Ayvalık Dünyada Parlayacak UNESCO Çalıştayı Kültür Varlıklarımız Yeni Mahalle Sakal-ı Şerif Ali Mestanoğlu Makbule Ünlüer Macit Kurt Sezai Sayıcı Yrd. Doç. Dr. Faruk Doğan
AYVALIK UNESCO DÜNYA MİRASI LİSTESİ YOLUNDA (ÖZEL SAYI)
Ayvalık, Balıkesir’in dünyaya açılan kapılarından biridir
10 BİN METREKÜPLÜK SU DEPOSU VE MERKEZ KANALİZASYON TERFİ HATTININ TEMELİ ATILDI
Y
2016 yılının Ayvalık’ımız, ülkemiz ve tüm insanlık için
SEVGİ, UMUT, DOSTLUK ve BARIŞ getirmesi dileğiyle yeni yılınızı kutlar, tüm halkımıza en içten sevgi ve saygılarımı sunarım. Rahmi Gençer
Ayvalık Belediye Başkanı 2
apımlarını BASKİ’nin üstlendiği 10 bin metreküplük su deposu ve merkez kanalizasyon terfi hattı temel atma töreni yapıldı. Deponun yedi ayda, terfi hattının ise yüz seksen günde tamamlanması planlanıyor.
yaşanabilecek sıkıntıların önlemleri şimdiden alınıyor. Öte yandan içme suyunun arıtılarak verilmesi büyük önem taşıyor. Köylerimizde arsenikli su kullanımının önlenmesi ve kentimizin tamamında aynı suyun kullanılması çok önemli.”
Törene Kaymakam Namık Kemal Nazlı ve Belediye Başkanı Rahmi Gençer de katıldı. Törende konuşan Gençer, projeyi Ayvalık’ın su ve kanalizasyon konusunda uzun yıllardır yaşadığı sıkıntıların çözülmesi yolunda iki büyük adım olarak nitelendirdi. Ayvalık’ın UNESCO yolculuğuna da değinen Gençer şunları söyledi:
Büyükşehir Belediye Başkanı Edip Uğur ise Körfez’de bulunan ilçelerin altyapı sorunlarının çözümü için çeşitli yatırımlar yaptıklarını belirtti ve sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yaklaşık bir yıldır Sayın Edip Uğur ve BASKİ Genel Müdürü Sayın Mustafa Bayram ile Ayvalık’ın sorunlarına ilişkin görüşmeler yapıyoruz. Bizim de kendilerine önerilerimiz oldu. Ortak çalışmanın sonucunda ortaya çıkan bu verimlilik Ayvalık’a yarar sağlayacak. Ayvalık hep söylediğimiz gibi Balıkesir’in dünyaya açılan kapılarından biri; dünyanın tanıması gereken özelliklere, niteliklere sahip güzel bir kent. Altyapı sorununu çözümleyemezsek bu kente yapacağımız her şey ne yazık ki, eksik kalır. Dolayısıyla yeni yatırımlar çok önemli. Bu arada, Ayvalık Belediyesi olarak UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girebilmek için çalışıyoruz. Temeli atılan projelerin de üç-dört yıl içinde tamamlanacağını tahmin ediyorum. Böylece Ayvalık’ın altyapı sorunu bitecek. Şehir merkezinde, Sarımsaklı’da, Altınova’da
“Balıkesir’in Büyükşehir olmasıyla birlikte BASKİ Genel Müdürlüğü kuruldu. Hizmet kalitesi açısından Balıkesir genelinde yedi Taşra Şube Müdürlüğü’ne bağlı yirmi İlçe Şefliği oluşturuldu. BASKİ Genel Müdürlüğü’müzce yirmi ilçede toplam 1114 mahallede; kış aylarında 1 milyon 200 bin, yaz aylarında ise yaklaşık 3 milyon 500 bin kişiye, 1700 personelle hizmet veriyoruz. Balıkesir’imize sağlıklı içme suyu temini için Altıeylül, Savaştepe ve Bigadiç’teki 7 kırsal mahallemizde arsenik arıtma tesislerini hizmete aldık. Ayvalık Çakmak Mahallesi tesisinin montaj işleri de devam ediyor. Yine 25 kırsal mahallemizde arsenik arıtma sistemli çeşme yapımı sonuçlandı. Bu iş kapsamında Ayvalık’ta Beşiktepe, Karahayıt, Murateli ve Mutlu mahallelerinde de arıtmalı çeşmeler yapacağız. Cunda Adası’nda düşündüğümüz bir arıtma tesisi var. İmarla ilgili problemleri çözdükten sonra yapacağız.”
“Hayatta imkanı olmayan, yaşlı/yalnız/çaresiz insanlara dokunmaktan daha önemli bir şey yoktur”
“EVDE BAKIM VE EV TEMİZLİĞİ” HİZMETİNDEN YÜZLERCE KİŞİ YARARLANIYOR
A
yvalık Belediyesi, “Evde Bakım ve Ev Temizliği” ekibini ve alanını genişleterek ihtiyaç sahiplerinin yanında olmaya devam ediyor. 15 ayda 194’ü Ayvalık dışında olmak üzere 393 kişiye ücretsiz ambulans hizmeti veren 10 kişilik ekip ayda 400 kişiye sağlık, 200 kişiye de kişisel bakım hizmeti sunuyor. Belediye Başkanı Rahmi Gençer, geçtiğimiz günlerde “Evde Bakım” ve “Ev Temizliği” ekipleriyle tarihi Kırlangıç Fabrikası’ndaki ofislerinde bir araya geldi ve gösterdikleri başarılı performans nedeniyle kutladı. Başkan Gençer buluşma sırasında sayıları 10’u bulan ekip üyelerine, “Halkın sorunlarına
yakından dokunarak kutsal bir iş yapıyorsunuz. Çünkü hayatta imkanı olmayan, yaşlı/yalnız/ çaresiz insanlara dokunmaktan daha önemli bir şey yoktur,” dedi. Ayvalık Belediyesi Sosyal Yardım İşleri Müdürlüğü bünyesindeki “Evde Bakım ve Ev Temizliği” çalışanları, sadece Ayvalık Merkez’de değil, haftanın belirli günlerinde köyden mahalleye dönüştürülen kırsal yerleşim birimlerinde de görev yapıyor. Buralarda yaşayan ihtiyaç sahibi vatandaşların sağlık taramaları gerçekleştiriliyor, kendilerine çok yönlü bakım ve temizlik hizmeti veriliyor.
Rölevesini Ayvalık Belediyesi çizecek, restorasyonu valilik gözetiminde müftülük yapacak
ALTINOVA KADI CAMİSİ RESTORE EDİLİYOR
İ
nceleme ve ziyaretlerde bulunmak üzere Ayvalık’a gelen Vali Mustafa Yaman Kaymakam Namık Kemal Nazlı ve Belediye Başkanı Rahmi Gençer’le birlikte Altınova Mahallesi’ne giderek, Küçük Cami adıyla da bilinen Kadı Camisi’nde ve sahil bölgesindeki mendireklerde incelemelerde bulundu.
Mustafa Yaman, Küçük Cami’nin restorasyonunun yapılacağını söyledi. Rahmi Gençer de caminin rölevesinin Ayvalık Belediyesi tarafından çizileceğini belirtti. Gençer, restorasyonunu da valilik gözetiminde müftülüğün gerçekleştireceğini söyledi.
Kültür Merkezi 4000 m2 alan üzerine inşa edilecek. Toplam 1000 m2 kapalı alana sahip olacak. Ayrıca 600 kişilik bir düğün salonunu barındıracak
3
Ayda 100 liralık artış sağlandı
92 BELEDİYE ÇALIŞANINI KAPSAYAN TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ İMZALANDI
A
yvalık Belediyesi ile Tüm Bel-Sen arasında, 92 memurun maaşlarına 100 liralık ek artış getiren iki yıllık toplu iş sözleşmesi imzalandı. Belediye Başkanı Rahmi Gençer ile Tüm Bel-Sen Balıkesir Şube Başkanı Bülent Erkol'un imzaladığı sözleşme 31 Aralık 2017 tarihine kadar geçerli olacak. Rahmi Gençer, Belediye Başkanlığı'nda düzenlenen imza töreni sırasında yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Gönlümüzden geçen, belediye çalışanlarına daha yüksek zam yapmaktır. Ancak belediyenin imkanlarını da göz önünde bulundurmak zorundayız. Zor günlerden geçtik. Artık toparlandık ve oldukça iyi durumdayız. Belediyemizin varlığını Altınova ve Küçükköy’de yoğun bir şekilde yaptığımız hizmetlerle ortaya koymuş bulunuyoruz. Geçtiğimiz zaman dilimi içinde hizmet ağırlıklı çalıştık. Bunu yaparken sıkıntılar da yaşadık. Ama dediğim gibi, artık düzlüğe çıkıyoruz. Çünkü borcunu ödemeyenler için tebligatlar çıkardık. Böylece belediye alacaklarının tahsilatı hız kazandı. Çalışanlarımız için imzaladığımız sözleşmenin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.” Tüm Bel-Sen Balıkesir Şube Başkanı Bülent Erkol da, Ayvalık Belediyesi’nin toplu sözleşme konusundaki yaklaşımını her gittiği yerde örnek gösterdiğini belirterek başladığı konuşmasını şöyle sürdürdü: “Ayvalık Belediyesi’nde görev yapan sendikamız üyesi memurlar aslında çok şanslı. Çünkü geçen yıl ilk toplu Sosyal Denge Sözleşmesi’ni Ayvalık Belediyesi’yle imzalamıştık. Ardından diğer belediyelerle bu sözleşmelerin devamı gelmişti. Ayvalık Belediyesi yöneticilerine, sendikamızın üyesi memurlarımızın alın terlerinin karşılığını verdiği için çok teşekkür ediyorum. Bu sözleşme, aynı zamanda Belediye Başkanı’mız Rahmi Gençer’in memur arkadaşlarımıza yeni yıl hediyesi oldu.” İmza töreninin ardından en kıdemli bayan memur tarafından pasta kesildi.
Ayvalık ve Roth yöneticileri resepsiyonda buluştu
RAHMİ GENÇER KARDEŞ KENT KONUSUNDA ALMANYA’DA TEMASLARDA BULUNDU
B
elediye Başkanı Rahmi Gençer, kardeş kent konusunda görüşmeler yapmak amacıyla, Türkiye’nin Nürnberg Başkonsolosu Yavuz Kül ve Bavyera eyaletinin Roth şehri Belediye Başkanı Ralph Edelhauser’in davetlisi olarak Almanya’ya gitti. Gençer, Almanya’da içtenlikle karşılandıklarını ve iki taraf heyetleri arasındaki görüşmelerin çok olumlu geçtiğini belirterek, Ayvalık ve Roth belediye meclislerinde her iki kentin kardeş olması konusunun yeni yılda görüşülerek değerlendirileceğini söyledi. Rahmi Gençer, ayrıca Nürnberg Başkonsolosu Yavuz Kül, eski Bavyera Başbakan’ı Dr. Günther Beckstein ve Bavyera Türk-Alman Tabipler Derneği Başkanı Dr. İsmail Baloğlu’yla birlikte iki kentin yöneticileri için verilen resepsiyona katıldı.
Çalışanlar e-Devlet konusunda artık daha donanımlı
HİZMET İÇİ EĞİTİM SEMİNERİ VERİMLİ GEÇTİ
A
yvalık Belediyesi ve Ege Belediyeler Birliği işbirliğiyle, “Elektronik Belge Yönetim Sistemi” konulu hizmet içi eğitim semineri İsmet İnönü Kültür Merkezi’nde yapıldı.
Belediye Başkan Yardımcısı Uğur Dündar’ın da hazır bulunduğu seminerde, Bilgisayar Yüksek Mühendisi Yılmaz Akgün 26 kamu personelini Resmi Gazete’de yayınlanan, “Resmi Yazışmalarda Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik” kapsamında bilgilendirdi. Seminerde ağırlıklı olarak resmi kurum ve kuruluşlarda elektronik belge, yönetim sistemi, e-yazışma, kayıtlı e-posta, e-imza ve DTVT kodlamaları konuları üzerinde duruldu.
4
Başkanlar, nüfusla birlikte artış gösteren katı atık yoğunluğu nedeniyle yaşadıkları sıkıntıları anlattılar
K
RAHMİ GENÇER’İN DE KATILDIĞI KATI ATIK TOPLANTISI BURHANİYE’DE YAPILDI
örfez Bölgesi’nde yer alan beş ilçenin belediye başkanlarının isteği üzerine Balıkesir Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Dairesi, Burhaniye’de, Körfez bölgesindeki katı atık sorunu ve çözüm önerilerinin görüşüldüğü bir bilgilendirme toplantısı düzenlendi. Toplantıya Belediye Başkanı Rahmi Gençer de katıldı. Burhaniye Belediyesi’nin Meclis salonunda yapılan toplantıya Gençer’in yanı sıra Edremit Belediye Başkanı Kamil Saka, Burhaniye Belediye Başkanı Necdet Uysal, Havran Belediye Başkanı Emin Ersoy ve Gömeç Belediye Başkan Yardımcısı Eşref Uslu katıldı. Toplantıda Balıkesir Büyükşehir Belediyesi Çevre Koruma ve Kontrol Dairesi Başkanı Ayşin Şirvancı, uygulamasına başlanan ve yapılması öngörülen çalışmalar hakkında başkanlara sunum yaptı. Şirvancı, yeni depolama alanı oluşturulmasının uzun bir süreç gerektirdiğini belirtti ve acil çözüm olarak Körfez bölgesinde oluşan evsel katı atıkları, transfer istasyonu kurarak Balıkesir’deki BAÇEYOB düzenli depolama sahasına taşımayı planladıklarını söyledi.
Kimse haksız yere zan altında kalmayacak
BELEDİYE ZABITASINDA “KAMERALI ŞEFFAF DENETİM DÖNEMİ” BAŞLADI
A
yvalık Belediyesi, zabıta hizmetlerinde “yaka kameralı denetim sistemi” başlattı. “Şeffaf denetim” ilkesiyle uygulamaya konulan sistem kapsamında zabıta memurlarına ses ve görüntü kaydı yapan yaka kameraları dağıtıldı. Zabıta ekipleri gerçekleştirecekleri denetim ve operasyonları artık bu kameralarla kayıt altına alacaklar. Böylece denetimler ve uygulamalar sırasında görevli memurlarla vatandaşlar arasında yaşanan sorunlar, suçlamalar ve şikayetler kaydedilerek el altında tutulacak. Yeniliğin şeffaf ve adil denetim yapabilme açısından yararlı olduğunu
belirten Belediye Başkanı Rahmi Gençer, “Bu uygulamayla birlikte zabıta ekiplerimiz hakkında ileri sürülen ‘Kişiye göre davranılıyor’ iddiaları ortadan kalkacak. Çünkü hem vatandaşlarımızın taleplerini, hem de zabıta ekiplerimizin vatandaşlara karşı davranışlarını kayıt altına almış olacağız. Böylece, iddiaların gerçeği yansıtıp yansıtmadığını kolayca saptayacağız ve kimse haksız yere zan altında kalmayacak,” dedi.
Belediye başkanları da ilçelerinde nüfusla birlikte artış gösteren katı atık yoğunluğu nedeniyle yaşadıkları sıkıntıları dile getirdiler ve çözüme yönelik görüşlerini sıraladılar. Toplantıda ayrıca, Büyükşehir Belediyesi’ne devrolan ve Körfez Bölgesi’ni kapsayan katı atık bertaraf tesisi projesinin Burhaniye’de hayata geçirilmesinin kalıcı bir çözüm olacağı belirtildi.
Kullanım süreleri sona ermiş ürün kullananlara ceza kesildi
AYVALIK BELEDİYE ZABITASI PASTANE İMALATHANELERİNİ DENETLEDİ
B
elediye Zabıta Müdürlüğü ile Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü Halk Sağlığı ekipleri pastane üretim noktalarında kapsamlı bir denetleme yaptı.
Zabıta biriminin yeni uygulamaya konulan kameralı sistemiyle kayıt altına alınan denetimlerde ekipler, imalatta kullanılan ürünlerin son kullanma tarihlerinin dolup dolmadığını, hijyen kurallarına uyulup uyulmadığını, ilaçlama belgelerinin olup olmadığını ve işyeri açma ruhsatlarını kontrol etti. Denetimler sırasında kullanım süreleri sona ermiş ürün kullandıkları saptanan bazı pastanelere ceza kesildi ve bu tür malzemelere imha edilmek üzere el kondu. Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü, eksiklikleri bulunan pastanelere bunları gidermeleri için belli bir süre tanıdı.
5
Olağan Mali Genel Kurulu yapılan AYTUGEB’in yeni adı “Ayvalık Turizm Geliştirme Hizmet Birliği” oldu
BELEDİYE VE AYTUGEB TURİZMİ TÜM BİR YILA YAYMANIN YOLLARINI ARIYOR
A
YTUGEB (Ayvalık Turizm Geliştirme ve Altyapı Hizmet Birliği) 2015 Yılı Olağan Mali Genel Kurulu, Tüzüğünün 11. Madde’si gereği, Aralık ayı içinde Ayvalık Ticaret Odası toplantı salonunda yapıldı. AYTUGEB’in başkanlığını yürüten Belediye Başkanı Rahmi Gençer’in de katıldığı Genel Kurul’da Divan Başkanlığı’na Alp Sezek, Katip üyeliklerine ise İsmet Somay ve Nurhan Fidancıoğlu getirildi.
Rahmi Gençer’in de katıldığı açılış töreni renkli geçti
ROMAN VATANDAŞLAR DAYANIŞMA VE YARDIMLAŞMA DERNEĞİ KURDU
Genel Kurul’da AYTUGEB’in 2014 yılı kesin hesabının yanı sıra, 2015 yılı Birlik Encümeni Faaliyet Raporu ve Birliğin 2016 yılı tahmini bütçesi görüşülerek oylandı ve kabul edildi. Bu arada Ayvalık Turizm Altyapı Geliştirme Birliği adı, Balıkesir’in büyükşehir olması nedeniyle altyapı bölümü çıkarılarak Ayvalık Turizm Geliştirme Hizmet Birliği şeklinde değiştirildi. Birliğin kısaltılmış adı yine AYTUGEB olarak kaldı.
A
Belediye ve AYTUGEB Başkanı Rahmi Gençer Genel Kurul’da yaptığı konuşmada, Türkiye ile Avrupa Birliği arasında başlayan yeni dönemde AYTUGEB’in daha da önem kazandığını ve Birlik tarafından projeler hazırlandığını söyledi. Ayvalık’ın UNESCO yolculuğu konusundaki faaliyetlerini de anlatan Gençer şöyle dedi:
Açılışta konuşan Rahmi Gençer, şunları söyledi:
“AYTUGEB olarak yurtiçi fuarlara katılmama kararı aldık. Ama yurtdışında Berlin, Dusseldof ve Miami fuarlarında yer alarak Ayvalık’ı oralarda tanıtacağız. Yapılacak tanıtımlarla Ayvalık’a gelecek yabancı turist sayısı artacak. Halen Ayvalık’ın kış turizminde de hareketlilik olduğunu görüyoruz. Yeni küçük oteller art arda açılıyor. Ancak, Ayvalık’ta turizmi on iki aya çıkarmak için daha fazla gayret göstermeliyiz.” Genel Kurul’da bazı katılımcılar da görüşlerini dile getirerek, Ayvalık’ın her anlamda ileriye gitmesi ve turizmde hak ettiği yere gelebilmesi için Ayvalık Belediyesi’nin uyguladığı ve uygulayacağı projelerin takipçisi ve destekçisi olacaklarını belirttiler.
yvalık’ın Hamdibey Mahallesi’nde yaşayan Roman vatandaşlar sorunlarına çözüm getirebilmek amacıyla yeni bir dernek kurdu. “Ayvalık Bir Ömür Roman Kültürü Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği” adı verilen derneğin açılış törenine Belediye Başkanı Rahmi Gençer’in yanı sıra Meclis Üyesi Ufuk Ova, Ticaret Odası yöneticileri Mehmet Kuran ve Mustafa Büyükçıvgın’la çok sayıda roman vatandaş katıldı. “Derneğin çalışmalarına sevgiyle başlaması beni çok mutlu etti. Yöneticilerinin mahallemize, burada yaşayan insanlarımıza ve çevreye yararlı hizmetler yapacağından eminim. Gün gelecek, bizim göremediklerimizi bizlere hatırlatacaklar. Mahalleye ve çevresine hizmetlerimizi el birliğiyle arttıracağız. Hamdibey Mahallemizin Muhtarı Güngör Kantaş’la konuştuk; bana mahallenin birçok sorunu bulunduğunu anlattı. Bunları hepimiz görüyoruz, biliyoruz. Biz yaklaşık bir buçuk yıldır görevdeyiz. Yerimizi daha yeni ısıttık. Bundan sonra mahalle aralarındaki eksiklikleri, özellikle de Hamdibey Mahallesi’nden başlayarak ve başta çocukların talepleri olmak üzere gidermeye çalışacağız.”
Ayvalık Bir Ömür Roman Kültürü Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Ömür Yar da, Hamdibey Mahallesi’nde yaşayan Roman vatandaşların sorunlarını çözmek için yola çıktıklarını belirtti ve “Özellikle Roman gençlerin eğitim ve iş bulma konularındaki sıkıntıların giderilmesi için yetkilileri harekete geçirmeyi amaçlıyoruz,” dedi. Tören sırasında kendisine sevgi gösterisinde bulunan Roman vatandaşlara aynı şekilde karşılık veren Rahmi Gençer daha sonra Roman çocuklarıyla sohbet etti. Tören bitiminde, İzmir’in Menemen ilçesinden gelen Menemenli Tayfun’un şarkılarıyla coşan davetlilere Ayvalık Belediyesi’nin katkılarıyla hazırlanan pilav ve ayran ikram edildi.
6
“İnsanlar hayallerine boş konuşarak değil, çalışarak ulaşabilirler”
R
AYVALIK BELEDİYESİ ÇALIŞANLARI YIL SONU YEMEĞİNDE BİR ARAYA GELDİ
ahmi Gençer 2015’in son gününde Belediye çalışanlarıyla öğle yemeğinde bir araya geldi ve yeni yılın sağlık, huzur ve mutluluk getirmesi dileğinde bulundu. İsmet İnönü Kültür Merkezi’nde gerçekleşen buluşmada bir konuşma yapan Gençer şunları söyledi:
“Umut insanı dünyaya bağlayan, hayata bağlayan en
önemli duygudur. Bu nedenle, en umutsuz anımızda bile bir çıkış yolu bulmamız gerekir. Ben umudumu hayatım boyunca hep korudum. Hatırlarsınız, belediye başkanlığına geldiğimizde UEDAŞ başkanlık makamının elektriğini kesti. Önümüze karanlık bir tablo vardı. Ama umudumuzu kaybetmedik, Meclis üyelerimizle, personelimizle el ele vererek iyi bir yola girdik. 2016’da da iyi işler yaparak, 2016’nın sonunda yine burada toplanacağız ve daha da güzel şeylerden söz edeceğiz. Ayvalık’ı hep birlikte yönetiyoruz. Herkes işin bir ucundan tutuyor. Geldiğimiz günle bugün arasında çok fark var. Karanlık tünelin çoğunu geçtik, ucundaki ışığı gördük. Her şeyi, hep birlikte yapacağız. Sokakları temizleyen arkadaşlardan imarda çalışan arkadaşa, park bahçelerde kentimizi yeşillendiren arkadaştan zabıta görevlisi arkadaşlara, benim yanımda beraber çalıştığım, mali hizmetlerden destek hizmetlerine yani kısaca tüm arkadaşlarımla hepimiz işimizi daha güzel yapacağız. Kentimizi iyi yönetmek için benim çok çalışmam lazım, sizlerin daha çok çalışmanız lazım. Ancak önemli olan, bunu sevgiyle yapmaktır. İnsanlar hayallerine boş konuşarak ulaşamazlar, çalışarak ulaşabilirler.”
