, kültürel ve ekonomik gelişiminde etkin bir rol oynayan Dr. Fazıl Doğan, 1923 yılında Ayvalık Türk Ocağı’nın kurulmasına öncülük etti. Ayvalık Öksüz Yurdu Sanat Mektebi’nin açılmasını sağladı. Bu binada şehit çocuklarına ve yetimlere marangozluk eğitimi verildi. Ayrıca terzilik, demircilik, tesviyecilik, dökümcülük, tarım gereçleri yapımı öğretildi. Okul daha sonra ortaokul olarak yeniden yapılandırıldı. Uzun yıllar At Arabacılar Meydanı diye anılan bu meydana Dr. Fazıl Doğan’ın adının verilmesinin nedeni, hem Türk Ocağı’nın hem de okulun burada bulunmasıdır. Ayvalık, Dr. Fazıl Doğan’ın anısını dünya durdukça yaşatacak.
5
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda Fransa’ya gittiler
ZEYTİN ÇEKİRDEKLERİ PARİS’TE DE ALKIŞLANDI
A
yvalık Belediyesi’nin önde gelen sosyal sorumluluk projelerinden Zeytin Çekirdekleri bünyesindeki 47 çocuk, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda Paris Başkonsolosluğu’nun davetiyle Fransa’ya gitti ve Paris’in önde gelen tiyatro salonlarından Theatre du Gymanase’de bir konser verdi. Konseri Belediye Başkanı Rahmi Gençer, eşi Turizm Danışma Bürosu Şube Müdürü Yasemin Gençer, Paris Başkonsolosu Barış Tantekin ve çoğunluğunu Fransa’da yaşayan Türklerin oluşturduğu sanatseverler izledi. Gönüllü eğitmenlerin de sahne aldığı konsere Fransızca şarkılarla başlayan Zeytin Çekirdekleri Korosu ‘Atatürk Marşı’nın yanı sıra ‘Yine Bir Gülnihal’, ‘Bu Dünyayı Birlikte Kuralım’, ‘Ege’den Karadeniz’e’, ‘Zeytin Çekirdekleri Şarkısı’, ‘Ayvalık Çarşı’ ve ‘23 Nisan’ adlı parçaları seslendirdi. Konser sonunda Fransa’da yaşayan Türk çocuklar da koroya eşlik etti ve birlikte şarkılar söyledi.
6
Konser sonrası Rahmi Gençer Türkiye’yi ve Ayvalık’ı temsil etmekten onur duyduklarını belirterek çok mutlu olduğunu söyledi. Dünyada salt çocuklara özgü bir bayramın sadece Türkiye’de kutlandığına dikkat çeken Gençer, “Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk 23 Nisan’ı çocuklara armağan ederek büyüklüğünü bir kez daha kanıtlamıştır. O’nunla ne kadar övünsek azdır” dedi. Gençer konsere katılan herkesi Ayvalık’a davet etti. Başkonsolos Barış Tantekin de Zeytin Çekirdekleri’ni başarıları nedeniyle kutladı ve kendilerine böylesine güzel bir gece yaşattıkları için herkese teşekkür etti. ZEYTİN ÇEKİRDEKLERİ PARİS’İ GEZDİ Zeytin Çekirdekleri üyesi 47 çocuk Paris’teki konserlerinin ardından Ayvalık’a dönmeden önce geniş bir Paris turu attı. Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Örgütü’nü (UNESCO), Paris Belediyesi’ni ve Türkiye’nin Paris Büyükelçiliği’ni ziyaret eden çocuklar, sadece Paris’in değil tüm Fransa’nın simgesi olan, dünyaca ünlü Eyfel kulesine çıkmayı da ihmal etmedi.
Kutlamaların sürekli konuğu Grup Kardaşlar yine sahnedeydi
BAHARIN MÜJDECİSİ HIDIRELLEZ MUTLULUK İÇİNDE KUTLANDI
Düzenlenecek atölyelere katılanlar korolarda şarkı söyleme imkânı bulacak
A
yvalık Belediyesi her yıl olduğu gibi bu yıl da 6 Mayıs Pazar günü, Çamlık Kır Kahvesi’nde baharı karşılama anlayışıyla bir Hıdırellez Şenliği düzenledi. Buluşmaya Belediye Başkanı Rahmi Gençer, Turizm Danışma Bürosu Şube Müdürü Yasemin Gençer, Başkan Yardımcısı Gökay Bacan, Meclis üyeleri ve çok sayıda vatandaş katıldı. Etkinlikte, Hıdırellez kutlamalarının sürekli konuğu Grup Kardaşlar sahne aldı. Konuklara, Ayvalık Belediyesi Aşevi tarafından hazırlanan tavuklu pilav ikram edildi, lokma ve çay servisi yapıldı. Çocuklara pamuk şeker dağıtıldı. Kısa bir konuşma yapan Rahmi Gençer, Hıdırellezin Ayvalık’ta uzun yıllardan bu tana hep aynı heyecanla kutlandığını belirtti ve “Bizim zamanımızda evden yiyecekler getirilir, burada akşam saatlerine kadar Hıdırellez kutlanır, oyunlar oynanırdı. Şenliği sabahki yağmur nedeniyle iptal etmeyi düşündük. Ancak ‘ince ince’ yağan yağmurun ülkeye bereket, demokrasi ve huzur getireceğini düşündük. Hıdırellez ufuk açmayı, baharı karşılamayı, mutluluğu ve insanları barıştırmayı, el ele olmayı ifade eder. Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği yolda demokrasiye inanan, hoşgörülü insanlar olarak ümidimizi her zaman koruyoruz” dedi.
AYVALIK EYLÜL AYINDA ULUSLARARASI KORO FESTİVALİ’YLE ŞENLENECEK
Ç
eşitli kültürlerin bir araya geleceği Ayvalık Koro Festivali 4-9 Eylül tarihleri arasında düzenlenecek. UNESCO Dünya Mirası Listesi adayı Ayvalık dünyanın dört bir yanından gelecek katılımcılara, korolara, uzman atölye şeflerine ve bestecilere ev sahipliği yapacak. Dileyenler Avrupa’nın bu alandaki sürpriz isimlerince düzenlenecek atölyelere katılabilecek ve atölye konserlerinde çeşitli korolardan koristlerle birlikte beş gün boyunca şarkı söyleme imkânı bulacak. Etkinlikler ağırlıklı olarak Ayvalık Açık Hava Tiatrosu’nda gerçekleşecek. Başvuru ve ayrıntılar için: www.ayvalikkoro.com
7
Gençler serbest zamanlarını ilgi, istek ve yetenekleri doğrultusunda değerlendirecek
A
AYVALIK’IN GENÇLERİ GENÇLİK MERKEZİ’Nİ ÇOK SEVECEK
yvalık Belediyesi’nin önemli projeleri arasında yer alan ve temeli 19 Mayıs 2017’de atılan Cihan Şişman Gençlik Merkezi inşaatında sona yaklaşıldı. Satrançtan tiyatroya, karikatürden sinemaya uzanan geniş bir yelpazede gençleri sanatsal ve sosyal etkinliklerde bir araya getirmeyi hedefleyen merkez 988 metrekarelik bir alana sahip... İsmet İnönü Kültür Merkezi karşısında bulunan binada halk oyunları ekipleri, Zeytin Çekirdekleri öğrencileri/tiyatro grupları/satranç sporcuları için bölümler, kütüphane alanı, cep sineması ve kafeteryanın yanı sıra karikatür, bilardo, masa tenisi aktiviteleri için etüt salonları yer alacak.
aktif bireyler olarak katılmasına destek olacak, sosyalleşme imkânı sağlayacak. Gençlerimiz serbest zamanlarını ilgi, istek ve yetenekleri doğrultusunda değerlendirecekleri çağdaş bir yere kavuşacaklar. Projemiz sona doğru yaklaşıyor. Gençlik Merkezimiz gençlerimize şimdiden hayırlı olsun” dedi.
İnşaatı sık sık denetleyen ve Ayvalık’ta çağdaş, bilime inanan, dünyaya geniş bir ufuktan bakan gençler yetiştirmek istediklerini belirten Belediye Başkanı Rahmi Gençer, “Göreve geldiğimizden bu yana yaşlımıza, gencimize, sanatçımıza ve sporcumuza hizmet ilkesiyle görev yapıyoruz. Ayvalık’ta yaşayan gençlerimiz için projelendirdiğimiz Gençlik Merkezi eğitsel, sosyal, kültürel, sanatsal ve sportif faaliyetler çerçevesinde onların topluma
Bu yıl deniz yoluyla 200 bin konuğun gelmesi bekleniyor
2
YENİLENEN DENİZ HUDUT KAPISI SON TEKNOLOJİYLE DONATILDI
007 yılında hizmete açılan ve Ayvalık Belediyesi’nin sorumluluğunda bulunan Ayvalık Deniz Hudut Kapısı yaklaşık 3 milyon lira harcanarak çatısından aydınlatmasına, tuvaletlerinden kullanılan teknik malzemelere kadar yenilendi. Son teknoloji ile donatılan Deniz Hudut Kapısı’nda hizmetin hızlı ve rahat şekilde gerçekleşmesi için yolcu giriş-çıkış alanları da yeni bölümlere ayrıldı.
İlçeye denizden gelenlerin ilk karşılandığı yer olan Deniz Hudut Kapısı’nın giderek yetersiz kaldığını ve bu nedenle yenilendiğini belirten Belediye Başkanı Rahmi Gençer, tüm çalışmaları uluslararası standartlara uygun olarak gerçekleştirdiklerini söyledi. Gençer, “Ayvalık’a denizden gelen turistlerin ilk karşılaştığı alan Deniz Hudut Kapımız... Deniz yoluyla 2017 yılında çoğunluğu yabancı olmak üzere 160 bin kişi hudut kapımızı kullandı. 2018 yılında bu sayı 200 bine ulaşacak. Burası Ayvalık’ın vitrini ve bir turizm merkezi olan kentimizde konuklarımıza en kaliteli ve en iyi hizmeti vermeye buradan başlamalıyız” dedi.
HUDUT KAPISI’NDA YİRMİ SEKİZ RESMİ GÖREVLİ HİZMET VERİYOR 10 bin 720 metre karelik bir alan kaplayan Deniz Hudut Kapısı, Uluslararası Gemi ve Liman Güvenliği Şartnamesi’ne uygun şekilde donatıldı. Çatısı, yolcu salonu, satış mağazası, tuvaletler ve ofisler yenilendi. Havalandırma ve aydınlatma sistemleri değiştirildi. Yolcu giriş-çıkış bölümlerinin sayısı ikiden dörde çıkarıldı. Hem giriş hem de çıkış salonları dörder bölüm halinde düzenlendi. Yurt dışından gelen yolcular için bekleme salonu yapıldı. Alınan yeni X-Ray cihazıyla, cihaz sayısı
8
ikiye yükseldi.
Türkiye’nin seksen üç deniz hudut kapısından biri olan Ayvalık Deniz Hudut Kapısında, Gümrük Müdürlüğü’ne ait birimlerin yanı sıra Emniyet, Liman İşletme, Sahil Sağlık Denetleme, Kaçak İstihbarat Amirliği bünyesinde toplam yirmi sekiz resmi görevli hizmet veriyor.
Daha önce de Hastane kavşağı ışıklandırılmıştı
YENİMAHALLE-DEVLET HASTANESİ ÇIKIŞ YOLU IŞIKLANDIRILDI
A
yvalık Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü Elektrik Birimi kent sokaklarında ışıklandırma çalışmalarını sürdürüyor. Bilindiği gibi kentin işlek caddelerinden olan Yeni Devlet Hastanesi kavşağı ve Yenimahalle yolu yaklaşık iki yıl önce Ayvalık Belediyesi tarafından asfaltlanmıştı. Daha önce Hastane kavşağını ışıklandıran ekipler bu kez de Yenimahalle yolunu ışıklandırdı.
Ayvalık Belediyesi ve Belediye Meclisi karşı duruşunu devam ettirecek
ALTINOVA’DA DENİZDEN DEMİR MADENİ ÇIKARMA ÇALIŞMASI YENİDEN BAŞLATILDI
B
elediye Başkanı Rahmi Gençer, Belediye Meclisi Mayıs ayı Olağan Toplantısı’nda Altınova’da denizden demir madeni çıkarmak isteyen şirketin ön arama izni aldığını ve harekete geçtiğini açıkladı. Ayvalık’ın tüm bileşenleriyle bu gelişmeye karşı direndiğini belirten Gençer, “Bu izin oradaki ekolojik dengeye ve sahilin yapısına çok ters bir şey... Canlılara, bütün hayata ters... Biz bunun olmasını kesinlikle istemiyoruz” dedi.
Çalışmalar hakkında görüşlerini açıklayan Belediye Başkanı Rahmi Gençer, Ayvalık’ın şehirlerarası anayolu da dahil olmak üzere, neredeyse bütün köşelerinde söz konusu çalışmaları yürüttüklerini belirtti ve “Bu yolumuz hastane bağlantı yolu olması nedeniyle çok işlek bir yol... Karanlık olduğu için sürücü ve yayalar özellikle akşam saatlerinde ciddi sıkıntılar yaşıyordu. Bu nedenle programımızda değişiklik yaparak öne aldık ve sorunu giderdik” dedi.
Rahmi Gençer konu hakkındaki görüşünü şöyle dile getirdi: “Altınova sahilinde ve denizin içinde müracaatı geçen yıl yapılan bir maden arama çalışması vardı. Bizler bu girişime Ayvalık’ın tüm bileşenleriyle birlikte karşı çıkınca geri adım atılmıştı. Ancak şimdi öğreniyoruz ki, maden araması yapılmasına ilişkin çalışma yeniden başlatılmış. Oysa, bu yöntemle Türkiye’de yapılan bir maden çalışması yok. Bu uygulama ülkemize hiçbir fayda getirmeyeceği gibi bölgemize de büyük zarar verecek. Bu yüzden biz de Ayvalık Belediyesi ve Belediye Meclisi olarak karşı duruşumuzu devam ettireceğiz.”
Bir traktör römorku dolusu atık toplandı
“TURİZM KİRLETMEMEKTİR” DİYEN ÖĞRENCİLER ALTINOVA KUM ADASI’NI TEMİZLEDİ
K
aymakamlık, Belediye ve Turizm Danışma Bürosu işbirliğiyle kutlanan Turizm Haftası etkinlikleri çerçevesinde Ayvalık Atatürk Anadolu Lisesi, Altınova Atatürk İlkokulu ve Ayvalık Atatürk İlkokulu’ndan iki yüz öğrenci, öğretmenleriyle birlikte Altınova Kum Adası’nda mıntıka temizliği yaptı. Yaklaşık üç saat süren ve bir traktör römorku dolusu atık toplanan etkinliğe Belediye adına Altınova’dan sorumlu Başkan Yardımcısı İbrahim Mühürdaroğlu katıldı. Mühürdaroğlu, farkındalık yaratmaya dönük bu tür etkinliklerin Ayvalık’ın her köşesine yayılmasını arzuladıklarını belirtti. Temizlik faaliyetine Ayvalık Belediyesi Temizlik İşleri Müdürlüğü ve Ayvalık Çevre Derneği ekipleri de destek verdi.
9
90’lı yılların ortasından itibaren çekilen turistler geri dönecek
B
AYVALIK ÖNÜMÜZDEKİ YIL BİNLERCE ALMAN KONUK AĞIRLAYACAK
elediye Başkanı Rahmi Gençer, Berlin ITB Fuarı’na katılmalarının sonucu olarak, bir tur şirketinin 2019 yılında Ayvalık’a 8 bin Alman turist getirmeye hazırlandığını açıkladı. Bu olumlu gelişme, ITB Fuarı’nda Ayvalık’ı tanıtan Ayvalık Belediyesi ve Ayvalık Turizm Geliştirme Birliği’nin, Almanya’yla bağlantısı bulunan Antalya merkezli tur şirketi Merke’yle diyalog kurmasıyla başladı. Ayvalık’ a gelen Merke Tur Şirketi Temsilcisi Ekrem Dişçi ve profesyonel turist rehberi Osman Ünal Belediye Başkanı Rahmi Gençer’i ziyaret etti. AYTUGEB Genel Sekreteri ve Turizm Tanıtma Derneği Başkanı Ümit Özgültekin ile Sezek Tur’un sahibi Alp Sezek’in de hazır bulunduğu ziyarette görüşlerini açıklayan Rahmi Gençer, “İlk etapta sekiz bin Alman turist kültür turu kapsamında kentimize gelecek ve dolayısıyla Ayvalık turizmine hareket kazandıracak. İleride bu garantilenmiş sayının da üzerine çıkılması söz konusu... Bu büyük bir fırsat ve en iyi şekilde değerlendirmek istiyoruz” dedi. Yabancı turistin Ayvalık için önemli olduğunu, bu nedenle yıllardır ısrarla Ayvalık Belediyesi’nin ve AYTUGEB’in Berlin Fuarı’na katıldığını hatırlatan Gençer sözlerini şöyle sürdürdü: “Alman konuklar sezonumuzun daha zayıf olduğu Eylül ve Mayıs ayları arasında iki gün Ayvalık’ta kalacak. Bizim amacımız çok geniş bir hazine olan Ayvalık’ı tanıtıp esnafımızın daha fazla kazanmasını sağlamak olacak. Ayvalık’ın hep söylenen sıkıntısı sezonunun sadece yaz mevsimi içinde olmasıydı. Yabancı turist, sezonun uzaması adına çok önemli. Turizmcilerle birlikte esnafa da çok iş düşüyor. Biz eğer konuklarımızı layıkıyla ağırlar ve onlara iyiyi sunabilirsek başarılı oluruz. Turizm alt yapısı dediğimiz esnaf bilgisi, lokantalar, kafeler ve özgünlüğünü korumuş bir Ayvalık olarak biz buna hazırız. Hepimiz, ‘El birliğiyle turizme katkı anlamında ne yapabiliriz?’ sorusunun cevabın aramalı, bulmalı ve uygulamalıyız. Şimdilik sadece iki gün kalınacak ama daha sonrası farklı olabilir.”
AYVALIK’TA SADECE KÜLTÜR YOK, SU ALTI ZENGİNLİKLERİ DE MUHTEŞEM Daha sonra, 1980-1990’larda Ayvalık’a çok sayıda Alman turistin geldiğini ancak sonra kentten çekildiklerini belirten Başkan Gençer, “Türkiye’de özgünlüğünü, doğasını ve kendi lezzetlerini korumuş çok az yer kaldı. Ayvalık bunların başında geliyor. Yerli turizmde Ayvalık bir cazibe merkezi haline geldi. Bunu yurt dışında da sürdürmemiz gerekiyor. Özelliklerimizi doğru pazarlayabilirsek bugüne kadar konuştuklarımızı yerine getirmiş oluruz. Ayvalık’ta sadece kültür yok, su altı zenginlikleri de muhteşem. Dünyada en çok dalgıç Almanya’da var. Ayvalık’ta beş scuba okulu bulunuyor. Mercanlarıyla, yirmi iki adasıyla olağanüstü zenginlikte yaşam çeşitliliği sunan bir denize dalmak isterler elbette... Ayrıca Akdeniz ve Ege kültürünü taşıyan son derece geniş bir mutfağa sahibiz. Kültürümüz zengin, doğamız harika... Her şeyimiz var yani. Geriye ne kalıyor? Bunları güzel anlatabilmek, gelen turiste sadece denizi göstermenin yanında kültürü yaşatabilmek... Bu açıdan Alman konukların gelecek olması çok önemli. Alnımızın akıyla çıkarsak rakamlar daha da büyüyecektir” dedi.
10
TARIM TURU ALMANLARIN ÇOK İLGİSİNİ ÇEKİYOR Ayvalık’ta iki otelde iki gün konaklama yapılacağını söyleyen Merke Tur Temsilcisi Ekrem Dişçi de şu görüşleri dile getirdi: “Almanya’da Türkiye’nin aleyhine çok yazılar çıkıyordu. Ancak Almanlar politikayı bir kenara bıraktılar. ‘Biz tatilimizi yapmak istiyoruz. İyi zaman geçirmek istiyoruz’ diyenler vardı. Ancak Türkiye’yi sunan tur operatörleri yoktu. Bu noktada biz tur operatörlerini ikna ettik. Altı yüz bine ulaşan üyelerine tur sunacaklar. Haftada iki yüz elli kişi getirmeyi planlıyoruz. Öğleden önce gelmelerini sağlayarak onlara alışveriş yapmaları ve insanlarla kaynaşmaları için zaman vereceğiz. Ertesi gün Truva’ya gidip tekrar Ayvalık’a dönüş yapılacak. Sekiz bin Alman turist getireceğiz, on altı bin konaklama yaptıracağız. En çok ağırlık verdiğimiz bölge Ayvalık olacak. Öte yandan tarım turu Almanların çok ilgisini çekiyor. Bu alanda çok istekli var. Zeytin ve zeytinyağının işlenmesi ve bunun yanında yan ürünler üzerine, farklı konularla kombine ederek Ayvalık’ta tarım turu yapmayı planlıyoruz. Turistleri, Trans Anatolian Express ile Almanya ve Avusturya’dan özel olarak kiralayacağımız trenle getireceğiz.” Buluşma sonunda Rahmi Gençer, Ender Dişçi ile ‘Turizmde Yeni Açılım Protokolü’ başlıklı sembolik protokolü imzaladı.
‘Zeytin ortak değerdir’ mesajı verildi
SLOW OLIVE 2018 BULUŞMASI TAKSİYARHİS ANIT MÜZE’DE GERÇEKLEŞTİ
S
low Food International, Ayvalık Belediyesi ve Türkiye’deki Slow Food birlikleri işbirliğiyle düzenlenen ‘Slow Olive 2018’ buluşması, Taksiyarhis Anıt Müze’de düzenlendi. Etkinlik kapsamında Uluslararası Slow Food hareketinin zeytin coğrafyasını bir araya getiren ‘Slow Olive Bienali’ gerçekleşti. Küçük ölçekli zeytin ve zeytinyağı üreticisinin ürün ve pazar sıkıntısı, zeytinlik alanlarının nitelikleriyle korunması, zeytin çeşitliliğinin ve kadim zeytin alanlarının kayıt altına alınması gibi önemli konu başlıklarının tartışıldığı bienalde, ‘Zeytin ortak değerdir’ mesajı verildi; insanların hayatta kalmak için bütüncül düşünerek korumacı bir yaklaşımı benimsemesinin vazgeçilmezliği vurgulandı. Buluşma, ev sahibi Belediye Başkanı Rahmi Gençer ve Slow Olive’i iki yıl önce başlatan Defne Koryürek’in açılış konuşmalarıyla başladı. Zeytin ve doğa dostlarının Slow Olive’de güzel bir amaç için bir araya geldiğini belirten Rahmi Gençer şunları söyledi: “Böylesi etkinlikler bizlere yol gösteriyor. Biz de kamuoyunu aydınlatmak amacıyla edindiğimiz bilgileri paylaşıyoruz. Bu bizim için önemli. Zeytin/zeytinyağı denilince herkesin gözü parlıyor. Sadece zeytin bölgelerinde yaşayanlar değil diğer bölgelerde yaşayanlar için de gerçek bu... Zeytin insana böyle bir enerji veriyor. Ağacının yapısı, ürününün güzelliği, bereketi, nefaseti, hikâyeleri... Birçok efsanede zeytin yer alıyor.” Açılışta söz alan, Slow Food gönüllü lideri Defne Koryürek ise konuşmasında ulus odaklı bir stratejiye ihtiyaç duyulduğunu belirterek, bu süreçte dayanışmanın önemine değindi: “Zeytinle ilgili bir şey öğrendiysek bunu Ayvalık’ta öğrendik. Topluluk olarak yıllarca zeytinyağcılarla beraberdik. Zeytini koruyan ve kollayan, bunun için kendi işlerini geride bırakan, lobisini yapan zeytincilere çok teşekkür ediyorum. İyi ki varlar.”