Pasta kesildi, mumlar üflendi, şarkılar söylendi
RAHMİ GENÇER, ZİHİNSEL ENGELLİLER EĞİTİM MERKEZİ’Nİ ZİYARET ETTİ
B
elediye Başkanı Rahmi Gençer, yeni yıl öncesi, Ayvalık Belediyesi bünyesindeki Zihinsel Engelliler Eğitim Merkezi’nde eğitim gören engelli öğrencilerle bir araya geldi. Buluşmaya kırsal mahallelerden ebeveynler de katıldı. Rahmi Gençer, Sosyal Yardım İşleri Müdürlüğü tarafından düzenlenen etkinlikte öğrencilerle birlikte pasta kesti, mum üfledi ve çevresini saran öğrencilere kendi elleriyle
pasta ikram etti.
Merkez’den ayrılmadan önce kısa bir açıklama yapan Gençer, “Allah hepimize mutlu, huzurlu, sağlıklı yeni bir yıl yaşamayı nasip etsin. Yeni yıl önce sizlere, sonra Ayvalık’ımızla birlikte tüm ülkemize mutluluk ve barış getirsin,” dedi.
Sohbetler edildi, hediyeler verildi
ENGELLİLER YAŞLILAR VE HASTALAR UNUTULMADI
B
elediye Başkanı Rahmi Gençer, yeni yıl nedeniyle eşi Yasemin Gençer ve Başkan Yardımcısı Gökay Bacan’la birlikte önce Birlik Ortopedik Engelliler Derneği İş Atölyesi’ni, ardından da Ayvalık Belediyesi Yaşlı Bakımevi’ni ziyaret etti. Her iki ziyarette de kesilen pastalar eşliğinde sohbet edildi, iyi dileklerde bulunuldu. Son ziyaret, Sosyal Yardım İşleri ekibinin de katılımıyla Devlet Hastanesi’ne yapıldı. Gençer, yılbaşı gecesini tedavileri gereği hastanede geçirecek 60 hastayla tek tek görüştü ve çeşitli hediyeler verdi.
7
Keman dinletisi sunuldu, koro halinde şarkılar söylendi
ÇAKMAK MAHALLESİ’NDEKİ KÜTÜPHANE ZEYTİN ÇEKİRDEKLERİ KONSERİYLE AÇILDI
Bahçe duvarı düzenlendi, çatı onarıldı, boya-badana yapıldı
ÇAKMAK İLKOKULU AYVALIK BELEDİYESİ TARAFINDAN YENİLENDİ
Ç
akmak Mahallesi’ne giden Ayvalık Belediyesi Fen İşleri Müdürlüğü ekipleri, Çakmak İlkokulu’nda önceden belirlenen eksiklikleri giderdi.
R
obert Kolej’den bir öğretmen ve altı öğrenci, “Topluma Hizmet” projesi kapsamında, Çakmak Mahallesi’nde bir kütüphane oluşturdu. Ayvalık Belediyesi’nin de katkıda bulunduğu kütüphanenin açılışına Belediye Başkanı Rahmi Gençer, Meclis üyeleri, köy muhtarları ve okul müdürleriyle vatandaşlar katıldı. Güzel bir havada ve neşeli bir ortamda gerçekleşen açılışta Zeytin Çekirdekleri bir keman dinletisi sundu, koro halinde şarkılar seslendirdi. Kütüphanenin oluşturulmasında emeği geçenlere teşekkür eden Rahmi Gençer daha sonra, Ayvalık Belediyesi tarafından onarılan Çakmak Mahallesi İlkokulu’na geçti. Gençer burada öğrencilerle bir süre sohbet etti ve dersleri hakkında bilgi aldı.
Çalışmalarda binanın anaokulu bölümünün bahçe duvarı yeniden yapıldı. Okul binasının diğer kısımlarında, çatıyı da kapsayacak şekilde onarım ve iyileştirme çalışmaları gerçekleştirildi. Ayrıca okulun boya-badanası yenilendi. Eğitim kurumlarının yanında olmayı önemli görevlerinden biri olarak kabul ettiklerini dile getiren ve çalışmaları yerinde izleyen Belediye Başkanı Rahmi Gençer, bu konudaki desteklerini arttırarak sürdüreceklerini söyledi.
Birlik ve beraberliğimizi göstermeye toplum olarak ihtiyacımız var
A
AYVALIK BELEDİYESİ MEVLİD KANDİLİ’NDE HELVA İKRAMI YAPTI
yvalık Belediyesi, 22 Aralık Çarşamba gününe denk gelen Mevlid Kandili’nde vatandaşlara irmik helvası ikram etti. Öğle namazının ardından Cumhuriyet Meydanı’nda yapılan ikram ilgiyle karşılandı.
Sosyal Yardım İşleri Müdürlüğü’nün kurduğu stantta gerçekleştirilen etkinlikte, Belediye Başkan Vekili Ufuk Ova da hazır bulundu. Vatandaşlara helva ikram eden Ova şunları söyledi: “Bugün İslam aleminin oluşumuna ve alemlerin yaratılışına vesile olan Peygamberimizin doğum günü, yani Mevlid Kandili. Bu tür buluşmalarla kandillerin sürekli olarak hatırlanmasını sağlamaya çalışıyoruz. İnsanlarımızın böylesi günlerde coşkuyla bir araya geldiğini görmek bizleri sevindiriyor. Bu etkinlikleri geleneksel hale getirmeli ve kalıcılık kazandırmalıyız. Çünkü, birlik ve beraberliğimizi toplum olarak her zaman, her fırsatta göstermeye ihtiyacımız var.”
8
Öğretmenleriyle birlikte geldiler, Başkan tarafından kapıda karşılandılar
ANAOKULU ÖĞRENCİLERİ RAHMİ GENÇER’E OKULLARININ MAKETİNİ HEDİYE ETTİ
Belediyenin de destek verdiği etkinlikte kupalar sahiplerini buldu
MAHALLE LİGİ FUTBOL TURNUVASI’NIN AYVALIK FİNALİ YAPILDI
B
S
osyal sorumluluk projesi kapsamında Belediye Başkanı Rahmi Gençer’i ziyaret eden Özel Ayşecik Anaokulu öğrencileri, Gençer’e okullarının kendi elleriyle yaptıkları bir maketini hediye etti. Rahmi Gençer, öğretmenleriyle birlikte gelen konuklarını kapıda karşıladı ve her biriyle tek tek ilgilendi, hatırlarını sordu. Gençer, ziyarette “Ağaç yaşken eğilir” sözünden hareketle, çocukların eğitime erken yaşta başlamalarının önemine dikkat çekti; bu konuda özellikle anaokullarına büyük görev düştüğünü söyledi.
alıkesir Büyükşehir Belediyesi’nin, “İmkân Bizden, Oynamak Sizden” sloganıyla bu yıl ikinci kez düzenlediği ve Ayvalık Belediyesi’nin de destek verdiği Mahalle Ligi Futbol Turnuvası’nın Ayvalık finali yapıldı. Turnuva kapsamında Ayvalık’ta yapılan halı saha karşılaşmalarının sonunda yıldızlarda birinciliği Ali Çetinkaya Ortaokulu kazandı. İkincilik ve üçüncülük Mehmet Akif Ersoy Ortaokulu’nun oldu. Gençlerde ise Kenan Kaptan Pakmaya, ATAL ve Cunda M.T.A.L takımları kupa almaya hak kazandı. Başarılı takımların kupalarını Belediye Başkan Yardımcısı Gökay Bacan, Gençlik Hizmetleri ve Spor Müdürü Cem Hamzaoğlu ile Ayvalık Gümrük Müdürü Mehmet Salih Arık verdi. Ayvalık Belediye Başkan Yardımcısı Gökay Bacan, “Spor, dostlukları pekiştiriyor, insanları sağlıklı kılıyor. Mahalle ligi futbol turnuvasına katılan ve dostça, centilmence mücadele ederek finale kalan takımlarımızı kutluyorum,” dedi.
Rahmi Gençer yeni yönetimi kutladı ve başarı diledi
G
PİR SULTAN ABDAL KÜLTÜR DERNEĞİ YÖNETİCİLERİ BELEDİYEYİ ZİYARET ETTİ
eçtiğimiz günlerde yapılan Genel Kurul’da yeniden görev üstlenen Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Ayvalık Şubesi yöneticileri Belediye Başkanı Rahmi Gençer’i ziyaret etti. Ziyarete Dernek Başkanı Vedat Tekden, Yönetim Kurulu üyeleri Mehmet Ali Tuncer, Mehmet İnç, Tülay Çankaya, Nurten Büyükel, Neslihan Kürtük ve Ali Ateş katıldı.
Konuklar, Başkan Gençer’e derneğin çalışmaları ve Genel Kurul hakkında bilgi verdi. Gençer de yeni yönetimi kutlayarak başarılarının devamını diledi.
9
Üç gün süren “Ayvalık UNESCO Dünya Mirası Listesi Yolunda” çalıştayı, Ayvalık'ın tarihi, doğası ve mimarisiyle nasıl üzerine titrenmesi gereken özel bir yer olduğunu gözler önüne sermekle kalmadı, Ayvalık'ı yönetenlerin bu projeyi ne denli önemsediklerini de kanıtladı
AYVALIK SAHİP OLDUĞU DEĞERLERLE UNESCO DÜNYA MİRASI LİSTESİ’NE GİRMEYİ HAK EDİYOR
A
yvalık Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü’yle UNESCO Dünya Mirası ve Alan Yönetimi Birimi tarafından düzenlenen “Ayvalık UNESCO Dünya Mirası Listesi Yolunda” başlıklı çalıştay, Türkiye’den ve yurtdışından çok sayıda konuşmacının katılımıyla, 4-5-6 Aralık 2015 tarihlerinde İsmet İnönü Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Çalıştayın moderatörlüğünü UNESCO Milli Komisyonu Yönetim Kurulu Üyesi Serhan Ada üstlendi.
AY VA L I K UNESCO DÜNYA MİRASI LİSTESİ YOLUNDA ÖZEL M Ü L Ö B 10
Serhan Ada yaptığı açılış konuşmasında, çalıştayda iki gün boyunca Ayvalık’la ilgili, ekonomiden kültür tahayyülüne kadar gelecekte atılacak adımların ilk oluşumlarının değerlendirileceğini ve tartışılacağını belirtti. Ada şöyle dedi: “Özellikle ‘koruma’nın önemi üzerinde duracağız. Korumanın anlam kazanması için kullanım/katılım/değer yaratmak şart. Bu, mirasın anlam kazanması açısından da önemli. Mirasla ilgili anlatacak hikayelerimizin olması gerek. Yeni miras ve koruma alt yapısının yerleşmesi için Ayvalık’ta bir hamle ortamının oluştuğu görülüyor.” Açılışın ardından kürsüye Belediye Başkanı Rahmi Gençer geldi. Konuşmasına, çalıştay aşamasına, çeşitli üniversitelerden hocaların çizdiği hedefler doğrultusunda ulaştıklarını belirterek başlayan Gençer konunun önemine dikkat çekti ve şunları söyledi: “Göreve geldiğimiz ilk günden itibaren, ‘Ayvalık’ın sahip olduğu değerleri nasıl koruyabiliriz, bu değerleri geleceğe nasıl taşıyabiliriz?’ düşüncesiyle çalışıyoruz. İşte UNESCO sürecine bu arayışlar içinde girdik. Şimdi bu yolda adeta bir seferberlik halindeyiz. Çünkü Ayvalık çok değerli bir kent. Dünyada Ayvalık adının bir kere daha ve farklı bir şekilde duyulması çok önemli. Çabalarımızdan sonuç aldığımızda, Ayvalık bunun ekonomik karşılığını da görecek. Dünyada milyonlarca insan UNESCO Miras Listesi’ne girmiş veya aday olan kentleri geziyor, görmek istiyor. ‘Niçin bu aday oldu?’ ‘Neden aday adayı oldu?’ diye
soruyor, merak ediyor. Bu bakımdan, görev hepimize düşüyor. Miras Listesi çalışma sürecinde şunu fark ettik: Mirasımızda Ayvalık’ın zeytin/ zeytinyağı gibi en önde gelen ürünleri ve bunun yanı sıra sanayisi var. En önemlisi, Ayvalık’ta zeytin/zeytinyağı kültürü günümüzde devam ediyor. Dahası, Ayvalık zeytinyağı Coğrafi İşaret’e de sahip. Bölgemizde iki milyon zeytin ağacı bulunuyor. Bu nedenle, genel kanı Ayvalık’ın Endüstriyel Miras Listesi’nden aday olması yönünde oluşuyor Ayrıca Ayvalık mutfak kültürü ve gastronomisiyle de fark yaratıyor. İşte bütün bu konular çalıştayda değerlendirilecek. Ardından toplantılar yapılacak ve Ocak 2016’da en iyi şekilde hazırlanarak UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer almak için komiteye başvuracağız.”
Ayvalık çok değerli bir kent. Dünyada Ayvalık adının bir kere daha ve farklı bir şekilde duyulması çok önemli. Çabalar sonuç verdiğinde, Ayvalık bunun ekonomik karşılığını da görecek
Faruk Doğan
Ayvalık’ın en önemli zenginliği olan Ayvalık Adaları Tabiat Parkı da gündeme geldi Rahmi Gençer, daha sonra günümüzde zeytin ağaçlarının üzerinde bazı tehditlerin dolaştığına dikkat çekti. UNESCO sürecinin aynı zamanda gözlerin doğaya, çevreye, zeytine; özellikle de Tabiat Parkı’na çevrilmesini sağlayacağını vurguladı. Gençer şöyle devam etti:
Serap Taşdemir
“Bu süreç, aynı zamanda Ayvalık'ın nasıl korunması gerektiğinin ve Ayvalık'ı yönetenlerin bu işe nasıl titizlikle baktığının kanıtıdır. Eski tarihi yapılar bir anda restore edilmeyecek ama bu bir başlangıç. Sonuca hep birlikte ulaşacağız. Lütfen herkes elini taşın altına koysun, bu seferberliği hep beraber başlatalım ve sürdürelim. Ayvalık'ın herkese ihtiyacı var. Ayvalık’a gönül vermiş, hemşerimiz olmuş çok değerli insanların desteğiyle bu işin üstesinden geleceğiz." Gençer konuşmasında Ayvalık’a ilişkin kısa bir sunum da yaptı. Sunumda bisiklet yolu gibi hayata geçen projelerin yanı sıra Ayazma restorasyonu, Cunda sahil bandının yeniden düzenlenmesi, Atatürk Bulvarı, Talatpaşa Caddesi ve Kırlangıç Fabrikası gibi gündemdeki projeler hakkında bilgi verdi.
Adaylık başvurusu için 10 madde üzerinde yoğunlaşıldı Aralarında Belediye Başkan Yardımcısı Uğur Dündar, Belediye Meclis üyeleri, Ticaret Odası yöneticileri, siyasi parti ilçe başkanları ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin de yer aldığı çok sayıda kişinin izlediği “UNESCO Dünya Mirası Listesi Yolunda Ayvalık” çalıştayında iki gün boyunca İstanbul, Bilgi, Dokuz Eylül, Mimar Sinan, Orta Doğu Teknik, İnönü, Kırklareli Trakya, Boğaziçi, Selanik Aristoteles ve Midilli Agean üniversitelerinden bilim insanları tarafından UNESCO sürecine katkı sağlayan aydınlatıcı konuşmalar yapıldı. Toplantıları Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Balıkesir Büyükşehir Belediyesi temsilcileriyle ICOMOS Komitesi üyeleri de izledi. Çalıştayın ikinci gününde yine ağırlıklı olarak endüstriyel/ kültürel/mimari miras ve bu mirasın sürdürülebilirliği üzerinde duruldu. Kentin en önemli zenginliği olan Ayvalık Adaları Tabiat Parkı gündeme geldi. Türkiye’nin Deniz ve Kıyı Koruma Alanları Sisteminin Güçlendirilmesi projesini yürüten, Dokuz Eylül Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Harun Güçlüsoy, “Türkiye’nin Deniz ve Kıyı Koruma Alanları Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi’nin Ayvalık Adaları Tabiat Parkı Faaliyetleri” başlıklı sunumunda, Tabiat Parkı alanının genişletilmesi ve doğal-denizel yapıyı korumayı hedefleyen bir yönetim planı oluşturularak insan faaliyetlerinin bu doğrultuda düzenlenmesinin gerekliliğini dile getirdi.
Çalıştay sonunda dört gruba ayrılan akademisyenler Ayvalık’ın UNESCO Dünya Mirası Aday Listesi’ne hangi konu ile başvuruda bulunmasının daha yerinde olacağını konuştu ve tartıştı. Adaylık başvurusu için 10 madde üzerinde yoğunlaşıldı. Görüşmelerin 2016 yılı Ocak ayı ortalarındaki başvuruya kadar akademik düzeyde devam ettirilmesine ve tek bir konuda birleşilmesine karar verildi.
11
Ayvalık’ın farklı zenginlikleri bütün boyutlarıyla masaya yatırıldı
ÇALIŞTAY’DA KİMLER KONUŞTU?
Çalıştay boyunca Ayvalık’ın ekonomisinden kültür yapısına, bölgedeki zeytin ağacı sayısından elde edilen gelire kadar birçok konuya değinildi. Programda şu konuşmacılar yer aldı: Yalın Tüzmen, Şehir Plancısı, Ayvalık Belediyesi Şenay Karabulut, Mimar, Ayvalık Belediyesi Koray Karabulut, Mimar, Balıkesir Büyükşehir Belediyesi İlknur Karabulut, Mimar Balıkesir Büyükşehir Belediyesi “Sit Alanları Tarihsel Süreci” Yrd. Doç. Dr. Faruk Doğan, Kırklareli Üniversitesi “Osmanlı Devleti’nin Ayvalık Kazasında Zeytinyağı Ekonomisi” Doç. Dr. Serap Taşdemir, İnönü Üniversitesi “1924-1960 Yılları Arasında Ayvalık’ta Ekonomik Hayat” Zeynep Kürşat, ATO Yönetim Kurulu Üyesi/Ziraat Mühendisi “2000’li Yılların Ayvalık’ında Zeytincilik Tarımı, Zeytin, Zeytinyağı Üretimi ve Ticareti” Boğaziçi Üniversitesi Yerel Kalkınma Stratejilerini Geliştirme Merkezi “Hedefler ve Süreçler”
“Ayvalık Endüstriyel Miras Turizmi ve Sürdürülebilirliği” Cengiz Bektaş, Ayvalık Mimarlar Odası, Yüksek Mimar “Ayvalık Çevresinde Kullanılmayan Endüstriyel Yapılar İçin Bir Öneri: Midilli’den Bir Örnek” Stratis Frantzeskos, Mimar, ICOMOS Üyesi “The Industrial Heritage 19th cent. İn Lesvos and Ayvalık Similaritles and Prospects” Esra Başak Dessane, Danışman “Ayvalık Adaları Tabiat Parkı Ekosistem Hizmetleri ve Ekonomik Analiz” Doç. Dr. Harun Güçlüsoy, Dokuz Eylül Üniversitesi “Türkiye’nin Deniz ve Kıyı Koruma Alanları Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi’nin Ayvalık Adaları Tabiat Parkı Faaliyetleri”
Doç. Dr. T. Gül Köksal, Kocaeli Üniversitesi “Dünyada ve Türkiye’de Endüstri Mirasına Yaklaşım Sorunsalı”
Ionna Vallini, University of the Aegean-Silena Laskari, Aristotle University “of Thessalonika Family Stories of the 19th century: Reading Architecture and Art”
Gürem Özbayar, Yüksek Mimar “2005 Ayvalık Depolar Bölgesi Koruma Projesi, 2006-2014 ADİS: Ayvalık Depolar Bölgesi İzleme Sistemi”
Doç. Dr. Turgay Kerem Koramaz, İstanbul Teknik Üniversitesi “Ayvalık’ta Koruma Gelişme Dinamiklerinin Mekansal Stratejik Plan Yaklaşımıyla İrdelenmesi”
Yrd. Doç. Dr. Figen Erdoğdu, Ayvalık Meslek Yüksek Okulu “Antik Çağlarda Ayvalık”
Prof. Dr. Gülşen Özaydın, Mimar Sinan Üniversitesi “Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetimi İçin Bir yaklaşım: Ayvalık Örneği”
Stratis Balaskas, Gazeteci “Social organization of the city of Ayvalık. Local elections in accordance with 12 church parishes of the city” Ayşegül Özer, Aristotle University of Thessalonika, Restorasyon Uzmanı, Mimar “Ayvalık Yapı Stokunda Özgün ve Günümüz Kullanımları” Doç. Dr. Bedriye Asımgil, Balıkesir Üniversitesi “Ayvalık Kültürel ve Mimari Miras Alanının Korunmasına İlişkin Bütüncül Bir Plan Modeli Örneklemesi” Cihat Teker “Ayvalık Tarihi” Prof. Dr. Neriman Şahin Güçhan, Orta Doğu Teknik Üniversitesi “Ayvalık’ta Doğal ve Kentsel Çevrenin Değişimi: 1895-2015” Gülşah Yetgin, Ayvalık Meslek Yüksek Okulu, Yüksek Mimar
12
Doç. Dr. M. Rıfat Akbulut, Mimar Sinan Üniversitesi “19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda Kentsel modernleşme, Sanayileşme ve Özgün Bir Sanayi Kenti Olarak Ayvalık Üzerine Bazı Düşünceler” Yrd. Doç. Dr. Seher Başlık-Özlem Ünver, Mimar Sinan Üniversitesi “Geçmişten Günümüze Ayvalık Kent Merkezi Arazi Kullanım Değişimi” Yrd. Doç. Dr. Levent Özaydın, Mimar Sinan Üniversitesi “Kentin Ayak İzlerinin Anlamı: Ayvalık Örneğinde İç Dinamiklerin Ötesinde Yerel Büyümeyi Açıklayabilmek” Yaşagül Ekinci, Alan Yönetimi Uzmanı-Trakya Üniversitesi, Bergama Alan Başkanı “Ayvalık’ın Dünya Miras Listesi Adaylık Kriterleri Açısından Değerlendirilmesi”
10 seçim kriterinden en az birini yerine getirmek şart
B
DÜNYA MİRAS LİSTESİ’NE GİREBİLMEK İÇİN NE GEREKİYOR?
ir yerin Dünya Mirası Listesi’nde yer alabilmesi için üstün evrensel değerlere sahip olması ve belirtilen 10 seçim kriterinden en az bir tanesini yerine getirmesi gerekiyor. Söz konusu 10 kriter şöyle: 1. İnsanoğlunun yaratıcı dehasını gösteren bir başyapıt olması 2. Şehir planlaması veya peyzaj düzenlemesi, anıtsal sanatlar, mimari veya teknoloji alanlarındaki gelişmeler üzerinde, dünyanın belli bir kültür alanı veya zaman dilimi içerisinde, kayda değer bir insani değer etkileşimi sergilemesi 3. Yaşayan veya yok olmuş bir medeniyete ya da bir kültürel geleneğe ait eşsiz veya üstün bir tanıklık teşkil etmesi 4. İnsanlık tarihinin belli dönemi veya dönemlerini gösteren, üstün bir bina çeşidi, mimari veya teknolojik bütün veya tabiat örneği olması 5. Geleneksel insan yerleşiminin, bir kültür veya kültürlere has kara veya deniz kullanımına veya özellikle de geri döndürülemez değişimlerin etkisi altında
savunmasız hale gelen doğayla insan etkileşimine üstün bir örnek olması 6. Üstün evrensel değere sahip yaşayan gelenekler veya etkinliklerle, fikirler veya inançlarla, sanatsal veya edebi çalışmalarla doğrudan veya somut bir şekilde bağlantılı olması (Komite bu kriterin tercihen başka bir kriterle birlikte kullanılmasını öngörmektedir) 7. Üstün doğal fenomene veya üstün doğal güzelliğe ve estetik öneme sahip alanları içermesi 8. İlk yaşam kaydı, arazi şekillerinin gelişmesinde süregelen önemli jeolojik süreçler veya önemli jeomorfik veya fizyografik özellikler de dâhil olmak üzere, dünya tarihinin ana aşamalarını temsil edecek nitelikte üstün örnekler olması 9. Karada, tatlı suda, kıyısal ve denizsel ekosistemlerde, bitki ve hayvan topluluklarında süregelen ekolojik ve biyolojik sürece ve gelişimine üstün örnek teşkil etmesi 10. Bilim açısından veya değerlendirmesinden üstün evrensel değere sahip olan ve tehdit altındaki türler de dahil olmak üzere, biyolojik çeşitliliğin yerinde korunması için en önemli ve kayda değer doğal ortamları içermesi.