RAHMİ GENÇER “Bazı kesimlerde zeytin ağaçlarını kesmek, yok etmek ve oraları beton yapmak, maden çıkarmak gibi niyetler var. Bu konuda yıllardır bir karşı duruş gösteriliyor. Önceleri biraz zayıf kalan bu duruş şimdilerde çok daha bilinçlendi. Bunu arttırmalıyız. Çünkü tehlike henüz geçmiş değil.”
DEFNE KORYÜREK “Beş yıl sonra suyumuz olmayabilir. Balıkların önümüzdeki on yıl içinde tükenme ihtimali var. Bir tufan geliyor ve o tufana karşı haysiyetli bir duruş sergilememiz lazım. İyi alternatifler üretmek için el birliği yapmalıyız.” 11
Özellikle Kırlangıç projesi ve Ayvalık’ın alt yapı sorunları üzerinde duruldu
ZEKAİ KAFAOĞLU, RAHMİ GENÇER’İ ZİYARET ETTİ
B
alıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Zekai Kafaoğlu, çevre, alt yapı, ulaşım ve körfez koordinatör daire başkanlarıyla birlikte Belediye Başkanı Rahmi Gençer’i ziyaret etti. Gençer, Kafaoğlu’na Kırlangıç projesi ve Ayvalık’ın alt yapı sorunlarının çözümü konusunda yaptıkları çalışmaları anlattı, taleplerini iletti. Rahmi Gençer Kırlangıç projesini Zekai Kafaoğlu ile beraberindekilere, hazırlanan maket üzerinde anlattı ve şunları söyledi: “Kuruldan iki yıl önce ön izin aldık. Sonra ‘yapişlet-devret’ modeli doğrultusunda ihale açtık. Ancak bir farklılık söz konusu... Burada bizim kullanacağımız binalar var. Yüzde 40’a yakın binayı biz kullanacağız ve hepsi sosyal tesis olacak. Müze, sanat galerisi, tiyatro salonu, çocuk oyun alanı, el emeklerinin satıldığı dükkânlar da bulunacak. Bunun dışında restoranlar, konferans salonu, 22 odalı bir otel var. Otelin altı olduğu gibi dükkân olacak. 26.5 yıllığına ihaleye çıktık. 5 milyon dolar maliyeti var. Alan firma 26,5 yıl içinde toplayacağı kiraların yüzde 4’ünü de bize ödeyecek. Tüm tesisler daha sonra tamamen Ayvalık Belediyesi’ne, Ayvalık halkına kalacak. Ruhsatları kesildi, izinleri alındı. Mayıs ayı sonunda başlıyor. İnşaat süresi 18 ay... Biz boşaltmak için süre istedik. Buradaki bütün birimlerimizi Boğaziçi Otel yanındaki Türk Telekom binasına taşıyacağız. Yıkım ruhsatını da verdik. Bazı binalar yıkılıp tekrar aynı yerlerine yapılacak. Projemizi, yıllardır Türkiye’de çok önemli projelere imza atan, duayen mimar Ersen Gürsel çizdi.” ARTIK BİR DAHA AYVALIK’IN ALTINI KAZMAYALIM VE ÜSTÜNE GÜZEL YOLLAR YAPALIM Rahmi Gençer daha sonra Zekai Kafaoğlu’na Ayvalık’ın alt yapısını içeren mega projeye ilişkin görüşlerini aktardı. Gençer, “Bu proje Ayvalık için mutlaka gerçek olmalı. Birinci kademede 316 km, ikinci kademede 79 km çalışma yapmamız gerek. Bütün Ayvalık’ı kapsayan kapsamlı bir çalışma... Alt yapının tüm sorunlarını bitiriyor. Eğer uygun görülürse bununla birlikte yağmur sularının projesini de yapalım. Projelendirilirken size yetki verelim. Bu konuyla ilgili de çalışma yapılır. Bir elden çıksın. Bizim en büyük sıkıntımız şehir
12
merkezinde... Ancak Cunda ve Sarımsaklı’da da sorunlar var. Bunlarla ilgili çözümler üretelim” dedi. Zekai Kafaoğlu’na Ayvalık’ın ana arterindeki projenin tünel şeklinde yapılmasını ve doğalgaz çalışmasının da göz ardı edilmemesini öneren Rahmi Gençer sözlerini, “Artık bir daha Ayvalık’ın altını kazmayalım ve üstüne güzel yollar yapalım. Siz yapın, biz yapalım. Pırıl pırıl bir yer olsun. Çünkü Ayvalık UNESCO yolunda bir kent... Proje yapılırken destek bulabiliriz. Kültür Bakanlığı destekliyor. Bu çok büyük bir rakam. Arıtmasıyla birlikte 200 milyonu bulur” diyerek sürdürdü. Daha sonra Ayvalık’ta içme suyunun Madra Barajı’ndan alındığını belirten Gençer, “Proje aşamasında bizim istediğimiz, köylere, Sarımsaklı’ya, Altınova’ya da suyu tek elden verebilmek... Arıtmadan çıksın, tek elden dağıtılsın. Barajdan gelen suyu arıtalım, tüm ilçeye aynı yerden dağıtalım. Buradaki sularda arsenik var. Bu tehlikeyi de önlemiş olacağız. Çeşme geçici çözüm. Asıl çözümü inşallah böyle gerçekleştiririz” dedi. AYVALIK’IN GİRİŞİ KENTE YAKIŞMIYOR Rahmi Gençer’in bir diğer talebi de, kanalizasyon çalışması yapılırken eski Ayvalık ile Çamlık ve Laka mevki kanalizasyonunun da Sarımsaklı’daki arıtma tesisine bağlanması oldu. Gençer, “Biz bu konuda biraz çalıştık. Sarımsaklı’nın arıtması verimli. Biyolojik arıtma. Burasının baskısını da azaltırız” dedi. Ziyaret sırasında Büyükşehir Belediye Başkanı Zekai Kafaoğlu da görüşlerini şu sözlerle dile getirdi: “BASKİ olarak buranın alt yapı sorunlarını kökünden çözmeliyiz dedik ve talimatı verdik. Su kanalizasyon ve yağmur sularını ekleyerek, dev projeyi tamamlayıp ihale aşamasına getirmeyi planlıyoruz. Bu arada Cunda köprüsü önündeki dolgu alanda peyzaj çalışması ve aydınlatma yapılacak. Görüntüyü güzelleştireceğiz. Ayrıca, Ayvalık’ın girişi kente yakışmıyor. Edremit girişinden itibaren bir asfalt çalışmasına başlayacağız.” Görüşmede Altınova’da yapılacak Organize Sanayi Bölgesi’ndeki son durum da gündeme geldi.
Asıl amaç denizlerin temizliğinin vazgeçilmezliği konusunda farkındalık yaratmak…
‘İYİLİK YAP DENİZE ATMA!’ İLE DENİZ TEMİZLİĞİNİN ÖNEMİ VURGULANDI
K
aymakamlık, Belediye ve TURMEPA işbirliğiyle Ayvalık’ta Cumhuriyet Meydanı’nda, 16-22 Nisan Turizm Haftası etkinlikleri kapsamında gönüllü dalgıçların katılımıyla deniz dibi temizliği yapıldı. TURMEPA Eğitim Koordinatörü Saygın Yörük tarafından ‘İyilik Yap, Denize Atma!’ sloganıyla dalış yapacak dalgıçlara etkinlik öncesi Orhan Peker Sanat Galerisi’nde sunum yapıldı. Sunumda özellikle karalar kadar deniz temizliğinin de hem tabiatın hem insan sağlığının korunması bakımından yadsınamayacak bir önem taşıdığı vurgulandı. Gönüllü dalgıçların gerçekleştirdiği temizlik çalışmalarında, çıkan atıkların denize ait olmadığı ve deniz ekosistemine zarar verdiğine dikkat çekildi. Etkinliği izleyen Belediye Başkan Yardımcısı Gökay Bacan yaptığı açıklamada, “Daha temiz bir deniz, daha temiz bir çevre ve sürdürülebilir bir turizm için hepimiz bu çalışmalara katılmalıyız. Ayvalık’ın turizm yöreleri arasındaki seçkin yerini korumasının yolu buradan geçiyor. Bu temizliğin başta Ayvalık’a ve ülkemize örnek olmasını diliyorum. Emeği geçen kurumlarımıza, sivil toplum örgütlerimize ve elbette dalgıçlarımıza teşekkür ediyoruz” dedi. Yirmi altı dalgıcın denizin dibinden çıkardığı atıklar Cumhuriyet Meydanı’nda sergilendi. Sergilenenler arasında araba lastiğinden sandalyeye, büyük boyutlu metal parçalarından pet şişelere, plastik borulardan balık kasalarına varıncaya kadar çok çeşitli atık yer aldı.
‘Yağ Satarım Bal Satarım’, ‘Mendil Kapmaca’ ve ‘Kaleli Yakan Top’ gibi geleneksel oyunlar oynandı
ÇOCUK OYUNLARI ŞENLİĞİ’NDE HEYECAN VE EĞLENCE BİR ARADAYDI
U
nutulmaya yüz tutmuş çocuk oyunlarını yeniden gün yüzüne çıkarmak amacıyla, Milli Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü ile Gençlik ve Spor Bakanlığı Spor Genel Müdürlüğü işbirliğiyle gerçekleştirilen ‘Geleneksel Çocuk Oyunları Şenliği’nin beşincisi 26 Mart-17 Nisan 2018 tarihleri arasında yapıldı. Şenlik nedeniyle düzenlenen sınıflar arası yarışmalara 13 ilkokuldan 983 öğrenci katıldı. Müsabakalar eleme usulüne göre gerçekleşti. Gençlik Hizmetleri ve Spor İlçe Müdürlüğü Spor Salonu’nda yapılan turnuvaya katılan ilkokulların 2-3 ve 4. Sınıf öğrencileri; ‘Yağ Satarım Bal Satarım’, ‘Mendil Kapmaca’ ve ‘Kaleli Yakan Top’ oyunlarını oynadı.
Turnuvada derece alan öğrencilere ödülleri Gençlik Hizmetleri ve Spor Müdürlüğü Spor Salonu’nda düzenlenen törende verildi. Törene Kaymakam Gökhan Görgülüarslan, Belediye Başkan Yardımcısı Gökay Bacan, Cumhuriyet Başsavcısı Metin Tokel, Milli Eğitim Müdürü Güner Bahadır, Gençlik Hizmetleri ve Spor Müdürü Mustafa Cem Hamzaoğlu da katıldı. Turnuva Birincileri: Yağ Satarım Bal Satarım: Sakarya İlkokulu 2-B sınıfı Mendil Kapmaca: Kıvanç Sarlıcalı İlkokulu 3-A sınıfı Kaleli Yakan Top: Kıvanç Sarlıcalı İlkokulu 4-C sınıfı
Rahmi Gençer gençleri zekâ geliştirici bir spor olan satranca yönlendiren velilere teşekkür etti
S
23 NİSAN SATRANÇ TURNUVASI ÇEKİŞMELİ GEÇTİ
atranç Spor Kulübü, Ayvalık Belediyesi ve Satranç Federasyonu işbirliğiyle 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle geniş katılımlı bir satranç turnuvası düzenlendi. İsmet İnönü Kültür Merkezi’nde yapılan iki günlük turnuvada 112 satranç sporcusu Gençler, Yıldızlar, Küçükler ve Minikler kategorilerinde karşı karşıya geldi. Son derece çekişmeli mücadelelere sahne olan şampiyonada finalin ardından düzenlenen ödül töreninde konuşan Satranç Kulübü Başkanı Nahil Filiz turnuvaya katılan sporcuların yanı sıra kendilerine her türlü desteği veren Belediye Başkanı Rahmi Gençer ile Gençlik Hizmetleri ve Spor Müdürü Cem Hamzaoğlu’na teşekkür etti.
Balıkesir Valisi Ersin Yazıcı’nın gönderdiği özel satranç takımını uluslararası bir organizasyonda dereceye girme başarısı gösteren Ayvalıklı sporcu Orkun Efe Alumert’e teslim eden Rahmi Gençer şöyle dedi: “Gençlerimizi zekâ geliştirici özelliği olan satranç sporuna teşvik eden velilere teşekkür ederim. Ayvalık Belediyesi olarak bizler de
yarınlarımızı emanet edeceğimiz çocuklarımıza destek olabilmek için her alanda tüm katkıyı sunmaya çalışıyoruz. Bu anlamda çok ciddi bir yatırım olarak gördüğümüz ve belediyemiz bünyesinde yaptırılan 19 Mayıs Cihan Şişman Gençlik Merkezi’mizde onlar için de özel bir bölüm oluşturacağız.” İLK ÜÇE GİRENLER KUPA DÖRDÜNCÜ VE BEŞİNCİLER MADALYA ALDI Gençler: Birinci Orkun Efe Alumert, ikinci Tuğrul Cansel, üçüncü Kaan Demir, dördüncü Ceren Akyüz, beşinci Emre Yapıcı. Yıldızlar: Birinci Merve Özsoy, ikinci Bartu Çakmak, üçüncü Muhammet Efe Karayaz, dördüncü Yiğit Telli, beşinci Ali Aydın Yavuz.
Küçükler: Birinci Ada Akdeniz Alkan, ikinci Erdem Ege Korkmaz, üçüncü Güven Üstün, dördüncü Kerem Güven, beşinci Selim Demirelli. Minikler: Birinci Çağın Gökmen, ikinci Nasuh Kaçmaz, üçüncü Altay Şahin, dördüncü Kerem Buğra Cengiz, beşinci Hacer Özkan.
13
Dr. Fazıl Doğan Meydanı’ndan Cumhuriyet Meydanı’na yapılan yürüyüşle başladı
AYVALIK TİYATRO FESTİVALİ ‘HER ŞEYE RAĞMEN TİYATRO’ SLOGANIYLA 9. KEZ DÜZENLENDİ
A
yvalık Tiyatro Festivali, Ayvalık Sanat Derneği ve Ayvalık Kültür Sanat Derneği öncülüğünde, Kültür Bakanlığı ve Ayvalık Belediyesi’nin katkılarıyla 25-29 Nisan 2018 tarihleri arasında 9. kez gerçekleşti. ‘Her şeye rağmen tiyatro’ sloganıyla düzenlenen festival geçmiş yıllarda olduğu gibi yine Türkiye’nin birçok bölgesinden amatör/profesyonel tiyatroların yanı sıra üniversite ve gençlik tiyatrolarının sahne çalışmalarını bir araya getirdi ve izleyiciyle buluşturdu. Çocuk tiyatroları, sokak gösterileri, atölye çalışmaları, söyleşi ve deneysel çalışmaların yer aldığı festival öncesinde, Düzenleme Komitesi tarafından şu görüşler paylaşıldı: “Hayata dahil olmak, bir arada olmak, yan yana durmak ve bir şeyler yapmaya çabalamak çok ama çok önemli. Tiyatro bu birlikteliği sağlayan önemli seçenek olabilir. Kendini eve hapseden insan topluluğundan sıyrılıp bir arada olmayı başarabiliriz. Bize sunulanı değil kendi tercihlerimizi yaşayabiliriz. Yeter ki bir araya gelelim. Böylelikle birbirimize söyleyecek çok sözümüz, paylaşacak çok
şeyimiz olduğunu anlayabiliriz. Festivaller, kültür ve sanat aktiviteleri bunu bize sağlayacak biz zemin oluştururlar.” ONUR KONUĞU AYLA ALGAN’A TİYATRO EMEK ÖDÜLÜNÜ RAHMİ GENÇER VERDİ Dr. Fazıl Doğan Meydanı’ndan Cumhuriyet Meydanı’na kadar yapılan yürüyüşle başlayan 9. Ayvalık Tiyatro Festivali’nin onur konuğu Ayla Algan’dı. Algan’a Sanat Fabrikası’nda düzenlenen bir törenle Tiyatro Emek Ödülü verildi. Belediye Başkanı Rahmi Gençer törende yaptığı konuşmada Algan’ın Ayvalık’a gelerek Tiyatro Festivali’ne onur vermesinden duyduğu mutluluğu dile getirdi: “Değerli sanatçımıza tüm Ayvalıklılar ve sanatseverler adına teşekkür ediyorum. Sayın Algan, sanatının yanında aynı zamanda Ayvalık’la çok güzel örtüşen bir insan. Çünkü babası Giritli...” Ayla Algan da ödülü tüm öğrencileri ve festivali düzenleyenler için kabul ettiğini belirterek festivale katkıda bulunan herkese teşekkür etti.
Hayat Van Eck sergilediği başarılı performansla şimdiden uluslararası bir oyuncu oldu
‘DAHA’, ÖZEL BİR GÖSTERİMLE AYVALIKLILARLA BULUŞTU
A
dana Film Festivali başta olmak üzere yerli-yabancı beş ayrı festivalden ödülle dönen, Onur Saylak’ın yazıp yönettiği ‘Daha’ adlı filmin galası Ayvalık Belediyesi’nin katkısıyla 27 Nisan akşamı Vural Sineması’nda yapıldı. Hakan Günday’ın aynı adlı romanından beyazperdeye uyarlanan filmde başrolü oynayan ve sergilediği performansla dikkat çeken, ödüllü genç oyuncu Hayat Van Eck, filmini Ayvalık’ta yaşayanlarla birlikte izledi. Gösterim sonrası soruları yanıtlayan başarılı oyuncu, filmin izleyenlerin üzerinde şok etkisi yarattığının belirtilmesi üzerine, “Demek ki, amacımıza ulaşmışız!” dedi.
14
Galaya Belediye Başkanı Rahmi Gençer de katıldı. Genç oyuncu Hayat Van Eck’i kutlayarak kendisine bir plaket, büyükannesi Beliz Vander Velde ile oyuncunun annesi Güniz İşlek’e de çiçek veren Gençer şöyle dedi: “Hayat Van Eck çıtayı çok
yüksek tutarak başladı ve uluslararası bir oyuncu oldu. Bunu daha da ileriye taşımak için aynı disiplinle çalışmaya devam edeceğine inanıyorum. Yeteneğiyle Türk sinemasına çok şeyler katacağı kesin. Sinema bir bakıma tutku işi… İlk filminde dört ödül alıyorsa bundan sonra sanat hayatı akıp gidecek demektir. Hepimizi daha çok gururlandıracak. İnşallah Türkiye’ye Oscar’ı da getirir. Kendisini tüm Ayvalıklılar adına kutluyorum.” Galada, aynı zamanda Ayvalık’ın ilk turizmcileri arasında yer alan Beliz Vander Velde de kısa bir konuşma yaptı ve torununun başarısından duyduğu mutluluğu dile getirdi.
‘İstifnolu Günler’ sloganıyla gerçekleşti
A
İLK KEZ DÜZENLENEN DOĞA FESTİVALİ GELENEKSEL HALE GETİRİLECEK
yvalık’ta ilk kez ‘Doğa Festivali/ İstifnolu Günler’ düzenlendi ve kentin özgün gastronomisi, doğası, tarihi, mimarisi, yaşam kültürü bir arada sunuldu. Ayvalık Esnaf ve Sanatkarlar Odası’nın öncülüğünde gerçekleşen ve Balıkesir Büyükşehir Belediyesi, Ayvalık Belediyesi ile Ayvalık Ticaret Odası tarafından desteklenen festival öncesinde Belediye Başkan Yardımcısı Gökay Bacan, Ticaret Odası Başkanı Benhan İbrahim Kantarcı ile Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanı Melih Çakırca, Orhan Peker Sanat Galerisi’nde ortak bir basın toplantısı yaptı. Gökay Bacan, “Un var, şeker var. Helvayı hep birlikte yapacağız. Herkesin bu işe destek vermesiyle Ayvalık’ta dört günlük bir şölen ve bahar havası yaşanacak” dedi. 1. Ayvalık Doğa Festivali 3 Mayıs günü, 06 Mevkii’nden Cumhuriyet Meydanı’na yapılan yürüyüşle başladı. Yürüyüşe Büyükşehir Belediye Başkanı Zekai Kafaoğlu, Kaymakam Gökhan Görgülüarslan, Belediye Başkanı Rahmi Gençer, Gömeç Belediye Başkan Yardımcısı Eşref Uslu, Turizm Danışma Bürosu Şube Müdürü Yasemin Gençer, yeni Ticaret Odası Başkanı Mustafa Büyükçıvgın ve vatandaşlar katıldı. Açılışta konuşan Ayvalık Esnaf ve Sanatkârlar Odası Başkanı Melih Çakırca, festivalin Ayvalık esnafına hayırlı olmasını dileyerek, “Biz bu yola çıkarken etkinliğimizi sadece ot ile sınırlandırmadık. Çünkü Ayvalık’ımız Türkiye’nin incisi, Ege’nin birincisi bir ilçedir. Ot çeşitliliğimiz, kültürümüz, tarihimiz, denizimiz ve kumumuzla gerçekten Türkiye’nin incisiyiz” dedi. AYVALIK DOĞAYI KORUMA KONUSUNDA TÜRKİYE’NİN ÖNCÜ KENTLERİNDENDİR Daha sonra kürsüye çıkan Rahmi Gençer sözlerine, “Esnaf odamıza, onlara cesaret veren esnaflarımıza ve herkese, bu fikri ortaya atıp, bu festivali gerçekleştirdikleri için teşekkür ediyorum. İnşallah bu etkinlik Ayvalık’a çok şey katacak, Ayvalık’ın ve ürünlerinin doğru tanıtımında fayda sağlayacak, şehrimize yeni bir hareket getirecek” diyerek başladı ve şöyle devam etti: “Hep birlikte hareket edersek Ayvalık’ta her şeyin çok güzel olacağına inanıyorum. Ayvalık doğayla iç içe bir yer ve doğayı koruma konusunda Türkiye’nin öncü kentlerinden biri... Kentimizde yıllardır çalışma yapan sivil toplum örgütleri, çevre platformları; çevrenin, zeytinin ve doğanın nasıl korunacağına ilişkin çalışmalarda bulundu. Bu nedenle Ayvalık, Türkiye’de ‘korumacılık’ anlamında
önder bir kent oldu. UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne bu sayede alındık. Bunlar Ayvalık’ın geleceği ve sürdürülebilir turizm için çok önemli. Eğer bir şehirde doğa kalmamışsa, yaşanacak alanlar, etrafını saran güzel zeytin ağaçları yoksa, geçmişten gelen tarihi birikimi ve mirasları korunmadıysa orada sürdürülebilir turizmden söz etmek mümkün değildir. Ayvalık yolunu çizmiştir... Ayvalık tarihi zenginliklerini ve doğasını koruyacak ve bu özelliğiyle turizmde lider kent olacak. Çünkü turizmin geleceği doğası korunmuş, kimliğine sahip çıkmış ve diğerlerine benzemeyen bir kent olmaktadır.” Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Zekai Kafaoğlu da konuşmasında Ayvalık’ın Türkiye’nin incisi, Ege’nin birincisi olduğunu bir kez daha vurguladı ve “Ayvalık bizim gözümüz gibi korumamız gereken bir yerleşim birimi. Turizm ilçemiz... Zeytin ilçemiz... Tarımın, hayvancılığın yapıldığı, Ege’nin en güzel koylarının,
en güzel Ege Denizi’nin olduğu yer... Turizm anlamında, doğanın korunması anlamında mutlaka destekleyeceğiz. Ayvalık’ın UNESCO Dünya Mirası Kesin Listesi’ne dahil edileceğine yürekten inanıyorum. Biz de destekliyoruz. Böyle yerleşim yerleri bulmak çok zor. Geçmişi muhafaza eden, geleceğe bu mirası doğru şekilde aktarabilen yerleşim yerlerimiz çok azaldı” dedi. Üç gün süren ve ‘Gastronomi’, ‘Mübadele’, ‘Fitoterapi’, ‘El sanatları’, ‘Tabiat Parkı Olma Bilinci’ başlıklı beş temadan oluşan Doğa Festivali çerçevesinde; otları tanıma ve toplama gezileri, yemek, el işi atölyeleri, yabani ot ve bitkilerle beslenme ve tedavi söyleşileri, mübadeleyle ilgili kısa film gösterimi, konserler, yöresel kıyafetlerle hazırlanmış defileler, halk dansları gibi etkinlikler gerçekleşti. Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanı Melih Çakırca, Doğa Festivali’ni ortak sinerjiyle her yıl düzenleyeceklerini ve geleneksel hale getireceklerini belirtti.
15
Zengin ve farklı kültürler Ayvalık’ta birlik, beraberlik ve hoşgörü içinde yaşıyor
A
TEFERİÇ ŞENLİKLERİ KÜÇÜKKÖY’ÜN BÜTÜN TÜRKİYE’DE TANINMASINI SAĞLIYOR
ğırlıklı olarak, 1900’lü yılların başlarında Karadağ’dan gelen Boşnak Türkleri’nin yaşadığı Küçükköy’de düzenlenen 3. Teferiç Şenlikleri’nde bir kez daha Boşnak kültürü bütün zenginlikleriyle tanıtıldı. Ayvalık Belediyesi ve Kent Konseyi işbirliğiyle 5-6 Mayıs günlerinde gerçekleşen şenlikte Boşnaklar’ın kendine özgü müzikleri, giysileri ve yöresel malzemelerle hazırlanan mutfağı katılanlar tarafından ilgiyle karşılandı. Şenlik, 5 Mayıs günü Küçükköy Belediye binası önünden Küçükköy Meydanı’na yapılan yürüyüşle başladı. Tapani (Boşnak Bandosu) eşliğinde yapılan yürüyüşe Kaymakam Gökhan Görgülüarslan ve eşi
16
Nihal Görgülüarslan, Belediye Başkavekili Figen Güren, Başkan Yardımcısı Gökay Bacan, Meclis üyeleri Salman Kayran, Fahri Güren, Turizm Danışma Bürosu Şube Müdürü Yasemin Gençer, Kent Konseyi Başkanı Filiz Karayelli, Küçükköy Birlik ve Dayanışma Derneği Başkanı Yasin Mutlu, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri ve kalabalık bir vatandaş topluluğu katıldı. Son anda gelişen bir program nedeniyle Yalova’ya gitmesi gerektiği için Belediye Başkanı Rahmi Gençer’in katılamadığı şenlikte ilk olarak Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen tarafından hazırlanan ve Küçükköy Meydanı’nda konuşlandırılan Atatürk büstünün açılışı yapıldı.
Belediye Başkan Vekili Figen Güren yaptığı konuşmada, “Üç yıldır düzenlediğimiz bu etkinlik herkeste çok güzel heyecanlar yarattı. Çok birleştirici, güzel şeyler getirdi. Herkes heyecanla, sevgiyle ve çok istekle katılıyor, sahip çıkıyor. İnşallah iyi şeyler olsun, iyi şeyler gelişsin istiyoruz” dedi.
RAHMİ GENÇER
Ayvalık’ta, farklı coğrafyalardan ve farklı kültürlerden gelen insanlar her zaman uyum içinde oldu ve olmaya devam edecek
Daha sonra söz alan Kaymakam Gökhan Görgülüarslan şunları söyledi: “Doğamızın bir takım özelliklerini ve güzelliklerini bu etkinliklerle paylaşıyoruz. Bu gösteriyor ki ilçemiz ve dolayısıyla memleketimiz çok büyük renklere ev sahipliği yapıyor. Hoşgörüyle yoğrulmuş şekilde hep beraber nefes alıp-veriyoruz. Bu renkler güzellik kaynağı... Bu güzellikleri ve renkleri birlikte yaşayıp keyfine varırken dünyaya da tanıtacağız. Çok şanslıyız ki, dünya üzerinde her geçen gün kendinden daha çok bahsettiren bir lider bizim liderimiz. ‘İşini eferiç Şenlikleri’ne baharı, sevgiyi, en iyi yapan vatanını en çok sevendir’ demiş. Bu kardeşliği, mutluluğu ve dayanışmayı bizim hayat felsefemiz olmalı. Toplumda hangi benimseyen herkesi davet ettik. Anadolu rolü üstlenirsek üstlenelim, hangi statüde mozaiğinin tüm kültürel değerlerini Teferiç Şenliği’nde olursak olalım, işimizi iyi yapmamız şart. kucaklamayı amaçladık. Zengin ve ekiplerin sunduğu İyi anne, iyi baba, iyi memur, iyi amir, birbirinden farklı kültürleri barındıran iyi kaymakam olabilmek ve hepsinin Boşnak halk oyunlarına Ayvalık’ta Cumhuriyet’in ötesinde iyi yurttaş olabilmek... Bunu kurulduğu günden bu yana vatandaşlar da eşlik etti. gerçekleştirdiğimizde başta Gazi hep beraber bir hoşgörü içinde Böreğinden mantısına eşsiz Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere yaşıyoruz. Bu geleneği lezzetiyle Küçükköy mutfağı Cumhuriyet’in tüm kurucu unsurlarını sürdüren Teferiç Şenlikleri’ni ve el emeği ürünleri sergilendi. kabirlerinde rahat ettiririz.” her yıl düzenleyeceğiz. Milletçe Balkan kültürünü yansıtan, kendi kültürümüzü, farklı kendine özgü yöresel kıyafetlerin zenginliklerimizi koruduğumuz sunulduğu defile etkinliğe renk sürece Cumhuriyet’e de daha kattı. Tapani ve Karmakeş fazla sahip çıkmış oluruz. Band’ın konserleri Çünkü Cumhuriyet, Osmanlı ilgiyle izlendi. topraklarından dağılmış Türkleri ve Müslümanları bu coğrafyada toplamayı başardı. Günümüzde, Bütün Şehir Yasası, ekonomik açıdan bizi olumsuz etkilese bile, zaten renkli olan Ayvalık’ı rengârenk yaptı. Bu durum tarımın, turizmin ve kültürün canlanmasını sağladı. Ayvalık’ta farklı coğrafyalardan, farklı kültürlerden gelen insanlar her zaman bir uyum içinde oldu ve olmaya devam edecek. Küçükköylü kardeşlerimiz bu geleneği uzun yıllardır sürdürmekle çok iyi bir şey yapıyor. Dahası, onların kültürünü artık tüm Türkiye tanımaya başladı. Küçükköy dört mevsim boyunca yerli ve yabancı konuklarını ağırlıyor. Teferiç Şenlikleri’nde baharın coşkusunu hep birlikte yaşamak gerçekten büyük bir mutluluk...”
“T
17
Hiç kuşku yok ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihindeki en önemli olaylardan biri de Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basmasıydı. Türk milleti o günden başlayarak, Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde ayağa kalktı ve bağımsız bir vatanda özgür yaşama kararlılığını ortaya koydu. 19 Mayıs 1919 Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı hepimize kutlu olsun. Ayvalık’ta Milli Mücadele’nin ilk askeri kurşunu atıldığında Mustafa Kemal Havza’daydı
MUHTEREM VALİDECİĞİM, PEKÂLÂ BİLİRSİNİZ Kİ BEN YAPTIĞIMI BİLİRİM VE NETİCE GÖRMESEYDİM BAŞLAMAZDIM!
16
Mayıs 1919’da Bandırma vapuruyla İstanbul’dan yola çıkan Mustafa Kemal ve beraberindekiler 19 Mayıs sabahı Samsun’a ayak bastı. Bundan on gün sonra 29 Mayıs’ta Ayvalık’ta düşmana karşı ilk ‘askeri’ silâhın patladığı sırada ise Mustafa Kemal daha rahat çalışabilmek ümidiyle gittiği Havza’daydı. (Bu arada İzmir’in işgalinde şehit düşenler için Atatürk’ün talimatıyla 30 Mayıs’ta Havza Camii’nde mevlit okutuldu.) Mustafa Kemal, iki hafta kadar kaldığı küçük ve şirin kaplıca kasabası Havza’da, Çanakkale’de kazanılan zaferin bir sonucu olarak, Anadolu’nun fazlasıyla güvenini kazandığını ve halkın onunla birlikte yürümeye hazır olduğunu fark etti. Kendi deyişiyle, “Bütün Anadolu halkı -tekmil millet- hakkında büyük bir muhabbet ve itimat gösteriyordu.” Bundan hem gurur hem de büyük bir sevinç duydu. Havza ziyareti sırasında, Kurtuluş Savaşı’nı başlatan ilk kıvılcımlardan biri sayılan Havza Genelgesi’ni yayınlayan Mustafa Kemal, Amasya Tamimi’ni de burada hazırladı. İşgal Kuvvetleri Komutanlığı ve Osmanlı hanedanının “İstanbul’a geri dön!” emrine karşı askerlik mesleğine veda ederek ‘sine-i millete dönme’ kararını da ilk kez yine Havza’da açıkladı. Bu önemli ve hedefi belli kararıyla, o günlerde içinden geçtiği süreci birkaç ay sonra, 1919 yılı Ağustos’unda İstanbul’daki annesine yazdığı bir mektupta şu sözcüklerle dile getirecekti*: “Muhterem Valideciğim, İstanbul’dan ayrıldığımdan beri sizlere birkaç telgraftan başka bir şey yazmadım. Bu sebeple büyük merak içinde kaldığınızı tahmin ediyorum.
18
Bilhassa hakkımda gerek ötekinden-berikinden ve gerek gazetelerden işittiğiniz eksik haberler şüphesiz merakınızı arttırmıştır. Halbuki şimdi vereceğim izahattan anlayacağınız gibi endişe verici hiçbir şey yoktur. Malumunuzdur ki, daha İstanbul’da iken ecnebi kuvvetler devleti-milleti fevkalade sıkıştırmakta ve millete hizmet edebilecek ne kadar adamımız varsa cümlesini hapis ve tevkif ve bir kısmını Malta’ya sürgün etmekte pek ileri gidiyorlardı. Bana nasılsa ilişememişlerdi. Fakat 3. Ordu müfettişi olarak Samsun’a ayak basar basmaz İngilizler benden şüphelendiler. Hükümete benim gönderilme sebebimi sordular. Nihayet İstanbul’a dönmemi talep ve bunda ısrar ettiler. Hükümet beni aldatarak İstanbul’a celp ve İngilizlere teslim etmek istedi. Bunun derhal farkına vardım. Ve bittabi kendi ayağımla gidip esir olmak doğru değildi. Padişahımıza hakikatteki hâli yazdım ve gelemeyeceğimi arz ettim. Zat-ı şahane de evvela buna muvafakat etti. Fakat daha sonra İngilizlerin tazyiki arttı. Nihayet o da İstanbul’a avdetimi irade etti. Bu suretle artık resmi makamımda kalmaya imkân göremediğim gibi askerliğimi muhafaza ettikçe İngilizlerin ve hükümetin hakkımdaki ısrarına mukabele edilemeyecekti. Bir taraftan da bütün Anadolu halkı -tekmil millethakkımda büyük bir muhabbet ve itimat gösterdi. “Seni bırakmayız!” dediler. Filhakika vatan ve milletimizi kurtarabilmek için yegâne çare askerliği bırakıp serbest olarak milletin başına geçmek ve
milleti yekvücut bir hale getirmekle hasıl olacak kudret ve milli hareketi en iyi şekilde yönlendirmekten başka çare söz konusu değildi. Binaenaleyh ben de böyle yaptım. Elhamdülillah muvaffak da oluyorum. Pek yakında kesin neticeyi bütün dünya görecektir. Ben bu suretle hareket edince İngilizler derhal yalvarmaya başladı ve beni kazanmaya çalıştı. Her şeyi inkâr ettiler ve bütün kabahati bizim hükümete attılar. Hakikaten hükümet de benimle uğraşmak istedi. Fakat kuvveti buna müsait gelmedi ve gelemez. Daha bir zaman bu suretle Anadolu içinde çalışmakla her şey yoluna girecektir. Çok geçmeden Meclis-i Mebusan toplanacak ve meşru bir hükümet iktidara geçecektir. Ben de ihtimal o zaman İstanbul’a geleceğim. Sıhhat ve afiyetimi, katiyen hiç merak ve endişe etmeyiniz. Bu mektubumu getirecek olan (.....) size benim hakkımda istediğiniz kadar bilgi verecektir.
Kendisiyle bana bazı elbiselerimi gönderiniz ... Hemşiremin sıhhati nasıldır? Eve herhangi bir taraftan saldırıda bulunuldu mu? Hâlâ orada mısınız? Çocuklar ne yapıyor, büyüdüler mi?. Ben birkaç güne kadar bir kongre için Sivas’a gideceğim. Tekrar Erzurum’a döneceğim. Tekrar ediyorum. Her işittiğinize önem vermeyiniz. Pekâlâ bilirsiniz ki ben yaptığımı bilirim ve netice görmeseydim başlamazdım. Saygıyla ellerinizden, hemşiremin gözlerinden öperim. Salih’in (Bozok) gözlerinden öperim. Bana İstanbul havadisi vermeni beklerim.” *Salih Bozok-Cemil S. Bozok, ‘Hep Atatürk’ün Yanında’, Çağdaş Yayınları, 1985
Yıl 1933... 19 Mayıs’a hazırlanan Ayvalık Orta Mektebi öğrencileri... Ortada beden eğitim öğretmeni Cavit Bey... (Fotoğraf için Sayın İlay Hamuroğlu’na teşekkür ederiz.)
19
32 PARÇADAN OLUŞAN SAMSUN ATATÜRK HEYKELİ BÜYÜKLÜK VE DENGE BAKIMINDAN DÜNYADA DA ÖNEMLİ BİR YERE SAHİPTİR
S
amsun’daki Atatürk Parkı’nda yer alan heykel Samsun Valisi Kâzım Paşa tarafından Samsun halkı adına Avusturyalı heykeltıraş Heinrich Krippel’e yaptırıldı. 1932 yılında açılan heykel, dört yanında dönemin ruhunu yansıtan figür ve yazıların yer aldığı kaidesiyle birlikte ‘Onur Anıtı’ adıyla da anılıyor. Heykelin açılışına, yaratıcısı Krippel de katılmış ve bir konuşma yapmıştı. Daha önce Mustafa Kemal’le tanışma imkânı bulan sanatçı eseri için şöyle demişti: “Görüldüğü gibi, Atatürk gururlu bir şekilde ve azim dolu gözleriyle batıya bakıyor ve şahlanan atın üzerinde dimdik bir şekilde oturuyor. Bu oturuşta korkusuzluk, kolun kılıca uzanışında ise Türklüğün gücü var.” Bu gerçekten etkileyici fotoğraf, büyüklük ve denge bakımından yalnızca ülkemizde değil dünyada da sayılı eserler arasında yer alan ve 32 parçadan oluşan heykelin Türkiye’ye doğru yola çıkmadan önce Viyana’daki dökümhanede son kontrollerinin yapıldığı gün çekilmiş...
20
Ayvalık 29 Mayıs 1919’da Yunanlılar tarafından işgal edildiğinde 172. Alay Kumandanı Yarbay Ali Bey (Ali Çetinkaya) kendi yurdunda tutsak yaşamamak, vatanını ve onurunu koruyup kurtarmak için ilk direnişi örgütledi. Emrindeki kahramanlarla birlikte işgalcilere ilk askeri kurşunu atarak Milli Mücadele ateşinin güçlenmesinde büyük bir rol oynadı. Nitekim, bağımsızlık ve
özgürlük mücadelesi zaferle sonuçlandı. Yunan askerlerinin bölgeden çıkarılmasıyla, 15 Eylül 1922’de Ayvalık düşman işgalinden kurtarıldı. Bir tarih yazarının, “Türk’ün gören gözü, duyan kulağı, uyanık vicdanı” olarak tanımladığı ve aynı zamanda ülkemizin ilk Ulaştırma Bakanı olan Ali Çetinkaya’yı bu 29 Mayıs’ta da bir kez daha rahmet ve minnetle anıyoruz.
Cenazesi paylaşılamayan Ali Çetinkaya hem İstanbul’dan hem Afyon’dan şiirlerle uğurlandı
HÂLİ AK, MAZİSİ AK, İMANI VE ALNI AK SANA BİR ALİ GELDİ, ZANNETME ÖLÜ GELDİ
A
BÜLENT ŞENTAY
yvalık’ın yakın geçmişinde çok önemli bir yere sahip olan asker ve devlet adamı Ali Çetinkaya, yakalandığı prostat hastalığı sonucu 69 yıl önce, 21 Şubat 1949’da İstanbul Kalamış’taki evinde yaşama veda etti. Çetinkaya’nın cenaze törenini düzenleme görevi, aynı zamanda tarih yazarı da olan Sinop milletvekili Cevdet Kerim İncedayı’ya verildi. Merhumun cenazesi 23 Şubat günü Kalamış’taki ikametgâhından alınarak Halep vapuruyla, Devlet Demiryolları ve Bayındırlık görevlilerinin yanı sıra kalabalık bir halk topluluğunun beklediği Sirkeci’ye götürüldü. Orada bir top arabasına konuldu. Daha sonra önde süvari polisi, onu takiben yolun iki tarafında bir süvari bölüğü, arkada bir piyade birliği, askeri bando ve çelenkler eşliğinde; Alemdar, Sultanahmet, Divanyolu üzerinden Beyazıt Camisi’ne ulaştırıldı. Burada Milli Eğitim Bakanı Tahsin Banguoğlu, eski bakanlardan Mehmet Sırrı Day, Vali ve Belediye Başkanı Lütfi Kırdar, belediye başkan yardımcıları, Şehir Meclisi üyeleri, Emniyet Müdürü İsmail Hakkı Baykal ve çok sayıda kişi tarafından karşılandı. Yapılan dini törenin ardından, Ali Çetinkaya’nın yakın dostları arasında yer alan Yusuf Fahri Ataer musalla taşının başında bir konuşma yaptı. Ataer, konuşmasında Ali Çetinkaya’nın Milli Mücadele’de oynadığı rolün önemini belirtti ve kendi yazdığı bir şiiri okudu. Şiirin bir bölümü şöyleydi: “Savaş anında yekpare ateşten bir cesarettin, Değil bir fert, celadette bölük, hatta alaydın sen. Ege baştan başa, Afyon sana her bucağından, Büyük minnet duyar mutlak, muhakkak bir babaydın sen. Mübarek naşın takdis için geldi bütün dostlar, Niçin öldün deyup ağlar, daha çok yıl kalaydın sen. Senin namın, senin şanın büyüktür kalbi ümmette, Vatan aşkı ile yekpare çetin bir taş kayaydın sen.” Şiirin okunmasından sonra Ali Çetinkaya’nın cenazesi törenle Saraçhanebaşı’na kadar getirildi. Burada
Soyadını Atatürk verdi Ali Çetinkaya, Afyon’un coğrafi özelliklerini hem karakter olarak hem de dış görünümüyle adeta üzerinde toplamıştı. Tıknaz, güçlü gövde sahibi, yüzünün çizgileri sert ve çetin bir insandı. Herkesin katı duruşundan ve yüz çizgilerinden ürktüğü, fazla gülmeyen, sert bir askerdi. Üzerine aldığı görevi eksiksiz yerine getirmesiyle bilinirdi. Soyadı Kanunu çıkınca ‘Afyon’ soyadını almak istedi. Ancak yaşam öyküsüne ve kişiliğine uygun bir soyadı olduğu için kendisine Atatürk tarafından, ‘Çetinkaya’ soyadı verildi. 21
İsmet İnönü Edirnekapı Şehitliği’ne götürülmek üzere cenaze arabasına konuldu. Ancak, bunlar yaşanırken önemli bir gelişme yaşandı. Afyon Valisinin üç bin Afyonlu adına bir telgraf çekerek Ali Çetinkaya’nın doğduğu kentte toprağa verilmesi gerektiğini dile getirmesi ve bunun yanında Afyon Belediye ve Halkevi başkanlarının da konuyu ısrarla gündemde tutmaları sonuç vermişti. Bunun üzerine programda son anda değişiklik yapılarak İstanbul’daki tören yarıda kesildi. Çetinkaya’nın cenazesi Cerrahpaşa Hastanesi’ne kaldırılarak tahnit edildi. AFYONLULARIN GÖZYAŞLARI ARASINDA TOPRAĞA VERİLDİ 24 Şubat 1949... Ali Çetinkaya’nın Afyon’da defnedilmesi -ailesinin de onaylamasıyla- kesinleşince cenaze Konya trenine bağlanan özel bir vagonla
22
Ali Çetinkaya Haydarpaşa’dan Afyon’a gönderildi. Afyon’da düzenlenen töreni 26 Şubat tarihli Cumhuriyet gazetesinden okuyalım: “Afyonluların büyük hemşerisi Ali Çetinkaya’nın cenazesi Konya trenine bağlı hususi bir vagonla ve İstanbul’daki Afyonlulardan oluşan bir heyetin uğurlamasıyla şehrimize getirilmiştir. Cenaze istasyondan alınarak doğruca Halkevi’nin büyük salonunda hazırlanan hususi yerine nakledilmiş ve sabah saat 8.30’dan itibaren kadın, erkek hemen bütün Afyonlular tarafından ziyaret olunmuştur. Saat 11’de heyet başkanının, Vali ve Belediye başkanının heyecanlı konuşmalarından sonra merhumun Türk bayrağına sarılı tabutu halkın elleri üzerinde Gedik Ahmed Paşa Camisi’ne getirilmiş ve
dini törenin ardından merhumun tabutu başta şehir bandosu olduğu halde önde merhumun İstiklal Madalyası’nı taşıyan zevat; İstanbul’dan, Ankara’dan, Afyon’dan ve Afyon’un kazalarından getirilen çelenkler ve bunları takiben de yakın aile efradı ve bütün Afyonluların katıldığı hazin bir törenle ve eller üzerinde taşınarak şehrin dışına kadar götürülmüş ve oradan Şehitlik’e nakledilerek ebedi istirahat yerine bırakılmıştır. Mezarı başında söz alan birçok konuşmacılar merhumun hayatını, kahramanlığını; memlekete ve Afyon’a olan büyük hizmetlerini heyecanlı ifadelerle belirtmişler ve Afyonluların gözyaşları arasında törene son verilmiştir.” ALİ ÇETİNKAYA’NIN CENAZESİNİ AYVALIK’TA TOPRAĞA VERMEK İSTEYENLER DE BU KONUDA ISRARCI OLMUŞTU Yoğun kar yağışına rağmen kalabalık bir vatandaş topluluğunun katılımıyla toprağa verilen Ali Çetinkaya, Afyon’da da tıpkı İstanbul’da olduğu gibi bir şiirle uğurlanmıştı. Şair Ali Türk Keskin’in ‘irticalen’ okuduğu şiir şöyleydi: “Sanmayın ölü geldi, yurdumun gülü geldi, Afyon’un babası vefakâr Ali geldi. Önünde eğilelim, başka ne söyleyelim, İlk kurşunu atan o, ilk cepheyi tutan o, Bir milletin kalbinde, şeref ile yatan o, Önünde eğilelim, başka ne söyleyelim. Ey toprak kara toprak, bekle eller açarak, Hali ak, mazisi ak, imanı ve alnı ak, Sana bir Ali geldi, zannetme ölü geldi.” Ve son bir not: Ölüm haberinin duyulmasından sonra Ali Çetinkaya’nın cenazesini düşmana ilk kurşunu attığı Ayvalık’a götürmek ve orada toprağa vermek isteyenler de İstanbul’a gitmiş ve bu konuda ısrarcı olmuştu. Ancak, yukarıda da belirtildiği gibi, aile Afyonluların talebini benimsemişti. KAYNAKÇA -Şevket Süreyya Aydemir, ‘Tek Adam’, 2. Cilt, 1983 -Doç. Dr. Mustafa Balcıoğlu, ‘Ölümünün 48. Yıldönümünde Ali Çetinkaya’, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt: XIII, Şubat 1997, Sayı: 36 -Hasan Özpunar, ‘Cumhuriyet’in En Büyük Afyonkarahisarlısı: Ali Çetinkaya’, Kocatepe gazetesi, 28 Şubat 2011 -‘Ali Çetinkaya’nın Millî Mücadele Dönemi Hatıraları’, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, 1993
"Her türlü ihanet karşılığını mutlaka görecektir!"