Merkezi Paris’te bulunan UNESCO’ya 195 devlet üye
U
TÜRKİYE, UNESCO SÖZLEŞMESİNİ İMZALAYAN İLK 20 DEVLET ARASINDA 10’UNCUYDU
NESCO, United Nations Educational, Scientific and Cultural Organization kelimelerinin baş harflerinden oluşuyor. Dilimizdeki karşılığı “Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu.” UNESCO Birleşmiş Milletler’e bağlı özel bir kurum. Kuruluş sözleşmesi, Londra’da 44 ülkenin temsilcilerinin katıldıkları bir toplantıda kabul edildi ve UNESCO İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra, 1946’da faaliyete geçti. Türkiye UNESCO sözleşmesini imzalayan ilk yirmi devlet arasında onuncuydu. UNESCO’nun bütçesi, üye devletlerin iki yılda bir ödedikleri aidatlardan oluşuyor. Bu bütçe dışında, Birleşmiş Milletler Özel Fonu’ndan da önemli gelir sağlanıyor. Merkezi Paris’te bulunan UNESCO eğitim, bilim ve kültür alanlarındaki amaçlarını, kendisine üye olan her devlette kurulan Milli komisyonlarla gerçekleştirmeyi hedefliyor. 195 devletin üye olduğu UNESCO’nun iç yapısı bakımından üç organı var:
Genel Konferans
Üye devletlerin temsilcilerinden oluşur ve Kurum’un en yetkili organıdır. Yürütme Konseyi üyelerini ve Genel Direktörü seçer, UNESCO’nun çalışma programlarını kabul eder, bütçesini belirler. Yürütme Konseyi Genel Konferans’a katılan ve hükümetlerince aday gösterilen temsilciler arasından dört yıl için seçilen 58 üyeden oluşur. UNESCO Yürütme Konseyi’nde ülkemiz adına bugüne kadar görev üstlenen bazı isimler: Reşat Nuri Güntekin, Ahmet Kutsi Tecer, Prof. Dr. Bedrettin Tuncel, Prof. Dr. Erdal İnönü, Prof. Talat Halman ve Prof. Dr. Orhan Güvenen... Sekreterlik UNESCO Sekreterliği, Genel Konferans tarafından altı yıl için seçilen bir Genel Direktör’ün yönetiminde çalışır. Eğitim, bilim, kültür ve iletişim bölümlerinden oluşur. Öncelikle, iki yıllık UNESCO programlarının uygulanması için gerekli bütün teknik çalışmaları yapar, önlemleri alır.
13
Ülkemizin listede yer alan kültürel/doğal varlıklarının sayısı 15’e yükseldi
UNESCO DÜNYA MİRASI LİSTESİ’NE TÜRKİYE’DEN SON OLARAK DİYARBAKIR SURLARI, HEVSEL BAHÇELERİ VE ANTİK EFES KENTİ GİRDİ
U
NESCO’nun Almanya’nın Bonn şehrinde yapılan 39. Dünya Miras Komitesi Toplantısı’nda Türkiye’den iki alan daha Miras Listesi’ne eklendi. Bunlardan biri Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri, diğeri antik Efes kenti... Böylece, ülkemizin listede bulunan kültürel varlık sayısı 15’e yükseldi.
Suriye’nin listede yer alan 6 kültür mirasının tamamı tehlikede
BİRİNCİLİK ÇİN’DE, İKİNCİ SIRADA İSPANYA GELİYOR
D
ünyada toplam 163 ülkeden 1.031 kültürel veya doğal alan UNESCO Dünya Listesi’ne girmiş durumda... Liste’nin en üst sırasında 48 doğal veya kültürel mirasla Çin var. Çin’i 44 dünya mirası ile İspanya izliyor. Dünya Mirası Listesi aynı zamanda tehlikede olan kültür varlıklarını da saptıyor. Buna göre Suriye’nin listede yer alan 6 kültür mirasının tamamı “Tehlikedeki Dünya Mirası” listesine alındı. Bunların arasında IŞİD’in ele geçirdiği Palmyra antik kenti de bulunuyor.
İyi korunmayan varlıklar listeden çıkarılabiliyor
DÜNYA MİRAS LİSTESİ’NE GİRMEK FARKINDALIK YARATIYOR, MADDİ DESTEK SAĞLIYOR
U
NESCO’nun internet sitesinden edindiğimiz resmi bilgilere göre, bir alanın listeye alınması toplumlar ve hükümetler nezdinde öncelikle farkındalık yaratmaya yardımcı oluyor. Bunun yanında listeye giren alanların korunması için UNESCO tarafından finansal destek sağlanması da söz konusu. 4 milyon dolarlık yıllık fondan, daha çok gelişmekte olan ülkelerden listeye girmiş dünya miraslarını korumak için pay ayrılabiliyor. Bu fon aynı zamanda "Tehlikedeki Dünya Mirası" listesindeki alanlarda oluşan hasarın mümkün olduğunca hızlı bir şekilde giderilmesi için de kullanılabiliyor. Dünya Mirası Listesi’nde yer alan varlıkların korunamaması halinde, komite bu alanların listeden çıkarılmasına karar verebiliyor. Bugüne kadar biri 2007 yılında Ürdün'de ve diğeri 2009 yılında Almanya'da, iki alan Dünya Mirası Listesi’nden çıkarıldı.
14
Miras alanlarının sürdürülebilir turizm aracılığıyla tanıtılması hedefleniyor
B
UNESCO DÜNYA MİRASI LİSTESİ’NİN TURİZME KATKISI SANILANDAN ÇOK DAHA FAZLA
ir alanın Dünya Mirası Listesi’nde “görünmesiyle” yaratılan farkındalığın sonuçlarından biri de yükselen turizm gelirleri... Bu yükseliş beraberinde yerel iş olanaklarını arttıran ve ulusal ekonomiye artı gelir sağlayan bir kaynak olarak değerlendiriliyor.
kalkınma projelerini incelemek üzere uzman misyonları oluşturuyor, alan yönetimleri için farklı seminer ve çalıştaylar düzenliyor. Böylece farklı alan yönetimleri arasında deneyim paylaşımını teşvik ederek daha etkin bir sürdürülebilir turizm politikasına ulaşılmasını hedefliyor.
Ancak, turizme açılan bir alanda sürdürülebilir bir turizm politikası uygulanması, alanın korunması amacı kapsamında büyük önem taşıyor. UNESCO'nun bu bünyede 2001 yılında kurduğu Dünya Mirası Sürdürülebilir Turizm Programı, sürdürülebilir turizm ve koruma arasında bir denge oluşturmaya yönelik politikalar geliştirilmesini teşvik etmeyi amaçlıyor. Söz konusu Program, Dünya Miras alanlarının sürdürülebilir turizm aracılığıyla tanıtılması hedefi için yedi eylem alanı belirlemiş: 1. Sürdürülebilir turizm yönetim planlarının geliştirilmesi sayesinde alan yönetimlerinin kapasitesinde artışa gidilmesi 2. Turizmle ilişkili alanlarda çalışmakta olan yerel halkın eğitilerek, sektörde farkındalığı yüksek bir hizmet düzeyi sağlanması 3. Alana ilişkin üretimi, yerel, ulusal ve uluslararası seviyede tanıtarak farkındalığın arttırılması 4. Koruma kampanyaları düzenlenerek, bölge halkı ve kamuda alana karşı bir sorumluluk duygusu ve farkındalık hissiyatı geliştirilmesi 5. Turizmden elde edilen gelirin alanın muhafaza edilmesi ve korunması amaçları için harcanmasının teşvik edilmesi 6. Miras alanları arasında iletişim sağlanması yoluyla, tecrübe paylaşımına gidilmesi 7. Dünya Miras Alanları’nın korunmasına yönelik bir anlayış oluşturularak, bu anlayış doğrultusunda ulusal turizm politikası ve endüstrilerinin düzenlenmesi. Dünya Miras Merkezi, bu program kapsamında Dünya Miras Alanları’nda yapılmakta olan turizm
Asıl ondan sonrası önemli
LİSTE’YE GİRMEK İŞİN YÜZDE 30’U, YÜZDE 40’I...
A
ynı zamanda Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Sanat Eserlerinin Konservasyonu ve Restorasyonu Bölümü öğretim üyesi olan UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Yönetim Kurulu Üyesi Nevra Ertürk, Rengin Arslan’ın BBC Türkçe adına kendisiyle yaptığı bir röportajda UNESCO Dünya Mirası Listesi için şu değerlendirmeyi
yapmış:
“Listeye girmeniz yüzde olarak baktığınızda işin yüzde 30’u, yüzde 40’ı... İşin kalanı ve ondan sonrası önemli. Bizim, Dünya Miras Merkezi’ne belirli periyodlarla sunacağımız koruma raporları, ilerleme raporları bu alanların sürdürülebilir şekilde korunmasına imkan sağlıyor. Bence bu en önemlisi.”
15
Ülkemizde liste çalışmaları Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün sorumluluğunda yürütülüyor
U
DÜNYA MİRAS LİSTESİ’NDE TÜRKİYE 15 KÜLTÜREL VE DOĞAL VARLIĞIYLA GÖZ DOLDURUYOR
NESCO 17. Genel Konferansı’nı 1972 yılında Paris’te topladı. Konferansta, “Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme” kabul edildi. Sözleşmenin amacı şöyle belirlenmişti:
KÜLTÜREL VARLIKLARIMIZ • İstanbul'un Tarihi Alanları [1985]
“Bütün insanlığın ortak mirası olarak kabul edilen evrensel değerlere sahip kültürel ve doğal varlıkları dünyaya tanıtmak, toplumda söz konusu evrensel mirasa sahip çıkma bilincini oluşturmak ve çeşitli nedenlerle bozulan, yok olan kültürel ve doğal değerlerin yaşatılması için gerekli işbirliğini sağlamak.”
• Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası (Sivas) [1985]
Bu bağlamda, uluslararası önem taşıyan ve dolayısıyla “takdire ve korunmaya değer” doğal oluşumlara, anıtlara ve sitlere “Dünya Mirası” statüsü tanınmaya başlandı.
• Xanthos-Letoon (Antalya-Muğla) [1988]
Süreç sözleşmeyi kabul eden üye devletlerin UNESCO’ya başvurusuyla başlıyor; Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi (ICOMOS) ve Uluslararası Doğayı ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (IUCN) uzmanlarının başvuruları değerlendirmesi sonunda tamamlanıyor. Bir dizi işlemden sonra aday varlıklar Dünya Miras Komitesi’nin kararı doğrultusunda bu statüyü kazanıyorlar.
• Troya Antik Kenti (Çanakkale) [1998]
2015 yılı itibariyle dünya genelinde UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne kayıtlı 1031 kültürel ve doğal varlık var. Bunların 802’si kültürel, 197’si doğal, 32‘si ise karma (kültürel/doğal) varlık... Bu sayılar, her yıl gerçekleşen Dünya Miras Komitesi toplantılarıyla birlikte artıyor.
• Bursa ve Cumalıkızık: Osmanlı İmparatorluğunun Doğuşu (Bursa) [2014]
Ülkemizde Dünya Mirası Listesi çalışmaları Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün sorumluluğunda yürütülüyor. Bugüne kadar UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne 15 varlığımızın alınması sağlandı.
• Göreme Milli Parkı ve Kapadokya (Nevşehir) [1985]
16
• Hattuşa (Boğazköy)-Hitit Başkenti (Çorum) [1986] • Nemrut Dağı (Adıyaman-Kahta) [1987] • Safranbolu Şehri (Karabük) [1994] • Edirne Selimiye Camii ve Külliyesi (Edirne) [2011] • Çatalhöyük Neolitik Kenti (Konya) [2012] • Bergama Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı (İzmir) [2014]
• Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri (2015) Efes (2015) HEM KÜLTÜREL HEM DOĞAL VARLIKLARIMIZ
• Pamukkale-Hierapolis (Denizli) [1988]
2 karma (kültürel/doğal), 1 doğal ve 57 kültürel varlığımız sırada bekliyor
U
BİR DE GEÇİCİ MİRAS LİSTESİ BULUNUYOR
NESCO Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme kapsamında taraf devletler, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne kaydedilmesi uygun olan varlıklara ilişkin envanterlerini (Geçici Liste) UNESCO Dünya Mirası Merkezi’ne iletmekle yükümlü. Bu merkez tarafından yayınlanan listede yer alan varlıklara ilişkin hazırlanan adaylık dosyaları Dünya Mirası Komitesi’ne sunuluyor. Geçici listeler hazırlanırken varlıkların Dünya Mirası Komitesi’nce belirlenen kriterleri karşılama durumlarıyla mimari, tarihi, estetik ve kültürel, ekonomik, sosyal, sembolik ve felsefi özellikleri de dikkate alınıyor.
Türkiye ilk kez 1994 yılında UNESCO Dünya Miras Merkezi’ne bir Geçici Liste iletti. Bu liste 2000, 2009, 2011, 2012, 2013, 2014 ve 2015 yıllarında güncellendi. Listede 2 karma (kültürel/doğal), 1 doğal ve 57 kültürel olmak üzere toplam 60 varlık bulunuyor. GEÇİCİ LİSTE’DEKİ KÜLTÜREL VARLIKLARIMIZ • Karain Mağarası (Antalya) [1994] • Ahlat Eski Yerleşimi ve Mezar Taşları (Bitlis) [2000] • Alahan Manastırı (Mersin) [2000] • Alanya (Antalya) [2000] • Harran ve Şanlıurfa Yerleşimleri (Şanlıurfa) [2000] • İshakpaşa Sarayı (Ağrı) [2000] • Konya Selçuklu Başkenti (Konya) [2000] • Mardin Kültürel Peyzaj Alanı (Mardin) [2000] • Selçuklu Kervansarayları Denizli-Doğubayazıt Güzergâhı [2000] • St. Nicholas Kilisesi (Antalya) [2000] • St. Paul Kilisesi, St. Paul Kuyusu ve Çevresi (Mersin) [2000] • Sümela Manastırı (Trabzon) [2000] • Afrodisias Antik Kenti (Aydın) [2009] • Likya Uygarlığı Antik Kentleri (Antalya ve Muğla) [2009] • Perge Antik Kenti (Antalya) [2009] • Sagalassos Antik Kenti (Burdur) [2009] • Göbeklitepe Arkeolojik Alanı (Şanlıurfa) [2011] • Beyşehir, Eşrefoğlu Camii (Konya) [2011] • St. Pierre Kilisesi (Hatay) [2011] • Ani Tarihi Kenti (Kars) [2012] • Aizanoi Antik Kenti (Kütahya) [2012] • Beçin Ortaçağ Kenti (Muğla) [2012] • Birgi Tarihi Kenti (İzmir) [2012] • Gordion (Ankara) [2012] • Hacı Bektaş Veli Külliyesi (Nevşehir) [2012] • Hekatomnos Anıt Mezarı ve Kutsal Alanı (Muğla) [2012] • Niğde’nin Tarihi Anıtları (Niğde) [2012]
• Mamure Kalesi (Mersin) [2012] • Odunpazarı Tarihi Kent Merkezi (Eskişehir) [2012] • Yesemek Taş Ocağı ve Heykel Atölyesi (Gaziantep) [2012] • Zeugma Arkeolojik Siti (Gaziantep) [2012] • Laodikeia Antik Kenti (Denizli) [2013] • Sardes Antik Kenti ve Bintepeler Lidya Tümülüsleri (Maa) [2013] • Ceneviz Ticaret Yolu’nda Akdeniz’den Karadeniz’e Kadar Kale ve Surl Yerleşimleri [2013] • Anavarza Antik Kenti (Adana) [2014] • Kaunos Antik Kenti (Muğla) [2014] • Korykos Antik Kenti (Mersin) [2014] • Arslantepe Arkeolojik Alanı (Malatya) [2014]Kültepe Arkeolojik Alanı (Kayseri) [2014] • Çanakkale ve Gelibolu 1. Dünya Savaşı Alanları (Çanakkale) [2014] • Eflatunpınar: Hitit Su Anıtı (Konya) [2014] • İznik (Bursa) [2014] • Mahmutbey Camii (Kastamonu) [2014] • Ahi Evran Türbesi (Kırşehir) [2014] • Vespasianus-TitusTüneli (Hatay) [2014] • Zeynel Abidin Camii ve Mor Yakup Kilisesi (Mardin) [2014] • Anadolu Selçuklu Medreseleri (Erzurum, Sivas, Kayseri, Konya veKırşehir) [2014] • Akdamar Anıt Müzesi (Kilisesi) (Van) [2015] • Dağlık Frigya Vadisi (Kütahya, Afyon ve Eskişehir) [2015] • Antik Aspendos Kenti Tiyatrosu ve Su Kemerleri (Antalya) [2015] • Harşena Dağı ve Pontus Kral Kaya Mezarları (Amasya) [2015] • Yıldız Saray Kompleksi (İstanbul)[2015] • Stratonikeia Antik Kenti (Muğla) [2015] • Uzunköprü (Edirne) [2015] • Eshab-ı Kehf (Kahramanmaraş) [2015] • Mudurnu Tarihi Ahi Kenti (Bolu) [2015] • İsmail Fakirullah Türbesi (Siirt) [2015] GEÇİCİ LİSTE’DEKİ HEM KÜLTÜREL HEM DOĞAL VARLIKLARIMIZ • Güllük Dağı-Termessos Milli Parkı (Antalya) [2000] • Kekova (Antalya) [2000] GEÇİCİ LİSTE’DEKİ DOĞAL VARLIĞIMIZ • Tuz Gölü Özel Çevre Koruma Alanı [2013]
17
A
UNESCO'YA BİR ADAYIMIZ DAHA VAR
yvalık'ta bir çalıştaya katıldım
Ayvalıklılar UNESCO listesinde yer almak istiyor. Türkiye’nin listede 13 yeri var. Bergama daha çok yakınlarda bu listeye dahil oldu, Ayvalık’ın da çoktan hak ettiğini düşünüyorum. Ayvalık Belediye Başkanı Rahmi Gençer, çok çarpıcı bir sunum yaptı. Ve dedi ki... “Biz geçmişimizi biliyoruz, gelecekte de Ayvalık’ın çok daha fazla konuşulmasını istiyoruz...” Bu coğrafyayı iyi tanıyorum. Ama benim, bizlerin tanıması yetmez, farklı nedenlerle insanları Ayvalık’a getirmek gerekir. 11 yıl önce başlayan Hasat Şenlikleri, Ayvalık’ın tanıtımında epeyce etkili oldu. Hatta bu günlerin medyada yer almasından sonra zeytinyağı tüketiminde de pozitif gelişmeler oldu. Ancak bunlar yeterli değil. Körfezin kendine özgü bir florası ve geçmişi var. Hafızaları yokladığımızda bu bölgenin kültür zengini de olduğunu görüyoruz. Yüzyıllardır medeniyetlere ev sahipliği yapan Ayvalık’ın geleceğinden hep umutlu oldum. Türkiye’nin birçok yeri gibi Ayvalık’ın da uluslararası bir stratejiye ihtiyacı var.
B
azen küçük bir rötuş kentleri değiştiriyor
Rahmi Gençer çok başarılı bir Ticaret Odası Başkanlığı yaptı. Ayvalık’ın ekonomik ve sosyal hayatını en iyi bilen isimlerden biridir. Şimdi de Ayvalık Belediye Başkanı olarak farklı şeyler yapmak istiyor. Hazırlıkları sadece UNESCO için çıkılan yol için değil. Ama kent kimliğiyle ilgili düşüncelerini dinleyince, doğru yolda olduğunu da gördüm. Örneğin, pilot olarak seçilen cadde ve sokaklar kısa sürede yenilenecek. Benim uzun yıllardır İzmir için önerdiğim konuya el atıyor başkan Gençer...
Tarihi mekanlar korunacak, Ayvalık’ın her köşesi için farklı cazibe merkezleri yaratılacak. Liste uzun... Ama şunu söylemeliyim. Kentlere küçük dokunuşlar bile bazen harikalar yaratılmasına neden oluyor. Ayvalık göreceli olarak daha korunmuş bir yer... Ara sokaklarında gezerken her seferinde aynı keyfi alıyorum. Ama şimdi Ayvalık’ı biraz daha parlatma zamanı geldi. UNESCO listesinde olmak elbette güzel bir hedef, ama bunun için bu rötuşları hayata geçirmek gerekiyor.
A
yvalık, Balıkesir’in vitrini Büyükşehir yasasıyla bazı kentler mega kent haline geldi.
Bunlardan biri Muğla, diğeri de Balıkesir... İstanbul, Ankara ve İzmir’i başka bir kulvara sokuyorum. Üç büyükşehrimiz Avrupa’nın birçok ülkesinden daha büyük çünkü... Ama Muğla ve Balıkesir, büyükşehir belediyeleri konumları itibariyle çok daha önem kazanan kentler oldular. Örneğin, Muğla kent merkezinden daha büyük ilçeleri var. Bodrum, Marmaris, Fethiye, Muğla merkezden daha fazla gidilen, konuşulan turizm merkezleri... Balıkesir için de Ayvalık, Bandırma öyle... Ayvalık, Balıkesir’in vitrini... Cunda’ya yapılacak taş köprü burada en fazla konuşulan konuların başında geliyor. Ayvalıklılar köprüye karşı değil, ancak denizdeki sirkülasyonla ilgili endişeleri var... Balıkesir Belediye Başkanı Edip Uğur, Ayvalık’ı çok önemsiyor biliyorum. Bu konuda da hassas...
Dış cepheler restore edilecek, pastel renklere boyanacak ve o büyük reklam panolarının tamamı kaldırılacak.
Ayvalık’ın vitrinini değiştirmek için Başkan Rahmi Gençer ile uyumlu çalışıyor.
Bir standart olacak, kentin görünümünü bozan hiçbir şeye izin verilmeyecek.
Başkan Gençer bu uyumdan çok mutlu...
Yürüyüş alanları artırılacak, meydanlar yaratılacak.
Alt yapı sorunları tamamlandıktan sonra sıra üst yapının rötuşlarına gelecek.