15
Mayıs 1919... Yunanlılar İzmir’i işgal etmeye başladı ve kısa sürede işgallerini genişletti. Sonunda, 26 Mayıs 1919’da Yunan gemileri 172. Alay’ın görev yaptığı bölgeye, yani Ayvalık’a yanaştı. İngiliz filosu eşliğinde limana yanaşan gemileri gören Ayvalık Rumları, sevinç ve mutluluklarını evlerine astıkları mavi-beyaz renkli Yunan bayraklarıyla gösterdi. Ayrıca kadın-erkek, çoluk-çocuk yine ellerinde Yunan bayraklarıyla sahile yığıldı. Bu Ayvalık’ın işgal edileceğine işaretti. Durumu kaygıyla izleyen Ayvalık Kaymakamı 172. Alay Kumandanı Yarbay Ali Bey’e telefon ederek, “Ne yapacağız?” diye sordu. Ondan şu tarihi cevabı aldı: “Vazifem vatanı savunmaktır. Elbette, kahraman askerlerimle birlikte bunu yapacağım!” Ve ekledi: “Alayın her ferdi demirden bir kale gibi yerinde sabittir. Her türlü ihanet karşılığını mutlaka görecektir!” Beklenen oldu ve Yunanlılar 29 Mayıs 1919, Perşembe günü şafakla birlikte iki torpidonun himayesinde Ayvalık’a asker çıkarmaya başladı. 172. Alay hemen silahla karşılık verdi. İlk anda düşman büyük kayba uğratıldı. Ayvalık’ta düşmana hiçbir askeri malzeme ve erzak bırakılmadı. Yarbay Ali Bey’in işgale karşı kararlılıkla karşı duruşu Millî Mücadele ateşinin yakılmasında son derece etkili oldu. Şimdi düşmana saltanat ordusuyla değil, Türk milletinin millî örgütleri tarafından fiili direniş başlatılmıştı. Bu sayede ‘kurtuluş’ fikri Ayvalık’tan çevreye dalga dalga yayıldı ve bölgede yeni direniş cepheleri oluştu.
23
1950-1980 yılları arasında Panagia Phaneromeni Ayazması’nın mülkiyetini elinde bulunduran Midilli mübadili Ahmet Kâmil Yereli’nin oğlu Tanju Yereli’ye Ayazma’nın açılışında rastladık. Kardeşiyle birlikte Ayazma’yı on yıl kadar zeytinyağı fabrikası olarak kullanan ve restorasyon aşamasında bilgisine başvurulan Tanju Yereli’nin gözlerinin içi gülüyordu. Duygularını, “İçeri girdiğim anda müthiş bir şaşkınlık yaşadım. Tamamiyle yenilenmişti ve muhteşem görünüyordu. Hayran kaldım. O kadar mutluyum ki anlatamam!” cümleleriyle aktaran Tanju Yereli’yle Paşalimanı’nda bir araya geldik...
İŞLER KÖTÜ GİDİNCE “BİR İBADETHANEYİ FABRİKAYA ÇEVİRDİĞİMİZ İÇİN ALLAH BİZİ ÇARPTI!” DİYE DÜŞÜNMEKTEN GÜLBENİZ ŞENTAY KENDİMİ ALAMADIM
P
aşalimanı’nda ‘bahara karşı’ oturmuş çayımı yudumluyorum. Deniz alabildiğine sakin. Karşımda bütün sessizliği ve güzelliğiyle Tımarhane adası... Az sonra yanıma zarif eşi Ayla Hanım’la birlikte Tanju Yereli geliyor. Yılın yarısını İzmir’de, yarısını Ayvalık’ta geçiren Tanju Yereli bankacılık kariyerinin ardından zeytinyağı üreticiliği yapmış. Fabrikasını kapattıktan sonra zeytinyağı sektöründen uzak kalamamış ve Alfa Laval’ın Türkiye Temsilciliği’ni almış. Makine ithalatı yapmak isteyen firmalara yatırım danışmanlığı hizmeti vermiş. Günümüzde de bu alanda çalışmalarını sürdüren Yereli’nin ‘iyi yaşamış/güzel yaşlanmış’ insanlardan olduğunu ilk bakışta anlıyorsunuz. Konuştukça da ne denli hayat dolu, enerjik, neşeli, esprili, hoş sohbet olduğu ortaya çıkıyor… -Zeytinyağı öyle bir şeydir ki, bir kere kokusunu aldınız mı ayrılamazsınız. Alışkanlık haline gelir. Bizim ailemiz için de bu böyleydi. Hem anne hem baba tarafım hep zeytin/ zeytinyağı işiyle uğraşan insanlardı. Annemin babası Komili Ali Bey’in Midilli’deyken de yağ fabrikaları vardı. Babamın babasıysa Midilli’den getirdiği yağlarını İstanbul’da Yağ İskelesi’ndeki satış mağazasında sergilerdi. Mübadele sonrası geldikleri Ayvalık’ta yine zeytin ve zeytinyağı işine devam ettiler. Tanju Yereli 1935’te dedesi Komili Ali Bey’in kızı Hatice (Komili) Yereli için aldığı Kemalpaşa Mahallesi’ndeki evde dünyaya gelmiş. -Ev, dedemin anneme düğün hediyesiydi. Kendileri de
24
Ayazma’nın hemen üstünde bulunan üç katlı, büyük bir evde oturuyorlardı. Ayvalık’a doğru giderken Çamlık Karakol Durağı’ndan sonra sağ kolda yer alan ikiz Rum evinin biri de dedeme aitti. Yaz aylarını orada geçirirlerdi. Ben küçükken babam kendi adına bir yağ fabrikası kurdu. Fabrika postanenin tam karşısındaydı. Cundalı Sabri Bey’le ortak çalıştırıyorlardı. İşte, zeytinyağı kokusu ilk defa orada, babamın yanına gelip giderken kanıma girdi. Tabii o vakitler bu kokunun bütün kariyerimi etkileyeceğini bilemezdim… Yereli’ler kızlarını İzmir Cumhuriyet Kız Enstitüsü’nde okutmaya karar verdiklerinde Göztepe’de bir ev alınmış ve ailece İzmir’e yerleşmişler. -Üçüncü sınıf öğrencisiyken Vali Konağı’nda, Hakimiyeti Milliye İlkokulu’na yazıldım. Mezun olduktan sonra Saint Joseph Ortaokulu’na kaydoldum. Yaz tatillerini iple çekerdim. Çünkü okullar kapanır kapanmaz Ayvalık’a dönerdik. Liseyle birlikte İstanbul günlerim başladı. Bu kez yatılıydım. Kadıköy/ Moda’daki Saint Joseph, binlerce metrekarelik bir arazinin üzerine kurulmuş görkemli ve köklü bir eğitim kurumuydu. Fransız Rahipler Cemiyeti’ne (Freres des Ecoles Chretiennes) bağlıydı. Hocalarımızın hepsi rahipti ve bizleri son derece katı bir disiplinle yetiştiriyorlardı. Örneğin bir zil çalıyor, bütün öğrenciler ‘çıt’ çıkarmadan yemekhaneye iniyorduk. Bir dahaki zilde yemek bitmiş oluyordu. Yatakhanelere gideceğimiz saati de yine aynı zil belirliyordu. Kimseyle tek kelime etmeden dişlerimizi fırçalayıp, pijamalarımızı giyiyor, yataklarımıza
çekiliyorduk. Işıklar sönüyordu. Tahmin edebileceğiniz gibi adeta insana nefes aldırmayan Fransız terbiyesinden sonra yarıyıl tatilleri ve yaz aylarında Ayvalık bana cennet gibi geliyordu. Tanju Yereli lisenin ardından İzmir İktisadi Ticari İlimler Akademisi Konsolosluk Bölümü’nü bitirmiş. -Bizden sonra kapanan bölüm, konsoloslukların yetişmiş eleman ihtiyacını karşılıyordu. Yani oradan çıkınca konsolos olamıyordunuz. Zaten benim de öyle bir niyetim yoktu. Zira Fransızca ile birlikte iyi derecede İngilizce bildiğim için daha üniversite öğrencisiyken hayata atılmış, bir bankanın kambiyo servisinde çoktan çalışmaya başlamıştım. Diplomamı elime aldığımda evlendim. Sonrasında farklı bankalarda şeflik, müdür muavinliği yaptım. İzmir’de kambiyo servisini kurduğum banka, beni ailemle birlikte İtalya’ya gönderdi. Milano’daki Banca Nazionale del Lavaro’da altı ay ihtisas yaptım. Bu süre boyunca ne ben, ne eşim Ayla asla yabancılık çekmedik. Ne de olsa iklim Akdeniz iklimi, insanlar Akdenizliydi… HASAT BOYUNCA DEVECİLER HAYVANLARIYLA BİRLİKTE AYAZMA’DA KONAKLIYORLARDI Milano’da kaldıkları altı ay zarfında Tanju Yereli zeytinyağı sektörüne hizmet eden firmaları ve makineleri inceleme şansı bulmuş. -Kariyerim bankacılık üzerineydi ama dedim ya o koku -zeytinyağı kokusu- çekiyordu beni. Küspeden elde edilen pirinayı briket haline getiren bir firmayla görüşmüştüm. Aynı makinelerden benim için de yapacaklardı. İçim pırpır ederek Ayvalık’a geldim. Hammaddeyi sağlayabileceğim pirina fabrikalarını tek tek ziyaret ettim. Fakat dört yıllık mahsullerini peşin olarak satmışlardı. Ortada briket haline getireceğim bir şey olmayınca vazgeçtim. Derken kontinü sistemle tanıştık. Zaten yıllar önce bir fabrika kurmayı kafama koymuştum. Ayvalık’a gelerek kontinü sistem makineler yapan Albayrak firmasıyla anlaştım. Tek sorun, fabrikayı nereye ve nasıl kuracağımdı. Panagia Phaneromeni Ayazması’nın fabrika binası olmaya son derece uygun olduğunu düşünmüş. -Avni Baskın’ın belediye başkanı olmasından sonra ihaleye çıkan Ayazma’yı babam 1950 yılında satın almıştı. Söylemeye utanıyorum ama babam orayı deve damı niyetine kullanıyordu. Çünkü zeytinlikleri Mutluköy’ün üst tarafındaydı ve yağmurlu havalarda at arabaları araziye giremiyor, tekerlekleri çamura saplanıp kalıyordu. Bu yüzden mahsul develerle taşınıyordu. Zeytin çuvalları develere sarılıyor, on deve altmış-yetmiş çuval zeytini Mutluköy’den alıp geliyordu. Hasat boyunca deveciler hayvanlarıyla birlikte Ayazma’da konaklıyorlardı. Sonraki yıllarda traktör hayatımıza girdi. Artık develere ihtiyaç kalmamıştı. Dolayısıyla Ayazma boşalmış, kaderine terk edilmiş, çoluk-çocuğun oyun alanı olmuştu. ‘Yolgeçen hanı’ndan farkı yoktu yani! Anlayacağınız, orayı zeytinyağı fabrikası yapmaya karar verdiğimde bina çoktan harabeye dönmüştü. Dönemin Belediye Başkanı Mustafa Karal’la düşüncelerini
paylaşmış. Karal, Tanju Yereli’ye, Ortodoks inancına göre içinde kutsal suyun aktığı bir ibadethanenin zeytinyağı fabrikasına çevrilmesine sıcak bakmadığını söylemiş. “Tamam, fabrika kur elbette ama bunu Ayazma’ya yapma. Orası kalsın. Ben sana Kırlangıç civarında bir arazi tahsis edeyim!” demiş. -Ne var ki benim arazi alıp üzerine bina yapacak kadar param yoktu. Birikimim ancak makinelere yetiyordu. Sözü uzatmayayım, bankadaki görevimden ayrıldım. Avusturya’da yaşayan kardeşim Teoman’ı Ayvalık’a çağırdım ve Ayazma’da inşaata başladık. İnşaat bitti,
Ortodoks Rumlar Ayazma’daki kutsal suyun felçlileri, sakatları ayağa kaldırdığına, ağrı ve acıları dindirdiğine inanıyorlardı
“B
en fabrikayı kurmaya başladığımda kutsal su hâlâ akıyordu. Ayrıca Ayazma’nın bir sarnıcı, bir de kuyusu vardı. Hiç su sorunu yaşamıyorduk. Özellikle yaz aylarında -ki fabrika kapalı olurdu- Rumlar Panagia Phaneromeni’yi ziyaret etmek isterlerdi. Sorup soruşturur, bir şekilde bize ulaşırlardı. Gidip fabrikayı açardık. Onlar kutsal sularını alırken, Midilli’de İdadi’de okuyan ve öğretmen olan, dolayısıyla Elenikayı çok iyi konuşan babam konuklarla uzun uzun muhabbet ederdi. Babamın anlattığına göre Ortodoks Rumlar Ayazma’daki kutsal suyun felçlileri/sakatları ayağa kaldırdığına, ağrıları/acıları dindirdiğine inanıyorlardı. Hatta çocuk hasretiyle yananların bile bu sudan içtikten sonra evlat sahibi oldukları söylentileri hayli yaygındı. Her neyse… Fabrika çalışırken deyim yerindeyse, kuyudaki suyu emiyordu ve son son kuyudan çektiğimiz sulardan üre kokusu almaya başlamıştık. Kentte kanalizasyon yoktu. Anlaşılan evlerdeki fosseptik çukurlarından sızıntı vardı. Hemen o suyu kestim. Kutsal su ise akmaya devam etti. Çünkü mahalledeki çeşme gibi başka bir kaynaktan geliyordu ve temizdi.”
25
Küpü bulan usta Balıkesirliydi ve o gün ortadan kayboldu
vergilerini yatırabilmem tam kapasiteyle çalışmamızı ve çok iş almamızı gerektiriyordu. Fakat nedense “Ayazmayı fabrika olarak düzenlemeye karar verdiğimde mutlaka bir sorunla karşılaşıyordum. Örneğin Ecevit’in bina harabeden farksızdı. Define avcıları tarafından başbakanlığı döneminde elektrik kesintilerinden delik-deşik edildiği gibi içinde tarihi eser namına hiçbir şey “İllallah!” demiştik. Zira sabah iş başı yapılıyor ama kalmamıştı. Örneğin Sarımsak taşından yapılmış güzelim sütun saat on bir dedi mi elektrikler gidiyordu. Makineler başlıklarının yerinde yeller esiyordu. Kimler, ne zaman, nasıl stop ediyor, işçiler bütün bir öğle sonrasını yatarak çaldılar? Nereye götürdüler? Bilmiyorum. geçiriyordu. Yeniden elektrik verildikten bir saat sonra ise mesai bitiyor, çalışanlar evlerine İnşaat sırasında benim yokluğumda işçileri kardeşim Teoman dönüyordu. Anlayacağınız randıman sıfırdı ve zarar denetliyordu. Bir gün bakmış, yerde boş bir küp duruyor… ‘Bu ne?’ büyüktü. diye sormuş. İşçiler küpün kazı sırasında duvarın içinden çıktığını Tanju Yereli bir türlü ‘bellerini doğrultamayışlarını’ söylemişler. Küpü bulan usta Balıkesirliydi ve o gün ortadan Ayazma’yı fabrikaya dönüştürmelerine bağlamış. kayboldu. Herkes onun altın bulduğunu söylüyordu. Günahı boynuna... Ama dediğim gibi kayıplara karıştı, bir daha -Doğrusu, “Allah bizi çarptı!” diye düşünmekten yüzünü gören olmadı. Fabrikanın yağ teşkilatını yapan kendimi alamıyordum. Bir ibadethaneyi fabrikaya Giritli Ali usta, ‘Kiliselerde akustiği sağlamak amacıyla çevirdiğimiz yetmemiş; içine bir de işçiler için tuvaletler, duvarların içine boş küpler konur!’ dedi. Biz de ona yıkanma yerleri yapmıştık. Bütün gün sıcak su kazanları inandık. Konu böylece kapandı.” kaynıyor, işçiler vardiyaları bittiğinde üstlerini-başlarını temizleyip yıkanıyorlardı. Daha kötüsü, hepsi genç çocuklardı ve ayazmanın duvarlarını çalışırken moral buldukları gerekçesiyle yarı çıplak artist posterleriyle doldurmuşlardı. Yatıp-kalkıp, “Şu işten bir kurtulayım, burayı cami yapacağım. Bir de minare diktireceğim!” diyordum. makineler yerleştirildi. 1970 yılında ‘Yereli’ markasıyla 1980’de babası Ahmet Kamil Yereli’nin vefatının ardından üretime geçtik. O günlerde Ayvalık’ta Komili, Kırlangıç, ağabeyleri mülkiyeti Tanju ve Teoman Yereli’ye ait olan Sabuncugil, Zeytinci, Cömert başta olmak üzere yedi-sekiz fabrikadan pay talebinde bulunmuş. Dava aşamasında zeytinyağı fabrikası daha bulunuyordu. Hasat boyunca fabrikanın işletilmesi mahkeme kararıyla durdurulmuş. günde yirmi-yirmi beş ton zeytin sıkıyor, en fazla altı ton yağ çıkarıyorduk. Ayrıca bir sabuncum vardı. Kazanı -Hâsılı, “Çalışmayan fabrikayı ne yapacağız?” deyip ihaleyle kaynatıyor, sabunları kalıplara döküyordu. Posalardan satışa çıkardık. Kuyumcu Andart’ın babası talip oldu ve ürettiğimiz sabunlar Balıkesir’in köylerinde tüketiliyordu. beş kilo altına kadar verebileceğini söyledi. Fakat ihalede Yereli yağlarını ise tenekeleyip tüccarlara, toptancılara, istediğimiz rakamlara ulaşamadık. Kuyumcu Andart’ın kooperatiflere veriyordum. Talep fazlaysa dışarıdan da yağ babası da ihale kaça üstüne kaldıysa bize o parayı ödedi. satın aldığım oluyordu. Rakam beklentilerimizin Fabrikanın ilk yıllarında epeyce altında Yereli markası gerçekleşince kızdım Avusturya’ya da ihraç elbette. Şom ağızlılık ettim edilmiş. ve kalan miktarı ödemediği için dilimi tutamayıp ah -İhracata kalkıştığımızda ettim. Galiba, “İçeri girmek teneke dolum/kapatma nasip olmasın!” türünden imalathanemiz faaliyette bir cümle sarf ettim. değildi. Bu yüzden dolum Adamcağıza gerçekten ve kapatma işlemini Kırlangıç’ta gerçekleştirdik. de içeri girmek nasip İşlem tamamlandığında olmadı; altı ay sonra vefat tenekelerce yağı kardeşim haberini aldık. Fabrika aracılığıyla Avusturya’daki mirasçılarına kaldı. Bu bir mağazaya gönderdim. aşamada Anıtlar Kurulu Derken kardeşimden haber devreye girdi. Panagia geldi, “Her gün tenekelerin Phaneromeni Ayazması’nı altını siliyorum. Hepsi yeni sahiplerinden satın sızdırıyor!” diye... Meğer aldı. Bildiğim kadarıyla imalat hatası varmış. 2015 yılına kadar harap bir Neticede bir daha bizden şekilde kaldı Ayazma. yağ almadılar. Paramızı zor “Şimdi size bir Ayazma kurtardık ve sonrasında verseler orada yine zeytinyağı ihracat yapmaya tövbe fabrikası kurar mısınız?” ettik! sorusuna ise çok net bir yanıt veriyor Tanju Yereli... AYAZMA’NIN AYAĞA KALDIRILMASI SAYESİNDE HEM HALK -Asla! Tövbe! Ayazma’nın açılışına gittim, biliyorsunuz. KAZANDI HEM DE AYVALIK... İnanır mısınız, içeri girdiğim anda gözlerim doldu! Hayran Tanju Yereli’nin deyişiyle onca çalışmaya, emeğe karşın kaldım. Tarihi bir eser daha ayağa kaldırıldığı için hem bir şeyler hep ters gitmiş ve fabrika kâra geçememiş. ben hem eşim çok mutlu olduk. “Halk kazandı, Ayvalık kazandı!” diyorum. Emeği geçen herkesin eline sağlık! -Bir önceki hasatın zararını karşılayabilmek amacıyla Nihayet Panagia Phaneromeni Ayazması’na hak ettiği değeri fabrikayı herkesten evvel açıyordum. Otuz işçi, üç vardiya halinde çalışıyordu. Onların yevmiyelerini, sigortalarını, verebildik!