DENİZ SİPAHİ/Hürriyet gazetesi, 4 Aralık 2015
18
AYVALIK DÜNYA MİRASI LİSTESİ’NE GİRME YOLUNDA...
YALIN TÜZMEN Ayvalık Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü UNESCO Dünya Mirası ve Alan Yönetimi Birimi Sorumlusu
A
yvalık’ın UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne yer almasını hedefleyen çalışmalar, Ayvalık Belediyesi’nin, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü bünyesindeki Dünya Miras Alanları Şube Müdürlüğü’ne 2014 yılı Ağustos ayında bir yazıyla başvurmasıyla başladı. Başvurunun ardından ilk olarak Güney Marmara Kalkınma Ajansı ve Ayvalık Ar-Ge Derneği’nin işbirliğiyle “UNESCO Dünya Mirası ve Ayvalık Kültürel Peyzajı” başlıklı sempozyum gerçekleştirildi. Sempozyumda çeşitli üniversitelerden akademisyenler yer aldı. Halkın da katılımıyla konunun duyurulması sağlandı. Sonrasında Ayvalık Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü’nde “UNESCO Dünya Mirası ve Alan Yönetimi Birimi” kurularak arayış çalışmalarına hız verildi. Yapılan üç arayış toplantısı sonucunda, kamu kurumları, STK’lar ve akademisyenler bir araya getirilerek, Ayvalık üzerine yapılan çalışmalar incelendi. Geçici liste sonrasında zorunlu olan Alan Yönetimi Planı’na hazırlık olacak “Mevcut Durum Analizi” ve “Eylem Planı” oluşturuldu. Bu eylem planının ilk maddelerinden biri de, 4-5-6 Aralık 2015 tarihlerinde Ayvalık Belediyesi’nce “Ayvalık UNESCO Dünya Mirası Listesi Yolunda” başlıklı bir çalıştayın düzenlenmesiydi. Çalıştay için kapsamlı bir kampanya yaklaşımıyla duyurular hazırlandı, davetler yapıldı. Böylelikle, Ayvalıklıların ve Ayvalık’ı seven herkesin ilgisinin çekilmesi ve katılım genişletilmesi hedeflendi. Çalıştayın ilk iki günü son derece yoğun geçti; çeşitli üniversitelerden akademisyenlerin, kamu kurum çalışanlarının ve STK üyelerinin oluşturduğu yirmi altı ayrı çalışma sunuldu. Bu sunumlarda ağırlıklı olarak Ayvalık’ın tarihi, doğal ve tabiat özellikleri, mimari ve kent planı, zeytinlikler ve zeytinyağı üretimi, sosyo-kültürel yapısı gibi konular ele alındı. Çalıştayın 3. günü ise iki ayrı Düşünce Atölyesi gerçekleştirildi. 1. Düşünce Atölyesi’nde katılımcılar dört gruba ayrıldı. Her gruptan ayrı ayrı Ayvalık’ın değerlerini çıkarmaları istendi. Daha sonra grupların kendilerinin belirlediği grup liderleri tarafından 1. Atölye çalışmasının sunumlarına geçildi. Sunumların ardından 2. Düşünce Atölyesi’nde yine aynı gruplardan, çıkarılan değerlerin evrensel çerçevede, özgünlükleri ve bütünlükleri düşünülerek UNESCO Dünya Mirası için belirlenen 6’sı kültürel 4’ü doğal toplam 10 adet kriter bağlamında analiz edilmesi istendi. Yine belirlenen grup liderleri tarafından gerçekleştirilen 2. Atölye çalışmalarının sunumları ve gruplar arasında tartışmalar yapıldı. Şimdi önümüzde, çalıştaydan çıkan sonuçlar doğrultusunda Geçici Adaylık Formu ile birlikte Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Dünya Miras Alanları Şube Müdürlüğü’ne başvurma süreci var. Başvurumuz, Bakanlık kanalıyla 15 Nisan 2016 tarihine kadar UNESCO’nun Paris’teki merkezine iletilecek. 15 Nisan sonrasında ise geçici adaylık açıklanacak. Bu adaylık söz konusu olursa, adaylık süresince bu kez Yönetim Planı ve Adaylık Dosyası’nı hazırlayacağız. Çalıştay bildirisine ve çalıştayda yapılan sunumların bulunduğu internet linkine Ayvalık Belediyesi’nin internet sitesinden, Facebook sayfasından ulaşılabilirsiniz. https://drive.google.com/folderview?id=0B8BgRD25_ yV1dkg5UkdZbDB3eWs&usp=sharing Son bir not: Bütün bunlar yaşanırken, ayrıca hem plan ve dosyalarda kullanılacak hem de Ayvalık’ın genel bir logosu olarak değerlendirilecek bazı çalışmalar da yapıldı. Belirlenen logoyu ilk kez Ayda Bir Ayvalık dergimiz aracılığıyla sizlerle paylaşıyoruz.
Zeytin işçilerinin çalışma koşulları ve zeytinin yağa dönüşmesinin öyküsü fotoğraflarda yansıdı
UNESCO ÇALIŞTAYI “ZEYTİNİN YOLCULUĞU” FOTOĞRAF SERGİSİYLE DAHA DA RENKLENDİ
“U
NESCO Dünya Mirası Listesi Yolunda Ayvalık” çalıştayına koşut olarak Orhan Peker Sanat Galerisi’nde “Zeytinin Yolculuğu” başlıklı bir fotoğraf sergisi düzenlendi. Altı sanatçının elliye yakın fotoğrafının yer aldığı sergiyi Belediye Başkanı Rahmi Gençer açtı. Rahmi Gençer yaptığı konuşmada, bir kez daha Ayvalık'ın zeytin/zeytinyağı konusunda lider olduğunu belirtti ve şöyle dedi: “Ayvalık önemli bir yolculuğa çıkıyor. Dünya Mirası Listesi’nde yer alabilmek adına UNESCO ile ilgili çalışmalara başladık. Yaklaşık bir buçuk yıldır Belediye Meclisi’nden aldığımız yetki doğrultusunda Kent Konseyi ve sivil toplum örgütleriyle Ayvalık'ı UNESCO'ya dahil etmek için çalışmalar yaptık. Bu sergide yer alan fotoğrafların konusunu da Ayvalık'ın UNESCO yolculuğunda ağırlıkla üzerinde durduğumuz zeytin ve zeytinyağı oluşturuyor. Sanatçılarımız fotoğraflarda zeytin işçilerinin yorucu çalışma koşullarını ve zeytinin yağa dönüşmesinin öyküsünü başarıyla anlatmışlar. Fotoğraflara bakınca büyük bir emek harcandığı anlaşılıyor.” Başkan Gençer daha sonra sergide fotoğrafları bulunan sanatçılara birer teşekkür belgesi verdi.
19
RAHMİ GENÇER: “AYVALIK’I DÜNYADA DA PARLATMANIN ZAMANI GELDİ VE BU GÖREV HEPİMİZİN”
“U
NESCO ile ilgili çalışmalara göreve geldiğimiz ilk günden itibaren başladık ve kapsamlı bir şekilde sürdürdük. Bu işe başlarken öncelikle Belediye Meclisi’mizden yetki aldık. Daha sonra sivil toplum kuruluşları, gönüllüler ve Belediye Sosyal İşler Müdürlüğü’yle beraber bir birim oluşturduk.
Her aşamada, konunun uluslararası bir strateji gerektirdiği bilinciyle hareket ettik. Çünkü Ayvalık’ın özgün değerlere sahip, önemli bir kent olduğuna inanıyoruz. İlçemizin sınırları içinde 5 kentsel SİT alanı, bunlarda da 2 bini aşkın korunması gerekli kültür varlığı olarak tescilli yapı, doğal SİT niteliğinde zeytin alanları, Lale adası ve Alibey adasında arkeolojik SİT alanlarımız mevcut... Öte yandan, Ayvalık’ın var olma sebebini zeytin ve zeytine dayalı endüstri oluşturuyor. SİT alanları içinde 19. yüzyıla ait, kentin siluetini oluşturan endüstriyel yapılar bulunuyor. Ayvalık zeytinyağının kalitesi Osmanlı’dan beri bilinen bir gerçek... Ayvalık, özgün yemekleri ve gastronomik zengiliylede öne çıkıyor. Bu da Ayvalık’ta yaşanan üretimin dışında, büyük ve uluslararası bir ticaretin varlığını bize gösteriyor. Bu nedenle Ayvalık’ın UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alması büyük önem taşıyor. ‘UNESCO Dünya Mirası Listesi Yolunda Ayvalık’ başlıklı çalıştay bu hususta en kayda değer aşamalardan biri oldu. 20
Türkiye’nin önde gelen üniversitelerinden hocalarımızın ve deneyimli uzmanların desteğiyle gerçekleştirdiğimiz çalıştayda tüm konular bütün boyutlarıyla irdelendi.
Şimdi, hazırlanacak olan “geçici adaylık” dosyamızı hazırlıyoruz. Dosyayı Ocak ayı içinde Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Dünya Miras Alanları Şubesi’ne ileteceğiz. Geçici adaylığımız onaylandığı takdirde 15 Nisan 2016’da Paris merkezden açıklama yapılacak.
Çalıştay’daki sunumumda da vurguladığım gibi, biz geçmişimizi biliyoruz ve bu zegin geçmişe saygı duyuyoruz. Ayvalık’ın sahip olduğu zenginliklerin sadece bugün değil gelecekte de çok daha fazla konuşulmasını istiyoruz. Sözün kısası, Ayvalık’ı dünyada da parlatmanın zamanı geldi ve bu görev hepimize düşüyor.”
Ayvalık Yazıları HÜSEYİN GÜVEN yaverbey15@gmail.com
Büyüdük!
“B
en Böyle Veda Etmeliyim.” İsmail Cem’in, hastalığının son aylarında, Can Dündar ile yaptığı uzun söyleşide; anı, görüş ve düşüncelerinin toplandığı kitabın adı bu. Çocukluğunu soruyor, Can Dündar İsmail Cem’e ilk olarak. Aldığı yanıt; “Çocukluk, mutluluk demek.” Ben ve Ayvalık’taki yaşıtlarım, sorulsa aynı cevabı verebileceğimiz bir çocukluk yaşadık. Hiçbirimiz çok varlıklı ailelerin çocukları değildik ama mahallemiz, komşularımız, arkadaşlarımız... güneşimiz, denizimiz, toprağımız... bahçemiz, meyvemiz, sebzemiz... sağlığımız, neşemiz, oyunlarımız... kısacası her şeyimiz vardı. Dokuz tane düz taş bulmak ve üst üste koymak, iki takıma ayrılarak o taşları devirmeye çalışmak tüm öğleden sonramızı ‘dokuz taş’ ya da anlamını bilmediğimiz halde o şekilde adlandırdığımız ‘dalila’ oyunu ile geçirmemize yeterdi. ‘Esir almaca’ oyunu için oyuncağa gerek yoktu ki, mahalleli çocukların bir araya gelmesi yeterdi. Dayanışmanın, yardımlaşmanın, ekip çalışmasının ilk tohumlarının o oyunlarda atıldığını fark etmiyorduk o zamanlar elbette. ‘Taş taş üstüne’ için iki tane büyük, ‘kız oyunu’ diye küçümsediğimiz ama gizliden hepimizin oynadığı ‘beş taş’ için beş tane küçük taş saatlerce oyalardı bizi. ‘Saklambaç’ta ne gizli köşeler, ne bodrum katları, ne dam altları keşfettik. Paramız olduğunda birkaç kuruşa kıyıp aldığımız ve her birini elmas damlaları gibi gözümüzden sakındığımız tek oyuncağımız herhalde ‘bilye’ idi. ‘Kafakarış’ın kurallarını biz koyar, biz bozardık. Ablalarımızın, ağabeylerimizin gençliklerinde bir ara moda olan ‘Hoolahoop’ çemberini bile, bahçe hortumunun ucundan kesip kıvırarak kendimiz yapardık. Birkaç yıl önce ‘asrın icadı’ diye köpürtülüp sonunda altından çıka çıka tek ayakla yürütülen ‘tornetin’ çıktığı oyuncağı biz Ayvalıklı çocuklar elli yıl önce yapmıştık. Telden yapılma, ucu kanca gibi kıvrılmış bir dirgen ve çemberin peşinde, hayali otomobilleri sürerek ve çocuk gırtlaklarımızdan garip motor sesleri çıkararak koştururduk. Kimi zaman bahçedeki iki tahtanın birbirine çakılarak yapıldığı ‘kılıç’larımızla Errol Flynn gibi korsan olurduk, kimi zaman kargıdan atlarımıza atlayıp oyunda yer almayı kabul eden mahallenin kızlarını kötü adamlardan kurtaran Tyrone Power gibi kovboy. Rahmetli Nihat (Ezer) amcamızın bodrumunda, Fazıl (Baskın) ağabeyin iki mum, bir tülbent, kendi elleriyle kesip biçtiği, yapıştırdığı kahramanlarla ‘Karagöz-Hacivat’ oynatırken, bu geleneksel seyirlik oyunun gelmiş geçmiş en büyük üstadı olan Hayali Küçük Ali’nin sesini taklit etmeye çalışmasını kahkahalarla izlerdik. Hiçbirimiz zengin aile çocukları değildik. Ama belki de en büyük zenginliğimiz, o yaşlarda adını koyamıyor olsak da, en küçük bir olanaktan bile bir oyun, bir eğlence yaratmayı bilen ‘hayal gücümüz’dü. Öte yandan hepimizin ortak bir arkadaşı daha vardı. Neredeyse doğduğumuz andan itibaren kokusuyla, dokusuyla benimsediğimiz, sevdamızın hiç tükenmediği engiiiin bir dost: Deniz! Günümüzün neredeyse 6-7 saati bu dostumuzun kollarında geçerdi. Nasıl her yaz geldiğinde evlerde hummalı bir
faaliyet başlar, kışlıklar naftalinlenip kaldırılır, yazlıklar çıkarılır, kış yorgunu yün yataklar gezici ‘pamuk atıcılar’ tarafından havalandırılır, ‘atılır’sa, bizim mahallenin çocuklarının da ritüel halini almış bir ‘yaz hazırlığı’ olurdu. Biz; özellikle son onlu yıllarda birçok ithal kavram gibi hayatımıza giren otomatik, 30-40 metreye uzanan oltaları bilmezdik. Oyuncaklarımızın çoğunu olduğu gibi av aletlerimizi de kendimiz yapardık. Yaz başında ilk iş olarak; izini kaybettiklerimi sevgiyle andığım, bazılarıyla ise hayatın içinde derinleşen dostluklarımızı hala sürdürdüğüm; Bülent (Şentay), Dinçer (Demirli), Salih (Ezer), Sabri (İskit), Sinan (Akıncı) ve bendenizden oluşan mahallenin bıçkınları (!) Sarımsaklı’ya kadar yürürdük. Çünkü en iyi kargılar, bugünkü şehir görünümünden çok uzak olan o günlerin Sarımsaklı’sında, yol kenarlarında kendiliğinden biterdi. Üçerbeşer keser ve peşimizden sürükleyerek mahalleye dönerdik. O kargılar özenle temizlenirdi. Sonra Ayvalık Hali’nde, çeşmenin hemen karşısında daracık bir yer işgal eden balıkçılık malzemeleri dükkanından (hemen yanında Ayvalık’ın efsanevi kasaplarından olan Zaro Hasan’ın dükkanı vardı), çeşit çeşit olta iğnesi, misina, küçük kurşunlar alınır veya bizim, ya da Bülent’lerin bahçesinde toplu olarak çalışıp kargıların hazırlığını bitirirdik. Artık geriye, bir yaz boyu her gün 41 Evler otobüs durağının hemen arkasındaki Üç Kayalar’da, Kapri’ye doğru uzanan kayalıklarda ya da Çamlık’a doğru belimize kadar girdiğimiz suda geçirilecek saatler kalırdı. Akşam üzeri, sanki fethedilmiş ülkelerden dönerken açılan sancaklar gibi misinamıza dizdiğimiz ısparoz, sarpa, arada bir karagözden oluşan gündelik hasılatla mahalleye girerdik. Bizi en yürekten karşılayan topluluk, yine ve ne güzel ki, çocukluğumuzun ayrılmaz bir başka parçası olan mahallenin kedileri olurdu. Gün içinde karnımız acıktığında çözümümüz, küçük bir ateş üzerine atılan bir teneke parçasında pişirdiğimiz, bütün sahil boyunca bizi bekleyen, elimizi atıp topladığımız midyeler, özene bezene temizlediğimiz kara dikenler olurdu (çok ileride, bunun isminin deniz kestanesi olduğunu öğrenmiş bir türlü ısınamamıştım, benim için kara diken hala kendini çok iyi anlatan bir isim). Kaçınılmaz olarak, ‘yaramazdık’. Rahmetli “Singer” Ali beyin şimdi yerinde Ülgen apartmanının olduğu, göz alabildiğine uzanan bakla tarlası, rahmetli Mehmet Sümer’in inanılmaz çeşitlilikteki meyve bahçesi, Çadır Pansiyon’un önünde, deniz kenarında büyüyen iğde ağaçları kendilerine çok çektirdiğimiz, çekim merkezlerimizdi. Galiba çocukluğun en güzel yanlarından biri, o dönemi yaşarken ismini koyamasak da, ‘sorumsuzluk’ ve bunun getirdiği, İsmail Cem’in bir cümlecikle özetlediği ‘mutluluk’tu. Ve bu mutluluğun kaynağı, o yıllarda, Ayvalık’ta büyümekti. Sonra... Sonrası yazının başlığında.
21
Tam on altı yıldır Ayvalık Belediyesi’nin sesi o! Hemen her sabah mikrofonun başına geçiyor ve insanı sıcaklığıyla saran, yumuşak ve sakin bir tonlamayla yapıyor anonsunu. Sözcükler tane tane çıkıyor ağzından: “Sayın Ayvalıklılar... Ayvalık Belediyesi Ses Yayın Bürosu olarak bugünkü anonsumuza başlarken sağlık ve mutluluklar diler, saygılarımızı sunarız... Ayvalık Belediye Başkanlığı...” Elektrik-su kesintilerinden selfırtına uyarılarına, bayram kutlamalarından şenliklere, sosyal etkinliklerden kültürel faaliyetlere kadar pek çok şeyden bizi haberdar eden o ses, vefat duyurularıyla da aramızdan kimlerin ayrıldığını bildiriyor bize...
A
MAKBULE ÜNLÜER: AYVALIK’IN DUYULAN SESİ, GÖRÜNMEYEN YÜZÜ
yvalık’ın “duyulan sesi, görünmeyen yüzü” Makbule Ünlüer ile belediyenin çatı katındaki küçük anons odasında birlikteyiz.
Ünlüer Ayvalık Ticaret Meslek Lisesi öğrencisiyken stajyer olarak belediyenin Yazı İşleri’nde göreve başlamış. Henüz on altı yaşındaymış. -1999 yılının Eylül ayıydı. Haftada iki gün okula gidiyordum. Üç gün de stajım vardı ama ben hafta sonları yine gelip belediyede çalışıyordum. Çünkü Başkan Ahmet Tüfekçi hep makamındaydı. Santral telefonuna, resmi evrak-dilekçe kaydına bakıyordum. O zaman anonsları Zeynep Hanım yapıyordu. Ahmet Tüfekçi belediye çalışanlarıyla sohbeti severdi. Mübadele öykülerine meraklıydı. Benimle de konuşur, “Kimlerdensin? Annen-baban nereden, nasıl gelmişler Ayvalık’a?” diye sorardı. Hoş sohbetlerimiz olurdu. Hiç unutmam 4 Ekim 1999 Cumartesi günü laf arasında bana, “Senin Türkçen çok iyi. Diksiyonun, ses tonun çok güzel. Bence sen anons yapabilirsin,” dedi. Zeynep Hanım’la birlikte ve onun yüreklendirmesiyle ilk anonsumu yaptım. On altı yıldır aynı binada ve Yazı
İşleri’ndeki masasının başında olduğunu vurgulayan Ünlüer, ilk deneyimi sırasında hiç panik yaşamamış.
-Bu iş nasıl yapılır bilmiyordum. Zeynep Hanım’ın lugatında “Yapamam! Beceremem!” gibi kelimeler asla yer almazdı. Bu nedenle hiçbir hazırlık, alıştırma filan yapmadan çıkıp birlikte okuduk. Anons metni neydi, hatırlamıyorum ama çok sakindim. Heyecan yoktu yani... Başkan da, Zeynep Hanım da bana o özgüveni vermişlerdi. “Zor bir belediye başkanı” olarak nitelediği Ahmet Tüfekçi’yle dört buçuk yıl çalışmış Makbule Ünlüer. -Bazen bana kızar, yanından kovar hatta ağlatırdı ama yine de onunla çalışmak keyifliydi. Zira insan zamanla bir ilçeyi yönetmenin ne kadar güç olduğunu görüyor ve karşısındakine hak veriyor. Bayram anonslarını Ahmet Tüfekçi’yle birlikte yapardık. O, Ayvalıklıların bayramını kutlarken; bayramların insanları birleştiren, kaynaştıran unsurlar olduğunu dile getirirdi mikrofondan. Atatürk hayranıydı ve özellikle milli bayramlarda Atatürk hakkında konuşurdu. Milli bayramlarda veya önemli toplumsa olaylar sonrasında da marş yayını yapardık. Ahmet Başkan marşları çok severdi. CÜZDANINI, ANAHTARLARINI, ÇOCUĞUNU HATTA KEÇİSİNİ KAYBEDEN VATANDAŞ DA BİZE GELİYOR Ünlüer, bayram programı, elektriksu kesintisi gibi önemli bir duyuru veya uyarı olduğunda sabah saat dokuz buçukta anons odasına çıkıyor. Ardından eğer o gün kalkacak cenaze varsa, onun duyurusunu yapıyor. On bir-on-bir buçuk gibi de diğer anonslara geçiyor. -Duyurularımızı bir normal hat, bir de telsiz üzerinden yapıyoruz. Telsiz mikrofonlarda kimi zaman sıkıntı yaşanıyor ve insanlar hoparlörden yayın istiyorlar. Ancak rahatsız olup evinin yakınındaki hoparlörün kablosunu kesen de var. Beklentiler
22
farklı olunca tepkiler de farklı oluyor elbette. Kimisi anonsların yeterince işitilmediğinden yakınıyor, kimisiyse “Her sabah cenaze haberiyle uyanmak zorunda mıyım?” diye soruyor. Ama genelde verilen hizmetten vatandaşın memnun kaldığını söylemeliyim. Özellikle vefat, mevlid duyurularını halkımız çok önemsiyor. Tanıdıkları insanların kaybından haberleri olsun istiyorlar. Bunun dışında emlak vergisi ve benzeri ödemelerin tarihlerini, meteorolojiden aldığımız hava tahmin raporunu bildirerek vatandaşı aydınlatıyoruz. Örneğin, az önce fırtına uyarısı yaptım. Resmi kurumlardan gelen duyuru metinlerini ise kayda alınmalarının ardından, aynen aktarıyorum. Özetle, izale-i şuu ve icra anonslarından; dernek açılışları, sanatsal etkinlikler, kayıp ilanlarına kadar her türlü duyuruyu yapıyorum. Cüzdanını, anahtarlarını, çocuğunu hatta keçisini kaybeden vatandaş da bize geliyor, yardımcı oluyoruz. En çok kaybedilen şey araç anahtarı... İşini yaparken karşılaştığı ilginç olaylardan birini paylaşmasını rica ediyoruz. Bizi kırmıyor, anlatıyor. - Geçtiğimiz yaz, yaşlıca iki kadın belediyeye geldi, seksen yaşındaki Alzheimer hastası babalarının kaybolduğunu bildirip yardım istediler. Trabzonluydular. Ayvalık’a gezmeye gelmişlerdi. Babaları, bakıcısına rağmen kaşla göz arasında kaybolmuştu. Kimseyi tanımıyorlardı. Yalnız ve çaresizdiler. Karakol dahil yardım alabilecekleri her yere baş vuruyorlardı. Birkaç saat arayla iki kez anons yaptım. Derken bir tanıdığım telefon etti ve tarife uyan yaşlı bir adamı Cennet Tepesi civarında gördüğünü söyledi. O sırada eşim de yanımdaydı. Mesai saati zaten bitmek üzereydi. Birlikte çıktık. Arabayla Cennet Tepesi’nden aşağı doğru inerken adamcağızı gördük. Yaz güneşinin altında güçlükle yürümeye çalışıyordu. Tişörtü terden sırılsıklamdı. Hemen araca alıp karakola götürdük. Yaşlı adam kızlarına teslim edildikten sonra karakoldan ayrıldık. Üzerimizden büyük bir yük kalkmış, yaşlı adamı sağ-salim bulduğumuz için sevinmiştik. İki kız kardeş arkamızdan bol bol dua etmişlerdi. İnsanların duasını almak güzel bir şey. “BALDIZ YAHU! ÖLÜRSEM ANONSUMU SEN YAP!” Makbule Ünlüer hayata pozitif bakan, yaşam sevinciyle dolu genç bir kadın. Onun enerjisi ve yaşama bağlılığı sesine de fazlasıyla yansıyor. -İnsanların pozitif enerjileri beni hep motive eder. Bu nedenle ben de her sabah Ayvalıklılara sağlık ve mutluluk dilerken beraberinde enerjimi de aktarmaya
çalışıyorum. Ancak vefat ilanlarını okurken elbette etkileniyorum. Duygularımı bastırabilmek için sadece elimdeki metne odaklanıyorum. Kim böyle bir duyuru yapmaktan hoşlanır ki? Hiç hoşlanmasa da bu ilanlar işinin bir parçası... Öyle ki çok sevdiği, “Bülent ağabey” diye seslendiği bir iş arkadaşının ve eniştesinin vefat ilanlarını da o okumuş. -Bülent ağabey çok iyi bir insandı. Birlikte yıllarca çalışmıştık. Onun ölüm haberiyle donup kalmış, adeta taş kesilmiştim. Gözümden bir damla yaş akmamıştı... Öylesine tepkisizdim. Bu halim mikrofonun başında da sürdü. Eniştemin vefatında ise çok ağladım. İlanı sesim titreyerek okudum. Bana hep, “Baldız yahu! Ölürsem anonsumu sen yap!” derdi. Şakaydı sözleri ama vasiyet gibiydi de... Çıktım, sesim titreye titreye okudum. “MAKBULE, TRT SPİKERLERİNE BİLE TAŞ ÇIKARTTIN!” Makbule Ünlüer neredeyse Ayvalık’ta yaşayan herkesi tanıyor. Ama ilk kez tanıştığı insanların “o ses”in sahibi olduğunu öğrendiklerinde şaşırdıklarını söylüyor. Peki, sesini duyup da kendisini görmeye gelen olmuş mu hiç? -Geçen gün İzmirli bir hanımefendi geldi. “Çay bahçesinde oturuyorduk. Anonsunuzu duydum. Çok güzel bir sesiniz var. Kim olduğunuzu merak ettim ve sizi görmek istedim!” dedi. Benimle fotoğraf çektirdi ve gitti. Türkçesi ve sesiyle dikkat çeken Makbule Ünlüer iki yıldır bazı etkinliklerin sunumunda da görev alıyor. -İlk deneyimimde çok heyecanlıydım. İkincisinde öyle rahatlamıştım ki, Rahmi Başkan, “Makbule, TRT spikerlerine bile taş çıkarttın!” demişti. Onun bu sözleri beni çok mutlu etmişti. Ardından bu yılki Ayvalık Uluslararası Zeytin Hasat Günleri açılış töreninde sunum yaptım. Tabii bütün idari ve mülki amirlere seslenirken heyecanlanıyor insan... Hata yapmak, Başkan’a mahçup olmak en büyük korkumdu ancak çok olumlu tepkiler aldım. En son Ortopedik Engelliler Derneği’nin etkinliklerinde sunum yaptım. Elimden geldiğince herkese yardımcı olmaya çalışıyorum. Ayvalık’ın duyulan sesi, görünmeyen yüzü Makbule Ünlüer, gençliğinin en güzel yıllarını geçirdiği Ayvalık Belediyesi’ndeki işini belli ki çok seviyor. -Liseyi bitirdiğim yıl Bursa Uludağ Üniversitesi Muhasebe Bölümü’nü kazanmıştım. Bir seçim yapmam gerekti. Ayvalık ve belediye sevgim ağır bastı. Sevdiğim şeyleri bırakıp gidemedim. Dönüp baktığımda, “İyi ki de gitmemişim!” diyorum.
23
Yenimahalle Muhtarı
Y
BEYTULLAH GÜNDOĞAN “YENİMAHALLE’DEKİ BİNALARIN ÇOĞUNUN OTURMA İZNİ YOK. BU DA BÜYÜK SIKINTI YARATIYOR”
enimahalle minibüsündeyiz. Tıpkı “Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul...” dizesindeki gibi Ayvalık’ın güzelliklerini seyrede seyrede yükseliyoruz. Rehabilitasyon Merkezi’ni arkamızda bıraktık. Deniz manzarasının yerini orman aldı. Mahallenin merkezi Kahveler’de minibüsten indik. Caddede kısa bir gezinti yaptık. Bazıları aşağıya inen, bazıları daha da tepelere tırmanan sokakların önünden geçtik. Sonra Yenimahalle Muhtarlığı’nın kapısından içeri girdik. Sayın Beytullah Gündoğan kısaca özgeçmişinizi öğrenebilir miyiz? -1972 Kepsut doğumluyum. İlk ve ortaokulu Kepsut’ta okudum. 1990 yılında Balıkesir İmam Hatip Lisesi’ni bitirdim. Askerlik dönüşü evlendim ve aynı yıl Ayvalık’a göç ettik. Göçüş nedenimiz yaşam standartımızı yükseltmek, daha iyi kazanmak ve bir sahil kasabasında yaşama arzumuzdu. Her insan güzel şeyler hayal eder. Ne umar, ne bulur bilemem ama biz de hayalimizin peşinden geldik ve 1993’te Yenimahalle’de bir ev kiraladık. Bir yıl inşaatlarda amele olarak çalıştım. Ardından Ayvalık Belediyesi Temizlik İşleri’nde Beytullah Gündoğan görev yaptım. 1998’de Komili Fabrikası’na girdim. Bir yıl sonra İstanbul’a gittim ve orada iki yıl kaldım. Yine inşaat işinde çalıştım. Ayvalık’a dönüşümde insana gelecek vaad eden şeyin ticaret olduğunu gördüm. Pazarlarda kazak sattım. Kolay iş değildi; bıraktım ve mahallemizde kahve işletmeye başladım. Yani mahallenin işletmecisiyiz. Eşim ev hanımı. Biri kız biri erkek, iki çocuk babasıyım. Siz hangi mahallelerle komşusunuz? -Hamdibey, Fethiye, Sakarya ve Yüzellievler mahalleleriyle komşuyuz. Burası yeni bir yerleşim birimi. 1990’da kurulmaya başlanmış. Belediye ilk etapta parsellediği arazileri ev sahibi olabilsinler diye kendi işçilerine satmış. Fakat talep artınca ihaleyle yeni parseller satışa çıkarılmış. Bu parselleri dar gelirli işçi kesimi satın almış. Zaman içinde tek katlı olan bu evlerin üstüne yeni katlar çıkılmaya başlanmış. Yeterli denetim yapılmadığı için kaçak katlar çoğalmış. Şimdi,
24
binaların çoğunun “oturma izni” yok. Bu da büyük sıkıntı yaratıyor. Diyelim ki, iş kuracaksınız ve banka kredisine ihtiyacınız var. Evinizi teminat gösterip kredi çekemiyorsunuz. Bu sorun nasıl çözülür, bilemiyorum? Apartman katları arasındaki merdivenlerin “yangın merdivenleri gibi” dışarıda oluşunun nedenini de böylece öğrenmiş bulunuyoruz. Peki, söyler misiniz mahallenizin nüfusu ne kadar? Yenimahallede kimler yaşıyor? -İki bin altı yüz kırk seçmenimiz var. Bu da yaklaşık dört bin beş yüz, dört bin yedi yüz kişi demek. Genç bir nüfusuz. Mahallemiz çok göç alan bir yerleşim alanı. Balıkesir’in Bandırma, Gönen, Dursunbey, Savaştepe, Kepsut gibi pek çok ilçesiyle Mardin ilinden göçenlerin oluşturduğu “kozmopolit” bir yapıya sahibiz. Mardinli vatandaşlarımızın neredeyse tamamı aynı köyden. Çoğu akraba ve aralarındaki akrabalık bağı çok kuvvetli... Bunun dışında Muş’tan gelen birkaç ailemiz var. Göç eden insanlar elbette çalışıp evinin geçimini sağlamak durumunda. Mahallemizde hemen herkes, karıkoca çalışıyor. Genelde “emekli kenti” olarak tanımlanan Ayvalık’ın bu genç mahallesinde insanlar hangi işlerde çalışıyorlar? -Ayvalık’ın işçi potansiyeli bizim mahallemizde diyebilirim. Bizde memur statüsünde kimse yok. Esnaflıkla geçinen altı bakkal ve üç kahve işletmecisini sayabilirim. Kalanı zeytin toplayıcılığı, tarla, bahçe, inşaat, temizlik gibi işlerde çalışan işçi aileleri. Kahveye çıktığınızda kime ihtiyacınız varsa onu orada bulabilirsiniz. İnşaat, marangoz, duvar, çatı ustası, tesisatçı, kalıpçı... Bu nedenle canlı, hareketli bir yer Yenimahalle. Hareketli derken, vukuata yatkın bir yer anlamı çıkmasın sakın. Çünkü Yenimahalle’de pek olay olmaz. Bizler; hep birlikte uyum içinde yaşıyoruz. Çünkü işçidir mahallemiz. Çalışan, yorulan insandır. Enerjisini işine, gücüne harcadığı için kavgaya ayıracak zamanı yoktur. Herkes burada sükunet içinde yaşar. Karı-koca çalışılan evler ekonomik açıdan da pek sıkıntı çekmezler.
Evin erkeği inşaattan günde seksen-yüz lira yevmiye almış... Evin hanımı temizliğe gitmiş, seksen-yüz lira yevmiye almış... Bu evde hiçbir sıkıntı olmaz yani. NE YAZIK Kİ, AYVALIK’TA OKUR-YAZAR ORANI EN DÜŞÜK MAHALLE BİZİZ Sosyal hayat nasıl Yenimahalle’de? İnsanlar nerede, nasıl zaman geçiriyorlar? -Ev oturmaları, kahve kültürü... Başka bir sosyal hayat yok. Gençler futbolla ilgileniyorlar. Diğer bir ilgi alanı da internet. Aslında internet gençlerimizi bizden aldı. Ne el becerileri gelişiyor, ne hobi ediniyorlar. Başlarını internetten kaldırıp, çevrelerinde ne oluyor, bakmıyorlar. Bir işin ucundan tutmuyorlar. Biz veliler de bu konunun üstüne pek eğilmiyoruz. On bir yaşındaki oğlum ders çalışırken evde televizyon bile açmıyorum. Tabletten uzak tutmaya çalışıyorum. Ama bu kez de aklını derse vermiyor, biliyorum. Genç bir mahalle olduğunuza göre okur-yazarlık oranı çok yüksektir diye düşünüyoruz. Ne dersiniz? -Ne yazık ki, Ayvalık’ta okur-yazar oranı en düşük mahalle biziz. Önceki kaymakam Nihat Nalbant döneminde yürütülen çalışmada bütün bir Ayvalık’ta okuma-yazma bilmeyen bin kişi tespit edilmişti. Yüz altmış dört kişiyle ilk sırayı biz aldık. Halk Eğitim Merkezi’nde açılan kurslar sonucu seksen kadar kişi diploma aldı. Ancak öğretmen arkadaşlarla üç kez kapılarına kadar gitmemize rağmen kalanını okur-yazar yapmayı başaramadık. Bence sıkıntı okumak, okumamak değil. Okumanın önemini kavra(ya)mamak. Çünkü herhangi bir nedenle kurslara gelemeyen bir insan, isterse okumayı çocuklarından bile öğrenebilir. Mahallenizde ilköğretim okulu var mı? -Evet. Ali Çetinkaya ilk ve orta öğretim kurumunda Hamdibey, Fethiye ve Yenimahalle’nin çocukları eğitim alıyorlar. Ancak göçle gelen çocukların uyum süreci nedeniyle eğitim-öğretim zaman zaman yavaşlıyor. Çünkü her çocuk aynı temel eğitimi almamış oluyor. Bu da bazı sıkıntılara yol açıyor. Eğitim yavaşlıyor, müfredat sarkıyor. Okul idarecileri sık sık değişmese, öğrenci ve velileri tanıyacak kadar görevde kalsalar sorun çözülür sanırım. Özetle çocuklarımızın kız-erkek ayrımı yapılmadan okutulduğunu söyleyebilirim. Hemen herkesin çalıştığı bu mahallede gençler iş bulmakta zorlanıyorlar mı? -Bu çok önemli bir konu. Lise, üniversite mezunu gençlerimiz var. Bir işe girememişler veya kendi işlerini kuramamışlar. Onları kahvelerde gördüğümde üzülüyorum çünkü gençlerin yeri kahve köşeleri değil. Ben işletmeciyim. Kahvem dolsun-taşsın isterim. Ama onlarla değil. Ne yapmalı? Nasıl isdihdam sağlamalı? Kalifiye eleman yetiştiren mesleki eğitime mi ağırlık vermeli? Bilmiyorum. Ama geleceğimiz için bir çözüm üretilmeli. TEK İHTİYACIMIZ ÇOCUKLAR İÇİN OYUN ALANLARI Kahveler dışında gençlerin zaman geçirebileceği mekanlar yok mu? -Ahmet Tüfekçi döneminde bize iki futbol sahası tahsis edildi. 2008 yılında Yenimahalle Spor Kulübü’nü kurduk. Başarılı bir takımımız var. Bu bizler için bir
nimet. Sağolsun, Belediye Başkanı’mız Rahmi Gençer çocuklarımıza-gençlerimize çok destek oluyor. 19 Mayıs Spor Tesisi’mizin yanına belediyemizin yardımıyla ek bina yaptık. Kafeterya olarak hizmet verecek olan bu bina yakında açılacak. Mahalleli burada çaylarını içip, tostlarını yerken babalarının, ağabey ve kardeşlerinin maçını seyredebilecek. Kadınlar kendi aralarında toplanabilecekler. Yani çeşitli etkinliklere açık, sosyal bir yer olacak tesis. (Tesisler dergimizi baskıya hazırladığımız günlerde açıldı) Peki, Yenimahalle’nin sorunları, sakinlerin talepleri neler? -Biz alt yapı, parke taş döşeme gibi hizmetleri Ahmet Tüfekçi belediye başkanıyken aldık. Onun bu mahallenin kuruluşunda çok büyük hizmetleri vardır. Bu açıdan sıkıntımız yok. Ulaşım derseniz, dört dakikada bir dolmuş çalışıyor. Ayvalık’a, Hastane’ye, Sanayi’ye gidişte zorluk yaşanmıyor. Ama sabahları Uygulama Oteli’ne öğrenciler için bir servis konursa çocuklar derslerine geç kalmadan, iki ayrı taşıt kullanmadan gidebilirler. Geçtiğimiz dört, beş ay bir hayli su sıkıntısı çekildi. Ama BASKİ’yle ilgili sorun da çözüldü gibi görünüyor. İnşallah bir daha yaşamayız. Tek ihtiyacımız çocuklar için oyun alanları... Küçük çocuklar için dizayn edilen parkımız artık çok yetersiz kalıyor. Çok acil birkaç parka daha ihtiyaç duyuyoruz. Mahallenizde sosyal yardım alan var mı? -Yardım talebiyle gelenler için açtığımız iki yüz altmış yedi dosya mevcut. Yani üç yüze yakın hane kömür yardımı alıyor. Gıda yardımları artık Ramazan ayında yapılıyor. Eskiden her ay on beş-yirmi koli gıda yardımı gelirdi. Biz, ihtiyaç sahiplerini “hafta” bazında değerlendirir ve o hafta en çok kim dardaysa ona göre dağıtım yapardık. Doğruyu söylemek gerekirse vermekle insan hayatı idame olmuyor. Bazıları sosyal yardımı otomatiğe bağlamak istiyor. Bu nedenle Sosyal Yardımlaşma da ince eleyip, sık dokuyor. Biz muhtarlar gerçek ihtiyaç sahiplerini gerekli mercilere bildiriyoruz. Onlar da gelip durumu inceliyorlar. Belediyemiz aceze yardımlarından katkıda bulunuyor. Ayrıca evine maddi destek sağlarken askere giden gençlerin ailelerine yüz elli lira gibi bir katkıda bulunuyor. Sayın Beytullah Gündoğan, sohbetimizi sizin mahallelinizden ne beklediğinizi sorarak noktalayalım. -Sorunuzu yanıtlamadan önce ben mahalleliye ne verebiliyorum, diye bakmam gerek. Böyle değerlendirdiğimde Yenimahalle’deki herhangi bir sorun için Kaymakamlık, Emniyet, Belediye, Büyükşehir’e günün her saatinde baş vurmaktan çekinmiyorum. Yedi gün-yirmi dört saat çalışıyorum. Muhtarlığın kapısı herkese her zaman açık. Buna karşın ben de mahallelinin birbirine saygı göstermesini bekliyorum. Sıkıntıları ne olursa olsun gelen bir görevliye, memura saygıda kusur etmemelerini bekliyorum. Mahallemizi utandıracak davranışlar sergilememelerini rica ediyorum. Mahallemiz yaşanacak bir yerdir. Diğerleriyle kıyaslandığında kiralar ucuzdur. Komşuluk ilişkilerimiz çok güzeldir. Bizler çayımızı evimizin içinde içmeyiz. Çay yapmışsak, kapının önüne çıkarır, komşularımızı çağırırız. Düğünlerimizde ev sahibi oturur, otuz kadın girer bütün bulaşığı yıkar. Cemiyetçilik nedir? Kaynaşma nedir? Konu-komşunun işi nasıl görülür? Komşuluğun nasıl olması gerektiğini anlatan fotoğraftır bu. Daha ötesi yok!
25
İktisadi Vizyon UĞUR DÜNDAR
Ayvalık Belediye Başkan Yardımcısı
A
Mülteci ekonomisi…
yvalık’ta son olarak sahile vuran 33 mülteci cesedi, kronik sorunu tekrar gündeme getirdi.
Mültecilerin Suriye’den başlayıp hayatlarını kaybedene kadarki yolculuğu zaten başlıbaşına trajedi. Yamalı botlardan, yüzdürmeyen şişme yeleklere kadar kamuoyunu insanlığından utandıran görüntüler elbette arşivlerde yerini alıyor. Her zamanki gibi kötü yönetilen bir krizin komplikasyonları asıl yapılması gerekenlerin üzerini örtmeyi başarıyor. Bu sorunun başlangıcından bugüne ne yapıldı? Mülteci krizi nasıl bu noktaya geldi? Sorulması gerekenlerin ilk sıralarında bir de bunlar olsa gerek. Uluslararası toplum bir kez daha sınıfta kaldı… Birinci Dünya Savaşı’nın sonundan bugüne ve halen parçalana parçalana ‘puzzle’a dönen Ortadoğu yeniden şekilleniyor. Son on yılda Kuzey Afrika’nın ve maalesef Türkiye’nin de dahil olduğu bu ‘yap-boz’un sadece küçük bir parçasıydı Suriye. Suriye, beklendiği kadar çabuk çözülmeyince Türkiye milyonlarca insanı kabul ederek ciddi bir risk aldı. Bu süreçte dünyadan ne maddi ne de yönetsel destek alınamadı. Kabul edilen mültecilerin tümünün kamplarda iskanı sağlanamadı. Kısım kısım Türkiye’ye büyük kentlere dağılan mülteciler daha sonra Avrupa ülkelerine geçiş yolları aramaya başladı.
26
Türk Hükümeti de bu geçiş taleplerine engel olmayıp uluslararası topluma gözdağı vermiş oldu. ‘Mülteci sorununda çözüme ortak olmazsanız, sonuçlarına katlanırsınız’ hamlesi bir nebze işe yaramış da olsa nihai bir çözüm değil. Mülteciler üzerinden siyaset yapmak Türkiye Hükümeti’ne de uluslararası topluma da yakışmadı. İnsan ‘beşeri sermaye’ olabildiği kadar değerli… Suriye’den gelen mültecilerin imkan sahibi olanları özellikle İstanbul’da çok sayıda şirket kurdu. Hatta botlarla kaçak geçiş yapanların verdiği paraya göre daha lüks botlarla, teknelerle geçtiği söyleniyor. Karaya vuran cesetlerin fotoğraflarında ceplerinin dışarıya çıkarıldığı ölümlerinin ardından üzerlerindeki tüm para ve değerli eşyanın alındığı görülüyor. Bu transferleri yapan, aracılık eden, can kurtarma yeleğinden botuna kadar bu sektörden zenginleşen onca kişi veya kuruluş da bu işleri herkesin gözü önünde yapabiliyor. Çözümsüzlüğün nedeni veya ihmal olarak dillendirilen ise botların kalitesizliği, yeleklerin sahte çıkması veya teknelerin hava şartları nedeniyle alabora olması. Düşünelim ki; bütün şartlar çok uygun, havalar çok güzel, ulaşım araçları harika… Tüm bu maddi unsurlar insani koşullara uygun dahi olsa koskoca dünya toplumu 2-3 milyon insanın asıl yurtlarından kopmak zorunda kalmasına engel olamadı. Halen de bu süreç devam ediyor.
Stantları ziyaret eden Rahmi Gençer alışveriş yaparak kampanyaya destek verdi
H
BARINAKTAKİ SOKAK HAYVANLARI İÇİN KERMES DÜZENLENDİ
ayvan Dostları Derneği, Ayvalık Belediyesi’nin Köpek Bakım Barınağı’nda yaşayan sokak hayvanlarına mama katkısında bulunmak amacıyla Cumhuriyet Meydanı’nda bir kermes düzenledi. Kermes nedeniyle kurulan stantları Belediye Başkanı Rahmi Gençer de ziyaret etti ve alışveriş yaparak destek oldu.
Derneğin üyelerinden Zeynep Can kermesle ilgili olarak, “Ayvalık Belediyesi Köpek Barınağı’ndaki hayvanlar için tamamen kuru mama tüketilmesi uygulamasına geçti. Bilindiği gibi, kuru mamanın maliyeti çok yüksek. Bu yüzden elimizden ne geliyorsa; evimizde yaptığımız börekler, zeytinyağlı dolmalar, reçeller ve giyeceklerle belediyemize destek vermeye çalışıyoruz,” dedi. Hayvan severlerin yoğun ilgi gösterdiği kermeste satışa sunulan ürünler kısa sürede satıldı. Kermese destek veren esnaf sayısı da yüzleri güldürdü.