26
Ayvalık Yazıları HÜSEYİN GÜVEN yaverbey15@gmail.com
A
Lise/2
yda Bir Ayvalık’ın Nisan sayısında sizlerle, bizim dönemimizin yani 1960’ların; başka bir deyişle bundan 50-55 yıl öncesinin Ayvalık Lisesi’ne dair hatırladıklarımı paylaşmıştım. İnsan içinde yaşarken fark edemiyor ama zamanın süzgecinden geçen anılar ve yaşantılar belleğimizin gerilerinden koşup gelerek tekrar canlanınca hayret etmekten kendini alamıyor. Bırakın yarım yüzyıl öncesini; günümüzde bile birçok kent ve kasaba lisesinin sahip olduğuna inanılması zor kadro, olanak ve uygulamalarla donanmış bir liseydi bizimkisi. Gelin geçen ay bıraktığımız yerden devam edelim. Bakanlığımızın ismi bile ‘Milli Eğitim’ken nedense okullarımızda işin sadece ‘öğretim’ kısmına ağırlık verildiği bir gerçektir. Oysa bizim Ayvalık Lisemiz kelimenin tam anlamıyla bir eğitim yuvasıydı. Örneğin Ayvalık’a gelen tiyatro topluluklarının oyunlarına, öğretmenlerimizin gözetiminde toplu olarak giderdik. Bu sayede daha gencecik çocuklar iken Sadi Tek Tiyatrosu’nun sergilediği Kral Oidipus’la tanıştık. Ulvi Uraz Tiyatrosu’ndan; kadrosunda Metin Akpınar, Zeki Alasya, Ahmet Gülhan, Kemal Sunal, Suzan Ustan ve Kel Mahmut rolünde büyük tiyatro ustası Ulvi Uraz’ın yer aldığı Hababam Sınıfı’nı izleme şansına sahip olduk. Bunlar; daha çok uzatabileceğim bir listede yer alan grup ve oyunlardan sadece ikisiydi. Ayrıca, Şehir Sineması’nda bazı Çarşamba günleri öğleden sonra yine toplu olarak ‘Çanakkale Geçilmez’ gibi film gösterilerine de götürülürdük. Farklı uygulamalardan birini özellikle hatırlıyorum. Yine okul olarak Şehir Sineması’ndaki yerimizi almış perdenin açılmasını ve Namık Kemal’in Vatan Yahut Silistre oyununun başlamasını bekliyorduk. Ama bir türlü açılmıyordu. Sonunda perdenin arkasından bir ses, oyunun, ilk kez duyduğumuz bir sözcükle ‘radyofonik’ olarak sergileneceğini anons etti. Ve biz, kapalı perdenin arkasındaki oyuncu seslerinin canlandırdığı oyunu ‘dinleyerek’ izledik. Böylelikle ‘radyo tiyatrosu’ uygulamasının nasıl olduğunu öğrenmiş olduk. Tiyatro yalnızca izlediğimiz değil içinde yer aldığımız bir uğraştı aynı zamanda. Bir Tiyatro Kolumuz vardı. Ayvalık Ortaokulu eski mimari üslupta bir yapı olduğu için sınıflarımız günümüzün okullarının aksine normalden büyük ve yüksek tavanlı odalardan oluşuyordu. Ve bunlardan biri -yanlış hatırlamıyorsam- ön kapıdan girildiğinde sol tarafta ortalarda yer alan bir sınıf, tiyatro salonumuz olarak dönüştürülmüştü. Dersler bittikten sonra ve hafta sonlarında hiç yüksünmeden
provalara katılırdık. Bir yıl, Ahmet Kutsi Tecer’in Köşebaşı oyunu üzerinde çalıştık ve önce okula, sonra velilere sergiledik. Dekorların hepsi sevgili öğretmenimiz Yılmaz Gültekin tarafından yapılmıştı. Çok beğeni toplayan bu oyunu orada bırakmak istemedi okulumuz ve deyim yerindeyse ‘mini’ bir turneyle Altınova’da da iki kez daha oynadık. Bu faaliyetlerin hepsi bizleri, o sırada fakında olmasak da, dünyaya açan, sosyalleştiren, ufkumuzu genişleten aramızdaki dayanışmayı güçlendiren, topluluk bilincini aşılayan çalışmalardı. Her ne yaparsak yapalım, okulun denetiminde, gözetiminde ve toplu olarak yapıyorduk. Bunun bir başka örneği de pikniklerimizdi. Bugün, yeni yerleşim düzeni, yüksek apartmanları, alış-veriş merkezleri ve sosyal tesisleriyle bir mahalleden çok neredeyse başlı başına bir kent halini almış olan Armutçuk yöresi bundan yarım yüzyıl önce içinden bir küçük derenin aktığı, tümüyle ormanlık alandı ve en gözde piknik yerlerimizden biriydi. Okulun duyurduğu piknik gününden bir gece önce hepimizin evlerinde hummalı bir faaliyet olurdu ve tabi ki bütün yük sevgili annelerimizin üzerine kalırdı. Yumurtalar, patatesler haşlanır, zeytinyağlı dolmalar, kuru köfteler yapılır, salatalık, domates, ekmek, sigara böreği, karpuz ve benzeri malzemeler hazırlanırdı. Ertesi sabah erken saatlerde Ayvalık Belediyesi’nden temin edilen bir otobüse doluşur ve başımızda en az iki öğretmenimizle birlikte Armutçuk’a giderdik. Salıncaklar kurulur, voleybol ipleri gerilir, tam bir ortaklık bilinciyle herkes evinden getirdiği yiyecekleri ortaya serilen bezlerin üzerine yayardı. Akşama kadar, oynar, yemek yer, bazen ağaçların altında biraz kestirir, sohbet eder ve akşam üzeri yine otobüse binip evlerimize dönerdik. Ah ne güzeldi o günler, o anlar. Şimdiki çocukların ‘piknik’ diye bir kavramın varlığından bile haberleri olduğunu, hele böyle toplu bir şekilde ve neşeyi, yemeği, oyunu, o bir günlük tarifsiz mutluluğu paylaşarak yaşayabildiklerini hiç sanmıyorum. Ne yazık!.. Sevgili dostlar, ilginizi ne kadar çekiyor olduğunu bilmiyorum ama bunların hepsi yaşandı ve geride, ileriye yönelik duygular, anılar bıraktı. Sizlerden -birkaç kez tekrarladığım gibi- yarım yüzyıl öncesindeki Ayvalık Lisemize dair bu mini yazı dizisine bir kez daha dokunmak için izin istiyorum ve bir dahaki ay son lise anılarımızla birlikte karşınızda olmayı umuyorum. Öğretmeniyle, öğrencisiyle, velisiyle bunları yaşayanların hepsine selam olsun.
27
İYİ Kİ AYVALIK'TAYIM Ingrid Aysu yaklaşık kırk yıldır Türkiye’de yaşıyor. Avustralya’nın İstanbul Başkonsolosluğu’nda görev yaparken tanıştığı eşi Mimar Haluk Aysu’yla birlikte üç yıl önce Ayvalık’a yerleşmiş. Onların gelmesiyle, Sakarya Mahallesi’nin çehresi de değişmeye başlamış. Sokaklar giderek yeşillenmiş, her geçen gün çöpten arınmış. Yeniden bir ‘mahalle ruhu’ yaratılan Sakarya’da insanlar yaşadıkları sokakları sahiplenmeye, korumaya başlamış.
AYVALIK BENDEN OKSİJENİNİ, YEŞİLİNİ, MAVİSİNİ, GÜNEŞİNİ, RÜZGÂRINI, BEREKETİNİ, LEZZETİNİ, KÜLTÜRÜNÜ, TARİHİNİ ESİRGEMİYORSA BEN DE ÇÖPÜNÜ TOPLAMAKTAN NİÇİN UTANAYIM Kİ?
GÜLBENİZ ŞENTAY
-A
vustralyalıyım. Sidney’in güneyinde Yeni Güney Galler bölgesinde yer alan ve önemli bir turizm merkezi olan Nowra kentinde hayata “Merhaba!” dedim. Çocukluğum yeşillikler içinde, kocaman bahçeli bir evde çiçekler, böcekler, köpekler, atlar arasında, kâh tertemiz plajlarda, kâh babamın yelkenlisinde yani doğanın koynunda geçti. İlkokuldan sonra ailem beni Sidney’deki bir yatılı okula gönderdi. Orta öğrenimimi orada tamamladım. Ertesinde İsviçre’de Fransız dili ve edebiyatı okumaya başladım. Üniversite öğrencisiyken bir grup arkadaşımla birlikte Türkiye’ye geldim. Daha önce hiç görmemiştim ama Gelibolu’da savaşan Anzaklar nedeniyle Türkiye hakkında bir fikrim vardı. Çünkü Çanakkale Savaşı bizim tarihimizde de özel bir yer tutuyor. Bizde de ‘Anzak Günü’ büyük törenlerle anılıyor. Her ne kadar binlerce asker ölse de bu savaşın birbirinden kilometrelerce uzaktaki iki ülkeyi, Avustralya ve Türkiye’yi birbirine garip bir şekilde yakınlaştırdığı bir gerçek. Ve bildiğiniz gibi yıllardır Anzakların çocukları,
28
torunları Türkiye’ye babalarının/ dedelerinin mezarlarını ziyarete geliyor. Büyük bir dostluk havası içinde kayıplar anılıyor. Dünyada eşine az rastlanabilecek bir olay bu... Doğal olarak Türkiye’yi, methini çok duyduğum İstanbul’u merak ediyordum. Arkadaşlarımla birlikte önce İstanbul’u gezdik. Sonra Gelibolu’ya geçtik. Oradan İzmir’e indik. Efes’i ziyaret ettik. Öğrenci gezisiydi. Çok uzatamadık. Bir haftaon gün kadar sürmüştü. Üniversite öğrenimim bitince yine İstanbul’a geldim. Bu kez kalıcıydım. Avustralya Başkonsolosluğu’nda çalışmaya başladım. Vize işlemleri için başvuran insanlarla bire bir temas halinde oluşum Türk kültürünü tanımamı ve Türkçe öğrenmemi kolaylaştırıyordu. İstanbul gibi çok güzel bir şehirde zevkli, keyifli, iyi bir işim vardı. Başkonsolos Yardımcılığı’na kadar yükselmiştim. Fakat bazen özlem ağır basıyor. İşte böyle günlerde ülkeme geri dönmeyi düşünüyordum. Derken ortak bir dostumuz sayesinde eşim Haluk Aysu’yu tanıdım. Evlendik ve ben İstanbul’a iyice bağlandım, kaldım.
BİR BELEDİYENİN HER ÇÖP ATANIN ARKASINI TOPLAMASI MÜMKÜN DEĞİL. ZATEN DÜNYANIN HİÇBİR YERİNDE BÖYLE BİR ŞEY DE YOK Eşimle on dört yıldır birlikteyiz. Aramızdaki ufak-tefek kültürel farklılıkları sorun etmek yerine onları birer zenginlik gibi gördük, bu nedenle hiç sıkıntı yaşamadık. Zaten mizah anlayışı, arkadaşlık, dostluk, samimiyet, insani duygular açısından birbirine benzeyen toplumlarız. Ortak yönler fazla olunca ailelerimiz de kolay kaynaştılar. Tam bir yelkenli tutkunu olan babam, doksan yaşına merdiven dayamasına rağmen geçen yıl Ayvalık’a geldi ve çok sevdi. Yine gelmek istiyor. Kısacası emekli oluncaya kadar İstanbul’da yaşadık. Sonra “Hayatımızda bir değişiklik yapalım!” dedik. Avustralya’ya giderek Melbourne’a yerleştik. Orada beş yıl kaldık. Bu süre boyunca fırsat buldukça görmediğimiz ülkeleri gezerek kendimizi ödüllendiriyorduk. Örneğin Yunanistan’da güzel bir tatil geçirmiştik. Oradaki taş evlere hayran kalmıştım. “Kent hayatından uzaklaşalım. Böyle bir taş evde yaşayalım!” deyip duruyordum.
Tazecik, rengarenk sebzeleri/meyveleri görünce insan dayanamıyor ve hepsinin tadına bakmak istiyor
“S
osyal projeler epeyce vaktimizi alıyor ancak burada kendimize ve dostlarımıza İstanbul’dakinden daha fazla zaman ayırabiliyoruz. Sık sık bir araya geliyor, sohbet ediyoruz. Yaz aylarında AIMA’nın klasik müzik konserleri harika bir imkân bizim için. Hiçbirini kaçırmıyoruz. Denizden ve güneşten olabildiğince faydalanmaya çalışıyoruz. Pazarı dolaşıyoruz. Aslında alış-veriş çok sevdiğim bir şey değil ama pazar hoşuma gidiyor. Tazecik, rengârenk sebzeleri/meyveleri görünce insan dayanamıyor ve hepsinin tadına bakmak istiyor. Açıkçası ben gerçek Türk yemekleri yapmaya Ayvalık’ta başladım. Daha doğrusu kendimi Türk yemeklerini öğrenmeye mecbur hissettim! Eşim, patlıcan yemeklerinde çok başarılı olduğumu, köfteyi de annesi kadar güzel yaptığımı söylüyor. Dostlarımsa bulgur pilavımı çok beğeniyorlar...”
Türkiye’ye dönmeye karar verdiğimizde İstanbul başta olmak kaydıyla her seçeneği gözden geçirdik. İkimiz açısından da İstanbul vazgeçilmezdi. Ancak yaşımız ilerledikçe bizi yoracağı belli kesindi. Güney sahilleriyse fazlasıyla kentleşmiş, siteleşmişti. Daha önce birkaç kez kısa süreliğine geldiğimiz Ayvalık tam aradığımız yerdi. Üstelik burada tek-tük değil, sokaklar dolusu taş ev vardı. Dediğim gibi ben taş evleri çok seviyordum.
AYVALIK’TA DÜŞLEDİĞİMİZ HAYATI KURABİLECEĞİMİZE İNANDIK İki hafta boyunca hemen taşınabileceğimiz, fazla tadilat gerektirmeyecek bir ev aramaya başladık. Şansımız yaver gitti. Sakarya Mahallesi’nde iyi restore edilmiş, ufak dokunuşlarla gönlümüze göre bir yer haline getirebileceğimiz bir ev bulduk. Eşyalarımızı bir konteynere yükledik. Köpeğimizi de alıp Melbourne’dan Ayvalık’a geldik. Uzun bir yolculuktu.
İlk birkaç ay yerleşmek, mahallemizi, komşularımızı, çevremizi tanımakla geçti. En büyük zevkim sabahları Çanakkale’de bulup sahiplendiğimiz diğer köpeğimizi de alarak Yenimahalle’ye, tepelere doğru yürümekti. Zira orada bizi muhteşem bir manzara bekliyordu. Ne var ki güzelim tepeler de sokak araları gibi çöpler, uçuşan naylon poşetler, kırık cam parçalarıyla doluydu. Bu
29
durumdan hem rahatsız oluyor, hem üzüyordum. Sağda-solda birkaç kez sorunu dile getirdim. İnsanlar, “Belediyeye şikayet et!” dediler. Oysa şikayetle sorunun çözülebileceğini sanmıyordum. Çünkü bir belediyenin her çöp atanın arkasını toplaması mümkün değil. Zaten dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey de yok! Neticede, “Sürekli yakınacağıma ben ne yapabilirim?” diye düşündüm. Nasıl olsa her gün köpeklerimi dolaştırmaya çıkıyordum. O arada çöpleri de toplasam elime yapışmazdı ya! Geçtiğim sokaklardaki Sakaryalı, Yenimahalleli çocuklar beni ilgiyle, merakla izliyor; peşime takılıyor, köpeklerle oynuyorlardı. Ben de fırsatı değerlendirip onlara ne yapmaya çalıştığımı anlatıyordum. Bir süre sonra bana eşlik etmeye, benimle birlikte öğle saatlerine kadar çöp toplamaya başladılar. Yavaş yavaş da olsa, bir şeylerin değişeceğini görüyordum.
ESKİ PEYNİR TENEKELERİNİ BOYAYARAK SAKSIYA DÖNÜŞTÜRDÜK VE İÇLERİNE RENGÂRENK ÇİÇEKLER EKTİK Bu konudaki en büyük desteğim eşim Haluk’tu. Yoğun iş yaşamı nedeniyle daha önce sosyal projelerde fazla yer alamamıştı. Ancak artık zamanı vardı ve hem TEMA Vakfı Ayvalık Sorumlusu hem Ayvalık sevdalısı bir mimar olarak zaten kent adına
30
uğraş veriyordu. İkimiz iyi bir ekip olmuştuk. Dostlarımızın da katılımıyla ‘Pirüpak Sakarya Grubu’nu kurarak mahallemizde Sokak Güzelleştirme projesini başlattık. Önce kapakları kolay açılıp-kapanabilen çöp kutuları aldık. Çünkü eski çöp bidonlarının kapakları çok ağırdı. Biz yetişkinler bile açarken zorlanıyorduk. Bu nedenle çöpler ya yere bırakılıyor ya da kapaklar hep açık tutuluyor; kedilerin/köpeklerin parçaladığı çöp poşetleri etrafa saçılıyordu. Yeni kutular sayesinde büyük çapta sorunun üstesinden gelmiştik. Poşetleri inatla etrafa bırakmayı alışkanlık haline getiren insanlar da uyarıları zamanla dikkate alacaklardı. Sıra sokaklarımızı renklendirmeye gelmişti. Eski peynir tenekelerini boyayarak saksıya dönüştürdük. İçlerine rengârenk çiçekler ektik. Çocuklar eşimle birlikte duvar resimleri yaptılar. Oturdukları sokağı seven, ona sahip çıkan komşularımız
Biz Sakaryalılar mahallemize, sokaklarımıza hep birlikte sahip çıkıyoruz. O ruhu yakaladık, o bilinç yerleşti!
bu aşamada bizi hep desteklediler, yüreklendirdiler. Projenin Eylül ayında başarıyla sonuçlanmasının ardından mahalle kadınlarının öncülük ettiği bir sokak şenliği düzenledik. Herkes evinde bir şeyler pişirdi, getirdi. Beyler sokağımızı ışıklandırdılar. Sofralar, kuruldu. Hep birlikte ‘mahalle’ olmanın tadını çıkardık. Güldük, eğlendik, şarkılar söyledik. İlk yol arkadaşlarımız olan çocuklar o akşam törenle ‘Temizlik Elçisi’ sertifikalarını aldılar. Sonraki kampanyamızda naylon poşet kullanımını tamamen ortadan kaldıramasak bile azaltmayı amaçladık. Bir tekstilci arkadaşımızın hediye ettiği kumaşlardan beş bin adet bez torba yaptık. Peki, torbalar nerede, nasıl dikildi? Burada bir parantez açmak istiyorum. Ayvalık’a geldiğimiz yıl, Türkiye mülteci sorunuyla uğraşıyordu. Ege sahilleri Midilli üzerinden Avrupa’ya ulaşmak isteyen mültecilerle doluydu. Hemen her akşam balkondan baktığımızda Midilli’ye doğru yol alan botları görebiliyorduk. İnsanların çaresizliğini umutsuzca izliyorduk. İçimiz acıyordu. Karı-koca en azından Türkiye’de hayata tutunmaya çalışan üniversite öğrencilerine karınca-kararınca elimizi uzatmak istedik. İzmir ve Kayseri’de okuyan birkaç mülteci gence ulaştık ve onlara her ay kendi bütçemizden bir miktar maddi yardım yapmaya başladık. İşte bu gençlerin aileleri,
Ben sizden Avustralya vizesi istemedim ki, ben Avusturya’ya gideceğim!
“S
adece Avustralya’da yaşayan kangurular, bütün dünyada Avustralya’nın simgesi olarak bilinir. Pek çok yerde karşılaşabileceğiniz bu sevimli yabani hayvanların insanların varlığına alışık olduklarını söyleyebilirim. Vahşidirler ama kimseye zarar vermezler. Örneğin bir golf sahasında oyun oynayanlara aldırış etmeksizin gezinirler. Avusturya ile Avustralya’yı nedense hep birbirine karıştıran insanlara ‘Kangurular Ülkesi’ dediğinizde net bir şekilde Avustralya’yı kastettiğinizi hemen anlarlar. İstanbul Başkonsolosluğu’nda çalışırken kara-mizah diyebileceğim bir olay başıma gelmiş ve ben de ülkemin neresi olduğunu anlatabilmek için kangurulardan yardım almıştım…
“Torbaları biz dikelim. Bizim de size bir katkımız olsun!” dediler. Yani pazarlar dahil pek çok noktada halka dağıttığımız torbalar mülteci ailelerin elinden çıktı.