Ayvalık Belediyesi sokaktaki hayvanların yanında olmaya devam edecek
“S
okaklardaki dostlarımızın mama ve diğer ihtiyaçlarının bu tür etkinliklerle karşılanması çok güzel bir şey... Bu konuda hep beraber ve el birliğiyle çalışılırsa, kalıcı bir sonuca ulaşmak daha da kolay olacak. Sahipsiz hayvanlara yardım amacıyla bu kermesi düzenleyen gönüllülere ve katkıda bulunan herkese çok teşekkür ediyorum. Ayvalık Belediyesi olarak sokaktaki dostlarımıza verdiğimiz desteği arttırarak sürdürmekte kararlıyız.”
27
Bugüne kadar sizlere bildiğimiz, duyduğumuz, dostlarımızdan öğrendiğimiz pek çok “Ayvalık hikayesi”ni aktardık. Bazıları ilk ağızdandı; bazılarıysa ikinci, üçüncü kuşak anlatımlarıyla derlenmişti. Ancak daha duymadığımız, ulaşamadığımız ve birer birer unutulup giden onlarca hikayenin olduğunu biliyoruz. Zeynep Yakacak, “Küçük Salcı Kız Adile”nin hikayesini getirmişti bize. Bu kez de, dergimizi arayan okurumuz Özen Seçer’in sayesinde, Saatli Cami’deki Sakal-ı Şerif’in Midilli’den Ayvalık’a nasıl geldiği hem gün yüzüne çıkıyor hem de kayıt altına alınmış oluyor.
K
“AYVALIK’A GELİYORUM, SAKAL-I ŞERİF’İ DE GETİRİYORUM!”
ış geldi. Dışarıda soğuk ve yağmur var. Özen Seçer’in Armutçuk’taki evindeyiz. Özen Hanım Ayvalıklı. Uzun yıllar hastane olarak hizmet veren, eski vergi dairesinin bulunduğu o güzelim yapıda 1946’da dünyaya gelmiş. Cumhuriyet İlkokulu’nu bitirdikten sonra Kız Meslek Lisesi’nde okumuş. On sekiz yaşında evlenmiş. Astsubay eşinin atandığı her yere gitmiş. “Eşim emekli olunca memlekete, Ayvalık’a döndük,” diyor ve anlatmaya en başından başlıyor. -Annem ve babam mübadil ailelerin çocukları... Babamın babası “Zorba” Bekir Ağa, aslen Urfalıymış. Askerliğini Midilli’de yapmış. Vatani görevi bitip memleketi Urfa’ya döndüğünde bütün ailesini toplayıp çok sevdiği Midilli’ye göçmüş. Hatta giderlerken yanlarına Arap lalalarını bile almışlar. Amcamın hanımı, evin hizmetini yapan bu kızcağızın daha sonra evlendirildiğini ve Midilli’deki Arap nüfusun bu genç kızın soyundan yürüdüğünü söylerdi. Bekir (Kozlu) dedem Midilli’de Osmanlı’ya gemi yapar, devlete yılda iki gemi teslim edermiş. Yanı sıra çiftçiler tarladaki mahsullerinin hepsini getirip ona satarlarmış. Başkasına Özen Seçer veren olursa çok kızarmış Bekir Ağa. Bu yüzden ahali tarafından adının önüne “Zorba” sıfatı eklenmiş. Babaannem Hacer ise “Kırmızı Yanaklı Hacalota” lakabıyla tanınırmış. Çünkü yanakları kırmızı kırmızıymış. Babam Salih Kozlu mübadeleyle Ayvalık’a geldiğinde on iki yaşındaymış. Anne tarafıma gelince... Anneannem Hatice Midilli Mesagros’da dünyaya gelmiş. Daha sonra ataları Çanakkaleli olan dedem Mustafa Urup’la yaşamını
28
Gülbeniz Şentay
birleştirmiş. Size anlatacağım hikaye de onların başından geçiyor zaten. Mustafa dedem bir sabah, her zaman yaptığı gibi erkenden işine gitmiş. Gün bitmiş, hava kararmış. Evine dönerken yolu üzerindeki mezarlıktan gelen bir inilti duymuş. Sese kulak vererek mezarlar arasında ilerlemiş. Ses giderek daha da yakınlaşmış. Dikkat kesildiğinde sesin taze bir mezardan yükseldiğini anlamış. “Allah, Allah!” demiş. “Galiba gömdükleri mevta dirilmiş, şimdi de inliyor!” Zaman zaman böyle şeyler olabiliyor, işitiyoruz. Hemen elleriyle toprağı kazmış dedem. Kazdıkça aşağıdan gelen ses, uğultuya dönüşmüş. Derken mezarın bir yerinden şimşek gibi kara bir şey fırlamış. Bu bir köpekmiş. Nasıl olmuşsa olmuş, hayvan mezarın içinde kalmış. Korkudan oracıkta bayılmış dedem. Tabii bütün ev halkı ayakta, “Nerede bu Mustafa?” diye... Sonunda dedemi bulmuşlar. Ne ki, olayı izleyen günlerde Mustafa dedem sık sık düşüp bayılmaya başlamış. Onu Pilmar’da bir doktora götürmüşler. Fakat ne doktor ne de yazdığı ilaçlar derdine çare olmuş. Dedemin kız kardeşinin kocası İdris Efendi Midilli’nin ileri gelenlerindenmiş. Herhangi bir belge, izin almaksızın İstanbul’a, İzmir’e gidip gelebiliyormuş. Nüfus müdürüymüş galiba... İdris Efendi, Çandarlı’da yaşayan çok iyi bir hoca tanıdığını, arzu ederse giderken beraberinde Mustafa dedemi de İzmir’e götürebileceğini söylemiş. Anneannem de üsteleyince, İdris Efendi’yle dedem yollara düşmüşler. İzmir’den Çandarlı’ya geçtikleri gün Yunanlılarla bir savaş, bir savaş... Can havliyle Çandarlı’yı terk etmişler.
Yürüye yürüye geldikleri Ayvalık’ta güzelim evlerin önünden geçmişler. Başlarını uzatıp evlerden içeri baktıklarında cesetleri görmüşler. Her yanı kana bulanmış bu evlerin hiçbirisine girmeye cesaret edememişler. Kapıları kapatıp, oradan uzaklaşmışlar. “Şöyle tepelere doğru çıkalım ki, Yunanlı gelirse tepeden aşağıya kendimizi atıverelim!” demişler. Gözlerden uzak, kuytu bir yer aramışlar. Nihayetinde şimdiki Rehabilitasyon Merkezi’nin alt sokağındaki köhne, izbe bir eve sığınmışlar. Yıl 1922. “HERKES AÇTI. EKMEK YOK! PİRİNÇ YOK! FASULYE-NOHUT YOK!” Bu arada Midilli’de kalan anneannem, anneme hamileymiş. Ona görümcesi Hanife Hanım (İdris Efendi’nin karısı) göz-kulak oluyormuş. Çünkü Midilli’de yağmalar başlamış. Evlerin kapıları kırılıyor, Rumlar tekmeyi vurarak girdikleri evlerden istediklerini alıp götürüyorlarmış. Yağmadan korkan insanlar Hanife Hanım’ın kendilerinde gecelemesini istiyorlarmış. Zira yağmacılar Hanife Hanım’ı gördükleri yerde, “Sizin ailenizin evi olduğunu bilmiyorduk!” deyip gidiyorlarmış. Yani İdris Efendi’nin itibarı sürüyormuş hala...
malları, “Al sana şu kadar, al sana bu kadar”, konukomşuyu da gözeterek bitirmişler. Ellerinde hiçbir şey kalmamış. Mübadele yapılacağı duyulunca akıllı bir kadın olan anneannem Rum makamlarının kapısını çalmış. “Bakın! Ben hamileyim, doğum yapacağım. Hiç paramız kalmadı. Malımızı-mülkümüzü size bırakıp gideceğiz ama hiç değilse zeytinliklerdeki ürünümün parasını verin bana!” demiş. Ödemeyi yapmışlar. Ancak mübadele başlar başlamaz paralar tedavülden kaldırılmış. O kocaman, “pul olmuş” kağıt paralarla altı-yedi yaşlarındayken bakkalcılık falan oynadığımızı hatırlıyorum. “BURADA SAKAL-I ŞERİF’İMİZ VAR. RUMLAR NE OLDUĞUNU BİLMEZ, SAVURUP ATAR!”
Annem büyüdüğünde halası Hanife Hanım, “O günlerde Rumlar bize zarar gelmesin diye kapımıza iki nöbetçi koymuşlardı. Biri sağ tarafa, diğeri sol tarafa bina boyunca yürür, sonra döner, ortada birleşir, ardından yine ayrılırlardı,” diye anlatmış.
Anneannem annemi doğurup kucağına aldıktan dört ay sonra, Ayvalık’a gelmek için hazırlıklarını yapmış. Rumlar Türkleri camiye toplamış ve ”Burada bekleyin, kayıklar gelip sizi alacak” demiş. Heyecan içinde bekleşirlerken anneannemin gözü bir an caminin minberine ilişmiş. Hanife halaya, “Burada Sakal-ı Şerif’imiz var. Rumlar ne olduğunu bilmez, savurup atar!” diye fısıldamış usulca. Sonra bebeğini ona emanet edip, kırk bohça içindeki Sakal-ı Şerif’i kucaklamış. Kendisinden önce Ayvalık’a gidecek olanlarla, kocası Mustafa’ya haber yollamayı da ihmal etmemiş: “Geliyorum, Sakal-ı Şerif’i de getiriyorum!”
Dedemle İdris Efendi’nin yokluğunda Mesagros’da kalan anneannem, görümcesiyle birlikte iyi-kötü idare etmiş. İdris Efendi’nin bakkal dükkanındaki erzağı kullanmışlar bir süre. Anneannem, “Herkes açtı. Ekmek yok! Pirinç yok! Fasulye-nohut yok!” derdi. Dükkandaki
Anneannem o günü şöyle anlatırdı: “Yolculuk süresince sıkı sıkı sarıldım Sakal-ı Şerif’e. Nihayet Ayvalık’a geldik. Kıyıya yanaştık. Cumhuriyet Meydanı’na indik. Bütün erkekler bizi davullar-zurnalarla karşıladı. Kalabalık tekbir getiriyordu. Kucağımdan Sakal-ı Şerif’i
MESAGROS CAMİSİ, YUNANİSTAN KÜLTÜR BAKANLIĞI KARARIYLA 1964 YILINDA TESCİL EDİLDİ
Ö
zen Seçer’in anneannesi Hatice Urup, şimdi Saatli Cami’de bulunan Sakal-ı Şerif-i Mesagros’taki camiden aldı ve Ayvalık’a getirdi. 16. yüzyılda inşa edilen ve Yunanistan Kültür Bakanlığı’nın Haziran 1964 tarihli kararıyla tescil edilen cami, kapısının üzerinde yer alan kitabeden anlaşıldığına göre 1824-25’te bir onarım geçirmiş. Kuzeybatı köşedeki sağlam minarenin kitabesinde de minarenin 1903 Mart ayında yapıldığı belirtiliyor. Diğer minare yıkık durumda...
tüm fotoğraflar, Neval Konuk tarafından çekilmiş. Arazi çalışması sırasında bugün mevcut olmadığı belirlenen eserlerin arşiv fotoğraflarına yer verilmesi, kitabın kaynak olma niteliğini pekiştiriyor.)
(Sanat tarihçisi Neval Konuk’un “Midilli, Rodos, Sakız ve İstanköy’de Osmanlı Mimarisi” adlı, 2008 yılında Stratejik Araştırmalar Merkezi (SAM) tarafından yayınlanan kitabını bizimle paylaşarak bu bilgilere ulaşmamızı sağlayan Doğan Uçaker’e çok teşekkür ederiz. Midilli, Rodos, Sakız ve İstanköy’deki Türk-İslam eserlerinin bilimsel olarak derlenmesi ihtiyacından doğan kitap gerçekten önemli özellikler taşıyor. Adalarda ilk defa gerçekleştirilen ayrıntılı bir arazi çalışmasının sonucunda ortaya çıkmış bölgelerde yer alan pek çok eser, ilk defa bilimsel bir yayında sunuluyor. Arşiv fotoğrafları hariç kitapta yer alan
29
aldılar ve kiliseden camiye dönüştürülen Saatli Cami’ye götürdüler.” Anneannemin bu davranışı beni duygulandırdığı kadar gururlandırır da. Çünkü düşünün, herkes o koşullarda bir yastık veya bir kilim daha getirebilmenin gayretinde... Neler neler anlatırdı bana anneannem. Ama en çok bu olay aklımda kaldı. Belki çocuklarımla, arkadaşlarımla, tanıdığım insanlarla sık sık paylaştığım içindir. YEĞENİM BİR KİTAPLA BİRLİKTE ANNEME MESAGROS’UN ÇAKIL TAŞLARINI GETİRMİŞTİ Sakal-ı Şerif’i Midilli’den Ayvalık’a kucağında getiren anneannem Hatice ve dedem Mustafa Urup’un Ayvalık’taki yaşamları hep o köhne evde geçti. Mübadele sonrası kendilerine verilen zeytinliklerle geçimlerini sağladılar.
Kıtlığa, açlığa göğüs geren insanlardı onlar. Zeytin yaptılar, yağlarını çıkardılar. Fazlasını sattılar. Hiçbir zaman varlıklı olmadılar. 1953 yılında Bekir dedemi, 1968’de babaannemi, 1974’de Mustafa dedemi kaybettik. Anneannemse 1984 yılında tam seksen dört yaşında aramızdan ayrıldı... Ne anneannem ne de doğduğu toprakları görmek isteyen annem bir daha Midilli’ye gidebildiler. Olmadı. Ama yeğenim bir kitapla birlikte Mesagros’un çakıl taşlarını getirmişti anneme. Annem, kına torbalarına koyduğumuz bu taşlarla avunurdu. Kitapta ise Rumların anneannemleri mübadele için topladıkları caminin fotoğrafı vardı. Söylediğim gibi, size aktardığım olayın kahramanları artık hayatta değil. Derginize ulaştım, çünkü Sakal-ı Şerif’i Ayvalık’a getiren anneannem Hatice Urup’un adı kalsın, yaşasın istedim.
Saatli Cami İmam-Hatibi
ALİ MESTANOĞLU
“O İNSANLAR BURAYA KOLAY GELMEDİLER. AMA NE GÜZEL Kİ, GELİRKEN BU HATIRAYI AYVALIK’A GETİRMİŞLER”
Ö
zen Seçer’le söyleşimizden sonra on altı yıldır Ayvalık’ta görev yapan Saatli Cami imam-hatibi Ali Mestanoğlu’yla görüştük. Hikayeyi ilgiyle dinleyen Mestanoğlu’ndan Hatice Urup’un getirdiği Sakal-ı Şerif hakkında bilgi aldık.
Sakal-ı Şerif gelir. Ben de bu defteri bir önceki görevliden devraldım. O defterde bu kutsal emanetin kim tarafından, hangi tarihte getirildiğine ilişkin bir kayıt yok. Sadece Ada’dan geldiğini biliyoruz. Hikayesini ben de ilk defa sizden duyuyorum.
-Her camide kayıt altında olan matbu eşyalar vardır. Bunlar bir defterde yazılıdır ve o listenin en başında
İstanbul’daki gibi büyük camilerde Sakal-ı Şerif beratlıdır. Efendimiz’den bu yana, kimden kime geçtiği belgelidir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde “Türk” dediniz mi akla “İslam” gelir. Günümüzde de bu böyledir. Çünkü Osmanlı soyundan gelmemize rağmen, biz islamın bütün kültürel değerlerine sahip çıkmışız. Dünyada bizim kadar bu değerleri yaşatan bir ülke daha yoktur. Gerek Peygamber Efendimiz’den gerek sahabeden gelen hatıralara muazzam bir şekilde sahip çıkmışız. Sakal-ı Şerif’ler de böyledir. Ancak Kurtuluş Savaşı’ydı, mübadeleydi derken Ayvalık’ta bu kayıt tutulamamış. Tabii herkesin can derdine düştüğü bir dönemdir o... Sakal-ı Şerif nerede, nasıl korunuyor ve ne zaman halkın ziyaretine açılıyor?
Ali Mestanoğlu
30
-Ben evimde muhafaza ediyorum. Zira günümüz şartlarında camilerin korunması biraz zor. Bizim kayıtlı olmayan eşyalarımız da var. Mesela cemaatten birisi bir saat verir, onu duvara asarız. Bakarsınız bir başkası gelir, saati çalıp götürür. Bu nedenle evimde koruma altına aldığım Sakal-ı Şerif’i yılda bir defa, Kadir gecelerinde açarız. Kırk bir bohça tek tek açılır. Cemaat teravih namazından sonra ilahiler, salavatlar, Kur’an eşliğinde kutsal emanete el sürerler. Ben göreve başladığımda, kırk bohçayı yeniledim. Çünkü Peygamber Efendimiz’in sakalını eskimiş, yırtılmış, deforme olmuş bohçalarla insanımızın huzuruna
çıkarmak istemedim. Bunlar tülbentten, mendilden bohçalardı ve tarihi değerleri yoktu. Büyükten küçüğe kırk ayrı ebatta bohça diktirdim. Eskileri attım. Ama son katı oluşturan ve üzerinde ayetlerin, besmelenin olduğu özel işlemeli saten bohça duruyor. Bu bohçadan söz eder misiniz biraz? -Dediğim gibi işlemeli ve yeşil bir bohçadır bu. Efendimiz’in Medine’deki kabrinin üzerinde de yeşil bir kubbe vardır. Diğer kırk bohça farklı renkler taşıyabilir ama Sakal-ı Şerif’leri muhafaza eden son örtü yeşildir ve bu saygının ifadesidir. Peygamberimizin sağlığında iki rengi çok sevdiğini görüyoruz: Temizliğin simgesi beyaz ve tabiatın tezahürü yeşil... Bir hadis var mesela. Diyor ki, “Kıyametin kopuyor olduğunu bilseniz bile ve elinizde o sırada bir fidan varsa, hemen onu dikin!” Yeşili çok seven ve ona çok değer veren Efendimiz’e hürmeten Sakal-ı Şerif’in sarıldığı bohçaların sonuncusu mutlaka yeşil renktedir. Sakal-ı Şerif’in kırk bir bohçaya sarılmasının özel bir anlamı var mıdır? -Biz sayılara çok itibar etmeyiz. Sayılara takılmamak lazım. Şimdi, birisine “maşallah” derken; “kırk bir kere maşallah” deriz. Cenazelerin kırkında mevlid okunur. Bu kırk-kırk bir sayıları insanlarımızda öteden beri gelen “çokluktan kinaye”dir. “Maşallah” sayısı elli olsa ne olur? Bir şey olmaz. Otuz olsa ne olur? Yine bir şey olmaz. Dediğim gibi böyle bir sayı İslamiyet’te matbu bir şekilde yoktur. Ne Kur’an’da, ne hadiste vardır.
Sakal-ı Şerif’in Midilli’den Saatli Cami’ye getiriliş hikayesi hakkında ne söylemek istersiniz? -Hadislerde de geçer; Peygamberimiz tıraş olurken, sahabeler beyaz gömleklerinin eteklerini kaldırır, bir tek saç-sakal telinin yere düşmesine izin vermezlerdi. Kesilen saç-sakalın hepsi sahabenin kucağında toplanırdı ve bunlar bir şekilde İslam devletlerinin belli camilerine ulaşırdı. Midilli’deki cami de bunlardan biridir. Dediğim gibi Midilli’den getirilen Sakal-ı Şerif beratlı değil. Ancak o tarihleri göz önüne aldığınızda her aileden en az iki şehit, yaralı ya da kayıp var. Düşünün ki, sevdiklerinizi kaybettiğiniz bir ortamda bir yandan da göç yaşanıyor... Ben Ayvalık’ın yaşlılarının anlattıkları o acı hikayeleri dinledim. Neler yaşamışlar... Neler görmüşler... O insanlar buraya kolay gelmediler. Ama ne güzel ki, gelirken bu hatırayı Ayvalık’a getirmişler. Allah gani gani rahmet eylesin!
Türkiye’deki camilerin 1818’inde Sakal-ı Şerif var
T
ürkiye’deki cami sayısı yaklaşık olarak 85 bin... Bunların 1818’inde Sakal-ı Şerif olduğu biliniyor. 3223 camisi bulunan İstanbul’da 422, 1679 camisi bulunan Bursa’da 153, 1844 camisi bulunan İzmir’de 98, 961 camisi bulunan Yozgat’ta ise 87 Sakal-ı Şerif var. Bu sayı Balıkesir’de toplam 83... Sakal-ı Şerifler genellikle iki ucu balmumuyla kapatılmış, silindir şeklindeki şişelerde korunuyor. Bunların bazılarının kenarları altın çerçeveli, zebercet, zümrüt, elmas taşlı... Şişe bir kutuya konuyor. Kutu kırk kat bohçaya sarılıyor. Üzerine yeşil bir örtü örtülüyor. Bulunduğu yerin en saygıdeğer köşesinde, camilerde minberlerin son basamağından sonraki sahanlıkta yüksekçe bir rahle üzerinde korunuyor.
31
Çok da uzak olmayan bir zamana kadar Türkiye’de ayakkabı yapımının tümüyle el işçiliğine dayandığı düşünüldüğünde; “kundura” ustalarının insan yaşamındaki yeri ve önemi tartışılmaz. Ne var ki pek çok meslek gibi kunduracılık da günümüzde çoktan zamana yenik düşmüş durumda. Ayvalık’taki son kundura ustalarından Macit Kurt’la dünden bugüne Ayvalık’ta kunduracılığı, bu işin inceliklerini konuştuk.
C
ARTIK KİMSE “YENİ” YAPTIRMIYOR, HEP TAMİR İŞİ. ÇÜNKÜ 10-15 LİRAYA AYAKKABI SATILIYOR
Gülbeniz Şentay
umhuriyet Caddesi’deki, tabelasında “Sağlam Kundura” yazan dükkandan içeri girdim. Macit usta, tamir etmekte olduğu eski ayakkabıyı elinden bırakmadan hafifçe başını kaldırdı, gözlüklerinin üstünden yüzüme baktı.
oldum. On bir yaşındaydım. Sanatı ondan öğrendim. Tenekeciler Sokağı’ndaki birinci dükkan onundu. Yaşım geldi, askere gittim. Dönünce yine Hasan Usta’nın yanında çalıştım. Artık “yeni ayakkabı” yapıyordum, ustalaşmıştım.
-Hoş geldin! Otur.
Kendi dükkanınızı ne zaman açtınız?
Bir sandalye çekip oturdum. Onunla ilgili her şeyi bilmek istiyordum. Çünkü kunduracılığın Ayvalık’ta da nasıl ve neden yok olduğu sorusuna anılarıyla ışık tutacaktı.
-Tenekeciler Sokağı’ndaki dükkanları bir iş adamı satın alınca çıkmak zorunda kaldık. Demirli Yoğurt’un üst katında ilk dükkanımı açtım. Bir süre sonra şu an içinde bulunduğumuz dükkanı satın aldım. Burada hem “yeni”, hem tamir yapıyordum. Babamın iflas ettiği dönemlerdi. Anneme-babama ben bakıyordum. Ne yazık ki, yıllar akıp giderken onlar da yaşlanıyordu. Önce annemi kaybettim. Ben evlenmek için hanım bakınırken babam henüz sağdı. Evimiz Vehbibey’deydi. Sakarya Mahallesi’nden bir hanımla evlendim.
Macit usta işine devam ederken yaşam öyküsünü de anlatmaya başladı. -Annem, babam 1923 yılında Selanik’in Rumeli kazasından göçüp Ayvalık’a yerleşmişler. Ben de 1934’te Ayvalık’ta dünyaya geldim. Babam kömürcüydü. Pazar içinde kömür, çıra, yanı sıra tavuk ve tavşan satardı. İlkokulu dördüncü sınıfta bıraktım. Nedeni ekonomik değildi, okumak zor gelmişti. Ben bir sanat öğreneyim istiyordum. O devirde kunduracılık geçerli bir meslekti. Babam beni ayakkabıcının yanına koydu. Ustamın adı Ahmet Yeğsin’di. Birkaç ay önce, doksan dört yaşında öldü. Sağlığında buraya gelir-giderdi. Bir müddet onun yanında çalıştıktan sonra Hasan İlkdoğan’ın çırağı
Macit usta, çocukluğunuzda Ayvalıklılar ayakkabı ihtiyaçlarını nasıl karşılıyorlardı? -Biz yapıyorduk. Ayvalık’ta beş-altı tane kundura ustası vardı. Hiç hazır ayakkabı yok muydu? -Bir Beykoz* vardı. Onun dışında herkes kunduracılara gelirdi. Yirmi sene ayakkabı yaptım ben. Yalnızca erkek ayakkabısı yaptım, çünkü ustam onu bilirdi. Ayakkabıların modellerini de siz mi çizerdiniz? -(Gülüyor) Öyle çeşit çeşit model yoktu. Geçerli bir model vardı, onu kullanırdık hep. Bağcıklı-bağcıksız, hakiki deriden kösele ayakkabılar, çizmeler yapardım. En revaçta olanı “tulumbacı”ydı. Bağcıksız olan bu ayakkabılarla camiye gidildiğinde rahat edilirdi, çünkü giyip-çıkarması kolaydı. Ayvalık’ta kaç kundura ustası vardı?
Macit Kurt
32
-Altı, bilemedin yedi... Yunus usta hem güzel çizme yapardı hem de ayakkabı. Sonra benim ustam Ahmet Yeğsin, Kavalalı Ahmet... Bu üç usta en iyileriydi.
Yaptığınız ilk ayakkabıyı hatırlıyor musunuz? -Vallahi ilk ayakkabım, (biraz düşünüyor...) “hazır” ayakkabıydı. Ismarlama değildi. Çalıştığım yerde ısmarlamanın yanı sıra hazır ayakkabı imal ediyorduk. Hazır ayakkabı ne demek? O nasıl oluyordu? -Bunlar ısmarlama olmayan ayakkabılardı... Ustam deri kısmının modelini çıkarıp makinede dikiyordu. Biz çıraklar da onu kalıba çekiyorduk. Mesela, otuz dokuz numaradan kırk üç numaraya kadar yapıp, vitrine koyuyorduk. Alıcısını bekleyen bu hazır ayakkabılar dikişli veya tahta çiviliydi. Ben dikişli çalışırdım. O daha zordu. MÜŞTERİ KABARASIZ OLAN VE GICIRDAMAYAN AYAKKABIYI ALMAZDI Macit Usta, bir ayakkabı nasıl yapılırdı? -Bir usta ayakkabı yapımını ufak yaşlardayken öğrenir. Bak! Oradaki tahta kalıpları görüyor musun? O kalıpların üzerinden ayakkabının maketini çıkarırdı ustam. Kağıda çizer, kağıdın ölçüsünde deriyi keserdi. Ayakkabının yüzünü oluşturan deriyi ya kendisi diker ya da dikiciye gönderirdi. Dikilen yüzü kalıba çekerdik. Altına taban astarını koyardık. Kerpetenle çektiğimiz deriyi kalıp üstünde gerdirir, çirişi sürer, köseleyi yapıştırırdık. Şimdiki yapıştırıcıların yerine o zaman çiriş kullanırdık. Kalıptan çıkardığımız ayakkabıyı bir tür ispirto ocağı olan kamarota tutar derinin buruşukluğunu giderirdik. Çok gergin dururdu deri. İçinin astarından sonra sıra ayakkabının burnuna ve topuğuna demir çakmaya gelirdi. Nalça mı kullanırdınız? -Yok, nalça kaba olur. Kabara vardı o zaman. Nasıl tarif edeyim sana, böyle “başlı” çivilere kabara denirdi. Müşteri kabarasız ayakkabıyı almazdı. Kabaralar çabuk yıpranmayı ve kaymayı önlerdi. Bir de yürürken öterdi bunlar. O ses çok sevilirdi. Ayakkabının içine ayrıca derinin tersinden bir parça daha koyardık ki bu da “gıcır-gıcır-gıcır” öterdi. O günlerde modaydı bu... Biten ayakkabıyı boyar, vitrine koyardık. Ustam Beykoz’dan da kadın ve çocuk ayakkabıları getirtirdi. İnsanlar vitrinde, raflarda gördüklerini beğenir, alırlardı. Ayakkabılar o yıllarda kaça satılıyordu? -Kösele ayakkabı galiba dört-beş liraydı. Dikişli ayakkabı daha pahalıydı çünkü işçiliği çoktu. Köselenin kenarına dikiş yeri boyunca oluk açardık. O oluk üzerinden dikilirdi ayakkabı. Oluklar çirişle kapatılırdı. Çirişin üstüne çekiçle vururduk, oluk kapansın diye. O günlerle ilgili, başka ne söylemek istersiniz? -Çok eziyet vardı eskiden, kardeşim! Ah! Ne çektik, neler çektik biz! Elektrik yok, su yok, yol yok! Su almaya Yedi Kuyular’a eşekle giderdim. Plastik yok, bir şey yok! Çok dikkat ederdim eşek bir köşeye çarpmasın diye... Köşeye çarptı mıydı testiler kırılır, sular heba olurdu. Ben şimdi bu günlerime cennet derim vallahi! Ama gençler beğenmiyor, o başka... Televizyon, radyo nerede kardeşim? İmkan yok yahu! Düşünüyorum da, sekiz kardeştik. Sekiz çocuk yemek ister, üst-baş ister, ayakkabı ister. Anacığım da babacığım da çok çekti. Pantolonlarımız yama içindeydi. Deniz kenarı yakındı
bize. Bir günden bir güne anacığım inmedi sahile. Deniz kenarı nedir bilmedik biz. Şimdi her şey var. Benim elim tutamaklıydı, biriktirirdim. Eskiden paran vardı, bir şey alamazdın. Alınacak bir şey yoktu. İnan, akşam olsun istemezdim. İsterdim ki hep çalışayım, para kazanayım. Eve yardım edeyim. Kendime de ayırırdım biraz, askere gideceğim için. BEN BİLE FABRİKASYON GİYİYORUM Macit Usta, günde kaç ayakkabı yapabiliyordunuz? -Bir tane. Şimdi bir günde beş yüz fabrikasyon ayakkabı yaparsın. Zaten mesleği de fabrikasyon öldürdü. 1950’li yıllarda art arda açıldı fabrikalar. Ayvalık’ta sizden başka kundura ustası kaldı mı peki? -Bu mesleğin aşağı yukarı son temsilcisiyim. Bir Örs Kundura’nın babası, bir de Palabahçe’deki usta... Üç kişi kaldık yani. Artık kimse “yeni” yaptırmıyor. Hep tamir işi... Neden? Çünkü on-on beş liraya ayakkabı satılıyor. Yakında Ayvalık’ta ayakkabı tamircisi kalmayacak çünkü bu ayakkabıların tamiri yenisinden
33
daha maliyetli. Ben bile fabrikasyon giyiyorum. Bak ayağımdakine! Bir marketten aldım, üç yıldır giyiyorum. Ne uğraşacağım? Hem ucuz, hem rahat. Çorap gibi vallahi! Sen bilmezsin, eskiden ayakkabılar ağırdı. Arkası “ford”tu. Sert dursun, güzel görünsün diye arkasına kösele koyardık. Ayakkabının önü de arkası da taş gibiydi. Ayağı vururdu. Ne yapacaksın, moda öyleydi... Gerçi şimdikiler rahat olmasına rahat ama muşamba... Sıhhi değil tabii. Biz hakiki deri kullanırdık. Deri ayakkabı yok mu? Var ama çok pahalı.
aldım bunu.. Benim çalışmaya ihtiyacım yok çok şükür, her şeyim var. Ama burada vakit nasıl geçiyor anlamıyorum. O geliyor, bu geliyor. Bak işte, sen geliyorsun. Ayaklarım tutmaz ama ellerimin maşallahı var. İnsanlara hayrım dokunuyor zaman geçerken. “Ben artık evime gideceğim,” dediğimde, “Köşene çekilip bizi bırakma!” diyen müşterilerim var İstanbul’dan, Ankara’dan. Ölünceye kadar burada mı kalayım? Ne yapayım?
Macit Usta, Ayvalık’ta sizin de tanığı olduğunuz “zamana yenilen” meslekler hangileri?
Tam yetmiş yılını vermiş kunduralara Macit Kurt. Bunun altmış beş yılı ustasından devraldığı seksen yaşındaki masanın başında geçmiş... Bir; Macit Usta’nın derin yeşil gözlerine, bir de üzerinde penselerden kargaburunlara ve zehir saçan yapıştırıcılara kadar bin bir çeşit malzemenin bulunduğu masaya bakıyorum...
-(Yine gülüyor) Vallahi, “Mezar kazıcılar” kalktı, yok oldular. “Ambar” derdik olara, sen hatırlamazsın. Fırını (Ateksan) geçtikten sonra balıkçının köşesinde dokuz-on kişi oturur beklerdi. Sırtlarında kazmalarını küreklerini taşıdıkları heybemsi bir şey vardı. Cenazen oldu mu, hocadan evvel onları çağırırdın. Cenaze nakledilene kadar mezarı kazmış olurlardı. Şimdi kepçeler çalışıyor... Kum kayıkları vardı sonra... Boğazdan alınan kum, küfelerle kayıklara taşınırdı. Kum yüklü kayıklar sahile yanaşır, kumu karaya boşaltırlardı. O yıllarda liman taş değildi. Denize “sıfır”dı. İhtiyaç sahipleri gelir, alırdı. Ev yaparlardı o kumdan. Mavnalar vardı bir de... İstanbul’a gidecek yağ-sabun bir motorun çektiği mavnalara yüklenir, limana yanaşamayan gemilere ulaştırılırdı. Gemiye binecek insanları da bu mavnalar taşırdı. Ne eziyetlerdi yahu! Son olarak ne söylemek istersiniz? -On bir yaşından beri çalışıyorum... (Elini tezgaha vuruyor. Küçük bir masa bu). Tam altmış beş yıldır bunun önündeyim. Altmış beş yıldır... Ustamdan
34
Ve o masanın üzerinde, ustanın işine özel onca gerecin dışında “sütünü, yumurtasını, pencereden gelen ışığı, bisiklet sesini, çıkrık sesini, ekmeğin/havanın yumuşaklığını, uykusunu/uyanıklığını, tokluğunu/açlığını” görüyorum... Edip Cansever’in şiirinde anlattığı gibi... Gerçekten de “Masa da masaymış ha!” diyorum, “Bana mısın dememiş bu kadar yüke...” *Beykoz Deri ve Kundura Fabrikası 1810 yılında tabakhane olarak kuruldu. Osmanlı ve Türk askerinin ayakkabı ihtiyacını karşılayan fabrika, el işçiliğiyle üretim yapıyordu. 1933’te Sümerbank’a devredildi. O tarihten sonra el emeği, yerini makinelere bıraktı ve Beykoz, Türk ordusunun yanı sıra, sivil halk için de “Asla eskimeyen, sağlam Sümerbank ayakkabıları” üretmeye başladı. 1999’da kapanan fabrika, 2005 yılında özelleştirme kapsamında bir iş adamına satıldı.
Açılışa çok sayıda sanatsever katıldı
MUSTAFA MÜRSOY’UN RESİMLERİNDE FARKLI GÜZELLİKLERİYLE AYVALIK VARDI
O
rhan Peker Sanat Galerisi bu kez Ayvalıklı bir ressama ev sahipliği yaptı. Mustafa Mürsoy’un, her biri Ayvalık’ın farklı güzelliklerini yansıtan yağlı boya resimlerinden oluşan sergi 31 Aralık’a kadar açık kaldı. Serginin açılışına çok sayıda sanatsever katıldı. Açılışta bir konuşma yapan Belediye Başkan Yardımcısı Gökay Bacan, Ayvalık Belediyesi olarak her türlü sanatsal faaliyeti desteklediklerini belirtti. Bacan, ressam Mustafa Mürsoy’a, Belediye Başkanı Rahmi Gençer adına hediye verdi.
Ayvalık mutfağının tanınmasına katkı sağlayacak
AYSEL CÖMERT’TEN “İŞTAH AÇICI” BİR KİTAP: “CÖMERT MUTFAKLAR”
A
ysel Cömert Girit, Midilli ve Ayvalık mutfaklarından derlediği yemek tariflerinin yer aldığı ve tüm gelirini Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Ayvalık şubesine bağışladığı “Cömert Mutfaklar” adlı kitabını tanıttı. Fahamet-Ali Kemal Sabuncugil Eğitim Evi’ndeki tanıtma/imza gününe Belediye Başkanı Rahmi Gençer de katıldı. Aysel Cömert’i kutlayan Gençer yaptığı kısa konuşmada, kültürlerin devam etmesi adına bu tür çalışmaların büyük önem taşıdığını belirtti ve şunları söyledi:
“Ayvalık’ın değerli insanlarından Aysel Cömert’in bu kitabı öylesine güzel yazılmış ki, okuyanların iştahı açılacak. Bu kalıcı kitap ayrıca Ayvalık’a gelen özel konuklara kentimizin mutfağını tanıtacağı için aynı zamanda değerli bir armağan niteliği taşıyor. Bu nedenle Ayvalık adına kendisine teşekkür ediyorum.”
35
Akademik Bakış
Doç. Dr. AYHAN GÖKDENİZ aygokdeniz@yahoo.com
“Kuzey Ege’nin İncileri” projesi ve Ayvalık
A
yvalık doğal güzellikleri, plajları, tarihi ve kültürel mekanları, iklimi ve adalarıyla birlikte turizm potansiyeli yüksek yörelerden... İlçenin doğal güzelliklerinin yanı sıra Ayvalık merkez ve Alibey (Cunda) Adası’ndaki neo-klasik sivil mimari örneklerinin oluşturduğu kent dokusu da turizm arzını zenginleştiriyor. Alibey, Ayvalık koyundaki Ayvalık Adaları olarak adlandırılan irili ufaklı 22 adanın içerisinde yerleşime açık tek ada. Esas itibariyle ilçe açık bir müze görünümünde. Ayrıca, çevre il ve ilçelerde bulunan antik kentler de turizm açısından büyük önem taşıyor.
deniz sıcaklığı, gastronomi, hediyelik eşya, ulaşım, su altı-su üstü sporları/tekne turları/sörf gibi günü birlik atraksiyonlar, konaklama işletmeleri, seyahat acentaları ve havaalanları... Ayrıca bölge birçok medeniyetlere ev sahipliği yapmış, şehir devletleri kurmuş, UNESCO Dünya Miras Listesi’ne (Bergama) girmiş birçok kültürel varlığa da sahip.
Türkiye’nin en önemli turizm merkezlerinden biri olan Ayvalık doğal güzellikler bakımından son derece zengin kaynaklara sahip. Bunlar Sarımsaklı, Altınova ve Badavut plajları, Şeytan Sofrası, Ali Bey ve Tımarhane Adası, sualtı-su üstü zenginlikleri, mutfağı ve Ayvalık Adaları Doğa Parkı’ndan oluşuyor. Ayvalık; tarihte önemli bir yerleşke olan Bergama’ya 62, Efes-Meryem Ana’ya 226, Selçuk’a 214, Assos-Behramkale’ye 125 ve Truva’ya 157 km uzaklıkta. Ayrıca, Türk tarihinde önemli bir yeri olan GeliboluAnafartalar-Çanakkale Şehitlikleri’ne de 216 km uzaklıkta. İzmir’e ise 145 km’lik mesafede...
* Proje ekibinin kurulması ve görev dağılımı
“Kuzey Ege’nin İncileri" Kuzey Ege’nin İncileri projesi; Menemen, Bergama, Ayvalık, Burhaniye ve Edremit Ticaret odaları tarafından yürütülen bir turistik destinasyon projesi. Bu proje ilgili odalar tarafından finanse ediliyor. Projenin çıkış noktası Bergama Ticaret Odası. Bu projede amaç, “Kuzey Ege’nin İncileri” adıyla bölgeyi ulusal ve uluslararası alanda daha fazla tanıtmak ve marka bir destinasyon haline getirmek. Böylelikle, bölgeye daha fazla yerli ve yabancı turistin gelmesini sağlayarak, yöre ekonomisine ve istihdamına katma değer yaratmak. Bu projenin bir diğer çıktısı da, bölgeyi turistik yatırımlar için yeni bir cazibe merkezi haline getirmek... Bölge, turistik bir destinasyon için olması gereken çekiciliklere fazlasıyla sahip: Kaplıca, doğa, tarih, kültür, kum, deniz, güneş, iklim, hava ve
36
Proje faaliyetleri * Projeyle ilgili “Ortak Akıl” toplantıları (Şu ana kadar 7 toplantı yapıldı.) * Kurumsal kimlik çalışmaları ve proje logosunun belirlenmesi * Projenin yörede duyurulma çalışmaları * Projeyle ilgili Türkçe-İngilizce web sayfasının oluşturulması ve içeriklerin girilmesi * Projeyle ilgili facebook, twitter, instagram gibi sosyal medya hesaplarının oluşturulması
hazırlanması ve bastırılması
* Projeyle ilgili bölgedeki turistik çekiciliklerin tanıtılacağı Türkçeİngilizce broşür, el kitapçığı ve tek sayfalık haritaların
* Bölgeyi turistik bir destinasyon olarak seyahat acentalarına ve tur operatörlerine tanıtmak amacıyla ilgili şirket temsilcilerinin bölgeye davet edilmesi * Bölgenin ilgili seyahat acenta ve tur operatörleri şirketlerinin tur programları arasına sokulması ve ilgili şirketlerin web sayfalarında yer almasının sağlanması, * Bölgenin turistik bir destinasyon olarak tanınırlığını ve marka imajını sağlamak amacıyla ortaklaşa yurtiçi ve yurt dışı turizm fuarlara katılmak. www.kuzeyegeninincileri.com uzantılı web sayfası Projeyle ilgili Türkçe- İngilizce www.kuzeyegeninincileri.com
uzantılı web sayfası oluşturulacak ve bu projeye destek veren Menemen, Bergama, Ayvalık, Burhaniye ve Edremit yörelerine ait turistik çekicilikler web sayfasına girilecek. Web sayfasında yörelere ait; ulaşım, dağcılık, bisiklet, tekne turları, su altı ve su üstü sporları, ören gezileri, yöre mutfağı gibi günü birlik aktiviteler, konaklama işletmeleri, seyahat acaentaları, özellikli restoranlar, rent a car işletmeleri, ören yerleri, müzeler, anıt yapılar, belediye/ kaymakamlık/turizm müdürlükleri gibi önemli sayfalara yönlendirmeler ve önemli bilgiler (hava- deniz sıcaklığı, polis, zabıta, ambulans vb) bilgiler yer alacak. Kültür turizmi, turizmin önemli bir şekli olduğu gibi, tüm destinasyonlar için bir gelişme seçeneği. Kültür turizmi içinde önemli bir miras öğesi olarak yer alan gastronomi, dünya mutfaklarının sunulmasında ve tanıtılmasında ön plana çıkıyor. Öte yandan, yemek, bir toplumun kendisini ve yaşama tarzını ifade şekli. Gastronomi turizmi, dünya çapında ve özellikle Avrupa ülkelerinde Akdeniz mutfağı ile çok fazla gündeme geliyor. Türkiye mutfak yapısıyla Akdeniz kültürünün gastronomik hazinesine sahip önemli ülkelerden biri. Coğrafi ve çevre koşulları ile Kuzey Ege Bölgesi, Akdeniz mutfak kültürünün yaşatıldığı ender yerlerden. Türkiye’de Akdeniz mutfağının önemli bir göstergesi olan Kuzey Ege Bölgesi ve bu bölgenin içinde yer alan Ayvalık mutfağı, gastronomi turizmi açısından ön plana çıkıyor.
“Ayvalık Çarşı” ve “Zeytin” adlı şarkılara izleyiciler de eşlik etti
ZEYTİN ÇEKİRDEKLERİ YENİ YILA KEMANLARI VE VİYOLALARIYLA “MERHABA” DEDİ
H
er geçen gün deneyimlerini arttıran ve giderek ustalaşan Zeytin Çekirdekleri’nin keman ve viyola öğrencilerinden oluşan grubu, Aralık ayının son günlerinde iki ayrı noktada “Yeni yıl” konseri verdi ve 2016’ya “Merhaba” dedi. Süner Pasajı ve Eski Sebze Hali’ndeki konserler ilgiyle karşılandı, “Ayvalık Çarşı” ve “Zeytin” adlı şarkılara izleyiciler de eşlik etti. Bilindiği gibi, Zeytin çekirdekleri Ayvalık Belediyesi’nin özellikle kırsal mahallelerde yaşayan çocukların eğitimine yönelik olarak geliştirdiği bir sosyal sorumluluk projesi. Projeyi Kaymakamlık ve Milli Eğitim Müdürlüğü de destekliyor.
“Kuzey Ege’nin İncileri “ projesinin temel amacı; bölgeyi turistik bir destinasyon haline getirip, bölgeyi bu amaçla pazarlamak isteyen seyahat acentaları ve tur operatörlerinin destinasyon programlarına konmasını sağlamak. Ayvalık Turizm Geliştirme Birliği (AYTUGEB) olarak geçtiğimiz yıl Güney Marmara Kalkınma Ajansı (GMKA) üzerinden yürüttüğümüz “Yaşayan Mutfak Ayvalık” DFD projesi içerik ve faaliyetler olarak bu projeye benziyor. “Yaşayan Mutfak Ayvalık” DFD projesinde “Gurme Tur Programının Belirlenmesi ve Seyahat Acentaları ile İşbirliği” başlığı çerçevesinde İstanbul ve İzmir’de kültür ve gastronomi turları düzenleyen 11 seyahat acentasını Cunda Mola Otel’de bölgedeki butik otellerle buluşturup işbirliği yolları aramıştık. Bu toplantı sonrasında kültür ve gastronomi turları organizasyonunda ilk üçe giren FSH Turizm (Gezgin Damaklar) ve İzmir Atılım Seyahat Acentası butik otellerin bazıları ile kontratlar imzaladı ve Ayvalık’ı gastronomi tur programlarına aldı. Bu organizasyonlar halen ve özellikle hafta sonlarında Zeytin Hasatı, Kültür ve Sanat Günleri gibi etkinliklere koşut olarak devam ediyor. “Kuzey Ege’nin İncileri” gibi lokal projelerin hayata geçirilmesi bölgede ciddi anlamda katma değer yaratacak. Bu katma değer, bölgeye daha fazla yerli ve yabancı turistin gelmesini sağlayacak, yöre ekonomisi büyüyecek, istihdam ve turistik yatırımlar artacak. Bu anlamda projeyi başlatan Bergama Ticaret Odası’na ve yöneticilerine, destekleyen ve katkı veren Menemen, Ayvalık, Burhaniye ve Edremit Ticaret odalarına ve sayın yöneticilerine teşekkür etmek ve alkışlamak gerekir. Yeni yılda bir başka güzel projede ve konuda görüşmek üzere, sağlıcakla ve sevgiyle kalın...