AYVALIK’IN BİRKAÇ YIL İÇİNDE HARİKA BİR YER OLACAĞINA İNANIYORUM Plastik bütün canlılar için büyük bir tehlike… İnsanlığın bu kirlilikten kurtulması şart! İnşallah Türkiye’de de poşet kullanımının önüne geçilir. Parayla satılması talebi azaltacaktır elbette. Ancak çocuklarımıza temiz, yaşanası bir dünya bırakmak istiyorsak bir an önce file ya da bez torba kullanmaya başlamalıyız. Kampanyamız iyi gidiyor. Dağıttığımız bez torbaları kaç kişi kullanıyor bilmiyorum. Ancak en azından tüketimi azaltmaya yönelik bir fikir ve bilinç oluşturabildiğimizi sanıyorum. Sürdürülebilir bir yaşam adına çalışmaya, projeler üretmeye devam ediyoruz. Dediğim gibi üç yıldır çöp topluyorum ve hiç utanmıyorum. Benden oksijenini, yeşilini, mavisini, güneşini, rüzgârını, bereketini, lezzetini, kültürünü, tarihini esirgemeyen bir yerin çöpünü toplamaktan niçin utanayım ki? Kaldı ki bu işi yaparken benim gibi düşünen pek çok güzel insanla tanıştım. Oflayıp-puflamadan çevremizi birlikte temizledik, yeşillendirdik. Önümüzdeki günlerde de zakkum
dikeceğiz örneğin… Mahallemizi güzelleştirirken asla, “Bu ne pislik yahu! Çok yorulduk! Canımız çıktı! Üstümüze vazife miydi?” demiyoruz. Aksine, “Hoşça vakit geçirdik, eğlendik!’ diyoruz. “Ne güzel bir sokağımız oldu!” diyoruz. Temizlik ertesinde keyifli bir kahvaltıyla hem yorgunluk atıyor hem Ayvalık için bir şeyler yapmanın huzurunu yaşıyoruz. Kısacası biz Sakaryalılar mahallemize, sokaklarımıza hep birlikte sahip çıkıyoruz. O ruhu yakaladık, o bilinç yerleşti! Sadece eleştirerek, olumsuz tavırlar sergileyerek bir yere varılamadığını, sorunların çözümü için bizlerin de emek vermesi gerektiğini artık öğrendik. Dün bir baktım, bir grup çocuk sokaktaki bütün saksıları suluyor. Oysa onlar bu sokakta oturmuyorlar bile! Nasıl mutlu oldum, anlatamam. Eşime, “Haluk, temel sağlam!” dedim. Gururla söyleyebilirim ki gerçekten çeşmemizden sokaklarımıza her yer pırıl pırıl. Biz burada mikro bir proje uyguluyoruz. Ancak bizlerin yaptığını pekâlâ diğer mahalleler de yapabilir. Yapmalılar da! Ayvalık’ın birkaç yıl içinde harika bir yer olacağına inanıyorum. Henüz restorasyon görmemiş evler, binalar kente kazandırıldığında burası eşine-benzerine az rastlanır bir açık hava müzesine dönüşecek, bundan eminim. Ayvalık tarihi dokusunun, doğal zenginliğinin yanı sıra özel,
Sıradan bir iş günüydü… Bir hanımefendi koşarak yanıma geldi, ‘Vizem hazır mı?’ diye sordu. Hazırdı. Evrakını uzatırken, ‘Şu tarihten şu tarihe kadar Avustralya’da kalabilirsiniz. Umarım güzel bir seyahat olur!’ dedim. Kadıncağızın yüzü bir anda kıpkırmızı oldu. Şaşkındı. Kekeleyerek, ‘Ama ben sizden Avustralya vizesi istemedim ki, ben Avusturya’ya gideceğim!’ demez mi? Ne kadar çabalarsam çabalayayım bir türlü yanlış konsolosluğa başvurduğunu anlamak istemiyor, ‘Bu işte bir hata var. Uçağım yarın sabah kalkıyor. Şaka yapıyor olmalısınız!’ diye bağırıyordu. Sonunda iş; bana dönüp de, ’Siz gerçekten buranın Avustralya Konsolosluğu olduğuna emin misiniz?’ diye sorma noktasına dayanınca duvardaki kanguru posterini işaret ederek, ‘Üzgünüm!’ dedim. Hanımefendi o saniye yanlış yerde bulunduğuna ikna oldu!” farklı bir kültüre sahip. İnsanları sıcak, içten, güzel insanlar… Aslına bakarsanız yeni bir hayata başlamak üzere Melbourne’dan gelirken biraz endişeliydik. Zira umduğumuzu bulamayabilirdik. Fakat Ayvalık bizi yanıltmadı. Karı-koca burada mutluyuz ve gerçekten, ‘İyi ki Ayvalık’tayız!’ diyoruz.
31
Biraz Ondan Biraz Bundan ZEYNEP KAZANCIGİL zkazancigil@gmail.com
“Geçmişini bilmeyen geleceğe yön veremez.”
13
Nisan tarihinin Ayvalık için önemi büyüktür. Atatürk 13 Nisan 1934’de Ayvalık’ı ziyaret etmiştir. Her yıl bu tarih törenlerle kutlanır. Bu yıl, bu anlamlı günde bir de açılış töreni vardı. Vehbibey-Fevzipaşa Mahallesi’nde bulunan 1300 metrekarelik At Arabacılar Meydanı, Ayvalık Belediyesi tarafından yapılan iyileştirme çalışmalarından sonra yeni adıyla Dr. Fazıl Doğan Meydanı olarak hizmete açıldı. Peki kimdir bu meydana adı verilen Dr. Fazıl Doğan? Meydan’ı çevreleyen duvarlardan birinde Atatürk’ün Ayvalık’ı ziyaretinde çekilen bir fotoğraf var. Bu fotoğrafta Atatürk’ün yanında yer alan ve o gün onu karşılamaya gelenlerden birisi de Dr. Fazıl Doğan’dır. Doktor Fazıl Doğan’ın Cumhuriyet’in ilk yıllarından, vefat ettiği 1951 yılına kadar Ayvalık’ın sosyal, kültürel, ekonomik kalkınmasında büyük emeği geçmiştir. Ayrıca Kurtuluş Savaşı sırasında gösterdiği kahramanlıklardan dolayı İstiklal Madalyası ile onurlandırılmıştır. Ayvalık’ın yanı sıra Kütahya’nın Emet ilçesi için de Dr. Fazıl Doğan ayrı bir önem taşır. Emetliler 1919 yılında ilçeye gelerek hem halka ücretsiz sağlık hizmeti veren hem de kurduğu Emet Müdafa-i Hukuk Cemiyeti ile Emet halkını örgütleyip bilinçlendiren Dr. Fazıl Doğan’ın adına bir park yapmışlar. Şu sıralarda Emet Devlet Hastanesi’ne de Dr. Fazıl Doğan’ın adının verilmesi için çalışmalar sürüyor. Doktor Fazıl Doğan Bey 1892’de Midilli’de dünyaya gelir. Yedi çocuklu bir ailenin en büyük oğludur. İlk ve orta öğrenimini Midilli’de yaptıktan sonra eski adıyla “Tıbbiye-i Şahaneyi Mülkiye”, şimdiki adıyla İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirir. 25 Mart 1912’de resmen kurulan Türk Ocağı’nın 1911’de temellerini atan 190 tıbbiyeliden biridir. Fazıl Doğan Bey ve arkadaşları köylüyü bilinçlendirmek, eğitmek ve sağlık hizmetleri vermek amacı ile yola çıkarlar. Dr. Fazıl Bey Emet’e gelir ve yerleşir. Kaleme aldığı hatıralarında anlattığına göre, Emet’te halk Dr. Fazıl Bey hakkında tedirgindir. Kendisi ile ilgili birçok safsatalar ortaya atılır. Ama tedavileri isabet ettikçe efsaneleşir. İlçeye çevre köylerden de akın akın hasta gelmeye başlar. Hastalar önce odadan sofaya seslenerek muayene olurken yavaş yavaş odaya girmeye ve Dr. Bey’in yanında soyunmaya kadar ulaşırlar. Emet halkı onunla yemek yemek, akşam sohbetlerine katılmak için can atar. Hatta bir keresinde Müftü, Fazıl Bey’e, “Dr. Bey, ne olur şu sohbetleri namaz vaktinde yapma. Kimse cemaate gelmiyor!” diye sitem eder. 15 Mayıs 1919’a gelindiğinde Dr. Fazıl Bey’e İzmir’deki arkadaşı Nurettin Ragıb (EGE) Bey’den İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edildiği haberi gelir. Bundan
32
M. Kemal Atatürk
sonra Fazıl Bey Emet’te sadece bir tıbbiyeli değil, aynı zamanda silah ve savaşçı toplayan bir Harbiyelidir. Aynı gün Emet’in ileri gelenleri ile bir araya gelerek ‘Emet Müdafa-i Hukuk’ cemiyetini kurar. Çerkes Ethem olayını çözen de yine Dr. Fazıl Bey’dir. Anılarında, Çerkes Ethem’e verilmesi gereken kardeşinin gönderdiği mektubun yanlışlıkla kendisine verildiğini anlatır. O da mektubu okuduktan sonra olup-bitenin farkına varır ve İnönü’ye telgraf çekerek durumu haber verir. Bu olaydan sonra kendisinden faydalanılmak üzere Ankara’ya çağrılır. Millî Mücadele’nin ardından, Midilli’den ayrılan ailesinin yerleştiği Ayvalık’a gelir. Doktorluk yapar ve evinde halka ücretsiz sağlık hizmeti verir. 1925 yılında Hüsniye Hanım ile evlenir. Bu evlilikten Gültekin (1926) ve İlter (1931) adlı iki oğlu olur. Dr. Fazıl Doğan’ın 1923-1951 arasında yaptığı hizmetlerle Ayvalık‘ın kalkınmasında çok özel bir yeri vardır. 1923’te Türk Ocağı Ayvalık şubesini kurar ve Türk Ocakları’nın 1931’de kapatılmasına kadar başkanlığını yürütür. Ocak’ta konferanslar, kurslar, müsamereler, film gösterimleri, spor etkinlikleri düzenler; sağlık hizmetleri verir; bir kütüphane kurar. Ocağa üç bina ve üç dükkân kazandırır. Cumhuriyet Halk Partisi ilçe başkanlığı, belediye doktorluğu, halkevi başkanlığı yapar. 1930’da Yunan bir aileye ait olan pirina yağı fabrikasını satın alarak ticaret hayatına atılır. Doğumhane haline getirdiği evini ticari faaliyetlerinden sağladığı gelirle finanse eder ve burada çalışan doktorların ve personelin ücretlerini kendisi öder. Ayrıca Ayvalık Lisesi’nin yapımına da katkıda bulunur. İkinci Dünya Savaşı sırasında yüzbaşı rütbesiyle orduya çağrılır ve Uludağ’daki Sağlık Evi’nde hizmet verir. 1949’da Türk Ocakları’nın yeniden açılışında fiilen görev alır. 1951’de akciğer yetmezliğinden hayata gözlerini yuman Dr. Fazıl Doğan’ın naaşı Ayvalık’ta Belediye Kabristanı’ndaki aile mezarlığına defnedilir. Bu yıl 13 Nisan’da adı Ayvalık’ta bir meydana verilerek hatırası onurlandırılan Dr. Fazıl Doğan gibi Kurtuluş Savaşı’nda fedakârca mücadele eden, Türkiye Cumhuriyeti’nin sosyal, kültürel, ekonomik hayatına, gençlerin eğitimine, meslek sahibi olmalarına katkılar sağlayan kahramanların isimlerinin yaşatması ve hikâyelerinin geleceğe yön verecek olan bizden sonraki nesillere aktarılabilmesi, onların kimliklerinin oluşmasında ayrı bir değer taşıyor. Atatürk’ün dediği gibi, “Geçmişini bilmeyen geleceğe yön veremez.”
Onlar için üzerimize düşen her şeyi yapmaya hazırız
T
AYVALIK MEHMETÇİKLERE ZEYTİN GÖNDERDİ
ürk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye’de terör örgütlerine karşı gerçekleştirdiği ve başarıyla sürdürdüğü Zeytin Dalı Harekatı’na destek vermek amacıyla Belediye Başkanı Rahmi Gençer’in önerisi ve Belediye Meclisi’nin desteğiyle iki ton zeytin sağlandı. Zeytinleri taşıyan araç Ayvalık halkı adına Afrin’e doğru yola çıktı. Belediye Başkanı Rahmi Gençer yaptığı açıklamada, bağımsızlığın ve huzurun teminatı olan Mehmetçiklerin her zaman yanında olduklarını belirtti ve “Onlar için Ayvalık olarak üzerimize düşen her şeyi yapmaya hazırız” dedi.
Ayvalıklı koleksiyoncu Serdar Yazgan bir başarıya daha imza attı
‘DÖRT NESİL AYVALIK’ BAŞLIKLI KOLEKSİYON ALTIN MADALYA İLE ÖDÜLLENDİRİLDİ
T İskenderun Mekanize 39. Piyade Tugay Komutanlığı Ayvalık Belediyesi’ne teşekkür etti
“O
rdumuz Türk birliğinin, Türk kudret ve kabiliyetinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir. Ülkemiz Suriye sınırında beliren terör odaklı yapılanmaları engellemek ve yurt güvenliğini uzun süreli sağlamak maksadıyla; yüce milletimizin iradesiyle 20 Ocak 2018 tarihinde Zeytin Dalı harekâtı başlatılmıştır. Bu kapsamda harekâtın başarılı olması için canlarını esirgemeden, mücadele eden kahraman Mehmetçiğimizin moral ve motivasyonunun arttırılması amacıyla yaptığınız destekler Türk Milleti ile onun emrinde olan Türk Ordusunun birlik ve beraberlik ruhuna katkıda bulunmuştur. Ordu-Millet dayanışmasının güzel bir tezahürü olan harekâta katılan personele destek verme düşünceniz son derece ulvi ve üstün bir amaca hizmet etmektedir. Katkılarından dolayı Ayvalık Belediyesi’ne ve Belediye Başkanı Rahmi Gençer’e teşekkür ederim. Tuğgeneral T. Erkan Olgay İskenderun Mekanize 39. Piyade Tugay Komutanı”
ürkiye Filateli Dernekleri Federasyonu (TFDF) himayesinde ve Vehbi Koç Araştırmaları Merkezi (VEKAM) sponsorluğunda Ankara’da gerçekleştirilen sergide Ayvalıklı koleksiyoner ve filatelist Serdar Yazgan’ın ‘Dört Nesil Ayvalık’ başlıklı koleksiyonu Altın Madalya ile ödüllendirildi. Yazgan ödülü, filateli ve efemera malzemesinin eşit oranda olduğu ‘Açık Sınıf’ kategorisinde aldı. Türk Filateli Akademisi’nin özel ödülüne de layık görülen Serdar Yazgan’ın ‘Dört Nesil Ayvalık’ sunumu, 2329 Nisan 2018 tarihleri arasında ‘Filatelide Efemera’ sergisinde yer aldı. Bilindiği gibi, filateli sergilerinde efemera malzemeleri giderek daha geniş kapsamlı olarak değerlendiriliyor. Efemera nedir? Kökeni Yunanca olan ‘efemera’ çoğul bir kelime... ‘Bir günden fazla dayanmayan’ anlamına geliyor. ‘Gündelik hayatın önemsiz geçici belgeleri’ de efemera olarak tanımlanıyor. Damgalanmış pullar, posta makbuzları, alındı kartları, havale kağıtları, reklam pulları, posta vinyetleri, gazeteler, dergiler, sinema biletleri, tiyatro programları, el ilanları, afişler, posterler, müzik notaları, çikolata kartları, tapu belgeleri, takvimler, kartvizitler, etiketler, kibrit kutuları, kartpostallar, yazılı evraklar, menüler ve hatta tohum zarfları gibi tüketilmek amacıyla üretilmiş olan tüm basılı kağıt parçaları efemera kavramının geçiciliği kapsamında değerlendiriliyor. Sözü geçen bu geçicilik ve önemsizlik her ne kadar üretildiklerinde efemeranın nihai kaderini ‘çöp’ olarak tasvir etmiş olsa da, bu belgelerin tümü günümüzde keşfedilmeyi bekleyen değerli ve ait oldukları dönemlerin iktisadi, kültürel, sosyal, siyasi ve teknolojik gelişim ve değişimlerini yansıtan kalıcı ve kayda değer başvuru kaynakları olarak nitelendiriliyor.
33
Akademik Bakış Doç. Dr. AYHAN GÖKDENİZ aygokdeniz@yahoo.com
Ayvalık için Turizm Manifestosu
A
etkinlikleri de bu turizm türünün içinde yapılabilir. Üzerinde durulması gereken ve güncel olarak zaten yapılan bir turizm türü olan kum-deniz-güneş bölgenin önemli bir diğer turistik ürün grubudur. Ayvalık’ta güneşin batışı ve doğuşu bile farklıdır. Bu anı yaşamak isteyenler için önerimiz ilgili saatlerde Şeytan Sofrası’na gitmeleridir. Sarımsaklı plajlarının temizlik ve uzunluk olarak Türkiye’de ilk üçe girdiğini söyleyebiliriz. Bölgede günübirlik tekne turları da yapılması gereken bir diğer aktivitedir. Son olarak üzerinde durulması ve Ayvalık’ta 12 ay turizm çerçevesinde öncelenmesi gereken bir diğer turizmi türü kongre turizmidir. Ulusal ve uluslararası kongre turistlerinin bölgeye çekilmesi için bölgede acilen bu amaçla kongre merkezleri açılmalı veya mevcutların kapasiteleri arttırılmalıdır. Bu turizm türü de yılın her mevsiminde yapılabilme özelliğine sahiptir ve katılan tüketiciler de harcama potansiyeli yüksek kişilerdir. Kongre oturumları dışında kalan zamanlarını gittikleri destinasyonda geçirmekte, günlük tekne ve ‘Old City’deki sokak içlerinde şehir turları satın almakta minyatür figürler, heykeller ve objeler ve yöresel mutfakları tercih etmektedirler. Ayvalık; bu yerleştirilerek yeni çekim alanları açıdan kongre turistlerinin oluşturabiliriz. Yurt dışında bunun günlük ihtiyaçlarını ve boş değişik örnekleri var. zaman sürelerini geçirme aktivitelerine sahip zengin bir destinasyondur.
yvalık tarih, kum, deniz, güneş, mutfak ve su altı-su üstü turizm değerleri açısından oldukça zengindir. Günümüzde turizm arzı ne olursa olsun, yerel yönetimlerin sürdürülebilir bir turizm stratejisi geliştirme zorunluluğu vardır. Çünkü; turizm, uzun ve kısa dönemde yöreye ekonomik, sosyal ve beşeri katkı sağlayan en önemli sektör haline gelmiştir. Bu noktada temel strateji; yörenin turizm taşıma kapasitesine dikkat edilmesi ve ‘koruyarak kullanma’ ilkesinden vazgeçilmemesidir. Doğal olarak her turistik destinasyon turizmde güçlü olduğu turistik ürün grupları ile kendini ifade etmektedir. Bu çerçevede; Ayvalık’ta 5 önemli turistik ürün grubu öne çıkmaktadır. Bunlar kültür turizmi, gastronomi turizmi, su altı-su üstü sporları, doğa turizmi ve tatil (kum-deniz-güneş) turizmidir. Ancak bu ürün grupları yanında öncelik verilmesi gereken bir turizm türü de kongre turizmidir. Alibey adasında ve Ayvalık şehir merkezinde ‘old city’ denilen mekânlarda tescilli 2 bin civarında tescilli bina vardır. Bu binaların restore edilmesi ve sokak iyileştirmelerinin yapılması bambaşka bir turistik ürünün ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Bu turizmin adı kültür turizmidir. Bu ürün grubunda en önemli kazanım Ayvalık’ın UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne ‘Ayvalık Endüstriyel Peyzaj’ başlığıyla girmesidir. Öncelik verilmesi gereken ikinci turizm türü ise; gastronomi turizmidir. Türkiye’de Akdeniz mutfağının önemli bir göstergesi olan Kuzey Ege Bölgesi ve bu bölgenin içinde yer alan Ayvalık mutfağı gastronomi turizmi açısından ön plana çıkmaktadır. Bu bağlamda Ayvalık gastronomi geçmişi ve Akdeniz mutfağındaki zenginliğiyle dikkat çekmektedir. Üçüncü öncelik verilmesi gereken turizm türü su altı ve su üstü sporlarıdır. Su altı turizmi (diving), son yılların en gözde spor turizm etkinliklerinden birisidir. Yılın her mevsiminde yapılabilmesi ve sportif, çevreci ve korumacı özelliklerinden dolayı dünyada hızla gelişmektedir. Avrupa’da dalış sporuyla ilgilenen yaklaşık 25 milyon kişinin büyük çoğunluğu tatillerini kendi ülkelerinin dışında geçirmektedir. Ayvalık’ın su altı zenginliğinin en önemlisi kızıl mercanlardır. Bölgemiz, su altı flora ve faunası açısından oldukça zengindir. Dördüncü olarak öncelik verilmesi gereken turistik ürün grubu doğa turizmidir. Alibey adası hariç 22 adanın 19’u ‘Ayvalık Adaları Tabiat Parkı’ statüsüne kavuşmuştur. Ayrıca agro turizm çerçevesinde ‘zeytin toplamadan zeytinyağına dönüşüme’
34
Bu arada Ayvalık’taki turizm işletmelerinin genel özelliklerini de şu şekilde ifade edebiliriz. Ayvalık’taki işletmeler genellikle küçük ve orta boydur. Aile tipi işletmeler çoğunluktadır. Kuruluş aşamasında finansman sorunları vardır. Sermaye yapıları zayıftır. Nitelikli personel sorunları vardır. İnovasyona karşı tutumları zayıftır. Uzmanlaşmış bilgiye ulaşma zorlukları vardır. Turizm disiplinine uymama sorunları vardır. Sıradan ürün ve hizmet sunumu yanlısıdırlar. Turizm eğitimine ihtiyaçları vardır. Yenilikçi yönetim anlayışları hızlı değildir .Örgütlü değildirler veya örgütlenmeye duyarlı değildirler. Bu noktada Ayvalık’ta turizm için neler yapabiliriz? sorusunun yanıtını bulmaya çalışalım. Akademik çalışmalarımın hemen hemen yarısını Ayvalık’la ilgili proje, makale, röportaj ve bildiriler oluşturmaktadır. Ayvalık Turizm Geliştirme Birliği’nin kurucu Yönetim Kurulu üyesiyim ve Ayda Bir Ayvalık’ta, daha ilk sayısından itibaren ‘Ayvalık turizmi’ ile ilgili bir şeyler yazmaya çalışıyorum. ‘Turizm Haftası Etkinlikleri-2018’ çerçevesinde sunduğum ‘Turizm Manifestosu’ başlıklı çalışmamı paylaşmak istiyorum. Amacım mağdur yaratmak veya birilerini üzmek değil. Bilim insanı gözüyle ve 35 yılını
turizm sektörüne vermiş, yurt içi ve dışında birçok kongre ve konferansa katılmış, alanında 11 kitabı olan bir akademisyen referansıyla şunları söyleyebilirim: 1-‘Pazar ve Ürün Geliştirme Stratejisi’ çerçevesinde Ayvalık için Swot Analizi yeniden yapılmalıdır. Yani, Ayvalık’ın ‘Güçlü ve Zayıf Yanları, Fırsatlar ve Tehditler’ yeniden belirlenmelidir. 2-Ayvalık’ta ‘old city’ denilen bölgede bakanlık-müteşebbisbanka ilişkisi kurulup, iyileştirme ve yenileme çalışmaları yapılmalıdır. Bu proje Ayvalık için bir milattır. Kültür turizmi noktasında 2 binin üzerinde tescilli binaya sahip Ayvalık’ta bu binaların toplu olarak etap etap restorasyonunun yapılması şehre müthiş bir katma değer yaratacaktır. Bu uzun soluklu yüksek bütçeli bir makro projedir. Ancak geri dönüşümü, yaratacağı katma değeri ve istihdam boyutu çok daha büyük olacaktır. 3-Tüm Şehir Yasası ciddi yetki karmaşasına neden olmaktadır. Görevler ve yetki alanları yeniden belirlenmelidir. 4-Sosyal medyayı daha fazla kullanmalı ve yer almalıyız. 5-Tekrarlanan ve hikâyesi olan etkinlikleri (ot festivali, zeytin hasatı ve mübadele gibi) mutlaka geniş katılımlı yapmalıyız. 6-Her alanda müşteri memnuniyeti, fiyatlı menüler, çevre temizliği ve yeni çekicilik alanları konularında örnek olmalıyız. Örneğin Ayazma’nın ve At Arabacılar Meydanı’nın ziyarete açılması gibi. 7-Kültür ve turizm için ‘Old City’ çok önemli bir kavramdır. Ayvalık bu açıdan çok şanslıdır. Eski ve hikâyesi olan örneklere sahiptir. Bu nedenle ‘old city’ alanları araç trafiğine kapamalı ve sadece yayaların kullanımına sunmalıyız.