37
Ressam, ilustratör, karikatüristti. Çalışmaları ulusal dergilerde yer aldı. Ayvalık Halkevi’nin en parlak dönemini yaşadığı günlerde Temsil Kolu’nun sahnelediği oyunların dekorlarını yaptı. Alçakgönüllüydü, öne çıkmayı hiçbir zaman sevmedi. Uzun yaşadı ve Ayvalık’la ilişkisini hiç kesmedi
SEZAİ SAYICI’NIN “ATATÜRK”Ü AYVALIK BELEDİYESİ’NİN DUVARLARINDAN YILLARDIR BİZE BAKIYOR
A
yvalık Belediyesi merkez binasının bugün başkanlık bölümü olarak değerlendirilen, üç tarafı balkonla çevrili üst katı yakın geçmişe kadar nikah salonu olarak kullanılıyor, Meclis ve Encümen toplantıları da orada yapılıyordu. “Eskiler”in hemen anımsayacağı gibi, o yıllarda yüksek tavanlı salonun duvarında (kürsünün arkasında), usta bir sanatçının elinden çıktığı belli olan büyük boy bir Atatürk resmi asılıydı. Sade bir çerçevenin içindeki yağlı boya resmin altındaki imzada sadece “Sezai” ismi okunuyordu. Yıllar yıprattığı için bir restorasyon da geçiren o resim bugün yine Ayvalık Belediyesi merkez binasında… Ana kapıdan girer girmez başınızı biraz yukarıya kaldırıp tam karşıya bakarsanız, kolayca göreceksiniz, yakasında İstiklal Madalyası olan fraklı ve aydınlık yüzlü Atatürk’ü… Büyük boy bir kopyası da Ayvalık Ticaret Odası toplantı salonunda bulunan resmin çizeri, dediğimiz gibi Sezai… Sezai Sayıcı… Kendisi, Ayvalık Halkevi’nin en parlak dönemini yaşadığı 1930’lu yılların ortalarından itibaren Temsil Kolu’nun sahnelediği oyunların dekorlarını da yapmış. Aynı zamanda usta bir karikatürist. Sayıcı, kendisi de bir çizer olan ve daha sonra Hürriyet gazetesinin kurucusu olarak tanıyacağımız Sedat Simavi’nin o yıllarda yayınladığı dergilere, başta 1936’da yayınlanmaya başlayan “Karikatür” olmak üzere, “sipariş” üzerine karikatürler, ilüstrasyonlar çizmiş. Çalışmalarını “posta aracılığıyla” Ayvalık’tan göndermiş. Sezai Sayıcı, Halkevleri’nin etkisini kaybettiği yılların ardından köşesine çekilmiş ve resim yapmaya ağırlık vermiş. Belediye’nin duvarındaki “fraklı” Atatürk de o günlerin eseri... Ne yazık ki, gerçekten özgün “işlere” imza atmış olan Sezai Sayıcı’nın yaşamı hakkında fazla bir bilgiye sahip değiliz. Ancak uzun bir ömür sürdürdüğünü, yakın geçmişte hayli yaşlı bir adam olarak Ayvalık Belediye’sini ziyaret ettiğini ve duvarda asılı duran kendisine ait Atatürk resmini gördüğünde çok duygulandığını biliyoruz.
38
AYVALIK HALKEVİ’NİN UNUTULMAZ İSİMLERİ BİR ARADA...
“A
yvalık Caz Spor” başlıklı bu karikatür 1943 yılında çizildi. Karikatür çok sonraları, uzun yıllar sahibi olduğu ve yönettiği Geylan Kitabevi adına, Ahmet Yorulmaz tarafından bastırıldı; bir “anı kartpostalı” olarak satışa sunuldu. Ahmet Yorulmaz, bu kartpostala “Ayvalık’ı Gezerken” adlı kitabının 3. basımında yer vermişti. Karikatürdeki kişiler Yorulmaz’a göre soldan sağa şöyle sıralanıyordu: Ayvalık Halkevi Spor Kolu Başkanı ve aynı zamanda keman çalan Muharrem Onursal, öğretmen Cavit Şen,
Sezai Sayıcı “Karikatür” - 5 Ocak 1945
mobilyacı Tahsin Usta, bisikletçi İbrahim Aybar, Ali Bey ve ağzında piposuyla ressam/karikatürist Sezai Sayıcı... Bu ilgiye değer karikatürü Ayvalık Halkevi’nin tartışmasız “yıldız” isimlerinden biri olan İbrahim Aybar’ın, daha küçük bir çocukken tıpkı babası gibi Halkevi Temsil Kolu oyuncuları arasında yer alan kızı Aysın Aybar’la paylaştık. Aysın hanım bize kesin bir ifadeyle, akordeon çalan kişinin Cavit Şen değil, kundura tamircisi ve akordeon ustası Bahri Gündemir olduğunu söyledi.
Sezai Sayıcı'nın karikatürlerinin yayınlandığı "Karikatür" dergisi
Sezai Sayıcı “Karikatür” - 6 Eylül 1945
39
Klasik batı müziğinden popa uzanan geniş bir repertuvarla sahne aldılar
BODRUM ODA ORKESTRASI’NIN “YENİ YIL” KONSERİ SANATSEVERLERİ MUTLU ETTİ
A
yvalık’ta daha önce de sahne alan Bodrum Oda Orkestrası bu kez İsmet İnönü Kültür Merkezi’nde bir “Yeni Yıl” konseri verdi. Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nün katkıları ve Ayvalık Belediyesi’nin ev sahipliğinde gerçekleşen konserin sanat koordinatörlüğünü Numan Pekdemir, şefliğini Nesrin Bayramoğulları, solistliğini ise Altuğ Dilmaç üstlendi. 45 kişiden oluşan orkestra, geniş bir ilgiyle karşılanan konserde klasik batı müziğinin en tanınmış eserlerinin yanı sıra pop müzikten de sevilen örnekler sundu ve izleyenleri tam anlamıyla coşturdu. Konserin sonunda, Belediye Başkan Yardımcısı Uğur Dündar, sanatçılara Rahmi Gençer adına çiçek verdi.
Uygulama, izleyen günlerde kentin değişik bölgelerinde yaygınlaştırılacak
AYDINLATMA DİREKLERİ “SEVGİ TABELALARI”YLA RENKLENDİ
A
yvalık’ta çevrenin daha çağdaş bir görünüm kazanması yolundaki çalışmalar sürüyor. Bu amaçla, Belediyeye ait grafik atölyesinde özel olarak hazırlanan tabelalar Cumhuriyet Meydanı ile Marina arasında yer alan aydınlatma direklerine asıldı. Türk Bayrağı şeklinde ve bir tarafında Türkçe, diğer tarafında İngilizce olarak “Sevgiyi hissedin, Ayvalık’tasınız” sloganının yer aldığı iki tip tabela uygulaması izleyen günlerde kentin değişik bölgelerinde yaygınlaştırılacak ve sayıları 45’i bulacak.
40
Ayvalık Belediyesi’nin Aralık ayı başında düzenlediği “Ayvalık UNESCO Dünya Mirası Listesi Yolunda” çalıştayında birbirinden değerli bilim insanları, önemli konuşmalar ve sunumlar yaptı. Çalıştayın konuklarından biri de Kırklareli Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkan Yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Faruk Doğan’dı. Doğan’ın, özellikle kapsadığı sayısal bilgilerle ilgi uyandıran, “Osmanlı Devleti’nin Ayvalık Kazasında Zeytinyağı Ekonomisi” başlıklı konuşmasının geniş bir özetini, kendisinin izniyle sayfalarımıza aldık
OSMANLI DEVLETİ’NİN AYVALIK KAZASINDA ZEYTİNYAĞI EKONOMİSİ
O
smanlı Devleti’nde Ayvalık’ın ekonomik bir merkez olarak ortaya çıkması Batı kapitalizminin gelişmesiyle paralellik arz eder. Bu itibarla 18. yüzyılın ikinci yarısında İzmir merkezli olarak Batı Anadolu’nun Avrupa’yla bütünleşmeye başlaması Ayvalık’ın gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Batı Anadolu’nun sanayileşmekte olan ülkelerin hammadde kaynağı olmaya başlaması yörenin ekonomik gelişmesine doğrudan etki yapmıştır. Bu etki sebebiyle Ege adalarından çok sayıda Rum Ayvalık’a göç etmiş ve liman çevresine yerleşmiştir. 18. yüzyılda bu şekilde Midilli’den gelen Rumların Ayvalık’a yerleşmeleri Batı Anadolu’da zeytinciliğin gelişmesine farklı bir boyut kazandırmıştır. 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan sonra tüm liman kentlerine konsolosluklar kurulmasına izin verilmesiyle birlikte, Ayvalık kasabasının gelişimi ve dışa açılması da başlamış oldu. Kendi tarım imkanlarını değerlendirerek sanayi altyapısını dış yatırımcıların da desteğiyle kurmaya başlayan kent, zeytinyağı ve sabun imalathaneleriyle öne çıkmaya başladı. Bölge kısa sürede büyük bir zeytinyağı ve sabun üretim merkezi haline geldi. Ayvalık’la ilgili Osmanlı belgeleri bu nedenle 18. yüzyılın ikinci yarısından
itibaren başlar. Ayvalık kasabası 19. yüzyılın başlarında nüfusunun hemen tamamı Rum olan bir kent durumundadır. 1820’lere doğru Ayvalık ticari etkinliği, kültürel ve entelektüel düzeyiyle Akdeniz kıyılarının en tanınmış yerleşimlerinden biri haline geldi. Hatta zenginliği, sahip olduğu kütüphaneleri, akademisi ve sakinlerinin nezaketiyle “Doğunun Boston’u” diye anılmaya başlandı. Bu dönemde Ayvalık’ın nüfusu 25.000 civarındaydı. 22 zeytinyağı imalathanesi, 30 sabunhane, 80 civarında yağ değirmeni, 6 eczane, 11 mahalle, 11 kilise, 6 okul ve 4607 meskeniyle büyük bir yerleşim merkezi haline gelmişti. Kasabada yıllık zeytinyağı hacmi bir milyon okkaya yükselmişti. Bununla birlikte kasabadaki sabunhanelerde üretilen sabunlar İstanbul’un sabun ihtiyacının büyük kısmını karşıladığı gibi ülkenin Makedonya ve Trakya gibi bölgeleriyle, Rusya’ya ihraç ediliyordu. YUNAN İSYANI SONRASI TERKEDENLER AYVALIK’A DÖNÜNCE 621.779 ZEYTİN AĞACI SAHİPLERİNE GERİ VERİLDİ Ayvalık kasabası ilk dönemlerden itibaren Midilli adasıyla ekonomik bir bütünlük sağlamıştı. Bunun sebebi adanın Ayvalık’ın hemen karşısında
41
bulunmasıydı. Bu nedenle kazanın halkı 1847’de Hüdavendigar vilayetine, 1867’de ise Karesi sancağına bağlanmasından hoşnut olmamış, bağlandıkları merkezlere ulaşım zorluklarını öne sürerek şikayet etmişlerdir. 19. yüzyıl boyunca Ayvalık ve çevresini anlatan Corci Sakkari bu durumu şu cümlelerle ortaya koymuştur: “Ayvalık’ın ne vilayet merkezi olan Balıkesir’e ne Edremit, Burhaniye ve Bergama’ya ve ne de yakın köylerine bağlayan düzgün bir yolu vardı. Yolların fevkalade bozuk olmasından dolayı zeytin taneleri zeytinliklerden hayvanlarla kasabaya zarzor taşınıyordu.” Ayvalık’ın yüzyıl başındaki hızlı gelişmesini Yunan İsyanı kesintiye uğrattı. Zira kasaba halkının çoğunluğu ardında harabeye dönmüş bir kent bırakarak adalara veya başka yerlere kaçtı. Bunun üzerine, devlet Rum halkının sahip olduğu ve senelik 850.000 kıyye zeytinyağı kapasitesine sahip yaklaşık bir milyon zeytin ağacına el koymak zorunda kaldı. Kasaba ve çevresindeki zeytinyağı değirmenlerinin çoğu çalışamaz duruma geldi. Başkentte zeytinyağı sıkıntısı ortaya çıktı. Devlet bu durumu ortadan kaldırmak için isyan nedeniyle kenti terk eden Rumların geri gelmelerini sağlamaya dönük tedbirler aldı. Bu itibarla dönenlere zeytin ağaçları geri verilecek, ürettikleri zeytinyağının öşürü ödendikten sonra geriye kalan yağın tamamını İstanbul’da piyasa fiyatından satmalarına da müsaade edilecekti. Alınan tedbirler sonucunda 621.779 zeytin ağacı sahiplerine geri verildi. Ayvalık’ın ekonomik ve sosyal gelişmesi 1821 Ayvalık İsyanı ve arkasından gelen uzun bir durgunluk döneminden sonra, Tanzimat’la beraber değişmeye başladı. Bu süreçte Ayvalık yöresine Adalardan, Yanya’dan ve Yunanistan’dan birçok Rum geldi ve bunlar gerek zorla gerekse satın alma yoluyla zeytinlik elde etti. Ayvalık kadı sicillerinde bu duruma dair örnekler mevcuttur. OSMANLI DEVLETİ’NDE ZEYTİNCİLİK KONUSUNDA EN “KALİFİYE” İNSANLAR AYVALIK’TA BULUNUYORDU 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Ayvalık’ın zeytin üretimi hızla artmaya başladı. Zira zeytincilik ve zeytin
42
bakımının yeni tarım usulleriyle yapılması Ayvalık’ı öteki zeytin üreticisi şehirlerden daha üstün bir duruma getirmişti. Öyle ki, 1850’de yaşanan şiddetli kış, kasabanın zeytin ağaçlarının yarısını kurutmuş olmasına rağmen iyi bakım sayesinde bu zarar çabucak atlatılmış ve 1820’lerin başındaki üretimin dört katına ulaşılmıştı. Bu dönemde kasabadaki zeytin tarımı yapılan arazi 60.000 dönüm civarındaydı. Bu zeytinlik arazilerinden 1880’de 5 milyon kilo, 1887/1888’de 12 milyon 400 bin kilo zeytin elde ediliyordu. 20. yüzyılın başlarına ait istatistiklere göre ağaç başına 4 kilo zeytinyağı elde edilebiliyordu. 1908 yılında Ayvalık’ın 114.767.000 m2’lik tarım arazisinin 75.000.000 m2’si zeytinliklerden oluşuyordu. Yıllık zeytinyağı üretimi ortalama 7 milyon kiloydu. Tahminen yılda 600 irili-ufaklı gemi zeytinyağı taşımaktaydı. Ayvalık’ta çiftçiler, imparatorluğun diğer bölgelerinde olduğu gibi geleneksel usullerle ziraat yaparlar, modern/bilimsel usullere pek itibar etmezlerdi. Buna rağmen Osmanlı Devleti’nde zeytincilik konusunda en “kalifiye” insanlar Ayvalık’ta bulunuyordu. ÜRETİCİ SATIŞ FİYATI AÇISINDAN EN PAHALI ZEYTİNYAĞLARI AYVALIK, CUNDA ADASI VE MİDİLLİ ZEYTİNYAĞLARIYDI Osmanlı Devleti’nde zeytinyağı başta gıda maddesi, kandillerde aydınlanma aracı, saray atlarının eyerlerinin yağlanması ve son dönemlerde makinelerin yağlanması olmak üzere geniş bir alanda kullanılmaktaydı. Devlet yağı piyasa fiyatından düşük bir bedelle almak istemesinin yanı sıra, dış satımı azaltmak hedefiyle narh koymuştu ve zeytinyağından vergi alıyordu. Bu sebeplerle sürekli olarak zeytinyağı kaçakçılığıyla karşı karşıya kalınıyordu. Kaçakçılık herhangi küçük bir teknenin yanaşabileceği herhangi bir sahilde olabildiğinden Ayvalık kazasının tüm sahil şeridi potansiyel olarak kaçakçılığa uygundu. Nitekim, 1726 gibi erken bir tarihte bile Avrupalı tüccarların Ayvalık sahillerinden gizlice zeytinyağı kaçırdığı kayıtlarda yer almaktadır. Bunun üzerine, Ayvalık’tan başkente her ay önceden belirlenmiş miktarlarda zeytinyağı gönderilmesinin sağlanması amacıyla Ayvalık ve Cunda (Yonda) adası için birer memur, yirmi korucu ve bir
OCAK 2016 YIL: 2 SAYI: 17 Ayvalık Belediyesi Adına İmtiyaz Sahibi GÖKAY BACAN katipten oluşan yirmi üç kişlilik bir kadro tahsis edilmişti. Tanzimat döneminde Ayvalık halkının vergileri zeytin ağacı üzerinden tespit ediliyordu. 1848/49 tarihinde kazanın ödemekle yükümlü olduğu vergi miktarı 306.267,5 kuruştu. İstanbul’a gönderilen zeytinyağının kantarından 58 kuruş vergi alınıyordu. Midilli adasının zeytinyağından 1/5, Ayvalık zeytinyağlarından ise 1/10 oranında aşar alınıyordu. Tanzimat’la birlikte bu oran 1/10 olarak sabitlenmişti. Müslümanlar gayrimüslümlere göre daha düşük vergi ödüyorlardı. Üretici satış fiyatına bakıldığında en pahalı zeytinyağları Ayvalık, Cunda Adası ve Midilli zeytinyağlarıydı. AYVALIK’TA, ORTALAMA BİR ZEYTİNYAĞI DEĞİRMENİ YILDA 300 KANTAR ZEYTİNYAĞI ÜRETEBİLECEK KAPASİTEDEYDİ Osmanlı’da 19. yüzyılın sonlarına kadar geleneksel zeytinyağı üretimi evlerde zeytinin ayakla sıkılması veya su, hayvan ya da rüzgar enerjisini kullanan değirmenlere (masara, mengene) dayanıyordu. Ayvalık’ta da aynı usuller geçerliydi. 1786-1787 senesinde Ayvalık’ta 39 zeytinyağı değirmeni bulunuyordu. 1820’de bu sayı 100’e çıkmış, 1894’te 78’e inmişti. Cunda’da ise 10 değirmen mevcuttu. Zeytinyağı değirmenlerinin azalmasında 19. yüzyılın sonlarına doğru Ayvalık limanının genişletilmesi sonucu artan ticaret hacmiyle kurulmaya başlanan buhar gücüne dayalı zeytinyağı fabrikaları etkili oldu. Zeytinyağı mengenelerinde hangi zeytinliklerin zeytininin işleneceği önceden belirlenirdi. İzinsiz mengene kurmak yasaktı. Ortalama bir zeytinyağı değirmeninin yılda 300 kantar zeytinyağını
üretebilecek kapasitesi vardı. Ayvalık ve çevresindeki zeytinliklerin önemli kısmı vakıflara ait olduğundan zeytinyağı değirmenlerinin çoğu da vakıflara aitti. 1856 yılından itibaren mengene inşa edilmesi, işletilmesi ve zeytinin sıkılması imtiyaz hakkı kaldırıldı. Böylece isteyenlerin kendi tasarruflarındaki arazilerinde nizama aykırı olmamak kaydıyla mengene inşa etmeleri serbest bırakıldı. Modern zeytinyağı fabrikalarının tesis edildiği yerlerin başında Ayvalık gelir. Ayvalık’ta geleneksel zeytinyağı üretiminden buhar gücüyle çalışan fabrikalara geçiş 19. yüzyılın sonlarında gerçekleşti. 1884’te Ayvalık’ın zeytin bölgesi olarak nitelendirilmesi yabancıların iştahını kabartmış, İzmir’de sanayi kuruluşları sahibi, İngiliz asıllı işadamı R. Hadkinson 1500 İngiliz liralık makine ve teçhizat ithal ederek burada zeytinyağı fabrikası kurmuştur. Hadkinson Ayvalık’ta 22 zeytinyağı, bir adet de pirina yağı fabrikası sahibidir. Sonuç olarak, Ayvalık kazası Osmanlı Devleti döneminde nüfusunun hemen tamamı Rumlardan oluşan bir yerleşimdi. Kent bu özelliğiyle Yunan isyanından doğrudan etkilendi. Aynı şekilde mübadele döneminde de nüfusun hemen hemen tamamı göç etti ve yerlerine Midilli, Girit adalarıyla Makedonya’dan gelen göçmenler yerleştirildi. Ayvalık’ın ekonomik faaliyetleri 1821 Ayvalık İsyanı’yla Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı dönemlerinde ciddi zarara uğradı. Fakat bu krizleri zaman içinde atlatarak, Osmanlı Devleti’nde olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nde de en önemli zeytinyağı üreticisi bölge olma özelliğini korudu.
Yayın Yönetmeni BÜLENT ŞENTAY Yayın Koordinatörü GÜLBENİZ ŞENTAY Sorumlu Yazı İşleri Müdürü ERSİN PİLAS Grafik Tasarım KEMAL OKUR Katkıda Bulunanlar Doç. Dr. AYHAN GÖKDENİZ Yrd. Doç. Dr. FARUK DOĞAN HÜSEYİN GÜVEN DOĞAN UÇAKER UĞUR DÜNDAR Yayın Türü Yerel, Aylık, Süreli Adres: Fevzipaşa-Vehbibey Mah. Sahil Boyu Cad. 1. Sokak No: 1 Ayvalık Tel: 0(266) 312 10 21 aydabirayvalik@gmail.com Basım Yeri Anadolu Ofset Tel: (0212) 567 89 93 Davutpaşa Cad. Kazım Dinçol San. Sit. 81/87 Topkapı, İstanbul Sertifika No: 16231
Bu dergide yer alan yazılar, yazarların kişisel görüşleridir, Ayda Bir Ayvalık sorumluluk üstlenmez. Yazı, fotoğraf ve konular izin alınarak kullanılabilir.
43
BİR KEZ DAHA CUMHURİYET MEYDANI…
A
lbüm’de ilk olarak renkli bir fotoğrafa yer veriyoruz ve bir kez daha Cumhuriyet Meydanı’na bakıyoruz. Fotoğraf eski sayılmaz ama yine de meydanın o günden bugüne epeyce değiştiğinin kanıtı... Örneğin, hemen her yer beton asfaltla kaplı. Rengarenk taksiler de olmasa neredeyse in-cin top oynuyor. Görünürde sadece bir kişi var ve tenhalık kendisine güven vermiş olmalı ki, “kafasına göre takılmış,” yolun ortasından yürüyor.
Atatürk anıtı her zamanki yerinde… Ancak günümüzde göğe doğru yükselen çam ağaçları henüz dikilmemiş, çevre düzeni yapılmamış. Çitalardan oluşturulmuş sade korkuluklarla korumaya alınmış palmiyelerse küçük mü küçük... Sahilde kafe filan yok. Ama deniz aynı deniz, Tımarhane yerli yerinde, tepelerdeki çamlar bildiğimiz çamlar…
Rengarenk taksiler dedik… Kuyruklu-kuyruksuz Chevrolet’ler, Plymouth’lar, Desoto’lar, Buick’ler… Rahat, “yayla gibi” Amerikan arabaları… Ve, bu arabaların direksiyonlarında oturan, isimleri hala Ayvalıklıların hafızasında yaşayan şoförler… 45 İsmail, 54 Hasan, Arap Suat, Arap Bayram (Gönç), İskamyalı Mehmet, Koçero Yaşar, Hüseyin… Fotoğrafa baktıkça onları da görüyoruz sanki!
*Levent Evren paylaşımı olan bu fotoğrafı, “Cihat Teker’le Ayvalık Tarihi” başlıklı facebook grubundan aldık. Kendilerine teşekkür ederiz.