uygulamalar ve organik ürünler her zaman tüketicinin ilgisini çekmektedir. 12-Her zaman temel ilke ‘koruyarak kullanma’ olmalıdır. Ayrıca her anlamda yörenin taşıma kapasitesine dikkat edilmeli ve zorlanmamalıdır. Çünkü, ‘çok turist çok gelir’ anlamına gelmez. Önemli olan yüksek gelir grubundan kişileri yöreye çekmektir. 13-Bölgede bir turizm birliği (AYTUGEB) vardır. Bu birlik bölge için önemli bir kazanımdır. Destek vermek ve katılmak tüm turizm paydaşlarının görevi olmalıdır. Ortak paydamız günlük siyaset değil, turizm olmalıdır. 14-Ayvalık’ta bir sinerji eksikliği vardır. Herkes birbirine kızarak bir etkinlik düzenlemekte ve dernek kurmaktadır. Kişilere bağımlı olan ve kurumsallaşmasını yapamayan bu etkinlikler ve STK’lar da sürdürülebilirliğini sağlayamamaktadır. Bu sinerjiyi mutlaka Ayvalık’ta gerçekleştirmeliyiz. Bunu yaptığımız taktirde Ayvalık’ta herkes kazanacaktır. 15- Ayvalık merkezde sahil bandında her gün büyüyen ve görüntü kirliliği arz eden yapılar ciddi bir sorun arz etmektedir. Kıyı bandının halka açılması önemlidir. Sürdürülebilir yaşam ve sürdürülebilir turizm için bu şarttır. 16-Şehir giriş ve çıkışlarında irili ufaklı rastgele konulan ve ciddi çevre ve görüntü kirliliği yaratan tabelalar kaldırılmalıdır. Bu pazarlama tekniği geçen yüzyıla aittir. Artık mobil teknolojilerle bir otelin veya restoranın yeri çok daha kolaylıkla bulunmaktadır.
Kültür turizmi noktasında 2 binin üzerinde tescilli binaya sahip Ayvalık’ta bu binaların toplu olarak etap etap restorasyonunun yapılması şehre katma değer yaratacaktır.
8-‘Old City’ alanlarındaki otoparkların kaldırılması veya disipline edilmesi gerekmektedir. Ayrıca; bu alanlarda bir kültür rotası yaratmalı ve sadece elektrik veya akülü golf arabalarıyla turlar düzenlemeliyiz. Örneğin, eski Ayvalık’ta Ayazma’dan başlayıp, camiler, kiliseler, meydanlar, kafe, restoran ve butik oteller arasında bir güzergah belirleyerek yerli ve yabancı turistleri günü birlik veya saatlik foto safari turlarına çıkarabiliriz. Bölgedeki acentalar bu işi fazlasıyla yapabilecek güçtedir. Bu uygulama için Ayvalık’ın tarihini ve kültürel değerlerini bilen yöresel rehberlere ihtiyaç vardır. 9-‘Old City’deki sokak içlerinde minyatür figürler, heykeller ve objeler yerleştirilerek yeni çekim alanları oluşturabiliriz. Yurt dışında bunun değişik örnekleri var.
17-Ayvalık, Altınova, Cunda ve Küçükköy şehir merkezlerine her noktadan girişte çevre ve görüntü kirliliği yaratan unsurların (moloz, inşaat pisliği, tabela vb) olmaması, tam tersi bu noktaların ağaçlandırılması ve yeşillendirilmesi gerekmektedir. Bu noktada yerel yönetimler kadar bizlerin de görevi vardır. Çünkü, en iyi temizlik kirletmemek veya var olanı korumaktır.
18-Ayvalık merkezde mutlaka bir noktaya ‘Ayvalık’ yazısının farklı bir malzemeyle logo şeklinde yazılması veya anıtlaştırılması gerekmektedir. Bu yazının önünde çekilecek fotoğraflar Ayvalık’ın sosyal medyada daha çok yer almasını sağlayacaktır. 19-Ayvalık mutfağının marka değerlerinden biri olan Ayvalık tostunun yapıldığı sokaktaki mekânların hiçbir çekiciliği yoktur. Bu alan, cazibesi yüksek daha güzel bir alana taşınmalı eğer bu yapılamıyorsa mevcut yerinde modern işletmeler haline dönüştürülmelidir.
10-UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’ne girmek çok önemli bir başarıdır. Sonraki amaç en kısa sürede ‘Asil Liste’ ye girmek olmalıdır. Yerel yönetimin bu konudaki gayreti her türlü övgüyü hak ediyor.
20-Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi ve Yönetimi Yönetmeliği’ne göre hassas bölge olarak belirlenen alanların çevresindeki işletmeler, müzik yayınlarını saat 23.59’da sonlandırmak ve gürültü seviyesini 5 ile 7 desibel arasında tutmak zorundadır. Bölgemizde bu yönetmelik hükümleri eksiksiz ve ayrımsız aynen uygulanmalıdır.
11-Butik otel işletmeciliği yeni yüzyılın en önemli tüketici trendidir. Ancak, bu otellerde mutlaka yeşil yönetim, ekolojik
Ayvalık’taki tüm turizm paydaşlarımıza iyi ve bereketli bir sezon diliyorum.
35
Ayvalık'a Bakarken TAYLAN KÖKEN
Ayvalık tuzlaları
O
smanlı dönemi Ayvalık’ından bize miras kalan bir diğer kurum da tuzla(lar)dır. Ülkenin birçok noktasında bulunan tuz madenleri ve tuzlalarda üretim yapılırken, deniz tuzu üretimi Batı Anadolu’da birkaç yerde yapılagelmiştir. Günümüz Türkiye sınırlarında kaya, kaynak, göl ve deniz tuzlası olmak üzere toplamda 78 tuzla adı geçerken, iki tane deniz tuzlasından biri Ayvalık’tadır. Bu yazımızda Ayvalık sınırlarındaki tuzla(lar) hakkında bilgiler vereceğiz. Anadolu’da tuz Tuz temel tüketim maddesidir. Saf olarak tuz; yüzde 40 sodyum, yüzde 60 klordan oluşur ve NaCl sembolüyle ifade edilir. Geçmişten günümüze kadar birçok alanda kullanılan tuzun öncelikli yeri sofralarımızdadır. Balık gibi gıda maddelerinin korunmasında, hayvancılıkta, dericilikte, zeytincilikte, sanayide (kimya, gübre, tekstil, petrol, demirçelik, kozmetik) ve kar mücadelesinde kullanılmaktadır. Strabon’nun Geograpicha’sında Halys yani Kızılırmak nehri adını Halai bölgesinden yani tuzdan alır. Yine aynı kitapta geçen bir başka tuzla alanı Troas Bölgesindeki Tragasaion’dur. Osmanlılar bu alana Kızılcatuzla (GürpınarTuzla Köyü) adını vermiştir. Bir diğer antik dönem tuz üretim merkezi, Karia-Likya sınırında yer alan Kaunos (MuğlaDalyan) Antik Kenti’dir. Bu şehrin geçimini kozmetik malzeme olarak kullanılan deniz tuzundan elde ettiği biliniyor. İç Anadolu bölgesinde bulunan geniş tuz yatakları da antik dönemden beri kullanılmaktadır. En büyük alan antik kaynaklarda Tatta olarak anılan, Roma döneminde Tatus Lacus olarak geçen büyük Tuz Gölü’dür. Yine İç Anadolu’da başlayıp Çankırı, Çorum, Yozgat, Sivas, Erzincan, Erzurum ve Kars’ı geçerek İran’a uzanan zengin tuz yatakları
Fotoğraf: Taylan Köken
Badavut Tuzla Gölü
36
bulunmaktadır. Ayrıca Siirt ve Adana dolaylarında da tuz çıkarılmaktadır. Osmanlı dönemine baktığımızda, İstanbul’a gelen tuzlar özellikle Eflak, Erdel, Boğdan ve Macaristan toprağında çıkarılır, Tuna havzasıyla birlikte İstanbul’a gönderilir ve halkın kullanımına sunulurdu. Tuzlalar Miri Arazi(1) statüsünde değerlendirilir, devletin tekelindedir ve tuz üretimi kendisine has tuz yasaknameleriyle koruma altına alınırdı. İmtiyaz alan tuz üretim sahaları devlet tarafından sürekli olarak kontrol edilerek, kaçakçılığın ve vergi kaybının önü alınmaya çalışılır ve kayıt dışı kaçakçılık yapmaya çalışan tacirlere ağır cezalar verilirdi. Batı Anadolu tuzlaları Bölgemizdeki tuzlaların tarihi epeyce eskidir. Çamaltı, Güzelhisar (Aliağa), Çandarlı, Dikili, Foça, Ayazmend, Ayvalık, Burhaniye, Edremit, Behramkale, Ayvacık Tuzla ve Midilli’de tuz üretimi yapılırdı. Tuzlaları işleten Tuzcu reayası bazı vergilerden muaf olurdu. Ha keza tuzları taşıyan Tuzcuyan Yörüklerinden de bazı vergiler alınmazdı. Devlet bir tuzlanın açılmasını başından sonuna kadar kontrol eder, satış yapılmadan önce verimine bakardı. Verimi uygun olan tuzlanın ürünü ancak belli bir bölgeye satılabilirdi. Tüccar bir ürünü başka bir noktada satmaya kalkarsa çok büyük cezalar yerdi. Tüm bu sert önlemlere rağmen, özellikle zeytincilikte ihtiyaç duyulan tuzun, sürekli kaçakçılığı yapılmaktaydı. 17. yüzyıl Ayazmend kazasında iki tane tuzla faaliyet göstermektedir. Bursa Muradiye evkafının malı olan Karatuzla tuzlasının adı 1530-1573 kayıtlarında görülmektedir. Ayazmend Buğurcu Arapları tuzların taşınmasıyla görevlidir. Diğer tuzlaysa Altınova-Ayvalık arasındaki günümüzde
Fotoğraflar: Vehbi Tutmaz
faaliyeti devam eden Ayvalık tuzlasıdır. Osmanlı döneminde belli bir süre Düyunu Umumiye idaresinde olan tuzlanın o devirden kalma binaları bulunmaktaydı.
(Çamaltı 500 bin ton!) gerçekleştirir. Çamaltı ve Ayvalık tuzlaları 2010 yılında yapılan özelleştirmeyle Binbirgıda Tarım Ürünleri San. ve Tic. AŞ.’nin mülkiyetine geçmiştir.
Ayvalık’ta Badavut Burnu’nda bulunan Tuz Gölü buradaki tarihi tuzladan kalmadır. İşletme binalarının temel izleri günümüze kadar gelmeyi başarmıştır. Ayvalık’taki bir başka tuzlanın varlığını yine Osmanlı’ya yapılan bir şikayetnameden anlıyoruz. Bu şikayetnameye göre Pirgos adasındaki (Büyük Maden) tuzlada çalışan işçilere, deniz yönünden teknelerle yaklaşan ve kimliği belirlenemeyen kişilerce ateş açılmıştır. Görevliler tarafından gerekli tahkikatın yapılması arz olunarak talep edilmektedir. Cunda adasından yürüyerek Pirgos’a çıkılmaktadır. Adaya geçince sizi karşılayan binalar değişik zamanlarda, karakol, çiftlik, maden işçileri ve tuzla işçilerinin kaldığı yerler olarak kullanılmıştır. Tuzla bu binaların kuzeybatı yönünde yer almaktadır. Bu tuzlaların haricinde vergiden muaf tutulan(2) iki ada tuzlası daha olduğunu düşünüyoruz. Bu tuzlalar Sefiri (Hasır) ve Psariano (Balık) adalarında bulunmaktaydı. Her iki tuzlanın da Pirgos adasında olduğu gibi aynı rüzgârlardan faydalanmak için aynı yöne bakar şekilde inşa edildiğini düşünüyoruz.
Ayvalık Tuzlası hakkındaki diğer bilgiler
Ayvalık Tuzlası bilgileri Osmanlı Devleti 1862 yılında, Fransa ve İngiltere’yle bir ticari anlaşma imzalayarak tütün ithalatını yasaklamak için İnhisar (Tekel) kurar ve aynı yıl Tuz Talimnamesi çıkarılır. Osmanlı, 1879 yılında çıkarılan Rüsumu Sitte kararnamesiyle tuz, tütün ve alkollü içkiler inhisar gelirlerini borçları karşılığı bankerlere, 1883 yılındaysa Düyunu Umumiye’ye bırakır. Daha sonra tüm tekel hakları Reji’ye devredilir. Cumhuriyet dönemindeki Tekel Genel Müdürlüğü’nün ilk adımı, 1932 yılında İnhisarlar Umum Müdürlüğü’nün kurulmasıyla atılır. Bu statüsü 2000’li yılların başlarında, parça parça özelleştirilene kadar korunur. Günümüzde Tuzla Yeri olarak anılan Ayvalık Tuzlası’nın varlığı 1500’lü(3) yılların başlarına kadar gitmektedir. 1960 yılları haritalarında tuzlanın deniz kıyısında Karakol Binası olarak işaretli yapının hem tuzlayı kontrol etmek için hem de gümrük açısından kurulduğunu düşünmekteyiz. Yine bu alanda tuz depoları da mevcuttu. Uzun yıllar boş kalan tuzla 1982 yılında havuz sistemi yenilenerek tekrar üretime başlar. Yaz aylarında yapılan buharlaştırma sonunda deneme olarak 12 bin tonluk tuz hasadı gerçekleşir. 1986 yılında Tekel’e bağlı Ayvalık Tuzla İşletme Müdürlüğü adıyla üretimine devam eder. 1990’lı yılların başlarında tesis yıllık ortalama 20 bin ton tuz üretimi
Deniz tuzlalarında üretim Buharlaştırma (Evaporasyon) Yöntemiyle yapılır. Bu yöntemin uygulanabilmesi ve verimli bir tuzla işletmesi için şu şartlar gerekmektedir: Eğimi az olan geniş alanlar/Tuzlu su geçirgenliği düşük alt tabaka/ Bölgede yağış miktarlarının az olması/Net buharlaşmanın yüksek olması/Kurutucu rüzgârların sürekliliği/Pazarın yakınlığı. Ayvalık Tuzlası bu koşulların bir araya geldiği ender örneklerden biridir. Ayvalık Tuzlası üzerine 1989 yılında yapılan bir çalışmanın özetine göre; Ayvalık Tuzlası’nın, Çamaltı Tuzlası’nda yapılan üretime ulaşmasının teknik olarak mümkün olmadığı anlaşılmış ve bu alanın Çamaltı ürünlerinin geliştirilmesi için bir araştırma merkezi olarak kullanılması önerilmiştir. Ayvalık Tuzlası’nda yapılan başka bir araştırmaya göre tuzla kenarında doğal olarak yetişen otlar (Halimione portulacoides) üzerinde yapılan ağır metal incelemelerine (2009-2010) göre tuzla çok temiz bir alana kuruludur. Ayvalık Tuzlası, yalnız tuz üretimi için değil, doğal yaşam alanı olarak da önemlidir. Tabiat Parkı’nda kış aylarında düzenli olarak gerçekleştirilen Kış Ortası Su Kuşu Sayımları haricinde herhangi bir koruma faaliyeti yapılmamaktadır. Tabiat Parkı’nın yakınında bulunan Ayvalık Tuzlası ve kuzeyinde kalan birkaç sulak çayır alanının varlığı, buraları kışlak olarak kullanan flamingolar için çok önemlidir. Notlar: (1) Mülkiyete devlete ait olan (topraklar) alanlar. (2) Osmanlı Devleti küçük tuzlaları miri olarak görmez fakat üretimin 1/5’i devlete vergi olarak verilirdi. (3) İzmir Çamaltı Tuzlası 1906 yılında kurulmuştur. Ayvalık Tuzlası’nın da aynı tarihlerde yeniden düzenlenerek işletildiği düşünülebilir. Kaynakça: E. Yalçın-M. E. Ertem-Deniz Tuzlarının Türkiye Tuz Potansiyelindeki Yeri -1997/ Filiz Yıldırım-15-16. Yüzyıllarda Tuna Havzasında Tuzlalar ve Tuz Hukuku2014/Prof. Dr. Zeki Arıkan-Midilli-İstanbul Arasındaki Zeytinyağı Ticareti/Yılmaz Özbay-Ramazan Tezcan-Ayvalık Salt Works-1989/Murat Kılıç-Ayvalık Tuzlası Bitkileri ve Toprağında Ağır Metal Düzeylerinin Belirlenmesi-2012/Doç. Dr. Lütfi Güçer-15-17. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğu’nda Tuz İnhisarı ve Tuzlaların İşletme Nizamı-1963/Ömer Erdem-Dünden Bugüne Altınova-1999
37
KENT STRÜKTÜRÜ İLE TAPINMA YAPILARI ARASINDAKİ İLİŞKİ BAĞLAMINDA AYVALIK HAMİDİYE CAMİSİ / 2 Doç. Dr. MEHMET KEREM ÖZEL Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi KENTSEL MORFOLOJİNİN EŞZAMANLI ÇÖZÜMLENMESİ
Coğrafya: Topografya, Deniz ve Dereler Ayvalık’ın kentsel strüktürünün oluşmasını sağlayan en önemli iki coğrafi öge topografya ve denizdir. Topografyanın getirisi olan tepeler ve düzlüklerle denizin tanımladığı kıyı çizgisi kentsel morfolojinin oluşmasında belirleyici rol üstlenir. Tepeler, düzlükler ve kıyı çizgisi güzergâhların ve bölgelerin oluşmasında etkili oldukları gibi, bunlara bağlı olarak kentteki kesişim noktalarının ve nirengilerin konumları da kendiliğinden belirginleşir. Üç tepe, kenti kara tarafında kuzey, doğu ve güney yönlerinde çevreler. Tepeler noktasal elemanlar olmalarına rağmen, yan yana bulundukları diğer tepelerle birlikte bir sıra oluşturarak, süreklilik sağlayan bir sınır meydana getirir. Yine de, bunlar arasında Sakarya Tepesi dikliği ve yüksekliği nedeniyle kente hâkim olanıdır. İki dere, üç tepenin arasında oluşan vadi çizgilerini takip ederek denize ulaşır. Derelerin arasında kalan alan, özellikle batı yönündeki deniz tarafına doğru ilerledikçe düzleşir. Kenti üç bir taraftan saran tepelerin ortasında, iki derenin arasında denize komşu bir düzlük oluşur. Bu düzlük alan bataklık niteliği gösterdiği için Ayvalık’ın kentsel tarihinde uzun süre yapılaşmadan kalır. Kıyı çizgisi Ayvalık kent strüktürünün en belirgin elemanlarından bir diğeridir. Kuzey-güney doğrultusunda kesintisiz ve çizgisel uzanan yapısıyla kesin bir sınır oluşturduğu gibi bu çizgi aynı zamanda kente güçlü bir görsel karakter de kazandırır.
çizgisine paralel konumdaki Sefa Caddesi’dir. Sefa Caddesi kuzey yönünde kentin İstanbul ile bağlantısını kurarken güney yönünde kentin sayfiye bölgeleriyle ilişkisini sağlar. Ayvalık’ın Yükselme ve Zenginlik döneminde caddenin kuzey ve güney uçları iki önemli yapıyla, kuzeyde Akademi güneyde Papazın (İkonomos) Çiftliği ile tutularak bu güzergâh daha tanımlı hale gelmiştir.
Altınova Caddesi Kıyı çizgisine paralel ikinci eksen, aynı zamanda doğudaki tepenin etek izini takip eden Altınova Caddesi’dir. Bu cadde kentin İzmir ile bağlantısında önemli bir ulaşım eksenidir.
Dereboyu Caddesi Kıyıya dik birinci eksen, Sakarya Tepesi ile doğudaki tepe arasındaki vadi çizgisini takip eden ve bu çizgi boyunca akan dereye paralel devam eden Dereboyu Caddesi’dir. İç bölgelerdeki küçük köy yerleşimleriyle bağlantıyı sağlayarak kenti karadan besleyen vadi yolları arasından en belirgin olanıdır. 1850 yılında kıyı çizgisi ilerletildikten sonra, bu cadde de doldurulan kısımda devam ettirilerek denize kadar ulaştırılmıştır.
Altınova Caddesi 18. Sokak Benzer özelliklere sahip, kıyıya dik ikinci önemli eksen doğu ve güney tepeleri arasındaki vadi çizgisi boyunca ilerleyen ve
Kıyı çizgisi, daha önce belirtildiği üzere, 1850 yılında deniz doldurularak batı yönünde ilerletilir. Çizgi, eski halinde yenisine nazaran daha düz bir hattı takip etmektedir. İlerletildikten sonraki halinde ise, eskiden kentin güney sınırını oluşturan derenin bulunduğu ve sonradan üstü kapatılarak kentin doğu-batı doğrultusundaki önemli güzergâhı haline gelen Dereboyu Caddesi’nin devamında denize doğru burun yapacak şekilde uzatılmıştır. Bu durum kıyı çizgisinin kesintisizce devam eden düz hattının karakterini bozmuş ve kıyıyı birbirinden kopuk, biri daha önce, diğeri daha geride iki kısma ayırmıştır.
Güzergâhlar Ayvalık örneğinde; kıyı şeridi ve kenti çevreleyen üç tepe ile ortalarındaki düzlük alanın kesiştikleri etek izleri kentin omurgasını oluşturan güzergâhları belirler. Bunlar; Sefa Caddesi, Altınova Caddesi, Dereboyu Caddesi ve Altınova Caddesi 18. Sokak olmak üzere dört tanedir. Ayvalık’ın yapı kurucu güzergâhları kıyı şeridine bağlı olarak tanımlanabilmektedir. Bu anlamda Sefa ve Altınova Caddeleri kıyıya paralel, Dereboyu ve 18. Sokak ise kıyıya dik konumlu güzergâhlardır.
Sefa Caddesi Kentin en önemli ekseni kuzey-güney doğrultusunda ve kıyı
38
Fotoğraf: Sefer Bayraktar
yine bu çizgi boyunca akan dereye paralel Altınova Caddesi 18. Sokak’tır. Bu güzergâh da Dereboyu Caddesi gibi, mevcut derehattını takip eder.
Anıtlar (Tapınma yapıları: Kiliseler) 1750-1923 tarihleri arasında Ayvalık’ta inşa edilmiş kilise sayısı 14’dür. Bunlar, inşa tarihleri bilinenlerin sırasına göre: Profiti İlias (1835), Agios Athanasios (1840-50), Taksiyarhis (1844), Agios Triada (1846), Kato Panagia (1850), Agios Yannis (1869-70), Agios Yorgos (1880-81), Feneromeni (1890), Agios Dimitrios, Agios Nikolas, Agios Vasilios, Metropol (Mesi Panagia), Agios Haralampos ve Portaitissa’dir. 1840 yılındaki depremden dolayı konutların büyük bir kısmının yanı sıra kiliselerin de birçoğu tekrar inşa edilir. Dolayısıyla kentin en eski yerleşim bölgelerinin nüvelerini oluşturan Taksiyarhis, Agios Dimitrios, Agios Yannis ve Metropol kiliselerinin inşa tarihleri kesin olarak bilinmemektedir. Ayvalık’ın en eski kilisesi olduğu bilinen Taksiyarhis örneğinde ise yapı üzerinde deprem sonrasına ait bir inşa tarihi vardır. Ayvalık’ta kilise ve yakın çevre dokusu incelendiğinde, sokak ve yapı adalarıyla oluşan örüntülerin kiliseyi odak alarak şekillendiği görülür. Kiliseler şekilleri ve büyüklükleri ile yaygın doku örüntüsünden farklılaşarak figür olarak ön plana çıkar ve yapı adalarının şekillenmesi açısından en az topografya kadar etkili olur. Kiliseler odak binalar olarak sadece dokuda figür etkisiyle ve kütlesel olarak değil, içlerindeki yaşantıya (işleve) bağlı olarak da farklılaşırlar ve merkez görevi görerek çevrelerinde yerleşim dokularının oluşmasını sağlar. Kiliseler, etraflarında kurulan eğitim tesisleriyle birlikte gerek sosyokültürel gerekse de kentsel anlamda ‘merkezsellik’lerini vurgularlar. 1889 Osmanlı Yıllığı’na göre Ayvalık’ta bulunan 11 mahalleden bazılarının adlarının Taksiyarih, Aya Yani, Aya Nikola, Aya Yorgi, Aya Dimitri, Aya Vasil, Aşağı Penaye
ve Orta Penaye olması kiliselerin bulundukları mahallelerin önemli sosyal ve toplumsal odakları oldukları; giderek de bulundukları mahallenin ve kentin simge anıtları haline geldiklerini gösterir. Kent strüktürünün omurgasını oluşturan güzergâhlar ile kiliselerin konumları arasındaki ilişki ele alındığında; 14 kiliseden 7’sinin ana güzergâhlar üzerinde konumlandığı görülür. Bunlardan Agios Yorgos, Agios Yannis ve Metropol kiliseleri kent içindeki konumlarıyla öne çıkan kiliselerdir. Kıyıya dik ve paralel ana iki güzergâhın kesiştiği mafsaldaki konumları, çarşıya olan yakınlıkları ve yapısal olarak da kubbeli mimarileriyle yerleşmenin en önemli ve merkezi tapınma yapısı olduklarını vurgularlar. Profiti İlias Kilisesi, kentteki kiliseler arasında ayrı bir anlama sahiptir. Diğerleri gibi ne kent dokusunun içindedir ne de yakın çevresinde herhangi bir yapılaşma mevcuttur. Kilise bütün Ayvalık’a ve koya hâkim bir konumda, Sakarya Tepesi’nin üzerinde tek başına durur. Kilise, sokak örüntüsü açısından kendi inşa tarihinden çok önce tepenin eteklerinde oluşmuş sokakların ışınsal biçiminin odağıymış gibi görünse de, konum açısından kent strüktürüyle ilişki kurmaya ihtiyacı yoktur; kendi başına, baskın bir nirengi notası olarak kente ve açık denize hâkim tepenin üzerinde bulunur. Ayvalık’ın Rum döneminde kiliselerin gerek etraflarında konut dokusu oluşturmaları gerekse ana güzergâhlar üzerinde konumlanmaları nedeniyle kentsel strüktürün oluşumunda önemli rol oynadıkları söylenebilir.
Bölgeler Ayvalık Tepe, Kıyı ve Orta olmak üzere üç bölgeye ayrılabilir.
Tepe Bölgesi: Sakarya Tepesi’nin etekleri Sakarya Tepesi’nin eteklerindeki yerleşim, tepenin odak noktası olduğu ışınsal bir dokuya sahiptir. Eğim çizgilerine paralel uzun sokaklar ve bunları bağlayan dik eğimli kısa sokaklardan oluşur. Tepenin eteklerinin merkeze yakın kısmı ise organik dokudadır. Tepe Bölgesi işlevsel olarak iki alt bölgeye ayrılır; ışınsal dokunun hâkim olduğu tepenin yamaçları kentin ilk kurulduğu zamanlardan itibaren konut bölgesi olarak kullanılmıştır. Organik dokunun hâkim olduğu ve eğimin yumuşadığı alt bölge ise çarşıyı oluşturur ve kentin en eski dini binalarını barındırır. Tepenin yamacındaki Taksiyarhis ve Agios Dimitrios kiliseleriyle eğimin yumuşadığı çarşı tarafında Metropol ve Agios Yannis kiliseleri yerleşimin en eski kiliseleridir. Etraflarında gelişen mahalleler Ayvalık’ın nüvesini oluşturur. Tepenin yamaçlarının üst kotlarında konumlanan kuzeydeki Portaitissa Kilisesi’yle doğudaki Agios Vasilios Kilisesi üçüncül derecede küçük tapınma yapılarıdır. Profiti İlias Kilisesi, Sakarya Tepesi’nin en yüksek noktasındaki konumuyla Ayvalık’ın geneline hâkimdir. Kıyı Bölgesi: Kuzey-güney doğrultusunda Sefa Caddesi ile kıyı çizgisi arasında kalan alan Kıyı bölgesi 1850 yılında doldurulmadan önce, kentin organik dokudaki mevcut sokaklarının devam ettiği bir dokuya sahiptir. 1850 yılında doldurulduktan sonra, sıfırdan planlanan bütün yerleşimlerde olduğu gibi ızgara planlı bir düzenlemeye gidilmiştir. Yapı adalarının kıyıya bakan cepheleri dar, derinlikleri
39
uzundur. Kentin ticaretinde deniz ulaşımının önemi, Kıyı bölgesinin ağırlıklı olarak sanayi ve ticaret yapılarına ayrılmasına neden olur. Bu nedenle Kıyı bölgesinde hiçbir tapınma yapısı yoktur.
Orta Bölge: İçte kalan alan Kentin en geniş yapı adalarının bulunduğu bölgesidir. Konut yerleşimi ağırlıklıdır, Ayrıca çarşının bir bölümü ve Pazaryeri bu bölgededir. Bölgenin büyük bir bölümü bataklık olduğundan 19. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren gelişmeye başlar. Aynı yüzyılın son çeyreğinde ise bu bölgedeki yerleşim yoğunluk olarak en üst noktaya ulaşır. Orta Bölgede yedi kilise vardır. Üçü 1821 öncesinde, dördü 1821 sonrasında inşa edilmiştir. Bölgenin en eski kiliseleri Agios Yorgos (Çınarlı Cami), Kato Panaya ve Agios Nikolas etraflarında oluşan mahallelerle bölgenin odak noktalarıdır. Kentin ikincil güzergâhlarının (kıyıya paralel ikinci güzergâhı Altınova Caddesi ile kıyıya dik ikinci güzergâhı 18. Sokak’ın) kesişme noktasında bulunan Agios Triada Kilisesi ikincil derece bir tapınma yapısıdır. Agios Athanasios Kilisesi ise Altınova Caddesi üzerinde, İzmir yönünde, bölgenin güneydoğu ucunda üçüncül derecede küçük bir tapınma yapısıdır. Bölgenin güneybatı ucunda yer alan Eski Hastane’nin bünyesindeki Agios Haralampos ve ayazma olarak kullanılan Feneromeni de bu bölgede bulunur. Ayvalık’ın üç bölgesi, her biri kendi içinde kolaylıkla tanımlanabildiği gibi, diğerlerinden farklılaşan ve çok uzaklardan itibaren görülerek ayırt edilebilen dışsal referanslara sahiptir. Tepe Bölgesi Sakarya Tepesi’ndeki kilise ve yel değirmenleriyle, Kıyı Bölgesi fabrika bacalarıyla, Orta Bölge kiliselerin çan kuleleri ve kütleleri sayesinde diğerlerinden farklılaşan karakteristik referanslarını oluştururlar.
Kent kesiti / Deniz silueti Bir kıyı kenti olan Ayvalık için ‘siluet’ olarak tanımlanması gereken görünüm, kente denizden yaklaşımda algılanandır. Kuzeydoğudaki Sakarya Tepesi yerleşimin en baskın yüksekliği olarak her dönemde siluetin en belirleyici ögesi olmuştur. Ayvalık tarihi boyunca tepenin üzerine yerleştirilen yapı, işlevinden bağımsız olarak, hem kent içinden hem de deniz yaklaşımından algıda nirengi olma işlevini üstlenir. Profiti İlias Kilisesi, Sakarya Tepesi’nin en üst noktasında noktasal etki yaratır. Tepenin sırtlarında konumlanan yel değirmenlerinin ise çizgisel etkisi kuvvetlidir. Kentin yatayda gelişen yapısal strüktürünü düşey kurguya yansıtarak siluette etkili hale gelen iki mimari eleman daha vardır. Bunlar aynı zamanda Ayvalık’ın sosyo-kültürel ve ekonomik yapısının simgeleridir. Biri dinsel kimliğin göstergesi olarak çan kuleleri, diğeri endüstriyel kimliğinin simgesi olan fabrika bacalarıdır.
Çan kuleleri Ayvalık’taki kiliselerden sadece ikisinde çan kulesi bulunur. Agios Yannis Kilisesinin çan kulesi günümüze kadar ayakta kalmıştır, ancak Taksiyarhis kilisesinin avlu kapısı üzerinde yükselen çan kulesi günümüzde mevcut değildir. Kiliseler kent siluetinde kütlesel olarak değil çan kuleleriyle etkilidirler. Bu olgunun birkaç nedeni vardır. Birinci neden kiliselerin, apsis eksenleri kıyı çizgisine dik olduğundan, kütlelerinin dar kenarlarıyla siluete giriyor olmalarıdır. Bu yüzden siluetteki etkileri zayıftır. Bir diğer neden, Agios Yorgos, Kato Panaya ve Agios Yannis kiliseleri gibi anıtsal
40
ölçekte ve kubbeli inşa edilmiş olanlarının, topografyanın düz olduğu yerlerde konumlanmalarıdır. Dolayısıyla, Agios Yannis ve Agios Yorgos anıtsal anlamda kubbeli ve yüksek inşa edilmiş olmalarına rağmen siluette geride kaldıklarından yeterince belirgin hale gelememektedirler. Taksiyarhis Kilisesi eğimli arazide inşa edilmiş olmasına rağmen kubbesiz, basit ve kırma çatılı tasarımlarıyla yoğun kent dokusunun içinde kaybolur. Taksiyarhis, eğim üzerinde yer aldığı için yükselmeye ve daha fazla anıtsallaşmaya ihtiyaç duymamıştır. Ancak anıtsal bir yapının aksine, Taksiyarhis Kilisesi mütevazı kütlesiyle gerek doku içinde gerekse siluette saklı gibidir. Belki de bu nedenle, günümüze kalmamış olan çan kulesi, kilise yapısının iki katı yüksekliğinde tasarlanarak siluetteki yerinin belirginleştirilmesi sağlanmaya çalışılmıştır. Kentteki diğer kiliseler, ister düz arazide ister eğimli bölgede olsun, hem mütevazi yapılardır hem de çan kuleleri yoktur. Dolayısıyla Ayvalık’ın tapınma yapıları siluette kütleleriyle belirginleşemezler. Sadece, çan kulesine sahip iki kilise kendilerini siluette görünür kılar.
Fabrika bacaları Ayvalık’ın denizden siluetinde kilise kütlelerinden ve çan kulelerinden daha baskın olan öge ise fabrika bacalarıdır. Daha önce de belirtildiği gibi 19. yüzyılda Ayvalık zeytinyağı sanayisi konusunda o kadar ilerlemiştir ki, fabrika yapıları geniş yüzeyleri, yüksek gabarileri ve bacalarıyla kentin siluetini değiştirmiş ve yerleşimin endüstriyel karakterinin simgesi haline gelmişlerdir. 19. yüzyılda Ayvalık limanına denizden gemiyle yaklaşan bir ziyaretçi, heybetli fabrikalar ve yüksek bacalardan oluşan siluetle karşılaşacaktır. 19. yüzyıl sonunda Ayvalık’ta bulunan 90 fabrikadan 14’ünde baca vardır. 14 fabrika bacasına karşılık 2 çan kulesi sayıca çok daha az olduğu için, bunların siluet etkisinde bacaların kalabalığından ayırt edilmeleri güçleşir. Özellikle denizden yaklaşımdaki siluet etkisi söz konusu olduğunda; çan kuleleri Sefa Caddesi’nin doğu tarafındaki Orta Bölge’de bulunduklarından, kıyıdan uzakta ve geride kalan tapınma yapılarına karşılık, caddenin batı tarafındaki Kıyı Bölgesi’nde yoğunlaşan fabrikaların bacaları hem ön görünümde hem de sayıca fazla olduklarından, kalabalık bir etkiyle siluette öne çıkarlar. Yüksek bacalar Ayvalık’ın genel dokusunun yataylığını kırarlar. Bacalar kent içinde ve kent dışında kuvvetli algılar olarak nirengi noktaları durumunda oldukları gibi, sayıca çok ve birbirleriyle ilişkili olmalarından dolayı, siluette ‘yer tayin edici nirengi noktası’ olma niteliklerinin yanı sıra bütünsel etkileriyle de farklılaşarak belirginleşirler. Ayvalık siluetinde baskın tek bir ögenin (herhangi bir kilise kütlesinin veya çan kulesinin) sağladığı ‘nirengi oluşturma ve hedefi belli etme’ durumundan çok, ön görünümde kentin kuzey ve güney taraflarında yoğunlaşmış kalabalık baca topluluğunun ‘yığın oluşturan vurgusundan’ bahsetmek daha doğrudur. Buradan hareketle Hıristiyan tapınma yapılarının Ayvalık siluetindeki etkilerinin, kentin yatay kurgusunda ve kentin içinde dolaşım sırasında yaşantılanan algıda olduğu kadar belirleyici ve güçlü olmadığını, buna karşılık fabrika bacalarının kalabalıklarıyla önce çıkarak daha belirgin hale geldiklerini söyleyebiliriz.
Makalenin kapsamlı kaynakçasını 3. Bölümle birlikte paylaşacağız. (Devam edecek)
ZEYTİNİ ÇİZENLER/13 Dünyanın pek çok köşesindeki koleksiyonerlerin yakından izlediği ‘gezgin/ressam’ Jacques Le Guernec 1934 doğumlu... Türkiye’ye ilk kez 1993 yılında gelmiş. 1997’den bu yana yılın önemli bir bölümünü eşiyle birlikte Ayvalık’ta geçiriyor. Kentimizde bulunduğu süre içinde kahveleri, kahvelerde oturan insanları, sokakları, evleri, denizi, zeytin ağaçlarını, hasattaki kadınları çiziyor.
JACQUES LE GUERNEC’İN SULU BOYALARI ZEYTİN TOPLAMA MEVSİMİNİ BÜTÜN CANLILIĞIYLA YANSITIYOR
AYVALIK YARATICILIĞIMI KAMÇILIYOR Kendisine derin bir özgürlük hissi verdiği için daha çok ‘bir ayağı denizde olan’ kentleri sevdiğini söyleyen Guernec’in Ayvalık’a ilişkin görüşleri çok net: “Ayvalık gerçekten çok özel ve muhteşem bir doğaya sahip. Denizi, yeşili, sokakları, evleri, tarihi dokusu ve insanlarıyla bana inanılmaz malzeme veriyor, yaratıcılığımı kamçılıyor.”
41
SULU BOYANIN GÜÇLÜ BİR YAPISI VAR
42
“Sulu boya tekniği çok zor bir tekniktir. Çünkü yağlı boya gibi üst üste boyama yapamazsınız. Suluboyada tek sürüş hakkınız vardır. Ama sulu boya tüm zorluğuna karşın insana hızlı çalışma imkânı verir. Bu da benim gibi fotoğraftan değil de gördüğünü çizen ressamlar için büyük bir avantaj. Şunu da eklemeliyim ki, sulu boyanın güçlü bir yapısı var. Yağlı boya gibi zamanla gevşeyip, kararmaz. Sulu boya kalıcıdır.”
Ulusal Değer ZEYTİNYAĞI
Küresel Hedef BÜTÜN DÜNYA
Ali Çetinkaya Dr. Fazıl Doğan Meydanı Ayvalık Tuzlaları Tanju Yereli ve Ayazma
8 MART Ingrid Aysu
DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ “DÜNYADA HER ŞEY KADININ ESERİDİR” Ayvalık Belediyesi Kadın Danışma Evi Türkel Minibaş ● Hatice Akıncı ÖZEL
Sevinç Subaşı Aysun Kara ● DE Meliha Alatur ZEYTİN AYVALIK’TA ÇEKİRDEKLERİ İLK ●ASKERİ PARİS’TE KURŞUN ATILDIĞINDA ALKIŞLANDI 13. ULUSLARARASI AYVALIK SAYI ZEYTİN HASAT GÜNLERİ MUSTAFA KEMAL HAVZA’DAYDI
MAYIS 2018 YIL: 4 SAYI: 45 Ayvalık Belediyesi Adına İmtiyaz Sahibi GÖKAY BACAN Yayın Yönetmeni BÜLENT ŞENTAY Yayın Koordinatörü GÜLBENİZ ŞENTAY Sorumlu Yazı İşleri Müdürü HALİL ERGÜL Grafik Tasarım KEMAL OKUR Katkıda Bulunanlar Doç. Dr. AYHAN GÖKDENİZ Doç. Dr. MEHMET KEREM ÖZEL ZEYNEP KAZANCIGİL HÜSEYİN GÜVEN TAYLAN KÖKEN SERKAN KİBAR Yayın Türü Yerel, Aylık, Süreli Adres: Fevzipaşa-Vehbibey Mah. Sahil Boyu Cad. 1. Sokak No: 1 Ayvalık Tel: 0(266) 312 10 21 aydabirayvalik@gmail.com Ultra Grafik Matbaa Yüzyıl Mah. Mas/Sit Matbaacılar Sitesi 5. Cad. No. 69 Bağcılar/İstanbul Tel: 0212 629 26 31 info@ultramatbaa.com Sertifika No: 29195
Zeytin ağacı: Hayatın pınarı, barışın sembolü...
Jacques Le Guernec 2015 yılının Temmuz ayında Ayvalık’ta bir sergiyle gündeme geldi. Açılışına Belediye Başkanı Rahmi Gençer’in de katıldığı, ‘Zeytin Ağacı: Hayatın Pınarı, Barışın Sembolü’ başlıklı sergide, sanatçının Ayvalık’ta zeytin toplama mevsiminde yaptığı ve örneklerini bu sayfalarda sunduğumuz sulu boya resimler yer aldı.
Bu dergide yer alan yazılar, yazarların kişisel görüşleridir, Ayda Bir Ayvalık sorumluluk üstlenmez. Yazı, fotoğraf ve konular izin alınarak kullanılabilir.
43
A
MÜBADELENİN HEMEN SONRASINDA VE CUMHURİYET’İN İLK YILLARINDA DÜNYAYA GELDİLER...
lbümümüzün bu sayfasında tam 83 yıl geriye gidiyoruz... 1935 ders yılı... Gazi İlkokulu öğrencileri Hayrettin Paşa Camisi’nin önünde...
O dönemde okulla camiyi ayıran bir bahçe duvarı olmadığı için öğrenciler öğretmenleriyle birlikte ibadethanenin önünde bu fotoğrafı çektirmişler. Çok temiz, çok şey anlatan, pırıl pırıl bir görsel... Sağda gördüğümüz gözlüklü beyefendi Gazi İlkokulu sorumlu öğretmeni Cemil Aytekin... Kendisi daha sonra Cumhuriyet İlkokulu’nda da müdür olarak görev yaptı. Fotoğrafın tam
ortasında görülen hanımefendi ise sınıf öğretmeni Meliha Alankaya... Fotoğrafa bakarken insan şu cümleyi kurmaktan kendini alamıyor: “Öğrencilerin tümü mübadeleden hemen sonra ve dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında dünyaya gelmiş olduğuna göre, aralarında hâlâ yaşıyor olanlar varsa, anlatacakları ne çok şey vardır, kim bilir!” (BŞ) (Bu fotoğrafı bizlerle paylaşan Sayın Fehmiye Coşkun’a teşekkür ederiz.)